Isaac Mizrahi: Fashion, passion, and about a million other

Isaac Mizrahi'den moda ve yaratıcılık üzerine

Çeviri: Seyhan SIRTALAN Gözden geçirme: yasin alp aluç

I have, like, a thing about sleeping.

Uykuyla aram pek iyi değildir.

I don't sleep that much,

Yani, pek fazla uyumam.

and I've come to this thing about, like, not sleeping much

Bu az uyuma konusunu son zamanlarda

as being a great virtue,

after years of kind of battling it

iyi bir özellik olarak görmeye başladım.

as being a terrible detriment or something.

Oysa önceleri bunu son derece zararlı bir şey gibi görüyordum.

And now I really like sort of sitting up.

Şimdi uyanık kalmak gerçekten hoşuma gidiyor.

You know, but for years, I've been sitting up,

Ama yıllarca geceleri uykum kaçıp durdu

and I think my creativity is greatly motivated

ama sanırım, bu uykusuzluk durumu yaratıcılığıma çok faydalı oldu.

by this kind of insomnia.

I lie awake. I think thoughts. I walk aimlessly sometimes.

Uyumadan yatakta yatarım. Bir yığın şey düşünürüm. Amaçsız yürürüm.

I used to walk more at night.

Bazen geceleri daha çok yürüdüğüm olmuştur.

I walk during the day, and I follow people who I think look interesting.

Gündüz de yürürüm ve bana ilginç gözüken insanları takip ederim.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

And sometimes -- actually, once it was on "Page Six" in the "Post"

Bazen de-- aslında bu The Post gazetesinin altıncı sayfasındaydı,

that I was cruising this guy, like, sort of, whatever,

bir adamı takip ediyordu falan gibi bir şeyler yazmışlar,

but I was actually just following because he had these great shoes on --

aslında ayakkabıları çok güzel olduğu için takip ediyordum.

(Laughter)

Neyse adamı takip ettim.

so I was following this guy.

And I took a picture of his shoes,

Ayakkabılarının resmini çektim,

and we thanked each other and just went on our way.

sonra birbirimize teşekkür edip kendi yolumuza gittik.

Aslında ben bunu hep yapıyorum.

But I do that all the time.

Aslında, bir çok dizayn fikrim bir takım yanlışlıklar

As a matter of fact, I think a lot of my design ideas

come from mistakes and tricks of the eye.

ve göz yanılmalarından kaynaklanıyor sanırım.

Because I feel like, you know, there are so many images out there,

Çünkü etrafta bir yığın şekil, görüntü

so many clothes out there.

bir yığın giysi olduğunu düşünüyorum.

And the only ones that look interesting to me

Ve bana ilginç gözükenler

are the ones that look slightly mistaken, of course,

biraz yanlış olanlar ya da

or very, very surprising.

çok şaşırtıcı olanlar.

And often, I'm driving in a taxi,

Çoğu kez, takside giderken

and I see a hole in a shirt or something that looks very interesting

bir gömlekte delik ya da

çok ilginç, hoş, fonksiyonel bir özellik görürüm.

or pretty or functional

in some way that I'd never seen happen before.

Bu daha önce hiç görmediğim bir şeydir.

And so I'd make the car stop, and I'd get out of the car and walk

Arabayı durdurup, dışarı çıkar ve yaklaşırım ancak

and see that, in fact, there wasn't a hole,

o zaman görürüm ki delik sandığım şey aslında bir göz yanılmasıdır,

but it was a trick of my eye; it was a shadow, you know.

anlayacağınız, bir gölgeden başka bir şey değildir.

Or if there was a hole, I'd think like, "Oh, damn.

Ya da bir delikse, hay aksi derim

Actually, someone thought of that thought already.

birisi bunu daha önce düşünmüş bile.

Birisi bu hatayı yapmış öyleyse artık ben yapamam.

Someone made that mistake already, so I can't do it anymore."

I don't know where inspiration comes from.

İlham nereden gelir bilemiyorum.

It does not come, for me, from research.

Benim ilhamım araştırmadan gelmiyor.

I don't get necessarily inspired by research.

İncelemek, araştırmak benim için bir esin kaynağı değil.

As a matter of fact,

Aslında tüm hayatım boyunca yaptığım

one of the most fun things I've ever done in my whole life

en eğlenceli işleri bu sene Noel sıraları

was this Christmas season at the Guggenheim in New York.

