English Addict episode 333 - Sunday -🔴LIVE stream / Fame & MIS-fortune / Join the LIVE Chat & Learn

You might not believe it, but we have had some really terrible weather over the past few days.

İnanmayabilirsiniz ama son birkaç gündür çok kötü hava koşulları yaşadık.

Even though right now, outside, you can see the sun is shining.

Şu anda dışarıda güneşin parladığını görebiliyorsunuz.

We even have blue sky.

Mavi gökyüzümüz bile var.

Can you believe it?

Buna inanabiliyor musun?

Well, you have to, because there it is on your screen right now.

Bunu yapmak zorundasınız, çünkü o şu anda ekranınızda.

We are all together once again.

Bir kez daha hep birlikteyiz.

It's lovely to have your company this is English Addict coming to you live and direct from the birthplace of the English language.

Bu English Addict'in şirketinizin size İngilizce dilinin doğduğu yerden canlı ve doğrudan gelmesi çok güzel.

You know where it is.

Nerede olduğunu biliyorsun.

We all know where it is.

Nerede olduğunu hepimiz biliyoruz.

It is, of course, England.

Tabii ki İngiltere.

Let's go.

Hadi gidelim.

Oh, there you are.

Ah, işte buradasın.

Hi, everybody.

Merhaba millet.

This is Mr.

Bu

Duncan in England. How are you today? Are you okay? I hope so. Are you happy?

İngiltere'den Bay Duncan. Bugün nasılsın? İyi misin? Umarım. Mutlu musun?

Are you feeling happy today?

Bugün mutlu musun?

I hope you are.

Umarım öylesindir.

I have one of these on my face right now.

Şu anda yüzümde bunlardan biri var.

This is the real one.

Gerçek olan bu.

This is the one that I like to use to encourage you to have a smile.

Seni gülümsemeye teşvik etmek için kullanmayı sevdiğim şey bu.

Because that is what life is all about.

Çünkü hayat bundan ibarettir.

Sometimes as we go through life, we have to have a little bit of fun.

Bazen hayatta ilerledikçe biraz eğlenmemiz gerekir.

Because what is life without a smile, without a laugh, without a nice warm hug?

Çünkü gülümseme olmadan, kahkaha olmadan, güzel, sıcak bir kucaklaşma olmadan hayat nedir ki?

Think of this as a nice warm hug through the internet.

Bunu internet üzerinden güzel, sıcak bir kucaklaşma olarak düşünün.

My name is Mr. Duncan.

Adım Bay Duncan.

I live in England.

İngiltere'de yaşıyorum.

I think I've mentioned that already and I am an English addict.

Sanırım bundan daha önce bahsetmiştim ve ben bir İngiliz bağımlısıyım.

Just as it says down there on the screen.

Aynen ekranda yazdığı gibi.

I hope you are having a good Sunday. Also, I suppose I should say

Umarım iyi bir Pazar günü geçiriyorsunuzdur. Ayrıca,

Happy New Year if I haven't said it to you yet.

henüz sana söylememiş olsam da, sanırım Yeni Yılınız Kutlu Olsun demeliyim

Of course, if I've already said it, please disregard my greeting.

. Tabii eğer daha önce söylediysem lütfen selamımı dikkate almayın.

If you disregard something, it means you ignore it.

Bir şeyi görmezden geliyorsanız, onu görmezden geliyorsunuz demektir.

You push that thing aside, you disregard that particular thing.

O şeyi bir kenara itiyorsun, o şeyi görmezden geliyorsun.

So if I have already said Happy New Year to you, you do not have to worry about it.

Yani size daha önce Yeni Yılınız Kutlu Olsun dediysem, endişelenmenize gerek yok.

You don't have to wave to me or give me a big kiss on the nose.

Bana el sallamana ya da burnuma kocaman bir öpücük vermene gerek yok.

Nothing like that. Please disregard my greeting.

Öyle bir şey yok. Lütfen selamımı dikkate almayın.

However, if I haven't said it, can I wish you a lovely superduper 2025.

