Mastering Small Talk with Rob Rudge (Business English Podcast)

Hello, and welcome to The English Like A Native Podcast, the listening

Merhaba, orta ve ileri seviyedeki İngilizce öğrencilerine yönelik

resource for intermediate to advanced-level English learners.

dinleme kaynağı olan The English Like A Native Podcast'e hoş geldiniz

My name is Anna and today I'm joined by a very special guest - a fellow podcasting,

. Benim adım Anna ve bugün bana çok özel bir konuk eşlik ediyor: podcasting arkadaşım,

YouTubing, online English teacher.

YouTubing, çevrimiçi İngilizce öğretmeni.

Ladies and gentlemen, I'm pleased to introduce Rob from

Bayanlar ve baylar, İş İngilizcesi Podcast'inden

the Business English Podcast.

Rob'u tanıtmaktan mutluluk duyuyorum

Now he is a business English communication coach and someone that

. Kendisi artık bir iş İngilizcesi iletişim koçu ve İngilizce konuşulan bir işyerinde

you should be tuning into if you're hoping to make a good impression

iyi bir izlenim bırakmayı umuyorsanız, uyum sağlamanız gereken

in an English speaking workplace.

biri.

Hello, Rob.

Good morning.

Merhaba Rob.

Günaydın.

Hi, Anna.

Hi, Anna.

Merhaba Anna.

Merhaba Anna.

Thanks for having me on, really appreciate it.

Beni kabul ettiğin için teşekkürler, gerçekten minnettarım.

You're very welcome.

Çok rica ederim.

How are you today?

Bugün nasılsın?

Very well, very well.

Çok iyi, çok iyi.

What about yourself?

Peki ya sen?

Yeah, I'm all right.

Evet, iyiyim.

I was just saying before this podcast, I've just finished my coffee

Bu podcast'ten önce diyordum ki, kahvemi yeni bitirdim

and I'm waiting for it to kick in.

ve etkisini göstermesini bekliyorum.

Are you a morning coffee drinker?

Sabah kahvesi içen biri misiniz?

I am two in already, so, I'm starting to feel the effects,

Zaten iki yaşındayım, bu yüzden dedikleri gibi

you know, coming up as they say.

etkileri hissetmeye başlıyorum .

Oh really?

I limit myself to one coffee a day these days.

Gerçekten mi?

Bu aralar kendimi günde bir kahveyle sınırlıyorum.

I will have a decaf later in the afternoon because I enjoy the bitterness and I

Öğleden sonra kafeinsiz içeceğim çünkü acıdan hoşlanıyorum ve

match it with a little bit of sweetness.

onu biraz tatlıyla eşleştiriyorum.

So, I tend to have a little biscotti or a piece of dark chocolate with it.

Bu yüzden yanına biraz bisküvi veya bir parça bitter çikolata alma eğilimindeyim.

Yeah.

Evet.

Do you have your coffee with milk or black?

Kahvenizi sütlü mü yoksa siyah mı içersiniz?

I have it with milk, but no sugar.

Sütlü kullanıyorum ama şekersiz.

I was going to say when you said sweetness, I thought are

Tatlılık deyince şunu diyecektim,

you putting sugar in this?

buna şeker mi koyuyorsun diye düşündüm.

Demerara or...

No, no.

Demerara ya da...

Hayır, hayır.

I usually have coconut milk.

Genellikle hindistan cevizi sütü içerim.

What about almonds or soy and any of the others?

Badem, soya ve diğerlerinden ne haber?

No, so, if I run out of coconut milk, I will use some of the oat milk, if

Hayır, yani hindistan cevizi sütüm biterse yulaf sütünün bir kısmını kullanırım, eğer

we have like a barista oat milk in the house, I'll use some of that, but I

evde barista yulaf sütü varsa, bir kısmını kullanırım ama

like the sweetness of coconut milk, I have a bit of a sweet tooth, you see.

hindistan cevizi sütünün tatlılığını seviyorum. Biraz tatlıya düşkünlüğüm var, anlıyor musun?

Uh-huh.

HI-hı.

So it keeps me on the straight and narrow, having a slightly sweet coffee,

Yani beni düz ve dar yolda tutuyor, hafif tatlı bir kahve içmek

keeps me away from the naughty treats.

beni yaramaz ikramlardan uzak tutuyor.

Good.

Just take the edge off.

İyi. Sadece kenarını kaldır.

Yeah.

Evet.

Rob, I want to start with a question.

Rob, bir soruyla başlamak istiyorum.

Sure.

A completely random question.

Elbette. Tamamen rastgele bir soru.

If you had any superpower besides flying and time travel, because

Uçmak ve zamanda yolculuk dışında bir süper gücünüz olsaydı çünkü

everyone says, "I'd love to fly."

herkes "Uçmayı çok isterdim" diyor.

or "I'd love to time travel."

veya "Zamanda yolculuk yapmayı çok isterim."

What would your superpower be?"

Süper gücün ne olurdu?"

I think, I would like to breathe underwater.

Sanırım su altında nefes almak isterdim.

That would be something very interesting to me, it'd allow me to get down into

Bu benim için çok ilginç bir şey olurdu,

the sea, go and see some cool things.

denize inmemi, gidip güzel şeyler görmemi

I think we know more about the surface of the Moon than we do the bottom

sağlardı . Sanırım daha fazlasını biliyoruz. Ay'ın yüzeyi hakkında

of the ocean, so I think that would be quite interesting to go and see.

, okyanusun dibini yaptığımızdan daha fazla, bu yüzden gidip görmenin oldukça ilginç olacağını düşünüyorum.

That's very true.

Bu çok doğru.

Have you done any scuba diving or snorkelling?

Hiç tüplü dalış veya şnorkelli yüzme yaptınız mı?

I've done a little bit, little bit around the Caribbean, and unfortunately in

Biraz yaptım, biraz Karayipler'in biraz çevresinde ve ne yazık ki

some of the quarries in the UK, which isn't the same experience, surprisingly

Birleşik Krallık'taki bazı taş ocaklarında, şaşırtıcı bir şekilde aynı deneyim değil.

. No.

Hayır.

And, fairly cold, I would say, a little bit colder than the Caribbean as well,

Ve oldukça soğuk, diyebilirim ki, Karayipler'den de biraz daha soğuk,

which means you have to dive in a hood.

bu da sizin anlamına geliyor kapüşonlu bir dalış yapmak zorundayım.

Was it a dry suit or a wet suit?

Kuru elbise mi yoksa dalgıç kıyafeti miydi?

I had a wet suit on, just the organisation I was with at the time only had wet suits.

Üzerimde dalgıç kıyafetim vardı, sadece o sırada içinde bulunduğum organizasyonda sadece dalgıç kıyafetleri vardı.

So, that's what we used.

Yani biz de bunu kullandık.

Yeah.

Cause often in UK waters, because of the cold, they make you dive with a

Evet.

Çünkü sıklıkla Birleşik Krallık suları soğuktan dolayı

dry suit, which keeps you dry and warm.

sizi kuru ve sıcak tutan kuru elbiseyle daldırıyorlar.Ben

I've never done any diving in UK waters.

İngiltere sularında hiç dalış yapmadım.Mısır'da

I've done it in Egypt.

yaptım.

Oh, wow.

Vay canına.

Nice.

And in swimming pools.

Güzel. Ve yüzme havuzlarında.

I did my training...

Antrenmanımı

training in a UK pool.

İngiltere'deki bir havuzda

I think, did I go scuba diving anywhere else?

yaptım . Sanırım başka bir yere tüplü dalışa gittim mi?

I feel like I have, but I can't remember.

Öyleymiş gibi hissediyorum ama hatırlamıyorum.

What was it like in Egypt?

Mısır'da durum nasıldı?

Was it, you know, did you need a wet suit there?

Orada dalgıç kıyafetine ihtiyacın var mıydı?

Yes.

Evet.

Yes, wet suit and it was lovely.

Evet, dalgıç kıyafeti ve çok güzeldi.

I saw some amazing things.

Harika şeyler gördüm.

I definitely recommend diving in Egypt.

Kesinlikle Mısır'da dalış yapmanızı tavsiye ederim.

They've got some interesting shipwrecks to go and explore and some nice coral, lots

Gidip keşfedecekleri ilginç gemi enkazları, güzel mercanları ve

of interesting aquatic life to check out.

göz atacak pek çok ilginç su yaşamı var.

Nice.

Güzel.

Yeah.

My partner did some of the more advanced dives.

Evet. Ortağım daha ileri dalışlardan bazılarını yaptı.

I was quite new to it, but he went diving with some sharks as well.

Ben bu işte oldukça yeniydim ama o da bazı köpekbalıklarıyla birlikte dalışa gitti.

They took a boat out to the place where they were going to dive and they

Dalış yapacakları yere bir tekne götürdüler ve

weren't specifically looking for sharks.

özellikle köpekbalıklarını aramıyorlardı.

They knew there were sharks potentially in the area.

Bölgede potansiyel olarak köpek balıklarının bulunduğunu biliyorlardı.

And the instructor jumped in first to just check out everything was

Ve herkesin içeri girmesi için her şeyin güvenli olup olmadığını kontrol etmek için önce eğitmen atladı

safe for everyone to come in.

.

He jumped in and then didn't surface.

Atladı ve sonra yüzeye çıkmadı.

He disappeared for quite a few minutes and everyone was concerned.

Birkaç dakikalığına ortadan kayboldu ve herkes endişeliydi.

Eventually, he comes back up and says,

Sonunda geri geldi ve şöyle dedi:

"Sorry, guys.

"Üzgünüm arkadaşlar.

I literally jumped on top of a shark when I jumped in."

Atladığımda kelimenin tam anlamıyla bir köpekbalığının üstüne atladım."

So, the best thing to do with sharks is to go down because if you're

Yani köpekbalıklarıyla yapılacak en iyi şey aşağıya inmektir çünkü eğer

above them, they think you're a seal and they're more likely to attack

onların üstündeyseniz, sizin bir fok olduğunuzu düşünürler ve saldırma olasılıkları daha yüksektir

and they attack from underneath.

ve alttan saldırırlar.

So, you go down and you stay still and you keep your eyes on them.

Yani aşağıya iniyorsun, hareket etmiyorsun ve gözlerini onların üzerinde tutuyorsun.

And so he jumped onto this shark and then had to stay low in the water until

Ve böylece bu köpekbalığının üzerine atladı ve köpekbalığı ilgisini kaybedip gözden kaybolana

the shark lost interest and disappeared.

kadar suyun altında kalmak zorunda kaldı

So, then he could come back up and say,

. Böylece tekrar gelip

"Okay, you can come in now."

"Tamam, şimdi içeri girebilirsin" diyebilir.

That's incredible.

Bu inanılmaz.

Yeah.

I think if that were me on the boat and he said, I just jumped onto a shark.

Evet.

Sanırım teknedeki ben olsaydım ve o şöyle derse, bir köpekbalığının üzerine atladım.

I'd be like,

"No, I'm going to stay on the boat."

"Hayır, teknede kalacağım"

derdim .

"I'm good for today.

Yeah, I'm good for today."

"Bugün için iyiyim.

Evet, bugün için iyiyim."

That'd look great on the CV though, wouldn't it?

CV'de harika görünürdü ama değil mi?

It's like, what do you do for a job?

Sanki bir iş için ne yaparsın?

Well, I'm an underwater shark wrestler.

Ben bir su altı köpekbalığı güreşçisiyim.

You know, that's what I do.

Biliyor musun, ben de bunu yapıyorum.

Yeah.

Evet.

So, breathing underwater would be a great skill because when you go

Yani su altında nefes almak harika bir beceri olurdu çünkü

underwater with scuba gear, my initial reaction to it was surprise because

tüplü dalış ekipmanıyla su altına indiğinizde ,

of the noise and all the bubbles.

gürültü ve baloncuklar nedeniyle buna ilk tepkim şaşkınlık oldu.

I feel like if you haven't done any scuba diving, you think that scuba

Bana öyle geliyor ki, eğer hiç tüplü dalış yapmadıysanız, tüplü

diving will be a very serene, peaceful experience, but then it's like...

dalışın çok sakin, huzurlu bir deneyim olacağını düşünüyorsunuz, ama sonra sanki...

Darth Vader all the way.

Darth Vader gibi.

Yeah.

Yeah.

So, actually being able to just breathe without that gear would be amazing.

Evet.

Evet. Yani aslında o teçhizat olmadan nefes alabilmek harika olurdu.

I think.

Bence.

Yeah.

And you'd be able to do some incredible adventures.

Evet.

Ve bazı inanılmaz maceralar gerçekleştirebileceksiniz.

Yes.

Evet.

I was going to ask you, Anna, do you have a superpower?

Sana soracaktım Anna, süper gücün var mı?

Apart from being an ama-...

Anne olmanın dışında...

I'm a mum.

Ben bir anneyim.

I think anyway.

Yine de düşünüyorum.

Anyone who is able to keep children alive, that's the

Çocuklarını hayatta tutabilen kişi,

superpower and function as well.

süper güç ve işleve de sahiptir.

If I were to have a superpower, then I think I would love to know, I'm kind of

Eğer bir süper gücüm olsaydı, sanırım şunu bilmek isterdim;

torn between having an insight into the future, so I could make good decisions,

iyi kararlar alabilmek için geleceğe dair bir içgörüye sahip olmak ile

or being able to know what people think.

insanların ne düşündüğünü bilmek arasında kaldım.

Oh.

That, I think that would be a really...

Ah.

Bu, bence bu gerçekten...

That's dangerous!

Bu çok tehlikeli!

You know, just being able to see a little bubble above people's heads to read their

Bilirsiniz, düşüncelerini okuyabilmek için insanların kafalarının üzerinde küçük bir baloncuk görebilmek

thoughts, because I think being able to read people is a really good skill.

, çünkü insanları okuyabilmenin gerçekten iyi bir beceri olduğunu düşünüyorum.

