Never, ever give up | Diana Nyad

Diana Nyad: Asla ve asla vazgeçme

Çeviri: Meric Aydonat Gözden geçirme: Burcak Avci

It's the fifth time I stand on this shore,

Bu kıyıda beşinci duruşum,

the Cuban shore,

Küba kıyısında...

looking out at that distant horizon,

Ufuğa bakarken,

believing, again,

bu uçsuz bucaksız

that I'm going to make it all the way

okyananusun tehlikeli vahşiliğiyle

başa çıkabileceğime

across that vast, dangerous wilderness of an ocean.

yeniden inanıyorum.

Not only have I tried four times,

Sadece ben bunu dört kez denemedim,

but the greatest swimmers in the world have been trying since 1950,

dünyanın en iyi yüzücüleri de

1950'den beri başarmaya çalışıyorlar

and it's still never been done.

ve hâlâ kimse bunu yapamadı.

The team is proud of our four attempts.

Takım, dört denememizden gurur duyuyor.

It's an expedition of some 30 people.

Bu, 30 kişilik bir takımın çabası.

Bonnie is my best friend and head handler,

Bonnie, en yakın arkadaşım ve ekibin başı,

who somehow summons will,

orada günler geçirdikten sonra ben umudumu

neredeyse kaybettiğim zamanlarda içimdeki

that last drop of will within me, when I think it's gone,

after many, many hours and days out there.

son başarma arzusunu canlandırmayı bir şekilde başarıyor.

The shark experts are the best in the world --

Köpekbalığı uzmanları dünyanın en iyileri --

large predators below.

aşağıda büyük avcılar var.

The box jellyfish, the deadliest venom in all of the ocean,

Okyanusun en ölümcül zehrine sahip

kutu denizanası bu sularda yaşıyor

is in these waters,

ve bir önceki denememde bu yüzden

and I have come close to dying from them on a previous attempt.

neredeyse ölecektim.

Açık okyanusta 160 km

The conditions themselves,

besides the sheer distance of over 100 miles in the open ocean --

uzaklığı gitmek zorunda olmamın yanında

akıntılar, girdaplar

the currents and whirling eddies and the Gulf Stream itself,

ve Dünya'nın en tahmin edilemez akıntısı olan

Körfez Akıntısı'nın ta kendisi,

the most unpredictable of all of the planet Earth.

şartları zorlaştırıyor.

And by the way -- it's amusing to me

Bu arada, gazetecilerin ve başkalarının

that journalists and people, before these attempts, often ask me,

bana denemelerimden önce

"Yanınızda tekneler veya yardımcılar

"Well, are you going to go with any boats or any people or anything?"

olacak mı?" diye sormalarını

komik buluyorum.

(Laughter)

And I'm thinking, what are they imagining?

Ne düşündüklerini merak ediyorum.

That I'll just sort of do some celestial navigation --

Gökyüzündeki yıldızlara bakarak yönümü bulacağımı,

(Laughter)

And carry a bowie knife in my mouth,

ağzımda bir rambo bıçağıyla

and I'll hunt fish and skin them alive and eat them,

balıkları avlayıp canlı canlı derilerini yüzüp yiyeceğimi

and maybe drag a desalinization plant behind me for fresh water.

ve tuzu filtreleyerek bana içme suyu sağlayacak

bir aracı arkamda sürükleyeceğimi mi düşünüyorlar?

(Laughter)

(Gülüşmeler)

Yes, I have a team.

Evet, bir ekibim var. (Gülüşmeler)

(Laughter)

Uzman bir ekip, cesurlar

And the team is expert,

and the team is courageous,

and brimming with innovation and scientific discovery,

ve sürekli yenilikler

ve bilimsel buluşlar yapıyorlar,

as is true of any major expedition on the planet.

dünyadaki diğer ciddi keşiflerde olduğu gibi.

Bir yolculuktayız.

And we've been on a journey.

And the debate has raged, hasn't it,

Yunanlar'dan beri

since the Greeks,

tartışmalar yapılıyor,

of isn't it what it's all about?

bütün amacı bu değil mi?

Isn't life about the journey, not really the destination?

Hayat, varış yeri değil de

yolculuktan ibaret değil mi?

