How to Make Learning as Addictive as Social Media | Duolingo's Luis Von Ahn | TED

Çeviri: Başak Gökdaş Gözden geçirme: Ozay Ozaydin

So, I'm from Guatemala.

Ben Guatemala’lıyım.

This is a public service announcement,

Bu bir kamusal hizmet duyurusudur,

that is where Guatemala is.

Guetemala’nın bulunduğu yer burası.

(Laughter)

(Kahkahalar)

Also, that is not where they keep the prisoners.

Ayrıca mahkumların tutulduğu yer burası değil.

That is called Guantanamo.

Guantanamo denilen biryer.

(Laughter)

(Kahkahalar)

Not the same place.

Aynı yer değil.

So Guatemala's right below Mexico.

Yani Guatemala, Meksika’nın hemen altında.

And for the Americans in the audience,

Seyirciler arasındaki Amerikalılar için,

and let this sink in, because it really applies in most ways,

-bunu iyi anlayın, çünkü çoğu yönden gerçekten doğru-

for the Americans in the audience,

seyirciler arasındaki Amerikalılar,

burayı Meksika’nın Meksikası gibi düşünebilirsiniz.

you can think of it as Mexico's Mexico.

(Laughter)

(Kahkahalar)

Just like the US doesn't want illegal immigration from Mexico,

Tıpkı ABD’nin Meksika’dan yasadışı göçmen istememesi gibi,

Mexico doesn't want illegal immigration from Guatemala.

Meksika’da Guatemala’dan yasadışı göçmen istemiyor.

It's a smaller country.

Daha küçük bir ülke.

It's a poor country.

Fakir bir ülke.

And well, what can I tell you,

Ne diyebilirim ki,

it has much better Mexican food.

çok daha iyi Meksika yemekleri var.

(Laughter)

(Kahkahalar)

Guatemala is a very poor country.

Guatemala çok fakir bir ülke.

And a lot of people talk about education

Birçok insan, eğitimden,

farklı sosyal sınıflara eşitlik getiren bir şey olarak bahseder.

as something that brings equality to different social classes.

Ama her zaman bunun tam tersi olduğunu gördüm.

But I always saw it as the opposite, as something that brings inequality.

Eşitsizliği getiren bir şey olarak.

Because what happens in practice

Çünkü uygulamada olan şey,

is that people who have a lot of money can buy themselves a really good education

parası çok olanların kendilerine çok iyi bir eğitim satın alabilmesidir

and therefore continue having a lot of money.

ve bu sebeple çok para kazanmaya devam etmeleridir.

Oysa ki, fazla parası olmayan insanlar,

Whereas people who don't have very much money

okuma yazmayı zar zor öğrenirler.

barely learn how to read and write

and therefore never make a lot of money.

Bu nedenle çok fazla para kazanamazlar. Bu özellikle fakir ülkelerde geçerli.

And this is especially true in poor countries.

Now, I was fortunate that I received a rich person's education

Ben zengin bir kişinin alabileceği bir eğitimi alacak kadar şanslıydım,

even though I didn't grow up rich.

fakir bir ailede büyümeme rağmen.

And it’s because I’m an only child.

Bunun sebebi tek çocuk olmamdı.

And my mother, who was a single mother,

Bekar bir anne olan annem, tüm birikimini eğitimim için harcadı.

spent all of her resources on my education.

And this allowed me to come to college to the US

Bu sayede ABD’de üniversite okumaya gidip,

and eventually get a PhD in computer science.

nihayetinde bilgisayar bilimi alanında doktora yapabildim.

Now because of all of this

Tüm bunlar sayesinde, yaklaşık 10 yıl kadar önce,

about 10 years ago,

herkesin eğitime erişimini sağlayacak bir şey yapmaya karar verdim.

I decided I wanted to do something

that would give equal access to education to everyone.

Oh, by the way, this is what I want to talk to you about today,

Ah bu arada, bugün sizinle konuşmak istediğim şey bu:

herkesin eğitime eşit bir şekilde erişimini sağlamak.

giving equal access to education to everyone.

