How to Learn English with News (featuring Stephen - SEND7)

Hello, and welcome to The English Like a Native Podcast, the listening

Merhaba, orta ve ileri seviyedeki İngilizce öğrencilerine yönelik

resource for intermediate to advanced level English learners.

dinleme kaynağı olan The English Like a Native Podcast'e hoş geldiniz

My name is Anna and today we have a very special guest.

. Benim adım Anna ve bugün çok özel bir konuğumuz var.

Let me introduce Stephen from Simple English News Daily, or rather SEND7.

Simple English News Daily'den Stephen'ı, daha doğrusu SEND7'yi tanıtmama izin verin.

Hi Stephen, how are you?

Merhaba Stephen, nasılsın?

I am very well.

Çok iyiyim.

Thank you, Anna.

Teşekkürler Anna.

Thank you for having me.

Beni kabul ettiğin için teşekkürler.

You're very welcome.

Çok rica ederim.

Stephen, I did listen to the news this morning, but maybe I should

Stephen, bu sabah haberleri dinledim ama belki de

be listening to your podcast.

senin podcast'ini dinlemeliyim.

How up-to-date is your podcast?

Podcast'iniz ne kadar güncel?

How quickly do you get the news out onto your podcast?

Haberleri podcast'inizde ne kadar hızlı yayınlıyorsunuz?

Well, well it is a daily podcast.

Aslında bu günlük bir podcast.

So, yeah, Monday to Friday.

Yani evet, pazartesiden cumaya.

Yeah, every day, it's there.

Evet, her gün orada.

So, yeah, it's not on Saturdays and Sundays, but Monday, Tuesday,

Yani evet, cumartesi ve pazar günleri değil ama pazartesi, salı, çarşamba

Wednesday, Thursday, Friday it's there.

, perşembe, cuma orada.

Fantastic and so, your podcast is all about teaching English through news.

Harika, podcast'iniz tamamen haberler aracılığıyla İngilizce öğretmekle ilgili.

So, let's go back to the very beginning.

Öyleyse en başlangıca geri dönelim.

How did you get into teaching English?

İngilizce öğretmeye nasıl başladınız?

I always like the origin stories.

Köken hikayelerini her zaman severim.

Okay.

Tamam aşkım.

I was always a language learner myself.

Ben de her zaman dil öğrenen biriydim.

I speak Spanish and French.

İspanyolca ve Fransızca konuşuyorum.

I studied them in secondary school.

Bunları ortaokulda okumuştum.

And after I finished school I went to France for a while,

Okulu bitirdikten sonra bir süreliğine,

six months or something.

altı ay kadar Fransa'ya gittim.

And then after university, I lived in Spain for a year and travelled the world

Üniversiteden sonra bir yıl İspanya'da yaşadım, dünyayı

in a few different places, lived in Argentina for a couple of years as well.

birkaç farklı yerde gezdim, birkaç yıl da Arjantin'de yaşadım.

And yeah, during that time, as well as learning languages,

Ve evet, o dönemde dil öğrenmenin yanı sıra

I was teaching English.

İngilizce de öğretiyordum. Yapmak

I wasn't always, you know, 100 per cent sure that that's what I

istediğim şeyin bu olduğundan her zaman yüzde 100 emin değildim

wanted to do, but I just enjoyed it.

ama sadece hoşuma gitti.

So, carried on doing that.

Yani bunu yapmaya devam edin.

And I was also a primary school teacher in England for the last

Ayrıca son üç-dört yıldır İngiltere'de ilkokul öğretmeniydim

three or four years as well.

.

So, you're back in the UK now.

Demek artık İngiltere'ye geri döndün.

I am.

Ben.

You missed the sunny shores of the UK.

Birleşik Krallık'ın güneşli kıyılarını özlediniz.

Yeah.

Evet.

Wow.

It's looking incredibly grey and rainy and windy at the moment.

Vay.

Şu anda inanılmaz derecede gri, yağmurlu ve rüzgarlı görünüyor.

Yes.

Evet.

The stereotypical English day.

Basmakalıp İngiliz günü.

I do miss the sunshine sometimes.

Bazen güneş ışığını özlüyorum.

Yeah, when I was in Spain, I was living in Granada, which is in the south.

Evet, İspanya'dayken güneydeki Granada'da yaşıyordum.

It's really, really hot during the summer, although it actually gets

Yazın gerçekten çok sıcak olmasına rağmen

quite cold in the winter as well.

kışın da oldukça soğuk oluyor.

And in Argentina, I was living in the North in a place called Resistencia,

Arjantin'de, Kuzey'de, Resistencia adında,

which is really, really hot.

gerçekten çok sıcak bir yerde yaşıyordum.

Oh right.

Like 40 degrees during the summer.

Ah doğru.

Yazın 40 derece gibi.

It's crazy.

Bu delilik.

So, yeah, it's quite a difference being back in England again.

Yani evet, tekrar İngiltere'ye dönmek çok farklı.

And when you were teaching, you've recently finished teaching in

Ve öğretmenlik yaparken, ilkokuldaki öğretmenliği yeni bitirdiniz

primary school, but what were you teaching in primary school?

, peki ilkokulda ne öğretiyordunuz?

Were you teaching English there as well, or just a generic

Orada da İngilizce mi öğretiyordunuz, yoksa sadece genel bir

kind of all-round education?

tür çok yönlü eğitim mi?

Yeah, I was an all-round primary teacher.

Evet, çok yönlü bir ilkokul öğretmeniydim.

I don't know what it's like exactly in most other countries, but yeah,

Diğer birçok ülkede bunun tam olarak nasıl olduğunu bilmiyorum ama evet,

in generally in England, primary school teachers just teach everything.

genel olarak İngiltere'de ilkokul öğretmenleri her şeyi öğretiyor.

So, English, Maths, Science, maybe you have a different teacher for

Yani, İngilizce, Matematik, Fen, belki beden eğitimi veya müzik veya başka bir şey

PE or music or something, but...

için farklı bir öğretmeniniz vardır

Or drama?

, ama... Veya drama?

Did you do drama in primary school?

İlkokulda drama yaptın mı?

I taught drama.

Drama dersleri verdim.

Yeah.

Evet.

I was the head of drama.

Ben dramanın başındaydım.

I was the drama department at a private primary school for a while.

Bir süre özel bir ilkokulun drama bölümünde çalıştım.

Not far from where I live now, actually.

Aslında şu an yaşadığım yerden pek uzakta değil.

Yeah.

I enjoyed primary school for the children are fun.

Evet.

Çocuklar eğlenceli olduğu için ilkokuldan keyif aldım.

It's a great age.

Harika bir yaş.

The primary age they're uninhibited and you know, full of energy, but it

İlk çağda çekingen değillerdi ve enerji doluydular ama

was the paperwork and the politics that I wasn't a fan of, I have to say.

itiraf etmeliyim ki bu evrak işleri ve politikalardan pek hoşlanmıyordum.

Yeah, nobody likes the paperwork and the politics, but yeah, no, I got

Evet, kimse evrak işlerinden ve siyasetten hoşlanmaz ama evet, hayır, ben

to teach a lot of Spanish as well because I was the only person in

de çok fazla İspanyolca öğretmeliyim çünkü

the school who could speak Spanish.

okulda İspanyolca konuşabilen tek kişi bendim

So I was used in a lot of different classes and I pretty

. Bu yüzden birçok farklı sınıfta kullanıldım ve neredeyse

much wrote my own curriculum.

kendi müfredatımı yazdım.

For what the other year groups could be could be learning and that.

Diğer yıl gruplarının ne olabileceği öğrenilebilir ve bu olabilir.

Fantastic.

Fantastik.

