Chris Abani on the stories of Africa

Chris Abani, insanlık üzerine ilham veriyor

35,022 views ・ 2007-08-09

TED


Videoyu oynatmak için lütfen aşağıdaki İngilizce altyazılara çift tıklayınız.

Çeviri: Sarper Silaoglu Gözden geçirme: Sancak Gülgen
00:25
My search is always to find ways to chronicle,
0
25000
5000
Benim arayışım, insanların, sıradan insanların
00:30
to share and to document stories about people, just everyday people.
1
30000
5000
hikayelerini kaydetmek, paylaşmak ve belgelemek.
00:35
Stories that offer transformation, that lean into transcendence,
2
35000
5000
Dönüşüm sağlayan ve biraz sıra dışı
00:40
but that are never sentimental,
3
40000
2000
ama kesinlikle aşırı duygusal olmayan
00:42
that never look away from the darkest things about us.
4
42000
4000
ve karanlık şeylerden barındırmayan hikayeler.
00:46
Because I really believe that we're never more beautiful
5
46000
3000
İnanıyorum ki; en çirkin halimizden
00:49
than when we're most ugly.
6
49000
2000
daha güzel olamayız.
00:51
Because that's really the moment we really know what we're made of.
7
51000
4000
Çünkü ne olduğumuzu bildiğimiz an, tam olarak şu zaman.
00:55
As Chris said, I grew up in Nigeria
8
55000
5000
Chris'in (Anderson) dediği gibi, Nijerya'da büyüdüm.
01:00
with a whole generation -- in the '80s --
9
60000
2000
80'lerde, tamamı öğrenci olan,
01:02
of students who were protesting a military dictatorship, which has finally ended.
10
62000
5000
askeri diktatörlüğü protesto eden ve sonunda bitiren nesilden geliyorum.
01:08
So it wasn't just me, there was a whole generation of us.
11
68000
2000
Sadece ben değil, tüm bir nesil olarak biz yaptık bunu.
01:10
But what I've come to learn
12
70000
2000
Bunun sonucunda öğrendim ki:
01:13
is that the world is never saved in grand messianic gestures,
13
73000
4000
Dünyamız, gökten gelen kurtarıcı hareketleri ile korunmuyor.
01:17
but in the simple accumulation of gentle, soft, almost invisible acts of compassion,
14
77000
7000
Dünyamız, sade, yumuşak, ve gizli merhamet ile
01:24
everyday acts of compassion.
15
84000
2000
Sıradan ve bildiğimiz şevkat ile korunuyor.
01:26
In South Africa, they have a phrase called Ubuntu.
16
86000
6000
Güney Afrika'da, 'Ubuntu' diye bir tabirimiz vardır.
01:33
Ubuntu comes out of a philosophy that says,
17
93000
2000
Ubuntu felsefesi der ki:
01:35
the only way for me to be human is for you to reflect
18
95000
4000
Benim insan tek olmamın yolu, senin beni yansıtman,
01:39
my humanity back at me.
19
99000
2000
benim insanlığımı yansıtmandır.
01:41
But if you're like me, my humanity is more like a window.
20
101000
4000
Eğer sen de benim gibiysen; benim insanlığım daha çok cam gibidir.
01:45
I don't really see it, I don't pay attention to it
21
105000
2000
İnsanlığımı gerçekten göremem, onun farkına varamam.
01:47
until there's, you know, like a bug that's dead on the window.
22
107000
3000
Ta ki... Hani bir sinek arabanın canıma yapışır kalır ya, onun gibi.
01:50
Then suddenly I see it, and usually, it's never good.
23
110000
4000
O an aniden farkına varırım. O iyi bir an değildir (ölü sinek gibi)
01:54
It's usually when I'm cussing in traffic
24
114000
2000
Mesela, trafikte söylendiğim gibi.
01:57
at someone who is trying to drive their car and drink coffee
25
117000
3000
Arabasını kullanan, kahve içen, mail atan ve notlar tutan
02:00
and send emails and make notes.
26
120000
3000
insanlara söylendiğim gibi. O zaman belirir insanlığım.
02:04
So what Ubuntu really says
27
124000
3000
Ubuntu tam olarak ne der?
02:07
is that there is no way for us to be human without other people.
28
127000
5000
Başka insanlar olmadan, insan olmamız mümkün değil.
02:12
It's really very simple, but really very complicated.
29
132000
3000
Gerçekten çok çok basit, ama çok da karmaşık.
02:15
So, I thought I should start with some stories.
30
135000
3000
Şimdi, bir kaç hikaye anlatmak istiyorum.
02:18
I should tell you some stories about remarkable people,
31
138000
2000
Size muhteşem insanlar hakkında hikayeler anlatmalıyım.
