CRAZY secret code of native English speakers!

Hello everyone, today we're diving into the mysterious world of

Herkese merhaba, bugün İngiliz nezaketinin veya dolaylılığının

British politeness or indirectness.

gizemli dünyasına dalıyoruz .

Where what we say isn't always what we mean.

Söylediklerimizin her zaman kastettiğimiz şey olmadığı bir yer.

So, if you've ever found yourself scratching your head trying to

Yani, eğer kendinizi bir İngiliz'in gerçek niyetini çözmeye çalışırken başınızı kaşırken bulduysanız

decode a Brit's true intentions, you're in the right place.

, doğru yerdesiniz.

First up, Hi, how are you?

Öncelikle Merhaba, nasılsınız?

Now, you might think this is a genuine question about your well being, but let

Bunun sağlığınızla ilgili gerçek bir soru olduğunu düşünebilirsiniz, ama

me tell you, it's really just a greeting.

size şunu söyleyeyim, bu aslında sadece bir selamlama.

We are just being polite and usually expect a simple, good thanks in return.

Biz sadece kibar davranıyoruz ve karşılığında genellikle basit, güzel bir teşekkür bekliyoruz.

Hi, how are you?

Merhaba nasılsın?

I'm good, thanks.

Böyle iyiyim teşekkürler.

In essence, hi, how are you is not an invitation to

Aslında merhaba, nasılsın

unpack your emotional baggage.

duygusal bagajınızı açmaya yönelik bir davet değildir.

We Right there and then.

Hemen oradayız.

If you start diving into how your cats on hunger strike and your landlords

Kedilerinizin nasıl açlık grevine başladığını ve ev sahiplerinizin nasıl pasif agresif hale geldiğini araştırmaya başlarsanız

turned passive aggressive, you're breaking the unwritten rule of greetings.

, yazılı olmayan selamlaşma kuralını çiğniyorsunuz demektir.

It's just what you do to get to the next step of any social interaction.

Bu, herhangi bir sosyal etkileşimin bir sonraki adımına geçmek için yaptığınız şeydir.

Another common answer to, hi, how are you, is I'm fine, thanks.

Merhaba, nasılsın sorusunun bir diğer yaygın yanıtı da iyiyim, teşekkürler'dir.

Hi, how are you?

Merhaba nasılsın?

I'm fine, thanks.

İyiyim, teşekkürler.

I'm fine is a go to response, almost like a reflex.

Ben iyiyim bu hemen hemen bir refleks gibi bir tepkidir.

But does anyone ever sound truly happy saying it?

Ama bunu söylerken gerçekten mutlu görünen biri var mı?

I'm fine.

Ben iyiyim.

I'm fine often just means I'm fine.

İyiyim çoğu zaman sadece iyi olduğum anlamına gelir.

I'm managing to survive, thank you very much.

Hayatta kalmayı başarıyorum, çok teşekkür ederim.

So let's quickly practice now.

O halde şimdi hızlıca pratik yapalım.

I'm going to ask you, how are you, and I want you to give me a very basic,

Size nasılsınız diye soracağım ve bana çok temel,

simple, and relatively positive response.

basit ve nispeten olumlu bir yanıt vermenizi istiyorum.

Ready?

Hazır?

Hi!

How are you?

MERHABA!

Nasılsın?

You've got it.

Sen ona sahipsin.

Ever heard someone say, we should grab a coffee some time?

Hiç birisinin bir ara kahve içmemiz gerektiğini söylediğini duydunuz mu?

Let's meet up soon.

Yakında buluşalım.

And the classic response, Let's do that.

Ve klasik cevap: Hadi şunu yapalım.

Well, spoiler alert, there is a good chance that coffee is never happening.

Spoiler uyarısı, kahvenin asla gerçekleşmeme ihtimali yüksek.

We should grab a coffee sometime.

Bir ara bir kahve içmeliyiz.

Let's do that.

Hadi bunu yapalım.

This again is just a polite way of interacting with someone.

Bu yine birisiyle etkileşim kurmanın kibar bir yoludur.

It's usually a good way to leave and break up the interaction.

Bu genellikle etkileşimi terk etmenin ve bozmanın iyi bir yoludur.

Oh, I've got to go, but we should grab a coffee sometime.

Gitmem lazım ama bir ara kahve içmeliyiz.

