Christopher Ategeka: How adoption worked for me | TED

Çeviri: TOLGA ALTIPARMAK Gözden geçirme: Figen Ergürbüz

How many of you are tired

Söylesenize kaçınız ünlülerin

of seeing celebrities adopting kids from the African continent?

Afrika kıtasından çocuk evlat edinmelerini görmekten sıkıldı.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

Well, it's not all that bad.

Göründüğü kadar kötü değil.

I was adopted.

Ben de evlat edinildim.

I grew up in rural Uganda,

Uganda'nın kırsalında büyüdüm,

lost both my parents when I was very, very young.

çok genç yaşlardayken ailemi kaybettim.

And when my parents passed,

Ailemi kaybettikten sonra,

I experienced all the negative effects of poverty,

yoksulluğun bütün negatif etkilerini yaşadım,

from homelessness,

evsizlikten,

eating out of trash piles,

çöp yığınlarından beslenmeye kadar,

you name it.

daha pek çok şey.

But my life changed

Fakat hayatım

when I got accepted into an orphanage.

yetimhaneye kabul edildiğimde değişti.

Through one of those sponsor-an-orphan programs,

Eğitimimi tamamlayabilmem için, --bir yetime sponsor ol-- eğitim

I was sponsored and given an opportunity to acquire an education.

programlarının biri tarafından bir fırsat sunuldu ve desteklendim.

I started off in Uganda.

Uganda'da başladım.

I went through school, and the way this particular program worked,

Okula gittim ve bu programın çalışma şekli şöyle,

you finished high school and after high school,

liseyi bitiriyorsunuz ve liseden sonra,

you go learn a trade -- to become a carpenter, a mechanic

bir zanaat öğrenmelisiniz -- marangozluk, tamircilik

or something along those lines.

ya da bu tarz bir şey olabilir.

My case was a little different.

Benim olayım birazcık farklıydı.

The sponsor family that was sending these 25 dollars a month

Sponsor aile aylık 25 doları bu organizasyona

to this orphanage to sponsor me,

beni desteklemesi için yolluyordu.

which -- I had never met them --

-ki hiç tanışmadım onlarla-

said, "Well ...

bu aile bana,

we would like to send you to college instead."

"Seni üniversiteye yollamak istiyoruz." dedi.

Oh -- it gets better.

Tamam, daha iyi.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

And they said, "If you get the paperwork,

"Eğer kâğıt işlerini halledersen,

we'll send you to school in America instead."

seni Amerika'da bir okula yollayacağız." dediler.

So with their help,

Ve onların yardımlarıya,

I went to the embassy and applied for the visa.

vize başvurusu için konsolosluğa gittim.

I got the visa.

Vizeyi aldım.

I remember this day like it was yesterday.

O günü daha dünmüş gibi hatırlıyorum.

I walked out of the embassy with this piece of paper in my hand,

Ellerimde bir tomar kâğıtla seke seke

a hop in my step,

konsolosluğa doğru yürüyordum,

smile on my face,

hayatımın değiştiğinin farkındalığı

knowing that my life is about to change.

içinde gülümsüyordum.

I went home that night,

O gece eve gittim

and I slept with my passport,

ve pasaportumla beraber uyudum

because I was afraid that someone might steal it.

çünkü birinin onu çalabileceğinden korkuyordum.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

I couldn't fall asleep.

Bir türlü uyuyamıyordum.

I kept feeling it.

Onu yanımda tuttum.

I had a good idea for security.

Sağlama almak için bir fikrim vardı.

I was like, "OK, I'm going to put it in a plastic bag,

"Tamam, bunu plastik bir çantaya koyacağım ve dışarı

and take it outside and dig a hole, and put it in there."

çıkıp bir çukur kazıp, onu da içine koyacağım." dedim.

I did that, went back in the house.

Bunu yaptım ve sonra eve döndüm.

I could not fall asleep. I was like, "Maybe someone saw me."

Hâlâ uyuyamıyordum, "Ya biri beni gördüyse..."

I went back --

Hemen geri döndüm --

(Laughter)

(Gülüşmeler)

I pulled it out, and I put it with me the entire night --

Onu geri çıkardım ve bütün gece yanımda tuttum --

all to say that it was an anxiety-filled night.

tek söyleyebileceğim panik dolu bir geceydi.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

Going to the US was, just like another speaker said,

ABD'ye gitmek, başka bir konuşmacının da dediği gibi,

was my first time to see a plane,

ilk kez o zaman bir uçak gördüm

be on one, let alone sit on it to fly to another country.

içinde olmak, başka bir ülkeye gitmek için içinde oturup beklemek...

December 15, 2006.

Aralık 15, 2006.

7:08pm.

Saat: 19:08

I sat in seat 7A.

7A'ya oturdum.

Fly Emirates.

Emirates Hava yolları.

One of the most gorgeous, beautiful women I've ever seen walked up,

Şimdiye kadar gördüğüm en güzel kadınlardan biri yaklaşıyordu,

red little hat with a white veil.

beyaz peçesiyle kırmızı şapkalı bir kadın.

I'm looking terrified, I have no idea what I'm doing.

Dehşet içinde ona bakıyordum, ne yaptığımı bilmiyorum.

She hands me this warm towel --

Sıcak havlu uzatıyordu bana --

warm, steamy, snow white.

sıcak, buharlı, bembeyaz bir havlu.

