David Pogue: Simplicity sells

David Pogue: "Sadelik satar."

Çeviri: Pinar Altay Gözden geçirme: Ayşe Demirel

(Music: "The Sound of Silence," Simon & Garfunkel)

Hello voice mail, my old friend.

Merhaba sesli-posta, eski arkadaşım.

(Laughter)

(Kahkaha)

I've called for tech support again.

Yine teknik destek için aradım.

I ignored my boss's warning.

Patronumun uyarılarını yoksaydım. Pazartesi sabahı aradım.

I called on a Monday morning.

Now it's evening, and my dinner first grew cold, and then grew mold.

Şu an akşam ve yemeğim önce soğudu - ve sonra küflendi.

I'm still on hold.

Hala beklemedeyim. Sessizliğin seslerini dinlemekteyim.

I'm listening to the sounds of silence.

I don't think you understand.

Anladığını sanmıyorum. Bence senin hatların insansız.

I think your phone lines are unmanned.

I punched every touch tone I was told,

Bana söylenen tüm tuşlara bastım,

but I've still spent 18 hours on hold.

ama yine de beklemede 18 saat harcadım.

It's not enough your software crashed my Mac,

Yazılımının MAC'imi bozduğu yetmedi ve

and it constantly hangs and bombs --

sürekli bekliyor ve bombalıyor - belleğimi siliyor! Ve şimdi MAC

it erased my ROMs!

Now the Mac makes the sounds of silence.

sessizliğin seslerini çıkarıyor.

In my dreams I fantasize

Rüyalarımda sizden öcümü

of wreaking vengeance on you guys.

aldığımı hayal ediyorum.

Say your motorcycle crashes.

Motorsiklet kazası yaptın diyelim.

Blood comes gushing from your gashes.

Kan, yaralarından fışkırıyor. Tükenen gücünle,

With your fading strength, you call 9-1-1 and you pray for a trained MD.

911'i ararken eğitimli bir doktor için dua ediyorsun. Ama BEN geliyorum.

But you get me.

(Laughter)

(Kahkaha)

And you listen to the sounds of silence.

Ve sessizliğin sesini dinliyorsun.

(Music)

(Applause)

(Alkış)

Teşekkürler. İyi akşamlar, "Eskiden Broadway Oyuncusu olan

Thank you.

Good evening and welcome to:

"Spot the TED Presenter Who Used to Be a Broadway Accompanist."

Yeni TED Sunucusu Spotlar Altında"ya hoşgeldiniz.

(Laughter)

(Kahkaha)

When I was offered the Times column six years ago,

Tamam. Altı sene önce Times'daki köşe bana teklif edildiğinde,

the deal was like this:

anlaşma şöyleydi: En yeni, en popüler, en kıyak aletler sana yollanacak.

you'll be sent the coolest, hottest, slickest new gadgets.

Every week, it'll arrive at your door.

Her hafta kapına gelecek.

You get to try them out, play with them, evaluate them

Geri yollamadan önce, eskiyene kadar

until the novelty wears out, before you have to send them back,

onları denemen, onlarla oynaman ve değerlendirmen gerekiyor.

and you'll get paid for it.

Ve bunun için para alacaksın. Eğer istersen, bir düşün.

You can think about it, if you want.

So, I've always been a technology nut, and I absolutely love it.

Ben her zaman bir teknoloji manyağıydım, ve bunu gerçekten seviyorum.

The job, though, came with one small downside, and that is,

Fakat, işin küçük bir dezavantajı vardı.

they intended to publish my email address at the end of every column.

E-mail adresimi her yazının sonunda yayınlama gafletinde bulundular.

And what I've noticed is -- first of all, you get an incredible amount of email.

Ve her şeyden önce, inanılmaz miktarda mail alındığını fark ettim.

If you ever are feeling lonely,

Eğer bir şekilde yalnız hissediyorsanız,

get a New York Times column,

New York Times'dan bir köşe kapın çünkü yüzlerce,

because you will get hundreds and hundreds and hundreds of emails.

binlerce e-mail alacaksınız. Ve fazlasıyla aldığım bu mailler

And the email I'm getting a lot today is about frustration.

bugün beni sıkıyor.

People are feeling like things --

İnsanlar kendilerini şey gibi hissediyorlar -- Peki,

Ok, I just had an alarm come up on my screen.

az önce ekranımda bir uyarı çıktı. Görmediğiniz için şanslısınız.

Lucky you can't see it.

People are feeling overwhelmed.

İnsanlar bunalmış hissediyorlar. Teknolojinin çok fazla ve çok hızlı olduğunu düşünüyorlar.

They're feeling like it's too much technology, too fast.

It may be good technology,

Bu iyi bir teknoloji olabilir,

but I feel like there's not enough of a support structure.

ama ben yeterli bir destek yapısının olmadığını düşünüyorum.

There's not enough help.

Yeterli yardım yok. Tasarıma aktarılmış, kullanılışını

There's not enough thought put into the design of it

daha kolay ve daha eğlenceli yapacak yeterli düşünce yok.

to make it easy and enjoyable to use.

