The myth of Ireland's two greatest warriors - Iseult Gillespie

Çeviri: Sara Ozturk Gözden geçirme: Giray Başbuğ

Cú Chulainn, hero of Ulster, stood at the ford at Cooley,

Ulster'ın kahramanı Cú Chulainn, Cooley'in geçidinde durdu,

ready to face an entire army singlehandedly—

tek başına koca bir orduyla savaşmaya hazırdı—

all for the sake of a single bull.

hepsi tek bir boğa uğrunaydı.

The army in question belonged to Queen Meadhbh of Connaught.

Söz konusu ordu, Connaught'lı Kraliçe Meadhbh'e aitti.

Enraged at her husband’s possession of a white bull of awesome strength,

Kocasının müthiş güçteki beyaz boğaya sahip olmasına kızmış,

she had set out to capture the fabled brown bull of Ulster

bedeli ne olursa olsun meşhur, kahverengi Ulster boğasını

ele geçirmek için yola çıkmıştı.

at any cost.

Unfortunately, the King of Ulster had chosen this moment

Ne yazık ki Ulster Kralı bu sırada Tanrıça Macha'yı

to force the goddess Macha to race her chariot while pregnant.

hamileyken savaş arabasını yarıştırmaya zorlamıştı.

In retaliation, she struck down him and his entire army with stomach cramps

İntikam olarak Macha, Cú Chulainn hariç, Kralı ve onun bütün ordusunu

that eerily resembled childbirth— all except Cú Chulainn.

ürkütücü şekilde doğum sancısına benzeyen mide kramplarına maruz bıraktı.

Though he was the best warrior in Ulster,

Ulster'daki en iyi savaşçı olmasına rağmen

Cú Chulainn knew he could not take on Queen Meadhbh’s whole army at once.

Cú Chulainn, Kraliçe Meadhbh'in ordusunu tek seferde alt edemeyeceğini biliyordu.

He invoked the sacred rite of single combat

İşgalcilerle tek tek savaşabilmek adına

in order to fight the intruders one by one.

kutsal düello ayinini gerçekleştirdi.

But as Queen Meadhbh’s army approached,

Ama Kraliçe Meadhbh'in ordusu yaklaşırken

one thing worried him more than the grueling ordeal ahead.

önündeki zorlu sınavdan çok, tek bir şey onu endişelendirdi.

Years before, Cú Chulainn had travelled to Scotland

Yıllar önce Cú Chulainn, meşhur savaşçı Scáthach'la çalışmak için

to train with the renowned warrior Scáthach.

İskoçya'ya seyahat etmişti.

There, he met a young warrior from Connaught named Ferdiad.

Orada Connaught'dan gelen, Ferdiad adında genç bir savaşçıyla tanıştı.

They lived and trained side-by-side, and soon became close friends.

Yan yana yaşadılar, çalıştılar ve kolaylıkla yakın arkadaş oldular.

When they returned to their respective homes,

Kendi evlerine döndüklerinde

Cú Chulainn and Ferdiad found themselves on opposite sides of a war.

Cú Chulainn ve Ferdiad, kendilerini savaşın zıt taraflarında buldular.

Cú Chulainn knew Ferdiad was marching in Meadhbh’s army,

Cú Chulainn; Ferdiad'ın, Meadhbh'in ordusunda yer aldığını biliyordu

and that if he succeeded in fending off her troops,

ve eğer Meadhbh'in askerlerini uzaklaştırmada başarılı olursa

they would eventually meet.

sonunda karşılaşacaklardı.

Day after day, Cú Chulainn defended Ulster alone.

Günlerce Cú Chulainn, Ulster'ı tek başına savundu.

He sent the heads of some of his adversaries back to Meadhbh’s camp,

Bazı düşmanlarının kellelerini Meadhbh'nin kampına geri gönderirken

while the rushing waters of the ford carried others away.

nehrin coşan suları diğerlerini uzağa sürüklüyordu.

At times, he slipped into a trance and slayed hundreds of soldiers in a row.

Zaman zaman kendinden geçip yüzlerce askeri art arda biçti.

