"First Kiss" by Tim Seibles

Çeviri: Gözde Alpçetin Gözden geçirme: Gözde Zülal Solak

First Kiss

İlk Öpücük

Her mouth

Ağzı ağzıma düştü

fell into my mouth

like a summer snow, like a 5th season, like a fresh Eden,

bir yaz karı gibi, beşinci bir mevsim gibi, hoş bir cennet bahçesi gibi,

like Eden when Eve made God

Havva kalçalarının eğimiyle Tanrı'yı sızlattığındaki cennet bahçesi gibi —

whimper with the liquid tilt of her hips—

her kiss hurt like that—

öpücüğü işte böyle acıttı —

I mean, it was as if she’d mixed the sweat of an angel

Yani demek istediğim bir meleğin terini mandalinanın tadıyla karıştırmış gibiydi.

with the taste of a tangerine,

I swear. My mouth had been a helmet forever

Yemin ederim. Ağzım uzun zamandır sırlarla yağlanmış bir kasktı,

greased with secrets, my mouth

a dead-end street a little bit lit by teeth—my heart, a clam

ağzım dişlerimle birazcık aydınlanmış çıkmaz bir sokaktı—

slammed shut at the bottom of a dark,

kalbim karanlığın dibinde kapatılmış bir istiridye,

but her mouth pulled up like a baby-blue Cadillac

fakat ağzı bebek mavisi bir Cadillac gibi duruyor

packed with canaries driven by a toucan—I swear

Tukan kuşu tarafından sürülmüş kanaryalarla dolu bir şekilde —

those lips said bright wings when we kissed, wild

Yemin ederim ki o dudaklar öpüştüğümüzde parlak kanatlar çıkardı,

and precise—as if she were teaching a seahorse to speak—

vahşi ve kusursuz— bir denizatına konuşmayı öğretiyormuş gibi—

her mouth so careful, chumming the first vowel from my throat

ağzı o kadar dikkatli, bense beynim gürültülü çalınan bir piyano olasaya kadar

until my brain was a piano banged loud, hammered like that—

böyle çalınarak, boğazımdan ilk harfi zar zor çıkarabiliyordum—

it was like, I swear her tongue was Saturn’s 7th moon—

Yemin ederim ki dili Satürn'ün yedinci uydusu gibiydi—

hot like that, hot and cold and circling,

onun gibi sıcak, sıcak ve soğuk ve dönen,

circling, turning me into a glad planet—

beni memnun bir gezegene dönüştürerek dönen—

sun on one side, night pouring

bir tarafta güneş, gece yavaş elini diğer tarafa götürüyor:

her slow hand over the other: one fire flying the kite of another.

bir ateş diğerinin uçurtmasını uçuruyor.

Her kiss, I swear—if the Great Mother rushed open the moon

Öpücüğü, yemin ederim, — ulu tanrıça ayı bir hediye gibi açmış

like a gift and you were there to feel your shadow finally

ve sen de gölgenin sonunda bileklerinden çözüldüğünü hissetmek için oradasın gibi.

unhooked from your wrist.

That’d be it, but even sweeter—

Aynen böyle, ama daha bile tatlı—

like a riot of peg-legged priests on pogo-sticks, up and up,

zıp zıpın üstündeki tahta bacaklı papazların isyanı gibi, yukarı ve yukarı,

this way and this, not falling but on and on

bu yolda ve bu, düşmüyor ama durmadan böyle devam ediyor, terbiyesiz

like that, badly behaved

but holy—I swear! That kiss: both lips utterly committed

ama kutsal— Yemin ederim! O öpücük:

her iki dudaklar tamamen dünyaya barış gönüllüleri gibi bağlı,

to the world like a Peace Corps,

like a free store, forever and always

bedava bir dükkan gibi, ebediyen ve daima

a new city—no locks, no walls, just doors—like that, I swear,

kilitsiz, duvarsız, sadece kapıları olan yeni bir şehir— aynen öyle,

like that.

yemin ederim, aynen öyle.