New York'ta Guggenheim'da gerçekleştirdim.

I read "Peter and the Wolf" with this beautiful band from Juilliard,

Juillard'in güzel bandosu eşliğinde 'Peter ve Kurt' masalını okudum.

and I did, like, you know, the narrator, and I read it.

Yani hikayeci gibiydim ve masalı okudum.

And I saw this really smart critic who I love,

Gerçekten çok zeki olan ve çok sevdiğim bir eleştirmeni gördüm.

this woman Joan Acocella, who's a friend of mine.

Adı Joan Acocella olan hanım arkadaşım

And she came backstage and said,

kulise geldi ve dedi ki

"Oh, Isaac, did you know that -- talk to me about Stalinism

biliyor musun Isaac, Stalinzm'den

and talk to me about, you know, like, the '30s in Russia."

30'larin Rusyasindan bahset bana.

And I thought, "How do I know about Stalinism?"

Ben de dedim ki, Stalinizm'den ne anlarım.

I know about a wolf and a bird,

Benim bildiğim bir kurt ve bir kuş var, anladın mı,

and, you know, he ate the bird,

kurt kuşu yiyor ve en sonunda

and then in the end, you know, you hear the bird squeaking or something.

kuşun ciyaklarını duyuyorsun, o kadar.

(Laughter)

Yani ben bahsettiklerinden anlamam. Gerçekten--

So I don't really know that, I don't really --

actually, I do my own kind of research, you know?

Aslında kendimce bir araştırma yaparım.

If I'm commissioned to do the costumes for an 18th-century opera

Eğer 18. yüzyıl opera kostümleri falan gibi bir iş aldıysam

or something like that,

I will do a lot of research, because it's interesting,

çok derin araştırma yaparım çünkü bu çok ilgimi çeker.

not because it's what I'm supposed to do.

Öyle yapmam gerektiği için değil yani.

I'm very, very, very inspired by movies.

Filmler benim için çok büyük ilham kaynağıdır.

The color of movies and the way light makes the colors.

Filmlerin renkleri, ışıkların renkleri oluşturması,

Light from behind the projection or light from the projection

projektörün arkasından gelen ışık,

ya da projektörün ışığı bazen renkleri gerçekten imkansız hale getirir.

makes the colors look so impossible.

Anyway, roll this little clip. I'll just show you.

Neyse, kısa filmimizi oynatalım, size göstereyim.

I sit up at night, and I watch movies,

Geceleri oturup film seyrederim

and I watch women in movies a lot.

ve filmlerdeki kadınları seyrederim.

And I think about, you know, their roles

Ve kadınların rolleri üzerine düşünürüm

and about how you have to, like, watch what your daughters look at.

ve kızlarınızın neleri seyrettiğini düşünürüm.

Because I look at the way women are portrayed all the time,

Çünkü sürekli olarak kadınların nasıl tasvir edildiğine bakarım.

whether they're kind of glorified in this way,

Filmde yüceltilmişler mi

or whether they're kind of, you know, ironically glorified,

yoksa alaycı bir şekilde mi yüceltilmişler.

or whether they're sort of denigrated or ironically denigrated.

Yoksa yerilmişler mi ya da kinayeli bir şekilde alçaltılmışlar mı.

I go back to color all the time.

Her zaman renklere geri dönerim.

Color is something that motivates me a lot.

Renkler bana çok ilham verir.

Bu nadiren doğada bulunan renktir,

It's rarely color that I find in nature,

although, you know, juxtaposed next to artificial color,

ama bazen suni bir rengin yanında

natural color is so beautiful.

doğal bir renk çok güzel olabilir.

So that's what I do. I study color a lot.

İşte benim yaptığım bu. Renkler üzerinde çok dururum.

But for the most part, I think, like, how can I ever make anything

Çoğu zaman şunu düşünürüm, acaba nasıl olur da

that is as beautiful as that image of Natalie Wood?

Natalie Wood'un görüntüsü kadar hoş bir şey ortaya çıkarırım?

How can I ever make anything as beautiful as Greta Garbo?

Greta Garbo kadar hoş bir şey nasıl yaparim?

I mean, that's just not possible. You know?

Yani, aslında bu imkansız bir şey.

And so that's what makes me lie awake at night, I guess.

