The opportunity of adversity | Aimee Mullins

Aimee Mullins: Zorluğun Fırsatları

650,317 views ・ 2010-02-19

TED


Videoyu oynatmak için lütfen aşağıdaki İngilizce altyazılara çift tıklayınız.

Çeviri: Ayşe Demirel Gözden geçirme: Levent Celik
00:17
I'd like to share with you a discovery that I made a few months ago
0
17260
5000
Sizlerle bir kaç ay önce Italian Wired dergisi için bir makale yazarken
00:22
while writing an article for Italian Wired.
1
22260
3000
yapmış olduğum bir keşifi paylaşmak istiyorum.
00:25
I always keep my thesaurus handy whenever I'm writing anything,
2
25260
3000
Ne zaman ve hangi konuda yazarsam yazayım sözlüklerimi hep
00:28
but I'd already finished editing the piece,
3
28260
3000
elimin altında bulundururum ama bu sefer yazımın
00:31
and I realized that I had never once in my life
4
31260
3000
düzeltmelerini bitirdiğimde hayatımda bir defa bile
00:34
looked up the word "disabled" to see what I'd find.
5
34260
4000
sözlükten "engelli" kelimesine bakmadığımı farkettim.
00:38
Let me read you the entry.
6
38260
3000
Size girdileri okumama izin verin.
00:41
"Disabled, adjective: crippled, helpless, useless, wrecked,
7
41260
8000
Engelli; sıfat: kötürüm, biçare, kullanışsız, bozuk,
00:49
stalled, maimed, wounded, mangled, lame, mutilated,
8
49260
7000
sakat, yaralı, ezik, topal, kötürüm,
00:56
run-down, worn-out, weakened, impotent, castrated, paralyzed, handicapped,
9
56260
10000
yıpranmış, zayıf, aciz, kısır, özürlü,
01:06
senile, decrepit, laid-up, done-up, done-for, done-in
10
66260
6000
bunak, eskimiş, bitirilmiş, halledilmiş, becerilmiş,
01:12
cracked-up, counted-out;
11
72260
4000
kırık, çürük;
01:16
see also hurt, useless and weak.
12
76260
4000
ayrıca yaralı, kullanışsız ve zayıf kelimelerine de bakın.
01:20
Antonyms, healthy, strong, capable."
13
80260
6000
Karşı anlamlı, sağlıklı, güçlü, yeterli.
01:26
I was reading this list out loud to a friend and at first was laughing,
14
86260
4000
Bu listeyi bir arkadaşıma okumaya başladığımda gülüyordum,
01:30
it was so ludicrous,
15
90260
2000
o kadar komikti ki,
01:32
but I'd just gotten past "mangled," and my voice broke,
16
92260
5000
ama ezik kelimesini yeni geçmişken sesim titredi,
01:37
and I had to stop and collect myself
17
97260
3000
ve durup bu duygusal şok ve
01:40
from the emotional shock and impact that the assault from these words unleashed.
18
100260
9000
kelimelerin yarattığı aşağılanma hissinden kendimi toparlamam gerekti.
01:50
You know, of course, this is my raggedy old thesaurus
19
110260
3000
Bilirsiniz, bu benim eski yırtık pırtık sözlüğümdü.
01:53
so I'm thinking this must be an ancient print date, right?
20
113260
3000
Basım tarihi çok eski olmalı diye düşündüm.
01:56
But, in fact, the print date was the early 1980s,
21
116260
5000
Ama basım tarihi 1980'lerin başında
02:01
when I would have been starting primary school
22
121260
2000
benim ilkokula başladığım ve kendime aile birliğinin dışında
02:03
and forming an understanding of myself outside the family unit
23
123260
4000
bir farkındalık geliştirip diğer çocuklar ve dünya ile
02:07
and as related to the other kids and the world around me.
24
127260
3000
bağlantı kurduğum dönemlerdi.
02:10
And, needless to say, thank God I wasn't using a thesaurus back then.
25
130260
5000
Ve şükürler olsun ki o günlerde sözlük kullanmıyordum.
02:15
I mean, from this entry, it would seem that I was born into a world
26
135260
6000
Yani okuduğum bu girdilerden içine doğduğum bu dünyada benim gibi
02:21
that perceived someone like me
27
141260
2000
birisinin asla pozitif birşey
02:23
to have nothing positive whatsoever going for them,
28
143260
5000
yaşanamayacağını algılayabilirdim.
02:28
when in fact, today I'm celebrated for the opportunities and adventures
29
148260
6000
Oysa bugün kendi yaşamım dahiline ürettiğim fırsatlar ve maceralar için
02:34
my life has procured.
30
154260
2000
meşhur olmuş birisiyim.
02:36
So, I immediately went to look up the 2009 online edition,
31
156260
6000
İşe yaramayan bir revizyon bulacağım beklentisiyle
02:42
expecting to find a revision worth noting.
32
162260
4000
sözlüğün 2009 online basımına baktım.
02:46
Here's the updated version of this entry.
33
166260
3000
Bu girdinin güncelleşmiş hali de şöyleydi.
02:49
Unfortunately, it's not much better.
34
169260
3000
Maalesef, daha iyi sayılmaz.
02:52
I find the last two words under "Near Antonyms," particularly unsettling:
35
172260
6000
"Yakın zıt anlamlı" başlığı altında yazılı iki kelimeyi özellikle sarsıcı buldum;
02:58
"whole" and "wholesome."
36
178260
3000
"bütün" ve "sağlıklı".
03:02
So, it's not just about the words.
37
182260
3000
Yani sadece kelimelerle ilgili kalmıyor.
03:05
It's what we believe about people when we name them with these words.