But yeah, yeah, I really enjoyed it.

Ama evet evet gerçekten çok eğlendim.

So, what took you from being in a classroom full of kids and teaching

Peki, sizi çocuklarla dolu bir sınıfta olmaktan ve

all-round education to, I'm guessing sitting alone in a room speaking to a

çok yönlü eğitim vermekten, sanırım bir odada tek başına oturup bir

microphone teaching English through news?

mikrofonla konuşarak haberler aracılığıyla İngilizce öğretmeye iten şey neydi?

How did you make that transition?

Bu geçişi nasıl yaptınız?

You make podcasting sounds so lonely, but sometimes it is, isn't it?

Podcasting kulağa çok yalnız geliyor ama bazen öyle değil mi?

Yeah, it was actually really, I was actually doing them both at

Evet, aslında gerçekten de uzun bir süre

the same time for quite a long time, which was really difficult.

ikisini aynı anda yapıyordum ki

Really, really a lot of work.

bu gerçekten zordu.

But it was mostly because I thought that this idea for a podcast,

Gerçekten, gerçekten çok iş var. Ancak bunun nedeni çoğunlukla

Simple English News Daily, Send7, was just a really good idea.

Simple English News Daily, Send7 adlı bir podcast fikrinin gerçekten iyi bir fikir olduğunu

And I thought that people would be really interested in it, because I was

düşünmemdi . Ve insanların bununla gerçekten ilgileneceğini düşündüm, çünkü

already listening to, not exactly the same thing, but I was already listening

zaten dinliyordum, tam olarak aynı şeyi değil, ama zaten haber podcast'lerini dinliyordum

to news podcasts and listening to the radio in French and Spanish myself every

ve kendim de her gün Fransızca ve İspanyolca radyo dinliyordum.

day, you know, and this was kind of, especially since being back in England

özellikle İngiltere'ye döndüğümden

and also being in other places where I wasn't speaking Spanish and French.

ve ayrıca İspanyolca ve Fransızca konuşmadığım başka yerlerde bulunduğumdan

I wanted to have this kind of connection every day to the languages that I knew.

beri bu bir nevi böyleydi . Her gün bildiğim dillerle böyle bir bağlantı kurmak istiyordum.

So, I was often listening to the radio and podcasts, and particularly the news.

Bu yüzden sık sık radyo ve podcast'leri, özellikle de haberleri dinliyordum.

And this made me think, I wonder if there is some kind of daily news podcast

Bu da bana şunu düşündürdü: İngilizceyi ikinci dil olarak

which is spoken in a little bit more of an easy way for people with English

kullanan insanların anlayabileceği şekilde biraz daha kolay konuşulan

as a second language to understand.

bir tür günlük haber podcast'i var mı diye merak ettim.

And there, there wasn't one.

Ve orada da yoktu.

So, I thought, okay, I'm going to make it myself.

Ben de düşündüm ki, tamam, bunu kendim yapacağım.

So, you saw a gap in the market, we'd say.

Yani pazarda bir boşluk gördüğünüzü söyleyebiliriz.

Yeah, exactly.

Evet kesinlikle.

Yeah.

A total gap in the market.

Evet. Piyasada tam bir boşluk.

Yeah.

Yeah.

Evet. Evet.

And of course, it's a pretty crazy thing to do because it's so

Ve tabii ki bu oldukça çılgınca bir şey çünkü

much work to do every single day.

her gün yapılması gereken çok fazla iş var.

But once I started it, it became reasonably popular quite quickly

Ama bir kez başladığımda, oldukça hızlı bir şekilde popüler oldu,

like it was always growing and I got some really nice feedback.

sanki sürekli büyüyordu ve gerçekten güzel geri bildirimler aldım.

Lots of people saying that they started listening to it every day when they

Pek çok insan her gün kahvelerini içerken ya da trende falan dinlerken

were drinking their coffee, you know, or on the, on the train or something.

bu şarkıyı dinlemeye başladıklarını söylüyor .

And it was, it was just great.

Ve öyleydi, harikaydı.

So, I thought, yeah, I'm going to keep going.

Ben de düşündüm ki, evet devam edeceğim.

And yeah, only last July, I changed, left the school life just

Ve evet, daha geçen Temmuz'da değiştim, sırf

to concentrate on the podcast.

podcast'e konsantre olmak için okul hayatını bıraktım.

So, you took the plunge.

Yani, sen de dalmaya başladın.

Took the plunge, yeah.

Riske girdim, evet.

Into, into full-time YouTubing, not YouTubing, full time podcasting.

Tam zamanlı podcasting'e, YouTubing'e değil, tam zamanlı YouTubing'e.

Yeah, yeah, that's right.

Evet, evet doğru.

Yeah, yeah, definitely not YouTubing, actually.

Evet, evet, aslında kesinlikle YouTube değil.

Not yet.

Because the podcast is not on YouTube at the moment, so...

Henüz değil.

Çünkü podcast şu anda YouTube'da değil, yani...

It could be.

Olabilir.

It could be, we'll talk about it afterwards.

Olabilir, bunu sonra konuşuruz.

Yeah, we'll talk about that.

Evet, bunun hakkında konuşacağız.

Yeah.

Evet.

Yeah.

Evet.

So, I think it is a really great idea using news as a teaching point because

Bu nedenle, haberleri bir öğretim noktası olarak kullanmanın gerçekten harika bir fikir olduğunu düşünüyorum çünkü

news is so relevant to so many people.

haberler pek çok insan için o kadar alakalı ki.

It's part of my daily routine.

Bu benim günlük rutinimin bir parçası.

I come down in the morning and I ask my, you know, device that sits on

Sabah aşağı iniyorum ve

the side that you talk to with a name beginning with A, that I can't say

konuştuğunuz tarafta bulunan ve adı A ile başlayan cihazıma soruyorum, bunu söyleyemiyorum

because she starts talking back to me.

çünkü o da benimle konuşmaya başlıyor.

I ask her what, what's the news and, and she'll play it to me.

Ona ne olduğunu, ne haber olduğunu soruyorum, o da bana dinletecek.

And sometimes I, after lunch, I'll ask her again, what's the news?

Bazen öğle yemeğinden sonra ona tekrar soruyorum, haberler ne?

And I just listen while I'm cooking or cleaning up and just trying to keep up to

Yemek pişirirken veya temizlik yaparken sadece dinliyorum ve

date with what's going on in the world.

dünyada olup bitenlerden haberdar olmaya çalışıyorum.

And in this country, it's always such a roller coaster.

Ve bu ülkede işler her zaman inişli çıkışlıdır.

I've certainly been much more into the news since COVID or actually

Kesinlikle COVID'den veya aslında Brexit'ten bu yana haberlere çok daha fazla ilgi duydum

since Brexit, I think once we have the Brexit vote from that point on,

, sanırım o noktadan itibaren Brexit oylamasını yaptığımızda,

I think I was just so flabbergasted with what was going on and so much

olup bitenler karşısında çok şaşırdım ve olaylara çok

more involved and interested in like politics and what's actually happening

daha fazla dahil oldum ve ilgilendim. politika ve gerçekte ulusal ve uluslararası düzeyde

at a national and international level.

olup bitenler gibi .

Maybe it's an age thing, I don't know, maybe you just get to a point in life

Belki bu bir yaş meselesidir, bilmiyorum, belki de hayatta

where you feel like you're actually impacted by things in the world and

dünyadaki şeylerden gerçekten etkilendiğinizi hissettiğiniz bir noktaya gelirsiniz ve

you need to know what's going on.

neler olup bittiğini bilmeniz gerekir.

