Trip Down Memory Lane with Rock n' Roll English - British English Podcast

You are listening to the English Like A Native Podcast.

İngilizce Like A Native Podcast'ini dinliyorsunuz.

This is not your typical English language learning resource.

Bu, tipik İngilizce dil öğrenme kaynağınız değil.

No, there are no textbooks.

Hayır ders kitapları yok.

There are no grammar rules.

Gramer kuralları yoktur.

Instead, you just have the weird and wonderful version of English

Bunun yerine, Birleşik Krallık'ta konuşulduğunu duyacağınız

that you'll hear spoken in the UK.

İngilizcenin tuhaf ve harika versiyonuna sahipsiniz .

So tune in for your daily dose of very ordinary chatter with

Öyleyse, çok sıradan bir İngiliz kızıyla günlük dozda çok sıradan sohbete hazırlanın

a very ordinary English girl.

.

I'm your host, Anna, and today we have a very special guest, the host of

Ben sunucunuz Anna'yım ve bugün çok özel bir konuğumuz var,

podcast Rock n' Roll English,

Rock n' Roll English podcast'inin sunucusu,

which is very funny.

ki bu çok komik.

You should check it out.

Kontrol etmelisin.

Yes, today we have Martin with us and we are going to be discussing our thoughts

Evet, bugün yanımızda Martin var ve değişen İngiliz High Street'i hakkındaki

on the changing British High Street.

düşüncelerimizi tartışacağız .

Now, I must also mention before I bring Martin in, that I was a guest on his

Şimdi, Martin'i getirmeden önce şunu da belirtmeliyim ki, onun podcast'ine konuk oldum

podcast and we had a very interesting chat about the differences between

ve İngiltere'nin Kuzeyi ile Güneyi

the North and the South of England.

arasındaki farklar hakkında çok ilginç bir sohbet yaptık .

So make sure you tune into that.

Bu yüzden buna uyum sağladığınızdan emin olun.

I'll put the links in the description of this particular podcast episode.

Bağlantıları bu özel podcast bölümünün açıklamasına koyacağım.

So without further ado, let me introduce Martin.

Lafı fazla uzatmadan Martin'i tanıtayım.

So, hi Martin, how are you?

Merhaba Martin, nasılsın?

Hello, Anna.

Merhaba Anna.

Very well, thanks.

Çok iyi teşekkürler.

Thanks for having me on.

Beni kabul ettiğin için teşekkürler.

Oh, thank you so much for joining me.

Bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

So, Martin, you have your own podcast, Rock n' Roll English.

Martin, senin kendi podcast'in var, Rock n' Roll English.

Firstly, the

Öncelikle

name Rock n' Roll English,

Rock n' Roll İngilizcesi,

are you a rock 'n' roll kind of guy?

rock 'n' roll tarzı bir adam mısınız?

Are you a musician of sorts?

Bir çeşit müzisyen misiniz?

I obviously get this question a lot and I do kind of feel a bit

Açıkçası bu soruyu çok sık alıyorum ve bu ismi seçtiğim için

stupid now for choosing that name.

kendimi biraz aptal hissediyorum

If I really think about it, the name was just,

. Gerçekten düşünürsem, isim sadece

'Oh, that sounds cool.

'Ah, bu kulağa hoş geliyor' idi.

I'll just use that.'

Sadece bunu kullanacağım.'

In time, I've then since added, I'm not even sure if this story is true, but

Zamanla şunu ekledim, bu hikayenin doğru olup olmadığından bile emin değilim ama

it's a kind of rock 'n' roll spirit, like be who you want, say what you want.

bu bir tür rock 'n' roll ruhu, tıpkı istediğin kişi ol, istediğini söyle gibi.

But yeah, am I a musician?

Ama evet, ben müzisyen miyim?

No, unfortunately.

Hayır maalesef.

So what brought you into podcasting?

Peki sizi podcasting'e getiren şey neydi?

'Cause you've been at it for quite a while now.

Çünkü uzun zamandır bu işin içindesin.

Yeah, I have.

Evet sahibim.

It still seems to me, 'cause as I mentioned to you

Bana hala öyle geliyor çünkü podcast öncesi sohbetimizde de

in our pre-podcast chat,

bahsettiğim gibi

I still have no idea what I'm doing.

, hala ne yaptığım hakkında hiçbir fikrim yok.

So it still seems to me like I'm a newbie.

Bu yüzden bana hâlâ acemiymişim gibi geliyor.

But obviously in this online world we live in, things move quite quick.

Ama açıkçası yaşadığımız bu çevrimiçi dünyada işler oldukça hızlı ilerliyor.

So I've been doing it now for six and a half years, a little bit longer.

Yani bunu altı buçuk yıldır, biraz daha uzun süredir yapıyorum.

And yeah, I was a big podcast fan, like I still am.

Ve evet, büyük bir podcast hayranıydım, hâlâ da öyleyim.

And I kind of just thought, you know what, I fancy having a go at this.

Ve düşündüm ki, biliyor musun, bunu denemek hoşuma gidiyor.

And I also, obviously I was teaching English anyway, and I never really had

Ve ayrıca, tabii ki zaten İngilizce öğretiyordum ve hiçbir zaman

lots of, or much good listening material to give to my students and I actually

öğrencilerime verecek çok fazla veya çok iyi dinleme materyalim olmadı ve aslında

recorded the first probably 10 episodes that I didn't, like, publish anywhere,

muhtemelen ilk 10 bölümü kaydettim ve hiçbir yerde yayınlamadım

I literally just sent them manually via email to students and they all said,

, kelimenin tam anlamıyla bunları öğrencilere e-posta yoluyla manuel olarak gönderdim ve hepsi

"Oh no, this is brilliant!"

"Ah hayır, bu harika!"

So then I thought,

dedi. Sonra

'Right, let's do this.'

'Pekala, hadi bunu yapalım' diye

And it took me about two years to pluck up the courage to actually publish

düşündüm . Ve bunu internette yayınlama cesaretini toplamam yaklaşık iki yılımı aldı

it online, because I was so worried what everyone obviously would say.

çünkü herkesin açıkça ne söyleyeceğinden çok endişeliydim.

And yeah, that, that's how it started.

Ve evet, işte böyle başladı.

That's how I'm here.

Ben bu şekilde buradayım.

Yeah.

Evet.

Fantastic.

And once you started, you didn't look back.

Fantastik.

Ve bir kez başladın mı arkana bakmadın.

Exactly.

Kesinlikle.

Yeah.

Evet.

I often tell people this, that if you do things online, you will be surprised how

İnsanlara sık sık şunu söylüyorum; eğer işleri çevrimiçi yaparsanız,

quickly people start paying attention.

insanların ne kadar çabuk dikkat etmeye başladıklarına

And you know, I remember the first time I broke the hundred download

şaşıracaksınız . Ve biliyorsunuz, yüz indirme

barrier and I was over the moon.

sınırını ilk kez aştığım ve çok sevindiğim zamanı hatırlıyorum.

I actually just couldn't believe it.

Aslında buna inanamadım.

And I remember even looking at the countries and like there

Hatta ülkelere baktığımı ve

were countries very far away.

çok uzaktaki ülkeler varmış gibi baktığımı hatırlıyorum.

And I was just thinking,

Ben de

'Oh my God, I cannot believe this.'

'Aman Tanrım, buna inanamıyorum' diye

And then, yeah, once you've got even just a small number like that of people

düşünüyordum . Ve sonra, evet, dikkat eden kişi sayısı kadar küçük bir sayıya sahip olduğunuzda

paying attention, it's surprising how much motivation you can find to keep going.

, devam etmek için ne kadar motivasyon bulabileceğiniz şaşırtıcıdır.

Yeah.

Evet.

It's funny, isn't it, how we can be so nervous about

Podcast gibi bir şey yaparken

doing something like podcasts.

nasıl bu kadar gergin olabildiğimiz komik değil mi?

I mean, it's probably one of the safest forms of putting out

Demek istediğim, bu muhtemelen çevrimiçi içerik yayınlamanın en güvenli biçimlerinden biridir

content online because people don't really talk back to you.

çünkü insanlar aslında size karşılık vermezler.

You don't see the likes and the dislikes and you don't have the negative comments.

Beğenilenleri ve beğenilmeyenleri görmüyorsunuz ve olumsuz yorumlarınız yok.

I occasionally get an email through but it's nowhere near the level of interaction

Ara sıra bir e-posta alıyorum ama bu , diğer sosyal platformlarda gördüğüm

I see on other social platforms, which is a blessing and a curse.

etkileşim düzeyine yakın bile değil , bu hem bir lütuf hem de bir lanet.

It's a blessing in the sense that I'm a little bit oblivious to what's going on.

Olan bitenden biraz habersiz olmam anlamında bir lütuf.

I just put out the content and hope for the best, and, you know, it's great

Sadece içeriği ortaya koyuyorum ve en iyisini umuyorum ve biliyorsunuz, benim için

not to have the negativity that can

tüm deneyimi çok hızlı bir şekilde değiştirebilecek

very quickly change the whole experience

olumsuzluklara sahip olmamak harika

for me, but then it's a curse because you can't interact and know what's working

, ama sonra bu bir lanet çünkü etkileşim kuramıyorsunuz ve neyin işe yaradığını bilmiyorsunuz

well and what's not working so well.

peki ve ne pek iyi çalışmıyor?

It's quite difficult to read the data.

Verileri okumak oldukça zordur.

You don't get much data really do you?

Gerçekten fazla veri alamıyorsun değil mi?

Exactly.

Kesinlikle.

But yeah, that's obviously why I chose podcasting because I was, like

Ama evet, açıkçası bu yüzden podcasting'i seçtim çünkü

scared to put my face out there.

yüzümü ortaya koymaktan korkuyordum.

In fact, even on my website, I had like a cartoon picture of me,

Hatta web sitemde bile

which I still use, because I was too scared to show my actual face.

gerçek yüzümü göstermekten korktuğum için hala kullandığım bir karikatür resmim vardı.

So yeah, it is actually a good place to start if you want to get started in the

Yani evet, bu nedenlerden dolayı çevrimiçi dünyaya da

online world for those reasons as well.

başlamak istiyorsanız aslında başlamak için iyi bir yer

Yeah.

. Evet.

And so Rock n' Roll English,

Peki Rock n' Roll English,

can people just find you on any streaming service?

insanlar seni herhangi bir yayın hizmetinde bulabilir mi?

Any of the big podcast apps.

Büyük podcast uygulamalarından herhangi biri.

Yeah, I'm pretty sure it's on all of them.

Evet, hepsinde olduğundan eminim.

I'm not sure, but Spotify, Apple Podcast, Podcast Addict.

Emin değilim ama Spotify, Apple Podcast, Podcast Addict.

I don't know.

The list goes on and on.

Bilmiyorum. Liste uzayıp gidiyor.

Yeah.

Evet. Ve eminim ki önümüzdeki yıllarda da daha fazlası ortaya çıkacaktır.

And I'm sure there'll be more popping up over the coming years as well.

And your podcast is...

Ve sizin podcast'iniz...

well, it's hilarious and it's quite different, I'd say, to some of the

yani, çok komik ve piyasadaki diğer dinleme kaynaklarından

other listening resources that are out there, because you're just kind of

bazılarına göre oldukça farklı diyebilirim, çünkü siz bir

like, anything goes really, aren't you?

nevi "her şey yolunda gider" gibisiniz, değil mi? ?

It's very relaxed.

Çok rahat.

It's rock 'n' roll!

Very real, very rock 'n' roll.

Bu rock'n'roll!

Çok gerçek, çok rock'n'roll.

Exactly.

Kesinlikle.

Uh, yeah.

Oh evet.

And that was another part of the reasoning of just having a chat with some friends.

Ve bu, bazı arkadaşlarla sohbet etmenin mantığının bir başka parçasıydı.

So the people I generally talk to are really close friends, like some of which,

Genelde konuştuğum insanlar gerçekten yakın arkadaşlar, bazıları gibi

we've been friends since we were four.

biz de dört yaşımızdan beri arkadaşız.

Wow!

Vay!

We went to school together, so we are really close friends.

Okula birlikte gittik, yani gerçekten yakın arkadaşız.

They obviously, they know nothing about teaching English.

Belli ki İngilizce öğretmek konusunda hiçbir şey bilmiyorlar.

