Kakenya Ntaiya: A girl who demanded school | TED

Kakenya Ntaiya: Okul isteyen bir kız

Translator: Joseph Geni Reviewer: Morton Bast

Çeviri: GOKCEN CILINGIR Gözden geçirme: Gökçen Eraslan

There's a group of people in Kenya.

Kenya'da bir grup insan var.

People cross oceans to go see them.

Insanlar onları görmek için okyanuslar aşıyorlar.

These people are tall.

(Kenya' daki) Bu insanlar uzun boylu,

They jump high. They wear red.

yükseğe zıplıyorlar. Kırmızı giyiyorlar.

And they kill lions.

Ve aslanları öldürüyorlar.

You might be wondering, who are these people?

Bu insanların kim olduklarını merak ediyor olmalısınız.

These are the Maasais.

Bunlar Maasailer.

And you know what's cool? I'm actually one of them.

Ve harika olan ne biliyor musunuz, ben de onlardan biriyim.

The Maasais, the boys are brought up to be warriors.

Maasailerde erkek çocuklar savaşçı olmak için yetiştirilir.

The girls are brought up to be mothers.

Kızlar ise anne olmak için.

When I was five years old,

Beş yaşına geldiğimde,

I found out that I was engaged

ergenliğe ulaştığımda evlenmek üzere

to be married as soon as I reached puberty.

nişanlı olduğumu öğrendim.

My mother, my grandmother, my aunties,

Annem, büyükannem, teyzelerim

they constantly reminded me that

sürekli kocamın etrafta olduğunu

your husband just passed by.

hatırlatır dururdu.

(Laughter) Cool, yeah?

(Kahkaha) Harika, değil mi?

And everything I had to do from that moment

Ve o andan itibaren yaptığım herşey

was to prepare me to be a perfect woman at age 12.

beni 12 yaşıma geldiğimde mükemmel bir kadın olmaya hazırlamak içindi.

My day started at 5 in the morning,

Günüm sabah saat 5'te başlıyordu.

milking the cows, sweeping the house,

İnekleri sağardım, evi süpürürdüm,

cooking for my siblings, collecting water, firewood.

kardeşlerime yemek yapar, su taşır, ateşi yakardım.

I did everything that I needed to do

Mükemmel bir eş haline gelmek için

to become a perfect wife.

yapmam gereken her şeyi yaptım.

I went to school not because the Maasais'

Okula gittim, Maasai kadınları veya kızları

women or girls were going to school.

okula gittiği için değil.

It's because my mother was denied an education,

Annemin eğitim hakkı elinden alındığı için

and she constantly reminded me and my siblings that

ve bana ve kardeşlerime kendisininki gibi bir hayatımız

she never wanted us to live the life she was living.

olmasını istemediğini sürekli hatırlattığı için okula gittim.

Why did she say that?

Peki bunu neden söylüyordu?

My father worked as a policeman in the city.

Babam şehirde polis memuru olarak çalışırdı.

He came home once a year.

Eve yılda bir kere gelirdi.

We didn't see him for sometimes even two years.

Bazen onu iki sene görmediğimiz bile olurdu.

And whenever he came home, it was a different case.

Eve gelişiyse apayrı bir olaydı.

My mother worked hard in the farm

Annem yiyeceğimiz için canla başla

to grow crops so that we can eat.

çiftlikte ekinlerle uğraşırdı.

She reared the cows and the goats

Bizi daha iyi büyütmek için ineklere ve

so that she can care for us.

keçilere bakardı.

But when my father came, he would sell the cows,

Ama babam geldiğinde ineklerimizi satardı,

he would sell the products we had,

ürettiklerimizi satardı

and he went and drank with his friends in the bars.

ve arkadaşlarıyla içmek için barlara giderdi.

Because my mother was a woman,

Annem kadın olduğundan,

she was not allowed to own any property,

mal sahibi olmaya hakkı yoktu.

and by default, everything in my family anyway

Hükmen ailemizin olan herşey

belongs to my father, so he had the right.

zaten babama aitti, yani hak onundu.

And if my mother ever questioned him,

Annem onu sorgulamaya kalkıştığında

he beat her, abused her, and really it was difficult.

babam onu döver, zor kullanırdı, yani hayatı gerçekten zordu.

When I went to school, I had a dream.

Okula gittiğimde bir hayalim vardı.

I wanted to become a teacher.

Öğretmen olmak istiyordum.

Teachers looked nice.