At the time, I was a professor of computer science

O zamanlar Carnegie Mellon Üniversitesi’nde

at Carnegie Mellon University,

Bilgisayar Bölümü’nde profesörlük yapıyordum.

and I decided to work on this with my PhD student, Severin.

Bu konuda doktora öğrencim Severin ile çalışmaya karar verdim.

Beynimin çalışma şekline göre,

The way my brain works,

all of education is just too general of a problem.

eğitimin tamamı çok genel bir sorun.

So I decided, let's start by teaching one thing.

Bu yüzden tek birşey öğreterek başlamaya karar verdim.

And then I started thinking, OK, well, what should we teach first?

Daha sonra düşünmeye başladım: ″Tamamdır. İlk olarak ne öğretmeliyiz?″

Should we teach math?

Matematik mi öğretmeliyiz?

I mean, we both love math.

Yani ikimiz de matematiği seviyoruz. Ben ve kurucu ortağım, ikimizde severiz.

Me and my cofounder, we both love math.

And, you know, we didn't decide to do math.

Bildiğiniz üzere matematikte karar vermedik.

Then we started thinking, well, maybe we should teach computer science.

Sonra düşünmeye başladık. Belki de bilgisayar bilimi öğretmeliydik.

But eventually, and this is maybe surprising to people in North America,

Neticede, -Bu Kuzey Amerika’daki insanlar için belki şaşırtıcı olabilir-

eventually, we decided that the best subject to start with

Neticede başlamak için en iyi konunun,

was teaching foreign languages.

yabancı diller öğretmek olduğuna karar verdik.

And let me tell you why.

Size nedenini açıklayayım.

There's a number of reasons.

Birkaç neden bulunuyor.

Nedenlerden birisi, bunun için büyük bir hedef kitlenin olması.

One of them is that there's a huge audience for it.

There’s about two billion people in the world learning a foreign language,

Dünyada, yabancı dil öğrenen yaklaşık iki milyar insan var,

both in school and outside of schools.

okulda ve günlük yaşamlarında.

Unutmadan söyleyeyim, bu insanların çoğu İngilizce öğreniyor.

Most of these people, by the way, are learning English.

About 80 percent of them are learning English.

Yaklaşık olarak yüzde 80′i İngilizce öğreniyor.

In this weird map right here,

Bu garip haritada, yeşil renkte olan tüm ülkeler,

all the countries in green

are countries in which people are predominantly learning English.

insanların ağırlıklı olarak İngilizce öğrendiği ülkelerdir.

And the reason for that

Bunun sebebi ise, İngilizcenin hayatınızı gerçekten de değiştirebilmesidir.

is because English can truly transform your life.

In most countries in the world,

Dünyanın çoğu ülkesinde,

knowledge of English can significantly increase your income potential.

İngilizce bilmek, gelir potansiyelinizi önemli ölçüde artırabilir.

So this is another reason why we decided to start with foreign languages.

Bu yüzden yabancı dillerle başlamaya karar vermemizin başka bir nedeni de bu.

And it's because you can directly make more money

Çünkü doğrudan iş yapabilirsiniz, eğer başka bir dil biliyorsanız.

if you learn another language, in particular English.

Özellikle İngilizce biliyorsanız.

And see, this is pretty different than many other subjects.

Ve bakın, bu diğer birçok konudan oldukça farklı.Örneğin, matematik.

For example, take math.

Yalnızca matematik bilmek, gelir potansiyelinizi artırmaz.

In the case of math,

just knowledge of math does not increase your income potential

Çünkü genellikle matematiği, sonra fiziği öğrenmek zorundasın ki

because usually you have to learn math to then learn physics

to then become a civil engineer, that's how you make more money.

inşaat mühendisi olabilesin. Böylece daha fazla para kazanırsın.

Whereas with languages, if you are a waiter and you learn English,

Oysa dil bilmek söz konusuysa, garsonsan ve İngilizce öğreniyorsan,

now you can be a waiter at a hotel and make more money.

bir otelde garson olabilir ve daha fazla para kazanabilirsin.

So we decided, well, let's get started by teaching languages.