They've got normal jobs, let's say, and we just have a bit of a chat and then

Diyelim ki normal işleri var ve biraz sohbet ediyoruz ve sonrasında

afterwards, like, analyse what we've spoken about because, yeah, I was and

konuştuklarımızı analiz ediyoruz çünkü evet,

still am learning Italian, so, and I was listening to Italian podcasts and,

İtalyanca öğreniyordum ve hala da öğreniyorum, yani dinliyordum İtalyan podcast'lerini dinlersiniz ve

like, you listen to one about, like, Sicilian poetry in the, like, the 15th

mesela 15. yüzyıldaki Sicilya şiiriyle ilgili birini dinlersiniz,

century, which, yeah, is interesting, but sometimes you're just like, I

ki bu evet ilginçtir, ama bazen şöyle düşünürsünüz,

would rather just listen to a couple of people having a chat, so that's kind

sadece birkaçını dinlemeyi tercih ederim insanlar sohbet ediyor, bu yüzden

of what I thought I actually got as well inspiration from a podcast called

aslında bu şekilde Babam Porno Yazdı adlı bir podcast'ten de ilham aldığımı düşündüm

My Dad Wrote a Porno I'm, not sure if you've ever heard of that podcast.

. Bu podcast'i daha önce duyup duymadığınızdan emin değilim.

I haven't.

Yapmadım.

So it's obviously an English podcast for English people,

Yani bunun İngilizler için İngilizce bir podcast olduğu açık

but anyone can listen to it.

ama herkes onu dinleyebilir.

It's hilarious, where this guy's dad wrote a very exotic book and

Bu adamın babasının çok egzotik bir kitap yazması ve

they just go through the book and just read it and just have a laugh.

onların sadece kitabı okuyup okuması ve gülmesi

And it was brilliant.

çok komik .

I used to love listening to that.

Ve harikaydı.

And again, so I just thought I'd like to make something like this of just

Bunu dinlemeyi çok severdim.

entertaining people, just talking about random things and having a bit of a laugh.

Ve yine, insanları eğlendirmek, rastgele şeylerden konuşmak ve biraz gülmek için böyle bir şey yapmak istediğimi düşündüm

So that's what we do.

. Biz de bunu yapıyoruz.

Okay.

So today, we're going to talk about the high street.

Tamam aşkım.

Bugün ana cadde hakkında konuşacağız.

I tend to have a kind of British theme in some of my podcasts, kind

Bazı podcast'lerimde bir tür İngiliz temasına sahip olma eğilimindeyim, bir nevi

of talking about British culture.

İngiliz kültüründen bahsediyorum.

And, you know, I like to also be a little bit nostalgic, and look back at

Ve biliyorsunuz, biraz nostaljik olmayı ve

how things have changed over the years.

yıllar içinde her şeyin nasıl değiştiğine bakmayı da seviyorum.

Every time I'm driving down the high street these days,

Bu günlerde ne zaman ana caddede araba kullansam,

I'm always looking and going,

sürekli bakıyorum ve

"Oh my goodness, it's changed so much."

"Aman Tanrım, çok değişti" diyorum.

I used to love going to the high street when I was a kid and just hanging

Çocukken ana caddeye gitmeyi, takılmayı,

out and spending my pocket money, spending time there with my friends.

harçlığımı harcamayı, orada arkadaşlarımla vakit geçirmeyi severdim.

And these days it's a very different environment.

Ve bugünlerde çok farklı bir ortam var.

All the shops have changed and the variety, what's on offer has changed.

Tüm mağazalar değişti ve sunulanların çeşitliliği değişti.

So I was living in Italy until last year.

Geçen seneye kadar İtalya'da yaşıyordum.

And so I lived in Italy for like 12 years.

Ve böylece 12 yıl kadar İtalya'da yaşadım.

So I noticed this thing a lot, because every time I come back, and I'd be like,

Bu şeyi çok fark ettim, çünkü her geri döndüğümde "Ne, JJB kapalı mı?" diye

"What, like JJB's closed?!"

düşünüyordum.

Which was a sports shop.

Burası bir spor mağazasıydı.

And so yeah, I noticed this change in the local high street.

Ve evet, yerel ana caddedeki bu değişikliği fark ettim.

Yeah.

And even, now when I still go in, I'm still sometimes shocked

Evet.

Ve şimdi bile, hâlâ içeri girdiğimde,

when I go into town, as we say.

dediğimiz gibi, bazen kasabaya gittiğimde hâlâ şok oluyorum.

So yeah, I noticed this change.

Evet, bu değişikliği fark ettim.

You were taken aback by these changes.

Bu değişiklikler sizi şaşırttı.

Yeah, absolutely.

Evet kesinlikle.

But first of all, we call it the high street.

Ama her şeyden önce biz ona ana cadde diyoruz.

Now this only occurred to me a couple of days ago when I knew we

Bu sadece birkaç gün önce bu podcast'i kaydedeceğimizi

were going to record this podcast.

bildiğimde aklıma geldi .

Like, I'm not sure if it's the same in every country, every, anything you

Mesela her ülkede aynı olup olmadığından emin değilim,

drive down tends to have its own name.

arabayla indiğiniz her şeyin kendi adı vardır.

So we have roads, streets, avenues.

Yani yollarımız, sokaklarımız, caddelerimiz var.

Drives.

Drives.

Sürücüler.

Sürücüler.

Yeah.

Evet.

So you might have Anna Drive.

Yani Anna Drive'a sahip olabilirsiniz.

I don't think you'd have Anna Drive, but whatever it would...

Anna Drive'ın olacağını sanmıyorum ama ne olursa olsun...

King Drive.

King Drive.

But the high street is not always called 'High Street'.

Ancak ana caddeye her zaman 'Ana Cadde' denmez.

And I realised, oh, but we refer to every thoroughfare in the kind of

Ve şunu fark ettim ki, ah, ama

centre of an area, as the high street.

bir bölgenin merkezindeki her caddeye ana cadde

So a thoroughfare being like a route, a path that people go through.

diyoruz . Yani bir cadde bir rota gibidir, insanların geçtiği bir yol.

And it's usually they've got a lot of footfall if there's a thoroughfare.

Ve eğer bir cadde varsa genellikle çok fazla ayak sesi oluyor.

It means there's a lot of people coming through that particular route.

Bu, o rotadan çok sayıda insanın geldiği anlamına geliyor.

So it's like the main street within a town where there are

Yani bir kasabanın ana caddesi gibi,

shops on either side of the street.

caddenin her iki tarafında da dükkanlar var.

So it's normally around where there'd be a train station or a bus station, you

Yani normalde tren istasyonunun ya da otobüs terminalinin olduğu yerde, bilirsiniz

know, somewhere where lots of people are.

, pek çok insanın olduğu bir yerde.

And we refer to that in every single town as a high street, even if it's

Ve biz buna her kasabada ana cadde diyoruz, buna

not called 'High Street', like, you know, it might be called Charles

'High Street' denmese bile, bilirsiniz, Charles Road olarak adlandırılabilir

Road, but it's the high street.

, ama bu ana caddedir.

Of course.

Elbette.

Have you ever thought about that?

Hiç bunun hakkında düşündün mü?

Isn't that weird?

Bu tuhaf değil mi?

Yeah, no, I hadn't actually thought about it at all.

Evet, hayır, aslında bunu hiç düşünmemiştim.

But I would say certainly where I live, it would be...

Ama yaşadığım yerde kesinlikle öyle olurdu derdim...

And when I was a child, it was more common to say, "I'm going into town" than to

Ve çocukken, "Kasabaya gidiyorum" demek,

say like "I'm going to the high street."

"Ana caddeye gidiyorum" demekten

Or if you said, like, for example, I would only really

daha yaygındı. " Veya örneğin, eğer biri

say high street if someone said,

"Bu dükkan nerede?"

"Where is that shop?"

derse gerçekten ana cadde derdim.

And I would say,

"Oh, it's on the high street."

Ben de

"Ah, ana caddede." derdim.

Because in town there is the high street, which is...

Çünkü kasabada ana cadde var, o da...

The main strip.

Ana şerit.

Which is the main strip.

Ana şerit hangisi.

Yeah, that's one way of putting it.

Evet, bunu ifade etmenin bir yolu bu.

But then you've obviously got a few streets going off that

Ama tabii ki

where there are still shops.

hala mağazaların bulunduğu

The high street where I live is like pedestrianised as well.

birkaç caddenin dışına çıkıyorsunuz . Yaşadığım ana cadde de trafiğe kapalı gibi.

So there are no cars.

Yani araba yok.

When I was a child, it wasn't, but now it is.

Çocukken öyle değildi ama şimdi öyle.

Yeah.

How did they stop cars going down there?

Evet. Arabaların oraya gitmesini nasıl engellediler?

Have they literally like paved the entire thing?

Kelimenin tam anlamıyla her şeyi döşemeyi sevdiler mi?

So there's no road or have they put bollards in?

Yani yol yok mu yoksa bariyer mi koymuşlar?

No, no road.

Hayır, yol yok.

So I did look up the whole high street naming thing and what I found was the

Ana cadde isimlendirme olayını araştırdım ve bulduğum şey şuydu:

high street of any British town or city is normally the central retail thoroughfare,

Herhangi bir Britanya kasabasının veya şehrinin ana caddesi normalde merkezi perakende caddesidir

and as we've said, it's not necessarily called the high street, but in many cases

ve daha önce de söylediğimiz gibi, buna mutlaka ana cadde denmesi gerekmez, birçok ülkede ana cadde olarak anılır. Bazı durumlarda

it is called 'High Street' and it says in the English Midlands, high streets

buna 'High Street' denir ve İngiliz Midlands bölgesinde ana caddelerin

are generally called 'Main Street'.

genellikle 'Ana Cadde' olarak adlandırıldığı söylenir.

However, in some towns like Norwich, no street is called 'High Street'.

Ancak Norwich gibi bazı kasabalarda hiçbir caddeye 'High Street' adı verilmez.

And whether this thoroughfare is called 'High Street' or not, the

Ve bu caddeye 'Ana Cadde' adı verilip verilmediğine bakılmaksızın ana cadde,

high street is the common term that we use to discuss that main

tüm mağazaların bulunduğu

thoroughfare where all the shops are.

ana caddeyi tartışmak için kullandığımız ortak terimdir

Now you can very quickly tell what an area is like based on the high street.

. Artık ana caddeye göre bir bölgenin nasıl olduğunu çok hızlı bir şekilde anlayabilirsiniz.

So I think the high street is a clear reflection of a healthy

Bu yüzden ana caddenin sağlıklı bir

town, so an unhealthy high street.

kasabanın, yani sağlıksız bir ana caddenin açık bir yansıması olduğunu düşünüyorum.

I haven't thought about that either actually, but it is true.

Aslında bunu ben de düşünmedim ama doğru.

100% true.

100 doğru.

Yeah, absolutely.

Evet kesinlikle.

So if an area is quite deprived, then you're going to have a high street that's

Yani eğer bir bölge oldukça yoksunsa, o zaman oldukça sağlıksız görünen bir ana caddeye sahip olursunuz

looking, you know, quite unhealthy.

. Peki, var mı, sağlıksız bir

And do you have any, can you kind of explain what an unhealthy

ana caddenin nasıl görüneceğini

high street would look like?

açıklayabilir misiniz

I would probably have a look at some of the shops on the high street.

? Muhtemelen ana caddedeki bazı mağazalara bakardım.

Empty units would be a really clear indication of an

Boş üniteler, sağlıksız veya yoksun

unhealthy or deprived area.

bir bölgenin gerçekten açık bir göstergesi olacaktır .

We saw that a lot after COVID.

Bunu Kovid'den sonra çok gördük.

I don't know if you noticed that.

I was just about to say that.

Bunu fark ettiniz mi bilmiyorum.

Ben de tam bunu söylemek üzereydim.

In fact, in my local high street, one of the big, most established shops, probably

Aslında, benim yerel ana caddemde, büyük, en köklü mağazalardan biri, muhtemelen

the biggest shop on the high street, Debenhams, which any person from the UK

ana caddedeki en büyük mağaza olan Debenhams, Birleşik Krallık'tan herhangi birinin

will know, shut, and that is still shut.

bileceği gibi kapandı ve orası hala kapalı.

Yeah, I think Debenhams, along with many other well-established chains,

Evet, sanırım Debenhams diğer pek çok köklü zincirle birlikte

have actually decided to cut down the number of stores that they have.

aslında sahip oldukları mağaza sayısını azaltmaya karar verdi.

They've brought a lot back because I guess the biggest problem is, well, rising

Birçoğunu geri getirdiler çünkü sanırım en büyük sorun, artan

rents, the cost of everything is going up.

kiralar, her şeyin maliyetinin artması.

