Native English Conversation: Life in Malta with Leonardo English

Hello, and welcome to The English Like a Native Podcast, the listening

Merhaba,

resource for intermediate to advanced-level English learners.

orta ve ileri seviyedeki İngilizce öğrencilerine yönelik dinleme kaynağı olan The English Like a Native Podcast'e hoş geldiniz.

My name is Anna and today we have a very special guest.

Benim adım Anna ve bugün çok özel bir konuğumuz var.

You might even recognise his voice.

Sesini bile tanıyabilirsiniz.

His name is Alastair Budge and you might know him from English

Adı Alastair Budge ve onu

Learning for Curious Minds.

Meraklı Zihinler için İngilizce Öğrenme bölümünden tanıyor olabilirsiniz.

How are you, Alastair?

Nasılsın Alastair?

I am fantastic.

Ben harikayım.

How are you, Anna?

Anna nasılsın?

I'm very well, thank you.

Teşekkür ederim çok iyiyim.

It's nice to see your face.

Yüzünü görmek güzel.

It looks like you're in a nice sunny place there.

Görünüşe göre orada güzel, güneşli bir yerdesin.

I am, yes.

Öyleyim, evet.

It is about 20° outside and the sun is shining, there is a blue sky, which I

Dışarısı yaklaşık 20 derece ve güneş parlıyor, mavi bir gökyüzü var, anladığım kadarıyla bu

understand is slightly different to the situation where you are at the moment.

sizin şu anda bulunduğunuz durumdan biraz farklı.

Yes, yes, I am slightly envious, I have to be honest.

Evet evet biraz kıskanıyorum, dürüst olmalıyım.

We do have blue skies and sunshine, but we also have minus numbers over here in terms

Mavi gökyüzümüz ve güneş ışığımız var ama burada

of our temperature, it's -5°, although it may have warmed up slightly, but it

sıcaklık açısından da eksi rakamlarımız var, -5°, biraz ısınmış olabilir ama

was -5° when I went out this morning.

bu sabah dışarı çıktığımda -5° idi.

It's certainly different to your 20°.

Sizin 20°'nizden kesinlikle farklıdır.

I would swap with you happily.

Seninle memnuniyetle değiş tokuş yapardım.

The last time we worked together was on a very different project.

En son birlikte çalıştığımız zaman çok farklı bir proje üzerindeydi.

Do you want to talk a little bit about that?

Biraz bundan bahsetmek ister misin?

That was a story-based podcast called Pioneers of the Continuum,

Bu , geçen yıl çıkan Sürekliliğin Öncüleri adlı hikayeye dayalı bir podcast'ti

which came out last year.

.

It was a kind of collaboration between lots of amazing English

Bu, siz de dahil olmak üzere birçok harika İngilizce

language podcasters and people from YouTube, including yourself.

podcast yayıncısı ve YouTube'dan kişiler arasındaki bir tür işbirliğiydi.

And if people listening to this have not listened to that show then you

Ve eğer bunu dinleyenler o programı dinlemediyse o zaman

can definitely go and check it out.

kesinlikle gidip bir göz atabilirsiniz.

It's called Pioneers at the Continuum.

Buna Sürekliliğin Öncüleri deniyor.

There was a group of time-travelling friends and they all go back to a

Zaman yolculuğu yapan bir grup arkadaş vardı ve hepsi tarihin belirli bir zamanına gidiyor

certain time in history, and they experience some fun things; and Anna

ve eğlenceli şeyler yaşıyorlar; ve Anna

plays, I've forgotten the name of your character, Anna, but you play...

oynuyor, karakterinin adını unuttum, Anna, ama sen oynuyorsun...

Ellie.

Ellie.

Ellie.

Ellie, that's right!

Ellie. Ellie, bu doğru!

You go back to the time of the suffragettes...

Oy hakkı savunucularının olduğu zamanlara geri dönüyorsunuz...

That's right.

...and have some fun.

Bu doğru.

...ve biraz eğlenin.

So, if you'd like to hear Anna pretending to be a person in the

Yani, eğer Anna'nın oy hakkı savunucuları zamanındaki bir kişi gibi davrandığını duymak istiyorsanız

time of the suffragettes, then you should definitely go and listen

, o zaman kesinlikle Pioneers of the Continuum'u

to Pioneers of the Continuum.

dinlemelisiniz .

Yeah, that was a really good fun project.

Evet, gerçekten çok eğlenceli bir projeydi.

It definitely kind of plays into my love of acting and,

Kesinlikle oyunculuk ve

you know, embodying characters.

karakterleri somutlaştırma sevgimi etkiliyor.

So, I had a lot of fun.

Yani çok eğlendim.

So, thank you again for including me in that project.

Bu yüzden beni bu projeye dahil ettiğiniz için tekrar teşekkür ederim.

So, you are in a place that has beautiful weather.

Demek havası güzel bir yerdesiniz.

Where exactly are you?

Tam olarak neredesin?

So, I'm in a small country called Malta at the moment.

Şu anda Malta adında küçük bir ülkedeyim.

It is a tiny rock in the middle of the Mediterranean Sea.

Akdeniz'in ortasında küçük bir kayadır.

If you imagine where Sicily is, so for people who can't imagine where

Sicilya'nın nerede olduğunu hayal ederseniz, Sicilya'nın nerede olduğunu hayal edemeyenler için

Sicily is, it's the, 'the ball', 'the leg' that is Italy is kicking.

, İtalya'nın tekme attığı şey 'top', 'bacak'tır.

And if you go almost exactly a hundred kilometres south from there,

Ve oradan neredeyse tam yüz kilometre güneye giderseniz

you hit a tiny little rock in the middle of the sea and that is Malta.

denizin ortasında küçücük bir kayaya çarparsınız ve o da Malta'dır.

Yeah, I have very fond memories of Malta.

Evet, Malta'yla ilgili çok güzel anılarım var.

It was one of my first trips abroad that I can remember as a child.

Çocukluğumdan hatırladığım ilk yurtdışı gezilerimden biriydi.

So, my mum had told me that we were going to go to Blackpool for Easter.

Annem bana Paskalya için Blackpool'a gideceğimizi söylemişti.

I was very excited about going to Blackpool.

Blackpool'a gideceğim için çok heyecanlıydım.

And then she kept buying all these clothes for our holiday

Ve sonra tatilimiz için

that were all very summery.

hepsi çok yazlık olan bütün bu kıyafetleri almaya devam etti.

And I was like,

Ben de şöyle dedim,

"Mum, it's quite cold at Easter and Blackpool's quite windy

"Anne, Paskalya'da hava oldukça soğuk ve Blackpool

because it's on the coast.

sahilde olduğu için oldukça rüzgarlı.

Are you sure we're going to Blackpool?"

Blackpool'a gideceğimizden emin misin?"

And she said,

"Oh, don't you know, Blackpool's always very hot at Easter.

O da dedi ki, "Ah, bilmiyor musun, Paskalya'da Blackpool her zaman çok sıcak olur.

It's like a phenomenon that just happens."

