Learn English Vocabulary Daily #14.5 — British English Podcast

Hello, and welcome to The English Like a Native Podcast, my name is

Merhaba ve The English Like a Native Podcast'e hoş geldiniz, benim adım

Anna and you're listening to Week 14, Day 5 of Your English Five a Day.

Anna ve şu anda Your English Five a Day'in 14. Hafta 5. Gününü dinliyorsunuz. Bu

This is a series that aims to increase your active vocabulary by deep

, pazartesiden cumaya haftanın her günü beş parçaya derinlemesine dalarak

diving into five pieces every day of the week from Monday to Friday.

aktif kelime dağarcığınızı arttırmayı amaçlayan bir seridir

Now let's kick off today's list with the noun hangover.

. Şimdi bugünkü listeye akşamdan kalma ismiyle başlayalım.

Hangover.

Akşamdan kalma.

Hangover is spelt H A N G O V E R.

Akşamdan kalma, HANGOVE R olarak yazılır.

Hangover.

Akşamdan kalma.

Now a hangover is a horrible thing.

Artık akşamdan kalmalık korkunç bir şeydir.

It's the feeling of illness after drinking too much alcohol.

Çok fazla alkol içtikten sonra oluşan hastalık hissidir.

So, it's normally what you experience the morning after the night before,

Yani normalde bu, önceki gecenin ertesi sabahı,

when you've been to a crazy party and drank a lot of alcohol, you wake up

çılgın bir partiye gittiğinizde ve çok fazla alkol içtiğinizde deneyimlediğiniz şeydir,

in the morning, you might feel sick, your eyes might hurt, you possibly

sabah uyanırsınız, kendinizi hasta hissedebilirsiniz, gözleriniz ağrıyabilir,

have a headache, and yeah, you do not have any energy to get out of bed.

muhtemelen baş ağrısı ve evet yataktan kalkacak enerjiniz yok.

It's awful.

Bu korkunç.

I sound like I'm speaking from experience.

Deneyimden konuşuyormuşum gibi geliyor.

I have experienced hangovers in the past.

Geçmişte akşamdan kalmalık yaşadım.

It's not something I experience anymore because I don't really drink anymore.

Bu artık deneyimlediğim bir şey değil çünkü artık gerçekten içmiyorum.

Only on very special occasions will I have a little tipple of

Sadece çok özel günlerde biraz içki içeceğim

something, but not these days.

, ama bu günlerde değil.

When I was a teenager and in my early twenties, I would push the boat

Ergenlik çağındayken ve yirmili yaşlarımın başındayken, tekneyi denize açardım

out and go crazy and have a bit too much to drink, but I'm sensible now.

, delirirdim ve biraz fazla içki içerdim ama artık aklım yerinde.

I've matured.

Olgunlaştım.

Okay, here's another example sentence.

Tamam, işte başka bir örnek cümle.

" I can't remember the last time I had a serious hangover.

"En son ne zaman ciddi bir akşamdan kalmalık yaşadığımı hatırlamıyorum.

I just can't cope with those late nights out anymore!"

Artık gece geç saatlere kadar dışarıda kalmayla baş edemiyorum!"

Next on our list is an idiom.

Listemizde bir sonraki deyim var.

And it's to paint the town red.

Ve kasabayı kırmızıya boyamak.

To paint the town red.

Kasabayı kırmızıya boyamak için.

Let me spell that in case you're mishearing me.

Beni yanlış duyuyorsan diye hecelememe izin ver.

Paint, P A I N T, paint.

Boya, BOYA, boya.

The, T H E town, T O W N.

The, THE kasaba, TOW N.

Red, R E D.

Kırmızı, RE D.

Paint the town red.

Kasabayı kırmızıya boyayın.

To paint the town red refers to going out and enjoying yourself by

Kasabayı kırmızıya boyamak, dışarı çıkıp

drinking alcohol, dancing, and just having a good time with your friends.

alkol alarak, dans ederek ve arkadaşlarınızla iyi vakit geçirerek eğlenmek anlamına gelir.

