The art of choosing | Sheena Iyengar | TED

Sheena Iyengar: Seçim sanatı

970,567 views ・ 2010-07-26

TED


Videoyu oynatmak için lütfen aşağıdaki İngilizce altyazılara çift tıklayınız.

Çeviri: Taner Tarlakazan Gözden geçirme: osman oguz ahsen
00:22
Today, I'm going to take you
0
22260
2000
Bugün, Sizleri dünya etrafında
00:24
around the world in 18 minutes.
1
24260
2000
18 dakikalık bir tura çıkaracağım.
00:26
My base of operations is in the U.S.,
2
26260
3000
Çalışmalarımın merkezi ABD ama
00:29
but let's start at the other end of the map,
3
29260
2000
hadi haritanın diğer ucundan,
00:31
in Kyoto, Japan,
4
31260
2000
Japonya'daki Kyoto şehrinden başlayalım.
00:33
where I was living with a Japanese family
5
33260
3000
15 sene önce doktora tezim için araştırmalarımı
00:36
while I was doing part of my dissertational research
6
36260
2000
yaparken Japon bir ailenin
00:38
15 years ago.
7
38260
3000
yanında kaldığım şehirden.
00:41
I knew even then that I would encounter
8
41260
2000
En başından beri kültürel farklılıklar
00:43
cultural differences and misunderstandings,
9
43260
2000
ve yanlış anlaşılmalar olabileceğinin farkındaydım,
00:45
but they popped up when I least expected it.
10
45260
3000
ama bunlar hiç tahmin etmediğim bir yerde karşıma çıktı.
00:48
On my first day,
11
48260
2000
İlk günümde,
00:50
I went to a restaurant,
12
50260
2000
bir restorana gittim,
00:52
and I ordered a cup of green tea with sugar.
13
52260
2000
ve bir fincan yeşil çayı şekerle birlikte istedim.
00:54
After a pause, the waiter said,
14
54260
2000
Bir anlık duraksamanın ardından, Garson
00:56
"One does not put sugar in green tea."
15
56260
3000
''Yeşil çaya şeker atılmaz'' dedi.
01:00
"I know," I said. "I'm aware of this custom.
16
60260
2000
''Biliyorum'' dedim.''Bu geleneğin farkındayım
01:02
But I really like my tea sweet."
17
62260
3000
ama çayımı şekerli severim.''
01:05
In response, he gave me an even more courteous version
18
65260
3000
Cevap olarak, bana daha nazikçe bir biçimde
01:08
of the same explanation.
19
68260
2000
aynı açıklamayı yaptı.
01:10
"One does not put sugar
20
70260
2000
''Yeşil çaya
01:12
in green tea."
21
72260
3000
şeker atılmaz.''
01:15
"I understand," I said,
22
75260
2000
''Anlıyorum,'' dedim,
01:17
"that the Japanese do not put sugar in their green tea,
23
77260
2000
''Japonlar yeşil çaylarına şeker atmıyor olabilirler.
01:19
but I'd like to put some sugar
24
79260
2000
Ama ben yeşil çayıma biraz
01:21
in my green tea."
25
81260
2000
şeker atmak istiyorum.''
01:23
(Laughter)
26
83260
2000
(Kahkahalar)
01:25
Surprised by my insistence,
27
85260
2000
Israrıma şaşıran garson,
01:27
the waiter took up the issue with the manager.
28
87260
2000
olayı yöneticiye taşıdı.
01:29
Pretty soon,
29
89260
2000
Hemen sonrasında,
01:31
a lengthy discussion ensued,
30
91260
2000
çok uzun bir tartışma oldu,
01:33
and finally the manager came over to me and said,
31
93260
3000
ve sonunda yönetici bana gelip dedi ki,
01:36
"I am very sorry. We do not have sugar."
32
96260
3000
''Çok özer dilerim.Bizde şeker yok.''
01:39
(Laughter)
33
99260
2000
(Kahkahalar)
01:41
Well, since I couldn't have my tea the way I wanted it,
34
101260
3000
Sonuç olarak çayımı istediğim şekilde alamadığım için,
01:44
I ordered a cup of coffee,
35
104260
2000
bir fincan kahve söyledim,
01:46
which the waiter brought over promptly.
36
106260
2000
garson bu isteğimi hemen yerine getirdi.
01:48
Resting on the saucer
37
108260
2000
Fincan tabağının üzerinde
01:50
were two packets of sugar.
38
110260
3000
iki paket şeker vardı.
01:53
My failure to procure myself
39
113260
3000
şekerli yeşil çay isterken
01:56
a cup of sweet, green tea
40
116260
2000
kendimi ifade edişimdeki hatalar
01:58
was not due to a simple misunderstanding.
41
118260
3000
basit bir yanlış anlaşılmadan dolayı olmadı.
02:01
This was due to a fundamental difference
42
121260
2000
Bu seçimlerimiz hakkındaki fikirlerimizdeki
02:03
in our ideas about choice.
43
123260
3000
temel farklılık yüzündendi.
02:06
From my American perspective,
44
126260
2000
Benim Amerikan bakış açıma göre,
02:08
when a paying customer makes a reasonable request
45
128260
2000
kendi seçimleri doğrultusunda
02:10
based on her preferences,
46
130260
2000
mantıklı bir istekle gelen ve ücret ödeyen müşteri
02:12
she has every right to have that request met.
47
132260
3000
isteğinin karşılanmasını bekler
02:15
The American way, to quote Burger King,
48
135260
2000
Amerikalı düşünce, Burger King'den alıntılarsam,
02:17
is to "have it your way,"
49
137260
2000
''Tam istediğiniz gibi,''
02:19
because, as Starbucks says,
50
139260
2000
çünkü, Starbucks'ın dediği gibi,
02:21
"happiness is in your choices."
51
141260
2000
''mutluluk seçimlerinizdedir.''
02:23
(Laughter)
52
143260
2000
(Kahkahalar)
02:25
But from the Japanese perspective,
53
145260
3000
Ama Japon bakış açısına göre,
02:28
it's their duty to protect those who don't know any better --
54
148260
3000
daha iyisini bilemiyorsan olanı korumalısın
02:31
(Laughter)
55
151260
2000
(Kahkahalar)
02:33
in this case, the ignorant gaijin --
56
153260
2000
bu vakada, yanlış seçim yaptığını
02:35
from making the wrong choice.
57
155260
3000
inkar eden Japon olmayan kişi.
02:38
Let's face it: the way I wanted my tea
58
158260
2000
Hadi bununla yüzleşelim:Çayın istediğim hali
02:40
was inappropriate according to cultural standards,
59
160260
3000
kültürel standartlara uygunsuzdu,
02:43
and they were doing their best to help me save face.
60
163260
3000
ve beni bu durumdan kurtarmak için ellerinden gelenin en iyisini yaptılar.
02:46
Americans tend to believe
61
166260
2000
Amerikalılar pratikteki seçimlerinde
02:48
that they've reached some sort of pinnacle
62
168260
2000
bir çeşit tepe noktaya ulaştıklarına
02:50
in the way they practice choice.
63
170260
2000
inanma eğilimindeler.
02:52
They think that choice, as seen through the American lens
64
172260
3000
Düşünüyorlar ki kendi bakış açılarından
02:55
best fulfills an innate and universal
65
175260
2000
yapılan seçim bütün insanlık için
02:57
desire for choice in all humans.
66
177260
3000
doğuştan ve evrenseldir.
03:00
Unfortunately,
67
180260
2000
Ne yazık ki,
03:02
these beliefs are based on assumptions
68
182260
2000
bu inanç varsayımlar üzerine kuruludur
03:04
that don't always hold true
69
184260
2000
ve her zaman gerçeği yansıtmaz
03:06
in many countries, in many cultures.