Bu yüzden yabancı dil öğretmeye başlamaya karar verdik.

Now, we also convinced ourselves

Ayrıca kendimize şunu inandırdık,

that the only way to really reach a lot of people

gerçekten çok sayıda insana ulaşmanın tek yolu,

was by using a mobile phone, or a smartphone in particular.

bir cep telefonu veya özellikle akıllı telefon kullanmak.

See, building schools all over the world is simply too expensive.

Dünya genelinde okullar inşa etmek cidden çok pahalı.

On the other hand,

Diğer yandan,

most of the world's population already has access to a smartphone,

Dünya nüfusunun büyük bölümü akıllı telefonlara erişebililiyor

and the trend is that that fraction is only going to increase.

ve bu eğilim, bu oranın artmaya devam edeceği yönünde.

Bu nedenle o zamanlarda,

So we decided at the time

that we would make a way to learn foreign languages on a mobile phone

herkesin ulaşabileceği bir mobil telefonla yabancı dil öğretmeye karar verdik.

that was accessible to everyone.

And then we called it Duolingo.

Sonra ona ″Duolingo″ adını verdik.

Thank you.

Teşekkür ederim.

(Applause)

(Alkışlar)

Now in order to truly be accessible to everyone, rich and poor,

Zengin ve fakir gerçekten herkese erişilebilir olabilmek adına,

Duolingo uses a freemium model to support itself.

Duolingo kendini desteklemek için bir freemium modeli kullanıyor.

What that means is that you can learn as much as you want

Bu, istediğiniz kadar öğrenebileceğiniz anlamına gelir,

without ever having to pay.

hiçbir ücret ödemeden.

But if you don't pay,

Ancak ödeme yapmazsanız,

you may have to see an ad at the end of a lesson.

bir dersin sonunda reklam görebilirsiniz.

Now, if you don't like ads,

Reklam görmeyi sevmiyoranız,

you can also pay to subscribe to turn off the ads.

reklamları kapatmak için abone olup, ödeme yapabilirsiniz.

And it turns out that the vast majority of the revenue for Duolingo

Görünen o ki Duolingo’nun gelirinin büyük çoğunluğu,

comes from people who pay to subscribe to turn off the ads.

reklamları kapatmak için abone olan kişilerden geliyor.

Now, who are these people who pay to subscribe to turn off the ads?

Peki reklamları kapatmak için abone olup ödeme yapan insanlar kim?

Well, they're usually well-off people in rich countries like the US and Canada.

Genellikle, bunlar ABD ve Kanada gibi zengin ülkelerdeki iyi gelirli insanlar.

Who are the people who don't pay to subscribe?

Abonelik ücreti ödemeyen kişiler kimler?

They usually come from poorer countries like Brazil or Vietnam or Guatemala.

Genellikle Brezilya,Vietnam veya Guatemala gibi daha fakir ülkelerdeki insanlar.

So what I like about this model

Bu modeli beğenmemin nedeni,

is that it is a small form of wealth redistribution

bunun küçük bir servet yeniden dağıtımı biçimi olması.

because we're basically getting the rich people

Çünkü temelde zengin insanları,

herkesin eğitimini finanse etmeleri için kullanıyoruz.

to pay for the education of everyone.

So I like that.

Bu yüzden hoşuma gidiyor.

(Applause)

(Alkışlar)

So with smartphones, we can reach a lot of people

Bu sayede akıllı telefonlarla birçok insana ulaşabilir

ve hatta zenginleri tüm işi finanse etmeleri için ikna edebiliriz

and we can even get the rich people to pay for the whole thing,

which is great.

ki bu harika bir şey.

However, if you're trying to deliver education with a smartphone,

Ancak, bir akıllı telefonla eğitim vermeye çalışıyorsanız,

you run into a humongous problem.

devasa bir sorunla karşılaşırsınız.

And it is that smartphones come equipped

Bu da akıllı telefonların, insanlık tarafından tasarlanmış

with some of the most addictive drugs that humanity has ever engineered.

en bağımlılık yapıcı maddelerle donatılmasıdır.