02:20
so I thought I'd start with my mother.
32
140000
2000
Yani annem hakkında anlatmalıyım.
02:23
(Laughter)
33
143000
1000
(Gülüşmeler)
02:24
And she was dark, too.
34
144000
2000
O da koyu tenliydi, tıpkı benim gibi.
02:26
My mother was English.
35
146000
1000
Annem Ingiliz'di.
02:27
My parents met in Oxford in the '50s,
36
147000
2000
Babamla 50'lerde Oxford'da tanışmışlar
02:29
and my mother moved to Nigeria and lived there.
37
149000
2000
ve Nijerya'ya taşınıp, orada yaşamışlar.
02:31
She was five foot two, very feisty and very English.
38
151000
4000
1,55 boyunda, çok alıngan ve çok İngiliz'di!
02:35
This is how English my mother is -- or was, she just passed.
39
155000
3000
İşte, annemin ne kadar İngiliz olduğu:
02:38
She came out to California, to Los Angeles, to visit me,
40
158000
4000
Beni ziyarete California, Los Angeles'a geldi.
02:42
and we went to Malibu, which she thought was very disappointing.
41
162000
2000
Birlikte Malibu'ya gittik. Malibu'yu görünce hayal kırıklığına uğradı.
02:44
(Laughter)
42
164000
2000
(gülüşmeler)
02:46
And then we went to a fish restaurant,
43
166000
2000
Sonra bir balık restoranına gittik.
02:48
and we had Chad, the surfer dude, serving us,
44
168000
3000
Chad adında bir surfçü bize servis yapıyordu.
02:51
and he came up and my mother said,
45
171000
2000
Yanımıza geldi ve annem sordu:
02:53
"Do you have any specials, young man?"
46
173000
2000
"Genç adam, menude özel yemeğiniz var mı?"
02:55
And Chad says, "Sure, like, we have this, like, salmon,
47
175000
4000
ve Chad cevapladı, "Tabi. yani, var; Somon gibi,
02:59
that's, like, rolled in this, like, wasabi, like, crust.
48
179000
2000
böyle, yani sarılı, gibi. Wasabi gibi, derisi var.
03:01
It's totally rad."
49
181000
2000
Kıyak yani..."
03:03
And my mother turned to me and said,
50
183000
3000
Annem bana döndü ve:
03:06
"What language is he speaking?"
51
186000
2000
"Bu hangi dilde konuşuyor"...
03:08
(Laughter)
52
188000
1000
(gülüşmeler)
03:09
I said, "English, mum."
53
189000
2000
"Ingilizce anne" dedim.
03:11
And she shook her head and said,
54
191000
2000
Kafasını iki yana salladı ve:
03:13
"Oh, these Americans. We gave them a language,
55
193000
2000
"Off bu Amerikalılar, onlara dil verdik.
03:15
why don't they use it?"
56
195000
2000
neden kullanmıyorlar?"
03:17
(Laughter)
57
197000
6000
(gülüşmeler)
03:23
So, this woman, who converted from the Church of England
58
203000
4000
İşte bu kadın, babamla evlendikten sonra, Ingiltere Klisesinden,
03:27
to Catholicism when she married my father --
59
207000
2000
Katolik Klisesine geçti.
03:29
and there's no one more rabid than a Catholic convert --
60
209000
4000
ve sonradan Katolik olanların hiçbirisi, Nijerya'nın kırsalında
03:33
decided to teach in the rural areas in Nigeria,
61
213000
4000
Ingilizce öğretmeye çalışacak kadar deli değildi.
03:37
particularly among Igbo women,
62
217000
2000
Özellikle bir Igbo kadını (Igbo: Yerel Nijerya Halkı)
03:39
the Billings ovulation method,
63
219000
2000
ve Billings doğum kontrol methodunu kullanan bir kadın.
03:41
which was the only approved birth control by the Catholic Church.
64
221000
4000
Bu Katolik klisesinin onayladığı tek doğum kontrol yöntemidir.
03:45
But her Igbo wasn't too good.
65
225000
4000
Igbo dilini pek iyi bilmiyordu.
03:49
So she took me along to translate.
66
229000
2000
Tercüme yapmam için beni yanına alırdı.
03:51
I was seven.
67
231000
2000
Yeni yaşındaydım!
03:53
(Laughter)
68
233000
1000
(gülüşmeler)
03:54
So, here are these women,
69
234000
2000
Şimdi, bir tarafta kadınlar var.
03:56
who never discuss their period with their husbands,
70
236000
3000
Kocalarıyla asla adet dönemlerini bile paylaşmayan kadınlar.
03:59
and here I am telling them, "Well, how often do you get your period?"
