The mind behind Linux | Linus Torvalds | TED

Çeviri: pinar sadi Gözden geçirme: Sancak Gülgen

Chris Anderson: This is such a strange thing.

Chris Anderson: Garip bir durum.

Your software, Linux, is in millions of computers,

Yazılımınız Linux; milyonlarca bilgisayarda,

it probably powers much of the Internet.

muhtemelen İnternet'in çoğunda iktidarda.

And I think that there are, like,

Ve sanırım şu anda neredeyse

a billion and a half active Android devices out there.

bir buçuk milyar aktif Android cihaz var.

Your software is in every single one of them.

Yazılımınız bunların her birinde mevcut.

It's kind of amazing.

Bu inanılmaz bir şey.

You must have some amazing software headquarters driving all this.

Tüm bunları yöneten harika bir yazılım idare merkezin olmalı.

That's what I thought -- and I was shocked when I saw a picture of it.

Böyle düşünüyordum --- ve sonra resmini görünce şaşkına döndüm.

I mean, this is --

Yani, işte bu --

this is the Linux world headquarters.

bu Linux'un dünya idare merkezi.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

(Applause)

(Alkışlar)

Linus Torvalds: It really doesn't look like much.

Linus Torvalds: Aslında pek de böyle görünmüyor.

And I have to say,

Ve şunu söylemek zorundayım ki,

the most interesting part in this picture,

bu resimde en ilginç olan kısım,

that people mostly react to,

çoğu insanın dikkatini çeken şey

is the walking desk.

yürüyen masa.

It is the most interesting part in my office

Ofisimin en ilginç kısmı bu

and I'm not actually using it anymore.

ve aslında artık bunu pek kullanmıyorum.

And I think the two things are related.

Ve sanırım bunun iki şeyle ilgisi var.

The way I work is ...

Çalışma şeklim ...

I want to not have external stimulation.

Dikkatimi hiçbir şey dağıtmasın istiyorum.

You can kind of see, on the walls are this light green.

Duvarların açık yeşil renge boyalı olduğunu görebilirsiniz.

I'm told that at mental institutions they use that on the walls.

Akıl hastanelerinde de duvarların bu renge boyandığını söylediler.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

It's like a calming color,

Sakinleştiren bir renk gibi,

it's not something that really stimulates you.

çok dikkatinizi dağıtan bir renk değil.

What you can't see is the computer here, you only see the screen,

Göremediğiniz şey ise oradaki bilgisayar, sadece ekranı görebiliyorsunuz,

but the main thing I worry about in my computer is --

ama bilgisayarım için önem verdiğim asıl şey --

it doesn't have to be big and powerful, although I like that --

büyük ve güçlü olması değil, ne kadar bunu sevsem de --

it really has to be completely silent.

tamamen sessiz olmak zorunda.

I know people who work for Google

Google için çalışan insanları tanıyorum

and they have their own small data center at home,

evde kendi küçük veri merkezleri var,

and I don't do that.

ve ben bunu yapmam.

My office is the most boring office you'll ever see.

Ofisim görebileceğiniz en sıkıcı ofistir.

And I sit there alone in the quiet.

Ve burada sessizlikte yalnız otururum.

If the cat comes up,

Kedim gelirse,

it sits in my lap.

kucağıma oturur.

And I want to hear the cat purring,

Ve kedinin mırlamasını duymak istiyorum,

not the sound of the fans in the computer.

bilgisayarın fanlarının sesini değil.

CA: So this is astonishing,

CA: Bu şaşırtıcı,

because working this way,

çünkü böyle çalışarak,

you're able to run this vast technology empire --

devasa bir teknoloji imparatorluğunu yönetebiliyorsun --

it is an empire --

bu bir imparatorluk --

so that's an amazing testament to the power of open source.

bu da açık kaynağın gücünün harika bir kanıtı.

Tell us how you got to understand open source

Bize açık kaynağı nasıl algıladığını anlat

and how it lead to the development of Linux.

ve Linux'un gelişimini nasıl etkilediğini.

LT: I mean, I still work alone.

LT: Aslında, hala yalnız çalışıyorum.

Really -- I work alone in my house,

Gerçekten -- evimde tek başıma çalışıyorum,

often in my bathrobe.

çoğunlukla da bornozumla.

When a photographer shows up, I dress up,

Bir fotoğrafçı geleceği zaman giyiniyorum,

so I have clothes on.

bu nedenle bu resimde giyiniğim.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

And that's how I've always worked.

Ve genelde bu şekilde çalışıyorum.

I mean, this was how I started Linux, too.

Yani, Linux'u kurarken de bu böyleydi.