38
185260
4000
İnsanları bu kelimelerle adlandırdığımızda inandığımız şeyler de bunlar oluyor.
03:09
It's about the values behind the words, and how we construct those values.
39
189260
5000
Bu kelimelerin ardındaki değerler ve bu değerleri nasıl oluşturduğumuzla da ilgili.
03:14
Our language affects our thinking and how we view the world
40
194260
4000
Dilimiz, düşünme şeklimizi ve çevremizdeki dünyayı nasıl gördüğümüzü
03:18
and how we view other people.
41
198260
3000
çevremizdeki insanları nasıl algıladığımızı etkiliyor.
03:21
In fact, many ancient societies, including the Greeks and the Romans,
42
201260
3000
Gerçekte, Yunan ve Roma gibi eski uygarlıklarda bir laneti sözlü dile getirme
03:24
believed that to utter a curse verbally was so powerful,
43
204260
5000
gücünün çok fazla olduğuna inanırlardı çünkü o şeyi yüksek
03:29
because to say the thing out loud brought it into existence.
44
209260
6000
sesle söylediklerinde onu var edeceklerini düşünürlerdi.
03:35
So, what reality do we want to call into existence:
45
215260
5000
Yani hangi gerçekliği hayata geçirmek istiyoruz,
03:40
a person who is limited, or a person who's empowered?
46
220260
5000
sınırlı bir insan mı, yoksa güçlendirilmiş bir insan mı?
03:46
By casually doing something as simple as naming a person, a child,
47
226260
6000
Bir kişiye, bir çocuğa, gündelik yaşamda bir isim verdiğimizde, onun
03:52
we might be putting lids and casting shadows on their power.
48
232260
7000
gücüne engeller koyuyor veya gölge düşürüyor olabiliyoruz.
03:59
Wouldn't we want to open doors for them instead?
49
239260
4000
Bunun yerine onlara kapılar açmak istemez miyiz?
04:03
One such person who opened doors for me was my childhood doctor
50
243260
3000
Böyle bir kişi, bana kapıları açan kişi, çocukluk doktorumdu
04:06
at the A.I. duPont Institute in Wilmington, Delaware.
51
246260
5000
Wilmington, Delaware'de A.I. Dupont Enstitüsündeydi.
04:11
His name was Dr. Pizzutillo,
52
251260
3000
İsmi Dr. Pizzutillo'ydu.
04:14
an Italian American, whose name, apparently,
53
254260
2000
Italyan-Amerikandı ve isminin telaffuzu çoğu
04:16
was too difficult for most Americans to pronounce,
54
256260
2000
Amerikalı için oldukça zorlayıcıydı.
04:18
so he went by Dr. P.
55
258260
2000
Oda kısaca Dr.P diyordu.
04:20
And Dr. P always wore really colorful bow ties
56
260260
4000
Dr. P her zaman rengarenk papyonlar takardı ve
04:24
and had the very perfect disposition to work with children.
57
264260
5000
çocuklarla çalışmaya kusursuzca uyan bir yaradılışa sahipti.
04:30
I loved almost everything about my time spent at this hospital,
58
270260
5000
Bu hastanede geçen neredeyse tüm zamanlarıma bayılırdım,
04:35
with the exception of my physical therapy sessions.
59
275260
4000
tabii ki fiziksel tedavi seansları haricinde.
04:39
I had to do what seemed like innumerable repetitions of exercises
60
279260
4000
Yapmak zorunda olduğum şey, bacak kaslarımın gelişmesine
04:43
with these thick, elastic bands -- different colors,
61
283260
4000
yardımcı olmak için o farklı renklerdeki kalın elastik bantlarla
04:47
you know -- to help build up my leg muscles,
62
287260
4000
sayısız defa aynı egzersizleri tekrarlamaktı.
04:51
and I hated these bands more than anything --
63
291260
2000
Ve o bantlardan herşeyden çok nefret ediyordum.
04:53
I hated them, had names for them. I hated them.
64
293260
3000
Onlardan nefret ederdim, isimler takardım. Nefret ederdim.
04:56
And, you know, I was already bargaining, as a five year-old child,
65
296260
4000
Ve beş yaş çocuğu olarak daha o zamanlar, başarısız da olsam,
05:00
with Dr. P to try to get out of doing these exercises,
66
300260
3000
Dr.P ile pazarlık yapıyor ve
05:03
unsuccessfully, of course.
67
303260
2000
egzersizlerden çıkmaya çalışıyordum.
05:05
And, one day, he came in to my session --
68
305260
5000
Ve bir gün, seansıma gelip--
05:10
exhaustive and unforgiving, these sessions --
69
310260
4000
ki seanslar çok yorucu ve insafsızdı--
05:14
and he said to me, "Wow. Aimee, you are such a strong and powerful little girl,
70
314260
6000
bana "Vay canına! Aimee, sen gerçekten de çok güçlü kuvvetli küçük bir kızsın.
05:20
I think you're going to break one of those bands.
71
320260
3000
Bir gün bu bantlardan birini kırabilirsin.
05:23
When you do break it, I'm going to give you a hundred bucks."
72
323260
3000
Ve eğer gerçekten bu bantlardan birini kırarsan, sana 100 dolar vereceğim" dedi.
05:26
Now, of course, this was a simple ploy on Dr. P's part
73
326260
4000
Şimdi, bu elbette Dr.P'nin yapmak istemediğim egzersizleri
05:30
to get me to do the exercises I didn't want to do
74
330260
3000
bana yaptırmak için kurguladığı bir teşvikti
05:33
before the prospect of being the richest five-year-old in the second floor ward,
75
333260
5000
ama gerçek başarısı, ikinci katta yatan en zengin beş yaş çocuğu olmam olasılığı dışında,
05:38
but what he effectively did for me was reshape an awful daily occurrence
76
338260
8000
her gün tekrarlayan korkunç bir olayı, bana yepyeni ve umut dolu
05:46
into a new and promising experience for me.