And here we've been on this journey,

Biz, yolculuğa bir süre önce başladık

ve işin doğrusu, heyecan verici bir yolculuk bu.

and the truth is, it's been thrilling.

We haven't reached that other shore,

Diğer kıyıya ulaşamadık,

yine de gururluyuz ve kendimizi sarsılmaz

and still, our sense of pride and commitment,

unwavering commitment.

bir şekilde adadık.

60 yaşına geldiğimde, hâlâ bunun hayalini kuruyordum,

When I turned 60, the dream was still alive

from having tried this in my 20s -- dreamed it and imagined it.

20'lerimde denemiştim

ve hâlâ bunun rüyasını görüp hayal ediyordum.

Dünya'daki sanırım en ünlü su kütlesi

The most famous body of water on the Earth today, I imagine,

Küba ile Florida arasındakiydi.

Cuba to Florida.

And it was deep. It was deep in my soul.

Ve derindi. Ruhumda da yeri derindi.

60 yaşıma geldiğimde

When I turned 60,

it wasn't so much about the athletic accomplishment,

olay atletik başarı değildi,

"ilk ben olmak istiyorum" böbürlenmesi de değildi.

it wasn't the ego of "I want to be the first."

That's always there and it's undeniable.

O hep orada ve inkar edilemez.

Ama daha derindi. Geriye ne kadar yaşam kaldı?

But it was deeper.

It was "how much life is there left?"

Let's face it -- we're all on a one-way street, aren't we?

Haydi kabul edelim, hepimiz tek yönlü bir yolda değil miyiz

ve ne yapacağız?

And what are we going to do?

What are we going to do as we go forward, to have no regrets looking back?

Geçmişimize dair

pişmanlıklarımız olmasın diye ne yapacağız?

Antremanlarla geçen bu geçen yıl boyunca

And all this past year in training,

I had that Teddy Roosevelt quote

Teddy Roosevelt'in şöyle özetleyebileceğim sözü

to paraphrase it, floating around in my brain.

beynimde dolanıyordu.

It says, "You go ahead.

"Devam et,

You go ahead and sit back in your comfortable chair

rahat koltuğunda oturmaya devam et

and you be the critic, you be the observer,

ve eleştirmen ol, gözleyici ol,

while the brave one gets in the ring and engages

bu sırada cesur olan ringe çıksın ve çarpışsın

and gets bloody and gets dirty and fails over and over and over again,

ve kanasın ve pislensin ve düşsün

defalarca ve defalarca,

but yet isn't afraid and isn't timid and lives life in a bold way."

ama korkmasın ve çekinmesin,

ve yaşamı cesurca yaşasın."

And so of course I want to make it across.

Elbette karşıya geçmek istiyorum.

It is the goal, and I should be so shallow to say that this year,

Amaç bu ve şunu söyleyecek kadar da sığım,

bu yıl varış noktası yolculuktan

the destination was even sweeter than the journey.

daha tatlıydı.

(Laughter)

(Gülüşmeler) (Alkış)

(Applause)

But the journey itself was worthwhile taking.

Ama yolculuk da denemeye değerdi.

And at this point, by this summer,

Bu noktada, bu yaz,

everybody -- scientists, sports scientists,

herkes -- bilim insanları, spor bilimcileri,

dayanıklılık uzmanları, nörologlar,

endurance experts, neurologists,

my own team, Bonnie --

benim ekibim, Bonnie --

said it's impossible.

bunun imkansız olduğunu söylediler.

It just simply can't be done, and Bonnie said to me,

Yapılamazdı ve Bonnie bana

"Eğer bu yolculuğa çıkacaksan,

"But if you're going to take the journey,

sonuna kadar seninleyim,

I'm going to see you through to the end of it,

orada olacağım." dedi.

so I'll be there."

And now we're there.

Ve şimdi oradayız.

As we're looking out, kind of a surreal moment

Orada ilk kulaçtan önce,

o gerçeküstü anda ufuğa bakarken,

before the first stroke,

standing on the rocks at Marina Hemingway,

Hemingway Marinası'ndaki kayaların üzerinde,

the Cuban flag is flying above,

Küba bayrağı üzerimizde dalgalanıyor,

all my team is out in their boats, hands up in the air,

ekibim teknelerinde

elleri havada "Buradayız, senin için buradayız." diyorlar.

"We're here!

We're here for you!"