Ve sanırım geceleri uykumu kaçıran bütün bunlar.

I'm also like a big --

Size bir şey göstermek istiyorum--ben bir de--

astrologlara ve tarot kartı okuyan falcılara bolca giderim;

I go to astrologers and tarot card readers often,

and that's another thing that motivates me a lot.

bu da bana müthiş ilham verir.

İnsanlar bana "şunu yap" der. Oysa astrologlar "bir şey yap" derler.

People say, "Do that" -- an astrologer tells me to do something,

so I do it.

Ben de yaparım.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

When I was about 21, an astrologer told me

21 yaşındayken bir astrolog bana dedi ki

that I was going to meet the man of my dreams,

rüyalarının erkeği ile tanışacaksın

and that his name was going to be Eric, right?

ve bu adamın adı Eric olacak, tamam mı?

So, you know, for years I would go to bars

Ben de ne yaptım, yıllarca barlara gidip

and, sort of, anyone I met whose name was Eric,

önüme gelen tüm Eric'lerle

I was humping immediately or something.

birlikte oldum, falan.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

There were times when I was so desperate,

Bir aralar o kadar ümitsizdim ki

bir yere girip "Eric" diye sesleniyordum.

I would just walk into a room and go, "Eric?"

Ve dönüp bakan herhangi biri olursa

And anybody who would turn around, I would make a beeline for.

doğru ona yöneliyordum. (Gülüşmeler)

(Laughter)

And I had this really interesting tarot reading a long time ago.

Eskiden bir tarot seansı sırasında çok ilginç bir şey oldu.

The last card he pulled, which was representing my destiny,

Son çekilen ve geleceğimi temsil eden bir kartta

was this guy in, like, a straw boater with a cane

bir sandalda elinde değnek olan bir adam vardı.

and, you know, sort of spats and this, you know, a minstrel singer, right?

Sanki bir saz şairi gibi bir şey, anladınız mı?

I want to show you this clip,

Size bir klip daha göstereceğim, çılgınlıklarımdan biri daha;

because I do this kind of crazy thing where I do a cabaret act.

burada kabare gösterisi yapıyorum.

So actually, check this out.

Gerçekten, şuna bakın.

Very embarrassing.

Çok utanç verici.

(Video) (Applause)

Thank you. We'll do anything you ask.

(Video bandı) Teşekkür ederim. İstediğiniz her şeyi yapabiliriz.

Gösterinin başlığı bir hikayeye dayalı

The name of the show is based on this story that I have to tell you,

about my mother.

ve bu hikaye annemle ilgili.

It's sort of an excerpt from a quote of hers.

Annemin söylediği bir şeyden alıntı aslında.

I was dating this guy, right?

O zamanlar çıktığım birisi var, tamam mı?

And this has to do with being happy, I swear.

Yemin ederim bu mutlu bir hikaye.

I was dating this guy, and it was going on for about a year,

Neyse bu adamla flört ediyoruz ve bir senedir falan devam ediyor.

and we were getting serious,

İlişki ciddileşiyor,

so we decided to invite them all to dinner, our parents.

derken anne-babalarımızı akşam yemeğine davet edelim dedik.

Ve onları birbirleri ile tanıştırdık.

We introduced them to each other.

Annem bir şekilde onun annesine karşı çok alıngan bir havaya girdi,

My mother was, sort of, very sensitive to his mother,

who, it seemed, was a little bit skeptical

çünkü annesi bizim alternatif yasam tarzımıza biraz şüpheyle bakıyordu.

about the whole "alternative lifestyle" thing --

you know, homosexuality.

Yani, homoseksüellik falan.

So my mother was a little offended, and turned to her and said,

Annem biraz alınmış olacak. Döndu ve dedi ki,

"Neden bahsediyorsunuz? Birlikte mükemmel bir yaşantıları var.

"Are you kidding? They have the greatest life together.

They eat out, they see shows ..."

Dışarıda yiyorlar, şovlara gidiyorlar."

They eat out, they see shows.

Dışarıda yiyorlar, şovlara gidiyorlar.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

That's the name of the show, "They eat out, they --"

İşte şovun adı bu, Dışarıda yiyorlar, şovlara--

That's on my tombstone when I die:

öldüğümde mezar taşımda bu yazacak.

"He ate out, he saw shows." Right?

"Dışarıda yedi, şovlara gitti," tamam mı?