I think I'm quite good at reading a social situation and reading a room

Sosyal bir durumu ve bir odayı okuma konusunda oldukça iyi olduğumu

and quite empathetic and understanding; my partner doesn't have the same

ve oldukça empatik ve anlayışlı olduğumu düşünüyorum ; partnerim benimle aynı farkındalık seviyesine sahip değil

level of awareness as I do, and we notice it when we go out and I'm like,

ve dışarı çıktığımızda bunu fark ediyoruz ve ben de şöyle düşünüyorum:

"Do you realise you said that?

"Bunu söylediğinin farkında mısın?

And you could see that this person was uncomfortable when you said that?

Ve bu kişinin bunu söylediğinde rahatsız olduğunu görebiliyordun. ?

You didn't pick that up."

Bunu anlamadın."

So, I think being able to actually see what people are thinking and understand,

Yani, bence insanların ne düşündüğünü ve anladığını gerçekten görebilmek,

it would just take away so many doubts and, you know, sometimes we feel

pek çok şüpheyi ortadan kaldırır ve bilirsiniz, bazen

inhibited because we think the other person is thinking a certain thing.

diğer kişinin belirli bir şey düşündüğünü düşündüğümüz için çekingen hissederiz.

It's not always the case.

Her zaman durum böyle değildir.

So, just knowing the truth always would be quite...

Yani, sadece gerçeği bilmek her zaman yeterli olacaktır...

That's a really good one.

Bu gerçekten iyi bir şey.

Refreshing, I think refreshing.

Tazeleyici, bence tazeleyici.

Yeah, that's a really good one.

Evet, bu gerçekten iyi bir şey.

Have you seen the film, is it What Women Want?

Kadınların İstediği Şey mi filmini izlediniz mi?

with Mel Gibson?

Mel Gibson'la mı?

And he has sort of this power where he can hear this.

Ve bunu duyabilecek bir tür güce sahip.

Yeah, and it changes things for him, doesn't it?

Evet, bu onun için bazı şeyleri değiştiriyor, değil mi?

It really does, it really does.

Gerçekten öyle, gerçekten öyle.

So yeah, very interesting superpower.

Yani evet, çok ilginç bir süper güç.

So, one superpower to consider might be the ability to make small talk.

Dolayısıyla dikkate alınması gereken bir süper güç, havadan sudan sohbet edebilme yeteneği olabilir.

Yeah.

Evet.

Like, so, I think small talk is a surprisingly powerful skill to have.

Yani, küçük konuşmanın sahip olunması şaşırtıcı derecede güçlü bir beceri olduğunu düşünüyorum.

Yeah, it is.

Evet o.

And it's interesting because not many people are very good at small talk.

Ve bu ilginç çünkü pek çok insan küçük konuşmalarda pek iyi değil.

It doesn't come naturally to many people.

Bu pek çok insana doğal gelmiyor.

Yeah.

But luckily it can be learned.

Evet.

Ama şans eseri öğrenilebilir.

So, small talk is actually a pretty big deal and that's what we're

Yani, küçük sohbet aslında oldukça büyük bir mesele ve

going to talk about today — how to make small talk in the right way.

bugün bunun hakkında konuşacağız - küçük sohbetin doğru şekilde nasıl yapılacağı.

So, small talk is like the unsung hero of our daily interactions, isn't it?

Yani küçük sohbet, günlük etkileşimlerimizin isimsiz kahramanı gibidir, değil mi?

Yeah, but what is exactly small talk?

Evet ama havadan sudan sohbet tam olarak nedir?

How could we define that?

Bunu nasıl tanımlayabiliriz?

That's a good question, and I'm glad you asked.

Bu güzel bir soru ve sormana sevindim.

Imagine you're in a lift with somebody perhaps it's taking a really long

Birisiyle asansörde olduğunuzu, belki de bu çok uzun

time, and you barely know them, but you manage to strike up a conversation.

zaman alıyor ve onu çok az tanıyorsanız, ancak bir sohbet başlatmayı başardığınızı hayal edin.

You're maybe talking about the weather, or you're talking about

Belki hava durumundan bahsediyorsunuz,

the latest episode of The Crown, or something that you're watching on TV.

The Crown'un son bölümünden ya da televizyonda izlediğiniz bir şeyden

Well, that's small talk at its finest.

bahsediyorsunuz . Bu en iyi haliyle küçük bir konuşma.

It might seem trivial.

Önemsiz görünebilir.

It might seem like nothing, but it actually plays a really vital role in

Hiçbir şey gibi görünmeyebilir ama aslında

building connections with other people.

diğer insanlarla bağlantı kurmada gerçekten hayati bir rol oynuyor.

I like to imagine it as a bridge that helps us to cross over

Bunu tamamen yabancı olmaktan arkadaş ya da meslektaş olmaya geçmemize

from being complete strangers to becoming friends or colleagues.

yardımcı olan bir köprü olarak hayal etmeyi seviyorum

Now it's closely related to first impressions and we know that

. Artık ilk izlenimlerle yakından alakalı ve

first impressions really count.

ilk izlenimlerin gerçekten önemli olduğunu biliyoruz.

You actually have quite a nice saying I heard on one of your podcasts,

Aslında podcast'lerinden birinde

Rob, about first impressions.

ilk izlenimler hakkında duyduğum çok güzel bir söz var Rob.

Yes, you don't get a second chance to make a first impression, and

Evet, ilk izlenimi yaratmak için ikinci bir şansınız yok ve

it's completely true, I think.

bence bu tamamen doğru.

Yeah, so, you only get that one chance, that first impression is lasting, so,

Evet, yani sadece tek bir şansın var, ilk izlenim kalıcıdır, bu yüzden

you have to get it right the first time.

ilk seferinde doğru yapmalısın.

So, what you say to break the ice really matters.

Yani buzları kırmak için söyledikleriniz gerçekten önemli.

Small talk lays the groundwork, so to speak.

Küçük sohbetler tabiri caizse zemin hazırlıyor.

It's how we signal to other people that we're friendly and approachable or not.

Bu, diğer insanlara arkadaş canlısı ve ulaşılabilir olduğumuzun sinyalini verme şeklimizdir.

So, we really let people know who we are or at least we give an

Yani, ilk birkaç kelime ve etkileşimle insanlara gerçekten kim olduğumuzu bildiriyoruz veya en azından

impression of who we are with those first few words and interactions.

kim olduğumuza dair bir izlenim veriyoruz.

So, Rob, when would small talk be useful?

Peki Rob, küçük konuşmalar ne zaman faydalı olur?

This is a great question.

Bu harika bir soru.

I think, it's one that goes around a lot, especially in sort of learners of English.

Bence bu, özellikle de İngilizce öğrenenlerde çok sık rastlanan bir konu.

And I would say, you know, point blank, this is a spectrum of situations all

Ve şunu söyleyebilirim ki, bilirsiniz, bu,

the way from coffee shop on one side all the way down to being in the boardroom

bir tarafta kahvehaneden toplantı odasına

or interview or like you said, you know just waiting for an elevator or a lift.

veya röportaja veya sizin de söylediğiniz gibi, sadece bir asansör beklemeye kadar uzanan bir durum yelpazesidir veya bir asansör.

So, we can use small talk in professional situations then.

O zaman profesyonel durumlarda havadan sudan konuşmayı kullanabiliriz.

Yeah, absolutely.

Evet kesinlikle.

And if you don't use small talk in a professional situation, especially

Ve profesyonel bir durumda, özellikle

when dealing with countries or cultures that have it in their language, for

kendi dillerinde bu sözün yer aldığı ülke veya kültürlerle (örneğin

example, the UK, or the other sort of English-speaking nations, if you

, Birleşik Krallık veya İngilizce konuşulan diğer ülkeler) konuşurken , sohbeti kullanmıyorsanız

just launch straight into business, so to speak, things really feel sort

, doğrudan konuşmaya başlarsanız İş dünyasında, tabiri caizse, işler gerçekten

of uncomfortable, disjointed or a lot of pressure to respond and get down

rahatsız edici, kopuk ya da hemen yanıt verip işe koyulmak için çok fazla baskı

to business straight away, which, you know, doesn't quite feel right.

hissi veriyor ki bu da pek doğru gelmiyor.

I think for us Brits, at least.

En azından biz İngilizler için öyle düşünüyorum.

What about yourself?

Peki ya sen?

As Brits, we're very much indirect, aren't we?

İngilizler olarak oldukça dolaylı davranıyoruz, değil mi?

We nothing, anything direct is considered a little rude or too abrupt.

Biz hiçbir şeyi, doğrudan olan her şeyi biraz kaba ya da çok ani olarak değerlendiriyoruz.

And so everything has to be done in a soft and gentle way.

Ve bu yüzden her şeyin yumuşak ve nazik bir şekilde yapılması gerekiyor.

I think we're deemed as a nation of being like head down, very

Sanırım biz baş aşağı, çok soğuk, göz teması kurmayan

cold, don't give eye contact, but actually we all need a cuddle.

bir milletiz ama aslında hepimizin kucaklaşmaya ihtiyacı var.

We all need a hug.

Hepimizin sarılmaya ihtiyacı var.

That's it.

Bu kadar.

Before we have any kind of interaction.

Herhangi bir etkileşime girmeden önce.

We need to know we're safe.

Güvende olduğumuzu bilmemiz gerekiyor.

We need to know it's a relaxed environment.

Rahat bir ortam olduğunu bilmeliyiz.

And so, that small talk, even in a professional environment, even if

Ve böylece, bu küçük konuşma, profesyonel bir ortamda bile,

it's something that's going to be, you know, a tough negotiation and

zorlu bir müzakere olacak bir şey olsa bile ve toplantı odasına girdiğinizde muhtemelen

you walk into the boardroom knowing that you're probably going to have

görüştüğünüz insanlarla anlaşmazlıklar

disagreements with the people that you're about to negotiate with.

yaşayacağınızı bilerek giriyorsunuz . ile pazarlık yapmak üzereyiz.

There's still that element of

Hala

"Hi, good morning.

"Merhaba, günaydın.

How was your journey in today?

Bugünkü yolculuğunuz nasıldı?

Yeah.

The trains are a nightmare, aren't they?"

Evet. Trenler bir kabus, değil mi?"

You know, that kind of chit-chat back and forth saying,

Bilirsiniz, "İkimiz de insanız.

"We're both human.

Bu ortamda güvendesiniz.

You're safe in this environment.

En azından birbirimize karşı medeni olabiliriz." şeklinde

We can at least be civil with one another."

karşılıklı sohbetler .

Yeah, no, absolutely agreed.

Evet, hayır, kesinlikle katılıyorum.

Yeah, it's about this sort of relationship building, this sort of pressing the

Evet, bu tür bir ilişki kurmayla ilgili, bu tür bir

flesh, as they say, shaking hands and developing that relationship, especially

teni bastırma, dedikleri gibi, el sıkışma ve bu ilişkiyi geliştirmeyle ilgili, özellikle

if you're looking for new business, new opportunities, interviews, things like

Eğer yeni iş, yeni fırsatlar, röportajlar, bunun gibi şeyler arıyorsanız

that, you know, getting to know the other person before launching in, it is

, yani işe başlamadan önce diğer kişiyi tanımak,

something that I think Brits do very well.

bence bu İngilizlerin çok iyi yaptığı bir şey.

But it's always the culture that is used to small talk, when it doesn't

Ama her zaman havadan sudan konuşmaya alışkın olan kültürdür, bu olmayınca

happen, it feels very uncomfortable.

çok rahatsız edici oluyor.

I was out in Eastern Europe, and doing some English work with some professionals

Doğu Avrupa'daydım ve bazı profesyonellerle İngilizce çalışmaları yapıyordum

and I've been on for hours, you know, how it is teaching and you're pretty

ve saatlerce çalışıyordum, bilirsiniz, öğretmek nasıl bir şey ve siz oldukça

exhausted, you know, it's over, it's done.

yorgunsunuz, biliyorsunuz, bitti, bitti.

You're sort of closing down the laptop and this woman walked up

Bir nevi dizüstü bilgisayarı kapatıyorsun ve

to me at the end and she said,

sonunda bir kadın yanıma gelip şöyle dedi:

"Rob, you look really tired."

"Rob, gerçekten yorgun görünüyorsun."

And I thought,

Ben de

"Oh, well, yes, I guess I am exhausted."

"Ah, evet, sanırım yoruldum" diye düşündüm.

But it was very direct, you know, like you said earlier on, about the

Ama daha önce de söylediğiniz gibi, İngilizlerin

Brits needing something a little bit smoother, a little bit more gentle.

biraz daha yumuşak, biraz daha yumuşak bir şeye ihtiyacı olduğu çok açıktı.

And if it is too direct and it does feel slightly uncomfortable, but I guess this

Ve eğer çok doğrudansa ve biraz rahatsız ediciyse, ama sanırım bu,

was an element of small talk, so to speak.

tabiri caizse küçük bir konuşmanın unsuruydu.

I think, when dealing with people from different places, different cultures, I

Bence, farklı yerlerden, farklı kültürlerden insanlarla uğraşırken,

do think that personally, we have to all just have a moment of thinking, we're all

kişisel olarak hepimizin biraz düşünmesi gerektiğini düşünüyorum, hepimiz farklıyız

different, so, don't take everything so personally, like you have to allow them a

, o yüzden her şeyi sizin yaptığınız gibi kişisel algılamayın. farklı olmaları için

little bit of wiggle room to be different.

onlara biraz hareket alanı sağlamak .

So, I think I've learned a lot about myself and others by being in

Bu özel alanda bulunarak, farklı ülkelerden insanlarla çalışarak

this particular niche, working with people from different countries.

kendim ve başkaları hakkında çok şey öğrendiğimi düşünüyorum

I used to take offence at things so quickly, depending on how I

. Bana nasıl yaklaşıldığına veya söylenen şeylere

was approached or things that were said, you know, the unsolicited

bağlı olarak, bazı şeylere çok çabuk alınıyordum, bilirsiniz, istenmeyen

marriage proposals, things like that.

evlilik teklifleri, bunun gibi şeyler.