71
239000
4000
Diğer tarafta ben. Kadınlara soruyorum, "Ne sıklıkta regli oluyorsunuz?"
04:03
(Laughter)
72
243000
1000
(gülüşmeler)
04:04
And, "Do you notice any discharges?"
73
244000
2000
"ve hiç akıntınız oluyor mu?"
04:06
(Laughter)
74
246000
1000
(gülüşmeler)
04:07
And, "How swollen is your vulva?"
75
247000
2000
"Vulvanız ne kadar şişkin?"
04:09
(Laughter)
76
249000
5000
(gülüşmeler)
04:14
She never would have thought of herself as a feminist,
77
254000
3000
Annem kendini hiç bir zaman feminist olarak görmedi.
04:17
my mother, but she always used to say,
78
257000
3000
ama annem hep şunu söylerdi:
04:20
"Anything a man can do, I can fix."
79
260000
3000
"Bir erkeğin yaptığı herşeyi, tamir edebilirim."
04:23
(Applause)
80
263000
6000
(alkış)
04:30
And when my father complained about this situation,
81
270000
5000
Babam bu durumdan ne zaman yedi yaşında bir çocuğu
04:35
where she's taking a seven-year-old boy
82
275000
2000
kadınlarla doğum kontrolü hakkında
04:37
to teach this birth control, you know,
83
277000
2000
konuşmasından şikayet etse;
04:39
he used to say, "Oh, you're turning him into --
84
279000
2000
"Off onu, şeye çeviriyorsun,
04:41
you're teaching him how to be a woman."
85
281000
2000
kadın gibi olmayı öğretiyorsun" derdi.
04:43
My mother said, "Someone has to."
86
283000
2000
Annemin cevabı: "Ee, Biri öğretmeli!"
04:45
(Laughter)
87
285000
1000
(gülüşmeler)
04:46
This woman -- during the Biafran war,
88
286000
3000
İşte kadın! Biafran savaşında yakalanıp
04:50
we were caught in the war.
89
290000
2000
tutsak kalmıştık.
04:52
It was my mother with five little children.
90
292000
3000
Annem, beş çocuğu ile birlikte
04:55
It takes her one year, through refugee camp after refugee camp,
91
295000
3000
o mülteci kampı, bu mülteci kampı, ailesine bir hava yolu bulmak için
04:58
to make her way to an airstrip where we can fly out of the country.
92
298000
2000
ve ülkeden ayrılmak için bir sene boyunca koşuşturdu.
05:00
At every single refugee camp, she has to face off soldiers
93
300000
6000
Gittiği her bir mülteci kampında eli silahlı askerlerle uğraştı.
05:06
who want to take my elder brother Mark, who was nine,
94
306000
2000
Askerler, dokuz yaşındaki ağabeyim Mark'ı
05:08
and make him a boy soldier.
95
308000
2000
asker yapmak istiyorlardı.
05:10
Can you imagine this five-foot-two woman,
96
310000
2000
Bu 1.57'lik kadını hayal edebiliyor musunuz?
05:12
standing up to men with guns who want to kill us?
97
312000
3000
Bizi öldürmek isteyen silahlı adamların karşına dikilmiş halde?
05:16
All through that one year,
98
316000
2000
O bir yıl boyunca annem,
05:18
my mother never cried one time, not once.
99
318000
3000
bir kez olsun göz yaşı dökmedi.
05:21
But when we were in Lisbon, in the airport,
100
321000
2000
sonunda, Ingiltere'ye uçmak için, Lizbon'da
05:23
about to fly to England,
101
323000
2000
havaalanında beklerken,
05:25
this woman saw my mother wearing this dress,
102
325000
3000
bir kadın annemin yanına sokuldu.
05:28
which had been washed so many times it was basically see through,
103
328000
4000
Defalarca yıkandığından içi görünen bir elbise giyinmiş,
05:32
with five really hungry-looking kids,
104
332000
3000
birbirinden aç 5 çocuğu ile annemi gördü.
05:35
came over and asked her what had happened.
105
335000
2000
Yanına geldi ve neler olduğunu sordu.
05:37
And she told this woman.
106
337000
1000
Annem hikayesini anlattı.
05:38
And so this woman emptied out her suitcase
107
338000
2000
Kadın dinledikten sonra çantasını boşalttı
05:40
and gave all of her clothes to my mother, and to us,
108
340000
3000
ve tüm kıyafetlerini anneme ve bize verdi.
05:43
and the toys of her kids, who didn't like that very much, but --
109
343000
3000
Çocuklarının oyuncaklarını da verdi, zaten çok da sevmiyorlardı. Ama -
05:46
(Laughter) --
110
346000
1000
(Gülüşmeler)
05:47
that was the only time she cried.