TikTok, Instagram, mobile games.

TikTok, Instagram, mobil oyunlar.

See, delivering education over a smartphone

Eğitimi akıllı telefon üzerinden sunmak,

is like hoping that people will eat their broccoli,

insanların, dünyanın en lezzetli tatlısının yanında duran

but right next to it, you put the most delicious dessert ever made.

brokoliyi yemesini ummak gibidir.

(Laughter)

(Kahkahalar)

If you really want to deliver education to everyone,

Eğer gerçekten herkese eğitim vermeyi istiyorsanız,

not only do you have to make it accessible,

sadece erişir hale getirmeniz gerekmez,

but also you have to make it so that people want to actually learn.

aynı zamanda insanların gerçekten öğrenmek istemelerini sağlamalısınız.

And with Duolingo, we've been able to do this.

Biz bunu Duolingo ile başarabildik.

And at the highest level, the way we've done this

En üst seviyede, bunu yapmanın yolu,

is by making the broccoli taste like dessert.

brokolinin tadının tatlı gibi olmasını sağlamaktır.

I'll say it another way.

Başka bir şekilde açıklayayım:

What we've done is that we've used the same psychological techniques

Yaptığımız şey, insanların ilgisini çekmek için,

that apps like Instagram, TikTok or mobile games use

Instagram, TikTok veya mobil oyunlar gibi uygulamaların kullandığı

psikolojik teknikleri kullanmak.

to keep people engaged,

Ancak bu durumda biz, insanları meşgul tutmak için bu yöntemi kullanıyoruz

but in this case, we use them to keep people engaged

but with education.

ama eğitimle.

Let me give you some examples of these techniques.

Size bu tekniklerden bazı örnekler vereyim.

One of the most powerful ones is the notion of a streak.

En güçlü olanlardan biri seri kavramıdır.

What a streak is, is it’s just a counter

Bir seri bir sayaçtır.

that measures the number of days

Ardışık olarak ürünü kaç gün

that you've used the product consecutively.

kullandığınızı ölçen bir sayacı ifade eder.

Sadece o numarayı alırsınız,

You just take that number,

you put it very prominently in your product

ürününüzde çok belirgin şekilde yerleştirirsiniz,

and then people come back every day.

sonra insanlar her gün geri gelir.

And the reason people come back every day is because, well,

İnsanların her gün geri gelmesinin nedeni

if they don't come back, that number resets to zero

eğer geri gelmezlerse, bu numara sıfırlanır

and people don't want to lose their streak.

ve insanlar serilerini kaybetmek istemezler.

It works.

İşe yarıyor.

Now, on the one side,

Diğer taraftan da, seriler eleştirilmiştir.

streaks have been criticized for, for example,

Örneğin gençleri Snapchat’e bağımlı hale getirdiği için.

getting teens addicted to Snapchat.

But in the case of an educational app,

Ancak eğitim uygulaması söz konusu olduğunda,

streaks get people to come back to study every day.

seriler insanların her gün çalışmaya geri gelmesini sağlar.

Serilerin gücü hakkında size bir fikir vermek için,

Now, to give you an idea of the power of streaks,

in the case of Duolingo,

Duolingo’dan örnek vereyim.

we have over three million daily active users

365′ten daha uzun bir seriye sahip,

that have a streak longer than 365.

üç milyondan fazla aktif günlük kullanıcımız var.

(Applause)

(Alkışlar)

That means they haven't missed a day in the last year or longer.

Son bir yıl veya daha uzun süre içinde hiçbir gün kaçırmadılar demektir.

Now, fun fact about streaks.

Şimdi, seriler hakkında ilginç gerçekler.

What country do you think has the longest average streaks

Hangi ülkenin eğitim uygulamalarında en uzun

serilere sahip olduğunu düşünüyorsunuz?

for an educational app?

It's Japan.

Japonya.

Of course.

Tabii ki.

Shortest-ever streaks?

Şimdiye kadarki en kısa çizgiler?

Latin America, baby.

Latin Amerika, bebeğim.

(Laughter)

(Kahkahalar)

But we're fun, hey, we're fun.