Whenever he saw the queen in the distance, he hurled stones at her—

Ne zaman Kraliçe'yi menzilde görse ona taşlar savurdu—

never quite hitting her,

taşlar onu asla vuramadı

but once coming close enough to knock a squirrel off her shoulder.

ama bir keresinde bir sincabı omzundan düşürecek kadar yaklaşmıştı.

Back at the Connaught camp, Ferdiad was laying low,

Connaught kampında ise Ferdiad gözden uzak duruyor,

doing everything he could to avoid the moment

savaşta en yakın arkadaşıyla karşılaşacağı andan kaçınmak için

when he’d have to face his best friend in combat.

elinden gelen her şeyi yapıyordu.

But the Queen was impatient to get her hands on the prize bull,

Ama Kraliçe, değerli boğayı ele geçirmekte sabırsızdı

and she knew Ferdiad was her best chance to defeat Cú Chulainn.

ve Ferdiad'ın, Cú Chulainn'ı yenmekte en iyi şansı olduğunu biliyordu.

So she goaded him and questioned his honor

Bu yüzden, savaşmaktan başka çaresi kalmayana kadar

until he had no choice but to fight.

Ferdiad'ı kışkırttı ve onurunu sorguladı.

The two faced off at the ford, matching each other exactly in strength and skill

İkili, nehir geçidindeki çarpışmada, silah fark etmeksizin

kendilerini eşit güçte ve yetenekte kanıtladı.

no matter what weapons they used.

Then, on the third day of their fight, Ferdiad began to gain the upper hand

Çarpışmalarının 3. gününde, Ferdiad, bitkin Cu Chulainn'a karşı

over the exhausted Cu Chulainn.

üstünlük kazanmaya başladı.

But Cú Chulainn had one last trick up his sleeve:

Ama Cú Chulainn'ın rakibine karşı son bir numarası vardı:

their teacher had shared a secret with him alone.

ustaları, bir sırrı yalnız onunla paylaşmıştı.

She told him how to summon the Gáe Bulg,

Okyanusun derinliklerinde yatan,

deniz canavarlarının kemiklerinden şekillenmiş, sihirli bir mızrak olan

a magical spear fashioned from the bones of sea monsters

that lay at the bottom of the ocean.

Gáe Bulg'u nasıl çağıracağını söylemişti.

Cu Chulainn called the spear, stabbed Ferdiad to death, and collapsed.

Cu Chulainn; mızrağı çağırdı, Ferdiad'ı ölümüne sapladı ve yıkıldı.

Meadhbh seized her chance and swooped in with the rest of her army

Meadhbh şansını değerlendirdi

ve ordusuyla birlikte, kahverengi boğayı ele geçirmek için baskın yaptı.

to capture the brown bull.

At last, the men of Ulster were recovering from their magical illness,

Sonunda, Ulster'ın adamları sihirli hastalıklarından iyileşiyordu

and they surged out in pursuit.

ve peşlerinden gitmek için akın ettiler.

But they were too late: Queen Meadhbh crossed the border unscathed,

Ama çok geç kalmışlardı: Kraliçe Meadhbh kahverengi boğayı sürükleyerek

dragging the brown bull with her.

yaralanmadan sınırı geçiyordu.

Once home, Meadhbh demanded another battle,

Eve döndüğünde Meadhbh, başka bir savaş talep etti.

this time between the brown bull and her husband’s white bull.

Bu seferki, kahverengi boğa ve kocasının beyaz boğası arasında olacaktı.

The bulls were well matched, and struggled into the night,

Boğalar denkti, gece boyunca

dragging each other all over Ireland.

birbirlerini İrlanda'nın dört bir yanında sürüklediler.

At long last, the brown bull killed the white bull,

Nihayetinde kahverengi boğa, beyaz boğayı öldürdü

and Queen Meadhbh was finally satisfied.

ve Kraliçe Meadhbh sonunda memnundu.

But the brown bull’s victory meant nothing to him.

Ama kahverengi boğanın zaferi, ona hiçbir şey ifade etmedi.

He was tired, injured, and devastated.

Yorulmuş, yaralanmış ve yıkılmıştı.

Soon after, he died of a broken heart, leaving behind a land

Bir müddet sonra, arkasında Meadhbh'in savaşından

that would remain ravaged by Meadhbh’s war for years to come.

yıllar boyunca harap kalacak bir diyar bırakarak kahrından öldü.