I actually think, and I think the same thing happened for a lot of people in

Aslında Britanya'daki birçok insan için de aynı şeyin Brexit'ten kaynaklandığını düşünüyorum,

Britain from Brexit just because there was such a dramatic effect on people's actual

çünkü siyasi bir kararın

lives coming from a political decision.

insanların gerçek yaşamları üzerinde çok dramatik bir etkisi oldu

So, I think there was something, it was quite a moment for people

. Yani sanırım bir şey vardı, insanların gitmesi çok uzun bir zamandı

to go, oh wow, this stuff that happens on the news, it actually

, vay vay, haberlerde olan bu şeyler, aslında

has a big effect on me, wow, okay.

benim üzerimde büyük bir etki yaratıyor, vay, tamam.

Yeah, and Brexit is still such a big talking point, isn't it?

Evet, Brexit hala çok konuşulan bir konu, değil mi?

I mean, I know that within families, within my family, within my partner's

Yani ailelerin içinde, benim ailemin içinde, eşimin

family, there's disagreements.

ailesi içinde anlaşmazlıklar olduğunu

Like we sit on opposite sides of the fence and, you know, this rift that's been

biliyorum . Sanki çitin zıt taraflarında oturuyoruz ve biliyorsunuz,

created from the Brexit vote has continued to be a debate up until this day.

Brexit oylamasının yarattığı bu çatlak bugüne kadar tartışma konusu olmaya devam etti.

You know, things like if anything is difficult now because of Brexit or

Bilirsiniz, Brexit nedeniyle herhangi bir şey zorlaşırsa ya da

if it comes out that it hasn't been as successful, it's always like,

o kadar başarılı olmadığı ortaya çıkarsa, her zaman şöyle olur,

see, see, this is what you did.

bakın, bakın, siz bunu yaptınız.

You know, it's a continuous kind of battle to convince the others that,

Bilirsiniz, diğerlerini bunun

that maybe it wasn't such a good idea, but everyone's got their own opinion.

belki o kadar da iyi bir fikir olmadığına ama herkesin kendi fikri olduğuna ikna etmek için sürekli bir mücadele veriliyor.

Yeah, well, it's been eight years.

Evet, sekiz yıl oldu.

So, I wonder whether in another eight years, it will be exactly the same.

Bu yüzden önümüzdeki sekiz yıl içinde durumun tamamen aynı olup olmayacağını merak ediyorum.

I wouldn't be surprised.

Yeah, well I've started seeing in people's windows as I drive

Hiç şaşırmazdım.

Evet, etrafta dolaşırken insanların pencerelerinde

around, like reunite posters.

yeniden bir araya gelme posterleri görmeye başladım .

That'll be the next big thing.

Bir sonraki büyük şey bu olacak.

Probably.

I don't know.

Muhtemelen.

Bilmiyorum.

Anyway, coming back to the idea of using news to teach now, I think it's

Her neyse, şimdi haberleri öğretmek için kullanma fikrine geri dönersek, bunun harika bir fikir olduğunu düşünüyorum

a great idea, but I think you have to a little bit brave, almost, bold

, ancak halka açık bir şekilde çıkıp haberleri küresel bir şekilde tartışmak için

to go out publicly and discuss news in a global kind of way on a global

biraz cesur, neredeyse cesur olmanız gerektiğini düşünüyorum. küresel

platform because, you know, some news, well, all news is divisive in some way.

platform çünkü bilirsiniz, bazı haberler, yani tüm haberler bir şekilde bölücüdür.

It kind of triggers people, especially with what's going on with the

Bu, özellikle çatışmalar ve siyasi değişimler

conflicts and all the political change.

konusunda insanları tetikliyor

And you know, there's so much, there's just so much emotion attached to the news.

. Ve biliyorsunuz, haberlere o kadar çok duygu ekleniyor ki.

And...

100 per cent.

Ve... yüzde 100.

I know if I ever even, you know, hint at not taking a side, but supporting

Biliyorum, eğer bir taraf tutmayıp

something on social media, I will get, you know, lots of applause,

sosyal medyada bir şeyi desteklediğimi ima etsem bile, çok fazla alkış alırım,

but I'll also get lots of hate and attack and how dare you and what about

ama aynı zamanda çok fazla nefret ve saldırı da alırım, nasıl cüret edersin? peki ya

this and don't you care about this?

bu peki ve bunu umursamıyor musun?

And I'm like, whoa!

So, I just shy away from it generally.

Ben de, vay be!

O yüzden genel olarak bundan uzak duruyorum.

So, what's your experience been with handling the news?

Peki, haberleri ele alma konusundaki deneyiminiz nedir?

Yeah, yeah.

Evet evet.

Great question.

Harika bir soru.

And so, so true.

Ve böylece, çok doğru.

Yeah.

Evet. Az önce söylediğiniz gibi nedenlerden dolayı, varsayılan konum şu olabilir, tamam,

For reasons like what you've just said, the default position can be, okay, I'm

just not going to talk about anything.

hiçbir şey hakkında konuşmayacağım.

I'm not going to go anywhere near any of those controversial subjects.

Bu tartışmalı konuların hiçbirine yaklaşmayacağım.

And I don't blame you or anybody for not wanting to.

Ve bunu istemediğin için ne seni ne de başkasını suçlamıyorum.

Although actually even then you can still have people sending you

Aslında o zaman bile insanların size mesaj göndermesini sağlayabilirsiniz

messages going, why aren't you talking about blah, blah, blah, blah, blah.

, neden falan filan hakkında konuşmuyorsunuz, falan, filan.

No?

So yeah, it can be impossible, but from the perspective of Simple

HAYIR?

Yani evet, bu imkansız olabilir ama Simple English News Daily açısından

English News Daily, our aim is to be as neutral as possible.

amacımız mümkün olduğunca tarafsız olmaktır.

So just no opinion, just trying to make it as statement of fact as possible.

Yani sadece bir fikrim yok, sadece bunu mümkün olduğunca gerçeğin ifadesi haline getirmeye çalışıyorum.

And I think we generally do pretty well on that.

Ve genel olarak bu konuda oldukça iyi iş çıkardığımızı düşünüyorum.

Yeah, we've been, we get a lot of compliments actually

Evet, öyleydik, pek çok iltifat alıyoruz, aslında

emails and things saying,

e-postalar ve

"Oh, it's so unbiased."

"Ah, ne kadar tarafsız."

Which I absolutely love and I hope for it to always stay like that.

diyen şeyler alıyoruz. Bunu kesinlikle seviyorum ve her zaman böyle kalmasını umuyorum.

But the truth is, there's always going to be somebody who

Ama gerçek şu ki, her zaman sizin tarafsız olmadığınızı düşünen

thinks that you're not unbiased.

birileri olacaktır .

It's just impossible.

Bu kesinlikle imkansız.

You can't please everyone.

Herkesi memnun edemezsin.

You can't.

It's actually impossible.

Yapamazsın.

Aslında imkansız.

And it's, there's no point in trying because you can't do it.

Ve denemenin bir anlamı yok çünkü bunu yapamazsınız.

It's no, there's always going to be somebody who doesn't believe the things

Hayır,

that you say, even if you try and make it as unbiased and factual as possible.

söylediklerinizi olabildiğince tarafsız ve gerçeklere dayalı hale getirmeye çalışsanız bile, söylediklerinize inanmayan birileri her zaman olacaktır

So, yeah, you have to accept that.

. Yani evet, bunu kabul etmelisin.

What's your source then?

O zaman kaynağın ne?

Because, you know, even I always believed, you know, the BBC is an

Çünkü ben bile her zaman BBC'nin tarafsız bir haber kaynağı olduğuna inandım

unbiased news source, but many people would argue that that's not true.

ama birçok kişi bunun doğru olmadığını savunuyor.

It depends where the funding comes from.