Nice.

Güzel.

Cool.

Serin.

I used to get really upset about it.

Buna gerçekten çok üzülürdüm.

And irate about the things people would say and how they would say them and...

Ve insanların söyleyecekleri ve bunları nasıl söyleyecekleri konusunda öfkeliyim ve...

and now I realise, oh, actually we just come from different places; things are

şimdi fark ediyorum ki, ah, aslında biz farklı yerlerden geliyoruz; işler

done differently and they maybe don't understand my culture so, we can be

farklı yapılıyor ve belki benim kültürümü anlamıyorlar, bu yüzden

open and talk about this and hopefully they'll understand and it'll be fine.

açık olabiliriz ve bunun hakkında konuşabiliriz, umarım anlarlar ve sorun olmaz.

Yeah.

Evet.

So, I think everyone has to have that awareness.

Dolayısıyla herkesin bu farkındalığa sahip olması gerektiğini düşünüyorum.

So, have you ever experienced a point where small talk wasn't

Peki, hiç küçük konuşmaların en uygun şekilde yapılmadığı

done in the most optimal way?

bir noktayla karşılaştınız mı

A long time ago when I was kind of new to the YouTubing space I used to go to lots

? Uzun zaman önce, YouTube alanında yeni olduğum zamanlarda

of events at the YouTube headquarters, which is in King's Cross in London.

, Londra'daki King's Cross'ta bulunan YouTube genel merkezinde birçok etkinliğe

And I met up with a friend before one of these events, having coffee

giderdim . Bu etkinliklerden birinden önce bir arkadaşımla buluştum,

in a coffee shop and they had a couple of other friends joining

bir kafede kahve içerken,

them, people I didn't know.

onlara birkaç arkadaşım daha katıldı, tanımadığım insanlar.

And at one point I'm kind of sat left alone with one of these

Ve bir noktada arkadaşımın arkadaşlarından biriyle yalnız kaldım

friends of my friend, and we hadn't spoken before that point.

ve o noktaya kadar konuşmamıştık.

And, he turns to me and he says,

Bana dönüp şöyle dedi:

"Oh, so, Anna, is it?"

"Ah, yani Anna, öyle mi?"

I said,

"Yeah, yeah, Anna."

He said,

"Evet, evet Anna" dedim

.

"What are you doing in London then?"

"O halde Londra'da ne yapıyorsun?" dedi.

And I said,

Ben de şöyle dedim:

"Oh, I'm going to an event at the YouTube headquarters.

"Ah, YouTube'un merkezindeki bir etkinliğe gidiyorum.

It's not far from here.

Buradan çok uzak değil.

I'll be heading off in about 20 minutes."

20 dakika sonra yola çıkacağım."

And his reaction was,

Ve onun tepkisi şöyle oldu:

"Oh no, you've got to spend the day with a bunch of YouTubers, that sucks, poor you."

"Ah hayır, günü bir grup YouTuber'la geçirmek zorundasın, bu berbat, zavallı."

And I was obviously a bit shocked because he had gone straight into sharing his

Ve açıkçası biraz şok olmuştum çünkü kim olduğumu ya da YouTuber olup olmadığımı

personal negative opinion of YouTubers without ascertaining or working out

araştırmadan ya da araştırmadan doğrudan YouTuber'lar hakkındaki kişisel olumsuz görüşünü paylaşmaya başlamıştı

who I was or whether I was a YouTuber or not, he just assumed I wasn't.

, sadece olmadığımı varsaymıştı.

Okay.

And so rather than putting him straight instantly I was a bit taken aback

Tamam aşkım.

Ve bu yüzden onu anında düzeltmek yerine biraz şaşırdım

by it and I was instantly offended.

ve anında kırıldım.

So, I just let him dig the hole the little deeper and I said,

Ben de onun biraz daha derin kazmasına izin verdim ve şöyle dedim:

"Oh, you don't like YouTubers then."

"O halde YouTuber'ları sevmiyorsun."

And he carried on, no, he didn't catch on at all.

Ve devam etti, hayır, hiç anlamadı.

"No, no, I don't like YouTubers.

"Hayır, hayır, YouTuber'ları sevmiyorum.

They're all so annoying.

Hepsi çok sinir bozucu.

They're all so full of themselves."

Hepsi kendileriyle dolu."

And just keeps digging and digging and digging.

Ve kazmaya, kazmaya ve kazmaya devam ediyor.

And then eventually I said,

Ve sonunda dedim ki,

"Well, you don't like me then.

"O halde benden hoşlanmıyorsun.

I'm a YouTuber."

Ben bir YouTuber'ım."

And then he was obviously very apologetic and a bit taken aback by

Ve sonra açıkça çok özür diliyordu ve kendi hatalarından dolayı biraz şaşırmıştı

his own, faux pas, should we say.

, diyelim ki.

Yeah.

Yeah.

Evet.

Evet.

Giving him enough rope to hang himself with, this sort of thing.

Ona kendini asmasına yetecek kadar ip vermek falan.

It was a little mean, you know, the mistake that he made was to launch

Yaptığı hata,

into sharing his negative opinions of a whole group of people without

ilk önce kiminle konuştuğunu bilmeden bir grup insan hakkındaki olumsuz fikirlerini paylaşmaya

knowing who he was talking to first.

başlamasıydı.

And I've done this myself.

Ve bunu kendim yaptım.

I've very quickly shared my opinions without knowing who I am talking to.

Kiminle konuştuğumu bilmeden çok hızlı bir şekilde görüşlerimi paylaştım.

Yeah, absolutely.

Evet kesinlikle.

And in doing so, offended people because they hold a very different opinion to me.

Ve bunu yaparken, benden çok farklı bir görüşe sahip oldukları için insanları rahatsız ettim.

And so I think it's always like one of the rules for small talk should be to

Ve bence havadan sudan konuşmanın kurallarından biri de

keep those negative opinions to yourself.

bu olumsuz fikirleri kendinize saklamak olmalı.

Like you said about the balancing of, being understanding of everybody's

Dengeleme konusunda da söylediğiniz gibi, herkesin

culture, you know, especially when you're playing at the international

kültürünü anlamak, bilirsiniz, özellikle de uluslararası düzeyde oynuyorsanız

level, which is normally why people speak English is that they're in that

, normalde insanların İngilizce konuşmasının nedeni budur, uluslararası arenada olmaları

international arena, is really hedging your conversation in a way that is, you

, gerçekten de konuşmanızı riske atıyor Bayrağınızı bir tarafa yere

know, palatable that is acceptable for everybody instead of really sticking

dikmek yerine, bilirsiniz, herkes için kabul edilebilir, lezzetli

your flag in the ground over to one side.

bir şekilde

And as you said about the faux pas, I mean, the two mega poor choices to make

. Ve sahte pas hakkında söylediğiniz gibi,

when making small talk, I would say would be, politics or/and religion.

küçük bir konuşma yaparken yapılması gereken iki mega kötü seçimin siyaset ve/veya din olacağını söyleyebilirim.

Yeah.

Evet.

What do you think?

Yeah, you're absolutely right.

Ne düşünüyorsun?

Evet, kesinlikle haklısın.

If somebody makes a really bold statement in the first few lines of meeting me about

Birisi benimle buluşmanın ilk birkaç satırında

their political beliefs or, you know, making a judgement from a political point

siyasi inançları hakkında gerçekten cesur bir açıklama yaparsa ya da bilirsiniz, siyasi bakış açısına göre bir yargıya varırsa

of view, then what happens is if it's at odds with what I believe, I instantly

, o zaman ne olur, eğer bu benim inandığım şeyle çelişiyorsa, anında karar veririm

make a judgement, you know, we all do, even if we try not to be judgemental.

. Biliyorsunuz, yargılayıcı olmamaya çalışsak bile hepimiz bunu yaparız.

I instantly make a judgement about what that person must be like, what their

O kişinin nasıl biri olması gerektiği,

general beliefs are and everything that's related to that and that might

genel inançlarının neler olduğu ve bununla ilgili her şey

make me decide instantly, I'm not going to be friends or I can't be close

hakkında anında bir yargıya varıyorum ve bu

to, I don't align with this person and so, it can sour the relationship

da bana anında karar vermemi sağlayacak: Arkadaş olmayacağım ya da yakın olamayacağım ,

before it's even had a chance to blossom, before we even had a chance to

bu kişiyle aynı çizgide olmayın ve böylece, daha çiçek açma şansı bulamadan,

explore, you know, whether there's any other things that we have in common.

başka ortak noktalarımızın olup olmadığını keşfetme fırsatı bile bulamadan

So, politics also can lead to, like an argument, a negative interaction.

ilişkimizi bozabilir . Dolayısıyla politika da tıpkı bir tartışma gibi olumsuz bir etkileşime yol açabilir.

I'm very much an avoider of conflict.

Ben çatışmalardan fazlasıyla kaçınan biriyim.

I will just nod my head and go,

Sadece başımı sallayıp "Hmm tamam, çok güzel"

"Hmm okay, lovely."

And walk away.

diyeceğim

. Ve uzaklaş.

But I think I'm in the minority.

Ama azınlıktayım sanırım.

I think many people would happily say I don't agree or, you know,

Sanırım pek çok insan mutlu bir şekilde buna katılmadığımı söyler ya da

stand up for what they believe and argue with that person.

inandıkları şeyi savunur ve o kişiyle tartışır.

So, it's better to just avoid talking about politics and the same with

Dolayısıyla, siyaset hakkında ve aynı şeyi din hakkında konuşmaktan kaçınmak daha iyidir

religion because it often leads to...

çünkü bu çoğu zaman şu sonuçlara yol açar:

Religion is a very personal thing and people have very strong views,

Din çok kişisel bir şeydir ve insanların din hakkında çok güçlü görüşleri, inançları vardır

beliefs about religion and it's just better to just leave it aside until

ve bunu bir çözüme ulaşana kadar bir kenara bırakmak daha iyidir.

a point later in your relationship.

ilişkinizde daha sonra buna dikkat edin.

Yeah, definitely, a hundred percent agreed.

Evet, kesinlikle yüzde yüz katılıyorum.

It's really worth taking on board that no matter how well you think you

Bu kişiyi veya konuştuğunuz kişileri

know this person or the individuals with which you're conversing, that

ne kadar iyi tanıdığınızı düşünürseniz düşünün ,

you probably don't want to broach that subject unless you are...

muhtemelen bu konuyu açmak istemeyeceğiniz gerçeğini dikkate almakta fayda var: tabi ki...

like you said, unless you know them really well or have a personal

sizin söylediğiniz gibi, eğer onları gerçekten iyi tanıyorsanız veya

relationship with this individual.

bu kişiyle kişisel bir ilişkiniz varsa.

I was training some non-native professionals working in London

Londra'da çalışan, anadili olmayan bazı profesyonellere

about small talk and networking while they were working in the big city.

, büyük şehirde çalışırken küçük konuşma ve ağ kurma konusunda

And it was all about, you know, avoid this, don't say that,

eğitim veriyordum . Ve bütün mesele bundan kaçınmak, bunu söyleme,

try using this as an idea.

bunu bir fikir olarak kullanmayı denemekti.

And on the coffee break one of them came up to me and said,

Kahve molasında içlerinden biri yanıma gelip şöyle dedi:

"Great presentation so far, Rob.

"Şu ana kadar harika bir sunum Rob.

Brilliant.

Harika.

I'd love to know your ideas about Brexit."

Brexit hakkındaki fikirlerinizi öğrenmek isterim."

And I said,

Ben de şöyle dedim,

"You know, you've just heard me say, you know, this probably isn't a good

"Biliyor musun, az önce şunu söylediğimi duydun, biliyorsun, bu muhtemelen iyi bir

icebreaker or an opener, you know, consider using something else."

buz kırıcı ya da açıcı değil, bilirsin, başka bir şey kullanmayı düşün."

It is a trained skill, like we've mentioned earlier about small talk

Bu, daha önce sohbetin eğitimli veya öğrenilmiş bir beceri olduğundan

being a trained or learned skill.

bahsettiğimiz gibi, eğitimli bir beceridir

Yeah.

I think when you do ask questions like,

. Evet.

Sanırım "O halde Brexit hakkında ne düşünüyorsun?"

"What do you think about Brexit then?"

gibi sorular sorduğunuzda.

You're basically just laying down a landmine for the other person because if

Temelde diğer kişi için mayın döşemiş oluyorsunuz çünkü

I ask you that, and I don't know you at all, and you don't know me, and I ask,

size bunu sorarsam ve ben sizi hiç tanımıyorsam ve siz beni tanımıyorsanız ve ben şunu sorarsam,

"What are your thoughts on this?"

"Bu konuda düşünceleriniz neler? "

You then have to think,

O zaman şunu düşünmelisin:

"Well, what are your thoughts?"

"Peki, senin düşüncelerin neler?"

Am I about to say something that's completely at odds with you?

Seninle tamamen çelişen bir şey mi söyleyeceğim?

Are we about to have an argument?

Tartışmak üzere miyiz?

Or are you going to dislike me if I say the wrong thing?

Yoksa yanlış bir şey söylersem benden hoşlanmayacak mısın?

So, it's just not a very kind thing to do.

Yani bu pek de hoş bir davranış değil.

I think, it's better to just leave those questions to one side.

Bence bu soruları bir kenara bırakmak daha doğru.

And then the other thing, particularly in the UK is talking about money.

Ve özellikle Birleşik Krallık'ta diğer bir konu da paradan bahsediyor.

Yeah, I agree.

I don't know if it's different in other countries, but asking someone

Evet katılıyorum.

Diğer ülkelerde durum farklı mı bilmiyorum ama birine

like how much they earn or how much their house costs or, you know, how

ne kadar kazandığını veya evinin ne kadara mal olduğunu veya

much anything costs, if it's something that was obviously a big purchase.

herhangi bir şeyin ne kadara mal olduğunu sormak, açıkçası büyük bir satın alma olup olmadığını sormak.