So actually, putting these stores in place is, just too expensive.

Yani aslında bu mağazaları yerleştirmek çok pahalı.

And I think online shopping has had a big impact on the high street.

Ve online alışverişin ana cadde üzerinde büyük bir etkisi olduğunu düşünüyorum.

All you do now is just, oh, I need some batteries for my microphone.

Şimdi tek yaptığın, mikrofonum için pillere ihtiyacım var.

Just go onto Amazon.

They'll be brought to my door.

Sadece Amazon'a gidin.

Kapıma getirilecekler.

And so going down to the shops, going to the high street just doesn't happen.

Ve böylece mağazalara gitmek, ana caddeye gitmek pek mümkün olmuyor.

Oh, that's exactly what I do.

Ben de tam olarak bunu yapıyorum.

I'm too lazy to go out and go to the shop and buy some batteries.

Dışarı çıkıp dükkana gidip pil satın alamayacak kadar tembelim.

So I'll just buy them on Amazon, which I know isn't great, but

Bu yüzden onları Amazon'dan satın alacağım, ki bunun pek iyi olmadığını biliyorum, ama

obviously, and same as you, children, running a business like...

tabii ki, aynı sizin gibi çocuklar, şöyle bir iş yürütüyorlar:

No time.

Zaman yok.

No time at all.

Hiç zaman yok.

So if I can save some time, I will.

Yani biraz zaman kazanabilirsem, yapacağım.

Yeah, and I think it's also like, it's many things that you used

Evet, sanırım aynı zamanda

to go to the high street for.

ana caddeye gitmek için birçok şey yapılıyor.

So a high street, it used to have a lot of things like a post office,

Yani bir ana caddede eskiden postane, ana cadde bankası gibi pek çok şey vardı

the high street bank, because banking online wasn't always a thing.

, çünkü internet üzerinden bankacılık her zaman mümkün değildi.

And so you'd have your high street bank, your post office, then you'd

Ve böylece cadde bankanız, postaneniz olur, sonra da

have things like your butcher, your baker, your candlestick maker.

kasabınız, fırıncınız, şamdan imalatçınız gibi şeyler olur.

So I lived in Italy for 12 years where both of those things are really common and

12 yıl boyunca İtalya'da yaşadım, bu iki şey de oldukça yaygın ve

so especially a baker like buying fresh bread we literally had one underneath

özellikle de bir fırıncı taze ekmek satın almak istiyorsa

our apartment in Italy, and you can literally smell the bread in the morning.

, İtalya'daki dairemizin altında tam anlamıyla bir tane vardı ve sabahları ekmeğin kokusunu gerçekten alabiliyorsunuz.

It was fantastic.

Harikaydı.

And there's literally nowhere now, there's no, like, local baker in the whole town.

Ve artık kelimenin tam anlamıyla hiçbir yerde yok, tüm kasabada yerel bir fırıncı yok.

The closest thing sometimes is somewhere like Greggs, which...

Bazen en yakın şey Greggs gibi bir yerdir, ki...

I was gonna say Greggs!

Ben de Greggs diyecektim!

I think Greggs is better known for its, like, pasties, isn't it?

Sanırım Greggs daha çok pasties'iyle tanınıyor, değil mi?

Exactly.

Kesinlikle.

Yeah.

Again, just coming back, like having lived in Italy, I was in Sicily

Evet.

Yine, yeni döndüğümde, sanki İtalya'da yaşamışım gibi, ben de Sicilya'daydım

as well, which is obviously very different from the north of Italy,

; bu , tüm yerel aile işletmesi işletmelerinin hala önemli olduğu

where all of these local family-run businesses are still very much a thing.

İtalya'nın kuzeyinden açıkça çok farklı .

When I come back and when I did come back permanently, you just notice now

Geri döndüğümde ve kalıcı olarak geri döndüğümde, artık

everything is just chain, like a chain, like Greggs and even like restaurants.

her şeyin sadece zincir olduğunu fark ediyorsunuz, bir zincir gibi, Greggs gibi ve hatta restoranlar gibi.

There's like Bella Italia and like all of these, you don't get really

Bella Italia gibi var ve tüm bunlar gibi, aile tarafından işletilen restoranlar gibi

local, like family-run restaurants.

gerçekten yerel olmuyorsunuz

I mean, they still do exist, but they're really not very common these days.

. Demek istediğim, hala varlar ama bugünlerde pek yaygın değiller.

Yeah.

And they're certainly not on the high street.

Evet.

Ve kesinlikle ana caddede değiller.

I think, you know, what we mentioned about like rising rents has pushed

Sanırım, kiraların artması gibi bahsettiğimiz şey

out the independents to other areas of town, but then they struggle

bağımsızları şehrin diğer bölgelerine itti ama sonra

because there's not the footfall.

ayak sesi olmadığı için mücadele ediyorlar.

When you mentioned about bakers we, during the pandemic, obviously we had lockdown.

Fırıncılardan bahsettiğinizde biz de pandemi döneminde belli ki sokağa çıkma yasağı yaşadık.

We have an industrial estate close to our house and within that industrial

Evimizin yakınında bir sanayi sitemiz var ve o sanayi

estate, there's a commercial baker who bakes breads and things for restaurants.

sitesinin içinde restoranlara ekmek ve benzeri şeyler pişiren ticari bir fırıncı var.

But obviously all the restaurants had closed down.

Ama belli ki tüm restoranlar kapanmıştı.

So they had all these ingredients.

Yani tüm bu malzemelere sahiptiler.

And so they just would open their shutters at certain times every day.

Yani her gün belirli saatlerde kepenklerini açıyorlardı.

And they'd say, you can queue up outside, obviously socially distanced,

Ve derlerdi ki, sosyal mesafenizi koruyarak dışarıda sıraya girebilirsiniz

and we'll sell you whatever you need.

ve size ihtiyacınız olan her şeyi satarız.

We've got all freshly baked bread.

Hepimiz taze pişmiş ekmeklerimiz var.

We've got pastries, everything.

Hamur işlerimiz var, her şeyimiz var.

And even though we were in a time of socially distancing,

Sosyal mesafenin korunduğu bir dönemde olmamıza rağmen

I, that felt really nice.

bu gerçekten çok hoş hissettim.

That kind of sense of...

Bu tür bir his...

Yeah, I can imagine.

Evet, hayal edebiliyorum.

We were going out in our community to gather bread, we were going somewhere

Kendi topluluğumuzdan ekmek toplamak için dışarı çıkıyorduk,

else to get eggs, and you would see all the people from the local

yumurta almak için başka bir yere gidiyorduk ve yerel bölgedeki tüm insanların günlük ekmek değil, günlük ekmeklerini satın aldığını görüyordunuz

area buying their daily bread, not daily bread, you don't eat that much

, bir günde o kadar çok ekmek yemiyorsunuz.

bread in a day, their weekly bread.

gün, haftalık ekmekleri.

To be fair with two young boys, I do eat a lot of bread.

İki genç çocuğa karşı adil olmak gerekirse, çok fazla ekmek yerim.

And that was quite nice.

Ve bu oldukça hoştu.

And so after the lockdowns kind of, you know, eased off and everything started to

Ve böylece tecritler bir nevi hafifledikten ve her şey

go back to normal, they actually continued to provide a local community service

normale dönmeye başladıktan sonra, aslında yerel toplum hizmeti sağlamaya devam ettiler

because everyone was like, we like this.

çünkü herkes şöyle dedi, biz bunu seviyoruz.

Yeah.

That was exactly how it was in Italy, like the local baker.

Evet. Yerel fırıncı gibi İtalya'da da aynen böyleydi.

And yeah, I didn't really think about it, it has that also community feel to

Ve evet, bunu gerçekten düşünmedim, aynı zamanda bir topluluk hissi de var, sizin de söylediğiniz gibi

it as well of actually seeing people instead of, like you said, buying

Amazon'dan kapınıza gelen şeyleri satın almak ve sonra dışarı çıkmamak yerine

things on Amazon that come to your door and then you don't go outside

insanları gerçekten görmek de var.

so you don't actually see anyone.

yani aslında kimseyi görmüyorsun.

I feel like on our high street and the streets coming off the high street

Kendimi ana caddemizdeymiş gibi hissediyorum ve ana caddeden çıkan sokaklar

now just seem to be endless numbers of hairdressers and nail salons.

artık sonsuz sayıda kuaför ve manikürcü gibi görünüyor.

How many hairdressers can survive in one small area?

Küçük bir alanda kaç kuaför hayatta kalabilir?

Really?

Gerçekten mi?

Do you go to the hairdressers?

Kuaförlere gider misin?

You have lots of lovely locks.

Bir sürü güzel kilitlerin var.

Not as much as I should, which I think you can clearly see, which

Olmam gerektiği kadar değil, sanırım bunu açıkça görebiliyorsunuz, bu

again is part of the thing of just not wanting to leave the house.

da yine evden çıkmak istememe meselesinin bir parçası.

Well, not that I don't want to, just not having time and just my hair is the least

Aslında istemediğimden değil, sadece zamanım olmaması ve sadece saçlarım

important thing on my list of priorities, but my six-month visit is coming up soon.

öncelikler listemin en az önemli kısmı ama altı aylık ziyaretim yakında yaklaşıyor.

Oh, I see.

So, probably again soon yeah.

Ah anlıyorum. Yani, muhtemelen yakında tekrar evet.

I never used to visit the hairdressers half as often as I do now that

Artık internette videolar yayınladığım

I make videos that go online.

için kuaförlere hiç bu kadar sık ​​gitmezdim .

For me, it just makes it much easier.

Benim için bu işleri çok daha kolaylaştırıyor.

It looks a bit better when I've had it cut and I put a bit of colour in

Kestirdiğimde ve

there to hide the greys, you know.

grileri gizlemek için içine biraz renk koyduğumda biraz daha iyi görünüyor.

I've got to the point, I've got past caring now, so I've seen lots

Artık asıl meseleye geldim, artık umursamayı geçtim, bu yüzden benim gibi berbat göründüğüm birçok video

of videos of like me where I look terrible, but I just think phhh.

gördüm , ama sadece phhh diye düşünüyorum.

I think it's an age thing.

Bunun yaşla ilgili bir şey olduğunu düşünüyorum.

I think you just become much more comfortable in your own skin.

Bence kendi teninle çok daha rahat oluyorsun.

I think when you're like at college and uni and surrounded by lots of

Sanırım kolejde ve üniversitede olduğunuzda ve

other people and you're kind of you know trying to find a mate.

etrafınız birçok insanla çevrili olduğunda ve bir tür eş bulmaya çalıştığınızda.

Yeah, yeah.

You know when you're out on the dating scene, you're so concerned with who

Evet evet.

Bilirsiniz, flört sahnesine çıktığınızda, kim olduğunuzla

you are and how you're coming across to everybody that we just become a little,

ve herkese nasıl göründüğünüzle o kadar ilgilenirsiniz ki, biz sadece biraz haline geliriz,

we're just so inward looking at ourselves and then after a while you're like,

o kadar içimize bakarız ki ve sonra bir süre sonra "Ah, ben böyleyim

"Oh, this is who I am.

.

I'm happy in my life.

Hayatımda mutluyum.

I've got my partner now.

Artık bir partnerim var.

I don't have to impress anyone to keep them happy."

Onları mutlu etmek için kimseyi etkilemem gerekmiyor."

Exactly.

Kesinlikle.

Yeah.

Evet.

So there are a few other things that have that now are on the high

Yani artık ana caddede olan, neredeyse kalıcı bir şey gibi

street, almost like a permanent thing.

olan birkaç şey daha var .

I don't know if you have these in your area, but they are vape shops.

Bölgenizde bunlardan var mı bilmiyorum ama bunlar vape mağazaları.

Yeah.

So obviously I don't smoke or anything, so I don't go into those shops.

Evet.

Açıkçası sigara falan içmiyorum, o yüzden o mağazalara girmiyorum.

I have seen them a lot.

Onları çok gördüm.

Yeah.

Evet.

And also like mobile phone shops.

Ayrıca cep telefonu mağazaları gibi.

Quite recently I was quite shocked to find a shop on the high street.

Geçenlerde ana caddede bir mağaza bulduğumda oldukça şaşırdım.

The main street where normally you would find the best shops and

Normalde en iyi mağazaların bulunduğu ana caddede

there was a shop called iCrack.

iCrack adında bir mağaza vardı.