70
186260
3000
birçok ülkede, birçok kültürde.
03:09
At times they don't even hold true
71
189260
2000
Gerçeği yansıtmadıkları zamanlarda
03:11
at America's own borders.
72
191260
2000
Amerika'nın kendi sınırları vardır.
03:13
I'd like to discuss some of these assumptions
73
193260
2000
Bu varsayımlardan bazılarını ve bunlarla ilintili
03:15
and the problems associated with them.
74
195260
3000
problemleri tartışmak istiyorum.
03:18
As I do so, I hope you'll start thinking
75
198260
2000
Ben bunu yaparken, umuyorum ki sizde
03:20
about some of your own assumptions
76
200260
2000
kendi varsayımlarınız hakkında düşünmeye başlarsınız
03:22
and how they were shaped by your backgrounds.
77
202260
3000
ve bunların sizin temelinizi nasıl şekillendirdiğini düşünürsünüz.
03:25
First assumption:
78
205260
2000
İlk varsayım:
03:27
if a choice affects you,
79
207260
2000
eğer bir seçim sizi etkilerse,
03:29
then you should be the one to make it.
80
209260
2000
o zaman o seçimi yapacak olan kişi siz olmalısınız.
03:31
This is the only way to ensure
81
211260
2000
Bu tercihlerinizin ve ilgili olduğunuz alanların
03:33
that your preferences and interests
82
213260
2000
sonuçlarından sizin sorumlu olabilmeniz için
03:35
will be most fully accounted for.
83
215260
3000
tek yoldur.
03:38
It is essential for success.
84
218260
3000
Başarı için temel bir değerdir.
03:41
In America, the primary locus of choice
85
221260
3000
Amerika'da, seçimlerin temel özelliği
03:44
is the individual.
86
224260
2000
bireysel oluşudur.
03:46
People must choose for themselves, sometimes sticking to their guns,
87
226260
3000
İnsanlar kendileri için seçimler yapmalıdır, bazen başka insanların ne istediği
03:49
regardless of what other people want or recommend.
88
229260
3000
veya tavsiye ettiğine bakmaksızın ısrarlı bir biçimde.
03:52
It's called "being true to yourself."
89
232260
3000
Buna ''İnandığın yolda yürümek'' denir.
03:55
But do all individuals benefit
90
235260
2000
Ama bütün bireyler seçim yaparken
03:57
from taking such an approach to choice?
91
237260
3000
bu yaklaşımdan fayda sağlar mı?
04:00
Mark Lepper and I did a series of studies
92
240260
2000
Mark Lipper ve ben bu sorunun cevabına yönelik bir
04:02
in which we sought the answer to this very question.
93
242260
3000
çalışma yürüttük ve sonucu öğrendik.
04:05
In one study,
94
245260
2000
Bir çalışmada,
04:07
which we ran in Japantown, San Francisco,
95
247260
3000
San Francisco, Japon mahallesinde
04:10
we brought seven- to nine-year-old Anglo- and Asian-American children
96
250260
3000
7 yaşından 9 yaşına kadar olan Amerikalı ve aynı zamanda Asya-Amerika kökenli
04:13
into the laboratory,
97
253260
2000
çocukları laboratuvara getirdik,
04:15
and we divided them up into three groups.
98
255260
2000
ve onları üç gruba böldük.
04:17
The first group came in,
99
257260
2000
İlk grup geldi,
04:19
and they were greeted by Miss Smith,
100
259260
2000
Bayan Smith tarafından karşılandılar,
04:21
who showed them six big piles of anagram puzzles.
101
261260
3000
Bayan Smith onlara 6 büyük yığın halinde anagram bulmacaları gösterdi.
04:24
The kids got to choose which pile of anagrams they would like to do,
102
264260
3000
Çocuklar hangi yığını istiyorlarsa onu seçecektiler.
04:27
and they even got to choose which marker
103
267260
2000
ve cevapları hangi markerla işaretleyeceklerse
04:29
they would write their answers with.
104
269260
2000
onu da seçecektiler.
04:31
When the second group of children came in,
105
271260
2000
İkinci grup içeri girdiği zaman,
04:33
they were brought to the same room, shown the same anagrams,
106
273260
3000
onlar da aynı odaya alındı, aynı anagramlar onlara da gösterildi,
04:36
but this time Miss Smith told them
107
276260
2000
ama bu sefer bayan Smith onlara
04:38
which anagrams to do
108
278260
2000
hangi anagramları çözeceklerini ve
04:40
and which markers to write their answers with.
109
280260
3000
hangi markerla işaretliyeceklerini söyledi.
04:43
Now when the third group came in,
110
283260
3000
Üçüncü grup geldiğinde ise,
04:46
they were told that their anagrams and their markers
111
286260
3000
onlara anagramlarının ve markerlarının
04:49
had been chosen by their mothers.
112
289260
2000
anneleri tarafından seçildiği söylendi.
04:51
(Laughter)
113
291260
2000
(Kahkahalar)
04:53
In reality,
114
293260
2000
Gerçekte,
04:55
the kids who were told what to do,
115
295260
2000
ne yapacakları söylenen çocuklar,
04:57
whether by Miss Smith or their mothers,
116
297260
2000
-bayan Smith ya da anneleri tarafından-
04:59
were actually given the very same activity,
117
299260
2000
aslında özgürce seçme şansına sahip
05:01
which their counterparts in the first group
118
301260
2000
olan ilk grupla çok benzer
05:03
had freely chosen.
119
303260
2000
aktiviteyi yaptılar.
05:05
With this procedure, we were able to ensure
120
305260
2000
Bu yöntemle, üç gruptaki çocukların da
05:07
that the kids across the three groups
121
307260
2000
aynı aktiviteyi yaptığından
05:09
all did the same activity,
122
309260
2000
emin olduk
05:11
making it easier for us to compare performance.
123
311260
3000
bu da performansları karşılaştırmamızı kolaylaştırdı.
05:14
Such small differences in the way we administered the activity
124
314260
3000
Aktiviteyi yönetişimizdeki küçük farklar
05:17
yielded striking differences
125
317260
2000
performanslarını gerçekleştirmelerinde
05:19
in how well they performed.
126
319260
2000
çocuklarda çarpıcı farklara sebep oldu.
05:21
Anglo-Americans,
127
321260
2000
Anglo-Amerikalılar,
05:23
they did two and a half times more anagrams
128
323260
3000
seçimleri kendileri yaptığında
05:26
when they got to choose them,
129
326260
2000
anneleri veya bayan Smith tarafından yapılan seçimlere
05:28
as compared to when it was
130
328260
2000
göre iki buçuk kat daha fazla
05:30
chosen for them by Miss Smith or their mothers.
131
330260
3000
anagram çözdüler.
05:33
It didn't matter who did the choosing,
132
333260
3000
Seçimi kimin yaptığı önemli değildi,
05:36
if the task was dictated by another,
133
336260
2000
başkası tarafından dikte edilmiş olması önemliydi,
05:38
their performance suffered.
134
338260
2000
performansları çok düştü.
05:40
In fact, some of the kids were visibly embarrassed
135
340260
3000
Aslında, bazı çocuklar seçimlerini annelerinin
05:43
when they were told that their mothers had been consulted.
136
343260
3000
yaptığı söylendiğinde çok utandılar.
05:46
(Laughter)
137
346260
2000
(Kahkahalar)
05:48
One girl named Mary said,
138
348260
2000
Mary adında bir kız,
05:50
"You asked my mother?"
139
350260
3000
''Anneme mi sordunuz?'' dedi.
