Jane Poynter: Life in Biosphere 2

Jane Poynter: Biyosfer 2'de Yaşam

313,454 views ・ 2009-06-16

TED


Videoyu oynatmak için lütfen aşağıdaki İngilizce altyazılara çift tıklayınız.

Çeviri: Basak Kara Gözden geçirme: Ayşe Demirel
00:12
I have had the distinct pleasure
0
12160
3000
İki farklı biyosferde yaşamış olmanın
00:15
of living inside two biospheres.
1
15160
3000
benzersiz tatminine sahibim.
00:18
Of course we all here in this room live in Biosphere 1.
2
18160
4000
Burada, bu odada hepimiz Biyosfer 1'de yaşıyoruz elbette
00:22
I've also lived in Biosphere 2.
3
22160
4000
Fakat ben Biyosfer 2'de de yaşadım.
00:26
And the wonderful thing about that is that I get to compare biospheres.
4
26160
4000
Ve bunun en güzel yanı da, her iki biyosferi karşılaştırabilmem.
00:30
And hopefully from that I get to learn something.
5
30160
3000
Umarım bundan bir şeyler öğrenebilmişimdir.
00:33
So what did I learn? Well,
6
33160
2000
Peki ne öğrendim? Evet,
00:35
here I am inside Biosphere 2, making a pizza.
7
35160
3000
burada, Biyosfer 2'deyim ve pizza yapıyorum.
00:38
So I am harvesting the wheat, in order to make the dough.
8
38160
3000
Hamuru hazırlamak için önce buğdayı hasat ediyorum.
00:41
And then of course I have to milk the goats
9
41160
2000
Ve tabi keçileri beslemeliyim ki
00:43
and feed the goats in order to make the cheese.
10
43160
3000
sütlerini sağıp peynir yapabileyim.
00:46
It took me four months in Biosphere 2 to make a pizza.
11
46160
2000
Biyosfer 2'de pizza yapmak tam dört ayımı aldı.
00:48
Here in Biosphere 1, well it takes me about two minutes,
12
48160
3000
Burada, Biyosfer 1'de ise yaklaşık iki dakikamı ayırmam yetiyor.
00:51
because I pick up the phone and I call and say,
13
51160
2000
Çünkü telefonu alıp, numarayı çeviriyor
00:53
"Hey, can you deliver the pizza?"
14
53160
2000
ve "Bir pizza getirir misiniz" diyorum.
00:55
So Biosphere 2
15
55160
3000
Biyosfer 2
00:58
was essentially a three-acre,
16
58160
2000
yaklaşık 1,2 dönüm büyüklüğünde,
01:00
entirely sealed, miniature world
17
60160
2000
dışarıya bütünüyle kapatılmış bir minyatür dünyadır.
01:02
that I lived in for two years and 20 minutes.
18
62160
3000
Ve ben orada tam 2 yıl, 20 dakika yaşadım.
01:05
(Laughter)
19
65160
3000
(Gülüşmeler)
01:08
Over the top it was sealed with steel and glass,
20
68160
2000
Çatısı çelik ve camla yalıtılmış,
01:10
underneath it was sealed with a pan of steel --
21
70160
3000
Alt kısmı da yine çelik bir tabanla yalıtılmış,
01:13
essentially entirely sealed.
22
73160
2000
yani tamamen dışarıya kapalı bir ortamdı.
01:15
So we had our own miniature rainforest,
23
75160
2000
Kendimize ait minyatür bir yağmur ormanımız,
01:17
a private beach with a coral reef.
24
77160
2000
mercan resifli özel bir plajımız vardı.
01:19
We had a savanna, a marsh, a desert.
25
79160
3000
Bir ovamız, bir bataklığımız, bir çölümüz vardı.
01:22
We had our own half-acre farm that we had to grow everything.
26
82160
3000
2000 metrekarelik alana kurulu çiftliğimizde, her şeyi yetiştirmemiz gerekiyordu.
01:25
And of course we had our human habitat, where we lived.
27
85160
3000
Ve elbette içinde yaşadığımız bir de insan yerleşimimiz vardı.
01:28
Back in the mid-'80s when we were designing Biosphere 2,
28
88160
3000
Biyosfer 2'yi tasarladığımız 1980'li yıllara dönersek,
01:31
we had to ask ourselves some pretty basic questions.
29
91160
2000
kendimize bazı basit sorular sormamız gerekir.
01:33
I mean, what is a biosphere?
30
93160
2000
Demek istediğim şu, bir biyosfer nedir?
01:35
Back then, yes, I guess we all know now
31
95160
2000
Sanırım bunun cevabını hepimiz biliyoruz.
01:37
that it is essentially the sphere of life around the Earth, right?
32
97160
3000
Temel olarak, Dünya üzerinde, yaşamın var olduğu katmandır diyebiliriz, değil mi?
01:40
Well, you have to get a little more specific than that if you're going to build one.
33
100160
3000
Fakat bir tane inşa etmeyi düşünüyorsanız, bundan daha belirleyici bir tarif yapmanız gerekir.
01:43
And so we decided that what it really is
34
103160
3000
Biz de biyosferin ne olduğunu bulmaya karar verdik.
01:46
is that it is entirely materially closed --
35
106160
3000
Bu bütünüyle, maddesel olarak kapalı bir ortamdır.
01:49
that is, nothing goes in or out at all, no material --
36
109160
3000
Yani dışarıdan madde olarak hiçbir şey girip çıkmaz
01:52
and energetically open,
37
112160
2000
ve yalnızca enerji etkisine açıktır.
01:54
which is essentially what planet Earth is.