It says to them that you're interested and you do like them, so it stays

Onlara ilgilendiğinizi ve onlardan hoşlandığınızı söylüyor, bu yüzden

positive, but that you have to go right now, but there's no commitment there.

olumlu kalıyor, ancak hemen gitmeniz gerekiyor, ancak orada bir taahhüt yok.

There's no I'll call you and let's arrange a date or next Friday.

Yok seni arayacağım ve bir randevu ayarlayalım ya da gelecek Cuma.

I'm free.

Özgürüm.

Let's go out for drinks.

Hadi içki içmek için dışarı çıkalım.

There's no real Intention.

Gerçek bir niyet yok.

It's just a politeness.

Bu sadece bir nezaket örneği.

We should get together sometime.

Bir ara bir araya gelmeliyiz.

Yeah, sure.

Evet tabi.

Let's do that So if someone says that to you don't take it too seriously But

Haydi bunu yapalım Yani birisi size bunu söylerse çok ciddiye almayın. Peki ya

what about when someone says do you want to go for a drink here be warned?

birisi burada bir şeyler içmek ister misin derse uyarılır mıyız?

That this is never just about one drink.

Bu asla sadece bir içkiyle ilgili değil.

If you say yes To going out for a drink.

Eğer evet diyorsan bir şeyler içmek için dışarı çıkacağız.

You might as well clear your evening schedule.

Akşam programınızı da temizleyebilirsiniz.

Now, let's dive deeper into the art of British politeness.

Şimdi İngiliz nezaket sanatının derinliklerine inelim.

First up, the classic.

Öncelikle klasik.

No offence but, or the more formal version, with all due respect.

Kusura bakmayın ama ya da daha resmi versiyonu, kusura bakmayın.

These phrases are like warning beacons.

Bu ifadeler uyarı lambaları gibidir.

What comes next is likely not going to be entirely pleasant.

Bundan sonra gelecek olan şey muhtemelen tamamen hoş olmayacak.

No offence, but your presentation might need a little bit of work.

Alınmayın ama sunumunuzun biraz çalışmaya ihtiyacı olabilir.

Did you catch that?

Bunu yakaladın mı?

It starts with a polite preface, but it's a soft setup for something rather blunt.

Kibar bir önsözle başlıyor ama oldukça açık sözlü bir şey için yumuşak bir kurgu.

This approach here is a masterclass in the art of saying Maybe give it another go.

Buradaki yaklaşım, Belki bir kez daha dene deme sanatında bir ustalık sınıfıdır.

While also trying to preserve the other person's ego, as if it's a

Bir yandan da diğer kişinin egosunu sanki

fragile piece of crystal glass.

kırılgan bir kristal cam parçasıymış gibi korumaya çalışıyor.

Of course, this phrase can be used jokingly, or in a sarcastic way, and yes,

Elbette bu tabir şaka amaçlı ya da alaycı bir şekilde kullanılabilir ve evet,

we British love a little bit of sarcasm.

biz İngilizler biraz alaycılığı severiz.

For example,

Örneğin,

and someone hands you a hamburger that looks like it's been on

birisi size sanki bütün gün boyunca aynı ateşte

one flame for a whole day.

yanmış gibi görünen bir hamburger uzatıyor

Now, instead of just admitting it's burnt beyond recognition, you lean in

. Şimdi, tanınmayacak kadar yandığını kabul etmek yerine, eğilip fısıldıyorsun

and whisper, No offence, but this burger might need a little bit of ketchup.

: Alınmayın ama bu burgerin biraz ketçaba ihtiyacı olabilir.

What about the more formal version?

Daha resmi versiyona ne dersiniz?

With all due respect.

Tüm saygımla. Kusura bakmayın ama bu stratejinin bizi

With all due respect, I believe that this strategy may lead us

asıl hedeflerimizden uzaklaştırabileceğine

away from our main objectives.

inanıyorum .

Have we considered the risks associated with this approach?

Bu yaklaşımla ilişkili riskleri göz önünde bulundurduk mu?

When someone starts a sentence with with all due respect, it's the

Birisi bir cümleye tüm saygımla başladığında, bu

corporate equivalent of Brace yourself, I'm about to disagree with you.

Brace'in kurumsal eşdeğeridir, sana katılmamak üzereyim.