I did not start Linux as a collaborative project.

Linux'u ortak bir girişim projesiyle kurmadım.

I started it as one in a series of many projects

O zamanlar kendim için yaptığım birçok proje dizisinin

I had done at the time for myself,

biri olarak kurdum,

partly because I needed the end result,

kısmen sonucu görmem gerektiği için,

but even more because I just enjoyed programming.

ama daha da önemlisi sadece programlamayı sevdiğim için.

So it was about the end of the journey,

Yani yolculuğun sonu ile ilgili,

which, 25 years later, we still have not reached.

yani 25 yıl sonra, hala ulaşamadık.

But it was really about the fact that I was looking for a project on my own

Ama gerçekten de kendim için proje arıyordum

and there was no open source, really, on my radar at all.

ve radarımda açık kaynak yoktu hiç.

And what happened is ...

Ve olan şu ki...

the project grows and becomes something you want to show off to people.

Proje büyür ve insanlara gururla göstermek isteyeceğiniz bir şey olur.

Really, this is more of a, "Wow, look at what I did!"

Gerçekten, bu daha çok "Bakın ne yaptım!" idi.

And trust me -- it was not that great back then.

Ve inanın -- eskiden bu durum çokta iyi değildi.

I made it publicly available,

Ben genel kullanıma açık yaptım

and it wasn't even open source at that point.

ve o aşamada açık kaynak bile değildi.

At that point it was source that was open, but there was no intention

O aşamada kaynak herkese açıktı ama

behind using the kind of open-source methodology that we think of today

arkada bugün geliştirmek için olan

to improve it.

açık kaynak metodolojisi yoktu.

It was more like,

Daha çok

"Look, I've been working on this for half a year,

"Bakın, yarım yıldır bu konu üzerinde çalışıyorum,

I'd love to have comments."

yorum almak çok isterim."

And other people approached me.

Ve diğerleri bana ulaştı.

At the University of Helsinki,

Helsinki Üniversitesi'nde

I had a friend who was one of the open source --

açık kaynakla ilgili olan bir arkadaşım vardı --

it was called mainly "free software" back then --

o zamanlar daha çok "ücretsiz yazılım" deniyordu --

and he actually introduced me to the notion that, hey,

ve aslında o beni bu fikirle tanıştırdı, hey!

you can use these open-source licenses that had been around.

Var olan açık kaynak lisanslarını kullanabilirsin ile.

And I thought about it for a while.

Bende biraz düşündüm bunu.

I was actually worried about the whole commercial interests coming in.

Aslında ben de bütün bu gelen ticari çıkarlarla ilgili endişeleniyordum.

I mean, that's one of the worries I think most people who start out have,

Yani, bu işe giren çoğu kişiyi

endişelendiren kısımlardan birisidir

is that they worry about somebody taking advantage of their work, right?

birinin yaptığınız işlerden çıkar sağlaması, değil mi?

And I decided, "What the hell?"

Ve karar verdim: "Ne olursa olsun! "

And --

ve --

CA: And then at some point,

CA: Sonra belli bir noktada,

someone contributed some code that you thought,

senin düşündüğün bazı kodları birileri destekledi,

"Wow, that really is interesting, I would not have thought of that.

"Vay be, bu gerçekten ilginç, hiç aklıma gelmezdi.

This could actually improve this."

Aslında bunu ilerletebilir bile."

LT: It didn't even start by people contributing code,

LT: Hatta, insanların koda katılmasıyla başlamadı,

it was more that people started contributing ideas.

daha çok insanlar fikirlerle katkıda bulundu.

And just the fact that somebody else takes a look at your project --

Ve sadece birinin sizin projenize bir göz atması bile --

and I'm sure it's true of other things, too,

ve eminim diğer konularda geçerlidir ama

but it's definitely true in code --

kodda kesinlikle geçerli --

is that somebody else takes an interest in your code,

birinin kodunuzla ilgilenmesi,

looks at it enough to actually give you feedback

size geri dönüşte bulunması

ve fikir vermesi için

and give you ideas.

yeterli süre bakması demek.

That was a huge thing for me.

Bu benim için büyük bir şeydi.

I was 21 at the time, so I was young,

O zamanlar 21 yaşındaydım, gençtim yani,

but I had already programmed for half my life, basically.

ama çoktan hayatımın yarısı boyunca programlama yapmıştım.

And every project before that had been completely personal

Ve önceki her projem tamamen kişiseldi

and it was a revelation when people just started commenting,

ve insanların yorumlamaya başladıkları, koda geri dönüşlerde

started giving feedback on your code.

bulundukları zaman bir aydınlanmaydı.