Öğretmenler güzel görünüyorlardı.

They wear nice dresses, high-heeled shoes.

Güzel kıyafetler, topuklu ayakkabılar giyerlerdi.

I found out later that they are uncomfortable, but I admired it.

Sonradan o ayakkabıların rahatsız olduğunu keşfettim ama o zaman hayrandım.

(Laughter)

(Kahkahalar)

But most of all, the teacher was just writing on the board --

Ama en önemlisi öğretmenler sadece tahtaya yazı yazıyorlardı,

not hard work, that's what I thought,

bu zor bir iş değildi, yani çiftlikte yaptıklarımla

compared to what I was doing in the farm.

karşılaştırınca öyle düşünüyordum.

So I wanted to become a teacher.

İşte bu yüzden, öğretmen olmak istiyordum.

I worked hard in school, but when I was in eighth grade,

Okulda çok sıkı çalıştım, ama sekizince sınıfa geldiğimde

it was a determining factor.

bir yol ayrımındaydım.

In our tradition, there is a ceremony

Geleneğimize göre kızların kadın olabilmeleri için

that girls have to undergo to become women,

katılmaları gereken bir tören vardır,

and it's a rite of passage to womanhood.

bir kadınlığa geçiş merasimi.

And then I was just finishing my eighth grade,

O zaman sekizinci sınıfı bitiriyordum

and that was a transition for me to go to high school.

ve liseye geçiş dönemimdi.

This was the crossroad.

Bu bir yol ayrımıydı.

Once I go through this tradition, I was going to become a wife.

Bu geleneğe uyduğumda evlenmeye hazır bir kadın olacaktım.

Well, my dream of becoming a teacher will not come to pass.

Öğretmen olma hayalimse suya düşecekti.

So I talked -- I had to come up with a plan

Bundan dolayı konuşmaya -- tüm bunların üstesinden

to figure these things out.

gelmek için bir plan yapmaya koyuldum.

I talked to my father. I did something that most girls have never done.

Babamla konuştum. Çoğu kızın hiç yapmadığı bir şeyi yaptım.

I told my father, "I will only go through this ceremony

Babama "Bu geleneği gerçekleştireceğim,

if you let me go back to school."

ama okula gitmeme izin vermen şartıyla" dedim.

The reason why, if I ran away,

Çünkü eğer kaçsaydım,

my father will have a stigma, people will be calling him

babam için bir felaket olurdu; herkes ona

the father of that girl who didn't go through the ceremony.

geleneğe uymayan kızın babası diyecekti.

It was a shameful thing for him to carry the rest of his life.

Bu hayatı boyunca taşıyacağı bir utanç olacaktı.

So he figured out. "Well," he said, "okay,

Düşündü taşındı ve "Tamam" dedi.

you'll go to school after the ceremony."

"Törene katıldıktan sonra okula gideceksin"

I did. The ceremony happened.

Yaptım. Merasim gerçekleşti.

It's a whole week long of excitement.

Uzun, heyecanla dolu bir haftaydı.

It's a ceremony. People are enjoying it.

Bu bir törendi. İnsanlar keyifliydiler.

And the day before the actual ceremony happens,

Esas tören gerçekleşmeden önceki gün,

we were dancing, having excitement,

dans ediyorduk, heyecanlıydık

and through all the night we did not sleep.

ve tüm gece uyumadık.

The actual day came, and we walked out of the house

Önemli gün geldi çattı, dans ettiğimiz

that we were dancing in. Yes, we danced and danced.

evden çıktık. Evet, onca zaman dans ettik.

We walked out to the courtyard, and there were a bunch of people waiting.

Meydana doğru yürüdük, bir kaç kişi bizi bekliyordu.

They were all in a circle.

Hepsi bir halka oluşturmuştu.

And as we danced and danced,

Dans ede ede,

and we approached this circle of women,

bu kadınlardan oluşan halkaya ulaştığımızda,

men, women, children, everybody was there.

gördük ki, erkekler, kadınlar, çocuklar, herkes ordaydı.

There was a woman sitting in the middle of it,

Ortada oturan bir kadın vardı

and this woman was waiting to hold us.

ve kadın bizi tutmak için bekliyordu.

I was the first. There were my sisters and a couple of other girls,

Ben ilktim. Kız kardeşlerim ve diğer birkaç kız sıradaydı

and as I approached her,

Kadına yaklaştığımda,

she looked at me, and I sat down.

kadın bana baktı ve ben oturdum.

