Peter Norvig: The 100,000-student classroom

Peter Norvig: 100.000 öğrencilik sınıf

Translator: Joseph Geni Reviewer: Morton Bast

Çeviri: Meric Aydonat Gözden geçirme: Diba Szamosi

Everyone is both a learner

Herkes hem öğrenci

and a teacher.

hem de öğretmendir.

This is me being inspired

Ben,

by my first tutor,

ilk özel öğretmenimden,

my mom,

annemden ilham alırken;

and this is me teaching

bu da ben

Introduction to Artificial Intelligence

Stanford Üniversitesi'nde

to 200 students

200 öğrenciye

at Stanford University.

Yapay Zeka'ya Giriş dersini öğretirken.

Now the students and I

Şimdi, öğrenciler de ben de

enjoyed the class,

dersten keyif aldık,

but it occurred to me

ama bana öyle geldi ki

that while the subject matter

derste işlenen konular

of the class is advanced

ilerleyip

and modern,

modernleşmesine rağmen,

the teaching technology isn't.

öğretme teknolojileri gelişmiyordu.

In fact, I use basically

Aslına bakarsanız,

the same technology as

bu 14. yüzyıl dersliğindekiyle

this 14th-century classroom.

aynı teknolojiyi kullanıyorum.

Note the textbook,

Bakın, ders kitabı,

the sage on the stage,

kürsüde duran bilge

and the sleeping guy

arkadaki uyuyan adam.

in the back. (Laughter)

(Gülüşmeler)

Just like today.

Tıpkı bugünkü gibi.

So my co-teacher,

Bu yüzden öğretmen arkadaşım

Sebastian Thrun, and I thought,

Sebastian Thrun ve ben düşündük ki,

there must be a better way.

daha iyi bir yöntem olmalı.

We challenged ourselves

Kalite olarak Stanford'daki sınıfımızla

to create an online class

eşdeğer veya daha iyi olacak

that would be equal or better

ama dünya üzerindeki herkese

in quality to our Stanford class,

ücretsiz olarak ulaşabilecek

but to bring it to anyone

çevrimiçi bir sınıf yapmak için

in the world for free.

kendimizi zorladık

We announced the class on July 29th,

Dersi, 29 Haziran'da duyurduk

and within two weeks, 50,000 people

ve iki hafta içerisinde 50,000 kişi

had signed up for it.

kaydolmuştu.

And that grew to 160,000 students

Bu sayı 209 ülkeden

from 209 countries.

160,000 öğrenciye kadar çıktı.

We were thrilled to have

Böyle bir dinleyici kitlesiyle karşılaştığımız için

that kind of audience,

çok heyecanlıydık,

and just a bit terrified that we

dersi hazırlamayı henüz bitirmediğimiz için

hadn't finished preparing the class yet. (Laughter)

birazcık da dehşete kapılmıştık. (Gülüşmeler)

So we got to work.

Ve çalışmaya başladık.

We studied what others had done,

Başkalarının yaptıkları üzerine çalıştık,

what we could copy and what we could change.

onlardan neleri kopyalayabileceğimizi ve neleri değiştireceğimizi araştırdık.

Benjamin Bloom had showed

Benjamin Bloom, birebir öğrenimin

that one-on-one tutoring works best,

en iyi yöntem olduğunu göstermişti.

so that's what we tried to emulate,

Bu yüzden, biz de ona benzetmeye çalıştık;

like with me and my mom,

ben ve annemde olduğu gibi,

even though we knew

bire karşı binler olacağını

it would be one-on-thousands.

bile bile.

Here, an overhead video camera

Burada, bir başüstü kamerası

is recording me as I'm talking

beni konuşurken

and drawing on a piece of paper.

ve kağıda birşeyler çizerken kaydediyor.

A student said, "This class felt

Bir öğrenci dedi ki: "Bu ders

like sitting in a bar

sanki bir barda

with a really smart friend

size henüz kavramadığınız ama kavramak üzere olduğunuz

who's explaining something

bir şeyi anlatan oldukça zeki bir arkadaşınızla

you haven't grasped, but are about to."

oturuyormuşsunuz hissi veriyor."

And that's exactly what we were aiming for.

Bu, tam da hedeflediğimiz şeydi.