And even before they started giving code back,

Hatta kod göndermeye başlamadan önce dahi

that was, I think, one of the big moments where I said,

bence şunu dediğim önemli anlardan biriydi:

"I love other people!"

"Diğer insanları seviyorum!"

Don't get me wrong --

Yanlış anlamayın --

I'm actually not a people person.

insancıl biri değilimdir.

(Laughter)

(Kahkahalar)

I don't really love other people --

Diğer insanları sevmem gerçekten. --

(Laughter)

(Kahkahalar)

But I love computers,

Ama bilgisayarları severim,

I love interacting with other people on email,

diğer insanlarla email ile etkileşimde olmayı seviyorum

because it kind of gives you that buffer.

çünkü bir bakımdan size tampon bir bölge verir.

But I do love other people who comment and get involved in my project.

Ama projeme dahil olan ve yorum yapan insanları seviyorum.

And it made it so much more.

Ve bu çok daha büyüttü.

CA: So was there a moment when you saw what was being built

CA: Peki şöyle bir an oldu mu, yapılanları gördüğünde ve proje

and it suddenly started taking off,

birden başarılı olmaya başladığında

and you thought, "Wait a sec, this actually could be something huge,

ve sen "Bir dakika, bu aslında büyük bir şey olabilir, sadece

not just a personal project that I'm getting nice feedback on,

iyi dönüşler aldığım kişisel bir proje değil de teknoloji

but a kind of explosive development in the whole technology world"?

dünyasında etkileyici türde bir şey." ?

LT: Not really.

LT: Pek sayılmaz.

I mean, the big point for me, really, was not when it was becoming huge,

Yani, benim için asıl nokta, gerçekten, projenin büyüdüğü zaman değil de

it was when it was becoming little.

küçüldüğü zamandı.

The big point for me was not being alone

Önemli nokta benim için yalnız olmamak ve

and having 10, maybe 100 people being involved --

10 belki 100 kişinin dahil olmasıydı --

that was a big point.

bu önemli bir nokta.

Then everything else was very gradual.

Daha sonra diğer her şey aşama aşamaydı.

Going from 100 people to a million people is not a big deal -- to me.

100 kişiden 1 milyon kişi olmak büyük bir mesele değil -- benim için.

Well, I mean, maybe it is if you're --

Yani, belki eğer sen --

(Laughter)

(Kahkahalar)

If you want to sell your result then it's a huge deal --

Eğer sonuçlarını satmak istiyorsan büyük bir meseledir --

don't get me wrong.

yanlış anlamayın.

But if you're interested in the technology

Ama eğer teknolojiyle ilgileniyorsanız

and you're interested in the project,

ve projeyle ilgileniyorsanız

the big part was getting the community.

büyük bölüm topluluk elde etmekti.

Then the community grew gradually.

Daha sonra topluluk yavaş yavaş büyüdü.

And there's actually not a single point where I went like,

Ve hiç bir an yoktu ki:

"Wow, that just took off!" because it --

"Vay be, resmen aldı başını gitti! " çünkü

I mean -- it took a long time, relatively.

yani göreceli olarak oldukça zaman aldı.

CA: So all the technologists that I talk to really credit you

CA: Konuştuğum tüm teknolojistler gerçekten

with massively changing their work.

işlerini fazlasıyla değiştirmen de seni sayıyorlar.

And it's not just Linux,

Ve bu sadece Linux ile de değil,

it's this thing called Git,

yazılım geliştirme yönetim sistemi

which is this management system for software development.

olan Git denen program da dahil.

Tell us briefly about that and your role in that.

Kısaca ondan ve oradaki rolünden bahset.

LT: So one of the issues we had,

LT: Sorunlarımızdan bir tanesi

and this took a while to start to appear,

ve belirmeye başlaması da biraz zaman aldı

is when you ...

ne zaman ki...

When you grow from having 10 people or 100 people working on a project

ne zaman ki projede çalışan 10 kişiden veya 100 kişiden

to having 10,000 people, which --

10.000 kişiye çıkıyorsunuz , yani --

I mean, right now we're in the situation where just on the kernel,

şu an mesela kernelın (Linux çekirdeğinin)

we have 1,000 people involved in every single release

her bir sürümüne 1.000 kişi dahil ve

and that's every two months, roughly two or three months.

bu her 2 ayda ya da tahminen

Some of those people don't do a lot.

2 ya da 3 ayda olan bir şey.

There's a lot of people who make small, small changes.

Bir çok kişi var küçük küçük değişiklikler yapan.

But to maintain this,

Ama bunu sürdürmek için,

the scale changes how you have to maintain it.

değişiklikleri ölçeklendirmek gerekiyor.