And I sat down, and I opened my legs.

Oturdum ve bacaklarımı açtım.

As I opened my leg, another woman came,

Bacaklarımı açmamla başka bir kadın daha geldi

and this woman was carrying a knife.

ve bu kadının bir bıçağı vardı.

And as she carried the knife, she walked toward me

Elinde bıçakla, bana doğru yürüdü,

and she held the clitoris, and she cut it off.

klitorisimi tuttu ve kesti.

As you can imagine, I bled. I bled.

Tahmin edebiliceğiniz gibi kanadım, kanadım...

After bleeding for a while, I fainted thereafter.

Bir süre kanadıktan sonra bayılmışım.

It's something that so many girls --

Bu birçok kızın öldüğü bir durum,

I'm lucky, I never died -- but many die.

şanslıyım ki benim başıma gelmedi.

It's practiced, it's no anesthesia, it's a rusty old knife,

Bu yapılıyor, anestezi olmadan, paslı eski bir bıçakla,

and it was difficult.

zor zamanlardı...

I was lucky because one, also, my mom did something

Ben şanslıydım, çünkü annem çoğu kadının

that most women don't do.

yapmadığı bir şeyi yaptı.

Three days later, after everybody has left the home,

Üç gün sonra herkes evden gittiğinde,

my mom went and brought a nurse.

gidip bir hemşire getirdi.

We were taken care of.

İyi bakıldık.

Three weeks later, I was healed, and I was back in high school.

Üç hafta sonra iyileşmiştim ve liseye döndüm

I was so determined to be a teacher now

Artık öğretmen olmaya çok kararlıydım,

so that I could make a difference in my family.

böylece ailemde bir fark yaratacaktım.

Well, while I was in high school, something happened.

Lisedeyken bir şey oldu.

I met a young gentleman from our village

Oregon Üniversitesi'ne gitmiş,

who had been to the University of Oregon.

köyümüzden genç bir adamla tanıştım.

This man was wearing a white t-shirt, jeans, camera,

Bu adam beyaz tişört, kot pantolon giyiyordu, kamerası vardı

white sneakers -- and I'm talking about white sneakers.

ve beyaz spor ayakkabılar giyiyordu. Beyaz spor ayakkabı diyorum!

There is something about clothes, I think, and shoes.

Kıyafetlerin ve ayakkabıların bir önemi var bence.

They were sneakers, and this is in a village

Onunkiler spor ayakkabılardı ve köyümüzde

that doesn't even have paved roads. It was quite attractive.

taş döşeli yollarımız bile yoktu. Bayağı çekiciydi.

I told him, "Well, I want to go to where you are,"

Ona "Senin bulunduğun yere gitmek istiyorum" dedim.

because this man looked very happy, and I admired that.

Çünkü bu adam mutlu görünüyordu, buna hayrandım.

And he told me, "Well,

Bana "Peki, gitmek istiyorum derken

what do you mean, you want to go?

neyi kastediyorsun?" diye sordu.

Don't you have a husband waiting for you?"

"Seni bekleyen bir kocan yok mu?"

And I told him, "Don't worry about that part.

Ona "Sen orasını düşünme,

Just tell me how to get there."

sadece oraya nasıl gidebilirim, bana onu anlat." dedim.

This gentleman, he helped me.

Bu genç adam bana yardım etti.

While I was in high school also, my dad was sick.

Bir de, ben lisedeyken babam hastaydı.

He got a stroke, and he was really, really sick,

Felç geçirmişti ve gerçekten çok hastaydı.

so he really couldn't tell me what to do next.

Bu yüzden bana ne yapacağımı söyleyemiyordu.

But the problem is, my father is not the only father I have.

Ama sorun şu ki, babam sahip olduğum tek baba değil

Everybody who is my dad's age, male in the community,

Yaşadığım toplumdaki babamın yaşındaki her erkek

is my father by default --

otomatik olarak benim babam sayılır--amcalarım, tümü--

my uncles, all of them -- and they dictate what my future is.

ve onlar geleceğimin ne olacağını belirler.

So the news came, I applied to school

Başvurduğum okuldan, Lynchburg, Virginia'daki Randolph-Macon Üniversitesinden,

and I was accepted to Randolph-Macon Woman's College in Lynchburg, Virginia,

haber geldi, okula kabul edilmiştim.

and I couldn't come without the support of the village,

Ama köyün desteği olmadan gidemezdim,

because I needed to raise money to buy the air ticket.

