Basic English | Grammar Course For Beginners | 38 Lessons

Hello everyone.

Herkese merhaba.

I’m Robin and welcome to Beginner 2.

Ben Robin ve Başlangıç ​​2'ye hoş geldiniz.

Now, Beginner 2 is a little more difficult than Beginner 1, but that’s ok because my

Şimdi Başlangıç ​​2, Başlangıç ​​1'den biraz daha zor ama sorun değil çünkü videolarım

videos are very useful.

çok faydalı.

Very helpful.

Çok yararlı.

They are real English.

Onlar gerçek İngilizler.

So be sure to study them all.

Bu yüzden hepsini mutlaka inceleyin.

Now, I’m going to give you a few tips or advice on how to study my videos.

Şimdi size videolarımı nasıl çalışacağınızla ilgili birkaç ipucu veya tavsiye vereceğim.

The first thing I want to tell you to do…is to repeat.

Size yapmanızı söylemek istediğim ilk şey… tekrarlamak.

Repeat after me.

Benden sonra tekrar et.

Everything I say, you should try to follow me and say it the same speed and same style

Söylediğim her şeyi siz de beni takip etmeye çalışın ve

as I do.

benimle aynı hızda, aynı tarzda söyleyin.

So, for example, if I say “How are you?”, you should repeat, “How are you?”.

Yani örneğin “Nasılsın?” dersem, “Nasılsın?” diye tekrarlamalısın.

If I say “What do you do?”, you should repeat “What do you do?”.

“Ne yapıyorsun?” dersem, “Ne yapıyorsun?” diye tekrarlamalısın.

Repeating is very important to improving your English.

Tekrarlamak İngilizcenizi geliştirmek için çok önemlidir.

Also, most videos have example sentences, or example dialogues.

Ayrıca çoğu videoda örnek cümleler veya örnek diyaloglar bulunur.

Ok…

Tamam…

These are also very important.

Bunlar da çok önemli.

I’m going to teach you a lot of vocabulary and expressions and the example sentences

Size birçok kelime ve ifade öğreteceğim ve örnek cümleler

and example dialogues will help you understand how to use them in a sentence.

ve örnek diyaloglar bunları cümle içinde nasıl kullanacağınızı anlamanıza yardımcı olacak.

They’ll also help you with the grammar.

Ayrıca dilbilgisi konusunda da sana yardımcı olacaklar.

Ok…

Tamam…

So be sure to focus and study, the example sentences, example dialogues.

Bu yüzden örnek cümlelere, örnek diyaloglara odaklanıp çalıştığınızdan emin olun.

Some videos will have a test.

Bazı videoların bir testi olacaktır.

A listening test.

Bir dinleme testi.

Ok…

Tamam...

Be very serious.

Çok ciddi ol.

These are important tests.

Bunlar önemli testlerdir.

Ok…

Tamam...

So you should have paper and a pen and when the test starts, you should listen carefully

Yani elinizde kağıt ve kalem olmalı ve test başladığında dikkatlice dinleyip

and write down the answer.

cevabı yazmalısınız.

Now, if the test is going too fast, stop the video, ok… slow it down to your speed.

Şimdi eğer test çok hızlı gidiyorsa videoyu durdurun, tamam… hızınıza göre yavaşlatın.

But the test is very important to helping your listening.

Ancak test dinlemenize yardımcı olması açısından çok önemlidir.

Alright…

Peki...

Now, in the videos, I cannot teach you everything.

Şimdi videolarda sana her şeyi öğretemem.

I did my best to teach you a lot of information, but it’s not everything.

Sana birçok bilgi öğretmek için elimden geleni yaptım ama bu her şey değil.

Ok…

Tamam…

You’re still going to have a lot of questions…and you might be confused sometimes.

Hala birçok sorunuz olacak… ve bazen kafanız karışabilir.

Ok…

Tamam…

So you have to do a lot of self-study.

Bu yüzden çok fazla kendi kendine çalışma yapmalısın.

After you watch the video, don’t just rush to the next video.

Videoyu izledikten sonra hemen bir sonraki videoya geçmeyin.

You should do a little review.

Biraz inceleme yapmalısınız.

Ok… and self-study.

Tamam… ve kendi kendine çalış.

Self-study is very important.

Bireysel çalışma çok önemlidir.

I can’t do everything for you.

Senin için her şeyi yapamam.

You can’t learn English just by me.

Sadece benim aracılığımla İngilizce öğrenemezsin.

You also have to self-study and practice it.

Ayrıca kendi kendinize çalışmanız ve pratik yapmanız gerekir.

Alright, and the last thing I want to say is don’t give up.

Tamam, söylemek istediğim son şey pes etme.

Ok…

Tamam…

Now, these videos can be a little difficult, but don’t give up.

Şimdi bu videolar biraz zor olabilir ama pes etmeyin.

If you don’t understand the video, watch it again…, but don’t give up.

Videoyu anlamadıysanız tekrar izleyin… ama pes etmeyin.

Keep going.

Devam etmek.

The only way to improve is if you keep going.

Gelişmenin tek yolu devam etmenizdir.

Alright….

Peki….

And I know, I’m sure, after you watch my videos, re-watch them twice, your English

Ve biliyorum ki, videolarımı izledikten sonra iki kez tekrar izlediğinizde İngilizceniz

will get better.

daha iyi hale gelecektir.

This is real English, with real expressions.

Bu, gerçek ifadelerle gerçek İngilizcedir.

Ok…

Tamam...

That’s it and I hope you do well.

İşte bu kadar ve umarım iyi olursunuz.

Good luck.

İyi şanlar.

Hello everyone.

Herkese merhaba.

We are going to talk about basic greetings for when you meet someone you don’t know.

Tanımadığınız biriyle tanıştığınızda kullanabileceğiniz temel selamlamalardan bahsedeceğiz.

Ok…

Tamam…

Someone you don’t know is called a stranger.

Tanımadığınız birine yabancı denir.

So, when you meet the stranger, what do you say?

Peki yabancıyla tanıştığınızda ne söylersiniz?

Ok..so these are basic greetings.

Tamam.. yani bunlar temel selamlamalar.

So, on the board here, I have the first basic greeting.

Tahtada ilk temel selamlama var.

“Hi”.

"MERHABA".

Ok…this is a very casual greeting when you meet someone for the first time.

Tamam… Birisiyle ilk kez tanıştığınızda bu çok sıradan bir selamlamadır.

“Hi”.

"MERHABA".

Very simple.

Çok basit.

The second one, “Hello”.

İkincisi “Merhaba”.

Oh, something wrong with the spelling here.

Ah, burada yazım hatası var.

Be careful with the spelling of “hello”.

“Merhaba”nın yazılışına dikkat edin.

Many of my students put the ‘W’.

Öğrencilerimin çoğu 'W' harfini koyuyor.

There is never a ‘w’.

Hiçbir zaman 'w' yoktur.

It is only “hello”.

Sadece "merhaba".

Ok…

Tamam…

Be careful with that.

Buna dikkat et.

So, of course, these are the most common greetings: “hi”, “hello”.

Yani elbette en yaygın selamlar bunlar: "merhaba", "merhaba".

And here are three more greetings.

Ve işte üç selam daha.

“Good morning”, “good afternoon”, and “good evening”.

“Günaydın”, “iyi günler” ve “iyi akşamlar”.

Alright, so these are the most basic greetings when you meet the stranger.

Tamam, bunlar bir yabancıyla tanıştığınızda en temel selamlaşmalardır.

And when you say “hi”, they will probably say the same thing.

Ve siz “merhaba” dediğinizde muhtemelen onlar da aynı şeyi söyleyeceklerdir.

“Hi”.

"MERHABA".

If you say “hello”, they will say the same thing.

“Merhaba” dersen onlar da aynı şeyi söyleyeceklerdir.

“Hello”.

"Merhaba".

If you say “good morning”, they will say the same thing.

“Günaydın” dersen onlar da aynı şeyi söylerler.

“Good morning”.

"Günaydın".

“Good afternoon”.

"Tünaydın".

“Good evening”.

"İyi akşamlar".

So, if they say “good evening” to you, you should answer, ”good evening”.

Yani size “iyi akşamlar” derlerse siz de “iyi akşamlar” diye cevap vermelisiniz.

If they say “good morning” to you, you should answer “good morning”.

Size "günaydın" derlerse siz de "günaydın" diye cevap vermelisiniz.

Alright…that’s how we do our basic greetings with a stranger.

Tamam…bir yabancıyla temel selamlaşmalarımızı bu şekilde yaparız.

Alright, let’s move on to some more greetings.

Tamam, biraz daha selamlamaya geçelim.

Ok…so we’re going to look at two more greetings.

Tamam... iki selamlamaya daha bakacağız.

The next one is “how are you?”.

Bir sonraki soru “nasılsın?”.

And this one…”how are you doing?.

Ve bu…”nasılsın?

Ok…both are very common.

Tamam… her ikisi de çok yaygındır.

You must know them.

Onları biliyor olmalısın.

“How are you?”.

"Nasılsın?".

“How are you doing?”.

"Nasılsın?".

“How are you?”.

"Nasılsın?".

“How are you doing?”.

"Nasılsın?".

So, someone asks you… these questions.

Birisi size bu soruları soruyor.

And you would answer, starting with “I’m”.

Ve siz de "Ben" ile başlayarak cevap verirsiniz.

Ok…

Tamam...

I am…I’m.

ben...ben.

I’m fine.

Ben iyiyim.

Ok…

Tamam...

So, I’m fine is the best answer.

Yani ben iyiyim en iyi cevaptır.

It’s the most common answer.

En yaygın cevaptır.

So, you should always try to say, “I’m fine”.

Bu yüzden her zaman “iyiyim” demeye çalışmalısınız.

“How are you?”

"Nasılsın?"

“I’m fine.”

"Ben iyiyim."

There are other answers.

Başka cevaplar da var.

“How are you?”

"Nasılsın?"

“I’m great.”

"Ben iyiyim."

“I’m good.”

"İyiyim."

“I’m not bad.”

"Ben kötü değilim."

“I’m so so.”

"Çok öyleyim."

Ok…but be careful with “so so”.

Tamam… ama “öyle böyle”ye dikkat edin.

Many of my students say “so so” too much.

Birçok öğrencim çok fazla “öyle böyle” diyor.

ok…

tamam…

So, the best answer is “I’m fine.”

Yani en iyi cevap “iyiyim.” ve bazen bunları kullanın.

and sometimes use these.

ok…

tamam...

Maybe you’re not fine.

Belki iyi değilsindir.

So you want to express something bad.

Yani kötü bir şeyi ifade etmek istiyorsun.

So…

Böylece

“How are you?”

nasılsın?"

“I’m bad.”

"Ben kötüyüm."

or…”How are you?”

veya…”Nasılsın?”

“I’m not good.”

"İyi değilim."

“How are you doing?”

"Nasılsın?"

“I’m not good.”

"İyi değilim."

Alright…

Tamam…

So, someone asks the question, you answer and the polite thing to do is ask them the

Yani biri soruyu soruyor, siz cevaplıyorsunuz ve kibarca ona aynı

same question.

soruyu sormak gerekiyor.

So, “How are you?”

Böylece nasılsın?"

“I’m fine.”

"Ben iyiyim."

And then we should use one of these.

Daha sonra bunlardan birini kullanmalıyız.

Ok…”How are you?”

Tamam nasılsın?"

“I’m fine…..and you?”

"İyiyim sen nasılsın?"

ok..your asking them.

tamam..onlara soruyorsun.

“How are you?”

"Nasılsın?"

“I’m fine….how about you?”

"İyiyim sen nasılsın?"

Ok, these mean the same thing.

Tamam bunlar aynı anlama geliyor.

So, you can use this one or this one.

Yani bunu veya bunu kullanabilirsiniz.

Alright…let’s take a look at a few examples…example dialogues, so we can understand this better.

Pekala…haydi birkaç örneğe…örnek diyaloglara bir göz atalım, böylece bunu daha iyi anlayabiliriz.

Alright, let’s look at example dialogue one.

Tamam, birinci diyalog örneğine bakalım.

“Good morning.”

"Günaydın."

“Good morning.”

"Günaydın."

Let’s look at example dialogue two.

Örnek diyalog iki'ye bakalım.

“How are you?”

"Nasılsın?"

“I’m good.

"İyiyim.

And you?”

Peki sen?"

“I’m fine.”

"Ben iyiyim."

Let’s look at example dialogue three.

Örnek diyalog üçe bakalım.

“How are you doing?”

"Nasılsın?"

“Not bad.

"Fena değil.

What about you?”

Senden ne haber?"

“I’m pretty good.”

"Oldukça iyiyim."

Let’s look at example dialogue four.

Dördüncü örnek diyaloga bakalım.

“Good afternoon.

"Tünaydın.

How are you?”

Nasılsın?"

“Very well thank you.

"Çok iyi teşekkür ederim.

And you?”

Peki sen?"

“I’m fine.”

"Ben iyiyim." Tamam…Umarım tanımadığınız

Ok…I hope you have a good understanding of how to use basic greetings to someone you

birine karşı temel selamlamaları nasıl kullanacağınızı iyi anlamışsınızdır

don’t know.

.

It’s easy.

Bu kolay.

Alright…

Peki…

Before we go, I want to talk about this expression.

Gitmeden önce bu ifadeden bahsetmek istiyorum.

“How are you?”

"Nasılsın?"

“I’m fine thank you, and you?”

"Ben iyiyim, teşekkürler, siz?"

Of course, every Korean knows this expression.

Elbette her Koreli bu ifadeyi bilir.

This is what you were taught in school.

Okulda size öğretilen şey budur.

But, of course, this is too common and too nice; too polite.

Ama elbette bu çok yaygın ve çok hoş; çok nazik.

So, it’s a little bit funny.

Yani biraz komik.

Ok…

Tamam.

So, “How are you?”

Nasılsın?"

“I’m fine thank you, and you?”

"Ben iyiyim, teşekkürler, siz?"

Try not to use this.

Bunu kullanmamaya çalışın.

Ok…

Tamam...

Let’s make it easier.

Bunu kolaylaştıralım.

uhhh, as I said, it’s too nice, so let’s cut the “thank you”.

uhhh, dediğim gibi, çok hoş, o yüzden “teşekkür ederim”i keselim.

Ok…

Tamam…

So, this sounds better already.

Yani bu zaten kulağa daha iyi geliyor.

This is much better.

Bu daha iyi.

“How are you?”

"Nasılsın?"

“I’m fine, and you?”

"İyiyim sen nasılsın?"

ok…

tamam…

That’s better than “I’m fine thank you, and you?”

Bu, “İyiyim, teşekkür ederim, ya sen?” demekten daha iyi.

Alright…

Pekala…

So, that’s basic greetings.

İşte bu temel selamlaşmadır.

Uhhh, again I hope you understand and I’ll see you next video.

Uhhh, yine umarım anlarsın ve bir sonraki videoda görüşürüz.

Hello everyone.

Herkese merhaba. Bu videoda tanıdığınız

In this video, we’re going to talk about basic greetings you would use with people

insanlarla kullanabileceğiniz temel selamlamalardan bahsedeceğiz

you know.

.

With your friends.

Arkadaşlarınla.

Ok…

Tamam…

Now, let’s take a look.

Şimdi bir göz atalım.

I have three here.

Burada üç tane var.

Now, we would use these in very casual situations.

Şimdi bunları çok gündelik durumlarda kullanırdık.

ok…

tamam…

We don’t want to use these in business meetings or meeting some stranger who’s very important.

Bunları iş toplantılarında veya çok önemli bir yabancıyla tanışırken kullanmak istemiyoruz.

You want to use this with.. uhhh.. people we know.

Bunu tanıdığımız.. uhhh.. insanlarla kullanmak istiyorsunuz.

Very friendly people.

Çok dost canlısı insanlar.

Alright…so the first one is “What’s up?”

Pekala… yani ilki “Naber?”

Ok..

Tamam..

So, “What’s up?”

Peki, "Ne var?" senden naber?"

you…”What’s up?”

Ok, don’t look up.

Tamam, yukarı bakma.

“What’s up?”

"Naber?" ortak selamlaşma.

common greeting.

“What’s up?” and “What’s new?”

"Naber?" ve yeni ne Var?"

Very similar.

Çok benzer.

So, if someone asks you “What’s up?”

Yani birisi size "Ne var?" diye sorarsa

That’s their…

Bu onların… bir nevi sana “Şu anda ne yapıyorsun?” diye sormaları.

kind of asking you “What are you doing now?”

Ok..so it could be “Hey, what’s up?”

Tamam.. yani "Hey, naber?" olabilir.

And you would answer, “Oh, I’m going out for dinner.”

Siz de şöyle cevap verirsiniz: "Ah, akşam yemeğine çıkıyorum."

Ok..so “What’s up?

Tamam..peki “Ne haber?

What are you doing?”

Ne yapıyorsun?"

“Hey, what’s up?”

"Naber?"

“Uhhh, I’m about to go to a party.”

“Uhhh, bir partiye gitmek üzereyim.”

Ok…

Tamam…

With “What’s new?”

“Yenilikler neler?” ile

“What’s new?”

"Ne var ne yok?"

uhhhh…. maybe they haven’t see you for like a week.

ahhh….

belki seni bir hafta kadardır görmemişlerdir.

Ok, you haven’t met your friend for one week.

Tamam, arkadaşınla bir haftadır tanışmadın.

You meet your friend and your friend says, “Hey, what’s new?”

Arkadaşınızla tanışıyorsunuz ve arkadaşınız "Hey, yeni ne var?" diyor.

Ok…

Tamam…

“What’s new?”

“Yenilikler neler?”

“What’s new in your life?”

"Hayatındaki değişiklikler neler?"

ok…

tamam…

“What happened in one week?”

“Bir haftada ne oldu?”

So, someone asks you, “What’s new?”

Birisi size "Yenilikler neler?" diye soruyor.

And you would answer, “Well, I made a new girlfriend.”

Siz de şöyle cevap verirsiniz: "Yeni bir kız arkadaş edindim."

Or…

Veya…

“I went to a concert last Friday.”

“Geçen Cuma konsere gittim.”

ok…

tamam…

“So, what’s new with you?”

“Peki, sende yeni olan ne?”

“Uhhh, I took a trip to Busan over the weekend.”

"Uhhh, hafta sonu Busan'a bir geziye çıktım."

Ok…so someone asks, “What’s new?”..kind of what happened in your life…since they

Tamam... birisi şunu sorar: "Yenilikler neler?"..seni son gördüklerinden beri hayatında olanlara benzer bir şey

last saw you.

.

Alright…

Peki…

And the last one, very friendly expression here, “How’s it going?”

Ve sonuncusu, çok dostane bir ifade, “Nasıl gidiyor?”

“How’s it going?”

"Nasıl gidiyor?"

What is “it”?

Nedir"?

“How’s it going?”

"Nasıl gidiyor?"

Well, “it” is your life.

Aslında “o” sizin hayatınızdır.

“How’s your life going?”

"Hayatın nasıl gidiyor?"

Or similar to “How are you?”

Veya "Nasılsın?" gibi bir şey.

“So how’s your life going?”

“Peki hayatın nasıl gidiyor?”

“Are you doing well?”

"İyi misin?"

Uhh, you would answer, you know, if someone asks, “How’s it going?”

Uhh, birisi "Nasıl gidiyor?" diye sorarsa cevap verirsin.

You would answer, “It’s going great.”

"Harika gidiyor" diye cevap verirsiniz.

“It’s going well.”

"İyi gidiyor."

“It’s going fine.”

"İyi gidiyor."

Ok…

Tamam…

“How’s it going?”

“Nasıl gidiyor?”

“It’s going wonderful.”

"Harika gidiyor."

Alright…

Pekala…

So these are the first three.

İşte bunlar ilk üçü.

Let’s take a look at another three.

Şimdi diğer üçüne bir göz atalım.

Alright…so here are three more expressions you can use when you’re meeting your friend.

Pekala… işte arkadaşınızla buluştuğunuzda kullanabileceğiniz üç ifade daha.

Uhhh, the first one…very nice, very polite, very friendly.

Ahhh, ilki… çok hoş, çok kibar, çok arkadaş canlısı.

You say, “Good to see you.”

“Seni gördüğüme sevindim” diyorsun.

Ok…”Good to see you.”

Tamam...”Seni gördüğüme sevindim.”

or “Good to see you, again.”

veya "Seni tekrar gördüğüme sevindim."

Ok…so you haven’t seen your friend.

Tamam… yani arkadaşını görmedin.

You see your friend.

Arkadaşını görüyorsun.

“Hi, good to see you.”

"Merhaba, seni gördüğüme sevindim."

Ok…that’s very friendly.

Tamam… bu çok arkadaşça.

Let’s look at the next one.

Bir sonrakine bakalım.

You meet your friend and your friend asks you, “How are things?”

Arkadaşınızla tanışıyorsunuz ve arkadaşınız size “İşler nasıl?” diye soruyor.

“How are things?”

"Bunlar nasıl?"

Ok…what are things?

Tamam… şeyler nelerdir?

“How are things?”

"Bunlar nasıl?"

Now, “things”, those are things in your life.

Şimdi, “şeyler”, bunlar hayatınızdaki şeylerdir.

So, what’s happening in your life?.

Peki hayatınızda neler oluyor?

“How’s your life?”

"Hayatın nasıl?"

Ok…”How are things?”

Tamam…”İşler nasıl?”

So, the “How are things?”, you would answer…

Yani, “İşler nasıl?” sorusuna şöyle cevap verirsiniz:

“Things are great.”

“Her şey harika.”

“Things are good.”

"İşler iyi."

“Things are fine.”

"İşler yolunda."

Ok…”How are things?”

Tamam…”İşler nasıl?”

“Things are wonderful.”

"Her şey harika."

or…

veya…

“Things are bad.”

“İşler kötü.”

Ok, so you can express that with “things”…

Tamam, bunu “şeyler” ile ifade edebilirsiniz…

“How are things?”

“İşler nasıl?”

“Things are so so.”

"Olaylar öyle."

And the last one here.

Ve buradaki sonuncusu.

“How’s life?”

"Hayat nasıl?"

“Hey, how’s life?”

“Hey, hayat nasıl?”

“How’s life?”, again very friendly.

“Hayat nasıl?”, yine çok arkadaş canlısı.

Asking about your life is your life good, or is your life bad?

Hayatınızı sormak, hayatınız iyi mi, yoksa kötü mü?

“How’s life?”

"Hayat nasıl?"

You could say, “Life is good.”

“Hayat güzeldir” diyebilirsiniz.

“Life is great.”

"Hayat harika."

or…”Life is terrible.”

veya…”Hayat berbat.”

Ok… not good.

Tamam… iyi değil.

Ok.. depends on your feeling.

Tamam.. senin hislerine bağlı.

So, these are three more to use with your friend.

Bunlar arkadaşınızla kullanabileceğiniz üç tane daha.

Again, uhhh, not in a business situation, only with friendly people you know.

Tekrar ediyorum, iş durumunda değil, sadece tanıdığınız dost canlısı insanlarla.

Alright, so let’s take a look at some examples to understand these better.

Peki, bunları daha iyi anlamak için bazı örneklere bakalım.

Alright, so the first example…

Pekala, ilk örnek…

“How’s it going?”

“Nasıl gidiyor?”

“I’m good.

"İyiyim.

How are you?”

Nasılsın?"

“I’m fine.”

"Ben iyiyim."

The next example…

Bir sonraki örnek…

“Hey, what’s up?”

“Hey, naber?”

“Nothing much.

"Pek bir şey yok.

How’s it going?”

Nasıl gidiyor?"

“Fine.”

"İyi."

And the next example.

Ve bir sonraki örnek.

“How are things with you?”

"Durumun nasıl?"

“Things are great!

“Her şey harika!

And you?”

Peki sen?"

“I’m pretty good.”

"Oldukça iyiyim."

The next example.

Bir sonraki örnek.

“How’s it going?”

"Nasıl gidiyor?"

“I’m ok.

"Ben iyiyim.

How about you?”

Peki ya sen?"

“I’m pretty good these days.”

"Bugünlerde oldukça iyiyim."

And the last example.

Ve son örnek.

“How’s life?”

"Hayat nasıl?"

“Life’s pretty good.

“Hayat oldukça güzel.

How about you?”

Peki ya sen?"

“Me, too.

"Ben de.

Things are great.”

Her şey harika.”

“How are you?”

"Nasılsın?"

Did you understand my example dialogues?

Örnek diyaloglarımı anladınız mı?

I hope so.

Umarım.

These are good expressions to use…speaking in English to your friend.

Bunlar kullanılabilecek iyi ifadelerdir… Arkadaşınızla İngilizce konuşmak.

Alright, you should know them and you should practice them.

Tamam, bunları bilmeli ve uygulamalısınız.

Anyway, that’s it for this video.

Neyse bu videomuz bu kadar.

See you next time.

Bir dahaki sefere görüşürüz.

Hello everyone.

Herkese merhaba.

In this video, we are going to talk about the basic ways to say, “good-bye.”

Bu videoda "hoşçakal" demenin temel yollarından bahsedeceğiz.

Alright…

Pekala...

Now, on the board are the three most common ways to say, “good-bye.”

Şimdi tahtada "hoşçakal" demenin en yaygın üç yolu var.

You probably already know them.

Muhtemelen onları zaten biliyorsunuzdur.

The first one, “good-bye.”

İlki "hoşçakal".

Usually, we write this with a hyphen.

Genellikle bunu kısa çizgiyle yazarız.

Ok…

Tamam

“Good-bye.”

görüşürüz."

Now, a lot of my students are scared to say, “good-bye.”

Artık birçok öğrencim “hoşçakal” demekten korkuyor.

Because they think, “good-bye”, is “good-bye forever.”

Çünkü "elveda"nın "sonsuza kadar elveda" olduğunu düşünüyorlar.

ok…

tamam…

I’ll never meet you again.

seninle bir daha asla karşılaşmayacağım.

uhhh, or, I’m…I’ll meet you in a very very long time.

uhhh, ya da ben...seninle çok çok uzun bir süre sonra buluşacağım.

That’s not true.

Bu doğru değil.

ok…

tamam…

“Good-bye” is very common and you can meet your friend, at the end of the evening,

“Güle güle” çok yaygın ve akşamın sonunda arkadaşınızla buluşup

say, “good-bye.”

“hoşçakal” diyebilirsiniz.

And that doesn’t mean “Good-bye forever.”

Ve bu "Sonsuza kadar elveda" anlamına gelmez.

Ok…

Tamam…

So, don’t be scared to say “Good-bye.”

O yüzden “Hoşçakal” demekten çekinmeyin.

The next one, of course we shorten it.

Bir sonrakini elbette kısaltıyoruz.

Make it short….to “Bye”.

Kısa yapın... "Güle güle".

Just “bye”.

Sadece "güle güle".

Very simple.

Çok basit.

Very easy.

Çok kolay.

Very common.

Çok yaygın.

“Bye”.

"Hoşçakal".

Alright…

Pekala...

And, of course, in Korea, they like to say, “bye, bye”.

Ve tabii ki Kore'de "güle güle" demeyi severler.

ok…

tamam…

A lot of my students always say “bye, bye”.

Birçok öğrencim her zaman “güle güle” diyor.

“Bye, bye”.

"Güle güle".

“Bye, bye”.

"Güle güle".

They say it too much.

Bunu çok fazla söylüyorlar.

Alright…

Tamam…

You should say, “bye, bye”, sometimes, not every time.

Her zaman değil, bazen “güle güle” demelisin.

ok…

tamam…

So, try to say “bye” and “good-bye”.

O halde “güle güle” ve “güle güle” demeyi deneyin.

Alright…

Tamam…

So, these three are the most common.

Yani bu üçü en yaygın olanlarıdır.

Let’s move on to ‘see you’.

'Görüşürüz' diyerek devam edelim.

Ok…let’s look at the ‘see you’ expressions.

Tamam… 'görüşürüz' ifadelerine bakalım.

Now, “see you” is a very useful and excellent way to say “good-bye.”

Şimdi, "görüşürüz", "hoşçakal" demenin çok faydalı ve mükemmel bir yoludur.

Now, of course, you can just say very simple, “see you”.

Şimdi elbette çok basit bir şekilde “görüşürüz” diyebilirsiniz.

ok…

tamam…

That means “bye”.

Bu “güle güle” anlamına geliyor.

You could also say, “see you soon”.

Ayrıca “yakında görüşürüz” de diyebilirsiniz.

Ok…

Tamam

“See you soon.”

yakında görüşürüz."

We’re going to meet soon.

Yakında buluşacağız.

Maybe later today, or tomorrow.

Belki bugün daha sonra veya yarın.

Anyway the time is short; soon.

Neyse zaman kısa; yakında.

ok…

tamam

“See you soon”.

yakında görüşürüz".

“See you later”.

"Sonra görüşürüz".

“See you later”.

"Sonra görüşürüz".

Ok…

Tamam…

Now this one is special.

Şimdi bu özel.

“See you later”.

"Sonra görüşürüz".

And many people are confused because, “see you later”.

Ve birçok insanın kafası karışıyor çünkü "sonra görüşürüz".

What is “later”?

"Daha sonra" nedir?

Now, later today?

Şimdi, bugün daha sonra mı?

Tomorrow?

Yarın?

When is later?

Daha sonra ne zaman?

“See you later”.

"Sonra görüşürüz".

Alright…

Tamam…

Well, sometimes, people say, “see you later”.

Bazen insanlar “sonra görüşürüz” derler.

That means later today.

Bu, bugün daha sonra anlamına geliyor.

Sometimes, they say, “see you later”.

Bazen "sonra görüşürüz" diyorlar.

That doesn’t mean later today.

Bu, bugün daha sonra anlamına gelmez.

It means just “good-bye”.

Sadece "hoşça kal" anlamına geliyor.

Just “bye”.

Sadece "güle güle".

ok…

tamam…

So this one can be confusing.

Yani bu kafa karıştırıcı olabilir.

So, when someone says, “see you later”, probably you’re not going to meet later.

Yani birisi "sonra görüşürüz" dediğinde muhtemelen daha sonra buluşmayacaksınız.

ok…

tamam…

It’s probably just “bye”.

Muhtemelen sadece “güle güle”.

Alright…the last one here, “see you….”.

Pekala… buradaki sonuncusu, “görüşürüz….”.

You could put any time here.

İstediğiniz zaman buraya koyabilirsiniz.

“See you tonight”.

"Bu akşam görüşürüz".

“See you tomorrow”.

"Yarın görüşürüz".

“See you on the weekend”.

"Hafta sonu görüşürüz."

“See you on Friday”.

"Cuma günü görüşürüz".

“See you next week”.

"Haftaya görüşürüz".

ok…

tamam…

Very useful to tell the person, “good-bye” and when you will see them next.

Karşınızdaki kişiye “hoşçakalın” ve onu bir daha ne zaman göreceğinizi söylemek çok faydalıdır.

Alright…

Pekala...

Let’s move on to a few more examples of how to say, “good-bye”.

“Hoşça kal” demenin birkaç örneğine daha geçelim.

Ok, let’s look at three more here.

Tamam, burada üç taneye daha bakalım.

This one.

Bu.

“Cheers”.

"Şerefe".

Ok, a lot of students are confused because “cheers” has two meanings.

Tamam, birçok öğrencinin kafası karışıyor çünkü "şerefe"nin iki anlamı var.

The first meaning, of course…when you’re drinking beer and you want to celebrate with

İlk anlamı tabi ki... bira içerken arkadaşlarınızla kutlama yapmak istediğinizde

your friends, you hit the glasses…

kadehlere vurursunuz... "şerefe" dersiniz.

you say “cheers”.

ok…

tamam…

But this meaning is different than that “cheers”.

Ama bu anlam “şerefe”den farklı.

This meaning is just, “bye”.

Bu anlam sadece “güle güle”dir.

Ok…

Tamam…

so, “cheers”.

yani, “şerefe”.

That just means “bye”.

Bu sadece "güle güle" anlamına geliyor.

Especially in e-mails.

Özellikle e-postalarda.

People write their e-mails…at the bottom, “cheers”.

İnsanlar e-postalarının altına “şerefe” yazıyor.

Ok…

Tamam

“Bye”.

görüşürüz".

The next one, “take care”.

Bir sonraki adım ise “kendine iyi bak”.

“Take care” is a very sweet and friendly way to say “good-bye”.

"Kendine iyi bak", "hoşça kal" demenin çok tatlı ve arkadaşça bir yoludur.

You just say, “take care”.

"Kendine iyi bak" demen yeterli.

ok…

tamam…

A very nice way to say, “good-bye”.

“Hoşça kal” demenin çok güzel bir yolu.

I like it.

Beğendim.

“Take care”.

"Dikkatli ol".

And the last one, “good night”.

Ve sonuncusu "iyi geceler".

Ok…

Tamam

“Good night”.

iyi geceler".

You can only use that at night.

Bunu ancak geceleri kullanabilirsiniz.

Don’t use it in the day.

Gündüz kullanmayın.

Only at night.

Sadece gece.

And usually, late night.

Ve genellikle gece geç saatlerde.

ok…

tamam…

So, maybe you’re at work, very late, 10 p.m., everyone is going home, “good night”.

Belki iştesin, çok geç bir saatte, 22.00'de, herkes evine gidiyor, “iyi geceler”.

ok…

tamam…

Again, it just means, “bye”.

Yine sadece “güle güle” anlamına geliyor.

Alright…

Pekala…

So, these are a few more expressions.

Bunlar birkaç ifade daha.

Of course, there’s many many more expressions.

Elbette daha pek çok ifade var.

This is just a few.

Bu sadece birkaçı.

Anyway, let’s take a look at a few example dialogues to help you understand how to use

Neyse, bunları nasıl kullanacağınızı anlamanıza yardımcı olacak birkaç örnek diyaloga göz atalım

these.

.

Alright, the first example dialogue.

Pekala, ilk örnek diyalog.

“Good-bye.”

"Güle güle." "tamam sonra görüşürüz."

“ok, see you next time.”

Example dialogue two.

Örnek diyalog iki.

“Take care, Jack.”

"Dikkatli ol, Jack."

“ok, you too, Jill.

“Tamam, sen de Jill.

Bye.”

Hoşçakal."

Example dialogue three.

Örnek diyalog üç.

“See you later.”

"Sonra görüşürüz."

“Cheers.”

"Şerefe."

And…example dialogue four.

Ve… örnek diyalog dördüncü.

“Have a good night.”

"İyi geceler."

“ok, good night.”

"tamam iyi geceler."

I hope you understand the examples.

Örnekleri anladığınızı umuyorum.

Before we go, I want to talk about these words.

Gitmeden önce bu sözlerden bahsetmek istiyorum.

Now, these words are not English.

Şimdi bu kelimeler İngilizce değil.

ok…

tamam…

These are other languages.

Bunlar diğer diller.

But all these words mean the same thing, “good-bye”.

Ama bu sözlerin hepsi aynı anlama geliyor, “hoşça kal”.

ok…

tamam…

So, in English, sometimes we borrow words from other languages and we use them to say

Yani İngilizcede bazen başka dillerden kelimeler alırız ve bunları

“good-bye”.

“hoşça kal” demek için kullanırız.

Alright…

Peki…

Now, I’m going to say these words, but I’m going to say them with English pronunciation.

Şimdi bu kelimeleri söyleyeceğim ama İngilizce telaffuzuyla söyleyeceğim.

ok…

tamam…

So it’s probably not the right pronunciation, but it’s how we say it in English.

Yani muhtemelen doğru telaffuz değil, ama biz bunu İngilizcede böyle söylüyoruz.

The first word is Italian.

İlk kelime İtalyanca.

And we’re going to pronounce that as “ciao”.

Ve bunu “ciao” olarak telaffuz edeceğiz.

ok…

tamam…

So, “ciao”.

Yani “ciao”.

So, sometimes we say, “ciao”.

Bazen “ciao” deriz.

And that just means, “bye”.

Ve bu sadece "güle güle" anlamına geliyor.

The next one, Japanese.

Sıradaki Japon.

So, with English pronunciation, we say “sainara”.

Yani İngilizce telaffuzuyla “sainara” diyoruz.

Ok…

Tamam…

Again, “bye”.

Yine “güle güle”.

This is Spanish.

Bu ispanyolca.

“Adios”.

"Adios".

“Adios”.

"Adios".

“Adios”.

"Adios".

Again, “bye”.

Yine "güle güle".

And the last one is French.

Ve sonuncusu Fransız.

“Au revoir.”

"Au revoir."

“Au revoir.

“Ayrıca.

Just means “bye”.

Sadece "güle güle" anlamına geliyor.

ok…

tamam…

So again, sometimes we say these in English to our friends.

Yine bazen bunları İngilizce olarak arkadaşlarımıza söylüyoruz.

Alright, so that’s how we say “good-bye” in English.

Pekala, İngilizce'de bu şekilde "güle güle" deriz.

I hope you understand.

Umarım anlarsın.

That’s it.

Bu kadar.

There’s nothing left to say except, “good-bye”.

"Hoşça kal" demekten başka söylenecek bir şey kalmadı.

Hello everyone.

Herkese merhaba.

In this video, we’re going to talk about expressions you use when you haven’t

Bu videomuzda birini uzun süre görmediğinizde

see someone for a long time.

kullandığınız ifadelerden bahsedeceğiz

ok…

. tamam…

So, imagine, you’re walking on the street and then you see your friend and

Peki hayal edin, sokakta yürüyorsunuz ve bir anda arkadaşınızı görüyorsunuz ve

you haven’t seen your friend for a long time.

arkadaşınızı uzun süredir görmüyorsunuz.

Maybe, you haven’t seen your friend for a month…or 6 months…or a year…or 5 years..

Belki arkadaşınızı bir ay... 6 ay... veya bir yıl... veya 5 yıldır görmediniz..

or you haven’t seen them for 10 years.

Veya 10 yıldır görmediniz.

Ok…

Tamam…

You haven’t seen them for a long time.

Onları uzun zamandır görmedin.

So what should you say?

Peki ne söylemelisiniz?

Well, first, you should say “hi” or “hello”, but then…you should use one of these expressions.

Öncelikle “merhaba” ya da “merhaba” demelisiniz ama sonra… bu ifadelerden birini kullanmalısınız.

Ok…

Tamam...

So the first one, “It’s been a long time”.

Yani ilki, “Uzun zaman oldu”.

“It’s been a long time”.

"Uzun zaman oldu".

So you can say, “Hey, Susan, how are you doing?

Böylece şöyle diyebilirsiniz: “Hey Susan, nasılsın?

It’s been a long time”.

Uzun zaman oldu".

Ok…

Tamam…

So you want to express that you haven’t seen them for a long time.

Yani onları uzun süredir görmediğinizi ifade etmek istiyorsunuz.

The next one.

Sıradaki.

“It’s been too long”.

"Çok uzun zaman oldu".

“Hey, Jack, how’s it going?

"Hey Jack, işler nasıl gidiyor?

It’s been too long”.

Çok uzun zaman oldu".

Ok…

Tamam...

We haven’t seen each other for a long time.

Uzun zamandır birbirimizi görmüyoruz.

“It’s been too long”.

"Çok uzun zaman oldu".

If you see, I have the blue line.

Gördüğünüz gibi mavi çizgim var.

We change this to other time…time expressions.

Bunu diğer zaman...zaman ifadeleriyle değiştiriyoruz.

You could say, “It’s been too long”.

“Çok uzun zaman oldu” diyebilirsiniz.

You could say, “It’s been one year”.

“Bir yıl oldu” diyebilirsiniz.

“It’s been one year”.

“Bir yıl oldu”.

“It’s been ten years”.

“On yıl oldu”.

“It’s been ages”.

"Yıllar oldu".

“Hey, Stan, how are you doing?

"Merhaba Stan, nasılsın?

It’s been ages since we last saw each other.”

Birbirimizi son gördüğümüzden bu yana uzun zaman geçti.

So, ’ages’, a long time.

Yani 'yaşlar', uzun bir süre.

Ok…

Tamam…

And the last one here…

Ve sonuncusu…

Of course this is the most common one and the easiest one to use.

Elbette bu en yaygın olanı ve kullanımı en kolay olanıdır.

“Long time, no see.”

"Uzun zamandır görüşemedik."

So, “Hey, Jack.

Yani, “Merhaba Jack.

How are you?

Nasılsın?

Long time, no see”.

Uzun zamandır görüşemedik".

Alright…

Pekala...

So, again, all of these mean, I haven’t seen you in a long time.

Yani yine bütün bunlar seni uzun zamandır görmediğim anlamına geliyor.

Good to use…when you meet your friend you haven’t seen in a long time.

Kullanımı güzel…uzun zamandır görmediğiniz arkadaşınızla karşılaştığınızda.

Alright…let’s move on to a few more expressions.

Pekala... birkaç ifadeye daha geçelim.

Ok…Here are two questions to use when you haven’t seen someone in a long time.

Tamam…Birini uzun süredir görmediğinizde kullanabileceğiniz iki soru.

The first one…

İlki…

“How long has it been?”

“Ne kadar oldu?”

Ok…

Tamam…

So, you haven’t met your friend for a long time, so you say, “Hey, Dave.

Arkadaşınızla uzun zamandır tanışmadınız ve “Merhaba Dave.

How are you doing?

Nasılsın?

Haven’t see you in a long time.”

Seni uzun zamandır görmüyorum.”

And he says, “How long has it been?”

O da "Ne kadar oldu?" diyor.

Ok…

Tamam…

So you have to think.

Yani düşünmelisin.

How long have we not seen each other?

Ne zamandır birbirimizi görmüyoruz?

So you can say, “It’s been ….two months”.

Yani “…iki ay oldu” diyebilirsiniz.

Ok…

Tamam...

So, we haven’t seen each other for two months.

Yani iki aydır görüşmüyoruz.

So, “How long has it been since we last met?”

Peki, "En son görüştüğümüzden bu yana ne kadar zaman geçti?"

Ok…

Tamam…

“It’s been…” and you have to think, “Uhmm, about 1 year.”

“Bu…” ve şunu düşünmeniz gerekiyor: “Hımm, yaklaşık 1 yıl.”

Ok…

Tamam…

The next question.

Sonraki soru.

“What have you been up to?”

"Neler yapıyorsun?"

“What have you been up to?”

"Neler yapıyorsun?"

Now the “up to” is same as “What have you been doing?”

Artık "en çok", "Ne yapıyordun?" ile aynı.

Ok…

Tamam…

“Since we last met, what have you been doing?” ok…

“Son görüştüğümüzden beri ne yapıyorsun?” tamam…

So, maybe you didn’t meet your friend for 1 year.

Yani belki de arkadaşınızla 1 yıldır tanışmadınız.

ok…

tamam…

So, you want to ask, you know, “how long has it been?

Yani şunu sormak istiyorsunuz, biliyorsunuz, “ne kadar zaman oldu?

It’s been 1 year.”

1 yıl oldu.”

“What have you been up to?”

"Neler yapıyorsun?"

“What have you been doing for 1 year?”

“1 yıldır ne yapıyorsun?”

Ok…

Tamam…

“Well, I’ve been traveling.”

“Eh, seyahat ediyordum.”

“I’ve been working hard.”

"Çok çalışıyorum."

“I’ve been studying English.”

“İngilizce çalışıyorum.”

Ok…

Tamam…

So you want to tell what have you been doing for that time.

O halde o zamandır ne yaptığını anlatmak istiyorsun.

Alright…

Pekala...

So these are two useful questions to use when you haven’t met your friend for a long time.

Bunlar, arkadaşınızla uzun süredir tanışmadığınızda kullanabileceğiniz iki faydalı soru.

Let’s take a look at some example dialogues.

Bazı örnek diyaloglara bir göz atalım.

Ok, example dialogue one.

Tamam, örnek diyalog bir.

“Hi, Susan.

"Merhaba Susan.

It’s been a long time.”

Uzun zaman oldu."

“Hi, Dave.

"Merhaba Dave.

Yes, it’s been over 2 years.”

Evet, 2 yıldan fazla oldu.”

Example two.

Örnek iki.

“Hello, Mr. Smith.

“Merhaba Bay Smith.

How long has it been?”

Ne kadar oldu?"

“About 6 months.”

“Yaklaşık 6 ay.”

“I’m happy to see you again.”

"Seni tekrar gördüğüme sevindim."

“Yes, me too.”

"Evet ben de."

Example dialogue three.

Örnek diyalog üç.

“Jessica, long time no see.

“Jessica, uzun zamandır görüşmedik.

“Hi, Jeff.

"Merhaba Jeff.

What have you been up to?”

Neler yapıyorsun?"

“Well, I got married and moved to France.”

"Evet, evlendim ve Fransa'ya taşındım."

“Wow, good for you.

“Vay canına, aferin sana.

I’m so happy to see you again.”

Seni tekrar gördüğüme çok sevindim."

Example four.

Örnek dört.

“Hey, Paul.

"Merhaba Paul.

It’s been ages since we last met.”

Son görüşmemizden bu yana uzun zaman geçti.

“Yes, wow, maybe 10 years.”

“Evet, vay be, belki 10 yıl.”

“It’s been too long.

"Çok uzun zaman oldu.

I missed you.”

Seni özledim."

Ok, I hoped those dialogues helped you.

Tamam, bu diyalogların sana yardımcı olacağını umuyordum.

I know these expressions are a little bit difficult..

Bu ifadelerin biraz zor olduğunu biliyorum.. biraz büyük…biraz karmaşık, ama bunlar birini

a little bit big…a little bit complicated, but these are excellent expressions to use

uzun süredir görmediğinizde kullanabileceğiniz mükemmel ifadeler

when you haven’t seen someone for a long time.

.

Ok…when you haven’t seen your friend for a long time.

Tamam…arkadaşınızı uzun süredir görmediğinizde.

And, also, in the business situation…

Ve ayrıca iş durumunda… uzun zamandır birini görmedin.

you haven’t seen someone for a long time.

Alright…you should use these.

Tamam… bunları kullanmalısın.

Well, I hope you can learn them and know them.

Umarım bunları öğrenebilir ve tanıyabilirsiniz.

Maybe it takes a little more self-study.

Belki biraz daha kişisel çalışma gerektirir.

Anyway, you can do it.

Neyse, bunu yapabilirsin.

And I’ll see you next time.

Bir dahaki sefere görüşürüz.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

In this video we’re going to talk about your first meeting with a stranger.

Bu videoda bir yabancıyla ilk karşılaşmanızdan bahsedeceğiz.

Ok..

Tamam..

A stranger is someone you don’t know.

Yabancı, tanımadığınız kişidir.

So, here’s a picture of two people.

İşte burada iki kişinin resmi var.

They are strangers.

Onlar yabancılar.

They don’t know each other.

Birbirlerini tanımıyorlar.

Ok…

Tamam...

So this is their first meeting.

Yani bu onların ilk buluşması.

And we have five things we should do in the first meeting.

İlk toplantıda yapmamız gereken beş şey var.

Do or say.

Yap ya da söyle.

Uhh…the first thing.

İlk şey.

What’s the first thing we should say at the first meeting?

İlk toplantıda söylememiz gereken ilk şey nedir?

Ok..

Tamam..

You meet someone…what’s the first thing you say…?

Biriyle tanışırsın… söylediğin ilk şey nedir…?

Well, it should, of course, be “hi”.

Tabii ki "merhaba" olmalı.

Or “hello”.

Veya "merhaba".

“Hi” or “hello”.

"Merhaba" veya "merhaba".

And what’s the second thing you should say?

Söylemeniz gereken ikinci şey nedir?

“Nice to meet you”….no!

“Tanıştığımıza memnun oldum”….hayır!

Ok…

Tamam…

Don’t use “nice to meet you”, second.

İkinci olarak “tanıştığımıza memnun oldum” ifadesini kullanmayın.

Before “nice to meet you”, you should always ask about their name.

"Tanıştığımıza memnun oldum"dan önce her zaman adını sormalısınız.

Ok…

Tamam…

You should ask them their name, first.

Önce onlara isimlerini sormalısın.

So, “Hi.

Yani merhaba.

My name is Robin.

Benim adım Robin.

What’s your name?”

Adınız ne?"

Alright…

Pekala…

So, after the name, now you can say, “nice to meet you.”

Artık ismin ardından “tanıştığımıza memnun oldum” diyebilirsiniz.

“Nice to meet you.”

"Tanıştığıma memnun oldum."

Alright…so, it’s very important to have, “nice to meet you”, after the name.

Pekala... yani, adından sonra "tanıştığımıza memnun oldum" ifadesinin olması çok önemli.

Ok…

Tamam...

Meeting someone means you know them.

Biriyle tanışmak onu tanıdığın anlamına gelir.

Ok…

Tamam…

You know their name.

Adlarını biliyorsun.

So, if you put “nice to meet you”, before the name, it’s very strange.

Yani ismin önüne "tanıştığımıza memnun oldum" derseniz bu çok tuhaf olur.

And many Koreans do this.

Ve birçok Koreli bunu yapıyor.

They say, “hi, nice to meet you.”

“Merhaba, tanıştığıma memnun oldum” diyorlar.

‘We didn’t meet, yet.’

'Henüz tanışmadık.'

Ok…

Tamam…

So you have to give the name.

O halde adını vermelisin.

“Hi, I’m Robin.

"Merhaba ben Robin.

Nice to meet you.”

Tanıştığıma memnun oldum."

Alright…

Pekala...

What’s the next thing?

Sıradaki şey ne?

So, this is the greeting.

Yani bu bir selamlamadır.

Ok…

Tamam…

“Hi”, name, “nice to meet you.”

“Merhaba”, isim, “tanıştığımıza memnun oldum.”

And the next thing…

Ve bir sonraki şey…

This is gonna be questions.

Bunlar sorular olacak.

So, you’re going to start asking questions to get to know them.

Yani onları tanımak için sorular sormaya başlayacaksınız.

For example, uhhh…

Örneğin, uhhh…

“Where do you live?”

“Nerede yaşıyorsunuz?”

“Where are you from?”

"Nerelisin?"

“What do you do?”

"Ne yapıyorsun?"

Ok…

Tamam…

You have to start asking questions to know them better.

Onları daha iyi tanımak için soru sormaya başlamalısınız.

And then once you talk… a little while…

Ve sonra konuştuktan sonra… biraz…

The last step of course is “bye”.

Son adım elbette “güle güle”.

“Good-bye.”

"Güle güle."

“See you later.”

"Sonra görüşürüz."

Alright…

Tamam…

So you should follow these steps when you meet someone, a stranger, for the first time.

O halde yabancı biriyle ilk kez tanıştığınızda bu adımları izlemelisiniz.

“Hello”, ask them their name, “nice to meet you”, ask some questions, and then,

“Merhaba”, onlara isimlerini sorun, “tanıştığımıza memnun oldum”, bazı sorular sorun ve ardından

“bye”.

“güle güle”.

Ok…that’s the process of meeting a stranger for the first time.

Tamam… bu bir yabancıyla ilk kez tanışma sürecidir.

Alright, let’s take a look at an example dialogue.

Peki, örnek bir diyaloga bakalım.

Ok, let’s look at this dialogue.

Tamam, bu diyaloğa bakalım.

Two people are talking for the first time.

İki kişi ilk kez konuşuyor.

“Hi.”

"MERHABA."

“Hello.”

"Merhaba."

“My name’s Robin.

“Benim adım Robin.

What’s your name?”

Adınız ne?"

“My name’s Jack.”

"Benim adım Jack."

“Oh, nice to meet you.”

"Oh, tanıştığımıza memnun oldum."

“Nice to meet you, too.”

"Ben de çok memnun oldum."

“What do you do?”

"Ne yapıyorsun?"

“I’m a student.

"Öğrenciyim.

And you?”

Peki sen?"

“I’m a teacher.”

"Ben bir öğretmenim."

“Well, I have to go.

"Pekala, gitmem gerekiyor.

See you again.”

Tekrar görüşürüz."

“Yes, bye.”

"Evet güle güle."

Ok, I hope you understand what to say when you meet someone for the first time.

Tamam, umarım birisiyle ilk kez tanıştığınızda ne söyleyeceğinizi anlarsınız.

Alright…you should follow those five steps.

Pekala… bu beş adımı izlemelisiniz.

Say “hello”, ask about the name, then “nice to meet you.”

"Merhaba" deyin, adını sorun ve ardından "tanıştığımıza memnun oldum".

Remember, don’t say “nice to meet you” so fast like, like many of my students.