Bonnie ve ben birbirimize bakıyoruz ve

Bonnie and I look at each other and say,

bu yılın sözü --

this year, the mantra is -- and I've been using it in training --

bunu antremanlarda hep tekrarlıyoruz --

Find a way.

bir yolunu bul.

You have a dream

Bir hayalin var

and you have obstacles in front of you, as we all do.

önünde bazı engeller var, hepimizin olduğu gibi.

None of us ever get through this life

Hiçbirimiz bu hayatı

without heartache,

kalbimiz kırılmadan,

hengamelerle boğuşmadan geçiremeyiz

without turmoil,

and if you believe and you have faith

ve inanırsak,

düşüp yeniden kalkarsak

and you can get knocked down and get back up again

and you believe in perseverance

ve insanların harika bir özelliği olan

as a great human quality,

inatla inanırsak

bir yolunu bulabiliriz. Bonnie omuzlarımdan tutup

you find your way.

And Bonnie grabbed my shoulders,

"Haydi Florida'ya yolumuzu bulalım."

and she said, "Let's find our way to Florida."

And we started, and for the next 53 hours,

Başladık ve önümüzdeki 53 saat boyunca

it was an intense, unforgettable life experience.

yoğun ve unutulmaz bir yaşam tecrübesi edindik.

The highs were high, the awe --

Sarhoşluk içindeydik, huşu,

I'm not a religious person, but I'll tell you,

dindar birisi değilimdir, ama size şunu söyleyebilirim,

Körfez Akıntısı'nın gökmavisinde

to be in the azure blue of the Gulf Stream

as if, as you're breathing,

sanki her nefes alışınızda

you're looking down miles and miles and miles,

kilometrelerce aşağıya bakıp

to feel the majesty of this blue planet we live on --

yaşadığımız mavi gezegenin görkemini hissetmek

huşu verici.

it's awe-inspiring.

85 şarkılık bir listem var

I have a playlist of about 85 songs,

and especially in the middle of the night ...

ve özellikle gecenin ortasında

o gece, çünkü ışık kullanmıyoruz --

That night, because we use no lights -- lights attract jellyfish,

ışık denizanalarını, köpekbalıklarını çekiyor,

lights attract sharks,

başka balıkları, onlar da köpekbalıklarını çekiyor,

lights attract baitfish that attract sharks,

so we go in the pitch black of the night.

bu yüzden alacakaranlıkta yol alıyoruz.

You've never seen black this black.

Siyahı hiç bu kadar siyah görmediniz.

You can't see the front of your hand,

Elinizi göremiyorsunuz,

and the people on the boat, Bonnie and my team on the boat --

teknedeki

Bonnnie ve ekibim

they just hear the slapping of the arms,

sadece kulaçlarımın sesini duyuyorlar

and they know where I am,

ve orada olduğumu anlıyorlar,

because there's no visual at all.

çünkü hiçbir şey gözükmüyor.

And I'm out there kind of tripping out on my little playlist.

Ve şarkı listemle

kafam yavaş yavaş güzelleşiyor.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

I've got tight rubber caps, I don't hear a thing.

Sıkı bir bonem var,

bu yüzden bir şey duymuyorum.

I've got goggles and I'm turning my head 50 times a minute,

Gözlüklerim var ve başımı dakikada 50 defa döndürüyorum

and I'm singing ...

ve şarkı söylüyorum

(Singing) Imagine there's no heaven

(Ç.N. Imagine - John Lennon) ♪ Cennetin olmadığını hayal et ♪

(Laughter)

doo doo doo doo doo

♪ duu duu duu duu duu ♪

It's easy if you try

♪ Denersen aslında kolay ♪

doo doo doo doo doo

♪ duu duu duu duu duu ♪

And I can sing that song a thousand times in a row.

Bu şarkıyı arka arkaya bin defa söyleyebilirim.

(Gülüşmeler)

(Laughter)

Now there's a talent unto itself.

Bu da kendince bir yetenek.

(Laughter)

(Gülüşmeler) (Alkış)

(Applause)

And each time I get done with,

Ve burasını her bitirişimde

(Singing) Oh, you may say I'm a dreamer but I'm not the only one

♪ Hayalperest olduğumu söyleyebilirsin, ama tek başıma değilim ♪

222.

222.