(Laughter)

So in editing these clips,

Bu klibi hazırlarken Joe's Pub'da

I didn't have the audacity to edit a clip of me singing at Joe's Pub.

şarkı söylediğim bölümü koymaya cesaret edemedim.

So you'll have to go check it out and come see me or something,

Gelip beni orada seyretmeniz gerekecek.

because it's mortifying.

Çünkü çok korkutucu ama bir o kadar da ...

And yet, it feels --

I don't know how to put this.

Nasıl anlatsam?

I feel as little comfort as possible is a good thing. You know?

Ne kadar az rahat hissedersem o kadar iyi.

And at least, you know, in my case,

En azından benim durumumda öyle,

because if I just do one thing all the time,

çünkü devamlı aynı şeyi yaparsam,

I don't know, I get very, very bored. I bore very easily.

nedense bıkkınlık geliyor. Çok çabuk canım sıkılıyor.

And you know, I don't say that I do everything well.

Yanlış anlamayın, her şeyi iyi yapıyorum demiyorum.

I just say that I do a lot of things, that's all.

Sadece bir sürü şey yapıyorum diyorum.

And I kind of try not to look back, you know?

Ve dönüp arkama bakmamaya calışıyorum.

Except, I guess that's what staying up every night is about --

Sanırım bu da geceleri uykumun kaçması ile ilgili.

like, looking back and thinking, "What a fool you made of yourself."

Geriye bakıp, kendini nasıl aptal durumuna düşürdün diye düşünmek falan.

You know?

Ama sanırım bu normal, değil mi?

But I guess that's OK. Right?

(Laughter)

Because if you do many things,

Çünkü bir sürü şey yaptığınızda

you get to feel lousy about everything, and not just one, you know?

tümü hakkında kendinizi berbat hissedebilirsiniz,

sadece biri değil.

You don't master feeling lousy about one thing.

Sadece bir konuda berbat hissetmekte uzmanlaşmazsınız.

Yeah, exactly.

Evet, işte tam böyle.

I will show you this next thing,

Opera kostümlerinden bahsetmişken

speaking of costumes for operas.

başka bir şey göstermek istiyorum.

I do work with different choreographers.

Değişik koreograflarla calışıyorum.

I work with Twyla Tharp a lot

Twyla Tharp ile çok çalışıyorum,

and I work with Mark Morris a lot,

Mark Morris'le çalışıyorum,

who is one of my best friends.

Mark en iyi arkadaşlarımdan biridir.

And I designed three operas with him --

Ve onunla beraber üç opera tasarladım.

the most recent one, "King Arthur."

En sonuncusu "Kral Arthur" du.

I've been very ingrained in the dance world

Gençlik yıllarımdan beri dansla

since I was a teenager.

çok içiçeyim.

I went to a performing arts high school,

Konservatuar tarzı bir okula gittim,

where I was an actor,

aktörlük öğreniyordum.

Ve bir çok arkadaşım da bale bölümündeydi.

and many of my friends were ballet dancers.

Again, I don't know where inspiration comes from.

Tekrar ediyorum, ilhamın nereden geldiğini bilmiyorum.

I don't know where it comes from.

Nereden gelir bilmem.

I started making puppets when I was a kid.

Çocukken kukla yapmaya başlamıştım.

Maybe that's where the whole inspiration thing started from: puppets.

Belki de ilham kaynağımın başlama noktası buydu, kuklalar yani.

(Laughter)

Ve arkadan konservatuar.

And then performing arts high school.

There I was in high school, meeting dancers and acting.

Lisedeyken dansçılarla tanışıyor

ve rol yapmayı oğreniyordum.

And somehow, from there, I got interested in design.

Ve nasılsa arkasından tasarıma merak sardım.

I went to Parsons School of Design,

Parsons School of Design'a gittim

and then I began my career as a designer.

ve tasarımcılık kariyerime başladım.

I don't really think of myself as a designer,

Aslında kendimi bir tasarımcı olarak görmüyorum.

and I don't really think of myself necessarily as a fashion designer.

Kendimi bir moda tasrımcısı olarak da görmüyorum.

And frankly, I don't really know what to call myself.

Aslında kendimi nasıl adlandırabileceğimi bilmiyorum.

Kendimi bir...Ne olduğumu bilmiyorum.

I think of myself as ...