38
114160
2000
Evet, temel olarak Dünya gezegeni böyledir.
01:56
This is a chamber that was 1/400th the size of Biosphere 2
39
116160
3000
Bu, Biyosfer 2'nin 1/400 ölçeğinde modeli olan bir hücre.
01:59
that we called our Test Module.
40
119160
2000
bunu Test Modülü olarak adlandırıyorduk.
02:01
And the very first day that this fellow, John Allen,
41
121160
2000
John Allen arkadaşımızın modüldeki ilk günü.
02:03
walked in, to spend a couple of days in there
42
123160
2000
Buraya birkaç gün geçirmek üzere girdi.
02:05
with all the plants and animals and bacteria that we'd put in there
43
125160
2000
Modüle koyduğumuz tüm bitki, hayvan ve bakterilerin
02:07
to hopefully keep him alive,
44
127160
2000
onu hayatta tutacağını umut ediyorduk.
02:09
the doctors were incredibly concerned
45
129160
2000
Doktorlarımız son derece endişeliydi,
02:11
that he was going to succumb to some dreadful toxin,
46
131160
2000
onun ölümcül bir toksine yenik düşeceğinden
02:13
or that his lungs were going to get choked with bacteria or something, fungus.
47
133160
4000
ya da ciğerlerini kaplayan bir bakteri veya mantar sebebiyle boğulacağından korkuyorlardı.
02:17
But of course none of that happened.
48
137160
3000
Ama bunların hiçbiri olmadı.
02:20
And over the ensuing few years,
49
140160
2000
Bunu takip eden yıllar boyunca,
02:22
there were great sagas about designing Biosphere 2.
50
142160
2000
Biyosfer 2'yi tasarlarken böyle destansı olaylar yaşandı.
02:24
But by 1991
51
144160
2000
1991'e geldiğimizde,
02:26
we finally had this thing built.
52
146160
2000
inşaatı nihayet tamamlamıştık.
02:28
And it was time for us to go in
53
148160
2000
Ve artık içeriye girip, başlamamızın
02:30
and give it a go.
54
150160
2000
zamanı gelmişti.
02:32
We needed to know,
55
152160
2000
Yaşam böylece biçimlendirilebilir miydi?
02:34
is life this malleable?
56
154160
2000
bunu bilmemiz gerekiyordu.
02:36
Can you take this biosphere,
57
156160
2000
Bir gezegen boyutunda evrimleşmiş olan
02:38
that has evolved on a planetary scale,
58
158160
2000
bu biyosferi alıp,
02:40
and jam it into a little bottle,
59
160160
2000
küçük bir şişeye sığdırdığınızda
02:42
and will it survive?
60
162160
2000
yaşamın devam etmesi mümkün müydü?
02:44
Big questions.
61
164160
2000
Bunlar büyük sorular.
02:46
And we wanted to know this both for being able to go somewhere else
62
166160
3000
Fakat eğer evrende başka yerlere, mesela Mars'a gitmek istiyorsam
02:49
in the universe -- if we were going to go to Mars, for instance,
63
169160
3000
bunların yanıtlarını bilmemiz gerekiyordu.
02:52
would we take a biosphere with us, to live in it?
64
172160
2000
İçinde yaşayacağımız bir biyosferi, beraberimizde götürebilir miydik?
02:54
We also wanted to know so we can understand more about
65
174160
2000
Aynı zamanda dünyamızı daha iyi anlamak için de
02:56
the Earth that we all live in.
66
176160
2000
bu yanıtlara ihtiyacımız vardı.
02:58
Well, in 1991 it was finally time for us to go in
67
178160
3000
Neyse, 1991 nihayet içeriye girme ve bu bebeği deneme
03:01
and try out this baby.
68
181160
2000
vaktimiz gelmişti.
03:03
Let's take it on a maiden voyage.
69
183160
2000
El değmemiş, bakir bir ortama yolculuk.
03:05
Will it work? Or will something happen
70
185160
2000
Acaba işe yarayacak mıydı? Acaba anlamadığımız,
03:07
that we can't understand and we can't fix,
71
187160
4000
ve düzeltemeyeceğimiz durumlarla karşılaşacak mıydık?
03:11
thereby negating the concept of man-made biospheres?
72
191160
4000
Dolayısıyla, insan yapımı biyosfer konseptinin işlemeyeceğini mi görecektik?
03:15
So eight of us went in: four men and four women.
73
195160
3000
Sonuç olarak, dört kadın, dört erkek, toplam sekiz kişi içeriye girdik.
03:18
More on that later.
74
198160
2000
İşin bu kısmını sonra anlatırım.
03:20
(Laughter)
75
200160
2000
(Kahkahalar)
03:22
And this is the world that we lived in.
76
202160
3000
İşte bu yaşadığımız dünya.
03:25
So, on the top, we had
77
205160
2000
Tepede, güzel yağmur ormanları
03:27
these beautiful rainforests and an ocean,
78
207160
2000
ve bir okyanusumuz var.
03:29
and underneath we had all this technosphere, we called it,
79
209160
4000
Aşağıda, bizim teknosfer dediğimiz,
03:33
which is where all the pumps and the valves
80
213160
2000
pompaların, vanaların, su tanklarının
03:35
and the water tanks and the air handlers, and all of that.
81
215160
3000
havalandırmanın ve tüm bu şeylerin bulunduğu bir yer burası.
03:38
One of the Biospherians called it "garden of Eden
82
218160
2000
Biyosferlilerden birisi buraya "uçak gemisinin tepesindeki
03:40
on top of an aircraft carrier."
