Mentalism, mind reading and the art of getting inside your head | Derren Brown | TED

Çeviri: Cihan Ekmekçi Gözden geçirme: Figen Ergürbüz

We are all trapped

Hepimiz...

inside our own heads,

...kendi akıllarımızda sıkışmışız.

and our beliefs and our understandings about the world are limited

Dünyaya ilişkin inanç ve anlayışlarımız

by that perspective,

bu bakış açısıyla kısıtlı,

which means we tell ourselves stories.

bu da demek oluyor ki kendimize hikâyeler anlatıyoruz.

Right? So here we are in this infinite data source.

Burada sonsuz bir veri kaynağı içindeyiz.

There's an infinite number of things that we could think about,

Düşünebileceğimiz sonsuz sayıda şey var

but we edit and delete.

ama düzenleme yapıyor ve siliyoruz.

We choose what to think about, what to pay attention to.

Ne düşüneceğimizi seçiyoruz, neye dikkat vereceğimizi de.

We make up a story ...

Bir hikâye uyduruyoruz,

to make sense of what's going on,

olan bitene anlam yüklemek için

and we all get it wrong.

ve sonra hepimiz yanılıyoruz.

Because we're all trying to navigate with our own skewed compasses,

Çünkü kendimize göre ayarlanmış pusulamızla yol almaya çalışıyoruz,

and we all have our own baggage,

hepimizin yaşadığı sorunlar var

but the stories themselves are utterly convincing.

ama hikâyelerin kendisi inanılmaz ikna edici.

And we all do this,

Ve bunu hepimiz yapıyoruz.

and a lot of the stories that we live by aren't even our own.

Yaşadığımız bu hikâyeler bize ait bile değil.

The first ones we inherit at a young age from our parents,

İlk edindiğimiz hikâyeler genç yaşta anne babadan geliyor,

who of course have their own skewed beliefs,

kendilerine yonttukları inançları var,

their own frustrations, their own unlived lives.

kendi tatminsizlikleri, kendi yaşanmamış yaşamları.

And for better or worse, we take all that onboard,

İyi de olsa kötü de olsa bunları ediniyoruz

and then we go out into the world

ve sonra dünyaya adım attığımızda

thinking maybe we have to be successful to be loved;

sevilmek için belki de başarılı olmamız gerektiğine inanıyoruz

or that we always have to put other people's needs first;

veya başkalarının ihtiyaçlarını her zaman öne koymamız gerektiğine

or that we have some big terrible secret we couldn't possible tell people.

veya kimseye söyleyemeyeceğimiz büyük korkunç bir sırrımız olduğuna.

And it's just fiction, it's just stories,

Ancak bunlar sadece kurgu... hikâyeler...

and we'd worry a lot less about what other people think of us

ve insanların hakkımızda ne kadar nadir düşündüğünü fark etsek

if we realized how seldom they do.

çok daha az endişe duyardık.

(Laughter)

(Gülme sesleri)

So I feel that magic is a great analogy for how we edit reality and form a story

Bence sihir harika bir karşılaştırma; gerçekliği düzenleyip hikâye oluşturmamızı

and then mistake that story for the truth,

ve sonra bu hikâyeyi gerçekle karıştırma şeklimizi gösteriyor.

and I've had a 20-year career in the UK

Birleşik Krallık'ta 20 yıllık bir kariyer edindim,

staging big psychological experiments on TV,

televizyonda psikolojik deneyler yaptım

and now that's on Netflix.

ve şimdi bu Netflix'te.

I also have a stage show.

Sahne gösterim de var.

I've got my first Broadway show actually coming up, called "Secret."

''Secret'' adındaki ilk Broadway gösterim çok yakında geliyor.

Öylesine söylüyorum. Mutlaka gelin demiyorum.

Just throwing that out there. No pressure.

(Laughter)

(Gülme sesleri)

That should be this year.

Bu yıl olacak sanırım.

And I try to do something new with mentalism, mentalism,

Mentalizm ile ilgili yeni bir şey de yapmaya çalışıyorum,

which is the dubious art of getting inside your head.

birinin aklına girme şüpheli sanatı.