I think it's just not the done thing in this country, is it?

Sanırım bu ülkede yapılan bir şey değil, değil mi?

It makes people uncomfortable.

İnsanları rahatsız ediyor.

That's right.

Bu doğru.

Real sticky situation and you get embroiled into disclosing some things that

Gerçekten yapışkan bir durum ve aslında oldukça kişisel olan bazı şeyleri ifşa etme karmaşasına giriyorsunuz

are actually quite personal and if you give a third party something, they have

ve eğer üçüncü bir tarafa bir şey verirseniz, o zaman o da bu olur

that then and it's no longer personal and then where do you put those barriers in

ve bu artık kişisel değildir ve o zaman bu engelleri korumak için

place to, to safeguard against, you know, some other sensitive topics, for example.

nereye koyarsınız ? bilirsiniz, örneğin diğer bazı hassas konular.

So yeah, it's a really interesting one.

Yani evet, gerçekten ilginç bir durum.

Which is why when you're in a job interview, and this, this question

İşte bu yüzden bir iş görüşmesindeyken bu soru

often does come up, doesn't it?

sıklıkla karşımıza çıkıyor, değil mi?

What are your salary expectations for this role?

Bu rol için maaş beklentiniz nedir?

It's an awful question.

Bu çok kötü bir soru. Ve

And you might have had it as well as a self-employed kind of entrepreneur

üçüncü şahıslar gelip bir işbirliği veya sponsorluk yapmak için size yaklaştığında ,

when third parties approach you to come and do a collaboration or

siz de serbest meslek sahibi bir girişimci gibi sahip olmuş olabilirsiniz

a sponsorship, they'd say to you, we're interested in working with you.

, size, sizinle çalışmak istiyoruz derler.

Oh, great, okay.

Harika, tamam.

Give me some details about the collaboration and I'll give you details.

Bana işbirliğiyle ilgili biraz ayrıntı ver, ben de sana ayrıntıları vereyim.

And then they'll say to you even though they approached you.

Ve sonra sana yaklaştıklarında bile sana şunu söyleyecekler.

Yeah.

"What are your expectations for a fee?

Evet.

"Ücret olarak beklentileriniz neler?

Or "what would you expect as a fee for this?"

Veya "Bunun karşılığında ücret olarak ne beklersiniz?" Siz

And you're like,

de "Peki sizin bütçeniz nedir?" diye

"Well what's your, what's your budget?"

düşünüyorsunuz.

I'm not gonna give you a figure because I might be lowballing myself.

Size bir rakam vermeyeceğim çünkü belki kendimi küçümsemiş olabilirim.

I might undercut my value if you are paying other people more money.

Eğer başkalarına daha fazla para ödüyorsan değerimi düşürebilirim.

A hundred percent.

Yüzde yüz.

Yeah.

Evet.

Like you said, that you're a bit of a minefield.

Dediğin gibi, sen biraz mayın tarlasısın.

You know, if you're talking about money, what do you say?

Bilirsin, eğer paradan bahsediyorsan, ne olur? diyorsun?

What can't you say?

Ne söyleyemezsin?

Lowballing yourself, especially for the self employed, the entrepreneurs

Kendini küçümsemek, özellikle de serbest meslek sahibi olanlar için, oradaki girişimciler için

out there as well, you know, money.

de, bilirsin, parayı.

So, definitely don't ask someone in a, like if you're in a

Bu yüzden, kesinlikle birine, mesela bir durumda mısın diye sormayın.

networking event or a conference,

Bir ağ oluşturma etkinliğinde veya bir konferansta,

"Oh, that's a great job.

"Ah, bu harika bir iş.

You're doing a great job for a great company.

Harika bir şirket için harika bir iş yapıyorsunuz.

How much do you earn?"

Ne kadar kazanıyorsun?"

Like, that's a terrible question.

Mesela bu berbat bir soru.

Yeah, that's right.

Evet, doğru.

Yeah.

Evet.

How much do you earn?

How much did you make last year?

Ne kadar kazanıyorsun?

Geçen yıl ne kadar kazandın?

Yeah, it's pretty forward I would say.

Evet, oldukça ileri bir fikir diyebilirim.

And you know the other one that, you know, really sort of causes awkward silences

Ve diğerini de biliyorsun. Bu, bilirsiniz, gerçekten garip sessizliklere

and awkward moments could be humour.

ve garip anlara neden olur, mizah olabilir.

Just because something is funny in your culture, it may not translate

Sizin kültürünüzde bir şey komik olduğu için, küçük bir konuşma durumunda o kadar iyi

that well, in a small talk situation.

tercüme edilmeyebilir

Absolutely.

.

I remember I was doing some networking in Europe and, one of the guys that

Kesinlikle. Hatırlıyorum, bir miktar ağ bağlantısı yapıyordum.

we were training, immediately opened with this joke about ball bearings,

Avrupa ve eğittiğimiz adamlardan biri , bilyalı rulmanlarla ilgili

these little steel ball bearings and it was only about 30 seconds long, but

bu küçük çelik bilyalı rulmanlarla ilgili bu şakayı hemen açtı ve sadece 30 saniye uzunluğundaydı ama

he could not get the punch line out.

can alıcı noktayı ortaya koyamadı.

He was crying with laughter and I had no idea it didn't translate at all.

ve bunun tercüme edilmediğine dair hiçbir fikrim yoktu.

And he's reduced to tears trying to tell me this joke and

Ve bana bu şakayı anlatmaya çalışırken gözyaşlarına boğuldu ve

it was very awkward actually.

aslında çok tuhaftı.

So...

Yani...

yeah, humour.

Oh my goodness.

evet, mizah.

Aman tanrım.

My goodness.

Aman Tanrım.

Do you have an experience of this?

I can't think of a specific occasion, but there have definitely been times

Elinde bir şey var mı? Aklıma

spesifik bir olay gelmiyor ama

when people I don't know very well in a social setting have made a

sosyal bir ortamda çok iyi tanımadığım insanların

joke that's perhaps been a little bit edgy, a bit controversial.

belki biraz sinirli, biraz tartışmalı şakalar yaptığı zamanlar kesinlikle oldu.

And in this country, we make fun of people and we make fun of ourselves and

Ve bu ülkede insanlarla dalga geçiyoruz, kendimizle dalga geçiyoruz ve

you know, a lot of the comedians that I do find funny, like Ricky Gervais.

biliyorsunuz, Ricky Gervais gibi pek çok komedyeni komik buluyorum.

Ricky Gervais makes some appalling jokes.

Ricky Gervais bazı korkunç şakalar yapıyor.

If you saw them written down, he makes jokes about things that just

Eğer bunların yazılı olduğunu gördüyseniz, sadece basit olan şeyler hakkında şakalar yapıyor demektir.

shouldn't ever be joked about, but he does it in a way that's funny and you

Hakkında asla şaka yapılmamalı ama bunu komik bir şekilde yapıyor ve

know what you're getting with him.

onunla ne elde edeceğini biliyorsun.

You turn up to one of his stand up gigs and you know that he's going

Onun stand up gösterilerinden birine gidiyorsunuz ve onun

to be edgy and he's going to say things that are offensive, but funny.

gergin olacağını ve saldırgan ama komik şeyler söyleyeceğini biliyorsunuz.

So, if you don't know someone and they repeat a joke like that, whether it's,

Yani, eğer birini tanımıyorsanız ve o da böyle bir şakayı tekrarlıyorsa, bu ister

you know, about animal cruelty or a specific group of people, then it's

hayvan zulmüyle ilgili olsun, ister belirli bir grup insanla ilgili olsun, o zaman

very hard to know from a stranger if they are just being funny or if they

bir yabancıdan onun sadece komiklik mi yaptığını yoksa şaka mı yaptığını bilmek çok zordur.

actually hold sexist or racist views based on the joke that they made.

aslında yaptıkları şakaya dayanarak cinsiyetçi veya ırkçı görüşlere sahipler .

So, it's a dangerous road to go down making jokes and often British

Yani şaka yapmak tehlikeli bir yoldur ve İngiliz

humour is very different, I think, to other cultures, you know, our dry

mizahı çoğu zaman diğer kültürlerden çok farklıdır, bilirsiniz, bizim kuru

humour, our sarcasm, and so I think it wouldn't translate very well generally.

mizahımız, alaycılığımız ve bu yüzden bunun genel olarak pek iyi tercüme edilemeyeceğini düşünüyorum.

So, it's best to just try not to be funny.

Bu yüzden komik olmamaya çalışmak en iyisi.

Just be nice.

Sadece nazik ol.

Yeah.

Evet.

Try not to be funny.

Komik olmamaya çalışın.

Just nice.

Çok hoş.

Yeah.

That's great advice.

Evet.

Bu harika bir tavsiye.

I think.

Bence.

Yeah.

So, humour strike that one off the list as well.

Evet. Yani mizah bunu da listeden çıkarır.

Yeah.

Yeah.

Evet.

Evet.

And I think the last one to mention about things to avoid is personal questions.

Kaçınılması gereken şeylerden bahsedilmesi gereken son konu ise kişisel sorulardır diye düşünüyorum.

Yeah.

Evet.

I often get the, "Are you married?"

Sık sık "Evli misin?" sorusunu alıyorum.

question.

soru.

I don't know.

Bilmiyorum.

Do you get this?

Bunu anladın mı?

Occasionally, yes.

Bazen evet.

It's like,

"Are you married?"

"Evli misin?"

gibi.

And you're thinking, well, not sure how this really feeds

Ve bunun genel sohbeti

into the overall conversation.

gerçekten nasıl beslediğinden emin olmadığınızı düşünüyorsunuz

Yeah.

. Evet.

Yeah.

Especially, so I mostly get it in the sphere that I work in as a teacher.

Evet.

Özellikle de bunu çoğunlukla öğretmen olarak çalıştığım alanda anlıyorum.

And I'm taken aback by it.

Ve buna çok şaşırdım.

You know, people will approach me and happy to be open and talk to

Bilirsiniz, insanlar bana yaklaşacak ve açık olmaktan, onlarla konuşmaktan

them and offer them advice, even though it's come from nowhere.

ve hiçbir yerden gelmese bile onlara tavsiyelerde bulunmaktan mutlu olacaklar.

"Hi, Anna.

"Merhaba Anna.

Can I ask you a question?"

Sana bir soru sorabilir miyim?"

"Yeah, of course."

And then we have a little back and forth and then they say,

"Evet tabiki."

Sonra biraz ileri geri konuşuyoruz ve sonra

"Are you married?"

And you're like,

"Evli misin?"

diyorlar.

"What has this got to do with anything, you know, that you need to know?"

Siz de "Bunun bilmeniz gereken herhangi bir şeyle ne alakası var?" diye düşünüyorsunuz.

So, I think asking personal questions or sometimes people

Bu yüzden kişisel sorular sormayı düşünüyorum ya da bazen insanlar

comment or ask me about my age.

yorum yapıyor ya da bana yaşım hakkında sorular soruyor.

I get that often or my weight.

Bunu sık sık alıyorum ya da kilom yüzünden.

"How much do you weigh?"

"Kaç kilosun?"

I think things like that, you just don't know.

Bence böyle şeyler, sen bilmiyorsun.

What a strange question!

Ne tuhaf bir soru!

Yeah.

You don't know what people feel insecure about.

Evet.

İnsanların neden kendilerini güvensiz hissettiklerini bilemezsiniz.

And so I may have had an eating disorder.

Bu yüzden yeme bozukluğum olabilir.

I don't, I haven't, I've always had a very healthy, too healthy

Yapmadım, yemedim,

a relationship with food.

yemekle her zaman çok sağlıklı, çok sağlıklı bir ilişkim oldu.

But I may have had an eating disorder in the past.

Ancak geçmişte yeme bozukluğum olmuş olabilir.

Maybe I was anorexic at one point and I struggled to eat.

Belki bir noktada anoreksiktim ve yemek yemekte zorlandım.

I didn't like food.

Yemekleri beğenmedim.

And now I've managed to get to a healthy weight and beat my anorexia.

Ve şimdi sağlıklı bir kiloya ulaşmayı ve anoreksiyamı yenmeyi başardım.

And then if you mention anything about my weight or anything about the way my

Ve eğer kilom hakkında ya da vücudumun görünüşü hakkında herhangi bir şeyden bahsedersen

body looks, you could trigger something really bad in me that makes me feel very

, bende çok kötü bir şeyi tetikleyebilirsin, bu da

self conscious and could set something off, but it certainly wouldn't set

kendimi bilinçli hissetmeme neden olabilir ve bir şeyleri harekete geçirebilir, ama bu kesinlikle

up our relationship in a good way.

ilişkimizi kurmaz. iyi bir yol.

There was a time when I was having, my hair prepared for a wig, for a show.

Bir zamanlar saçlarımı peruğa, gösteriye hazırlıyordum.

Right.

And I had a different lady doing my hair this one day, so my normal kind

Sağ.

Ve bir gün saçımı başka bir bayan yaptı, yani normal

of makeup artist was off, and this lady, they're called wiggies, people

makyaj sanatçım izinliydi ve bu bayana, onlara peruk deniyor,

who come in and prepare you for a wig.

gelip sizi peruğa hazırlayan insanlar.

Wiggies.

Wiggies.

Right.

So, this wiggie came in, and I'd never met her before, and

Peruklar. Peruklar.

Sağ. Bu peruk devreye girdi ve onunla daha önce hiç tanışmamıştım ve

she, had a speech impediment.

konuşma engeli vardı.

She had a very strong lisp.

Çok güçlü bir peltek sesi vardı.

Now I am an expert with voice, and I've fixed a lot of speech impediments in the

Artık ses konusunda bir uzmanım ve geçmişte kekemelik ve peltek konuşmadan kaynaklanan

past with people from stutters and lisps.

birçok konuşma engelini düzelttim .