Bu bir anda gerçekleşen bir olay gibi." Ben de

And I'm like,

"What?"

"Ne?" diye sordum.

I believed her and then we got in the car to go with our cases.

Ona inandım ve sonra çantalarımızı almak için arabaya bindik.

And I said,

Ben de

"Where are we going?

"Nereye gidiyoruz?

Because we don't seem to be going the route to Blackpool."

Çünkü Blackpool rotasına gidiyor gibi görünmüyoruz" dedim. "

She's like,

"No, we're going to take a bus to Blackpool.

Hayır , Blackpool'a otobüsle gideceğiz.

We're going to the station, the bus station."

İstasyona, otobüs terminaline gidiyoruz."

Oh right.

Okay.

Ah doğru.

Tamam aşkım.

And then I kept seeing all these like vans and things with

Ve sonra tüm bunları minibüsler ve

Manchester Airport written on them.

üzerlerinde Manchester Havaalanı yazan şeyler görmeye devam ettim.

I was like,

"Oh, that bus must be going to Manchester Airport.

Ben şöyle düşündüm: "Ah, bu otobüs Manchester Havaalanına gidiyor olmalı.

And that bus is going to Manchester Airport.

Ve bu otobüs Manchester Havaalanına gidiyor.

And that one's going to Manchester Airport."

Ve bu da Manchester Havaalanına gidiyor."

And then she went,

Ve sonra dedi ki,

"We're at the airport we're actually flying to Blackpool."

"Havaalanındayız, aslında Blackpool'a uçuyoruz."

And I was like,

Ben de

"What we're gonna fly to Blackpool!

"Blackpool'a uçacağız!

That's amazing!"

Bu harika!" dedim.

And then we get in there and obviously she couldn't hide it anymore because

Sonra içeri girdik ve belli ki artık bunu saklayamıyordu çünkü

we were going towards the flight that was being announced for Malta.

Malta için duyurulan uçağa doğru gidiyorduk.

So, it's just this endless surprise that my mum kept bringing out.

Yani bu annemin sürekli ortaya çıkardığı sonsuz bir sürpriz.

And yeah, it was a fantastic holiday.

Ve evet, harika bir tatildi.

And so, I've got very fond memories of what a beautiful little country with

Ve böylece, güzel mavi denizleri ve kumsalları olan ne kadar güzel bir küçük ülkeye dair çok hoş anılarım var

beautiful blue seas and beaches and you know, it was very nice, very nice.

ve bilirsiniz, çok hoştu, çok hoştu.

So, why are you in Malta?

Peki neden Malta'dasınız?

You're living there.

Orada yaşıyorsun.

Yes.

Evet.

It's not just a temporary thing.

Bu sadece geçici bir şey değil.

I've been living here since the start of 2017.

2017'nin başından beri burada yaşıyorum.

So, yeah, for seven years now.

Yani evet, yedi yıldır.

Right.

For nearly as long as I've been a YouTuber doing English Like a Native on YouTube.

Sağ. Neredeyse YouTube'da Yerli Gibi İngilizce yapan bir YouTuber olduğum sürece.

I moved here with my then-girlfriend because she was offered a job

O zamanki kız arkadaşımla birlikte buraya taşındım çünkü kendisine

here at the university and it was meant to be a one-year thing

üniversiteden bir iş teklifi gelmişti ve bu,

to kind of see if we liked it.

hoşumuza gidip gitmediğini görmek için bir yıllık bir süre olacaktı.

Seven years later, she's now my wife, we've got two little Maltese

Yedi yıl sonra, o artık benim karım, iki küçük Maltalı bebeğimiz var

babies and it has become a sort of temporary home for us, I guess.

ve burası bizim için bir nevi geçici yuva haline geldi sanırım.

And when you first had that discussion about, oh, I've been

Ve "bana bir iş teklif edildi" konusunu ilk kez tartıştığınızda

offered a job, was there any doubts about whether you would go?

, gidip gitmeyeceğiniz konusunda herhangi bir şüpheniz var mıydı?

Were you apprehensive?

Endişeli miydin?

Did you have any reservations about moving to a new country?

Yeni bir ülkeye taşınma konusunda çekinceleriniz var mıydı?

Because even for a year, it's quite a big step to take.

Çünkü bir yıllığına bile atılması oldukça büyük bir adım.

There were a few doubts, I guess, at the start.

Sanırım başlangıçta birkaç şüphe vardı.

I was in a period of my career where it was possible to work remotely and to have

Kariyerimin uzaktan çalışmanın ve yaptığım işe biraz ara vermenin mümkün olduğu bir dönemindeydim

a bit of a break from what I was doing.

.

So, from my perspective, I thought, you know, "Why not?"

Yani benim bakış açıma göre, "Neden olmasın?" diye düşündüm.

What's the worst that can happen?

Olabilecek en kötü şey nedir?

That you go to somewhere for a year and you don't like it.

Bir yıllığına bir yere gidiyorsun ve bundan hoşlanmıyorsun.

And then, you know, it's only a year, things are always reversible.

Ve sonra, biliyorsunuz, bu sadece bir yıl, her şey her zaman tersine çevrilebilir.

And at that point in time, you know, it was just the two of us, we didn't have

Ve o zamanlar, biliyorsunuz, sadece ikimizdik,

a huge amount of stuff, we didn't own a house, we didn't have much, so it was very

çok fazla eşyamız yoktu, bir evimiz yoktu, pek bir şeyimiz yoktu, bu yüzden onu taşımak çok kolaydı

easy to kind of pack up our life in London and come over here for a little bit.

. Londra'daki hayatımızı toparlayıp bir süreliğine buraya gelebiliriz.

Things are a little bit different now, we've got a bit more stuff, including two

Artık işler biraz farklı, iki insan da dahil olmak üzere biraz daha fazla eşyamız var

humans, so leaving would be slightly more complicated, but it was a relatively easy

, bu yüzden ayrılmak biraz daha karmaşık olabilir, ancak

choice to take at that point in time.

o noktada yapılması nispeten kolay bir seçimdi.

So, you mentioned that you didn't own a house because that would be

Yani, bir evin olmadığını söyledin çünkü geçici

the first thing that would come to my mind if I was doing a temporary

olarak emip, kısa bir süre için bir tür hareket görsem ve hoşlanıp hoşlanmadığımı görmek için

suck it and see kind of move for a short period to see if I liked it.

aklıma gelen ilk şey bu olurdu.

If you're selling a house in this country, a lot of people own their house.

Bu ülkede bir ev satıyorsanız birçok insanın evi vardır.

There's a lot of expectation in society that you would at some point

Toplumda bir noktada

buy your own house, but selling is expensive and you know, a slow process.

kendi evinizi satın alacağınıza dair çok fazla beklenti var, ancak satış pahalıdır ve biliyorsunuz, yavaş bir süreçtir.

So, then if you're doing it just to move out to somewhere for a year,

Yani, eğer bunu sadece bir yıllığına bir yere taşınmak için yapıyorsanız,

then you don't like it, you have to come back and then you have to buy a

o zaman bundan hoşlanmazsınız, geri dönmeniz gerekir ve sonra

house again, get back into the housing market, which is very difficult.

yeniden bir ev satın almanız, konut piyasasına geri dönmeniz gerekir; çok zor.