And we went through a lot of pain.

Çok zor evrelerden geçtik ve

And there are whole projects that do only source-code maintenance.

bir çok proje var sadece kaynak kod bakımı yapan.

CVS is the one that used to be the most commonly used,

CVS de çok kullanılanlardan bir tanesiydi

and I hated CVS with a passion and refused to touch it

ve ben de nefret ediyordum, dokunmayı da reddettim.

and tried something else that was radical and interesting

Radikal ve ilginç başka bir şey denedim

and everybody else hated.

ve herkes nefret etti.

CA: (Laughs)

CA: (Gülüyor)

LT: And we were in this bad spot,

LT: Binlerce kişinin katılmak istediği

where we had thousands of people who wanted to participate,

kötü bir noktadaydık

but in many ways, I was the kind of break point,

ama bir çok bakımdan,

where I could not scale to the point

binlerce kişiyle çalışabileceğim

where I could work with thousands of people.

noktayı ölçemediğim bir ayrılma noktasıydım.

So Git is my second big project,

Bu yüzden Git, ilk büyük projemi sürdürmek için

which was only created for me to maintain my first big project.

sadece benim için tasarlanmış ikinci büyük projem.

And this is literally how I work.

Kelimenin tam manasıyla çalışma şeklim bu.

I don't code for --

Kod yazmam için --

well, I do code for fun --

zevk için kod yazarım --

but I want to code for something meaningful

ama anlamlı bir şey için kod yazmak istiyorum

so every single project I've ever done has been something I needed

bu yüzden yaptığım her proje ihtiyacım olan bir şeydi

and --

ve --

CA: So really, both Linux and Git kind of arose

CA: Gerçekten, Linux ve Git bir nevi

almost as an unintended consequence

bir çok kişiyle çalışmak istememenin

of your desire not to have to work with too many people.

neredeyse istenmeyen sonucu gibi.

LT: Absolutely. Yes.

LT: Kesinlikle, evet.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

CA: That's amazing. LT: Yeah.

CA: Harika. LT: Evet.

(Applause)

(Alkışlar)

And yet, you're the man who's transformed technology

Ve yine de teknolojiyi değiştiren kişisin

not just once but twice,

üstelik bir kez değil iki kez ve

and we have to try and understand why it is.

çabalamalı ve anlamalıyız sebebini.

You've given us some clues, but ...

Bazı ipuçları vermişsin ama...

Here's a picture of you as a kid, with a Rubik's Cube.

Çocukken zeka küpü ile fotoğrafın var.

You mentioned that you've been programming since you were like 10 or 11,

10 ya da 11 yaşından beri programlama yaptığından bahsetmişsin,

half your life.

neredeyse hayatının yarısı.

Were you this sort of computer genius, you know, übernerd,

Bir nevi bilgisayar dahileri gibi miydin hani inek öğrenci gibi,

were you the star at school who could do everything?

okulun her şeyi yapabilen yıldız öğrencisi gibi?

What were you like as a kid?

Çocukken nasıldın?

LT: Yeah, I think I was the prototypical nerd.

LT: Evet, sanırım prototip inek öğrenciydim.

I mean, I was ...

Yani ...

I was not a people person back then.

O zamanlar sosyal değildim.

That's my younger brother.

Erkek kardeşim öyleydi.

I was clearly more interested in the Rubik's Cube

Zeka küpüne daha çok meraklıydım

than my younger brother.

kardeşime göre açıkcası.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

My younger sister, who's not in the picture,

Kız kardeşim, bu resimde yok,

when we had family meetings --

aile buluşmalarında --büyük bir aile değiliz ama

and it's not a huge family, but I have, like, a couple of cousins --

birkaç kuzenim var. --

she would prep me beforehand.

önceden beni hazırlardı.

Like, before I stepped into the room she would say,

Mesela ben odaya girmeden:

"OK. That's so-and-so ..."

"Tamam, vesaire vesaire..."

Because I was not --

Çünkü ben öyle değildim --

I was a geek.

İnektim.

I was into computers,

Bilgisayarlara meraklıydım,

I was into math,

matematikle ilgiliydim,

I was into physics.

fizikle ilgiliydim.

I was good at that.

Bunlarda iyiydim.

I don't think I was particularly exceptional.

Özellikle ender olduğumu düşünmüyorum.

Apparently, my sister said

Anlaşılan, kız kardeşime göre

that my biggest exceptional quality was that I would not let go.

en büyük müstesna özelliğim bırakmamammış.

CA: OK, so let's go there, because that's interesting.

CA: Tamam, oraya geçelim çünkü bu kısım ilginç.