111
347000
2000
O an, annem ilk defa ağladı.
05:50
And I remember years later, I was writing about my mother,
112
350000
2000
Yıllar sonra, hala hatırlıyorum: Annem hakkında yazıyordum.
05:52
and I asked her, "Why did you cry then?"
113
352000
2000
"Neden ağladın" diye sormuştum.
05:54
And she said, "You know, you can steel your heart
114
354000
3000
Dedi ki, "Her türlü beladan, kötülükten korunmak için,
05:57
against any kind of trouble, any kind of horror.
115
357000
3000
kalbini çelik telle örebilirsin.
06:00
But the simple act of kindness from a complete stranger
116
360000
5000
Ama tamamen yabancı birinden gelen basit bir şevkat
06:05
will unstitch you."
117
365000
2000
tüm dikişleri söker."
06:11
The old women in my father's village, after this war had happened,
118
371000
4000
Savaştan sonra, babamın köyündeki yaşlı bir kadın
06:15
memorized the names of every dead person,
119
375000
3000
ölülerin hepsinin adını ezbere bilirdi.
06:18
and they would sing these dirges, made up of these names.
120
378000
7000
Ağıtlar söylerlerdi. Ağıtların sözleri ölülerin isminden oluşurdu.
06:25
Dirges so melancholic that they would scorch you.
121
385000
2000
Ağıtlar çok hüzünlüdür, içinizi kavurur.
06:27
And they would sing them only when they planted the rice,
122
387000
4000
Sadece prinç ekerken ağıt okurlardı. Bu sayede,
06:31
as though they were seeding the hearts of the dead
123
391000
2000
prinçler ile birlikte, ölülerin kalplerini ektiklerini
06:33
into the rice.
124
393000
2000
düşünürlerdi.
06:35
But when it came for harvest time,
125
395000
2000
Hasat zamanı geldiğinde,
06:37
they would sing these joyful songs,
126
397000
2000
neşeli şarkılar söyenirdi.
06:39
that were made up of the names of every child
127
399000
2000
Şarkıların sözleri, o yıl doğan bebeklerin
06:41
who had been born that year.
128
401000
2000
isimlerinden oluşurdu.
06:44
And then the next planting season, when they sang the dirge,
129
404000
4000
Bir sonraki ekim zamanı, ağıt okuduklarında,
06:48
they would remove as many names of the dead
130
408000
3000
yeni doğan bebeğe eşit sayıda ölüyü
06:51
that equaled as many people that were born.
131
411000
2000
isimleriyle birlikte, hasattan çıkartıyorlar.
06:53
And in this way, these women enacted a lot of transformation,
132
413000
6000
Bu yolla, bu kadınlar, dönüşümü canlandırıyorlar.
06:59
beautiful transformation.
133
419000
2000
güzel dönüşüm...
07:01
Did you know, that before the genocide in Rwanda,
134
421000
4000
Biliyor musunuz? Rwanda'daki soykırımdan önce
07:05
the word for rape and the word for marriage
135
425000
3000
'tecavüz' ve 'evlilik' kelimeleri
07:08
was the same one?
136
428000
2000
aynıydı.
07:11
But today, women are rebuilding Rwanda.
137
431000
4000
Ama bugün, Rwanda'yı kadınlar kuruyor.
07:15
Did you also know that after apartheid,
138
435000
3000
Peki şunu biliyor musunuz? Apartheid (Güney Afrika'da ırkçı ayrımcılık) yıkılınca
07:18
when the new government went into the parliament houses,
139
438000
2000
yeni hükümet, meclis binalarına giriyor ve
07:20
there were no female toilets in the building?
140
440000
4000
kadınlar için tuvalet olmadığını görüyor!
07:24
Which would seem to suggest that apartheid
141
444000
2000
Tuvaletlerin olmayışı, apartheid'in tamamiyle
07:26
was entirely the business of men.
142
446000
2000
erkek işi olduğunu gösteriyor.
07:29
All of this to say, that despite the horror, and despite the death,
143
449000
4000
Ölümlere, kibirlere rağmen kadınların toplum içinde
07:33
women are never really counted.
144
453000
3000
sayılmadığını gösteriyor.
07:36
Their humanity never seems to matter very much to us.
145
456000
4000
Kadınların insanlığı bizim için çok şey ifade etmemiş.
07:41
When I was growing up in Nigeria --
146
461000
3000
Nijerya'da büyüdüğüm zamanlarda
07:44
and I shouldn't say Nigeria, because that's too general,
147
464000
2000
Aslında Niyerya dememeliyim, çok genel oluyor.