Finansmanın nereden geldiğine bağlı.

Everyone's got an agenda these days.

Bugünlerde herkesin bir gündemi var.

So, where do you go and how do you kind of ensure that you are remaining unbiased and

Peki nereye gidiyorsunuz ve tarafsız kaldığınızdan ve

reporting just the facts as you find them.

bulduğunuz gerçekleri aktardığınızdan nasıl emin olabilirsiniz?

Yeah, I mean, again, no source is perfect.

Evet, tekrar ediyorum, hiçbir kaynak mükemmel değildir.

And there's always going to be people who disagree with your sources anyway.

Zaten kaynaklarınızla aynı fikirde olmayan insanlar her zaman olacaktır.

But the places that I generally go to are the more commonly, like, well

Ancak genel olarak gittiğim yerler, daha yaygın olarak, örneğin

known sources that just have thousands of journalists working for them.

binlerce gazetecinin çalıştığı iyi bilinen kaynaklardır.

So, Reuters news agency is one of the big ones.

Yani Reuters haber ajansı en büyüklerden biri.

Associated Press is another one of the big ones.

Associated Press de bu büyüklerden bir diğeri.

They have journalists just working all over the world who are, are

Dünyanın her yerinde çalışan,

really hands on with their stories.

hikayeleriyle gerçekten ilgilenen gazeteciler var.

But then also, yeah, for, I would definitely go to the

Ama aynı zamanda evet, pek çok şey için

BBC for a lot of things.

kesinlikle BBC'ye giderdim

I mean, really, the truth is for a lot of the things that we're saying,

. Demek istediğim, gerçek şu ki, söylediğimiz pek çok şey için,

there's not going to be much controversy in the reporting of most stories.

çoğu hikayenin haberleştirilmesinde çok fazla tartışma olmayacak.

Like for example, if there has been an earthquake in Ecuador, the difference

Örneğin, Ekvador'da bir deprem olsaydı,

between the reporting of the BBC or CNN or Reuters or Al Jazeera is going to be

BBC veya CNN veya Reuters veya Al Jazeera'nin haberciliği arasındaki fark minimum düzeyde olacak

minimal, you know, that for most stories, the sources agree with each other.

, biliyorsunuz, çoğu hikaye için kaynaklar birbiriyle aynı fikirde.

It's only from slightly more controversial topics that you get differences in

Yalnızca biraz daha tartışmalı konularda , olayları haberleştirme biçimlerinde

the way that they report on things.

farklılıklar elde ediyorsunuz

And in those cases, I try to read a lot of them, which is why I spend so

. Ve bu durumlarda, çoğunu okumaya çalışıyorum, bu yüzden

much time reading and watching and listening to the news, particularly

haberleri, özellikle de

of the more controversial things.

tartışmalı konuları okumaya, izlemeye ve dinlemeye bu kadar çok zaman harcıyorum.

But also to avoid bias.

Ama aynı zamanda önyargıdan kaçınmak için.

In the podcast, we just use terms like according to da,

Podcast'te sadece da,

da, da, blah, blah, blah, blah.

da, da, falan, falan, falan, falan gibi terimleri kullanıyoruz.

So, according to Al Jazeera, this happened, blah, blah, blah.

El Cezire'ye göre bu oldu, filan, filan.

According to the BBC, they said this, this person said this, this person said this.

BBC'nin haberine göre şunu dediler, bu kişi şunu söyledi, bu kişi şunu söyledi.

So, you can kind of...

Yani, bir nevi...

Just reporting on what's being said without committing to knowing

Bildiğinizi taahhüt etmeden veya bunun gerçek olduğunu öne sürmeden

it or suggesting that it's fact.

sadece söylenenleri aktarabilirsiniz .

That's right.

Bu doğru.

Yeah, exactly.

Evet kesinlikle.

Yeah.

Evet.

So, is there anything that you actually avoid?

Peki gerçekten kaçındığınız bir şey var mı?

You know, because obviously with things like conflict and death, murder, things

Bilirsiniz, çünkü açıkçası çatışma ve ölüm, cinayet gibi şeylerde

like that, is there anything when you go, oh, maybe that's just a bit

, gittiğinizde herhangi bir şey oluyor mu, ah, belki bu biraz

too gruesome or a bit too negative.

fazla dehşet verici ya da biraz fazla olumsuz.

I might not cover that one.

Bunu kapsamayabilirim.

No, actually there isn't.

Hayır aslında yok.

No, we would cover everything.

So, no holds barred.

Hayır, her şeyi hallederdik.

Yani hiçbir engel yok.

No, I don't think so.

Hayır, sanmıyorum.

No, I don't think there's anything which we've ever just not reported

Hayır, çok korkunç olduğu için haber yapmadığımız bir şey olduğunu sanmıyorum

on because it's too gruesome.

. Aslında

There have been a few episodes where I've actually said,

"Sonraki 90 saniyelik ses gerçekten şiddet içeren bir şeyi bildiriyor"

"The next 90 seconds of audio are reporting on something really violent".

dediğim birkaç bölüm oldu .

Or something.

"If you want to, you can skip ahead to minute 02:30."

Ya da başka birşey.

"İstersen 02:30 dakikasına atlayabilirsin."

Or something like that.

That's helpful.

Ya da böyle bir şey.

Bu çok faydalı.

I've said that a few times.

If there's like kids in the room.

Bunu birkaç kez söyledim.

Odada çocuklar gibi varsa.

Exactly.

Kesinlikle.

Yeah.

I've had a bit of uncertainty about how I feel about children listening to

Evet.

Bu nedenle Simple English News Daily'yi dinleyen çocuklar hakkında ne hissettiğim konusunda biraz tereddüt yaşadım

Simple English News Daily because of that because the truth is death makes the news.

çünkü gerçek şu ki, haberi ölüm yapıyor.

It's one of those things which which happens, you know almost every day.

Bu, bildiğiniz gibi neredeyse her gün olan şeylerden biri.

When quite a lot of people die, it's generally going to be in the news, you

Oldukça fazla insan öldüğünde, bu genellikle haberlerde yer alır, bilirsiniz

know, even whether that's an earthquake or an attack or something, it just is.

, bu ister deprem olsun, ister saldırı ya da başka bir şey olsun, öyle.

And yeah, I've heard quite a few people say, that they listen to SEND7 with their

Ve evet, pek çok kişinin çocuklarıyla birlikte SEND7 dinlediğini söylediğini duydum

children and I've often thought like,

ve ben de sıklıkla şöyle düşündüm:

"Hmm, I'm not sure how I feel about that."

"Hmm, bu konuda ne hissettiğimden emin değilim."

But I suppose the truth is when I was a kid, I was listening to

Ama sanırım gerçek şu ki ben çocukken ben

stuff on the news as well, so I guess, I guess it's the same.

de haberlerden şeyler dinliyordum, yani sanırım aynı şey.

They've got to grow up sometime.

Bir ara büyümeleri gerekiyor.

Yeah, exactly.

Evet kesinlikle.

Yeah, yeah.

Evet evet.

And realise this world that we live in.

Ve içinde yaşadığımız bu dünyanın farkına varın.

But it's not all bad, in every episode of SEND7, there's always good

Ama o kadar da kötü değil, SEND7'nin her bölümünde her zaman iyi

news as well, or some funny news or something random that happens as well.

haberler de oluyor, komik haberler ya da rastgele şeyler de oluyor.

We cover stories from every continent, so there's something from Europe every day,

Her kıtadan hikayeye yer veriyoruz, yani her gün Avrupa'dan,

something from Asia, an Oceania every day, something from Africa every day and

Asya'dan, her gün Okyanusya'dan, her gün Afrika'dan ve

something from the Americas every day.

her gün Amerika'dan bir şeyler var.