çünkü uçak bileti almak için para toplamam gerekliydi.

I got a scholarship but I needed to get myself here.

Okumak için burs almıştım ama kendimi buraya getirmem gerekiyordu.

But I needed the support of the village,

Köyün desteğine ihtiyacım vardı.

and here again, when the men heard,

Oysa, köydeki adamlar bir bayanın

and the people heard that a woman had gotten an opportunity to go to school,

okumak için böyle bir fırsat elde ettiğini duyduğunda,

they said, "What a lost opportunity.

"Yazık olmuş. Bu fırsat bir erkek çocuğa

This should have been given to a boy. We can't do this."

verilseydi keşke. Sana yardım edemeyiz." dediler.

So I went back and I had to go back to the tradition.

Böylece evime döndüm ve geleneğe geri dönmek zorunda kaldım.

There's a belief among our people

İnsanlarım arasında sabahın

that morning brings good news.

iyi haberler getirdiğine dair bir inanç vardır.

So I had to come up with something to do with the morning,

Dolayısıyla ne yapacaksam sabahları yapmalıydım,

because there's good news in the morning.

çünkü sabah iyi haberler getirir.

And in the village also, there is one chief, an elder,

Köyde aynı zamanda büyüğümüz olan bir şef var

who if he says yes, everybody will follow him.

eğer o tamam derse, herkes ona uyardı.

So I went to him very early in the morning, as the sun rose.

Bu yüzden, sabahın çok erken saatinde, daha güneş doğarken, onu görmeye gittim.

The first thing he sees when he opens his door is, it's me.

Kapısını açtığında ilk gördüğü şey, bendim.

"My child, what are you doing here?"

"Çocuğum, burada ne yapıyorsun?" dedi.

"Well, Dad, I need help. Can you support me to go to America?"

"Baba, yardımına ihtiyacım var. Amerika'ya gitmem için bana destek olur musun?" dedim.

I promised him that I would be the best girl,

Orada iyi bir kız olacağıma, geri döneceğime

I will come back, anything they wanted after that,

ve sonrasında isteyecekleri her şeyi

I will do it for them.

yapacağıma söz verdim.

He said, "Well, but I can't do it alone."

"Tamam, ama bunu yalnız yapamam" dedi.

He gave me a list of another 15 men that I went --

Bana bir liste verdi üzerinde 15 --

16 more men -- every single morning

16 adamın isminin yazılı olduğu. Sonraki her bir sabah

I went and visited them.

onları ziyarete gittim.

They all came together.

Hepsi bir araya geldi.

The village, the women, the men, everybody came together

Bütün köy, kadın, erkek, herkes bir araya gelip

to support me to come to get an education.

eğitim almamı desteklediler.

I arrived in America. As you can imagine, what did I find?

Amerika'ya geldim. Ne buldum tahmin edersiniz?

I found snow!

Kar buldum!

I found Wal-Marts, vacuum cleaners,

Wal-Mart, elektrik süpürgesi ve

and lots of food in the cafeteria.

kafeteryada bir sürü yemek buldum.

I was in a land of plenty.

Bolluk ülkesine gelmiştim.

I enjoyed myself, but during that moment while I was here,

Keyfime baktım, ama burda geçirdiğim zamanda

I discovered a lot of things.

bir sürü şey de keşfettim.

I learned that that ceremony that I went through

13 yaşındayken başımdan geçen törenin

when I was 13 years old, it was called female genital mutilation.

kadın sünneti olarak bilindiğini öğrendim.

I learned that it was against the law in Kenya.

Bunun Kenya yasalarına aykırı bir şey olduğunu öğrendim.

I learned that I did not have to trade part of my body

Eğitim almak karşılığında, vücudumun bir parçasını takas etmek

to get an education. I had a right.

zorunda olmadığımı öğrendim. Eğitim hakkımdı.

And as we speak right now, three million girls

Biz şu anda konuşurken, Afrika'da 3 milyon kız çocuğu

in Africa are at risk of going through this mutilation.

bu sünnet geleneğine tabi olma riski altında.

I learned that my mom had a right to own property.

Annemin mülk edinme hakkı olduğunu öğrendim.

I learned that she did not have to be abused

Kadın olduğu için istirmar

because she is a woman.

edilmemesi gerektiğini öğrendim.

Those things made me angry.

Bu öğrendiklerim beni öfkelendirdi.

I wanted to do something.

Bir şeyler yapmak istedim.