So it sounded like it was just selling dodgy iPhones.

Yani sadece tehlikeli iPhone'lar satıyormuş gibi görünüyordu.

And I couldn't believe this shop existed.

Ve bu dükkanın var olduğuna inanamadım.

I had to go in there because the the screen of my iPhone

iPhone'umun ekranı

was broken and I didn't want...

And is that primarily what they do?

kırıldığı için oraya gitmek zorunda kaldım ve istemedim...

Peki yaptıkları öncelikle bu mu?

They fix cracked phones?

Çatlak telefonları tamir ediyorlar mı?

Yeah, they had some other phone stuff like accessories.

Evet, aksesuar gibi başka telefon eşyaları da vardı.

Yeah, exactly.

Evet kesinlikle.

And they can fix things.

Ve işleri düzeltebilirler.

They said to me, whatever they said, I can't remember, it was

Bana ne dedilerse, hatırlamıyorum,

about a year ago, but it convinced me it wasn't worth fixing.

yaklaşık bir yıl önceydi ama düzeltmeye değmediğine beni ikna ettiler.

So I had to get a new phone.

Bu yüzden yeni bir telefon almak zorunda kaldım.

I think my thing was, do I trust these people with my phone?

Sanırım benim sorunum şuydu: Bu insanlara telefonum konusunda güvenebilir miyim?

Because you have to leave it there and the whole establishment

Çünkü onu orada bırakmak zorundasın ve tüm kurum

just didn't feel right.

pek iyi hissetmiyordu.

Like I said, even the name iCrack put me off immediately.

Söylediğim gibi iCrack ismi bile beni hemen erteledi.

It's funny, isn't it?

Komik, değil mi?

They tend to take the tiny units.

Küçük birimleri alma eğilimindedirler.

So the teeny tiny shops where there's literally just room for a body

Yani kelimenin tam anlamıyla sadece bir vücut için yer olan ve sonra da

and then they're just surrounded, you know, head to toe in like

duvarlardan fırlayan aksesuarlar gibi tepeden tırnağa kuşatılmış

accessories bulging from the walls.

ufacık dükkanlar .

For those of people listening who've never heard the word vape,

Dinleyen ve vape kelimesini hiç duymamış olanlar için,

a vape is like a little um...

vape biraz şey gibidir...

Electronic cigarette, is that the one?

Elektronik sigara, o mu?

Yeah it's like an e-cigarette.

Evet, e-sigara gibi.

I think some of them are reusable, but they also have disposable vapes

Sanırım bunlardan bazıları yeniden kullanılabilir, ancak

now, which have been all over the news recently because they're causing,

artık tek kullanımlık elektronik sigaralar da var, bunlar son zamanlarda haberlerde yer alıyor çünkü

they're being just thrown around the streets and causing a problem.

bunlar sokaklara atılıyor ve sorun yaratıyor.

I don't see that vaping has a long future ahead of it.

Elektronik sigaranın önünde uzun bir gelecek olduğunu düşünmüyorum.

You know, just like smoking has been falling out of favour.

Tıpkı sigaranın gözden düşmesi gibi.

I don't know.

It's not probably the same in other countries.

Bilmiyorum.

Muhtemelen diğer ülkelerde de durum aynı değildir.

But smoking in the UK is definitely becoming less popular.

Ancak Birleşik Krallık'ta sigara içmek kesinlikle daha az popüler hale geliyor.

And drinking as well, drinking is becoming less popular.

Ve içki içmek de giderek daha az popüler hale geliyor.

I've heard this.

Bunu duydum.

I've heard this.

Some of my friends told me this, but I didn't know.

Bunu duydum.

Bunu bana bazı arkadaşlarım söyledi ama ben bilmiyordum.

Over a pint in the...

Bir bardaktan fazla...

Yeah, I didn't know if this was true or just the fact that, so we were talking

Evet, bunun doğru olup olmadığını bilmiyordum, bu yüzden

about the younger generation because unfortunately now we're, you know...

genç nesilden bahsediyorduk çünkü ne yazık ki artık biz...

Old.

Yaşlıyız.

Getting towards.

Yaklaşmak.

Yeah, exactly.

Evet kesinlikle.

Middle-aged.

Getting very much towards middle age.

Orta yaşlı.

Orta yaşlara doğru iyice ilerliyorum.

So, well, they were talking about the younger generation saying they don't drink

Yani, artık içki içmediklerini söyleyen genç nesilden bahsediyorlardı

anymore and I was just saying, look, I think you're just talking like old people.

ve ben de sadece dedim ki, bakın, sanırım sadece yaşlı insanlar gibi konuşuyorsunuz.

I don't know if that's true because I very rarely go out

Bunun doğru olup olmadığını bilmiyorum çünkü

these days, so I wouldn't know.

bu günlerde çok nadiren dışarı çıkıyorum, o yüzden bilemem.

I think it is.

Sanirim oyle.

I think as people become more health-conscious, as more information

İnsanlar sağlık konusunda daha bilinçli hale geldikçe, daha fazla bilgi

is made available and there's been, there's more of a push for

elde edildikçe ve insanlar kendi başlarının çaresine bakma

people to look after themselves.

yönünde daha fazla baskı oluştuğunu

And the pub, the good old, you know, British pub, that tradition is...

düşünüyorum . Ve pub, eski güzel İngiliz pub'ı, bu gelenek...

pubs are struggling.

barlar mücadele ediyor.

A lot of pubs have been closing down, and it's certainly not...

Pek çok bar kapanıyor ve kesinlikle değil...

Yes, I've noticed that too.

Evet, bunu ben de fark ettim.

It's like people just don't go and hang out in the pubs

Sanki insanlar eskisi gibi

in the way that they used to.

barlara gidip takılmıyorlar

You know, it used to be very much a community thing and

. Bilirsiniz, bu eskiden toplumsal bir olaydı ve

it's not the same anymore.

artık aynı değil.

We have more bars and kind of like bistro pubs where you go and you go more for

Daha çok barımız var ve bistro pub'lar gibi, daha çok

the meal or maybe, but just like the kind of average pub where you'd go for

yemek için veya belki de daha çok gidersiniz, ancak tıpkı

a smoke and a pint, that industry isn't thriving in the way that it used to.

sigara ve bira içmek için gittiğiniz ortalama pub gibi, bu endüstri de gelişmiyor eskiden olduğu gibi.

I have to make a confession.

Bir itirafta bulunmam gerekiyor.

I have actually recently become kind of teetotal with the exception of, like

Aslında son zamanlarda biraz içki içtim, istisnalar dışında, mesela

if it was a wedding or, you know, if it was my surprise birthday party, I'm

bir düğünse ya da sürpriz doğum günü partimse,

turning 50 and you know, they bought me a bottle of bubbly or something like that.

50 yaşına giriyorum ve bana bir şişe gazoz falan aldılar bunun gibi.

Then I'd be like, of course I'm going to have a drink with you.

O zaman elbette seninle bir içki içeceğim derdim.

But yeah, I just decided that as boring as it might sound, I decided that

Ama evet, kulağa ne kadar sıkıcı gelse de,

after I turned 40, I was just going to really cut everything out and just

40 yaşıma girdikten sonra her şeyi bir kenara bırakıp,

try and be as good as I could be...

olabildiğince iyi olmaya çalışacağıma karar verdim...

Yeah that sounds good.

...with what I put in my body.

Evet, kulağa hoş geliyor.

...vücuduma koyduklarımla.

I actually went out for the first time in a long time, like last

Aslında uzun zamandır ilk kez dışarı çıktım, örneğin geçen

week, the weekend before this one.

hafta, bundan önceki hafta sonu.

And that was the first time in a very long time that I got like properly drunk.

Ve çok uzun zamandır ilk kez bu kadar sarhoş olmuştum.

And yeah, we're talking years since the last time that had happened

Ve evet, son yaşanan olayın üzerinden yıllar geçti

and the next day I very much was thinking maybe teetotal is a better

ve ertesi gün, belki de teetotal'ın daha iyi bir fikir olduğunu düşünüyordum

idea because it was horrific.

çünkü korkunçtu.

The worst hangover ever.

Şimdiye kadarki en kötü akşamdan kalmalık.

How long did it take you to feel good again?

Tekrar iyi hissetmeniz ne kadar sürdü?

Honestly, this is not an exaggeration, I think about a week like before I felt

Dürüst olmak gerekirse, bu bir abartı değil, sanırım bir hafta öncesine kadar kendimi %100 hissettim

100% because this was the first time I'd had a proper hangover with the children.

çünkü ilk kez çocuklarla gerçek anlamda akşamdan kalma olmuştum.

And that also makes it a million times worse because you don't have any time

Ve bu aynı zamanda durumu milyonlarca kez daha da kötüleştiriyor çünkü hiçbir şey yapmadan öylece oturacak zamanınız yok

to just sit around doing nothing, which would be the ideal situation.

ki bu ideal bir durumdur.

What time do your kids wake up in the morning?

Çocuklarınız sabah saat kaçta uyanıyor?

About six.

Yaklaşık altı.

And so luckily it wasn't a late one.

Ve çok şükür ki geç değildi.

It was more of a daytime thing.

Daha çok gündüz vaktiydi.

So I was in by like 11, but still, I felt horrific.

11 gibi oradaydım ama yine de kendimi berbat hissettim.

Well, this is part of my reasoning is that whenever I've gone out lately and

Mantığımın bir parçası da şu: Son zamanlarda ne zaman dışarı çıksam ve

you know, like I went out on Saturday, I went for a meal with a friend and she

bilirsiniz, cumartesi günü dışarı çıktığımda, bir arkadaşımla yemeğe gidiyordum ve o

was like, should we do some cocktails?

şöyle diyordu, biraz kokteyl içelim mi?

And you know, ordinarily I would have gone,

Ve biliyorsunuz, normalde şöyle derdim:

"Yeah, sure.

Why not?"

"Evet, elbette.

Neden olmasın?"

But I'm such a lightweight when it comes to drinking.

Ama iş içki içmeye gelince çok hafifim.

I'm trolleyed on just a few drinks.

Sadece birkaç içkiyle sarhoş oldum.

Trolleyed.

Arabayla götürüldü.

Love that term.

And I feel it.

Bu terimi seviyorum.

Ve bunu hissediyorum.

I really feel it.

Gerçekten hissediyorum.

And the thought of, you know, having to get up, because my kids

Ve çocuklarım mutlaka her gün en geç 6.30'da uyanacağı

will wake up no later than 6.30 every single day without fail.

için kalkmak zorunda olma düşüncesi .

And they are very needy children.

Ve onlar çok muhtaç çocuklar.

They don't just get on with an independent play.

Sadece bağımsız bir oyunla yetinmiyorlar.

They need me for everything all the time.

Her zaman her şey için bana ihtiyaçları var.

And I just couldn't cope.

Ve ben bununla baş edemedim.

So I just think, is it really worth that cocktail?

O yüzden düşünüyorum da, gerçekten o kokteyle değer mi?

Am I happy just drinking a mocktail?

Sadece bir kokteyl içerken mutlu muyum?

Or I tend to just drink tonic water on its own.

Ya da tonik suyunu tek başına içme eğilimindeyim.

I'm quite happy with that, so.

Bundan oldukça memnunum yani.

My ideal drinking though, now is this happens more when I'm in Italy,

Benim ideal içki içme şeklim şu; bu daha çok İtalya'dayken oluyor,

they have this thing aperitivo, like sort of before dinner.

akşam yemeğinden önce falan aperitivo yapıyorlar.

So to have like two beers, maximum three, whilst...

Yani iki, en fazla üç bira içmek için...

I would be gone.

Ben gitmiş olurdum.

Three beers!

Üç bira!

But I'm talking bottles though.

Ama yine de şişelerden bahsediyorum.

It's very rare in Italy, you get a nice like pint.

İtalya'da çok nadirdir, güzel bir bira bardağı alırsınız.

So three bottles of beer with something to munch on whilst I'm eating and then

Yani ben yemek yerken üç şişe bira ve bir şeyler atıştırıyorum, sonra

have dinner and then not drink anymore.

akşam yemeği yiyorum ve bir daha içmiyorum.

So have dinner and just drink a soft drink.

O halde akşam yemeği yiyin ve sadece meşrubat için.

So then by the time you go to bed, you're actually okay.

Yani yatağa gittiğinizde aslında iyi oluyorsunuz.

And, but you still got that little buzz of like feeling a bit tipsy.

Ve, ama hâlâ biraz sarhoşmuş gibi bir vızıltı duyuyorsun.