Here's an example sentence.

İşte örnek bir cümle.

"Hey, I'm ready to paint the town red with a few of my closest friends."

"Hey, en yakın arkadaşlarımdan birkaçıyla birlikte kasabayı kırmızıya boyamaya hazırım."

So, if I heard someone say that to me, then I know they're

Yani birisinin bana bunu söylediğini duyarsam

going to go out and party.

dışarı çıkıp parti yapacaklarını biliyorum.

They're going to paint the town red.

Kasabayı kırmızıya boyayacaklar.

Next on our list is another idiom, and it is to fall off the

Listemizde bir sonraki deyim ise vagondan düşmek

wagon, to fall off the wagon.

, vagondan düşmek.

We spell this F A L L, fall.

Bunu GÜZ, sonbahar olarak heceliyoruz.

Off, O F F.

Kapalı, OF F.

The, T H E.

The, TH E.

Wagon, W A G O N.

Vagon, WAGO N.

Fall off the wagon.

Vagondan düşmek.

To fall off the wagon is to start drinking alcohol after a period

Vagondan düşmek,

when you have not drunk any alcohol.

alkol almadığınız bir sürenin ardından alkol almaya başlamaktır. Yani eğer

So, if you decide,

"İçmeyi bırakmam lazım" diye

"I need to stop drinking."

karar verirseniz .

Maybe it's becoming a problem.

Belki sorun olmaya başlıyor.

And so you decide to abstain, to stop drinking alcohol.

Ve böylece alkolden uzak durmaya, alkol almayı bırakmaya karar veriyorsunuz.

And for a good period of time, you manage to keep to this promise of abstinence.

Ve uzun bir süre boyunca bu uzak durma sözünü tutmayı başarıyorsun.

But then, one night at a party, you just can't resist.

Ama sonra bir gece bir partide karşı koyamazsınız.

And you buy yourself a glass of wine or a shot of tequila or whatever

Ve kendinize bir kadeh şarap ya da bir shot tekila ya da içeceğiniz her ne ise alıyor

your drink is and you drink it.

ve onu içiyorsunuz.

Then you have fallen off the wagon.

Sonra vagondan düştün.

And you have to get back on the wagon if you want to live a long and healthy life.

Uzun ve sağlıklı bir hayat yaşamak istiyorsanız tekrar arabaya binmelisiniz.

Okay, here's an example.

Tamam, işte bir örnek.

"When June's husband died, she fell off the wagon."

"June'un kocası öldüğünde arabadan düştü."

Okay, our next word on the list is an adverb and it is reluctantly, reluctantly.

Tamam, listedeki bir sonraki kelimemiz bir zarf ve isteksizce, isteksizce.

Reluctantly is spelled R E L U C T A N T L Y.

İsteksizce RELUCTANTL Y olarak yazılır.

Reluctantly.

İsteksizce.

Reluctantly.

İsteksizce.

Reluctantly is to do something in a way that shows you are not willing to do it.

İsteksizce, bir şeyi yapmaya istekli olmadığınızı gösterecek şekilde yapmaktır.

And so maybe you do it in a slow and unenthusiastic way.

Ve belki de bunu yavaş ve isteksiz bir şekilde yapıyorsunuz.

So, it's not something you want to do, but you're doing it possibly

Yani, bu yapmak isteyeceğiniz bir şey değil ama bunu muhtemelen yapmak zorunda

because you have to, because you are obliged to, or because you need to.

olduğunuz için, mecbur olduğunuz için veya yapmanız gerektiği için yapıyorsunuz

Sometimes you have to take medicine that tastes horrible or makes you feel

. Bazen tadı kötü olan veya kendinizi kötü hissetmenize neden olan ilaçları almanız gerekir

bad, but you know that it's necessary to beat the bug that you're experiencing.

, ancak bunun, yaşadığınız hatayı yenmenin gerekli olduğunu bilirsiniz.