Ama biz eğlenceliyiz, hey, eğlenceliyiz.

(Laughter)

(Kahkahalar)

Another important mechanism to get people to come back to your product

İnsanların ürününüze geri dönmesini sağlayacak bir diğer önemli mekanizma ise

are notifications.

bildirimlerdir.

On the one side, notifications can be really spammy and annoying,

Diğer yandan bildirimler cidden istenmeyen ve sinir bozucu olabilir.

but in the case of an educational product,

Ancak eğitim ürünü söz konusu ise,

people actually want to be reminded to learn.

doğrusu insanlar öğrenmek için hatırlatılmak ister.

In the case of Duolingo, we have a very sophisticated AI system

Duolingo örneğinde, karmaşık bir yapay zeka sistemimiz bulunmaktadır.

that basically chooses when to send the notification

Temelde ne zaman bildirim göndereceğini seçer.

and also what to say in each notification

Üstelik her bildirimde ne söyleneceğini de seçer,

to maximize the probability that people come back.

insanların geri dönme olasılığını üst düzeye çıkarmak için.

Now, interestingly,

İlginç bir şekilde,

even after all this sophistication,

tüm bu karmaşıklıklara rağmen,

it turns out that the algorithm for choosing what time

bildirim gönderme zamanını seçmek için

to send you a notification is pretty simple.

kullanılan algoritma oldukça basit.

Bildirim göndermek için en iyi zaman ne zaman biliyor musunuz?

Do you know what is the best time to send people a notification?

Söyleyeceğim.

I'll tell you.

Ürünü en son kullandıktan 24 saat sonra.

It's 24 hours after they used the product last.

There's an easy explanation.

Basit bir açıklaması var.

If you were free yesterday at 3pm,

Eğer dün saat 3′de meşgul değilseniz,

you’re probably free today at 3pm as well.

muhtemelen bugün de saat 3′de yapacak birşeyiniz yoktur.

So this is what a very sophisticated millions of dollars of AI found.

Yani milyon dolarlık çok karmaşık yapay zekanın bulduğu şey bu.

(Laughter)

(Kahkahalar)

It's funny.

Komik.

Now with notifications you shouldn't be spamming.

Bildirimlerle spam göndermemelisiniz.

And we're not spamming, with Duolingo,

Duolingo ile spam göndermiyoruz.

we actually stop sending notifications after seven days of inactivity.

Aslında 7 gün boyunca aktivite olunmazsa bildirim göndermeyi durduruyoruz.

So if you don't use Duolingo for seven days,

Duolingo’yı 7 gün boyunca kullanmazsan, bir daha bildirim göndermeyiz.

we stop sending you notifications.

Now, at some point it occurred to us,

Bir nokta da aklımıza birşey geldi:

if we're stopping to send people notifications,

Eğer insanlara bildirim göndermeyi bırakıyorsak, onları haberdar etmeliyiz.

we should let them know.

So we started sending this notification to people saying,

Bu yüzden bu bildirimi insanlara göndermeye başladık;

"Hey, these reminders don't seem to be working.

″Hey, hatırlatıcılar işe yarıyor gibi görünmüyor.

We'll stop sending them for now."

Onları göndermeyi bırakacağız.”

You know what people do when they get this notification?

İnsanlar bildirimi aldıklarında ne yapıyor biliyor musun?

They come back.

Geri dönüyorlar.

(Laughter)

(Kahkahalar)

Passive aggressive.

Pasif saldırgan.

(Laughter)

(Kahkahalar)

Works for my mother, works for Duolingo.

Annem için de Duolingo içinde çalışıyor.

(Laughter and applause)

(Kahkahalar ve alkışlar)

These passive aggressive notifications

Bu pasif agresif bildirimler,

are really good at getting people to come back

insanları geri döndürmede iyiler

çünkü yeşil baykuş maskotumuzun onlardan vazgeçtiğini hissediyorlar,

back because they feel like our green owl mascot has given up on them,

bu yüzden geri dönüyorlar.

so they come back.