Ancak söylemediysem size süper bir 2025 yılı dileyebilir miyim?

We are here again once more.

Bir kez daha buradayız.

We are back together and I hope you have had a lovely, lovely week whilst I've been away.

Tekrar bir araya geldik ve umarım ben yokken çok güzel bir hafta geçirmişsinizdir.

Did you see my new lesson?

Yeni dersimi gördün mü?

I filmed a lesson during the week

Yılın şu ana kadarki en soğuk gününde

on the coldest day of the year so far.

hafta içi bir ders çekimi yaptım

In fact, it may have been the coldest day of this winter.

. Aslında bu kışın en soğuk günü olabilir.

Minus six that is six degrees below zero.

Eksi altı, yani sıfırın altında altı derece.

It was absolutely freezing.

Kesinlikle donuyordu.

Did you see my lesson all about the word freeze?

Dondurma kelimesiyle ilgili dersimi gördün mü?

And quite literally, I was freezing.

Ve kelimenin tam anlamıyla donuyordum.

Certain parts of my body were really suffering.

Vücudumun bazı yerleri gerçekten acı çekiyordu.

I won't tell you which parts or where they were, but let's just say they were not

Hangi kısımlarda veya nerede olduklarını size söylemeyeceğim ama

having a good time.

iyi vakit geçirmediklerini söyleyelim.

Some of those things were actually quite shrivelled.

Bunlardan bazıları aslında oldukça buruşmuştu.

Shrivelled. Now there's another good word already.

Buruşmuş. Şimdi başka bir güzel kelime daha var.

You will notice that I like using interesting English words, something that is shrivelled.

İlginç İngilizce kelimeleri, buruşmuş bir şeyi kullanmayı sevdiğimi fark edeceksiniz.

If it shrivels, it means it shrinks.

Büzüşüyorsa küçülüyor demektir.

It becomes much smaller than it normally is.

Normalde olduğundan çok daha küçük hale gelir.

It shrivels.

Buruşur.

Parts of your body might shrivel

Soğuk bir günde

on a cold day.

vücudunuzun bazı kısımları büzüşebilir

Certain types of food, if you leave it out, it will shrivel.

. Bazı yiyecek türlerini dışarıda bırakırsanız buruşur.

It will become dry, and it will shrink away to nothing.

Kuruyacak ve küçülüp yok olacak.

I know that feeling very well.

Bu duyguyu çok iyi biliyorum.

You may have noticed that I'm wearing my scarf in the studio just to demonstrate how cold the weather is at the moment.

Şu sıralar havanın ne kadar soğuk olduğunu göstermek için stüdyoda atkımı taktığımı fark etmişsinizdir.

Although, having said that, we do have sunshine and the lovely weather.

Bununla birlikte, güneş ışığımız ve güzel havamız var.

People have promised that the weather is going to get better during the week.

İnsanlar hafta boyunca havanın düzeleceğine dair söz verdiler.

So next week it is going to get warm again.

Yani önümüzdeki hafta hava yeniden ısınacak.

Isn't that lovely?

Çok hoş değil mi?

I should not forget you.

seni unutmamalıyım.

Don't worry, I will say hello to you in a moment. Out there.

Merak etmeyin, birazdan size merhaba diyeceğim. Orada.

Of course it is Sunday, which means that we have the one.

Elbette bugün Pazar, bu da demek oluyor ki elimizde bir tane var.

The only, Mr.

Tek kişi Bay

Steve, will be with us at around about 2:30.

Steve saat 2:30 civarında bizimle olacak.

We had a busy week last

Geçen hafta yoğun bir hafta geçirdik

week because we had to go to have our medical check-ups

çünkü tıbbi kontrollerimize gitmek zorundaydık,

lots of boring information that I could give you at the moment, but I'm not going to.

şu anda size verebileceğim birçok sıkıcı bilgi var ama vermeyeceğim.

It's all connected to things like insurance and other things like that.

Bunların hepsi sigorta gibi şeylerle ve bunun gibi diğer şeylerle bağlantılı.