Or sometimes you might need to help out a family member or a friend

Veya bazen , yardımınızın kötüye kullanılacağını bilseniz bile,

financially, even though you know that your help will probably be misused.

bir aile üyenize veya bir arkadaşınıza maddi yardımda bulunmanız gerekebilir

So, if you have a friend who's very bad with money and they get themselves

. Yani, para konusunda çok kötü olan bir arkadaşınız varsa ve kendisini

into terrible debt and you've helped them before and they use the money

korkunç bir borca ​​soktuysanız ve siz ona daha önce yardım ettiyseniz ve parayı

badly and they've asked you again for help and you know that they're

kötü kullanıyorsa ve sizden tekrar yardım istediyse ve

probably going to use the money for something other than their debt.

muhtemelen gideceğini biliyorsunuz. parayı borç dışında başka bir şey için kullanmak.

Maybe they'll go out on a night out and waste it all on booze.

Belki bir gece dışarı çıkıp tüm paralarını içkiye harcarlar.

But you give them the money anyway and you do so reluctantly.

Ama yine de onlara parayı veriyorsunuz ve bunu gönülsüzce yapıyorsunuz.

So, you don't want to, but you feel like you have to.

Yani istemiyorsun ama mecburmuşsun gibi hissediyorsun.

Here's another example.

İşte başka bir örnek.

"Janice has reluctantly agreed to step down as managing director

"Janice , 25 yıl boyunca orada kaldıktan sonra

after being there for 25 years."

genel müdür olarak isteksizce istifa etmeyi kabul etti

Alright, last on our list is the adjective swanky.

." Tamam, listemizin sonuncusu havalı sıfat.

Swanky.

Havalı.

I love this word.

Bu kelimeyi seviyorum.

So, we spell this S W A N K Y.

Bu yüzden bunu SWANK Y. Swanky olarak heceliyoruz

Swanky.

.

If something is described as being swanky, then it's very expensive and fashionable,

Eğer bir şey gösterişli olarak tanımlanıyorsa, bu o şeyin çok pahalı ve modaya uygun olduğu

or in a way that's intended to attract people's attention and admiration.

ya da insanların dikkatini ve hayranlığını çekmeyi amaçlayan bir şey olduğu anlamına gelir.

So, we often refer to swanky restaurants or swanky hotels.

Bu yüzden sık sık gösterişli restoranlardan veya gösterişli otellerden bahsediyoruz.

A swanky bar.

Gösterişli bir bar.

A place that is fashionable and cool and expensive.

Modaya uygun, havalı ve pahalı bir yer.

There're lots of swanky restaurants in London, for example.

Örneğin Londra'da çok sayıda gösterişli restoran var.

Here's an example.

İşte bir örnek.

"I've booked us a room in that swanky new hotel for the weekend.

"Hafta sonu için o yeni ve gösterişli otelde bize bir oda ayırttım.

I can't wait to be pampered."

Şımartılmak için sabırsızlanıyorum."

Okay, that's our five for today.

Tamam, bugünkü beşimiz bu kadar.

Let's do a quick recap.

Hızlı bir özet yapalım.

We started with the noun hangover.

İsim akşamdan kalmalığıyla başladık.

Hangover, which is that awful ill feeling that you have the morning

Akşamdan kalmalık, çok fazla alkol içtikten sonra

after drinking too much alcohol.

sabah yaşadığınız o berbat duygudur

Then we have the idiom paint the town red, which is when you go out and party.

. Sonra dışarı çıkıp parti yaptığınızda şehri kırmızıya boyamak deyimini kullanırız.

You enjoy yourself, dancing and laughing with friends.

Arkadaşlarınızla dans etmekten ve gülmekten keyif alırsınız.