And speaking of our green owl mascot, by the way,

Yeşil baykuş maskotumuzdan bahsetmişken,

because all our notifications come from our green owl mascot

tüm bildirimlerimiz yeşil baykuş maskotumuzdan geliyor,

ki o pasif-agresif ve oldukça ısrarcı.

and well, he's passive aggressive and also pretty pushy,

Bu da internet üzerinde birçok mizaha neden olmuş.

this has given rise to a lot of memes on the internet

Bu mizahlar, sizi bir dil öğrenmeye geri döndürmek için,

that make fun of the great lengths that he will go through

sarf ettiği büyük çabayı alaycı bir şekilde anlatıyor.

to get you back to learn a language.

Here's one of my favorite ones.

İşte en sevdiklerimden biri.

This is it's a meme, it’s one of my favorite ones.

Bu bir internet mizahı, en sevdiklerimden biri.

(Laughter)

(Kahkahalar)

Basically looks like you forgot your Spanish lessons.

″İspanyolca derslerini unutmuşsun gibi görünüyor.″

And then there's an intruder alert,

Birde davetsiz misafir uyarısı var.

presumably the owl broke into your house to get you to learn language.

Muhtemelen baykuş seni dil öğrenmeni sağlamak için evine girdi.

Now, Duolingo has entered the zeitgeist.

Duolingo artık çağın ruhuna girdi.

And there's thousands of memes, there's SNL skits about it.

Bununla ilgili binlerce internet geyiği ve SNL’nin skeçleri var.

And it's because we've managed to get people to want to learn a language

Ve bunu, insanları bir dil öğrenmeyi istemelerini sağlamak için,

by using the same techniques

mobil oyunların ve sosyal medyanın kullandığı tekniklerin aynısını kullandık.

that mobile games and social media use to get people engaged.

And this is a really important point,

Bu cidden önemli bir nokta,

let me say this.

şunu söyleyeyim.

I don't actually believe that there's a way to make an educational app

Bir eğitim uygulamasının TikTok veya Instagram gibi şeyler kadar

be as engaging as something like TikTok or Instagram or mobile games.

ilgi çekici olabileceğine inanmıyorum, ya da mobil oyunlar gibi.

But the good news is that --

Ama iyi haber şu ki...

And by the way, the reason I don't believe that

Bu arada buna inanmamamın nedeni,

is because ultimately you have to teach people something.

nihayetinde insanlara birşeyler öğretmeniz gerektiğidir.

And it's hard to compete with, like, cats and celebrities.

Ve kedilerle ve ünlülerle rekabet etmek zordur.

But the good news is that I don't think you have to.

Ama iyi haber şu ki, bunu yapmak zorunda değilsin.

See, here's the thing.

Bakın, olay şu.

When you're learning something, you get meaning out of it.

Bir şey öğrendiğinde, ondan anlam çıkarırsın.

Whereas when you're scrolling for two hours on Instagram,

Oysa Instagram’da iki saat boyunca kaydırma yaptığında,

a lot of times afterwards, you feel like you just wasted your time.

birçok kez sonrasında zamanını sadece boşa harcadığını hissedersin.

So I think it's actually OK if your educational product

Bu yüzden, eğitim ürününüzün TikTok gibi bir şey kadar olmadığı durumda bile,

is only 80 or 90 percent as engaging as something like TikTok,

%80 veya %90′ının yeterli olduğunu düşünüyorum,

because the other 10 or 20 percent

çünkü geriye kalan %10 veya %20′yi

will be provided by people's internal motivation,

insanların içsel motivasyonları sağlayacaktır.

Tabii ki, bundan fazlası mümkün olmayacaktır.

though of course, not much more than that.

This is really a key point.

Gerçekten de çok önemli bir nokta.

If we want to get people to do something meaningful,

İnsanların anlamlı bir şey yapmasını istiyorsak,

insanların bunu yapmasını sağlamak için sosyal medya gibi uygulamaların

you can use the same techniques that apps like social media use

to get people to do it.

kullandığı teknikleri kullanabiliriz.