07:46
but in Afikpo, the Igbo part of the country where I'm from --
148
466000
3000
Urhobo'da, ülkenin Ibgo bölümünde,
07:49
there were always rites of passage for young men.
149
469000
3000
genç erkekler için ayinler düzenlenirdi.
07:52
Men were taught to be men in the ways in which we are not women,
150
472000
4000
Erkenlere erkek oldukları, kadın olmadıkları öğretilirdi.
07:56
that's essentially what it is.
151
476000
2000
Tam anlamıyla bu şekilde.
07:58
And a lot of rituals involved killing, killing little animals,
152
478000
4000
Gelişme çağında öldürme üzerine bir çok rituel vardı.
08:02
progressing along, so when I turned 13 --
153
482000
2000
Hayvanları öldürme üzerine. 13'e girdiğimde...
08:04
and, I mean, it made sense, it was an agrarian community,
154
484000
3000
Aslında gerçekten, bir mantığı var, tarımla uğraşan kitlede
08:07
somebody had to kill the animals,
155
487000
2000
birisinin, hayvan öldürmesi gerekir.
08:09
there was no Whole Foods you could go and get kangaroo steak at --
156
489000
3000
Kanguru eti alabileceğiniz toptancı pazarı yok...
08:12
so when I turned 13, it was my turn now to kill a goat.
157
492000
5000
Neyse 13'e girdiğimde, oğlak öldürme sırası bana gelmişti.
08:17
And I was this weird, sensitive kid, who couldn't really do it,
158
497000
4000
Çok tuhaf olmuştum ve bunu yapamayacak kadar hassas bir çocuktum.
08:21
but I had to do it.
159
501000
2000
ama yapmam gerekiyordu.
08:23
And I was supposed to do this alone.
160
503000
2000
ve bunu tek başıma yapmam gerekiyordu.
08:25
But a friend of mine, called Emmanuel,
161
505000
2000
Emmanuel adında bir arkadaşım bana yardım etti.
08:27
who was significantly older than me,
162
507000
2000
Benden yaşça büyüktü ve
08:29
who'd been a boy soldier during the Biafran war,
163
509000
2000
Biafran savaşında, çocuk askerlerden biriydi.
08:31
decided to come with me.
164
511000
3000
Benimle gelmeye karar verdi.
08:34
Which sort of made me feel good,
165
514000
3000
Benden çok daha fazla şey gördüğü için
08:37
because he'd seen a lot of things.
166
517000
2000
beni rahatlatmıştı.
08:39
Now, when I was growing up, he used to tell me
167
519000
2000
Büyürken bana hikayeler anlatırdı
08:41
stories about how he used to bayonet people,
168
521000
2000
Insanları nasıl süngülediği, bağırsakları
08:43
and their intestines would fall out, but they would keep running.
169
523000
3000
sarkarken nasıl koşarak nasıl kaçtıkları hikayeler...
08:46
So, this guy comes with me.
170
526000
3000
İşte bu çocuk benimle gelecek!
08:49
And I don't know if you've ever heard a goat, or seen one --
171
529000
3000
Bilmiyorum, hiç oğlak sesi duydunuz mu ya da gördünüz mü?
08:52
they sound like human beings,
172
532000
2000
İnsana benzer sesler çıkarırlar.
08:54
that's why we call tragedies "a song of a goat."
173
534000
3000
Bu yüzden trajedilere 'oğlak şarkısı' da denir.
08:57
My friend Brad Kessler says that we didn't become human
174
537000
5000
Arkadaşım Brad Kessler, "oğlakları koruyana kadar,
09:02
until we started keeping goats.
175
542000
2000
insan olamayız" der.
09:04
Anyway, a goat's eyes are like a child's eyes.
176
544000
5000
Neyse, oğlak gözü, çocuk gözüne de benzer.
09:09
So when I tried to kill this goat and I couldn't,
177
549000
2000
Tabi oğlağı öldürmeye kalktığımda, yapamadım.
09:11
Emmanuel bent down, he puts his hand over the mouth of the goat,
178
551000
5000
Emmanuel eğildi, elini oğlağın gözlerine götürdü,
09:16
covers its eyes, so I don't have to look into them,
179
556000
3000
gözlerini kapattı ki öldürüken
09:19
while I kill the goat.
180
559000
2000
bakmak zorunda olmayayım.
09:22
It didn't seem like a lot, for this guy who'd seen so much,
181
562000
4000
Bu kadar çok şey yaşamış ve oğlak öldürmeyi
09:26
and to whom the killing of a goat must have seemed
182
566000
2000
günlük hayatın bir parçası haline getirmiş bu çocuğun
09:28
such a quotidian experience,
183
568000
2000
beni korurken içine girdiği durum
09:30
still found it in himself to try to protect me.