77
346260
4000
bir deneyim olarak göstermek için yeniden şekillendirebilmesiydi.
05:50
And I have to wonder today to what extent his vision
78
350260
4000
Onun benim hakkımdaki "güçlü kuvvetli küçük kız"
05:54
and his declaration of me as a strong and powerful little girl
79
354260
6000
görüş ve yorumunun kendime bakışımı nasıl şekillendirdiğini,
06:00
shaped my own view of myself
80
360260
2000
bugünkü "doğuştan güçlü ve kuvvetli atletik insan"a
06:02
as an inherently strong, powerful and athletic person well into the future.
81
362260
6000
dönüşmemdeki rolünü ve etkisinin derecesini bugün hala merak ederim.
06:08
This is an example of how adults in positions of power
82
368260
3000
Gücü elinde barındıran yetişkinlerin bir çocuğun gücünü
06:11
can ignite the power of a child.
83
371260
4000
nasıl ateşleyeceklerinin örnekleri var.
06:15
But, in the previous instances of those thesaurus entries,
84
375260
4000
Ama daha önce belirtilen sözlük girdilerinde,
06:19
our language isn't allowing us to evolve into the reality that we would all want,
85
379260
7000
dilimiz hepimizin isteyeceği bir gerçekliğe evrimleşmemize ,
06:26
the possibility of an individual to see themselves as capable.
86
386260
6000
bir erişkinin "kendisini yeterli görebilmesi" ihtimaline izin vermiyor.
06:32
Our language hasn't caught up with the changes in our society,
87
392260
5000
Dilimiz, pek çoğu teknoloji ile kazanılmış toplumsal değişimlere
06:37
many of which have been brought about by technology.
88
397260
3000
ayak uyduramamış durumda.
06:40
Certainly, from a medical standpoint,
89
400260
2000
Kesinlikle, tıbbi bir açıdan bakıldığında
06:42
my legs, laser surgery for vision impairment,
90
402260
6000
benim bacaklarım, bozulan görüşün düzelmesi için lazer cerrahisi,
06:48
titanium knees and hip replacements for aging bodies
91
408260
3000
yaşlananlar için titanyum diz ve kalça protezleri
06:51
that are allowing people to more fully engage with their abilities,
92
411260
3000
kişilere yeteneklerini daha dolu dolu kullanma ve
06:54
and move beyond the limits that nature has imposed on them --
93
414260
6000
doğanın onlara sunduğu limitlerin ötesine geçebilme şansını sunuyor.
07:00
not to mention social networking platforms
94
420260
3000
Sadece sosyal iletişim ağı platformları da değil,
07:03
allow people to self-identify, to claim their own descriptions of themselves,
95
423260
5000
insanların kendi kişiliklerini bulup, kendilerini tanımlayışına izin verip,
07:08
so they can go align with global groups of their own choosing.
96
428260
5000
kendi seçimleri dahilindeki global gruplarda yer alabilimelerine olanak sağlıyor.
07:13
So, perhaps technology is revealing more clearly to us now
97
433260
4000
Yani belki de teknoloji artık bize daha bir anlamlı geliyor,
07:17
what has always been a truth:
98
437260
3000
Her zaman için gerçek olan şeyse;
07:20
that everyone has something rare and powerful to offer our society,
99
440260
7000
toplumda herkes özel ve güçlü bir yeteneğini sunacak bir şeylere sahip,
07:28
and that the human ability to adapt is our greatest asset.
100
448260
5000
ve insanın uyum sağlama kabiliyeti en değerli kıymetimiz
07:33
The human ability to adapt, it's an interesting thing,
101
453260
3000
Uyum sağlayabilme yeteneği, bu ilginç bir şeydir,
07:36
because people have continually wanted to talk to me about overcoming adversity,
102
456260
6000
çünkü insanlar benimle sürekli zorlukların üstesinden gelişim hakkında konuşmak istiyor;
07:42
and I'm going to make an admission:
103
462260
3000
ve size bir itirafta bulunacağım.
07:45
This phrase never sat right with me,
104
465260
2000
Bu deyim bana asla uymadı,
07:47
and I always felt uneasy trying to answer people's questions about it,
105
467260
4000
bu konuda insanlardan gelen sorulara cevap verirken hep huzursuz oldum,
07:51
and I think I'm starting to figure out why.
106
471260
4000
ve sanıyorum artık nedenini biliyorum.
07:55
Implicit in this phrase of "overcoming adversity"
107
475260
4000
Zorlukların üstesinden gelmek deyiminde, üstü kapalı olarak;
07:59
is the idea that success, or happiness,
108
479260
4000
başarı veya mutluluğun, zorlayıcı bir deneyimin
08:03
is about emerging on the other side of a challenging experience
109
483260
3000
deneyimce incitilmemiş, iz bırakılmamış diğer bir yanından
08:06
unscathed or unmarked by the experience,
110
486260
5000
doğmakta olduğu fikri yatıyor.
08:11
as if my successes in life have come about from an ability
111
491260
4000
Sanki benim tüm başarım; diğer insanlar beni engelli olarak algılarken,
08:15
to sidestep or circumnavigate the presumed pitfalls of a life with prosthetics,
112
495260
5000
protezlerle sürdürülen bir yaşamda yer aldığı öngörülen tuzak çukurlardan
08:20
or what other people perceive as my disability.
113
500260
3000
kaçınabilmem veya onların çevresinden dolaşabilmem.