One time I wrote a column about my efforts to reach Dell Technical Support,

Bir keresinde Dell Teknik Yardım'a ulaşma çabalarımı

anlatan bir yazı yazmıştım. Ve 12 saat içinde,

and within 12 hours, there were 700 messages

Times'ın websitesinin forumlarına, "Ben de!" ve

from readers on the feedback boards on the Times website,

"İşte benim acımı anlatan hikaye." diyen 700 tane

from users saying,

""Me too, and here's my tale of woe."

okur mesajı yazılmıştı. Ben buna "yazılım hiddeti" diyorum.

I call it "software rage."

And man, let me tell you,

Ve adamım, sana şunu söylememe izin ver, kim ki bu sıkıntıyı

whoever figures out how to make money off of this frustration will --

paraya çevirmenin yolunu bulur --

Oh, how did that get up there? Just kidding.

-- a, bu nasıl buraya geldi? Şaka yapıyorum.

(Laughter)

(Kahkaha)

Ok, so why is the problem accelerating?

Peki, neden problem artıyor? Sorun şu, sanayi, aletleri daha kolay

And part of the problem is, ironically,

kullanılabilir hale getirmek için

because the industry has put so much thought

into making things easier to use.

çok fazla kafa patlatıyor.(!)

I'll show you what I mean.

Ne demek istediğimi göstereceğim.

This is what the computer interface used to look like, DOS.

Bu, bilgisayar arayüzü DOS'un eskiden nasıl göründüğü.

Over the years, it's gotten easier to use.

Yıllar zarfında kullanımı kolaylaştı(!).

This is the original Mac operating system.

Bu, orjinal Mac işletim sistemi.

Reagan was President. Madonna was still a brunette.

Reagan'ın başkan, Madonna'nın esmer olduğu zamanlar.

And the entire operating system --

Ve tüm işletim sistemi --

this is the good part -- the entire operating system fit in 211 k.

işte iyi kısmı burası -- tüm işletim sistemi 211k'a sığıyordu.

You couldn't put the Mac OS X logo in 211 k!

Mac OS 10 logosunu 211k'a sığdıramazsınız!

(Laughter)

(Kahkaha)

So the irony is, that as these things became easier to use,

İronik olan, bu şeylerin kullanımı kolaylaştıkça (!), daha genel ve

a less technical, broader audience was coming into contact

teknik açıdan yetersiz kullanıcılar, bu aletleri hayatlarında

with this equipment for the first time.

ilk kez kullanmaya başladılar.

I once had the distinct privilege of sitting in on the Apple call center

Bir keresinde, bir günlüğüne Apple çağrı merkezinde oturma ayrıcalığını yaşadım.

for a day.

The guy had a duplicate headset for me to listen to.

Bir adam dinlemem için bana kulaklık verdi.

And the calls that -- you know how they say,

Ve çağrılar -- ne dediklerini bilirsiniz,

"Your call may be recorded for quality assurance?"

"Konuşmamız, kalite güvencesi için kayıt edilebilir?"

Uh-uh.

I-ıı. Konuşmanız kaydedilebilir,

Your call may be recorded

so that they can collect the funniest dumb user stories

ve böylece en komik, aptal kullanıcı hikayelerini toplayıp,

and pass them around on a CD.

CD şeklinde yayabilirler.

(Laughter)

(Kahkaha)

Which they do.

Ki yapıyorlar.

(Laughter)

(Kahkaha)

And I have a copy.

Ve bende bir kopya var.

(Laughter)

It's in your gift bag. No, no.

(Kahkaha)

Hediye torbalarınızın içinde de var. Hayır, hayır.

With your voices on it!

İçinde sizin sesleriniz var.

So, some of the stories are just so classic, and yet so understandable.

Bazı hikayeler çok klasik ve anlaşılabilir.

A woman called Apple to complain that her mouse was squeaking.

Bir kadın Apple'ı faresinin gıcırdadığını --

gıcırtılı bir ses çıkardığını söylemek için aradı.

Making a squeaking noise.

And the technician said,

Ve teknisyen sordu, "Gıcırdıyor derken neyi kast ediyorsunuz, bayan?"

"Well, ma'am, what do you mean your mouse is squeaking?"

She says, "All I can tell you is that it squeaks louder,

Kadın dedi ki, "Size sadece

ekrana daha hızlı sürttükçe, daha çok gıcırdadığını söyleyebilirim."

the faster I move it across the screen."

(Laughter)

(Kahkaha)

And the technician's like,

Ve teknisyen, "Bayan, fareyi ekrana mı sürtüyorsunuz?"

"Ma'am, you've got the mouse up against the screen?"

She goes, "Well, the message said, 'Click here to continue.'"

Kadın, "Şey, mesajda 'devam etmek için buraya tıklayın' yazıyordu."

(Laughter)

(Kahkaha)

Well, if you like that one -- how much time have we got?

Eğer bunu sevdiyseniz..., ne kadar vaktimiz kaldı?

Another one, a guy called -- this is absolutely true --

Başka biri, bir adam aradı. Bu tamamen doğru!

his computer had crashed, and he told the technician

Bilgisayarı arızalanmış, ve teknisyene 11 tuşuna

he couldn't restart it, no matter how many times he typed "11."

ne kadar basarsa bassın(to type), bir türlü yeniden başlatamadığını söyledi.