You would not let go.

Bırakmıyorsun.

So that's not about being a geek and being smart,

Demek inek olmakla ya da zeki olmakla ilgili değil

that's about being ... stubborn?

inatçı olmakla ilgili?

LT: That's about being stubborn.

LT: İnatçı olmakla ilgili.

That's about, like,

Bir şeye başlayıp

just starting something

ve "Tamam, işim bitti,

and not saying, "OK, I'm done, let's do something else --

başka bir şey yapalım --

Look: shiny!"

Bak: Işıl ışıl! "--dememekle ilgili.

And I notice that in many other parts in my life, too.

Bunu hayatımın diğer alanlarında da fark ettim.

I lived in Silicon Valley for seven years.

7 yıl boyunca Silikon Vadisi'nde yaşadım.

And I worked for the same company, in Silicon Valley,

Ve tüm zaman boyunca Silikon Vadisi'nde

for the whole time.

aynı şirket için çalıştım.

That is unheard of.

Bu hiç duyulmamış bir şey.

That's not how Silicon Valley works.

Silikon Vadisi'nin mantığı bu değil.

The whole point of Silicon Valley is that people jump between jobs

Silikon Vadisi'nin bütün meselesi insanların bir nevi kazanı

to kind of mix up the pot.

karıştırmak için işler arasında atlamasıdır.

And that's not the kind of person I am.

Ve bu benim tarzım değil.

CA: But during the actual development of Linux itself,

CA: Ama Linux' ta geliştirme esnasında

that stubbornness sometimes brought you in conflict with other people.

bu inatçılık bazen seni diğerleriyle ihtilafa düşürdü.

Talk about that a bit.

Biraz bundan bahset.

Was that essential to sort of maintain the quality of what was being built?

Yapılanın kalitesini devam ettirebilmek için gerekli miydi?

How would you describe what happened?

Olanları nasıl tarif anlatabilirsin?

LT: I don't know if it's essential.

LT: Gerekli miydi bilmiyorum.

Going back to the "I'm not a people person," --

"Sosyal değilim" kısmına gönersek --

sometimes I'm also ...

bazen hatta ...

shall we say,

diyelim ki

"myopic" when it comes to other people's feelings,

diğer insanların duygularına geldiğinde "miyop" gibiyim

and that sometimes makes you say things that hurt other people.

ve bu bazen başkalarını kıracak şeyler söylemenize sebep oluyor

And I'm not proud of that.

ve bununla övünmüyorum.

(Applause)

(Alkışlar)

But, at the same time, it's --

Ama aynı zamanda bu--

I get people who tell me that I should be nice.

nazik olmamı söyleyenleri anlıyorum

And then when I try to explain to them that maybe you're nice,

ve daha sonra onlara belki onların nazik olduğunu,

maybe you should be more aggressive,

belki onların biraz daha agresif olması gerektiğini

they see that as me being not nice.

söylediğimde onlar bunu nazik değilim gibi görüyorlar.

(Laughter)

(Kahkahalar)

What I'm trying to say is we are different.

Farklı olduğumuzu söylemek istiyorum.

I'm not a people person;

Sosyal biri değilim,

it's not something I'm particularly proud of,

özellikle övündüğüm bir şey değil bu

but it's part of me.

ama bu benim bir parçam.

And one of the things I really like about open source

Açık kaynakta sevdiğim şeylerden bir tanesi

is it really allows different people to work together.

farklı insanların birlikte çalışmasına izin vermesi.

We don't have to like each other --

Birbirimizden hoşlanmak zorunda değiliz --

and sometimes we really don't like each other.

ve bazen gerçekten birbirimizden hoşlanmayız.

Really -- I mean, there are very, very heated arguments.

Gerçekten -- Yani, bunlar hararetli tartışmalar.

But you can, actually, you can find things that --

Ama şöyle şeylerde bulabilirsiniz --

you don't even agree to disagree,

anlaşmamaya bile anlaşmayabilirsiniz,

it's just that you're interested in really different things.

belki gerçekten farklı şeylerle ilgileniyor olabilirsin.

And coming back to the point where I said earlier

Satışçıların sizin işlerinizden faydalanmasından

that I was afraid of commercial people taking advantage of your work,

korkmam konusuna geri dönersek,

it turned out, and very quickly turned out,

o satışçıların oldukça sevimli

that those commercial people were lovely, lovely people.

kişiler oldukları ortaya çıktı.

And they did all the things that I was not at all interested in doing,

Yapmaktan hiç de hoşlanmadığım şeyleri de yaptılar

and they had completely different goals.

ve tamamen farklı amaçları vardı.