So there was a heyday for this kind of stage mind-reading,

Bu tür bir sahnede akıl okumanın altın çağı yaşadığı dönem oldu,

which was the 1930s.

1930'lu yıllar.

That's why I'm dressed like this,

O yüzden böyle giyindim,

in my most un-TED-like garb.

TED'e en uymayan giysim.

And there was an act, an act known as the Oracle Act.

Oracle Sanatı denilen bir kısım vardı.

And in the Oracle Act, members of the audience,

Oracle Sanatı'nda izleyicilerin bir kısmı,

as I know you have done,

sizin de yaptığınızı biliyorum,

would write down secret questions,

bir kâğıda gizli sorular yazarlardı,

the sort of questions you might ask a psychic,

bir medyuma soracağınız tarzda sorular,

seal that question into an envelope,

sonra o soruyu bir zarfa mühürlenir,

and on the outside of the envelope they would write their initials

zarfın dışına isim soyisim baş harfleri yazılır

and then roughly where they sat in the audience.

ve aşağı yukarı izleyiciler arasında nerede oturduğunuz eklenir.

And then the Oracle, the mind reader, would take an envelope one at a time,

Sonra Oracle, yani akıl okuyucu, her seferinde bir zarf alır,

he wouldn't open it,

ama ilk önce onu açmaz,

but he would attempt to divine what question was sealed inside.

içinde yazılı olan soruyu bilmeye çalışırdı.

And if he got that right, he would try and answer the question

Eğer bilirse o kişinin sorusunu da

for the person too.

cevaplamaya çalışırdı.

And the act spread like wildfire.

Bu gösteri yaban ateşi gibi yayıldı.

It's a testament, I think, to the seductive appeal

Bence bu, işin baştan çıkarıcı cazibesine bir kanıt;

of some powerful figure offering you easy, simple answers

kim olduğunu tam bilmediğiniz güçlü bir şahıs

to life's complex and subtle questions

hayatın karmaşık, belirsiz soru ve gerginliklerine

and anxieties.

basit yanıtlar sunuyor.

So thank you all of you that wrote questions.

Soru yazan herkese teşekkür ederim.

I haven't seen these. I know somebody's guarding them.

Soruları görmedim. Birinin onları koruduğunu biliyorum.

Thank you so much.

Çok teşekkür ederim.

I will take those now. Thank you all of you that did this.

Soruları alabilirim şimdi. Buna yapan herkese teşekkürler.

I should say, probably, a couple of things before I start.

Sanırım başlamadan birkaç şey söylesem iyi olur.

In absolute honesty,

Tamamen dürüstçe,

first of all I can't see through these envelopes.

öncelikle bu zarfların içini göremiyorum.

They are sealed. They are thick black envelopes.

Kapalılar. Kalın siyah zarflar.

You'll know if you wrote one. I can't see through them.

Eğer soru yazdıysanız bilirsiniz, içlerini göremem.

Secondly, importantly, I don't know any of you

İkincisi, önemli olan, hiçbirinizi tanımıyorum

and nobody is playing along.

ve kimse oyunun bir parçası değil.

That's not what this is.

Burada öyle bir şey yok.

Thirdly ...

Üçüncüsü...

I don't believe for a second that I have any special psychological gifts,

Özel bir psikolojik yeteneğim olduğuna hiç inanmıyorum,

let alone any psychic ones.

özellikle de medyum güçlerine.

So let's begin.

O hâlde başlayalım.

Nope.

Hayır.

(Laughter)

(Kahkahalar)

OK, this --

Pekâlâ, bu olur --

Oh, nice.

Güzel.

OK, this one's interesting. There's a couple here.

Bu ilginç işte. Burada bir çift var.

I will start with maybe this one.

Belki de bununla başlamalıyım.

This one's interesting, because the writing undulates.

Bu ilginç çünkü yazı kıvrımlı.

There's a sort of an up and down thing,

Bir yukarı bir aşağı dalgalanma var,

which normally -- not always -- normally means

genellikle, her zaman değil, bu şu demek olur;

that the person doesn't know the answer to the question themselves,

kişi, sorunun cevabını kendi de bilmiyor,

so it's normally a question about the future, right?

o zaman bu soru gelecek hakkında.