And as soon as I heard her, I was instantly interested because I was like,

Ve onu duyar duymaz hemen ilgimi çekti çünkü

"Oh, I can help you."

"Ah, sana yardım edebilirim" dedim.

And I instantly assumed that she had a problem with her lisp

Ben de anında peltek sesiyle ilgili bir sorunu olduğunu

and she would want to fix it.

ve bunu düzeltmek isteyeceğini varsaydım.

That was my assumption.

Benim varsayımım buydu.

And so, rather than just keeping it to myself, one of the first

Ve bunu kendime saklamak yerine

things I said to her was,

ona söylediğim ilk şeylerden biri şu oldu:

"Ah, that's interesting.

"Ah, bu çok ilginç.

You have a lisp."

Peltek konuşuyorsun."

She was evidently very, very upset about the fact that I pointed it out.

Belli ki bunu belirttiğim için çok ama çok üzülmüştü.

And I read the situation straight away and thought, oh,

Durumu hemen okudum ve düşündüm ki, ah,

I shouldn't have said anything.

hiçbir şey söylememeliydim.

And then there was just this really awkward, like 30 minutes of her doing

Ve sonra gerçekten garip bir durum vardı, ben

my hair, pulling a little harder than usual, you know, while I try

geri adım atıp durumu kurtarmaya

to backpedal and save the situation.

çalışırken, onun 30 dakika boyunca saçımı yapması, normalden biraz daha sert çekmesi gibi

Brilliant.

. Muhteşem.

Brilliant.

Muhteşem.

Awkward.

Garip.

You didn't sit there in silence then?

O zaman orada sessizce oturmadın mı?

No, I carried on trying to salvage the, you know, the burning building.

Hayır, yanan binayı kurtarmaya devam ettim.

Right.

Sağ.

Talking about things, complimenting her on everything.

Bir şeyler hakkında konuşuyor, ona her konuda iltifat ediyor.

It was a very innocent question.

Bu çok masum bir soruydu.

What I wanted to do was offer help, but I just assumed that she wanted it.

Yapmak istediğim şey yardım teklif etmekti ama onun bunu istediğini varsayıyordum.

And that was a bad assumption to make.

Ve bu, yapılması kötü bir varsayımdı.

So, I think the rule is don't mention, or ask personal questions

Bu yüzden kural, kişisel sorular sormamak, kişisel sorular sormamak

and don't mention anything personal.

ve kişisel hiçbir şeyden bahsetmemek diye düşünüyorum.

So, those are the things that we should avoid.

Yani kaçınmamız gereken şeyler bunlar.

So, just to recap those, we had politics, religion, we talked about money, about not

Özetlemek gerekirse, politikamız vardı, dinimiz vardı, paradan,

trying to be funny because humour doesn't always translate, and being too personal.

komik olmaya çalışmamamızdan, çünkü mizah her zaman tercüme edilemediğinden ve fazla kişisel olmaktan bahsettik.

So, those are the things that you should avoid.

Yani kaçınmanız gereken şeyler bunlar.

But what things could we talk about with a stranger when we're

Peki bir yabancıyla sohbet başlatırken

striking up a conversation?

hangi konulardan bahsedebiliriz

What's the safe zone?

? Güvenli bölge nedir?

Well, that is a great question.

Bu harika bir soru.

Because when you're in that situation, you need to talk about something and I

Çünkü bu durumda olduğunuzda, bir şey hakkında konuşmanız gerekir ve ben

would always recommend, and it's something that I do, I just use shared experience.

her zaman tavsiye ederim ve bu benim yaptığım bir şeydir, sadece paylaşılan deneyimi kullanırım.

Is there anything that is taking place right now that we're both sharing

Şu anda ikimizin de paylaştığı

and both have an experience of?

ve her ikimizin de deneyim sahibi olduğu bir şey var mı?

Temperature of the room, how hot the coffee is, what was the last

Odanın sıcaklığı, kahvenin sıcaklığı, son

speaker like, what's the venue like?

konuşmacı nasıldı, mekan nasıldı?

You know, any of that, something that we both can have some sort of

Bilirsiniz, bunların herhangi biri, ikimizin de

opinion about, and it's fairly neutral and sits sort of between us both.

hakkında fikir sahibi olabileceği bir şey ve bu oldukça tarafsız ve ikimizin arasında bir nevi duruyor.

Yeah.

What do you think about that?

Evet.

Bunun hakkında ne düşünüyorsun?

Absolutely.

Kesinlikle.

Do you remember what the first thing I said to you was?

Sana ilk söylediğim şeyin ne olduğunu hatırlıyor musun?

When I first reached out to you,

Sana ilk ulaştığımda,

Um.

Um.

It was a long time ago, now.

Çok uzun zaman önceydi.

Well, no, honestly.

Hayır, dürüst olmak gerekirse.

So, I think with you, I really liked your camera work.

Yani sanırım seninle kamera çalışmanı gerçekten beğendim.

So, I've been watching you on Instagram for a while.

Bu yüzden bir süredir sizi Instagram'da izliyorum.

Not like a stalker.

Bir sapık gibi değil.

Right.

Like a researcher.

Sağ.

Bir araştırmacı gibi.

Researcher, yeah.

I'd been watching you and your filming style, your shorts, the style of your

Araştırmacı, evet.

Seni izliyordum, çekim tarzın, kısa filmlerin,

shorts had changed and it looked like you'd upgraded your camera equipment.

kısa filmlerin tarzı değişmiş ve kamera donanımını yükseltmişsin gibi görünüyordu.

And I just really liked it.

Ve bundan gerçekten hoşlandım.

So, the first thing I said to you, even though I had no idea who you were or how

Kim olduğun ya da nasıl istenmeyen bir mesaj alacağın hakkında

you would receive an unsolicited message, and the first thing I said to you was,

hiçbir fikrim olmamasına rağmen sana söylediğim ilk şey

"Hey, I love the new style of your shorts.

şuydu: "Hey, şortunun yeni tarzını seviyorum.

Have you got a new camera?

Yeni bir kameran mı var?

It looks great."

Harika görünüyor."

And that instantly sparked quite a warm interaction between us because I started

Ve bu anında aramızda oldukça sıcak bir etkileşimi ateşledi çünkü

with a compliment talking about something that we have a shared interest in,

ortak ilgi alanımız olan

which is filming and creating content.

film çekmek ve içerik yaratmak hakkında konuşmaya iltifat ederek başladım.

Yeah, I mean that, I remember now, yes, that was it.

Evet, yani şimdi hatırladım, evet öyleydi.

The interaction where you pay somebody a compliment, I think really opens

Birine iltifat ettiğiniz etkileşim, sanırım gerçekten

many, many doors, having a warm response or at least a warm interaction

çok ama çok kapıyı açıyor, sıcak bir tepkiye sahip olmak veya en azından sıcak bir etkileşim,

really encourages the other party to step forward and open up as well.

karşı tarafı da öne çıkıp açılmaya gerçekten teşvik ediyor.

Yeah.

So, starting with a compliment, but is there any like limit to that, is

Evet.

Yani, bir iltifatla başlıyoruz ama bunun bir sınırı var mı, birine iltifat etmenin

there a point where paying someone a compliment can be taken in the

yanlış bir açılış etkileşimi olarak

wrong way as an opening interaction.

algılanabileceği bir nokta var mı

Yeah, I think as we've been discussing already, referring back to the current

? Evet, sanırım daha önce de tartıştığımız gibi,

or the previous list of things like being too personal, like, you know,

çok kişisel olmak gibi şeylerin mevcut veya önceki listesine atıfta bulunarak, bilirsiniz,

what somebody really looks like or their weight, their age, you know, how tired

birinin gerçekte nasıl göründüğü veya kilosu, yaşı, bilirsiniz, ne kadar yorgun olduğu gibi.

they are, perhaps, you know, being too personal, obviously that I wouldn't

belki de çok kişiseldirler, açıkçası

push beyond that, but something that's fairly superficial on the surface,

bunun ötesine geçemeyeceğim ama sizin de söylediğiniz gibi kamera çalışmasıyla ilgili yüzeysel bir şey

about camera work, as you said.

.

Well, like if someone likes your briefcase or your bag,

Birisi evrak çantanızı veya çantanızı beğenirse,

"I love, I love that bag where did you get that from?

"Bayıldım, o çantayı seviyorum, onu nereden aldın?

Do you find that works well for you?

Bunun senin için uygun olduğunu düşünüyor musun?

Can you get your laptop in there?"

Dizüstü bilgisayarını oraya koyabilir misin?"

Something that's a little bit more external.

Biraz daha dışsal olan bir şey.

So, I've had it where people have come to me and I think maybe as a woman, I feel

İnsanların bana geldiği yerde bunu yaşadım ve belki bir kadın olarak şunu hissediyorum:

a bit more sensitive to these things, but, if a guy that I don't know, maybe

bu konularda biraz daha hassasım ama belki bir konferansta tanımadığım bir adam

at a conference comes up to me and says,

yanıma gelip

"That colour really suits you, you look really cute."

"Bu renk sana çok yakışıyor, çok tatlı görünüyorsun" derse.

Or sometimes people use the word 'sexy' or something like that.

Veya bazen insanlar 'seksi' kelimesini veya buna benzer bir kelimeyi kullanırlar.

Yeah.

And as soon as I hear the word cute or sexy, I switch off and say,

Evet.

Sevimli ya da seksi kelimesini duyduğum anda kendimi kapatıyorum ve şöyle diyorum:

"This is a predator.

"Bu bir yırtıcı.

Don't talk to that person."

O kişiyle konuşma."

Yeah.

Red flag.

Evet.

Kırmızı bayrak.

What they might be doing is just trying to pay me a compliment of trying to

Yaptıkları şey,

find a way to strike up a conversation.

bir sohbet başlatmanın bir yolunu bulmaya çalışarak bana iltifat etmeye çalışmak olabilir.

And that's the only thing they can think of to say is that

Ve söyleyebilecekleri tek şey bu:

"You look great.

"Harika görünüyorsun.

That looks great on you."

But they've used the wrong words like 'sexy' or 'cute' or 'gorgeous',

Bu sana çok yakışıyor."

Ama benim hakkımda 'seksi', 'sevimli' veya 'muhteşem' gibi yanlış kelimeler kullandılar

anything like that about me.

.

Don't use it because I think you're being predatory.

Bunu kullanmayın çünkü yırtıcı olduğunuzu düşünüyorum.

So, it's better to compliment, if you're going to open that way, compliment

Yani iltifat etmek daha doğru, eğer bu şekilde açılacaksanız

something that's outside of that person.

o kişinin dışında olan bir şeye iltifat edin.

So, compliment their shoes or, you know, like I said, their bag or

Yani ayakkabılarına iltifat edin ya da dediğim gibi çantalarına ya da

the work that you've just seen them do, the talk that they just gave.

az önce yaptıklarını gördüğünüz işe, az önce yaptıkları konuşmaya iltifat edin.

"Oh, that was a really great talk.

"Ah, gerçekten harika bir konuşmaydı.

You seem like you've done this quite a few times before.

Bunu daha önce pek çok kez yapmış gibi görünüyorsun.

Have you?"

Yeah.

Yeah.

Öyle mi?" Evet.

Evet.

Anything like that can get a conversation going without offending the person

Bunun gibi herhangi bir şey, kişiyi rahatsız etmeden

or being too, you know, creepy.

veya çok ürkütücü olmadan bir konuşmanın devam etmesini sağlayabilir.

Yeah, yeah.

Evet evet.

And once that ball is rolling with that external conversation, you know, about

Ve çantanız ve diğer şeyler hakkındaki harici konuşmayla top yuvarlanmaya başladığında, o zaman

your bag and things, you could then use the information that is then volunteered

size gönüllü olarak verilen bilgileri bu sohbeti devam ettirmek, sohbetin akıcı olmasını sağlamak için

to you to keep that conversation going, keep that conversation flowing.

kullanabilirsiniz .

Yeah, it's like being a detective, isn't it?

Evet, dedektif olmak gibi bir şey değil mi?

You're then listening for clues of things that you can latch onto.

Daha sonra kavrayabileceğiniz şeylerin ipuçlarını dinliyorsunuz.

Like if someone says,

Birisi şöyle derse,

"Oh yeah.

"Ah evet.

Oh thanks.

Yeah, I love this pen too.

Ah teşekkürler.

Evet, ben de bu kalemi seviyorum.

I got it from an event at Apple."

Bunu Apple'daki bir etkinlikten aldım."

"Oh, you went to the Apple event?"

"Ah, Apple etkinliğine gittin mi?"

"I think, I was invited to that but I couldn't make it."

"Sanırım buna davet edildim ama gelemedim."

Little things like that you can grab and see if you can find something

Bunun gibi küçük şeyleri yakalayabilir ve

that you have in common that you can then comment on as well.

daha sonra yorum yapabileceğiniz ortak bir nokta bulup bulamayacağınızı görebilirsiniz.

So, what other topics would be a safe thing to talk about?

Peki, başka hangi konular hakkında konuşmak güvenli olabilir?

Particularly being British, there's one thing that always springs to mind.

Özellikle İngiliz olarak her zaman akla gelen bir şey var.

I've really tried to sit on this the entire podcast episode today.

Bugün tüm podcast bölümü boyunca bunun üzerinde durmaya çalıştım.

I haven't asked you about the weather and I'm sort of questioning

Sana hava durumunu sormadım ve

my birthrights, right about now.

şu anda doğuştan haklarımı

But, yes, I think one of the cliches that gets absolutely hammered is the weather.

sorguluyorum . Ama evet, bence kesinlikle vurulan klişelerden biri de hava durumu.

What are your thoughts on that?

Bu konuda düşünceleriniz neler?

Well, you know, stereotypes are deemed to be bad because they tar an

Bilirsiniz, stereotipler

entire group of people, but actually stereotypes don't come from nowhere.

tüm bir grup insanı karaladığı için kötü kabul edilir, ancak aslında stereotipler bir anda ortaya çıkmaz.