08:23
But, in fact, we are changed. We are marked, of course, by a challenge,
114
503260
6000
Ama aslında, biz değiştik. Bizler bu zorluk ve engellerin ister fiziksel olsun,
08:29
whether physically, emotionally or both.
115
509260
3000
ister duygusal veya her ikisi birden, izlerini taşıyoruz.
08:32
And I'm going to suggest that this is a good thing.
116
512260
3000
Ve ben bunun iyi birşey olduğunu iddia ediyorum.
08:35
Adversity isn't an obstacle that we need to get around
117
515260
4000
Zorluk hayatımızı yaşamak için çevresinden dolaşmamız
08:39
in order to resume living our life.
118
519260
3000
gereken bir engel değildir.
08:42
It's part of our life.
119
522260
3000
Hayatımızın bir parçasıdır.
08:45
And I tend to think of it like my shadow.
120
525260
3000
Ve onu bir gölge gibi düşünmeye yöneliyorum.
08:48
Sometimes I see a lot of it, sometimes there's very little,
121
528260
3000
Bazen ondan çok fazla oluyor, bazense gerçekten çok az,
08:51
but it's always with me.
122
531260
2000
ama her zaman benimle.
08:53
And, certainly, I'm not trying to diminish the impact, the weight, of a person's struggle.
123
533260
7000
Ve yaşam mücadelesinde alınan darbelerin ağırlığını azaltmaya da çalışmıyorum.
09:00
There is adversity and challenge in life,
124
540260
3000
Hayatta zorluklar ve güçlükler var,
09:03
and it's all very real and relative to every single person,
125
543260
3000
her bir kişi için rölatif de olsalar, hepsi çok gerçek,
09:06
but the question isn't whether or not you're going to meet adversity,
126
546260
4000
ama soru zorluklarla karşılaşıp klarşılaşmayacağınız değil,
09:10
but how you're going to meet it.
127
550260
3000
onunla nasıl bir araya geleceğiniz.
09:13
So, our responsibility is not simply shielding those we care for from adversity,
128
553260
7000
Yani sorumluluğumuz değer verdiğimiz kişileri basitce zorluklardan korumak değil,
09:20
but preparing them to meet it well.
129
560260
3000
onları hayatın zorluklarına karşı iyi hazırlamak olmalı.
09:23
And we do a disservice to our kids
130
563260
4000
Ve çocuklarımıza uyum sağlamaya
09:27
when we make them feel that they're not equipped to adapt.
131
567260
7000
yetecek kadar donanımlı olmadıklarını söylememiz onlara kötülüğümüzdür.
09:34
There's an important difference and distinction
132
574260
3000
Tıbbi ve objektif bir gerçek olan ampute birisi olmam ile
09:37
between the objective medical fact of my being an amputee
133
577260
5000
toplumsal ve subjektif bakışa göre "engelli" olmam arasında
09:42
and the subjective societal opinion of whether or not I'm disabled.
134
582260
6000
çok önemli bir farklılık ve ayrılık var.
09:48
And, truthfully, the only real and consistent disability I've had to confront
135
588260
5000
Ve, çok samimiyim, yüzleşmek zorunda kaldığım tek gerçek ve tutarlı sakatlığım
09:53
is the world ever thinking that I could be described by those definitions.
136
593260
5000
nasıl olup da dünya tarafından bu kelimelerle tarif edilebileceğimi düşünmemdi.
09:59
In our desire to protect those we care about
137
599260
3000
Sevdiklerimizi ve önemsediklerimizi korumak adına
10:02
by giving them the cold, hard truth about their medical prognosis,
138
602260
4000
tıbbi gidişatları hakkında soğuk ve katı gerçekleri söylerken,
10:06
or, indeed, a prognosis on the expected quality of their life,
139
606260
4000
hatta, hayat kaliteleri ile ilgili tahmini gidişattan bahsederken,
10:10
we have to make sure that we don't put the first brick in a wall
140
610260
4000
o kişiyi "sakatlayacak", "yetersizleştirecek" bir duvara ilk tuğlayı
10:14
that will actually disable someone.
141
614260
3000
koymadığımıza emin olmamız gerekiyor.
10:19
Perhaps the existing model of only looking at what is broken in you
142
619260
5000
Sadece kendi mevcut kırgın yönlerimize ve bunları nasıl düzeltebileceğimizin
10:24
and how do we fix it, serves to be more disabling to the individual
143
624260
4000
modeline bakmak, o bireyde mevcut patolojiden bile daha fazla
10:28
than the pathology itself.
144
628260
3000
zedeleyici olabiliyor.
10:31
By not treating the wholeness of a person,
145
631260
5000
Bir insanın bütünlüğüne işlemeden,
10:36
by not acknowledging their potency,
146
636260
2000
onların potansiyelini onaylamadan,
10:38
we are creating another ill on top of whatever natural struggle they might have.
147
638260
7000
zaten uğraştıkları mevcut güçlüğün üzerine başka bir hastalık daha ekliyor olabiliriz.
10:45
We are effectively grading someone's worth to our community.
148
645260
6000
Birinin toplumsal değerini başarıyla sınıflandırıyoruz.
10:51
So we need to see through the pathology
149
651260
3000
Yani o patolojinin içinde ve insan kapasitesi
10:54
and into the range of human capability.
150
654260
5000
menzilinde görmek zorundayız.
11:00
And, most importantly, there's a partnership
151
660260
4000
Ve, en önemlisi de, bu kısıtlılık algımızla
11:04
between those perceived deficiencies
152
664260
2000
en güçlü yaratıcı yeteneklerimiz arasında da
11:06
and our greatest creative ability.
153
666260
3000
bir ortaklık olmasıdır.
11:09
So it's not about devaluing, or negating, these more trying times
154
669260
5000
Yani konu değersizleştirmekle veya reddetmekle de ilgili değildir.