Unutmayın, birçok öğrencim gibi hızlı bir şekilde “tanıştığımıza memnun oldum” deme.

It sounds very strange.

Kulağa çok tuhaf geliyor.

So after “nice to meet you”, then you can start asking some questions.

Yani “tanıştığımıza memnun oldum”dan sonra bazı sorular sormaya başlayabilirsiniz.

And, of course, the ending is always, “bye”.

Ve elbette bitiş her zaman “güle güle” olur.

Alright… that’s it for this video.

Pekala... bu video bu kadar.

“Bye.”

"Hoşçakal." Merhaba, bu videoda

Hello, in this video we are going to talk about four essential questions you should

biriyle ilk tanıştığınızda bilmeniz gereken dört temel sorudan bahsedeceğiz

know when you first meet someone.

.

Ok…

Tamam…

Now, I call them essential questions, cause essential means very important…you must

Şimdi onlara temel sorular diyorum, çünkü temel demek çok önemli… bilmelisin

know.

.

Ok…

Tamam…

Now, probably you already know most of them, but let’s just review them anyways.

Muhtemelen çoğunu zaten biliyorsunuzdur ama yine de bir gözden geçirelim.

Let’s take a look at the first one.

İlkine bir göz atalım.

You think it’s very easy, but maybe you’re using it wrong.

Çok kolay olduğunu sanıyorsunuz ama belki de yanlış kullanıyorsunuz.

The first question, “What is your name?”.

İlk soru “Adın ne?”.

“What is your name?”

"Adın ne?"

Now, probably when you were young, your English teacher taught you,

Şimdi, muhtemelen gençken İngilizce öğretmeniniz size

“What is your name?”.

“Adın ne?” diye öğretmişti.

…And that’s fine, but you’re not a child anymore, you’re an adult.

…Ve bu sorun değil, ama artık çocuk değilsin, bir yetişkinsin.

Ok…

Tamam...

You’ve grown up.

Büyümüşsün.

So you shouldn’t say, “What is your name?”

O halde “Adın ne?” dememelisin.

anymore.

artık değil.

Ok…

Tamam…

This sounds childish.

Bu kulağa çocukça geliyor.

“What is your name?”

"Adın ne?"

Ok…

Tamam...

An adult….we are going to use a contraction.

Bir yetişkin.... kısaltma kullanacağız.

“What’s”, ok…”What is…”, we’re going to change it to “What’s”.

“Nedir”, tamam…”Nedir…”, onu “Nedir” olarak değiştireceğiz.

“What’s your name?”

"Adınız ne?"

Alright…

Tamam…

This is more common.

Bu daha yaygındır.

“What’s your name?”

"Adınız ne?"

It’s faster.

O daha hızlı.

“What’s your name?”

"Adınız ne?"

“What’s your name?”

"Adınız ne?"

Ok, I wrote my name here.

Tamam buraya adımı yazdım.

“My name is Robin.”

"Benim adım Robin."

Again, this is a little bit childish.

Yine söylüyorum bu biraz çocukça.

“What’s your name?”

"Adınız ne?"

“My name is Robin.”

"Benim adım Robin."

“My name is….”, again… you don’t want to use this style anymore.

“Benim adım….”, yine… artık bu tarzı kullanmak istemezsiniz.

Let’s make a contraction.

Bir daralma yapalım.

Make it faster.

Daha cabuk yap.

“What’s your name?”

"Adınız ne?"

“My name’s Robin.”

"Benim adım Robin."

“My name’s…….my name’s Robin.”

“Benim adım…….benim adım Robin.”

“What’s your name?”

"Adınız ne?"

“My name’s Robin.”

"Benim adım Robin."

Alright…this is adult style.

Pekala...bu yetişkin tarzı.

Also, for “What’s your name?”, you could just say, “I’m Robin.”

Ayrıca "Adın ne?" sorusuna sadece "Ben Robin" diyebilirsin.

This is ok, too.

Bu da sorun değil.

So, “My name’s Robin.

Yani, “Benim adım Robin.

I’m Robin.”…doesn’t matter.

Ben Robin'im.”…önemli değil.

Both are ok.

İkisi de iyi.

Let’s move on to the next question.

Bir sonraki soruya geçelim.

Ok, the next question.

Tamam, sonraki soru.

Very common.

Çok yaygın.

Very easy.

Çok kolay.

“Where are you from?”

"Nerelisin?"

“Where are you from?”

"Nerelisin?"

Ok…so say it very fast.

Tamam... o zaman çok hızlı söyle.

“Where are you from?”

"Nerelisin?"

“Where are you from?”

"Nerelisin?"

“Where are you from?”

"Nerelisin?"

“I from Korea.”

“Ben Koreliyim.”

Oh, this is terrible.

Bu çok korkunç.

So many of my students say, “I from Korea.”

Öğrencilerimin çoğu “Ben Koreliyim” diyor.

Don’t!

Yapma!

Don’t say “I from Korea.”

“Ben Koreliyim” demeyin.

Let’s put a line through that.

Buna bir çizgi çekelim.

Bad grammar.

Kötü dilbilgisi.

“I from Korea.”…no the correct is, “I’m…..I’m from Korea.”

“Ben Koreliyim.”… hayır doğru, “Ben…..Ben Koreliyim.”

I have to hear this ‘m’ sound.

Bu 'm' sesini duymam lazım.

“I’m from Korea.”

"Kore'liyim."

Alright…

Tamam…

“Where are you from?”

“Nerelisin?”

“Where are you from?”

"Nerelisin?"

“I’m from Korea.”

"Kore'liyim."

Well, I’m not from Korea.

Ben Kore'den değilim.

“I’m from Canada.”

“Ben Kanadalıyım.”

Ok, so make sure you can say this question very fast.

Tamam, bu soruyu çok hızlı söyleyebildiğinden emin ol.

“Where are you from?”

"Nerelisin?" Ve "Ben Koreliyim"

And make sure you use, ‘I’m’

ifadesini kullandığınızdan emin olun

“I’m from Korea.”

.

Let’s go to the next question.

Bir sonraki soruya geçelim.

“Where do you live?”

"Nerede yaşıyorsun?"

That’s our next question.

Bir sonraki sorumuz bu.

“Where do you live?”

"Nerede yaşıyorsun?"

Don’t say, “Where are you live?”

“Nerede yaşıyorsun?” demeyin.

Ok, that is wrong.

Tamam, bu yanlış.

The question is, “Where…

Soru şu: "Nerede... sen...

do… you… live?”

“Where do you live?”

yaşıyorsun?"

"Nerede yaşıyorsun?"

“Where do you live?”

"Nerede yaşıyorsun?"

“Where do you live?”

"Nerede yaşıyorsun?"

Ok, so, “Where do you live?”, ‘live’ is asking where’s your house…your home.

Tamam, yani “Nerede yaşıyorsunuz?”, 'canlı', evinizin…evinizin nerede olduğunu sormaktır.

“Where do you live?”

"Nerede yaşıyorsun?"

So your answer should have your city or area.

Yani cevabınız şehrinizi veya bölgenizi içermelidir.

So, “Where do you live?”

Peki nerede yaşıyorsun?"

First answer here.

İlk cevap burada.

“I live Seoul.”

“Seul'de yaşıyorum.”

“I live Seoul.”

“Seul'de yaşıyorum.”

This is wrong!

Bu yanlış!

Ok, bad grammar.

Tamam, kötü gramer.

“Where do you live?”

"Nerede yaşıyorsun?"

“I live Seoul.”, No!

“Seul'de yaşıyorum.”, Hayır!

“Where do you live?”

"Nerede yaşıyorsun?"

“I live in…in Seoul.”

“Seul'de yaşıyorum.”

You need the preposition ‘in’.

'İn' edatına ihtiyacın var.

Always.

Her zaman.

You always need ‘in’ Seoul.

Her zaman Seul'de olmanız gerekir.

“Where do you live?”

"Nerede yaşıyorsun?"

“I live in Seoul.”

“Seul'de yaşıyorum.”

Ok…

Tamam…

Uhhh, the last one here…is a short way.

Uhhh, buradaki sonuncusu… kısa bir yol.

“Where do you live?”

"Nerede yaşıyorsun?"

Ok, you don’t have to say, “I live…”.

Tamam, “Yaşıyorum…” demenize gerek yok.

You could just start with, “in”.

Sadece “in” ile başlayabilirsiniz.

The preposition ‘in’.

'İçinde' edatı.

So, “Where do you live?”

Peki nerede yaşıyorsun?"

“In Seoul.”

"Seul'de."

Ok…

Tamam...

So, again.

Tekrar söylüyorum.

“Where do you live?”

"Nerede yaşıyorsun?"

“I live in Seoul.”

“Seul'de yaşıyorum.”

“In Seoul.”

"Seul'de."

Never say this.

Bunu asla söyleme.

Alright…

Peki...

Let’s move on to the last question.

Son soruya geçelim.

“What do you do?”

"Ne yapıyorsun?"

“What do you do?”

"Ne yapıyorsun?"

Ok, this is asking about ‘job’.

Tamam, bu 'iş' ile ilgili soruyor.

“What do you do every day for work?”

“İş için her gün ne yapıyorsun?”

Ok, “What do you do?”

Tamam ne yaparsın?"

Now English speakers don’t say, “What…do …you …do?”

Artık İngilizce konuşanlar "Ne...yapıyorsun...sen...yapıyorsun?" demiyor.

We say it very fast, we say, “What do you do?”

Çok hızlı söylüyoruz, “Ne yapıyorsun?” diyoruz.

“What do you do?”

"Ne yapıyorsun?"

“What do you do?”

"Ne yapıyorsun?"

Ok, very difficult to hear.

Tamam, duymak çok zor.

“Whatdayou…this is whatdayou.

“N’abersin… bu n’apıyorsun?”

Whatdayou do?”

Ne yapıyorsun?”

“Whatdayou do?”

"Ne yapıyorsun?"

Ok…

Tamam…

So, I ask to my students, “What do you do?”

Ben de öğrencilerime soruyorum, “Ne yapıyorsunuz?”

And a lot of my students say, “I’m student.”

Ve birçok öğrencim “Ben öğrenciyim” diyor.

“I’m student.”

"Öğrenciyim."

This is wrong!

Bu yanlış!

Ok, this is bad grammar!

Tamam, bu kötü bir dilbilgisi!

Don’t use, “I’m student.”

“Öğrenciyim” ifadesini kullanmayın.

“I’m student.”

"Öğrenciyim."

“What do you do?”

"Ne yapıyorsun?"

“I’m student.”

"Öğrenciyim."

Don’t use that.

Bunu kullanma.

That’s terrible grammar.

Bu berbat bir gramer.

You should use this…and take a look.

Bunu kullanmalı ve bir göz atmalısınız.

“I’m ‘a'”.

“Ben 'a'yım”.

Ok…

Tamam…

Don’t forget this…’a’

Bunu unutma…'a'

“I’m a…”

“Ben bir…”

It sounds like one word.

Tek kelime gibi geliyor kulağa.

“I’m a…”

“Ben bir…”

“I’m a…”

“Ben bir…”

“What do you do?”

“Ne yapıyorsun?”

“I’m a student.”

"Öğrenciyim."

“I’m a student.”

"Öğrenciyim."

“I’m a student.”

"Öğrenciyim."

Ok…

Tamam

“What do you do?”

ne yaparsın?"

“I’m a student.”

"Öğrenciyim."

The next one.

Sıradaki.

“an…”

“an…”

Remember, these words start with vowels.

Unutmayın, bu kelimeler sesli harflerle başlar.

Vowels, a, e, i, o , u.

Ünlüler, a, e, i, o, u.

And words that start with vowels, we should use ‘an’.

Ünlü harflerle başlayan kelimelerde 'an' kullanmalıyız.

Ok…

Tamam…

“So, what do you do?”

“Peki ne yapıyorsun?”

“I’m an engineer.”

"Ben bir mühendisim."

“I’m an office worker.”

“Ben bir ofis çalışanıyım.”

Ok…

Tamam…

Alright, so that’s the last question.

Peki, bu son soru.

“What do you do?”

"Ne yapıyorsun?"

So let’s review the questions.

O halde soruları tekrar gözden geçirelim.

The first question.

İlk soru.

“What’s your name?”

"Adınız ne?"

“My name is Robin.”

"Benim adım Robin."

Second question.

İkinci soru.

“Where are you from?”

"Nerelisin?"

“I’m from Canada.”

“Ben Kanadalıyım.”

Third question.

Üçüncü soru.

“Where do you live?”

"Nerede yaşıyorsun?"

“I live in Anyang.”

“Anyang'da yaşıyorum.”

And the last question.

Ve son soru.

“What do you do?”

"Ne yapıyorsun?"

“I’m a teacher.”

"Ben bir öğretmenim."

Alright…

Pekala…

So, I hope you understand how to say the questions…also how to answer the questions.

Umarım soruları nasıl söyleyeceğinizi, aynı zamanda soruları nasıl cevaplayacağınızı anlıyorsunuzdur.

These are very important questions.

Bunlar çok önemli sorular.

You should know them.

Onları bilmelisin.

That’s it.

Bu kadar.

See you next video.

Bir sonraki videoda görüşmek üzere.

Hello again.

Tekrar merhaba.

In this video, we’re going to look at some questions to ask someone to know about their

Bu videoda, ailesini tanımak isteyen birine sorabileceğiniz bazı sorulara bakacağız

family.

.

Ok…

Tamam...

Now, remember, asking about family is a very personal thing.

Unutmayın, aile hakkında soru sormak çok kişisel bir şeydir.

So, make sure you are very familiar or friendly with the person before you start asking about

Bu nedenle, aile hakkında soru sormaya başlamadan önce kişiyi çok iyi tanıdığınızdan veya arkadaş canlısı olduğunuzdan emin olun

family.

.

Now, here are the first two questions and these are good questions to start with.

Şimdi, işte ilk iki soru ve bunlar başlangıç ​​için iyi sorular.

They are both ‘Do you..?’

Her ikisi de 'Ya sen..?' sorular.

questions.

The first one.

İlki.

“Do you live alone?”

"Yalnız mı yaşıyorsun?"

Ok, only one person in the house.

Tamam, evde sadece bir kişi var.

“Do you live alone?”

"Yalnız mı yaşıyorsun?"

This is a really good question to ask someone.

Bu birine sormak için gerçekten iyi bir soru.

“Do you live alone?”…because when they answer…if they answer, “yes”..ohh, then

“Yalnız mı yaşıyorsun?”…çünkü cevap verdiklerinde…eğer cevap verirlerse, “evet”..ohh, o zaman

you know they’re single.

onların bekar olduğunu anlarsın.

But, if they answer, “no”.

Ama eğer cevap verirlerse "hayır".

They will probably tell you, “No, I live with my parents.”

Muhtemelen size “Hayır, ailemle yaşıyorum” diyeceklerdir.

or “No, I live with my husband” or “wife”.

veya “Hayır, kocamla yaşıyorum” veya “karım”.

Ok…

Tamam…

So you could learn a lot by asking this question…about who he lives with or what kind of family he

Yani bu soruyu sorarak, kiminle yaşadığı veya nasıl bir aileye sahip olduğu hakkında çok şey öğrenebilirsiniz

has.

.

The second question.

İkinci soru.

“Do you live with your parents?”

"Ailenle mi yaşıyorsun?"

Ok…

Tamam…

Similar style.

Benzer tarz.

“Do you live with your parents?”, and the person will tell you, “yes” or “no”.

“Annenle babanla mı yaşıyorsun?” ve kişi sana “evet” ya da “hayır” diyecektir.

Now, both of these are ‘Do you..?’

Şimdi bunların her ikisi de 'Ya sen..?' sorular.

questions.

And all ‘Do you..?’

Ve tüm 'Ya sen..?' sorular... cevaplamanın en kolay yolu...

questions…the easiest way to answer is…

“Yes, I do.”

"Evet, öyle."

“No, I don’t.”

"Hayır, istemiyorum."

Ok…very easy answers.

Tamam…çok kolay cevaplar.

“Do you live alone?”

"Yalnız mı yaşıyorsun?"

“Yes, I do.”

"Evet ediyorum."

“No, I don’t.”

"Hayır, istemiyorum."

“Do you live with your parents?”

"Ailenle mi yaşıyorsun?"

“Yes, I do.”

"Evet ediyorum."

“No, I don’t.”

"Hayır, istemiyorum."

Alright…so these are good quick answers, but these are boring answers.

Tamam… yani bunlar iyi ve hızlı yanıtlar, ancak bunlar sıkıcı yanıtlar.

Ok..

Tamam..

So, these answers are very easy, but probably if you say, “Yes, I do.”

Yani bu cevaplar çok kolay ama muhtemelen “Evet, yapıyorum” derseniz. veya “Hayır, vermiyorum” diyorsanız

or “No, I don’t.”, you should also give more information.

daha fazla bilgi vermelisiniz.

“Do you live alone?”

"Yalnız mı yaşıyorsun?"

“No, I don’t.

“Hayır, yapmıyorum.

I live with my parents.”

Ailemle yaşıyorum."

“Do you live with your parents?”

"Ailenle mi yaşıyorsun?"

“Yes, I do.

"Evet ediyorum.

We live in Chamsil.”

Chamsil'de yaşıyoruz.”

Ok..so, these are good ways to answer quickly, but you should try to give more information.

Tamam.. yani bunlar hızlı cevap vermenin iyi yolları, ancak daha fazla bilgi vermeye çalışmalısınız.

Alright, let’s move on to the next questions.

Neyse sonraki sorulara geçelim.

Ok, so the next question is very common and very important.

Tamam, bir sonraki soru çok yaygın ve çok önemli.

This is the question you want to ask to know about their brothers and sisters.

Kardeşleri hakkında bilmek istediğiniz soru bu.

And here is the question.

Ve işte soru.

“Do you have any brothers or sisters?”

"Hiç kardeşin var mı?"

“Do you have any brothers or sisters?”

"Hiç kardeşin var mı?"

Ok…

Tamam…

Again, it’s a “Do you…?”

Yine, bu bir “Yapıyor musun…?” soru.

question.

Yani basit cevap "Evet, yapıyorum.", "Hayır, yapmıyorum."

So the simple answer is “Yes, I do.”, “No, I don’t.”

But that’s not enough information.

Ama bu yeterli bilgi değil.

Ok, so here is the best answer.

Tamam, işte en iyi cevap.

“Do you have any brothers or sisters?”

"Hiç kardeşin var mı?"

So…”Yes, I have one brother”, “one sister”, “two bothers”, “two sisters”.

Yani…”Evet, bir erkek kardeşim var”, “bir kız kardeşim”, “iki can sıkıcı”, “iki kız kardeşim”.

Ok…because it’s two, remember we need that ‘s’.

Tamam… çünkü bu iki, buna 's'ye ihtiyacımız olduğunu unutmayın.

“Two brothers.”

"İki erkek kardeş."

“Two sisters.”

"İki kız kardeş."

“Do you have any brothers or sisters?”

"Hiç kardeşin var mı?"

“Yes, I have two sisters.”

"Evet iki kız kardeşim var."

Or, you could say, “I have one brother and two sisters”.

Veya “Bir erkek ve iki kız kardeşim var” diyebilirsiniz.

Or “I have one brother and three sisters”.

Veya “Bir erkek kardeşim ve üç kız kardeşim var”.

Ok…but remember the single and the plural.

Tamam... ama tek ve çoğulu unutmayın.

Alright…

Pekala…

So, this is the best way to answer.

Yani cevap vermenin en iyi yolu bu.

“Yes, I have one brother”.

"Evet bir erkek kardeşim var".

Some people…uhhh…”no”, ok… you are single.

Bazı insanlar… uhhh…” hayır”, tamam… sen bekarsın.

You have no brothers or sisters.

Erkek ya da kız kardeşin yok.

“Do you have any brothers or sisters?”

"Hiç kardeşin var mı?"

“No, I’m an only child.”

"Hayır ben sadece bir çocuğum."

“No, I’m an only child.”

"Hayır ben sadece bir çocuğum."

“I’m an only child.”

"Ben tek çocuğum."

Ok…

Tamam...

So this is what you would say, in English, to say that you have no brothers or sisters.

İngilizcede erkek veya kız kardeşinizin olmadığını söylemek için söyleyeceğiniz şey budur.

Ok…

Tamam...

Let’s move on to the next questions.

Sonraki sorulara geçelim.

“Are you single?”

"Bekar mısın?"

“Are you married?”

"Evli misin?"

These our next two questions.

Bunlar sonraki iki sorumuz.

Very important questions to ask someone.

Birine sorulacak çok önemli sorular.

Alright…

Peki...

So, it’s very important to know if they’re single or married.

Yani evli mi bekar mı olduklarını bilmek çok önemli.

So, again, “Are you single?”

Yani tekrar "Bekar mısın?"

Is that person alone?…only one?

Bu kişi yalnız mı?…sadece bir kişi mi?

“Are you married?”

"Evli misin?"

“Do you have a husband?”

"Kocan var mı?" veya "karısı?"

or “wife?”.

Ok…

Tamam…

Now, they are “Are you…?”

Şimdi onlar “Siz misiniz…?” sorular, yani hepsi "Sen...?" sorularına

questions, so all “Are you…?”

questions, we have to answer, “Yes, I am.”, “No, I’m not.”

“Evet öyleyim”, “Hayır değilim” diye yanıt vermemiz gerekiyor.

Ok…

Tamam…

Some people say, “Yes, I’m.”

Bazıları “Evet öyleyim” diyor.

This is wrong.

Bu yanlış.

You can’t use a contraction here.

Burada kısaltma kullanamazsınız.

It has to be “I am.”

“Ben varım” olmalı.

Never say, “Yes, I’m”.

Asla “Evet, öyleyim” demeyin.

That is wrong.

Bu yanlış.

It is only, “Yes, I am.”

Sadece "Evet, öyleyim."

“Yes, I am.”

"Evet benim."

“No, I’m not.”

"Hayır değilim."

Ok, so let’s practice..

Tamam, hadi pratik yapalım... hızlı... hızlı konuşalım.

fast…speaking fast.

“Are you single?”

"Bekar mısın?"

“Yes, I am.”

"Evet benim."

“Are you married?”

"Evli misin?"

“No, I’m not.”

"Hayır değilim."

“Are you single?”

"Bekar mısın?"

“No, I’m not.”

"Hayır değilim."

“Are you married?”

"Evli misin?"

“Yes, I am.”

"Evet benim."

Ok…

Tamam…

So those are these two questions.

İşte bunlar bu iki soru.

Let’s move on to the last question.

Son soruya geçelim.

Ok, we’re at the last question.

Tamam, son soruya geldik.

“Do you have any children?”

"Hiç çocuğun var mı?"

“Do you have any children?”

"Hiç çocuğun var mı?"

Now, probably, the first question is, “Are you married?”

Şimdi muhtemelen ilk soru şu olacaktır: "Evli misiniz?"

“Yes, I am.”

"Evet benim."

Then you would ask, “Do you have any children?”

Sonra “Çocuğunuz var mı?” diye sorarsınız.

“Do you have any children?”

"Hiç çocuğun var mı?"

Now this is similar style to, “Do you have any brothers or sisters?”

Şimdi bu, "Erkek veya kız kardeşin var mı?" tarzına benzer.

“Do you have any brothers or sisters?”

"Hiç kardeşin var mı?"

“Do you have any children?”

"Hiç çocuğun var mı?"

Same style answer.

Aynı tarzda cevap.

“Yes, I have one son.”

“Evet, bir oğlum var.”

“Yes, I have one daughter.”

“Evet, bir kızım var.”

“Yes, I have two sons.”

“Evet iki oğlum var.”

“Yes, I have two daughters.”

“Evet, iki kızım var.”

So, remember, “one son”, “two sons”.

Yani “bir oğul”, “iki oğul”u unutmayın.

Don’t forget the ‘s’.

's' harfini unutmayın.

“Two sons.”

"İki oğul."

“Two daughters.”

"İki kız."

Of course, you could also say, “Yes, I have one daughter and one son.”

Elbette “Evet, bir kızım ve bir oğlum var” da diyebilirsiniz.

Or…”I have three daughters and two sons.”

Veya…”Üç kızım ve iki oğlum var.”

Ok…you can say many things.

Tamam… birçok şey söyleyebilirsin.

uhhh, some people have no children.

ahhh bazı insanların çocuğu yok.

So, “Do you have any children?”

Yani “Çocuğunuz var mı?”

“No, I don’t have any, yet.”

"Hayır, henüz bir şeyim yok."

Ok, “I don’t have any, yet.”

Tamam, "Henüz bir şeyim yok."

“Do you have any children?”

"Hiç çocuğun var mı?"

“No, I don’t have any, yet.”

"Hayır, henüz bir şeyim yok."

Alright…

Peki…

So this is the question you want to ask about children.

İşte çocuklarla ilgili sormak istediğiniz soru bu.

Alright, so we learned a lot of questions to ask people about their family.

Pekala, insanlara aileleri hakkında sorabileceğimiz pek çok soru öğrendik.

Remember, these are kind of personal questions, so make sure it’s ok…make sure you’re

Unutmayın, bunlar kişisel sorulardır, bu yüzden sorun olmadığından emin olun…

friendly first.

önce arkadaş canlısı olduğunuzdan emin olun.

Alright, so, you should practice these questions.

Pekala, o zaman bu soruları çalışmalısın.

These questions are common and very useful.

Bu sorular yaygın ve çok faydalıdır.

That’s it.

Bu kadar.

See you next video.

Bir sonraki videoda görüşmek üzere.

Hello everyone.

Herkese merhaba.

In this video, we are going to talk about personal question.

Bu videoda kişisel bir sorudan bahsedeceğiz.

Ok…

Tamam…

Now, you have to be very careful asking someone personal questions.

Şimdi birine kişisel sorular sorarken çok dikkatli olmalısın.

Ok, if you ask them too soon…ok…maybe you don’t know each other very well, yet,

Tamam, eğer onlara çok erken sorarsanız… tamam… belki henüz birbirinizi çok iyi tanımıyorsunuzdur ve

and you ask the questions too soon, they might be a little bit upset or angry.

soruları çok erken sorarsanız, biraz üzülebilirler veya kızabilirler.

You got to be careful asking these questions.

Bu soruları sorarken dikkatli olmalısınız.

Make sure you’re friendly.

Arkadaş canlısı olduğunuzdan emin olun.

Now, the first one I’m going to start with…

Şimdi başlayacağım ilk soru…

“How old are you?”

“Kaç yaşındasın?”

Ok…

Tamam…

As we know in Korea…it’s very important to know about age.

Kore'de bildiğimiz gibi… yaş hakkında bilgi sahibi olmak çok önemlidir.

So, when you meet someone for the first time, uhhh, you want to know their age…how old

Yani birisiyle ilk kez tanıştığınızda, onun yaşını, kaç yaşında

they are.

olduğunu bilmek istersiniz.

But, again, this is kind of a personal question, so it shouldn’t be one of the first questions.

Ancak yine söylüyorum bu kişisel bir soru, dolayısıyla ilk sorulardan biri olmamalı.

Ok…

Tamam…

You should talk a little bit with the person and then when you feel the time is right,

O kişiyle biraz konuşmalı ve sonra zamanın doğru olduğunu veya sorun olmadığını

or it’s ok, then ask this question.

hissettiğinizde bu soruyu sormalısınız.

Ok…

Tamam…

Don’t ask this question too soon.

Bu soruyu çok erken sorma.

Anyway, let’s take a look at the question.

Her neyse, soruya bir göz atalım.

“How old are you?”

"Kaç yaşındasın?"

“How old are you?”

"Kaç yaşındasın?"

“How old are you?”

"Kaç yaşındasın?"

And…some of my students say, “my old is twenty-two.”

Ve…bazı öğrencilerim şöyle diyor: “Yaşlılığım yirmi iki.”

“My old is twenty-two.”

"Yaşlılığım yirmi iki."

Of course, this is bad grammar.

Elbette bu kötü bir dil bilgisidir.

You cannot say, “my old is twenty-two.”

“Yaşlılığım yirmi iki” diyemezsiniz.

That’s wrong.

Bu yanlış.

“I’m twenty-two years old.”

"Yirmi iki yaşındayım."

Ok, this is a full sentence.

Tamam, bu tam bir cümle.

“How old are you?”

"Kaç yaşındasın?"

“I’m twenty-two years old.”

"Yirmi iki yaşındayım."

Uhhh, probably your teacher taught you this way.

Ahhh, muhtemelen öğretmenin sana bu şekilde öğretmiştir.

But, this is kind of childish.

Ama bu biraz çocukça.

“How old are you?”

"Kaç yaşındasın?"

“I’m twenty-two years old.”

"Yirmi iki yaşındayım."

Ok..

Tamam..

As an adult, uhhh, we’re probably going to say it a little bit quicker.

Bir yetişkin olarak, muhtemelen bunu biraz daha hızlı söyleyeceğiz.

We’re going to say this:

Şunu söyleyeceğiz:

“How old are you?”

“Kaç yaşındasın?”

“I’m twenty-two.”

"Yirmi iki yaşındayım."

Ok…

Tamam...

So, this is…the best way.

Yani bu...en iyi yol.

The easiest way… and the most common way.

En kolay yol… ve en yaygın yol.

Ok…

Tamam

“How old are you?”

kaç yaşındasın?"

“I’m twenty-two.”

"Yirmi iki yaşındayım."

Use this.

Bunu kullan.

This is ok, but this is better.

Bu tamam ama bu daha iyi.

And certainly, never use this.

Ve kesinlikle bunu asla kullanmayın.

Alright, let’s move on to the next question.

Neyse bir sonraki soruya geçelim.

ok, that’s our next question.

tamam, bu sonraki sorumuz.

Very personal, private question.

Çok kişisel, özel bir soru.

Again, don’t say it too soon.

Tekrar ediyorum, çok erken söylemeyin.

“Do you have a boyfriend?”

"Erkek arkadaşın var mı?"

“Do you have a girlfriend?”

"Senin kız arkadaşın var mı?"

Ok…

Tamam…

Depends who you’re talking to.

Kiminle konuştuğuna bağlı.

“Do you have a boyfriend?”

"Erkek arkadaşın var mı?"

“Do you have a girlfriend?”

"Senin kız arkadaşın var mı?"

Ok, you want to know.

Tamam, bilmek istiyorsun.

This is a “Do you…?”

Bu bir "Sen...?" soru.

question.

"Yapıyor musun…?"

“Do you…?”

Yani cevap çok kolay.

So the answer’s very easy.

"Evet ediyorum."

“Yes, I do.”

"Hayır, istemiyorum."

“No, I don’t.”

"Erkek arkadaşın var mı?"

“Do you have a boyfriend?”

“Yes, I do.”

"Evet ediyorum."

“Do you have a girlfriend?”

"Senin kız arkadaşın var mı?"

“Yes, I do.”

"Evet ediyorum."

“Do you have a boyfriend?”

"Erkek arkadaşın var mı?"

“No, I don’t.”

"Hayır, istemiyorum."

“Do you have a girlfriend?”

"Senin kız arkadaşın var mı?"

“No, I don’t.”

"Hayır, istemiyorum."

Alright…

Tamam…

Be sure to use ‘a’.

'a'yı kullandığınızdan emin olun.

Don’t say, “Do you have boyfriend?”

“Erkek arkadaşın var mı?” demeyin.

Ok, this is very important.

Tamam, bu çok önemli.

“Do you have a boyfriend?”

"Erkek arkadaşın var mı?"

Alright…

Tamam…

“Do you have a girlfriend?”

“Kız arkadaşın var mı?”

“Do you have boyfriend?”

"Erkek arkadaşın var mı?"

“Do you have a girlfriend?”

"Senin kız arkadaşın var mı?"

Alright, again…little bit personal question.

Pekala, yine... biraz kişisel bir soru.

Don’t ask it too soon.

Çok erken sorma.

Let’s move on to the next question.

Bir sonraki soruya geçelim.

The next question is a fun question to ask someone.

Bir sonraki soru birine sorulması eğlenceli bir sorudur.

“What’s your blood type?”

“Kan grubunuz nedir?”

“What’s your blood…?”, this is pronounced, “blood”.

“Senin kanın ne…?”, bu “kan” olarak telaffuz edilir.

That’s your 비…blood.

Bu senin kanın.

“What’s your blood type?”

“Kan grubunuz nedir?”

Ok…

Tamam…

Very easy to answer.

Cevaplaması çok kolay.

“What’s your blood type?”

“Kan grubunuz nedir?”

“It’s ‘A’.”

"Bu bir'."

“It’s ‘B’.”

"'B'."

“It’s ‘AB’.”

“Bu 'AB'.”

“It’s ‘O’.”

"'O'."

“What’s your blood type?”

“Kan grubunuz nedir?”

Alright…

Pekala…

What do you think my blood type is?

Sizce kan grubum ne?

Well, my blood type is…not ‘B’…not ‘A’…not ‘O’.

Kan grubum...'B' değil...'A' değil...'O' değil.

“It’s ‘AB’.”

“Bu 'AB'.”

Yes, that’s my blood type.

Evet, bu benim kan grubum.

So, I understand ‘AB’ means genius or psycho…uhhh…hmmm…which one am I?

Yani, 'AB'nin dahi ya da psikopat anlamına geldiğini anlıyorum…uhhh…hmmm…hangisiyim ben?

Well, anyway, it’s a fun question to ask someone, but make sure you know that person

Neyse, birine sormak eğlenceli bir soru ama o kişiyi

well.

iyi tanıdığınızdan emin olun.

Last move on to the last question.

Son olarak son soruya geçin.

Here’s the last question I want to talk about in this video.

İşte bu videoda bahsetmek istediğim son soru.

Well, first, look at this question.

Öncelikle şu soruya bakın.

“What’s your hobby?”

"Hobin nedir?"

Ok, that’s an ok question, “What’s your hobby?”

Tamam, bu normal bir soru, "Hobiniz nedir?" ama bence bu soru

,but in my opinion, this question is stupid.

aptalca.

Ok, so, I’m going to say that’s a stupid question to ask.

Tamam, bunun sorulması aptalca bir soru olduğunu söyleyeceğim.

Don’t ask that question.

Bu soruyu sorma.

“What’s your hobby?”

"Hobin nedir?"

Instead, this is a better question.

Bunun yerine bu daha iyi bir soru.

Ok…and this is more common.

Tamam… ve bu daha yaygındır.

“What do you do in your free time?”

"Sen boş zamanlarında ne yaparsınız?"

“What do you do in your free time?”

"Sen boş zamanlarında ne yaparsınız?"

Ok, so that’s better than asking, “What’s your hobby?”

Tamam, bu "Hobiniz nedir?" diye sormaktan daha iyidir.

That’s kind of old style.

Bu biraz eski tarz.

This is more common.

Bu daha yaygındır.

Better.

Daha iyi.

“What do you do…?

"Ne yapıyorsun…?

What do you do…in your free time?”

Sen boş zamanlarında ne yaparsınız?"

Alright…

Tamam…

Very easy to answer.

Cevaplaması çok kolay.

“I like to…”, and then you would put a verb.

“I like to…” ve sonra bir fiil koyarsınız.

Ok…

Tamam…

“I like to play computer games.”

“Bilgisayar oyunları oynamayı seviyorum.”

“I like to shop.”

"Alışveriş yapmayı severim."

“I like to exercise.”

"Egzersiz yapmayı severim."

“I like to go meet my friends.”

"Arkadaşlarımla buluşmayı seviyorum."

“I like to chat on the internet.”

“İnternette sohbet etmeyi seviyorum.”

“I like to drink soju.”

“Soju içmeyi severim.”

ok…very easy to answer.

tamam... cevaplaması çok kolay.

“What do you do in your free time?”

"Sen boş zamanlarında ne yaparsınız?"

“Hey, what do you do in your free time?”

“Hey, boş zamanlarında ne yaparsın?”

“I like to study English.”

“İngilizce çalışmayı seviyorum.”

Alright…

Pekala...

So, we learned a few personal questions in this video.

Bu videoda birkaç kişisel soru öğrendik.

They’re good questions to ask…to get to know someone and some of them are very fun.

Birini tanımak için sorulacak güzel sorulardır ve bazıları çok eğlencelidir.

But, again, they’re personal questions, so, ahhh, be careful when asking the questions

Ama yine de bunlar kişisel sorular, o yüzden soruları sorarken dikkatli olun

because the person maybe doesn’t want to answer these questions.

çünkü kişi bu soruları yanıtlamak istemeyebilir.

Alright, so that’s it.

Tamam, işte bu kadar.

See you next video.

Bir sonraki videoda görüşmek üzere.

Hello, students.

Merhaba öğrenciler.

In this video, we’re going to talk about “Do you…?”

Bu videoda “Ya sen…?” hakkında konuşacağız. ve sen…?" sorular.

and “Are you…?”

questions.

Now, “Do you…?”

Şimdi, "Ya sen...?" ve sen…?" sorular çok faydalı.

and “Are you…?”

questions are very useful.

You should know them…because once you know how to ask questions with “Do you…?”

Bunları bilmelisiniz… çünkü bir kere “Yapıyor musun…?” sorusunu nasıl soracağınızı öğrendikten sonra.

and “Are you…?”, you can ask many many questions very quickly.

ve “Sen…?” gibi birçok soruyu çok hızlı bir şekilde sorabilirsiniz.

Let’s look at “Do you…?”

Şimdi “Ya sen...?” konusuna bakalım. önce sorular.

questions first.

Ve burada iki tarzım var.

And I have two styles here.

The first style, “Do you like…?”

İlk stil, “Beğendin mi…?”

Ok, very simple.

Tamam, çok basit.

“Do you like…?”

"Sever misin…?"

So you would put anything here.

Yani buraya her şeyi koyarsın.

“Do you like Korea?”

"Kore'yi seviyor musun?"

“Do you like kimchi?”

"Kimchi'yi sever misin?"

“Do you like soju?”

“Soju sever misin?”

“Do you like ice-cream?”

"Dondurma sever misin?"

“Do you like handsome guys?”

"Yakışıklı erkeklerden mi hoşlanıyorsun?"

“Do you like sexy girls?”

"Seksi kızlardan hoşlanır mısın?"

Ok, you can ask so many questions with “Do you like…?”

Tamam, “Beğendin mi…?” sorusuyla pek çok soru sorabilirsin.

The next style.

Bir sonraki stil.

“Do you like to…?”

"Sever misin…?"

Ok…

Tamam…

No, they’re the same, but we’re adding ‘to’.

Hayır, aynılar ama 'to'yu ekliyoruz.

“Do you like to…?”

"Sever misin…?"

Ok, this is…means we’re going to have some sort of verb.

Tamam, bu…bir çeşit fiilimiz olacağı anlamına geliyor.

Some sort of action word.

Bir tür eylem sözcüğü.

So for example, “Do you like to ski?”

Örneğin, "Kayak yapmayı sever misin?"

“Do you like to exercise?”

"Egzersiz yapmayı sever misin?"

“Do you like to play computer games?”

“Bilgisayar oyunu oynamayı sever misin?”

“Do you like to drink?”

"İçmeyi sever misin?"

Ok, they’re many things you could put here.

Tamam, bunlar buraya koyabileceğin birçok şey.

uhhh, action, something…they’re doing something.

uhhh, aksiyon, bir şey… bir şeyler yapıyorlar.

“Do you like to swim?”

"Yüzmeyi sever misin?"

“Do you like to ride a bicycle?”

“Bisiklete binmeyi sever misin?”

Alright, that’s “Do you like…?”, “Do you like to…?”

Tamam, bu "Seviyor musun...?", "Seviyor musun...?"

Very useful for asking question very quickly.

Çok hızlı soru sormak için çok kullanışlıdır.

Alright, now if someone asks you these questions.

Tamam, şimdi biri sana bu soruları sorarsa.

The “Do you…?”

"Ya sen...?" sorular.

questions.

"Ya sen...?" sorular…çok kolay cevap.

With “Do you…?”

questions…very easy answer.

Ok, “Do you like pizza?”

Tamam, "Pizza sever misin?"

Look down here.

Aşağıya bak.

You could say, “Yes, I do.”

“Evet, ediyorum” diyebilirsiniz. veya “Hayır, yapmıyorum.”

or “No, I don’t.”

“Do you like pizza?”

"Pizza sever misin?"

“Yes, I do.”

"Evet ediyorum."

“No, I don’t.”

"Hayır, istemiyorum."

Alright…

Tamam…

Very easy to answer.

Cevaplaması çok kolay.

Ok, so very easy to ask, very easy to answer.

Tamam, sorması çok kolay, cevaplaması çok kolay.

You should know how to ask “Do you…?”

“Sen…?” diye nasıl soracağını bilmelisin. sorular.

questions.

Let’s move on to the “Are you…?”

“Siz… misiniz?” sorusuna geçelim. sorular.

questions.

Tamam, işte "Sen...?" sorular.

Ok, here are the “Are you…?”

questions.

“Siz…?” Soruların kullanımı çok kolay ve aynı zamanda çok faydalıdır.

The “Are you…?”

questions are very easy to use and very useful, also.

Ok, let’s take a look.

Tamam, bir göz atalım.

So, “Are you hungry?”

Yani, “Aç mısın?”

“Are you hungry?”

"Aç mısın?"

“Are you tired?”

"Yorgun musun?"

Ok, these two are asking about the condition of the person.

Tamam bu ikisi şahsın durumunu soruyor.

“Are you hungry?”

"Aç mısın?"

“Are you tired?”

"Yorgun musun?"

“Are you having fun?”

"Eğleniyor musun?"

Ok, you want to know how they are feeling..

Tamam, nasıl hissettiklerini bilmek istiyorsun... durumlarını.

their condition.

Their body condition.

Vücutlarının durumu.

The next two.

Sonraki ikisi.

“Are you happy?”

"Mutlu musun?"

“Are you angry?”

"Kızgın mısın?"

Alright, you’re asking about their emotion…their feeling.

Tamam, onların duygularını soruyorsun… onların hislerini.

“Are you happy?”

"Mutlu musun?"

“Are you angry?”

"Kızgın mısın?"

“Are you scared?”

"Korktun mu?"

Alright, you want to know their emotional feeling.

Tamam, onların duygusal hislerini bilmek istiyorsun.

So, the “Are you…?”

Yani, “Siz…?” kişinin durumunun nasıl olduğunu

question is very good to know how the person’s condition.. and how they are feeling.

ve nasıl hissettiğini bilmek çok güzel bir soru.

Alright, if someone asks you…”Are you…?”

Pekala, eğer biri sana sorarsa...”Sen...?” soru.

question.

Bu şekilde cevap verirsiniz.

This is how you answer.

So, “Are you hungry?”

Yani, “Aç mısın?”

“Yes, I am.”

"Evet benim."

“Are you tired?”

"Yorgun musun?"

“No, I’m not.”

"Hayır değilim."

Ok, don’t confuse the “Do you…?”

Tamam, "Ya sen...?" sorusunu karıştırmayın. ve sen…?" sorular.

and “Are you…?”

questions.

Ok, sometimes, uhhh, my students confuse them.

Tamam, bazen öğrencilerim onları karıştırıyor.

The “Do you…?”

"Ya sen...?" “Evet, yapıyorum.”, “Hayır, yapmıyorum” soruları.

questions, “Yes, I do.”, “No, I don’t.”

The “Are you…?”

“Siz…?” “Evet öyleyim.”, “Hayır değilim” soruları.

questions, “Yes, I am.”, “No, I’m not.”

Ok, you got to be very careful.

Tamam, çok dikkatli olmalısın.

Don’t confuse them.

Onları karıştırmayın.

So, that’s the “Are you…?”

Yani bu “Siz... misiniz?” sorular.

questions.

Uhhh, so the “Do you…?”

Uhhh, yani "Ya sen...?" ve sen…?" sorular…bunları hemen bilmek çok faydalı

and “Are you…?”

questions…very useful to know them right away because you can ask a lot of questions,

çünkü İngilizce olarak anadili İngilizce olan birine pek çok soru sorabilirsiniz…pek çok

in English, to a native speaker…so many questions…ok…

soru…tamam…

So learn them and practice them.

O halde bunları öğrenin ve pratik yapın.

That’s it for this video.

Bu videomuz bu kadar.

Hello everyone.

Herkese merhaba.

In this video, I’m going to talk about how to introduce your friends.

Bu videoda arkadaşlarınızı nasıl tanıtacağınızdan bahsedeceğim.

So you have to introduce one friend to another friend.

Yani bir arkadaşınızı başka bir arkadaşınızla tanıştırmanız gerekir.

And it’s very easy.

Ve bu çok kolaydır.

Let’s take a look.

Hadi bir bakalım.

Here is me, Robin.

İşte buradayım, Robin.

And I have two friends.

Ve iki arkadaşım var.

Mike’s a good friend and Sally is also my friend.

Mike iyi bir arkadaş ve Sally de benim arkadaşım.

They are my friends.

Onlar benim arkadaşlarım.

But, Mike and Sally…they don’t know each other.

Ama Mike ve Sally… birbirlerini tanımıyorlar.

Ok, they are strangers.

Tamam, onlar yabancı.

So, I have to introduce them.

Bu yüzden onları tanıtmam gerekiyor.

So, I would probably say, “Mike, let me introduce my friend.

Bu yüzden muhtemelen şöyle derdim: “Mike, izin ver arkadaşımı tanıştırayım.

Mike this is Sally.

Mike, bu Sally.

Sally this is Mike.”

Sally, bu Mike.

Ok…

Tamam…

One more time.

Bir kez daha.

“Mike this is Sally.

“Mike bu Sally.

Sally this is Mike.”

Sally, bu Mike.

Ok…

Tamam…

I introduced them.

Onları tanıştırdım.

So, once I introduce them, probably they’re doing to start talking to each other.

Yani onları tanıştırdığımda muhtemelen birbirleriyle konuşmaya başlayacaklardır.

They’ll probably say, “Nice to meet you.”, “Nice to meet you, too.”

Muhtemelen "Tanıştığımıza memnun oldum", "Ben de tanıştığıma memnun oldum" diyecekler.

And maybe ask some questions.

Ve belki bazı sorular sorabilirsiniz.

Ok…

Tamam…

That’s it for introducing a friend.

Bu kadar bir arkadaşı tanıştırmak için.

Let’s take a look at a dialogue, so we understand it better.

Hadi bir diyaloğa bakalım, böylece daha iyi anlayabiliriz.

Alright, the first dialogue.

Pekala, ilk diyalog.

“Hello, June.

"Merhaba Haziran.

Let me introduce my friend.

Arkadaşımı tanıtayım.

Steve, this is June.

Steve, bu Haziran.

June, this is Steve.”

June, bu Steve.”

“Nice to meet you.”

"Tanıştığıma memnun oldum."

“Nice to meet you, too.”

"Ben de çok memnun oldum."

The second dialogue.

İkinci diyalog.

“Hey, Jack.”

"Merhaba Jack."

“Hi, Robin.

"Merhaba Robin.

Who’s this?”

Bu kim?"

“Oh, let me introduce my friend.

"Ah, arkadaşımı tanıştırayım.

Jack, this is Jessica.

Jack, bu Jessica.

Jessica, this is Jack.”

Jessica, bu Jack.”

“Nice to meet you.”

"Tanıştığıma memnun oldum."

“Nice to meet you, too.”

"Ben de çok memnun oldum."

I hope you understand the dialogue.

Diyaloğu anladığınızı umuyorum.

Uhhh, it’s very easy to introduce your friend.

Uhhh, arkadaşını tanıştırmak çok kolay.

And I hope one day, I can introduce you to my friends and you can introduce me to your

Ve umarım bir gün seni arkadaşlarımla tanıştırabilirim ve sen de beni arkadaşlarınla ​​tanıştırabilirsin

friends.

.

Ok…

Tamam...

Anyway, that’s it for this video.

Neyse bu video bu kadar.

See you next video.

Bir sonraki videoda görüşmek üzere.

Hello everyone.

Herkese merhaba.

My name is Robin and welcome to the first video in the numbers series.

Benim adım Robin ve sayılar serisinin ilk videosuna hoş geldiniz.

Alright…

Pekala…

Now, what we’re going to talk about English numbers, today.

Şimdi bugün İngilizce sayılar hakkında konuşacağız.

And if you already know about English numbers, that’s ok because this video is an excellent

Zaten İngilizce sayıları biliyorsanız sorun değil çünkü bu video mükemmel bir

review.

inceleme.

Ahhh, if you don’t know about English numbers, it’s time to learn.

Ahhh, İngilizce sayıları bilmiyorsanız öğrenmenin zamanı geldi.

Alright…

Pekala…

So, let’s take a look.

O halde bir göz atalım.

The first one here.

Buradaki ilki.

“Zero.”

"Sıfır."

And if you notice next to zero, it has another name, “oh.”

Ve dikkat ederseniz sıfırın yanında başka bir adı daha var: “oh.”

Now, a lot of native speakers say, “zero”, but more native speakers will just say, “oh”.

Artık anadili konuşanların çoğu "sıfır" diyor, ancak anadili konuşanların çoğu sadece "oh" diyecek.

Ok…

Tamam…

So this is very confusing to Korean students…because when I say, “zero”, X

Yani bu Koreli öğrenciler için çok kafa karıştırıcı… çünkü “sıfır” dediğimde, X

When I say it as “oh”, many of my students hear “오”, and they don’t think of

“oh” dediğimde öğrencilerimin çoğu “오” sesini duyuyor ve

this number…they think of this number…five.

bu sayıyı düşünmüyorlar… Bu sayıyı düşünün… beş.

Because in Korean, “오” means five.

Çünkü Korecede “오” beş anlamına geliyor.

Ok…

Tamam…

So you got to be very careful.

Bu yüzden çok dikkatli olmalısın.

In English, “oh” means zero.

İngilizce'de "oh" sıfır anlamına gelir.

Ok…

Tamam...

Let’s move on to the next numbers.

Sonraki sayılara geçelim.

They’re a little bit easier.

Biraz daha kolaylar.

Ahhh, listen to my pronunciation of each number.

Ahhh, her sayının telaffuzunu dinle.

ok, so the first one.

tamam, yani ilki.

“One.”

"Bir."

“Two.”

"İki."

“Three.”

"Üç."

“Four.”

"Dört."

“Five.”

"Beş."

“Six.”

"Altı."

“Seven.”

"Yedi."

“Eight.”

"Sekiz."

“Nine.”

"Dokuz."

and “Ten.”

ve "On".

Ok, so one more time.

Tamam, bir kez daha.

“One.”

"Bir."

“Two.”

"İki."

“Three.”

"Üç."

“Four.”

"Dört."

“Five.”

"Beş."

“Six.”

"Altı."

“Seven.”

"Yedi."

“Eight.”

"Sekiz."

“Nine.”

"Dokuz."

“Ten.”

"On."

Alright, and don’t forget “zero”, and “oh”.

Tamam, "sıfır" ve "oh"u da unutma.

Ok…

Tamam…

Let’s move on to the next set of numbers.

Sonraki sayı grubuna geçelim.

Ok, let’s continue on with our numbers.

Tamam, sayılarımıza devam edelim.

I have the next set here.

Bir sonraki seti burada buldum.

Eleven until twenty.

On birden yirmiye kadar.

Alright…

Tamam…

So, “eleven”

Yani “onbir”

“Twelve.”

“Oniki.”

“Thirteen.”

"On üç."

“Fourteen.”

"On dört."

“Fifteen.”

"On beş."

“Sixteen.”

"On altı."

“Seventeen.”

"On yedi."

“Eighteen.”

"On sekiz."

“Nineteen.”

"On dokuz."

and “Twenty.”

ve "Yirmi."

Now, as you can see, I put the red line here on these ones cause these are the ‘teens’.

Şimdi, gördüğünüz gibi, bunların üzerine kırmızı çizgi çiziyorum çünkü bunlar 'gençler'.

ok…

tamam...

“Thirteen.”

"On üç."

“Fourteen.”

"On dört."

“Fifteen.”

"On beş."

“Sixteen.”

"On altı."

“Seventeen.”

"On yedi."

“Eighteen.”

"On sekiz."

“Nineteen.”

"On dokuz."

Alright…

Tamam…

So you got to be very careful with the teens because look at this.

O halde gençlere karşı çok dikkatli olmalısınız çünkü şuna bakın.

“Twenty.”

"Yirmi."

“Teen” and “..ty”, sound very similar.

“Teen” ve “..ty” kulağa çok benziyor.

So, it can be confusing.

Yani kafa karıştırıcı olabilir.

So this has to be, “teen.”.. and “..ty.”

