Jay Walker on the world's English mania

Jay Walker: Dünyadaki İngilizce Çıldığı Üzerine

Çeviri: Sinan Özel Gözden geçirme: Sancak Gülgen

Let's talk about manias.

Çılgınlıklardan bahsedelim.

Beatles çılgınlığıyla başlayalım.

Let's start with Beatlemania.

(Recording of crowd roaring)

İsterik gençler.

Hysterical teenagers,

crying, screaming, pandemonium.

bağırıp çağırıyorlar; mahşer.

(Recording of crowd roaring)

Spor çılgınlığı.

Sports mania:

deafening crowds,

Sağır edici kalabalık.

all for one idea -- get the ball in the net.

Herşey bir amaç için: Topu ağa sokmak.

(Recording) Goal!

Okay, religious mania:

İşte, dini çılgınlık.

there's rapture, there's weeping,

Kendinden geçmeler. Ağlamalar.

there's visions.

Hezeyanlar.

Manias can be good.

Çılgınlıklar güzel olabilir.

Manias can be alarming.

Çılgınlıklar telaşlandırıcı olabilir.

Veya, çılgınlıklar ölümcül olabilir.

Or manias can be deadly.

(Recording of crowd cheering)

The world has a new mania.

Dünyada yeni bir çılgınlık ortaya çıktı.

A mania for learning English.

İngilizce öğrenme çılgınlığı.

Listen as Chinese students practice their English,

Dinleyin: Çinli öğrencilerin İngilizce'yi

by screaming it:

bağırarak öğreniyor.

Teacher: ... change my life!

Öğretmen: ... değiştireceğim!

Students: I want to change my life!

Öğrenciler: Hayatımı değiştireceğim.

T: I don't want to let my parents down!

Öğretmen: Ana-babamı düş kırıklığına uğratmak istemem.

S: I don't want to let my parents down!

Öğrenciler: Ana-babamı düş kırıklığına uğratmak istemem.

T: I don't ever want to let my country down!

Öğretmen: Ülkemi asla düş kırıklığına uğratmak istemem.

S: I don't ever want to let my country down!

Öğrenciler: Ülkemi asla düş kırıklığına uğratmak istemem.

T: Most importantly... S: Most importantly...

Öğretmen: En önemlisi ... Öğrenciler: En önemlisi ...

T: I don't want to let myself down!

Öğretmen: ... kendimi düş kırıklığına uğratmak istemem.

S: I don't want to let myself down!

Öğrenciler: ... kendimi düş kırıklığına uğratmak istemem.

How many people are trying to learn English worldwide?

Jay Walker: Dünya üzerine kaç insan İngilizce öğrenmeye gayret ediyor?

Two billion of them.

İki milyar.

Öğrenciler: Bir tişört. Bir elbise.

Students: A t-shirt. A dress.

Jay Walker: Güney Amerika'da,

Jay Walker: In Latin America,

in India,

Hindistan'da, Güneydoğu Asya'da,

in Southeast Asia,

ve en fazla da Çin'de.

and most of all, in China.

If you're a Chinese student,

Çin'de öğrenciler, kanunen,

you start learning English in the third grade, by law.

İngilizce'yi 3. sınıfta öğrenmeye başlıyorlar.

That's why this year,

Bu yüzden, bu yıl içinde,

China will become the world's largest English-speaking country.

Çin dünyanın İngilizce konuşulan en büyük ülkesi olacak.

(Laughter)

(Kahkaha)

Why English?

Niye İngilizce? Tek bir kelimeyle ifade edersek: Fırsat.

In a single word: opportunity.

Daha iyi bir hayat, bir iş, eğitim masrafları,

Opportunity for a better life, a job,

to be able to pay for school, or put better food on the table.

veya masaya daha iyi yemek koymak için fırsat.

Imagine a student taking a giant test for three full days.