I'm looking at this warm towel;

Havluya bakıyordum;

I don't know what to do with my life, let alone with this damn towel --

ne yapacağım hakkında bir fikrim yoktu, beni havluyla yalnız bırakın --

(Laughter)

(Gülüşmeler)

(Applause)

(Alkış)

I did one of the --

İlk olarak --

you know, anything anyone could do in that situation:

böyle durumlarda ne yapılır, bilirsiniz:

look around, see what everyone else is doing.

diğerlerinin ne yaptığını görmek için etrafıma baktım.

I did the same.

Aynısını yaptım.

Mind you, I drove about seven hours from my village to the airport that day.

Unutmayın, köyümden hava alanına gitmek yedi saat falan sürdü.

So I grab this warm towel,

Sıcak havluyu kaptım,

wipe my face just like everyone else is doing,

herkes gibi ben de yüzümü sildim.

I look at it --

Havluya baktığımda,

damn.

lanet olsun.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

It was all dirt brown.

Tamamen kir içindeydi.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

I remember being so embarrassed that when she came by to pick it up,

Onu geri almaya geldiklerinde çok, mahçup olduğumu hatırlıyorum.

I didn't give mine.

Benimkini vermedim.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

I still have it.

Hâlâ elimdeydi.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

(Applause)

(Alkış)

Going to America opened doors for me

Amerika kapılarının bana açılmış olması,

to live up to my full God-given potential.

Tanrı'nın bir lütfu.

I remember when I arrived,

Amerika'ya vardığımda, sponsor

the sponsor family embraced me,

ailenin beni kucakladığını hatırlıyorum

and they literally had to teach me everything from scratch:

ve gerçekten bana her şeyi sıfırdan öğretmek zorunda kaldılar:

this is a microwave, that's a refrigerator --

bu bir mikrodalga, şu da buzdolabı --

things I'd never seen before.

daha önce görmediğim bir sürü şey.

And it was also the first time

Hayatımda ilk defa

I got immersed into a new and different culture.

kendimi farklı bir kültürün içinde bulmuştum.

These strangers showed me

Bu yabancılar bana gerçek

true love.

sevgiyi gösterdi.

These strangers showed me that I mattered,

Bana önemli olduğumu, hayallerimin

that my dreams mattered.

önemli olduklarını gösterdiler.

(Applause)

(Alkış)

Thank you.

Teşekkür ederim.

These individuals had two of their own biological children.

İki tane biyolojik çocukları vardı.

And when I came in, I had needs.

Artık onlara ihtiyacım vardı.

They had to teach me English,

Bana İngilizce öğretmeliydiler,

teach me literally everything,

bana, resmen her şeyi öğretmeliydiler,

which resulted in them spending a lot of time with me.

-ki bu da benimle çok fazla zaman geçirmelerine sebep oldu.

And that created a little bit of jealousy with their children.

Tabii, bu da kendi çocuklarının biraz beni kıskanmasına yol açtı.

So, if you're a parent in this room,

Tabii, ergenlik çağında çocukları olan

and you have those teenager children

bir aile olduğunuzda,

who don't want anything to do with your love and affection --

çocuklar, sizin ilgi ve alakanızı pek de istemiyorlar --

in fact, they find it repulsive --

aslında, bunu itici buluyorlar --

I got a solution:

Ben de evlatlık olarak

adopt a child.

bir çözüm buldum.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

It will solve the problem.

O sorunu çözecekti.

(Applause)

(Alkış)

I went on to acquire two engineering degrees

Dünyanın en saygın enstitülerinden birinden

from one of the best institutions in the world.

iki mühendislik derecesi elde ettim.

I've got to tell you:

Söylemem gerekiyor ki:

talent is universal,

yetenek evrenseldir,

but opportunities are not.

fakat fırsatlar öyle değil.

And I credit this

Ve ben bunu,

to the individuals who embrace multiculturalism,

başkaları için çok kültürlülüğü, sevgiyi, empatiyi ve merhameti

love, empathy

kucaklayan insanlara

and compassion for others.

borçluyum.

We live in a world filled with hate:

Nefretin egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz:

building walls,

duvarların örüldüğü,

Brexit,

ayrılışların yaşandığı,

xenophobia here on the African continent.

Afrika kıtasında yabancı düşmanlığı gibi.

Multiculturalism can be an answer

Çok kültürlülük bu tarz kötü tutumların

to many of these worst human qualities.

çözümü için bir cevap olabilir.

Today, I challenge you

Bugün, sizlere bir çocuğun

to help a young child experience multiculturalism.

çok kültürlülüğü tecrübe etmesine yardım etmeniz için çağrı yapıyorum.

I guarantee you that will enrich their life,

Sizi temin ederim ki; hayatları zenginleşecek,

and in turn,

sonrasında,

it will enrich yours.

sizinki de zengileşecek.

And as a bonus,

Artı olarak,

one of them may even give a TED Talk.

belki onlardan biri de bir gün TED'de konuşur.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

(Applause)

(Alkış)

We may not be able to solve the bigotry and the racism of this world today,

Belki bugünün dünyasındaki ırkçılığı ve bağnazlığı çözemeyebiliriz,

but certainly we can raise children

ama çocuklarımızı dünyaya empatiyle bakan,

to create a positive, inclusive, connected world

sevgi,

full of empathy,

merhamet dolu,

love

pozitif bireyler olarak

and compassion.

büyütebiliriz.

Love wins.

Sevgi daima kazanır.

Thank you.

Teşekkürler.

(Applause)

(Alkış)