That sort of suggests uncertainty.

Yani belirsizlik gösteriyor.

So I would say it's a lady,

Bence bu bir hanımefendi,

age-wise it's a little difficult to tell from this minimal handwriting,

yaşına gelince bu küçük el yazısından bunu anlamak biraz zor

but I would expect maybe 30s, maybe 40s, but let's find out.

ama 30'larında olduğunu sanıyorum, belki 40 ama hadi bulalım.

It says -- and a question about the future --

Diyor ki -- ve geleceğe dair bir soru --

it says, "JN, center."

''JN, ortada.''

So it's going to be somebody in this big central section here.

Yani ortadaki bu büyük kısımdan biri.

If you think this is you, if you wrote one,

Bunu yazan kişi olduğunuzu düşünüyorsanız

could you make a fuss?

işaret edebilir misiniz?

It's a bit difficult for me to see in the center.

Orta kısımdan görmem zor.

Hi, give us a wave.

Selam, el sallayın.

So J ...

Pekâlâ J...

Jane? Jessica?

İsminiz Jane veya Jessica mı?

Jessica: Yes.

Jessica: Evet.

Derren Brown: Which one? Jessica: Jessica.

Derren Brown: Hangisi? Jessica: Jessica.

DB: Thank you. Just a guess. Little murmur of approval, thank you?

DB: Teşekkürler. Sadece tahmindi. Küçük bir onay aldım, teşekkürler.

(Laughter)

(Kahkahalar)

I'll take it.

Bunu alacağım.

Alright, so Jessica, I won't ask your age,

Pekâlâ Jessica, yaşınızı sormayacağım

but is it a question essentially about the future?

ama bu gelecekle ilgili bir soru mu?

Jessica: Mhm? DB: Yes?

Jessica: Hm-hmm. DB: Öyle mi?

Jessica: Yes. DB: Yes. OK.

Jessica: Evet. DB: Tamam.

Alright. So what did we ask? What did Jessica ask about the future?

Peki. Ne sormuşuz? Jessica gelecekle ilgili ne sordu?

So am I OK with late-30s, early-40s?

Yaşınız için 30'ların sonu, 40'ların başı desem?

Jessica: I'll take it. I'm taking it.

Jessica: Bana uyar, kabul ediyorum.

(Laughter)

(Kahkahalar)

DB: OK, so it's important,

DB: Peki, bu önemli

because we ask different questions depending how old we are.

çünkü kaç yaşında olduğumuza göre farklı sorular soruyoruz.

Just say, "I'll take it" again.

Sadece ''Kabul ediyorum'' der misiniz?

Jessica: I'll take it.

Jessica: Kabul ediyorum.

DB: Virginia? You're from Virginia? Jessica: Yes, I am.

DB: Virginia? Virginialısınız. Jessica: Evet, öyle.

DB: Yeah. So --

DB: Evet, o zaman --

(Laughter)

(Kahkahalar)

I think this is a lady,

Sanırım bu hanımefendi,

I think this is a lady who wants to leave Virginia.

Virginia'dan ayrılmak istiyor.

I think you're looking at plans,

Bazı planlarınız var,

it's whether or not things are going to come together to get out.

taşınmak için işler yolunda gidecek mi gitmeyecek mi tarzında.

Just show me your hands.

Ellerinizi görebilir miyim?

Other sides so I can see fingernails?

Tırnaklarınızı da görebilir miyim?

OK, I think you have a farm

Sanırım bir çiftliğiniz var

and it's whether or not you're going to sell your farm and get out of Virginia?

ve çiftliğinizi satıp Virginia'dan taşınabilecek misiniz merak ediyorsunuz?

Is this right?

Doğru mu?

Jessica: Absolutely, that's the question.

Jessica: Kesinlikle. Soru bu.

DB: Alright. Great. Thank you. It's a great question!

DB: Harika. Teşekkürler. Bu harika bir soru!

What was the actual question? What did you put?

Tam olarak soru neydi? Yazdığınız şey?