05:53
(Laughter)
140
353260
2000
(Kahkahalar)
05:55
In contrast,
141
355260
2000
Tam tersini,
05:57
Asian-American children
142
357260
2000
Asya kökenli Amerikalı çocuklar
05:59
performed best when they believed
143
359260
2000
annelerinin kendi adına seçim yaptığına inandıklarında
06:01
their mothers had made the choice,
144
361260
3000
en iyi performansı verdiler,
06:04
second best when they chose for themselves,
145
364260
3000
kendileri seçtiklerinde en iyi ikinci performansı gösterdiler,
06:07
and least well when it had been chosen by Miss Smith.
146
367260
3000
ve en kötü performansı bayan Smith yaptığında gösterdiler.
06:10
A girl named Natsumi
147
370260
2000
Natsumi adındaki bir kız
06:12
even approached Miss Smith as she was leaving the room
148
372260
2000
bayan Smith odadan çıkarken kendisine geldi
06:14
and tugged on her skirt and asked,
149
374260
2000
eteğinden çekiştirip ona sordu,
06:16
"Could you please tell my mommy
150
376260
2000
''Anneme söyler misiniz tam onun dediği
06:18
I did it just like she said?"
151
378260
3000
gibi yaptım''.
06:22
The first-generation children were strongly influenced
152
382260
3000
İlk jenerasyon çocuklar
06:25
by their immigrant parents'
153
385260
2000
seçimleri yaparken göçmen ailelerinden
06:27
approach to choice.
154
387260
2000
çok etkileniyorlardı.
06:29
For them, choice was not just a way
155
389260
2000
Onlar için, seçim yapmak sadece
06:31
of defining and asserting
156
391260
2000
kişiselliklerini tanımlama ve iddia etme yolu değil
06:33
their individuality,
157
393260
2000
aynı zamanda
06:35
but a way to create community and harmony
158
395260
2000
bir iletişim ve harmoni oluşturma yoluydu
06:37
by deferring to the choices
159
397260
2000
güvenip saygı gösterdikleri insanlardan
06:39
of people whom they trusted and respected.
160
399260
3000
farklı olmak
06:42
If they had a concept of being true to one's self,
161
402260
3000
Eğer birisinin kendi yoluna gitmesi konsepti onlarda olsaydı,
06:45
then that self, most likely,
162
405260
2000
o zaman o yol büyük ihtimalle,
06:47
[was] composed, not of an individual,
163
407260
2000
sadece kişisel bir yol olmazdı
06:49
but of a collective.
164
409260
2000
kollektif bir yol olurdu.
06:51
Success was just as much about pleasing key figures
165
411260
3000
Başarı insanın kendi istediklerinin yanında
06:54
as it was about satisfying
166
414260
2000
ana figürleri de memnun etmeye
06:56
one's own preferences.
167
416260
2000
dayalı olurdu.
06:58
Or, you could say that
168
418260
2000
Ya da diyebilirdiniz ki
07:00
the individual's preferences were shaped
169
420260
2000
bireylerin seçimleri belli kesimlerin
07:02
by the preferences of specific others.
170
422260
3000
seçimleri tarafından şekillendirilir.
07:06
The assumption then that we do best
171
426260
2000
O zaman bireylerin kendi seçimlerini
07:08
when the individual self chooses
172
428260
2000
yaptıklarında en iyi sonucu elde etmelerinin
07:10
only holds
173
430260
2000
tek açıklaması diğerlerinden ayrı durduklarını
07:12
when that self
174
432260
2000
farzeden bir varsayım
07:14
is clearly divided from others.
175
434260
3000
olurdu.
07:17
When, in contrast,
176
437260
2000
Buna zıt bir biçimde,
07:19
two or more individuals
177
439260
2000
kendi seçimlerini ve getirilerini
07:21
see their choices and their outcomes
178
441260
2000
çok yakın bir ilişki içinde gören
07:23
as intimately connected,
179
443260
2000
iki ya da daha fazla sayıda birey,
07:25
then they may amplify one another's success
180
445260
3000
bir diğerinin başarısını kolektif bir
07:28
by turning choosing
181
448260
2000
davranış tarzına dönerek büyütebilir
07:30
into a collective act.
182
450260
2000
dönerek büyütebilir.
07:32
To insist that they choose independently
183
452260
3000
Bağımsızca seçim yaptıklarında ısrarcı olduklarında,
07:35
might actually compromise
184
455260
2000
her iki bireyinde
07:37
both their performance
185
457260
2000
performanslarında ve ilişkilerinde
07:39
and their relationships.
186
459260
2000
taviz verilmesi olası olur.
07:41
Yet that is exactly what
187
461260
2000
Bu da tam olarak
07:43
the American paradigm demands.
188
463260
2000
Amerikan paradigmasının beklediği bir olaydır.
07:45
It leaves little room for interdependence
189
465260
3000
Karşılıklı bağımlılık için çok küçük bir yer bırakır
07:48
or an acknowledgment of individual fallibility.
190
468260
3000
ya da bireysel olarak yanıldığını kabul etme yetisinde.
07:51
It requires that everyone treat choice
191
471260
3000
Herkesin seçimlerinde özel ve kendi başına hareket
07:54
as a private and self-defining act.
192
474260
3000
etmesi gerektiği davranışını gerektirir.
07:58
People that have grown up in such a paradigm
193
478260
2000
Bu ortamda büyüyen insanlar
08:00
might find it motivating,
194
480260
2000
bunu motive edici bulabilirler.
08:02
but it is a mistake to assume
195
482260
2000
Ama herkesin tek başına seçim yapma
08:04
that everyone thrives under the pressure
196
484260
2000
baskısı altında büyüyüp gelişeceğini
08:06
of choosing alone.
197
486260
3000
farzetmek bir hata olur.
08:09
The second assumption which informs the American view of choice
198
489260
3000
Amerikan bakış açısını besleyen bir diğer
08:12
goes something like this.
199
492260
2000
varsayım ise şu şekilde.
08:14
The more choices you have,
200
494260
2000
Seçimlerinizin sayısı artıkça,
08:16
the more likely you are
201
496260
2000
büyük ihtimalle en iyi
08:18
to make the best choice.
202
498260
2000
seçimi yapmak üzeresinizdir.
08:20
So bring it on, Walmart, with 100,000 different products,
203
500260
3000
Walmart 100,000 farklı ürün satıyor
08:23
and Amazon, with 27 million books
204
503260
3000
Amazon'da 27 milyon kitap var
08:26
and Match.com with -- what is it? --
205
506260
2000
ve Match.com -kaç tam olarak-
08:28
15 million date possibilities now.
206
508260
3000
15 milyon randevu imkanı sağlıyor.
08:32
You will surely find the perfect match.
207
512260
3000
Kesinlikle en iyi kişiyi bulacaksınız.
08:35
Let's test this assumption
208
515260
2000
Hadi bu varsayımı Doğu Avrupa'ya
08:37
by heading over to Eastern Europe.
209
517260
2000
giderek test edelim.
08:39
Here, I interviewed people
210
519260
2000
Orada, eski komünist ülkelerin
08:41
who were residents of formerly communist countries,
211
521260
3000
yerleşimcileri ile söyleşiler yaptım
08:44
who had all faced the challenge
212
524260
2000
Onlar daha demokratik ve
08:46
of transitioning to a more
213
526260
2000
kapitalist topluma
08:48
democratic and capitalistic society.
214
528260
3000
geçiş halindeydiler.
08:51
One of the most interesting revelations
215
531260
2000
en ilginç şeylerden birisi bir soruya
08:53
came not from an answer to a question,
216
533260
2000
karşılık olarak verilen bir cevaptan gelmedi
08:55
but from a simple gesture of hospitality.