Yani bu "genç".. ve "..ty" olmalı.

So, “Nineteen” and “Twenty.”

Yani “On Dokuz” ve “Yirmi.”

Ok, there’s one more problem I want to talk about.

Tamam, bahsetmek istediğim bir sorun daha var.

That is “twelve” and “twenty.”

Bunlar “on iki” ve “yirmi”dir.

A lot of my students confuse the numbers twelve and twenty.

Birçok öğrencim on iki ve yirmi rakamlarını karıştırıyor.

Be very careful.

Çok dikkatli ol.

This is “twelve.”

Bu “on iki”dir.

“Twelve.”

"On iki."

And this is “twenty.”

Ve bu "yirmi".

Don’t confuse those numbers, please.

Bu rakamları karıştırmayın lütfen.

Alright, let’s go through the pronunciation one more time.

Tamam, telaffuzu bir kez daha gözden geçirelim.

“Eleven”

"Onbir

“Twelve.”

oniki."

“Thirteen.”

"On üç."

“Fourteen.”

"On dört."

“Fifteen.”

"On beş."

“Sixteen.”

"On altı."

“Seventeen.”

"On yedi."

“Eighteen.”

"On sekiz."

“Nineteen.”

"On dokuz."

and “Twenty.”

ve "Yirmi."

Ok, let’s move on to some bigger numbers.

Tamam, daha büyük sayılara geçelim.

Ok, let’s continue with the numbers from twenty to one hundred.

Tamam yirmiden yüze kadar olan rakamlarla devam edelim.

We’ve already studied twenty.

Zaten yirmi tanesini inceledik.

Well, what comes after twenty?

Peki yirmiden sonra ne gelir?

“Twenty-one.”

"Yirmi bir."

And we can see how I spell it, twenty, and we have to put this.

Ve onu nasıl yazdığımı görebiliyoruz, yirmi, ve bunu koymamız gerekiyor.

This is a hyphen.

Bu bir kısa çizgidir.

One.

Bir.

“Twenty-one.”

"Yirmi bir."

And after “Twenty-one.”…

Ve "Yirmibir"den sonra...

“Twenty-two.”

"Yirmi iki."

Again, with the hyphen.

Yine kısa çizgiyle.

And after “Twenty-two.”…

Ve "Yirmi iki"den sonra...

“Twenty-three.”

"Yirmi üç."

“Twenty-four.”

"Yirmidört."

“Twenty-five.”

"Yirmi beş."

“Twenty-six.”

"Yirmi altı."

“Twenty-seven.”

"Yirmi yedi."

“Twenty-eight.”

"Yirmi sekiz."

“Twenty-nine.”

"Yirmi dokuz."

“Thirty.”

"Otuz."

And then it continues again…

Sonra tekrar devam ediyor...

“Thirty-one.”

"Otuz bir."

“Thirty-two.”

"Otuz iki."

“Thirty-three.”

"Otuz üç."

All the way to “forty.”

“Kırk”a kadar.

And then, “forty-one.”

Ve sonra "kırk bir."

“Forty-two.”

"Kırk iki."

It continues this until “one hundred.”

Bunu “yüz”e kadar sürdürür.

Ok…

Tamam…

So, let’s just focus on the tens right now.

O halde şimdi sadece onluğa odaklanalım.

Now the first two, we already know.

Şimdi ilk ikisini zaten biliyoruz.

We know “ten” and “twenty”.

“On” ve “yirmi”yi biliyoruz.

Now, let’s take a look at these.

Şimdi gelin bunlara bir göz atalım.

So, of course…

Yani tabii ki...

“Thirty.”

"Otuz."

“Forty.”

"Kırk."

“Fifty.”

"Elli."

“Sixty.”

"Altmış."

“Seventy.”

"Yetmiş."

“Eighty.”

"Seksen."

“Ninety.”

"Doksan."

“One hundred.”

"Yüz."

Ok, this is “One hundred”, but it could also be pronounced, “a hundred.”

Tamam, bu “Yüz” ama aynı zamanda “yüz” olarak da telaffuz edilebilir.

Ok…

Tamam...

Both are ok.

İkisi de iyi.

Ahhh, I want to talk about “forty” again.

Ahhh yine “kırk”tan bahsetmek istiyorum.

Now the spelling of ‘forty’… a lot of my students see the ‘four’, so when they

Şimdi 'kırk'ın yazılışı... birçok öğrencim 'dört'ü görüyor, bu yüzden

spell ‘forty’, the spell it f-o-u-r-t-y.

'kırk'ı hecelediğinde kırk olarak hecele.

This is wrong.

Bu yanlış.

Ok, you have to spell it f-o-r-t-y.

Tamam, bunu kırk olarak hecelemelisin.

That’s ‘forty’.

Bu 'kırk'.

Alright…

Peki...

So, that’s the numbers from ‘twenty’ to ‘one hundred’.

İşte 'yirmi'den 'yüz'e kadar olan sayılar.

Let’s do some extra pronunciation practice right now.

Şimdi biraz ekstra telaffuz pratiği yapalım.

Alright, I know you need extra practice with these numbers.

Tamam, bu sayılarla ekstra pratik yapmaya ihtiyacın olduğunu biliyorum.

Ok…

Tamam…

These numbers are difficult and confusing because they sound very similar.

Bu rakamlar zor ve kafa karıştırıcı çünkü kulağa çok benziyor.

And a lot of my students have problems pronouncing these numbers correctly.

Ve birçok öğrencim bu sayıları doğru telaffuz etmekte sorun yaşıyor.

…and it makes me confused, sometimes.

…ve bazen kafamı karıştırıyor.

Alright…

Pekala…

And I have one story.

Ve bir hikayem var.

Ahhh, a few years ago, I made an appointment, or actually a date with a girl.

Ahhh, birkaç yıl önce bir kızla randevu aldım ya da aslında bir randevuya çıktım.

And we were supposed to meet at five-fifty.

Ve beş buçukta buluşmamız gerekiyordu.

That’s what she told me, “Let’s meet at five-fifty.”

Bana şöyle dedi: "Beş buçukta buluşalım."

So, I went to the meeting place at five-fifty, but she wasn’t there.

Ben de beş buçukta buluşma yerine gittim ama o orada değildi.

Ok…

Tamam...

So I waited and waited, she never came.

Bekledim, bekledim, gelmedi.

And then the next time I saw here, I said to her, “You know, why didn’t you show

Ve sonra burayı bir dahaki sefere gördüğümde ona şöyle dedim: “Biliyor musun, neden gelmedin

up?

?

I was waiting at five-fifty.”

Beş buçukta bekliyordum.”

And she said, “Yeah, I was waiting there, too, but you never came.”

O da “Evet ben de orada bekliyordum ama sen gelmedin” dedi.

And I was very confused.

Ve kafam çok karışıktı.

Well, it turns out that she said, “Five-fifteen.”, but it sounded, to me, like, “five-fifty.”

Görünüşe göre "Beş on beş" demiş ama bana "beş elli" gibi geldi.

Ok…

Tamam…

So we were both confused of the time.

Yani ikimizin de zaman konusunda kafası karışmıştı.

While she was there at five-fifteen, I was there at five-fifty and we never met.

O beşi on beşte oradayken, ben beşi ellide oradaydım ve hiç tanışmadık.

Ok…

Tamam...

So, it’s very important to get the numbers right…and don’t confuse them.

Yani sayıları doğru bulmak çok önemli... ve onları karıştırmayın.

So, let’s review.

Öyleyse gözden geçirelim.

Of course, these are the ‘teens’.

Tabii ki bunlar 'gençler'.

So, this is “Thirteen.”

Yani bu “On Üç”.

And this is “Thirty.”

Ve bu "Otuz."

“Thirteen.”

"On üç."

“Thirty.”

"Otuz."

“Fourteen.”

"On dört."

“Forty.”

"Kırk."

“Fifteen.”

"On beş."

“Fifty.”

"Elli."

“Sixteen.”

"On altı."

“Sixty.”

"Altmış."

“Seventeen.”

"On yedi."

“Seventy.”

"Yetmiş."

“Eighteen.”

"On sekiz."

“Eighty.”

"Seksen."

“Nineteen.”

"On dokuz."

“Ninety.”

"Doksan."

Ok…

Tamam...

Make sure you get those right and pronounce them correctly, so you don’t have confusion,

Bunları doğru anladığınızdan ve doğru telaffuz ettiğinizden emin olun ki benim gibi kafa karışıklığı yaşamayın

like me.

.

Alright, ahhh…before we go, we’re going to do….. a listening test with numbers.

Pekala, ahhh…gitmeden önce….. sayılarla bir dinleme testi yapacağız.

So you should get a pen and some paper…and listen carefully.

Bu yüzden bir kalem ve kağıt alıp dikkatlice dinlemelisiniz.

I’m going to say the number.

Numarayı söyleyeceğim.

You should write down the number.

Numarayı yazmalısınız.

Good luck.

İyi şanlar.

Alright, so for this test, you should have some paper or something just to write down…what

Tamam, bu test için yanınızda sadece duyduklarınızı yazabileceğiniz bir kağıt falan olmalı

you hear.

.

So, I’m going to say a number and you should think of that number or write that number

Yani bir sayı söyleyeceğim ve siz de bu sayıyı düşünmeli veya bu sayıyı yazmalısınız

down.

.

Alright, let’s start.

Tamam, başlayalım.

Number one.

Bir numara.

The first number is “seven.”

İlk sayı “yedi”dir.

“Seven.”

"Yedi."

Ok, that’s easy.

Tamam, bu kolay.

You should have this.

Buna sahip olmalısın.

Number two.

İki numaralı.

“Thirteen.”

"On üç."

“Thirteen.”

"On üç."

Ok, so it’s thirteen.

Tamam, yani on üç.

Number three.

Üç numara.

“Seventy-five.”

"Yetmiş beş."

“Seventy-five.”

"Yetmiş beş."

Ok, so that’s a big number: seventy-five.

Tamam, bu büyük bir sayı: yetmiş beş.

Number four.

Dört numara.

“Twenty.”

"Yirmi."

“Twenty.”

"Yirmi."

Ok, you should write this: twenty.

Tamam, şunu yazmalısın: yirmi.

And number five.

Ve beş numara.

“Nineteen.”

"On dokuz."

“Nineteen.”

"On dokuz."

Ok, looks like this.

Tamam, buna benziyor.

And number six.

Ve altı numara.

“Sixty-six.”

"Altmış altı."

“Sixty-six.”

"Altmış altı."

Ok, so this is sixty-six.

Tamam, yani bu altmış altı.

Number seven.

Yedi Numara.

“Thirty-three.”

"Otuz üç."

“Thirty-three.”

"Otuz üç."

Ok, you should write: thirty-three.

Tamam, şunu yazmalısın: otuz üç.

Number eight.

Sekiz numara.

“Ninety.”

"Doksan."

“Ninety.”

"Doksan."

Ok, so this is ninety.

Tamam, bu doksan.

Number nine.

Dokuz numara.

“Twelve.”

"On iki."

“Twelve.”

"On iki."

Ok, you should write: twelve.

Tamam, şunu yazmalısın: on iki.

And the last one.

Ve sonuncusu.

Listen carefully.

Dikkatli dinle.

“Twenty-One.”

"Yirmi bir."

“Twenty-One.”

"Yirmi bir."

Alright, so you should write: twenty-one.

Tamam, o zaman şunu yazmalısın: yirmi bir.

I hope you did well on the listening test.

Umarım dinleme sınavında başarılı olmuşsundur.

Ok…

Tamam…

So these are the basic numbers from one to one hundred.

İşte bunlar birden yüze kadar olan temel sayılar.

You have to know how to say these numbers…you should know how to write these numbers.

Bu sayıları nasıl söyleyeceğinizi bilmelisiniz… bu sayıları nasıl yazacağınızı bilmelisiniz.

And I hope this video helps you, but, of course, this video is not enough.

Ve umarım bu video size yardımcı olur ama elbette bu video yeterli değil.

You have to do self-study and practice these numbers a lot to make sure you know them well.

Bu sayıları iyi bildiğinizden emin olmak için kendi kendinize çalışmalı ve bu sayıları çokça pratik yapmalısınız.

Alright…

Pekala…

Well anyway, that’s it for this video.

Neyse, bu videomuz bu kadar.

See you next time.

Bir dahaki sefere görüşürüz.

Ok, hello everyone.

Tamam, herkese merhaba.

We already practiced the numbers one to one hundred.

Zaten birden yüze kadar sayıların alıştırmasını yapmıştık.

Alright…

Tamam…

Those are the basic numbers.

Bunlar temel sayılar.

We’re getting into some more difficult numbers.

Biraz daha zor rakamlara giriyoruz.

Bigger numbers.

Daha büyük sayılar.

Ahhh, don’t be scared.

Ahhh, korkma.

I will try to explain it as simple as possible.

Mümkün olduğu kadar basit bir şekilde anlatmaya çalışacağım.

Please listen carefully and good luck.

Lütfen dikkatlice dinleyin ve iyi şanslar.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

So, I wrote the numbers here.

Sayıları buraya yazdım.

And…let’s start with the first three.

Ve...ilk üçüyle başlayalım.

We already know the first three.

İlk üçünü zaten biliyoruz.

“One.”

"Bir."

“Ten.”

"On."

“One hundred.”

"Yüz."

Ok…

Tamam…

So, that’s the easy part.

İşte bu işin kolay kısmı.

Now, it’s going to get a little more confusing.

Şimdi işler biraz daha kafa karıştırıcı hale gelecek.

So I will try to make it simple.

Bu yüzden bunu basitleştirmeye çalışacağım.

Let’s look at the next number here.

Burada bir sonraki sayıya bakalım.

Ahhh, this is “one thousand.”

Ahhh, bu “bin”.

Ok…

Tamam…

So we have three zeros.

Yani elimizde üç sıfır var.

Three zeros.

Üç sıfır.

That is “a thousand.”

Bu “bin” demektir.

And…every three zeros, we usually use a comma.

Ve…her üç sıfırda genellikle virgül kullanırız.

So one, comma, three numbers.

Yani bir, virgül, üç sayı.

Three zeros.

Üç sıfır.

“One thousand.”

"Bin."

So three zeros is a thousand.

Yani üç sıfır bindir.

Let’s move on to the next number.

Bir sonraki sayıya geçelim.

We have the three zeros again.

Yine üç sıfırımız var.

‘Thousand’, we know that’s “a thousand.”

'Bin', bunun 'bin' olduğunu biliyoruz.

What’s this number?

Bu sayı nedir?

“Ten.”

"On."

“Ten thousand.”

"On bin."

“One thousand.”

"Bin."

“Ten thousand.”

"On bin."

Let’s move to the next…

Geçelim diğerine…

Ok, we know this is ‘thousand’.

Tamam, bunun 'bin' olduğunu biliyoruz.

“One hundred thousand.”

"Yüz bin."

Ok…

Tamam…

So, “One thousand.”

Yani “Bin.”

“Ten thousand.”

"On bin."

“One hundred thousand.”

"Yüz bin."

Let’s move on to a really big number.

Gerçekten büyük bir sayıya geçelim.

Now, the three zeros here…I underlined with blue.

Şimdi buradaki üç sıfır... Altını maviyle çizdim.

Cause that’s a ‘thousand’.

Çünkü bu bir 'bin'.

But if you look here, these are red.

Ama buraya bakarsanız bunlar kırmızı.

Cause, they’re not a ‘thousand’ anymore.

Çünkü artık 'bin' değiller.

We have three zeros and three zeros.

Elimizde üç sıfır ve üç sıfır var.

This is now, “a million.”

Bu artık “bir milyon”.

So if you see six zeros, that’s “a million.”

Yani eğer altı sıfır görürseniz, bu "bir milyon" demektir.

So, we have “one million.”

Yani elimizde “bir milyon” var.

Ok…

Tamam...

Let’s move down.

Aşağıya inelim.

“Ten million.”

"On milyon."

Alright…

Tamam…

So, don’t be confused.

O yüzden kafanız karışmasın.

Let’s go through this again.

Bunu tekrar gözden geçirelim.

“One.”

"Bir."

“Ten.”

"On."

“One hundred.”

"Yüz."

“One thousand.”

"Bin."

“Ten thousand.”

"On bin."

“One hundred thousand.”

"Yüz bin."

“One million.”

"Bir milyon."

and “Ten million.”

ve "On milyon."

Ok…

Tamam…

I know it’s difficult.

Bunun zor olduğunu biliyorum.

It take a lot of practice.

Çok fazla pratik yapmak gerekiyor.

So let’s go do some practice right now.

O halde hemen gidip biraz pratik yapalım.

Ok, so I have seven numbers here for us to practice how to say them.

Tamam, burada onları nasıl söyleyeceğimizi pratik etmemiz için yedi rakam var.

So, let’s take a look.

Öyleyse bir göz atalım.

The first one.

İlki.

Very easy.

Çok kolay.

We have two zeros here.

Burada iki sıfırımız var.

This is simply, “Five hundred.”

Bu basitçe “Beş yüz”dür.

Ok…

Tamam...

Let’s move to number two.

İki numaraya geçelim.

Now, number two, we can see, we have the three zeros here.

Şimdi ikinci olarak, burada üç sıfırın olduğunu görebiliyoruz.

And I told you, that means thousand.

Ben de sana bunun bin anlamına geldiğini söyledim.

So this is “seven thousand.”

Yani bu “yedi bin.”

Ok…

Tamam...

Number three.

Üç numara.

Again, we have three zeros here.

Burada da yine üç sıfırımız var.

“Fifteen thousand.”

"On beş bin."

“Seven thousand.”

"Yedi bin."

“Fifteen thousand.”

"On beş bin."

Let’s look at the next one.

Bir sonrakine bakalım.

Three zeros.

Üç sıfır.

We know this is ‘thousand’.

Bunun 'bin' olduğunu biliyoruz.

This is “Twenty-five thousand.”

Bu “Yirmi beş bin.”

Alright…

Pekala…

Let’s go to a bigger number.

Daha büyük bir sayıya gidelim.

Lots of zeros here.

Burada bir sürü sıfır var.

Ok, so we know this is ‘a thousand’.

Tamam, bunun 'bin' olduğunu biliyoruz.

And we have more zeros here.

Ve burada daha fazla sıfırımız var.

But it’s not three zeros.

Ama üç sıfır değil.

So, this is just a thousand and this is two hundred.

Yani bu sadece bin ve bu da iki yüz.

Ok…

Tamam...

“Two hundred thousand.”

"İki yüz bin."

Let’s go to a bigger number.

Daha büyük bir sayıya gidelim.

Now we have…three zeros…three zeros.

Şimdi elimizde...üç sıfır...üç sıfır var.

So, this is no longer ‘thousand’.

Yani bu artık 'bin' değil.

This is now, ‘million’.

Bu artık 'milyon'.

“Seven million.”

"Yedi milyon."

Ok…

Tamam…

Let’s go to a bigger number.

Daha büyük bir sayıya gidelim.

Three zeros.

Üç sıfır.

Three zeros.

Üç sıfır.

“Eighteen million.”

"On sekiz milyon."

Ok, so one more time.

Tamam, bir kez daha.

“Five hundred.”

"Beş yüz."

“Seven thousand.”

"Yedi bin."

“Fifteen thousand.”

"On beş bin."

“Twenty-five thousand.”

"Yirmi beş bin."

“Two hundred thousand.”

"İki yüz bin."

“Seven million.”

"Yedi milyon."

“Eighteen million.”

"On sekiz milyon."

Do you understand?

Anlıyor musunuz?

I hope so.

Umarım.

Ahhh, let’s try a test right now.

Ahhh, hemen bir test deneyelim.

Alright, so for the test, you should have maybe a pen and a paper.

Tamam, yani test için belki bir kalem ve kağıdınız olmalı.

That will help you.

Bu sana yardımcı olacaktır.

There’s ten questions.

On soru var.

Ok…

Tamam…

So, I’m going to say a number.

O halde bir sayı söyleyeceğim.

You have to think of that number and write down that number.

Bu sayıyı düşünüp o sayıyı yazmalısınız.

So, number one.

Yani bir numara.

“Fifteen thousand.”

"On beş bin."

“Fifteen thousand.”

"On beş bin."

Ok, so you should have written fifteen thousand.

Tamam on beş bin yazman gerekirdi.

Alright, number two.

Tamam iki numara.

“Eight hundred.”

"Sekiz yüz."

“Eight hundred.”

"Sekiz yüz."

Ok, so you should write eight hundred.

Tamam, sekiz yüz yazmalısın.

Number three.

Üç numara.

“Seventy-five thousand.”

"Yetmiş beş bin."

“Seventy-five thousand.”

"Yetmiş beş bin."

Ok…

Tamam…

So it looks like this: seventy-five thousand.

Şöyle görünüyor: yetmiş beş bin.

Number four.

Dört numara.

“Six million.”

"Altı milyon."

“Six million.”

"Altı milyon."

Ok, so you should write it like this.

Tamam, bu şekilde yazmalısın.

With six zeros.

Altı sıfırlı.

And number five.

Ve beş numara.

“Six hundred thousand.”

"Altı yüz bin."

“Six hundred thousand.”

"Altı yüz bin."

Ok, so six hundred thousand looks like this.

Tamam, altı yüz bin buna benziyor.

Number six.

Altı numara.

“Three thousand.”

"Üç bin."

“Three thousand.”

"Üç bin."

Ok, so this is three thousand.

Tamam, bu üç bin.

Number seven.

Yedi Numara.

“Nineteen thousand.”

"On dokuz bin."

“Nineteen thousand.”

"On dokuz bin."

Ok, so this is nineteen thousand.

Tamam, bu on dokuz bin.

Number eight.

Sekiz numara.

“Sixty-six thousand.”

"Altmış altı bin."

“Sixty-six thousand.”

"Altmış altı bin."

Ok, it looks like this.

Tamam, şuna benziyor.

Number nine.

Dokuz numara.

“Five hundred thousand.”

"Beş yüz bin."

“Five hundred thousand.”

"Beş yüz bin."

Ok, it looks like this.

Tamam, şuna benziyor.

And the last one.

Ve sonuncusu.

Number ten.

On numara.

“Twenty-five million.”

"Yirmi beş milyon."

“Twenty-five million.”

"Yirmi beş milyon."

Alright, that’s a big number.

Tamam, bu büyük bir rakam.

It looks like this.

Şuna benziyor.

Wwoooo, I know that was a difficult test.

Vay be, bunun zor bir sınav olduğunu biliyorum.

I hope you did well.

Umarım iyi iş çıkarmışsındır.

Uhh, I know big numbers are very difficult to say and understand.

Büyük sayıları söylemenin ve anlamanın çok zor olduğunu biliyorum.

It take a lot of practice.

Çok fazla pratik yapmak gerekiyor.

Now I hope this video helps you.

Şimdi bu videonun size yardımcı olacağını umuyorum.

But again, you need a lot of self-study to truly master these numbers.

Ancak yine de, bu sayılara gerçekten hakim olmak için çok fazla bireysel çalışmaya ihtiyacınız var.

Alright…

Pekala…

See you next video.

Bir sonraki videoda görüşürüz.

This video is very very difficult.

Bu video çok çok zor.

This is ‘advanced numbers’.

Bu 'gelişmiş sayılar'dır.

Ok…

Tamam…

It’s very difficult to understand.

Anlamak çok zor.

It’s very difficult to express these numbers.

Bu rakamları ifade etmek oldukça zordur.

We’re going to talk about very big numbers and how to say them.

Çok büyük sayılar ve bunların nasıl söyleneceği hakkında konuşacağız.

Alright…

Tamam…

Uhhh, try not to be scared.

Uhhh, korkmamaya çalış.

I will try to teach you as simple as possible.

Size mümkün olduğunca basit bir şekilde öğretmeye çalışacağım.

Again, this video is meant to help you.

Bu videonun size yardımcı olması amacıyla tekrar söylüyorum.

You have to do a lot of self-study to truly master these numbers.

Bu sayılara gerçekten hakim olmak için çok fazla kişisel çalışma yapmanız gerekir.

Ok, let’s start with the ‘hundreds’ here.

Tamam, burada 'yüzlerce' ile başlayalım.

Now we already know this number.

Artık bu sayıyı zaten biliyoruz.

You should be able to say this number by now.

Şimdiye kadar bu numarayı söyleyebiliyor olman gerekirdi.

“One hundred.”

"Yüz."

But let’s look at the next…

Ama sonrasına bakalım…

Ok…

Tamam…

Now this is “one hundred and one.”

Şimdi bu “yüzbir”.

Now listen to what I said.

Şimdi söylediklerimi dinle.

“One hundred and one.”

"Yüz bir."

Do you hear the ‘and’?

'Ve' kelimesini duyuyor musun?

Ok…

Tamam…

Now, that’s actually British style.

Bu aslında İngiliz tarzı.

When British people say numbers, they use an ‘and’.

İngilizler sayıları söylerken 've' kullanırlar.

So, “One hundred and one.”

Yani “Yüz bir.”

But American style is different.

Ama Amerikan tarzı farklıdır.

They don’t say “and”.

“Ve” demiyorlar.

Ok, so, “One hundred and one.”

Tamam, yani "Yüz bir."

American style is “One hundred one.”

Amerikan tarzı “Yüz bir”dir.

No ‘and’.

'Ve' yok.

Ok…

Tamam…

So British style again: “One hundred and one.”

Yine İngiliz tarzı: “Yüzbir.”

American style: “One hundred one.”

Amerikan tarzı: “Yüz bir.”

Now, which style should you use?

Şimdi hangi stili kullanmalısınız?

Doesn’t matter.

Önemli değil.

Both are ok.

İkisi de iyi.

Everyone will understand you if you use British style or American style.

İngiliz tarzı ya da Amerikan tarzı kullanırsanız herkes sizi anlayacaktır.

British style doesn’t sound strange.

İngiliz tarzı kulağa tuhaf gelmiyor.

American style doesn’t sound strange.

Amerikan tarzı kulağa tuhaf gelmiyor.

I come from Canada, so sometimes I use British style, sometimes I use American style.

Kanada'dan geliyorum, bu yüzden bazen İngiliz tarzını kullanıyorum, bazen de Amerikan tarzını kullanıyorum.

So, keep that in mind.

Yani bunu aklınızda bulundurun.

Probably when you’re listening to me, sometimes I use the ‘and’, sometimes I don’t.

Muhtemelen beni dinlerken bazen 've'yi kullanıyorum, bazen kullanmıyorum.

Ok…

Tamam…

So, “One hundred and one” or “one hundred one.”

Yani “Yüz bir” ya da “yüz bir”.

Let’s look at the next number.

Bir sonraki sayıya bakalım.

Ok…

Tamam…

“One hundred fifty” or “one hundred and fifty.”

“Yüz elli” ya da “yüz elli”.

Ok…

Tamam…

So, we know this is fifty…”one hundred fifty.”

Yani bunun elli…”yüz elli olduğunu biliyoruz.”

Let’s look at the next number.

Bir sonraki sayıya bakalım.

That’s one.

Bu bir.

That’s fifty-one.

Bu elli bir.

“One hundred fifty-one” or “one hundred and fifty-one.”

"Yüz elli bir" veya "yüz elli bir."

Alright…

Pekala…

Let’s look at the next number.

Bir sonraki sayıya bakalım.

We know this is two.

Bunun iki olduğunu biliyoruz.

We know this is ninety-two.

Bunun doksan iki olduğunu biliyoruz.

This is “seven hundred ninety-two” or “seven hundred and ninety-two.”

Bu "yedi yüz doksan iki" veya "yedi yüz doksan iki"dir.

Alright…

Pekala…

And the last number here.

Ve buradaki son numara.

Well, we know that’s nine.

Bunun dokuz olduğunu biliyoruz.

That’s ninety-nine.

Bu doksan dokuz.

That’s “nine hundred ninety-nine” or “nine hundred and ninety-nine.”

Bu "dokuz yüz doksan dokuz" veya "dokuz yüz doksan dokuz".

Alright…

Peki...

So these are the ‘hundreds’.

İşte bunlar 'yüzlerce'.

Let’s move to bigger numbers.

Daha büyük sayılara geçelim.

The ‘thousands’.

'Binlerce'.

Are you read for some bigger number?

Daha büyük bir sayı için okuyor musun?

I’m sorry, but it’s going to start to get real difficult.

Üzgünüm ama işler gerçekten zorlaşmaya başlayacak.

Ok…

Tamam...

So, let’s take a look here.

O halde buraya bir bakalım.

Listen carefully.

Dikkatli dinle.

Our next number…we know this is ‘a’ thousand’.

Bir sonraki sayımız... bunun 'bin' olduğunu biliyoruz.

So this is “one thousand one.”

Yani bu "bin bir"dir.

Ok, “one thousand one.”

Tamam, "bin bir."

If you want to use British style, “one thousand and one.”

İngiliz stilini kullanmak istiyorsanız “binbir”.

Ok, again, doesn’t matter.

Tamam, yine önemli değil.

So, ”one thousand one.”

Yani "bin bir."

Let’s move up.

Yukarı çıkalım.

So we know this is ‘one hundred’.

Yani bunun 'yüz' olduğunu biliyoruz.

And we know this is “one thousand one hundred.”

Ve bunun “bin yüz” olduğunu biliyoruz.

“One thousand one hundred.”

"Bin yüz."

Ok…

Tamam…

Now, let’s move to the the third number here.

Şimdi burada üçüncü sayıya geçelim.

A little more confusing.

Biraz daha kafa karıştırıcı.

We got lost of numbers.

Sayılardan mahrum kaldık.

Ok, don’t be so scared.

Tamam, bu kadar korkma.

We know that’s ‘four’.

Bunun 'dört' olduğunu biliyoruz.

We know that’s ‘twenty-four’.

Bunun 'yirmi dört' olduğunu biliyoruz.

We know that’s ‘three hundred and twenty-four’.

Bunun 'üç yüz yirmi dört' olduğunu biliyoruz.

And then we got the ‘thousands’.

Ve sonra 'binler'i aldık.

So, “seven thousand three hundred twenty-four.”

Yani "yedi bin üç yüz yirmi dört."

“Seven thousand three hundred twenty-four.”

"Yedi bin üç yüz yirmi dört."

Let’s move on to the next number.

Bir sonraki sayıya geçelim.

‘Five’, ‘fifty-five’, ‘five hundred fifty-five’, “ten thousand five hundred

'Beş', 'elli beş', 'beş yüz elli beş', 'on bin beş yüz

fifty-five.”

elli beş'.

Ok…

Tamam...

Let’s move on.

Devam edelim.

‘Four’, ‘twenty-four’, ‘three hundred and twenty-four’, “seventeen thousand

'Dört', 'yirmi dört', 'üç yüz yirmi dört', 'on yedi bin

three hundred and twenty-four.”

üç yüz yirmi dört'.

Let’s move on.

Hadi devam edelim.

Bigger number here.

Burada daha büyük bir sayı var.

‘Six’, ‘sixty-six’, ‘six hundred and sixty-six’, “one hundred and fifty-two

'Altı', 'altmış altı', 'altı yüz altmış altı', 'yüz elli iki

thousand six hundred and sixty-six.”

bin altı yüz altmış altı'.

Ok, let’s review these numbers again.

Tamam, bu sayıları tekrar gözden geçirelim.

“One thousand one.”

"Bin bir."

“One thousand one hundred.”

"Bin yüz."

“Seven thousand three hundred twenty-four.”

"Yedi bin üç yüz yirmi dört."

“Ten thousand five hundred fifty-five.”

"On bin beş yüz elli beş."

“Seventeen thousand three hundred and twenty-four.”

"On yedi bin üç yüz yirmi dört."

“One hundred and fifty-two thousand six hundred and sixty-six.”

"Yüz elli iki bin altı yüz altmış altı."

Ok…

Tamam…

You ready for some more.

Biraz daha fazlası için hazırsın.

Let’s go to some even bigger numbers.

Daha da büyük sayılara geçelim.

You’re still watching this video?

Hala bu videoyu izliyor musun?

Ahhh, that’s too bad because I have something very scary to show you.

Ahhh, bu çok kötü çünkü sana gösterecek çok korkutucu bir şeyim var.

Chuuuuuu….

Chuuuuuu….

Alright, so here are some very very big numbers.

Tamam, işte burada çok çok büyük rakamlar var.

And let’s try to say them.

Ve bunları söylemeye çalışalım.

Uhhh, the first one.

Ahhh, ilki.

Alright, we have three and three.

Tamam, elimizde üç ve üç var.

So, we know this is ‘million’.

Yani bunun 'milyon' olduğunu biliyoruz.

So this is going to be “six million eight.”

Yani bu “altı milyon sekiz” olacak.

Ok, very simple.

Tamam, çok basit.

That’s an eight.

Bu bir sekiz.

“Six million eight.”

"Altı milyon sekiz."

Let’s move on to the next one.

Bir sonrakine geçelim.

Alright, so if we take….we also know this is ‘million’.

Pekala, eğer… alırsak bunun 'milyon' olduğunu da biliyoruz.

But if we just start here.

Ama eğer buradan başlarsak.

How much is that?

O ne kadar?

Well, that’s ‘five hundred thousand’.

Yani 'beş yüz bin'.

So how much is that?

Peki bu ne kadar?

Well that’s “five million five hundred thousand”.

Peki bu “beş milyon beş yüz bin”.

Alright…

Pekala...

Let’s get to a… very big and confusing number.

Gelelim... çok büyük ve kafa karıştırıcı bir sayıya.

Even confusing to me.

Benim için bile kafa karıştırıcı.

But let’s try it together.

Ama birlikte deneyelim.

Ahhh, again we have three and three.

Ahhh, yine üçümüz ve üçümüz var.

We know this is ‘million’.

Bunun 'milyon' olduğunu biliyoruz.

We know this is ‘thirteen million’.

Bunun 'on üç milyon' olduğunu biliyoruz.

Ahhh, but, we have to say all of these numbers.

Ahhh, ama bu sayıların hepsini söylemek zorundayız.

Ok, so let’s start slow.

Tamam, o halde yavaş başlayalım.

That’s ‘two’, ‘thirty-two’, ‘four hundred thirty-two’.

Bu 'iki', 'otuz iki', 'dört yüz otuz iki'.

Well that’s a zero, but that’s…oh, we’re going into a ..oh…it’s getting very confusing

Bu bir sıfır, ama bu… ah, biz bir .. ah…

now.

şimdi

This would be ‘twenty thousand four hundred thirty-two’.

çok kafa karıştırıcı bir hal alıyoruz . Bu 'yirmi bin dört yüz otuz iki' olacaktır.

‘Six hundred and twenty thousand four hundred and thirty-two’.

'Altı yüz yirmi bin dört yüz otuz iki'.

“Thirteen million six hundred and twenty thousand four hundred and thirty-two.”

"On üç milyon altı yüz yirmi bin dört yüz otuz iki."

“Thirteen million six hundred and twenty thousand four hundred and thirty-two.”

"On üç milyon altı yüz yirmi bin dört yüz otuz iki."

Whew, big number.

Vay, büyük bir rakam.

Let’s move on.

Hadi devam edelim.

I’m scared myself.

Ben kendimden korkuyorum.

Alright, again, we have three and three.

Tamam, yine elimizde üç ve üç var.

I know this is ‘million’.

Bunun 'milyon' olduğunu biliyorum.

I know this is a ‘twenty-four million’.

Bunun 'yirmi dört milyon' olduğunu biliyorum.

What are all these numbers?

Bütün bu sayılar nedir?

‘Two’.

'İki'.

‘Thirty-two’.

'Otuz iki'.

‘Four hundred and thirty-two’.

'Dört yüz otuz iki'.

‘Eight thousand four hundred and thirty-two’.

'Sekiz bin dört yüz otuz iki'.

‘Forty-eight thousand four hundred and thirty-two’.

'Kırk sekiz bin dört yüz otuz iki'.

‘Five hundred and forty-eight thousand four hundred and thirty-two’.

'Beş yüz kırk sekiz bin dört yüz otuz iki'.

And our final number, “twenty-four million five hundred and forty-eight thousand four

Ve son sayımız, "yirmi dört milyon beş yüz kırk sekiz bin dört

hundred and thirty-two.”

yüz otuz iki."

“Twenty-four million five hundred and forty-eight thousand four hundred and thirty-two.”

"Yirmi dört milyon beş yüz kırk sekiz bin dört yüz otuz iki."

The last one here.

Buradaki sonuncusu.

A really really big number.

Gerçekten çok büyük bir rakam.

Ok…

Tamam…

So, again, ‘seven’.

Yani yine 'yedi'.

‘Forty-seven’.

'Kırk yedi'.

‘Nine hundred and forty-seven’.

'Dokuz yüz kırk yedi'.

‘Two thousand nine hundred forty-seven’.

'İki bin dokuz yüz kırk yedi'.

‘Four hundred and thirty-two thousand nine hundred and forty-seven’.

'Dört yüz otuz iki bin dokuz yüz kırk yedi'.

And…

Ve… bu nedir?

what’s this?

Again, this is three, three.

Yine, bu üç, üç.

This is a ‘million’.

Bu bir 'milyon'.

So this is, “One hundred and twenty-five million four hundred and thirty-two thousand

Yani bu, "Yüz yirmi beş milyon dört yüz otuz iki

nine hundred and forty-seven.”

bin dokuz yüz kırk yedi."

“One hundred and twenty-five million four hundred and thirty-two thousand nine hundred

"Yüz yirmi beş milyon dört yüz otuz iki

and forty-seven.”

bin dokuz yüz kırk yedi."

Ok, do you understand all these numbers?

Tamam, tüm bu sayıları anlıyor musun?

If you do, that’s great.

Eğer yaparsan bu harika.

Ahhh, but before we do a test, we’re going to do a little extra practice.

Ahhh, ama test yapmadan önce biraz ekstra pratik yapacağız.

Ok, so let’s just review a little bit.

Tamam, o zaman biraz gözden geçirelim.

I have five numbers here, just for a quick review….before the test.

Testten önce hızlı bir inceleme için burada beş numaram var.

Ok…

Tamam...

So, the first one.

Yani ilki.

How much is this?

Bu ne kadar?

Well, ‘four’, ‘forty-four’, “four hundred forty-four.”

Peki, 'dört', 'kırk dört', 'dört yüz kırk dört'.

And again, we can use the ‘and’.

Ve yine 've'yi kullanabiliriz.

“Four hundred ‘and’ forty-four.”

“Dört yüz ve kırk dört.”

That’s possible.

Bu mümkün.

Uhhh, the next number.

Ahhh, bir sonraki numara.

Ok, we know three zeros…or three numbers here.

Tamam, burada üç sıfır ya da üç sayı biliyoruz.

This is ‘thousand’.

Bu 'bin'.

So, “eight thousand nine hundred forty-two.”

Yani "sekiz bin dokuz yüz kırk iki."

The next number.

Bir sonraki numara.

Ok.. lots of numbers…ahhh….

Tamam.. bir sürü sayı… ahhh….

We know it’s ‘thousand’.

'Bin' olduğunu biliyoruz.

“Fifty-five thousand five hundred forty-three.”

"Elli beş bin beş yüz kırk üç."

Bigger number.

Daha büyük sayı.

Lots of sevens.

Bir sürü yedili.

But don’t be scared of all these sevens.

Ama tüm bu yedilerden korkmayın.

So, again it’s just ‘thousand’.

Yani yine sadece 'bin'.

So, “two hundred and seventy-seven thousand seven hundred seventy-seven.”

Yani "iki yüz yetmiş yedi bin yedi yüz yetmiş yedi."

“Two hundred and seventy-seven thousand seven hundred seventy-seven.”

"İki yüz yetmiş yedi bin yedi yüz yetmiş yedi."

Alright, and let’s go to the ‘millions’.

Tamam, hadi "milyonlarca"ya geçelim.

Three, three.

Üç üç.

I know this is a ‘million’.

Bunun bir 'milyon' olduğunu biliyorum.

Cause it has two commas.

Çünkü iki virgül var.

So, “three million three hundred and twenty thousand three hundred and twenty-one.

Yani “üç milyon üç yüz yirmi bin üç yüz yirmi bir.

Alright…

Peki…

So, if you can understand how to say these five, you’re ready for the test.

Peki bu beşini nasıl söyleyeceğinizi anlayabiliyorsanız, teste hazırsınız demektir.

So, we’re going to start the test.

Yani teste başlayacağız.

You should prepare some paper and a pen.

Biraz kağıt ve kalem hazırlamalısınız.

Ahhh, I’m going to say the numbers and you should write down the numbers.

Ahhh, ben sayıları söyleyeceğim, sen de sayıları yazmalısın.

Alright…

Pekala...

So let’s start the test.

O halde teste başlayalım.

Good luck.

İyi şanlar.

Number one.

Bir numara.

“Six hundred sixty-six.”

"Altı yüz altmış altı."

“Six hundred sixty-six.”

"Altı yüz altmış altı."

Alright, so you should write this.

Tamam, o halde bunu yazmalısın.

“Six hundred sixty-six.”

"Altı yüz altmış altı."

Number two.

İki numaralı.

“Three thousand two hundred twelve.”

"Üç bin iki yüz on iki."

“Three thousand two hundred twelve.”

"Üç bin iki yüz on iki."

Ok, so you should write this.

Tamam, bunu yazmalısın.

The next number.

Bir sonraki numara.

Number three.

Üç numara.

“Six thousand four hundred thirty-two.”

"Altı bin dört yüz otuz iki."

“Six thousand four hundred thirty-two.”

"Altı bin dört yüz otuz iki."

Alright, so you should write this.

Tamam, o halde bunu yazmalısın.

Number four.

Dört numara.

Getting bigger.

Büyüyor.

“Twelve thousand eight hundred fourteen.”

"On iki bin sekiz yüz on dört."

“Twelve thousand eight hundred fourteen.”

"On iki bin sekiz yüz on dört."

Alright, so it looks like this.

Tamam, şuna benziyor.

Number five.

Beş numara.

“Twenty-two thousand four hundred thirty-two.”

"Yirmi iki bin dört yüz otuz iki."

“Twenty-two thousand four hundred thirty-two.”

"Yirmi iki bin dört yüz otuz iki."

Ok, looks like this.

Tamam, buna benziyor.

Number six.

Altı numara.

“Seventy-nine thousand five hundred twenty-one.”

"Yetmiş dokuz bin beş yüz yirmi bir."

“Seventy-nine thousand five hundred twenty-one.”

"Yetmiş dokuz bin beş yüz yirmi bir."

Alright, looks like this.

Tamam, buna benziyor.

Number seven.

Yedi Numara.

“Four hundred and thirty-two thousand nine hundred eighty-seven.”

"Dört yüz otuz iki bin dokuz yüz seksen yedi."

“Four hundred thirty-two thousand nine hundred eighty-seven.”

"Dört yüz otuz iki bin dokuz yüz seksen yedi."

Ok, looks like this.

Tamam, buna benziyor.

Number eight.

Sekiz numara.

“Two million three hundred and forty-three thousand nine hundred eighty-two.”

"İki milyon üç yüz kırk üç bin dokuz yüz seksen iki."

“Two million three hundred and forty-three thousand nine hundred eighty-two.”

"İki milyon üç yüz kırk üç bin dokuz yüz seksen iki."

Oh…very big number.

Ah...çok büyük bir rakam.

Ok, it looks like this.

Tamam, şuna benziyor.

Number nine.

Dokuz numara.

“Fifty-four million five hundred and forty-three thousand nine hundred eighty-seven.”

"Elli dört milyon beş yüz kırk üç bin dokuz yüz seksen yedi."

“Fifty-four million five hundred and forty-three thousand nine hundred eighty-seven.”

"Elli dört milyon beş yüz kırk üç bin dokuz yüz seksen yedi."

Ok, so that looks like this.

Tamam, şuna benziyor.

Number ten.

On numara.

The last one.

Sonuncu.

Ok, the last one’s very difficult.

Tamam, sonuncusu çok zor.

Sorry.

Üzgünüm.

Ok…

Tamam…

Listen carefully.

Dikkatlice dinle.

“Eleven million one hundred eleven thousand one hundred eleven.”

"On bir milyon yüz on bir bin yüz on bir."

“Eleven million one hundred eleven thousand one hundred eleven.”

"On bir milyon yüz on bir bin yüz on bir."

Ok, so that looks like this.

Tamam, şuna benziyor.

Uhhh, this is a very difficult video.

Ahhh bu çok zor bir video.

Uhhh.

Ahh.

Well, that’s English numbers.

Bunlar İngilizce sayılar.

Those are the advanced numbers.

Bunlar ileri rakamlar.

Uhhh, I hope you did well on the test.

Uhhh, umarım sınavda başarılı olmuşsundur.

I know it was a very difficult test and it takes a long long to master the numbers you

Bunun çok zor bir sınav olduğunu ve bugün gördüğünüz rakamlara hakim olmanın uzun zaman aldığını biliyorum

saw today.

.

Alright…

Tamam…

Takes a lot of self-study.

Çok fazla kişisel çalışma gerektiriyor.

A lot of practice.

Çok fazla pratik.

But never give up…ahhh, you can do it.

Ama asla pes etmeyin… ahhh, bunu yapabilirsiniz.

I believe in you.

Sana inanıyorum.

Well, that’s it for this video.

Neyse bu videomuz bu kadar.

See you next time.

Bir dahaki sefere görüşürüz.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

This is an advanced numbers video.

Bu ileri düzey sayılar videosudur.

I’m going to teach how to express some advanced numbers.

Bazı ileri sayıların nasıl ifade edileceğini öğreteceğim.

Let’s take a look.

Hadi bir bakalım.

Alright, we know this is expressed, “nine hundred”.

Tamam, bunun “dokuz yüz” olarak ifade edildiğini biliyoruz.

And let’s go to the next one.

Ve bir sonrakine geçelim.

Now, I taught you before this is expressed “one thousand”.

Şimdi size bunun “bin” ifadesinden önce öğretmiştim.

Ok…

Tamam…

Now, “one thousand” is the best way to express it.

Şimdi “bin” bunu ifade etmenin en iyi yolu.

But, it is possible to express it “ten hundred”.

Ama bunu “on yüz” olarak da ifade etmek mümkündür.

Ok…

Tamam…

Next one.

Sıradaki.

“One thousand one hundred.”

"Bin yüz."

That’s the best way.

En iyi yol bu.

But, some people will say “eleven hundred”.

Ama bazıları “bin yüz” diyecek.

“Twelve hundred.”

"Oniki bin."

“Thirteen hundred.”

"Bin üç yüz."

“Fourteen hundred.”

"Bin dört yüz."

“Twenty hundred.”

"İki bin."

“Twenty-one hundred.”

"Yirmi yüz."

“Ninety-nine hundred.”

"Doksan dokuz yüz."

Ok, this is only “ten thousand one hundred.”

Tamam, bu yalnızca “on bin yüz”.

Ok…

Tamam…

This can be “ninety-nine hundred”, but when you’re getting into bigger…bigger

Bu “doksan dokuz yüz” olabilir ama daha büyük…daha büyük sayılara geçtiğinizde

numbers, you have to stop saying “hundred” and change to ‘thousands’.

“yüz” demeyi bırakıp 'bin' olarak değiştirmelisiniz.

Ok…

Tamam…

So you can say “hundred” between these numbers.

Yani bu sayıların arasında “yüz” diyebilirsiniz.

Alright, so from “one hundred, two hundred, three hundred, four hundred, five hundred,”

Tamam, yani "yüz, iki yüz, üç yüz, dört yüz, beş yüz"

all the way up to “ten hundred, twenty hundred,” ahhh up…until “ninety-nine hundred ninety-nine”.

den "on yüz, yirmi yüze" kadar, ahhh kadar... "doksan dokuz yüz doksan dokuz"a kadar.

So you can see this number is already past that number.

Yani bu sayının zaten bu sayıyı geçtiğini görebilirsiniz.

So the hundreds stop.

Böylece yüzlerce durur.

Alright, this is a little bit confusing, I know.

Tamam, bu biraz kafa karıştırıcı, biliyorum.

Let’s do a little bit of practice.

Biraz pratik yapalım. Tamam, bu sayıları

Ok, so I wrote a few more example to help you understand how to express these numbers

'yüz' kullanarak nasıl ifade edeceğinizi anlamanıza yardımcı olmak için birkaç örnek daha yazdım

using ‘hundred’.

.

Alright…

Peki…

So again, this is our range.

Tekrar ediyorum, bu bizim ürün yelpazemiz.

We can only say “hundred” with these numbers.

Bu rakamlarla ancak “yüz” diyebiliriz.

So the first one.

Yani ilki.

The best way is “one thousand seven hundred”, but you can express it “seventeen hundred”.

En iyi yol “bin yedi yüz”dür ama siz bunu “bin yedi yüz” olarak da ifade edebilirsiniz.

Next one.

Sıradaki.

“One thousand seven hundred one.”

"Bin yedi yüz bir."

Or…

Veya...

“Seventeen hundred one.”

"Bin yedi yüz bir."

“Seventy-five hundred.”

"Yetmiş beş yüz."

“Seventy-five hundred twenty-one.”

"Yetmiş beş yüz yirmi bir."

“Ninety-two hundred twelve.”

"Doksan iki yüz on iki." ve sonuncusu.

and the last one.

Ok, the last one is outside.

Tamam, sonuncusu dışarıda.

Ok…

Tamam…

It’s continuing.

Devam ediyor.

It’s too big.

O çok büyük.

We have to use ‘thousand’, so this has to be “eleven thousand one hundred.”

'Bin' kullanmamız gerekiyor, dolayısıyla bu "on bir bin yüz" olmalı.

Ok…

Tamam…

You can’t say, “a hundred and eleven hundred.”

“Yüz on bir yüz” diyemezsiniz.

Ok, it has to be “eleven thousand one hundred.”

Tamam, "on bir bin yüz" olması gerekiyor.

Alright, I hope this helps you understand a little better how to express in ‘hundreds’.

Pekala, umarım bu 'yüzlerce' ile nasıl ifade edileceğini biraz daha iyi anlamanıza yardımcı olur.

But, as your teacher, I prefer if you say “one thousand seven hundred”.

Ama hocanız olarak “bin yedi yüz” demenizi tercih ederim.

To use it that way.

Bu şekilde kullanmak için.

But I have to teach you the other way because somebody might say to you “seventeen hundred”,

Ama sana diğer yolu öğretmem gerekiyor çünkü birisi sana "bin yedi yüz" diyebilir,

so you should be able to understand.

o yüzden anlayabilmelisin.

Alright…

Tamam...

So that’s it.

İşte bu kadar.

See you next video.

Bir sonraki videoda görüşmek üzere.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

In this video, we are going to talk about ordinal numbers.

Bu videoda sıra sayıları hakkında konuşacağız.

Now, ordinal numbers are different than cardinal numbers.

Artık sıra sayıları asal sayılardan farklıdır.

Of course cardinal numbers are numbers like one two three four five.

Elbette asal sayılar bir iki üç dört beş gibi sayılardır.

Ordinal numbers are different.

Sıra sayıları farklıdır.

Ordinal numbers are used for expressing things like rank.

Sıra sayıları rütbe gibi şeyleri ifade etmek için kullanılır.

First, second, third place… uhhh… in a contest.

Bir yarışmada

birincilik, ikincilik, üçüncülük...

Or they’re used to express anniversaries.

uhhh... Veya yıldönümlerini ifade etmek için kullanılırlar.

For example, “This is my third wedding anniversary.”

Örneğin, "Bu benim üçüncü evlilik yıldönümüm."

And it’s also used commonly in the calendar for dates.

Ayrıca takvimde tarihler için de yaygın olarak kullanılır.

For example, “June first,” ahhh, “June second.”

Örneğin, "Birinci Haziran", ahhh, "İkinci Haziran."

Ok…

Tamam…

So this where we use ordinal numbers.

İşte burası sıra sayılarını kullandığımız yer.

So, in this video, I’m going to teach you how to write ordinal numbers and also pronounce

Bu videoda size sıra sayılarını nasıl yazacağınızı ve doğru telaffuz edeceğinizi öğreteceğim

them correctly.

.

Ok…

Tamam…

So, we’re going to look at the first ten.

O halde ilk 10'a bakacağız.

I have the first ten here.

Burada ilk on var.

So let’s go through them very quickly.

O halde hadi çok hızlı bir şekilde bunların üzerinden geçelim.

This is “first”…and if you notice the last two letters…I underline in blue.

Bu “ilk”…ve son iki harfe dikkat ederseniz…altını mavi çiziyorum.

