Mark Bezos: A life lesson from a volunteer firefighter

Mark Bezos: Gönüllü bir itfaiyeciden hayat dersleri

Çeviri: Taner Tarlakazan Gözden geçirme: osman oguz ahsen

Back in New York, I am the head of development

New York'ta, Robin Hood adı verilen kar amacı

for a non-profit called Robin Hood.

gütmeyen bir kuruluşun geliştirme bölümünün başındayım.

When I'm not fighting poverty, I'm fighting fires

Yoksullukla savaşmadığımda, gönüllü

as the assistant captain of a volunteer fire company.

bir itfaiye biriminde asistan yüzbaşı olarak alevlerle savaşıyorum.

Now in our town,

Şu anda şehrimizde,

where the volunteers supplement a highly skilled career staff,

gönüllüler yüksek yetenekli kariyerli yardımcılar olarak destek sağlar,

you have to get to the fire scene pretty early

yangın alanına müdahele edebilmek

to get in on any action.

için çok önceden gitmelisiniz.

I remember my first fire.

İlk yangınımı hatırlıyorum.

I was the second volunteer on the scene,

Olay mahalindeki ikinci gönüllüydüm,

so there was a pretty good chance I was going to get in.

yani olaya dahil olabilmem için yüksek bir şansım vardı.

But still it was a real footrace against the other volunteers

Ama yinede diğer gönüllüler arasında

to get to the captain in charge

yüzbaşının görevinin başında olmasını beklemek

to find out what our assignments would be.

ve görevlerimizin ne olduğunu anlamak üzerine büyük bir mücadele vardı.

When I found the captain,

Yüzbaşını bulduğumda,

he was having a very engaging conversation

ev sahibi ile oldukça sakin bir düzeyde

with the homeowner,

bir konuşma yapıyordu,

who was surely having one of the worst days of her life.

ev sahibi büyük ihtimalle hayatındaki en kötü gününü geçiriyordu.

Here it was, the middle of the night,

Gecenin ortasında,

she was standing outside in the pouring rain,

yağan yağmurun altında ayakta duruyordu,

under an umbrella, in her pajamas, barefoot,

şemsiyenin altında, pijamaları ile, yalın ayak,

while her house was in flames.

evi alevler içindeyken.

The other volunteer who had arrived just before me --

Benden hemen önce olay mahaline intikal eden

let's call him Lex Luther --

diğer gönüllü, hadi onu Lex Luther diye analım --

(Laughter)

(Kahkahalar)

got to the captain first

yüzbaşına benden önce ulaştı

and was asked to go inside

ve içeriye girip ev sahibinin köpeğini

and save the homeowner's dog.

kurtarması istendi.

The dog! I was stunned with jealousy.

Köpek!Kıskançlığımdan kalakaldım.

Here was some lawyer or money manager

Orada avukat yada para yöneten birisi

who, for the rest of his life, gets to tell people

ömrünün geri kalanında, insanlara

that he went into a burning building

yanan bir binaya girip

to save a living creature,

canlı bir yaratığı kurtardığını söyleyecekti,

just because he beat me by five seconds.

beni beş saniye ile geçtiği için.

Well, I was next.

Sırada ben vardım.

The captain waved me over.

Yüzbaşı beni çağırdı.

He said, "Bezos, I need you to go into the house.

Dedi ki,''Bezos, eve girmeni istiyorum.

I need you to go upstairs, past the fire,

yukarı çıkmanı, alevleri aşmanı,

and I need you to get this woman a pair of shoes."

ve bu kadına bir çift ayakkabı getirmeni istiyorum.''

(Laughter)

(Kahkahalar)

I swear.

Yemin ederim.

So, not exactly what I was hoping for,

Yani, umduğum şey değildi,

but off I went --

ama gittim,

up the stairs, down the hall, past the 'real' firefighters,

merdivenlerden çıktım, koridorun sonuna gittim,

who were pretty much done putting out the fire at this point,

alevleri büyük ölçüde söndürmüş ''asıl'' itfaiyecileri geçtim,

into the master bedroom to get a pair of shoes.

ve bir çift ayakkabı almak için yatak odasına ulaştım.

Now I know what you're thinking,

Ne düşündüğünüzü biliyorum,

but I'm no hero.

ama ben kahraman değilim.

(Laughter)

(Kahkahalar)

I carried my payload back downstairs

Görevimin verdiği yükü merdivenlerden aşağıya indirdim,

where I met my nemesis

düşmanımla tanıştığım yere,

and the precious dog by the front door.

ve ön kapıdaki değerli köpek ile.

We took our treasures outside to the homeowner,

Hazinelerimizi ev sahibine götürdük,

where, not surprisingly,

doğal olarak,

his received much more attention than did mine.

benden çok daha fazla ilgi çekti.

A few weeks later,

Birkaç hafta sonra,

the department received a letter from the homeowner

bölüm, ev sahibinden bir mektup aldı

thanking us for the valiant effort displayed

cesurca gösterilen efordan dolayı bize teşekkür ediyordu

in saving her home.

evini kurtardığımız için.

The act of kindness she noted above all others:

diğer şeylerin üstünde kibar bir davranışı not etmişti:

someone had even gotten her a pair of shoes.

birisi ona ayakkabılarını bile getirmişti.

(Laughter)

(Kahkahalar)

In both my vocation at Robin Hood

Robin Hood'daki görevimde de

and my avocation as a volunteer firefighter,

gönüllü itfaiyeci olarak amatör uğraşımda da,

I am witness to acts of generosity and kindness

cömertlik ve kibarlığa devasa

on a monumental scale,

bir ölçekte şahit oldum,

but I'm also witness to acts of grace and courage

ama aynı zamanda kişisel anlamda erdem

on an individual basis.

ve cesarete de şahit oldum.

And you know what I've learned?

Ve öğrendim biliyor musunuz?

They all matter.

Hepsi önemlidir.

So as I look around this room

Bu odada büyük ölçüde

at people who either have achieved,

bir başarıyı ya yakalamış

or are on their way to achieving,

ya da yakalamak üzere olan insanlara

remarkable levels of success,

bakarken,

I would offer this reminder:

bu hatırlatıcıyı size teklif edebilirim:

don't wait.

beklemeyin.

Don't wait until you make your first million

Başkasının hayatında bir değişiklik yapmak

to make a difference in somebody's life.

için ilk milyonunuzu kazanmayı beklemeyin.

If you have something to give,

Eğer verecek birşeyiniz varsa,

give it now.

şimdi verin.

Serve food at a soup kitchen. Clean up a neighborhood park.

Aş evinde yemek servis edin, bir parkı temizleyin,

Be a mentor.

akıl veren bir insan olun.

Not every day is going to offer us a chance

Her gün bir insanın hayatını kurtarma

to save somebody's life,

şansını yakalayamayabiliriz,

but every day offers us an opportunity to affect one.

ama her gün bize bir insanı etkileme fırsatı verir.

So get in the game. Save the shoes.

O zaman harekete geçin; ayakkabıları kurtarın.

Thank you.

Teşekkürler.

(Applause)

(Alkışlar)

Bruno Giussani: Mark, Mark, come back.

Bruno Giussani: Mark,Mark, geri gel.

(Applause)

(Alkışlar)

Mark Bezos: Thank you.

Mark Bezos: Teşekkürler.