11:14
as something we want to avoid or sweep under the rug,
155
674260
4000
Konu kaçınmak veya halının altına süpürmek istediğimizde bizi daha çok yoran süreçler yaşamaktansa
11:18
but instead to find those opportunities wrapped in the adversity.
156
678260
6000
bu zorluk paketinin içinde saklı olan fırsatları bulabilmekle ilgilidir.
11:24
So maybe the idea I want to put out there is
157
684260
2000
Ortaya koymak istediğim fikir belki de,
11:26
not so much overcoming adversity
158
686260
5000
zorlukları alt etmekten çok,
11:31
as it is opening ourselves up to it,
159
691260
4000
kendimizi zorluklara açıp
11:35
embracing it,
160
695260
3000
onu kucaklamak,
11:38
grappling with it,
161
698260
2000
bir güreş tabiri kullanayım,
11:40
to use a wrestling term,
162
700260
2000
onunla boğuşmak,
11:42
maybe even dancing with it.
163
702260
4000
belki de onunla dans etmek.
11:46
And, perhaps, if we see adversity as natural, consistent and useful,
164
706260
8000
Ve belki de zorlukları doğal, tutarlı ve yararlı olarak algılarsak,
11:54
we're less burdened by the presence of it.
165
714260
3000
onun varlığından dolayı daha az yük almış olacağız.
11:57
This year we celebrate the 200th birthday of Charles Darwin,
166
717260
3000
Bu sene Charles Darwin'in 200. yaşgününü kutladık,
12:00
and it was 150 years ago, when writing about evolution,
167
720260
4000
ve bundan 150 yıl önce, Darwin evrim hakkında
12:04
that Darwin illustrated, I think, a truth about the human character.
168
724260
5000
yazmaktayken, insan karakteriyle ilgili bir gerçekten bahsetti.
12:09
To paraphrase: It's not the strongest of the species that survives,
169
729260
4000
Yorumlayacak olursam, hayatta kalanlar, türlerin en güçlüsü veya
12:13
nor is it the most intelligent that survives;
170
733260
3000
en zekisi olanlar değildir,
12:16
it is the one that is most adaptable to change.
171
736260
5000
adaptasyon kapasitesi en fazla olanlarıdır.
12:21
Conflict is the genesis of creation.
172
741260
4000
Çatışma yaradılışın kökenidir.
12:26
From Darwin's work, amongst others, we can recognize that
173
746260
3000
Darwin'in çalışmalarından anladığımız, bütün diğerlerine kıyasla,
12:29
the human ability to survive and flourish
174
749260
5000
insanın hayatta kalma ve gelişme kabiliyeti,
12:34
is driven by the struggle of the human spirit through conflict
175
754260
5000
insan ruhundaki çatışmanın, dönüşüme doğru çabalamasıyla
12:39
into transformation.
176
759260
2000
harekete geçmektedir.
12:41
So, again, transformation, adaptation, is our greatest human skill.
177
761260
6000
Yani, yine, dönüşüm ve uyum sağlama en önemli insan becerileridir.
12:48
And, perhaps, until we're tested, we don't know what we're made of.
178
768260
6000
Ve belki de bizler, test edilene kadar, mayamızda neler olduğunu da bilmiyoruz.
12:54
Maybe that's what adversity gives us:
179
774260
2000
Belki de zorluklar bize bunu veriyor;
12:56
a sense of self, a sense of our own power.
180
776260
3000
kendimizi bilmeyi, kendi gücümüzü hissetmeyi.
13:00
So, we can give ourselves a gift.
181
780260
3000
Yani kendimize bir hediye verebiliriz.
13:03
We can re-imagine adversity as something more than just tough times.
182
783260
7000
Zorluğu, sadece "güç zamanlar" olmaktan daha fazla bir şey olarak düşünebiliriz.
13:10
Maybe we can see it as change.
183
790260
3000
Bunu bir "değişiklik" olarak görebiliriz.
13:13
Adversity is just change that we haven't adapted ourselves to yet.
184
793260
5000
Zorluk denilen şey sadece henüz uyum sağlayamamış olduğumuz "değişikliktir"
13:19
I think the greatest adversity that we've created for ourselves
185
799260
3000
Bence yaşamdaki en büyük zorluğumuz, kendi kendimize yaratmış olduğumuz
13:22
is this idea of normalcy.
186
802260
2000
normallik fikri.
13:24
Now, who's normal?
187
804260
3000
Şimdi, normaal kim?
13:27
There's no normal.
188
807260
2000
Normal diye bir şey yok.
13:29
There's common, there's typical. There's no normal,
189
809260
3000
Genel var ama genel normal demek değil. Tipik var. Ama bir normal yok.
13:32
and would you want to meet that poor, beige person if they existed?
190
812260
3000
Bu normal denilen sıkıcı kişiler var olsalardı, siz onlarla tanışmak ister miydiniz?
13:35
(Laughter)
191
815260
2000
kahkahalar
13:37
I don't think so.
192
817260
2000
Sanmıyorum.
13:39
If we can change this paradigm from one of achieving normalcy
193
819260
5000
Eğer bu paradigmayı; birisinin normalliği başarmasından, ihtimalleri başarmasına
13:44
to one of possibility -- or potency, to be even a little bit more dangerous --
194
824260
5000
hatta biraz daha tehlikeli de olsa potansiyelini başarmasına değiştirebilirsek
13:49
we can release the power of so many more children,
195
829260
3000
pek çok çocuğun içindeki gücü dışarıya çıkarmasını sağlayabiliriz, onları da
13:52
and invite them to engage their rare and valuable abilities with the community.
196
832260
8000
bu nadir ve değerli yeteneklerini toplumla bağlantılı kullanmaları için davet edebiliriz.