And they used open source in ways that I just did not want to go.

Gitmek istemeyeceğim yollarda açık kaynağı kullandılar.

But because it was open source they could do it,

Açık kaynak olduğundan yapabildiler

and it actually works really beautifully together.

ve birlikte gerçekten güzel çalıştı.

And I actually think it works the same way.

Bende aynı şekilde düşünüyorum.

You need to have the people-people, the communicators,

İletişimci olarak sosyal insanlara ihtiyacınız var

the warm and friendly people

sıcak ve arkadaş

who like --

canlısı kişiler.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

really want to hug you and get you into the community.

Sana sarılmak isteyen ve topluma sokmak isteyen gibi.

But that's not everybody.

Ama herkes böyle değil.

And that's not me.

Ve bu ben değilim.

I care about the technology.

Ben teknolojiyle ilgilenirim.

There are people who care about the UI.

Arayüzü önemseyen insanlar var.

I can't do UI to save my life.

Hayatımı kurtarmak için arayüz tasarlayamam.

I mean, if I was stranded on an island

Yani, ıssız adaya düşsem

and the only way to get off that island was the make a pretty UI,

ve oradan kurtulmak için tek yolum sevimli arayüzler

I'd die there.

yapmak olursa, orada ölürüm.

(Laughter)

(Kahkahalar)

So there's different kinds of people,

Demek ki farklı türde insanlar var

and I'm not making excuses, I'm trying to explain.

ve bahaneler üretmiyorum, açıklamaya çalışıyorum.

CA: Now, when we talked last week,

CA: Geçen hafta konuştuğumuzda

you talked about some other trait that you have,

bana çok ilginç gelen farklı bir

which I found really interesting.

özelliğinden bahsetmiştin.

It's this idea called taste.

Zevk denilen düşünce.

And I've just got a couple of images here.

Birkaç tane resim var burada.

I think this is an example of not particularly good taste in code,

Sanırım kodda özellikle zevk barındırarak yazılmış örnek değil bu,

and this one is better taste,

bu daha güzel yazılmış

which one can immediately see.

hemen görülebildiği gibi.

What is the difference between these two?

Bu ikisi arasındaki fark nedir?

LT: So this is --

LT: Bu --

How many people here actually have coded?

Buradaki kaç kişi kod yazdı?

CA: Oh my goodness.

CA: Aman Tanrım!

LT: So I guarantee you,

LT: Eminim ki,

everybody who raised their hand,

elini kaldıran herkes

they have done what's called a singly-linked list.

tek bağlı listeyi kullanmıştır.

And it's taught --

Ve onda --

This, the first not very good taste approach,

Bu ilki çok uygun bir yaklaşım şekli değil,

is basically how it's taught to be done when you start out coding.

temel olarak kodlamaya başladığınızda öğretilen şekli.

And you don't have to understand the code.

Ve kodu anlamanıza gerek yok.

The most interesting part to me

Benim için en ilginç kısmı

is the last if statement.

son If bloğu.

Because what happens in a singly-linked list --

Çünkü tek bağlı listede olan --

this is trying to remove an existing entry from a list --

bu listeden var olan bir veriyi silmeyi amaçlıyor --

and there's a difference between if it's the first entry

ve verinin birinci olması yada

or whether it's an entry in the middle.

ortada olması arasında fark var.

Because if it's the first entry,

Çünkü eğer ilk veriyse,

you have to change the pointer to the first entry.

işaretçiyi ilk veri olarak değiştirmeniz gerekir.

If it's in the middle,

Eğer ortadaysa,

you have to change the pointer of a previous entry.

işaretçiyi bir öncekine çekmeniz gerekir.

So they're two completely different cases.

Yani bunlar tamamen farklı iki durum.

CA: And that's better.

CA: Ve bu daha iyi.

LT: And this is better.

LT: Ve bu daha iyi.

It does not have the if statement.

Ve çokta önemli değil --

And it doesn't really matter --

neden If bloğu olmadığını

I don't want you understand why it doesn't have the if statement,

anlamanızı istemiyorum ama bazen

but I want you to understand

problemi farklı görür ve

that sometimes you can see a problem in a different way

yeniden yazarsın böylelikle o özel durum gider

and rewrite it so that a special case goes away

normal bir durum olur

and becomes the normal case.

bunu anlamanızı istiyorum.

And that's good code.

Ve bu iyi yazılmış kod.

But this is simple code.

Ama basit yazılmış kod.

This is CS 101.

Bu CS 101.

This is not important -- although, details are important.

Çok önemli değil -- gerçi detaylar önemlidir.

To me, the sign of people I really want to work with

Benim için, beraber çalışmak isteyeceğim insanın

is that they have good taste, which is how ...