217
535260
3000
onun yerine basit bir misafirperverlik jestinden geldi.
08:58
When the participants arrived for their interview,
218
538260
3000
Katılımcılar söyleşi için geldiklerinde
09:01
I offered them a set of drinks:
219
541260
2000
onlara bir kaç içecek ikram ettim,
09:03
Coke, Diet Coke, Sprite --
220
543260
2000
Cola, diyet Cola, Sprite
09:05
seven, to be exact.
221
545260
2000
yedi tane tam olarak.
09:07
During the very first session,
222
547260
2000
Rusya'da geçen ilk etap
09:09
which was run in Russia,
223
549260
2000
boyunca,
09:11
one of the participants made a comment
224
551260
2000
katılımcılardan birisi
09:13
that really caught me off guard.
225
553260
3000
beni hazırlıksız yakalayan bir yorum yaptı.
09:16
"Oh, but it doesn't matter.
226
556260
2000
''Hiç farketmez.
09:18
It's all just soda. That's just one choice."
227
558260
3000
Hepsi de gazlı içecek.Bu sadece bir seçim.''
09:21
(Murmuring)
228
561260
2000
(Mırıldanmalar)
09:23
I was so struck by this comment that from then on,
229
563260
2000
Bu yorumdan sonra
09:25
I started to offer all the participants
230
565260
2000
katılan herkese bu yedi içeceği
09:27
those seven sodas,
231
567260
2000
ikram etmeye başladım.
09:29
and I asked them, "How many choices are these?"
232
569260
3000
Ve onlara sordum.''Burada kaç tane seçim var?''
09:32
Again and again,
233
572260
2000
tekrar ve tekrar,
09:34
they perceived these seven different sodas,
234
574260
3000
bu yedi farklı gazlı içeceği,
09:37
not as seven choices, but as one choice:
235
577260
3000
yedi tane seçim değil de tek bir seçim olarak algıladılar:
09:40
soda or no soda.
236
580260
2000
Gazlı içecek ya da değil.
09:42
When I put out juice and water
237
582260
2000
Bu yedi gazlı içeceğe ek olarak
09:44
in addition to these seven sodas,
238
584260
2000
su ve meyve suyu getirdiğim zaman,
09:46
now they perceived it as only three choices --
239
586260
2000
işte o zaman üç tane seçim şansına sahip olduklarını algıladılar--
09:48
juice, water and soda.
240
588260
3000
meyve suyu, su ve gazlı içecek.
09:51
Compare this to the die-hard devotion of many Americans,
241
591260
3000
Bunu bazı Amerikalıların ölümüne sadakati ile karşılaştırın,
09:54
not just to a particular flavor of soda,
242
594260
3000
sadece belli bir tat veya içecek değil,
09:57
but to a particular brand.
243
597260
2000
ama belli bir marka.
09:59
You know, research shows repeatedly
244
599260
3000
Biliyorsunuz ki, araştırmalar tekrar eden bir biçimde
10:02
that we can't actually tell the difference
245
602260
2000
Coca Cola ile Pepsi arasındaki
10:04
between Coke and Pepsi.
246
604260
2000
farkı söyleyemeyeceğimizi gösteriyor.
10:06
Of course, you and I know
247
606260
2000
Tabi, sizi ve ben biliyoruz ki
10:08
that Coke is the better choice.
248
608260
2000
Coca Cola daha iyi olan seçim.
10:10
(Laughter)
249
610260
6000
(Kahkahalar)
10:16
For modern Americans who are exposed
250
616260
2000
Dünyadaki herhangi bir yere göre
10:18
to more options and more ads associated with options
251
618260
3000
daha fazla seçime ve seçimlerle ilgili reklamlara
10:21
than anyone else in the world,
252
621260
2000
maruz kalan Amerikalılar için
10:23
choice is just as much about who they are
253
623260
2000
seçimler ürünün ne olduğu kadar
10:25
as it is about what the product is.
254
625260
3000
onların kim olduğunu da ifade eder.
10:28
Combine this with the assumption that more choices are always better,
255
628260
3000
Bunu daha fazla seçimin her zaman daha iyi olduğu varsayımı ile birleştirirsek,
10:31
and you have a group of people for whom every little difference matters
256
631260
3000
ortaya en ufak bir farkın bile önemli olduğunu düşünen bir
10:34
and so every choice matters.
257
634260
2000
grup insan elde ederiz.
10:36
But for Eastern Europeans,
258
636260
3000
Ama doğu Avrupalılar için,
10:39
the sudden availability of all these
259
639260
2000
bütün bu pazardaki tüketici ürünlerinin
10:41
consumer products on the marketplace was a deluge.
260
641260
3000
elverişliliği bir sel gibi.
10:44
They were flooded with choice
261
644260
2000
Yüzmeyi bilmiyorum demeden önce
10:46
before they could protest that they didn't know how to swim.
262
646260
3000
seçimler onları alıp götürüyor.
10:50
When asked, "What words and images
263
650260
2000
Seçimlerle ilgili hangi kelimeleri ve görselleri
10:52
do you associate with choice?"
264
652260
2000
bağdaştırırsınız diye sorulduğu zaman
10:54
Grzegorz from Warsaw said,
265
654260
3000
Varşova'dan Gregors
10:57
"Ah, for me it is fear.
266
657260
2000
''Bu benim için korku.
10:59
There are some dilemmas you see.
267
659260
2000
Gördüğünüz üzere bazı ikilemler var.
11:01
I am used to no choice."
268
661260
2000
seçim yapmazdım.''
11:03
Bohdan from Kiev said,
269
663260
2000
Kiev'den Buddin,
11:05
in response to how he felt about
270
665260
2000
yeni tüketici pazarına karşı nasıl
11:07
the new consumer marketplace,
271
667260
2000
hissetiği sorusuna karşın,
11:09
"It is too much.
272
669260
2000
''Bu çok fazla.
11:11
We do not need everything that is there."
273
671260
2000
Burada olan şeylerin hepsine birden ihtiyacımız yok.''
11:13
A sociologist from
274
673260
2000
Varşova inceleme ajansından
11:15
the Warsaw Survey Agency explained,
275
675260
3000
bir sosyolojist açıkladı,
11:18
"The older generation jumped from nothing
276
678260
3000
''Eski jenerasyon bu kadar şeyi seçmeye
11:21
to choice all around them.
277
681260
2000
yokluğun arasından geldi.
11:23
They were never given a chance to learn
278
683260
2000
nasıl tepki vermeleri gerektiği ile ilgili
11:25
how to react."
279
685260
2000
onlara hiç şans verilmedi.''
11:27
And Tomasz, a young Polish man said,
280
687260
3000
ve genç bir Polonyalı olan Thomas dedi ki,
11:30
"I don't need twenty kinds of chewing gum.
281
690260
3000
''Yirmi çeşit sakıza ihtiyacım yok.
11:33
I don't mean to say that I want no choice,
282
693260
3000
Hiç bir seçim istemiyorum demek değil dediğim,
11:36
but many of these choices are quite artificial."
283
696260
3000
ama bu kadar çok seçim tamamen yapay.''
11:40
In reality, many choices are between things
284
700260
3000
Gerçekte, birçok seçim birbiri arasında
11:43
that are not that much different.
285
703260
3000
çok da fark olmayan şeyler arasında olur.
11:47
The value of choice
286
707260
2000
Seçimin değeri
11:49
depends on our ability
287
709260
2000
bizim seçimler arasındaki
11:51
to perceive differences
288
711260
2000
farkları algılayabilme
11:53
between the options.