Ok…

Tamam…

The last two letters are very important.

Son iki harf çok önemli.

So, if you see first, the last two letters are ‘s-t’.

Yani eğer ilk görürseniz son iki harf 's-t'dir.

So when we want to write an ordinal number, we have number one, we must use the last two

Yani sıralı bir sayı yazmak istediğimizde elimizde bir rakamı var, son iki

letters.

harfi kullanmamız gerekiyor.

The last two letters are ‘s-t’.

Son iki harf 's-t'.

So this is our ordinal number.

Yani bu bizim sıra sayımız.

We should write ‘s-t’.

's-t' yazmalıyız.

Ok…

Tamam…

So this, ”first” and now we write it like this.

Yani “önce” bu ve şimdi de bu şekilde yazıyoruz.

“First.”

"Birinci."

And the ‘s-t’ is usually up.

Ve 's-t' genellikle yukarıdadır.

Ok…

Tamam…

Let’s move on to “second”.

Geçelim “ikinci”ye.

‘Second’ we see that it is ‘n-d’.

'İkinci'de 'n-d' olduğunu görüyoruz.

So the last two letters of ‘second’, ‘n-d’.

Yani 'saniye'nin son iki harfi 'n-d'.

‘Two’, we have to put ‘n-d’.

'İki', 'n-d' koymalıyız.

Alright…

Pekala…

So now this is “second”.

Şimdi bu “ikinci”.

“First.”

"Birinci."

“Second.”

"Saniye."

“Third.”

"Üçüncü."

The last two letters, ‘r-d’.

Son iki harf 'r-d'.

So, we have to go over here…’r-d’.

Yani buraya gitmeliyiz…'r-d'.

“Third.”

"Üçüncü."

“Fourth.”

"Dördüncü."

‘t-h’…..’t-h’.

't-h'…..'t-h'.

“Fifth.”

"Beşinci."

‘Five’ and again, ‘t-h’.

'Beş' ve tekrar 't-h'.

“Sixth.”

"Altıncı."

‘t-h’.

't-h'.

“Seventh.”

"Yedinci."

‘t-h’.

't-h'.

“Eighth.”

"Sekizinci."

‘t-h’.

't-h'.

“Ninth.”

"Dokuzuncu."

‘t-h’.

't-h'.

“Tenth.”

"Onuncu."

‘t-h’.

't-h'.

Ok, so you can see most of them use the ‘t-h’.

Tamam, çoğunun 't-h' kullandığını görebilirsiniz.

Just the “first, second, third”, ‘s-t’, ‘n-d’, ‘r-d’.

Sadece “birinci, ikinci, üçüncü”, 's-t', 'n-d', 'r-d'.

You have to be very careful.

Çok dikkatli olmalısın.

Alright…

Pekala…

Look at these numbers over here.

Buradaki sayılara bakın.

I wrote some numbers, circled in red.

Kırmızı daire içine alınmış bazı rakamlar yazdım.

‘Three’ and ‘t-h’.

'Üç' ve 't-h'.

‘Three’ and ‘t-h’.

'Üç' ve 't-h'.

“Threeth.”

"Üçü."

“Threeth.”

"Üçü."

Ok, this is a common mistake.

Tamam, bu yaygın bir hatadır.

This is obviously wrong because ‘three’ only has ‘r-d’.

Bu açıkça yanlış çünkü 'üç'te yalnızca 'r-d' var.

You have to use these two letters.

Bu iki harfi kullanmanız gerekiyor.

This is impossible.

Bu imkansız.

Ok…

Tamam…

So, “threeth”, impossible.

Yani “üçüncü” imkansız.

Next one.

Sıradaki.

“Sic…sic…sicond.”

"Aynen... aynen... ikinci."

Again, that is impossible cause “sixth”, “sixth” must have ‘t-h’.

Tekrar ediyorum, bu imkânsız çünkü “altıncı”, “altıncı”nın 't-h' olması gerekiyor.

So this is impossible.

Yani bu imkansız.

And the last one.

Ve sonuncusu.

“Ninst.”

"Ninst."

“Ninst.”

"Ninst."

Well, “ninth.”

Peki, "dokuzuncu."

“Ninth” must have ‘t-h’.

“Dokuzuncu”da 't-h' olmalıdır.

So, these are impossible.

Yani bunlar imkansızdır.

So you have to be very careful writing these numbers.

Bu yüzden bu sayıları yazarken çok dikkatli olmalısınız.

They must use the last two letters.

Son iki harfi kullanmaları gerekiyor.

Ok…

Tamam…

Let’s worry about pronunciation right now.

Şimdilik telaffuz konusunda endişelenelim.

Pronunciation can be a little bit difficult, also.

Telaffuz da biraz zor olabilir.

So let’s go through the list.

O halde listeye göz atalım.

And you should watch me and listen carefully.

Sen de beni izlemeli ve dikkatle dinlemelisin.

So, “first.”

Yani “ilk”.

“Second.”

"Saniye."

“Third.”

"Üçüncü."

“Fourth.”

"Dördüncü."

Ok, when I say “Fourth”, look at my tongue.

Tamam, “Dördüncü” dediğimde dilime bak.

My tongue comes out.

Dilim çıkıyor.

“Fourth.”

"Dördüncü."

“Fifth.”

"Beşinci."

“Sixth.”

"Altıncı."

“Seventh.”

"Yedinci."

“Eighth.”

"Sekizinci."

“Ninth.”

"Dokuzuncu."

“Tenth.”

"Onuncu."

Ok…

Tamam…

So, the ‘t-h’, your tongue should be coming out.

Yani 't-h', dilinin dışarı çıkması gerekiyor.

Let’s do the ‘t-h’ again.

Tekrar 't-h' yapalım.

“Fourth.”

"Dördüncü."

“Fifth.”

"Beşinci."

“Sixth.”

"Altıncı."

“Seventh.”

"Yedinci."

“Eighth.”

"Sekizinci."

“Ninth.”

"Dokuzuncu."

“Tenth.”

"Onuncu."

Ok…

Tamam…

So these are the first ten.

İşte bunlar ilk on.

You should know these.

Bunları bilmelisiniz.

Let’s move on to some bigger numbers.

Daha büyük sayılara geçelim.

Alright, let’s continue with our ordinal numbers.

Pekala, sıra sayılarımızla devam edelim.

The next, after ‘tenth’, is “eleventh”.

'Onuncu'dan sonraki, 'onbirinci'dir.

We see the ‘t-h’ and the ‘t-h’ goes there.

'T-h'yi görüyoruz ve 't-h' oraya gidiyor.

“Eleventh”.

"Onbirinci".

And the next one.”

Ve bir sonraki.”

“Twelfth.”

"On ikinci."

‘t-h’ And the next one.

't-h' Ve bir sonraki.

I did not write the next ones here, but I will say them, so listen carefully.

Bundan sonrakileri buraya yazmadım ama söyleyeceğim, o yüzden iyi dinleyin.

So, “eleventh”.

Yani “onbirinci”.

“Twelfth.”

"On ikinci."

“Thirteenth.”

"On üçüncü."

“Fourteenth.”

"On dördüncü."

“Fifteenth.”

"On beşinci."

“Sixteenth.”

"On altıncı."

“Seventeenth.”

"On yedinci."

“Eighteenth.”

"On sekizinci."

“Nineteenth.”

"On dokuzuncu."

“Twentieth.”

"Yirminci."

Alright, let’s look at ‘twentieth’.

Tamam, 'yirminci'ye bakalım.

Ok…

Tamam...

So, it’s ‘twenty’.

Yani 'yirmi'.

‘Twenty’ has a ‘y’, but you can they take out the ‘y’, they put in an ‘i-e-t-h’.

'Yirmi'de 'y' var ama 'y'yi çıkarıp 'iet-h' koyuyorlar.

This is “twentieth”.

Bu “yirminci”.

And we would write it with a ‘t-h’.

Ve bunu 't-h' ile yazardık.

‘Twenty’ with a ‘t-h’.

't-h' ile 'yirmi'.

“Twentieth.”

"Yirminci."

Alright, so with the pronunciation, “Twenty, Twentieth.”

Tamam, "Yirmi, Yirminci" telaffuzu da öyle.

“Twentieth.”

"Yirminci."

“Twentieth.”

"Yirminci."

After ‘twentieth’, “Twenty-first.”

'Yirminci'den sonra 'Yirmibirinci'.

Ok, “Twenty-first.”

Tamam, "Yirmi birinci."

And we would write ‘twenty-one’ with the ‘s-t’.

Ve 's-t' ile 'yirmi bir' yazardık.

This is “Twenty-first.”

Bu “Yirmibirinci”.

And again, I did not write the next ones here, but listen carefully.

Ve yine bundan sonrakileri buraya yazmadım ama dikkatlice dinleyin.

So, “Twentieth.”

Yani “Yirminci.”

“Twenty-first.”

"Yirmi birinci."

“Twenty-second.”

"Yirmi ikinci."

“Twenty-third.”

"Yirmiüçüncü."

“Twenty-fourth.”

"Yirmi dördüncü."

“Twenty-fifth.”

"Yirmi beşinci."

“Twenty-sixth.”

"Yirmi altıncı."

“Twenty-seventh.”

"Yirmi yedinci."

“Twenty-eighth.”

"Yirmi sekiz."

“Twenty-ninth.”

"Yirmidokuzuncu."

“Thirtieth.”

"Otuzuncu."

And again, like ‘twentieth’, ‘thirtieth’, no ‘y’ just ‘i-e-t-h’.

Ve yine, 'yirminci', 'otuzuncu' gibi, 'y' yok, sadece 'iet-h'.

“Thirtieth.”

"Otuzuncu."

“Thirtieth.”

"Otuzuncu."

“Thirtieth.”

"Otuzuncu."

Alright…

Peki…

And I also want to talk about the pronunciation of “twelfth”.

Bir de “onikinci” kelimesinin telaffuzundan bahsetmek istiyorum.

‘Twelfth’ is very difficult to pronounce.

'Onikinci'nin telaffuzu çok zordur.

If you look at it here, you see that ‘f’.

Buraya bakarsanız 'f' harfini görürsünüz.

And many students try to pronounce it with the ‘f’.

Ve birçok öğrenci bunu 'f' harfiyle telaffuz etmeye çalışıyor.

“Twelfth.”

"On ikinci."

Ok, that’s very difficult.

Tamam, bu çok zor.

But what is actually more common, even with native speakers, is we don’t pronounce the

Ancak aslında daha yaygın olan şey, anadili İngilizce olan kişiler arasında bile 'f' harfini telaffuz etmememizdir

‘f’.

.

We just skip it.

Sadece atlıyoruz.

So, for example, if we cut that ‘f’.

Yani örneğin 'f'yi kesersek.

Imagine it is not there.

Orada olmadığını hayal edin.

“Twelth.”

"On ikinci."

Ok, that’s a little bit easier.

Tamam, bu biraz daha kolay.

You can just say “Twelth”.

Sadece “On İkinci” diyebilirsiniz.

“Twelth.”

"On ikinci."

Ok…

Tamam…

So again, “Twelfth”.

Tekrar ediyorum, “Onikinci”.

“Twentieth.”

"Yirminci."

Ok, be sure to pronounce those correctly.

Tamam, bunları doğru telaffuz ettiğinizden emin olun.

Let’s move on to some bigger number.

Daha büyük bir sayıya geçelim.

Ok, so I am sorry because I cannot write every ordinal number.

Tamam özür dilerim çünkü her sıralı sayıyı yazamıyorum.

Ok…

Tamam…

I cannot explain every number.

Her rakamı açıklayamam.

So, you’re going to have to practice guessing what is the ordinal number.

Bu yüzden sıra sayısının ne olduğunu tahmin etmeye çalışmanız gerekecek.

And I put some numbers here and we’re going to guess whether they use ‘s-t’, ‘n-d’,

Buraya bazı sayılar koyuyorum ve 's-t', 'n-d', 'r-d' veya 't-h'

‘r-d’ or ‘t-h’.

mi kullandıklarını tahmin edeceğiz

Ok…

. Tamam...

We only have four choices.

Sadece dört seçeneğimiz var.

The first number is “fifty-six”.

İlk sayı “elli altı”dır.

So if we want to change that to an ordinal number, we have to choose one of these.

Yani eğer bunu sıralı bir sayıya değiştirmek istiyorsak bunlardan birini seçmeliyiz.

Ok…

Tamam…

So, “fifty-six”.

Yani “elli altı”.

Well, we know ‘six’ is…’six’ is ‘t-h’.

'Altı'nın...'altı'nın 't-h' olduğunu biliyoruz.

“Sixth.”

"Altıncı."

And it’s going to be the same.

Ve aynısı olacak.

“Fifty-sixth.”

"Elli altıncı."

So, I’m going to write a ‘t-h’ there.

O yüzden oraya 't-h' yazacağım.

Let’s move on to the next number.

Bir sonraki sayıya geçelim.

“Ninety-one.”

"Doksan bir."

Well, what’s the ordinal number?

Peki sıra numarası nedir?

“Ninety-oneth?”

"Doksan birinci mi?"

No.

Hayır.

This is going to be like ‘twenty-first’ and ‘thirty-first’.

Bu 'yirmi birinci' ve 'otuz birinci' gibi olacak.

This is going to be “ninety-first”.

Bu “doksan birinci” olacak.

Alright, the next one is “one hundred”.

Pekala, bir sonraki "yüz".

So, we have to choose one of these.

Dolayısıyla bunlardan birini seçmemiz gerekiyor.

“One hundredst?”

"Yüzde bir mi?"

“One hundrednd?”

"Yüz tane mi?"

“One hundredrd?”

"Yüzüncü mü?"

“One hundredth?”

"Yüzüncü?"

Ok, it’s going to be the ‘t-h’.

Tamam, 't-h' olacak.

“One hundredth.”

"Yüzüncü."

“One hundredth.”

"Yüzüncü."

Alright…

Pekala...

And the next number.

Ve bir sonraki numara.

“One oh one.

“Bir ah bir.

One hundred one.”

Yüz bir."

Well, this is like “ninety-first.”

Bu "doksan birinci" gibi bir şey.

This is “first” again.

Bu yine “ilk”.

“First.”

"Birinci."

So, it’s going to be “One hundred and first.

Yani “Yüzbirinci” olacak.

One hundred first.”

Birinci yüz.”

Alright…

Peki…

And the last one.

Ve sonuncusu.

“One thousand.”

"Bin."

We have to choose one.

Birini seçmeliyiz.

Well, “One hundredth.

Peki, “Yüzde bir.

One thousandth.”

Binlerce."

Ok, it’s going to be the same.

Tamam, aynı olacak.

Alright…

Pekala…

So again, I’m sorry I can’t teach every number.

Tekrar söylüyorum, her sayıyı öğretemediğim için üzgünüm.

Your going to have to learn how to guess correctly.

Doğru tahmin etmeyi öğrenmeniz gerekecek.

Ahhh, we’re going to do a quick test…right now.

Ahhh, hızlı bir test yapacağız… hemen şimdi.

So what I want you to do in the test is write down or think about what the correct ordinal

Testte sizden yapmanızı istediğim şey, doğru sıra

number is.

numarasının ne olduğunu yazmanız veya düşünmenizdir.

Again, just write in the ordinal number.

Tekrar ediyorum, sadece sıra numarasını yazın.

Number one.

Bir numara.

“It is September twentieth.”

"Yirmi Eylül."

“It is September twentieth.”

"Yirmi Eylül."

Alright, so you should’ve written ‘twentieth’.

Tamam, 'yirminci' yazmalıydın.

Number two.

İki numaralı.

“Seoul National university is ranked first.”

“Seul Ulusal Üniversitesi birinci sırada.”

“Seoul National university is ranked first.”

“Seul Ulusal Üniversitesi birinci sırada.”

Alright, so you should’ve written ‘first’.

Tamam, 'önce' yazmalıydın.

Number three.

Üç numara.

“We live in the twenty-first century.”

“Yirmi birinci yüzyılda yaşıyoruz.”

“We live in the twenty-first century.”

“Yirmi birinci yüzyılda yaşıyoruz.”

Ok, so you should write ‘twenty-first’.

Tamam, o zaman 'yirmi birinci' yazmalısın.

Number four.

Dört numara.

“I was born on March seventeenth.”

"On yedinci Mart'ta doğdum."

“I was born on March seventeenth.”

"On yedinci Mart'ta doğdum."

Ok, you should write ‘seventeenth’.

Tamam, 'on yedinci' yazmalısın.

And number five.

Ve beş numara.

“We are celebrating our twelfth wedding anniversary.”

"On ikinci evlilik yıl dönümümüzü kutluyoruz."

“We are celebrating our twelfth wedding anniversary.”

"On ikinci evlilik yıl dönümümüzü kutluyoruz."

Ok, so you should’ve written ‘twelfth’.

Tamam, 'on ikinci' yazmalıydın.

Ok, I hope you did well on that little test.

Tamam, umarım o küçük testte iyi not almışsındır.

Ok…

Tamam...

Now, ordinal numbers are important.

Şimdi sıra sayıları önemli.

Again, they’re used for ranking and they’re used for the calendar, and also anniversaries.

Yine sıralama için kullanılırlar, takvim ve yıldönümleri için de kullanılırlar.

Also, sometimes, you see book volumes use ordinal numbers.

Ayrıca bazen kitap ciltlerinin sıralı sayılar kullandığını görürsünüz.

Ok, so you should know ordinal numbers.

Tamam, sıra sayılarını bilmelisin.

Now, it takes a lot of practice and self-study to truly truly master ordinal numbers.

Artık sıra sayılarında gerçekten ustalaşmak için çok fazla pratik yapmak ve kişisel çalışma yapmak gerekiyor.

I hope this video helped you understand them a little bit better.

Umarım bu video onları biraz daha iyi anlamanıza yardımcı olmuştur.

And, well, that’s it.

Ve işte bu kadar.

See you next time.

Bir dahaki sefere görüşürüz.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

In this video, we’re going to talk about fractions.

Bu videoda kesirler hakkında konuşacağız.

Ok…

Tamam…

Now fractions are a little bit difficult to express in English.

Artık kesirleri İngilizce olarak ifade etmek biraz zor.

So I hope this video will help you understand how to express them in English.

Bu videonun bunları İngilizcede nasıl ifade edeceğinizi anlamanıza yardımcı olacağını umuyorum.

Ok…

Tamam...

So, I wrote a few fractions here.

Buraya birkaç kesir yazdım.

Of course, this is not all the possible fractions.

Tabii ki, bunlar mümkün olan tüm kesirler değil.

This is just a few to help you understand how to express fractions.

Bunlar kesirleri nasıl ifade edeceğinizi anlamanıza yardımcı olacak sadece birkaçıdır.

Ok…

Tamam…

So these are fractions.

Yani bunlar kesirler.

And it doesn’t matter.

Ve önemli değil.

The line is this way or this way.

Çizgi bu tarafta veya bu tarafta.

Alright, so I’m going to go through the first one here.

Tamam, o zaman burada ilkini geçeceğim.

And this is probably the most common fraction.

Ve bu muhtemelen en yaygın kesirdir.

Ok, so we express this as “one half” or “a half”.

Tamam, bunu “yarım” ya da “yarım” olarak ifade ediyoruz.

Ok…

Tamam…

So as I said, it’s very common “half”.

Dediğim gibi “yarım” çok yaygın.

The next one…is, uhhh, “one third”.

Bir sonraki… uhhh, “üçte biri”.

“One third.”

"Üçte bir."

Alright, do you remember the ordinal numbers we studied in the previous video?

Peki, önceki videoda çalıştığımız sıra sayılarını hatırlıyor musun?

The ordinal numbers are “first, second, third”.

Sıra sayıları “birinci, ikinci, üçüncü”dür.

Well you have to use those here.

Peki bunları burada kullanmalısın.

So this is “one-three.”?

Yani bu "bir-üç" mü?

No.

Hayır.

This is “One-third.”

Bu “Üçte biri.”

So, “A half.”

Yani “Yarım.”

“One-third.”

"Üçte bir."

And the next one is also very common.

Ve bir sonraki de çok yaygındır.

It’s a very common fraction.

Bu çok yaygın bir kesirdir.

“One-fourth.”

"Dörtte bir."

No.

Hayır.

It has a special name.

Özel bir adı var.

If you see this, this is “one-quarter” or “a quarter”.

Bunu görüyorsanız, bu “çeyrek” veya “çeyrek” demektir.

Ok…

Tamam…

So, “A half, one-third, a quarter.”

Yani “Yarım, üçte bir, çeyrek.”

The next line.

Sonraki satır.

Now, we have “one-third” and you see “two-third”?

Şimdi elimizde “üçte bir” var ve siz “üçte iki”yi mi görüyorsunuz?

Well, ‘one’ is single.

Peki 'bir' bekardır.

It’s only one.

Bu sadece bir tane.

But two is plural.

Ama iki çoğuldur.

So, we don’t say “two-third”.

Yani “üçte iki” demiyoruz.

We have to say “two-thirds”.

“Üçte iki” demek zorundayız.

Ok, we have to add an ‘s’ at the end.

Tamam, sonuna 's' eklemeliyiz.

So, “one-third….two-thirds.”

Yani, “üçte bir… üçte iki.”

Alright, and let’s go on to the next one.

Tamam, hadi bir sonrakine geçelim.

So, “two-fifths.”

Yani “beşte iki”.

“Two-fifths.”

"Beşte ikisi."

Alright…

Pekala...

The next line, I’m starting with three and, oh, we have the four.

Sonraki satıra üçle başlıyorum ve ah, elimizde dört tane var.

So this is, uhhh, ‘one-quarter’.

Yani bu, uhhh, 'dörtte bir'.

This is “three-quarters”.

Bu “dörtte üç”.

Ok…

Tamam…

This has an ‘s’.

Bunun bir 's'si var.

This has no ‘s’ cause it’s singular.

Bunun 's'si yok çünkü tekil.

“One-quarter.”

"Bir çeyrek."

“Three- quarters.”

"Üç çeyrek."

Ok…

Tamam...

What’s this?

Bu nedir?

“Three-sevenths.”

"Yedede üç."

Ok…

Tamam…

They’re very difficult to pronounce.

Telaffuzları çok zor.

I know.

Biliyorum.

Takes a lot of practice.

Çok fazla pratik gerektirir.

“Three-sevenths.”

"Yedede üç."

Alright…

Tamam…

The last line.

Son satır.

What’s this?

Bu ne?

“Five-sixths.”

"Altının beşi."

Ok, this is very difficult to pronounce.

Tamam, bunu telaffuz etmek çok zor.

“Five-sixths.”

"Altının beşi."

And the last one.

Ve sonuncusu.

Ok, sometimes fractions are expressed with a ‘whole’ number.

Tamam, bazen kesirler 'tam' sayıyla ifade edilir.

So we would say, “two and nine-tenths”.

Yani “iki onda dokuz” diyebiliriz.

Ok…

Tamam...

“Two and nine-tenths.”

"İki ve onda dokuz."

So you would have to put an ‘and’ in there.

Yani oraya bir 've' koymanız gerekir.

Alright…

Pekala…

So, uhhh, I hope this helps you understand how to express fractions.

Umarım bu, kesirleri nasıl ifade edeceğinizi anlamanıza yardımcı olur.

Uhhh, let’s do a little bit more practice with our listening.

Uhhh, hadi dinlemeyle ilgili biraz daha pratik yapalım.

Alright, so here’s a couple of example sentences.

Pekala, işte birkaç örnek cümle.

Ahhh, the first one.

Ahhh ilki.

“Four-fifths or Canadians speak English.”

“Beşte dördü veya Kanadalılar İngilizce konuşuyor.”

“Four-fifths or Canadians speak English.”

“Beşte dördü veya Kanadalılar İngilizce konuşuyor.”

Alright, let’s look at number two.

Tamam, iki numaraya bakalım.

“One-third of Korean men smoke.”

“Koreli erkeklerin üçte biri sigara içiyor.”

“One-third of Korean men smoke.”

“Koreli erkeklerin üçte biri sigara içiyor.”

Alright, number three.

Tamam, üç numara.

“I went to a quarter of my English classes.”

“İngilizce derslerimin dörtte birine gittim.”

“I went to a quarter of my English classes.”

“İngilizce derslerimin dörtte birine gittim.”

And the last example.

Ve son örnek.

“My shoe size is ten and a half.”

"Ayakkabı numaram on buçuk."

“My shoe size is ten and a half.”

"Ayakkabı numaram on buçuk."

Alright, so that’s fractions.

Tamam, bu kesirler.

I know, uhhh, it’s a little confusing and difficult, but I’m sure, with some self-study,

Biliyorum, biraz kafa karıştırıcı ve zor, ama eminim, biraz kişisel çalışma

and practice, you’ll know it very well.

ve pratik yaparak bunu çok iyi anlayacaksınız.

Ok…

Tamam…

See you next video.

Bir sonraki videoda görüşürüz.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

In this video, we are going to talk about speed.

Bu videoda hızdan bahsedeceğiz.

Ok…

Tamam…

Now, there’ two ways to express speed.

Şimdi hızı ifade etmenin iki yolu var.

There’s..uhhh..the Metric System.

Metrik Sistem var..uhhh..

Now, the Metric System, that’s what we use in Korea and that’s what I use in Canada.

Metrik Sistem, Kore'de kullandığımız sistemdir ve ben de Kanada'da kullanıyorum.

But, there’s also the Imperial System.

Ama bir de İmparatorluk Sistemi var.

The Imperial System you might see in the U.S.A. or even England.

ABD'de ve hatta İngiltere'de görebileceğiniz İmparatorluk Sistemi.

Ok…

Tamam…

But first, let’s look at the Metric System.

Ama önce Metrik Sisteme bakalım.

Alright, so I’m just going to focus on ‘k-m-h’.

Pekala, ben sadece 'km-saat'e odaklanacağım.

And ‘k-m-h’, of course, is “kilometers per hour”.

Ve 'km-h' elbette "saatte kilometredir".

“kilometers per hour.”

"saatte kilometre."

Notice I emphasize the ‘s’.

Dikkat ederseniz 's' harfini vurguluyorum.

Ok, you always have to express the ‘s’.

Tamam, her zaman 's' harfini ifade etmek zorundasın.

“Kilometers.”

"Kilometre."

“Kilometers.”

"Kilometre."

“kilometers per hour.”

"saatte kilometre."

Alright, so I just have two examples here cause it’s quite easy.

Tamam, burada sadece iki örneğim var çünkü oldukça kolay.

What is this speed?

Bu hız nedir?

Well, “Six kilometers per hour.”

Yani, "Saatte altı kilometre."

Ok, there’s no ‘s’ here, but you…again, you always have to say the ‘s’.

Tamam, burada 's' yok ama sen… yine, her zaman 's'yi söylemek zorundasın.

“Six kilometers per hour.”

"Saatte altı kilometre."

And the next speed.

Ve bir sonraki hız.

“One hundred twenty-five kilometers per hour.”

"Saatte yüz yirmi beş kilometre."

Ok, let’s say it a little faster.

Tamam, biraz daha hızlı söyleyelim.

“Six kilometers per hour.”

"Saatte altı kilometre."

“One hundred twenty-five kilometers per hour.”

"Saatte yüz yirmi beş kilometre."

Ok, you hear the ‘s’?

Tamam, 's' harfini duydun mu?

“Six kilometers per hour.”

"Saatte altı kilometre."

Ok, it’s very difficult, but it’s there.

Tamam, çok zor ama var.

“Six kilometers per hour.”

"Saatte altı kilometre."

“Six kilometers per hour.”

"Saatte altı kilometre."

“One hundred twenty-five kilometers per hour.”

"Saatte yüz yirmi beş kilometre."

Alright, so I’ve been using the pronunciation of “kilometers”, but some people might

Tamam, ben “kilometre”nin telaffuzunu kullanıyorum ama bazı insanlar

say “kilometers”.

“kilometre” diyebilir.

Ok, so both pronunciations are acceptable.

Tamam, yani her iki telaffuz da kabul edilebilir.

“Kilometers” and “kilometers”.

“Kilometre” ve “kilometre”.

But more common is “kilometers”.

Ancak daha yaygın olanı “kilometre”dir.

Ok…

Tamam...

So, let’s look at a few example sentences.

Şimdi birkaç örnek cümleye bakalım.

Alright, I have three examples here.

Tamam, burada üç örneğim var.

The first one.

İlki.

“The speed limit is one hundred kilometers per hour.”

"Hız sınırı saatte yüz kilometredir."

“The speed limit is one hundred kilometers per hour.”

"Hız sınırı saatte yüz kilometredir."

The second example.

İkinci örnek.

“The KTX travels three hundred kilometers per hour.”

"KTX saatte üç yüz kilometre yol kat ediyor."

“The KTX travels three hundred kilometers per hour.”

"KTX saatte üç yüz kilometre yol kat ediyor."

And the last example.

Ve son örnek.

“The average walking speed is five kilometers per hour.”

"Ortalama yürüme hızı saatte beş kilometredir."

“The average walking speed is five kilometers per hour.”

"Ortalama yürüme hızı saatte beş kilometredir."

Ok, let’s talk about the Imperial System.

Tamam, İmparatorluk Sisteminden bahsedelim.

Again, the Imperial System is commonly used in America, or you might see it in England,

Yine İmparatorluk Sistemi Amerika'da yaygın olarak kullanılıyor, İngiltere'de de görebilirsiniz

too.

.

They’re going to use ‘m-p-h’.

'Mp-h' kullanacaklar.

Now ‘m-p-h’, of course, “miles per hour”.

Şimdi 'mp-h' elbette “saatte mil”.

Again, we have to say “miles per hour”.

Yine “saatte mil” demek zorundayız.

“Miles per hour.”

"Saatte mil."

And “one mile per hour” is equal to, about “one point six kilometers per hour”.

Ve "saatte bir mil", yaklaşık "saatte bir virgül altı kilometre"ye eşittir.

Ok…

Tamam…

So again, this is the Imperial System.

Tekrar ediyorum, bu İmparatorluk Sistemidir.

This is the Metric System.

Bu Metrik Sistemdir.

Little bit different.

Biraz farklı.

Ok…

Tamam...

So let’s practice expressing these two.

Hadi bu ikisini ifade etmeye çalışalım.

The first one.

İlki.

“Ten miles per hour.”

"Saatte on mil."

I’ll say it a little faster.

Biraz daha hızlı söyleyeceğim.

“Ten miles per hour.”

"Saatte on mil."

“Ten miles per hour.”

"Saatte on mil."

Ok, again, there’s the ‘s’.

Tamam, yine 's' var.

“Ten miles per hour.”

"Saatte on mil."

And the next one.

Ve bir sonraki.

“Two hundred and one miles per hour.”

"Saatte iki yüz bir mil."

“Two hundred and one miles per hour.”

"Saatte iki yüz bir mil."

Be sure to have that ‘s’.

Bu 's'ye sahip olduğunuzdan emin olun.

Ok, that’s one of the most common mistakes…uhm…my students make.

Tamam, bu...hımm...öğrencilerimin yaptığı en yaygın hatalardan biri.

They say, “mile per hour.”

"Saatte mil" diyorlar.

“Ten mile per hour.”

"Saatte on mil."

Ok, you have to have that ‘s’.

Tamam, bu 's'ye sahip olmalısın.

“Ten mile per hour.”

"Saatte on mil."

“Two hundred and one miles per hour.”

"Saatte iki yüz bir mil."

Alright…

Pekala…

Let’s look at a few examples using ‘miles per hour’.

'Saatte mil'i kullanarak birkaç örneğe bakalım.

The first one.

İlki.

“The car was going one hundred miles per hour.”

"Araba saatte yüz mil hızla gidiyordu."

“The car was going one hundred miles per hour.”

"Araba saatte yüz mil hızla gidiyordu."

Ok, the second example.

Tamam, ikinci örnek.

“The airplane travels six hundred miles per hour.”

"Uçak saatte altı yüz mil yol alıyor."

“The airplane travels six hundred miles per hour.”

"Uçak saatte altı yüz mil yol alıyor."

And the last example.

Ve son örnek.

“The speed of sound is seven hundred and sixty-one miles per hour.”

"Sesin hızı saatte yedi yüz altmış bir mildir."

“The speed of sound is seven hundred and sixty-one miles per hour.”

"Sesin hızı saatte yedi yüz altmış bir mildir."

Alright, so we learned the Metric System using ‘kilometers per hour’.

Tamam, 'saatte kilometre'yi kullanan Metrik Sistemi öğrendik.

And we learned the Imperial System using ‘miles per hour’.

Ve 'saatte mil' kullanarak İmparatorluk Sistemini öğrendik.

So again…uhhh.. depends where you are in the world.

Yani yine… uhhh.. dünyanın neresinde olduğunuza bağlı.

Ahh, some countries…actually most countries use the Metric System these days, but probably,

Ahh, bazı ülkeler… aslında çoğu ülke bu günlerde Metrik Sistemi kullanıyor, ancak muhtemelen,

certainly if you’re in the U.S.A., they’re still using the Imperial System.

kesinlikle, eğer ABD'deyseniz, hala Imperial Sistemi kullanıyorlar.

Alright…

Tamam...

So, that’s it.

İşte bu kadar.

I hope you’ve learned how to express speed.

Umarım hızı nasıl ifade edeceğinizi öğrenmişsinizdir.

And..uhh, see you next time.

Ve...uhh, bir dahaki sefere görüşürüz.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

In this video we are going to talk about ‘height’, Ok…and how to express it in English.

Bu videoda 'yükseklik' hakkında konuşacağız, tamam… ve bunun İngilizce'de nasıl ifade edileceği.

Now, there are two systems…uhhh…to express ‘height’.

Şimdi, 'yüksekliği' ifade etmek için iki sistem var… uhhh….

The first system is the Metric System.

İlk sistem Metrik Sistemdir.

The Metric System… used in Korea.

Metrik Sistem... Kore'de kullanılıyor.

Also, Canada, where I’m from.

Ayrıca geldiğim yer olan Kanada.

And the other system is the Imperial System.

Diğer sistem ise İmparatorluk Sistemidir.

The Imperial System used in…especially in America, but sometimes we also use it in Canada.

İmparatorluk Sistemi özellikle Amerika'da kullanılıyor ama bazen Kanada'da da kullanıyoruz.

So, it’s good…you should know the Metric System, of course, but you should know a little

Yani bu iyi bir şey... Elbette Metrik Sistemi bilmelisiniz, ancak

bit of the Imperial System, in case you need to use it.

kullanmanız gerekebileceği ihtimaline karşı İmparatorluk Sistemi hakkında da biraz bilgi sahibi olmalısınız.

Alright…

Pekala…

Now, first, we’re going to talk about the Metric System.

Şimdi öncelikle Metrik Sistemden bahsedeceğiz.

So, take a look.

Öyleyse bir göz atın.

And I have two questions here.

Ve burada iki sorum var.

So, let’s just look at the first one.

Öyleyse ilkine bakalım.

The first one is asking “How tall are you?”.

İlki “Boyunuz kaç?” diye soruyor.

“How tall are you?”

"Boyunuz kaç?"

Ok…

Tamam…

So, I put my height.

Boyumu koydum.

So, “I’m one hundred and eighty-three centimeters tall.”

Yani, "Yüz seksen üç santimetre boyundayım."

So, listen again.

O halde tekrar dinle.

“I’m one hundred eighty-three centimeters tall.”

"Yüz seksen üç santimetre boyundayım."

“I’m one hundred eighty-three centimeters… tall.”

"Yüz seksen üç santimetre... boyum var."

“Centimeters…tall” Ok, there’s no ‘s’ here, but when you’re

“Santimetre…uzun” Tamam, burada 's' yok, ama

reading this, you’re reading…or you’re saying your height.

bunu okuduğunuzda, okuyorsunuz…ya da boyunuzu söylüyorsunuz.

You have to use the plural, “centimeters”.

Çoğul olan “santimetre”yi kullanmanız gerekir.

“Centimeters.”

"Santimetre."

Ok…

Tamam...

“I’m one hundred eighty-three centimeters… tall.”

"Yüz seksen üç santimetre... boyum var."

Don’t say, don’t say, ”I’m one hundred eighty-three centimeter… tall.”

"Ben yüz seksen üç santimetre... boyum var" deme, deme.

“One hundred eighty-three centimeters…tall” Ok…got it?

"Yüz seksen üç santimetre...boyunda" Tamam...anladın mı?

You understand?

Anladın?

Alright, let’s look at the next question.

Pekala, bir sonraki soruya bakalım.

Ok, both questions are asking the same thing, about height.

Tamam, her iki soru da aynı şeyi soruyor; boy hakkında.

“What’s your height?”

"Boyun kaç?"

“What’s your height?”

"Boyun kaç?"

Well, “My height is…”, again, “…one hundred eighty-three centimeters…centimeters”,

Peki, “Benim boyum…”, yine “…yüz seksen üç santimetre…santimetre”,

remember the ‘s’.

's'yi unutmayın.

“One hundred eighty-three centimeters.”

"Yüz seksen üç santimetre."

So, that’s one way to express it, but I also have an example using ‘meters’.

Bunu ifade etmenin bir yolu bu, ama aynı zamanda 'metre'yi kullanan bir örneğim de var.

So, “My height is one point eight three meters.”

Yani, "Boyum bir virgül sekiz üç metre."

So, if your using ‘centimeters’ or ‘meters’, both of them need the ‘s’.

Yani, 'santimetre' veya 'metre' kullanıyorsanız, her ikisinin de 's' harfine ihtiyacı vardır.

Ok…

Tamam…

So, one more time.

Peki, bir kez daha.

I’ll say it really fast.

Çok hızlı söyleyeceğim.

“How tall are you?”

"Boyunuz kaç?"

“How tall are you?”

"Boyunuz kaç?"

“I’m one hundred and eighty-three centimeters tall.”

"Yüz seksen üç santimetre boyundayım."

“I’m one hundred and eighty-three centimeters tall.”

"Yüz seksen üç santimetre boyundayım."

“What’s your height?”

"Boyun kaç?"

“What’s your height?”

"Boyun kaç?"

“My height is one hundred and eighty-three centimeters.”

"Boyum yüz seksen üç santimetre."

“My height is one point eighty-three meters.”

"Boyum bir virgül seksen üç metre."

Ok, so let’s look at a few more examples.

Tamam, birkaç örneğe daha bakalım.

Alright, let’s start with the first example.

Tamam, ilk örnekle başlayalım.

“He is one hundred and seventy-five centimeters tall.”

"Yüz yetmiş beş santimetre boyunda."

“He is one hundred and seventy-five centimeters tall.”

"Yüz yetmiş beş santimetre boyunda."

“The sixty-three floor building is two hundred and forty-nine meters high.”

"Altmış üç katlı binanın yüksekliği iki yüz kırk dokuz metre."

Ok, we use ‘tall’ for people, but for building we would probably use ‘high’

Tamam, insanlar için 'uzun' kullanıyoruz ama bina için muhtemelen 'yüksek' kullanacağız.

So…

Yani…

“The sixty-three floor building is two hundred and forty-nine meters high.”

“Altmış üç katlı binanın yüksekliği iki yüz kırk dokuz metre.”

The last example.

Son örnek.

“The height of Mount Everest is eight thousand eight hundred and forty-eight meters.”

"Everest Dağı'nın yüksekliği sekiz bin sekiz yüz kırk sekiz metredir."

“The height of Mount Everest is eight thousand eight hundred and forty-eight meters.”

"Everest Dağı'nın yüksekliği sekiz bin sekiz yüz kırk sekiz metredir."

Alright, let’s look at the Imperial System now.

Pekala, şimdi İmparatorluk Sistemine bakalım.

The Imperial System is a little more confusing.

İmparatorluk Sistemi biraz daha kafa karıştırıcı.

Ahhh, so you should…ahhh.. listen carefully.

Ahhh, yani… ahhh.. dikkatlice dinlemelisiniz.

I have the same question.

Benim de aynı sorum var.

“How tall are you?”

"Boyunuz kaç?"

But the answer is expressed very differently.

Ancak cevap çok farklı ifade ediliyor.

So, “How tall are you?”

Peki, "Boyunuz kaç?"

“I’m…” this is “…six feet tall”.

“Ben…” bu “…altı fit boyunda”.

“I’m six feet tall.”

"Bir buçuk metre boyundayım."

Alright, so in the Metric System, “I’m one hundred eighty-three centimeters tall.”

Tamam, Metrik Sistemde "Yüz seksen üç santimetre boyundayım."

Well in the Imperial System, I would express that, “I’m six feet tall.”

İmparatorluk Sisteminde şunu ifade ederdim: "Bir buçuk metre boyundayım."

So let’s take a look at the Imperial System.

Şimdi İmparatorluk Sistemine bir göz atalım.

They use ‘inches’ and ‘feet’.

'İnç' ve 'ayak' kullanırlar.

Ok…

Tamam...

So one inch…is equal to two point five four centimeters.

Yani bir inç... iki virgül beş dört santimetreye eşittir.

And one foot…is equal to thirty point four eight centimeters.

Ve bir ayak... otuz virgül dört sekiz santimetreye eşittir.

Alright, so, look at this.

Tamam, şuna bak.

“One foot.”

"Bir ayak."

They say “one foot”.

“Tek ayak” derler.

“Two foot?”

"İki ayak mı?"

No.

Hayır.

“One foot.”

"Tek ayak."

“Two feet.”

"İki ayak."

“Three feet.”

"Üç ayak."

“I am six feet.”

"Ben bir buçuk metreyim."

Ok…

Tamam…

So the singular is ‘foot’, for one, but the plural is ‘feet’.

Yani tekil 'ayak', çoğul ise 'ayak'.

Alright…

Tamam...

So, they’re going to show their height like this.

Boylarını bu şekilde gösterecekler.

And how do we read this?

Peki bunu nasıl okuyacağız?

Well, this is “five feet”.

Bu "beş ayak".

The first number is ‘feet’.

İlk sayı 'ayak'tır.

“Five feet”.

"Beş ayak".

They’re going to put this.

Bunu koyacaklar.

“Seven inches.”

"Yedi inç."

Ok, so this person is “five feet seven inches”.

Tamam, yani bu kişi "beş fit yedi inç".

Now if you look at mine, I’m “six feet zero inches”.

Şimdi benimkine bakarsanız, ben "altı fit sıfır inç"im.

“Zero inches.”

"Sıfır inç."

Ok, but this is the inch place, so “five feet seven inches”.

Tamam, ama burası inç yeri, yani "beş fit yedi inç".

And they write it like this.

Ve bunu şöyle yazıyorlar.

Ok…

Tamam...

Let’s look at a few more examples of the imperial system.

İmparatorluk sisteminin birkaç örneğine daha bakalım.

Alright, so here’s the first example.

Pekala, işte ilk örnek.

“The Empire State Building rises to one thousand two hundred and fifty feet.”

"Empire State Binası bin iki yüz elli feet'e yükseliyor."

“The Empire State Building rises to one thousand two hundred and fifty feet.”

"Empire State Binası bin iki yüz elli feet'e yükseliyor."

The next example.

Bir sonraki örnek.

“My mom is five foot two inches tall.”

"Annem 1,80 boyunda 2 inç."

“My mom is five foot two inches tall.”

"Annem 1,80 boyunda 2 inç."

The last example.

Son örnek.

“The basketball player is seven feet two inches tall.”

"Basketbol oyuncusu yedi fit iki inç boyundadır."

“The basketball player is seven feet two inches tall.”

"Basketbol oyuncusu yedi fit iki inç boyundadır."

Alright, so, now we know how to express…uhh.. height in the Metric System and the Imperial

Pekala, artık Metrik Sistemde ve İmparatorluk Sisteminde yüksekliği nasıl ifade edeceğimizi biliyoruz

System.

.

Ok…

Tamam…

Again, probably in Korea, we’re just going to use the Metric System.

Yine, muhtemelen Kore'de sadece Metrik Sistemi kullanacağız.

But if you’re talking to an American, they might only understand the Imperial System.

Ama eğer bir Amerikalıyla konuşuyorsanız, o sadece İmparatorluk Sistemini anlayabilir.

Ok, so you should know how to express your height both ways.

Tamam, boyunuzu her iki şekilde de nasıl ifade edeceğinizi bilmelisiniz.

So, again, “I’m one hundred eighty-three centimeters tall.”

Yani yine, "Yüz seksen üç santimetre boyundayım."

Or…

Veya...

“My height is one hundred eighty-three centimeters.”

"Boyum yüz seksen üç santimetre."

But I could also express that, “I’m…ahh… six feet tall.”

Ama aynı zamanda şunu da ifade edebilirim: "Ben... ah... bir buçuk metre boyundayım."

Alright…

Tamam…

That’s height.

Bu yükseklik.

And see you next time.

Bir dahaki sefere görüşürüz.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

In this video, we’re going to talk about a very sensitive topic; weight…or how much

Bu videoda çok hassas bir konuyu konuşacağız; kilo… veya ne kadar

you weigh.

kilonuz var.

Alright…

Tamam…

Again, there’s two systems.

Yine iki sistem var.

There’s the Metric System using kilograms.

Kilogram kullanan Metrik Sistem var.

And there’s the Imperial System that they will use in the U.S.A. using pounds.

Bir de ABD'de pound kullanarak kullanacakları Imperial Sistemi var.

But first, let’s look at the Metric System…using kilograms.

Ama önce, kilogramı kullanan Metrik Sisteme bakalım.

Ok…

Tamam…

So, there’s two questions again.

Peki yine iki soru var.

The most common questions to ask someone about their weight.

Birine kilosu hakkında sorulacak en yaygın sorular.

So let’s look at the first question.

O halde ilk soruya bakalım.

The first question, “How much do you weigh?”

İlk soru “Kaç kilosunuz?”

“How much do you weigh?”

"Kaç kilosun?"

Now, notice I don’t put “weight”.

Şimdi dikkat edin, “ağırlık” koymadım.

Ok…

Tamam...

‘Weigh’ is a verb and ‘weight’ is a noun.

'Tartmak' bir fiil, 'ağırlık' ise bir isimdir.

This questions, we have to use ‘weigh’.

Bu sorularda 'tartım' kullanmak zorundayız.

“How much do you weigh?”

"Kaç kilosun?"

And your answer.

Ve cevabınız.

“I weigh seventy-five kilograms.”

"Yetmiş beş kiloyum."

Ok, that’s my weight.

Tamam, bu benim kilom.

“I weigh seventy-five kilograms.”

"Yetmiş beş kiloyum."

Now listen.

Şimdi dinle.

I say “Seventy-five kilograms.”

“Yetmiş beş kilo” diyorum.

“Kilograms.”

"Kilogram."

Don’t forget the ‘s’ at the end.

Sondaki 's' harfini unutmayın.

“Kilograms.”

"Kilogram."

“I weigh seventy-five kilograms.”

"Yetmiş beş kiloyum."

Let’s look at this answer.

Bu cevaba bakalım.

“I weight seventy-five kilograms.”

"Yetmiş beş kiloyum."

Ok, you see this ‘x’?

Tamam, bu 'x'i görüyor musun?

That means it’s wrong.

Bu yanlış olduğu anlamına gelir.

Ok, never say, “I weight…”

Tamam, asla “Kiloluyorum…” demeyin.

This is wrong.

Bu yanlış.

It’s “I weigh…”

Bu, "Ağırlığım..."

“I weigh…”

"Ağırlığım..."

“I weight seventy-five kilograms.”

"Yetmiş beş kilogram ağırlığım."

Ok, so this is wrong.

Tamam, yani bu yanlış.

Do not say this.

Bunu söyleme.

Let’s move on to the next question.

Bir sonraki soruya geçelim.

“What’s your weight?”

"Kaç kilosun?"

Ok, now it’s using the noun form.

Tamam, şimdi isim formunu kullanıyor.

“What’s your weight?”

"Kaç kilosun?"

“My weight is seventy-five kilograms.”

"Kilom yetmiş beş kilo."

Ok…

Tamam…

Again, “My weigh…My weigh…is seventy-five kilograms.”

Tekrar, “Ağırlığım… Ağırlığım… yetmiş beş kilogram.”

‘X’ again.

Tekrar 'X'.

Don’t use that.

Bunu kullanma.

“What’s your weight?”

"Kaç kilosun?"

“My weight is seventy-five kilograms.”

"Kilom yetmiş beş kilo."

Don’t use this.

Bunu kullanmayın.

Ok, it’s a little bit confusing.

Tamam, biraz kafa karıştırıcı.

Especially the ‘weigh’ and the ‘weight’.

Özellikle 'ağırlık' ve 'ağırlık'.

Takes a lot of practice.

Çok fazla pratik gerektirir.

Ok, I’m going to say these again, really fast.

Tamam, bunları çok hızlı bir şekilde tekrar söyleyeceğim.

So, listen carefully.

Bu yüzden dikkatlice dinleyin.

“How much do you weigh?”

"Kaç kilosun?"

“I weigh seventy-five kilograms.”

"Yetmiş beş kiloyum."

“How much do you weigh?”

"Kaç kilosun?"

“I weigh seventy-five kilograms.”

"Yetmiş beş kiloyum."

“What’s your weight?”

"Kaç kilosun?"

“My weight is seventy-five kilograms.”

"Kilom yetmiş beş kilo."

“What’s your weight?”

"Kaç kilosun?"

“My weight is seventy-five kilograms.”

"Kilom yetmiş beş kilo."

Ok, let’s look at a few example sentences.

Tamam, birkaç örnek cümleye bakalım.

Alright, the first example sentence…

Pekala, ilk örnek cümle...

“I gained fifteen kilograms over the summer.”

"Yaz boyunca on beş kilo aldım."

“I gained fifteen kilograms over the summer.”

“Yaz boyunca on beş kilo aldım.”

The next one.

Sıradaki.

“I’m fat.

"Şişmanım.

I weigh one hundred kilograms.”

Yüz kiloyum."

“I’m fat.

"Şişmanım.

I weigh one hundred kilograms.”

Yüz kiloyum."

And the last one.

Ve sonuncusu.

“I need to lose forty kilograms.”

“Kırk kilo vermem lazım.”

“I need to lose forty kilograms.”

“Kırk kilo vermem lazım.”

Ok, let’s talk about the Imperial System, now.

Tamam, şimdi İmparatorluk Sisteminden bahsedelim.

So, remember, the Metric System uses kilograms and grams.

Bu nedenle, Metrik Sistemin kilogram ve gram kullandığını unutmayın.

The Imperial System…it’s going to use ounces and pounds.

İmparatorluk Sistemi… ons ve pound kullanacak.

Ok…

Tamam…

So, let’s take a look.

O halde bir bakalım.

Here’s my question, again.

İşte yine sorum.

“How much do you weigh?”

"Kaç kilosun?"

And before, I…

Ve öncesinde ben…

I said, “I weigh seventy-five kilograms.”

“Yetmiş beş kiloyum” dedim.

Well, in the Imperial System, “I weight one hundred and sixty-five pound.”

Eh, İmparatorluk Sisteminde, "Ben yüz altmış beş pound ağırlığındayım."

This means ‘pounds’.

Bu 'pound' anlamına gelir.

Ok, so let’s take a look at the two systems.

Tamam, o zaman iki sisteme bir göz atalım.

So, again, we use.. in the Metric, ‘grams’, they’re going to use ‘ounce’.

Yani, yine Metrik'te 'gram' kullanıyoruz, onlar da 'ons' kullanacaklar.

So one ounce is about…about twenty-eight grams.

Yani bir ons yaklaşık... yaklaşık yirmi sekiz gramdır.

Ok…

Tamam…

And one pound is about point four five kilograms.

Ve bir pound yaklaşık virgül dört beş kilograma denk geliyor.

Ok…

Tamam...

So, these are not exact numbers, it’s just ‘around’.

Yani bunlar kesin rakamlar değil, sadece 'yaklaşık'.

Ok…

Tamam…

Now, how to write one pound…

Şimdi bir pound nasıl yazılır…

This is “one pound”.

Bu “bir pound”.

Ok…

Tamam…

This is not a ‘one’.

Bu bir 'bir' değil.

This is actually an ‘l’. ‘l-b’

Bu aslında bir 'l'.

'l-b' 'l-b'

‘l-b’ One ‘l-b’.

Bir 'l-b'.

That means “one pound”.

Bu “bir pound” anlamına gelir.

Now ‘pound’ starts with ‘p’.

Artık 'pound' 'p' ile başlıyor.

So, why do they write ‘l-b’?