So that's my perfect drinking arrangement these days.

İşte bu günlerde benim mükemmel içki düzenim bu.

I have to admit, I do miss, red wine was always my thing, you know, I love a

İtiraf etmeliyim, özlüyorum, kırmızı şarap her zaman benim işimdi, bilirsin,

good full-bodied red

iyi, tam gövdeli bir kırmızı

wine, especially when you're having like really nice food or

şarabı severim, özellikle de gerçekten güzel bir yemek yerken ya da

with, I like it with chocolate.

çikolatayla birlikte severim.

I think I'm a heathen for suggesting red wine with chocolate.

Kırmızı şarabı çikolatayla önerdiğim için kafir olduğumu düşünüyorum.

That is a good combination.

Bu iyi bir kombinasyon.

Liqueurs as well.

Likörler de.

Around Christmas time I am quite partial to a liqueur, but you know, there

Noel zamanlarında liköre oldukça düşkünüm ama

are other things I can enjoy instead.

onun yerine tadını çıkarabileceğim başka şeyler de var.

I'm curious, when a man is in a hairdresser's, I mean, obviously we

Merak ediyorum, bir erkek kuaföre gittiğinde, yani tabii ki

can't speak for all of our gender, but when I go, because I have the same

tüm cinsiyetlerimiz adına konuşamayız ama gittiğimde, çünkü bende de aynı

hairdresser, and you just talk so much.

kuaför var ve sen çok konuşuyorsun.

Because it's like they're a stranger, but they're not a stranger.

Çünkü sanki yabancılar ama yabancı değiller.

They're not connected to your life.

Hayatınızla bağlantılı değiller.

So you can tell them everything.

Böylece onlara her şeyi anlatabilirsin.

And I divulge all of my personal information to this stranger, like every

Ve her yedi haftada bir ziyarete gittiğimde olduğu gibi

seven weeks or so when I go and visit.

bu yabancıya tüm kişisel bilgilerimi açıklıyorum .

Is it the same for men?

Erkekler için de aynı şey geçerli mi?

Or is it like, you know, sit there in silence or what?

Yoksa orada sessizce oturmak gibi bir şey mi?

What's the deal?

Anlaşma ne?

So for me personally, yeah, I do prefer no talking generally,

Yani kişisel olarak evet, kişiyi tanımadığım sürece

unless I know the person.

genel olarak konuşmamayı tercih ederim

Although saying that, the last time I got my hair cut in the UK, which..

. Bununla birlikte, saçımı en son İngiltere'de kestirdiğimde...

This is a chain, I believe, TONI&GUY.

Bu bir zincir, sanırım, TONI&GUY.

Yeah.

That's a chain, isn't it?

Evet. Bu bir zincir, değil mi?

Big chain.

Büyük zincir.

Big chain.

And they've got their own like products and stuff.

Büyük zincir.

Ve kendilerine ait benzer ürünleri ve eşyaları var.

It's

Bu bir marka.

a brand.

Yeah.

So I

Evet. Ben de

thought I'd go there.

I didn't realise how expensive it was, so to get my hair cut at the end.

oraya gitmeyi düşündüm.

Ne kadar pahalı olduğunu bilmiyordum, bu yüzden sonunda saçımı kestirdim.

Well, I went in and asked and they said the cut and dry starts from 40 pounds.

İçeri girdim ve sordum, kesme ve kurutmanın 40 pound'dan başladığını söylediler.

And I thought, 'right, that's okay.

Ben de 'doğru, sorun değil' diye düşündüm.

It's still expensive, but okay'.

Hala pahalı ama tamam'.

And I just thought, 'starts from, what does that mean?' And then

Ben de 'Başlıyor, bu ne anlama geliyor?' diye düşündüm. Ve

when I, at the end, they said,

sonunda ben

"It's 69 pounds."

de "69 pound" dediler .

Just to get my hair cut.

Sırf saçımı kestirmek için.

Wow!

Vay!

But there was a woman.

Ama bir kadın vardı.

And we really hit it off.

Ve gerçekten de başardık.

We were chatting away like there was no tomorrow.

Yarın yokmuş gibi sohbet ediyorduk.

It was great.

Harikaydı.

So I did have a really good chat with her.

Bu yüzden onunla gerçekten güzel bir sohbet ettim.

But yeah, generally, maybe it's when it's another man.

Ama evet, genellikle başka bir adam olduğunda olabilir.

You just think, I don't know.

Sadece düşünüyorsun, bilmiyorum.

You just don't want to talk as much.

Sadece çok fazla konuşmak istemiyorsun.

But yeah.

Ama evet.

I tend to take my laptop in actually these days.

Aslında bu günlerde dizüstü bilgisayarımı yanıma alma eğilimindeyim.

Wow!

If I'm quite busy, so I'll take my laptop and I'll have

Vay! Eğer çok meşgulsem, dizüstü bilgisayarımı alacağım ve

to stipulate at the beginning.

başlangıçta şart koşmam gerekecek. "Ah, Anna,

She'll be like,

"Oh, Anna, how are you?

nasılsın

?

How's things?"

İşler nasıl?"

I'll say,

"I'm really good.

"Gerçekten iyiyim. Bugün yapacak çok işim var, o yüzden

I do have a lot of work to do today though, so I'm just going

biraz çalışmaya devam edeceğim"

to get on with some work."

diyeceğim .

And she'll always just check,

Ve her zaman şunu kontrol edecek:

"Now that now that your colour's on.

"Artık rengin açık olduğuna göre.

Do you, do you need a magazine?

Bir dergiye ihtiyacın var mı?

Or is that a silly question?"

Yoksa bu aptalca bir soru mu?"

Like, that's a silly question.

Mesela bu aptalca bir soru.

I'm doing my work.

İşimi yapıyorum.

I like that.

Bunu seviyorum.

So that's basically a sign to say, don't talk to me.

Yani bu temelde şunu söylemek için bir işaret: benimle konuşma.

I'm working.

Çalışıyorum.

Yeah.

Evet.

That's a good one, yeah.

Bu bir iyi biri, evet.

And the other thing I've noticed that I thought was quite unusual on the

Ve son zamanlarda ana caddede oldukça sıra dışı olduğunu düşündüğüm diğer şey de

high street lately is that, so all these kind of lovely independent coffee

şu, bu tür güzel bağımsız kafelerin

shops have started to close down.

kapanmaya başlaması.

But in place we've started to get the Starbucks and like the Pret A Mangers.

Ama yerinde biz de kapanmaya başladık. Starbucks'ı alın ve Pret A Mangers'ı sevin.

And which I find unusual because I would expect that in big kind

Ve bunu sıra dışı buluyorum çünkü bunu büyük şehir kasabalarından beklerdim

of city towns, but not in kind of suburban area, like high streets.

, ama ana caddeler gibi banliyö bölgelerinden değil.

And so having these kind of big chain coffee shops and fast food

Ve bu tür büyük kahve zincirlerine sahip olmak ve fast food

establishments come in was a bit odd.

restoranlarının devreye girmesi biraz tuhaftı.

Yeah, I agree.

And so again, obviously, it's the same where I live.

evet katılıyorum.

ve yine açıkçası, yaşadığım yerle aynı.

And that's like my fear that we're just becoming so Americanised now that kind

ve bu benim artık çok amerikanlaştığımıza ve

of losing our identity a bit and not just us, just globalisation in general.

kimliğimizi biraz kaybettiğimize dair korkum gibi. ve sadece biz değil, genel olarak küreselleşme,

Even where I lived in Italy, which obviously has got a really strong

hatta İtalya'da yaşadığım yer bile, açıkçası oldukça güçlü bir

kind of like coffee culture.

kahve kültürüne sahip.

It wasn't actually Starbucks.

Aslında Starbucks değildi.

So this was in the south of Italy.

Yani burası İtalya'nın güneyindeydi.

I think there's only one Starbucks in all of Italy or something like that.

Sanırım İtalya'nın tamamında tek bir Starbucks ya da ona benzer bir şey var.

I can't remember, but in the south, I think actually they had to close

Hatırlayamıyorum ama güneyde sanırım aslında kapatmak zorunda kaldılar

because they got fined by Starbucks for like copying it was it was basically

çünkü kopyalamak gibi bir şey yüzünden Starbucks tarafından para cezasına çarptırıldılar, aslında

Starbucks with a different name and I think they had to close after a few

Starbucks farklı bir isimdi ve sanırım birkaç yıl sonra kapanmak zorunda kaldılar

years because, like, they had copied the brand or something like that.

çünkü, markayı kopyalamışlardı falan.

But the fact these places even exist and there are so many more of these popping

Ancak bu yerlerin var olduğu ve İtalya'da

up in Italy, like fast food places which, like, aren't really a thing and like even

bunlardan çok daha fazlasının ortaya çıktığı gerçeği , fast food mekanları gibi, aslında bir şey değil ve

like the food culture there obviously is much stronger than it is over here.

oradaki yemek kültürü gibi, açıkça bittiğinden çok daha güçlü. Burada.

So it's just it's a shame to see just globalisation really and everything just

Yani gerçekten küreselleşmeyi ve her şeyin

turning into what it's like in America.

Amerika'daki haline dönüştüğünü görmek gerçekten utanç verici .

Do you have McDonald's?

McDonald's'ınız var mı?

Of course.

Elbette.

Yeah.

I mean, McDonald's has been there.

Evet. Demek istediğim, McDonald's oradaydı.

Forever.

Sonsuza kadar.

Forever.

Yeah.

Sonsuza kadar.

Evet.

Like with my town, even the same place.

Benim kasabamdaki gibi, hatta aynı yer.

I even used to have McDonald's birthday parties when I was a kid.

Çocukluğumda McDonald's'ın doğum günü partilerine bile katılırdım.

Oh, did you?

And so did everyone.

Oh yaptın mı?

Ve herkes de öyle.

And it was great.

Did Ronald McDonald come to your party?

Ve harikaydı. Ronald McDonald partinize geldi mi?

Yeah.

He was there a few times.

Evet. Birkaç kez oradaydı.

And I've spoken about this a few times on a podcast that like, the treat

Ve bunun hakkında birkaç kez bir podcast'te konuştum, bunun gibi bir ikram,

was that they would take the birthday boy or the birthday girl plus one

doğum günü çocuğunu veya doğum günü kızını artı bir arkadaşını alıp

friend to go and look around the back.

arka tarafa bakmalarıydı.

So they would take you to see like where the burgers are made, which

Böylece sizi hamburgerlerin yapıldığı yeri görmeye götürürlerdi,

when you're like five, it was like,

beş yaşınızdayken şöyle düşünürdünüz:

"Oh my God, this is amazing.

"Aman Tanrım, bu muhteşem.

It was so.."

I didn't realise there were probably just some spotty teenagers working

Öyleydi.." Muhtemelen sadece orada olduklarını fark etmemiştim. orada çalışan bazı sivilceli gençler

there thinking, 'I can't wait till this is over so I can go home.'

'Eve gidebilmek için bu işin bitmesini sabırsızlıkla bekliyorum' diye düşünüyorlar.

Kids are so easily pleased, aren't they?

Çocuklar ne kadar kolay memnun oluyorlar değil mi?

Oh yeah.

Ah evet.

I'm dreading when they start like going,

"Ah, bu tam bir saçmalık"

"Oh, this is just rubbish."

demelerinden korkuyorum

It was my son's fifth birthday party, well, birthday recently.

. Geçenlerde oğlumun beşinci doğum günü partisiydi, yani doğum günü.

And I was really stressed the night before because I hadn't had the time

Ve önceki gece gerçekten stresliydim çünkü dekore etmeye, hatta dekorasyon almaya veya

to decorate or even buy decorations or do any of the things that I

bunu özel kılmak için yapmak istediğim hiçbir şeyi yapmaya

wanted to do to make it special.

zamanım olmamıştı .

So we found some old bunting that I just put up literally one strip of bunting in

Eski bir kiraz kuşu bulduk ve yemek alanı gibi bir yere tam anlamıyla bir kiraz kuşu şeridi koydum

the kind of dining area, blew up three balloons that we dug out, and that was it.

, kazdığımız üç balonu patlattım ve hepsi bu.

And he came down, he was like,

Aşağı indiğinde şöyle dedi:

"This is the best birthday ever."

"Bu şimdiye kadarki en iyi doğum günü."

I'm just like,

Ben de

"Really?

"Gerçekten mi?

Oh, darling."

Ah, tatlım" dedim.

Keep your expectations low.

Beklentilerinizi düşük tutun.