And the technician said, "What? Why are you typing 11?"

Ve teknisyen, "Ne? Neden 11'e basıyorsunuz?" dedi. Adam,

He said, "The message says, 'Error Type 11.'"

"Mesajda, 'Hata türü(type) 11' diyor." dedi.

(Laughter)

(Kahkaha)

So, we must admit

Kabul etmeliyiz ki, bazı suçlamalar doğruca kullanıcıların önüne düşüyor.

that some of the blame falls squarely at the feet of the users.

But why is the technical overload crisis,

Ama neden "aşırı teknik" krizleri,

the complexity crisis, accelerating now?

"karışıklık" krizleri şu an artıyor? Çünkü, donanım dünyasında,

In the hardware world, it's because we the consumers want

biz, tüketiciler her şeyin küçük, daha küçük olmasını istiyoruz da ondan.

everything to be smaller, smaller, smaller.

So the gadgets are getting tinier and tinier,

Aletler de ufaldıkça ufalıyor

but our fingers are essentially staying the same size.

ama parmaklarımız aslında aynı boyutta kalıyor.

So it gets to be more and more of a challenge.

Bu da gitgide bir meydan okumaya dönüşüyor.

Software is subject to another primal force:

Yazılım, başka bir temel gücün konusu:

the mandate to release more and more versions.

daha da çok versiyon çıkarma emrinin.

When you buy a piece of software,

Bir yazılım almak, sahip olabildiğiniz

it's not like buying a vase or a candy bar, where you own it.

bir vazo ya da şeker almaya benzemiyor.

It's more like joining a club, where you pay dues every year,

Bu daha çok her yıl harç ödediğiniz bir klübe üye olmak gibi.

and every year, they say,

Ve her yıl, "Yeni bir özellik

"We've added more features, and we'll sell it to you for $99."

ekledik ve size 99 dolara satıyoruz." diyorlar.

I know one guy who's spent $4,000 just on Photoshop over the years.

Yıllar zarfında Photoshop'a 4000 dolar harcamış bir adam tanıyorum.

And software companies make 35 percent of their revenue

Ve yazılım şirketleri gelirlerinin %35'ini

from just these software upgrades.

sadece bu güncellemelerden sağlıyorlar.

I call it the Software Upgrade Paradox --

Ben buna, yeteri kadar geliştirirsen

which is that if you improve a piece of software enough times,

sonunda mahvedersin anlamına gelen,

you eventually ruin it.

Yazılım Güncelleme Çelişkisi diyorum.

I mean, Microsoft Word was last just a word processor in, you know,

Demek istediğim, Microsoft Word, Eisenhower hükümeti zamanında

the Eisenhower administration.

sadece bir kelime işlemcisiydi.

(Laughter)

But what's the alternative?

(Kahkaha)

Ama alternatifi neydi? Microsoft aslında bir deney yaptı. Dediler ki,

Microsoft actually did this experiment.

They said, "Well, wait a minute.

Everyone complains that we're adding so many features.

"Bir dakika, herkes çok fazla özellik eklediğimizden şikayetçi.

Hadi sadece kelime işlemcisi olan bir kelime işlemcisi yaratalım.

Let's create a word processor that's just a word processor:

Simple, pure; does not do web pages, is not a database."

Basit, sade, web sayfaları yapmayan, veritabanı olmayan..."

And it came out, and it was called Microsoft Write.

Ve yaptılar. Microsoft Write dendi.

And none of you are nodding in acknowledgment, because it died.

Hiçbiriniz hatırlayarak kafa sallamıyorsunuz, çünkü o öldü.

It tanked. No one ever bought it.

Battı. Kimse almadı.

I call this the Sport Utility Principle.

Ben buna "Belki Bir gün Prensibi" diyorum. İnsanlar gereksiz

People like to surround themselves with unnecessary power, right?

güçle donanmayı seviyorlar. Değil mi?

They don't need the database and the website, but they're like,

Veritabanına veya bir websiteye ihtiyaçları yok ama yine de, "E, yükselteceğim,

"Well, I'll upgrade, because, I might, you know, I might need that someday."

çünkü, belki bir gün buna ihtiyacım olabilir."

So the problem is: as you add more features, where are they going to go?

Yani problem; siz yeni özellikler ekledikçe, onlar nereye gidiyor?

Where are you going to stick them? You only have so many design tools.

Onları nereye yapıştıracaksınız? Sadece çok fazla tasarım aracınız var.

You can do buttons, you can do sliders, pop-up menus, sub-menus.

Butonlar yapabilirsiniz, sürgüler, açılır pencereler, alt menüler yapabilirsiniz.

But if you're not careful about how you choose,

Ama seçtiklerinize dikkat etmezseniz, bununla karşılaşabilirsiniz.

you wind up with this.