Peki neden 'l-b' yazıyorlar?

Well ‘l-b’ is actually from old latin.

'L-b' aslında eski Latince'den geliyor.

It comes from a latin term; libra pondo.

Latince bir terimden geliyor; terazi göleti.

But, don’t worry about the latin term.

Ancak Latince terim konusunda endişelenmeyin.

That’s very old, but still, these days, we use ‘l-b’.

Bu çok eski ama bugünlerde hâlâ 'l-b' kullanıyoruz.

That just means ‘pound’.

Bu sadece 'pound' anlamına geliyor.

So, “one pound.”

Yani “bir pound”.

Ok, this is single, ‘one’.

Tamam, bu tek, 'bir'.

Now we got two.

Şimdi elimizde iki tane var.

“Pounds.”

"Pound."

We usually write the ‘s’. ‘l-b-s’.

Genellikle 's' yazarız.

'lb-s'.

“One pound.”

"1 £."

“Two pounds.”

"2 £."

For the ‘ounces’.

'Ons' için.

‘One’ ‘oh’ ‘zee’.

'Bir' 'oh' 'zee'.

Ok, ‘one’ ‘oh’ ‘zee’.

Tamam, 'bir' 'oh' 'zee'.

“One ounce.”

"Bir ons."

“One ounce.”

"Bir ons."

“Two ounce.”

"İki ons."

It’s always ‘oh’ ‘zee’ Sometimes you’re going to see ‘one’

Her zaman 'oh' 'zee' Bazen 'bir' 'flo-z' göreceksiniz

‘f-l-o-z’.

.

Now, the ‘f-l’ means ‘fluid’.

Şimdi 'f-l' 'akışkan' anlamına geliyor.

Fluid is like a liquid.

Sıvı sıvı gibidir.

Like water.

Su gibi.

“Fluid…ounce” And you’re always going to see this on stuff

“Sıvı… ons” Ve bunu her zaman parfüm veya kolonya gibi

like perfume or cologne.

şeylerde göreceksiniz .

Ahhh…if you check your perfume or cologne at home, I’m sure you’re going to see

Ahhh…evde parfümünüzü veya kolonyanızı kontrol ederseniz eminim bunu göreceksiniz

this.

.

Ahhh…you’re not going to see the ‘one’.

Ahhh… 'bir'i görmeyeceksin.

It’s going to be a bigger number, but you’re going to see the ‘f-l-o-z’.

Daha büyük bir sayı olacak ama 'flo-z'yi göreceksiniz.

Alright, so that’s the Imperial System.

Tamam, işte bu İmparatorluk Sistemi.

It’s an older system.

Daha eski bir sistem.

It’s a little more complicated and confusing.

Biraz daha karmaşık ve kafa karıştırıcı.

Alright…

Tamam...

But my weight in the Imperial System is “a hundred and sixty-five pound.”

Ama İmparatorluk Sistemindeki ağırlığım "yüz altmış beş pound."

Let’s take a look at a few more examples of how to express weight in the Imperial System.

İmparatorluk Sisteminde ağırlığın nasıl ifade edileceğine dair birkaç örneğe daha bakalım.

Alright, the first example…

Pekala, ilk örnek…

“A baby weighs nine pounds at birth.”

“Bir bebek doğduğunda dokuz kilo ağırlığındadır.”

“A baby weighs nine pounds at birth.”

"Bir bebek doğduğunda dokuz kilo ağırlığındadır."

The next example.

Bir sonraki örnek.

“The fattest cat in the world weighs forty pounds.”

"Dünyanın en şişman kedisi kırk kilodur."

“The fattest cat in the world weighs forty pounds.”

"Dünyanın en şişman kedisi kırk kilodur."

The last example.

Son örnek.

“His weight is a hundred pounds.”

"Ağırlığı yüz pound."

“His weight is a hundred pounds.”

"Ağırlığı yüz pound."

“How much do you weigh?”

"Kaç kilosun?"

Ok, that’s a very serious and private question.

Tamam, bu çok ciddi ve özel bir soru.

Ok, so, if you don’t want to answer that question, maybe you should say, “no comment”.

Tamam, eğer bu soruya cevap vermek istemiyorsanız belki de “yorum yok” demelisiniz.

Anyway, we learned how to express weight in the Metric System.

Neyse, Metrik Sistemde ağırlığın nasıl ifade edileceğini öğrendik.

“I weigh seventy-five kilograms.”

"Yetmiş beş kiloyum."

And the Imperial System.

Ve İmparatorluk Sistemi.

“I weigh a hundred and sixty-five pounds.”

"Yüz altmış beş kiloyum."

Ahhh, of course, the Metric System is easier than the Imperial System.

Ahhh, elbette Metrik Sistem, Imperial Sistemden daha kolaydır.

To know and study.

Bilmek ve çalışmak.

But, you should be familiar with both systems.

Ancak her iki sisteme de aşina olmanız gerekir.

Alright, so that’s it and I’ll see you next video.

Pekala, bu kadar, bir sonraki videoda görüşürüz.

Whew….ahhh, it’s sure hot in this studio.

Vay be….ahhh, bu stüdyoda hava kesinlikle çok sıcak.

And it sounds like a good time to talk about temperature.

Ve sıcaklık hakkında konuşmak için iyi bir zaman gibi görünüyor.

So, that’s what we’re going to do in this video.

İşte bu videoda da bunu yapacağız.

We’re going to talk about how to express ‘temperature’ in English.

İngilizce'de "sıcaklık" ifadesinin nasıl ifade edileceği hakkında konuşacağız.

Now, you should know there’s two systems.

Şimdi iki sistemin olduğunu bilmelisiniz.

There’s the American system.

Amerikan sistemi var.

They use ‘Fahrenheit’.

'Fahrenheit' kullanıyorlar.

And, of course, there’s the system we use in Korea and I use in Canada; ‘Celsius’.

Ve tabi ki bizim Kore'de kullandığımız ve benim Kanada'da kullandığımız sistem var; 'Santigrat'.

Ok, we’re going to talk about the Fahrenheit System, later, but first, let’s focus on

Tamam, Fahrenheit Sistemi hakkında daha sonra konuşacağız ama önce

‘Celsius’.

'Santigrat'a odaklanalım.

So, look at the board.

Öyleyse tahtaya bakın.

And…I’m going to start with this question.

Ve… Bu soruyla başlayacağım.

“What’s the temperature?”

"Sıcaklık kaç derece?"

“What’s the temperature outside?”

“Dışarıda sıcaklık nedir?”

You should begin your answer with “It’s”.

Cevabınıza “Bu” ile başlamalısınız.

Ok, “What’s the temperature?”

Tamam, "Sıcaklık nedir?"

“It’s…”, and I have many ways to express the temperature.

“Bu…” ve sıcaklığı ifade etmenin birçok yolu var.

Let’s start up here.

Buradan başlayalım.

So, “What’s the temperature?”

Peki, “Sıcaklık nedir?”

“It’s…”, this symbol means ‘plus’.

“Bu…”, bu sembol 'artı' anlamına gelir.

Ok…

Tamam...

“Plus.”

"Artı."

This means it is above zero degrees.

Bu da sıfır derecenin üzerinde olduğu anlamına geliyor.

Ok, it’s warm.

Tamam, sıcak.

“It’s plus twenty degrees…”

“Artı yirmi derece…”

Ok, this symbol always means ‘degrees’.

Tamam, bu sembol her zaman 'derece' anlamına geliyor.

“…Celsius.”

“…Santigrat.”

“Celsius.”

"Santigrat."

“Celsius.”

"Santigrat."

Ok…

Tamam...

It’s very difficult to say.

Bunu söylemek çok zor.

“Celsius.”

"Santigrat."

‘Celsius’ is spelled with a capital ‘c’.

'Celsius' büyük 'c' harfiyle yazılır.

Big ‘c’.

Büyük 'c'.

Be careful here.

Burada dikkatli olun.

Many people write a ‘c’.

Birçok kişi 'c' yazar.

This is an ‘s’.

Bu bir 's'.

Ok…

Tamam…

So, “What’s the temperature?”

Peki “Sıcaklık nedir?”

“It’s plus twenty degrees celsius.”

"Sıcaklık artı yirmi santigrat derece."

Ok, that’s a good way to express the temperature.

Tamam, bu sıcaklığı ifade etmenin iyi bir yolu.

Now, the ‘plus’…some people say ‘plus’, but you don’t have to say ‘plus’.

Şimdi, 'artı'... bazı insanlar 'artı' der ama sizin 'artı' demek zorunda değilsiniz.

Ok, you can just say, “What’s the temperature?”

Tamam, sadece "Sıcaklık nedir?" diyebilirsin.

“It’s twenty degrees Celsius.”

"Yirmi santigrat derece."

It means the same thing.

Aynı anlama geliyor.

Let’s move down here.

Aşağıya inelim.

The next one.

Sıradaki.

“What’s the temperature?”

"Sıcaklık kaç derece?"

“It’s twenty degrees centigrade.”

"Yirmi santigrat derece."

“Centigrade?”

"Santigrat?"

What is that?

Bu nedir?

Well, ‘Celsius’ and ‘Centigrade’…these are the same temperatures.

Peki, 'Santigrat' ve 'Santigrat'…bunlar aynı sıcaklıklardır.

Ok, just ‘Centigrade’ is the old English style.

Tamam, sadece 'Santigrat' eski İngiliz tarzıdır.

Ok…

Tamam…

So, actually, I don’t want you to say “Centigrade”.

Yani aslında “Santigrat” demenizi istemiyorum.

I want you to only use “Celsius”.

Sadece “Santigrat” kullanmanı istiyorum.

But I’m teaching you might hear ‘Centigrade’.

Ama size 'Santigrat' kelimesini duyabileceğinizi öğretiyorum.

Some older people might say “Centigrade”.

Bazı yaşlı insanlar “Santigrat” diyebilir.

Ok, so you hear “Centigrade”, but you speak only “Celsius”.

Tamam, “Santigrat” kelimesini duyuyorsunuz ama yalnızca “Santigrat” konuşuyorsunuz.

Alright…

Pekala...

Let’s move to the next one.

Bir sonrakine geçelim.

Ahhh, “What’s the temperature?”

Ahhh, “Sıcaklık nedir?”

“It’s twenty degrees ‘c’.”

"Yirmi derece 'c'."

“It’s twenty degrees ‘c’.”

"Yirmi derece 'c'."

Ok, some people are going to shorten ‘Celsius’ to just ‘c’.

Tamam, bazı insanlar 'Santigrat'ı sadece 'c' olarak kısaltacak.

“It’s twenty degrees ‘c’.”

"Yirmi derece 'c'."

And, actually, more common…we can shorten that more and cut that.

Ve aslında daha yaygın… Bunu daha da kısaltıp kesebiliriz.

And this is the most common way to express the temperature.

Ve bu, sıcaklığı ifade etmenin en yaygın yoludur.

“What’s the temperature?”

"Sıcaklık kaç derece?"

“It’s twenty degrees.”

"Yirmi derece."

Ok…

Tamam…

So when people say, “It’s twenty degrees.”

İnsanlar “Yirmi derece” dediğinde.

I know it’s ‘celsius’.

'Santigrat' olduğunu biliyorum.

And I know it’s ‘plus’.

Ve bunun 'artı' olduğunu biliyorum.

Ok…

Tamam…

This one…ahhh…

Bu… ahhh…

“What’s the temperature?”

“Sıcaklık nedir?”

“It’s twenty above.”

"Yirmi yukarıda."

“Twenty above.”

"Yirmi üstü."

Ok, so ‘zero degrees’….and twenty above.

Tamam, yani 'sıfır derece'... ve yirminin üzerinde.

“Twenty degrees above zero.”

"Sıfırın üstünde yirmi derece."

So, “What’s the temperature?”

Peki, “Sıcaklık nedir?”

“It’s twenty above.”

"Yirmi yukarıda."

This.

Bu.

This.

Bu.

This.

Bu.

This.

Bu.

They’re all the same temperature.

Hepsi aynı sıcaklıkta.

Ok…

Tamam...

“Zero degrees.”

"Sıfır derece."

Freezing.

Donmak.

We’re getting cold.

Üşüyoruz.

Let’s go down here.

Hadi buraya inelim.

“What’s the temperature?”

"Sıcaklık kaç derece?"

“It’s twenty below.”

"Yirmi aşağıda."

Ok, so this is ‘above’ zero.

Tamam, yani bu sıfırın 'üstünde'.

And this is below ‘zero degrees’.

Bu da ‘sıfır derecenin’ altında.

So, ‘zero’, going down…cold.

Yani 'sıfır', aşağı iniyor… soğuk.

“It’s twenty below.”

"Yirmi aşağıda."

Very cold.

Çok soğuk.

Let’s move to the last one.

Sonuncuya geçelim.

“What’s the temperature?”

"Sıcaklık kaç derece?"

“It’s…”, this symbol is ‘minus’.

“Bu…”, bu sembol 'eksi'dir.

This is ‘plus’.

Bu 'artı'dır.

This is ‘minus’.

Bu 'eksi'.

‘Minus’ is very scary cause it’s freezing.

'Eksi' çok korkutucu çünkü hava buz gibi.

It’s cold.

Hava soğuk.

“It’s minus twenty degrees celsius.”

"Eksi yirmi santigrat derece."

If you told me that “It’s minus twenty degrees Celsius outside,” I do not want

Bana “Dışarısı eksi yirmi santigrat derece” deseniz dışarı çıkmak

to go outside.

istemem

That’s very cold.

. Bu çok soğuk.

So, “What’s the temperature?”

Peki, “Sıcaklık nedir?”

“It’s twenty degrees.”

"Yirmi derece."

“What’s the temperature?”

"Sıcaklık kaç derece?"

“It’s minus twenty degrees.”

"Eksi yirmi derece."

Ok, those are the best ways to express it.

Tamam, bunlar bunu ifade etmenin en iyi yolları.

Alright, so I hope you understand how to express ‘Celsius’.

Pekala, umarım 'Celsius'u nasıl ifade edeceğinizi anlıyorsunuzdur.

Ahhh, let’s look at a few more examples.

Ahhh, birkaç örneğe daha bakalım.

Alright, the first example…

Tamam, ilk örnek...

“The temperature outside is fifteen degrees Celsius.”

"Dışarıda sıcaklık on beş santigrat derece."

“The temperature outside is fifteen degrees Celsius.”

"Dışarıda sıcaklık on beş santigrat derece."

The next example.

Bir sonraki örnek.

“Water freezes at zero degrees ‘c’.”

“Su sıfır 'c' derecede donar.”

“Water freezes at zero degrees ‘c’.”

“Su sıfır 'c' derecede donar.”

And the last example.

Ve son örnek.

“It’s cold outside.

"Dışarısı soğuk.

It’s about three degrees below zero.”

Sıfırın altında üç derece civarında.”

“It’s cold outside.

"Dışarısı soğuk.

It’s about three degrees below zero.”

Sıfırın altında üç derece civarında.”

Now, we’re going to talk about what they use in America.

Şimdi Amerika'da ne kullandıklarından bahsedeceğiz.

In the U.S.A.

ABD'de

They don’t use ‘Celsius’.

'Santigrat' kullanmıyorlar.

They use Fahrenheit.”

Fahrenheit kullanıyorlar.”

Ok…

Tamam…

So, same question.

Peki aynı soru.

“What’s the temperature?”

"Sıcaklık kaç derece?"

“What’s the temperature outside?”

“Dışarıda sıcaklık nedir?”

“It’s sixty-eight degrees…,” that’s the same, “f”.

“Altmış sekiz derece…” bu aynı, “f”.

Instead of ‘c’, they’re going to use an ‘f’.

'C' yerine 'f' kullanacaklar.

And that’s “Sixty-eight degrees…”, this is the spelling, oh it’s very difficult

Ve bu “Altmış sekiz derece…”, yazılışı bu, ah

to spell, even for me.

, benim için bile hecelemek çok zor.

“Fahrenheit”.

“Fahrenhayt”.

Ok, we pronounce that “Fahrenheit”.

Tamam, bunu “Fahrenheit” olarak telaffuz ediyoruz.

So, “Twenty-degrees Celsius,” is the same as “Sixty-eight degrees Fahrenheit”.

Yani, "Yirmi santigrat derece", "Altmış sekiz Fahrenheit derece" ile aynıdır.

Ok…

Tamam...

And you should also know…freezing…the freezing temperature.

Ayrıca şunu da bilmelisiniz...donma...donma sıcaklığını.

“Zero degrees Celsius,” is the same as “Thirty-two degrees Fahrenheit”.

“Sıfır santigrat derece”, “Otuz iki Fahrenheit derece” ile aynıdır.

Alright, so if you go to the U.S.A., and you’re watching TV, all the weather, everything,

Tamam, eğer ABD'ye giderseniz ve TV izliyorsanız, tüm hava durumu, her şeyde

they’re always using Fahrenheit.

her zaman Fahrenheit kullanılır.

And it can be very confusing.

Ve bu çok kafa karıştırıcı olabilir.

So, I would say, try to remember this.

O yüzden şunu hatırlamaya çalışın derim.

So, you can kind of guess how hot it is.

Yani ne kadar sıcak olduğunu tahmin edebilirsiniz.

Alright, let’s look at a few examples of Fahrenheit.

Pekala, birkaç Fahrenheit örneğine bakalım.

The first example…

İlk örnek...

“A human’s body temperature is usually ninety-eight point six degrees Fahrenheit.”

"Bir insanın vücut ısısı genellikle doksan sekiz virgül altı Fahrenheit derecedir."

“A human’s body temperature is usually ninety-eight point six degrees Fahrenheit.”

"Bir insanın vücut ısısı genellikle doksan sekiz virgül altı Fahrenheit derecedir."

The second example…

İkinci örnek...

“Room temperature is about seventy degrees Fahrenheit.”

"Oda sıcaklığı yaklaşık yetmiş Fahrenheit derece."

“Room temperature is about seventy degrees Fahrenheit.”

"Oda sıcaklığı yaklaşık yetmiş Fahrenheit derece."

And the last example…

Ve son örnek...

“Water freezes at thirty-two degrees.”

“Su otuz iki derecede donar.”

“Water freezes at thirty-two degrees.”

"Su otuz iki derecede donar."

Alright, so there you go.

Tamam, işte buyurun.

There’s the Celsius System and the Fahrenheit System.

Celsius Sistemi ve Fahrenheit Sistemi var.

Ahhh, they’re very very different and they can be very confusing.

Ahhh, bunlar çok çok farklı ve kafa karıştırıcı olabiliyorlar.

Alright, so, if you’re going to the U.S.A., you should try to…ahh…learn the Fahrenheit

Pekala, eğer ABD'ye gidiyorsan, Fahrenheit Sistemini...ahh...öğrenmeye çalışmalısın

System.

.

Anyway, I hope you understood what I was trying to teach you today..ahhh..

Neyse, umarım bugün sana öğretmeye çalıştığım şeyi anlamışsındır..ahhh..

That’s it.

Bu kadar.

See you next time.

Bir dahaki sefere görüşürüz.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

In this video, I’m going to talk about roman numerals.

Bu videoda romen rakamlarından bahsedeceğim.

So, roman numerals are letters that mean numbers.

Yani romen rakamları sayı anlamına gelen harflerdir.

Roman numerals are not so common, but you can see them every day.

Romen rakamları çok yaygın olmasa da onları her gün görebilirsiniz.

Ok, so especially, on a clock or a watch.

Tamam, özellikle de bir saatte veya saatte.

They often use roman numerals.

Genellikle romen rakamlarını kullanırlar.

Ahhh.. in.. on book volumes and chapters of books, they use roman numerals…

Ahhh.. kitap ciltlerinde ve kitap bölümlerinde, romen rakamlarını kullanıyorlar… ahhh.. çoğu

ahhh.. a lot of the time.

zaman.

The Olympics usually express the year in roman numerals.

Olimpiyatlar genellikle yılı Romen rakamlarıyla ifade eder.

Ok, so you will see roman numerals, so you should know, at least the first ten.

Tamam, Roma rakamlarını göreceksiniz, yani en azından ilk on rakamını bilmelisiniz.

Ok…

Tamam…

Now, let’s take a look here.

Şimdi buraya bir bakalım.

I wrote the first ten.

İlk on tanesini yazdım.

And you can see the first one, ‘I’.

Ve ilkini, 'Ben'i görebilirsiniz.

Now, ‘I’ is written like this and this means ‘one’.

Şimdi 'ben' bu şekilde yazılıyor ve bu 'bir' anlamına geliyor.

And the second one is ‘I-I’; ‘two’.

İkincisi ise 'ben-ben'; 'iki'.

The third one.

Üçüncü olan.

‘I-I-I’; ‘three’.

'II-I'; 'üç'.

So, one two and three.. so those are the very…the easiest ones.

Yani bir iki ve üç... yani bunlar en...en kolay olanları.

Ok, after that, it gets a little more difficult.

Tamam bundan sonrası biraz daha zorlaşıyor.

So, one two three.

Yani bir iki üç.

And the next one is ‘four’.

Ve bir sonraki 'dört'.

And it looks like this ‘I-V’.

Ve bu 'I-V'ye benziyor.

Now what is ‘V’?

Peki 'V' nedir?

Well, quickly, let’s go to ‘five’.

Pekâlâ, çabuk, 'beş'e geçelim.

And you can see ‘V’ is ‘five’.

Ve 'V'nin 'beş' olduğunu görebilirsiniz.

Alright, ‘V’ is ‘five’.

Tamam, 'V' 'beş'.

So, let’s go back.

Öyleyse geri dönelim.

‘V’ We know this is ‘five’.

'V' Bunun 'beş' olduğunu biliyoruz.

And ‘I’.

Ve ben'.

So ‘I’ is ‘one’.

Yani 'ben' 'bir'dir.

So ‘I’ is one before ‘five’.

Yani 'ben' 'beş'ten önce birdir.

And that’s ‘four’.

Ve bu 'dört'.

Ok…

Tamam…

So one…one number before five is four.

Yani bir… beşten önceki bir sayı dörttür.

And then ‘five’.

Ve sonra 'beş'.

Let’s go to the next side.

Bir sonraki tarafa geçelim.

Six seven eight nine ten.

Altı yedi sekiz dokuz on.

Now, if you notice…I…I wrote them a little bit different.

Şimdi dikkat ederseniz…Ben…Ben onları biraz farklı yazdım.

Let’s go down here first.

Önce buraya inelim.

Now you can write the roman numeral two styles.

Artık romen rakamını iki stilde yazabilirsiniz.

One style is with a line at the top and the bottom.

Stillerden biri üstte ve altta bir çizgidir.

And another style, there’s no line.

Ve başka bir stil, çizgi yok.

Ok, this and this mean the same thing.

Tamam, bu ve bu aynı anlama geliyor.

So this is ‘one’ and this is ‘one’.

Yani bu 'bir' ve bu da 'bir'.

You can see that again with ‘five’.

Bunu 'beş' ile tekrar görebilirsiniz.

So you can write it with the lines at the top and the ‘V’.

Yani üstteki çizgiler ve 'V' ile yazabilirsiniz.

Or…no lines, just ‘V’.

Veya...hiç çizgi yok, sadece 'V'.

Again, they mean the same thing.

Yine aynı şeyi kastediyorlar.

So this side, I wrote the lines.

Yani bu tarafa satırları yazdım.

This side, I didn’t write the lines.

Bu tarafta satırları ben yazmadım.

Doesn’t matter.

Önemli değil.

Alright…

Pekala…

So let’s continue.

O halde devam edelim.

This was ‘four’.

Bu 'dört'tü.

This was ‘five’.

Bu 'beş'ti.

“Six.”

"Altı."

Now ‘six’, ‘V’ and ‘I’.

Şimdi 'altı', 'V' ve 'I'.

So ‘V’ we know is ‘five’.

Yani 'V'nin 'beş' olduğunu biliyoruz.

‘I’ we know is ‘one’.

'Ben'in 'bir' olduğunu biliyoruz.

So, ‘five’ and ‘one’ is ‘six’.

Yani 'beş' ve 'bir' 'altı'dır.

So, you notice, ‘I-V’.

Yani 'I-V'yi fark ettiniz.

‘One’ before ‘five’.

'Beş'ten önce 'bir'.

‘Four’.

'Dört'.

‘V-I’.

'V-ben'.

‘Six’.

'Altı'.

‘V-I-I’.

'VI-I'.

‘Seven’.

'Yedi'.

‘V-I-I-I’.

'VII-I'.

‘Eight’.

'Sekiz'.

So, five six seven eight.

Yani beş altı yedi sekiz.

Alright, then it gets complicated again.

Tamam, o zaman işler yine karmaşıklaşıyor.

‘I-X’ is ‘nine’.

'I-X' 'dokuz'dur.

Ok, so ‘X’, ‘X’ is ‘ten’.

Tamam, yani 'X', 'X', 'on'dur.

Ok…

Tamam…

So like ‘four’.

Yani 'dört' gibi.

‘One’ before ‘five’ is ‘four’.

'Beş'ten önceki 'bir', 'dört'tür.

One number before ‘ten’ is ‘nine’.

'On'dan önceki bir sayı 'dokuz'dur.

‘I-X’ that means ‘nine’.

'I-X' 'dokuz' anlamına gelir.

And, of course, ‘ten’ is ‘X’.

Ve elbette 'on', 'X'tir.

Alright…let’s move on to some bigger roman numerals.

Pekala…hadi daha büyük romen rakamlarına geçelim.

Now, I told you.. ahh..

Şimdi sana söyledim..

‘X’ is ‘ten’.

ahh..

'X', 'on'dur.

Now, ‘X’ and ‘I’.

Şimdi 'X' ve 'Ben'.

So ‘ten’ and ‘one’.

Yani 'on' ve 'bir'.

That’s ‘eleven’.

Bu 'on bir'.

‘X-I-I’.

'XI-I'.

That’s ‘twelve’.

Bu 'on iki'.

Alright…

Pekala…

So up until ‘twelve’ are the most common roman numerals cause those are the ones on

Yani 'on iki' en yaygın romen rakamlarıdır çünkü bunlar saatin üzerindeki rakamlardır

the clock.

.

‘One’ to ‘twelve’.

'Bir'den 'on iki'ye.

So you should really know ‘One’ to ‘twelve’.

Yani 'Bir'den 'on iki'ye kadar gerçekten bilmeniz gerekir.

Ok…

Tamam...

Now, the next ones are not so common.

Şimdi bundan sonrakiler pek yaygın değil.

Ok…

Tamam...

You rarely rarely see them.

Onları nadiren görürsünüz.

But let’s continue anyways.

Ama yine de devam edelim.

So after ‘twelve’, we’re going to jump to ‘twenty’.

Yani 'on iki'den sonra 'yirmi'ye atlayacağız.

And ‘twenty’ is ‘X-X’.

Ve 'yirmi', 'X-X'tir.

So, ten ten.

Yani on on.

Ten ten means twenty.

On on, yirmi demektir.

‘X-X-V’.

'XX-V'.

We know ‘V’ is ‘five’.

'V'nin 'beş' olduğunu biliyoruz.

‘X-X-V’.

'XX-V'.

‘Twenty-five’.

'Yirmi beş'.

Ok, let’s jump more.

Tamam, daha fazla zıplayalım.

‘X-X’ is ‘twenty’.

'X-X' 'yirmi'dir.

‘X-X-X’.

'XX-X'.

‘Thirty’.

'Otuz'.

And then the next one.

Ve sonra bir sonraki.

‘X-L’ ‘X-L’ is ‘forty’.

'X-L' 'X-L' 'kırk'tır.

Well, what is ‘L’?

Peki 'L' nedir?

‘L’ is ‘fifty’.

'L' 'elli'dir.

So, ‘X’ is ‘ten’.

Yani 'X', 'on'dur.

Again, ten before fifty.

Yine elliden on önce.

So, ten before fifty is ‘forty’.

Yani elliden önce on "kırk"tır.

So this means ‘forty’.

Yani bu 'kırk' anlamına geliyor.

Ten before fifty.

Elliden on önce.

‘L’ is ‘fifty’.

'L' 'elli'dir.

‘L-I’.

'L-ben'.

‘Fifty-one’.

'Elli bir'.

‘Fifty-one’.

'Elli bir'.

‘X-C’ is ‘ninety’.

'X-C' 'doksan'dır.

Well, what is ‘C’? ‘C’ is ‘one hundred’.

Peki 'C' nedir?

'C' 'yüz'dür.

So, ‘X’ is ten before one hundred.

Yani 'X' yüzden önce ondur.

So, ten before one hundred is ‘ninety’.

Yani yüzden önce on "doksan"dır.

And of course, ‘C’, ‘one hundred’.

Ve elbette 'C', 'yüz'.

Ok, so again, these ones are not so common.

Tamam, yine söylüyorum bunlar o kadar yaygın değil.

So, you don’t have to worry about this so much.

Yani bu konuda bu kadar endişelenmenize gerek yok.

But anyway, let’s continue to some bigger roman numerals

Ama neyse, biraz daha büyük romen rakamlarıyla devam edelim.

Ok, so here are some bigger roman numerals.

Tamam, işte burada birkaç büyük romen rakamı var.

Now, we know ‘C’ is ‘one hundred’.

Artık 'C'nin 'yüz' olduğunu biliyoruz.

Let’s go to this one.

Hadi şuna gidelim.

‘C-D’. ‘C-D’ is ‘four hundred’.

'CD'.

'C-D' 'dört yüz'dür.

Well, what is ‘D’?

Peki 'D' nedir?

‘D’ is ‘five hundred’.

'D', 'beş yüz'dür.

So, ‘C-D’ means one hundred before five hundred.

Yani 'C-D' beş yüzden önceki yüz anlamına gelir.

So, that is ‘four hundred’.

Yani 'dört yüz'.

‘Five hundred’ ‘M’.

'Beş yüz' 'M'.

‘M’ is the last letter we use in roman numerals.

'M' romen rakamlarında kullandığımız son harftir.

‘M’ is ‘one thousand’. ok…

'M' 'bin'dir.

tamam…

‘M-D’.

'M-D'.

Well, ‘D’ is ‘five hundred’.

'D', 'beş yüz' demektir.

‘M’ is ‘one thousand’, so ‘one thousand five hundred”.

'M' 'bin'dir, yani 'bin beş yüz'.

‘M-D’.

'M-D'.

And the last one here.

Ve buradaki sonuncusu.

A really big number.

Gerçekten büyük bir rakam.

‘M-D-C-C-C’.

'MDCC-C'.

Ok, so one thousand five hundred…and one hundred, two hundred, three hundred…the

Tamam, yani bin beş yüz... ve yüz, iki yüz, üç yüz... toplam

total here is eighteen hundred.

burada bin sekiz yüz.

Ok…

Tamam...

So that…that’s roman numerals.

Yani... bu romen rakamları.

Let’s do a little more practice.

Biraz daha pratik yapalım.

Ok, let’s do a little practice together.

Tamam, birlikte biraz pratik yapalım.

I know it’s difficult.

Bunun zor olduğunu biliyorum.

So let’s take a look at these letters.

O halde gelin bu harflere bir göz atalım.

‘L-X-V’.

'LX-V'.

What is that?

Bu nedir?

‘L-X-V’.

'LX-V'.

Well, we know ‘L’ is ‘fifty’.

'L'nin 'elli' olduğunu biliyoruz.

Oh, but it’s followed by ‘X’.

Ama onu 'X' takip ediyor.

So, ‘fifty’ and ‘X’ is ‘ten’, so fifty plus ten is ‘sixty’.

Yani 'elli' ve 'X', 'on'dur, yani elli artı on, 'altmış'tır.

And ‘V’.

Ve 'V'.

What is ‘V’?

'V' nedir?

‘V’ is ‘five’.

'V' 'beş'tir.

So, fifty plus ten is sixty plus ‘V’ is five.

Yani elli artı on altmış artı 'V' beş eder.

So, this….’sixty-five’.

Yani bu….'altmış beş'.

Alright, the next one.

Tamam, bir sonraki.

‘X-X-I-X’.

'XXI-X'.

Hmmm…

Hmmm…

Well, we know ‘X’ is ‘ten’.

'X'in 'on' olduğunu biliyoruz.

And ‘X-X’, ‘ten’, ‘ten’.

Ve 'X-X', 'on', 'on'.

‘Twenty’.

'Yirmi'.

And ‘one’.

Ve bir'.

“Twenty-one’.

"Yirmi bir'.

‘X’.

'X'.

Ohhh…this is confusing.

Ahhh… bu kafa karıştırıcı.

Ahhh…first we have to look at these.

Ahhh...önce bunlara bakmamız lazım.

Ok, what is this number?

Tamam, bu sayı nedir?

‘I-X’?

'I-X' mi?

Well, ‘I-X’ is…uhhh…’nine’.

Peki, 'I-X'…uhhh...'dokuz'.

One before ‘X’ is ‘nine’.

'X'ten önceki bir 'dokuz'dur.

So, ‘X-X’ is ‘twenty’ and ‘nine’.

Yani 'X-X', 'yirmi' ve 'dokuz'dur.

So, ‘twenty-nine’. ‘C-V’.

Yani 'yirmi dokuz'.

'ÖZGEÇMİŞ'.

Well, ‘C’…

Peki, 'C'…

What’s ‘C’?

'C' nedir?

That’s a hundred.

Bu yüz.

And what’s ‘V’?

Peki 'V' nedir?

That’s five.

Bu beş.

So, a hundred plus five.

Yani yüz artı beş.

‘C-V’.

'ÖZGEÇMİŞ'.

‘A hundred and five’.

'Yüz beş'.

Next one.

Sıradaki.

‘C-C-D’.

'CC-D'.

‘C-C-D’.

'CC-D'.

Well, ‘C’ is ‘a hundred’.

'C' 'yüz' demektir.

And, ‘C-C’ that’s ‘two hundred’.

Ve 'C-C' bu 'iki yüz' demektir.

And what was ‘D’?

Peki 'D' neydi?

‘D’ was ‘five hundred’.

'D' 'beş yüz'dü.

So, ‘C-C-D’.

Yani 'CC-D'.

That’s ‘two hundred’ before ‘five hundred’.

Bu 'beş yüz'den önce 'iki yüz' demektir.

‘Two hundred’ before ‘five hundred’.

'Beş yüz'den önce 'iki yüz'.

That must be ‘three hundred’.

Bu 'üç yüz' olmalı.

Ahhh…ok, but ‘C-C-D’, I tricked you.

Ahhh… tamam ama 'CC-D', seni kandırdım.

‘C-C-D’ is impossible.

'CC-D' imkansızdır.

‘Three hundred’ can only be ‘C-C-C’.

'Üç yüz' yalnızca 'CC-C' olabilir.

Alright…

Tamam…

‘C-C-D’ that is impossible.

'CC-D' bu imkansız.

That is wrong.

Bu yanlış.

You can only write ‘three hundred’ as ‘C-C-D’…or ‘C-C-C’.

'Üç yüz'ü yalnızca 'CC-D' veya 'CC-C' olarak yazabilirsiniz.

You cannot write it ‘C-C-D’.

'CC-D' yazamazsınız.

Alright, the last one.

Tamam, sonuncusu.

‘M-M-X-I-I’.

'MMXI-I'.

‘M’.

'M'.

‘One thousand’.

'Bin'.

‘M’.

'M'.

‘One thousand’.

'Bin'.

Two ‘M’s, ‘two thousand’.

İki 'M', 'iki bin'.

‘X’.

'X'.

‘Ten’.

'On'.

‘I-I’ ‘Twelve’.

'Ben-ben' 'Oniki'.

So, this going to be ‘two thousand’.

Yani bu 'iki bin' olacak.

We know that.

Biz biliyoruz ki.

‘X-I-I’, that’s ‘twelve’.

'XI-I', bu 'on iki'.

Oops.

Hata.

Put them together.

Onları bir araya getirin.

That is a year.

Bu bir yıl.

‘Two thousand twelve’.

'İki bin on iki'.

It is written ‘M-M-X-I-I’.

'MMXI-I' yazıyor.

Alright, so that’s roman numerals.

Tamam, bu Roma rakamları.

Again, you only need to know, probably ‘one’ to ‘twelve’.

Yine, muhtemelen 'bir'den 'on iki'ye kadar bilmeniz gereken tek şey.

Those are the most common.

Bunlar en yaygın olanlardır.

Ahhh… probably, you’ll never have to worry about these roman numerals in your life.

Ahhh… muhtemelen hayatınızda bu romen rakamları hakkında endişelenmenize gerek kalmayacak.

Ok, but this is just for fun, so you know.

Tamam ama bu sadece eğlence için, yani biliyorsun.

Alright, that’s it.

Tamam, bu kadar.

See you next time.

Bir dahaki sefere görüşürüz.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

In this video, we are going to talk about how to express your phone number.

Bu videomuzda telefon numaranızı nasıl ifade edebileceğinizi konuşacağız.

Alright…

Pekala…

So, here’s the question.

İşte soru şu.

“What’s your phone number?”

"Telefon numaran ne?"

“What’s your phone number?”

"Telefon numaran ne?"

Very important question.

Çok önemli bir soru.

And the first number I wrote here is very big.

Ve buraya yazdığım ilk sayı çok büyük.

Ok…

Tamam…

It has many parts.

Pek çok parçası var.

So, let’s look at the first part.

O halde ilk kısma bakalım.

The first part here is called your ‘country code’.

Buradaki ilk bölüme 'ülke kodunuz' denir.

Ok…

Tamam...

So, the country code of Korea is ‘eighty-two’.

Yani Kore'nin ülke kodu 'seksen iki'.

So if someone is calling from another country, they have to put your country code ‘eighty-two’.

Yani eğer birisi başka bir ülkeden arıyorsa, ülke kodunuzu 'seksen iki' girmek zorundadır.

Ahhh… in Canada and the U.S.A., the country code is ‘one’.

Ahhh… Kanada ve ABD'de ülke kodu 'bir'dir.

The next is the ‘area code’.

Bir sonraki 'alan kodu'.

Now, in Korea I don’t think there’s an area code ‘fifty-seven’.

Kore'de 'elli yedi' alan kodunun olduğunu sanmıyorum.

But, there….Seoul has an area code of ‘zero two’.

Ama orada….Seul'ün alan kodu 'sıfır iki'dir.

And I think Busan… the area code of Busan is ‘five one’.

Ve sanırım Busan… Busan'ın alan kodu 'beş bir'.

So if your calling to a specific city, you should put the area code.

Yani belirli bir şehre arıyorsanız, alan kodunu girmelisiniz.

Alright…

Tamam…

And then, the number.

Ve sonra numara.

So to express numbers, you just say the number.

Yani sayıları ifade etmek için sadece sayıyı söylemeniz yeterli.

So this is, “eight-two, five-seven, two-five-three, six-one-two-one”.

Yani bu, "sekiz-iki, beş-yedi, iki-beş-üç, altı-bir-iki-bir".

Ok, very express a number.

Tamam, bir sayıyı çok açık bir şekilde ifade edin.

Let’s look at a mobile phone number.

Bir cep telefonu numarasına bakalım.

This is “zero-one-seven”.

Bu “sıfır-bir-yedi”.

I don’t want you to call real phone numbers.

Gerçek telefon numaralarını aramanı istemiyorum.

So this is just example phone numbers.

Yani bu sadece örnek telefon numaraları.

So we would express, “zero-one-seven”.

Yani “sıfır-bir-yedi” ifadesini kullanırdık.

“Zero-one-seven.”

"Sıfır-bir-yedi."

Now if you remember, “zero”, we can also express as “oh”.

Şimdi hatırlarsanız “sıfır”ı “oh” olarak da ifade edebiliriz.

So, “zero-one-seven.”

Yani "sıfır-bir-yedi."

Or…

Veya...

“Oh-one-seven.”

"Ah-bir-yedi."

Both are ok.

İkisi de iyi.

And again, you have to be very careful with “oh” because “oh” sounds like five

Ve tekrar ediyorum, "oh" konusunda çok dikkatli olmalısınız çünkü "oh"

in Korean.

Korece'de beş gibi ses çıkarır.

Alright, so, if someone says “oh”, don’t write down ‘five’; write down ‘zero’.

Peki, eğer biri “oh” derse “beş” yazmayın; 'sıfır' yazın.

Ok, so, “Zero-one-seven, three-four-four-two, four-six-six-six.”

Tamam, yani "Sıfır-bir-yedi, üç-dört-dört-iki, dört-altı-altı-altı."

Ok, that’s the phone number.

Tamam, bu telefon numarası.

“Zero-one-seven, three-four-four-two, four-six-six-six.”

"Sıfır-bir-yedi, üç-dört-dört-iki, dört-altı-altı-altı."

Ok, now there’s and easier way that a native speaker would express this number.

Tamam, artık anadili İngilizce olan birinin bu sayıyı ifade etmesinin daha kolay bir yolu var.

If you look here.

Buraya bakarsanız.

There are two ‘fours’.

İki 'dört' var.

Ok…

Tamam…

So a native speaker…ahh… well they might say, “three-four-four-two”.

Yani anadili İngilizce olan biri… ah… yani “üç-dört-dört-iki” diyebilirler.

That’s fine.

Bu iyi.

But another way…

Ama başka bir deyişle…

“Three…” and we would say, “double four”.

“Üç…” ve biz de “çift dört” derdik.

Cause there’s two ‘fours’.

Çünkü iki 'dört' var.

That’s double.

Bu iki katı.

So “three- double four-two.”

Yani "üç-çift dört-iki."

Ok, so that’s another way to express that number.

Tamam, bu da bu sayıyı ifade etmenin başka bir yolu.

And if you look over here.

Ve buraya bakarsanız.

Ahh…”four-six-six-six.”

Ahh…”dört-altı-altı-altı.”

That’s fine to express the number that way.

Sayıyı bu şekilde ifade etmek güzel.

But if you see three ‘sixes’, that’s triple, so you could say, “four- triple

Ama eğer üç 'altı' görürseniz, bu üçlüdür, yani "dört-üçlü altı" diyebilirsiniz

six”.

.

Ok, so, “What’s your phone number?”

Tamam, "Telefon numaranız nedir?"

“Zero-one-seven, three- double four, two-four- triple six”.

“Sıfır-bir-yedi, üç-çift dört, iki-dört-üçlü altı”.

“Zero-one-seven, three- double four, two-four- triple six”.

“Sıfır-bir-yedi, üç-çift dört, iki-dört-üçlü altı”.

Ok, that’s another way to express that number.

Tamam, bu sayıyı ifade etmenin başka bir yolu.

Let’s move on to the last one.

Sonuncuya geçelim.

The last one is a nightmare…because it has ‘five’ and ‘oh’.

Sonuncusu bir kabus… çünkü içinde 'beş' ve 'oh' var.

Many ‘fives’ and ‘oh’ to get confused.

Pek çok 'beş' ve 'oh' kafa karıştırıcıdır.

Don’t get confused.

Kafanız karışmasın.

So, this number…

Yani bu sayı...

“Oh-one-seven, five-oh-five-oh, oh-five-five-oh.”

"Oh-bir-yedi, beş-oh-beş-oh, oh-beş-beş-oh."

Ok…

Tamam...

“Oh-one-seven, five-oh-five-oh, oh-five-five-oh.”

"Ah-bir-yedi, beş-oh-beş-oh, ah-beş-beş-oh."

Alright, so if you don’t want to be confused, you could say, “zero-one-seven, five-zero-five-zero,

Tamam, eğer kafanızın karışmasını istemiyorsanız, "sıfır-bir-yedi, beş-sıfır-beş-sıfır,

zero-five-five-zero.”

sıfır-beş-beş-sıfır" diyebilirsiniz.

So, again, you can say, “oh”, or “zero”.

Yani yine “oh” veya “sıfır” diyebilirsiniz.

Alright, so that’s how to express a phone number.

Tamam, işte bir telefon numarası bu şekilde ifade edilir.

Let’s do a little test.

Küçük bir test yapalım.

A little listening test right now.

Şu anda küçük bir dinleme testi.

I want you to listen to some phone numbers.

Bazı telefon numaralarını dinlemeni istiyorum.

Ok, so there are four numbers here I’m going to ask you.

Tamam, burada size soracağım dört sayı var.

The first one.

İlki.

Listen carefully.

Dikkatli dinle.

“Zero-one-seven, five-six-three-four, seven-four-five-four.”

"Sıfır-bir-yedi, beş-altı-üç-dört, yedi-dört-beş-dört."

“Zero-one-seven, five-six-three-four, seven-four-five-four.”

"Sıfır-bir-yedi, beş-altı-üç-dört, yedi-dört-beş-dört."

Ok, should look like this.

Tamam, şöyle görünmeli.

Number two.

İki numaralı.

“Zero-one seven, one-six-five-seven, four-five-six-five.”

"Sıfır-bir yedi, bir-altı-beş-yedi, dört-beş-altı-beş."

“Zero-one seven, one-six-five-seven, four-five-six-five.”

"Sıfır-bir yedi, bir-altı-beş-yedi, dört-beş-altı-beş."

Ok, it should look like this.

Tamam, şöyle görünmeli.

Number three.

Üç numara.

“Zero-one seven, five-oh-oh-five, oh-oh-five-oh.”

"Sıfır-bir yedi, beş-oh-oh-beş, oh-oh-beş-oh."

“Zero-one seven, five-oh-oh-five, oh-oh-five-oh.”

"Sıfır-bir yedi, beş-oh-oh-beş, oh-oh-beş-oh."

Ok, should look like this.

Tamam, şöyle görünmeli.

And the last number.

Ve son numara.

“Zero-one seven, double two- double three, triple five- one.”

"Sıfır-bir yedi, çift iki-çift üç, üçlü beş-bir."

“Zero-one seven, double two- double three, triple five- one.”

"Sıfır-bir yedi, çift iki-çift üç, üçlü beş-bir."

Ok, that one was difficult.

Tamam, bu zordu.

It should look like this.

Bu şekilde görünmeli.

Ok, so that’s how you express phone numbers.

Tamam, telefon numaralarını bu şekilde ifade ediyorsunuz.

ok, again, if you want to know someone’s phone number, yyou just ask the question,

Tamam, yine birisinin telefon numarasını öğrenmek istiyorsanız

“What’s your phone number?”.

"Telefon numaranız nedir?" sorusunu sormanız yeterli.

And if someone asks you for your phone number, you just answer, “It’s…”.

Birisi sizden telefon numaranızı isterse, "Bu..." diye cevaplamanız yeterli.

And then you say the numbers.

Daha sonra sayıları söylüyorsunuz.

Alright…

Tamam...

So, that’s it for phone numbers.

Telefon numaraları bu kadar.

Ahh…before I go, I would like to tell you my phone number, so you can call me anytime

Ahh…gitmeden önce sana telefon numaramı söylemek istiyorum, böylece beni

of the day, or night to ask me English questions.

günün veya gecenin her saatinde arayabilirsin ve bana İngilizce sorular sorabilirsin.

So, “my phone number is zero-one-zero, four-seven”.

Yani “telefon numaram sıfır-bir-sıfır, dört-yedi”.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

In this video, I’m going to talk about numbers.

Bu videoda rakamlardan bahsedeceğim.

Ahh…more specifically, things like apartment numbers, bus numbers and flight numbers.

Ahh…daha spesifik olarak apartman numaraları, otobüs numaraları ve uçuş numaraları gibi şeyler.

Ok, we express these numbers differently in English.

Tamam, bu sayıları İngilizce'de farklı ifade ediyoruz.

Let’s take a look.

Hadi bir bakalım.

So, the first is apartment.

Yani ilki apartman dairesi.

Your apartment number.

Daire numaranız.

So this could be your apartment number or house number or villa number.

Yani bu daire numaranız, ev numaranız veya villa numaranız olabilir.

Bus number.

Otobüs numarası.

Taxi number.

Taksi numarası.

Subway number.

Metro numarası.

Flight number.

Uçuş numarası.

Ok, so, these kinds of things, we express the numbers differently.

Tamam, yani bu tür şeylerde sayıları farklı ifade ediyoruz.

Let’s take a look.

Hadi bir bakalım.

The first one.

İlki.

Ok, we…it’s just two numbers.

Tamam, biz… sadece iki sayı var.

We always want to look at the last two numbers.

Her zaman son iki sayıya bakmak isteriz.

So we would say, “apartment number twelve.”

Yani "on iki numaralı daire" derdik.

That one is easy.

Bu çok kolay.

“Apartment number twelve.”

"On iki numaralı daire."

Let’s move on to the next one.

Bir sonrakine geçelim.

Alright, so we want to look at the last two numbers.

Tamam, son iki sayıya bakmak istiyoruz.

The last two numbers is “twenty-one”.

Son iki sayı “yirmi bir”dir.

Ok…

Tamam…

So, we would express this as “one twenty-one.”

Yani bunu “bir yirmi bir” olarak ifade edeceğiz.

Alright, so this could be “apartment number one twenty-one.”

Pekala, bu "bir numaralı daire yirmi bir" olabilir.

It could be “bus number one twenty-one.”

"Bir numaralı otobüs yirmi bir" olabilir.

It could be “flight number one twenty-one.”

"Bir numaralı uçuş yirmi bir" olabilir.

Now, it’s also possible to say, “one-two-one.”

Artık “bir-iki-bir” demek de mümkün.

Ok, “bus number one-two-one.”

Tamam, "bir-iki-bir numaralı otobüs."

That’s ok.

Bu iyi.

But you should learn just to say, “one twenty-one.”

Ama sadece “bir yirmi bir” demeyi öğrenmelisin.

Ok, that’s very fast and more common.

Tamam, bu çok hızlı ve daha yaygın.

The next one.

Sıradaki.

Ok, let’s look at the last two numbers.

Tamam, son iki sayıya bakalım.

“Twelve.”

"On iki."

“Twelve.”

"On iki."

So, we would express “apartment number twelve-twelve.”

Yani “on iki-on iki numaralı daire”yi ifade edeceğiz.

“Bus number twelve-twelve.”

"On iki-on iki numaralı otobüs."

You could also say, “Number one-two-one-two”, but “twelve-twelve” is more common.

Ayrıca "Bir-iki-bir-iki numara" da diyebilirsiniz, ancak "on iki-on iki" daha yaygındır.

The next number.

Bir sonraki numara.

Ok, the last two are ‘zero-zero’.

Tamam, son ikisi 'sıfır-sıfır'.

Ok, so we can’t say, “zero”.

Tamam, “sıfır” diyemeyiz.

We’re going to just say it all….we’re going to say this as…ahh…for example “Bus

Her şeyi söyleyeceğiz….bunu şu şekilde söyleyeceğiz…ahh…örneğin “

number twelve hundred.”

On iki yüz numaralı otobüs.”

Ok, “Bus number twelve hundred.”

Tamam, "On iki yüz numaralı otobüs."

The next one.

Sıradaki.

The last two numbers ‘fifty-six”.

Son iki sayı 'elli altı'.

So, let’s say, “Flight number four fifty-six.”

Diyelim ki, "Dört elli altı numaralı uçuş."

“Flight number four fifty-six.”

"Dört elli altı numaralı uçuş."

Again, you could also say, “Flight number four-five-six.”

Yine, "Dört-beş-altı numaralı uçuş" da diyebilirsiniz.

That’s ok.

Bu iyi.

The next one.

Sıradaki.

The last two ‘sixty-seven”.

Son ikisi 'altmış yedi'.

So, let’s say, “Bus number forty-five sixty-seven.”

Diyelim ki, "Kırk beş altmış yedi numaralı otobüs."

“Bus number forty-five sixty-seven.”

"Kırk beş altmış yedi numaralı otobüs."

Or…

Veya…

You could also say, “four-five-six-seven.”

“Dört-beş-altı-yedi” de diyebilirsiniz.

The next.

Sonraki.

The last two numbers are ‘zero-seven’.

Son iki sayı 'sıfır-yedi'dir.

So, we could also say instead of ‘zero, more commonly, we’re going to say, “oh”.

Yani "sıfır" yerine "oh" da diyebiliriz.

“Oh-seven.”

"Ah-yedi."

So if I said, “Apartment number forty-oh-seven.”

Yani eğer "Kırk yedi numaralı daire" dersem.

“Forty-oh-seven.”

"Kırk-yedi."

Ok, and the last number.

Tamam ve son numara.

Ahhh…let’s say, “Bus number…”, ‘fifty-two’.

Ahhh…diyelim ki, “Otobüs numarası…”, 'elli iki'.

“Bus number sixteen fifty-two.”

"On altı elli iki numaralı otobüs."