Or keep that bar low.

Veya çıtayı düşük tutun.

Let's not go any more than this.

Bundan daha fazla ileri gitmeyelim.

This is easy for now.

Bu şimdilik kolay.

So thinking back to when you were a kid, what are the, what the shops, because you

Çocukluğunuzu düşününce, hangi dükkanlar vardı, çünkü

used to have things, all sorts of things, like, you know, there was something called

eskiden bir şeyler vardı, her türlü şey, mesela

The Works and Shoe Zone, Poundland, um...

Poundland'da The Works and Shoe Zone diye bir şey vardı.

I had a look at your list and when I was reading it, I was thinking,

Listenize baktım ve onu okurken düşündüm ki,

do these things not exist anymore?

bunlar artık yok mu ?

Because I thought...

Çünkü düşündüm ki...

Not always.

Her zaman değil.

...they still exist.

...hala varlar.

So, Shoe Zone, Shoe Zone is like a cheap shoe store, isn't it?

Yani Shoe Zone, Shoe Zone ucuz bir ayakkabı mağazası gibi değil mi?

It's a chain, but for cheaper shoes.

Bu bir zincir ama daha ucuz ayakkabılar için.

We don't really, I don't know if it's a southern/northern thing.

Gerçekten bilmiyoruz, bunun güney/kuzey meselesi olup olmadığını bilmiyorum.

I think there are still lots of Shoe Zones up north, but down here I

Sanırım kuzeyde hâlâ çok sayıda Ayakkabı Bölgesi var ama burada

haven't seen many if any Shoe Zones.

pek fazla Ayakkabı Bölgesi görmedim, hatta hiç görmedim.

We have Clarks.

Clark'larımız var.

Oh, Clarks.

Ah, Clarks.

Yeah, number one.

Evet, bir numara.

Too expensive to buy shoes there.

Oradan ayakkabı almak çok pahalı.

Exactly.

50 pounds for a pair of kids pumps.

Kesinlikle.

Bir çift çocuk ayakkabısı 50 pound.

Exactly.

Kesinlikle.

But yeah, Shoe Zone, I can even picture this in my mind now.

Ama evet, Ayakkabı Bölgesi, bunu artık kafamda canlandırabiliyorum.

I'm thinking, I'm sure it's still there, but I would have to check because, you

Hâlâ orada olduğundan eminim, ama kontrol etmem gerekirdi çünkü

know, in my mind, I've still got the image of what the high street was like, like

aklımda,

25 years ago, in my mind, but in reality, lots of those shops have actually gone.

25 yıl önce olduğu gibi ana caddenin nasıl bir görüntü olduğu hâlâ aklımda. ama gerçekte bu dükkanların çoğu gitti.

But Shoe Zone for me was in fact, it wasn't actually on the main high street.

Ama benim için Ayakkabı Bölgesi aslında ana cadde üzerinde değildi.

So it was less important, like some of the big ones, which I saw was

Yani daha az önemliydi, bazı büyük olanlar gibi, ki

on your list as well, like Woolies, Woolworths like that, when that went,

sizin de listenizde olduğunu gördüm, Woolies gibi, Woolworth'ler bunun gibi, bu gittiğinde,

that was like a real blow to everyone.

bu herkes için gerçek bir darbe gibiydi.

I still remember hearing that on the news and just being like,

Bunu haberlerde duyduğumu ve

"Oh no."

"Ah hayır" dediğimi hâlâ hatırlıyorum.

Yeah.

Evet.

So Woolworths, for those listening, how would you describe Woolworths?

Peki Woolworths, dinleyenler için Woolworths'ü nasıl tanımlarsınız?

It had a mix of everything.

Her şeyin bir karışımı vardı.

Yeah, there was lots of things in there, really, weren't there?

Evet, orada gerçekten de pek çok şey vardı, değil mi?

Like you could buy sweets in there, which I'm sure you could.

Sanki oradan şeker alabilirsin, ki eminim ki alabilirsin.

I'm surprised that the first thing you say is sweets.

İlk söylediğin şeyin tatlı olması beni şaşırttı.

They had the big pick and mix selection, didn't they?

Büyük bir seç ve karıştır seçimine sahiplerdi, değil mi?

Yeah.

Evet.

I'm sure you could get like DVDs, well, before, videos and things.

Eminim DVD'ler gibi, daha önce de videolar ve benzeri şeyler alabilirsiniz.

I can't really think what else was in there except sweets.

Orada tatlılardan başka ne olduğunu gerçekten düşünemiyorum.

Stationery?

Kırtasiye?

Stationery?

Stationery.

Kırtasiye?

Kırtasiye.

I was thinking that as well, yeah.

Ben de bunu düşünüyordum, evet.

I think it was just like a general like home and living type of, you know,

Sanırım bu tıpkı ev ve yaşam tarzı gibi bir generalin

come in and buy all sorts of stuff.

içeri girip her türlü şeyi satın alması

But I miss Woolworths a lot.

gibiydi . Ama Woolworths'u çok özlüyorum.

But the thing I remember that sticks out in my mind when I think

Ancak Woolworths'ü düşündüğümde aklıma gelen şey,

of Woolworths is it's the only time I've ever broken the law.

bunun kanunları çiğnediğim tek zaman olduğudur.

Because I'm very, I think I'm quite a conscientious person.

Çünkü ben çok ama oldukça vicdanlı bir insan olduğumu düşünüyorum.

I certainly know right from wrong.

Kesinlikle doğruyu yanlıştan biliyorum.

And I would never steal anything like off the shelves.

Ve asla raflardaki gibi bir şeyi çalmam.

But I would notice walking around because I had a terrible sweet tooth, and I would

Ama etrafta dolaştığımı fark ediyordum çünkü tatlıya çok düşkündüm ve

notice that some of the sweets had fallen onto the floor and I would see that the

şekerlerden bazılarının yere düştüğünü fark ediyordum ve

people in the shop would sweep these sweets up and throw them in the bin.

dükkandaki insanların bu şekerleri süpürüp çöpe attığını görüyordum.

Now, some of the sweets had wrappers on, so I was like,

Bazı şekerlerin ambalajları vardı, ben de şöyle dedim:

Right, okay.

Tamam, tamam.

'They're not dirty and they're just gonna go in the bin.

'Kirli değiller ve çöpe atılacaklar.

So, I'm not doing anything wrong by just picking those up,

Yani bunları alıp cebime tıkmakla yanlış bir şey yapmıyorum

sticking them in my pocket.'

.'

It's a bit gross.

Biraz iğrenç.

You're just, you're doing them a favour, really.

Gerçekten onlara bir iyilik yapıyorsun.

I was helping them to clean up.

Exactly.

I was just helping them to clean up.

Temizlemelerine yardım ediyordum.

Kesinlikle. Ben sadece temizlik yapmalarına yardım ediyordum.

Oh right, that's not bad.

Ah doğru, bu kötü değil.

Yeah, because yeah, I can't remember if it was there or also in Wilko's, they

Evet, çünkü evet, orada mı yoksa Wilko'da mı olduğunu hatırlamıyorum,

used to do it at Wilkinson's, which is also closing down, I recently heard.

yakın zamanda duyduğuma göre Wilkinson's'ta da yapılıyormuş, orası da kapanıyormuş.

Yeah, I think they went into administration just this year.

Evet, sanırım bu sene yönetime girdiler.

And what you used to do is you used to like weigh the pick and mix and then you'd

Ve eskiden yaptığınız şey, toplama ve karıştırmayı tartmayı severdiniz ve sonra

get like a sticker which you would put on the bag and then you could put some more

bir çıkartma elde ederdiniz, bunu çantanın üzerine yapıştırırdınız, sonra biraz daha koyabilirdiniz

and you could put a few more in yeah.

ve birkaç tane daha koyabilirdiniz, evet.

Never even thought of that.

Bunu hiç düşünmedim bile.

See, you're a clever criminal.

I'm a conscientious criminal.

Gördün mü, sen akıllı bir suçlusun.

Ben vicdani bir suçluyum.

A true criminal.

Gerçek bir suçlu.

Yeah.

Evet.

I think the one shop I miss the most was, is HMV.

Sanırım en çok özlediğim mağaza HMV oldu.

Now that definitely is still, not on the high street, but just

Şimdi bu kesinlikle hala, ana caddede değil,

off the high street where I live.

yaşadığım ana caddenin hemen dışında.

Really?

Gerçekten mi?

Okay.

So that hasn't changed luckily for me because yeah, even now.

Tamam aşkım. Şans eseri bu benim için değişmedi çünkü evet, şimdi bile.

So just the other day I was with my wife and children and my wife

Geçen gün eşim ve çocuklarımla birlikteydim ve eşim

was in one shop and I just went in there just to walk around.

bir dükkandaydı ve ben de sadece etrafta dolaşmak için oraya girdim.

So what do they sell there now?

Peki şimdi orada ne satıyorlar?

Cause HMV for those listening is all about like, it's music and it's entertainment,

Çünkü dinleyenler için HMV'nin anlamı müzik ve eğlencedir.

so it's music and films and games.

yani müzik, filmler ve oyunlar.

And so you go in there mostly to buy like DVDs, CDs and game consoles and games.

Ve oraya çoğunlukla DVD, CD, oyun konsolu ve oyun satın almak için gidersiniz.

So I guess there's the big gaming section.

Sanırım büyük bir oyun bölümü var.

But what do they do other than that?

Ama bunun dışında ne yapıyorlar?

How do they...?

So they sell like electronic stuff as well.

Nasıl yaparlar...?

Yani elektronik eşya gibi de satıyorlar.

So like, what are they called?

Peki bunlara ne denir?

Like when you like, this is even sounds old with this, but where you

Mesela, istediğiniz zaman, bu bile kulağa eski geliyor, ama

plug your iPod into it, if you don't do that now, but like something to

iPod'unuzu ona taktığınız yer, eğer bunu şimdi yapmazsanız, ama

play music with stereo kind of thing.

stereo ile müzik çalacak bir şey gibi bir şey.

I'm not sure of the new name.

Yeni isimden emin değilim.

So, like speakers and things like that.

Speakers and like headphones.

Yani, hoparlörler ve bunun gibi şeyler gibi. Hoparlörler ve kulaklıklar gibi.

And maybe they do the retro, like vinyl.

Ve belki de vinil gibi retro yapıyorlar.

Because there's a big vinyl market, isn't there?

Çünkü büyük bir vinil pazarı var, değil mi?

Absolutely.

Kesinlikle.

Yeah.

And like T-shirts, posters.

Evet.

Ve tişörtler, posterler gibi.

In fact, even now, you know, like the old posters you could flick through.

Aslında şimdi bile eski posterlere göz atarak göz atabileceğiniz gibi.

Yeah, yeah.

Evet evet.

I still like just flicking through the posters.

Hala posterlere göz atmayı seviyorum.

I don't know.

I don't even know what most of them are these days, but when...

Bilmiyorum.

Bugünlerde çoğunun ne olduğunu bile bilmiyorum, ama ne zaman...

I couldn't tell you anyone that's in the charts right now.

Şu anda listelerde yer alan kimseye söyleyemedim.

Oh, God no.

Do they...?

I didn't know the charts even still existed.

Oh tanrım hayır. Onlar mı...?

Grafiklerin hala var olduğunu bile bilmiyordum.

Yeah, yeah.

Evet evet.

I sometimes I'm in the car and it goes,

Bazen arabadayım ve şöyle diyor:

"The charts!"

"Grafikler!"

And I'm like, "Oh, ok!"

Ben de "Ah, tamam!"

Yeah.

I don't know any of this music.

Evet. Bu müziğin hiçbirini bilmiyorum.

That's a shame, isn't it, getting old?

Yaşlanmak çok yazık değil mi?

It is.

Bu.

Because obviously since like Top of the Pops and things

Çünkü belli ki Top of the Pops ve

where it was like a big thing.

bunun büyük bir şey olduğu şeylerden beri.

And I was talking to friends about this the other day.

Ve geçen gün arkadaşlarımla bu konuyu konuşuyordum.

Like when there was a song you liked, it was so difficult to actually...

Mesela sevdiğiniz bir şarkı olduğunda bunu yapmak o kadar zordu ki...

unless you actually went to the shop and bought the single, there

mağazaya gidip single'ı satın almadığınız sürece,

was no way of actually listening to it unless it came on the radio.

radyoda çıkmadığı sürece onu gerçekten dinlemenin bir yolu yoktu.

So..

Yani...

Yeah, and you then would record it off the radio.