Jessica: "Will I sell the farm in Virginia?"

Jessica: "Virginia'daki çiftliği satacak mıyım?"

DB: Will you sell the farm?

DB: Çiftliği satacak mısınız?

Alright, so look, it's a great question if you are pretending to be psychic,

Pekâlâ, eğer bir medyum gibi davranmaya çalışıyorsanız bu harika bir soru

because it's about the future,

çünkü gelecekle ilgili,

which means I can give you a yes or no on this.

yani size bir evet veya hayır cevabı verebilirim.

It means nothing. You have no way of verifying it.

Ama bu hiçbir şey. Doğrulamanızın bir yolu yok.

And a dangerous thing to do --

Aynı zamanda tehlikeli de --

and if I say yes or no, it'll just stick in the back of your mind,

Evet ya da hayır desem bu sizim aklınıza takılıp kalacak.

and it can't not start to affect decisions you make.

Bunun vereceğiniz kararları etkilememesi lazım.

So a dangerous thing to do. However --

Yani tehlikeli bir şey. Yine de --

(Laughter)

(Kahkahalar)

Yes, I think you will sell the farm,

Evet, sanırım çiftliği satacaksınız

because I think you're the sort of person

çünkü istediğini en nazik şekilde alan

that in the nicest way will get what you want.

bir insana benziyorsunuz.

I think when there are things you want, you tend to focus on them

Sanırım istediğiniz şeyler var,

başka şeyleri göz ardı ederek isteklerinize odaklanıyorsunuz,

at the expense of other things

that you know you probably should be focusing on more,

ama muhtemelem o şeylere daha çok odaklanmanız lazım,

would you agree?

katılıyor musunuz?

Educated, you spent a few years in --

Eğitimli, aslında siz şeyde okudunuz --

Say yes again, the word "yes" quickly? Jessica: Yes.

Hızlıca ''evet'' der misiniz? Jessica: Evet.

DB: No? Jessica: No.

DB: Hayır? Jessica: Hayır.

DB: California? Berkeley? A bit of a guess, but ...

DB: California? Berkeley? Tahmin ediyorum ama...

Jessica: I went to Berkeley, yes. Stop doing this!

Jessica: Berkeley'de okudum, evet. Bunu yapmayı kes!

DB: So it's a yes.

DB: Evet yani.

Oh, and you've been to India recently as well.

Siz geçenlerde Hindistan'a da gittiniz.

There's just a tiny, tiny little thing going on there. Yes? No?

Orada olup biten küçük şeyler var. Evet mi hayır mı?

Jessica: Yes, I just got back from India.

Jessica: Evet. Hindistan'dan yeni geldim.

DB: It's a yes from me, I just don't want to say it like it's written in the stars

DB: Evet. Bunlar yıldızlarda yazılı gibi söylemek istemiyorum

because it isn't, and you need to take responsibility for it.

çünkü yazılı değil ve bunun için sorumluluk almanız lazım.

DB: Have a seat. Thank you. Let's do another one.

DB: Oturun. Teşekkürler. Başka bir tane deneyelim.

(Applause)

(Alkışlar)

AH, also in the center? AH.

AH, bu kişi de ortada. AH.

This will be a man, a little older, maybe late 40s, I would say from this.

Yazıya göre bir erkek, olgun biri, 40'ların sonu olabilir.

AH, center, stand up for me if you think this is you.

AH siz olduğunuzu düşünüyorsanız ayağa kalkar mısınız?

AH. Hi, let's get a microphone to this guy.

AH. Selam, bir mikrofon alalım.

Quick as we can, on camera would be amazing.

Hızlıca. Kameraya da alalım.

Oh, look at that! Freeze. Don't move. Don't move.

Ah, şuna bir bakın. Hareket etmeyin. Hareket etmeyin.

Keep absolutely still.

Olduğunuz gibi kalın.

Are you standing? Where are you?

Ayakta mısınız? Neredesiniz?

Man: I am standing. I'm not that short.

Adam: Ayaktayım, o kadar kısa değilim.

DB: OK.

DB: Tamam.

Alright, now you changed that.

Pekâlâ, şimdi değiştirdin.