Ok…

Tamam…

Takes a lot of practice to learn how to…ahhh…express these numbers.

Bu sayıların nasıl… ahhh… ifade edileceğini öğrenmek için çok pratik yapmak gerekiyor.

Let’s take a little…a little quick test right now and see how you can do.

Şimdi biraz… küçük bir hızlı test yapalım ve nasıl yapabileceğinizi görelim.

Alright, there’s only four questions here.

Tamam, burada sadece dört soru var.

Number one.

Bir numara.

“I live in apartment six thirty-two.”

"Altı otuz iki numaralı dairede oturuyorum."

“I live in apartment six thirty-two.”

"Altı otuz iki numaralı dairede oturuyorum."

Number two.

İki numaralı.

“We need to take bus number thirty-three.”

"Otuz üç numaralı otobüse binmemiz gerekiyor."

“We need to take bus number thirty-three.”

"Otuz üç numaralı otobüse binmemiz gerekiyor."

Number three.

Üç numara.

“My flight number is seventeen-oh-nine.”

"Uçuş numaram on yedi-dokuz."

“My flight number is seventeen-oh-nine.”

"Uçuş numaram on yedi-dokuz."

And number four.

Ve dört numara.

The last one.

Sonuncu.

“Let’s meet at the subway station number four sixty-five.”

“Dört altmış beş numaralı metro istasyonunda buluşalım.”

“Let’s meet at the subway station number four sixty-five.”

“Dört altmış beş numaralı metro istasyonunda buluşalım.”

Ok, how I hope you did well on the small little test.

Tamam, umarım küçük testte iyi not almışsındır.

Ahhh…again, it takes a lot of practice to be familiar saying these kind of numbers.

Ahhh… yine, bu tür sayıları söylemeye alışmak çok fazla pratik gerektirir.

Alright…

Pekala…

There’s so many different ways to say these numbers.

Bu sayıları söylemenin pek çok farklı yolu var.

So, I hope you learned something in this video.

Umarım bu videoda bir şeyler öğrenmişsinizdir.

Anyway, I will see you next video.

Neyse bir sonraki videoda görüşürüz.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

In this video, I’m going to talk about how to express ratios in English.

Bu videoda İngilizce'de oranların nasıl ifade edileceğinden bahsedeceğim.

It’s quite easy.

Oldukça kolay.

Let’s take a look.

Hadi bir bakalım.

I have two examples here.

Burada iki örneğim var.

The first example is about my party.

İlk örnek partimle ilgili.

I had a party.

Parti verdim.

Ahhh…these are my guests.

Ahhh...bunlar benim misafirlerim.

One hundred guests.

Yüz misafir.

Seventy five of my guests were men.

Misafirlerimin yetmiş beşi erkekti.

Twenty-five of my guests were women.

Misafirlerimin 25'i kadındı.

So what’s the ratio?

Peki oran nedir?

Well, here it is.

İşte burada.

So, how would I express the ratio?

Peki oranı nasıl ifade edebilirim?

Well…ahhh…the simple way is just to say, “three to one”.

Peki… ahhh… basit yol sadece “üçe bir” demek.

“Three to one.”

"Üçe bir."

The colon here, we always say, “to”.

Burada iki nokta üst üste her zaman “için” deriz.

“Three to one.”

"Üçe bir."

But let’s make a complete and full sentence.

Ama tam ve dolu bir cümle kuralım.

So I would say, “The ratio of men to women

Ben de şöyle derdim: " Partimde erkeklerin kadınlara oranı

at my party was three to one.”

üçe birdi."

Alright, let’s move on to the next example talking about buttons.

Pekala, düğmeler hakkında konuşan bir sonraki örneğe geçelim.

I got three red buttons.

Üç kırmızı düğmem var.

Two blue buttons.

İki mavi düğme.

Six black buttons.

Altı siyah düğme.

Ok, what’s the ratio of buttons?

Tamam, düğmelerin oranı nedir?

Ok, we’re going to use three numbers.

Tamam, üç sayı kullanacağız.

And simply, you would say, “three to two to six.”

Ve basitçe "üçten ikiye, altıya" diyebilirsiniz.

That’s the ratio of buttons.

Bu düğmelerin oranıdır.

“Three to two to six.”

"Üç ila iki ila altı."

Ok, easy.

Tamam, kolay.

Let’s take a look at a few more examples.

Birkaç örneğe daha bakalım.

Alright, let’s look at the first ratio example.

Tamam, ilk oran örneğine bakalım.

“The ratio of boys to girls in China is a hundred and ten to one hundred.”

"Çin'de erkek çocukların kızlara oranı yüz ona yüz."

“The ratio of boys to girls in China is a hundred and ten to one hundred.”

"Çin'de erkek çocukların kızlara oranı yüz ona yüz."

The next example.

Bir sonraki örnek.

“There are two apples and three oranges.

“İki elma ve üç portakal var.

The ratio is two to three.”

Oran ikiye üç.”

“There are two apples and three oranges.

“İki elma ve üç portakal var.

The ratio is two to three.”

Oran ikiye üç.”

And the last example.

Ve son örnek.

“The ratio of children, teenagers and adults is seven to three to one.”

“Çocukların, gençlerin ve yetişkinlerin oranı yediye üçe birdir.”

“The ratio of children, teenagers and adults is seven to three to one.”

“Çocukların, gençlerin ve yetişkinlerin oranı yediye üçe birdir.”

Ok, so I hope you have a better understanding of how to express ratios in English.

Tamam, umarım oranların İngilizcede nasıl ifade edileceğini daha iyi anlamışsınızdır.

Uhhh… before we end this video, I just want to talk about expressing scores.

Uhhh... bu videoyu bitirmeden önce puanları ifade etmekten bahsetmek istiyorum.

Ok…in a game.

Tamam… bir oyunda.

So here is a soccer game between Korea and Japan.

İşte Kore ve Japonya arasında bir futbol maçı.

And Korea wins.

Ve Kore kazanır.

They have two goals and Japan only has one goal.

Onların iki hedefi var, Japonya'nın ise tek bir hedefi var.

So, “What’s the score?”

Peki, “Puan nedir?”

You would just say the same.

Sen de aynısını söylerdin.

“Two to one.”

"İkiye bir."

“Two to one.”

"İkiye bir."

Alright…

Tamam…

That’s easy.

Bu çok kolay.

So that’s how you would express a score.

Yani bir puanı bu şekilde ifade edersiniz.

Alright, so that’s it for our ratios and see you next video.

Pekala, oranlarımız bu kadar. Bir sonraki videoda görüşmek üzere.

Hello, again.

Tekrar merhaba.

In this video, we’re going to learn how to express decimal numbers in English.

Bu videoda ondalık sayıların İngilizce dilinde nasıl ifade edildiğini öğreneceğiz.

And..

Ve..

I’ll tell you it’s quite easy.

Size bunun oldukça kolay olduğunu söyleyeceğim.

let’s look.

Haydi bakalım.

Now here is the decimal point.

Şimdi burada ondalık nokta var.

Don’t call it “period”.

Buna “dönem” demeyin.

Don’t call it “dot”.

Buna “nokta” demeyin.

It’s a “point”.

Bu bir “nokta”dır.

It’s called the ‘decimal point’.

Buna 'ondalık nokta' denir.

So we would express this number as “one point one”.

Yani bu sayıyı “bir nokta bir” olarak ifade edeceğiz.

Easy.

Kolay.

The next number.

Bir sonraki numara.

Ok, we could actually express this number two ways.

Tamam, aslında bu sayıyı iki şekilde ifade edebiliriz.

“One point twelve.”

"Bir nokta on iki."

“One point twelve.”

"Bir nokta on iki."

Or…

Veya...

“One point one two.”

"Bir nokta bir iki."

Ok…

Tamam…

The next number.

Sonraki numara.

“Four hundred point one.”

"Dört yüz nokta bir."

Easy.

Kolay.

The next number.

Bir sonraki numara.

Starts with a ‘zero’.

'Sıfır' ile başlar.

Again, there’s two ways to express this.

Tekrar ediyorum, bunu ifade etmenin iki yolu var.

You could say, “Zero point zero two.”

“Sıfır noktası sıfır iki” diyebilirsiniz.

Or another common way….because it starts with a zero, we just start with the point.

Veya başka bir yaygın yol… sıfırla başladığı için sadece noktayla başlıyoruz.

So some people say, “Point zero two.”

Yani bazı insanlar "Sıfır iki noktası" diyor.

Ok…

Tamam…

Now remember, “zero” can also be called “oh”.

Şimdi unutmayın, “sıfır”a “oh” da denilebilir.

So you could say, “Point oh two.”

Yani “No iki” diyebilirsiniz.

The next number here.

Bir sonraki sayı burada.

Ok, we have more numbers.

Tamam, daha fazla sayımız var.

So, “Six point zero three three.”

Yani, "Altı virgül sıfır üç üç."

Or, “Six point oh three three.”

Veya "Altı nokta ah üç üç."

Ok…

Tamam…

Ok, let’s move down to the last two numbers here.

Tamam, hadi buradaki son iki sayıya geçelim.

We have “ten point one” and “ten point nine”.

"On virgül bir" ve "on virgül dokuz" var.

Now, “ten point one” is very close to ‘ten’.

Artık “on virgül bir”, “on”a çok yakın.

Ok…

Tamam…

So, if we change “ten point one”…just change it to only ‘ten’, that’s called

Yani, eğer “on virgül bir”i değiştirirsek…sadece onu sadece “on” olarak değiştirin, buna

’round down’.

'aşağı yuvarlama' denir.

Ok…

Tamam...

“Round down.”

"Aşağı yuvarla."

So, the closer….’ten point one’ is very close to ‘ten’, so we take away the ‘point

Yani, ne kadar yakınsa….'on virgül bir', 'on'a çok yakındır, bu yüzden 'birinci'yi çıkarırız

one’ and just have ‘ten’.

ve sadece 'on' kalır.

“Round down.”

"Aşağı yuvarlama."

“Ten point nine” is close…very close to ‘eleven’, so we change ‘ten point

"On virgül dokuz" yakın... 'on bir'e çok yakın, bu yüzden 'on virgül dokuz'u 'on bir' olarak değiştiriyoruz

nine’ to ‘eleven’.

.

That situation is called “round up”.

Bu duruma “yuvarlama” denir.

Ok, so changing “ten point nine” to ‘eleven’; round up.

Tamam, "on virgül dokuzu" "on bir" olarak değiştiriyoruz; hesabı yuvarlamak.

‘Ten point one’ to ‘ten’; round down.

'On nokta bir'den 'on'a; aşağı yuvarlama.

Alright…

Pekala…

So, I hope you understand how to use the decimal point.

Umarım virgülün nasıl kullanılacağını anlıyorsunuzdur.

And I hope you understand ’round up’ and ’round down’.

Ve umarım 'yukarı yuvarlamayı' ve 'aşağıya yuvarlamayı' anlarsınız.

Let’s take a look at a few examples.

Birkaç örneğe göz atalım.

Alright, the first example.

Peki, ilk örnek.

“There are two point two grams of fat in this food.”

"Bu yiyecekte iki virgül iki gram yağ var."

“There are two point two grams of fat in this food.”

"Bu yiyecekte iki virgül iki gram yağ var."

The next example.

Bir sonraki örnek.

“I got ninety-nine point nine out of one hundred points on the test.”

"Sınavda yüz puan üzerinden doksan dokuz virgül dokuz aldım."

“I got ninety-nine point nine out of one hundred points on the test.”

"Sınavda yüz puan üzerinden doksan dokuz virgül dokuz aldım."

And the last example.

Ve son örnek.

“My brother is one hundred and fifty point five centimeters tall.

“Kardeşim yüz elli virgül beş santimetre boyunda.

“My brother is one hundred and fifty point five centimeters tall.

“Kardeşim yüz elli virgül beş santimetre boyunda.

Alright, I hope you have a better understanding of how to use a decimal point.

Pekala, umarım ondalık sayının nasıl kullanılacağını daha iyi anlamışsınızdır.

Before we go, I’m going to talk about the other ‘points’ that we might see in English.

Gitmeden önce İngilizcede görebileceğimiz diğer 'noktalardan' bahsedeceğim.

Now up here, …ahh…we have a point here, but we don’t say “point”.

Şimdi burada, …ahh…burada bir nokta var ama “nokta” demiyoruz.

Ok…

Tamam…

Here, it’s going to be “dot”.

Burada “nokta” olacak.

Ok, we use ‘dot’ for the internet.

Tamam, internet için 'nokta' kullanıyoruz.

Ok…

Tamam…

So, if your using e-mail it’s “dot com”.

Yani e-posta kullanıyorsanız “dot com”dur.

Or…”W-w-w dot gogoteacher dot com.”

Veya…”Www nokta gogoteacher nokta com.”

Ok, so on the internet, we always say “dot”.

Tamam, internette her zaman “nokta” deriz.

So, “robin at gogoteacher dot com.”

Yani, "gogoteacher dot com'da robin."

Now here is a sentence and we have another point.

Şimdi burada bir cümle var ve bir noktamız daha var.

Ok…

Tamam…

In the sentence, this is called a “period”.

Cümlede buna “nokta” deniyor.

Ok…

Tamam…

This is a ‘dot’.

Bu bir 'nokta'.

This is a ‘period’.

Bu bir 'dönem'dir.

Ok, so we call that a “period”.

Tamam, buna “dönem” diyoruz.

And looking at money…

Ve paraya bakmak…

Ok, we’re going to study money in another video.

Tamam, başka bir videoda parayı inceleyeceğiz.

But quickly, if we were reading this money, we wouldn’t say “dot” and we wouldn’t

Ama hızlıca, eğer bu parayı okuyor olsaydık “nokta” demezdik,

say “point”.

“nokta” da demezdik.

Actually, in money, we say, “One dollar ‘and’ twenty-one cents.”

Aslında para olarak “Bir dolar 've' yirmi bir sent” deriz.

So, in money, don’t say, “One point twenty-one dollars.”

Yani para olarak "Bir virgül yirmi bir dolar" deme.

Very strange.

Çok ilginç.

This is “One dollar ‘and’ twenty-one cents.”

Bu “Bir dolar 've' yirmi bir sent.”

Alright and also, you know, in Korean you say jeom, but in English, this point is called

Tamam, ayrıca Korece'de jeom diyorsunuz ama İngilizce'de bu noktaya

a “mole”.

"mol" deniyor.

Ok…

Tamam…

So you have, ‘dot’, ‘period’, ‘and’, ‘mole’.

Yani 'nokta', 'nokta', 've', 'köstebek' var.

They all have different names.

Hepsinin farklı isimleri var.

Ahh…be careful.

Dikkatli ol.

Don’t say the wrong name.

Yanlış ismi söyleme.

Alright, I hope this video helps you.

Tamam, umarım bu video size yardımcı olur.

See you next time.

Bir dahaki sefere görüşürüz.

Ok, in this video, we are going to talk about how to express percentages in English.

Tamam, bu videoda İngilizce'de yüzdelerin nasıl ifade edileceğinden bahsedeceğiz.

And I’m going to tell you, it is very very easy.

Ve size şunu söyleyeyim, bu çok çok kolaydır.

So, this is going to be a short video.

O yüzden bu kısa bir video olacak.

Let’s take a look.

Hadi bir bakalım.

Ok, so here are some example numbers.

Tamam, işte bazı örnek numaralar.

And this is called the ‘percent’ sign.

Ve buna 'yüzde' işareti denir.

Ok, so that’s called the ‘percent’ sign.

Tamam, buna 'yüzde' işareti denir.

And we read the first number as “one percent”.

İlk rakamı da “yüzde bir” olarak okuyoruz.

Ok, very easy.

Tamam, çok kolay.

“One percent.”

"Yüzde bir."

The next number.

Bir sonraki numara.

“One hundred percent.”

"Yüzde yüz."

“One hundred percent.”

"Yüzde yüz."

Let’s put a decimal point there.

Oraya bir ondalık nokta koyalım.

So, this is “one point one percent”.

Yani bu “yüzde bir nokta bir”.

“One point one percent.”

"Yüzde bir nokta bir."

The next number.

Bir sonraki numara.

“One hundred and one percent.”

"Yüzde yüz bir."

Ok…

Tamam…

And the last example.

Ve son örnek.

“Sixty percent of twelve is equal to seven point four four.”

"On ikinin yüzde altmışı yedi virgül dört dörte eşittir."

“Sixty percent of twelve is equal…

"On ikinin yüzde altmışı eşittir... yedi virgül dört dört."

seven point four four.”

Alright, so that’s how you express ‘percent’.

Tamam, 'yüzde'yi bu şekilde ifade ediyorsunuz.

Let’s look at a few example sentences.

Birkaç örnek cümleye bakalım.

Alright, the first example…

Pekala, ilk örnek...

“I got sixty-five percent on my test.”

"Testimde yüzde altmış beş aldım."

“I got sixty-five percent on my test.”

"Sınavdan yüzde altmış beş aldım."

The next example.

Bir sonraki örnek.

“I lost two percent of my body fat.”

“Vücut yağımın yüzde ikisini kaybettim.”

“I lost two percent of my body fat.”

“Vücut yağımın yüzde ikisini kaybettim.”

And the last example.

Ve son örnek.

“I agree one hundred percent.”

“Yüzde yüz katılıyorum.”

“I agree one hundred percent.”

“Yüzde yüz katılıyorum.”

Ok, so you saw some example of how to use ‘percent’.

Tamam, 'yüzde'nin nasıl kullanılacağına dair bazı örnekler gördünüz.

I’m sure you’re already a master on how to use ‘percent’.

Eminim 'yüzde'yi nasıl kullanacağınız konusunda zaten ustasınızdır.

It’s very easy.

Bu çok kolay.

Ahh…until next video, ….see you.

Ahh…bir sonraki videoya kadar….görüşürüz.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

In this video, we are going to talk about expressing American money.

Bu videomuzda Amerikan parasının ifade edilmesinden bahsedeceğiz.

Ok…

Tamam…

So if you travel to America, or other countries, uhh…you need to know how to express American

Yani eğer Amerika'ya veya başka ülkelere seyahat ederseniz, Amerikan parasını, dolarını veya sentini

money or dollars or cents.

nasıl ifade edeceğinizi bilmeniz gerekir

Ok…

. Tamam…

Now, let’s take a look at the kinds of money they have.

Şimdi sahip oldukları para türlerine bir göz atalım.

They have, of course, coins and bills.

Elbette madeni paraları ve banknotları var.

Ahh…first, let’s talk about the coins.

Ahh…öncelikle madeni paralar hakkında konuşalım.

Now, they have four coins.

Artık dört paraları var.

Alright…

Tamam...

And this is how much the coins are worth.

İşte madeni paraların değeri bu kadar.

So, let’s talk about how to express this in English, first.

O halde öncelikle bunu İngilizcede nasıl ifade edeceğimizi konuşalım.

So, how much is this?

Peki bu ne kadar?

And how much is this?

Peki bu ne kadar?

Well, this and this…they’re the same amount.

Peki, bu ve bu...onlar aynı miktarda.

Ok, this is ‘one cent’…and this is also ‘one cent’.

Tamam, bu 'bir sent'… ve bu da 'bir sent'.

Ok…

Tamam…

That’s the smallest amount of American money.

Bu Amerikan parasının en küçük miktarı.

‘One cent’.

'Bir kuruş'.

Alright, so their ‘coin’, they have a ‘one cent’ coin.

Tamam, onların 'madeni paraları', onların 'bir sentlik' madeni paraları var.

And the one cent coin is called a ‘penny’.

Ve bir sentlik madeni paraya 'penny' denir.

Ok…

Tamam…

The one cent coin.. a ‘penny’.

Bir sentlik madeni para... bir 'peni'.

Let’s move on.

Hadi devam edelim.

This is ‘five cents’.

Bu 'beş sent'.

Again, this and this…same amount of money.

Yine, bu ve bu...aynı miktarda para.

‘Five cents’.

'Beş sent'.

‘Five cents’.

'Beş sent'.

‘Five cents’.

'Beş sent'.

They have a five cent coin.

Ellerinde beş sentlik bir para var.

The five cent coin is called a ‘nickel’.

Beş sentlik madeni paraya 'nikel' denir.

A nickel.

Bir nikel.

Ok…

Tamam…

The next coin.

Bir sonraki para.

This is ‘ten cents’.

Bu 'on sent'.

Again, ‘ten cents’.

Yine 'on sent'.

‘Ten cents’.

'On sent'.

We can write it both ways.

Her iki şekilde de yazabiliriz.

They have a ten cent coin.

On sentlik bir paraları var.

It’s called a ‘dime’.

Buna 'bir kuruş' denir.

A dime.

Bir kuruş.

Alright…

Peki...

And the last coin is ‘twenty-five cents’.

Ve son para da 'yirmi beş sent'.

‘Twenty-five cents’.

'Yirmi beş sent'.

‘Twenty-five cents’.

'Yirmi beş sent'.

And they call the twenty-five cent coin a ‘quarter’.

Ve yirmi beş sentlik paraya 'çeyrek' diyorlar.

A quarter.

Çeyrek.

Alright…

Pekala…

Now, to get to one dollar, you need one hundred cents.

Şimdi, bir dolara ulaşmak için yüz sente ihtiyacınız var.

Ok, one hundred cents makes one dollar.

Tamam, yüz sent bir dolar eder.

So if you have four quarters, you have one dollar.

Yani eğer dört çeyreğiniz varsa, bir dolarınız olur.

If you have ten dimes, that’s the same as a dollar.

On sentiniz varsa bu bir dolarla aynıdır.

If you have twenty nickels, that’s the same as a dollar.

Yirmi sentiniz varsa bu bir dolarla aynıdır.

And how many…how many one cent pennies do you need?

Ve kaç…kaç tane bir sent kuruşa ihtiyacın var?

How many pennies?

Kaç kuruş?

Well, you need one hundred pennies to make a dollar.

Bir dolar kazanmak için yüz kuruşa ihtiyacın var.

Ok…

Tamam…

Let’s move on to the bills.

Faturalara geçelim.

Ok, so they use six main bills.

Tamam, altı ana fatura kullanıyorlar.

Ok…

Tamam…

The one dollar bill.

Bir dolarlık banknot.

The five dollar bill.

Beş dolarlık banknot.

The ten dollar bill.

On dolarlık banknot.

The twenty dollar bill.

Yirmi dolarlık banknot.

The fifty dollar bill.

Elli dolarlık banknot. ve yüz dolarlık banknot.

and the one hundred dollar bill.

Again, the bills, that’s the paper money.

Yine faturalar, bunlar kağıt para.

They have six main ones.

Altı anaları var.

Alright, so that is the coins, that is the bills.

Tamam, işte madeni paralar, yani faturalar.

Let’s do some practice on how to express the money.

Paranın nasıl ifade edileceğine dair biraz pratik yapalım.

Ok, so to express American money let’s look at these numbers, first.

Tamam, Amerikan parasını ifade etmek için önce bu sayılara bakalım.

Ok, we’ll start off easy.

Tamam, kolaydan başlayacağız.

Now, of course, this is “one dollar”.

Şimdi elbette bu “bir dolar”.

“One dollar”.

"Bir dolar".

And we should use “dollar”.

Ve “dolar” kullanmalıyız.

“One dollar”.

"Bir dolar".

But let’s move on to ‘ten’.

Ama 'on'a geçelim.

“Ten dollars”.

"On dolar".

“Ten dollars”.

"On dolar".

You can hear this ‘s’ now.

Artık bu 's' sesini duyabiliyorsunuz.

Ok, you have to be very careful with the plural ‘s’.

Tamam, çoğul 's' konusunda çok dikkatli olmalısın.

It’s very important.

Bu çok önemli.

So, we have “one dollar.”

Yani elimizde “bir dolar” var.

But, “two dollars.”

Ama “iki dolar.”

“Three dollars.”

"Üç dolar."

“Ten dollars.”

"On dolar."

Ok, make sure you have the ‘s’.

Tamam, 's' harfinin yanınızda olduğundan emin olun.

It’s so important.

Bu çok önemli.

Alright…

Tamam…

Never say “ten dollar.”

Asla “on dolar” deme.

Ok, that sounds very strange and stupid.

Tamam, bu kulağa çok tuhaf ve aptalca geliyor.

Ok, it’s “ten dollars.”

Tamam, "on dolar."

“Ten dollars.”

"On dolar."

make sure you have that ‘s’.

's'ye sahip olduğunuzdan emin olun.

So, “Ten dollars.”

Yani “On dolar.”

“One hundred dollars.”

"Yüz dolar."

“One thousand dollars.”

"Bin dolar."

“Ten thousand dollars.”

"On bin dolar."

“One hundred thousand dollars.”

"Yüz bin dolar."

“One million dollars.”

"Bir milyon dolar."

So one more time.

Yani bir kez daha.

“One dollar.”

"Bir dolar."

“Ten dollars.”

"On dolar."

“One hundred dollars.”

"Yüz dolar."

“One thousand dollars.”

"Bin dolar."

“Ten thousand dollars.”

"On bin dolar."

“One hundred thousand dollars.”

"Yüz bin dolar."

“One million dollars.”

"Bir milyon dolar."

Ok…

Tamam...

Let’s move on to some more difficult use of American money.

Amerikan parasının daha zor kullanımına geçelim.

Alright, so these examples are a little more difficult.

Tamam, bu örnekler biraz daha zor.

But it helps us understand how to express American money.

Ancak Amerikan parasını nasıl ifade edeceğimizi anlamamıza yardımcı oluyor.

Alright, let’s look at the first number.

Tamam, ilk sayıya bakalım.

Of course, this is “six dollars”.

Tabii ki bu “altı dolar”.

“Six dollars.”

"Altı dolar."

And the second one is the same.

Ve ikincisi de aynı.

Ok…

Tamam…

Don’t be confused by this.

Bu kafanızı karıştırmasın.

This is six dol…actually this means “six dollars…” and there’s no cents.

Bu altı dolar… aslında bu “altı dolar…” anlamına geliyor ve ortada sent yok.

So, you could write ‘six dollars’ like this or you could write ‘six dollars’

Yani 'altı dolar'ı şu şekilde yazabilirsiniz veya 'altı dolar'ı şu şekilde

like this.

yazabilirsiniz .

It means the same.

Aynı anlama geliyor.

Alright…

Tamam...

Let’s move on.

Devam edelim.

Now we have ‘cents’.

Artık 'sent'imiz var.

Now, it gets difficult.

Artık zorlaşıyor.

Listen carefully.

Dikkatli dinle.

So, I’m going to read this number as “six dollars and thirty-one cents”.

Yani bu rakamı “altı dolar otuz bir sent” olarak okuyacağım.

Ok…

Tamam…

Don’t say “point”.

“Nokta” deme.

Don’t say “dot”.

“Nokta” demeyin.

We’re going to use “and”.

“ve” kullanacağız.

“Six dollars and thirty-one cents.”

"Altı dolar otuz bir sent."

Alright…

Peki…

Now, there’s another way to express this money.

Artık bu parayı ifade etmenin başka bir yolu var.

A quicker way.

Daha hızlı bir yol.

So, as I said, “six dollars and thirty-one cents”.

Yani dediğim gibi “altı dolar otuz bir sent”.

But the quicker way..uhh..an American might say, just…”six thirty-one”.

Ama daha hızlı yol..uhh..bir Amerikalı şöyle diyebilir: sadece...altı otuzbir'.

“How much is it?”

"Ne kadar?"

“Six thirty-one.”

"Altı otuz bir."

Ok…

Tamam…

So you got to be careful.

O yüzden dikkatli olmalısın.

There’s actually two ways.

Aslında iki yol var.

“Six dollars and thirty-one cents.”

"Altı dolar otuz bir sent."

Or the quick way: “Six thirty-one.”

Veya hızlı yol: "Altı otuz bir."

Alright, let’s look at the next one.

Tamam, bir sonrakine bakalım.

“How much is it?”

"Ne kadar?"

“Nine dollars and ninety-nine cents.”

"Dokuz dolar doksan dokuz sent."

And, of course, the quick way: “Nine ninety-nine.”

Ve elbette hızlı yol: "Dokuz doksan dokuz."

“Nine ninety-nine.”

"Dokuz doksan dokuz."

Alright, let’s move on.

Tamam, devam edelim.

“Twenty-two dollars and fifty cents.”

"Yirmi iki dolar elli sent."

“Twenty-two dollars and fifty cents.”

"Yirmi iki dolar elli sent."

And the quick way: “Twenty-two fifty.”

Ve hızlı yol: "Yirmi iki elli."

“Twenty-two fifty.”

"Yirmi iki elli."

Alright…bigger number here.

Tamam... burada daha büyük bir sayı var.

“One hundred and seventeen dollars and thirty-two cents.”

"Yüz on yedi dolar otuz iki sent."

“One hundred and seventeen dollars and thirty-two cents.”

"Yüz on yedi dolar otuz iki sent."

Or the quick way: “One seventeen thirty-two.”

Veya hızlı yol: "Bir bin yedi otuz iki."

Alright, and the last amount…very big number.

Tamam, son miktar... çok büyük bir rakam.

There’s no quick way for this number.

Bu numaranın hızlı bir yolu yok.

Alright, it’s a lot of money.

Tamam, çok para.

“One million two hundred and thirty thousand six hundred and eighty seven dollars and sixteen

"Bir milyon iki yüz otuz bin altı yüz seksen yedi dolar on altı

cents.”

sent."

“One million two hundred and thirty thousand six hundred and eighty seven dollars and sixteen

"Bir milyon iki yüz otuz bin altı yüz seksen yedi dolar on altı

cents.”

sent."

Ok…

Tamam…

That’s how we express American money.

Amerikan parasını bu şekilde ifade ediyoruz.

Let’s see how you will do on the test.

Bakalım sınavda nasıl sonuç alacaksınız?

Ok, so we’re going to d…we’re going to try a quick test.

Tamam, öyleyse biz… hızlı bir test deneyeceğiz.

Take out a pen and paper.

Bir kalem ve kağıt çıkarın.

And I’m going to say American money and you should write down what you hear.

Ben de Amerikan parası diyeceğim, siz de duyduklarınızı yazmalısınız.

Alright, question number one.

Tamam, bir numaralı soru.

“Seven dollars.”

"Yedi dolar."

“Seven dollars.”

"Yedi dolar."

Ok, should look like this.

Tamam, şöyle görünmeli.

Question two.

İkinci soru.

“One hundred and twenty dollars.”

"Yüz yirmi dolar."

“One hundred and twenty dollars.”

"Yüz yirmi dolar."

Ok, looks like this.

Tamam, buna benziyor.

Question three.

Üçüncü soru.

“Seventy-five thousand dollars.”

"Yetmiş beş bin dolar."

“Seventy-five thousand dollars.”

"Yetmiş beş bin dolar."

Ok, like this.

Tamam, böyle.

Question four.

Dördüncü soru.

“One hundred and thirty-four thousand three hundred dollars.”

"Yüz otuz dört bin üç yüz dolar."

“One hundred and thirty-four thousand three hundred dollars.”

"Yüz otuz dört bin üç yüz dolar."

Should look like this.

Bu şekilde görünmeli.

Question five.

Beşinci soru.

“One million nine hundred thousand dollars.”

"Bir milyon dokuz yüz bin dolar."

“One million nine hundred thousand dollars.”

"Bir milyon dokuz yüz bin dolar."

Question six.

Altıncı soru.

“Thirty-four cents.”

"Otuz dört sent."

“Thirty-four cents.”

"Otuz dört sent."

Ok, looks like this.

Tamam, buna benziyor.

Question seven.

Yedinci soru.

“Twenty-three dollars sixty-seven cents.”

"Yirmi üç dolar altmış yedi sent."

“Twenty-three dollars sixty-seven cents.”

"Yirmi üç dolar altmış yedi sent."

Ok, looks like this.

Tamam, buna benziyor.

Question eight.

Sekizinci soru.

“Five hundred and forty-seven dollars fifty cents.”

"Beş yüz kırk yedi dolar elli sent."

“Five hundred and forty-seven dollars fifty cents.”

"Beş yüz kırk yedi dolar elli sent."

Ok, like this.

Tamam, böyle.

Question nine.

Dokuzuncu soru.

“Twelve thousand eight hundred dollars and thirty-four cents.”

"On iki bin sekiz yüz dolar otuz dört sent."

“Twelve thousand eight hundred dollars and thirty-four cents.”

"On iki bin sekiz yüz dolar otuz dört sent."

Ok, looks like this.

Tamam, buna benziyor.

Question ten.

Onuncu soru.

“One million one hundred eleven thousand one hundred eleven dollars and eleven cents.”

"Bir milyon yüz on bir bin yüz on bir dolar on bir sent."

“One million one hundred eleven thousand one hundred eleven dollars and eleven cents.”

"Bir milyon yüz on bir bin yüz on bir dolar on bir sent."

Wow, big number.

Vay, büyük bir rakam.

Very difficult.

Çok zor.

How did you do on the test?

Testte nasıl çalıştın?

I hope you did well.

Umarım iyi iş çıkarmışsındır.

I know it’s difficult to listen to American money, but you must know it.

Amerikan parasını dinlemenin zor olduğunu biliyorum ama bunu bilmelisin.

Ok…

Tamam…

It’s very important to hear the right amount of money.

Doğru miktarda parayı duymak çok önemli.

Alright…

Pekala…

We have this question, again.

Yine bu sorumuz var.

Ok, we did this with the Korean money and how to express it in Korean money.

Tamam, bunu Kore parasıyla ve bunu Kore parasıyla nasıl ifade edeceğimizle yaptık.

We’re going to do it again, but we’re going to express in American money.

Tekrar yapacağız ama Amerikan parasıyla ifade edeceğiz.

Ok…

Tamam…

So, “How much is it?”

Peki “Ne kadar?”

And, “It’s about…”

Ve, "Şununla ilgili..."

What’s the American money price?

Amerikan parasının fiyatı nedir?

Same items.

Aynı öğeler.

Let’s look at the pen.

Kaleme bakalım.

“How much is a pen?”

“Bir kalem ne kadar?”

“Well, a pen is about a dollar.”

"Eh, bir kalem yaklaşık bir dolar eder."

Ok…

Tamam…

So, “It’s about a dollar.”

Yani, “Yaklaşık bir dolar.”

And the second one, soju, again, I’m going into Family Mart…I buy the bottle of soju.

Ve ikincisi, soju, yine Family Mart'a gidiyorum… Bir şişe soju alıyorum.

“How much is it?”

"Ne kadar?"

“Well, it’s about one dollar and twenty-five cents.”

"Eh, yaklaşık bir dolar yirmi beş sent."

“It’s about one dollar and twenty-five cents.”

"Yaklaşık bir dolar yirmi beş sent."

Or…

Veya...

“It’s about one twenty-five.”

"Saat bir yirmi beş civarında."

Ok, the Galaxy Note.

Tamam, Galaxy Note.

Ya, very expensive mobile phone.

Evet, çok pahalı bir cep telefonu.

“How much is it?”

"Ne kadar?"

“Well, it’s about eight hundred to nine hundred dollars.”

"Eh, yaklaşık sekiz yüz ila dokuz yüz dolar arası."

Ok, “It’s about eight hundred or nine hundred dollars.”

Tamam, "Yaklaşık sekiz yüz ya da dokuz yüz dolar."

The KIA Morning.

KIA Sabahı.

The car.

Araba.

“How much is it?”

"Ne kadar?"

“Well, it’s about fourteen thousand dollars.”

"Eh, yaklaşık on dört bin dolar."

“It’s about fourteen thousand dollars.”

"Yaklaşık on dört bin dolar."

And the Kangnam apartment…

Ve Kangnam'daki apartman dairesi...

“How much is it?”

"Ne kadar?"

Ok, very expensive.

Tamam, çok pahalı.

The Kangnam apartment..

Kangnam apartmanı.. belki bu "bir milyon dolar" civarındadır.

maybe that’s around “a million dollars”.

Ok, very expensive.

Tamam, çok pahalı.

A lot of money.

Çok para.

“It’s about a million dollars.”

"Yaklaşık bir milyon dolar."

Alright…

Pekala…

I hope you have a good understanding of American Money and how to express it in English.

Umarım Amerikan Parasını ve bunu İngilizcede nasıl ifade edeceğinizi iyi anlamışsınızdır.

Uhh…be careful not to make a mistake with American money.

Uhh… Amerikan parasıyla hata yapmamaya dikkat et.

You don’t want to make anyone angry.

Kimseyi kızdırmak istemezsin.

Alright…

Pekala...

That’s it for this video.

Bu video bu kadar.

See you next time.

Bir dahaki sefere görüşürüz.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

In this video, we’re going to talk about basic calendar expression.

Bu videoda temel takvim ifadesinden bahsedeceğiz.

Ok, so it’s a very easy video.

Tamam, yani çok kolay bir video.

You probably already know a lot of these expressions.

Muhtemelen bu ifadelerin çoğunu zaten biliyorsunuzdur.

Of course, this is a calendar.

Elbette bu bir takvim.

Ok, and we need to know the expressions about the calendar.

Tamam, takvimle ilgili ifadeleri de bilmemiz gerekiyor.

So, one the board I have the main ones here.

Yani, bir tahtada ana olanlar burada.

So the first one, of course, is ‘one day’.

Yani ilki elbette 'bir gün'.

And we…instead of ‘one day’, we could just say “a; a day”.

Ve biz… 'bir gün' yerine sadece “a; bir gün".

So on your calendar that is just one day; a day.

Yani takviminizde bu sadece bir gün; bir gün.

Next, we have seven days…makes a week.

Sonra yedi günümüz var… bir hafta eder.

Ok, so ‘one week’.

Tamam, yani 'bir hafta'.

And, of course, “a month”.

Ve elbette “bir ay”.

Ok…

Tamam…

So ‘a month’ a little bit difficult to pronounce.

Yani 'bir ay'ın telaffuzu biraz zor.

“A month.”

"Bir ay."

“A month.”

"Bir ay."

Your tongue has to come out a little bit.

Dilinizin biraz dışarı çıkması gerekiyor.

“A month.”

"Bir ay."

“A month.”

"Bir ay."

So, ‘a day’, ‘a week’, ‘a month’.

Yani 'bir gün', 'bir hafta', 'bir ay'.

And, of course, the full calendar…twelve months…that is ‘a year’.

Ve tabii ki tam takvim... on iki ay... yani 'bir yıl'.

Ok…

Tamam…

So, ‘a day’, ‘a week’, ‘a month’ and ‘a year’.

Yani 'bir gün', 'bir hafta', 'bir ay' ve 'bir yıl'.

Those are the easy ones.

Bunlar kolay olanlardır.

Let’s get on to bigger…bigger time.

Daha büyük… daha büyük zamana geçelim.

The next one here is ‘a decade’.

Bir sonraki ise 'on yıl'.

Ok, what is ‘a decade’?

Tamam, 'on yıl' nedir?

Well, ‘a decade’ is ten years.

Aslında 'on yıl' on yıldır.

Ok…

Tamam…

Ten years is a decade, so you might buy a car every decade.

On yıl on yıldır, yani her on yılda bir araba satın alabilirsiniz.

Ok, every ten years.

Tamam, her on yılda bir.

After ‘a decade’, we have ‘a century’.

'On yıl'dan sonra 'bir yüzyıl'ımız var.

‘A century’ is one hundred years.

'Bir asır' yüz yıldır.

Ok…

Tamam…

And, of course, we live in the twenty-first century.

Ve elbette yirmi birinci yüzyılda yaşıyoruz.

And ‘a century’, we have ‘a millennium’. uhhh…very difficult to spell.

Ve 'bir yüzyıl', 'bir binyıl'ımız var.

uhhh… hecelemek çok zor.

“A millennium.”

"Bir milenyum."

‘A millennium’ is one thousand years.

'Milenyum' bin yıldır.

Ok…very long time.

Tamam...çok uzun zaman oldu.

One thousand years, we would call ‘a millennium’.

Bin yıla 'milenyum' derdik.

Ok, after ‘a millennium’ we have something called ‘an eon’.

Tamam, 'bir milenyum'dan sonra 'bir çağ' diye adlandırılan bir şey var.

Ok, so notice we’re starting with ‘e’, so we have to use ‘an’.

Tamam, 'e' ile başladığımıza dikkat edin, dolayısıyla 'an' kullanmak zorundayız.

‘An eon’.

'Bir çağ'.

How long is ‘an eon’?

'Bir eon' ne kadardır?

Well, there is no exact time of ‘an eon’.

'Bir çağ'ın kesin bir zamanı yoktur.

‘An eon’ just means a very very long time.

'An eon' sadece çok çok uzun bir zaman anlamına geliyor.

Ok…

Tamam...

So.. example…the dinosaurs…they lived on the planet eons ago.

Yani... örnek...dinozorlar...onlar çağlar önce gezegende yaşıyorlardı.

Ok, so it just means a very very long time.

Tamam, bu çok çok uzun bir zaman anlamına geliyor.

So this is not exact.

Yani bu kesin değil.

Ok…

Tamam...

So, probably, of course, the first are the easiest and they’re the most important.

Yani muhtemelen ilki en kolayı ve en önemlisidir. 'On yıl', 'yüzyıl', 'milenyum' ve 'eon', tamam,

The ‘decade’, ‘century’, ‘millennium’ and ‘eon’, ok, you’re not going to hear

bunları çok fazla duymayacaksınız

those too much.

.

Ok, just I’m teaching them so you know.

Tamam, bilmen için onlara öğretiyorum.

But you should know the first four.

Ama ilk dördünü bilmelisiniz.

Ok…

Tamam…

So, let’s take a look at a few examples.

O halde birkaç örneğe bakalım.

Ok, here are a few examples.

Tamam, işte birkaç örnek.

The first one.

İlki.

“There are twenty-four hours in a day.”

"Bir günde yirmi dört saat vardır."

“There are twenty-four hours in a day.”

"Bir günde yirmi dört saat vardır."

Next example…

Sonraki örnek…

“There are seven days in a week.”

“Haftada yedi gün vardır.”

“There are seven days in a week.”

"Bir haftada yedi gün vardır."

The next example…

Sıradaki örnek…

“There are about four weeks in a month.”

“Bir ayda yaklaşık dört hafta var.”

“There are about four weeks in a month.”

"Bir ayda yaklaşık dört hafta vardır."

Ok, the next one.

Tamam, bir sonraki.

“There are three hundred and sixty-five days in a year.”

"Bir yılda üç yüz altmış beş gün vardır."

“There are three hundred and sixty-five days in a year.”

"Bir yılda üç yüz altmış beş gün vardır."

Alright, the next one.

Tamam, bir sonraki.

“There are ten years in a decade.”

"On yılda on yıl vardır."

“There are ten years in a decade.”

"On yılda on yıl vardır."

And the next one.

Ve bir sonraki.

“There are one hundred years in a century.”

"Bir yüzyılda yüz yıl vardır."

“There are one hundred years in a century.”

"Bir yüzyılda yüz yıl vardır."

And the last one.

Ve sonuncusu.

“There are one thousand years in a millennium.”

"Bin yılda bin yıl vardır."

“There are one thousand years in a millennium.”

"Bin yılda bin yıl vardır."

Ok, so I hope you have a better understanding from the examples.

Tamam, umarım örneklerden daha iyi anlarsınız.

So, ‘a day’, ‘a week’, ‘a month’, ‘a year’.

Yani 'bir gün', 'bir hafta', 'bir ay', 'bir yıl'.

Those four are the most important for the calendar.

Bu dördü takvim için en önemli olanlardır.

And then the last…the last group here.

Ve sonra son... buradaki son grup.

Not so common.

O kadar yaygın değil.

‘A decade’, ‘a century’, you should know.

'On yıl', 'bir yüzyıl', bilmelisin.

‘Millennium’ and of course ‘an eon’…’an eon’ a very long time.

'Milenyum' ve tabii ki 'bir çağ'... 'bir çağ' çok uzun bir zaman.

Could be millions of years.

Milyonlarca yıl olabilir.

Alright, so I hope you understand.

Tamam, umarım anlarsın.

That’s it for this video.

Bu videomuz bu kadar.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

In this video, we are going to talk about ‘The Days of the Week’.

Bu videomuzda 'Haftanın Günleri'nden bahsedeceğiz.

Ok, now the days of the week.. you must know…you must remember them.

Tamam, şimdi haftanın günlerini bilmelisiniz… onları hatırlamalısınız.

We’re going to talk about the pronunciation, the spelling and the short form.

Telaffuz, yazım ve kısa biçim hakkında konuşacağız.

Ok…

Tamam...

So, let’s get started.

Öyleyse başlayalım.

Here they are.

İşte buradalar.

Of course, there’s only seven days of the week to remember.

Elbette haftanın hatırlanacak yalnızca yedi günü var.

The first one here…

Buradaki ilki...

“Monday.”

"Pazartesi."

Ok, so listen carefully…how I pronounce it.

Tamam, o halde dikkatlice dinle…nasıl telaffuz ettiğimi.

“Monday.”

"Pazartesi."

“Monday.”

"Pazartesi."

The next one.

Sıradaki.

“Tuesday.”

"Salı."

“Tuesday.”

"Salı."

The next one.

Sıradaki.

Ok, this one’s a little difficult.

Tamam, bu biraz zor.

“Wednesday.”

"Çarşamba."

“Wednesday.”

"Çarşamba."

Ok, what’s the problem?

Tamam, sorun ne?

Now ‘Wednesday’ has a ‘d’.

Artık 'Çarşamba'nın 'd' harfi var.

But when we say ‘Wednesday’, uhhh…we don’t say the ‘d’ sound.

Ama 'Çarşamba' dediğimizde, uhhh… 'd' sesini söylemiyoruz.

We don’t say “Wed-nes-day”.

“Çarşamba-gün” demiyoruz.

Ok…

Tamam…

It’s “Wednesday.”

Bugün “Çarşamba.”

So this is “Wednesday.”

Yani bu “Çarşamba”.

“Wednesday.”

"Çarşamba."

Ok…

Tamam...

The next one.

Sıradaki.

“Thursday.”

"Perşembe."

“Thursday.”

"Perşembe."

Ok, it has a ‘t-h’. “th…th..th.”

Tamam, 't-h' var.

“o… o.. o.”

Your tongue has to come out.

Dilinizin çıkması gerekiyor.

“Thursday.”

"Perşembe."

“Thursday.”

"Perşembe."

“Thursday.”

"Perşembe."

Alright…

Tamam…

Next one.

Sıradaki.

“Friday.”

"Cuma."

“Friday.”

"Cuma."

We have an ‘f’.

Bir 'f'miz var.

“F…F.” Your teeth should touch your lip.

"F...F." Dişleriniz dudağınıza değmelidir.

“Friday.”

"Cuma."

“Friday.”

"Cuma."

Ok…

Tamam...

“Saturday.”

"Cumartesi."

“Saturday.”

"Cumartesi."

And the last one.

Ve sonuncusu.

“Sunday.”

"Pazar."

“Sunday.”

"Pazar."

Ok, let’s do them again…very quick.

Tamam, hadi tekrar yapalım...çok hızlı.

“Monday.”

"Pazartesi."

“Tuesday.”

"Salı."

“Wednesday.”

"Çarşamba."

“Thursday.”

"Perşembe."

“Friday.”

"Cuma."

“Saturday.”

"Cumartesi."

“Sunday.”

"Pazar."

Ok…

Tamam…

But I hope you can do them really fast.

Ama umarım bunları gerçekten hızlı bir şekilde yapabilirsiniz.

Ok, so like “Monday.

Tamam, "Pazartesi" gibi.

Tuesday.

Salı.

Wednesday.

Çarşamba.

Thursday.

Perşembe.

Friday.

Cuma.

Saturday.

Cumartesi.

Sunday.”

Pazar."

Ok…

Tamam...

You should practice until you can do it that way.

Bunu bu şekilde yapabilene kadar pratik yapmalısın.

Alright, let’s look at the spelling now.

Tamam, şimdi yazılışına bakalım.

Now the spelling…ok…now they’re very difficult to remember how to spell.

Şimdi yazım… tamam… şimdi nasıl yazıldığını hatırlamak çok zor.

But please, know the correct way of how to spell.

Ama lütfen, nasıl yazılacağının doğru yolunu öğrenin.

So, the first one ‘Monday’.

Yani ilki 'Pazartesi'.

Now, the first letter is always big.

Şimdi, ilk harf her zaman büyüktür.

It’s always a ‘capital’ letter.

Her zaman 'büyük' ​​harftir.

The big letter.

Büyük mektup.

You must always put the capital.

Her zaman sermaye koymalısınız.

So, ‘Monday’.

Yani 'Pazartesi'.

‘Tuesday’, capital ‘T’.

'Salı', büyük harf 'T'.

Capital ‘W’.

Büyük 'W'.

Capital ‘T’.

Büyük 'T'.

Capital ‘F’…

Büyük 'F'…

And these two have the capital ‘S’.

Ve bu ikisinin de büyük 'S'si var.

The big ‘S’.

Büyük 'S'.

Ok…

Tamam…

You always have to make that capital.

Her zaman bu sermayeyi yapmak zorundasın.

And the spelling…yeah, as I said, little bit difficult to remember.

Ve yazım... evet, dediğim gibi, hatırlaması biraz zor.

Ok, you’d have to do some self-study and remember how to spell.

Tamam, biraz kendi kendine çalışman ve nasıl yazıldığını hatırlaman gerekir.

The short form.

Kısa form.

‘Monday’.

'Pazartesi'.

These are the official short form of the days of the week.

Bunlar haftanın günlerinin resmi kısa biçimidir.

Again, you need the capital letters.

Yine büyük harflere ihtiyacınız var.

And the ‘period’ at the end.

Ve sonunda 'nokta'.

Ok…

Tamam...

So, ‘m-o-n’ period.

Yani 'ay-n' dönemi.

“Tuesday.”

"Salı."

“Wednesday.”

"Çarşamba."

“Thurs.”

“Perşembe.”

Ok…

Tamam…

This is not very short, ok.. but you need that.

Bu çok kısa değil tamam.. ama buna ihtiyacın var.

That’s considered the official short form.

Bu, resmi kısa biçim olarak kabul edilir.

“Friday.”

"Cuma."

“Saturday.”

"Cumartesi."

“Sun.”

"Güneş."

Alright, so that’s the pronunciation, spelling and short form, but before we move on I want

Tamam, telaffuzu, yazılışı ve kısa şekli bu kadar ama devam etmeden önce

to talk about one more thing.

bir şeyden daha bahsetmek istiyorum.

These days of the week…

Haftanın bu günleri…

‘Monday’ to ‘Friday’.

'Pazartesi'den 'Cuma'ya.

Those are called the ‘weekdays’.

Bunlara 'hafta içi' denir.

Ok…

Tamam...

“Monday.”

"Pazartesi."

“Tuesday.”

"Salı."

“Wednesday.”

"Çarşamba."

“Thursday.”

"Perşembe."

“Friday.”

"Cuma."

‘Weekdays’.

'Hafta içi'.

Ok, those are the working days.

Tamam, bunlar iş günleri.

The ‘Weekdays’.

'Hafta içi'.

And, of course, ‘Saturday’ and ‘Sunday’…

Ve tabi ki 'Cumartesi' ve 'Pazar'...

That’s the ‘weekend’.

İşte 'hafta sonu'.

Ok…

Tamam…

So, ‘Weekdays’.

Yani 'Hafta içi'.

‘Weekend’.

'Hafta sonu'.

Remember that, also.

Bunu da unutmayın.

Ok, let’s move on to a few examples.

Tamam, birkaç örneğe geçelim.

Ok, we’re going to talk about three important questions…talking about the day.

Tamam, üç önemli soru hakkında konuşacağız…gün hakkında konuşacağız.

And the questions are talking about ‘today’, ‘tomorrow’ and ‘yesterday’.

Ve sorular 'bugün', 'yarın' ve 'dün' hakkında konuşuyor.

Let’s take a look at the questions.

Sorulara bir göz atalım.

Ok…

Tamam...

Now, the first one is very important.

Şimdi birincisi çok önemli.

“What day is today?”

"Bugün günlerden ne?"

“What day is today?”

"Bugün günlerden ne?"

Now some people, they will say “Which day is today?”

Şimdi bazı insanlar “Bugün hangi gün?” diyecekler.

Ahh..ok, that’s a little strange.

Ahh..tamam, bu biraz tuhaf.

More common is using “What”.

Daha yaygın olanı “Ne” kullanmaktır.

“What day is today?”

"Bugün günlerden ne?"