184
570000
4000
çok da anlamlı değil.
09:36
I was a wimp.
185
576000
2000
Tırsık biriydim.
09:38
I cried for a very long time.
186
578000
2000
Uzun süre ağladım.
09:40
And afterwards, he didn't say a word.
187
580000
2000
Hiçbirşey söylemedi.
09:42
He just sat there watching me cry for an hour.
188
582000
2000
Öylece oturdu ve bir saat boyunca beni seyretti.
09:44
And then afterwards he said to me,
189
584000
2000
Sonra dedi ki:
09:46
"It will always be difficult, but if you cry like this every time,
190
586000
5000
"Her zaman zordur. Ama böyle ağmaya devam edersen,
09:51
you will die of heartbreak.
191
591000
2000
kederinden öleceksin.
09:53
Just know that it is enough sometimes
192
593000
3000
Aslında bazen, zor olduğunu bilmek bile
09:56
to know that it is difficult."
193
596000
3000
yeterlidir."
10:01
Of course, talking about goats makes me think of sheep,
194
601000
3000
Tabi ki, oğlaklardan bahsetmek, bana kuzuları hatırlatıyor,
10:04
and not in good ways.
195
604000
2000
iyi anlamda değil!
10:06
(Laughter)
196
606000
2000
(Gülüşmeler)
10:08
So, I was born two days after Christmas.
197
608000
4000
Christmas'tan iki gün sonra doğdum.
10:12
So growing up, you know, I had a cake and everything,
198
612000
3000
Çocukken herşeyim vardı, ama hiç hediye alamadım,
10:15
but I never got any presents, because, born two days after Christmas.
199
615000
4000
çünkü Christmas'tan iki gün sonra doğmuşum
10:20
So, I was about nine, and my uncle had just come back from Germany,
200
620000
3000
Yaklaşık dokuz yaşındaydım, Almanya'dan amcam geldi.
10:23
and we had the Catholic priest over,
201
623000
3000
Evimizde bir de Katolik papaz vardı.
10:26
my mother was entertaining him with tea.
202
626000
2000
Annem misafirlere çay ikram ediyordu.
10:28
And my uncle suddenly says, "Where are Chris' presents?"
203
628000
4000
Amcam, "Chris'in hediyeleri nerede?" diye sordu.
10:32
And my mother said, "Don't talk about that in front of guests."
204
632000
4000
Annem, "Misariflerin önünde bundan bahsetme" dedi.
10:36
But he was desperate to show that he'd just come back,
205
636000
3000
Ama amcam, yeni geldiğini göstermek istiyordu,
10:39
so he summoned me up, and he said,
206
639000
2000
beni yanına çağırdı, ve:
10:41
"Go into the bedroom, my bedroom.
207
641000
2000
"Yatak odasına git, benim odama.
10:43
Take anything you want out of the suitcase.
208
643000
2000
Çantamı aç, içinden istediğini al.
10:45
It's your birthday present."
209
645000
2000
O senin doğum dünü hediyen." dedi.
10:47
I'm sure he thought I'd take a book or a shirt,
210
647000
2000
Eminin, çantadan kitap ya da shirt alacağımı düşünmüştür
10:49
but I found an inflatable sheep.
211
649000
3000
ama ben şişme bir kuzu buldum.
10:52
(Laughter)
212
652000
6000
(gülüşler)
10:58
So, I blew it up and ran into the living room,
213
658000
2000
Kuzuyu şişirdim ve oturma odasına koştum.
11:00
my finger where it shouldn't have been,
214
660000
2000
Parmağımı uygunsuz bir yerine geçirmişim.
11:02
I was waving this buzzing sheep around,
215
662000
3000
Vızıldayan kuzuyu havada sallıyordum.
11:05
and my mother looked like she was going to die of shock.
216
665000
3000
Ammen, şoktan ölecekmiş gibi görünüyordu.
11:08
(Laughter)
217
668000
2000
(Gülüşmeler)
11:11
And Father McGetrick was completely unflustered,
218
671000
3000
Peder McGerick tamamen sakindi.
11:14
just stirred his tea and looked at my mother and said,
219
674000
2000
Sakince çayından bir yudum aldı ve anneme baktı,
11:16
"It's all right Daphne, I'm Scottish."
220
676000
3000
"Sakin ol Daphne, Ben bir İskoç'um."
11:19
(Laughter)
221
679000
2000
(gülüşler)
11:21
(Applause)
222
681000
14000
(alkışlar)
11:35
My last days in prison, the last 18 months,
223
695000
6000
Hapisanede son günlerim, son 18 ayım.