In this country we call it getting back onto the ladder.

Bu ülkede buna yeniden merdivene çıkmak diyoruz.

So, you get onto the housing ladder, the property ladder.

Yani konut merdivenine, mülk merdivenine çıkıyorsunuz.

And so, you didn't own, but do you own in Malta?

Yani, mülkünüz yoktu ama Malta'da mülkünüz var mı?

Do people in Malta buy their houses?

Malta'daki insanlar evlerini satın alıyor mu?

Yes, people in Malta...

Evet, Malta'daki insanlar...

it's sort of a national sport, buying and selling houses.

ev alıp satmak bir nevi ulusal bir spordur.

Right.

Sağ.

Yes.

Evet.

But, I'm not partaking in that national sport, no.

Ama ben o ulusal spora katılmıyorum, hayır.

Okay.

So, it keeps it quite easy for you, footloose and fancy-free.

Tamam aşkım.

Yani, sizin için oldukça kolay, başıboş ve fanteziden uzak.

You can pick up and go as long as you take your children with you.

Çocuklarınızı yanınıza aldığınız sürece alıp gidebilirsiniz.

Indeed.

Yeah.

I gotta remember them.

Aslında. Evet.

Onları hatırlamalıyım.

So what was your experience in terms of language learning?

Peki dil öğrenimi açısından deneyiminiz neydi?

Do they speak English in Malta?

Malta'da İngilizce konuşuyorlar mı?

When you mentioned your story of your mum kind of suggesting you

Annenin Blackpool'a gidebileceğini ima ettiği hikayenden bahsettiğinde

might be going to Blackpool and actually you arrived in Malta.

aslında Malta'ya vardın.

If you first got off the plane and you thought you'd actually landed in

Uçaktan ilk indiğinizde gerçekten Blackpool'a indiğinizi düşünseydiniz

Blackpool, it wouldn't be so far wrong.

bu o kadar da yanlış olmazdı.

Malta obviously looks very different to Blackpool, but there are a lot

Malta açıkçası Blackpool'dan çok farklı görünüyor, ancak

of things that are very similar between the UK and Malta for

İngiltere ile Malta arasında çok benzer olan birçok şey var.

reasons I'll explain in a minute.

nedenleri birazdan açıklayacağım.

But one of the things is that English is an official language of Malta.

Ancak şeylerden biri İngilizcenin Malta'nın resmi dili olmasıdır.

There are two official languages, Maltese and English.

Maltaca ve İngilizce olmak üzere iki resmi dil vardır.

Right.

Sağ.

It wasn't particularly difficult at all because literally everyone speaks English.

Hiç de zor olmadı çünkü kelimenin tam anlamıyla herkes İngilizce konuşuyor. Ve bu, Madrid ya da Berlin'e

And this is not like some perhaps pretentious Brit going to, you

giden ve "Oh hayır, sorun değil, herkes İngilizce konuşacak" diyen gösterişli bir İngiliz gibi değil.

know, Madrid or Berlin and saying,

Aslında resmi bir dildir;

"Oh no, it's okay, everyone's going to speak English."

Ülkedeki

It is actually an official language; the main newspaper

ana gazete

in the country is in English.

İngilizcedir.

All the signs are in English.

Tüm tabelalar İngilizcedir.

It has such a high population of foreigners now that you're

Artık o kadar çok yabancı nüfusu var ki

in lots of areas, including the area in which we live.

, bizim yaşadığımız bölge de dahil olmak üzere pek çok bölgede bulunuyorsunuz.

If you go to any bar or restaurant and if you were to speak Maltese,

Herhangi bir bara ya da restorana giderseniz ve Maltaca konuşursanız,

lots of people wouldn't even be able to speak Maltese back to you.

birçok insan size Maltaca bile cevap veremez.

Really?

Gerçekten mi? Yani, bir dil öğrenicisi olarak geçmişim

So, it is interesting in terms of, with my, you know, background as a

language learner and being involved in helping people learn English,

ve insanların İngilizce öğrenmesine yardımcı olmam açısından ilginç,

one part of me thought, you know,

bir yanım şunu düşündü,

"I've got to lean in and learn as much Maltese as I can."

"Ben de o kadar çok şey öğrenmeliyim ve öğrenmeliyim"

But the reality is that even some of my Maltese friends here don't speak Maltese.

diye düşündü. Elimden geldiğince Maltalı."

It's really in the category of things that I would have done only

Ama gerçek şu ki buradaki bazı Maltalı arkadaşlarım bile Maltaca konuşmuyor. Bu gerçekten

for my personal enjoyment really, rather than any kind of utility.

herhangi bir fayda sağlamaktan ziyade sadece kişisel zevkim için yapacağım şeyler kategorisinde

It's a very hard language.

. Çok zor bir dil.

It's a very complicated language from a grammar point of view to such an

Gramer açısından bakıldığında o kadar karmaşık bir dil

extent that because so many people in Malta, so many Maltese people, have got

ki, Malta'daki pek çok insan, pek çok Maltalı çok iyi İngilizceye sahip olduğundan

such good English, there are certain things they do in English, even if

, Maltaca konuşsalar bile İngilizce yaptıkları bazı şeyler var.

they're speaking Maltese to each other.

birbirlerine.

For example, counting.

Örneğin sayma.

Numbers in Maltese are very complicated.

Maltaca'daki sayılar çok karmaşıktır.

And so if you hear two people speaking Maltese to each other, and

Ve eğer iki kişinin birbirleriyle Maltaca konuştuğunu duyarsanız ve

then they're talking about a number, they'll use the English number.

sonra bir numaradan bahsettiklerini duyarsanız, İngilizce numarayı kullanacaklardır.

Because numbers in English are easy, right?

Çünkü İngilizce'de sayılar kolaydır, değil mi?

You learn 1-10, or 1-20, rather, and then you say 20, 30, 40, and your hundreds,

1-10 ya da 1-20'yi öğrenirsiniz ve sonra 20, 30, 40 ve yüzlerce dersiniz

and then you, you've got them all.

ve sonra hepsine sahip olursunuz.

In Maltese, it's a lot more complicated, so people even who are speaking Maltese

Maltaca'da bu çok daha karmaşıktır, dolayısıyla Maltaca konuşan insanlar bile

will use English numbers in general.

genel olarak İngilizce sayıları kullanır.

So, my long-winded answer to your question is that I understand some very basic

Dolayısıyla, sorunuza uzun soluklu cevabım, bazı temel Maltaca'yı anladığımdır

Maltese, but I am not a Maltese speaker because I've not really attempted to be.

, ancak Maltaca konuşmacı değilim çünkü aslında öyle olmaya çalışmadım. Dikkatimin başka yerlerde daha iyi kullanılacağını

It was in the category of things where I thought my attention

düşündüğüm şeyler kategorisindeydi

is better used elsewhere.

.