As I went back, every time I went,

Her geri dönüşümde, komşularımın kızlarını

I found that my neighbors' girls were getting married.

evlenmek üzere buldum ve

They were getting mutilated, and here,

sünnet ediliyorlardı.

after I graduated from here, I worked at the U.N.,

Buradan mezun olduktan sonra, BM'de çalışmaya başladım.

I went back to school to get my graduate work,

Sonra, yüksek lisansımı tamamlamak üzere okula döndüm,

the constant cry of these girls was in my face.

ama köyümün kızlarının daima ağlayan yüzleri hiç gözümün önünden gitmedi.

I had to do something.

Bir şeyler yapmak zorundaydım.

As I went back, I started talking to the men,

Geri döndüğümde, köyümün adamlarıyla ve kadınlarıyla

to the village, and mothers, and I said,

konuşmaya başladım ve onlara dedim ki:

"I want to give back the way I had promised you

"Ben size verdiğim sözü tutarak geri dondüm ve size

that I would come back and help you. What do you need?"

yardım etmek istiyorum. Neye ihtiyacınız var?"

As I spoke to the women, they told me,

Kadınlar bana dedi ki:

"You know what we need? We really need a school for girls."

"Bize ne gerek biliyor musun? Kızlar için bir okula gerçekten çok ihtiyaç var."

Because there had not been any school for girls.

Çünkü kızlar için herhangi bir okul yoktu.

And the reason they wanted the school for girls

Annelerin kızların okulu olmasını isteme sebepleri şuydu:

is because when a girl is raped when she's walking to school,

bir kız çocuğu okula yürürken tecavüze uğrarsa

the mother is blamed for that.

anne suçlanırdı.

If she got pregnant before she got married,

Eğer evlenmeden önce hamile kalırsa,

the mother is blamed for that, and she's punished.

anne suçlanır ve cezalandırılırdı.

She's beaten.

Anne dayak yerdi.

They said, "We wanted to put our girls in a safe place."

"Biz kızlarımızı güvenli bir yere koymak istiyoruz." dediler.

As we moved, and I went to talk to the fathers,

Sonrasında, babalarla konuşmaya gittim

the fathers, of course, you can imagine what they said:

Babalar, tabii ki, tahmin edebileceğiniz gibi,

"We want a school for boys."

"Biz erkekler için bir okul istiyoruz." dediler.

And I said, "Well, there are a couple of men from my village

Ben de dedim ki: "Bu köyün erkeklerinden birkaçı

who have been out and they have gotten an education.

yurt dışında bulundu ve orada eğitim aldı.

Why can't they build a school for boys,

Onlar erkekler için bir okul yaptırsınlar,

and I'll build a school for girls?"

ben de kızlar için."

That made sense. And they agreed.

Söylediklerim mantıklıydı ve onlar da kabul ettiler.

And I told them, I wanted them to show me a sign of commitment.

Onlardan bana bir güvence vermelerini istedim.

And they did. They donated land where we built the girls' school.

Ve onlar da verdiler. Okulu yapacağımız toprağı hediye ettiler.

We have.

Okulu yaptık.

I want you to meet one of the girls in that school.

Bu okuldan bir kızla tanışmanızı istiyorum.

Angeline came to apply for the school,

Angeline okula başvurmak için geldiğinde,

and she did not meet any criteria that we had.

hiçbir kriterimizi karşılamıyordu.

She's an orphan. Yes, we could have taken her for that.

Bir yetimdi. Evet, bu sebeple onu okula kabul edebilirdik.

But she was older. She was 12 years old,

Ama yaşı büyüktü. 12 yaşındaydı ve biz

and we were taking girls who were in fourth grade.

dördüncü sınıf öğrencilerini kabul ediyorduk.

Angeline had been moving from one place --

Yetim olduğu, annesi ve babası olmadığı için,

because she's an orphan, she has no mother, she has no father --

Angeline'ın kurulu bir düzeni yoktu,

moving from one grandmother's house to another one,

bir büyükannesinin evinden diğerine, bir teyzesinden

from aunties to aunties. She had no stability in her life.

diğerine, gönderiliyordu. Hayatında istikrar yoktu.

And I looked at her, I remember that day,

Angeline'e şöyle bir baktım, o günü net hatırlıyorum,

and I saw something beyond what I was seeing in Angeline.

o gün Angeline'de, gördüğümün ötesinde bir şeyler olduğunu fark ettim.

And yes, she was older to be in fourth grade.