(Laughter)

(Kahkaha)

This is an un-retouched -- this is not a joke --

Bu rötuş yapılmamış -- şaka yapmıyorum -- rötuş yapılmamış bir Microsoft Word fotoğrafı,

un-retouched photo of Microsoft Word,

the copy that you have, with all the toolbars open.

elinizdeki kopyanın tüm araç çubukları açık hali.

You've obviously never opened all the toolbars,

Besbelli tüm araç çubuklarını hiç açmamışsınız,

but all you have to type in is this little, teeny window down here.

ama yazacağınız yer sadece buradaki küçük, minicik alan.

(Laughter)

(Kahkaha)

And we've arrived at the age of interface matrices,

Ve şu an çok fazla özellik ve seçeneğin olduğu matris arayüzlerinin

where there are so many features and options,

çağındayız, biliyorsunuz, iki boyut yapmanız gerekiyor.

you have to do two dimensions, you know:

Biri dikey, biri yatay. Her zaman Microsoft Word'ün

a vertical and a horizontal.

You guys all complain

about how Microsoft Word is always bulleting your lists

listelerinizi maddelediğinden ve linkleriniz altını çizdiğinden şikayet ediyorsunuz.

and underlining your links automatically.

The off switch is in there somewhere.

Kapama oralarda bir yerde.

I'm telling you -- it's there.

Size söylüyorum, orada!

Part of the art of designing a simple, good interface,

Basit ve iyi bir arayüz tasarlama sanatının bir parçası da

is knowing when to use which one of these features.

bu özelliklerin hangisini, ne zaman kullanacağını bilmek.

So, here is the log-off dialogue box for Windows 2000.

İşte bu Windows 2000'in oturum kapama kutusu.

There are only four choices,

Orada sadece dört seçenek var,

peki neden açılır menü içindeler?

so why are they in a pop-up menu?

It's not like the rest of the screen is so full of other components

Sayfanın geri kalanı, diğer bir sürü daraltmanız

that you need to collapse the choices.

gereken öğeyle dolu falan değil ki.

They could have put them all out in view.

Hepsini aynı görüntü içine koyabilirlerdi.

Here's Apple's take on the exact same dialogue box.

Bu Apple'ın aynı kutuya yorumu.

(Applause)

(Alkış)

Thank you -- yes, I designed the dialogue box. No, no.

Teşekkürler -- evet, bu kutuyu ben tasarladım. Hayır, hayır, hayır.

Already, we can see that Apple and Microsoft

Şimdiden, Apple ve Microsoft'un yazılım tasarımına

have a severely divergent approach to software design.

ciddi şekilde farklı yaklaşımları olduğunu görüyoruz.

Microsoft's approach to simplicity tends to be:

Microsoft'un sadeliğe yaklaşımı: hadi bunu

let's break it down; let's just make it more steps.

bozalım, daha çok aşama ekleyelim, olmalı.

There are these "wizards" everywhere.

Her yerde bu sihirbazlardan var.

And you know, there's a new version of Windows coming out this fall.

Ve biliyorsunuz, bu sonbaharda Windows'un yeni versiyonu çıkıyor.

If they continue at this pace, there's absolutely no telling

Bu yolda ilerlerlerse, nerede sona

ereceklerini kestirmek zor.

where they might wind up.

[Welcome to the Type a Word Wizard]

(Alkış)

(Laughter)

(Applause)

"Welcome to the Type a Word Wizard."

Bir-Kelime-Yaz sihirbazına hoşgeldiniz. Tamam, göstereceğim. Hadi devam etmek için tıklayalım.

Ok, I'll bite.

Let's click "Next" to continue.

(Laughter)

(Alkış)

(Applause)

From the drop-down menu, choose the first letter you want to type. Ok.

Açılan menüden yazmak istediğiniz ilk harfi seçin. Tamam.

(Laughter)

(Kahkaha)

So there is a limit that we don't want to cross.

Geçmek istemediğimiz bir sınır var. Yani cevap ne?

So what is the answer?

How do you pack in all these features in a simple, intelligent way?

Tüm özellikleri basit ve akıllıca nasıl birleştirebilirsiniz?

I believe in consistency, when possible,

Mümkün olduğunda tutarlılığa, gerçek-dünyayla

real-world equivalents,

eşdeğerliliğe, çöp kutusu dosyasına, en çok da etiketlemeye inanıyorum.

trash can folder, when possible, label things, mostly.

But I beg of the designers here

Ama tüm tasarımcılara yalvarıyorum;

to break all those rules if they violate the biggest rule of all,

eğer en büyük kuralı, akıllılığı, ihlal ediyorlarsa,

which is intelligence.

tüm bu kuralları yıksınlar. Bununla neyi kastettim?

Now what do I mean by that?

I'm going to give you some examples

Size akıllılığın, nerelerde uyumlu olmayan ama daha iyi

where intelligence makes something not consistent, but it's better.

şeyler yaptığını örneklendireceğim.

If you are buying something on the web,

Eğer netten bir şey alıyorsanız, adresinizi yazmanız ve

you're supposed to put in your address,

and you're supposed to choose what country you're from, ok?

hangi ülkeden olduğunuzu seçmeniz gerekiyor, değil mi?

There are 200 countries in the world.