14:00
Anthropologists tell us that the one thing
197
840260
3000
Antropologlar bize hep aynı şeyi söylüyor;
14:03
we as humans have always required of our community members
198
843260
3000
bizler, insanlar, tüm zamanlar boyunca cemiyetimizin diğer üyelerine
14:06
is to be of use, to be able to contribute.
199
846260
3000
ihtiyaç duyduk ve destek verdik.
14:10
There's evidence that Neanderthals, 60,000 years ago,
200
850260
4000
Neanderthals'da 60,000 yıl önce yaşlıların ve ciddi fiziksel
14:14
carried their elderly and those with serious physical injury,
201
854260
6000
yarası olan kişilerin diğerleri tarafından taşındığına dair kanıtlar var,
14:20
and perhaps it's because the life experience of survival of these people
202
860260
6000
belki de bu kişilerin kurtulması ile elde edilen hayat deneyimi
14:26
proved of value to the community.
203
866260
2000
topluluklarına değer verdiklerinin ispatıydı;
14:28
They didn't view these people as broken and useless;
204
868260
5000
bu insanları kırılmış ve işe yaramaz görmüyorduk,
14:33
they were seen as rare and valuable.
205
873260
3000
onları nadir ve değerli kabul ediyorduk.
14:36
A few years ago, I was in a food market in the town where I grew up
206
876260
3000
Bir kaç yıl önce, büyüdüğüm şehirdeki bir gıda marketindeydim
14:39
in that red zone in northeastern Pennsylvania,
207
879260
4000
kuzeydoğu Pennsylvania'da o malum kırmızı bölgedeydim,
14:43
and I was standing over a bushel of tomatoes.
208
883260
2000
bir kasa domatesin başında duruyordum.
14:45
It was summertime: I had shorts on.
209
885260
2000
Yaz aylarıydı, şort giymiştim.
14:47
I hear this guy, his voice behind me say, "Well, if it isn't Aimee Mullins."
210
887260
5000
Arkamdan bir sesin, şu adamın sesinin "Eğer bu Aimee Mullins değilse neyim"
14:52
And I turn around, and it's this older man. I have no idea who he is.
211
892260
4000
dediğini duyup döndüm, bu yaşlıca adamın kim olduğuna dair fikrim yoktu.
14:56
And I said, "I'm sorry, sir, have we met? I don't remember meeting you."
212
896260
6000
Bende "pardon, daha önce tanışmış mıydık, anımsayamadım?" dedim.
15:02
He said, "Well, you wouldn't remember meeting me.
213
902260
2000
Oda bana, "Elbette tanışmamızı anımsamazsın,
15:04
I mean, when we met I was delivering you from your mother's womb."
214
904260
3000
ben seni annenin rahminden aldığım sırada tanışmıştık" dedi.
15:07
(Laughter)
215
907260
2000
kahkahalar
15:09
Oh, that guy.
216
909260
3000
Ah, şu adam!
15:12
And, but of course, actually, it did click.
217
912260
2000
Ve elbette bende jeton düştü.
15:14
This man was Dr. Kean,
218
914260
3000
Bu adam Dr. Kean'di,
15:17
a man that I had only known about through my mother's stories of that day,
219
917260
4000
sadece annemin o güne dair anlattığı hikayelerden tanıdığım birisiydi,
15:21
because, of course, typical fashion, I arrived late for my birthday by two weeks.
220
921260
6000
cünkü, elbette, moda olduğu üzere, doğum günüme iki hafta kadar geç kalmıştım.
15:27
And so my mother's prenatal physician had gone on vacation,
221
927260
4000
Ve annemin doğum öncesi doktoru bir seyahate çıkmıştı,
15:31
so the man who delivered me was a complete stranger to my parents.
222
931260
5000
yani beni doğurtan kişi ailem için tamamen yabancı biriydi.
15:36
And, because I was born without the fibula bones,
223
936260
3000
Ve fibula kemiklerim olmadan, ayaklarım dönük,
15:39
and had feet turned in, and a few toes in this foot and a few toes in that,
224
939260
3000
birkaç tırnak şu ayakta, birkaç tane de bu ayakta doğduğum için
15:42
he had to be the bearer -- this stranger had to be the bearer of bad news.
225
942260
5000
kötü haberi aileme veren kişi de bu yabancı kişi olmuştu.
15:47
He said to me, "I had to give this prognosis to your parents
226
947260
4000
Bana "Ailene senin asla yürüyemeyeceğin diğer çocuklar kadar
15:51
that you would never walk,
227
951260
2000
hareketli olamayacağın,
15:53
and you would never have the kind of mobility that other kids have
228
953260
4000
bağımsız bir hayat sürdüremeyeceğin bilgisini vermek zorunda kalmıştım
15:57
or any kind of life of independence,
229
957260
2000
ve sende o günden beri beni
15:59
and you've been making liar out of me ever since."
230
959260
2000
yalancı çıkarıp duruyorsun" dedi...
16:01
(Laughter)
231
961260
2000
kahkahalar
16:03
(Applause)
232
963260
6000
alkışlar
16:09
The extraordinary thing is that he said he had saved
233
969260
4000
Çok sıradışı olan benim bütün çocukluğumla ilgili
16:13
newspaper clippings throughout my whole childhood,
234
973260
3000
her gazete küpürünü biriktirmesiydi,
16:16
whether winning a second grade spelling bee,
235
976260
2000
ikinci sınıf heceleme arısı yarışmasını kazanmam olsun,
16:18
marching with the Girl Scouts, you know, the Halloween parade,
236
978260
3000
kız izcilerle Halloween alayında yürüyüş yapmam olsun,
16:21
winning my college scholarship, or any of my sports victories,
237
981260
5000
üniversite bursu kazanmam veya sportif başarılarım olsun,
16:26
and he was using it, and integrating it into teaching resident students,
238
986260
6000
hepsini saklamıştı ve bunları Hahnemann ve Hershey Tıp Falültesindeki
16:32
med students from Hahnemann Medical School and Hershey Medical School.