Then we had the idiom fall off the wagon, which is when you give in to

Daha sonra deyimin geçerliliğini yitirdiğini gördük; bu, ayartılmaya teslim olduğunuz

temptation and you start drinking again after a period of stopping.

ve bir süre ara verdikten sonra tekrar içmeye başladığınız anlamına gelir. Aslında

We moved on to the adverb reluctantly, which is to do something that

yapmak istemediğiniz bir şeyi yapmak anlamına gelen zarfa gönülsüzce geçtik

you don't really want to do.

.

Then we had the adjective swanky.

Sonra havalı bir sıfatımız vardı.

Which is a way of describing a place, which is a very fashionable and expensive.

Bu, çok moda ve pahalı olan bir yeri tanımlamanın bir yoludur.

Or it could be not just a place but an item.

Ya da sadece bir yer değil, bir eşya da olabilir.

It could be a swanky bag.

Şık bir çanta olabilir.

You could have quite a fashionable and expensive bag or a swanky coat.

Oldukça şık ve pahalı bir çantanız veya gösterişli bir ceketiniz olabilir.

You could describe a person as being quite swanky if they always dress and

Bir kişiyi her zaman oldukça havalı giyiniyor ve

behave in a way that's quite cool and they dress in an expensive way and

davranıyorsa, pahalı bir şekilde giyiniyorsa ve insanların dikkatini çekmeye çalışıyorsa oldukça

they try to get people's attention.

gösterişli olarak tanımlayabilirsiniz

Now let's do it for pronunciation.

. Şimdi bunu telaffuz için yapalım.

Please repeat after me.

Lütfen benden sonra tekrar et.

Hangover.

Akşamdan kalma.

Hangover.

Akşamdan kalma.

Paint the town red.

Cümbüş yapmak.

Paint the town red.

Cümbüş yapmak.

Fall off the wagon.

Vagondan düş.

Fall off the wagon.

Vagondan düş.

Reluctantly.

İsteksizce.

Reluctantly.

İsteksizce.

Swanky.

Havalı.

Swanky.

Havalı.

Fantastic.

Fantastik.

Now a quick quiz for you.

Şimdi sizin için hızlı bir test.

If I do something that I don't really want to do, how will I do it?

Gerçekten yapmak istemediğim bir şeyi yaparsam, bunu nasıl yapacağım?

Reluctantly, of course.

Tabii isteksizce.

And what idiom can I use to describe going out on a night out

Peki gece dışarı çıkmayı ve arkadaşlarımla eğlenmeyi

and having fun with my friends?

tanımlamak için hangi deyimi kullanabilirim

Paint the town red.

? Cümbüş yapmak.

Yes, that's what I'm going to do.

Evet, yapacağım şey bu.

Absolutely.

Kesinlikle.

Now, if I've had trouble with drinking too much alcohol and I decide I'm never

Şimdi, çok fazla alkol alma konusunda sorun yaşıyorsam ve

going to drink alcohol again, and for three months I stick to it and I never

bir daha asla alkol içmeyeceğime karar verirsem ve üç ay boyunca buna sadık kalırsam ve asla

drink alcohol, but then I go to a party and someone insists that I have a drink.

alkol içmezsem ama sonra bir partiye gittiğimde biri ısrar ederse bir içki içiyorum.

And I finally have my first drink in three months.

Ve nihayet üç ay sonra ilk içkimi içiyorum.

What have I just done?

Az önce ne yaptım?

What idiom would we use?

Hangi deyimi kullanırdık?

Fall off the wagon.

Vagondan düş. Peki

And if I go to a very expensive and very fashionable restaurant

Londra'nın merkezinde çok pahalı ve çok şık bir restorana gitsem

in the centre of London, how could I describe that restaurant?

o restoranı nasıl anlatabilirim?

Swanky!

Havalı!

Yes, fantastic.

Evet, harika.

Alright, let's move on and put these all together in a little story.

Tamam, devam edelim ve hepsini küçük bir hikayede bir araya getirelim.

Dear Diary,

Sevgili Günlük,

Ugh!

Ah!

Whose idea was it to paint the town red last night?

Dün gece kasabayı kırmızıya boyamak kimin fikriydi?