Now, from Khan Academy, we saw

Şimdi, Khan Akademi'den gördük ki,

that short 10-minute videos

10 dakikalık kısa videolar

worked much better than trying

bir saatlik bir dersi kaydedip

to record an hour-long lecture

küçük formatta bir ekrana yerleştirmekten

and put it on the small-format screen.

çok daha iyi işe yarıyor.

We decided to go even shorter

Biz, daha da kısaltmaya

and more interactive.

ve daha etkileşimli hale getirmeye karar verdik.

Our typical video is two minutes,

Tipik videolarımız iki dakikalık,

sometimes shorter, never more

bazıları daha kısa, ama asla

than six, and then we pause for

altıdan daha uzun değil ve sonra,

a quiz question, to make it

bir yoklama sorusu sorarak

feel like one-on-one tutoring.

bire bir öğrenim havası vermek için durduruyoruz

Here, I'm explaining how a computer uses

Burada, bir bilgisayarın

the grammar of English

cümleleri ayrıştırmak için

to parse sentences, and here,

İngilizce grameri nasıl kullandığını anlatıyorum

there's a pause and the student

ve burada duraklama var ve öğrenci,

has to reflect, understand what's going on

devam edebilmek için

and check the right boxes

ne olduğunu anlamak, yansıtmak

before they can continue.

ve doğru kutucuğu işaretlemek zorunda.

Students learn best when

Öğrenciler, en iyi

they're actively practicing.

aktif pratik yaparken öğreniyorlar.

We wanted to engage them, to have them grapple

Biz, onları bağlamak istedik;

with ambiguity and guide them to synthesize

belirsizliklerle boğuşmalarını ve

the key ideas themselves.

ana fikirleri kendi kendilerine sentezlemelerini istedik.

We mostly avoid questions

Çoğunlukla, şu şekildeki sorulardan kaçınıyoruz

like, "Here's a formula, now

"Formül bu, şimdi

tell me the value of Y

Bana X ikiye eşitken

when X is equal to two."

Y'nin değeri kaç olur onu söyle."

We preferred open-ended questions.

Açık uçlu soruları tercih ettik.

One student wrote, "Now I'm seeing

Bir öğrenci şöyle yazmış:

Bayes networks and examples of

"Artık baktığım her yerde

game theory everywhere I look."

Bayes ağları ve oyun teorisi örnekleri görüyorum."

And I like that kind of response.

Ben bu tür yanıtları severim.

That's just what we were going for.

Bu, tam da bizim elde etmek istediğimiz şey.

We didn't want students to memorize the formulas;

Öğrencilerin formül ezberlemelerini istemedik;

we wanted to change the way

dünyaya bakışlarını

they looked at the world.

değiştirmek istedik.

And we succeeded.

Ve başardık.

Or, I should say, the students succeeded.

Ya da, öğrenciler başardılar, demeliyim.

And it's a little bit ironic

Şu biraz ironik oldu,

that we set about to disrupt traditional education,

geleneksel eğitimi bozmak üzere yola çıktık

and in doing so, we ended up

ve bunu yaparken,

making our online class

kendi çevrimiçi sınıfımızı

much more like a traditional college class

diğer çevrimiçi sınıflardan ziyade

than other online classes.

geleneksel üniversite sınıflarına benzetmiş olduk.

Most online classes, the videos are always available.

Pek çok çevrimiçi sınıfta, videolar her zaman görüntülenebilir.

You can watch them any time you want.

İstediğiniz herhangi bir zaman izleyebilirsiniz.

But if you can do it any time,

Ama eğer herhangi bir zamanda yapabilirseniz,

that means you can do it tomorrow,

bu aynı zamanda yarın da yapabilirsiniz demek.

and if you can do it tomorrow,

Eğer yarın yapabilirseniz

well, you may not ever

eeh, asla

get around to it. (Laughter)

zaman ayıramayabilirsiniz. (Gülüşmeler)

So we brought back the innovation

Böylelikle biz teslim günü denen

of having due dates. (Laughter)

icadı geri getirdik. (Gülüşmeler)

You could watch the videos

Videoları hafta boyunca

any time you wanted during the week,

istediğiniz bir zaman izleyebiliyordunuz,

but at the end of the week,

ama haftanın sonunda

you had to get the homework done.

ödevi yapmış olmanız gerekiyordu.