Stereotypes always have a root in truth and it is true that the

Stereotiplerin her zaman gerçeklere dayanan bir kökü vardır ve

stereotypical British conversation about the weather, it's real.

İngilizlerin hava durumu hakkındaki stereotipik konuşmalarının gerçek olduğu doğrudur.

We do talk about the weather all the time, at least I do.

Her zaman hava durumu hakkında konuşuruz, en azından ben öyle.

I don't know about you.

Seni bilmiyorum.

Yeah.

No, I'm guilty of that as well.

Evet. Hayır, bundan ben de suçluyum.

Talking about the weather, Rob, it has been horrific.

Havadan bahsetmişken Rob, durum berbattı.

We actually had to postpone this recording because the weather

Aslında bu hafta hava çok kötü olduğu

this week has been horrendous.

için bu kaydı ertelemek zorunda kaldık

We had a little storm pass through and yesterday, I think it was

. İçimizden küçük bir fırtına geçti ve dün, sanırım

yesterday or the day before, we actually lost three fence panels.

dün ya da önceki gündü, aslında üç çit panelini kaybettik.

Wow.

Vay.

Okay.

Chasing them down the street.

Tamam aşkım. Onları sokakta kovalıyorum.

Okay.

Well, no, they've just gone into the neighbour's garden.

Tamam aşkım.

Hayır, az önce komşunun bahçesine gittiler.

Luckily the neighbour's not blown into ours.

Neyse ki komşu bizimkine çarpmadı.

The last time we had a big storm, which was around this time last year, we

En son geçen sene bu zamanlarda büyük bir fırtına yaşadığımızda

actually lost a tree and two fence panels.

aslında bir ağacı ve iki çit panelini kaybetmiştik.

So, at least the trees didn't fall down this time because

Yani en azından bu sefer ağaçlar devrilmedi çünkü

that causes a lot of damage.

bu çok fazla hasara neden oluyor.

Yeah, absolutely.

Evet kesinlikle.

Yeah.

I mean, the weather is always, and it's always a predictable answer, especially if

Evet.

Demek istediğim, hava her zaman ve her zaman tahmin edilebilir bir cevaptır, özellikle de

you're conversing with a Brit, you know,

bir İngiliz ile konuşuyorsanız,

"How's the weather?"

"Hava nasıl?"

So, well, guess, you know, raining, windy, overcast, you know, something like this.

Yani, sanırım yağmur yağıyor, rüzgarlı, kapalı, bunun gibi bir şey.

But it seems that we're always complaining about the weather in one form or another.

Ama görünen o ki her zaman şu ya da bu şekilde hava koşullarından şikayet ediyoruz.

If it's beautiful weather, most of us are going,

Hava güzelse çoğumuz

"Oh gosh, it's so hot, isn't it?"

"Aman Tanrım, hava ne kadar sıcak değil mi?" diye

"Oh, I can't get away from it.

düşünürüz. "Ah, ondan kaçamıyorum.

It's just stifling."

Bu sadece boğucu."

We complain if it's too hot and we also complain if it's too

Çok sıcak olduğundan şikayet ediyoruz, ayrıca çok soğuk, ıslak ve rüzgarlı olduğundan da şikayet ediyoruz

cold, wet and windy, which it is most of the time, to be honest.

ki, dürüst olmak gerekirse çoğu zaman böyledir.

And I think it's because in this country, although we don't have extreme

Ve bence bunun nedeni bu ülkede,

weather in the way that, you know, other places around the world experience

dünyanın diğer yerlerinde

like earthquakes and tornadoes.

deprem ve kasırga gibi aşırı hava koşullarının yaşanmamasına rağmen.

Though we did have a tornado, didn't we?

Gerçi bir kasırga yaşadık, değil mi?

In the north of England, took off like hundreds of roofs

İngiltere'nin kuzeyinde

last week there was a tornado.

geçen hafta kasırga gibi yüzlerce çatı havalandı.

Really?

Yeah.

I saw, you know, on Facebook, you know, on Facebook, they have

Gerçekten mi?

Evet.

Facebook'ta şunu gördüm, bilirsiniz, Facebook'ta

that 'mark yourself safe' thing.

'kendini güvende olarak işaretleme' özelliği var.

Right.

Sağ.

So if there's a big, if there's a big emergency, then

Yani eğer büyük bir acil durum varsa, o zaman

you can mark yourself safe.

kendinizi güvende olarak işaretleyebilirsiniz.

So, people on Facebook know that you escaped.

Yani Facebook'taki insanlar kaçtığını biliyor.

And I saw that one of my friends up in like Manchester had marked

Ve Manchester gibi bir yerde arkadaşlarımdan birinin

themselves safe from the, like, I can't remember where it was, but mark

kendisini kasırgaya karşı güvende olarak işaretlediğini gördüm, mesela nerede olduğunu hatırlamıyorum ama

themselves safe from the tornado.

kendilerini kasırgaya karşı güvende olarak işaretlemişti.

And I was like,

"This has got to be a joke.

Ben de

"Bu bir şaka olmalı.

This person's obviously been hacked.

Bu kişinin hacklendiği açık.

We don't have tornadoes in this country."

Bu ülkede kasırga yok" dedim.

And then my mum said,

Ve sonra annem şöyle dedi:

"Oh, you know, David's..."

"Ah, biliyorsun, David'inki..."

My brother who lives up in the north.

Kuzeyde yaşayan erkek kardeşim.

"David's doing okay.

"David'in durumu iyi.

He's still got his roof and he's okay.

Hala çatısı var ve durumu iyi.

He's safe from the tornado."

Kasırgaya karşı güvende." Ben de

And I was like,

"What?"

"Ne?"

diye sordum.

There was actually a tornado crazy.

Aslında bir kasırga çılgınlığı vardı.

Wow.

Vay.

Wow.

Vay.

But yes, our weather here is, although not usually extreme, it is

Ama evet, buradaki hava durumu, genellikle aşırı olmasa da

unpredictable, and so, it's something that we always like to talk about.

tahmin edilemez ve dolayısıyla bu, hakkında her zaman konuşmayı sevdiğimiz bir konu.

And actually it's a good conversation starter if you're at a venue in a

Ve aslında profesyonel bir ortamda bir mekandaysanız

professional environment and the weather's been generally quite bad,

ve hava genel olarak oldukça kötüyse, bu iyi bir sohbet başlatıcıdır,

but on this one occasion for this one day during an outdoor event, it's okay.

ancak bu bir gün için bir açık hava etkinliği sırasında sorun değil.

You could start with,

"Bugün bu hava nedeniyle şanslıydık, değil mi?"

"We've been lucky with this weather today, haven't we?"

diye başlayabilirsiniz.

It's a good line.

Bu iyi bir çizgi.

Or the organisers have been quite unlucky today, haven't they?

Ya da organizatörler bugün oldukça şanssızdı, değil mi?

You know, so it's a really good way to kind of initiate the conversation in a

Bilirsiniz, hava durumu hakkında konuşarak

very safe way, talking about the weather.

konuşmayı çok güvenli bir şekilde başlatmanın gerçekten iyi bir yolu

But if you are at an event, then that could also create an

. Ancak bir etkinlikteyseniz bu aynı zamanda

opportunity for small talk, can't it?

küçük bir konuşma fırsatı da yaratabilir, değil mi?

You just talk about what's going on around you.

Sadece etrafınızda olup bitenlerden bahsediyorsunuz.

Can you give us some examples?

Bize bazı örnekler verebilir misiniz?

Yeah.

Evet.

I mean, so, you know, being at an event, I think the weather is

Yani bir etkinlikte olmak, havanın

just a really good starting point.

gerçekten iyi bir başlangıç ​​noktası olduğunu düşünüyorum.

But if you feel a little bit more adventurous, you could start to probe

Ancak kendinizi biraz daha maceracı hissediyorsanız,

about if it's their first time here or how long they've been a part of the company

buraya ilk kez mi geldiklerini veya ne kadar süredir

they work for; what they think of the coffee, you know, do they take sugar?

çalıştıkları şirketin bir parçası olduklarını araştırmaya başlayabilirsiniz; kahve hakkında ne düşünüyorlar, şeker alıyorlar mı?

Do they not?

Değil mi?

So milk, almond milk, coconut milk, all the rest of it.

Yani süt, badem sütü, hindistancevizi sütü, geri kalan her şey.

So, you know, think things like this.

Yani böyle şeyler düşünün.

I think another cliche whether at a business event or just, you know,

Bence bir iş etkinliğinde ya da sadece

down the coffee shop or waiting for a bus, is holidays, you know.

kafede ya da otobüs beklerken bir başka klişe de tatillerdir, bilirsiniz.

Have you had much time off this year, et cetera?

Bu yıl vs. çok fazla boş zamanınız oldu mu?

What do you think about that one?

Bunun hakkında ne düşünüyorsun?

Is this one of your go-to small talk lines?

Bu, küçük konuşma hatlarınızdan biri mi?

This is always what I associate with the hairdressers.

Kuaförlerle her zaman ilişkilendirdiğim şey budur.

So, with my sons, we play a lot of games.

Oğullarımla birlikte birçok oyun oynuyoruz.

I'm a very playful mum.

Ben çok oyuncu bir anneyim.

Especially when I want them to do things that they're not very good at doing.

Özellikle de onların yapmakta pek iyi olmadıkları şeyleri yapmalarını istediğimde.

Like brushing their teeth every night.

Her gece dişlerini fırçalamak gibi.

When they brush their teeth my three year old would come to

Üç yaşındaki çocuğum dişlerini fırçalarken

me with his toothbrush and say,

diş fırçasıyla yanıma gelir ve

"I want to see the dentist."

"Dişçiye gitmek istiyorum" derdi.

Because at one point they were getting too fast at brushing their

Çünkü bir noktada dişlerini fırçalamakta çok hızlı olmaya başladılar

teeth and they wouldn't really let me or my partner help them.

ve benim ya da eşimin onlara yardım etmesine izin vermediler.

And so we introduced the dentist game and I'd be like,

Ve böylece dişçi oyununu tanıttık ve ben de şöyle derdim:

"Hello!

Who's coming to sit in the dentist chair?"

"Merhaba!

Dişçi koltuğuna kim oturmaya geliyor?"

And then they lie down on the floor.

Daha sonra yere uzanıyorlar.

I'm sitting down with my legs crossed and they put their head in my lap and

Bacaklarımı bağdaş kurarak oturuyorum ve başlarını kucağıma koyuyorlar ve

then I can brush their teeth really well.

o zaman dişlerini gerçekten iyi fırçalayabilirim.

And as I'm doing it, I always say,

Ve bunu yaparken her zaman şunu derim:

"So, have you been on holiday this year?"

"Peki bu sene tatile gittin mi?"

So, that's the dentist.

Demek dişçi bu.

It's very convincing, very condensing.

Çok ikna edici, çok yoğunlaştırıcı.

Yeah.

Yeah.

And we do the hairdressers in when we're in the bath and I'm washing their hair and

Evet. Evet.

Ve biz banyodayken kuaförleri içeri alıyoruz ve ben onların saçlarını yıkıyorum ve

that's always one that comes up as well.

bu da her zaman ortaya çıkan bir şey.

Like,

"Bu sene güzel bir yerde bulundun mu?"

"Been anywhere nice this year?"

gibi.

Fantastic.

Fantastik.

I'm going on holiday next week.

Gelecek hafta tatile gidiyorum.

I'm going to the Bahamas.

Bahamalar'a gidiyorum.

Have you ever been?

Hiç bulundun mu?

And so, yeah, talking about travel is something that people

Ve evet, seyahat hakkında konuşmak insanların

generally enjoy discussing.

genellikle tartışmaktan hoşlandığı bir konu.

Travel isn't usually a negative topic for anybody.

Seyahat genellikle kimse için olumsuz bir konu değildir.

So, it's a safe one to bring up and people get excited when

Yani bu konuyu gündeme getirmek güvenlidir ve insanlar

talking about their adventures.

maceralarından bahsederken heyecanlanırlar.

That's it.

That's it.

Bu kadar.

Bu kadar.

And I think that's a really key point just to sort of land on there is about talking

Ve bence bu,

about their own personal experience.

kendi kişisel deneyimleri hakkında konuşmakla ilgili bir nevi karaya çıkmak için gerçekten önemli bir nokta.

You know, if you start to talk to somebody about them and what they enjoy

Bilirsiniz, biriyle onlar hakkında ve yapmaktan hoşlandıkları şeyler hakkında konuşmaya başlarsanız

doing, like you said about the bag or the holidays, you see people just

, çanta ya da tatiller hakkında söylediğiniz gibi, insanların

light up, you know, they explode with conversation and it makes that small

neşelendiğini görürsünüz, bilirsiniz, sohbetten patlarlar ve bu küçük

talk piece, that getting to know one another much easier as they're sort of

sohbeti yapar, o zaman bir nevi bilgi şelalesi

just this waterfall of information then.

oldukları için birbirlerini tanımak çok daha kolay

Yeah.

. Evet.

People just love talking about themselves, and so, you know, this

İnsanlar kendileri hakkında konuşmayı severler ve biliyorsunuz,

is one of the things I teach when talking about listening skills.

dinleme becerileri hakkında konuşurken öğrettiklerimden biri de bu.

Really giving people a chance to talk and actually listening.

İnsanlara gerçekten konuşma ve gerçekten dinleme şansı vermek. Kendiniz hakkında konuşmak için fırsat kollamak

Listening to them in a way that's wanting to learn from them, rather than just

yerine, onlardan bir şeyler öğrenmek isteyen bir şekilde onları dinlemek

waiting for your chance to talk about yourself, but really listening to them

, onları gerçekten dinlemek onlara

makes them feel valued and makes them feel heard and that makes them warm to

değer verildiğini hissettirir ve dinlendiklerini hissettirir ve bu da onların

you more than they would other people.

size olduğundan daha fazla ısınmasını sağlar. diğer insanlar.