There was just something you did as you got up.

Ayağa kalkarken bir şey yaptın.

Yes or no, have you put something on here --

Evet veya hayır deyin. Oraya bir şey mi koydunuz?

you're not doing it now, but you did it as you stood up --

Şimdi yapmıyorsunuz ama ayaktayken yaptınız --

to do with your left or your left leg or your left foot, yes or no?

sol tarafınız veya sol bacağınızla alakalı bir şey.

Man: Yes.

Adam: Evet.

DB: Alright. He was giving us a nice clear signal as he stood up.

DB: Pekâlâ. Ayaktayken bize güzel bir işaret verdi.

Put your weight on your left-hand side and say "yes."

Ağırlığınızı solunuza verip ''evet'' der misiniz?

Man: Yes.

Adam: Evet.

DB: Take your hand out of that pocket, put your weight on the other side,

DB: Elinizi cebinizden çıkarın, ağırlığınızı diğer tarafa verin,

change hands with the mic and say "yes" again.

mikrofonu diğer elinize alıp yine ''evet'' deyin.

Man: Yes.

Adam: Evet.

DB: You have a dislocation

DB: Acaba sol tarafınızda

in the big toe on your left-hand side?

ayak baş parmağınız yerinden mi çıktı?

Man: Yes.

Adam: Evet.

DB: Thank you so much. Great. Good one! Take a seat. Take a seat.

DB: Çok teşekkürler. Harika. İyiydi. Oturun lütfen.

Can I get the microphone? I'm going to change microphone for this.

Bir mikrofon alabilir miyim? Bunun için mikrofon değiştireceğim.

Can I grab a mic up? Thank you.

Bir mikrofon lütfen? Teşekkürler.

Thank you so much. That would be great there.

Çok teşekkür ederim. Bu harika olurdu.

I'm going to change mic because,

Mikrofonu değiştiriyorum çünkü...

hopefully you can now still hear me?

beni hâlâ duyabiliyorsunuz değil mi?

So I'm going to blindfold myself.

Gözlerimi bağlayacağım.

And I'm doing this now so I don't have the clues as you stand up.

Bunu yapıyorum ki ayağa kalktığınızda ipuçlarını görmemeyim.

I can't see where you put your hands.

Ellerinizi nereye koyduğunuzu.

I can't see how you respond to what I'm saying.

Söylediklerime nasıl cevap verdiğinizi.

I can't see what the people next to you are doing either.

Ya da yanınızdaki kişilerin ne yapıyor olduğunu.

If they know the answers to the question, that's always very helpful.

Sorunuzun cevabını onlar biliyorsa bunun hep yardımı oluyor.

I won't have those advantages,

Bu avantajları kaldırıyorum,

but strangely,

ama işin tuhafı,

this frees me up,

bu beni özgür kılıyor

and I want this to free you up as well,

ve sizi de özgür kılmasını istiyorum.

so if you didn't write a question

O yüzden bir soru yazmadıysanız

but you wish that you had done,

ama keşke yazsaydım diyorsanız

you can still take part.

yine de katılabilirsiniz.

The point of writing the question is only that it just kind of gets

Soru yazmaktaki amaç

a nice, clear, succinct wording in your head.

kafanızda net, kolay bir kelime dizilimi belirlemesi.

So if you can just find a question in your head,

O yüzden aklınızda bir soru varsa

make it clear and succinct, just send it to me,

onu net ve kolay bir hâle getirin ve bana gönderin.

and I'll try and do this now without anything written down.

Şu anda bunu yazılı hiçbir şey olmadan yapacağım.

So just start to form questions but send me your name as well.

Soruları oluşturmaya çalışın ama bana isminizi de gönderin.

"My name is," whatever that last guy was,

''Benim adım'' isminiz her neyse

and "what's strange about my feet," or whatever the question was.

ve ''Ayaklarımda tuhaf olan ne?'' veya sizin sorunuz neyse.

So name and question.

İsim ve soru.

There is somebody already, I'm guessing you're quite near the front,

Hazır biri var bile. Bir hayli önde olduğunuzu tahmin ediyorum

because your name is quite clear.