I don't know what I think of myself as, so ...

İşte böyle.

That's just that.

(Gülüşmeler)

(Laughter)

But I must say, this whole thing about being slightly bored all the time,

Bu devamlı bıkkın olmak konusunda bir şey daha söylemeliyim--

I think that is a very important thing for a fashion designer.

sanırım bir moda tasarımcısı için bu çok önemli bir konu.

You always have to be, like, slightly bored with everything.

Sürekli bir bıkkınlık içinde olmak gerekiyor.

And if you're not, you have to pretend to be slightly bored with everything.

Aslında bıkkın olmasak bile öyleymiş gibi davranmak gerekiyor.

(Gülüşmeler)

(Laughter)

But I am really a little bored with everything.

Ama gerçekten her şey biraz canımı sıkıyor.

I always say to my partner, Marisa Gardini, who books everything --

Ortağım Marissa Gardini'ye hep derim ki--

books everything and makes everything happen

tüm işleri çekip çeviren odur.

and makes all the deals.

Tüm iş sözleşmelerini de o yapar.

And I always tell her that I find myself with a lot of time

Ve ona hep derim ki bilgisayar

başında biraz fazla briç oynuyorum galiba.

on the computer bridge program.

Bilgisayar başında briç oynamak...

Too much time on computer bridge, which is, you know, like, that's --

So, somehow, like, about 10 years ago,

sanırım bu çok demode bir şey.

I thought that the most unboring place in the world

Düşündüm ki bende en az bıkkınlık yaratacak

would be, like, a TV studio, like for a day show,

yer bir televizyon stüdyosu olsa gerek,

mesela herhangi bir gündüz programı.

some kind of day talk show,

because it's all of these things that I love

Çünkü yapmaya bayıldığım bütün --

kind of in one place.

şeyler birarada.

And if you ever get bored, you can look at another thing

Birinden sıkılırsan başka bir yöne dönebilirsin,

başka bir şey yapıp başka şeylerden bahsedebilirsin, değil mi?

and do another thing and talk about it, right?

And so I had this TV show.

Ve bu televizyon şovuna basladık.

And that was a very, very, very big part of my process.

Ve bu benim hayatımın bir parçası oldu.

Actually, could you roll the clip, please?

Aslında filmi oynatalım lütfen.

This is one of my favorite clips of Rosie O'Donnell.

Bu Rosie'yi çektiğimiz en beğendiğim kliplerden biri.

(Video) Isaac Mizrahi: We're back on the set. Hi, Ben!

(Video bandı) Isaac Mizrahi: Tekrar setteyiz.

Merhaba.

Rosie O'Donnell: Hello, Ben.

Rosie O'Donell: Merhaba Ben.

IM: Look how cute she looks with just a slick back.

IM: Şuna bakın bu saçla ne kadar sevimli oldu.

Adam: Annesi "Leziz!" derdi.

Ben: As my grandmother says, "Delish!"

IM: Ah, evet, leziz. Tamam. Nerede dursam şimdi?

RO: Delish!

IM: Wow, delish.

All right. So where should I position myself?

I want to stay out of the way. I don't want to be -- OK, here we go.

Ayak altında olmak istemiyorum.

İstemiyorum -- oldu mu? İşte böyle.

RO: Do you get nervous, Ashley?

Bu iş seni geriyor mu, Asleigh?

Ashley: Doing what? RO: Cutting hair.

Asleigh: Hangi iş?

Saç kesmek.

A: Never. I don't think there was ever a day when I cut hair I was nervous.

Saç kesmek mi? Asla, asla.

Saç keserken sinirli olduğumu hiç hatırlamıyorum.

IM: You look so cute already. RO: You like it? All right.

Bu arada, şimdiden çok tatlı gözüküyorsun.

Beğendin mi? Pekala.

IM: Do you have a problem looking cute? RO: Of course I want to look cute.

Sevimli gözükmek seni rahatsız eder mi?

Sevimli gözükmeyi istersin sanırım. Tabi ki sevimli gözükmek isterim.

IM: Just checking, because some people want to look, you know, aggressively ugly.

IM: Bir sorayım dedim çünkü bazı insanlar şey

gibi gözükmek ister-- korkunç çirkin.

ROD: Hayır, ben onlardan değilim.

IM: Çok zengin insanlarla ilgili haberler okuyoruz

RO: No, not me, no.