Quite often you have to you have to undertake some sort of medical examination.

Çoğu zaman bir tür tıbbi muayeneden geçmeniz gerekir.

That doesn't mean that we we are training to be doctors.

Bu, doktor olmak için eğitim aldığımız anlamına gelmiyor.

So you might say that a medical exam sounds as if we are studying to be doctors, but we are not.

Yani tıbbi bir sınavın sanki doktor olmak için çalışıyormuşuz gibi göründüğünü söyleyebilirsiniz ama değiliz.

So the medical exam was actually on us.

Yani tıbbi muayene aslında bize aitti.

We might talk a little bit about that later on when Mr.

Daha sonra Bay Steve aramıza katıldığında

Steve joins us.

bunun hakkında biraz konuşabiliriz

He was out this morning having a walk.

. Bu sabah yürüyüşe çıktı.

We had a lovely walk yesterday.

Dün çok güzel bir yürüyüş yaptık.

We were outside.

Dışarıdaydık.

It was freezing cold, but as you know, I love filming everything around me and yesterday was no exception.

Hava dondurucu soğuktu ama bildiğiniz gibi etrafımdaki her şeyi filme almayı seviyorum ve dün de bir istisna değildi.

Take a look at what we saw yesterday whilst walking around on our freezing cold walk around the area in which I live.

Yaşadığım bölgede dondurucu soğukta yürürken dün gördüklerimize bir bakın.

We had the most amazing walk yesterday.

Dün çok muhteşem bir yürüyüş gerçekleştirdik.

It was freezing cold, but everything around us was beautiful.

Hava dondurucu soğuktu ama etrafımızdaki her şey güzeldi.

And see you, Nick.

Ve görüşürüz Nick.

I have to say, it did look lovely.

Şunu söylemeliyim ki çok hoş görünüyordu.

Yes, I know, I forgot to open my microphone.

Evet biliyorum, mikrofonumu açmayı unuttum.

Then you might find that I will be doing that quite a lot today.

O zaman bugün bunu çok sık yapacağımı fark edeceksiniz.

Because I've had such a busy day today. Very, very busy.

Çünkü bugün çok yoğun bir gün geçirdim. Çok çok meşgul.

I hope you are having a good time as well.

Umarım siz de iyi vakit geçiriyorsunuzdur.

Can I say hello to the live chat?

Canlı sohbete merhaba diyebilir miyim?

Hello live chat.

Merhaba canlı sohbet.

Nice to see you here. Congratulations to Beatriz Beatriz.

Seni burada görmek çok güzel. Beatriz Beatriz'i tebrik ederiz.

Guess what?

You are first on today's live chat.

Ne oldu?

Bugünkü canlı sohbette ilk sizsiniz.

Beatriz, you are first on today's live chat.

Beatriz, bugünkü canlı sohbette ilk sıradasın.

Congratulations.

Tebrikler.

And I hope you are feeling good today.

Ve umarım bugün kendinizi iyi hissediyorsunuzdur.

In second place, we have Vytas. Hello, Vytas. Nice to see you here as well.

İkinci sırada ise Vytas var. Merhaba Vytas. Seni de burada görmek çok güzel.

Vytas is with us also.

Vytas da bizimle birlikte.

And yes, he is here as usual.

Ve evet, her zamanki gibi burada.

You know who I'm talking about? Luis Mendes.

Kimden bahsettiğimi biliyor musun? Luis Mendes.

is here today.

bugün burada.

Hello, Luis.

Merhaba Luis.

I hope you are feeling better because I know last weekend you were under the weather.

Umarım kendini daha iyi hissediyorsundur çünkü geçen hafta sonu kötü durumda olduğunu biliyorum.

I hope today you are feeling much better, much brighter.

Umarım bugün kendinizi çok daha iyi, çok daha parlak hissediyorsunuzdur.

And I hope you are in the mood for English addict.

Ve umarım İngiliz bağımlısı havasındasınızdır.

Claudia is here.

Claudia burada.