And yeah, so there's always going to be a mix.

Ve evet, her zaman bir karışım olacak.

There's going to be something bad, but there's always going to be

Kötü bir şey olacak ama her zaman

something light hearted as well.

hafif yürekli bir şey de olacak. Buna değinerek,

So, touching on that, I had a look to see if I could find any kind of good fun

son zamanlarda haberlerde dolaşan güzel ve eğlenceli hikayeler bulabilir miyim diye bir göz attım

stories knocking around the news recently.

. Ve ben bir tane buldum,

And I found one, I don't know if you came across this story about the

Avustralya'daki tanga giyen protestocularla

thong-wearing protesters in Australia.

ilgili bu hikayeye rastladınız mı bilmiyorum .

No, I've not heard that, no.

Okay.

Hayır, bunu duymadım, hayır.

Tamam aşkım.

Let me read this to you.

Bunu sana okuyayım.

Hang on a minute though.

Yine de bir dakika bekle.

Go on.

Thongs in Australia means...

Devam et. Avustralya'da tanga demek...

No, but I'm talking about swimwear, bare bottoms.

Hayır, ama ben mayolardan, çıplak altlardan bahsediyorum.

Ah, okay.

Ah tamam.

Not the sandals!

Because I think thongs in Australia mean sandals, right?

Sandaletler değil!

Çünkü Avustralya'da tanganın sandalet anlamına geldiğini düşünüyorum, değil mi?

Yeah, yeah, it does.

Evet, evet öyle.

I think it's more slang though, so I think it depends on where in Australia.

Bence bu daha çok argo, bu yüzden Avustralya'nın neresine bağlı olduğunu düşünüyorum.

I'm not 100 per cent sure on that, but.

Bundan yüzde 100 emin değilim ama.

Yeah.

But yeah, the, the story I saw says, throngs of thong-wearing protesters,

Evet.

Ama evet, gördüğüm hikaye diyor ki, tanga giyen protestocu kalabalığı,

I love that, throngs of thong-wearing protesters bared their bums on

bunu seviyorum, tanga giyen protestocu kalabalığı Avustralya'nın Gold Coast'unda

Australia's Gold Coast as they showed their opposition to calls for

g-string bikini yasağı çağrılarına karşı olduklarını gösterirken

a ban on g-string bikini bottoms.

serserilerini açığa çıkardılar dipleri.

The demonstration was called free the peach.

Gösteriye şeftalinin serbest bırakılması adı verildi.

And it's, yeah, it's because some people are calling, saying the

Ve evet, bazı insanlar arayıp

skimpiest swimwear is just demeaning to women, that it's objectifying them,

en dar mayoların kadınları küçük düşürdüğünü, onları nesneleştirdiğini,

and it's unpleasant, and it should be banned, and other people are like, we

nahoş olduğunu, yasaklanması gerektiğini söylüyorlar ve diğer insanlar da "

should have the freedom to bare our bums if that's what we want to do.

çıplak giyinme özgürlüğüne sahip olmalıyız" diyorlar. eğer yapmak istediğimiz buysa serserilerimiz.

I thought that was quite an interesting story.

Bunun oldukça ilginç bir hikaye olduğunu düşündüm.

Yeah, but then, I mean, if you really want to get into the politics of just how big

Evet ama eğer gerçekten

some underwear, some beachwear has to be.

bir iç çamaşırının ve plaj kıyafetinin ne kadar büyük olması gerektiğine dair siyasete girmek istiyorsanız.

I mean, are you gonna have police going up and down the beach?

Yani polisin sahilde bir aşağı bir yukarı dolaşmasını mı sağlayacaksın?

Well that's the thing, yeah.

Checking the, checking the size of everybody's...

İşte olay bu, evet.

Kontrol ediyorum, herkesin ölçüsünü kontrol ediyorum...

Yeah, at what point do you start, can you show a little bit of your butt?

Evet, ne zaman başlıyorsun, kıçını biraz gösterebilir misin?

Or does it have to be fully covered?

Yoksa tamamen kapatılması mı gerekiyor?

I mean, yeah.

Yani evet.

Yeah, you're gonna get the ruler out and start measuring people on the beach.

Evet, cetveli çıkarıp sahildeki insanları ölçmeye başlayacaksın.

It doesn't sound great.

Kulağa pek hoş gelmiyor.

I think I'm going to be with the bare bummers on that story.

Sanırım bu hikayede çıplak serserilerle birlikte olacağım.

Yeah.

Evet.

I can understand wanting to bare your bum if you've got lots of sunshine.

Çok fazla güneş ışığı varsa kıçını açmak istemeni anlayabiliyorum.

It's nothing worse than having that, what we call the bikini line, you know,

Bikini çizgisi dediğimiz,

the tan line, cutting your bum in half.

bronzlaşma çizgisine sahip olmaktan, poponuzu ikiye bölmekten daha kötü bir şey değil.

Did you see the one about the Guinness World Records oldest dog?

Guinness Dünya Rekorları'na giren en yaşlı köpekle ilgili olanı gördün mü?

Yes.

Do you know what?

Evet.

Ne var biliyor musun?

I've even followed that story quite, quite a bit, actually,

Hatta bu hikayeyi epeyce takip ettim aslında

because SEND7 reported on that.

çünkü SEND7 bunu haber yapmıştı.

It must have been, ooh, maybe, maybe six months ago or something when Bobby.

Ooh, belki altı ay önce falan olmuş olmalı, Bobby.

Yeah, Bobby the dog.

Evet, köpek Bobby.

When Bobby the Portuguese dog actually won the award for the oldest dog.

Portekizli köpek Bobby, en yaşlı köpek ödülünü kazandığında.

And then, then we reported when he died a few months later, in October, there

Ve sonra, birkaç ay sonra Ekim ayında öldüğünü bildirdik, işte

you go, I know this story quite a bit.

bu hikayeyi oldukça iyi biliyorum.

Oh, good memory!

Ah, güzel hafıza!

I think he was supposed to be 31, and then...

Sanırım 31 yaşında olması gerekiyordu, sonra...

Yeah, 31 and 165 days old.

Evet, 31 ve 165 günlük.

There you go, there you go.

İşte gidiyorsun, işte gidiyorsun.

But it was only recently that the Guinness World Records have taken it away.

Ancak yakın zamanda Guinness Dünya Rekorları onu elinden aldı.

They've stripped him of his title.

Onun unvanını elinden aldılar.

They've stripped him of his title, exactly right, saying that

Yeterli kanıt olmadığını söyleyerek, tam olarak haklı olarak unvanını elinden aldılar

there wasn't enough evidence.

.

And I think it was because the owners in these old registries from the 90s,

Ve bence bunun nedeni, 90'lardan kalma eski kayıtlardaki sahiplerin,

they were allowed to write in their own date of birth of the dog, and

köpeğin kendi doğum tarihini yazmalarına izin verilmiş olmasıydı ve

because they were allowed to write it in themselves, the Guinness World

bunu kendilerinin yazmalarına izin verilmiş olmasıydı, Guinness Dünya

Record says, actually, we don't have enough proof that that's actually true.

Rekoru diyor ki, aslında, bunun gerçekten doğru olduğuna dair yeterli kanıtımız yok.

You could have just made that up.

Bunu uydurabilirdin.

So they've taken it away.

Yani onu alıp götürdüler.

They've got to maintain their high standards, right?

Yüksek standartlarını korumaları gerekiyor, değil mi?

So, they can't just say we'll take your word for it.

Yani sizin sözünüze güveneceğimizi söyleyemezler.