IM: You read about people who have a lot of money and they have kids

hani çocukları nasıl saçma sapan ve mutsuz

and the kids always end up somehow, really messed up, you know?

bireyler olarak yetişiyor falan gibi haberler, anlatabildim mi?

And there's got to be some way to do that, Rosie.

Bunun üstesinden gelmenin bir yolu olmalı, Rosie.

Just because you're fabulously rich and fabulously famous,

Çok zengin ve meşhursan

does that mean you shouldn't have kids,

bu çocuk sahibi olmamalısın anlamına mı geliyor,

because you know they're going to end up messed up?

çünkü biliyorsun ki mutlu, düzgün çocuklar yetiştiremeyeceksin?

ROD: Yok hayır, ama çocuğunu her zaman

RO: No, but it means your priority has to be their well-being first, I think.

birinci planda tutmalısın, sanırım.

But you have to make the decision for yourself.

Kararları kendin almalısın.

My kids are seven, who the hell knows?

Çocuklarım yedi yaşında, kim bilebilir.

They're going to be like 14 and in rehab.

Belki 14 yaşına gelince rehabilitasyonda olacaklar.

And they're going to be playing this clip. "I'm such a good mother."

Ve bu klibi seyredecekler:

"Ben çok iyi bir anneyim."

My God, this is the shortest I've ever had!

Aman Tanrım, saçım hiç bu kadar kısa olmamıştı.

IM: It looks good, yeah?

IM: Güzel oluyor, değil mi?

A: Has your hair ever been this short? RO: No! But it's all right -- go crazy.

A: Bir şey soracaktım, saçın--

ROD: Yok! Devam et--dağıt kendini.

IM: I feel like it needs to be closer down here.

IM: Şuraları daha kısa olsa diye düşünüyorum.

A: Daha yeni başlıyoruz.

A: It's just a stage. RO: We're just staging it.

ROD: Daha yeni başlıyoruz.

IM: Are you freaking out? It's so cute.

IM: Dehşete mi kapıldın? Çok şeker gözüküyorsun.

ROD: Hayır, çok beğendim. İşte yeni ben.

RO: No, I love it. It's the new me. IM: It's so fabulous!

IM: Muhteşem oluyor.

ROD: Rosie'nin saçları. Hey!

RO: Flock of Rosie. Wooo!

(Laughter)

IM: By the way, of all the most unboring things in the world, right?

Bu arada. Bu hiç can sıkan bir iş değil.

I mean, like, making someone who's already cute look terrible like that --

Yani, zaten güzel birini böyle feci bir hale getirmek.

(Laughter)

That is not boring. That is nothing if it's not boring.

Hiç de can sıkıcı değil. Buna kesinlikle bıkkınlık verici diyemeyiz.

(Laughter)

Actually, I read this great quote the other day, which was,

Aslında geçenlerde çok güzel bir deyiş okudum,

"Style makes you feel great,

"Moda kendimizi iyi hissetmemizi sağlar çünkü bizleri ölüm düşüncesinden uzak tutar."

because it takes your mind off the fact that you're going to die."

Right?

Sonra fark ettim ki, bu benim websitemde var,

(Laughter)

And then I realized that was on my website,

and it said, you know, the quote was attributed to me.

ve bu deyiş bana atfedilmiş,

And I thought, "Oh, I said something in an interview. I forgot I said that."

sonra hatırladım ki bunu bir röportaj sırasında söylemiştim.

Söylediğimi unutmuşum. Ama doğru söylüyorum.

But it's really true.

I want to show you this last clip because it's going to be my last goodbye.

Bu son klipten sonra sizlere veda edeceğim.

I'll tell you that I cook a lot also.

Oldukça fazla yemek yaparım. Yemek pişirmeye bayılırım.

I love to cook.

And I often look at things as though they're food.

Bazen objeleri yemekmiş gibi düşünürüm.

Like, I say, "Would you serve a rotten chicken?

Mesela, birilerine kokmuş bir tavuk ikram eder misiniz?

Then how could you serve a beat-up old dress or something?

O zaman neden paralanmış, kötü bir elbise sunarsınız.

How could you show a beat-up old dress?"

Nasıl olur da kötü bir elbiseyi ortaya çıkarırısınız?

Böyle mutfaksal bağlantılar kurarım.

I always relate things to kitchen-ry.