Hello, Claudia.

Merhaba Claudia.

Hello. Also unique way.

Merhaba. Ayrıca benzersiz bir yol.

Nice to see you with us as well.

Seni de aramızda görmek çok güzel.

We also have Florence Bella. Hello, Bella.

Bizim de Florence Bella'mız var. Merhaba Bella.

It is a very long time since I saw you on the live chat.

Seni canlı sohbette görmeyeli çok uzun zaman oldu.

It is very nice to see you back.

Seni tekrar görmek çok güzel.

Jamie is here.

Jamie burada.

Jamie Bolivar says hello to everybody.

Jamie Bolivar herkese merhaba diyor.

That is very friendly of you. Thank you very much.

Çok dost canlısısın. Çok teşekkür ederim.

Also we have Marut SEO.

Ayrıca Marut SEO'muz var.

Hello to you as well.

Size de merhaba.

Palmira is here as well.

Palmira da burada.

Hello.

I and z I in Z or ion Z.

Merhaba.

Z veya iyon Z'de I ve z I.

Hello to Mr. Duncan. That's me, by the way.

Bay Duncan'a merhaba. Bu arada bu benim.

Just in case you're wondering, ring Sak is here.

Merak ediyorsan, Ring Sak burada.

I haven't seen you for a long time as well.

Ben de seni uzun zamandır görmüyorum.

Nice to see you back. We also have.

Seni tekrar gördüğüme sevindim. Biz de var.

Pedro Belmont is here today.

Pedro Belmont bugün burada.

Hello, Pedro.

Merhaba Pedro.

Nice to see you back. Also.

Seni tekrar gördüğüme sevindim. Ayrıca.

Christina is here. Oh, hello, Christina.

Christina burada. Merhaba Christina.

Can I say a big thank you?

Çok teşekkür edebilir miyim?

We had a nice surprise yesterday morning.

Dün sabah hoş bir sürprizle karşılaştık.

It came through our letterbox.

Posta kutumuzdan geldi.

Thank you very much for your lovely Christmas card.

Güzel Noel kartınız için çok teşekkür ederim.

All the way from lovely Italy.

Güzel İtalya'dan buraya kadar.

Isn't that lovely?

Çok hoş değil mi?

And there is Father Christmas

Ve Noel Baba

putting out the gifts for the children.

çocuklara hediyeler dağıtıyor.

So thank you, Christina, for your lovely card and the beautiful greeting inside as well.

Bu yüzden Christina, güzel kartın ve içindeki güzel tebrik için de teşekkür ederim.

Mr. Steve and myself, we were very moved by your lovely thought.

Bay Steve ve ben, bu güzel düşüncenizden çok etkilendik.

Thank you.

Teşekkür ederim.

Hello, Edwin. Mr. Duncan, you are such a great teacher.

Merhaba Edwin. Bay Duncan, siz harika bir öğretmensiniz.

I am learning a lot from you.

Senden çok şey öğreniyorum.

Thank you. Edwin, that is very kind of you to say as well.

Teşekkür ederim. Edwin, bunu söylemen de çok nazik bir davranış.

Where are you watching? Please let me know. Edwin, where are you watching at the moment?

Nereden izliyorsun? Lütfen bana bildirin. Edwin, şu anda nereden izliyorsun?

Who else is here?

Burada başka kim var?

Farid boules is here also.

Farid Boules da burada.

We have. Who else is here?

Sahibiz. Burada başka kim var?

Ring sack is here as well.

Yüzük çuvalı da burada.

Nice to see you back.

Seni tekrar gördüğüme sevindim.

Lots of people joining us today.

Bugün bize katılan çok sayıda insan var.

Virginia. Hello, Virginia and drone.

Virjinya. Merhaba Virginia ve drone.

I've never seen your name on the live chat before.

Daha önce adınızı canlı sohbette hiç görmemiştim.

Can you please tell me where you are watching? For two reasons.

Lütfen bana nerede izlediğinizi söyler misiniz? İki nedenden dolayı.