çünkü isminiz çok net.

Feels like you're in the center at the front.

Ortanın önünde gibisiniz.

OK, let me just ... Allan?

Tahminim... Allan?

Feels like there's an Allan.

Allan diye biri hissediyorum.

And you're going to be quite near the front, vaguely central, I think.

Öne çok yakın biri, ortalarda sanıyorum.

Feels like it's coming from right there.

Tam şuradan geldiğini hissediyorum.

There's like a man, maybe early 60s, something like that.

Bir adam, 60'lı yaşların başında. Öyle bir şeyler.

Allan: Yes.

Allan: Evet.

DB: You've got a mic? Great, thank you.

DB: Mikrofonunuz var mı? Harika. Teşekkürler.

Allan, just say "stop" when I get to you so that I know where you are,

Allan lütfen sana yöneldiğimde ''dur'' de, nerede olduğunu bileyim,

where to face.

nereye döneceğimi.

Allan: Stop.

Allan: Dur.

DB: You a Capricorn? Allan: Yes.

DB: Oğlak burcu musun? Allan: Yes.

DB: So Allan has something in his head.

DB: Allan'ın aklında bir şey var.

Now, did you hear it, hear the reserve in his voice?

Duydunuz mı? Sesindeki o ayarlamayı duydunuz mu?

It's going to be something really tricky.

Zor bir şey olacak.

I think with you ... Just say "yes" again for me?

Seninle düşünüyorum... ''Evet'' der misin?

Allan: Yes.

Allan: Evet.

DB: It's going to be either --

DB: Ya şu olacak --

no it's not.

hayır o değil.

It's access, it's a password or access to something.

Bu erişim. Bir şeye erişim ya da şifre.

Have you got something, just yes or no, with a password in your head?

Sadece evet ya da hayır. Aklında bir şifre mi var?

Allan: Yes.

Allan: Evet.

DB: A computer password, that sort of thing?

DB: Bir bilgisayar şifresi gibi mi?

Allan: Yes.

Allan: Evet.

DB: Excellent!

DB: Harika.

(Laughter)

(Kahkahalar)

In that case, I'm going to finish on this one. Let me ---

O hâlde bunu yapmam lazım.

If I get this right,

Eğer ne olduğunu bilirsem

they're all going to know what it is, and millions of people potentially.

herkes öğrenecek, muhtemelen milyonlarca insan.

You will change it, won't you?

Değiştireceksin değil mi?

Allan: Of course.

Allan: Tabii ki.

(Laughter)

(Kahkahalar)

DB: Just say "of course" again? Allan: Of course.

DB: Yeniden ''Tabii ki'' der misin? Allan: Tabii ki.

DB: Alright. If it's a word -- I imagine it's a word, right --

DB: Pekâlâ. Bu bir kelime -- Bir kelime olduğunu düşünüyorum --

just see the password written in front of you,

şifreyi gözlerinin önüne getir,

big clear block capital letters,

büyük harflerle, kalın yazı tipiyle.

and as you look at it, think for me of a letter somewhere in the middle,

Ona bakarken benim için ortasından bir harf düşün

don't say it out loud,

ama söyleme,

just get a letter in your head that's in the middle.

ortada olan bir harfi düşün sadece.

Have you got one? Allan: Yeah.

Yaptın mı? Allan: Evet.

DB: OK, stick with that for me.

DB: Tamam. O orada kalsın.

Ah, you changed it, OK.

Ah. Değiştirdin. Tamam.

You changed your mind there.

Fikrini değiştirdin.

I think you settled on a --

Şimdiki kararın --

I think that's a "B", yes?

B harfi mi?

Allan: No.

Allan: Hayır.

I didn't.

O değil.

DB: Then it's an "I"? Allan: Correct.

DB: O zaman I harfi. Allan: Doğru.

DB: But you had a B. Allan: Yes.

DB: Ama önce B'ydi. Allan: Evet.

DB: Yeah, he changed his mind. He changed his mind.

DB: Evet, fikrini değiştirdi. Fikrini değiştirdi.

(Laughter)

(Kahkahalar)

So see it written there.

