Why should you read Flannery O’Connor? - Iseult Gillespie

Çeviri: Nihal Aksakal Gözden geçirme: Gözde Alpçetin

A garrulous grandmother and a roaming bandit face off on a dirt road.

Çenesi düşük bir büyükanne ve gezen bir haydut bir toprak yolda karşılaşıyor.

A Bible salesman lures a one-legged philosopher into a barn.

Bir İncil satıcısı, tek bacaklı bir filozofu bir ahıra çekiyor.

A traveling handyman teaches a deaf woman her first word on an old plantation.

Elinden her iş gelen bir gezgin

işitme engelli bir kadına ilk kelimesini öğretiyor.

From her farm in rural Georgia,

Flannery O'Connor, kuş sürüsüyle çevrili

surrounded by a flock of pet birds,

kırsal Georgia'daki çiftliğinden

Flannery O’Connor scribbled tales of outcasts,

en iyi tanıdığı dünyada sahnelenen,

intruders and misfits staged in the world she knew best:

kimsesizlerin, işgalcilerin ve uyumsuzların hikayelerini yazıyordu:

the American South.

Amerika'nın güneyi.

She published two novels,

İki roman yayınladı,

but is perhaps best known for her short stories,

fakat belki de en çok, iğneleyici dil, alışılmadık mizah

which explored small-town life with stinging language, offbeat humor,

ve tatlı tatsız senaryolarıyla kasaba yaşamını keşfettiği

and delightfully unsavory scenarios.

kısa hikayeleriyle tanınıyor.

In her spare time O’Connor drew cartoons,

O'Connor boş zamanlarında karikatür çizerdi

and her writing is also brimming with caricature.

ve ayrıca yazıları da karikatürlerle dolup taşar.

In her stories, a mother has a face “as broad and innocent as a cabbage,”

Hikayelerinde bir annenin "bir kabak kadar engin ve masum" bir yüzü var,

a man has as much drive as a “floor mop,”

bir adamın "yer paspası" kadar gücü var

and one woman’s body is shaped like “a funeral urn.”

ve bir kadının vücudunun şekli "bir ölü külü vazosu" gibi.

The names of her characters are equally sly.

Karakterlerinin isimleri de eşit derecede muzipçe.

Take the story “The Life You Save May be Your Own,”

"Kurtardığın Hayat Seninki Olabilir" hikayesini ele alalım,

where the one-handed drifter Tom Shiftlet wanders into the lives

tek elli serseri Tom Shiftlet, Lucynell Crater adında

of an old woman named Lucynell Crater

bir yaşlı kadın ve sağır-dilsiz kızının

and her deaf and mute daughter.

hayatlarına dalıyor.

Though Mrs. Crater is self-assured,

Bayan Crater kendine güvenen birisi,

her isolated home is falling apart.

ıssız evi de yıkılıyor.

At first, we may be suspicious of Shiftlet’s motives

İlk başta Shiftlet evdeki işlere yardım etmeyi önerdiğinde,

when he offers to help around the house,

güdülerinden şüphelenebiliriz,

but O’Connor soon reveals the old woman to be

fakat O'Connor çok geçmeden yaşlı kadının da

just as scheming as her unexpected guest–

beklenmedik misafiri kadar entrikacı olduğunu gösteriyor --

and rattles the reader’s presumptions about who has the upper hand.

ve okuyucunun, kimin galip geleceği konusundaki olasılıklarını bozuyor.

For O’Connor, no subject was off limits.

O'Connor için hiçbir konu yasak bölge değildir.

Though she was a devout Catholic,

Kendisi sadık bir Katolik olsa da

she wasn’t afraid to explore the possibility

aynı kişide var olan

of pious thought and unpious behavior

dini düşünceler ve din dışı davranış

co-existing in the same person.

ihtimalini keşfetmekten korkmazdı.

In her novel The Violent Bear it Away,

The Violent Bear it Away adlı hikayesinde,

the main character grapples with the choice to become a man of God –

ana karakter, Tanrı'nın adamı olma tercihi ile boğuşmaktadır -

but also sets fires and commits murder.

ama aynı zamanda yangın çıkarır ve cinayet işler.

The book opens with the reluctant prophet in a particularly compromising position:

Kitap gönülsüz peygamberle özellikle uzlaşmacı bir konumda başlar:

“Francis Marion Tarwater’s uncle had been dead for only half a day

''Çocuk, mezarını kazmayı bitirmek için çok fazla sarhoş olduğunda

when the boy got too drunk to finish digging his grave.”