Dünyada 200 ülke var. Biz interneti evrensel bir köy olarak görüyoruz.

We like to think of the Internet as a global village.

I'm sorry; it's not one yet.

Ne yazık ki, henüz öyle değil.

It's mainly like, the United States, Europe, and Japan.

Esasında, Birleşik Devletler, Avrupa ve Japonya'dan oluşuyor.

Peki neden Birleşik(United) Devletler için U'ya iniyoruz?

So why is "United States" in the "U"s?

(Laughter)

(Kahkaha)

You have to scroll, like, seven screensful to get to it.

Yedi ekran dolusu yazı geçerek ona inmeniz gerekiyor.

Now, it would be inconsistent to put "United States" first,

Şimdi, Birleşik Devletler'i başa koymak belki uyumsuz olurdu

but it would be intelligent.

ama akıllıca olurdu. Buna daha önce değinildi,

This one's been touched on before,

but why in God's name do you shut down a Windows PC

ama Allah aşkına niye bilgisayarı kapamak için

by clicking a button called "Start?"

"Başlat" düğmesine basıyoruz?

(Laughter)

(Kahkaha)

Here's another pet one of mine: you have a printer.

Kızdığım başka bir şey daha: bir yazıcınız var.

Most of the time, you want to print one copy of your document,

Genelde, sıralı şekilde yazıcıdan bir sayfa

in page order, on that printer.

bastırmak isterseniz.

So why in God's name do you see this every time you print?

Peki Allah aşkına niye her seferinde bu karşınıza çıkar?

It's like a 747 shuttle cockpit.

Bu, 747 uzay mekiğinin kokpitine benziyor.

(Laughter)

(Kahkaha)

And one of the buttons at the bottom, you'll notice, is not "Print."

Ve fark edeceksiniz, aşağıdaki düğmelerin hiçbiri "Yazdır" değil.

(Laughter)

(Kahkaha)

(Applause)

(Alkış)

Now, I'm not saying that Apple is the only company who has embraced

Apple'ın sadelik kültünü benimsemiş tek şirket

the cult of simplicity.

olduğunu söylemiyorum.

Palm is also, especially in the old days, wonderful about this.

Palm, özellikle eskiden, bu konuda harikaydı.

I actually got to speak to Palm when they were flying high in the '90s,

En popüler zamanlarında, 90'larda, Palm'la konuşabildim

ve konuşmadan sonra, bir çalışanla tanıştım.

and after the talk, I met one of the employees.

He says, "Nice talk." And I said, "Thank you. What do you do here?"

"İyi konuşmaydı" dedi ve ben, "Teşekkürler, neyle uğraşıyorsun?" dedim.

"Sayıcıyım." dedi.

He said, "I'm a tap counter." I'm like, "You're a what?"

"Sen nesin yani? oldum, oda devam etti, "CEO, Jeff Hawkins 'Palm Pilot'ta herhangi

He goes, "Well Jeff Hawkins, the CEO, says,

'If any task on the Palm Pilot takes more than three taps of the stylus,

bir görev, üç kalem darbesinden fazla sürüyorsa, çok uzundur

it's too long, and it has to be redesigned.'

ve yeniden tasarlanması gerekir' dedi. Yani ben bir sayıcıyım."

So I'm the tap counter."

So, I'm going to show you an example

Şimdi size sayıcısı olmayan bir şirketten

of a company that does not have a tap counter.

(Laughter)

örnek göstereceğim.

This is Microsoft Word.

İşte bu Microsoft Word. Word'de yeni bir sayfa oluşturmak istediğinizde

Ok, when you want to create a new blank document in Word --

it could happen.

-- olabilir!

(Laughter)

(Kahkaha)

You go up to the "File" menu and you choose "New."

Dosya'ya gidiyorsunuz ve "Yeni"yi seçiyorsunuz. Şimdi,

Now, what happens when you choose "New?"

"Yeni"yi seçtiğinizde ne oluyor? Yeni bir sayfa mı açılıyor?

Do you get a new blank document?

You do not.

Hayır, açılmıyor.

On the opposite side of the monitor, a task bar appears,

Monitörün yan tarafında, bir görev bölmesi çıkıyor ve

and somewhere in those links -- by the way, not at the top --

o linklerin birinde -- bu arada, ilk sırada değil -- linklerin bir yerinde

somewhere in those links is a button that makes you a new document.

size yeni sayfa açacak düğme var.

Ok, so that is a company not counting taps.

İşte, bu saymayan bir şirket.

You know, I don't want to just stand here and make fun of Microsoft ...

Biliyorsunuz, niyetim burada durup Microsoft'la dalga geçmek değil.

Seyirci: Devam et.

Yes, I do.

David Pogue: Evet, edeceğim.

(Laughter)

(Kahkaha)

(Applause)

(Alkış)

The Bill Gates song!

Bill Gates şarkısı!

(Piano music)

I've been a geek forever

Her zaman bir inektim ve ilk DOS'u ben yazdım.

and I wrote the very first DOS.

I put my software and IBM together;

Yazılımım ve IBM'i bir araya getirdim.

I got profit and they got the loss.

Ben kar ettim, onlar zarar.