83
220160
2000
cennet bahçesi" diyordu.
03:42
And then also we had the human habitat of course,
84
222160
2000
Ve tabii laboratuvarlarıyla, her şeyiyle
03:44
with the laboratories, and all of that.
85
224160
2000
bir insan yerleşimimiz de vardı.
03:46
This is the agriculture.
86
226160
2000
Bu, tarım faaliyetlerimiz.
03:48
It was essentially an organic farm.
87
228160
3000
Aslında bir organik tarım çiftliğiydi.
03:51
The day I walked into Biosphere 2,
88
231160
2000
Biyosfer 2'ye girdiğim gün
03:53
I was, for the first time,
89
233160
2000
hayatımda ilk kez
03:55
breathing a completely different atmosphere
90
235160
3000
dünyadaki herkesten farklı olarak,
03:58
than everybody else in the world,
91
238160
2000
birlikte olduğum yedi insan hariç
04:00
except seven other people.
92
240160
2000
tamamen farklı bir atmosferi soluyordum.
04:02
At that moment I became part of that biosphere.
93
242160
4000
O anda, ben de o biyosferin bir parçası oldum.
04:06
And I don't mean that in an abstract sense;
94
246160
3000
Ve bunu söylerken soyut anlamını değil,
04:09
I mean it rather literally.
95
249160
2000
gerçek anlamını kastediyorum.
04:11
When I breathed out, my CO2
96
251160
3000
Soluğumu verdiğimde, karbondioksitim
04:14
fed the sweet potatoes that I was growing.
97
254160
4000
yetiştirdiğim tatlı patatesleri besliyordu.
04:18
And we ate an awful lot of the sweet potatoes.
98
258160
3000
Ve açıkçası tatlı patates yemekten hepimize gına gelmişti.
04:21
(Laughter)
99
261160
2000
(Kahkahalar)
04:23
And those sweet potatoes
100
263160
2000
Dolayısıyla o tatlı patatesler
04:25
became part of me.
101
265160
2000
benim bir parçam oluyorlardı.
04:27
In fact, we ate so many sweet potatoes
102
267160
2000
Gerçekten de o kadar çok tatlı patates yiyorduk ki
04:29
I became orange with sweet potato.
103
269160
2000
Tatlı patatesler gibi benim rengim de turuncuya döndü.
04:31
I literally was eating the same carbon over and over again.
104
271160
4000
Esasında defalarca, durmadan hep aynı karbonu yiyordum.
04:35
I was eating myself in some strange sort of bizarre way.
105
275160
4000
Bir bakıma, çılgınca bir şekilde, aslında kendimi yemiş oluyordum.
04:39
When it came to our atmosphere, however,
106
279160
2000
Tabii, iş atmosffere geldiğinde bu döngü
04:41
it wasn't that much of a joke over the long term,
107
281160
4000
uzun vadede bir şaka olmaktan çıkıyordu.
04:45
because it turned out that we were losing oxygen, quite a lot of oxygen.
108
285160
4000
Çünkü ortaya çıktı ki, biz oksijen kaybediyorduk, hem de büyük miktarda.
04:49
And we knew that we were losing CO2.
109
289160
2000
Aynı zamanda karbondioksit kaybettiğimizi de biliyorduk.
04:51
And so we were working to sequester carbon.
110
291160
3000
Aslında karbon depoluyorduk.
04:54
Good lord -- we know that term now.
111
294160
2000
Tanrım, bu kavramı şimdi biliyoruz tabii!
04:56
We were growing plants like crazy.
112
296160
2000
Deli gibi bitki yetiştiriyor,
04:58
We were taking their biomass, storing them in the basement,
113
298160
2000
Ortaya çıkan biyokütleleri, bodrumda depoluyor,
05:00
growing plants, going around, around, around,
114
300160
2000
yine bitki yetiştiriyor, oraya buraya koşturuyor,
05:02
trying to take all of that carbon out of the atmosphere.
115
302160
2000
ve çıkan tüm bu karbonu atmosferin dışında tutmaya çalışıyorduk.
05:04
We were trying to stop carbon from going into the atmosphere.
116
304160
3000
Atmosfere karbon karışmasını durdurmaya çalışıyorduk.
05:07
We stopped irrigating our soil, as much as we could.
117
307160
2000
Yapabildiğimiz kadarıyla, toprağımızı sulamayı kestik.
05:09
We stopped tilling, so that we could prevent greenhouse gasses from going into the air.
118
309160
4000
Toprağı işlemeyi bıraktık ki, havaya sera etkisi yapan gazların karışmasını engelleyebilelim.
05:13
But our oxygen was going down faster
119
313160
2000
Fakat oksijenimiz daha da hızla tükenmeye başladı
05:15
than our CO2 was going up, which was quite unexpected,
120
315160
3000
ve sonra karbondioksit oranı beklenmedik bir biçimde arttı.
05:18
because we had seen them going in tandem in the test module.
121
318160
3000
Çünkü test modülünde bunların art arda gerçekleştiğini görmüştük.
05:21
And it was like playing atomic hide-and-seek.
122
321160
3000
Ve bu atomik seviyede saklambaç oynamaya benziyordu.
05:24
We had lost seven tons of oxygen.
123
324160
2000
Tam yedi ton oksijen kaybettik
05:26
And we had no clue where it was.
124
326160
2000
ve nereye gitmiş olabileceği hakkında en ufak fikrimiz yoktu.