Oluşturduğun yazıya bak.

Just keep saying it to yourself in your head.

Kendine içinden tekrar tekrar söyle.

Oh, you play drums, don't you.

Davul çalıyorsun, değil mi?

Allan: I do.

Allan: Evet.

DB: Just get that out of your head, get that out of your head,

DB: Onu kafandan çıkar. Çıkar onu kafandan.

just focus on this one thing for me.

Tek bir şeye odaklan.

(Laughter)

(Kahkahalar)

My job is to sell you a story, right?

Benim işim size hikâye satmak, değil mi?

I try and do this to all of you, to get you to pay attention

Bunu hepinize yapmaya çalışıyorum,

to one thing that I want you to find important,

önemli bulduğunuz tek bir şeye dikkat verin diye,

ignore other things that I want you to ignore,

boşvermenizi istediğim şeyleri boşverin

and then join up those narrative dots

ve sonra o noktaları birleştirip

to tell yourself a certain story about what I'm doing,

yaptığımla ilgili kendinize bir hikâye anlatabilin diye.

and this only works because we are story-forming creatures,

Bunun işe yarama sebebi, bizim hikâye oluşturucu canlılar olmamız,

which means we do this every day.

yani bunu her gün yapıyoruz.

We go out into this complex and subtle world

Benim, sizin, Allan gibi karmaşık ve belirsiz kişilerle dolu

full of a complex and subtle people like you and me, Allan,

bu karmaşık ve belirsiz dünyada yaşıyoruz.

and we reduce them to these neat characters

Ve bu karakterleri

that fit whatever story we're telling ourselves,

kendimize söylediğimiz hikâyelere uyduruyoruz.

and we say, "She's insecure," "He's arrogant," "They can't be trusted."

''O kadının özgüveni yok.'' ''Çok ukala.'' ''Bu adama güven olmaz.''

And these are just stories like the story that I can somehow read your mind.

Bunlar da aklınızı bir şekilde okuduğum hikâyesi gibi sadece hikâyeler.

You're thinking of selling your company as well, aren't you, at the moment.

Şu anda sen de şirketini satmayı düşünüyorsun, öyle değil mi?

Allan: Correct.

Allan: Doğru.

DB: Which is something to do with skin?

DB: Şirketin ciltle ilgili bir iş yapıyor.

Allan: Yes.

Allan: Evet.

DB: Skin care or something like this.

DB: Cilt bakımı gibi bir şey.

Allan: Uh, yes.

Allan: Evet.

DB: And I think the reason why I love doing this

DB: Ve sanırım bunu çok sevmemin sebebi

is that it reminds me at least to try and be more alive and alert

gerçek olanın karmaşıklığı ve belirsizliğine karşı

to the complexity and the subtlety of what's real,

bena hep canlı ve uyanık olmamı hatırlatıyor.

that there's always other stuff going on that we don't know about,

Her zaman bilmediğimiz bir sürü başka şey oluyor,

and it means we can get less stuck, we can be kinder to people

takılıp kalmak zorunda değiliz, insanlara daha nazik olabiliriz

because we can recognize there's always fear behind their stress,

çünkü streslerinin altında hep korku olduğunu görebiliriz,

so we don't need to meet it as defensively,

buna karşı savunma yapmak zorunda değiliz.

and we can start to see the stories for what they are

Hikâyeleri oldukları gibi görüp

and recognize that life isn't all about us.

hayatın bizden ibaret olmadığını fark edebiliriz.

Oh!

Oh!

Your password, where are you? Where are you? Where is he?

Şifren, neredesin? Neredesin? Allan nerede?

Allan: Right here.

Allan: Buradayım.

DB: Stand up for me. Your password is "ariboy."

DB: Ayağa kalkar mısın? Şifren ''ariboy.''

A-r-i-b-o-y? Is that right? Allan: That's correct.

A-r-i-b-o-y? Doğru mu? Allan: Doğru.

DB: Then thank you so much. Thank you very much indeed.

DB: Çok teşekkürler. Gerçekten çok teşekkürler.

Thank you.

Teşekkürler.

(Applause)

(Alkışlar)