I definitely can think of the people that I enjoy talking to.

Kesinlikle konuşmaktan hoşlandığım insanları düşünebiliyorum.

And those are the people who I feel like they want to know about my life and they

Ve bunlar benim hayatım hakkında bilgi edinmek istediklerini ve bende neler olup bittiğini bilmek istediklerini

want to know what's going on with me.

düşündüğüm insanlar

And those are the people that are my best friends and the people I enjoy spending

. Ve bunlar benim en iyi arkadaşlarım ve birlikte vakit geçirmekten en çok

time with the most because they give me a platform to feel heard and so, giving

keyif aldığım insanlar çünkü bana sesimi duyurabileceğim bir platform sağlıyorlar ve bu yüzden

people a chance to talk about their personal experience is a really great way

insanlara kişisel deneyimleri hakkında konuşma şansı vermek, başlamanın

to get started when talking to someone.

gerçekten harika bir yolu. birisiyle konuşurken.

Like you said about not just waiting for your turn to speak.

Söylediğin gibi sadece konuşma sırasının gelmesini beklememekle ilgili.

I think that's just, it's such good advice, especially now as people

Bence bu çok iyi bir tavsiye, özellikle de insanlar

are on that hair trigger, just ready to jump in and say their bits.

tetikteyken, hemen devreye girip sözlerini söylemeye hazırken.

It's like, listen to the other person and extract some of that

Bu, diğer kişiyi dinlemek ve bu

information and recycle it.

bilgilerin bir kısmını çıkarıp geri dönüştürmek gibidir.

You know, recycling that information, as we talked about earlier, is really good.

Biliyorsunuz, daha önce de konuştuğumuz gibi bu bilginin geri dönüştürülmesi gerçekten çok iyi.

And not closing down the conversation too early with like closed statements,

Ve sohbeti "Yaptınız mı.." veya "Yaptınız mı.." gibi kapalı ifadelerle çok erken kapatmamak

"Have you..", or "Do you..", because that doesn't really give the other party an

, çünkü bu karşı tarafa cevabını gerçekten genişletme fırsatı

opportunity to really expand on their answer, you know, using open-ended

vermez , bilirsiniz, Açık uçlu

questions, "How long?", "Where?"

sorular kullanarak "Ne kadar?", "Nerede?"

"Who?"

"How?"

"What?"

"DSÖ?"

"Nasıl?"

"Ne?"

you know, all these sorts of words really help with the small talk.

Bilirsiniz, tüm bu tür kelimeler sohbete gerçekten yardımcı oluyor.

Yeah.

So, yeah, you're talking there about like the difference between yes/no

Evet.

Yani evet, evet/hayır soruları ile açık uçlu sorular

questions and then open-ended questions.

arasındaki farktan bahsediyorsunuz .

So, just to really make it clear, a yes/no question is something like,

Yani, gerçekten açıklığa kavuşturmak için, evet/hayır sorusu "Daha önce buraya geldin mi?"

"Have you been here before?"

gibi bir şeydir.

Or

Veya

"Did you enjoy that?"

"Bundan hoşlandınız mı?"

That, you know, if someone is a good speaker and good at conversation,

Yani, eğer biri iyi bir konuşmacıysa ve konuşmada iyiyse,

then they'll take that yes/no question and they will expand.

o zaman evet/hayır sorusunu alacak ve konuyu genişletecektir.

"Yeah, I've been here before.

"Evet, buraya daha önce de gelmiştim.

I actually really enjoyed it last time, but haven't enjoyed it as much this time.

Aslında geçen sefer gerçekten keyif almıştım ama bu sefer pek beğenmedim.

What did you think?"

Ne düşündün?"

But potentially if someone is feeling, maybe they don't know you, so they're

Ancak potansiyel olarak eğer birisi böyle hissediyorsa, belki sizi tanımıyor olabilir, dolayısıyla

a bit apprehensive or they're not very good at small talk, then they'll

biraz endişeliyse veya havadan sudan konuşmalarda pek iyi değilse, o zaman

take that yes/no question and just go,

evet/hayır sorusunu alıp şöyle diyecektir:

"Yeah."

"Evet. "

And then you just hit a brick wall and you have to then start digging

Ve sonra bir tuğla duvara çarpıyorsunuz ve kazmaya başlamanız gerekiyor

and it becomes more awkward to find something to keep the conversation going.

ve konuşmayı devam ettirecek bir şey bulmak daha garip hale geliyor.

So, as you said, one of the better things to do is use open-ended

Yani sizin de söylediğiniz gibi, yapılacak en iyi şeylerden biri

questions, which usually begin with Wh-?

genellikle Wh-? ile başlayan açık uçlu sorular kullanmaktır.

"Why?", "Where?", "When?"

"Neden?", "Nerede?", "Ne zaman?"

and "Who?"

ve kim?"

"What did you think of the event this year?"

"Bu yılki etkinlik hakkında ne düşünüyorsun?"

Things like that give them a chance to then, or they have to,

O zaman böyle şeyler onlara bir şans verir ya da vermeleri gerekir,

they can't just say "yes", "no".

öylece "evet", "hayır" diyemezler.

They have to say a little bit more and that helps to keep things going.

Biraz daha fazlasını söylemeleri gerekiyor ve bu da işlerin devam etmesine yardımcı oluyor.

Are there any other things that you would suggest to someone who's trying

Sorular başladıktan ve yanıtlar geldikten sonra

to improve their small talk in terms of keeping the conversation flowing

sohbeti akıcı tutmak açısından sohbetini geliştirmeye

once the questions have started and the responses are coming in?

çalışan birine önerebileceğiniz başka şeyler var mı

How would someone keep it going?

? Birisi bunu nasıl sürdürür?

Because there is sometimes that awkwardness, isn't there, where you

Çünkü bazen

are brave enough to jump in with a good opening statement or question;

iyi bir açılış konuşması veya sorusuyla müdahale edecek kadar cesur olduğunuz

you get a positive response and then it just falls flat and you're like, I

tuhaflıklar olur, değil mi ? Olumlu bir yanıt alıyorsunuz ve sonra her şey yolunda gitmiyor ve siz şöyle diyorsunuz:

can't think of anything else to say.

Söyleyecek başka bir şey bulamıyorum.

Yeah.

And then it's even more awkward almost because it's kind of

Evet. Ve sonra daha da tuhaf oluyor çünkü bir nevi

started and then stopped.

başlayıp sonra duruyor.

So, what advice would you give in that situation?

Peki bu durumda ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

I think there are two places where you can go here.

Burada gidebileceğiniz iki yer olduğunu düşünüyorum.

The first one is, as we've mentioned before, about recycling the information.

Bunlardan ilki daha önce de belirttiğimiz gibi bilginin geri dönüştürülmesiyle ilgili.

If you volunteer a piece of information, then I'm going to be

Gönüllü olarak bir parça bilgi verirseniz, o zaman

looking for that and just sort of drill down into that a little bit more.

onu arayacağım ve konuyu biraz daha derinlemesine inceleyeceğim.

You know, you mentioned about scuba diving in Egypt and I

Bilirsiniz, Mısır'da tüplü dalıştan bahsetmiştiniz ve ben de

asked you how that was, you know,

size bunun nasıl olduğunu sordum,

"What did you see?"

"Ne gördünüz?"

And you saw shipwrecks, et cetera.

Ve gemi enkazlarını vs. gördünüz.

And also using those open-ended questions, I think a combination of those two things,

Ve ayrıca bu açık uçlu soruları kullanarak, sanırım bu iki şeyin birleşimi,

so recycled information, in addition to those open-ended questions really pulls

yani geri dönüştürülmüş bilgiler, bu açık uçlu sorulara ek olarak

your audience, that third party into it.

izleyicinizi, yani üçüncü tarafı gerçekten içine çekiyor.

And you can really enjoy the conversation as well.

Ayrıca sohbetten de gerçekten keyif alabilirsiniz.

It's a really good way of keeping it going and if the conversation dries up, you can

Bu, konuyu devam ettirmenin gerçekten iyi bir yoludur ve eğer konuşma kurursa,

volunteer a piece of information and talk about how or why or when you did something

gönüllü olarak bir parça bilgi verebilir ve

as well that reflects the speaker.

konuşmacıyı yansıtan bir şeyi nasıl, neden veya ne zaman yaptığınız hakkında konuşabilirsiniz.

What about yourself?

Peki ya sen?

I mean, do you have any pro tips?

Yani, profesyonel tavsiyelerin var mı?

So, I think always having like a toolbox of questions, general questions.

Bu yüzden her zaman bir soru kutusu, genel sorular olduğunu düşünüyorum.

So, if we go back to the event scenario.

Yani olay senaryosuna geri dönersek.

So, I've been to a lot of events at the ExCel in London and you do

Londra'daki ExCel'de pek çok etkinliğe katıldım ve sen

strike up conversations with people.

insanlarla sohbetler başlatıyorsun.

So, if you strike up a conversation based on the coffee, so, you're

Yani, kahveye dayanarak bir konuşma başlatırsanız, yani sırada duruyorsanız

standing in line, you've just got your coffee, you can see someone

, kahvenizi yeni aldınız, başka birinin kahvesini yeni aldığını

else has just got their coffee.

görebilirsiniz .

And you know that that person is someone that you want to talk to because

Ve o kişinin konuşmak isteyeceğiniz biri olduğunu biliyorsunuz çünkü

they work for a certain company and you want to strike a conversation.

o belirli bir şirkette çalışıyor ve siz de bir sohbet başlatmak istiyorsunuz.

And they're drinking the coffee, and you just have a sip of the coffee, and

Onlar kahveyi içiyorlar, siz de kahveden bir yudum alıyorsunuz ve

your opening line is something like,

açılış cümleniz şöyle oluyor:

"What do you think of the coffee?"

"Kahve hakkında ne düşünüyorsun?"

Because you can see maybe they're not enjoying it.

Çünkü belki de bundan keyif almadıklarını görebilirsiniz.

And they might respond with,

Ve şöyle cevap verebilirler:

"Oh, I've had better."

"Ah, daha iyisini yedim."

Yeah.

Then the conversation potentially stops.

Evet. Daha sonra konuşma potansiyel olarak durur.

And so what you then do is go to your toolbox and think,

Ve sonra yapacağınız şey alet kutunuza gitmek ve

"What else can I talk about?"

"Başka ne hakkında konuşabilirim?" diye

Well, we're in a shared environment, the coffee's not going anywhere.

düşünmektir. Ortak bir ortamdayız, kahvenin hiçbir yere gittiği yok.

So,

Yani,

"Have you been to any of the talks today?

"Bugün herhangi bir görüşmeye katıldınız mı?

I hear that, Monica Lewinsky is doing the closing speech.

Monica Lewinsky'nin kapanış konuşmasını yaptığını duydum.

Are you going to go to that?"

Sen de oraya gidecek misin?"

And then that might open up the conversation more.

Ve bu, sohbeti daha da açabilir.

And then if that doesn't work, I might say something about the weather.

Ve eğer bu işe yaramazsa, hava durumu hakkında bir şeyler söyleyebilirim.

So, having like a set handful of questions that I can throw in and

Yani, ekleyebileceğim bir avuç soru var ve

like you said, if the questions don't lead anywhere, then make a statement

sizin de söylediğiniz gibi, eğer sorular bir yere varmıyorsa, o zaman bir açıklama yapın

and see if they take the bait.

ve yemi yutup yutmadıklarını görün.

So, I said,

Ben de

"What do you think of the coffee?"

"Kahve hakkında ne düşünüyorsun?" diye

They said they had better.

sordum. Daha iyi olduklarını söylediler.

I don't know what else to say.

Başka ne diyeceğimi bilmiyorum.

I'd say,

"This is my first time at the event.

"Bu etkinliğe ilk katılışım.

Bence gerçekten çok iyi." derdim

I think it's really good."

. Ve bakın o zaman, ve buna

And see if they then, and they should then respond to that with something to

konuşmanın akışına yardımcı olacak

help the conversation flow because it is two way after all people can see if

bir şeyle yanıt vermeliler çünkü bu,

you're trying to make a conversation.

bir konuşma yapmaya çalışıp çalışmadığınızı herkesin görebilmesinin iki yoludur.

Of course.

Elbette.

Yeah.

Yeah.

Evet.

Evet.

Yeah.

Having a toolkit, having a toolbox of sort of, one liners just to

Evet. Bir alet çantasına sahip olmak, bir çeşit alet çantasına sahip olmak, sadece

deploy in some case, high-pressure situations, you know, this individual

bazı durumlarda devreye girecek bir astar, yüksek basınçlı durumlar, biliyorsunuz,

at the ExCel is quite an important character or carries a lot of weight.

ExCel'deki bu kişi oldukça önemli bir karakter veya çok fazla yük taşıyor.

You might feel the pressure a little bit.

Biraz baskı hissedebilirsiniz.

Yeah.

And I think especially for non natives that really want to nail

Evet. Ve bence özellikle yerli olmayanlar için

this small talk is to drill, you know, pick three and go with them.

bu küçük sohbeti gerçekten çivilemek isteyenler için, üçünü seçip onlarla devam etmek gerekir.

What do you think of the coffee?

Kahve hakkında ne düşünüyorsun?

And, you know, really drill that into your vocabulary so you can get that

Ve biliyorsunuz, bunu gerçekten kelime dağarcığınızın derinliklerine taşıyın, böylece

out even when you're not feeling a hundred percent or a little bit nervous.

kendinizi yüzde yüz ya da biraz gergin hissetmediğinizde bile bunu ortaya çıkarabilirsiniz.

Yeah.

Evet.

And then if you want to have more of a conversation with someone, but obviously

Ve eğer birisiyle daha fazla sohbet etmek istiyorsanız, ama belli ki

you've literally just hijacked them.

onu kelimenin tam anlamıyla ele geçirmişsiniz.