It was only supposed to be a couple of drinks and a bite to eat after work.

İşten sonra sadece birkaç içki ve bir şeyler atıştırması gerekiyordu.

Mandy and I were making our way home when she suddenly said,

Mandy ve ben eve doğru gidiyorduk ki aniden şöyle dedi:

"Why don't we try the new wine bar?

"Neden yeni şarap barını denemiyoruz?

I've heard it's really good.

Gerçekten iyi olduğunu duydum.

We'll only have one drink, I promise."

Sadece bir içki içeceğiz, söz veriyorum."

Reluctantly, I agreed.

İsteksizce kabul ettim.

I haven't had an alcoholic drink for over a month so I really wanted to be careful.

Bir aydan fazladır alkollü içki içmedim bu yüzden gerçekten dikkatli olmak istedim.

The last thing I want is to fall off the wagon, again.

İstediğim son şey yine vagondan düşmek.

In we went, the tables were made of large wine barrels and decorated with

İçeri girdiğimizde, masalar büyük şarap fıçılarından yapılmış ve

fairy lights in bottles, the stools were a mix of leather and chrome, grape

şişelerdeki peri ışıklarıyla süslenmişti, tabureler deri ve krom karışımıydı, üzüm

vines hung lazily from the ceiling, and there was a pianist playing

asmaları tavandan tembelce sarkıyordu ve bir piyanist çalıyordu.

chill-out jazz music in the far corner.

uzak köşede rahatlatıcı caz müziği.

The atmosphere was so laid back and Mediterranean feeling.

Atmosfer çok rahattı ve Akdeniz hissi veriyordu.

As promised, we only had the one drink, but as we left this swanky new venue, we

Söz verdiğimiz gibi sadece bir içki içtik ama bu gösterişli yeni mekandan ayrılırken

bumped into some old university mates.

bazı eski üniversite arkadaşlarımızla karşılaştık.

They all insisted we go clubbing and re-live our younger years.

Hepsi kulüplere gitmemiz ve gençlik yıllarımızı yeniden yaşamamız konusunda ısrar etti.

The next thing I know, we're queuing up outside 'Subtone', a 3-level nightclub

Sonradan hatırladığım şey, her katta farklı müziğin çalındığı 3 katlı bir gece kulübü olan 'Subtone'un önünde sıraya girdiğimiz

with different music on each floor.

.

Being a Thursday night, I thought it might be fairly quiet.

Perşembe gecesi olduğundan oldukça sessiz olabileceğini düşündüm.

Ugh, how wrong I was.

Ne kadar yanılmışım.

It turned out it was 3 for 2 on all vodka, gin, and sambuca shots.

Tüm votka, cin ve sambuca shotlarında 2'ye 3 olduğu ortaya çıktı.

This is where the rest of the night became a total blur!

Gecenin geri kalanının tamamen bulanıklaştığı yer burası!

I don't know how I got home, but I've woken up with the worst hangover ever.

Eve nasıl geldiğimi bilmiyorum ama şimdiye kadarki en kötü akşamdan kalmalıkla uyandım.

And have promised myself never to listen to Mandy again!

Ve bir daha Mandy'yi dinlemeyeceğime kendime söz verdim!

And that brings us to the end of Week 14.

Bu da bizi 14. Haftanın sonuna getiriyor.

Thank you so much for listening.

Dinlediğiniz için çok teşekkür ederim.

If you have enjoyed it, then please do show your appreciation by giving

Eğer hoşunuza gittiyse lütfen

this a like rating or review.

bunu beğenerek veya yorum yaparak takdirinizi gösterin.

This kind of interaction really helps this podcast to grow and be found by other

Bu tür bir etkileşim, bu podcast'in büyümesine ve

people who want to improve their English.

İngilizcesini geliştirmek isteyen diğer insanlar tarafından bulunmasına gerçekten yardımcı oluyor.

Until tomorrow, take very good care and goodbye.

Yarına kadar kendinize çok iyi bakın ve hoşçakalın.