05:28
And I tell you, when you lose a lot of oxygen --
125
328160
3000
Ve şunu söylemeliyim ki, bu kadar çok oksijen kaybettiğinizde-
05:31
and our oxygen went down quite far;
126
331160
2000
ki bizim oksijen kaybımız epeyce fazlaydı
05:33
it went from 21 percent down to 14.2 percent --
127
333160
3000
yüdoe 21'den yüzde 14,2'ye düşmüştü-
05:36
my goodness, do you feel dreadful.
128
336160
3000
Tanrım, kendinizi cidden berbat hissediyorsunuz.
05:39
I mean we were dragging ourselves around the Biosphere.
129
339160
3000
Kendimize Biyosfer'de oradan oraya sürüyor
05:42
And we had sleep apnea at night.
130
342160
2000
ve geceleri solunum güçlüğü çekerken uyumaya çalışıyorduk.
05:44
So you'd wake up gasping with breath,
131
344160
3000
Tabii, nefessiz bir biçimde uyanıyorduk
05:47
because your blood chemistry has changed.
132
347160
2000
çünkü kanımızın kimyası değişmişti.
05:49
And that you literally do that. You stop breathing and then you -- (Gasps) --
133
349160
3000
Ve bunu gerçekten yapıyorsunuz. Yani soluğunuzu tutuyor,
05:52
take a breath and it wakes you up. And it's very irritating.
134
352160
2000
sonra bir nefes alıyorsunuz ve bu sizi uyandırıyor. bu gerçekten çok rahatsız edici.
05:54
And everybody outside thought we were dying.
135
354160
2000
Dışarıdaki herkes öleceğimizi düşünüyordu.
05:56
I mean, the media was making it sound like were were dying.
136
356160
2000
Yani medya sanki biz ölüyormuşuz gibi haber yapıyordu.
05:58
And I had to call up my mother every other day saying, "No, Mum, it's fine, fine.
137
358160
3000
Bu yüzden günaşırı annemi arayıp iyi olduğumu söylemek zorundaydım.
06:01
We're not dead. We're fine. We're fine."
138
361160
2000
"Hayır anne, ölmedik, iyiz, iyiyiz"
06:03
And the doctor was, in fact, checking us
139
363160
2000
Aslında hepimiz doktor kontrolü altındaydık,
06:05
to make sure we were, in fact, fine.
140
365160
2000
iyi olduğumuzdan emin olmalıydılar.
06:07
But in fact he was the person who was most susceptible to the oxygen.
141
367160
4000
Fakat aslında oksijensizlikten en çok etkilenen kişi da doktordu.
06:11
And one day he couldn't add up a line of figures.
142
371160
2000
Bir gün basit bir toplama işlemini yapamadı
06:13
And it was time for us to put oxygen in.
143
373160
4000
ve o gün, içeriye ilk kez oksijen aldığımız gün oldu.
06:17
And you might think, well,
144
377160
2000
Tabii şöyle düşünebilirsiniz;
06:19
"Boy, your life support system
145
379160
2000
"Yaşam destek sisteminiz
06:21
was failing you. Wasn't that dreadful?"
146
381160
2000
sizi yarı yolda bırakıyor. bu korkunç değil mi?"
06:23
Yes. In a sense it was terrifying.
147
383160
4000
Evet, bu bir bakıma korkutucuydu
06:27
Except that I knew I could walk out the airlock door
148
387160
3000
ama biliyordum ki, istediğim zaman, durum cidden kötüleşirse,
06:30
at any time, if it really got bad,
149
390160
2000
kapıyı açıp, çıkabilirdim.
06:32
though who was going to say, "I can't take it anymore!"?
150
392160
3000
Yani kim "Buna daha gazla katlanamıyorum" diyecekti ki,
06:35
Not me, that was for sure.
151
395160
2000
ben demezdim, burası kesin.
06:37
But on the other hand, it was the scientific gold of the project,
152
397160
4000
Öte yandan, bu durum projenin bilimselliği bakımından altın değerindeydi
06:41
because we could really crank this baby up,
153
401160
2000
çünkü bu bebeği hayatta tutabilirdik,
06:43
as a scientific tool,
154
403160
2000
bilimsel bir araç olarak kullanıp,
06:45
and see if we could, in fact, find
155
405160
2000
yedi ton oksijenin nereye kaybolduğunu
06:47
where those seven tons of oxygen had gone.
156
407160
3000
anlamaya çalışabilirdik.
06:50
And we did indeed find it.
157
410160
2000
Ve sonunda gerçekten de bulduk.
06:52
And we found it in the concrete.
158
412160
2000
Kayıp oksijenin betonda bulduk.
06:54
Essentially it had done something very simple.
159
414160
2000
Esasında, çok basit bir şey olmuştu.
06:56
We had put too much carbon in the soil in the form of compost.
160
416160
3000
Toprağa kompost formunda, çok miktarda karbon eklemiştik;
06:59
It broke down; it took oxygen out of the air;
161
419160
2000
bunlar çözüldü ve havadan aldığı oksijenle birleşerek,
07:01
it put CO2 into the air; and it went into the concrete.
162
421160
3000
atmosfere karbondioksit olarak döndü ve bu da betona gitti.
07:04
Pretty straightforward really.
163
424160
2000
Aslına bakarsanız epeyce basit.
07:06
So at the end of the two years
164
426160
2000
İki yılın sonunda,
07:08
when we came out, we were elated,
165
428160
2000
dışarı çıktığımızda, gururluyduk.
07:10
because, in fact, although you might say
166
430160
3000
Çünkü, aslında, çok da mühim olmayan
07:13
we had discovered something that was quite "uhh,"
167
433160
3000
bir şey keşfettiğimizi düşünebilirsiniz.