(Singing) Imagine there's no heaven

♪ Cennetin olmadığını hayal et ♪

(Laughter)

John Lennon'ın "Imagine" şarkısını

And when I get through the end

of a thousand of John Lennon's "Imagine,"

bininci söyleyişimin sonuna geldiğimde

I have swum nine hours and 45 minutes ...

dokuz saat kırk beş dakika yüzmüştüm,

exactly.

tam olarak.

(Laughter)

And then there are the crises.

Krizler de yaşadık. Tabii ki krizler de oldu.

Of course there are.

And the vomiting starts, the seawater -- you're not well.

Kusma başladı,

deniz suyu, kendinizi iyi hissetmezsiniz,

You're wearing a jellyfish mask for the ultimate protection.

tam koruma için deniz anası maskesi giyersiniz,

It's difficult to swim in.

bunun içinde yüzmek zordur.

It's causing abrasions on the inside of the mouth,

Ağzın içinde tahriş yapar

ama denizanaları size ulaşamaz.

but the tentacles can't get you.

And the hypothermia sets in.

Ateş başlar.

The water's 85 degrees, and yet you're losing weight

Su 30 derece, ama kilo kaybediyorsunuzdur

and using calories.

ve kalori harcıyorsunuzdur, teknenin kenarına gelince

And as you come over toward the side of the boat --

tekneyi elleyemezsiniz,

not allowed to touch it, not allowed to get out,

üstüne çıkamazsınız,

but Bonnie and her team hand me nutrition

Bonnie ve ekip bana yiyecek veriyor

ve nasıl gidiyor, iyi miyim diye soruyorlar,

and ask me how I'm doing, am I all right.

I am seeing the Taj Mahal --

bense orada Taç Mahal'i görüyorum.

(Laughter)

Over here.

I'm in a very different state --

Ben farklı bir ruh halindeyim

(Laughter)

And I'm thinking, "Wow!

ve düşünüyorum orada Taç Mahal'e

I never thought I'd be running into the Taj Mahal out here.

rastlayacağımı hiç düşünmemiştim.

It's gorgeous!

Harika görünüyor.

I mean, how long did it take them to build that?

Bunu yapmaları kaç yıl aldı acaba?

Bu, vay canına... (Gülüşmeler)

It's just ...

So, uh -- wooo -- you know?

(Laughter)

We kind of have a cardinal rule

Şöyle bir kuralımız var

that I'm never told how far it is, because we don't know how far it is.

ne kadar kaldığını bana söylemiyorlar,

çünkü ne kadar uzak olduğunu bilmiyoruz.

Bu noktayla o nokta arasında

What's going to happen to you between this point and that point?

size neler olacak?

Havaya ne olacak,

What's going to happen to the weather and the currents

akıntılar ve tanrı göstermesin, bu zırhın içinde olacağına

and, God forbid, you're stung,

when you don't think you could be stung in all this armor.

inanmasanız da sokulmuşsunuzdur.

Bonnie orada bir karar verdi

Bonnie made a decision coming into that third morning

üçüncü sabaha yaklaşırken

that I was suffering,

acı çekiyordum

and I was hanging on by a thread.

ve pamuk ipliğiyle dayanıyordum,

And she said, "Come here,"

bana "Buraya gel," dedi

and I came close to the boat, and she said,

tekneye yaklaştım ve

"Oraya bak," dedi

"Look, look out there."

ve ışık gördüm, gündüzleri geceden daha kolaydır,

And I saw light,

because the day is easier than the night,

günün ağardığını düşündüm

and I thought we were coming into day.

ve ufukta beyaz ışık kümesi

I saw a stream of white light along the horizon,

gördüm,

and I said, "It's going to be morning soon."

"Yakında sabah olacak." dedim.

"Hayır, bunlar Florida'nın ışıkları." dedi.

And she said, "No, those are the lights of Key West."

It was 15 more hours,

15 saat daha vardı,

which for most swimmers would be a long time.

bu birçok yüzücü için uzun bir zamandır.

(Laughter)

(Gülüşmeler) (Alkış)

(Applause)

You have no idea how many 15-hour training swims I had done.

Kaç defa 15 saatlik antremanlar yaptığımı tahmin edemezsiniz.