I guess that was a bit of a relief for you because if you are moving to

Sanırım bu sizin için biraz rahatlatıcı oldu çünkü

a new place and you have to get over the language barrier that's quite a

yeni bir yere taşınıyorsanız ve dil engelini aşmanız gerekiyorsa, bu

big barrier to get through as well as having to then settle into a new culture.

aşılması gereken büyük bir engeldir ve daha sonra yeni bir kültüre yerleşmek zorunda kalırsınız.

But if English is widely spoken there, then that makes at least

Ancak orada İngilizce yaygın olarak konuşuluyorsa, bu

one part of it quite easy for you.

sizin için İngilizcenin en azından bir kısmını oldukça kolaylaştırır.

You mentioned there were some differences.

Bazı farklılıklar olduğundan bahsetmiştin.

There were some cultural differences.

Bazı kültürel farklılıklar vardı.

What are the major cultural differences that you've noticed between between

Malta'da bulunduğunuz yer ile Birleşik Krallık

where you are in Malta and the UK?

arasında fark ettiğiniz başlıca kültürel farklılıklar nelerdir

What was hard to adjust to and what was quite nice?

? Neye alışmak zordu ve ne güzeldi?

Maybe I'll start with the quite nice things, or the easy things first, because

Belki de önce oldukça güzel şeylerle ya da kolay olanlarla başlayacağım, çünkü

maybe it's easier to pinpoint them.

belki onları saptamak daha kolaydır.

But there are so many just very basic things about life in Malta and the way

Ancak Malta'daki yaşam ve Malta toplumunun yapılanması hakkında, İngilizce konuşan bir

that Maltese society is structured that make it very easy for an English speaker

İngiliz ile bir İngiliz'in var olmasını çok kolaylaştıran

and a Brit to exist in; ranging from the very practical but helpful thing

çok temel şeyler var ; Başka bir dil öğrenmek zorunda olmadığınız

that you don't have to learn another language even through to things like,

çok pratik ama yararlı şeyden,

you know, the plugs are the same.

fişlerin aynı olduğu gibi şeylere kadar uzanan bir yelpazede.

People in Malta drive on the same side of the road.

Malta'da insanlar yolun aynı tarafında araç kullanıyor.

There are the tiny things that a non-Brit might not necessarily notice.

İngiliz olmayan birinin mutlaka fark edemeyeceği küçük şeyler var.

But things like the buttons for the road crossings come from the UK, right?

Ama yol geçişlerindeki düğmeler gibi şeyler İngiltere'den geliyor, değil mi?

They're exactly the same as the ones that you probably press if you're

Sabahları çocuklarınızı okula götürürken

taking your kids to school in the morning; the post boxes looks the same.

muhtemelen basacağınızlarla tamamen aynılar ; posta kutuları aynı görünüyor.

The phone boxes look the same.

Telefon kutuları aynı görünüyor.

Because of the fact that the cars drive on the same side of the road, lots

Arabaların yolun aynı tarafında gitmesi nedeniyle, örneğin pek çok

of, for example, lots of the rubbish trucks are just ones that have kind of

çöp kamyonu, Birleşik Krallık'ta son satış tarihi geçmiş

got past their sell-by date in the UK.

olanlardır

I was walking the other day and I saw a rubbish truck that said

. Geçen gün yürüyordum ve

Bromley Council on and, you know, that's a council from the UK.

Bromley Belediyesi'nin üzerinde yazan bir çöp kamyonu gördüm ve biliyorsunuz bu Birleşik Krallık'tan bir belediye.

So, that's probably a rubbish truck that has, like, gone to however many

Yani bu muhtemelen yüzbinlerce mil yol kat etmiş,

hundred thousand miles, got past its useful service in the UK and

Birleşik Krallık'taki yararlı hizmetini geçmiş ve

is now being shipped off to Malta.

şu anda Malta'ya gönderilmek üzere olan bir çöp kamyonudur.

There's lots of these very strange kind of slightly familiar things about

Malta'daki yaşam hakkında, İngilizleri bir dereceye kadar rahatlatabilecek

life in Malta that can be comforting to a certain extent to Brits.

pek çok garip, biraz tanıdık şeyler var

And that's also why it's a big holiday destination for people

. İşte bu yüzden

from the UK, because you kind of get on your plane, arrive here and

Birleşik Krallık'tan gelen insanlar için büyük bir tatil destinasyonu, çünkü bir bakıma uçağa biniyorsunuz, buraya geliyorsunuz ve

kind of slip very comfortably into life in Britain, just a bit hotter.

Britanya'daki hayata çok rahat bir şekilde giriyorsunuz, sadece biraz daha sıcak.

You can have your pint of beer and your full English breakfast, and there's

Yarım litre biranızı ve tam İngiliz kahvaltınızı yiyebilirsiniz; hatta

even pubs that serve Sunday roast.

pazar rostosu servis eden barlar bile vardır.

So, there are lots and lots of British people here.

Yani burada çok sayıda İngiliz var.

Fewer in the past few years but it's always been a very popular destination

Son birkaç yılda daha azdı ama Birleşik Krallık'tan gelen insanlar için

for people coming from the UK.

her zaman çok popüler bir destinasyon oldu

In terms of the harder things, I mean, kind of bad saying it perhaps, but

. Daha zor şeyler açısından, bunu söylemek biraz kötü olabilir, ama

because there are so many foreigners in Malta, the working population of people

Malta'da çok fazla yabancı olduğu için, Malta'da çalışan insan nüfusu

in Malta is, there's only slightly more Maltese people than foreigners.

yabancılardan sadece biraz daha fazla.

So, it's so expat-driven and there are so many areas that are dominated by

Yani, bu o kadar gurbetçi odaklı ve yabancıların hakim olduğu o kadar çok alan var

foreigners that most of my kind of friends and friendship group are non-Maltese.

ki, arkadaşlarımın ve arkadaşlık grubumun çoğu Maltalı değil.

And, so you have this slightly peculiar scenario where kind of not Maltese

Ve, Malta kültürünün olmadığı , ancak Malta'da yaşayan insanların kültürünün

culture, but I will say the culture of people who live in Malta is influenced so

diğer ülkelerden gelen insanlardan

heavily by people from other countries.

çok yoğun bir şekilde etkilendiğini söyleyeceğim,

So, we have lots of friends from Spain, lots of friends from Latin America,

biraz tuhaf bir senaryo var.

friends from Germany, from Russia, from the UK; lots of Swedish friends as well.

Yani, İspanya'dan pek çok arkadaşımız var, Latin Amerika'dan pek çok arkadaşımız,

So, you have this kind of strange cultural melting pot where for lots of

Almanya'dan, Rusya'dan, İngiltere'den pek çok arkadaşımız var; birçok İsveçli arkadaşım da var.

people actually kind of jumping head on into Maltese society and culture, unless

Yani, pek çok insan için , Maltaca konuşulan bir şirkette çalışmadığınız sürece, aslında Malta toplumuna ve kültürüne doğrudan atlamanın

you're working in a Maltese-speaking company, can be quite difficult.

oldukça zor olabileceği , tuhaf bir kültürel eritme potası var .