07:16
when your oxygen is going down,
168
436160
2000
Oksijeniniz azalıyorsa
07:18
stopped working, essentially, in your life support system,
169
438160
3000
yaşam destek sisteminizde çalışmayı bırakıyorsanız,
07:21
that's a very bad failure.
170
441160
2000
bu oldukça kötü bir fiyaskodur.
07:23
Except that we knew what it was. And we knew how to fix it.
171
443160
3000
Ama biz sorunun ne olduğunu ve bunu nasıl çözeceğimizi bulduk.
07:26
And nothing else emerged
172
446160
2000
Ve bu kadar ciddi boyutta
07:28
that really was as serious as that.
173
448160
2000
başka da bir sorunumuz olmadı.
07:30
And we proved the concept, more or less.
174
450160
2000
Konseptimizi de aşağı yukarı ispatlamış olduk.
07:32
People, on the other hand, was a different subject.
175
452160
3000
Öte yandan insanlar bambaşka bir konu.
07:35
We were -- yeah I don't know that we were fixable.
176
455160
3000
Biz, ben bizim onarılabilir olduğumuzu bilmiyordum.
07:38
We all went quite nuts, I will say.
177
458160
2000
Hepimiz, hafiften keçileri kaçırmıştık diyebilirim.
07:40
And the day I came out of Biosphere 2,
178
460160
2000
Ve Biyosfer 2'den dışarıya çktığım gün
07:42
I was thrilled I was going to see all my family and my friends.
179
462160
4000
tüm ailemi ve arkadaşlarımı göreceğim için çok heyecanlıydım.
07:46
For two years I'd been seeing people through the glass.
180
466160
3000
Son iki yıldır insanları bir camın arkasından görüyordum.
07:49
And everybody ran up to me.
181
469160
2000
Ve herkes bana doğru koşarken,
07:51
And I recoiled. They stank!
182
471160
4000
ben geri çekildim, berbat kokuyorlardı!
07:55
People stink!
183
475160
2000
İnsanlar resmen kokuyordu!
07:57
We stink of hairspray and underarm deodorant,
184
477160
3000
Biz saç spreyi ve koltukaltı deodorantı
08:00
and all kinds of stuff.
185
480160
2000
ve böyle şeyler kokuyoruz.
08:02
Now we had stuff inside Biosphere to keep ourselves clean,
186
482160
3000
Biz de Biyosferde kendimizi temiz tutuyorduk ama
08:05
but nothing with perfume.
187
485160
2000
parfümlü bir şey kullanmıyorduk.
08:07
And boy do we stink out here.
188
487160
3000
Ve burada böyle kokuyoruz.
08:10
Not only that,
189
490160
2000
Yalnız bu da değil,
08:12
but I lost touch of where my food came from.
190
492160
4000
aynı zamanda gıdamın nereden geldiğiyle ilgili algım bozuldu.
08:16
I had been growing all my own food.
191
496160
3000
Tüm gıdalarımı kendim yetiştiriyordum.
08:19
I had no idea what was in my food, where it came from.
192
499160
3000
Şildi, burada yediklerim nereden geliyor bir fikrim yok.
08:22
I didn't even recognize half the names in most of the food that I was eating.
193
502160
3000
Ve yediğim yemeklerin yarısının isimlerini dahi bilmiyorum.
08:25
In fact, I would stand for hours in the aisles of shops,
194
505160
3000
Dükkanların bir köşesinde durup,
08:28
reading all the names on all of the things.
195
508160
2000
saatlerce satılan şeylerin isimleri okuyabilirim.
08:30
People must have thought I was nuts.
196
510160
2000
İnsanlar da deli olduğumu düşünürler.
08:32
It was really quite astonishing.
197
512160
6000
Gerçekten de hayret verici bir durumdu.
08:38
And I slowly lost track
198
518160
3000
Hepimizin içinde yaşadığı
08:41
of where I was in this big biosphere, in this big biosphere that we all live in.
199
521160
4000
bu büyük biyosferde, yavaşça yolumu kaybetmiştim.
08:45
In Biosphere 2 I totally understood
200
525160
3000
Oysa Biyosfer 2'de tamamen anlıyordum,
08:48
that I had a huge impact on my biosphere, everyday,
201
528160
4000
her gan, biyosfer üzerinde çok büyük bir etkim vardı,
08:52
and it had an impact on me,
202
532160
2000
ve onun da benim üzerimde büyük etkisi vardı,
08:54
very viscerally, very literally.
203
534160
2000
oldukça derin ve yaşamsal bir etki.
08:56
So I went about my business:
204
536160
2000
Neyse, sonra işime koyuldum.
08:58
Paragon Space Development Corporation,
205
538160
2000
Paragon Uzay Gelişim Şirketi,
09:00
a little firm I started with people while I was in the Biosphere,
206
540160
2000
Biyosferde yaşarken, insanlarla birlikte kurduğumuz küçük bir şirket,
09:02
because I had nothing else to do.
207
542160
2000
çünkü içeride yapacak başka bir işimiz yoktu.
09:04
And one of the things we did was
208
544160
2000
Ve bu şirkette yaptığımız işlerden birisi de şuydu;
09:06
try to figure out: how small can you make these biospheres,
209
546160
2000
acaba bu biyosferleri en küçük hangi boyutta yapabilirdik?
09:08
and what can you do with them?
210
548160
2000
Ve bunlarla ne yapabilirdik?
09:10
And so we sent one onto the Mir Space Station.
211
550160
3000
Bunu görmek için bir tanesini Mir Uzay İstasyonu'na yolladık.