What they've now gone back to saying was the oldest dog was this dog called

Şimdi geriye dönüp en yaşlı köpeğin

Bluey from Australia who was around in 1935 or something like that, which

1935'te ortalıkta dolaşan Avustralyalı Bluey adlı köpek olduğunu söylediler

was 29 and I think really that those records can't be that good either right?

, o da 29 yaşındaydı ve bence bu kayıtlar da o kadar iyi olamaz değil mi?

From the 1930s of a dog.

1930'lardan bir köpeğin.

Yeah, how can you prove that?

Evet, bunu nasıl kanıtlayabilirsin?

These dogs have got a life expectancy of like 12 to 14 years.

Bu köpeklerin 12 ila 14 yıl gibi bir yaşam beklentisi var.

And so, to live like nearly 30 or over 30 years is it's like a person

Ve böylece, neredeyse 30 veya 30 yıldan fazla yaşamak, bir insanın 180, 190 yaşına gelmesi gibidir

getting to, you know, 180, 190, it seems a little bit far-fetched to me.

, bana biraz abartılı görünüyor.

It does, yeah!

Öyle, evet!

The other things that popped up in the news for me that I

Haberlerde benim için

thought were interesting, both are around dental news, nashers.

ilginç olduğunu düşündüğüm diğer şeyler de diş hekimliği haberleri ve nashers ile ilgiliydi.

The first is that some children, I think, this is specifically in America, are being

Birincisi, bazı çocuklara, sanırım, özellikle Amerika'da,

gifted like a hundred dollar bills and designer jewellery by the tooth fairy.

diş perisi tarafından yüz dolarlık banknotlar ve özel tasarım mücevherler gibi hediyeler veriliyor.

Wow!

Vay!

Yeah.

Those are some spoiled children.

Evet.

Bunlar şımarık çocuklar.

Yeah.

Did you ever have a visit from the tooth fairy when you were growing up?

Evet. Büyürken hiç diş perisi sizi ziyaret etti mi?

Do you know what, we didn't do that in my family, actually.

Biliyor musun, biz bunu ailemde yapmadık aslında.

No?

HAYIR? Ama biliyorum...

But I know...

What did you do with your teeth when they fell out?

Düştüklerinde dişlerinle ne yaptın?

Just...

Sadece...

I can't remember.

Hatırlayamıyorum.

Stuck them in the bin.

Onları çöp kutusuna sıkıştırdım.

Yeah.

No, no, I think I kept them somewhere lying around.

Evet.

Hayır, hayır, sanırım onları ortalıkta bir yerde sakladım.

I didn't do, didn't do the tooth fairy.

Yapmadım, diş perisini yapmadım.

We had the tooth fairy.

Diş perimiz vardı.

I think it was like we got 20 pence or 50 pence if we were a little older, perhaps.

Sanırım biraz daha büyüseydik 20 peni ya da 50 peni alıyorduk belki.

That sounds reasonable.

Bu mantıklı görünüyor.

Yeah.

Evet.

So for those listening who aren't familiar with the tooth fairy, the tooth

Diş perisine aşina olmayanlar için, diş

fairy visits when you lose a tooth, one of your milk teeth or your baby

perisi bir dişinizi, süt dişlerinizden birini veya süt dişlerinizi kaybettiğinizde ziyarete gelir

teeth, you've put it under your pillow.

, onu yastığınızın altına koyarsınız.

And then as you sleep, the tooth fairy will come and replace your

Ve siz uyurken diş perisi gelip dişinizin yerine

tooth with a gift, a coin, usually.

genellikle bir hediye, bir bozuk para koyar.

If you've got good teeth, if you've got rotten teeth and you haven't been

Dişleriniz sağlamsa, çürük dişleriniz varsa ve

brushing your teeth and looking after them, then she doesn't want your teeth.

dişlerinizi fırçalayıp bakımını yapmıyorsanız, o zaman dişlerinizi istemiyor demektir.

But yeah, I mean, it's crazy if these kids are getting like designer

Ama evet, demek istediğim, bu çocukların tasarım takılar ve yüz dolarlık banknotlar gibi davranması çılgınlık

jewellery and hundred dollar bills, that is definitely a spoiled child.

, bu kesinlikle şımarık bir çocuk.

I would...

Absolutely, yeah.

Ben... Kesinlikle, evet.

Yeah.

Evet.

Anyway, the other tooth story is about Winston Churchill's false teeth.

Neyse diğer diş hikayesi Winston Churchill'in takma dişleriyle ilgili.

Oh, yes.

Oh evet.

Yeah, yeah, yeah.

I heard about that one.

Evet evet evet.

Bunu duymuştum.

Yeah, yeah, yeah.

Evet evet evet.

They were snapped up.

Yakalandılar.

I love that.

They were snapped up at auction for 18,000 pounds.

Bunu sevdim.

Açık artırmada 18 bin liraya satıldılar.

Yeah.

Evet.

Yeah, amazing.

Can you imagine?

Evet, muhteşem.

Hayal edebilirsiniz?

Yeah.

I wonder what people are going to do with those.

Evet.

İnsanların bunlarla ne yapacağını merak ediyorum.

I suppose they're not going to be using them and going,

Sanırım onları kullanmayacaklar ve

"I've got Winston Churchill's false teeth in my mouth."

"Ağzımda Winston Churchill'in takma dişleri var" demeyecekler.

No.

Hayır

Yeah.

Oh, can you?

. Evet. Yapabilir misin?

Ugh, yeah.

Ah, evet.

Gross.

Brüt.

Yeah, but apparently that they he was wearing them in some particular speeches.

Evet ama belli ki bazı konuşmalarda bunları takıyordu.

Yeah, we'll fight them on the beaches.

Evet, onlarla sahilde savaşacağız.

Yeah.

Yeah.

Evet.

Evet.

And well, there are many famous speeches, but apparently he had

Pek çok ünlü konuşma var ama görünüşe göre

like four sets of false teeth.

dört takım takma dişleri varmış.

So, I don't think you can definitely say that the ones that you just spent 18,000

Bu yüzden, özellikle o büyük konuşmalar sırasında giydiği kıyafetlere

pounds on all the ones that he wore specifically during those big speeches.

18.000 pound harcadığınızı kesinlikle söyleyebileceğinizi sanmıyorum .

They might have just been his spare pair that sat in the back of a dusty drawer.

Tozlu bir çekmecenin arkasında duran yedek çifti olabilirlerdi.

Yeah.

Evet.

I do know of another auction story recently, actually, which was from a few

Yakın zamanda başka bir müzayede hikayesini biliyorum, aslında, birkaç

weeks ago that was somebody wanted to sell this big cabinet, like a wardrobe

hafta öncesine ait, birisi bu büyük dolabı, bir gardırop gibi, müzayedede satmak istiyordu

at auction, that they thought was from like the 1830s or something like that.

, 1830'lardan ya da buna benzer bir şeyden olduğunu düşünüyorlardı.

So, like almost 200 years old.

Yani neredeyse 200 yaşında gibi.

And when they were going to be taking it to the auction house,

Ve onu müzayede evine götürecekleri zaman,

they found a lemon inside it and the lemon had an inscription.

içinde bir limon buldular ve limonun üzerinde bir yazı vardı.

So, like, somebody had written on this lemon that, and it said,

Yani birisi bu limonun üzerine şöyle yazmıştı ve şöyle yazıyordu:

"From somebody to somebody"

"Birinden birine"

I think it was 1780 something.

Sanırım 1780'den kalma bir şeydi.

So, like, it was, the lemon was 250 or 270 years old or something like that.

Yani limon 250 ya da 270 yaşında falandı.

Sorry, if I'm getting this story wrong.

Eğer bu hikayeyi yanlış anladıysam özür dilerim.