So, we always sort of existed more in the expat world, I would say, rather

Yani, Malta dünyasından ziyade, her zaman daha çok göçmen dünyasında var olduğumuzu söyleyebilirim

than in necessarily the Maltese world.

.

You mentioned before we started recording that Malta is also, has another big draw.

Kayda başlamadan önce Malta'nın da büyük bir çekiciliği olduğundan bahsetmiştiniz.

It's not just a draw for people in the UK to come and find some sun, finally,

Bu sadece Birleşik Krallık'taki insanların gelip biraz güneş bulmaları için bir çekiliş değil,

but also a draw in terms of learning English, that there's a big draw for

aynı zamanda İngilizce öğrenme açısından da bir çekiliş;

people who want to learn English, either having that choice of coming

İngilizce öğrenmek isteyenler için de büyük bir çekiliş

and immersing themselves in life in the UK, in Ireland, or indeed, Malta.

var; Birleşik Krallık'ta, İrlanda'da ya da aslında Malta'da yaşıyorlar.

So, I'm guessing that was quite useful for you as an English teacher, coming

Sanırım bir İngilizce öğretmeni olarak

to a place where there are lots of people gathering to learn English.

İngilizce öğrenmek için bir çok insanın bir araya geldiği bir yere gelmeniz sizin için oldukça faydalı oldu.

It was useful, it really came as a surprise to me.

Faydalı oldu, gerçekten benim için sürpriz oldu.

I didn't realise before that it was such a popular destination for

Daha önce buranın

people coming to learn English.

İngilizce öğrenmeye gelen insanlar

Yes, I mean, there are lots of different categories of people who

için bu kadar popüler bir yer olduğunu fark etmemiştim . Evet,

come to Malta to learn English.

Malta'ya İngilizce öğrenmek için gelen pek çok farklı kategoride insan var.

During the summer, there are lots of teenagers from France and Italy and

Yaz boyunca, Fransa'dan, İtalya'dan ve İspanya'dan pek çok genç var, sanırım ebeveynlerini onları

Spain who I guess have managed to persuade their parents to not send them

Dundee'ye, Blackpool'a ya da buna benzer bir yere

to Dundee or Blackpool or somewhere like that, but have actually said,

göndermemeye ikna etmeyi başarmışlar , ama aslında şöyle demişler:

"Send me to Malta where I can go to the beach and perhaps attend a few

"Beni, gidebileceğim Malta'ya gönderin." plaja giderim ve

English lessons if my schedule allows."

programım izin verirse belki birkaç İngilizce dersine katılırım."

There are lots of people from East Asia as well, lots of people from

Doğu Asya'dan da çok sayıda insan var, Japonya'dan ve Kore'den uzun sürelerle gelen birçok insan var

Japan and Korea who come for extended periods, often because their companies

, çünkü çoğunlukla şirketleri

are paying for them to come here.

buraya gelmeleri için onlara para ödüyor.

And it's a lot more affordable than going to London or, or

Ve Londra'ya, hatta

even Dublin or places like that.

Dublin'e veya bunun gibi yerlere gitmekten çok daha uygun fiyatlı.

And recently there's also a lot of people from Latin America.

Ve son zamanlarda Latin Amerika'dan da çok sayıda insan var.

We have a lot of Latin American friends who came in this way.

Bu şekilde gelen çok sayıda Latin Amerikalı arkadaşımız var.

Because they are able to come and get a kind of student visa and because

Gelip bir tür öğrenci vizesi alabildikleri ve

the Maltese economy is doing quite well at the moment, it's very easy

Malta ekonomisi şu anda oldukça iyi durumda olduğu için,

to kind of transfer that visa into a working visa and essentially have a

bu vizeyi çalışma vizesine dönüştürmek ve aslında

new kind of working life in the EU.

yeni bir tür çalışma hayatına sahip olmak çok kolaydır. AB.

Fantastic.

Fantastik.

Did you ever consider like opening up a school or do you provide like

Hiç okul açmayı düşündünüz mü ya da

face-to-face workshops over there?

orada yüz yüze atölye çalışmaları yapıyor musunuz?

I did not really, there are lots and lots of English schools here.

Gerçekten yapmadım, burada çok sayıda İngilizce okulu var.

I'm sure lots of them doing a very good job, but I don't do any kind of

Birçoğunun çok iyi iş çıkardığına eminim ama ben

face-to-face stuff or anything like that.

yüz yüze falan yapmıyorum.

There have been people who've come to Malta, kind of listened to the

Malta'ya gelen, podcast'i dinleyen

podcast, who've told me about their experience and I'm actually arranging

, bana deneyimlerini anlatan insanlar oldu ve ben de aslında ayarlama yapıyorum.

to meet one at the moment, but I don't do any kind of face-to-face

Şu anda biriyle tanışmak istiyorum ama yüz yüze herhangi bir okul ya da buna benzer bir şey yapmıyorum

school or anything like that, no.

, hayır.

How do you find the internet connection where you are?

Bulunduğunuz yerde internet bağlantısını nasıl buluyorsunuz?

Because you are virtually a digital nomad.

Çünkü siz neredeyse dijital bir göçebesiniz.

You're able to work remotely as long as you're online, but how do you find

Çevrimiçi olduğunuz sürece uzaktan çalışabilirsiniz, ancak

like the internet and the power supply?

interneti ve güç kaynağını nasıl buluyorsunuz?

Do you ever have to deal with like power cuts or anything like

Yaşadığınız yerde podcast'inizi yaparken

that or problems with making your podcast where you're living?

hiç elektrik kesintisi veya buna benzer bir şeyle veya sorunlarla uğraşmak zorunda kaldınız mı

There are power cuts, yeah.

? Elektrik kesintileri var evet.

It does seem strange for there to be kind of nationwide power cuts.

Ülke çapında elektrik kesintilerinin olması garip görünüyor.

But there are sometimes power cuts.

Ancak bazen elektrik kesintileri oluyor.

The whole country, power goes out.

Bütün ülkede elektrik kesiliyor.

I have to say, not so frequently, but that does happen.

Çok sık olmadığını söylemeliyim ama bu oluyor.

The main issue is that there is a sort of ongoing construction boom.

Asıl sorun, devam eden bir tür inşaat patlamasının olmasıdır.

There are practically no laws relating to sounds levels.

Ses seviyelerine ilişkin pratikte hiçbir yasa yoktur.

The law is anyone can kind of take a drill and do whatever they want at any

Kanuna göre herkes günün

time of the day, which is problematic for someone whose career relies on them

herhangi bir saatinde tatbikat yapabilir ve istediğini yapabilir ; bu da kariyeri

being able to record good-quality sound.

iyi kalitede ses kaydetmeye dayanan biri için sorunludur.