So here we go, and I somehow, without a decision,

Kesin bir karar vermeden, orada,

went into no counting of strokes

kulaçlarımı saymamaya başladım,

and no singing

şarkı söylememeye, Stephen Hawking'den

and no quoting Stephen Hawking on the parameters of the universe.

evrenin parametreleriyle ilgili alıntılar yapmamaya başladım.

I just went into thinking about this dream, and why and how.

Sadece bu hayali düşünmeye başladım,

neden ve nasıl.

Dediğim gibi, 60 yaşıma girdiğimde

As I said, when I turned 60,

it wasn't about that concrete "Can you do it?"

olay "Bunu yapabilir misin?" değildi.

That's the everyday machinations.

Bunlar her günkü kuruntular.

That's the discipline, and it's the preparation,

Bu disiplin ve çalışma,

bundan gurur duyarsınız.

and there's a pride in that.

But I decided to think, as I went along,

Gittikçe şunu düşünmeye karar verdim,

about -- you know, the phrase usually is, "reaching for the stars."

genelde kullanılar deyim yıldızlara uzanmaktır,

And in my case, it's reaching for the horizon.

benim durumumda, ufuğa uzanmak oldu bu.

And when you reach for the horizon,

Ufuğa uzandığınızda

as I've proven, you may not get there.

benim daha önce bunu kanıtladığım gibi, oaraya ulaşamayabilirsiniz,

But what a tremendous build of character and spirit

ama ortaya koyduğunuz,

that you lay down;

devasa bir karakter ve azimdir.

what a foundation you lay down in reaching for those horizons.

Ufuğa uzandığınızda

ortaya koyduğunuz ciddi bir temeldir.

And now, the shore is coming.

Şimdi kıyı yaklaşıyor

And there's just a little part of me that's sad.

ve benim küçük bir kısmım üzülüyor.

The epic journey is going to be over.

Bu epik yolculuk sona eriyor.

So many people come up to me now and say,

Bana o kadar çok insan gelip

"What's next?"

"Sırada ne var? Buna bayıldık!

(Laughter)

"We love that!"

(Laughter)

Bilgisayardaki o minik yer göstergesi?

"That little tracker on the computer?

When are you going to do the next one?

Sıradakini ne zaman yapacaksınız? Bir dahakini takip etmek için sabırsızlanıyoruz." diyorlar.

We can't wait to follow the next one."

Onlar sadece 53 saattir oradaydılar,

Well, they were just there for 53 hours,

and I was there for years.

bense yıllardır oradaydım.

And so there won't be another epic journey in the ocean.

Yani okyanusta yeni bir epik yolculuk olmayacak.

But the point is, and the point was,

Ama olay şu ki ve olay şuydu ki

that every day of our lives is epic.

hayatımızın her günü epiktir

And I'll tell you, when I walked up onto that beach,

ve size şunu söyleyebilirim o gün kumsala yürüyünce,

staggered up onto that beach ...

o kumsalda sendelerken,

I had so many times, in a very puffed-up ego way,

o zamana kadar

tüm egomla

rehearsed what I would say ...

kumsalda ne diyeceğimi defalarca çalışmıştım.

(Laughter)

on the beach.

Bonnie boğazımın arkasının

When Bonnie thought the back of my throat was swelling up,

şiştiğini düşününce

she brought the medical team over to our boat

tıbbi ekibi tekneye getirdi

to say, "She's really beginning to have trouble breathing;

ve nefes almakta zorlandığımı

söyledi.

another 12, 24 hours in the saltwater ..." --

Tuzlu suda 12, 24 saat daha

the whole thing -- I just thought, in my hallucinatory moment,

-- ben o halüsinasyon anımda

soluk borusu açımı denildiğini duyuyorum.

that I heard the word "tracheotomy."

(Laughter)

(Gülüşmeler)

Bonnie doktora

Bonnie said to the doctor, "I'm not worried about her not breathing.

"Endişendiğim onun nefes alması değil.

Kıyıya vardığında konuşamazsa,

If she can't talk when she gets to the shore,

kızgınlıktan delirecek."

she's going to be pissed off."

(Laughter)

(Gülüşmeler)

But the truth is, all those orations that I had practiced,

Ama işin aslı şu ki,

antremanlarda kendime motivasyon sağlamak için

just to get myself through some training swims as motivation --

konuşmalar çalışmıştım,

it wasn't like that.

ama düşündüğüm gibi olmadı.