289
713260
2000
kapasitemize göre değişir.
11:55
Americans train their whole lives
290
715260
2000
Amerikalılar bütün yaşamlarını
11:57
to play "spot the difference."
291
717260
3000
farkı ''ayırt et'' demeyi öğrenerek geçirirler.
12:00
They practice this from such an early age
292
720260
2000
Çok erken yaştan itibaren
12:02
that they've come to believe that everyone
293
722260
2000
bunun pratik ediliş şekli
12:04
must be born with this ability.
294
724260
2000
herkesin aynı yetenek ile doğmuş olması gerekliliğidir.
12:06
In fact, though all humans share
295
726260
2000
Aslında, bütün insanlar
12:08
a basic need and desire for choice,
296
728260
3000
seçimler için arzularını ve basit bir ihtiyacı paylaşırlar,
12:11
we don't all see choice in the same places
297
731260
3000
hepimiz seçimleri aynı yerlerde ya da
12:14
or to the same extent.
298
734260
2000
aynı kapsamda görmeyiz.
12:16
When someone can't see how one choice
299
736260
2000
Birisi, bir insanın seçiminin diğeri gibi
12:18
is unlike another,
300
738260
2000
olmadığını görmediğinde,
12:20
or when there are too many choices to compare and contrast,
301
740260
3000
ya da karşılaştırmak için çok fazla seçim olduğunda,
12:23
the process of choosing can be
302
743260
2000
seçim yapma süreci
12:25
confusing and frustrating.
303
745260
3000
kafa karıştırıcı ve sinirlendirici olabilir.
12:28
Instead of making better choices,
304
748260
2000
Daha iyi seçimler yapmak yerine,
12:30
we become overwhelmed by choice,
305
750260
2000
seçimler altında eziliriz,
12:32
sometimes even afraid of it.
306
752260
3000
bazı zamanlar korkarız da.
12:35
Choice no longer offers opportunities,
307
755260
2000
Seçimler o dakikadan sonra fırsatları çağrıştırmaz,
12:37
but imposes constraints.
308
757260
2000
onun yerine kısıtlamaları empoze ederler.
12:39
It's not a marker of liberation,
309
759260
2000
Serbest bırakmak için bir belirleyici değil de,
12:41
but of suffocation
310
761260
2000
anlamsız ayrıntılarda
12:43
by meaningless minutiae.
311
763260
2000
tıkanıklık getirir.
12:45
In other words,
312
765260
2000
Başka bir deyişle,
12:47
choice can develop into the very opposite
313
767260
2000
Amerika'da yetersiz bir biçimde hazırlananlar
12:49
of everything it represents
314
769260
2000
bir araya geldiklerinde
12:51
in America
315
771260
2000
seçimler ifade ettiklerinin tam tersini
12:53
when it is thrust upon those
316
773260
2000
temsil edebilecek hale
12:55
who are insufficiently prepared for it.
317
775260
3000
gelirler.
12:58
But it is not only other people
318
778260
2000
Ama bu sadece başka yerlerdeki
13:00
in other places
319
780260
2000
başka insanların
13:02
that are feeling the pressure
320
782260
2000
artan seçimler karşısında hissettikleri
13:04
of ever-increasing choice.
321
784260
2000
baskı ile ilgili değil.
13:06
Americans themselves are discovering
322
786260
2000
Amerikalılar limitsiz seçim sayısının
13:08
that unlimited choice
323
788260
2000
teoride pratikteki halinden
13:10
seems more attractive in theory
324
790260
2000
daha ilgi çekici olduğunu
13:12
than in practice.
325
792260
2000
keşfediyorlar.
13:14
We all have physical, mental
326
794260
3000
Hepimizin fiziksel, mental
13:17
and emotional (Laughter) limitations
327
797260
2000
ve duygusal kısıtlamaları var
13:19
that make it impossible for us
328
799260
2000
bu da dahil olduğumuz her bir
13:21
to process every single choice we encounter,
329
801260
3000
seçimi işlemeyi imkansız hale getiriyor,
13:24
even in the grocery store,
330
804260
2000
manavda bile tüm yaşamımız
13:26
let alone over the course of our entire lives.
331
806260
3000
boyunca bizi yalnız bırakır bu durum.
13:29
A number of my studies have shown
332
809260
3000
Çalışmalarım gösterdi ki
13:32
that when you give people 10 or more options
333
812260
2000
insanlara, sağlık, yatırım ve diğer
13:34
when they're making a choice, they make poorer decisions,
334
814260
3000
kritik alanlarda on veya daha fazla
13:37
whether it be health care, investment,
335
817260
2000
seçim sunarsak, onların seçimleri
13:39
other critical areas.
336
819260
2000
zayıflıyor.
13:41
Yet still, many of us believe
337
821260
2000
Ama hala, bir çoğumuz
13:43
that we should make all our own choices
338
823260
3000
bütün seçimlerimizi kendimiz yapmalıyız diyoruz
13:46
and seek out even more of them.
339
826260
3000
hatta daha fazlasını aramalıyız.
13:49
This brings me to the third,
340
829260
3000
Bu da beni üçüncü,
13:52
and perhaps most problematic, assumption:
341
832260
3000
ve belkide en problemli varsayıma götürüyor:
13:55
"You must never
342
835260
2000
''Seçimlere karşı
13:57
say no to choice."
343
837260
3000
hiç bir zaman hayır dememeliyiz.''
14:00
To examine this, let's go back to the U.S.
344
840260
2000
Bunu incelemek için, Amerika'ya geri dönelim
14:02
and then hop across the pond to France.
345
842260
3000
ve sonra Fransa'ya atlayalım.
14:05
Right outside Chicago,
346
845260
3000
Chicago'nun hemen dışında,
14:08
a young couple, Susan and Daniel Mitchell,
347
848260
2000
Susan ev Daniel Mitchell adındaki genç bir çift,
14:10
were about to have their first baby.
348
850260
3000
ilk bebeklerini bekliyorlardı.
14:13
They'd already picked out a name for her,
349
853260
2000
onun için bir isim bile seçmişleri,
14:15
Barbara, after her grandmother.
350
855260
3000
büyükannesinin ismi olan Barbara.
14:18
One night, when Susan was seven months pregnant,
351
858260
3000
Bir gece, Susan yedi aylık hamile iken,
14:21
she started to experience contractions
352
861260
2000
kasılmalar hissetmeye başladı
14:23
and was rushed to the emergency room.
353
863260
3000
ve acile kaldırıldı.
14:26
The baby was delivered through a C-section,
354
866260
3000
Bebek sezaryen ile alındı,
14:29
but Barbara suffered cerebral anoxia,
355
869260
2000
ama Barbara serebral anoksiden şikayetçiydi,
14:31
a loss of oxygen to the brain.
356
871260
3000
beyindeki oksijenin azalması durumu.
14:34
Unable to breathe on her own,
357
874260
2000
Kendi başına nefes alıp veremiyordu,
14:36
she was put on a ventilator.
358
876260
2000
suni solunum cihazına bağlandı.
14:38
Two days later,
359
878260
2000
İki gün sonra,
14:40
the doctors gave the Mitchells
360
880260
2000
doktorlar Mitchell ailesine
14:42
a choice:
361
882260
2000
bir seçim şansı tanıdılar.
14:44
They could either remove Barbara
362
884260
2000
Ya Barbara'yı yaşam destek ünitesinden
14:46
off the life support,
363
886260
2000
çekeceklerdi,
14:48
in which case she would die within a matter of hours,
364
888260
3000
ki bu durumda saatler içinde ölecekti,
14:51
or they could keep her on life support,
365
891260
3000
ya da onu yaşam destek ünitesine bağlı tutacaklardı,
14:54
in which case she might still die
366
894260
2000
bu durumda da bir kaç gün içinde
14:56
within a matter of days.