And so, they found this lemon in the wardrobe and then they put that on auction

Ve böylece, dolapta bu limonu buldular ve onun

instead and it was shown to be, you know that that old 270 years old or something

yerine onu açık artırmaya çıkardılar ve bunun 270 yaşında falan olduğu gösterildi

and that sold for a few thousand pounds.

ve birkaç bin pounda satıldı.

And the wardrobe only got like 40 pounds.

Ve gardırobun sadece 40 poundu vardı.

Wow.

Vay.

Yeah.

The things people want.

Evet. İnsanların istediği şeyler.

It's crazy what people spend their money on.

İnsanların paralarını neye harcadıkları çok çılgınca.

It is.

Bu.

Yeah.

Yeah.

Evet. Evet.

Totally.

Kesinlikle.

I don't know whether I would prefer to have a really old lemon or Winston

Gerçekten eski bir limonu mu yoksa Winston Churchill'in takma dişlerini

Churchill's false teeth, but yeah.

mi tercih ederdim bilmiyorum ama evet.

So coming back to our lovely learners.

O halde sevgili öğrencilerimize geri dönüyoruz.

How would you suggest that an English learner can make the most

İngilizce öğrenen bir kişinin İngilizceyi haberler aracılığıyla öğrenmesinden

of learning English through news?

en iyi şekilde yararlanmasını nasıl önerirsiniz ?

Yeah.

Evet.

I suppose from my perspective of how I've used the news as a learner,

Sanırım bir öğrenci olarak haberleri nasıl kullandığıma dair bakış açıma göre,

it's primarily been from having this contact with it every day.

bu öncelikle haberle her gün temasa geçmekten kaynaklanıyor.

So just having, it's such an easy thing to slip into your routine, to listen to

Yani rutininize dahil olmak, haberleri dinlemek o kadar kolay ki

the news, you know, like when I go down and make myself a breakfast, I put on

, aşağı inip kendime kahvaltı hazırladığımda

French radio for 10 minutes or something.

10 dakikalığına Fransız radyosunu açıyorum falan.

And it's just like a routine that I have every day.

Ve bu tıpkı her gün yaşadığım bir rutin gibi.

And it's easy to do that with, with the news.

Ve bunu haberlerle yapmak çok kolay.

So, it's, it's good for people who, even if they're not like actively

Yani, aktif olarak olmasalar bile bu, insanlar için iyidir.

learning English, it's a good way to kind of keep up with it.

İngilizce öğrenmek, ona ayak uydurmanın iyi bir yoludur.

But then for people who want to do it more actively and actually engage more

Ancak bunu daha aktif bir şekilde yapmak isteyen ve

with their contents, then they can.

içerikleriyle daha fazla ilgilenmek isteyen insanlar bunu yapabilirler.

If they're following a story every day, then it can be easier to pick up more

Her gün bir hikayeyi takip ediyorlarsa, aynı hikayeden giderek

and more words from the same story.

daha fazla kelime almak daha kolay olabilir

If they know about a story in their own language, then they're more

. Bir hikayeyi kendi dillerinde biliyorlarsa,

likely to understand it in English.

onu İngilizce olarak anlama olasılıkları daha yüksektir.

Because of the context.

Bağlam nedeniyle.

Exactly, yeah, the context.

Kesinlikle evet, bağlam.

And then of course if they really want to, well, with something like

Ve elbette eğer gerçekten isterlerse,

SEND7, they could print out their transcripts, or be following it

SEND7 gibi bir şeyle transkriptlerini yazdırabilirler veya

by reading it at the same time.

aynı anda okuyarak takip edebilirler.

There's some activities they can do.

Yapabilecekleri bazı aktiviteler var.

Yeah, and then you can go ahead and report to other people what you've heard.

Evet, sonra devam edip duyduklarınızı başkalarına anlatabilirsiniz.

You can discuss, you know, my partner and I, we often, if I go out in the car and

Ortağım ve ben sık sık, eğer arabaya binersem ve

I've listened to a radio, like, you listen to LBC just, just because occasionally...

radyo dinlersem, mesela LBC dinlerseniz, sırf arada sırada...

It's great.

...I find it interesting.

Bu harika. ...ilginç buluyorum.

They discuss things a little bit more in-depth.

Konuyu biraz daha derinlemesine tartışıyorlar.

And I will often come back after listening to that and say,

Ve bunu dinledikten sonra sık sık geri gelip

"Oh, did you hear about this?"

"Ah, bunu duydun mu?" diyeceğim.

And so then we discuss it and I say,

Sonra bunu tartışıyoruz ve ben de

"Oh, well, apparently."

"Ah, görünüşe göre" diyorum.

And I'd give him more details about the story and then he'll take it or

Ve ona hikaye hakkında daha fazla ayrıntı verirdim ve sonra ya alır ya da

leave it completely ignore me perhaps.

bırakır, belki de beni tamamen görmezden gelir.

But your listeners, or anyone who's learning English through news can use

Ancak dinleyicileriniz veya İngilizceyi haberler aracılığıyla öğrenen herhangi biri

that as an activity to then take what they're hearing, make some notes of

bunu bir aktivite olarak kullanabilir, daha sonra duyduklarını alabilir,

the interesting vocabulary, that's, specifically attached to that story

özellikle o hikayeye eklenen ilginç sözcüklerden bazı notlar alabilir

and then replay it, go and retell it to someone using that vocabulary,

ve sonra onu tekrar oynatıp gidip yeniden anlatabilir. Bu kelime dağarcığını kullanan birine,

so that you're actually kind of making it more active for yourself.

böylece aslında onu kendiniz için daha aktif hale getiriyorsunuz.

Yeah.

Well, let's think about the four things now.

Evet. Şimdi bu dört şeyi düşünelim.

So, listening, well, you're listening to it anyway.

Yani, dinliyorsunuz, yine de dinliyorsunuz.

So that's the idea.

İşte fikir bu.

Reading, you can obviously read the news.

Okumak, tabii ki haberleri okuyabilirsiniz.

If you're listening to SEND7, you can read the transcripts.

SEND7'yi dinliyorsanız transkriptleri okuyabilirsiniz.

Or reading any other part of the news that you can that you can find

Veya haberin başka bir bölümünü okuyabileceğiniz

writing you can challenge yourself.

yazıları okuyarak kendinize meydan okuyabilirsiniz.

So, you can say you can make yourself try to write in your own words something that

Yani, Hindistan'da yeni duyduğunuz bir şeyi kendi kelimelerinizle yazmaya kendinizi zorlayabileceğinizi söyleyebilirsiniz

you've just been hearing about in India.

.

Or writing a text to a friend.

Veya bir arkadaşınıza mesaj yazmak.

Did you hear about the bare bottom protest in Australia?

Avustralya'daki çıplak dip protestosunu duydunuz mu?

Yeah, fantastic Yeah, exactly.

Evet, harika Evet, kesinlikle.

Yeah.

Yeah.

Evet.

Evet.

Yeah start a conversation with a friend like that.

Evet, bir arkadaşınızla böyle bir sohbet başlatın.

And of course speaking you can do the same thing.

Ve elbette konuşarak da aynı şeyi yapabilirsiniz.

Talk to your friend about it.

Arkadaşınızla bunun hakkında konuşun.

If you don't have somebody to talk to, talk to yourself.

Konuşacak kimsen yoksa kendinle konuş.

Like, I used to do that when I was in Argentina, when I was by myself.

Mesela bunu Arjantin'deyken, tek başımayken yapardım.

Just walk around talking to yourself.

Sadece kendi kendine konuşarak dolaş.

Yeah.

Evet.

Talk to myself in Spanish.

Kendi kendime İspanyolca konuş.

Yeah.

Maybe if I was in public, then maybe just in my head.