Evet, sonra da bunu radyodan kaydederdin.

Oh, yeah.

Ah evet.

Yeah.

I used to love that.

Evet.

Bunu çok severdim.

Onto your tape.

Kasetinize.

Yeah.

But, and so we were talking about it as well, that's what made it

Evet.

Ama biz de bunun hakkında konuşuyorduk, onu bu kadar özel kılan şey de buydu

so special of like, the song comes on the radio and it was like,

, şarkı radyoda çalıyor ve 'Ah, evet, harika!' gibiydi.

'Oh, yes, brilliant!'

Ve her şeyin dijital olduğu bu günlerde,

And these days with everything being digital, I know it's like much easier

neredeyse her şeye ulaşmanın

to get a hold of almost everything, but actually like I wanted to play ET for

çok daha kolay olduğunu biliyorum , ama aslında

my family because we have movie night every couple of weeks, I was like,

ailem için ET oynamak istedim çünkü birkaç haftada bir film gecemiz oluyor, şöyle düşündüm:

"I think my boys would love ET."

"Sanırım çocuklarım ET'yi çok severdi."

And I couldn't find it.

Ve onu bulamadım.

And we have a lot of subscriptions and we couldn't find it anywhere.

Çok sayıda aboneliğimiz var ve hiçbir yerde bulamadık.

I did actually find it just yesterday.

Aslında daha dün buldum.

It's actually on NOW TV, which is like the Sky product, but we

Aslında Sky ürününe benzeyen NOW TV'de, ancak bizim

don't have that subscription.

bu aboneliğimiz yok.

And, or, yeah, we don't have that one.

Ve ya da evet, bizde o yok.

So I was like, well, I'm going to have to now pay for a subscription that I

Ben de şöyle düşündüm: Artık

don't want just to get this one film.

sadece bu filmi almak için istemediğim

Whereas in the past you would just go and buy the video, the VHS or the DVD,

bir abonelik için para ödemek zorunda kalacağım . Geçmişte ise gidip videoyu, VHS'yi veya DVD'yi satın alıyordunuz

and then you just had it in your cupboard and you could pull it out any point.

ve sonra onu dolabınızda tutuyordunuz ve istediğiniz yerden çıkarabiliyordunuz.

Or go to another high street classic, Blockbusters.

Veya başka bir cadde klasiği Blockbusters'a gidin.

Blockbusters.

Gişe rekorları kıran filmler.

Yeah, the video rental shop.

Evet, video kiralama dükkanı.

Exactly.

Kesinlikle.

Go down there, hire it.

Oraya git, kirala.

Yeah.

Go and watch it and then take it back.

Evet.

Gidip izleyin ve sonra geri alın.

Oh, oh, I'm feeling so nostalgic now.

Ah, ah, şimdi çok nostaljik hissediyorum.

I don't know when that closed.

Ne zaman kapandığını bilmiyorum.

I mean, that's been closed for years, obviously, now, but these things

Yani yıllardır kapalı olduğu belli ama bu şeyler

just kind of disappear, don't they?

bir şekilde ortadan kayboluyor, değil mi?

Yeah.

You just..

Evet.

Sen sadece..

Yeah, we've lived through such a transformative era.

Evet, çok dönüştürücü bir dönemden geçtik.

Yeah, definitely.

'Cause I still remember no mobile phones, no computers.

Evet kesinlikle.

Çünkü hâlâ ne cep telefonu ne de bilgisayar olduğunu hatırlıyorum.

Of course, yeah.

No internet.

Tabii ki evet.

İnternet yok.

Yeah, same.

And you know, life was so much simpler.

Aynen.

Ve biliyorsun, hayat çok daha basitti.

Oh, 100%.

Ah, %100.

I mean, there's so many opportunities now for English learners.

Demek istediğim, artık İngilizce öğrenenler için pek çok fırsat var.

I think, you know, life now is, any language learner, is much easier, but

Sanırım, bilirsiniz, artık hayat, dil öğrenen herkes için çok daha kolay, ama

yeah, I do miss those simple days when you weren't bombarded with messages

evet, soldan, sağdan ve merkezden gelen mesajların bombardımanına uğramadığınız

left, right and centre and everything keeping you overstimulated all the time.

ve sizi her zaman aşırı uyarılmış halde tutan her şeyin olmadığı o basit günleri özlüyorum.

Absolutely.

Kesinlikle.

Right, I always think of how these days, you're just never really bored

Doğru, her zaman bu günlerde, telefonunuzu çıkardığınız için

in the sense that you don't have to just like sit around and think

oturup düşünmek zorunda olmadığınız için

because you just get your phone out.

asla gerçekten sıkılmadığınızı düşünüyorum .

So if I'm ever watching TV, which is very rare these days, like normal

Dolayısıyla, eğer normal TV gibi, bugünlerde çok nadir görülen bir şekilde TV izliyorsam

TV, and there's an advert break, the first thing I'll do is take my phone.

ve bir reklam arası varsa, yapacağım ilk şey telefonumu almak olacaktır.

And then I'll watch some stupid videos until whatever I'm watching comes back on.

Sonra izlediğim şey geri gelene kadar aptalca videolar izleyeceğim.

Whilst before you had to watch the adverts and...

Eskiden reklamları izlemeniz ve...

Or talk to your family.

Ya da ailenizle konuşmanız gerekiyordu.

Yeah, exactly.

Evet kesinlikle.

Or even if you're just waiting like at the post office or something like

Veya postanede veya

that, just the first thing you do is just take your phone out, and, like,

buna benzer bir yerde bekliyor olsanız bile, yapacağınız ilk şey telefonunuzu çıkarmak ve

pretend you're busy kind of thing.

meşgulmüş gibi davranmak olur.

I find it overwhelming at times that I, as a content creator, I don't know if

Bir içerik yaratıcısı olarak, sizin de aynı şekilde hissedip hissetmediğinizi bazen çok bunaltıcı buluyorum

you feel the same, but I go through waves of feeling like really motivated and

, ancak gerçekten motive olmuş ve ilham almış gibi hissetme dalgalarından geçiyorum

inspired and I've got loads of energy.

ve bir sürü enerjiye sahibim.

And then I peak where I feel overwhelmed and then I'd go down.

Ve sonra bunaldığımı hissettiğim yerde zirveye çıkıyorum ve sonra aşağı iniyorum.

And then I hit this kind of rut where I just can't bear, I have to leave my

Ve sonra dayanamayacağım bir duruma düştüm, telefonumu

phone in another room for hours because I just can't bear the stimulation.

saatlerce başka bir odada bırakmak zorunda kaldım çünkü uyarıya dayanamıyorum.

It's just too much.

Bu çok fazla.

It's actually nice to hear someone else say that because

Başka birinin bunu söylediğini duymak gerçekten güzel çünkü

that's exactly how I feel.

ben de tam olarak böyle hissediyorum.

Like, when you get to that low and you just, I can't face...

Mesela, o kadar düştüğünüzde, yüzleşemiyorum...

and because obviously as content creators, you kind of know what's happening.

ve açıkçası içerik yaratıcıları olarak, neler olduğunu biliyorsunuz.

So when someone's like, you're flicking through Instagram, with

Birisi şunu söylediğinde, dikkatinizi çekmek için kancayı kullanarak Instagram'da geziniyorsunuz

the hook to try and get your attention and you're just like,

ve "Ah, bununla uğraşamam"

"Oh, I can't be bothered with this."

diyorsunuz .

So yeah, the phone in the other room is something I'm doing a lot at the moment.

Yani evet, diğer odadaki telefon şu sıralar çok sık yaptığım bir şey.

And what I even notice if I'm uploading a video, for example, and it just takes

Ve örneğin bir video yüklüyorsam ve bu sadece

a few seconds, normally I'll just reach for my phone and I even still do that,

birkaç saniye sürerse şunu fark ederim ki, normalde sadece telefonuma uzanırım ve bunu hala yapıyorum,

like my hand will go to get my phone, even though it's actually not there.

sanki elim telefonumu almaya gidecekmiş gibi, aslında orada olmasa da.

It's just a reflex now, which is terrible.

Bu artık sadece bir refleks, ki bu çok korkunç.

Yeah.

Yeah.

Evet.

Evet.

We need to try and find a healthy balance.

Sağlıklı bir denge bulmaya çalışmalıyız.

One of the mums said to me just the other day, she said,

Geçen gün annelerden biri bana şöyle dedi:

"I left my phone in the other room and my child, my four-year-old panicked

"Telefonumu diğer odada bıraktım ve dört yaşındaki çocuğum panikledi,

and grabbed my phone and ran with my phone like I would die without it going

telefonumu aldı ve sanki onsuz ölecekmişim gibi telefonumla koştu.

'mummy, mummy, you forgot your phone.

'Anne, anne, telefonunu unuttun.

Are you okay?'"

İyi misin?' diye

Because she'd never seen her without her phone.

soruyorum ." Çünkü onu hiç telefonu olmadan görmemişti.

And I think, you know, we're teaching our kids some really vital lessons now.

Ve sanırım artık çocuklarımıza gerçekten hayati dersler veriyoruz.

We have to think what those lessons are and if that's what we want to teach them.

Bu derslerin ne olduğunu ve onlara öğretmek istediğimiz şeyin bu olup olmadığını düşünmeliyiz.

So as my kids get older, you know, my partner and I are always like, we

Çocuklarım büyüdükçe eşim ve ben her zaman

don't have the phones at the table.

masada telefonlarımız yok gibi oluyoruz.

We always eat meals at the table together.

Yemekleri hep birlikte masada yeriz.

Yeah, same.

Aynen.

We don't have our phones.

Telefonlarımız yanımızda değil.

And I think as my kids get phones, when they're teenagers,

Ve çocuklarıma telefon geldikçe, ergenlik çağına geldiklerinde

we'll have a box or something.

bir kutumuz falan olacağını düşünüyorum.

They will have to put their phone away at certain times so they can learn how

Aileleriyle nasıl düzgün bir şekilde etkileşim kurabileceklerini öğrenebilmek için belirli zamanlarda telefonlarını bir kenara bırakmak zorunda kalacaklar

to interact properly with their families.

. Telefonlu çocukları düşünmek korkutucu.

It's scary thinking of kids with phones.

Çünkü dediğin gibi bizde öyle bir şey yoktu.

Because it was like you said, we didn't have that.

Hiç telefon hatırlamıyorum ve evet,

I remember no phones and, so yeah, it's quite scary thinking like

tüm sosyal medya ve benzeri şeyler

the whole social media and things.

gibi düşünmek de oldukça korkutucu

Yeah, they've got that because we didn't have that.

. Evet, bizde olmadığı için buna sahipler.

Yeah.

Evet.

Well, we've gone all around the houses, haven't we?

Bütün evleri dolaştık değil mi?

Indeed.

All around the houses, but hopefully, you know, the high street will survive.

Aslında.

Evlerin her tarafında ama umarım ana cadde ayakta kalır.

Currently we have a lot of empty shops and there's more and more going every

Şu anda çok sayıda boş dükkanımız var ve her

day and more different things popping up.

geçen gün daha fazlası gidiyor ve daha farklı şeyler ortaya çıkıyor.

Poundland still survives.

Poundland hâlâ hayatta.

Poundland, the shop where everything is a pound, although not always.

Poundland, her zaman olmasa da her şeyin bir pound olduğu dükkan.

It's not.

Öyle değil. Sadece seni içeri almak için, evet.

It's just to get you in, yeah.

Yeah.

Times change, but I think some of these things will just continue to survive.

Evet.

Zaman değişiyor ama sanırım bunlardan bazıları hayatta kalmaya devam edecek.

The one thing I did want to wrap up on was the cost of a stamp.

Bitirmek istediğim tek şey pulun maliyetiydi.

I'm outraged.

Öfkeliyim.

Outraged!

Öfkeli! Aslında öyle bir pul satın almadım...

I haven't actually bought a stamp in such...

I had to apply for a passport for my daughter the other day because she

Geçen gün kızımın

didn't actually have a British one.

İngiliz pasaportu olmadığı için pasaport başvurusunda bulunmak zorunda kaldım.

She only had an Italian one.

Sadece İtalyan olanı vardı.

But I got some kind of like recorded delivery thing.

Ama bir çeşit kayıtlı teslimat olayım var.

I didn't actually buy a stamp.

Aslında pul satın almadım.

So I actually don't know how much a stamp is.

Yani aslında bir pulun ne kadar olduğunu bilmiyorum.

So you can tell me.