So, your answer “It’s…”.

Yani cevabınız “Bu…”.

Ok, your answer should always begin with “It’s…”.

Tamam, cevabınız her zaman “Bu…” ile başlamalıdır.

“What day is today?”

"Bugün günlerden ne?"

“It’s Monday.”

"Bugün Pazartesi."

Ok…

Tamam…

Now, some people don’t use “It’s”.

Artık bazı insanlar “It's” ifadesini kullanmıyor.

“What day is today?”

"Bugün günlerden ne?"

“Monday.”

"Pazartesi."

Ok…

Tamam…

That’s ok.

Sorun değil.

But, better is using the ‘it’s’.

Ancak 'o' ifadesini kullanmak daha iyidir.

“It’s Monday.”

"Bugün Pazartesi."

Ok, that’s grammatically correct.

Tamam, bu gramer açısından doğru.

That’s a full sentence.

Bu tam bir cümle.

“It’s Monday.”

"Bugün Pazartesi."

Alright…

Pekala...

Let’s look at the next one.

Bir sonrakine bakalım.

“What day is tomorrow?”

"Yarın günlerden ne?"

Ok, so ‘tomorrow’….in the future.

Tamam, yani 'yarın'... gelecekte.

“What day is tomorrow?”

"Yarın günlerden ne?"

Again, “It’s Tuesday.”

Tekrar, “Bugün Salı.”

Ok, “What day is tomorrow?”

Tamam, "Yarın hangi gün?"

“It’s Tuesday.”

"Bugün Salı."

Now, it is also possible.. because it’s ‘future’, we can say, “What day will

Artık mümkün de.. 'gelecek' olduğu için “

be tomorrow?”.

Yarın

“It will be Tuesday.”

ne gün olacak?” diyebiliriz . "Salı olacak."

Ok…

Tamam…

“What day will be tomorrow?”

“Yarın hangi gün olacak?”

“It will be Tuesday.”

"Salı olacak."

But actually…that’s ok, but this is more common.

Ama aslında… bu sorun değil, ama bu daha yaygındır.

“What day is tomorrow?”

"Yarın günlerden ne?"

It’s easier.

Daha kolay.

“What day is tomorrow?”

"Yarın günlerden ne?"

“It’s Tuesday.”

"Bugün Salı."

Alright…

Peki…

The last one here.

Buradaki sonuncusu.

“What day was yesterday?”

"Dün hangi gündü?"

Ok, ‘yesterday’…in the past.

Tamam, 'dün'...geçmişte.

“What day was yesterday?”

"Dün hangi gündü?"

Ok, we’re using…we’re changing the ‘be’ verb.. ”is”, “is”, to “was”.

Tamam, kullanıyoruz… 'olmak' fiilini değiştiriyoruz.. “is”, “is”, “was” olarak.

Past tense.

Geçmiş zaman.

“What day was yesterday?”

"Dün hangi gündü?"

“It was Sunday.”

“Pazar günüydü.”

“It was Sunday.”

“Pazar günüydü.”

“What day was yesterday?”

"Dün hangi gündü?"

“It was Sunday.”

“Pazar günüydü.”

Ok, so again, let’s review.

Tamam, tekrar gözden geçirelim.

“What day is today?”

"Bugün günlerden ne?"

“It’s Monday.”

"Bugün Pazartesi."

“What day is tomorrow?”

"Yarın günlerden ne?"

“It’s Tuesday.”

"Bugün Salı."

“What day was yesterday?”

"Dün hangi gündü?"

“It was Sunday.”

“Pazar günüydü.”

Ok…

Tamam…

This is the best way to ask and answer these questions.

Bu soruları sorup cevaplamanın en iyi yolu bu.

Alright…

Tamam...

Let’s move on.

Devam edelim.

Ok, we’re going to look at three more questions talking about how to express days of the week.

Tamam, haftanın günlerinin nasıl ifade edileceğiyle ilgili üç soruya daha bakacağız.

Now, these questions are not talking about ‘what day is today?’

Şimdi bu sorular 'bugün hangi gün?'den bahsetmiyor. veya 'yarın'

or ‘tomorrow’ or ‘yesterday’.

veya 'dün'.

These questions are asking about…uhh…some event.

Bu sorular… uhh… bir olay hakkında soru soruyor.

Ok, something is going to happen on a day.

Tamam, bir gün bir şeyler olacak.

Ok…

Tamam...

And when something is going to happen, on a day, before we say the day, we should always

Bir de bir gün olacaksa, o gün demeden önce mutlaka

use the preposition ‘on’.

'on' edatını kullanmalıyız.

Ok, we need that preposition ‘on’.

Tamam, bu 'açık' edatına ihtiyacımız var.

So the first question.

Yani ilk soru.

“When is our date?”

"Randevumuz ne zaman?"

“When is our meeting?”

"Toplantımız ne zaman?"

Ok, I have to meet you.

Tamam, seninle tanışmam lazım.

“When is our date?”

"Randevumuz ne zaman?"

Ok, and you should answer with ‘on’.

Tamam, 'açık' diyerek cevap vermelisin.

“On Friday.”

"Cuma gününde."

Ok…

Tamam…

“We’re going to meet on Friday.”

“Cuma günü buluşacağız.”

You need that preposition.

Bu edata ihtiyacın var.

This is our event…our meeting.

Bu bizim etkinliğimiz… bizim toplantımız.

When?

Ne zaman?

“On Friday.”

"Cuma gününde."

Next question.

Sonraki soru.

“Which days do we have English class?”

“Hangi günler İngilizce dersimiz var?”

Ok, “Which days do we have English class?”

Tamam, “Hangi günlerde İngilizce dersimiz var?”

Now, this is asking “days”.

Şimdi bu “günler” anlamına geliyor.

“Which ‘days’ do we have English class?”

“Hangi 'günlerde' İngilizce dersimiz var?”

Well, “On Mondays.”

Peki, "Pazartesi günleri."

Ok, “On Mondays.”

Tamam, "Pazartesi günleri."

So, the event is English class.

Yani etkinlik İngilizce dersidir.

When?

Ne zaman?

“On Mondays.”

"Pazartesileri."

And the last question.

Ve son soru.

“When is my homework due?”

“Ödevimin ne zaman teslim edilmesi gerekiyor?”

“When is my homework due?”

“Ödevimin ne zaman teslim edilmesi gerekiyor?”

“When do I need to give my homework?”

“Ödevimi ne zaman vermem gerekiyor?”

That’s the event.

Olay budur.

“On Wednesday.”

"Çarşamba günü."

Ok, “On Wednesday.”

Tamam, "Çarşamba günü."

Ok, so when asking questions about ‘what day is today’, ‘tomorrow’ and ‘yesterday’,

Tamam, 'bugün hangi gün', 'yarın' ve 'dün' ile ilgili sorular sorarken

you use “it’s”.

"it's" ifadesini kullanırsınız.

But when you’re asking about some event..

Ama bir olay hakkında soru sorduğunuzda.. tamam.. bir günde bir şey olacak…

ok.. something is going to happen on a day…you have to use the preposition ‘on’.

'açık' edatını kullanmalısınız.

Alright…

Tamam...

Let’s move on.

Devam edelim.

Ok, we’re at the end of the video, but before we go, I want to talk about some common spelling

Tamam, videonun sonuna geldik ama gitmeden önce öğrencilerimin

mistakes that my students do.

sık sık yaptığı bazı yazım hatalarından bahsetmek istiyorum

Let’s take a look.

. Hadi bir bakalım.

Ok, so here are some days of the week, but the spelling is wrong.

Tamam, işte haftanın bazı günleri ama yazım yanlış.

And the first one is ‘Thuesday’.

Ve ilki 'Perşembe'.

Ok, a lot of my students write ‘Thuesday’.

Tamam, birçok öğrencim 'Perşembe' yazıyor.

I don’t know what day ‘Thuesday’ is…uhhh…

'Perşembe'nin hangi gün olduğunu bilmiyorum… uhhh…

I think they’re confused between ‘Tuesday’ and ‘Thursday’.

Sanırım 'Salı' ve 'Perşembe'yi karıştırıyorlar.

And somehow they’re mixing ‘Tuesday’ and ‘Thursday’ for ‘Thuesday’.

Ve bir şekilde 'Salı' ve 'Perşembe'yi 'Perşembe' ile karıştırıyorlar.

Ok, don’t write ‘Thuesday’.

Tamam, 'Perşembe' yazmayın.

There is never a ‘Thuesday’.

Hiçbir zaman 'Salı' diye bir şey yoktur.

Be careful.

Dikkat olmak.

Next one.

Sıradaki.

“Wednesday.”

"Çarşamba."

Ok, so ‘Wednesday’ has a ‘d’, in the spelling there’s a ‘d’.

Tamam, yani 'Çarşamba'nın bir 'd'si var, yazılışında da bir 'd' var.

But, of course, we don’t say “Wed-nes-day”.

Ama tabi ki “Çarşamba” demiyoruz.

We say “Wednesday.”

“Çarşamba” diyoruz.

So lots of students spell it as they hear it.

Pek çok öğrenci bunu duyduğu gibi heceliyor.

Ok, you got to be careful.

Tamam, dikkatli olmalısın.

There is a ‘d’.

Bir 'd' var.

So this ‘Wednesday’, sorry this is wrong.

Yani bu 'Çarşamba', üzgünüm bu yanlış.

No!

HAYIR!

Don’t do this.

Bunu yapma.

The next one.

Sıradaki.

“Saturday.”

"Cumartesi."

Looks good.

İyi görünüyor.

‘Saturday’, but be careful because this is a ‘u’, not an ‘e’.

'Cumartesi', ama dikkatli olun çünkü bu bir 'u', 'e' değil.

“Saturday.”

"Cumartesi."

So, don’t spell it with the ‘e’.

Bu yüzden 'e' ile yazmayın.

The last two.

Son iki.

“Monday” and “Sunday.”

“Pazartesi” ve “Pazar.”

‘Monday’.

'Pazartesi'.

What’s wrong?

Sorun nedir?

Well, the spelling is ok, but there’s too much space here.

Yazım tamam ama burada çok fazla boşluk var.

Ok…

Tamam…

A lot of students separate the ‘day’.

Birçok öğrenci 'günü' ayırıyor.

‘Tues…day’.

'Salı'.

‘Wednes…day’.

'Çarşamba'.

They put too much space.

Çok fazla yer ayırmışlar.

Ok, it’s one word.

Tamam, tek kelime.

It should be very close.

Çok yakın olmalı.

Be careful.

Dikkat olmak.

Not too much space.

Çok fazla alan yok.

And the last one, ‘Sunday’.

Ve sonuncusu 'Pazar'.

What’s wrong?

Sorun nedir?

Well, as I old you, it always starts with a capital letter.

Seni tanıdığım kadarıyla her zaman büyük harfle başlar.

So, if you write it with a small ‘s’, that’s wrong.

Yani küçük 's' ile yazarsanız bu yanlış olur.

Ok…

Tamam...

Alright, so…

Peki...

Don’t make these spelling mistakes.

Bu yazım hatalarını yapmayın.

Ahh..those are the days of the week.

Ahh..bunlar haftanın günleri.

You have to remember all seven.

Yedisini de hatırlamanız gerekiyor.

The pronunciation and the spelling.

Telaffuz ve yazım.

Takes some self-study, but I know you can do it.

Biraz kişisel çalışma gerektiriyor ama başarabileceğini biliyorum.

Alright…

Pekala...

That’s it for this video.

Bu video bu kadar.

See you next time.

Bir dahaki sefere görüşürüz.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

In this video, we are going to talk about Months of the Year.

Bu videomuzda Yılın Aylarından bahsedeceğiz.

Ok, I know the months of the year are very difficult to pronounce and spell.

Tamam, yılın aylarını telaffuz etmenin ve hecelemenin çok zor olduğunu biliyorum.

There’s twelve of them.

On iki tane var.

So, also, very difficult to remember.

Dolayısıyla hatırlaması da çok zordur.

Ok…

Tamam…

In this video, we are going to focus on pronunciation, spelling and the short form of the month.

Bu videoda telaffuz, yazım ve ayın kısa şekline odaklanacağız.

So, let’s take a look at the first one.

Öyleyse ilkine bir göz atalım.

“January.”

"Ocak."

“January.”

"Ocak."

Ok, be sure to pronounce that correctly.

Tamam, bunu doğru telaffuz ettiğinizden emin olun.

“January.”

"Ocak."

“January.”

"Ocak."

And for the spelling, remember we need a capital ‘J’.

Ve yazım için büyük 'J' harfine ihtiyacımız olduğunu unutmayın.

A big ‘J’.

Büyük bir 'J'.

We always need this for each month.

Her ay buna her zaman ihtiyacımız var.

The capital letter.

Büyük harf.

Ok, so “January.”

Tamam, yani “Ocak.”

And the short form…’Jan.’.

Ve kısa biçimi…'Jan.'.

With a period.

Bir dönemle.

This is called a period.

Buna dönem denir.

So, ‘Jan.’.

Yani 'Ocak'.

Capital letter.

Büyük harf.

Period.

Dönem.

The next month is probably the most difficult month for my students to pronounce and spell.

Önümüzdeki ay muhtemelen öğrencilerim için telaffuz ve hecelemede en zor ay olacak.

Ok, they’re always confused with this.

Tamam, bunu hep karıştırıyorlar.

Ok, now let’s focus on the ‘F’.

Tamam, şimdi 'F'ye odaklanalım.

This is an ‘F’ sound.

Bu bir 'F' sesidir.

“fff.”

"offf."

Your teeth should touch your lip.

Dişleriniz dudağınıza değmelidir.

“fff.”

"offf."

And this is a ‘b’ sound.

Ve bu bir 'b' sesidir.

“bbb.”

"bb."

Ok…

Tamam…

So we should think of this as “Fe…”, “Fe…”, “bru…”, “bru…”, “ary…”.

Yani bunu “Fe…”, “Fe…”, “bru…”, “bru…”, “ary…” olarak düşünmeliyiz.

“Fe..bru..ary.”

"Şubat."

“Fe..bru..ary.”

"Şubat."

“February.”

"Şubat."

“February.”

"Şubat."

“February.”

"Şubat."

Ok, it’s very difficult.

Tamam, çok zor.

“February.”

"Şubat."

“February.”

"Şubat."

So, it takes a lot of practice…

Bu yüzden çok pratik yapmak gerekiyor…

Also, the spelling…

Ayrıca yazım…

Ok, my students are often confused with the spelling and the ‘R’s’.

Tamam, öğrencilerim sıklıkla yazım ve 'R'lerle karıştırılıyor.

“February.”

"Şubat."

And the short form…

Ve kısa biçimi…

‘F-e-b’ period.

'Fe-b' dönemi.

The next four…little bit easier.

Sonraki dört…biraz daha kolay.

Ok…

Tamam...

“March.”

"Mart."

“March.”

"Mart."

“April.”

"Nisan."

“April.”

"Nisan."

“May.”

"Mayıs."

“May.”

"Mayıs."

And “June.”

Ve "Haziran".

“June.”

"Haziran."

Ok…

Tamam…

And the short form.

Ve kısa form.

Capital, remember the capital.

Sermaye, başkenti hatırla.

‘M-a-r’ period.

'Ma-r' dönemi.

‘A-p-r’ period.

'Nisan-r' dönemi.

‘May’ is special.

'Mayıs' özeldir.

There is no short form.

Kısa bir form yoktur.

‘May’ is just always ‘May’.

'Mayıs' her zaman 'Mayıs'tır.

So you should never have a ‘period’ here.

Yani burada asla bir 'nokta' olmamalıdır.

Never have the same.

Asla aynısına sahip olma.

“May.”

"Mayıs."

Only ‘May’.

Sadece 'Mayıs'.

“June.”

"Haziran."

‘J-u-n’ period.

'Ju-n' dönemi.

Ok, so the first six…one more time.

Tamam, yani ilk altı… bir kez daha.

“January.”

"Ocak."

“February.”

"Şubat."

“March.”

"Mart."

“April.”

"Nisan."

“May.”

"Mayıs."

“June.”

"Haziran."

Ok, let’s take a look at the last six months starting with “July”.

Tamam, “Temmuz”la başlayan son altı aya bir bakalım.

Ok…

Tamam…

So, don’t be confused with ‘June’.

Yani 'Haziran' ile karıştırmayın.

“July.”

"Temmuz."

Again, capital letters here.

Burada yine büyük harfler var.

‘J-u-l’ period.

'Ju-l' dönemi.

The next one.

Sıradaki.

“August.”

"Ağustos."

“August.”

"Ağustos."

This is “aww”.

Bu “ayyy”.

‘A-u’ is “aww”.

'A-u' "ayy" demektir.

“August.”

"Ağustos."

Ok and the short form.

Tamam ve kısa form.

‘A-u-g’ period.

'Au-g' dönemi.

“September.”

"Eylül."

“September.”

"Eylül."

“September.”

"Eylül."

‘S-e-p’ period.

'Se-p' dönemi.

“October.”

"Ekim."

“October.”

"Ekim."

“October.”

"Ekim."

‘O-c-t’ period.

'Oc-t' dönemi.

“November.”

"Kasım."

“November.”

"Kasım."

“November.”

"Kasım."

Ok, this is a ‘v’.

Tamam, bu bir 'v'.

“Vvv.”

"Vvv."

“November.”

"Kasım."

“November.”

"Kasım."

And the last month.

Ve geçen ay.

“December.”

"Aralık."

“December.”

"Aralık."

Ok, so let’s go through the last six again.

Tamam, hadi son altıyı tekrar gözden geçirelim.

“July.”

"Temmuz."

“July.”

"Temmuz."

“August.”

"Ağustos."

“August.”

"Ağustos."

“September.”

"Eylül."

“September.”

"Eylül."

“October.”

"Ekim."

“October.”

"Ekim."

“November.”

"Kasım."

“November.”

"Kasım."

“December.”

"Aralık."

“December.”

"Aralık."

Whew…that’s all the twelve months.

Vay be… on iki ayın hepsi bu.

Ok…

Tamam...

So, let’s move on.

Öyleyse devam edelim.

Ok, we’re going to look at three important questions, should know when asking about ‘month’.

Tamam, 'ay' sorulduğunda bilinmesi gereken üç önemli soruya bakacağız.

Here’s the first question.

İşte ilk soru.

“What month is it?”

"Hangi aydayız?"

Ok…

Tamam…

Now, remember with the pronunciation of ‘month’.

Şimdi 'ay'ın telaffuzunu hatırlayın.

“Month.”

"Ay."

You tongue should come out.

Dilin dışarı çıkmalı.

“Month.”

"Ay."

“What month is it?”

"Hangi aydayız?"

“What month is it?”

"Hangi aydayız?"

Ok…

Tamam...

Your answer will begin with ‘It’s…’; ‘It is’…’It’s’.

Cevabınız 'Bu...' ile başlayacak; 'Öyle'... 'Öyle'.

“It’s January.”

"Ocak ayı."

“What month is it?”

"Hangi aydayız?"

“It’s January.”

"Ocak ayı."

Alright…

Peki…

Some people may say, “Which month is it?”

Bazıları “Hangi ay?” diye sorabilir.

Ok…

Tamam…

“Which” is ok…”What” is ok, but more common is the ‘What’.

“Hangisi” tamam…”Ne” tamam, ancak daha yaygın olanı 'Ne'dir.

“What month is it?”

"Hangi aydayız?"

“It’s January.”

"Ocak ayı."

Alright…

Pekala…

Next question.

Sonraki soru.

“What’s next month?”

“Gelecek ay ne?”

Ok…

Tamam…

“What’s next month?”

“Gelecek ay ne?”

Ok, so, this is asking about the future…’next month’.

Tamam, bu gelecekle ilgili bir soru... 'gelecek ay'.

“What’s next month?”

“Gelecek ay ne?”

Now, some people will answer…

Şimdi bazıları şöyle cevap verecek:

“It ‘will be’…

“Şubat 'olacak'.”

February.”

Tamam, sorun değil.

Ok, that’s ok.

Ancak daha yaygın olanı basitçe "Şubat"tır.

But more common is just simply “It’s February.”

Tamam…

Ok…

Muhtemelen çoğu insanın söyleyeceği şey bu.

This is probably what most people will say.

"Şubat geldi."

“It’s February.”

“Gelecek ay ne?”

“What’s next month?”

"Şubat geldi."

“It’s February.”

Son soru.

The last question.

“Geçen ay neydi?” ..geçmişte.

“What was last month?”

Tamam, geçmişte 'was'ı kullanıyoruz.

..in the past.

“Geçen ay neydi?”

Ok, we’re using ‘was’…in the past.

“Aralık... idi.”

“What was last month?”

“Aralık ayıydı.”

“It was…December.”

Tamam…

“It was December.”

“Hangi ay?”

Ok…

"Ocak ayı."

“What month is it?”

“Gelecek ay ne?”

“It’s January.”

"Şubat geldi."

“What’s next month?”

“Geçen ay neydi?”

“It’s February.”

“Aralık ayıydı.”

“What was last month?”

Tamam…

“It was December.”

İşte ayları bu şekilde sorup cevaplıyorsunuz.

Ok…

Tamam...

So, that’s how you ask and answer about the months.

Bir sonraki bölüme geçelim.

Ok…

İşte 'ayların' cümlede nasıl kullanılacağına dair üç soru daha.

Let’s go to the next part.

Tamam…

Here are three more questions on how to use ‘months’ in a sentence.

Hadi bir göz atalım.

Ok…

Bu sorular bir ay içinde gerçekleşecek bir aktivite veya olaydan bahsediyor.

Let’s take a look.

Tamam...

These questions are talking about some activity or event that will happen in a month.

Yani bir ay içinde gerçekleşecek bir etkinlik ya da olaydan bahsederken

Ok…

'in' edatını kullanmamız gerekiyor.

So when we’re talking about an activity or event that will happen in a month, we need

Tamam, 'Haftanın Günleri'nden bahsederken

to use the preposition ‘in’.

'on' edatını kullanmak zorunda kaldık.

Ok, when we’re talking about ‘Days of the Week’, we had to use the preposition

Ancak 'aylar' için 'in' edatını kullanırız.

‘on’.

Bunu hatırla.

But for ‘months’, we use the preposition ‘in’.

Tamam, işte bazı sorular.

Remember that.

“Hangi ayda doğdun?”

Ok, so here’s some questions.

Tamam videonun sonuna geldik ama gitmeden önce yine bazı hatalardan bahsetmek istiyorum.

“Which month were you born?”

Ahhh… lütfen yazımınıza dikkat edin.

Ok, we’re at the end of the video, but before I go, I want to talk about some mistakes again.

Şimdi bu üçüne bir göz atalım.

Ahhh…please be careful with your spelling.

Bu üçü çok yaygındır.

Let’s take a look at these three.

Gördüğünüz gibi “Hayır”.

These three are very common.

Bu kelimeleri bu şekilde yazmayın.

As you can see, “No”.

Şimdi ilki…

Don’t spell these words like this.

Bu ayın “Şubat” olduğunu tahmin edebiliriz ama öğrenciler 'V' ile

Now the first one…

'b'yi karıştırıyorlar.

We can guess this month is “February”, but the students are confused with the ‘V’

“Şubat” yazıyorlar.

and the ‘b’.

Ayrıca 'u' harfi de eksik.

They’re writing “Fevruary”.

Tamam, 'Şubat'ın yazılışında pek çok hata var.

Also, they’re missing a ‘u’.

Dikkat olmak.

Ok, so there’s lots of mistakes with spelling ‘February’.

Bunu yapma.

Be careful.

Bir sonraki “Nisan”.

Don’t do this.

"Nisan."

The next one is “April”.

Ama 'v' yazıyorlar.

“April.”

Neden 'v' yazdıklarını bilmiyorum ama 'v' yazıyorlar.

But they’re writing a ‘v’.

'p' olmalı.

I don’t know why they’re writing a ‘v’, but they’re writing a ‘v’.

O yüzden sakın… “Avril” yazma.

It should be a ‘p’.

So don’t…don’t write “Avril”.

“April.”

"Nisan."

And the last one.

Ve sonuncusu.

I can understand the mistake.

Hatayı anlayabiliyorum.

“December.”

"Aralık."

“December.”

"Aralık."

Ok, I understand because this is actually a ‘c’.

Tamam, anlıyorum çünkü bu aslında bir 'c'.

“sss”…it makes an ‘s’ sound.

“sss”...'s' sesi çıkarır.

“December.”

"Aralık."

But, you got to be careful.

Ama dikkatli olmalısın.

You need the ‘c’.

'C' harfine ihtiyacın var.

“December.”

"Aralık."

Alright…

Tamam...

So, anyway, with the ‘s’…don’t write like that.

Neyse, 's' ile...böyle yazma.

Ok, so you got to be very careful with the spelling of the months.

Tamam, ayların yazılışına çok dikkat etmelisin.

Alright…

Pekala…

So that’s the ‘Months of the Year’.

İşte 'Yılın Ayları'.

I hope you understand.

Umarım anlarsın.

Ahhh..there’s twelve of them.

Ahhh..On iki tane var.

I know it takes a lot of practice to pronounce and to spell.

Telaffuz ve hecelemenin çok pratik gerektirdiğini biliyorum.

But you need to do a lot of self-study to master them.

Ancak bu konularda uzmanlaşmak için çok fazla kişisel çalışma yapmanız gerekir.

Ok…

Tamam…

I want you to be perfect with them.

Onlarla mükemmel olmanı istiyorum.

Ok, that’s it for this video.

Tamam, bu video bu kadar.

See you next time.

Bir dahaki sefere görüşürüz.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

In this video, we are going to talk about how to express the year in English.

Bu videomuzda İngilizcede yılın nasıl ifade edileceğini konuşacağız.

Ok, it’s a little bit difficult, but I know after this video, you will understand…and

Tamam, biraz zor ama biliyorum ki bu videodan sonra anlayacaksınız... ve

you’ll be able to do it very well.

bunu çok iyi yapabileceksiniz.

Let’s take a look.

Hadi bir bakalım.

So, on the board, I wrote some years.

Böylece tahtaya birkaç yıl yazdım.

Ok…

Tamam…

So, you just have to listen and follow me.

O yüzden beni dinlemeniz ve takip etmeniz yeterli.

The first year up here, is the year I was born.

Buradaki ilk yıl doğduğum yıldır.

Yes, I’m quite old.

Evet oldukça yaşlıyım.

So how would we express this year in English?

Peki bu yılı İngilizce olarak nasıl ifade edeceğiz?

We’re going to look at the first part.

İlk bölüme bakacağız.

“Nineteen.” …and the last part, “Seventy-five.”

"On dokuz." …ve son bölüm, “Yetmiş beş.”

So, we’re going yo divide that into “Nineteen seventy-five”.

Yani bunu "Bin dokuz yetmiş beşe" böleceğiz.

“Nineteen seventy-five.”

"Bin dokuz yüz yetmiş beş."

Never, never, never, never, never say “one thousand nine hundred and seventy-five”.

Asla, asla, asla, asla, asla “bin dokuz yüz yetmiş beş” deme.

No.

Hayır.

The way to express this year: “Nineteen seventy-five.”

Bu yılı ifade etme şekli: “Bin dokuz yetmiş beş.”

Let’s look at the next one.

Bir sonrakine bakalım.

This is “Nineteen seventy-five.”

Bu “Bin dokuz yetmiş beş.”

This is “Nineteen ninety-nine.”

Bu “Bin dokuz doksan dokuz.”

Ok…

Tamam...

“Nineteen seventy-five.”

"Bin dokuz yetmiş beş."

“Nineteen ninety-nine.”

"1999."

The next one…Ok….

Bir sonraki… Tamam….

This is a little different because…ahh…there’s three zeros.

Bu biraz farklı çünkü…ahh…üç tane sıfır var.

So, for this year, we only say, “two thousand”.

Yani bu yıl için sadece “iki bin” diyoruz.

Ok, there’s one way to say it.

Tamam, bunu söylemenin bir yolu var.

“Two thousand.”

"İki bin."

The next one.

Sıradaki.

Ok…

Tamam…

Now, the next one…there’s actually two ways to express it in English.

Şimdi bir sonrakine…aslında bunu İngilizce olarak ifade etmenin iki yolu var.

One way is, “two thousand one”.

Bir yol “iki bin bir”.

Another way is, “twenty-oh-one”.

Başka bir yol da "yirmi-bir"dir.

Ok…

Tamam...

“Two thousand one.”

"İki bin bir."

Or…

Veya...

“Twenty-oh-one.”

"Yirmi-bir."

Ok, remember, ‘zeros’ we can call “oh”.

Tamam, unutmayın, 'sıfırlara' 'oh' diyebiliriz.

“Twenty-oh-one.”

"Yirmi-bir."

The next one.

Sıradaki.

“Two thousand twelve.”

"İki bin on iki."

Or…

Veya...

“Twenty twelve.”

"Yirmi on iki."

Again, there’s two ways.

Yine iki yol var.

“Two thousand twelve.”

"İki bin on iki."

“Twenty twelve.”

"Yirmi on iki."

Next one…similar.

Bir sonraki… benzer.

“Two thousand thirteen.”

"İki bin on üç."

“Twenty thirteen.”

"Yirmi on üç."

And the last one…in the future…

Ve sonuncusu... gelecekte...

“Twenty twenty.”

"Yirmi yirmi."

Or…

Veya...

“Two thousand twenty.”

"İki bin yirmi."

Ok…so from here…going all the ‘two thousands’, there’s two ways to express it.

Tamam… yani buradan… 'iki bin'e gidersek, bunu ifade etmenin iki yolu var.

So, sometimes that’s confusing.

Yani bazen bu kafa karıştırıcı olabiliyor.

So, let’s go through the list again.

O halde listeyi tekrar gözden geçirelim.

“Nineteen seventy-five.”

"Bin dokuz yüz yetmiş beş."

“Nineteen ninety-nine.”

"1999."

“Two thousand.”

"İki bin."

“Two thousand one.”

"İki bin bir."

Or…

Veya...

“Twenty-oh-one.”

"Yirmi-bir."

“Two thousand twelve.”

"İki bin on iki."

Or…

Veya...

“Twenty twelve.”

"Yirmi on iki."

“Two thousand thirteen.”

"İki bin on üç."

“Twenty thirteen.”

"Yirmi on üç."

“Two thousand twenty.”

"İki bin yirmi."

Or…

Veya...

“Twenty twenty.”

"Yirmi yirmi."

Alright…

Pekala…

So that’s how we express years in English.

İşte İngilizce'de yılları bu şekilde ifade ediyoruz.

Let’s do some more practice.

Biraz daha pratik yapalım.

Ok, so let’s take a look at a few questions, so we can understand how to use ‘year’

Tamam, hadi birkaç soruya bakalım, böylece 'yıl'ın

in a sentence.

cümle içinde nasıl kullanılacağını anlayabiliriz.

Questions one here: “What year is it now?”

Buradaki sorulardan biri: “Şimdi hangi yıl?”

“What year is it now?”

“Şimdi hangi yıl?”

Because it’s now, we want to start our sentence with “It’s”.

Çünkü şimdi, cümlemize “Bu” ile başlamak istiyoruz.

“What year is it now?”

“Şimdi hangi yıl?”

“It’s two thousand twelve.”

"Saat iki bin on iki."

Or…

Veya...

“Twenty-twelve.”

"Yirmi on iki."

Ok, “What year is it now?”

Tamam, “Şimdi hangi yıl?”

“It’s Twenty-twelve.”

"Saat yirmi iki."

Again, you should use “it’s”, but of course it’s ok just to say the year.

Yine "it's" kullanmalısınız, ancak elbette sadece yılı söylemekte sorun yoktur.

But I prefer a full sentence.

Ama ben tam bir cümleyi tercih ederim.

“It’s two thousand twelve.”

"Saat iki bin on iki."

Let’s look at the next question.

Bir sonraki soruya bakalım.

“What year were you born?”

"Hangi yılda doğdun?"

“What year were you born?”

"Hangi yılda doğdun?"

Again, you came out of your mother…as a baby…

Yine annenden çıktın… bebekken…

“What year were you born?”

“Hangi yılda doğdun?”

Ok, with the ‘years’, you want to use the preposition ‘in’.

Tamam, 'yıllar' ile birlikte 'in' edatını kullanmak istiyorsunuz.

Ok…

Tamam…

Now, with ‘days’, we use the preposition ‘on’.

Şimdi 'günler' ile 'on' edatını kullanıyoruz.

With ‘months’, we use the preposition ‘in’.

'Aylar' ile 'in' edatını kullanırız.

And with ‘years’, we must use the preposition ‘in’.

Ve 'yıl' ile birlikte 'in' edatını kullanmalıyız.

So, “What year were you born?”

Peki, “Hangi yılda doğdun?”

“In nineteen seventy-five.”

"Bin dokuz yüz yetmiş beşte."

Ok, that’s the year I was born.

Tamam, bu benim doğduğum yıl.

“In nineteen seventy-five.”

"Bin dokuz yüz yetmiş beşte."

The last question.

Son soru.

Very important to Korea.

Kore için çok önemli.

“When is the Pyeongchang Olympics?”

“Pyeongchang Olimpiyatları ne zaman?”

Ok, coming soon.

Tamam, yakında gelecek.

“When is the Pyeongchang Olympics?”

“Pyeongchang Olimpiyatları ne zaman?”

“In”, ok, again, ‘in’ is our preposition.

“İçinde”, tamam, yine 'içinde' bizim edatımızdır.

“In two thousand eighteen.”

"İki bin on sekizde."

Or…

Veya...

“In twenty eighteen.”

"Yirmi on sekizde."

Alright…

Pekala…

So those are a few examples of how to use it in a sentence.

Bunlar cümle içinde nasıl kullanılacağına dair birkaç örnek.

Ahh..I hope you understand these examples.

Ahh..Umarım bu örnekleri anlarsınız.

Using years…ahhh..is very…very easy.

Yılları kullanmak…ahhh..çok…çok kolaydır.

Ok, they’re easy to express.

Tamam, bunları ifade etmek kolaydır.

Just remember to use the preposition ‘in’.

Sadece 'in' edatını kullanmayı unutmayın.

Ok…

Tamam...

That’s it for ‘years’ and I will see you next video.

Yıllardır bu kadar, bir sonraki videoda görüşürüz.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

In this video, we’re going to talk about how to express the date in English.

Bu videomuzda İngilizcede tarihin nasıl ifade edildiğini konuşacağız.

That can be very difficult because you have to know your months.

Bu çok zor olabilir çünkü aylarınızı bilmeniz gerekir.

You have to know your ordinal numbers.

Sıra sayılarını bilmeniz gerekir.

You have to know how to express your years.

Yıllarınızı nasıl ifade edeceğinizi bilmelisiniz.

So, this is a very advanced video, but it’s a good video to learn.

Yani bu çok gelişmiş bir video ama öğrenilmesi gereken güzel bir video.

Ahh…so, I’m going to start with this question.

Ahh… o zaman bu soruyla başlayacağım.

“What’s the date, today?”

"Bugünün tarihi ne?"

Now, don’t confuse this question with, “What’s the day, today?”, because the day is only

Şimdi, bu soruyu "Bugün, gün nedir?" sorusuyla karıştırmayın, çünkü gün yalnızca

asking about “Monday, Tuesday, Wednesday…so on.”

"Pazartesi, Salı, Çarşamba...vb." hakkında soru sorar.

This question is, “What’s the date..?”

Bu soru, “Tarih nedir..?”

Ok…

Tamam...

So, we…it’s very different than ‘day’.

Yani biz... 'gün'den çok farklıyız.

So, there’s two styles here of how to express the date.

Yani burada tarihin nasıl ifade edileceğine dair iki stil var.

One style is British style.

Bir stil İngiliz tarzıdır.

And one style is American style or Canadian style.

Ve bir stil Amerikan tarzı veya Kanada tarzıdır.

We use this.

Bunu kullanıyoruz.

Ok, so “What’s the date, today?”

Tamam, peki "Bugünün tarihi nedir?"

And it’s the same date.

Ve aynı tarih.

They put the ‘fourteenth’, ‘March’, ‘two thousand thirteen’.

'On dördüncü', 'Mart', 'iki bin on üç' diye koydular.

Ok, so how..

Peki nasıl.. bunu nasıl ifade ederler?

how would they express that?

“What’s the date, today?”

"Bugünün tarihi ne?"

“It’s the fourteenth of March two thousand thirteen.”

"On dört Mart iki bin on üç."

Or “Twenty-thirteen.”

Veya "Yirmi on üç."

Ok…

Tamam…

Short form.

Kısa form.

‘Fourteen’, ‘three’, ‘thirteen’.

'On dört', 'üç', 'on üç'.

Now they use a…’day’, ‘month’, ‘year’.

Artık bir…'gün', 'ay', 'yıl' kullanıyorlar.

Ok, but I know in Korea, you use the opposite ‘year’, ‘month’, ‘day’.

Tamam ama Kore'de 'yıl', 'ay', 'gün' kelimelerinin tersini kullandığınızı biliyorum.

But the British style is opposite.

Ancak İngiliz tarzı bunun tam tersidir.

Alright, now here is the American style and the style I want to show you because I’m

Pekala, şimdi burada Amerikan tarzı ve Kanadalı olduğum için size göstermek istediğim tarz var

Canadian.

.

I use this, also.

Ben de bunu kullanıyorum.

“What’s the date, today?”

"Bugünün tarihi ne?"

“March fourteenth…fourteenth, twenty thirteen.”

"On dört Mart... on dört, yirmi on üç."

“March fourteenth, twenty thirteen.”

"On dört Mart yirmi on üç."

‘Three’, ‘fourteen’, ‘thirteen’.

'Üç', 'on dört', 'on üç'.

That’s how you would express it short style.

Kısa üslupla bu şekilde ifade edersiniz.

Ok…

Tamam…

Now both ways are ok…doesn’t matter.

Şimdi her iki şekilde de sorun yok… önemli değil.

But this is how you would express a ‘date’.

Ancak bir 'tarihi' bu şekilde ifade edersiniz.

Put your ‘month’.

'Ay'ınızı girin.

Capital letter.

Büyük harf.

Put your ordinal number.

Sıra numaranızı koyun.

This is “fourteenth”.

Bu “on dördüncü”.

A ‘comma’…and the year.

Bir 'virgül'… ve yıl.

Ok, and you would read it as “March fourteenth, twenty thirteen.”

Tamam, bunu "On dört Mart yirmi on üç" olarak okursunuz.

Alright, so that’s how you express the ‘date’.

Tamam, 'tarihi' bu şekilde ifade ediyorsunuz.

Let’s do some more practice.

Biraz daha pratik yapalım.

Ok, here are some examples to help us understand how to express the ‘dates’.

Tamam, işte 'tarihleri' nasıl ifade edeceğimizi anlamamıza yardımcı olacak bazı örnekler.

First, let’s look at this question.

Öncelikle bu soruya bakalım.

“When is payday?”

"Maaş günü ne zaman?"

Now, “payday” is a very important day.

Artık “maaş günü” çok önemli bir gün.

That’s when you get your money from your job.

İşte o zaman paranı işinden alırsın.

“When is payday?”

"Maaş günü ne zaman?"

So, I’m going to begin my answer with “It’s”.

Bu yüzden cevabıma “Bu” ile başlayacağım.

“It is…

"O...

It’s” “When is payday?”

bu" "Maaş günü ne zaman?"

Ok, and you can see when I’m expressing the ‘date’, I’m always going to use

Tamam, gördüğünüz gibi 'tarihi' ifade ederken her zaman

the preposition ‘on’.

'on' edatını kullanacağım .

The preposition ‘on’.

'Açık' edatı.

Ok…

Tamam…

So, “When is payday?”

Peki, “Maaş günü ne zaman?”

“It’s on Monday.”

"Pazartesi günü."

That’s very simple.

Bu çok basit.

“It’s on the sixteenth.”

"On altıncıda."

Ok, “It’s on the sixteenth of this month.”

Tamam, “Bu ayın on altıncısında.”

Now, if your just going to focus on the date here, ‘Sixteenth’, we always need a ‘the’.

Şimdi, eğer sadece buradaki tarihe, 'Onaltıncı'ya odaklanacaksanız, her zaman bir 'the'ye ihtiyacımız var.

“The sixteenth.”

"On altıncı."

Alright, the next one, we’re going to combine these.

Tamam, bir sonrakinde bunları birleştireceğiz.

We’re going to put these two together.

Bu ikisini bir araya getireceğiz.

“When is payday?”

"Maaş günü ne zaman?"

“It’s on Monday the sixteenth.”

"On altıncı pazartesi."

Ok, so we have “On Monday”.

Tamam, "Pazartesi" var.

That’s ok.

Bu iyi.

“On the sixteenth.”

"On altıncıda."

That’s ok.

Bu iyi.

“On Monday the sixteenth.”

"On altıncı Pazartesi günü."

That’s ok, too.

Bu da sorun değil.

Ok, all of them are ok, but this one…ahh…there’s no confusion.

Tamam, hepsi iyi, ama bu… ah… hiçbir karışıklık yok.

This is very detailed.

Bu çok detaylı.

Alright, let’s look at the last two.

Tamam, son ikisine bakalım.

Now, “When is payday?”

Şimdi, "Maaş günü ne zaman?"

“It’s on June sixteenth.”

"16 Haziran'da."

Ok, you want to focus on the month sometimes.

Tamam, bazen aya odaklanmak istersiniz.

“It’s on June sixteenth.”

"16 Haziran'da."

And let’s put all of these together.

Ve bunların hepsini bir araya getirelim.

“When is payday?”

"Maaş günü ne zaman?"

“It’s on Monday June sixteenth.”

"On altıncı Haziran Pazartesi."

Ok, if you want to be very detailed and make sure there’s no confusion, your going to

Tamam, çok ayrıntılı olmak ve herhangi bir karışıklık olmadığından emin olmak istiyorsanız

say the ‘day’, the ‘month’ and the ‘date’ here.

burada 'gün', 'ay' ve 'tarih'i söyleyeceksiniz.

Ok, “When is payday?”

Tamam, "Maaş günü ne zaman?"

“It’s on Monday June sixteenth.”

"On altıncı Haziran Pazartesi."

Ok…

Tamam…

So there are many ways to express the same thing.

Yani aynı şeyi ifade etmenin birçok yolu var.

Ok, it depends on the situation.

Tamam, duruma bağlı.

But you have to be familiar with all these ways…cause…which one is the best way?

Ama tüm bu yollara aşina olmalısınız… çünkü… en iyi yol hangisi?

Well, there is no best way here.

Burada en iyi yol yok.

Ahh…it depends on the person.

Ahh… kişiye bağlı.

Everyone’s going to say it a little bit different.

Herkes bunu biraz farklı söyleyecek.

Alright, let’s move on to some questions.

Pekala, bazı sorulara geçelim.

The first question here.

Buradaki ilk soru.

“When were you born?”

"Ne zaman doğdunuz?"

Ok, “When were you born?”

Tamam, “Ne zaman doğdun?”

Again, you came out of your mother as a baby.

Yine bebek olarak annenden çıktın.

“When were you born?”

"Ne zaman doğdunuz?"

This is a very detailed answer.

Bu çok detaylı bir cevap.

Ok, so this is when I was born.

Tamam, işte bu benim doğduğum zamandı.

“On March twentieth, nineteen seventy-five.”

"Yirmi Mart bin dokuz yüz yetmiş beş."

Ok, so I’m going to put the capital on ‘March’, ‘twentieth’, comma, ‘nineteen seventy-five’.

Tamam, o zaman 'Mart', 'yirminci', virgül, 'bin dokuz yetmiş beş'e büyük harf koyacağım.

That’s how I would write and say that ‘date’.

Ben de o ‘tarihi’ böyle yazıp söylerdim.

Let’s move on to the next question.

Bir sonraki soruya geçelim.

“When is your birthday?”

"Doğum günün ne zaman?"

Ok, they’re very similar questions.

Tamam, bunlar çok benzer sorular.

“When were you born?”

"Ne zaman doğdunuz?"

“When is your birthday?”

"Doğum günün ne zaman?"

Ok, so, “When is your birthday?”…doesn’t really care about the year.

Tamam, öyleyse, “Doğum günün ne zaman?”… aslında yılı umursamıyor.

It’s more about the ‘month’ and the ‘date’.

Daha çok 'ay' ve 'tarih' ile ilgili.

Ok, so, “When is your birthday?”

Tamam, peki, "Doğum günün ne zaman?"

“On March twentieth.”

"Yirmi Mart'ta."

“On March twentieth.”

"Yirmi Mart'ta."

That’s the date of my birthday.

Bu benim doğum günümün tarihi.

Next one.

Sıradaki.

“When is Valentine’s Day?”

"Sevgililer günü ne zaman?"

A very good and happy day.

Çok güzel ve mutlu bir gün.

“When is Valentine’s Day?”

"Sevgililer günü ne zaman?"

“On February fourteenth.”

"14 Şubat'ta."

“On February fourteenth.”

"14 Şubat'ta."

The last question.

Son soru.

“When will you go to Spain?”

"İspanya'ya ne zaman gideceksin?"

“When will you go to Spain?”

"İspanya'ya ne zaman gideceksin?"

Your asking your friend.

Arkadaşına soruyorsun.

“When will you go to Spain?”

"İspanya'ya ne zaman gideceksin?"

And maybe she answers very quickly…”Oh, on the nineteenth”.

Ve belki de çok çabuk cevap verir...”Ah, on dokuzunda”.

“On the nineteenth.”

"On dokuzunda."

Alright…

Pekala...

So, I hope you have a better understanding of how to express the ‘date’ in English.

Umarım İngilizce'de 'tarihin' nasıl ifade edileceğini daha iyi anlamışsınızdır.

Takes a lot of self-study and practice, but I know you can…you can understand if you

Çok fazla bireysel çalışma ve pratik gerektirir, ancak yapabileceğinizi biliyorum…

really really try.

gerçekten denerseniz

That’s it for this video.

anlayabilirsiniz . Bu videomuz bu kadar.

See you next time.

Bir dahaki sefere görüşürüz.

Hi, everyone.

Herkese selam.

In this video, we’re going to talk about the seasons.

Bu videomuzda mevsimlerden bahsedeceğiz.

Ok, it’s very easy.

Tamam, çok kolay.

Because there’s only four seasons.

Çünkü sadece dört mevsim var.

Alright, and you probably already know them.

Tamam, muhtemelen onları zaten biliyorsunuzdur.

Here they are.

İşte buradalar.

And the first one is “spring’.

Bunlardan ilki “bahar”dır.

“Spring.’

"Bahar.'

And ‘spring’ is when the flowers come out.

Ve 'bahar' çiçeklerin ortaya çıktığı zamandır.

Ok…

Tamam…

The next season.

Gelecek sezon.

“Summer.”

"Yaz."

“Summer.”

"Yaz."

Summer is hot.

Yaz sıcaktır.

Summer is a good time to go to the beach.

Yaz plaja gitmek için iyi bir zamandır.

Summer is my favorite season.

Yaz benim favori mevsimimdir.

I like hot weather.

Sıcak havayı severim.

Alright, the next season.

Tamam, gelecek sezon.

“Autumn.”

"Sonbahar."

“Autumn.”

"Sonbahar."

Ok, this has an ‘au’.

Tamam, bunun bir 'au'su var.

“Autumn.”

"Sonbahar."

“Autumn.”

"Sonbahar."

So, instead of “autumn”, an easier way is just to say, “fall”.

Yani “sonbahar” yerine sadece “sonbahar” demek daha kolay bir yoldur.

You can say, “autumn”, or “fall”.

“Sonbahar” veya “sonbahar” diyebilirsiniz.

Both are ok.

İkisi de iyi.

They mean the same thing.

Aynı şeyi kastediyorlar.

So, of course, in ‘autumn’, the leaves on the trees fall.

Yani elbette 'sonbaharda' ağaçlardaki yapraklar düşer.

And the last season.

Ve son sezon.

“Winter.”

"Kış."

Ok…”Winter.”

Tamam…”Kış.”

‘Winter’, of course, is very cold… and you build snowmen in winter.

'Kış' elbette çok soğuk… ve kışın kardan adam yapıyorsunuz.

Uhh…I don’t like winter very much.

Uhh… Kışı pek sevmiyorum.

Ok, so those are the four seasons.

Tamam, işte bunlar dört mevsim.

Let’s do some extra practice.

Biraz ekstra pratik yapalım.

Ok, for our practice, I have three quick questions.

Tamam, pratiğimiz için üç kısa sorum var.

Let’s look at the first question.

İlk soruya bakalım.

“What season is now?”

“Şimdi hangi mevsim?”

“What season is right now?”

“Şu anda hangi mevsim?”

Ok…

Tamam…

Because it’s ‘now’, we have to begin with “It’s”.

'Şimdi' olduğu için 'Bu' ile başlamalıyız.

Ok…

Tamam…

“It is…”

“Öyle…”

“It’s summer.”

“Yaz geldi.”

Ok, I made this video now.

Tamam, şimdi bu videoyu hazırladım.

For me, it’s summer.

Benim için yaz geldi.

When you’re watching this video, maybe it’s another season.

Bu videoyu izlerken belki başka bir sezondur.

Alright, “What season is now?”

Tamam, "Şimdi hangi mevsim?"

“It’s summer.”

"Yaz."

Remember, right now, we always use “It’s”.

Unutmayın, şu anda her zaman “It's” ifadesini kullanıyoruz.

Ok, the next questions.

Tamam, sonraki sorular.

“When is Halloween?”

“Cadılar Bayramı ne zaman?”

Ok, so what season is Halloween?

Peki Cadılar Bayramı hangi mevsim?

Well, we have to use the preposition ‘in’.

Peki, 'in' edatını kullanmalıyız.

Ok…

Tamam…

“When is Halloween?”

“Cadılar Bayramı ne zaman?”

“In….”

"İçinde…."

“In autumn.”

"Sonbaharda."

Ok, “In autumn.”

Tamam, "Sonbaharda."

Or…

Veya...

“In fall.”

"Sonbaharda."

Ok…

Tamam...

So remember, with the seasons, we need the preposition ‘in’.

Unutmayın, mevsimler söz konusu olduğunda 'in' edatına ihtiyacımız var.

“When is Halloween?”

“Cadılar Bayramı ne zaman?”

“In autumn.”

"Sonbaharda."

“In fall.”

"Sonbaharda."

And the last question.

Ve son soru.

“When is Christmas?”

"Noel ne zaman?"

Ok, what season?

Tamam, hangi mevsim?

Of course, “In winter.”

Tabii ki, “Kışın.”

“When is Christmas?”

"Noel ne zaman?"

“It’s in winter.”

"Kışın."

Ok…

Tamam…

So that’s the seasons.

İşte mevsimler.

Remember, when we’re talking about ‘now’, we need “it’s”…if we’re talking

Unutmayın, 'şimdi'den bahsederken 'o'ya ihtiyacımız var... eğer

about the season now.

şimdi sezondan bahsediyorsak.

And other seasons, we need the preposition ‘in’.

Ve diğer mevsimlerde 'in' edatına ihtiyacımız var.

Ok…

Tamam...

That’s seasons.

Bunlar mevsimler.

I hope you understand.

Umarım anlarsın.

See you next time.

Bir dahaki sefere görüşürüz.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

Welcome to this ‘Time Expressions’ video.

Bu 'Zaman İfadeleri' videosuna hoş geldiniz.

In this video, we are going to talk about how to express the time of day.

Bu videomuzda günün saatini nasıl ifade edeceğimizden bahsedeceğiz.

Ok, it’s very simple.

Tamam, çok basit.

And you would talk about the ‘time of day’ to express your routine; what you do in the

Ve rutininizi ifade etmek için 'günün saati' hakkında konuşurdunuz; günün farklı saatlerinde

different times of day.

ne yaptığınızı

Let’s take a look at the board.

Hadi tahtaya bir göz atalım.

I have a question.

Bir sorum var.

“When do you…?”

"Sen ne zaman…?"

And let’s make a question.

Ve bir soru soralım.

“When do you wake up?”

"Ne zaman uyanırsın?"

Ok…

Tamam…

“When do you wake up?”

“Ne zaman uyanıyorsun?”

And you want to express the ‘time of day’.

Ve 'günün saatini' ifade etmek istiyorsunuz.

Very easy.

Çok kolay.

“In the morning.”

"Sabah."

“When do you wake up?”

"Ne zaman uyanırsın?"

“In the morning.”

"Sabah."

Make sure you have ‘the’.