09:13
We had one on the shuttle and one on the International Space Station,
212
553160
3000
Bir tane uzay mekiğine, bir tane de Uluslararası Uzay İstasyonu'na gönderdik.
09:16
for 16 months, where we managed to produce
213
556160
2000
16 ay boyunca, uzayda tam hayat döngülerini tamamlayan
09:18
the first organisms to go through
214
558160
2000
ilk organizmaları
09:20
complete multiple life cycles in space --
215
560160
2000
üretmiş olduk.
09:22
really pushing the envelope
216
562160
2000
Gerçekten de, yaşam sistemlerimizin
09:24
of understanding how malleable
217
564160
2000
ne ölçüde şekillenebilir olduğunu anlamak için
09:26
our life systems are.
218
566160
3000
sınırlarımızı zorladık.
09:29
And I'm also proud to announce
219
569160
2000
Burada duyurmaktan gurur duyuyorum ki,
09:31
that you're getting a sneak preview -- on Friday we're going to announce
220
571160
3000
Cuma günü duyuracağımız bir ön gösterim olacak.
09:34
that we're actually forming a team
221
574160
2000
Ay'da bitki yetiştirebileceğimiz bir sistem geliştirmek üzere,
09:36
to develop a system to grow plants on the Moon,
222
576160
3000
bir ekip kuruyoruz,
09:39
which is going to be pretty fun.
223
579160
2000
bence çok eğlenceli olacak.
09:41
And the legacy of that is a system that we were designing:
224
581160
3000
Tasarladığımız bu sistem de, Mars'ta,
09:44
an entirely sealed system to grow plants to grow on Mars.
225
584160
4000
tamamen mühürlü-kapalı bir sistemde bitki yetiştirmemize giden yolu açacak.
09:48
And part of that is that we had to model
226
588160
2000
Bu işin bir parçası olarak, hızlı karbondioksit,
09:50
very rapid circulation of CO2
227
590160
4000
ve oksijen ve su sirkülasyonunu,
09:54
and oxygen and water through this plant system.
228
594160
3000
bu bitki sistemi vasıtasıyla modellemeliyiz.
09:57
As a result of that modeling
229
597160
2000
Bu modellemenin bir sonucu olarak,
09:59
I ended up in all places,
230
599160
2000
kendimi Eritre'de, Doğu Afrika'da buldum.
10:01
in Eritrea, in the Horn of Africa.
231
601160
3000
Doğu Afrika'da, eskiden Etiyopya'nın bir parçası olan
10:04
Eritrea, formerly part of Ethiopia,
232
604160
3000
Eritre'de, olağanüstü bir güzelliğe sahip,
10:07
is one of those places that is astonishingly beautiful,
233
607160
5000
inanılmaz derece yalın ve keskin bu yerde,
10:12
incredibly stark, and I have no understanding
234
612160
4000
insanların nasıl geçinebildiklerini
10:16
of how people eke out a living there.
235
616160
2000
anlamaya çalıştım.
10:18
It is so dry.
236
618160
2000
İnanılmaz kurak bir doğa.
10:20
This is what I saw.
237
620160
2000
Tanık olduğum şey bu.
10:22
But this is also what I saw.
238
622160
2000
Ama bunu da gördüm.
10:24
I saw a company that had
239
624160
3000
Deniz suyunu ve kumu alıp,
10:27
taken seawater
240
627160
3000
bir çeşit ürün yetiştiren
10:30
and sand, and they were growing
241
630160
3000
bir şirket gördüm.
10:33
a kind of crop that will grow on pure salt water without having to treat it.
242
633160
4000
Saf deniz suyunda, özel ilgi istemeksizin yetişebilen bir ürün.
10:37
And it will produce a food crop.
243
637160
2000
Ve gıda olabilecek bir ürün.
10:39
In this case it was oilseed.
244
639160
2000
Buradaki, bir yağ tohumuydu.
10:41
It was astonishing. They were also producing mangroves
245
641160
3000
Hayret vericiydi. Aynı zamanda bir plantasyonda
10:44
in a plantation.
246
644160
2000
mangrov da yetiştiriyorlar.
10:46
And the mangroves were providing wood
247
646160
2000
Mangrovlardan odan ihtiyaçları karşılanıyor,
10:48
and honey and leaves for the animals,
248
648160
2000
ve bal ve hayvanların yemesi için yapraklar,
10:50
so that they could produce milk and whatnot,
249
650160
2000
böylece süt vesaire de üretebiliyorlar,
10:52
like we had in the Biosphere.
250
652160
2000
aynı bizim biyosfer'de yaptığımız gibi.
10:54
And all of it was coming from this: shrimp farms.
251
654160
4000
Ve bunların hepsi, bu karides çiftliklerinden geliyor.
10:58
Shrimp farms are a scourge on the earth,
252
658160
2000
Dürüst olmak gerekirse, çevreci bakış açısıyla,
11:00
frankly, from an environmental point of view.
253
660160
2000
karides çiftlikleri doğaya son derece zararlı.
11:02
They pour huge amounts of pollutants into the ocean.
254
662160
3000
Okyanusa büyük ölçüde atık madde bırakıyorlar.
11:05
They also pollute their next-door neighbors.
255
665160
3000
Kapı komşuları da bu kirlilikten nasibini alıyor.
11:08
So they're all shitting each other's ponds, quite literally.
256
668160
3000
Yani aslında, birbirlerinin havuzuna pisliyorlar.
11:11
And what this project was doing
257
671160
3000
Bu projeyle yapılan şey aslında,
11:14
was taking the effluent of these,
258
674160
2000
bu atık suları alıp,
11:16
and turning them into all of this food.