367
896260
2000
ölme ihtimali vardı.
14:58
If she survived, she would remain
368
898260
2000
Eğer kurtulursa da, kalıcı
15:00
in a permanent vegetative state,
369
900260
3000
bitkisel hayatta kalacaktı,
15:03
never able to walk, talk
370
903260
3000
hiç bir zaman yürüyemeyecek, konuşamayacak
15:06
or interact with others.
371
906260
3000
veya diğerleri ile iletişim kuramayacaktı.
15:09
What do they do?
372
909260
2000
Ne yaptılar?
15:11
What do any parent do?
373
911260
3000
Herhangi bir ana baba ne yapar?
15:17
In a study I conducted
374
917260
2000
Simona Botti ve Kristina Orfali,
15:19
with Simona Botti and Kristina Orfali,
375
919260
2000
ile birlikte Amerikan ve Fransız
15:21
American and French parents
376
921260
2000
aileler ile röportaj yaptığımız
15:23
were interviewed.
377
923260
2000
bir çalışma gerçekleştirdik.
15:25
They had all suffered
378
925260
2000
Hepsi de aynı trajedi yüzünden
15:27
the same tragedy.
379
927260
2000
acı çekiyordu.
15:29
In all cases, the life support was removed,
380
929260
3000
Bütün vakalarda, yaşam destek ünitesi
15:32
and the infants had died.
381
932260
2000
devre dışı bırakılmıştı ve bebekler ölmüştü.
15:34
But there was a big difference.
382
934260
2000
Ama büyük bir fark vardı.
15:36
In France, the doctors decided whether and when
383
936260
3000
Fransa'da, doktorlar yaşam destek ünitesinin çekilip
15:39
the life support would be removed,
384
939260
3000
çekilmeyeceğine ve eğer çekilecekse ne zaman olacağına
15:42
while in the United States,
385
942260
2000
karar veriyorlardı ama Amerika'da,
15:44
the final decision rested with the parents.
386
944260
3000
son karar ailelere bırakılıyordu.
15:48
We wondered:
387
948260
2000
Merak ettik:
15:50
does this have an effect on how the parents
388
950260
2000
bu durum ailelerin evlatlarının kayıpları ile
15:52
cope with the loss of their loved one?
389
952260
3000
başa çıkabilmeleri üzerinde etkili miydi?
15:55
We found that it did.
390
955260
3000
Öyle olduğunda karar kıldık.
15:58
Even up to a year later,
391
958260
2000
Bir sene sonrasına kadar bile,
16:00
American parents
392
960260
2000
Amerikan aileler Fransızlara göre
16:02
were more likely to express negative emotions,
393
962260
2000
daha fazla negatif duyguları
16:04
as compared to their French counterparts.
394
964260
3000
dışa vuruyorlardı.
16:07
French parents were more likely to say things like,
395
967260
3000
Fransız aileler daha ziyade,
16:10
"Noah was here for so little time,
396
970260
3000
''Noah çok kısa bir süre için buradaydı,
16:13
but he taught us so much.
397
973260
2000
ama bize çok fazla şey ifade etti
16:15
He gave us a new perspective on life."
398
975260
3000
o bize yeni bir perspektif kazandırdı.'' şeklinde düşünüyorlardı.
16:19
American parents were more likely to say things like,
399
979260
3000
Amerikan aileleri ise daha çok,
16:22
"What if? What if?"
400
982260
3000
''Eğer ölmeseydi ne olurdu?'' şeklinde.
16:25
Another parent complained,
401
985260
2000
Başka bir aile üyesi,
16:27
"I feel as if they purposefully tortured me.
402
987260
3000
''Bana kasıtlı bir biçimde işkence edilmiş gibi hissediyorum.
16:30
How did they get me to do that?"
403
990260
3000
Bana bunu nasıl yaptırdılar?''
16:33
And another parent said,
404
993260
2000
Ve bir başkası,
16:35
"I feel as if I've played a role
405
995260
2000
''Bir hayatın sona erdirilmesinde
16:37
in an execution."
406
997260
3000
bir rol oynadığmı hissediyorum.''
16:40
But when the American parents were asked
407
1000260
2000
Ama Amerikan ailelerine
16:42
if they would rather have had
408
1002260
2000
seçimi doktorlara bırakabilecekleri
16:44
the doctors make the decision,
409
1004260
3000
söylendiğinde,
16:47
they all said, "No."
410
1007260
2000
hepsi de ''Hayır.'' dedi.
16:49
They could not imagine
411
1009260
2000
Bu seçimi bir başkasına
16:51
turning that choice over to another,
412
1011260
2000
bırakmayı hayal edemiyorlardı,
16:53
even though having made that choice
413
1013260
3000
bu seçimi kendileri yaptıklarında
16:56
made them feel trapped,
414
1016260
2000
kapana kısılmış, suçluluk dolu
16:58
guilty, angry.
415
1018260
2000
ve kızgın hissetseler bile.
17:00
In a number of cases
416
1020260
2000
Belli bir sayıdaki vakalarda
17:02
they were even clinically depressed.
417
1022260
3000
klinik olarak depresyona bile girdiler.
17:05
These parents could not contemplate
418
1025260
2000
Bu insanlar seçimi başkasına bırakmayı
17:07
giving up the choice,
419
1027260
2000
düşünemiyorlardı,
17:09
because to do so would have gone contrary
420
1029260
2000
çünkü bunu yapmaları
17:11
to everything they had been taught
421
1031260
3000
bu zamana kadar onlara güç ve yaşamın
17:14
and everything they had come to believe
422
1034260
2000
amacı ile ilgili
17:16
about the power
423
1036260
2000
söylenenlere
17:18
and purpose of choice.
424
1038260
3000
ters düşüyordu.
17:21
In her essay, "The White Album,"
425
1041260
3000
''Beyaz albüm'' adlı makalesinde
17:24
Joan Didion writes,
426
1044260
3000
Joad Didion
17:27
"We tell ourselves stories
427
1047260
2000
''Kendimize yaşayabilmek
17:29
in order to live.
428
1049260
2000
için hikayeler anlatırız.
17:31
We interpret what we see,
429
1051260
2000
Gördüklerimizi değerlendiririz,
17:33
select the most workable
430
1053260
2000
seçenekler arasından en
17:35
of the multiple choices.
431
1055260
2000
işe yararını seçeriz.
17:37
We live entirely by the imposition
432
1057260
2000
tamamen öyküsel bir çizgide
17:39
of a narrative line
433
1059260
2000
birbirine benzemeyen görüntülerin
17:41
upon disparate images,
434
1061260
2000
dayatmasında yaşıyoruz,
17:43
by the idea with which we have learned to freeze
435
1063260
3000
rüyalarda oluşabilecek tutarsızlıkların değişimini
17:46
the shifting phantasmagoria,
436
1066260
2000
dondurabileceğimiz fikrine dayanarak,
17:48
which is our actual experience."
437
1068260
3000
ki aslında bu bizim gerçek deneyimimizdir.''
17:53
The story Americans tell,
438
1073260
2000
Amerikanların söylediği hikaye,
17:55
the story upon which
439
1075260
2000
Amerikan rüyasının sonsuz
17:57
the American dream depends,
440
1077260
2000
seçimlere dayandığı
17:59
is the story of limitless choice.
441
1079260
3000
hikaye.
18:02
This narrative
442
1082260
2000
Bu hikaye
18:04
promises so much:
443
1084260
2000
bize çok şey ifade ediyor:
18:06
freedom, happiness,
444
1086260
2000
özgürlük, mutluluk,
18:08
success.
