A story of mixed emoticons | Rives

Rives karışık internet ifadeleri hikayesi anlatıyor.

Çeviri: Sancak Gülgen Gözden geçirme: Sinan Ünlüsoy

This means, "I'm smiling."

Bu gülümsüyorum demek.

So does that.

Bu da.

This means "mouse."

Bu fare demek.

"Cat."

Kedi.

Here we have a story.

Burada bir hikayemiz var.

The start of the story, where this means guy,

Hikayenin başlangıcı, ve bu da adam demek

and that is a ponytail on a passer-by.

ve bu da yoldan geçen bir at kuyruklu.

Here's where it happens.

İşte hikayenin gerçekleştiği yer.

These are when.

Bunlar zamanı.

This is a cassette tape the girl puts into her cassette-tape player.

Bu kızın kasetçalarına taktığı bir kaset.

She wears it every day.

Kasedi her gün takıyor.

It's not considered vintage --

Eski sayılmaz --

she just likes certain music to sound a certain way.

Sadece belirli bir şekilde davranmak için belirli bir müzik sever.

Look at her posture; it's remarkable.

Duruşuna bakın, olağanüstü.

That's because she dances.

Çünkü dans ediyor.

Now he, the guy, takes all of this in, figuring,

Şimdi, adam bunların hepsini birleştirir, düşünür,

"Honestly, geez, what are my chances?"

"Cidden, tanrım, şansım nedir?"

(Laughter)

(Gülüşme)

And he could say, "Oh my God!"

Ve şöyle diyebilirdi, "Aman tanrım"

or "I heart you!"

ya da "Ben kalp sen"

"I'm laughing out loud."

Gülmekten kırılıyorum.

"I want to give you a hug."

Sana sarılmak istiyorum.

But he comes up with that, you know.

Fakat o şöyle çıkagelir, bilirsiniz.

He tells her, "I'd like to hand-paint your portrait on a coffee mug."

Şöyle der, "Bir kahve bardağına ellerimle portreni çizmek istiyorum."

(Laughter)

(Gülüşme)

Put a crab inside it.

İçine bir yengeç koyun

Add some water.

Biraz su ekleyin.

Seven different salts.

Yedi farklı tuz.

He means he's got this sudden notion to stand on dry land,

Bu delice fikirden kastı yere sağlam basmaktır,

but just panhandle at the ocean.

ama sadece okyanusta olta atıyordur.

He says, "You look like a mermaid, but you walk like a waltz."

Şöyle der, "Deniz kızı gibisin ama vals yapar gibi yürüyorsun."

And the girl goes, "Wha'?"

Kız cevap verir, "Ne?"

So, the guy replies, "Yeah, I know, I know.

Sonra erkek cevaplar, "Evet, biliyorum, biliyorum.

I think my heartbeat might be the Morse code for inappropriate.

Galiba kalp atışlarım mors alfabesinde münasabetsiz demek.

At least, that's how it seems.

En azından öyle görünüyor.

I'm like a junior varsity cheerleader sometimes --

Genç takım amigoları gibiyimdir bazen --

for swearing, awkward silences, and very simple rhyme schemes.

küfür etmek, garip sessizlikler için ve basit kafiyeli şemalar için.

Right now, talking to you, I'm not even really a guy.

Şu anda, size konuşurken, aslında gerçek biri bile değilim.

I'm a monkey --

Bir maymunum,

(Laughter) --

(Gülüşmeler)

blowing kisses

bir kelebeğe

at a butterfly.

öpücükler gönderen.

But I'm still suggesting you and I should meet.

Fakat hala tanışmamız gerektiğini öneriyorum.

First, soon, and then a lot.

Şimdi, yakında ve çok daha sonra.

I'm thinking the southwest corner of 5th and 42nd at noon tomorrow,

Yarın öğlen 5. ve 42. caddenin güneybatı köşesinde düşünüyorum,

but I'll stay until you show up, ponytail or not.

fakat ortaya çıkana kadar burada kalacağım, at kuyruklu ya da başkası.

Hell, ponytail alone.

Kahretsin, at kuyruklu yalnız.

I don't know what else to tell you.

Sana anlatacak başka ne var bilmiyorum.

I got a pencil you can borrow.

Ödünç alabileceğin bir kalemim var.

You can put it in your phone."

Telefonuna koyabilirsin.

But the girl does not budge, does not smile, does not frown.

Fakat kız kımıldamıyor, gülümsemiyor, kaşlarını çatmıyor.

She just says, "No thank you."

Sadece diyor ki; " Hayır, teşekkürler."

You know?

Biliyorsun?

[ "i don't need 2 write it down." ]

[ "bunu yazmama gerek yok."]

(Applause)

(Alkış)