11:41
my cellmate -- for the last year, the first year of the last 18 months --
224
701000
4000
Son 18 ayın son bir senesinde, hücre arkadaşımlayım.
11:45
my cellmate was 14 years old.
225
705000
3000
Hücre arkadaşım 14 yaşında bir çocuktu.
11:48
The name was John James,
226
708000
3000
İsmi John James'di.
11:51
and in those days, if a family member committed a crime,
227
711000
4000
O günlerde, bir aile şuç işlerse,
11:55
the military would hold you as ransom
228
715000
3000
güvenlik çocuğu fidye olarak tutabilirdi.
11:58
till your family turned themselves in.
229
718000
2000
taa ki, aile kendini teslim edene kadar...
12:00
So, here was this 14-year-old kid on death row.
230
720000
3000
Neyse, bu çocuk, 14 yaşında, idam sırasını bekliyor.
12:03
And not everybody on death row was a political prisoner.
231
723000
2000
Sırada bekleyenlerin hepsi siyasi suçlu değil;
12:05
There were some really bad people there.
232
725000
3000
bazıları gerçekten çok kötü insanlar.
12:08
And he had smuggled in two comics, two comic books --
233
728000
3000
Bu çocuk iki tane çizgi roman çaldığı için tutuklanmış,
12:11
"Spiderman" and "X-Men."
234
731000
2000
İki çizgi roman: Örümcek Adam ve X-Men.
12:13
He was obsessed.
235
733000
1000
Takıntılıydı.
12:14
And when he got tired of reading them,
236
734000
2000
Okumaktan sıkıldığı zaman,
12:16
he started to teach the men in death row how to read,
237
736000
4000
ölüm sırasını bekleyenlere, okumayı öğretmeye başlamıştı.
12:20
with these comic books.
238
740000
2000
bu çizgi romanlarla!
12:22
And so, I remember night after night,
239
742000
4000
Hatırlıyorum, her gece, her gece,
12:26
you'd hear all these men, these really hardened criminals,
240
746000
2000
Ağır suçlu adamlar, John James'in çevresine toplanmış,
12:28
huddled around John James, reciting, "Take that, Spidey!"
241
748000
5000
ezberden okurlardı, "Al bakalım Örümcek Adam!!!"
12:33
(Laughter)
242
753000
2000
(gülüşler)
12:35
It's incredible.
243
755000
2000
İnanılmaz!
12:38
I was really worried.
244
758000
2000
Gerçekten endişeliydim.
12:40
He didn't know what death row meant.
245
760000
2000
Ölüm sırasını beklemenin ne olduğunu bilmiyordu.
12:42
I'd been there twice,
246
762000
2000
Ben iki kere girmiştim
12:44
and I was terribly afraid that I was going to die.
247
764000
2000
ve öleceğim için dehşet içinde korkuyordum.
12:46
And he would always laugh, and say,
248
766000
2000
Her zaman güler ve
12:48
"Come on, man, we'll make it out."
249
768000
2000
"Hadi ama, hallederiz." derdi.
12:50
Then I'd say, "How do you know?"
250
770000
2000
"Nereden biliyorsun?" diye sorardım.
12:52
And he said, "Oh, I heard it on the grapevine."
251
772000
3000
"Fısıtlı gazetelerinden" derdi.
12:56
They killed him.
252
776000
2000
Onu öldürdüler.
12:58
They handcuffed him to a chair,
253
778000
3000
Ellerinden sandalyeye kelepçelediler,
13:01
and they tacked his penis to a table with a six-inch nail,
254
781000
5000
penisini 15 santimlik çivi ile masaya çaktılar,
13:07
then left him there to bleed to death.
255
787000
3000
kan kaybından ölüme bıraktılar...
13:10
That's how I ended up in solitary, because I let my feelings be known.
256
790000
8000
Kasvetin içine düştüm. Hissettiklerimi anlatmak istedim.
13:19
All around us, everywhere, there are people like this.
257
799000
5000
Tüm çevremizde, her yerde, böyle insanlar var.
13:24
The Igbo used to say that they built their own gods.
258
804000
6000
Igbo, kendi tanrılarını kendilerinin yarattığını söylerdi.
13:30
They would come together as a community,
259
810000
2000
Toplu olarak bir araya gelirler,
13:32
and they would express a wish.
260
812000
3000
ve bir dilek tutarlar,
13:35
And their wish would then be brought to a priest,
261
815000
2000
dileklerini papaza iletirlerdi.
13:37
who would find a ritual object,
262
817000
3000
Papaz rituel bir simge bulur,
13:40
and the appropriate sacrifices would be made,
263
820000
2000
uygun kurbanlığı seçer.
13:42
and the shrine would be built for the god.