And actually there was a period after I had a child, where there was construction

Ve aslında çocuğum olduktan sonra bir dönem vardı,

happening during the day, a child who was crying like children do, in the mornings

gündüzleri inşaat yapılıyordu, çocuk çocuklar gibi sabahları

and the evenings, and I would have to wait until, you know, 1 o'clock, 2 o'clock in

ve akşamları ağlıyordu ve ben de saat 1'e kadar beklemek zorunda kalıyordum. 'Saat, saat sabahın 2'sinde

the morning to be able to record anything.

herhangi bir şeyi kaydedebilmek için.

So, there's probably, I can't remember the episode numbers, but there's

Yani, muhtemelen bölüm numaralarını hatırlayamıyorum, ama muhtemelen, bilmiyorum

probably, I don't know, between episode number 80 and 120, where people think

, 80 ve 120 numaralı bölümler arasında, insanlar

that I sound a little bit croaky then, it's because that was being

benim biraz tuhaf konuştuğumu düşünüyorlar, bunun nedeni

recorded at 2 o'clock in the morning.

şu anda kaydedilmiş olması.

I now have an even more complicated situation where the crying child is a

Sabah saat 2.00. Şimdi ağlayan çocuğun biraz daha büyüdüğü ve akşamları ağlamadığı

bit older and doesn't cry in the evening, but there's the construction, and I also

daha da karmaşık bir durumla karşı karşıyayım , ancak inşaat var ve ben de

live very close to quite a rowdy pub.

oldukça gürültücü bir barın çok yakınında yaşıyorum.

So, during the day if there's construction, it's all cancelled.

Yani gün içerisinde inşaat varsa hepsi iptal ediliyor.

In the evening, that's cancelled because there are people drinking

Akşamları bu iptal oldu çünkü

beer and singing 'Sweet Caroline' and doing all that kind of stuff.

bira içip 'Sweet Caroline' şarkısını söyleyen ve bu tür şeyler yapan insanlar var.

So, I would have to wait till very late in the evening.

Bu yüzden akşam geç saatlere kadar beklemem gerekecekti.

Luckily, the construction is not going at this very moment in time, So I'm okay.

Şans eseri şu anda inşaat devam etmiyor, o yüzden iyiyim.

It's just so frustrating, isn't it?

Bu çok sinir bozucu, değil mi?

I get so cross.

Çok sinirlendim.

I've had this for years.

Bunu yıllardır yaşadım.

I used to do voiceover work for companies in America.

Amerika'daki şirketler için seslendirme çalışmaları yapıyordum.

I'd be recording over here and then sending everything over.

Burada kayıt yapıp her şeyi buraya göndereceğim.

And at that time when I was doing that, I lived in pretty much in central

Ve bunu yaptığım dönemde

London and I had the same thing.

Londra'nın hemen hemen merkezinde yaşıyordum ve ben de aynı şeyi yaşadım.

It was just constant noise.

Sadece sürekli bir gürültüydü.

And at that point, what I would do was I would literally record in my wardrobe.

Ve o noktada yaptığım şey, kelimenin tam anlamıyla gardırobuma kayıt yapmaktı.

So, I, you know, completely coat the wardrobe in clothing because

Yani, biliyorsunuz, gardırobun tamamını kıyafetle kaplıyorum çünkü

obviously the soft surfaces absorb the sound so it doesn't bounce.

açıkçası yumuşak yüzeyler sesi emer, böylece sıçramaz.

And so I put clothes down on the base of the wardrobe and made sure

Böylece kıyafetleri gardırobun tabanına koydum ve

everything was hanging around so that there was no hard surfaces.

sert yüzeyler olmaması için her şeyin ortalıkta asılı olduğundan emin oldum.

And then I'd open the wardrobe doors, but have a huge duvet

Sonra gardırobun kapaklarını açardım ama

over the top and down the back.

üstte ve arkada kocaman bir yorgan vardı.

So, I was just in this cave of cloth and it was very hot.

Ben de az önce bu kumaş mağarasındaydım ve hava çok sıcaktı.

And it was very dark and I'd be in there getting hotter and hotter and there'd

Ve hava çok karanlıktı ve ben orada giderek daha fazla ısınıyordum ve giderek

be less and less oxygen, just trying to escape that, that constant noise that

daha az oksijen vardı, sadece o sürekli gürültüden kaçmaya çalışıyordum ki,

you don't realise until you're recording something, you don't realise how noisy

bir şey kaydedene kadar farkına varmazsınız, fark etmezsiniz. Genel bir kasaba veya şehrin

a general kind of town or city can be.

ne kadar gürültülü olabileceğinin farkında değilim .

And then I moved out to the country and I thought,

Sonra taşraya taşındım ve şöyle düşündüm:

"Oh, thank goodness me.

"Tanrım bana şükürler olsun.

I'm just, I'm just going to be able to record whenever I like."

Artık istediğim zaman kayıt yapabileceğim."

But then we have the problem with very noisy birds.

Ama sonra çok gürültülü kuşlarla ilgili sorunumuz var.

Oh no.

Oh hayır.

I mean, the sound of birds in the background of your recording is

Yani kaydınızın arka planındaki kuş sesleri

not as bad as a pneumatic drill.

havalı matkap kadar kötü değil.

But, again, you know, you think the country is always so peaceful, but

Ama yine biliyorsunuz, ülkenin her zaman çok huzurlu olduğunu düşünüyorsunuz ama

when you think about it, actually, no, it's very noisy even in the country.

düşündüğünüzde aslında hayır, ülke bile çok gürültülü.

I think your best bet is to completely soundproof a room.

Bence en iyi seçenek bir odayı tamamen ses geçirmez hale getirmektir.

As much as it's expensive, it will make such a difference to your working

Her ne kadar pahalı olsa da çalışma hayatınızda o kadar fark yaratacaktır ki

life, I think to just soundproof the entire space, shut the door

, bence tüm alanı ses geçirmez hale getirin, kapıyı kapatın

and then all that noise is gone.

ve ardından tüm o gürültü yok olsun.

I think that would be my next step if I ever get the chance.

Şansım olursa bir sonraki adımım bu olur diye düşünüyorum.

Yeah, my problem here is that I've got floor to ceiling windows.

Evet, buradaki sorunum tavandan tabana pencerelerin olması.

Right.

Which would be very attractive for anyone else but not attractive for someone who's

Sağ. Bu başkası için çok çekici olabilir ama

trying to block out sound from outside.

dışarıdan gelen sesi engellemeye çalışan biri için çekici değildir.

Yeah, I have it where I record now.

Evet, şimdi kayıt yaptığım yerde var.

I'm in a glorified shed.

Muhteşem bir barakadayım.

So, it's the studio in the bottom of the garden.

Yani bahçenin altındaki stüdyo.

But it's a flat roofed, wooden structure with bifold doors.

Ama düz çatılı, çift kanatlı kapıları olan ahşap bir yapı.

So, it's full glass on one side.

Yani bir tarafı tamamen cam.

And what I didn't take into account when we were planning to

Ve bunu yapmayı planlarken hesaba katmadığım şey

do this, because we were like,

şuydu:

"Do we do a brick building?

"Tuğladan bir bina mı yapacağız?

Do we do a wooden building?

Ahşap bir bina mı yapacağız?

Well, you know, it'd be cheaper to just do a wooden building."