(Laughter)

(Kahkaha)

I write the code that makes the whole world run.

Tüm dünyayı döndüren kodu ben yazdım.

I'm getting royalties from everyone.

Herkesten saygı topluyorum.

Sometimes it's garbage, but the press is snowed.

Bazen sadece çöpten ibaretler ama basın abartıyor.

You buy the box; I'll sell the code.

Siz kutuyu alacaksınız, ben kodu satacağım.

Every software company is doing Microsoft's R&D.

Tüm yazılım şirketleri Microsoft'un R&D'sini yapıyor.

You can't keep a good idea down these days.

Bugünlerde iyi bir fikri engelleyemezsiniz.

Even Windows is a hack.

Windows bile bir kopya. Kabaca Mac'e dayanıyoruz.

We're kind of based loosely on the Mac.

So it's big, so it's slow. You've got nowhere to go.

İşte, büyük, işte, yavaş. Gidecek bir yerin yok. Bunu övgü için yapmıyorum;

I'm not doing this for praise.

I write the code that fits the world today.

dünyaya uyan kodu yazıyorum.

Big mediocrity in every way.

Her açıdan büyük vasatlık.

We've entered planet domination mode.

Dünya egemenliği modundayız.

You'll have no choice; you'll buy my code.

Başka şansın yok, kodumu alacaksın.

I am Bill Gates and I write the code.

Ben Bill Gates'im ve kodu ben yazdım.

(Applause)

(Alkış)

But actually, I believe there are really two Microsofts.

Ama aslında, iki ayrı Microsoft olduğuna inanıyorum.

There's the old one, responsible for Windows and Office.

Windows ve Office'ten sorumlu olan bir eski Microsoft var.

They're dying to throw the whole thing out and start fresh, but they can't.

Her şeyi bir kenara atıp, yeni baştan başlamak için ölüyorlar,

They're locked in, because so many add-ons and other company stuff

ama yapamazlar. Kitlendiler çünkü birçok eklenti

ve diğer şirketlerin ürünleri 1982 iskeletine kenetlendi.

locks into the old 1982 chassis.

But there's also a new Microsoft,

Ama öte yandan, çok iyi ve basit arayüz

that's really doing good, simple interface designs.

tasarımları yapan yeni Microsoft da var.

I liked the Media Center PC.

Media Center PC'yi sevdim. Microsoft SPOT Watch'ı sevdim.

I liked the Microsoft SPOT Watch.

The Wireless Watch flopped miserably in the market,

The Wireless Watch zavallı şekilde başarısızlıkla sonuçlandı,

but it wasn't because it wasn't simply and beautifully designed.

ama bu basit ve güzelce tasarlanmadığından kaynaklanmıyor.

But let's put it this way:

Şu açıdan bakalım: her akşam cep telefonu

would you pay $10 a month to have a watch

gibi şarj edilmesi gereken ve alan kodunu girmediğinizde

that has to be recharged every night like your cell phone,

and stops working when you leave your area code?

çalışmayı bırakan bir saate aylık 10 dolar öder miydiniz?

(Laughter)

(Kahkaha)

Belirtiler, karışıklık sorununun kötüye gittiğini gösterebilir.

So, the signs might indicate

that the complexity crunch is only going to get worse.

So is there any hope?

Peki hiç umut var mı? Ekranlar küçülüyor.

The screens are getting smaller, people are illuminating,

İnsanlar aydınlanıyor, eskileri kutulara kaldırıyor.

putting manuals in the boxes,

things are coming out at a faster pace.

Yeni şeyler daha hızlı piyasaya çıkıyor.

It's funny -- when Steve Jobs came back to Apple in 1997,

Bu komik -- Steve Jobs, 12 yıl aradan sonra 1997'de

after 12 years away, it was the MacWorld Expo --

tekrar Apple'a MacWorld Expo'da gelmişti.

he came to the stage in that black turtleneck and jeans,

Boğazlı siyah kazağıyla ve kotuyla sahneye çıktı ve

and he sort of did this.

bunu yaptı. Seyirci çıldırdı ama ben bunu

The crowd went wild, but I had just seen --

I'm like, where have I seen this before?

daha önce nerede gördüğümü düşündüm. "Evita"yı yeni izlemiştim --

I had just seen the movie "Evita" --

(Laughter)

(Kahkaha)

with Madonna,

-- Madonna vardı ve ben, bir dakika, Steve Jobs hakkında da bir tane yapacağım.

and I'm like, you know what?

I've got to do one about Steve Jobs.

(Music)

It won't be easy. You'll think I'm strange.

Kolay olmayacak. Garip olduğumu düşünebilirsin.

(Laughter)

When I try to explain why I'm back,

Basına Apple'ın geleceğinin olmadığını

after telling the press Apple's future is black.

söyledikten sonra neden geri döndüğümü açıkladığımda.

You won't believe me.

Bana inanmayacaksın.

All that you see is a kid in his teens who started out in a garage

Tek gördüğünüz ergen bir çocuğun Woz adındaki

with only a buddy named Woz.

kankasıyla garajda işe koyulduğu.