It's like putting on a velvet glove before delivering a slap.

Tokat atmadan önce kadife eldiven giymek gibi bir şey bu.

The use of, I believe this strategy might lead us away from our main

Bu stratejinin bizi ana hedeflerimizden uzaklaştırabileceğine inanıyorum

objectives, is a polite way of saying, Are you using a map or just wandering

, şunu söylemenin kibar bir yolu: Bir harita mı kullanıyorsunuz yoksa sadece

around hoping to bump into success?

başarıya ulaşmayı umarak ortalıkta mı dolaşıyorsunuz?

It's a way of subtly pointing out that the current strategy could be as misguided as

Bu, mevcut stratejinin , mıknatıslarla dolu bir odada pusula kullanmak kadar yanlış yönlendirilebileceğini incelikli bir şekilde belirtmenin bir yoludur

using a compass in a room full of magnets.

.

Then comes the final blow.

Sonra son darbe gelir.

Have we considered the potential risks associated with this approach?

Bu yaklaşımla ilişkili potansiyel riskleri göz önünde bulundurduk mu?

Here, Bob is essentially asking if everyone else Sees the iceberg he's

Burada Bob aslında herkesin baktığı buzdağını görüp görmediğini

staring at, or if they're all too busy rearranging deck chairs on the Titanic.

veya Titanik'teki şezlongları yeniden düzenlemekle meşgul olup olmadıklarını soruyor.

It's a tactful reminder to everyone that ignoring the risks

Bu, riskleri göz ardı etmenin

doesn't make them disappear.

onları ortadan kaldırmayacağını herkese incelikli bir şekilde hatırlatmak içindir.

It just makes the surprise bigger.

Bu sadece sürprizi daha da büyütüyor.

So, in the grand tradition of office diplomacy, Bob is not just

Dolayısıyla, ofis diplomasisinin büyük geleneğine uygun olarak Bob, yalnızca

expressing concern, he's trying to steer the ship away from disaster,

endişelerini dile getirmekle kalmıyor, aynı zamanda gemiyi felaketten uzaklaştırmaya çalışıyor ve bunu

all while making sure he doesn't get thrown overboard for mutiny.

yaparken de isyan yüzünden denize atılmamasını sağlıyor.

And all of this is disguised in the gentle phrase, with all due respect.

Ve tüm bunlar, tüm saygımla, nazik bir ifadeyle gizlenmiştir.

Which might as well mean, please don't fire me.

Bu da şu anlama gelebilir: Lütfen beni kovmayın.

But, moving on, let's consider the phrase, no worries, it's probably my fault.

Ama devam edelim, şu ifadeyi ele alalım, endişelenmeyin, muhtemelen benim hatamdır.

It's a masterclass in deflection and politeness.

Bu, sapma ve nezaket konusunda bir ustalık sınıfıdır.

Even when we know it's not our fault.

Bunun bizim hatamız olmadığını bildiğimiz halde.

It's our way of smoothing over a situation, maintaining harmony.

Bu bizim bir durumu yumuşatmanın, uyumu sürdürmenin yolu.

Without pointing fingers.

Parmakla işaret etmeden.

I'm so sorry.

Ben çok üzgünüm.

Oh, no worries.

Ah, endişelenme.

It's probably my fault.

Muhtemelen benim hatam.

See that smile?

Şu gülümsemeyi görüyor musun?

It's strained.

Gergin.

It's tight.

Bu dar.

Classic British keep calm and carry on.

Klasik İngilizler sakin olun ve devam edin.

We're essentially saying let's not make a fuss.

Esasen gürültü yapmayalım diyoruz.

even though inside I'm fuming.

Her ne kadar içimden duman çıkıyor olsa da.

This level of politeness can be confusing to outsiders as it mixes

Bu seviyedeki nezaket , gerçek nezaket ile dolaylı suçlama veya kendini küçümseme dokunuşunu

genuine courtesy with a touch of indirect blame or self deprecation.

karıştırdığı için dışarıdan gelenler için kafa karıştırıcı olabilir

It's all about maintaining that stiff upper lip, keeping the peace

. Önemli olan o katı üst dudağı korumak, huzuru korumak

and moving on without conflict.

ve çatışma olmadan yolumuza devam etmektir.

Moving on to maybe we could, yeah, followed by I'll let you know.