And even if you're not as engaging as those apps are,

Bu uygulamalar kadar ilgi çekici olmasanız bile,

you can still get hundreds of millions of people to use your product.

yine de yüz milyonlarca insanın ürününüzü kullanmasını sağlayabilirsiniz.

In the case of Duolingo, for example,

Duolingo örneğinde, örneğin,

there are more people learning languages on Duolingo in the United States

ABD’de Duolingo üzerinden dil öğrenen insan sayısı,

than there are people learning languages across all US high schools combined.

tüm ABD lisesinde dil öğrenen insan sayısından daha fazladır.

(Applause)

(Alkışlar)

And this is true in most countries in the world.

Bu dünyanın birçok ülkesinde de geçerlidir.

My hope is that -- I know we can do this, but, you know,

Umarım - biliyorum ki bunu yapabiliriz, ancak,

my hope is that as humanity,

umarım insanlık olarak,

we can do what Duolingo has done for learning languages

Duolingo’nun dil öğrenme konusundaki başarısını

but for all other subjects.

diğer konular için de gerçekleştirebiliriz.

Where we can get people to learn math with mobile phones,

Mobil telefonlarla insanların matematik öğrenmelerini sağlayabileceğimiz,

like millions of people to learn math with mobile phones

milyonlarca kişinin matematik öğrendiği yer düşünüyoruz.

or physics or whatever.

Ya da fizik veya başka konular.

I hope for a future in which screen time is not a bad thing,

Ekran süresinin kötü bir şey olmadığı gelecek umuyorum,

in which we can deliver high-quality education to everyone, rich or poor,

zengin fakir herkese yüksek kaliteli eğitim sunabileceğimiz bir gelecek,

using a mobile phone.

mobil telefonu kullanarak.

But the single most important thing that I can end this talk with,

Ancak bu konuşmayı bitirirken söyleyebileceğim en önemli şey:

is a reminder to please, pretty please, I beg you,

Bu sana bir hatırlatma. Lütfen, lütfen, sana yalvarıyorum,

do your language lessons today.

bugün dil derslerine çalış.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

(Laughter)

(Kahkahalar)

Thank you.

Teşekkür ederim.

(Applause)

(Alkışlar)

Helen Walters: Luis, thank you so much.

Helen Walters: Luis, çok teşekkür ederim.

I wonder if you can just say a little bit more about that last point,

Bu son nokta hakkında biraz daha fazla şey söyleyebilir misin,

how do you think you can apply this type of thinking

bu tür düşünceyi diğer konularda nasıl uygulayacağımızı düşünüyorsun?

to other subjects?

So you mentioned math, and things like that.

Matematikten ve bunun gibi şeylerden bahsettin.

How do you do that?

Bunu nasıl yaparsın?

Luis von Ahn: I think in particular,

Özellikle tekrarla öğrenilen konular,

subjects that are learned through repetition

ve anladık ki gerçekten anlamlı olan çoğu şey,

and it turns out most things that are kind of really meaningful

binlerce kez tekrar yaparak öğrenilir.

are learned through thousands of repetitions.

Okumayı tekrarlarla öğrenirsin,

You learn to read through repetition,

ilkokul matematiğini tekrarlarla öğrenirsin.

you learn elementary school math through repetition.

Most things that you can learn through repetition,

Tekrarlama yoluyla öğrenebileceğiniz çoğu şeyi,

you can actually gamify and turn into something like Duolingo,

aslında oyunlaştırabilir ve Duolingo gibi bir şeye dönüştürebilirsin,

where people just do it a lot and do it fun.

böylece insanlar bunu sık sık ve keyifle yapar.

It's a little harder for things like explanations.

Açıklamalar gibi şeyler için biraz daha zor.

That probably is going to require some really good videos.

Gerçekten iyi videolar yapmak gerekir.

Sal Khan bu konuda iyi iş çıkarıyor.

Sal Khan is doing a really good job with that.

Fazla tekrar gerektiren şeyler için, aynı yöntemleri kullanabiliriz.

But for things that require a lot of repetition,

I think we can use the same methods.

Harika. Katılımınız için teşekkürler.

(Applause)

Teşekkürler. (Alkışlar)