Evet.

Belki toplum içinde olsaydım, o zaman belki sadece kafamın içinde.

But, yeah, yeah.

Ama evet, evet.

Just try and think, how do I say that?

Sadece dene ve düşün, bunu nasıl söylerim?

If I wanted to say this, how would I say this?

Eğer bunu söylemek isteseydim bunu nasıl söylerdim?

Yeah.

Evet.

Fantastic.

There you go.

Fantastik.

İşte buyurun.

I've got one last question for you.

Sana son bir sorum var.

So, one thing I struggle with when I'm including factual or historical

Dolayısıyla içeriğime gerçeklere dayalı veya tarihi eserler dahil ederken uğraştığım şeylerden biri

pieces within my content is pronunciation of names and places.

de adların ve yerlerin telaffuzudur.

How do you make sure that you're pronouncing things correctly?

Bir şeyleri doğru telaffuz ettiğinizden nasıl emin olursunuz?

I recently did an episode which hasn't been released yet that includes talking

Geçenlerde, satranç büyükustalarından bahsetmeyi içeren henüz yayınlanmamış bir bölüm yaptım

about chess grandmasters and there's a Russian chap who was a chess grandmaster.

ve satranç büyükustası olan bir Rus var.

I can't remember his name off the top of my head.

Adını aklımdan çıkmıyor.

Garry Kasparov.

Garry Kasparov.

Kasparov.

Kasparov.

Kasparov.

And I think I was calling Garry Kaspernov or something.

Kasparov. Ve sanırım Garry Kaspernov'u filan arıyordum.

It was completely messing it up.

Tamamen ortalığı karıştırıyordu.

And then one of my team, who's Ukrainian, was like, you've mispronounced this quite

Ve sonra ekibimden Ukraynalı biri şöyle dedi: Bunu pek

a few times, you might want to record it.

çok kez yanlış telaffuz ettin, kaydetmek isteyebilirsin.

I probably have as well.

Muhtemelen bende de var.

I've, I've, I've said Kasparov because I've read that myself.

Kasparov dedim, dedim çünkü bunu kendim okudum.

I think in Russian it's Kasparov.

Sanırım Rusça'da Kasparov.

Yeah, it could be.

Evet, olabilir.

Yeah, it could be.

Yeah, but I'd completely, I'd really, really made mincemeat of

Evet, olabilir. Evet, ama ben gerçekten ama gerçekten

the name and it happens a lot.

ismini kıyma haline getirmiştim ve bu çok oluyor.

I completely mispronounce names and places and how do you make

İsimleri ve yerleri tamamen yanlış telaffuz ediyorum ve

sure that you're not doing that?

bunu yapmadığınızdan nasıl emin olabilirsiniz?

Wow.

I'm going to sound like an advert right now.

Vay.

Şu anda bir reklam gibi görüneceğim.

So, disclaimer, this is not an advert, right?

Yani sorumluluk reddi beyanı, bu bir reklam değil, değil mi?

But honestly, there's this website called Forvo, which I use all the time.

Ama dürüst olmak gerekirse Forvo adında her zaman kullandığım bir web sitesi var.

I've never been asked this question before, by the way, Anna, and this is

Bu arada bu soru bana daha önce hiç sorulmamıştı Anna ve bu

the first time I've ever been asked this, but I use it all the time.

bana ilk kez soruluyor ama her zaman kullanıyorum.

If I'm ever not sure how to pronounce a name there's this website called

Eğer bir ismin nasıl telaffuz edileceğinden emin olamıyorsam,

Forvo and it's just a website of people pronouncing words, but mostly names.

Forvo adında bir internet sitesi var ve bu sadece insanların sözcükleri ama çoğunlukla isimleri telaffuz ettiği bir internet sitesi.

Yeah, can you can you spell that out for me?

Evet, bunu benim için açıklayabilir misin?

F O R V O.

FORV O.

Okay,

Tamam,

F O R V O.

I guess it's dot com.

FORV O.

Sanırım nokta com.

I think I can't remember.

Sanırım hatırlayamıyorum.

Yeah, I use it all the time.

Evet, her zaman kullanıyorum.

So...

Fantastic.

Çok fantastik.

I will...

Almost every day.

Ben...

Neredeyse her gün.

...add that to my list of resources.

...bunu kaynaklar listeme ekle.

That's brilliant.

Bu harika.

It's really really useful and you and they generally have a few

Bu gerçekten çok faydalı ve siz ve onların genellikle bunu söyleyen birkaç

different people saying it as well.

farklı insanı da var.

So, it's just people recording themselves saying that name and it

Yani sadece insanlar bu ismi söyleyerek kendilerini kaydediyorlar ve bu,

shows the country that the person who is speaking comes from as well.

konuşan kişinin hangi ülkeden geldiğini de gösteriyor.

So, you might have a Ukrainian saying Gary Kasparov.

Ukraynaca Gary Kasparov deyişi olabilir.

But you might have a Russian saying Gary Kasparov.

Ama Gary Kasparov diyen bir Rus olabilir.

I don't know and you can hear it and choose your favourite one.

Bilmiyorum ve bunu duyabilir ve en sevdiğinizi seçebilirsiniz.

Yeah, fantastic.

Really useful.

Evet, harika.

Gerçekten kullanışlı.

Yeah, that's a really, really useful little resource you've shared with me.

Evet, benimle paylaştığın gerçekten çok faydalı küçük bir kaynak.

Thank you.

Teşekkür ederim.

Yeah, no problem.

Evet sorun değil.

Well, thank you so much for being here and if my listeners would like to come

Burada olduğunuz için çok teşekkür ederim ve eğer dinleyicilerim

over and start adding news to their daily routine, where can they find you?

gelip günlük rutinlerine yeni haberler eklemek isterlerse

Well, if they're listening in a podcast app, then they can

sizi nerede bulabilirler? Eğer bir podcast uygulamasında dinliyorlarsa

search Simple English News Daily.

Simple English News Daily'de arama yapabilirler.

Simple English News Daily.

Basit İngilizce Haber Günlük.

Or if they don't have a podcast app, well, you should go and get one

Veya bir podcast uygulaması yoksa gidip bir tane edinmelisiniz

because podcast apps are the best.

çünkü podcast uygulamaları en iyisidir.

Yeah.

I can recommend Spotify, Apple Podcasts, Pocket Casts, Castbox, whatever.

Evet.

Spotify, Apple Podcasts, Pocket Casts, Castbox vb.'yi tavsiye edebilirim.

But it's also on send7.org.

Ama aynı zamanda send7.org'da da var.

So S E N D 7 .org.

Yani GÖNDER 7 .org.

And just in case you didn't pick up on it before, SEND7 stands for

Daha önce anlamadıysanız diye söylüyorum, SEND7,

Simple English News Daily and the 7 is seven minutes because it's

Simple English News Daily anlamına gelir ve 7, yedi dakikadır çünkü

a seven minute podcast every day.

her gün yedi dakikalık bir podcast'tir.

So, there you go.

Al işte ozaman, buyur.

Fantastic.

Fantastik.

Well, it's been an absolute pleasure.

Kesinlikle büyük bir zevkti.

So, thank you for joining.

Katıldığın için teşekkürler.

I will put your links in the description and in the show notes so

Kolayca bulunabilmesi

that it can be easily found as well.

için bağlantılarınızı açıklamalara ve gösteri notlarına koyacağım

Take very good care.

. Kendinize çok iyi bakın.

And until next time, goodbye.

Bir dahaki sefere kadar hoşçakalın.

Bye.

Hoşçakal.

Thanks for having me, Anna.

Beni kabul ettiğin için teşekkürler Anna.

Bye.

Hoşçakal.