özelliği iyi zevkinin olması, o da...

I sent you this stupid example

Bu saçma örneği gönderdim size

that is not relevant because it's too small.

çok alakalı olmayan çünkü çok küçük.

Good taste is much bigger than this.

İyi zevk bundan çok daha büyük.

Good taste is about really seeing the big patterns

İyi zevk büyük modeli görmekle ve

and kind of instinctively knowing what's the right way to do things.

içten içe hangisinin doğru olduğunu bilmekle alakalı.

CA: OK, so we're putting the pieces together here now.

CA: Tamam, parçaları birleştiriyoruz o zaman şuan.

You have taste,

Zevklisin,

in a way that's meaningful to software people.

yazılımcılara anlamlı gelecek şekilde.

You're --

Sen --

(Laughter)

(Gülüşmeler)

LT: I think it was meaningful to some people here.

LT: Bence buradaki bazı insanlar için anlamlı.

CA: You're a very smart computer coder,

CA: Çok zeki bir bilgisayar yazılımcısısın ve

and you're hellish stubborn.

fena biçimde inatçısın.

But there must be something else.

Ama başka şeyler de olmalı.

I mean, you've changed the future.

Yani, geleceği değiştirdin.

You must have the ability of these grand visions of the future.

Geleceğin o büyük vizyon kabiliyetine sahipsindir.

You're a visionary, right?

Vizyonersin değil mi?

LT: I've actually felt slightly uncomfortable at TED

LT: Aslında TED' de iki gün boyunda

for the last two days,

nispeten rahatsız hissettim çünkü

because there's a lot of vision going on, right?

burada birçok vizyon var, değil mi?

And I am not a visionary.

Ve ben vizyoner birisi değilim.

I do not have a five-year plan.

5 yıllık bir planım yok.

I'm an engineer.

Ben mühendisim.

And I think it's really --

Ve bence bu -- Yani --

I mean -- I'm perfectly happy with all the people

insanların dolaşıp sadece bulutlara bakması

who are walking around and just staring at the clouds

ve yıldızlara bakarak "Oraya gitmek istiyorum."

and looking at the stars and saying, "I want to go there."

demesinden gayet memnunum.

But I'm looking at the ground,

Ama ben yere bakıyorum ve

and I want to fix the pothole that's right in front of me

bu tam önümdeki çukuru

before I fall in.

düşmeden düzeltmek istiyorum.

This is the kind of person I am.

Ben böyleyim.

(Cheers)

(Applause)

(Alkışlar)

CA: So you spoke to me last week about these two guys.

CA: Geçen hafta bu iki kişiden bahsettin.

Who are they and how do you relate to them?

Kim onlar ve onlarla nasıl bir bağ var?

LT: Well, so this is kind of cliché in technology,

LT: Teknolojide bir tür klişe

the whole Tesla versus Edison,

bütün bu Tesla vs Edison,

where Tesla is seen as the visionary scientist and crazy idea man.

Tesla'nın vizyoner ve çılgın fikir adamı olması.

And people love Tesla.

Ve insanlar Tesla' ya bayılıyor.

I mean, there are people who name their companies after him.

Yani, şirketlerinin isimlerine onun adını verenler var.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

The other person there is Edison,

Buradaki diğer kişi ise Edison

who is actually often vilified for being kind of pedestrian

genellikle sıkıcı olarak çamur atılmış olan

and is --

ve --

I mean, his most famous quote is,

en meşhur sözü de:

"Genius is one percent inspiration and 99 percent perspiration."

"Dehanın %1'i iham %99'u terdir.".

And I'm in the Edison camp,

Ve ben Edison'un tarafındayım,

even if people don't always like him.

insanlar genellikle sevmese de onu.

Because if you actually compare the two,

Çünkü ikisini kıyaslarsan

Tesla has kind of this mind grab these days,

Tesla bir nevi akıllara yer etmiş durumda bu sıralar

but who actually changed the world?

ama gerçekte dünyayı kim değiştirdi?

Edison may not have been a nice person,

Edison çok iyi bir insan olmamış olabilir,

he did a lot of things --

birçok şey yapmış --

he was maybe not so intellectual,

belki çok entellektüel,

not so visionary.

vizyoner değildi.

But I think I'm more of an Edison than a Tesla.

Ama bence ben Tesla'dan çok Edison'um.

CA: So our theme at TED this week is dreams --

CA: TED' de bu haftaki temamız hayallerdi --

big, bold, audacious dreams.

büyük, cesur ve gözüpek hayaller.

You're really the antidote to that.

Tam bir ilaçsın buna.