Yani bana söyleyebilirsin.

It's £1.25 for a first-class stamp.

Birinci sınıf bir pulun fiyatı 1,25 £.

When I was born, back in 1981 it was 14 pence.

1981 yılında doğduğumda 14 peniydi.

Isn't that insane, £1.25?

1,25 sterlin çok çılgınca değil mi?

So talk about price inflation, so do you remember Space Raiders, the crisps?

Peki fiyat enflasyonundan bahsetmişken, Space Raiders'ı, yani cipsleri hatırlıyor musun?

I can't remember someone told me recently.

Yakın zamanda birisinin bana söylediğini hatırlamıyorum.

They're like 60p now or something like that.

Şu anda 60p falan gibiler.

Oh my goodness!

Aman tanrım!

They were like 10p.

Saat 22:00 gibiydiler.

Yeah!

Evet!

So yeah, cost of living, but, on the high street thing, I was

Yani evet, hayat pahalılığı ama ana cadde olayında

happy to hear the other day.

geçen gün bunu duyduğuma sevindim.

I was talking to my niece who is 11 and I said, I think we were on a Sunday.

11 yaşındaki yeğenim ile konuşuyordum ve dedim ki, sanırım pazar günüydük.

I said,

"What did you do yesterday?"

"Dün ne yaptın?" dedim.

And she said,

O da

"I went into town with my friend."

"Arkadaşımla şehre indim"

And I was quite pleased that that's still a thing because I remember when I

dedi . Ve bunun hala geçerli olmasından oldukça memnundum çünkü

was 11 and going into town on your own without parents and just walking around

11 yaşımdayken ailem olmadan tek başıma şehre gitmemin ve sadece

having a look in the shops was an event.

mağazalara bakmanın etrafta dolaşmanın bir olay olduğunu hatırlıyorum.

So I'm happy to hear that that's still going.

Bu yüzden bunun hala devam ettiğini duyduğuma sevindim.

Yeah, it's I think the one thing when we're talking about towns in general, one

Evet, sanırım genel olarak kasabalar hakkında konuştuğumuzda,

thing that I'm really frustrated with, and I hope does change soon, because

gerçekten sinirlendiğim tek şey bu ve umarım yakında değişir, çünkü

of all the cuts, the budget cuts, the councils have no money, a lot of the

tüm kesintiler, bütçe kesintileri, belediyelerin parası yok Pek çok

public swimming pools are being shut down because they cost too much to run.

halka açık yüzme havuzu, işletmesi çok maliyetli olduğu için kapatılıyor.

And so people are really struggling to have, you know, get to a local

Ve insanlar, bilirsiniz, yerel bir

pool and do some swimming and when I was a kid, like that was the thing.

havuza gitmek ve biraz yüzmek için gerçekten mücadele ediyorlar ve ben çocukken de öyleydi.

You took your pocket money after doing your chores, you got your pocket money.

Ev işlerini yaptıktan sonra harçlığını aldın, harçlığını aldın.

You went to town, you went swimming and you, I would always have one of those

Kasabaya gittin, yüzmeye gittin ve ben her zaman

awful machine soups where you put your money in and it gives you a chicken soup

paranı koyduğun o berbat makine çorbalarından içerdim ve sana

from powder, you know, drink that with dunk your KitKat in it, oh disgusting!

tozdan tavuk çorbası verirdi, bilirsin, içine KitKat'ını batırarak iç, oh iğrenç!

And then I'd go into the town and walk around the shops.

Daha sonra şehre iner ve mağazaları gezerdim.

I'd go to the joke shop, always buy something disgusting from the joke shop

Şaka dükkanına gider, aileme ve arkadaşlarıma şaka yapmak için

to play pranks on my family and friends.

her zaman şaka dükkanından iğrenç şeyler alırdım .

Or something to dress up in.

Ya da giyinecek bir şey.

And I used to make videos even when I was a kid, so buy some

Çocukken bile video çekerdim, bu yüzden

witchy things or something.

cadı gibi şeyler satın alın.

And yeah, just hang out, steal sweets from Woolworths, go and listen to music in HMV.

Ve evet, sadece takılın, Woolworths'ten şekerler çalın, gidip HMV'de müzik dinleyin.

So I hope that, I hope the kids of today can still enjoy kind of some level of

Umarım bugünün çocukları da bizim

what we enjoyed when we were younger.

küçükken keyif aldığımız şeylerden bir nebze olsun keyif alabilirler.

Exactly.

Kesinlikle.

Not just be obsessed with their phones.

Sadece telefonlarına takıntılı olmak değil.

Just one last story about going into town.

Kasabaya gitmeyle ilgili son bir hikaye.

I think one of the first times I did was when I bought my

Sanırım bunu ilk yaptığım zamanlardan biri

first album with my money.

paramla ilk albümümü aldığım zamandı .

And I remember, again, talking about phones, because I was spending

Ve yine telefonlardan bahsettiğimi hatırlıyorum, çünkü 10 sterlin harcıyordum

£10, it felt like such a big thing.

, bu çok büyük bir şeymiş gibi geldi.

And I actually went to a payphone, put in 10p to call my mum at home and say,

Ve aslında bir ankesörlü telefona gittim, 10 peni verip evden annemi aradım ve

"Is it okay if I spend my money on this album?"

"Paramı bu albüme harcasam sorun olur mu?"

And she said yeah, and then I went into the shop and spent £10 and I was like,

Evet dedi ve sonra dükkana gittim ve 10 sterlin harcadım ve "Aman Tanrım"

"Oh my God."

dedim .

What was it?

Bu neydi?

I'm actually quite pleased and quite proud of it because it is still an album

Aslında oldukça memnun oldum ve bundan oldukça gurur duyuyorum çünkü hala

I like which was The Fugees - The Score.

beğendiğim bir albüm olan The Fugees - The Score'du.

Nice.

Güzel.

Which was an album I still actually like a lot, but yeah that was, I

Aslında hâlâ çok beğendiğim bir albümdü ama evet öyleydi,

still remember that day so well.

o günü hâlâ çok iyi hatırlıyorum.

It was a great day.

Harika bir gündü.

I don't remember my first album but I remember my first single.

İlk albümümü hatırlamıyorum ama ilk single'ımı hatırlıyorum.

Not as cool.

O kadar da havalı değil.

I do still enjoy the song, but it was Hanson - MMMBop.

Şarkıyı hala seviyorum ama Hanson - MMMBop'tu.

Oh, right.

Wow.

Ah, doğru.

Vay. Evet.

Yeah.

Everyone thought they were girls, didn't they?

Herkes onların kız olduğunu düşünüyordu, değil mi?

When they saw the video.

Yeah.

Videoyu gördüklerinde.

Evet.

Yeah.

'Cause they had like long blonde hair.

Evet. Çünkü onların uzun sarı saçları vardı.

Yeah.

Evet.

Yeah.

I mean, they're pretty cool even now.

Evet.

Demek istediğim, şu anda bile oldukça havalılar.

Like, you know, they're still busting a groove.

Biliyorsunuz, hala çığır açıyorlar.

Really?

Yeah.

Gerçekten mi? Evet.

Yeah.

They're still like working musicians.

Evet. Hâlâ çalışan müzisyenler gibiler.

Okay.

I didn't, did not know that.

Tamam aşkım. Bunu bilmiyordum, bilmiyordum.

Yeah.

Evet.

Every day is a school day.

Her gün bir okul günüdür.

Yeah, I'm trying to get my kids into all the music that I've,

Evet, çocuklarımı yıllar boyunca sevdiğim

you know, loved over the years.

tüm müziklere alıştırmaya çalışıyorum .

Right.

Sağ. Bu biraz zaman alıyor ama sonra tek bir şarkıya takılıp kalıyorlar.

And it takes them a little while, but then they obsess over one song.

And like the recent song was, I Believe In A Thing Called Love.

Ve son şarkıda olduğu gibi, Aşk Denilen Bir Şeye İnanıyorum.

Right.

Ok.

Because we do like that kind of like rock stuff.

Sağ. Tamam.

Çünkü biz bu tarz rock türlerini seviyoruz.

So, I put that on a couple of times and my sons were playing in the other room,

Bunu birkaç kez taktım ve oğullarım diğer odada oynuyorlardı,

just like obsessed with Magna-Tiles or something really into their task.

tıpkı Magna-Tiles'a takıntılıymış gibi ya da gerçekten işleriyle ilgili bir şeymiş gibi.

And then out of nowhere, my son just comes running in and like

Ve birdenbire oğlum koşarak içeri giriyor ve sanki

does a knee slide across the floor.

dizim yerde kayıyor.

Carpet burn.

Halı yanması.

Jumps up on the couch and starts like doing air guitar, like, yes, I've got you.

Kanepeye atlıyor ve havalı gitar çalmaya başlıyor, sanki evet, seni yakaladım.

I've got you.

Seni yakaladım.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

And now it's like nonstop.

Ve artık kesintisiz gibi.

I'm going to get sick of it.

Bundan bıkacağım.

Fantastic.

Fantastik.

But thank you.

Ama teşekkür ederim.

We have, we have been here for nearly an hour, but thank you so

Neredeyse bir saattir buradayız ama

much for covering all that ground.

bu kadar konuyu ele aldığınız için çok teşekkür ederim.

I'm sure the listeners would have got something very useful from

Dinleyicilerin bundan çok yararlı bir şeyler çıkaracağına eminim

that, loads of lovely vocabulary.

, bir sürü güzel kelime dağarcığı.

So thank you.

Bu yüzden teşekkür ederim.

It's been a pleasure taking a trip down memory lane.

Anılar şeridinde yolculuk yapmak bir zevkti.

Absolutely.

A really nostalgic podcast.

Kesinlikle.

Gerçekten nostaljik bir podcast.

Fantastic.

Fantastik.

Thanks for having me.

Beni kabul ettiğin için teşekkürler.

And I'm going to come over and do something on your podcast.

Ben de gelip podcast'iniz hakkında bir şeyler yapacağım.

So, all of my listeners should definitely come over to you

Bu nedenle tüm dinleyicilerimin mutlaka yanınıza gelip

and have a listen to that.

bunu dinlemesi gerekiyor.

I'll put links in the show notes.

Gösteri notlarına linkleri koyacağım.

Do you have a website where we can find all your links?

Tüm bağlantılarınızı bulabileceğimiz bir web siteniz var mı?

I do.

Evet.

So it's rocknrollenglish.com, but notice it's Rock 'N' spelt 'N', Rock n' Roll.

Yani rocknrollenglish.com, ama dikkat ederseniz Rock 'N', 'N' olarak yazılıyor, Rock n' Roll.

Actually, if you can see there, this is the flag, Rock n' Roll English.

Aslında orada görebiliyorsanız bu Rock n' Roll İngilizcesinin bayrağıdır.

It's actually got a grammatical mistake because there should

Aslında dilbilgisi hatası var çünkü

be another apostrophe there.

orada başka bir kesme işareti olması gerekiyor.

And the same as you, I kind of put this out and someone once sent me

Ve sizin gibi, ben de bunu dile getirdim ve bir keresinde biri bana

a really aggressive message saying,

çok agresif bir mesaj göndererek şöyle dedi:

"There should be another apostrophe there."

"Orada başka bir kesme işareti daha olmalı."

I was like,

"Ahh, yeah!"

"Ahh, evet!"

dedim.

I could change it, but I'm quite proud of the fact that there's a mistake in

Bunu değiştirebilirdim ama

like my brand, like, logo and everything because it, like you mentioned about

markamı beğeniyorum, logomu beğeniyorum ve her şeyde bir hata olduğu gerçeğiyle oldukça gurur duyuyorum çünkü o, senin bahsettiğin gibi

you make mistakes, we make mistakes.

hatalar yapıyor, biz de hatalar yapıyoruz.

So I'm quite proud of it now.

Bu yüzden artık bundan oldukça gurur duyuyorum.

Yeah, just stand by it.

Evet, sadece arkasında dur.

It's reflective of your teaching, nice and relaxed and owning your mistakes.

Öğretmenizi yansıtıyor, güzel, rahat ve hatalarınızı sahipleniyor.

Exactly.

So yeah, rocknrollenglish.com

Kesinlikle.

Yani evet, rocknrollenglish.com

Fantastic.

Harika.

Well, thank you.

Teşekkür ederim.

You take care.

Kendine iyi bak.

Yep, you too.

Thanks a lot, Anna.

Evet, sen de.

Çok teşekkürler Anna.

See you soon.

Yakında görüşürüz.