(Laughter)

(Kahkaha)

You try rhyming with garage!

Garajla kafiyeli bir şey bulmaya çalışın!

(Laughter)

(Kahkaha)

Don't cry for me, Cupertino.

Benim için ağlama Cupertino.

(Laughter)

(Kahkaha)

Gerçek şu ki, seni hiç terketmedim.

The truth is, I never left you.

(Kahkaha)

I know the ropes now, know what the tricks are.

Artık işin kurallarını ve hilelerini biliyorum.

I made a fortune over at Pixar.

Pixar'dan bir servet yaptım.

(Laughter)

(Kahkaha)

Don't cry for me, Cupertino.

Benim için ağlama Cupertino. Hala hevesim ve vizyonum var.

I've still got the drive and vision.

I still wear sandals in any weather.

Hala her havada terlik giyiyorum. Sadece, bugünlerde

It's just that these days,

they're Gucci leather.

Gucci derisindenler.

(Laughter)

(Kahkaha)

(Applause)

(Alkış)

Thank you.

So Steve Jobs had always believed in simplicity and elegance and beauty.

Teşekkürler. Steve Jobs her zaman basitliğe, zarafete

ve güzelliğiye inandı. Ve gerçek şu ki,

And the truth is,

for years I was a little depressed,

yıllarca karamsardım. Çünkü Amerikalılar belli ki buna değer vermiyorlardı,

because Americans obviously did not value it,

because the Mac had three percent market share,

çünkü Windows %95 pazar payına sahipken,

Windows had 95 percent market share --

Mac %3'üne sahipti.

people did not think it was worth putting a price on it.

İnsanlar buna para ödemeye değmeyeceğini düşündüler.

So I was a little depressed.

Yani biraz karamsardım ve sonra Al Gore'un konuşmasını dinledim

And then I heard Al Gore's talk,

and I realized I didn't know the meaning of depressed.

ve karamsarlığın anlamını bilmediğimi fark ettim.

(Laughter)

(Kahkaha)

Ama sonradan yanıldım, değil mi? Çünkü iPod piyasaya çıktı,

But it turns out I was wrong, right?

Because the iPod came out,

and it violated every bit of common wisdom.

ve genel görüşü altüst etti.

Other products cost less; other products had more features,

Diğer ürünler daha ucuzdu. Daha fazla özellikleri vardı.

they had voice recorders and FM transmitters.

Ses kaydedicileri ve radyoları vardı.

The other products were backed by Microsoft, with an open standard,

Diğer ürünler, Apple'ın özgün anlayışıyla değil de Microsoft'un

not Apple's propriety standard.

genel anlayışıyla desteklenmişti.

But the iPod won -- this is the one they wanted.

Ama iPod kazandı! İstedikleri buydu.

The lesson was: simplicity sells.

Anafikir: "sadelik satar"dı.

And there are signs that the industry is getting the message.

Ve sanayinin mesajı aldığına dair bazı işaretler var.

This is a little company that's done very well with simplicity and elegance.

Basitliği ve zarafeti çok iyi kullanan küçük bir şirket var.

The Sonos thing -- it's catching on.

The Sonos -- rağbet görüyorlar.

I've got just a couple examples.

Birkaç örnek göstereceğim. Son zamanlarda çıkan

Physically, a really cool, elegant thinking coming along lately.

fiziksel olarak havalı ve zarif bir düşünce.

When you have a digital camera,

Bir fotoğraf makinesi aldığınızda fotoğrafları bilgisayarınıza nasıl aktarırsınız?

how do you get the pictures back to your computer?

Well, you either haul around a USB cable,

Ya USB kablosu taşırsınız ya da kart okuyucu alıp onu taşırsınız.

or you buy a card reader and haul that around.

Either one, you're going to lose.

Her halükarda, kaybedeceksiniz. Ben ise hafıza kartını

What I do is, I take out the memory card,

çıkarıyorum, ikiye katlıyorum ve USB bağlantılarını ortaya çıkarıyorum.

and I fold it in half, revealing USB contacts.

I just stick it in the computer, offload the pictures,

Bilgisayara takıyorum, fotoğrafları aktarıyorum, ve kameraya

put it right back in the camera.

I never have to lose anything.

tekrar takıyorum. Hiçbir şeyi kaybetmiyorum.

Here's another example.

İşte başka bir örnek. Chris, sen enerji kaynağısın.

Chris, you're the source of all power. Will you be my power plug?

Elektrik prizim olur musun?

Chris Anderson: Oh yeah. DP: Hold that and don't let go.

Chris Anderson: Tabii.

DP: Tut ve gitmesine izin verme. Bunu görmüş olabilirsiniz:

You might've seen this, this is Apple's new laptop.

bu yeni Apple laptopu. Bu da şarj kablosu. Bu şekilde takıyorsunuz.

This the power cord. It hooks on like this.

Ve eminim ki siz veya çocuğunuz hayatınızda bir kere

And I'm sure every one of you has done this at some point in your lives,

bunu yapmışsınızdır. Yürüyorsunuz, ve

or one of your children.

You walk along -- and I'm about to pull this onto the floor.

bunu yere düşürmek üzereyim. Umursamıyorum. Ödünç alındı.