239
992260
5000
uzmanlık öğrencilerini eğitmek için kullanıyordu.
16:37
And he called this part of the course the X Factor,
240
997260
3000
Ve kursun bu kısmına da XFaktörü adını vermişti,
16:40
the potential of the human will.
241
1000260
3000
İNSAN AZMİNİN POTANSİYELİ.
16:43
No prognosis can account for how powerful this could be
242
1003260
4000
Hiç bir hastalık sonucunun tahmini, birisinin hayat kalitesinde
16:47
as a determinant in the quality of someone's life.
243
1007260
4000
bu derece belirleyici ve etkili olamaz.
16:51
And Dr. Kean went on to tell me,
244
1011260
3000
Ve Dr. Kean bana anlatmaya devam etti;
16:54
he said, "In my experience, unless repeatedly told otherwise,
245
1014260
8000
Bana "Benim deneyimime göre, başka türlüsü defalarca tekrarlanmadığı sürece,
17:02
and even if given a modicum of support,
246
1022260
4000
hatta destek çok az miktarda verilse bile,
17:06
if left to their own devices, a child will achieve."
247
1026260
6000
çocuklar kendi eğilimlerine bırakılırlarsa, o çocuklar başarır" dedi.
17:12
See, Dr. Kean made that shift in thinking.
248
1032260
4000
Bakın, Dr. Kean o düşünce dönüşümünü yaşamış.
17:16
He understood that there's a difference between the medical condition
249
1036260
3000
Tıbbi koşullar ile, bir kişinin o koşullarda ne yapabileceği arasında
17:19
and what someone might do with it.
250
1039260
3000
ciddi bir fark var.
17:22
And there's been a shift in my thinking over time,
251
1042260
3000
Ve benim de düşüncelerimde zamanla değişimler olmuştur,
17:25
in that, if you had asked me at 15 years old,
252
1045260
4000
eğer bana 15 yaşımdayken sorsaydınız,
17:29
if I would have traded prosthetics for flesh-and-bone legs,
253
1049260
4000
protezimi kanlı-canlı bacaklar ile değiştirebilirdim,
17:33
I wouldn't have hesitated for a second.
254
1053260
3000
bir saniye bile tereddüt etmezdim.
17:36
I aspired to that kind of normalcy back then.
255
1056260
6000
O zamanlar o türde bir normalliği arzuluyordum.
17:42
But if you ask me today, I'm not so sure.
256
1062260
3000
Bana bugün sorarsanız, pek emin değilim.
17:45
And it's because of the experiences I've had with them,
257
1065260
5000
Çünkü onlarla yaşadığım pek çok deneyimim var,
17:50
not in spite of the experiences I've had with them.
258
1070260
6000
onlara rağmen yaşamış olduğum deneyimler değil.
17:56
And perhaps this shift in me has happened
259
1076260
3000
Ve belki de benim bu değişimim, beni kısıtlamaya çalışıp
17:59
because I've been exposed to more people who have opened doors for me
260
1079260
5000
üstüme gölgeler fırlatan kişilere nazaran, bana daha fazla kapı açmamı sağlayan
18:04
than those who have put lids and cast shadows on me.
261
1084260
7000
kişilere maruz kaldığım için olmuştur.
18:11
See, all you really need is one person
262
1091260
2000
Görüyorsunuz, tek ihtiyacınız bir tek insan
18:13
to show you the epiphany of your own power, and you're off.
263
1093260
5000
size kendi gücünüzü gösterecek ve siz yola çıkıvereceksiniz.
18:18
If you can hand somebody the key to their own power --
264
1098260
5000
Eğer birisine onun kendi içsel gücünün anahtarını verebilirseniz,
18:23
the human spirit is so receptive -- if you can do that
265
1103260
2000
insan ruhu öyle çabuk kavrar ki, eğer bunu yapabilir
18:25
and open a door for someone at a crucial moment,
266
1105260
3000
ve kritik bir anda birisine kapı açabilirseniz,
18:28
you are educating them in the best sense.
267
1108260
3000
onları en sağduyulu şekilde eğitiyorsunuz demektir.
18:31
You're teaching them to open doors for themselves.
268
1111260
5000
Onlara kendi içlerindeki kapıları kendileri için açmayı
18:36
In fact, the exact meaning of the word "educate"
269
1116260
6000
öğretiyorsunuz. Aslında Eğitim kelimesinin kökü
18:42
comes from the root word "educe."
270
1122260
2000
"educe"'dur, ve anlamı da
18:44
It means "to bring forth what is within,
271
1124260
4000
"içeride olanı ortaya çıkarmak"tır,
18:48
to bring out potential."
272
1128260
2000
potansiyeli dışarıya çıkarmak.
18:50
So again, which potential do we want to bring out?
273
1130260
5000
Yani yeniden, hangi potansiyelimizi çıkarmak istiyoruz?
18:55
There was a case study done in 1960s Britain,
274
1135260
3000
1960'larda İngiltere'de bir vaka çalışması vardı,
18:58
when they were moving from grammar schools to comprehensive schools.
275
1138260
5000
o sırada dilbilgisi okullarından, geniş algılama okullarına geçiyorlardı.
19:03
It's called the streaming trials. We call it "tracking" here in the States.
276
1143260
3000
Buna gruplandırma deneyleri deniyor. Biz ABD'de burada buna takip diyoruz.
19:06
It's separating students from A, B, C, D and so on.