Francis Marion Tarwater'ın amcası bir buçuk gündür ölüydü.''

This leaves a passerby to “drag the body from the breakfast table

Bu yüzden “cesedi hala oturduğu kahvaltı masasından sürükleyip

where it was still sitting and bury it […]

köpeklerin kazamayacağı kadar

with enough dirt on top to keep the dogs from digging it up.”

toprağın altına […] gömme işi yoldan geçen birine kalmıştı. ''

Though her own politics are still debated,

Politikaları hala tartışılsa da

O’Connor’s fiction could also be attuned to the racism of the South.

O'Connor'ın kurgusu güneyin ırkçılığına uyarlanabilir.

In “Everything that Rises Must Converge,”

''Her Çıkışın Bir İnişi Vardır'' kitabında

she depicts a son raging at his mother’s bigotry.

annesinin bağnazlığına sinirlenen bir oğlanı anlatır.

But the story reveals that he has his own blind spots

Ama hikaye, onun da kör noktaları olduğunu

ve şeytanı basitçe kabullenmenin oğlanı şeytanın kontrolünden

and suggests that simply recognizing evil

doesn’t exempt his character from scrutiny.

muhafaza olmayacağı anlamına gelmez der.

Even as O’Connor probes the most unsavory aspects of humanity,

O’Connor insanlığın en tatsız yönlerini inceliyor olsa da

she leaves the door to redemption open a crack.

kurtuluşa açılan kapıyı biraz aralık bırakıyor.

In “A Good Man is Hard to Find,”

“İyi Bir Adam Bulmak Zor” ise,

she redeems an insufferable grandmother for forgiving a hardened criminal,

ailesine yaklaşırken bile çok suçlu birini affettiği için

even as he closes in on her family.

dayanılmaz olan büyükanneden bahseder.

Though we might balk at the price the woman pays for this redemption,

Kadının bu kurtuluş için ödediği paranın karşılığı konusunda tereddüt etsek de

we’re forced to confront the nuance in moments

aksi halde tamamen şiddet içeren veya kötülük olarak kabul edebileceğimiz

we might otherwise consider purely violent or evil.

anlarda nüansla yüzleşmek zorunda kalıyoruz.

O’Connor’s mastery of the grotesque

O’Connor’ın grotesk ustalığı

and her explorations of the insularity and superstition of the South

ve güneyin içselliğini ve batıl inancını araştırması

led her to be classified as a Southern Gothic writer.

onun Güneyli Gotik bir yazar olarak sınıflandırmasına neden oldu.

But her work pushed beyond the purely ridiculous

Ancak çalışmaları, insan karakterinin çeşitliliğini

and frightening characteristics associated with the genre

ve nüansını ortaya çıkarmak için bu türle ilgili

to reveal the variety and nuance of human character.

tamamen saçma ve korkutucu özelliklerin ötesine geçti.

She knew some of this variety was uncomfortable,

Bu çeşitliliğin bir kısmının nahoş olduğunu

and that her stories could be an acquired taste –

ve hikayelerinin edinilmiş bir tat olabileceğini biliyordu

but she took pleasure in challenging her readers.

- ama okuyucularına meydan okumaktan zevk aldı.

O’Connor died of lupus at the age of 39,

O'Connor, hastalığın kendisini on iki yıl boyunca

after the disease had mostly confined her to her farm in Georgia for twelve years.

Gürcistan'daki çiftliğine hapsetmesinden sonra 39 yaşında lupustan öldü.

During those years,

O yıllarda,

she penned much of her most imaginative work.

yaratıcı yazılarının çoğunu kaleme almıştı.

Her ability to flit between revulsion and revelation

Tepki ve ilham arasında uçma kabiliyeti,

continues to draw readers to her endlessly surprising fictional worlds.

okurları sonsuz şaşırtıcı kurgusal dünyalarına çekmeye devam ediyor.

As her character Tom Shiftlet notes,

Karakteri Tom Shiftlet'in belirttiği gibi

the body is “like a house:

vücut “bir ev gibidir:

it don’t go anywhere,

hiçbir yere gitmez,

but the spirit, lady, is like an automobile:

ama ruhu, bir hanımefendi, bir otomobil gibidir:

always on the move.”

daima hareket halinde”.