445
1088260
2000
başarı.
18:10
It lays the world at your feet and says,
446
1090260
3000
dünyayı ayaklarınızın altına serer ve der ki,
18:13
"You can have anything, everything."
447
1093260
3000
''Her şeye sahip olabilirsiniz, her şeye.''
18:17
It's a great story,
448
1097260
2000
Bu güzel bir hikayedir,
18:19
and it's understandable why they would be reluctant
449
1099260
2000
ve gözden geçirmek için isteksiz olunmasını
18:21
to revise it.
450
1101260
3000
anlayabilirsiniz.
18:24
But when you take a close look,
451
1104260
2000
Ama yakından baktığınız zaman,
18:26
you start to see the holes,
452
1106260
2000
delikleri görmeye başlarsınız,
18:28
and you start to see that the story
453
1108260
2000
ve hikayenin birçok farklı şekilde de
18:30
can be told in many other ways.
454
1110260
3000
anlatılabileceğinin farkına varırsınız.
18:33
Americans have so often tried to
455
1113260
2000
Amerikalılar seçimleri hakkında fikirlerini
18:35
disseminate their ideas of choice,
456
1115260
3000
yaymayı çok defa denediler,
18:38
believing that they will be, or ought to be,
457
1118260
3000
açık kalpler ve beyinler tarafından hoşnut bir biçimde
18:41
welcomed with open hearts and minds.
458
1121260
3000
karşılanacaklarına inandılar.
18:44
But the history books and the daily news tell us
459
1124260
3000
Ama hikaye kitapları ve günlük haberlere
18:47
it doesn't always work out that way.
460
1127260
3000
göre bu işler her zaman böyle olmuyor.
18:50
The phantasmagoria,
461
1130260
2000
Rüyalarda olduğu gibi tutarsız hayaller,
18:52
the actual experience that we try to understand
462
1132260
2000
hikaye üzerinde anlamak ve düzenlemek
18:54
and organize through narrative,
463
1134260
3000
istediğimiz asıl deneyim,
18:57
varies from place to place.
464
1137260
3000
bir yerden diğerine göre çeşitlilik gösteriyor.
19:00
No single narrative serves the needs
465
1140260
2000
Tek bir hikaye herkesin heryerdeki
19:02
of everyone everywhere.
466
1142260
3000
ihtiyacını karşılamıyor.
19:06
Moreover, Americans themselves
467
1146260
3000
Daha çok, Amerikalılar kendi hikayelerine
19:09
could benefit from incorporating
468
1149260
3000
yeni perspektifler katarak
19:12
new perspectives into their own narrative,
469
1152260
3000
faydalanabilirler,
19:15
which has been driving their choices
470
1155260
2000
fikirlerinin çok uzun süredir
19:17
for so long.
471
1157260
3000
yönetimini ellerinde tutan perspektifler.
19:20
Robert Frost once said that,
472
1160260
3000
Robert Frost'un dediği gibi,
19:23
"It is poetry that is lost in translation."
473
1163260
3000
''Ötelenmenin arasında kaybolup giden bir şiir.''
19:27
This suggests that
474
1167260
2000
Bu söylem bize güzel ve hareketli
19:29
whatever is beautiful and moving,
475
1169260
2000
olan bize yeni bir bakış
19:31
whatever gives us a new way to see,
476
1171260
3000
açısı veren herhangi bir şeyin,
19:34
cannot be communicated to those
477
1174260
2000
farklı dili konuşanlarla ilişkilendirilemeyeceğini
19:36
who speak a different language.
478
1176260
3000
anlatıyor.
19:39
But Joseph Brodsky said that,
479
1179260
2000
Ama Joseph Brodsky'e göre,
19:41
"It is poetry
480
1181260
2000
Ötelenme esnasında kazanılan
19:43
that is gained in translation,"
481
1183260
2000
şiir.''
19:45
suggesting that translation
482
1185260
2000
Ötelenmenin yaratıcı
19:47
can be a creative,
483
1187260
2000
ve dönüştürücü bir hareket
19:49
transformative act.
484
1189260
3000
olduğunu anlatıyor.
19:52
When it comes to choice,
485
1192260
2000
İş seçim yapmaya geldiğinde,
19:54
we have far more to gain than to lose
486
1194260
3000
hikayelerin bir çok dönüşümlerini birbiri ile
19:57
by engaging in the many
487
1197260
3000
bağlantılı hale getirerek kaybetmektense kazanmayı
20:00
translations of the narratives.
488
1200260
3000
istiyoruz.
20:03
Instead of replacing
489
1203260
2000
Bir hikayeyi diğerinin
20:05
one story with another,
490
1205260
2000
yerine koymaktansa,
20:07
we can learn from and revel in
491
1207260
2000
bulunan birçok versiyonundan ve daha yazılmamışlardan
20:09
the many versions that exist
492
1209260
3000
çok şey öğrenip
20:12
and the many that have yet to be written.
493
1212260
3000
zevk alabiliriz.
20:15
No matter where we're from
494
1215260
3000
Nereli olduğumuzun bir önemi yoktur
20:18
and what your narrative is,
495
1218260
2000
hikayenizin ne olduğu da,
20:20
we all have a responsibility
496
1220260
2000
hepimizin, seçimlerin neler yapabileceği
20:22
to open ourselves up to a wider array
497
1222260
2000
ve neleri temsil edebileceği
20:24
of what choice can do,
498
1224260
3000
konularında daha açık fikirli olma
20:27
and what it can represent.
499
1227260
3000
sorumluluğu var.
20:30
And this does not lead to
500
1230260
2000
ve bu felç eden ahlaki bağıntıcılığa
20:32
a paralyzing moral relativism.
501
1232260
3000
yol açmaz.
20:35
Rather, it teaches us when
502
1235260
2000
onun yerine, bize ne zaman
20:37
and how to act.
503
1237260
2000
ve nasıl hareket etmemiz gerektiğini öğretir.
20:39
It brings us that much closer
504
1239260
2000
Bizi, seçimlerin bize imkan sunduğu ama
20:41
to realizing the full potential of choice,
505
1241260
3000
her zaman bize vermediği,
20:44
to inspiring the hope
506
1244260
2000
umudu ve özgürlüğü başarmak
20:46
and achieving the freedom
507
1246260
2000
ilhamını yakalamaya
20:48
that choice promises
508
1248260
2000
daha yakın bir konuma
20:50
but doesn't always deliver.
509
1250260
2000
koyuyor.
20:52
If we learn to speak to one another,
510
1252260
3000
Ötelenme sürecinde de olsa
20:55
albeit through translation,
511
1255260
3000
diğerleri ile konuşmayı öğrenebilirsek
20:58
then we can begin to see choice
512
1258260
2000
o zaman seçimlerin kendi
21:00
in all its strangeness,
513
1260260
2000
yabancılığını,
21:02
complexity
514
1262260
3000
karmaşıklığını
21:05
and compelling beauty.
515
1265260
2000
ve zorlayıcı güzelliğini görebiliriz.
21:07
Thank you.
516
1267260
2000
Teşekkürler.
21:09
(Applause)
517
1269260
11000
(Alkışlar)
21:20
Bruno Giussani: Thank you.
518
1280260
3000
Bruno Giussani: Teşekkürler.
21:23
Sheena, there is a detail about your biography
519
1283260
3000
Sheena, biyografin hakkında bir detay var
21:26
that we have not written in the program book.
520
1286260
2000
onu burada program kitapçığına eklemedik.
21:28
But by now it's evident to everyone in this room. You're blind.