277
1146260
5000
Çocukları A, B, C, D vs.. olarak ayırmakla ilgili,
19:11
And the "A students" get the tougher curriculum, the best teachers, etc.
278
1151260
5000
A öğrencileri en sert müfredatı ve en iyi hocayı alıyor vs vs...
19:16
Well, they took, over a three-month period,
279
1156260
2000
Üç ay sonra D seviyesi öğrencilerine
19:18
D-level students, gave them A's,
280
1158260
3000
A notu verilip, öğrencilere
19:21
told them they were "A's," told them they were bright,
281
1161260
3000
A seviyesinde oldukları, çok parlak oldukları söylenmiş.
19:24
and at the end of this three-month period,
282
1164260
2000
Bu üç aylık dönemin sonunda,
19:26
they were performing at A-level.
283
1166260
3000
hepsi gerçekten A seviyesinde performans göstermişler.
19:29
And, of course, the heartbreaking, flip side of this study,
284
1169260
3000
Ve elbette, bu hikayenin bir de üzücü diğer yüzü var,
19:32
is that they took the "A students" and told them they were "D's."
285
1172260
5000
A seviyesindeki öğrencilere de D notu verip, D seviyesinde
19:37
And that's what happened at the end of that three-month period.
286
1177260
3000
oldukları söylenmiş. Üç aylık sürenin sonunda olan şey
19:40
Those who were still around in school, besides the people who had dropped out.
287
1180260
4000
Okulu bırakanlar dışında, okul çevresine takılan sadece birkaç öğrenci kalmış.
19:46
A crucial part of this case study was that the teachers were duped too.
288
1186260
9000
Bu çalışmanın kritik noktası öğretmenlerin de aldatılmış olması.
19:55
The teachers didn't know a switch had been made.
289
1195260
2000
Öğretmenler bir değişim yapıldığını bilmemişler.
19:57
They were simply told, "These are the 'A-students,' these are the 'D-students.'"
290
1197260
4000
Onlara da basitce, bunlar A öğrencisi, bunlar B öğrencisi..denilmiş...
20:01
And that's how they went about teaching them and treating them.
291
1201260
5000
Ve onlar da bu düşüncelerle öğrencilere yaklaşıp öyle davranmışlar.
20:07
So, I think that the only true disability is a crushed spirit,
292
1207260
9000
Yani, tek bir engellilik hali var, oda ezilmiş bir ruh hali,
20:16
a spirit that's been crushed doesn't have hope,
293
1216260
5000
ezilmiş bir ruhun umudu olmaz.
20:21
it doesn't see beauty,
294
1221260
2000
Güzellikleri göremez.
20:23
it no longer has our natural, childlike curiosity
295
1223260
6000
Artık bizlerin doğal çocuksu merakına,
20:29
and our innate ability to imagine.
296
1229260
3000
hayal kurabilme yetisine sahip değildir.
20:32
If instead, we can bolster a human spirit to keep hope,
297
1232260
5000
Bunun yerine, umut taşıması için bir insan ruhunu destekleyebiliriz,
20:37
to see beauty in themselves and others,
298
1237260
4000
kendisindeki ve çevresindeki güzellikleri görmesine
20:41
to be curious and imaginative,
299
1241260
3000
meraklı ve hayalperest olmasına yardım edebiliriz,
20:44
then we are truly using our power well.
300
1244260
4000
işte o zaman gerçekten gücümüzü güzel kullanıyoruz demektir.
20:48
When a spirit has those qualities, we are able to create new realities
301
1248260
6000
Bir ruhta bu değerler varsa, yeni gerçeklikler ve yeni "oluş" yolları
20:54
and new ways of being.
302
1254260
3000
yaratmaya kadirdir.
20:57
I'd like to leave you with a poem
303
1257260
2000
Ayrılırken sizi bir şiirle bırakmak istiyorum
20:59
by a fourteenth-century Persian poet named Hafiz
304
1259260
4000
arkadaşım Jacques Dembois'nun bana anlattığı
21:03
that my friend, Jacques Dembois told me about,
305
1263260
3000
Hafız adında İranlı'lı bir şairden.
21:06
and the poem is called "The God Who Only Knows Four Words":
306
1266260
5000
Şiirin adı, "Sadece Dört Kelime Bilen Tanrı"
21:11
"Every child has known God,
307
1271260
4000
"Her çocuk Tanrı'yı tanıdı,
21:15
not the God of names,
308
1275260
2000
İsimlerin Tanrı'sı değil,
21:17
not the God of don'ts,
309
1277260
3000
Yapma'ların Tanrı'sı değil,
21:20
but the God who only knows four words and keeps repeating them,
310
1280260
5000
O Tanrı ki, sadece dört kelime bilen ve sürekli onları tekrar eden,
21:25
saying, 'Come dance with me.
311
1285260
7000
"Gel ve benimle danset" diyen,
21:32
Come, dance with me. Come, dance with me.'"
312
1292260
3000
Gel ve benimle danset.
21:35
Thank you.
313
1295260
2000
Teşekkürler.
21:37
(Applause)
314
1297260
13000
Alkışlar
Bu web sitesi hakkında

Bu site size İngilizce öğrenmek için yararlı olan YouTube videolarını tanıtacaktır. Dünyanın dört bir yanından birinci sınıf öğretmenler tarafından verilen İngilizce derslerini göreceksiniz. Videoyu oradan oynatmak için her video sayfasında görüntülenen İngilizce altyazılara çift tıklayın. Altyazılar video oynatımı ile senkronize olarak kayar. Herhangi bir yorumunuz veya isteğiniz varsa, lütfen bu iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime geçin.

https://forms.gle/WvT1wiN1qDtmnspy7