Yani, sadece bunu yapmak daha ucuz olurdu. ahşap bir bina."

I forgot about sound and rain.

Sesi ve yağmuru unuttum.

And so whenever it rains, it hits the flat roof and it comes against

Ve ne zaman yağmur yağsa, düz çatıya çarpıyor ve pencerelere çarpıyor

the windows and it's just this noise, this cacophony of noise.

ve bu sadece bir gürültü, bu gürültü kakofonisi.

And I can't record anything.

Ve hiçbir şey kaydedemiyorum.

Even the slightest little shower, I have to stop recording

En ufak bir yağmurda bile kaydı durdurmak zorunda kalıyorum

because it's so noisy in here.

çünkü burası çok gürültülü.

My purpose built studio is not fit for purpose.

Amaca yönelik inşa ettiğim stüdyom amaca uygun değil.

That is frustrating.

Bu sinir bozucu.

Yeah, so you've obviously made the move.

Evet, yani belli ki hamleyi yapmışsın.

You've been there for seven years and now you're about to embark on another move.

Yedi yıldır oradasınız ve şimdi başka bir adım atmak üzeresiniz.

You're about to pick up and go and put a stake in another country.

Elinize alıp gidip başka bir ülkeye hisse koymak üzeresiniz.

So, where are you going?

Öyleyse nereye gidiyorsun?

I'm actually moving to Sweden, to Gothenburg in Sweden.

Aslında İsveç'e, İsveç'teki Göteborg'a taşınıyorum.

Wow, that's going to be very different.

Vay, bu çok farklı olacak.

In a few months from today.

Bugünden birkaç ay sonra.

That's going to be a very different experience to Malta.

Bu Malta için çok farklı bir deneyim olacak.

I'm guessing that they don't have English as an official language over there.

Sanırım orada resmi dil olarak İngilizce yok.

No, they don't.

They do have Finnish I just found that out, but I'm

Hayır, yapmıyorlar.

Finceleri var, bunu yeni öğrendim ama

learning Swedish at the moment.

şu anda İsveççe öğreniyorum.

Okay.

Tamam aşkım.

With some great Swedish podcasts and I found some good Swedish

Bazı harika İsveççe podcast'ler ve bazı iyi İsveççe kaynaklar buldum

resources, but it's a new experience for me kind of starting to learn

, ancak bu benim için

a language again from scratch.

bir dili sıfırdan yeniden öğrenmeye başlamak yeni bir deneyim.

Yeah.

Evet. Bilirsin, mutlak sıfırdan, ama şu ana kadar bundan gerçekten keyif aldım.

From, you know, absolute zero, but I've really enjoyed it so far.

It's been a lot of fun.

Çok eğlenceliydi.

I'm also doing it with my wife and trying to get my oldest son to kind of watch

Ben de bunu eşimle birlikte yapıyorum ve en büyük oğlumun

some cartoons in Swedish and get him to kind of enjoy the learning process.

İsveççe çizgi film izlemesini ve öğrenme sürecinden keyif almasını sağlamaya çalışıyorum.

If anyone has any tips on how to do that, then I am very, very open to them, but

Bunun nasıl yapılacağına dair herhangi bir ipucu olan varsa, onlara çok ama çok açığım, ancak

I will be doing that in a few months.

bunu birkaç ay içinde yapacağım.

So, I've possibly got the opportunity to move abroad this year, and when

Yani muhtemelen bu yıl yurt dışına taşınma fırsatım olacak ve

I think about moving abroad, I feel like I'm a little bit of a tortoise.

yurt dışına taşınmayı düşündüğümde kendimi biraz kaplumbağa gibi hissediyorum.

I initially think it's a good idea, but then I slowly kind of back away from it

Başlangıçta bunun iyi bir fikir olduğunu düşündüm, ancak daha sonra

when I think about all the difficulties that I may encounter — the unknowns.

karşılaşabileceğim tüm zorlukları - bilinmeyenleri - düşündüğümde yavaş yavaş bu fikirden uzaklaştım

So, if anyone listening is considering making a move to a different country

. Yani dinleyen biri farklı bir ülkeye ve tamamen farklı bir kültüre taşınmayı düşünüyorsa

and completely different culture.

. Onlara

What would you advise or what kind of tips would you give them in order to

bu deneyimi benimsemeleri ve kolaylaştırmaları

embrace and make that experience easier?

için neler önerirsiniz veya ne gibi ipuçları verirsiniz

Well, I think if someone is considering doing it in almost

? Bence birisi hemen hemen her durumda bunu yapmayı düşünüyorsa

every case — just do it!

- sadece yapın!

I've done this quite a few times, less permanently.

Bunu birkaç kez yaptım, daha az kalıcı olarak.

So, I lived in different places as part of my university.

Yani üniversitem gereği farklı yerlerde yaşadım.

I lived in China for quite a while and every time I've done these sort of,

Uzun bir süre Çin'de yaşadım ve ne zaman bu tür

you know, mini adventures or larger adventures, I've never regretted doing it.

mini maceralar ya da daha büyük maceralar yapsam, bunu yapmaktan asla pişman olmadım.

I'm 36.

36 yaşındayım.

So, it's not particularly old, but I think of kind of my life so far in, you

Yani çok eski değil ama şu ana kadarki hayatımın

know, six to seven-year-like adventures.

altı ila yedi yıllık maceralar olduğunu düşünüyorum.

And they've all involved being in different places and kind of starting

Ve bunların hepsi farklı yerlerde olmayı ve

afresh, which probably seems daunting for lots of people, and I think it

yeniden başlamayı gerektiriyordu ki bu muhtemelen pek çok insan için göz korkutucu görünüyor ve bence

takes a certain type of person who embraces that rather than someone who

istikrarı ve biraz yaratmayı tercih eden

prefers stability and kind of creating a little nest in a particular place.

birinden ziyade bunu benimseyen belirli bir insan tipi gerekiyor. belirli bir yerde yuva yapın.

I'm definitely in the category of people who like this kind of stuff,

Ben kesinlikle bu tür şeylerden hoşlanan,

who like kind of starting afresh and going on these new adventures.

yeniden başlamayı ve yeni maceralara atılmayı seven insanlar kategorisindeyim

So, in terms of my advice, after the advice being just do it.

. Yani, benim tavsiyem açısından, tavsiyeden sonra sadece yapın.

I heard a really good expression, this must be going back 15 years, to someone

Gerçekten güzel bir ifade duydum, bu 15 yıl öncesine gidiyor olmalı,

who had been living in China for quite a while and I think I was having a bad day

uzun süredir Çin'de yaşayan birinden ve sanırım kötü bir gün geçiriyordum

or something where everything goes wrong and she referred to it as a bad China day.

ya da her şeyin ters gittiği bir şeydi ve o bundan kötü bir şey olarak bahsetti. Çin günü.

Where just like everything combines to kind of put you in a bad mood,

Her şeyin bir araya gelip sizi kötü bir ruh haline sokması gibi,

whether it's like the bus goes wrong or whatever it might be, the

ister otobüsün ters gitmesi, ister her ne olursa olsun,

peculiarities of where you are, all unite to kind of fight against you.

bulunduğunuz yerin özellikleri, hepsi birleşerek size karşı bir mücadele veriyor.