521
1288260
3000
Ama şu anda bu odadaki herkes anlıyor ki, sen görmüyorsun.
21:31
And I guess one of the questions on everybody's mind is:
522
1291260
3000
ve çoğu kişinin aklında olabilecek bir soruda şudur ki:
21:34
How does that influence your study of choosing
523
1294260
3000
bu seçimlerle ilgili çalışman üzerinde nasıl bir etki bıraktı,
21:37
because that's an activity
524
1297260
2000
çünkü bu çoğu insan için
21:39
that for most people is associated with visual inputs
525
1299260
3000
estetik, renk ve bunlar gibi görsel girdileri
21:42
like aesthetics and color and so on?
526
1302260
3000
gerektiren bir iş?
21:46
Sheena Iyengar: Well, it's funny that you should ask that
527
1306260
2000
Sheena Iyengar:Bunu sormanız iyi oldu aslında,
21:48
because one of the things that's interesting about being blind
528
1308260
3000
çünkü körlük ile ilgili ilginç olan şeylerden biri de
21:51
is you actually get a different vantage point
529
1311260
2000
aslında insanların seçimlerini gözlemlerken
21:53
when you observe the way
530
1313260
2000
çok avantajlı bir noktaya
21:55
sighted people make choices.
531
1315260
2000
sahip olmaktır.
21:57
And as you just mentioned, there's lots of choices out there
532
1317260
2000
ve dediğiniz gibi, dışarıda çok fazla yapılacak seçim var
21:59
that are very visual these days.
533
1319260
2000
bu günlerde çok görsel olarak.
22:01
Yeah, I -- as you would expect --
534
1321260
2000
Evet, bekleyeceğiniz üzere
22:03
get pretty frustrated by choices
535
1323260
2000
hangi tırnak cilasını süreceğim ile ilgili
22:05
like what nail polish to put on
536
1325260
2000
seçimlerden nefret ediyorum,
22:07
because I have to rely on what other people suggest.
537
1327260
2000
çünkü diğer insanların tavsiyelerini dinlemek zorundayım.
22:09
And I can't decide.
538
1329260
2000
ve karar veremiyorum.
22:11
And so one time I was in a beauty salon,
539
1331260
2000
ve bir defasında bir güzellik salonundaydım,
22:13
and I was trying to decide between two very light shades of pink.
540
1333260
3000
ve pembenin iki farklı gölge tonu arasında kalmıştım.
22:16
And one was called "Ballet Slippers."
541
1336260
2000
ve bir tanesi ''Balerin ayakkabısı.'' idi.
22:18
And the other one was called "Adorable."
542
1338260
3000
bir diğeri ise ''sevimli.''
22:21
(Laughter)
543
1341260
2000
(Kahkahalar)
22:23
And so I asked these two ladies,
544
1343260
2000
ve bunu iki hanıma sordum.
22:25
and the one lady told me, "Well, you should definitely wear 'Ballet Slippers.'"
545
1345260
2000
bir tanesi dedi ki, ''kesinlikle balerin ayakkabılar rengini denemelisin.''
22:27
"Well, what does it look like?"
546
1347260
2000
''Peki, nasıl gözüküyor?''
22:29
"Well, it's a very elegant shade of pink."
547
1349260
2000
''pembenin çok asil bir tonu.''
22:31
"Okay, great."
548
1351260
2000
''Tamam, güzel.''
22:33
The other lady tells me to wear "Adorable."
549
1353260
2000
Diğeride ''Sevimli'' rengini denememi istedi.
22:35
"What does it look like?"
550
1355260
2000
''O nasıl görünüyor?''
22:37
"It's a glamorous shade of pink."
551
1357260
3000
''Pembenin büyüleyici bir tonu.''
22:41
And so I asked them, "Well, how do I tell them apart?
552
1361260
2000
sonlara onlara sordum, ''Nasıl ayırt edeyim?
22:43
What's different about them?"
553
1363260
2000
Aralarındaki fark ne?''
22:45
And they said, "Well, one is elegant, the other one's glamorous."
554
1365260
2000
ve dediler ki, ''Birisi çok asil, diğeri de çok büyüleyici.''
22:47
Okay, we got that.
555
1367260
2000
tamam, anladık.
22:49
And the only thing they had consensus on:
556
1369260
2000
ve anlaştıkları tek şey
22:51
well, if I could see them, I would
557
1371260
2000
eğer görebilecek olsam
22:53
clearly be able to tell them apart.
558
1373260
2000
o renkleri ayırabilecek durumda olduğum.
22:55
(Laughter)
559
1375260
2000
(Kahkahalar)
22:57
And what I wondered was whether they were being affected
560
1377260
3000
ve merak ettiğim renklerin isimlerinden etkilenip
23:00
by the name or the content of the color,
561
1380260
2000
etkilenmedikleriydi.
23:02
so I decided to do a little experiment.
562
1382260
3000
küçük bir deney yapmaya karar verdim.
23:05
So I brought these two bottles of nail polish into the laboratory,
563
1385260
3000
Bu iki şişe tırnak cilasını laboratuvara getirdim,
23:08
and I stripped the labels off.
564
1388260
2000
ve etiketlerini söktüm.
23:10
And I brought women into the laboratory,
565
1390260
2000
ve laboratuvara kadınları getirip sordum,
23:12
and I asked them, "Which one would you pick?"
566
1392260
2000
''Hangisini seçerdin?''
23:14
50 percent of the women accused me of playing a trick,
567
1394260
3000
Kadınların yüzde ellisi beni iki
23:17
of putting the same color nail polish
568
1397260
2000
şişeye de aynı rengi koyup
23:19
in both those bottles.
569
1399260
2000
onları kandırdığımı düşündü.
23:21
(Laughter)
570
1401260
2000
(Kahkahalar)
23:23
(Applause)
571
1403260
4000
(Alkışlar)
23:27
At which point you start to wonder who the trick's really played on.
572
1407260
3000
Bir noktada numaranın kime yapıldığını merak ediyorsunuz.
23:30
Now, of the women that could tell them apart,
573
1410260
3000
Onları ayırabilen kadınlar,
23:33
when the labels were off, they picked "Adorable,"
574
1413260
3000
etiketler yok iken ''Sevimli''
23:36
and when the labels were on,
575
1416260
2000
etiketler var iken de ''Balerin ayakkabılar''
23:38
they picked "Ballet Slippers."
576
1418260
3000
rengini seçtiler.
23:41
So as far as I can tell,
577
1421260
2000
Sonuç olarak diyebileceğim,
23:43
a rose by any other name
578
1423260
2000
ismi farklı olan bir gül büyük
23:45
probably does look different
579
1425260
2000
ihtimalle diğerlerinde farklı gözükecektir
23:47
and maybe even smells different.
580
1427260
3000
hatta farklı kokacaktır.
23:50
BG: Thank you. Sheena Iyengar. Thank you Sheena.
581
1430260
3000
BG:Teşekkürler.Sheena Iyengar.Teşekkürler Sheena.
23:53
(Applause)
582
1433260
8000
(Alkışlar)

Original video on YouTube.com
Bu web sitesi hakkında

Bu site size İngilizce öğrenmek için yararlı olan YouTube videolarını tanıtacaktır. Dünyanın dört bir yanından birinci sınıf öğretmenler tarafından verilen İngilizce derslerini göreceksiniz. Videoyu oradan oynatmak için her video sayfasında görüntülenen İngilizce altyazılara çift tıklayın. Altyazılar video oynatımı ile senkronize olarak kayar. Herhangi bir yorumunuz veya isteğiniz varsa, lütfen bu iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime geçin.

https://forms.gle/WvT1wiN1qDtmnspy7