It is very interesting to find out.

Bunu öğrenmek çok ilginç.

And also I am very, very nosy.

Ayrıca çok meraklıyımdır.

I always like to find out these things.

Bunları öğrenmeyi her zaman severim.

Today we have some very interesting topics to talk about.

Bugün konuşacak çok ilginç konularımız var.

We are talking about being famous,

Ünlü olmaktan,

having fame, being a celebrity.

şöhret sahibi olmaktan, ünlü olmaktan bahsediyoruz .

A lot of people think that being famous is a good thing.

Pek çok insan ünlü olmanın iyi bir şey olduğunu düşünüyor.

Quite often we see people who are famous as having glamorous lives.

Çoğu zaman ünlü insanların gösterişli hayatları olduğunu görüyoruz.

However, it is not always the case.

Ancak durum her zaman böyle değildir.

As you may have seen at the past few days.

Geçtiğimiz günlerde görmüş olabileceğiniz gibi.

Lots of celebrities, lots of famous people are having a pretty terrible time at the moment because of

Pek çok ünlü, pek çok ünlü şu anda Los Angeles'ta çıkan pek çok yangın

lots of the fires that have broken out around Los Angeles, so a lot of people at the moment are suffering, even the famous people.

nedeniyle oldukça kötü zamanlar geçiriyor , bu yüzden şu anda pek çok insan acı çekiyor, ünlüler bile.

So even though a person is famous and they are probably quite rich, it doesn't mean that life is going to be easy.

Yani bir kişi ünlü olsa ve muhtemelen oldukça zengin olsa bile, bu hayatın kolay olacağı anlamına gelmez.

It doesn't mean that they're going to have an easy life.

Bu onların kolay bir hayat yaşayacakları anlamına gelmiyor.

Their life will not always be simple and smooth. In fact, sometimes

Hayatları her zaman basit ve pürüzsüz olmayacaktır. Aslında

being famous can bring its own problems.

ünlü olmak bazen kendi sorunlarını da beraberinde getirebiliyor.

Problems that you didn't have before being famous can do that.

Ünlü olmadan önce sahip olmadığınız sorunlar bunu yapabilir.

So we are looking at that later.

O yüzden buna daha sonra bakacağız.

We are talking about fame and misfortune.

Şöhret ve talihsizlikten bahsediyoruz.

A lot of people say fame and fortune because people always assume if you are famous, you must also have a good life.

Pek çok insan şöhret ve servet diyor çünkü insanlar her zaman ünlüyseniz iyi bir hayata sahip olmanız gerektiğini varsayıyor.

However, as I said a few moments ago, if you are a celebrity, if you are famous,

Ancak biraz önce de söylediğim gibi, eğer bir ünlüyseniz, eğer ünlüyseniz,

sometimes things can go quite bad, to be honest with you.

dürüst olmak gerekirse bazen işler oldukça kötüye gidebilir.

Smartie.

Smartie.

Hello Smartie, can you please say hi to Sarvesh and Hanyu?

Merhaba Smartie, Sarvesh ve Hanyu'ya merhaba diyebilir misin?

Hello Sarvesh.

Merhaba Sarveş.

Hello also to Hanyu as well.

Hanyu'ya da merhaba.

Thank you very much for watching.

İzlediğiniz için çok teşekkür ederim.

I have a feeling you are there at the moment.

Şu anda orada olduğunu hissediyorum.

Are you in India?

Hindistan'da mısın?

Because I have lots of lovely new viewers watching right now in India.

Çünkü şu anda Hindistan'da beni izleyen bir sürü harika yeni izleyicim var.

So it is nice to have you here

Zengin olmak istediğimi ama ünlü olmak istemediğimi söyleyen

that says I want to be rich, but I don't want to be famous.

senin burada olman çok güzel .

You might be surprised to find out that quite a few people who become famous actually hate being famous.

Ünlü olan pek çok kişinin aslında ünlü olmaktan nefret ettiğini öğrendiğinizde şaşırabilirsiniz.

They don't like it.