259
676160
2000
yiyeceğe dönüştürmek.
11:18
They were literally turning pollution into abundance for a desert people.
260
678160
5000
Resmen, kirliliği çöl insanları için berekete dönüştürüyorlar!
11:23
They had created an industrial ecosystem, of a sense.
261
683160
4000
Bir nevi endüstriyel bir ekosistem yaratmışlar.
11:27
I was there because I was actually modeling the mangrove portion
262
687160
4000
Oradaydım, çünkü aslında BM programı çerçevesinde
11:31
for a carbon credit program, under the U.N.
263
691160
2000
yapılan bir karbon kredilendirme programı için
11:33
Kyoto Protocol system.
264
693160
2000
mangrov miktarını modelliyordum.
11:35
And as I was modeling this mangrove swamp,
265
695160
2000
Bu mangrow bataklığını modellerken,
11:37
I was thinking to myself, "How do you put a box around this?"
266
697160
3000
bir yandan "bunun etrafına nasıl bir kutu geçiririz" diye düşünüyordum.
11:40
When I'm modeling a plant in a box, literally,
267
700160
3000
Bir kutu içinde bir bitki modellerken, aslında,
11:43
I know where to draw the boundary.
268
703160
2000
sınırları nereye çizeceğimi bilirim.
11:45
In a mangrove forest like this I have no idea.
269
705160
3000
Fakat bunun gibi bir mongrov ormanında, hiçbir fikrim yoktu.
11:48
Well, of course you have to draw the boundary around the whole of the Earth.
270
708160
3000
Tabi, tüm dünya çevresine bir sınır çizmek,
11:51
And understand its interactions with the entire Earth.
271
711160
3000
ormanın dünyayla olan etkileşimini anlamak ve
11:54
And put your project in that context.
272
714160
5000
projenizi bu bağlama oturtmak zorundasınızdır.
11:59
Around the world today we're seeing an incredible transformation,
273
719160
5000
Bugün dünya çapında inanılmaz bir dönüşüm görüyoruz.
12:04
from what I would call a biocidal species,
274
724160
4000
İsteyerek veya istemeyerek,
12:08
one that -- whether we intentionally or unintentionally --
275
728160
3000
dünya üzerinde yaşamı yokeden bir türe dönüşerek,
12:11
have designed our systems to kill life, a lot of the time.
276
731160
4000
sistemlerimizi yaşamı yoketmek üzerine tasarlıyoruz.
12:15
This is in fact, this beautiful photograph,
277
735160
4000
Bu güzel fotoğraf,
12:19
is in fact over the Amazon.
278
739160
2000
Amazon'un üzerinde çekilmiş.
12:21
And here the light green are areas of massive deforestation.
279
741160
5000
Bu açık yeşil alanlar, dev çaptaki orman kıyımını gösteriyor.
12:26
And those beautiful wispy clouds
280
746160
2000
ve bu güzel, ince bulutlar
12:28
are, in fact, fires, human-made fires.
281
748160
4000
aslında insan eliyle çıkarılan yangınlar.
12:32
We're in the process of transforming from this,
282
752160
3000
Bizler, aslında bu halimizden
12:35
to what I would call a biophilic society,
283
755160
4000
benim biyofilik yani yaşamsever dediğim
12:39
one where we learn to nurture society.
284
759160
3000
bir topluma dönüşme, onu yetiştirme aşamasındayız.
12:42
Now it may not seem like it, but we are.
285
762160
3000
Şu anda öyleymişiz gibi gözükmeyebilir ama öyleyiz.
12:45
It is happening all across the world,
286
765160
3000
Dünya çapında yaşanan bir dönüşüm bu.
12:48
in every kind of walk of life,
287
768160
2000
Tüm yaşam maceralarında,
12:50
and every kind of career
288
770160
2000
her türden kariyer yolunda
12:52
and industry that you can think of.
289
772160
4000
ve düşünebildiğinz tüm sanayiler için böyle.
12:56
And I think often times people get lost in that.
290
776160
3000
Ve sanırım, bazen insanlar bunu düşünürken kayboluyorlar.
12:59
They go, "But how can I possibly find my way in that?
291
779160
3000
"Peki ama yolumu nasıl bulacağım; bu büyük bir mesele"
13:02
It's such a huge subject."
292
782160
2000
diye sorarken, ilerlemeye devam ediyorlar.
13:04
And I would say that the small stuff counts. It really does.
293
784160
4000
Fakat en küçük çabanın bile önemi var diyebilirim. Gerçekten de var.
13:08
This is the story of a rake in my backyard.
294
788160
5000
Bu benim arka bahçemdeki tırmığın öyküsü.
13:13
This was my backyard,
295
793160
2000
Burası benim bahçemin,
13:15
very early on, when I bought my property.
296
795160
2000
evimi ilk satın aldığım zamanki haliydi.
13:17
And in Arizona, of course, everybody puts gravel down.
297
797160
3000
Arizona'da herkes bahçesini çakılla kaplıyor
13:20
And they like to keep everything beautifully raked. And they keep all the leaves away.
298
800160
4000
ve her yeri güzelce tırmıklanmış tutmayı seviyorlar. Tüm yaprakları da temizliyorlar.
13:24
And on Sunday morning the neighbors leaf blower comes out,
299
804160
3000
Pazar günleri komşuların yaprak üfleyicileri ortaya çıkıyor
13:27
and I want to throttle them.
300
807160
2000
ve ben de bunları yoketmek istiyorum.
13:29
It's a certain type of aesthetic.
301
809160
3000
Böyle bir estetik var,
13:32
We're very uncomfortable with untidiness.