264
822000
3000
Sonra kurban için bir tapınak kurulur;
13:45
But if the god became unruly and began to ask for human sacrifice,
265
825000
5000
eğer tanrı haşarılık yapar ve insan kurban isterse,
13:50
the Igbos would destroy the god.
266
830000
2000
Igbo'lar tanrıyı yok eder,
13:52
They would knock down the shrine,
267
832000
3000
tapınağı çökertir ve
13:55
and they would stop saying the god's name.
268
835000
2000
tanrının adını anmayı bırakır.
13:57
This is how they came to reclaim their humanity.
269
837000
5000
İşte bu onların insanlığı islah yolu.
14:02
Every day, all of us here,
270
842000
2000
Hergün, buradaki hepimiz,
14:04
we're building gods that have gone rampant,
271
844000
3000
sınır tanımayan tanrılar yaratıyoruz.
14:07
and it's time we started knocking them down
272
847000
3000
Onları çökertmenin zamanı geldi.
14:10
and forgetting their names.
273
850000
2000
Ve isimlerini unutmanın.
14:13
It doesn't require a tremendous thing.
274
853000
3000
Bunun için büyük birşeye ihtiyacımız yok.
14:16
All it requires is to recognize among us, every day --
275
856000
4000
Sadece içimizde görmemiz gerekiyor, her gün.
14:20
the few of us that can see -- are surrounded by people
276
860000
3000
Görebilenlerden bazıları, az önce
14:23
like the ones I've told you.
277
863000
3000
hikayelerini anlattığım kişiler ile çevrili.
14:26
There are some of you in this room, amazing people,
278
866000
3000
Bazılarınız, bu odadakilerin bazıları, harika insanlar.
14:29
who offer all of us the mirror to our own humanity.
279
869000
5000
Bize kendi insanlığımızı gösteren ayna insanlar.
14:35
I want to end with a poem by an American poet called Lucille Clifton.
280
875000
5000
Amerikalı şair Lucille Clifton'un bir şiiri ile bitirmek istiyorum.
14:40
The poem is called "Libation," and it's for my friend Vusi
281
880000
5000
Şiirin adı "Libation", bir tür ikram içeceği.
14:45
who is in the audience here somewhere.
282
885000
2000
Vusi için geliyor, dinleyicilerin arasında bir yerde.
14:49
"Libation,
283
889000
2000
"Libation,"
14:51
North Carolina, 1999.
284
891000
3000
Kuzey Carolina, 1999
14:54
I offer to this ground, this gin.
285
894000
6000
Bu toprağa bu cini sunuyorum.
15:01
I imagine an old man crying here,
286
901000
3000
Yaşlı, ağlayan bir adam düşlüyorum,
15:04
out of the sight of the overseer.
287
904000
4000
Ustabaşının göremediği yerlerde,
15:08
He pushes his tongue through a hole
288
908000
3000
dilini, eğer sağlam olsaydı
15:11
where his tooth would be, if he were whole.
289
911000
4000
dişlerinin olduğu yerden uzatan, adam.
15:16
It aches in that space where his tooth would be,
290
916000
4000
Acıyorken dişlerinin olduğu yer,
15:20
where his land would be,
291
920000
3000
toprağının olduğu yer,
15:23
his house, his wife, his son, his beautiful daughter.
292
923000
6000
evinin, karısının, oğlunun, kızının olduğu yer;
15:29
He wipes sorrow from his face,
293
929000
5000
kederi yüzünden silip atıyor.
15:34
and puts his thirsty finger to his thirsty tongue,
294
934000
4000
Susuz parmağını, diline bastırıyor,
15:38
and tastes the salt.
295
938000
3000
ve tuzu tadıyor.
15:44
I call a name that could be his.
296
944000
2000
Yaşlı adamın olacak bir isim söylüyorum,
15:46
This is for you, old man.
297
946000
4000
senin için yaşlı adam
15:51
This gin, this salty earth."
298
951000
4000
Bu cin, bu tuzlu toprak
15:55
Thank you.
299
955000
2000
Teşekkür ederim,
15:57
(Applause)
300
957000
19000
(Alkış)
Bu web sitesi hakkında

Bu site size İngilizce öğrenmek için yararlı olan YouTube videolarını tanıtacaktır. Dünyanın dört bir yanından birinci sınıf öğretmenler tarafından verilen İngilizce derslerini göreceksiniz. Videoyu oradan oynatmak için her video sayfasında görüntülenen İngilizce altyazılara çift tıklayın. Altyazılar video oynatımı ile senkronize olarak kayar. Herhangi bir yorumunuz veya isteğiniz varsa, lütfen bu iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime geçin.

https://forms.gle/WvT1wiN1qDtmnspy7