And I have this joke with my wife that we have bad Malta days, and I'm sure we'll

Eşimle Malta'da kötü günler geçireceğimize dair bir şaka yapıyoruz ve eminim

have bad Sweden days and so on, but as long as you're kind of thinking of it

İsveç'te de kötü günler geçireceğiz, ama bunu bir tür macera olarak düşündüğünüz sürece

as an adventure, something that you're kind of going on and you're thinking,

, hoşunuza gidecek bir şey. ' bir nevi devam ediyor ve şunu düşünüyorsun,

"If I wasn't doing this, I'd be kind of continuing my life as it was before."

"Bunu yapmasaydım, hayatıma eskisi gibi devam ederdim." Sanırım bu,

I think that has certainly helped me get over those periods where, you know,

sizin o kadar da mutlu olmadığınız ya da işlerin sizin için pek de iyi gitmediği

you're not necessarily so happy or things aren't going quite so well for you.

dönemleri atlatmamda bana kesinlikle yardımcı oldu

Of course, there are the sort of, I guess they're like table stakes

. Tabii ki, sanırım bunlar masa kazığı

type bits of advice, like, you know, learn a language and make sure

tipi tavsiyeler gibi, bilirsiniz, bir dil öğrenin ve

that you've got all your adequate insurance and all that kind of thing.

yeterli sigortanıza sahip olduğunuzdan emin olun ve bunun gibi şeyler.

But in terms of preparing myself mentally for these things, I think just not going

Ancak kendimi bu tür şeylere zihinsel olarak hazırlamak açısından, bence

into it thinking it's all going to be completely marvellous, but understanding

her şeyin tamamen harika olacağını düşünerek bu konuya girmemek,

that some days will be rubbish, but it's all part of the adventure and especially

bazı günlerin saçmalık olacağını anlamak, ancak bunların hepsi maceranın bir parçası ve özellikle de

I think if you're doing it with kids I think trying to kind of get them involved

bence bunu çocuklarla yapıyoruz, sanırım onları mümkün olduğunca olayların macera tarafına

in the adventure side of things as much as possible I think that's a positive, yeah.

dahil etmeye çalışıyorum, bence bu olumlu, evet.

I say this not having moved to Sweden yet, so we'll see, we'll see how that goes.

Bunun henüz İsveç'e taşınmadığımı söylüyorum, o yüzden göreceğiz, bunun nasıl olacağını göreceğiz.

I always say to my son, who is a little bit averse to trying new foods,

Yeni yiyecekler denemekten biraz çekinen oğluma her zaman derim ki,

he's got quite a limited diet really, what he will accept as safe food.

aslında oldukça sınırlı bir beslenme düzeni var ve bunları güvenli yiyecek olarak kabul edecek.

I always say to him,

Ona her zaman şöyle derim:

"Look, if you don't try it, you never know.

"Bak, denemezsen asla bilemezsin.

You'll just end up eating the same thing every single day and you might try

Her gün aynı şeyi yemek zorunda kalacaksın ve

this new vegetable and really like it.

bu yeni sebzeyi deneyip gerçekten beğenebilirsin.

Just like ice cream.

Tıpkı dondurma gibi ." .

Can you imagine if you'd never tried ice cream?"

Dondurmayı hiç denememiş olduğunuzu hayal edebiliyor musunuz?" O da

And he'll go,

"Ama dondurmayı severim"

"But I like ice cream."

I'm like,

diyecek

. "Kesinlikle. Dondurmaya

"Exactly.

Can you imagine if you looked at ice cream and said, that looks

bakıp bunun

yucky and decided not to try it?"

berbat göründüğünü ve denememeye karar verdiğinizi hayal edebiliyor musunuz?"

So, I think that's good advice.

Yani bence bu iyi bir tavsiye.

There are always options.

Her zaman seçenekler vardır.

You can always go back.

Her zaman geri dönebilirsin.

You can always return to the way life was before, but unless you try, you

Her zaman hayatın önceki haline dönebilirsiniz, ancak denemediğiniz sürece

never know what amazing adventures or fantastic people that you'll

ne tür muhteşem maceralar veya harika insanlarla tanışacağınızı

meet and that you'll experience.

ve deneyimleyeceğinizi asla bilemezsiniz.

So, yeah, just get out there and do it!

Yani evet, oraya çıkın ve yapın!

Don't be a tortoise.

Kaplumbağa olmayın.

Don't hide your head.

It's always fun.

Başınızı saklamayın.

Her zaman eğlencelidir.

It's always fun.

Her zaman eğlencelidir.

Yeah.

Evet.

Yeah, fantastic.

Evet, harika.

Well, I do hope that your move goes smoothly and that you integrate into

Umarım taşınmanız sorunsuz geçer ve topluma

society quite easily and that the language learning progresses and you

kolayca entegre olursunuz, dil öğreniminiz ilerler ve

feel confident and comfortable quite quickly, but all the best of luck with it.

oldukça hızlı bir şekilde kendinizi güvende ve rahat hissedersiniz, ama size iyi şanslar.

And thank you so much for sharing all your experiences and knowledge with us.

Ve tüm deneyimlerinizi ve bilgilerinizi bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederiz.

For my listeners, where can they find you?

Dinleyicilerim sizi nerede bulabilirler?

Well, everything I do is on my website, which is leonardoenglish.com.

Yaptığım her şey leonardoenglish.com olan web sitemde.

Leonardo like Leonardo da Vinci.

Leonardo, Leonardo da Vinci'yi sever.

And if you're a podcast listener, you might like to listen to the

Ve eğer bir podcast dinleyicisiyseniz, Meraklı Zihinler için İngilizce Öğrenme adlı yaptığımız podcast'i

podcast we make, which is called English Learning for Curious Minds.

dinlemek isteyebilirsiniz .

And if you want to hear Anna in a podcast that we've made, it's

Anna'yı yaptığımız bir podcast'te dinlemek isterseniz buna

called Pioneers of the Continuum.

Sürekliliğin Öncüleri adı verilir.

So, there we go.

İşte başlıyoruz.

Yeah.

Evet.

And we just recently recorded another conversation, didn't we, for your podcast

Ve yakın zamanda başka bir konuşma kaydettik, değil mi, podcast'iniz için

where I am revealing some, some of my insights into being a podcaster and a

bir podcast yayıncısı, bir YouTuber ve genel içerik yaratıcısı olmaya dair bazı içgörülerimi açıklayacağım

YouTuber and general content creator.

.

So, I will put links to everything that you've mentioned

Bu nedenle aşağıda bahsettiğiniz her şeyin bağlantısını

down below in the show notes.

gösteri notlarına koyacağım.

Thanks again for joining us, Alastair, and very best of luck with everything.

Bize katıldığınız için tekrar teşekkürler Alastair ve her şeyde iyi şanslar.

Thanks so much, Anna.

Çok teşekkürler Anna.