302
812160
3000
düzensizlikten çok rahatsız oluyoruz.
13:35
And I threw away my rake.
303
815160
4000
Bense kendi tırmığımı attım
13:39
And I let all of the leaves fall from the trees that I have on my property.
304
819160
4000
ve bahçemdeki tüm yaprakları oldukları yerde bıraktım
13:43
And over time, essentially what have I been doing?
305
823160
2000
ve zaman içinde, ne yapmış oldum biliyor musunuz?
13:45
I've been building topsoil.
306
825160
2000
Humuslu toprak üretmiş oluyordum.
13:47
And so now all the birds come in. And I have hawks.
307
827160
2000
Ve böylece kuşlar, atmacalar geldiler
13:49
And I have an oasis.
308
829160
4000
ve ben bir vahaya sahip oldum.
13:53
This is what happens every spring. For six weeks,
309
833160
4000
Her baharda, altı hafta boyunca bahçem işte böyle oluyor.
13:57
six to eight weeks, I have this flush of green oasis.
310
837160
3000
Altı veya sekiz hafta boyunca, bu cömert, yeşil vahaya sahibim.
14:00
This is actually in a riparian area.
311
840160
2000
Bu aslında su kıyısında bir arazi
14:02
And all of Tucson could be like this
312
842160
2000
ve tüm Tucson bölgesi böyle olabilir
14:04
if everybody would just revolt and throw away the rake.
313
844160
3000
tabi eğer herkes uyanıp, tırmığını bir köşeye atabilirse.
14:07
The small stuff counts.
314
847160
4000
Yani küçük farklar da önemli.
14:11
The Industrial Revolution -- and Prometheus --
315
851160
3000
Endüsti Devrimi, Prometheus
14:14
has given us this, the ability to light up the world.
316
854160
5000
bize dünyamızı aydınlatma yetisini kazandırdı.
14:19
It has also given us this,
317
859160
2000
Bize aynı zamanda,
14:21
the ability to look at the world from the outside.
318
861160
4000
dünyamıza dışarıdan bakabilme yetisini de verdi.
14:25
Now we may not all have
319
865160
2000
Belki şu anda, işletip
14:27
another biosphere that we can run to,
320
867160
2000
mevcut biyosferimizle karşılaştırabileceğimiz
14:29
and compare it to this biosphere.
321
869160
3000
başka bir biyosfere sahip değiliz.
14:32
But we can look at the world,
322
872160
2000
Ama dünyaya bakabilir
14:34
and try to understand where we are in its context,
323
874160
5000
ve onun neresinde durduğumuzu anlamaya çalışabilir,
14:39
and how we choose to interact with it.
324
879160
4000
ve onunla nasıl bir etkileşim içinde olabileceğimizi seçebiliriz.
14:43
And if you lose where you are in your biosphere,
325
883160
3000
Eğer biyosferinizde nerede durduğunuzu anlamazsanız
14:46
or are perhaps having a difficulty connecting
326
886160
2000
ya da onunla olan bağlarınız artık güçlü olmadığından
14:48
with where you are in the biosphere,
327
888160
2000
biyosferin neresinde olduğunuzu kavrayamıyorsanız
14:50
I would say to you,
328
890160
3000
size şunu söyleyebilirim:
14:53
take a deep breath.
329
893160
3000
Derin bir nefes alın.
14:56
The yogis had it right.
330
896160
2000
Yogiler bunu yapmakta haklılar.
14:58
Breath does, in fact, connect us all
331
898160
3000
Çünkü nefeslerimiz, aslında hepimizi, gerçek anlamda
15:01
in a very literal way.
332
901160
2000
birbirimize bağlıyor.
15:03
Take a breath now.
333
903160
2000
Şimdi bir nefes alın
15:05
And as you breathe, think
334
905160
2000
ve alırken, nefesinizde
15:07
about what is in your breath.
335
907160
4000
nelerin barındığını düşünün.
15:11
There perhaps is the CO2 from the person sitting next-door to you.
336
911160
5000
Yanınınzda oturan insanın nefesinden gelen karsondioksit var,
15:16
Maybe there is a little bit of oxygen
337
916160
2000
belki buraya çok uzak olmayan plajdaki
15:18
from some algae on the beach not far from here.
338
918160
5000
yosunlardan gelen biraz oksijen var.
15:23
It also connects us in time.
339
923160
3000
Nefeslerimiz bizi zamanda da birleştiriyor.
15:26
There may be some carbon in your breath
340
926160
4000
Belki de nefesinizde, dinozorlar zamanından
15:30
from the dinosaurs.
341
930160
3000
biraz karbon var.
15:33
There could also be carbon that you are exhaling now
342
933160
5000
Belki şimdi sizin nefesinizden çıkan karbon,
15:38
that will be in the breath
343
938160
4000
büyük büyük büyük büyük torunlarınız tarafından
15:42
of your great-great-great-grandchildren.
344
942160
3000
solunacaktır.
15:45
Thank you. (Applause)
345
945160
2000
Teşekkürler.
Bu web sitesi hakkında

Bu site size İngilizce öğrenmek için yararlı olan YouTube videolarını tanıtacaktır. Dünyanın dört bir yanından birinci sınıf öğretmenler tarafından verilen İngilizce derslerini göreceksiniz. Videoyu oradan oynatmak için her video sayfasında görüntülenen İngilizce altyazılara çift tıklayın. Altyazılar video oynatımı ile senkronize olarak kayar. Herhangi bir yorumunuz veya isteğiniz varsa, lütfen bu iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime geçin.

https://forms.gle/WvT1wiN1qDtmnspy7