It was a very real moment,

Gayet gerçek bir andı,

with that crowd, with my team.

bütün o kalabalık, ekibim.

We did it. I didn't do it. We did it.

Başarmıştık. Bunu ben yapmadım. Biz yaptık.

And we'll never forget it. It'll always be part of us.

Ve hiçbir zaman unutmayacağız. Her zaman bir parçamız olacak.

The three things I did sort of blurt out when we got there, was first:

Oraya vardığımızda ağzımdan çıkan ilk şey

"Asla ve asla vazgeçme."

Never, ever give up.

I live it.

Bunu yaşıyorum. Socrates'in o sözü neydi?

What's the phrase from today from Socrates?

Audience: To be is to do.

Olmak yapmaktır.

Diana Nyad: To be is to do.

So I don't stand up and say, "Don't ever give up."

Burada durduğum yerde, asla vazgeçme demiyorum.

I didn't give up.

Ben vazgeçmedim, bu sözlerimin arkasında yaptıklarım var.

There was action behind these words.

The second is:

İkincisi "Her yaşta hayallerinin peşinden koşabilirsiniz,

You can chase your dreams at any age; you're never too old.

hiçbir zaman çok yaşlı değilsinizdir."

Sixty-four; a thing no one, at any age, any gender, could ever do

Altmış dört, hiçbir yaştaki hiçbir kimse,

bunu yapamamıştı

has done it.

ve bugün hayatımın zirvesinde olduğuma dair

And there's no doubt in my mind

hiçbir şüphem yok.

that I am at the prime of my life today.

(Applause)

(Alkış)

Yeah.

Evet.

(Applause)

Thank you.

Teşekkür ederim.

O kumsalda söylediğim üçüncü şeyse

And the third thing I said on that beach was,

it looks like the most solitary endeavor in the world,

"Bu, dünyadaki en ıssız macera gibi gözüküyor

and in many ways, of course, it is.

ve evet birçok açıdan öyle.

Ama başka açılardan ve en önemli açılardan

And in other ways, and the most important ways,

it's a team.

bu bir ekip işi ve eğer benim uğraşılması zor birisi olduğumu düşünüyorsanız

And if you think I'm a badass, you want to meet Bonnie.

Bonnie'yle tanışmalısınız."

(Laughter)

(Gülüşmeler)

Bonnie, where are you?

Bonnie, neredesin?

Where are you?

Neredesin?

There's Bonnie Stoll.

İşte Bonnie Stoll. (Alkış)

(Applause)

Dostum.

My buddy.

(Applause)

The Henry David Thoreau quote goes,

Henry David Thoreau şöyle diyor

"When you achieve your dreams, it's not so much what you get

"Hayallerinizi başardığınızda önemli olan elinize geçen

bunu başarırken kime dönüştüğünüzdür."

as who you have become in achieving them."

And yeah, I stand before you now.

Evet, karşınızda duruyorum.

In the three months since that swim ended,

Bu yüzme bittikten sonraki üç ayda

I've sat down with Oprah,

Oprah Winfrey'in programına çıktım

and I've been in President Obama's Oval Office;

Başkan Obama'n'ın Oval Ofisi'nde bulundum.

I've been invited to speak in front of esteemed groups

Sizin gibi harika gruplar karşısında konuşmak için davet edildim.

such as yourselves;

Büyük bir kitap anlaşması imzaladım.

I've signed a wonderful major book contract.

All of that's great, and I don't denigrate it.

Bütün bunlar harika, bunları küçümsemiyorum.

I'm proud of it all, but the truth is,

Bunlardan gurur duyuyorum, ama gerçek şu ki

gururla yürüyorum çünkü o cesur,

I'm walking around tall

because I am that bold, fearless person, and I will be, every day,

korkusuz insan benim ve günlerimin sonuna kadar

until it's time for these days to be done.

olacağım.

Thank you very much and enjoy the conference.

Çok teşekkür ederim ve konferansın tadını çıkarın.

Thank you. Thank you!

Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. (Alkış)

(Applause)

Thank you. Thank you. Thank you. Thank you! Thank you.

Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim.

Teşekkür ederim.

(Applause)

Bir yolunu bulun! (Alkış)

Find a way!

(Applause)