You've just grabbed their attention.

Az önce onların dikkatini çektin.

Ambushed.

Pusuya düşürüldüm.

Yeah, perhaps they are having a 10-minute break from what has been

Evet, belki de oldukça yoğun geçen bir sabaha 10 dakikalık bir ara veriyorlar

quite a busy morning and they've got another appointment to get to.

ve yetişmeleri gereken başka bir randevuları var.

You've just jumped in and started making small talk with them.

Siz de hemen araya girdiniz ve onlarla havadan sudan sohbet etmeye başladınız.

So, I think it's really important to read the signs to try and

Bu nedenle, bu kişinin olup olmadığını okumak için işaretleri okumanın gerçekten önemli olduğunu düşünüyorum

read whether or not this person..

.

That's a great point.

Bu harika bir nokta.

Are they checking their watch?

Saatlerini kontrol ediyorlar mı?

Are they checking their phone?

Telefonlarını mı kontrol ediyorlar?

Do they seem distracted?

Dikkatleri dağılmış gibi mi görünüyorlar?

So, let's say that you've just struck up conversation with

Diyelim ki gerçekten konuşmak istediğiniz biriyle

someone you really want to talk to.

konuşmaya başladınız .

The small talk is going well, but you can see that they're a little distracted.

Sohbet iyi gidiyor ama dikkatlerinin biraz dağıldığını görebiliyorsunuz.

Do you have any suggestions of what you might do to make sure that

Bu kişiyle daha derin bir konuşma yapma şansına sahip olduğunuzdan emin olmak için, ancak

you get a chance to have a deeper conversation with this person, but

kaba ve sinir bozucu olmadan

without being rude and annoying?

ne yapabileceğinize dair herhangi bir öneriniz var mı ?

Yeah.

Evet.

Great question, and I'm sure that many people face this on a daily basis.

Harika bir soru ve eminim birçok insan bununla günlük olarak karşılaşmaktadır.

I would, I mean the first thing is compliment, you know, like we've spoken

Demek istediğim ilk şey iltifattır, biliyorsunuz,

about already, complimenting the other person, thanking them, being grateful for

daha önce de konuştuğumuz gibi, diğer kişiye iltifat etmek, ona teşekkür etmek,

the time that they have spent with you.

sizinle geçirdiği zaman için minnettar olmak.

And if you are interested in developing this relationship then,

Ve eğer bu ilişkiyi geliştirmekle ilgileniyorsanız, o zaman,

"Thanks very much for your time.

"Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.

You know, it's been great chatting with you."

Biliyorsunuz, sizinle sohbet etmek çok güzeldi."

Yeah, that's a good one.

So, showing that acknowledgement straight away and then you can

Evet, bu iyi bir şey.

Yani, bu onayı hemen göstererek,

steer it, you know, either way.

onu her iki şekilde de yönlendirebilirsiniz.

Maybe you do want to follow up or maybe you don't, and

Belki takip etmek istiyorsunuz ya da istemiyorsunuz ve

"It'd be great to catch up again sometime, if I could grab some details"

"Bir ara tekrar aramıza katılmak harika olurdu, eğer bazı detayları alabilirsem"

or "grab your details" would work.

ya da "bilgilerinizi alayım" işe yarayabilir.

If not be more indirect, you know, very British about it,

Daha dolaylı olmasa da, bilirsiniz, bu konuda çok İngiliz,

"Maybe we'll bump into each other again sometime."

"Belki bir ara tekrar karşılaşırız."

And taking the indirect route.

Ve dolaylı yoldan gidiyor.

It really depends what you would like to do in that situation, but certainly

Bu gerçekten bu durumda ne yapmak istediğinize bağlıdır, ancak kesinlikle

compliment and be grateful for the time that they have spent with you.

iltifat edin ve sizinle geçirdikleri zaman için minnettar olun.

Yeah.

Evet.

Thoughts on that?

Bu konuda düşünceleriniz var mı?

Would you do anything differently?

Farklı bir şey yapar mıydınız?

In a business setting, I would still these days ask for someone's card.

Bir iş ortamında, bugünlerde hala birinin kartını isterim.

I know that they're becoming less popular because everyone can connect on

Herkesin telefonla bağlantı kurabilmesi nedeniyle popülerliğinin azaldığını biliyorum

the phone, but I wouldn't potentially just say I'd love to connect.

, ancak potansiyel olarak bağlantı kurmayı çok istediğimi söyleyemem.

I'd love a chance to speak with you more about this.

Bu konu hakkında sizinle daha fazla konuşma fırsatını çok isterim.

Or yeah, just using that phrase, it would be great to connect sometime

Ya da evet, sadece bu ifadeyi kullanarak, bir ara bağlantı kurmak harika olurdu

or, I'd love to talk more about...

ya da, bunun hakkında daha fazla konuşmayı çok isterim...

I don't know, filming in 4k.

Bilmiyorum, 4K çekim yapmak.

I'd love to talk more about that, at some point, if you have any time later

Eğer bugün vaktiniz olursa ya da etkinlikle ilgili bir noktada

today or at some point over the event.

bu konu hakkında daha fazla konuşmayı çok isterim

So, just offering up in a really gentle way and also showing appreciation

. Yani, gerçekten nazik bir şekilde teklifte bulunuyorsunuz ve aynı zamanda

for the time that they have, you know, saying something like, you're

sahip oldukları zaman için takdirinizi gösteriyorsunuz, şöyle bir şey söylüyorsunuz:

probably busy right now, but if you have any time later, or over the

Şu anda muhtemelen meşgulsünüz, ancak daha sonra veya hafta sonu vaktiniz varsa

weekend, it'd be great to catch up.

, bu Yetişmek harika olurdu.

Something like that.

Bunun gibi bir şey.

Just saying, I appreciate you're probably very busy.

Sadece şunu söylüyorum, muhtemelen çok meşgulsün, takdir ediyorum.

I always appreciate it when people contact me.

İnsanların benimle iletişime geçmesini her zaman takdir ediyorum.

I get lots of unsolicited messages and emails.

Çok sayıda istenmeyen mesaj ve e-posta alıyorum.

And when people say, I appreciate you're probably really busy.

Ve insanlar şunu söylediğinde, muhtemelen gerçekten meşgul olduğunu takdir ediyorum.

I know you're busy.

Meşgul olduğunu biliyorum.

If they contact me three or four times on the same email chain and I

Aynı e-posta zinciri üzerinden benimle üç veya dört kez iletişime geçtiklerinde ve ben

haven't responded, and they usually say, look, I know you're really busy.

yanıt vermediysem ve genellikle "Bak, gerçekten meşgul olduğunu biliyorum" derler.

And this email is probably just got washed away in a sea of emails.

Ve bu e-posta muhtemelen bir e-posta denizinde kaybolup gitti.

I'm just bumping it up in case you are still interested.

Hala ilgileniyorsanız diye konuyu artırıyorum.

That's the best way to approach rather than being.

Olmak yerine yaklaşmanın en iyi yolu budur.

Yeah, pushy, not too pushy, you know, getting, not having an edge to the

Evet, ısrarcı, çok ısrarcı değil, bilirsiniz, sohbette üstünlük sağlayamamak

conversation, you know, it is the other person's choice, but you know,

, bilirsiniz, bu diğer kişinin tercihidir, ama bilirsiniz,

be grateful, and gracious as well.

aynı zamanda minnettar ve nazik olun.

"I don't want to keep you" is a good phrase.

"Seni tutmak istemiyorum" güzel bir ifadedir.

That's a great one.

Especially if you are trying to ascertain whether someone is open to

Bu harika bir şey.

Özellikle birisinin sizinle sohbet ederek daha fazla vakit geçirmeye

spending more time chatting with you.

açık olup olmadığını tespit etmeye çalışıyorsanız

Maybe you've got an hour free for your lunchtime, and you're not

. Belki öğle yemeği için bir saat boş vaktiniz vardır ve

sure if they have or not, and you want to get deep into conversation.

onların olup olmadığından emin değilsiniz ve derin bir sohbete dalmak istiyorsunuz.

You could say,

"Look, I don't want to keep you, but it'd be great to chat to you more about this."

"Bak, seni burada tutmak istemiyorum ama seninle bu konu hakkında daha fazla sohbet etmek harika olurdu"

diyebilirsiniz .

And then they might say to you,

Ve sonra size şöyle diyebilirler:

"Well, actually I'm on a break until four o'clock this afternoon.

"Aslında bu öğleden sonra saat dörde kadar ara veriyorum.

So, I'm at a bit of a loose end.

Yani biraz yarım kalmış bir durumdayım.

D'you want to go and grab something to eat and we can talk about it now."

Gidip yiyecek bir şeyler almak ister misin?" ve bunu şimdi konuşabiliriz."

So, just saying, "I don't want to keep you", it gives them the

Yani sadece "Seni tutmak istemiyorum" demek, onlara

option to accept or decline more time with you at that point.

bu noktada sizinle daha fazla zaman geçirmeyi kabul etme veya reddetme seçeneği verir.

So, it's a good one to remember.

Yani hatırlamakta fayda var.

That's a fantastic one.

Bu harika bir şey.

Yeah, I don't want to keep you.

Evet, seni tutmak istemiyorum.

And Rob, I have actually kept you now for an hour on this recording, so I

Ve Rob, aslında seni bu kayıt için bir saatliğine alıkoydum o yüzden

don't want to keep you any longer.

seni daha fazla tutmak istemiyorum.

No, it's been an absolute pleasure being here.

Hayır, burada olmak büyük bir zevkti.

It's been absolutely awesome talking through some of this stuff with you.

Bu konuların bazılarını seninle konuşmak kesinlikle harikaydı.

Yeah.

Evet.

Thank you.

I've really appreciated all your insights and advice.

Teşekkür ederim.

Tüm görüşlerinizi ve tavsiyelerinizi gerçekten takdir ettim.

What I will do for my Plus Members is to create a little sheet with, like a

Plus Üyelerim için yapacağım şey, bugün

crib sheet, or a cue sheet with some of the phrases that we've mentioned here

burada bahsettiğimiz bazı ifadeleri

today and when you should use them.

ve bunları ne zaman kullanmanız gerektiğini içeren beşik sayfası veya ipucu sayfası gibi küçük bir sayfa oluşturmaktır.

And that will be available to Plus Members.

Ve bu Plus Üyelerin kullanımına sunulacak.

So, without further ado, I'm going to thank you, Rob, and I'm going to

Bu yüzden, daha fazla uzatmadan, sana teşekkür edeceğim Rob ve dinleyicilerimi gelip

encourage my listeners to come and listen to the conversation that we

senin podcast'inde yaptığımız, tamamen birinin sözünü nasıl kesebileceğinle ilgili olan

have on your podcast, which is all about how to interrupt someone, but

konuşmayı dinlemeye teşvik edeceğim,

in a polite way, because sometimes we do need to make a little interjection.

ama Kibar bir şekilde, çünkü bazen küçük bir ünlem yapmamız gerekiyor.

We do need to interrupt.

Ara vermemiz gerekiyor.

Absolutely.

Kesinlikle.

But you don't want to offend someone in the process.

Ancak bu süreçte kimseyi kırmak istemezsiniz.

So if you guys want to hear us talking about that, then I'll leave the

Bu konuda konuşmamızı dinlemek isterseniz ayrıntıları

details and links in the show notes.

ve bağlantıları gösteri notlarına bırakacağım.

So Rob, where can people find you if they want to listen to you

Peki Rob, insanlar seni ve genel olarak güzel tonlarını

and your lovely tones generally?

dinlemek isterlerse seni nerede bulabilirler

We're on iTunes, Spotify, and all the other major podcast platforms

? iTunes, Spotify ve diğer tüm önemli podcast platformlarında

or at thebusinessenglishpodcast.com.

veya thebusinessenglishpodcast.com'dayız.

You can find us there.

Bizi orada bulabilirsiniz.

Okay, so if I'm on Spotify and I'm just searching for you, I just type

Tamam, eğer Spotify'daysam ve sadece seni arıyorsam

in the British English Podcast.

İngiliz İngilizcesi Podcast'ini yazmam yeterli.

The Business English.

İş İngilizcesi.

Oh, the...

Business Business.

Ah,... Ticari İş.

The Business.

The Business.

İşletme.

İşletme.

The Business English Podcast.

İş İngilizcesi Podcast'i.

I mean, they have a great podcast too.

Demek istediğim, onların da harika bir podcast'i var.

You know, they have a great podcast too.

Biliyor musun, onların da harika bir podcast'i var.

But The Business English Podcast.

Ama İş İngilizcesi Podcast'i.

Yeah, The Business English Podcast.

Evet, İş İngilizcesi Podcast'i.

Okay.

How to offend someone in one line.

Tamam aşkım.

Bir satırda biri nasıl rahatsız edilir.

Excellent.

Harika.

Repeat their name back.

Adlarını tekrar edin.

Good.

Wrong.

İyi. Yanlış.

Yes.

Okay.

Yeah.

Evet. Tamam aşkım.

Evet.

Very good.

Okay.

Çok güzel.

Tamam aşkım. Yani İş İngilizcesi Podcast'i ve siz de YouTube'dasınız, değil mi?

So The Business English Podcast and you're also on YouTube as well, right?

That's right.

Yeah.

Bu doğru.

Evet. Energetic English kanaldır, dolayısıyla tüm

Energetic English is the channel, so you can find all

the podcast material on there.

podcast materyalini orada bulabilirsiniz

Fantastic.

All right.

. Fantastik.

Elbette.

Well, thank you so much for joining us and to my listeners, thank you

Bize katıldığınız için ve dinleyicilerime çok teşekkür ederim,

for joining and I'll see you and tickle your eardrums again very soon.

katıldığınız için teşekkür ederim, sizi çok yakında tekrar göreceğim ve kulak zarlarınızı gıdıklayacağım.

Until then, take care and goodbye.

O zamana kadar kendinize iyi bakın ve hoşçakalın.