(Laughter)

And so I think that's what it all boils down to.

Her şeyin dönüp dolaşıp geldiği yer bu diye düşünüyorum.

Everything boils down to that.

Her şey buna bağlı.

So check this out.

Şuna bir bakın.

This is what I've been doing,

Son zamanlarda yaptığım bu, çünkü bence çok zevkli.

because I think it's the most fun thing in the world.

İşte bu websitesi.

It's, like, this website with a lot of different things on it.

İçinde bir yığın değişik şey var.

Çok yönlü bir site.

It's a polymathematical website.

We actually shoot segments, like TV show segments.

Televizyon dizileri için çekimler yapıyoruz.

And it's kind of my favorite thing in the world.

İşte yapmaya bayıldığım işlerden biri bu.

And it just began, like, in the beginning of February. So who knows?

Şubat başları gibi bu işe girdik. Kim bilir.

Again, I don't say it's good, I just think it's not boring, right?

Tekrar söylüyorum, başarılı demiyorum sadece eğlenceli diyorum.

And here's the last bit.

Ve bu da son.

(Music)

IM: I make buttermilk pancakes or buttermilk waffles all the time.

Video klibi: IM: Şunu söylemeliyim buttermilk'li krep ve waffle'i hep yaparım.

Sara Moulton: Do you?

Şef: Öyle mi?

IM: Yeah, but I can never find buttermilk, ever.

IM: Evet, ama buttermilk hiç bulamıyorum.

Şef: Aa.

You can't find it at Citarella, you can't find it.

IM: Citeralla'da buttermilk hiç bulunmuyor.

SM: You can't? IM: It's always low-fat.

Şef: Bulamıyor musunuz?

IM: Sadece az yağlısını buluyorum.

SM: But that's all it is. IM: It is? OK.

Şef: Yok, zaten tek cesidi o.

IM: Sadece az yağlısı mı var yani?

SM: You don't know? Let me tell you something interesting.

Şef: Bilmiyor musunuz? Anlatayım.

İlginç bir şey söyleyeceğim.

IM: You know what? Stop laughing! It's not funny.

IM: Bir dakika. Gülmeyi kesin. Hiç komik değil.

Yağlı buttermilk diye bir şey olmadığını bilmeyebilirim.

Just because I don't know there's no such thing as whole buttermilk.

Sorry. What?

Pardon, ne?

SM: Here's the deal: in the old days, when they used to make butter --

Şef: Bir dakika, nasıl olduğunu açıklıyayım.

Eskiden tereyağı yaptıklarında,

You know how you make butter?

tereyağ nasıl yapılır bilir misiniz?

IM: Churn. SM: From cream.

IM: Yayıkta?

Sef: Yağı için?

IM: Yeah, exactly.

IM: Evet, kesinlikle.

SM: So you take heavy, high-fat milk, which is cream,

Şef: İşte, yağlı süt alınır,

and you churn it until it separates into these curds and water.

Kaymağı, yağı ayrışana kadar yayıkta dövülür.

The liquid is actually -- if you've ever overbeaten your whipped cream,

Ayrılan sıvı şeffaf bölümdür.

Kremayı fazla cırparsanız,

it's actually buttermilk.

buttermilk'e döner.

That's what it was in the early days.

İşte eskiden böyleydi.

And that's what people used for baking and all sorts of things.

Hamur işlerinde falan bu kullanılırdı.

Now the buttermilk that you get is actually low-fat or skim milk.

Şimdi, aldığımız buttermilk aslında ya az yağlı ya da yağsızdır.

IM: Excuse me, I didn't know. Alright?

IM: Özür dilerim, bilmiyordum. Tamam mı?

SM: The reason he thought that

Şef: Öyle zannetmesi buttermilk'in son derece kıvamlı ve lezzetli olmasından.

is because buttermilk is so wonderfully thick and delicious.

IM: Yeah, it is. Exactly.

IM: Evet, aynen oyle.

SM: So who would think that it was low-fat?

Kim az yağlı olduğunu tahmin edebilirdi?

IM: Well, that's it. Thank you very much.

Evet, işte bu kadar. Çok teşekkür ederim.

Happy TED. It's so wonderful here. I love it. I love it. I love it.

Mutlu TED. Burada olmak çok güzel. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım.

Thanks. Bye.

Teşekkürler. Hoşçakalın.