LT: I'm trying to dial it down a bit, yes.

LT: Biraz azaltmaya çalışıyorum, evet.

CA: That's good.

CA: Güzel.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

We embrace you, we embrace you.

Seni kabul ediyoruz, seni kabul ediyoruz.

Companies like Google and many others have made, arguably,

Google gibi bir çok şirket muhtemelen

like, billions of dollars out of your software.

milyarlarca dolar elde etti senin yazılımından.

Does that piss you off?

Bu seni sinirlendiriyor mu?

LT: No.

LT: Hayır.

No, it doesn't piss me off for several reasons.

Birkaç sebepten dolayı sinirlendirmiyor.

And one of them is, I'm doing fine.

Bunlardan bir tanesi, durumum iyi.

I'm really doing fine.

İyi durumdayım gerçekten.

But the other reason is --

Ama diğer sebep --

I mean, without doing the whole open source and really letting go thing,

bütün bu açık kaynak işini yapmadan ve

Linux would never have been what it is.

bir şeyleri bırakmadan Linux böyle olmazdı.

And it's brought experiences I don't really enjoy, public talking,

Ve çok memnun olmadığım deneyimleri getirdi,

kalabalık önünde konuşmak,

but at the same time, this is an experience.

ama aynı zamanda bu bir deneyim.

Trust me.

Güven bana.

So there's a lot of things going on that make me a very happy man

Mutlu olmamı sağlayan birçok şey var

and thinking I did the right choices.

ve düşününce doğru seçimi yaptım.

CA: Is the open source idea --

CA: Açık kaynak fikri --

this is, I think we'll end here --

bence burada bitecek--

is the open source idea fully realized now in the world,

açık kaynak fikri dünyada tam olarak anlaşıldı mı

or is there more that it could go,

ya da daha çok mu yolu var,

are there more things that it could do?

yapabileceği daha fazla şey var mı?

LT: So, I'm of two minds there.

LT: Orada kararsızım.

I think one reason open source works so well in code

Yazılımda açık kaynağın çok iyi olmasının bir sebebi

is that at the end of the day,

günün sonunda

code tends to be somewhat black and white.

kod ya beyazdır ya da siyahtır.

There's often a fairly good way to decide,

Genellikle karar vermek için iyice bir yol vardır,

this is done correctly and this is not done well.

bu doğru yapılmış ve bu iyi yapılmamış.

Code either works or it doesn't,

Kod ya çalışır ya da çalışmaz

which means that there's less room for arguments.

ki bunun anlamı da tartışmaya çokta yer yok.

And we have arguments despite this, right?

Ve buna rağmen iddialarımız var değil mi?

In many other areas --

Diğer birçok alanda --

I mean, people have talked about open politics and things like that --

açık politikalar ve benzer şeyler konuşuldu --

and it's really hard sometimes to say

bunu söylemek zor bazen

that, yes, you can apply the same principles in some other areas

ve evet aynı prensipleri farklı alanlara da uygulayabilirsin

just because the black and white turns into not just gray,

sırf siyah ve beyaz griye değil

but different colors.

farklı renklere de döner.

So, obviously open source in science is making a comeback.

Belli ki bilimde açık kaynak geri dönüş yapıyor.

Science was there first.

Bilim ilk önce oradaydı.

But then science ended up being pretty closed,

Ama daha sonra bilim pahalı dergiler ve

with very expensive journals and some of that going on.

bazı şeyler ile bayağı kapandı.

And open source is making a comeback in science,

Ve bilimde açık kaynak geri dönüş yapıyor

with things like arXiv and open journals.

arXiv gibi şeylerle ve açık dergilerle.

Wikipedia changed the world, too.

Wikipedia da dünyayı değiştirdi.

So there are other examples,

Yani farklı örneklerde var

I'm sure there are more to come.

eminim daha da fazlası gelecek.

CA: But you're not a visionary,

CA: Ama vizyoner birisi değilsin

and so it's not up to you to name them.

ve bunları isimlendirmek sana bağlı değil.

LT: No.

LT: Hayır.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

It's up to you guys to make them, right?

Bunu yapmak size kaldı, değil mi?

CA: Exactly.

CA: Kesinlikle.

Linus Torvalds,

Linus Torvalds

thank you for Linux, thank you for the Internet,

Linux için teşekkürler, internet için teşekkürler,

thank you for all those Android phones.

bütün Android telefonları için teşekkürler.

Thank you for coming here to TED and revealing so much of yourself.

TED'e katıldığın için ve kendini gösterdiğin için teşekkürler.

LT: Thank you.

LT: Teşekkürler.

(Applause)

(Alkışlar)