Dördüncü sınıfa girmek için olması gerekenden büyüktü.

We gave her the opportunity to come to the class.

Sınıfa gelmesi için ona bir fırsat verdik.

Five months later, that is Angeline.

İşte bu Angeline'nın 5 ay sonraki hali.

A transformation had begun in her life.

Hayatında bir dönüşüm başlamıştı.

Angeline wants to be a pilot so she can fly around the world

Angeline pilot olmak istiyor, dünyanın her yerine uçup

and make a difference.

bir fark yaratmak için.

She was not the top student when we took her.

Okula geldiğinde en iyi öğrenci değildi.

Now she's the best student, not just in our school,

Ama şimdi, sadece bizim okulumuzda değil,

but in the entire division that we are in.

bölgedeki 4. sınıflar arasındaki en iyi öğrenci o.

That's Sharon. That's five years later.

Bu Sharon. Bu da beş yıl sonraki hali.

That's Evelyn. Five months later, that is the difference that we are making.

Bu Evelyn. İşte bu da beş ay sonraki hali ve bu bizim yarattığımız fark.

As a new dawn is happening in my school,

Her gün doğumunda, okulum

a new beginning is happening.

yeni bir başlangıca gebe.

As we speak right now, 125 girls will never be mutilated.

Biz şu anda konuşurken, biliyorum ki 125 kız çocuğu asla sünnet olmayacak.

One hundred twenty-five girls will not be married when they're 12 years old.

Bu 125 kız çocuğu, 12 yaşına geldiklerinde evlendirilmeyecekler.

One hundred twenty-five girls are creating and achieving their dreams.

Bu 125 kız çocuğu, hayaller kuruyor ve onları gerçekleştiriyor.

This is the thing that we are doing,

İşte biz bunu yapıyoruz,

giving them opportunities where they can rise.

onlara serpilmeleri için fırsatlar veriyoruz.

As we speak right now, women are not being beaten

Biz şu anda konuşurken, toplumda

because of the revolutions we've started in our community.

başlattığımız devrimler sayesinde, kadınlar artık dövülmüyor.

(Applause)

(Alkışlar)

I want to challenge you today.

Sizi, bu gayeye katılmaya davet etmek istiyorum.

You are listening to me because you are here,

Burada iyimser bir şekilde

very optimistic.

beni dinliyorsunuz.

You are somebody who is so passionate.

Çok tutkulu insanlarsınız.

You are somebody who wants to see a better world.

Daha iyi bir dünya görmek isteyenlerdensiniz.

You are somebody who wants to see that war ends, no poverty.

Savaşın, yoksulluğun bittiğini görmek isteyenlerdensiniz.

You are somebody who wants to make a difference.

Fark yaratmak isteyen birisiniz.

You are somebody who wants to make our tomorrow better.

Yarınımızı daha iyi yapmak isteyen birisiniz.

I want to challenge you today that to be the first,

Bugün sizi öncü olmaya davet ediyorum

because people will follow you.

çünkü öyle yaparsanız insanlar sizi takip edecek.

Be the first. People will follow you.

Öncü olun. İnsanlar sizi takip edecek.

Be bold. Stand up. Be fearless. Be confident.

Cesur olun. Başkaldırın. Korkusuz olun. Kendinizden emin olun.

Move out, because as you change your world,

Sınırlarınızı aşın, çünkü siz kendi dünyanızı değiştirdikçe,

as you change your community,

yaşadığınız toplumu değiştirdikçe,

as we believe that we are impacting one girl, one family,

birer birer kız çocuklarını, aileleri, köyleri,

one village, one country at a time.

ülkeleri etkileyeceğinize inandıkça,

We are making a difference, so if you change your world,

fark yaratıyorsunuz. Eğer kendi dünyanızı değiştirirseniz,

you are going to change your community,

yaşadığınız toplumu değiştireceksiniz,

you are going to change your country,

yaşadığınız ülkeyi değiştireceksiniz.

and think about that. If you do that, and I do that,

Bunu bir düşünün. Bunu siz yaparsanız, ben yaparsam

aren't we going to create a better future for our children,

çocuklarımıza daha iyi bir gelecek yaratmış olmayacak mıyız?

for your children, for our grandchildren?

Sizin çocuklarınıza, hepimizin torunlarına?

And we will live in a very peaceful world. Thank you very much.

Ve çok huzurlu bir dünyada yaşıyor olacağız. Çok teşekkür ederim.

(Applause)

(Alkışlar)