I don't care. It's a loaner.

Here we go. Whoa!

Hadi bakalım. Aman! Mıknatıslı. Bilgisayarı yere çekmiyor.

It's magnetic -- it doesn't pull the laptop onto the floor.

(Applause)

(Alkış)

In my very last example --

Son örneğimde -- İşlerimin çoğunu ses

I do a lot of my work using speech recognition software.

tanıyıcı yazılımla hallediyorum, biraz sessiz olmanız

And I'll just -- you have to be kind of quiet

lazım çünkü yazılım çok hassas. Tamam.

because the software is nervous.

Speech recognition software is really great

Ses tanıyıcı yazılım hızlıca mesaj atmak için çok iyi. Nokta.

for doing emails very quickly; period.

Like, I get hundreds of them a day; period.

Günde yüzlerce mesaj alıyorum. Nokta.

And it's not just what I dictate that it writes down; period.

Ve sadece benim söylediklerimi yazmıyor. Nokta.

I also use this feature called voice macros; period.

Aynı zamanda ses makroları denen bir özellik de kullanıyorum. Nokta.

Correct "dissuade."

"Vazgeçirmek"i düzelt. "Sadece"

Not "just."

Ok, this is not an ideal situation,

Tamam, bu ideal bir durum değil,

because it's getting the echo from the hall and stuff.

çünkü salon ve eşyalar yankı yapıyor.

The point is, I can respond to people very quickly by saying a short word,

Ama asıl nokta, kısa bir kelime söyleyip

daha uzun bir şey yazdırıp, insanlara hızlıca

and having it write out a much longer thing.

So if somebody sends me a fan letter, I'll say,

cevap verebiliyorum. Yani biri bana hayran mektubu atarsa, ben,

"Thanks for that."

"Teşekkürler" diyeceğim.

[Thank you so much for taking the time to write ...]

(Kahkaha)

(Laughter)

(Applause)

(Alkış)

And conversely, if somebody sends me hate mail --

Ve tersi, biri bana kınama mektubu atarsa -- her gün olan şey --

which happens daily --

I say, "Piss off."

"Bas git." diyeceğim.

(Laughter)

(Kahkaha)

[I admire your frankness ...]

(Laughter)

(Applause)

(Alkış)

So that's my dirty little secret. Don't tell anyone.

Bu benim küçük sırrımdı. Kimseye söylemeyin.

(Laughter)

(Kahkaha)

So the point is -- this is a really interesting story.

Yani aslında, bu çok ilginç bir hikaye.

This is version eight of this software,

Bu yazılımın sekizinci versiyonu, ve sekizinci versiyona ne eklediklerini biliyor musunuz?

and do you know what they put in version eight?

No new features. It's never happened before in software!

Sıfır yeni özellik. Bu daha önce hiç yapılmadı.

The company put no new features.

Şirket hiç yeni özellik koymadı. Sadece,

They just said, "We'll make this software work right." Right?

"Yazılımı doğru çalışır hale getirdik" dediler. Doğru.

Because for years, people had bought this software, tried it out --

Çünkü yıllarca insanlar bu yazılımı aldı, denedi -- sadece

95 percent accuracy was all they got,

%95 verim alabildiler, bu da 20 kelimeden birinin yanlış olduğunu gösterir --

which means one in 20 words is wrong --

and they'd put it in their drawer.

ve çekmecelerine kaldırdılar. Ve şirket bundan bıktı,

And the company got sick of that,

so they said, "This version, we're not going to do anything,

"Bu versiyonda bir şey yapmayacağız ama doğru

but make sure it's darned accurate."

çalıştığından emin olacağız" dediler.

And so that's what they did.

İşte bu yaptıkları tek şey. "Doğru yapma" kültü yayılmaya başladı.

This cult of doing things right is starting to spread.

Bu teknolojinin tüketicilerine son tavsiyem:

So, my final advice for those of you who are consumers of this technology:

remember, if it doesn't work, it's not necessarily you, ok?

Unutmayın, eğer çalışmıyorsa, bu illa ki sizin yüzünüzden değil, tamam mı?

It could be the design of the thing you're using.

Kullandığınız şeyin tasarımı yüzünden olabilir.

Be aware in life of good design and bad design.

Hayatta iyi tasarımla kötü tasarımı ayırt edin.

And if you're among the people who create this stuff:

Eğer aletleri yaratan taraftaysanız, kolay olan zordur.

Easy is hard.

Pre-sweat the details for your audience.

Kullanıcılarınız için detaylara önem verin. Sayın.

Count the taps.

Remember, the hard part is not deciding what features to add,

Unutmayın, zor olan hangi özellikleri ekleyeceğine karar vermek değil --

it's deciding what to leave out.

hangilerini çıkaracağına karar vermektir.

And best of all, your motivation is: simplicity sells.

Ve en iyisi, motivasyonunuz: sadelik satar.

CA: Bravo. DP: Thank you very much.

CA: Bravo.

DP: Çok teşekkür ederim.

CA: Hear, hear!

CA: İşte bu!

(Applause)

(Alkış)