Belki yapabiliriz konusuna geçiyoruz, evet, ardından size haber vereceğim.

I'm not really interested, but I don't want to hurt your

Gerçekten ilgilenmiyorum ama

feelings by saying no directly.

doğrudan hayır diyerek duygularını incitmek istemiyorum .

Do you want to go out on Friday night?

Cuma gecesi dışarı çıkmak ister misin?

Maybe we could, yeah.

Belki yapabiliriz, evet.

I'll let you know.

Seni bilgilendirecegim.

Next, when we start a sentence with I'm afraid.

Sonra, korkarım ile bir cümleye başladığımızda.

This is our gentle opener for letting someone down.

Bu, birini hayal kırıklığına uğratmak için nazik açıcımızdır.

If you hear this, brace yourself for bad news.

Bunu duyarsanız kendinizi kötü habere hazırlayın.

I'm afraid we've run out of the fish of the day.

Korkarım günlük balığımız bitti.

I'm terribly sorry.

Gerçekten üzgünüm.

The word sorry can mean anything from genuinely apologising to just trying to

Özür dilerim kelimesi, gerçekten özür dilemekten

get past you in a crowded tube station.

kalabalık bir metro istasyonunda yanınızdan geçmeye çalışmaya kadar her şey anlamına gelebilir.

Sorry.

Üzgünüm.

Sorry.

Üzgünüm.

Sorry.

Üzgünüm.

I'm sorry.

Üzgünüm.

Sorry.

Üzgünüm.

Not bad.

Fena değil.

Might sound a bit lukewarm, but for us, it's actually quite positive.

Biraz ılık gelebilir ama bizim için aslında oldukça olumlu.

It's the British way of saying things are going pretty well

Bu, İngilizlerin fazla övünmeden,

without sounding too boastful.

işlerin oldukça iyi gittiğini söyleme şeklidir .

I've just won 100!

Az önce 100 kazandım!

Not bad!

Fena değil!

And whenever you answer, I'll think about it.

Ve ne zaman cevap versen, bunun hakkında düşüneceğim.

To an invitation or request, let me be clear, this is never

Açıkça söyleyeyim, bir davet ya da istek asla yapılacaklar

making it on our to do list.

listemize girmiyor.

I'm hosting a games night at my house on Tuesday.

Salı günü evimde bir oyun gecesi düzenliyorum.

You have to come.

Gelmelisin.

Oh, let me think about it.

Ah, bir düşüneyim.

I'll let you know.

Seni bilgilendirecegim.

We are not going to think about it.

Bunu düşünmeyeceğiz.

We're not interested.

İlgilenmiyoruz.

But you don't want to hurt someone's feelings, so you say, I'll think about it.

Ama sen birinin duygularını incitmek istemiyorsun o yüzden "bu konuyu düşüneceğim" diyorsun.

So, there you have it, a little guide to deciphering the true meanings

İşte karşınızda,

behind what we British folks say.

biz İngilizlerin söylediklerinin ardındaki gerçek anlamları çözmenize yardımcı olacak küçük bir rehber.

Now, if you've had any experience of miscommunication, of hearing something but

Şimdi, herhangi bir yanlış iletişim deneyiminiz varsa, bir şeyi duyduğunuz halde

knowing they mean something else within an English conversation, let me know.

İngilizce bir konuşmada bunun başka bir anlama geldiğini bildiğinizi düşünüyorsanız bana bildirin.

Please tell me all about it in the comments section.

Lütfen bana yorumlar bölümünde her şeyi anlatın.

And if you'd like more practice of interacting in English, then consider

Ve İngilizce etkileşim konusunda daha fazla pratik yapmak istiyorsanız, o zaman

becoming a member of my award winning Conversation Club, where you get

çok düşük bir aylık ücret karşılığında

access to resources for speaking, listening, reading, and writing,

konuşma, dinleme, okuma ve yazma kaynaklarına erişebileceğiniz

all for a very low monthly fee.

ödüllü Konuşma Kulübümün bir üyesi olmayı

Check out the Conversation Club by clicking on the link in the description.

düşünün. Açıklamadaki bağlantıya tıklayarak Konuşma Kulübüne göz atın.

Until next time, take very good care, and goodbye!

Bir dahaki sefere kadar kendinize çok iyi bakın ve hoşçakalın!