This motivated the students to keep going, and it also

Bu, öğrencileri devam etme konusunda heveslendirdi

meant that everybody was working

ve ayrıca herkesin aynı anda

on the same thing at the same time,

aynı şey üzerine çalıştığı anlamına geliyordu.

so if you went into a discussion forum,

Eğer bir tartışma forumuna giderseniz,

you could get an answer from a peer within minutes.

Birkaç dakika içinde bir arkadaşınızdan cevap alabiliyordunuz.

Now, I'll show you some of the forums, most of which

Şimdi, size çoğu öğrencilerin kendileri tarafından organize edilmiş olan bu forumlardan

were self-organized by the students themselves.

bazılarını göstereceğim.

From Daphne Koller and Andrew Ng, we learned

Daphne Koller ve Andrew Ng'den

the concept of "flipping" the classroom.

sınıfı "döndürme"yi öğrendik.

Students watched the videos

Öğrenciler videoları kendi başlarına

on their own, and then they

izleyip, sonra bir araya gelip

come together to discuss them.

onları tartışıyorlar.

From Eric Mazur, I learned about peer instruction,

Eric Mazur'dan sınıf arkadaşı öğretimini öğrendim,

that peers can be the best teachers,

sınıf arkadaşları en iyi öğretmenler olabilirler,

because they're the ones

çünkü anlamamanın ne olduğunu

that remember what it's like to not understand.

en iyi hatırlayanlar onlar.

Sebastian and I have forgotten some of that.

Sebastian ve ben bunların bir kısmını unuttuk.

Of course, we couldn't have

Tabii ki on binlerce kişiden oluşan

a classroom discussion with

bir sınıfla

tens of thousands of students,

tartışma yapamazdık,

so we encouraged and nurtured these online forums.

o yüzden bu çevrimici forumların oluşmasına destek olduk.

And finally, from Teach For America,

Son olarak, Teach For America'dan

I learned that a class is not

sınıfın öncelikle

primarily about information.

bilgiyle ilgili olmadığını öğrendik.

More important is motivation and determination.

Daha önemli olan motivasyon ve azim.

It was crucial that the students see

Öğrencilerin onlar için

that we're working hard for them and

sıkı çalıştığımızı ve

they're all supporting each other.

birbirlerini desteklediklerini görmesi çok önemli.

Now, the class ran 10 weeks,

Sınıf 10 hafta sürdü

and in the end, about half of the 160,000 students watched

ve sonunda 160.000 öğrencinin yaklaşık yarısı

at least one video each week,

haftada en az bir video izlemişti

and over 20,000 finished all the homework,

ve 20.000'in üstünde öğrenci 50 ile 100 saat arası zamanlarını ayırarak

putting in 50 to 100 hours.

bütün ödevleri bitirmişti.

They got this statement of accomplishment.

Bu bitirme sertifikasını aldılar.

So what have we learned?

Peki ne öğrendik?

Well, we tried some old ideas

Bazı eski ve yeni fikirleri denedik

and some new and put them together,

ve onları birleştirdik,

but there are more ideas to try.

ama deneyecek daha çok fikir var.

Sebastian's teaching another class now.

Sebastian şimdi yeni bir ders veriyor.

I'll do one in the fall.

Güz döneminde ben bir tane vereceğim.

Stanford Coursera, Udacity, MITx

Stanford Coursera, Udacity, MITx

and others have more classes coming.

ve diğerlerinden yakında dersler katılacak.

It's a really exciting time.

Çok heyecan verici.

But to me, the most exciting

Ama bana kalırsa en heyecan verici yanı

part of it is the data that we're gathering.

topladığımız bilgiler.

We're gathering thousands

Her sınıftaki bir öğrenci başına

of interactions per student per class,

binlerce etkileşim oluyor,

billions of interactions altogether,

toplamda milyarlarca etkileşim

and now we can start analyzing that,

ve bunları analiz edebiliriz,

and when we learn from that,

bunlardan öğrenince de

do experimentations,

yeni şeyler deneyebiliriz.

that's when the real revolution will come.

İşte asıl devrim o zaman olacak.

And you'll be able to see the results from

Sonuçları da yeni nesil

a new generation of amazing students.

harika öğrencilerden alacaksınız.

(Applause)

(Alkışlar)