Bir öğrencinin, üç tam gün boyunca dev bir sınava girdiğini hayal edin.

Her score on this one test literally determines her future.

Bu tek sınavdaki puanı,

kelimenin tam anlamıyla geleceğini belirliyor.

She studies 12 hours a day

Hazırlanmak için, 3 yıl boyunca

for three years to prepare.

günda 12 saat çalışıyor.

Twenty-five percent of her grade is based on English.

Toplam notunun %25'i

İngilizce'den geliyor.

It's called the gaokao, and 80 million high school Chinese students

Bu sınavın adı Gaokao, ve Çin'de 80 milyon lise öğrencisi

bu eziyetli sınava girdi.

have already taken this grueling test.

The intensity to learn English

Eğer ilk elden görmezseniz,

is almost unimaginable, unless you witness it.

İngilizce öğrenme isteğinin şiddetini hayal etmek güç.

Teacher: Perfect! Students: Perfect!

Öğretmen: Mükemmel! Öğrenciler: Mükemmel!

T: Perfect! S: Perfect!

Öğretmen: Mükemmel! Öğrenciler: Mükemmel!

T: I want to speak perfect English!

Öğretmen: Mükemmel İngilizce konuşmak istiyorum.

S: I want to speak perfect English!

Öğrenciler: Mükemmel İngilizce konuşmak istiyorum.

T: I want to speak ... S: I want to speak ...

Öğretmen: Mükemmel İngilizce... Öğrenciler: Mükemmel İngilizce:

T: ... perfect English! S: ... perfect English!

Öğretmen: ... konuşmak istiyorum. Öğrenciler: ... konuşmak istiyorum.

Öğretmen: Hayatımı değiştirmek istiyorum.

T (yelling more loudly): I want to change my life!

S (yelling more loudly): I want to change my life!

Öğrenciler: Hayatımı değiştirmek istiyorum.

Jay Walker: Peki, İngilizce çılgınlığı iyi mi, kötü mü?

JW: So is English mania good or bad?

Is English a tsunami, washing away other languages?

İngilizce, bütün diğer dilleri yıkacak

bir tsunami mi? Hiç öyle görünmüyor.

Not likely.

English is the world's second language.

İngilizce dünyanın ikinci dili.

Your native language is your life.

Yerel diliniz, hayatınızdır.

But with English you can become part of a wider conversation --

Ama İngilizce'yle daha geniş bir muhabbete katılabilirsiniz.

a global conversation about global problems,

Küresel sorunlarla ilgili küresel bir muhabbete katılabilirsiniz.

like climate change or poverty,

İklim değişikliği veya yoksulluk gibi küresel sorunlarla ilgili muhabbete katılabilirsiniz.

or hunger or disease.

Veya açlık veya hastalıklarla ilgili muhabbete katılabilirsiniz.

The world has other universal languages.

Dünyada başka evrensel diller de var.

Mathematics is the language of science.

Matematik, bilimin dili.

Music is the language of emotions.

Müzik, duyguların dili.

And now English is becoming the language of problem-solving.

Şimdi de İngilizce, sorun çözme dili olmaya doğru ileriyor.

Not because America is pushing it,

Bu Amerika ittirdiği için değil,

but because the world is pulling it.

dünya onu bu yöne çektiği için oluyor.

İngilizce çılgınlığı bir yol ayrımında.

So English mania is a turning point.

Like the harnessing of electricity in our cities,

Şehirlerimize elektrik gelmesi,

veya Berlin duvarının yıkılışı gibi,

or the fall of the Berlin Wall,

English represents hope

İngilizce, daha iyi bir gelecek için

for a better future --

umut ifade ediyor.

a future where the world has a common language

Dünyanın ortak sorunlarını çözmek için

to solve its common problems.

ortak bir dilinin olacağı bir gelecek için umut ifade ediyor.

Çok teşekkür ederim.

Thank you very much.

(Applause)

(Alkış)