'The' harfine sahip olduğunuzdan emin olun.

Don’t say “in morning”.

“Sabah” deme.

“In the morning.”

"Sabah."

“When do you wake up?”

"Ne zaman uyanırsın?"

“In the morning.”

"Sabah."

“When do you take a shower?”

"Ne zaman duş alırsın?"

“In the morning.”

"Sabah."

“When do you go to work?”

"İşe ne zaman gidiyorsun?"

“In the morning.”

"Sabah."

Ok…

Tamam…

Ahh…let’s look at the next one.

Ahh…hadi bir sonrakine bakalım.

“In the afternoon.”

"Öğleden sonra."

“When do you take a nap?”

“Ne zaman kestireceksin?”

Ok, you take a quick sleep.

Tamam, çabuk uyu.

“When do you take a nap?”

“Ne zaman kestireceksin?”

“In the afternoon.”

"Öğleden sonra."

Ok, I like to take a nap, “In the afternoon.”

Tamam, "Öğleden sonra" kestirmeyi severim.

“When do you go home?”

"Ne zaman eve gideceksin?"

After work, “When do you go home?”

İşten sonra “Eve ne zaman gidiyorsun?”

“In the evening.”

"Akşam."

“When do you eat dinner?”

"Akşam yemeğini ne zaman yersin?"

“In the evening.”

"Akşam."

“When do you watch TV?”

"Ne zaman televizyon izliyorsun?"

“In the evening.”

"Akşam."

Ok…

Tamam...

So, these are very easy ways to express the different types…the different times of day.

Yani bunlar farklı türleri, günün farklı zamanlarını ifade etmenin çok kolay yolları.

Make sure you have “in the”.

“İçinde” olduğundan emin olun.

Alright, let’s look at the next ones.

Tamam, sonrakilere bakalım.

Ahh…

Ahh…

They’re using ‘at’.

'at' kullanıyorlar.

Ok…

Tamam…

So this first one is using ‘”at night”.

Yani bu ilki 'geceleri' kullanıyor.

“In the evening.”

"Akşam."

“At night.”

"Geceleyin."

Very similar.

Çok benzer.

But, “In the evening” is usually talking about early evening.

Ancak “Akşam” genellikle akşamın erken saatlerinden bahsediyor.

Ok…

Tamam…

Around 6p.m. to 10p.m.

Akşam 6 civarında. akşam 22'ye kadar

Ok, that’s the evening time.

Tamam, akşam vakti.

Relaxing time.

Rahatlama zamanı.

“At night” is probably after 10p.m.

“Gece” muhtemelen saat 22:00'den sonradır.

You know…you’re going into 1a.m., 2a.m., 3a.m.

Biliyorsun… sabah 1, gece 2, sabah 3'e gidiyorsun.

Very late time.

Çok geç bir zaman.

Ok, that’s usually when we say, “At night”.

Tamam, bu genellikle "Geceleri" dediğimiz zamandır.

Alright…

Tamam...

So…

Peki...

“When do you….?”

"Ne zaman...?"

Well, if I said, “When do you go home from work?”

Peki, "İşten eve ne zaman gidiyorsun?"

And you said, “In the evening.”

Ve sen "Akşam." dedin.

Ok, I know it’s early.

Tamam, erken olduğunu biliyorum.

But if you said…if I asked “When do you go home from work?” and you said “At night”,

Ama eğer söyleseydin… eğer “İşten eve ne zaman gidiyorsun?” diye sorsaydım. ve sen “Gece” dedin,

I would think “Oh, very late”.

ben de “Ah, çok geç” diye düşünürdüm.

Maybe after 10p.m.

Belki akşam 22.00'den sonra.

Alright…

Tamam...

You have to be very careful walking on the street ‘at night’.

'Geceleri' sokakta yürürken çok dikkatli olmak lazım.

Alright, the next two are very exact times.

Tamam, sonraki ikisi çok kesin zamanlar.

Ok, “At noon”, “At midnight”.

Tamam, “Öğle vakti”, “Gece yarısı”.

‘Noon’ is only 12:00p.m.

'Öğlen' sadece 12:00'dir.

That is ‘noon’.

Yani 'öğlen'.

So, “When do you have lunch?”

Peki, “Ne zaman öğle yemeği yersin?”

You can say, “At noon”.

“Öğle vakti” diyebilirsiniz.

Alright…

Pekala…

‘Midnight’ is only 12a.m.

'Gece Yarısı' sadece sabah 12'de.

Ok, very late.

Tamam, çok geç.

“When do you go to bed?”

"Ne zaman yatağa gideceksin?"

“At midnight.”

"Gece yarısında."

Ok…

Tamam…

Very very late.

Çok çok geç.

Only…only 12p.m.

Sadece…sadece 12:00.

Only 12a.m.

Sadece sabah 12'de.

They’re very exact times.

Bunlar çok kesin zamanlar.

Alright, so these are different ways to express the ‘times of day’.

Tamam, bunlar 'günün saatlerini' ifade etmenin farklı yolları.

Let’s take a look at a few examples.

Birkaç örneğe göz atalım.

Ok, let’s look at these examples.

Tamam, hadi bu örneklere bakalım.

The first one.

İlki.

“I exercise in the morning.”

“Sabahları egzersiz yapıyorum.”

“I exercise in the morning.”

“Sabahları egzersiz yapıyorum.”

The next one.

Sıradaki.

“My lunchtime is at noon.”

"Öğle yemeği saatim öğlen."

“My lunchtime is at noon.”

"Öğle yemeği saatim öğlen."

The next one.

Sıradaki.

“I like to go swimming in the afternoon.”

“Öğleden sonra yüzmeye gitmeyi seviyorum.”

“I like to go swimming in the afternoon.”

“Öğleden sonra yüzmeye gitmeyi seviyorum.”

And the next one.

Ve bir sonraki.

“I eat dinner in the evening.”

"Akşam yemeğini yerim."

“I eat dinner in the evening.”

"Akşam yemeğini yerim."

And the next one.

Ve bir sonraki.

“I eat ramyeon at midnight.”

"Gece yarısı ramyeon yerim."

“I eat ramyeon at midnight.”

"Gece yarısı ramyeon yerim."

And the last example.

Ve son örnek.

“Be careful walking alone at night.”

“Geceleri yalnız yürürken dikkatli olun.”

“Be careful walking alone at night.”

“Geceleri yalnız yürürken dikkatli olun.”

Ok, I hope you understand how to express the different ‘times of day’ in English.

Tamam, umarım İngilizce'de 'günün farklı zamanlarını' nasıl ifade edeceğinizi anlıyorsunuzdur.

Uhm…I’m going to ask you a question now.

Uhm…Şimdi sana bir soru soracağım.

“When do you study English?”

“Ne zaman İngilizce çalışıyorsun?”

Ok…

Tamam…

“What time of day do you study English?”

“Günün hangi saatinde İngilizce çalışıyorsun?”

“When do you study English?”

“Ne zaman İngilizce çalışıyorsun?”

Ahh…I..I suggest the best time to study English is in the morning.

Ahh…Ben..İngilizce çalışmak için en iyi zamanın sabah olduğunu düşünüyorum.

Ok…ahh…

Tamam… ahh…

In the afternoon is not so good.

Öğleden sonra pek iyi değil.

A lot of my students are always very tired in the afternoon.

Öğrencilerimin çoğu öğleden sonraları her zaman çok yorgun olurlar.

In the evening is ok.

Akşam tamam.

But, never never at night.

Ama asla geceleri asla.

That’s too late.

Artık çok geç.

Alright…

Pekala…

So, I hope you understand these time expression.

Umarım bu zaman ifadesini anlarsınız.

See you next video.

Bir sonraki videoda görüşmek üzere.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

Welcome to this ‘time expressions’ video.

Bu 'zaman ifadeleri' videosuna hoş geldiniz.

In this video, we’re going to talk about how to use ‘ago’, ‘late’, ‘next’

Bu videoda 'önce', 'geç', 'sonraki' ve 'son' sözcüklerinin nasıl kullanılacağını konuşacağız

and ‘last’.

.

Ok, these are very useful expressions to use when talking about time.

Tamam, bunlar zamandan bahsederken kullanılabilecek çok faydalı ifadeler.

But, first.

Ama önce.

Let’s review our vocabulary.

Kelime dağarcığımızı gözden geçirelim.

And this is the vocabulary we need to know for this video.

Bu video için bilmemiz gereken kelimeler bunlar.

Ahhh…’second’.

Ahhh… 'ikinci'.

And I have “one second.”

Ve benim "bir saniyem" var.

Ok, “One second.

Tamam, "Bir saniye.

We could also…instead of “one second”, we could say, “a second”.

Ayrıca… “bir saniye” yerine “bir saniye” de diyebiliriz.

So, ‘one’ and ‘a’, mean the same.

Yani 'bir' ve 'a' aynı anlama gelir.

Just one second.

Sadece bir saniye.

Ok…

Tamam...

“One minute.”

"Bir dakika."

“A minute.”

"Bir dakika."

Ok…how many seconds in one minute?

Tamam…bir dakika kaç saniyedir?

Well, sixty seconds in one minute.

Yani bir dakikada altmış saniye.

And the next is ‘hour’.

Ve bir sonraki 'saat'.

Now ‘hour’ is special because we’re going to use ‘an’.

Artık 'saat' özeldir çünkü 'an' kullanacağız.

Ok…

Tamam...

Because ‘hour’ starts with a vowel sound.

Çünkü 'saat' sesli harfle başlıyor.

Ok…

Tamam...

“An hour.”

"Bir saat."

Ok, we always use ‘an’ with ‘hour’.

Tamam, her zaman 'saat' ile 'an'ı kullanırız.

And of course, there’s sixty minutes in one hour.

Ve tabii ki bir saatte altmış dakika var.

“An hour.”

"Bir saat."

Next is “a day”.

Sırada "bir gün" var.

“A day.”

"Bir gün."

“One day.”

"Bir gün."

Of course…how many hours in a day?

Elbette... günde kaç saat?

Twenty-four hours.

Yirmi dört saat.

“A week.”

"Bir hafta."

How many days in a week?

Bir haftada kaç gün vardır?

Seven days in a week.

Haftanın yedi günü.

“One week.”

"Bir hafta."

“One month.”

"Bir ay."

“A month.”

"Bir ay."

Ok…

Tamam…

And the last one.

Ve sonuncusu.

“One year.”

"Bir yıl."

“A year.”

"Bir yıl."

Ok, so that’s the vocabulary.

Tamam, işte kelime dağarcığı bu.

I hope you understand.

Umarım anlarsın.

Uhh…before we move on, I’m going to change this.

Uhh… devam etmeden önce bunu değiştireceğim.

Ok, this is one.

Tamam, bu bir.

But now, let’s put…let’s put two.

Ama şimdi iki tane koyalım.

Now everything changes.

Artık her şey değişiyor.

“Two second?”

"İki saniye mi?"

No, we have to plural it.

Hayır, çoğul yapmamız gerekiyor.

“Two seconds.”

"İki saniye."

“Two minute?”

"İki dakika mı?"

“Two minutes.”

"İki dakika."

“Two hour?”

"İki saat?"

No.

Hayır.

“Two hours.”

"İki saat."

“Two day?”

"İki gün?"

“Two days.”

"İki gün."

“Two week?”

"İki hafta?"

“Two weeks.”

"İki hafta."

“Two months.”

"İki ay."

“Two years.”

"İki yıl."

“Seconds.

“Saniyeler.

Minutes.

Dakikalar.

Hours.

Saat.

Days.

Günler.

Weeks.

Haftalar.

Months.

Aylar.

Years.”

Yıllar.”

So, if you’re using ‘two’, ‘three’, ‘four’.. every number, except one.

Yani, eğer 'iki', 'üç', 'dört' kullanıyorsanız, bir hariç her sayı.

Ok…

Tamam…

Make sure you use the plural.

Çoğul kullandığınızdan emin olun.

Alright, let’s move on.

Tamam, devam edelim.

Ok, now we know the vocabulary let’s get into the first two expressions.

Tamam, artık kelimeleri biliyoruz, ilk iki ifadeye geçelim.

‘Ago’ and ‘later’.

'Önce' ve 'sonra'.

Very easy to use.

Kullanımı çok kolay.

‘Ago’ is talking about the past; before.

'Önce' geçmişten bahsediyor; önce.

And ‘later’ is talking about the future; after.

Ve 'sonra' gelecekten bahsediyor; sonrasında.

Ok…

Tamam…

So, I have a question here.

Burada bir sorum var.

“When did you call me?”

“Beni ne zaman aradın?”

Ok, “When ‘did’ you call me?”

Tamam, “Beni ne zaman aradın?”

Ok, this is talking about the past.

Tamam, bu geçmişten bahsediyor.

So, someone asks, “When did you call me?”

Birisi "Beni ne zaman aradın?" diye soruyor.

Ok… wo…you just put the vocabulary here.

Tamam… yani… sadece kelimeleri buraya koy.

“One second ago.”

"Bir saniye önce."

Ok, that’s very soon.

Tamam, bu çok yakında.

That’s too soon.

Bu çok erken.

“When did you call me?”

“Beni ne zaman aradın?”

“One second ago.”

"Bir saniye önce."

That’s too soon.

Bu çok erken.

“One minute ago.”

"Bir dakika önce."

That’s possible.

Bu mümkün.

“One hour ago.”

"Bir saat önce."

“One day ago.”

"Bir gün önce."

“One week ago.”

"Bir hafta önce."

“One month ago.”

"Bir ay önce."

“One year ago.”

"Bir yıl önce."

You can use any of these here.

Bunlardan herhangi birini burada kullanabilirsiniz.

Ok…

Tamam…

So, remember, if you said “five”.

O halde “beş” dediyseniz unutmayın.

For example, ‘five’.

Örneğin 'beş'.

“When did you call me?”

“Beni ne zaman aradın?”

“Five…minutes ago.”

"Beş dakika önce."

“Five minutes ago.”

"Beş dakika önce."

Ok, remember we have this ‘s’ because it’s now ‘five’.

Tamam, bunun 's' olduğunu unutmayın çünkü artık 'beş' oldu.

“Five minutes ago.”

"Beş dakika önce."

Alright, so, we’re going to use ‘ago’ because it’s a past question.

Pekala, 'önce'yi kullanacağız çünkü bu geçmiş bir soru.

“When did you call me?”

“Beni ne zaman aradın?”

“Five minutes ago.”

"Beş dakika önce."

“When did you come home?”

"Ne zaman eve geldin?"

“One hour ago.”

"Bir saat önce."

Alright…

Pekala...

Let’s change the qu…question.

Soruyu değiştirelim.

Let’s change it here.

Burayı değiştirelim.

To the future.

Geleceğe.

“When will you call me?”

"Beni ne zaman arayacaksın?"

Ok, in the future.

Tamam, gelecekte.

“When will you call me?”

"Beni ne zaman arayacaksın?"

Let’s talk…let’s use the future expression.

Hadi konuşalım...gelecek ifadesini kullanalım.

Ahh…

Ahh…

“One second later.”

“Bir saniye sonra.”

Well, that’s too soon.

Bu çok erken.

‘Second’ is a very short time.

'İkinci' çok kısa bir süre.

Ok, “When will you call me?”

Tamam, “Beni ne zaman arayacaksınız?”

“One minute later.”

"Bir dakika sonra."

“One hour later.”

"Bir saat sonra."

“One day later.”

"Bir gün sonra."

“One week later.”

"Bir hafta sonra."

“One month later.”

"Bir ay sonra."

“One year later.”

"Bir yıl sonra."

Very long time, ok…

Çok uzun zaman oldu, tamam…

And, also remember…

Ve şunu da unutmayın…

If we’re going to use a plural, ‘five’, ‘six’, ‘seven’, ‘eight’, we need

Çoğul kullanacaksak, 'beş', 'altı', 'yedi', 'sekiz',

the ‘s’.

's'ye ihtiyacımız var.

“When will you call me?”

"Beni ne zaman arayacaksın?"

“Five hours later.”

"Beş saat sonra."

Alright…

Peki...

So, ‘ago’ and ‘later’ very useful expressions to use for talking about the past

Yani 'önce' ve 'sonra' geçmiş ve gelecekten bahsederken kullanabileceğiniz çok faydalı ifadeler

and the future.

.

Let’s move on to the next two expressions.

Sonraki iki ifadeye geçelim.

Ok, so, we’re going to look at these two.

Tamam, o zaman bu ikisine bakacağız.

‘Last’ and ‘next’.

'Son' ve 'sonraki'.

Also, very useful time expressions.

Ayrıca çok faydalı zaman ifadeleri.

Now, I changed the question a little bit.

Şimdi soruyu biraz değiştirdim.

Ok, so, past tense, “When did you get married?”

Tamam, geçmiş zaman, "Ne zaman evlendin?"

And for the future.

Ve gelecek için.

“When will you get married?”

"Sen ne zaman evleneceksin?"

Let’s take a look.

Hadi bir bakalım.

“When did you get married?”

“Ne zaman evlendin?”

“Last second?”

"Son saniye?"

No.

Hayır.

We can’t use ‘second’ with this expression.

Bu ifadeyle 'ikinci'yi kullanamayız.

“Next second?”

"Sonraki saniye?"

No.

Hayır.

“Last minute?”

"Son dakika mı?"

No.

Hayır.

We can’t use ‘minute’ and actually, we can’t use ‘hour’ and we can’t use

'dakika' kullanamayız ve aslında 'saat' kullanamayız ve 'gün' kullanamayız

‘day’.

.

We can only use these expression.

Sadece bu ifadeyi kullanabiliriz.

Ok…

Tamam…

So, for these ones, you want to use ‘ago’ and ‘later’ only.

Yani bunlar için yalnızca 'önce' ve 'sonra'yı kullanmak istiyorsunuz.

Now these ones, you can use ‘ago’ and ‘later’ and ‘last’ and ‘next’.

Şimdi bunlar, 'önce' ve 'sonra' ile 'son' ve 'sonraki'yi kullanabilirsiniz.

Ok…

Tamam…

So, again, you can’t use these with ‘last’ and ‘next’.

Yani tekrar ediyorum, bunları 'son' ve 'sonraki' ile kullanamazsınız.

So, let’s take a look.

Öyleyse bir göz atalım.

“When did you get married?”

“Ne zaman evlendin?”

“Last week.”

"Geçen hafta."

“Last month.”

"Geçen ay."

“Last year.”

"Geçen sene."

Very easy.

Çok kolay.

“When will you get married?”

"Sen ne zaman evleneceksin?"

“Next week.”

"Gelecek hafta."

“Next month.”

"Gelecek ay."

“Next year.”

"Gelecek yıl."

Ok…

Tamam…

That’s how you use ‘last’ and ‘next’.

'Son' ve 'sonraki' bu şekilde kullanılır.

Very easy.

Çok kolay.

Let’s take a look at some examples.

Bazı örneklere bir göz atalım.

Alright, let’s look at some example sentences.

Pekala, bazı örnek cümlelere bakalım.

Listen carefully.

Dikkatli dinle.

“Two weeks ago, I met a girl.”

"İki hafta önce bir kızla tanıştım."

“Two weeks ago, I met a girl.”

"İki hafta önce bir kızla tanıştım."

“Last week, we went on a date.”

"Geçen hafta randevuya çıktık."

“Last week, we went on a date.”

"Geçen hafta randevuya çıktık."

“Ten minutes ago, I asked her to marry me.”

"On dakika önce ona benimle evlenmesini teklif ettim."

“Ten minutes ago, I asked her to marry me.”

"On dakika önce ona benimle evlenmesini teklif ettim."

“Two hours later, we will go home.”

"İki saat sonra eve gideceğiz."

“Two hours later, we will go home.”

"İki saat sonra eve gideceğiz."

“Next week, we will meet her parents.”

"Gelecek hafta ailesiyle tanışacağız."

“Next week, we will meet her parents.”

"Gelecek hafta ailesiyle tanışacağız."

“Two months later, we will get married.”

"İki ay sonra evleneceğiz."

“Two months later, we will get married.”

"İki ay sonra evleneceğiz."

Ok, I hope you have a good understanding of how to use the time expressions

Tamam, umarım 'önce' ve 'sonra' ile 'son' ve 'sonraki' zaman ifadelerini nasıl kullanacağınızı iyi anlamışsınızdır

‘ago’ and ‘later’ and ‘last’ and ‘next’.

.

They’re very useful to quickly express time.

Zamanı hızlı bir şekilde ifade etmek için çok faydalıdırlar.

Alright…

Tamam…

So, you should study those.

O halde bunları çalışmalısın.

Self-study.

Bireysel çalışma.

I know you can learn them.

Bunları öğrenebileceğini biliyorum.

I know you can use them.

Bunları kullanabileceğini biliyorum.

So, uhh…

Peki, uhh…

I hope this video helped you.

Umarım bu video sana yardımcı olmuştur.

See you next time.

Bir dahaki sefere görüşürüz.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

Welcome to this ‘time expressions’ video.

Bu 'zaman ifadeleri' videosuna hoş geldiniz.

In this video, we’re going to talk about ‘time expressions’ for the ‘past’,

Bu videomuzda 'geçmiş', 'şimdi' ve 'gelecek'

‘present’ and ‘future’.

için 'zaman ifadeleri'nden bahsedeceğiz

Now in the previous video, the before video, we already studied ‘ago’, ‘later’..uhh…’last’

. Şimdi önceki videoda, önceki videoda zaten 'önce', 'sonra'..uhh…'son'

and ‘next’.

ve 'sonraki'yi çalışmıştık.

Those ones are common.

Bunlar yaygındır.

And here are a few more.

Ve işte birkaç tane daha.

Ok…

Tamam…

Now, there’s a lot of time expressions and I can’t teach them all, but I try to choose

Şimdi çok fazla zaman ifadesi var ve hepsini öğretemem ama

the most common.

en yaygın olanı seçmeye çalışıyorum.

Alright, so let’s take a look.

Pekala, hadi bir göz atalım.

The first is the ‘past’.

Birincisi 'geçmiş'.

Things that happened before.

Daha önce olan şeyler.

And the first one, very common, “Last night”.

Ve ilki, çok yaygın olan “Dün gece”.

Very easy to use.

Kullanımı çok kolay.

“Last night, I ate pizza.”

"Dün gece pizza yedim."

“Last night, I drank a beer.”

"Dün gece bir bira içtim."

“Last night, I went to bed early.”

"Dün gece erkenden yattım."

Alright, so very easy to use to talk about yesterday night.

Tamam, dün gece hakkında konuşmak çok kolay.

Now, the next three:

Şimdi sıradaki üç kelime:

“In the past”, “A long time ago,” and “Long ago.”

"Geçmişte", "Uzun zaman önce" ve "Uzun zaman önce."

Ok, these are things that happened before, but a very long time has passed.

Tamam bunlar daha önce olan şeyler ama aradan çok uzun zaman geçti.

So, for example.

Yani mesela.

“In the past, Korea had a war.”

“Geçmişte Kore’de bir savaş vardı.”

Ok…

Tamam...

So, that was long ago.

Yani bu uzun zaman önceydi.

“A long time ago was the Chosun Dynasty.”

“Uzun zaman önce Chosun Hanedanlığı vardı.”

Ok, “Long ago was the Chosun Dynasty.”

Tamam, “Uzun zaman önce Chosun Hanedanlığı vardı.”

All of these are good expressions to talk about something long ago.

Bunların hepsi çok önceden bir şeyden bahsetmek için güzel ifadeler.

Ok, let’s move on to the ‘present’.

Tamam, 'şimdiki zamana' geçelim.

“Now.

"Şimdi.

Right now.”

Şu anda."

“Right now, I’m teaching in this video.”

“Şu anda bu videoda öğretiyorum.”

Also, we could use this one.

Ayrıca bunu kullanabiliriz.

“As we speak.”

"Konuştuğumuz gibi."

“As we speak” means the same as “Now”.

“Konuştuğumuz gibi”, “Şimdi” ile aynı anlama gelir.

“As we speak, I am teaching this video.”

“Biz konuşurken bu videoyu öğretiyorum.”

“Nowadays,” “These days,” “Recently.”

"Bugünlerde", "Bu günlerde", "Son zamanlarda."

All of these mean the same thing.

Bunların hepsi aynı anlama geliyor.

So something has happen around this time.

Yani bu sefer bir şeyler oldu.

Now, be careful with “Nowadays”.

Şimdi “Günümüzde” dikkatli olun.

“Nowadays” is one word.

“Günümüzde” tek kelimedir.

A lot of my students say “Now days”.

Birçok öğrencim “Şimdi günler” diyor.

“Now days” is wrong.

“Şimdi günler” yanlıştır.

Don’t say “Now days”.

“Şimdiki günler” demeyin.

You have to say, “Nowa…”

“Nowa…” demelisiniz, orada bir 'a' var, “Bugünlerde”.

, there’s an ‘a’ there, “Nowadays”.

“Nowadays.”

"Bu günlerde."

“These days.”

"Bugünlerde."

“Recently.”

"Son zamanlarda."

So, “Nowadays, the weather is very hot.”

Yani “Bugünlerde havalar çok sıcak.”

Or…

Veya…

“These days, the economy is bad.”

“Bu günlerde ekonomi kötü.”

Alright…

Tamam...

So all of theme…very similar.

Yani temanın tamamı...çok benzer.

Alright, let’s go to the ‘future’.

Pekala, 'geleceğe' gidelim.

“Soon.”

"Yakında."

A lot of my students like to say, “coming soon”.

Birçok öğrencim “çok yakında” demeyi seviyor.

“Coming soon.”

"Yakında gelecek."

Now, we usually use “coming soon” for movies that are coming soon.

Artık yakında vizyona girecek filmler için genellikle “pek yakında” ifadesini kullanıyoruz.

But, just when we’re talking with our friends…ahh…we don’t usually say, “coming soon”.

Ama tam da arkadaşlarımızla konuşurken…ahh…genellikle “yakında” demeyiz.

We say, “soon”.

“Yakında” diyoruz.

“My friend is coming soon.”

"Arkadaşım yakında gelecek."

That’s ok.

Bu iyi.

But, “I’m getting married, soon.”

Ama "Yakında evleniyorum."

Or…”I’m going to eat dinner, soon.”

Veya…”Yakında akşam yemeği yiyeceğim.”

Ok…

Tamam…

I’m going to use it like that.

Bunu bu şekilde kullanacağım.

Don’t use “coming soon” too much.

“Çok yakında” ifadesini çok fazla kullanmayın.

“Tonight.”

"Bu akşam."

“Tonight…I’m going to have a good dinner.”

“Bu gece… güzel bir akşam yemeği yiyeceğim.”

“Tonight, I’m going to go to bed early.”

"Bu gece erken yatacağım."

“Tomorrow night.”

"Yarın akşam."

Ok, “Tomorrow night, I have to meet my friends.”

Tamam, "Yarın gece arkadaşlarımla buluşmam gerekiyor."

“Tomorrow night, I’m going to exercise.”

"Yarın gece egzersiz yapacağım."

Alright…

Tamam…

And the last two.

Ve son ikisi.

“In the future,” “Far in the future.”

"Gelecekte", "Uzak gelecekte."

Alright…

Peki…

So, we’re talking about a long time.

Yani uzun bir zamandan bahsediyoruz.

So, “In the future.”…I don’t know when, “In the future, I will get married.”

Yani, “Gelecekte.”…Ne zaman bilmiyorum, “Gelecekte evleneceğim.”

“Far in the future.”

"Uzak bir gelecekte."

“Far in the future, maybe twenty years, later, I will retire.”

"Uzun bir gelecekte, belki yirmi yıl sonra emekli olacağım."

I will quit my job.

İşimi bırakacağım.

Alright…

Peki...

So, I’m sorry I had to go a little bit quick through these expressions.

Bu ifadeleri biraz hızlı geçmek zorunda kaldığım için kusura bakmayın.

These are good ‘time expressions’ to express the ‘past’, ‘present’, and ‘future’.

Bunlar 'geçmişi', 'şimdiyi' ve 'geleceği' ifade etmek için iyi 'zaman ifadeleridir'.

Let’s take a look at a few examples right now.

Hemen birkaç örneğe bakalım. Tamam, 'zaman ifadeleri'

Ok, I wrote three sentences here to help you understand how to use the ‘time expressions’

'geçmiş', 'şimdiki zaman' ve 'gelecek'i nasıl kullanacağınızı anlamanıza yardımcı olmak için buraya üç cümle yazdım

‘past’, ‘present’, and ‘future’.

.

Let’s take a look at the first one.

İlkine bir göz atalım.

“In the past, …”

“Geçmişte,…”

Ok…

Tamam…

We should try and always use our ‘time expression’ at the beginning of the sentence.

'Zaman ifademizi' her zaman cümlenin başında kullanmaya çalışmalıyız.

So, “In the past.”

Yani "Geçmişte."

That’s my ‘time expression’

Bu benim 'zaman ifadem'

After our ‘time expression’, we should use a ‘comma’.

'Zaman ifademizden' sonra 'virgül' kullanmalıyız.

“In the past,” comma.

"Geçmişte" virgül.

So, “In the past, Korea was poor.”

Yani, “Geçmişte Kore fakirdi.”

“In the past, Korea was poor.”

“Geçmişte Kore fakirdi.”

Alright…

Tamam…

The economy was not good.

Ekonomi iyi değildi.

Let’s look at the next sentence.

Bir sonraki cümleye bakalım.

“Nowadays,…” comma.

“Bugünlerde…” virgül.

So, “Nowadays…

Yani, "Bugünlerde... bu günlerde... son zamanlarda Kore gelişiyor."

these days… recently, Korea is developing.”

Ok, “Nowadays, Korea is developing.”

Tamam, “Günümüzde Kore gelişiyor.”

Again, I have a ‘comma’.

Yine bir 'virgül'üm var.

And let’s go to the future.

Ve geleceğe gidelim.

“In the future, Korea will be rich.”

“Gelecekte Kore zengin olacak.”

“In the future, Korea will be in….will be rich.”

“Gelecekte Kore….zengin olacak.”

“In the future?”

"Gelecekte?"

“Far in the future?”

"Uzak bir gelecekte mi?"

“Soon, maybe soon…”

"Yakında, belki yakında..."

“Soon, Korea will be rich.”

"Yakında Kore zengin olacak."

Ok…

Tamam…

So, again, use the ‘time expressions’ in the beginning…

O halde yine başlangıçta 'zaman ifadelerini' kullanın… ve ardından virgül koyun.

followed by a comma there.

Ok…

Tamam…

So, let’s look at some more examples.

O halde birkaç örneğe daha bakalım.

Example one.

Örnek bir.

“Last night, I had a job interview.”

"Dün gece bir iş görüşmem vardı."

“Today, I got a phone call.

"Bugün bana bir telefon geldi.

I was hired.”

İşe alındım.”

“Tonight, I will celebrate at a good restaurant.”

“Bu gece iyi bir restoranda kutlama yapacağım.”

Ok, example number two.

Tamam, iki numaralı örnek.

“In the past, children were very polite.”

“Eskiden çocuklar çok kibardı.”

“Nowadays, children are rude.”

“Günümüzde çocuklar kaba davranıyor.”

“In the future, I hope children are polite again.”

"Gelecekte çocukların yine kibar olmasını umuyorum."

Alright, next example.

Pekala, sonraki örnek.

“Recently, I have been sick.

“Son zamanlarda hastayım.

“As we speak, my stomach hurts.”

"Konuştukça karnım ağrıyor."

“Soon, I may need to go to the hospital.”

"Yakında hastaneye gitmem gerekebilir."

Alright, the last example.

Peki, son örnek.

“A long time ago, I got married.”

"Uzun zaman önce evlendim."

“These days, I have two teenage boys.”

“Bu günlerde iki genç oğlum var.”

“Far in the future, I will have grandchildren.”

"Uzak gelecekte torunlarım olacak." Tamam, bunlar 'geçmiş', 'şimdiki zaman' ve 'gelecek' '

Ok, so those were some good examples of how to use the ‘time expressions’ of ‘past’,

zaman ifadelerinin' nasıl kullanılacağına dair bazı güzel örneklerdi

‘present’ and ‘future’.

. Şimdi size öğrettiğim gibi,

Now, as I taught you, you try and use the ‘time expressions’ at the beginning of

cümlenin başındaki 'zaman ifadelerini' kullanmaya çalışın

the sentence.

.

But, in some cases, it is ok to use them at the end.

Ancak bazı durumlarda bunları sonda kullanmakta sorun yoktur.

Alright, that’s…that’s not a bad thing.

Tamam, bu… bu kötü bir şey değil.

Anyway, I hope you understand.

Neyse, umarım anlarsın.

I know there’s a lot to learn in this video.

Bu videoda öğrenecek çok şey olduğunu biliyorum.

I hope to see you again, soon.

Umarım yakında tekrar görüşürüz.

+++++ Hello, everyone.

+++++ Herkese merhaba.

Welcome to this ‘time expressions’ video.

Bu 'zaman ifadeleri' videosuna hoş geldiniz.

In this video, we are going to talk about ‘indefinite adverbs of frequency’.

Bu videomuzda 'belirsiz sıklık zarfları'ndan bahsedeceğiz.

Ok, what are ‘indefinite adverbs of frequency’?

Tamam, 'belirsiz sıklık zarfları' nedir?

Well, ‘indefinite’ means the time is not exact.

'Belirsiz', zamanın kesin olmadığı anlamına gelir.

Not detailed.

Ayrıntılı değil.

And ‘adverbs of frequncy’, are words that describe ‘how often’ we do something.

Ve 'sıklık zarfları', bir şeyi 'ne sıklıkta' yaptığımızı tanımlayan kelimelerdir.

Ok…

Tamam…

So, to help you understand, let’s look at the list of adverbs of frequency.

Anlamanıza yardımcı olmak için sıklık zarfları listesine bakalım.

These are the most common.

Bunlar en yaygın olanlardır.

Alright, so ‘how often you do something’.

Peki, 'bir şeyi ne sıklıkla yapıyorsun'.

Let’s go through the list.

Listeyi gözden geçirelim.

Of course, the top one is “always”.

Elbette en üstteki “her zaman”dır.

That means you ‘aways’ do something.

Bu sizin "uzakta" bir şeyler yaptığınız anlamına gelir.

“Almost always.”

"Neredeyse her zaman."

Very close.

Çok yakın.

“Frequently.”

"Sıklıkla."

Ok, you do it a lot.

Tamam, bunu çok yapıyorsun.

“Usually.”

"Genellikle."

“Often.”

"Sıklıkla."

“Sometimes.”

"Bazen."

Ok, ‘sometimes’ is the middle.

Tamam, 'bazen' ortasıdır.

So, sometimes you do something.

Yani bazen bir şeyler yaparsın.

Sometimes, you don’t.

Bazen yapmazsın.

“Occasionally.”

"Ara sıra."

“Occasionally.”

"Ara sıra."

“Seldom.”

"Nadiren."

“Rarely.”

"Nadiren."

Ok, you don’t do something very much.

Tamam, pek bir şey yapmıyorsun.

“Almost never.”

"Neredeyse hiç."

And the last one, “Never”.

Ve sonuncusu "Asla".

You ‘never’ do something.

Bir şeyi 'asla' yapmazsın.

Ok, so let’s look at our question.

Tamam, o zaman sorumuza bakalım.

This is the important question we want to answer.

Cevaplamak istediğimiz önemli soru bu.

“How often…how often do you…?”

“Ne sıklıkla... ne sıklıkla...?”

So, “How often do you…” do something.

Yani, “Ne sıklıkla…”

bir şeyler yapın.

So, let’s make an example question.

O halde örnek bir soru yapalım.

“How often do you drink water?”

“Ne sıklıkla su içersin?”

Ok, “How often do you drink water?”

Tamam, “Ne sıklıkla su içersin?”

So, someone asks you that question.

Yani birisi sana bu soruyu soruyor.

“How often do you drink water?”

“Ne sıklıkla su içersin?”

Ok, so first, you should think about which one of these describes how often you drink

Tamam, öncelikle bunlardan hangisinin ne sıklıkta su içtiğinizi tanımladığını düşünmelisiniz

water.

.

So, there’s actually three ways to answer this question.

Yani aslında bu soruyu cevaplamanın üç yolu var.

Now, I’m going to choose ‘always’.

Şimdi 'her zaman'ı seçeceğim.

So, the first way to answer, “How often do you drink water?”, I would say, “Always”.

Yani “Ne sıklıkla su içersiniz?” sorusuna ilk cevap olarak “Her zaman” derim.

Ok, very simple.

Tamam, çok basit.

You just say the ‘adverb of frequency’.

Sadece 'sıklık zarfını' söylüyorsunuz.

“How often do you drink water?”

“Ne sıklıkla su içersin?”

“Always.”

"Her zaman."

Ok, that’s the easiest way.

Tamam, bu en kolay yol.

The second way.

İkinci yol.

“How often do you drink water?”

“Ne sıklıkla su içersin?”

Ok, you would use a complete sentence.

Tamam, tam bir cümle kullanırsın.

A full sentence.

Tam bir cümle.

“I always drink water.”

“Ben her zaman su içerim.”

“How often do you drink water?”

“Ne sıklıkla su içersin?”

“I always drink water.”

“Ben her zaman su içerim.”

Alright…

Tamam…

And the last way, which is probably the most common way, is this one here.

Ve son yol, ki muhtemelen en yaygın yol, buradaki yol.

“How often do you drink water?”

“Ne sıklıkla su içersin?”

“I always do.”

"Her zaman yaparım."

Ok…

Tamam…

“I always do.”

“Her zaman yaparım.”

This is a good sentence to use.

Bu kullanmak için iyi bir cümle.

Alright, let’s change the question.

Tamam soruyu değiştirelim.

“How often do you drink soju?”

“Ne sıklıkla soju içersin?”

Ok, “How often do you drink soju?”

Tamam, “Ne sıklıkla soju içersin?”

uhh…

uhh… bazılarınız 'her zaman'sınız.

some of you are ‘always’.

Some of you are ‘never’.

Bazılarınız 'asla' değilsiniz.

I’m going to choose ‘sometimes’.

'Bazen'i seçeceğim.

So, I’m going to say, “I sometimes do.”

O yüzden “bazen öyle yapıyorum” diyeceğim.

“How often do you drink soju?”

“Ne sıklıkla soju içersin?”

“I sometimes do.”

"Bazen yapıyorum."

Alright…

Peki…

Now, the ‘adverbs of frequency’ are usually in the middle of the sentence.

Şimdi, 'sıklık zarfları' genellikle cümlenin ortasındadır.

Ok…

Tamam...

But, you see these ones here with the star…

Ama burada yıldızla birlikte bunları görüyorsunuz...

These ones are in the middle, but also, we could use them at the beginning of a sentence.

Bunlar ortada ama cümle başında da kullanabiliriz.

So, “How often do you drink soju?”

Peki, “Ne sıklıkla soju içersiniz?”

“Sometimes, I do.”

"Bazen yaparım."

“I sometimes do.”

"Bazen yapıyorum."

Both ways are ok.

Her iki yol da tamam.

Alright…

Tamam...

So these are the ‘adverbs of frequency’.

Yani bunlar 'sıklık zarfları'.

I know it takes a lot of practice to remember them and use them properly.

Bunları hatırlamanın ve doğru şekilde kullanmanın çok fazla pratik gerektirdiğini biliyorum.

So, we’re going to look at a few more examples right now to help you understand them.

Şimdi onları anlamanıza yardımcı olmak için birkaç örneğe daha bakacağız.

Ok, let’s look at some example sentences.

Tamam, bazı örnek cümlelere bakalım.

The first one.

İlki.

“Occasionally, I play tennis.”

"Ara sıra tenis oynuyorum."

“Occasionally, I play tennis.”

"Ara sıra tenis oynuyorum."

“I frequently swim at the beach.”

“Sık sık sahilde yüzüyorum.”

“I frequently swim at the beach.”

“Sık sık sahilde yüzüyorum.”

“Sometimes, I go fishing.”

"Bazen balığa giderim."

“Sometimes, I go fishing.”

"Bazen balığa giderim."

“I always have a headache.”

"Her zaman başım ağrıyor."

“I always have a headache.”

"Her zaman başım ağrıyor."

“My wife usually comes home late.”

“Eşim genellikle eve geç gelir.”

“My wife usually comes home late.”

“Eşim genellikle eve geç gelir.”

“She almost never studies.”

“Neredeyse hiç ders çalışmıyor.”

“She almost never studies.”

“Neredeyse hiç ders çalışmıyor.”

“We hardly ever hold hands.”

"Neredeyse hiç el ele tutuşmuyoruz."

“We hardly ever hold hands.”

"Neredeyse hiç el ele tutuşmuyoruz."

“They often fight.”

"Sık sık kavga ediyorlar."

“They often fight.”

"Sık sık kavga ediyorlar."

Alright, so those were some good examples of how to use ‘indefinite adverbs of frequency’.

Tamam, bunlar 'belirsiz sıklık zarflarının' nasıl kullanılacağına dair bazı güzel örneklerdi.

Now, they’re very useful to know, so you should study them.

Bunları bilmek çok faydalıdır, bu yüzden onları incelemelisiniz.

Now, I couldn’t talk about everything in this video, so you need some extra self-study.

Bu videoda her şeyden bahsedemem, bu yüzden biraz daha kişisel çalışmaya ihtiyacınız var.

Learn them.

Onları öğrenin.

Use them.

Onları kullan.

They’re very useful to express how often you do something.

Bir şeyi ne sıklıkta yaptığınızı ifade etmek için çok faydalıdırlar.

Alright, so that’s it for this video.

Pekala, bu videomuz bu kadar.

See you next video.

Bir sonraki videoda görüşmek üzere.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

Welcome to this ‘time expression’ video.

Bu 'zaman ifadesi' videosuna hoş geldiniz.

In this video we are going to learn how to use ‘definite adverbs of frequency’.

Bu videoda 'belirli sıklık zarflarının' nasıl kullanılacağını öğreneceğiz.

What does that mean?

Bu ne anlama gelir?

Well, ‘definite’ means an exact time.

'Kesin' kesin bir zaman anlamına gelir.

An exact amount.

Kesin bir miktar.

And the ‘adverbs of frequency’…ok, those are words to describe how often we do something.

Ve 'sıklık zarfları'… tamam, bunlar bir şeyi ne sıklıkla yaptığımızı tanımlayan kelimeler.

Alright, so let’s take a look.

Pekala, hadi bir göz atalım.

This is the question we want to answer.

Cevaplamak istediğimiz soru bu.

So someone asks, “How often do you…?, do something.

Birisi şunu sorar: “Ne sıklıkla…?, bir şeyler yaparsın.

So, let’s do an example.

Öyleyse bir örnek yapalım.

I will ask, “How often do you take a shower?”

“Ne sıklıkla duş alırsın?” diye soracağım.

“How often do you take a shower?”

"Ne sıklıkla duş alırsın?"

Ok, so we have to answer.

Tamam, cevap vermemiz gerekiyor.

Now, let’s start with ‘once’.

Şimdi 'bir kez' ile başlayalım.

‘Once’ means ‘one time’.

'Bir kez', 'bir kez' anlamına gelir.

But, we don’t say ‘one time’, we use the word ‘once’.

Ama 'bir kere' demiyoruz, 'bir kere' kelimesini kullanıyoruz.

So, “How often do you take a shower?”

Peki “Ne sıklıkla duş alırsın?”

“Once…” and then I would choose one of these.

“Bir kez…” ve sonra bunlardan birini seçerdim.

Ok…

Tamam…

“Once a minute.”

“Dakikada bir.”

Ok, that’s a lot of showers.

Tamam, bu çok fazla sağanak yağış demek.

“Once an hour.”

"Saatte bir."

That’s still a lot of showers.

Bu hala çok fazla sağanak yağış anlamına geliyor.

“Once a day.”

"Günde bir kez."

That sounds right.

Bu doğru geliyor.

“How often do you take a shower?”

"Ne sıklıkla duş alırsın?"

“Once a day.”

"Günde bir kez."

Alright…

Tamam…

Now some of you, maybe you take a shower ‘two times’, but we don’t say ‘two times’,

Şimdi bazılarınız belki 'iki kere' duş alırsınız ama biz 'iki kere' demiyoruz,

we say ‘twice’.

'iki kere' diyoruz.

Ok, so we use ‘once’, ‘twice’.

Tamam, 'bir kez', 'iki kez' kullanıyoruz.

“How often do you take a shower?”

"Ne sıklıkla duş alırsın?"

“Twice a day.”

"Günde iki kere."

Ok…

Tamam...

And if you’re a very dirty person, maybe “twice a week”, “twice a month”, or

Ve eğer çok kirli biriyseniz, belki “haftada iki kez”, “ayda iki kez” veya

“once a year”.

“yılda bir kez”.

That’s a very dirty person.

Bu çok kirli bir insan.

Ok, so we have ‘once’, ‘twice’, uhhh…I’ll change the question.

Tamam, yani 'bir kez', 'iki kez' var, uhhh... Soruyu değiştireceğim.

“How often do you brush your teeth?”

"Dişlerini ne sıklıkla fırçalarsın?"

“How often do you brush your teeth?”

"Dişlerini ne sıklıkla fırçalarsın?"

Well, I brush my teeth…let’s see…

Peki, dişlerimi fırçalıyorum… bakalım…

“Once…. a day?”

“Bir kez…. bir gün?"

No.

Hayır.

No.

Hayır.

“Twice…”

“İki kez…”

No, I’ll say, “Three times…”

Hayır, “Üç kez…” diyeceğim

Ok…

. Tamam …

So we say, ‘once’, ‘twice’, ‘three times’.

Yani 'bir kez', 'iki kez', 'üç kez' diyoruz.

“I brush my teeth three times a day.”

“Dişlerimi günde üç kez fırçalarım.”

“Three times a day.”

"Günde üç defa."

Uhh…”How often do you eat food?”

Uhh…”Ne sıklıkla yemek yersin?”

Hmmm, “I eat food…three times…four times…many times.”

Hımmm, "Yemek yiyorum... üç kez... dört kez... birçok kez."

Ok, I eat a lot of food.

Tamam, çok fazla yemek yiyorum.

I eat breakfast, lunch, dinner and some snacks, so, “many times a day.”

Kahvaltı, öğle yemeği, akşam yemeği ve bazı atıştırmalıklar yerim, yani "günde birçok kez."

Alright…

Tamam…

Ok, so that’s…we’re using ‘a day’ a lot.

Tamam, yani… 'bir gün' ifadesini çok kullanıyoruz.

Let’s use one of these.

Bunlardan birini kullanalım.

“How often do you go to school?”

"Ne sıklıkla okula gidiyorsun?"

Ok, so if I ask the questions, “How often do you go to school?”, well…”three times…”,

Tamam, eğer şu soruyu sorarsam, “Okula ne sıklıkla gidersin?”, peki…”üç kez…”,

uhhh… if you go to school maybe ‘five times’ a week.

uhhh… eğer okula gidersen belki haftada 'beş kez'.

Monday, Tuesday, Wednesday, Thursday, Friday.

Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma.

So, you would say, “Five times a week.”

Yani “Haftada beş kez” diyeceksiniz.

Ok…

Tamam…

“How often do you take a trip?”

“Ne sıklıkla seyahate çıkarsınız?”

Ok…

Tamam…

“How often do you take a trip?”

“Ne sıklıkla seyahate çıkarsınız?”

Well, maybe you would say, “Once a year.”

Belki “Yılda bir kez” diyebilirsiniz.

“Once a year.”

"Yılda bir kez."

Maybe, “Twice a year.”

Belki “Yılda iki kez.”

Ok…

Tamam…

Ahh…maybe “never”.

Ahh… belki “asla”.

Ok, don’t forget ‘never’ is also a choice.

Tamam, 'asla'nın da bir seçim olduğunu unutma.

Alright, so this is how we use the ‘definite adverbs of frequency’.

Tamam, 'belirli frekans zarflarını' bu şekilde kullanıyoruz.

Let’s move on to some more.

Biraz daha devam edelim.

Ok, we’re going to look at the expression ‘every’.

Tamam, 'her' ifadesine bakacağız.

‘Every’ is very common.

'Her' çok yaygındır.

Very easy to use.

Kullanımı çok kolay.

Cause you can say, “Every morning.

Çünkü şöyle diyebilirsiniz: “Her sabah.

Every afternoon.

Her öğleden sonra.

Every evening.

Her akşam.

Every minute.

Her dakika.

Every hour.

Her saat.

Every day.

Her gün.

Every week.

Her hafta.

Every month.

Her ay.

Every year.”

Her yıl."

So, let’s make a new question.

O halde yeni bir soru oluşturalım.

“How often do you exercise?”

"Ne sıklıkla egzersiz yaparsın?"

“How often do you exercise?”

"Ne sıklıkla egzersiz yaparsın?"

Well, some of you maybe “every morning” or “every evening’.

Belki bazılarınız “her sabah” ya da “her akşam”.

“Every day.”

"Her gün."

Alright…

Pekala…

Ahhh, “How often do you check your phone for new messages?”

Ahhh, “Yeni mesajlar için telefonunuzu ne sıklıkla kontrol ediyorsunuz?”

Ok, so, “How often do you check your phone for new messages?”

Tamam, "Telefonunuzu yeni mesajlar için ne sıklıkla kontrol ediyorsunuz?"

Some of you might say, “Every minute”.

Bazılarınız “Her dakika” diyebilir.

“Every minute I check my phone.”

“Her dakika telefonumu kontrol ediyorum.”

Or “every hour.”

Veya "her saat".

“How often do you visit your grandparents?”

"Büyükanne ve büyükbabanı ne sıklıkla ziyaret edersin?"

Ok…

Tamam…

Maybe your grandparents live very far, “How often do you visit your grandparents?”

Belki büyükanne ve büyükbabanız çok uzakta yaşıyor, “Büyükanne ve büyükbabanızı ne sıklıkla ziyaret edersiniz?”

Well, “every year”.

Yani "her yıl".

Ok…

Tamam…

So, that’s similar to “once a year”.

Yani bu “yılda bir kez”e benzer.

“Every year.”

"Her yıl."

Alright, so that’s ‘every’.

Tamam, bu 'herkes'.

Very easy to use.

Kullanımı çok kolay.

Very common.

Çok yaygın.

So, let’s look at some more examples right now.

O halde şimdi birkaç örneğe daha bakalım.

The first example.

İlk örnek.

“I visit my parents once a month.”

“Ayda bir kez ailemi ziyaret ediyorum.”

“I visit my parents once a month.”

“Ayda bir kez ailemi ziyaret ediyorum.”

The next example.

Bir sonraki örnek.

“Five times a week, I go jogging.”

“Haftada beş kez koşuya çıkıyorum.”

“Five times a week, I go jogging.”

“Haftada beş kez koşuya çıkıyorum.”

The next example.

Bir sonraki örnek.

“Every minute, I check my mirror.”

“Her dakika aynamı kontrol ediyorum.”

“Every minute, I check my mirror.”

“Her dakika aynamı kontrol ediyorum.”

“Every evening, I watch TV.”

"Her akşam televizyon izlerim."

“Every evening, I watch TV.”

"Her akşam televizyon izlerim."

And the last example.

Ve son örnek.

“I like to meet my friends, once a week.”

“Haftada bir kez arkadaşlarımla buluşmayı seviyorum.”

“I like to meet my friends, once a week.”

“Haftada bir kez arkadaşlarımla buluşmayı seviyorum.”

Ok, we just saw some great examples of how to use ‘definite adverbs of frequency’.

Tamam, 'belirli sıklık zarflarının' nasıl kullanılacağına dair bazı harika örnekler gördük.

They’re very good to know.

Bunu bilmeleri çok iyi.

Especially when someone is asking you a “How often…” question.

Özellikle birisi size "Ne sıklıkta..." sorusunu sorduğunda.

Alright, you have to answer with an adverb of frequency.

Tamam, bir sıklık zarfıyla cevap vermelisin.

So, you need to do a little more self-study.

Bu yüzden biraz daha kişisel çalışma yapmanız gerekiyor.

I couldn’t talk about everything in this video, so please do a little more self-study

Bu videoda her şeyden bahsedemedim, bu yüzden lütfen biraz daha kişisel çalışma yapın

and learn them very well.

ve bunları çok iyi öğrenin.

I know you can master them.

Onlara hakim olabileceğini biliyorum.

That’s it for this video.

Bu videomuz bu kadar.

See you next time.

Bir dahaki sefere görüşürüz.