Bundan hoşlanmıyorlar.

So even though you have a fairly comfortable life, because we often think if you are famous,

Yani oldukça rahat bir hayatınız olsa bile, çünkü çoğu zaman ünlüyseniz

then your life must be comfortable and glamorous.

hayatınızın rahat ve gösterişli olması gerektiğini düşünürüz.

You will always be invited to lots of lovely parties, and quite often you will meet other famous people.

Her zaman birçok güzel partiye davet edileceksiniz ve sıklıkla diğer ünlü insanlarla tanışacaksınız.

But sometimes having fame can be a negative thing.

Ancak bazen şöhrete sahip olmak olumsuz bir şey olabilir.

Not everyone wants to be famous and sometimes it is possible to become famous even though you don't want to be.

Herkes ünlü olmak istemez ve bazen istemeseniz bile ünlü olmak mümkündür.

We will look at all of those things later on.

Bütün bunlara daha sonra bakacağız.

Here is some interesting information at the moment for all of you sports fans watching, especially those

Şu anda izleyen tüm spor hayranları için, özellikle de

who like playing tennis or watching tennis at the moment

tenis oynamayı veya tenis izlemeyi sevenler için bazı ilginç bilgiler şu anda

in Australia, the tennis season is now underway in Melbourne.

Avustralya'da, Melbourne'de tenis sezonu devam ediyor.

Yes, the Australian Open is now underway.

Evet, Avustralya Açık şu anda devam ediyor.

Talking of which.

Hangisinden bahsediyoruz.

So for all those who love tennis.

Yani tenisi seven herkes için.

That was especially for you.

Bu özellikle senin içindi.

English addict is with you today.

İngilizce bağımlısı bugün sizlerle.

I hope you are having a super duper Sunday.

Umarım süper bir Pazar günü geçiriyorsunuzdur.

Wherever you are in the world. I hope it is going well.

Dünyanın neresinde olursanız olun. Umarım iyi gidiyordur.

Can I say hello once again to Beatrice?

Beatrice'e bir kez daha merhaba diyebilir miyim?

Beatrice, I believe I have heard through the grapevine

Beatrice, sanırım şu anda kendini pek iyi hissetmediğini dedikodulardan duydum

that you are not feeling very well at the moment, so can I wish you a speedy recovery.

, o yüzden sana acil şifalar dileyebilir miyim?

I think it has something to do with your back,

Bunun sırtınızla bir ilgisi olduğunu düşünüyorum,

something I can sympathise with because quite often I have difficulty and problems with my stupid back.

sempati duyabileceğim bir şey çünkü çoğu zaman aptal sırtımla ilgili zorluklar ve sorunlar yaşıyorum.

My reason, of course, is because I'm tall and apparently as you get older, if you are tall and I am very tall,

Sebebim elbette uzun olmam ve görünüşe göre yaşlandıkça, eğer sen uzunsan ve ben de çok uzunsam,

you can get lots of back problems and pain as you get older, unfortunately.

ne yazık ki yaşlandıkça birçok sırt problemi ve ağrı yaşayabilirsiniz.

So I hope you are feeling better soon. Beatrice.

Bu yüzden umarım yakında daha iyi hissedersiniz. Beatrice.

Take it easy.

Boşver.

Keep that sensitive area warm

O hassas bölgeyi

one way or another.

öyle ya da böyle sıcak tutun.

Keep it nice and comfortable and warm.

Güzel, rahat ve sıcak tutun.

So some people say if you have back pain, you should put something warm on the area.

Bazıları sırt ağrınız varsa o bölgeye sıcak bir şey sürmeniz gerektiğini söylüyor.

However, other people say that for certain types of back pain, you should actually use something very cold like ice.

Ancak diğer insanlar, belirli sırt ağrısı türleri için aslında buz gibi çok soğuk bir şey kullanmanız gerektiğini söylüyor.

So I think it depends on what type of back pain you have,

Bence bu, ne tür sırt ağrınız olduğuna bağlı,

but I hope you are feeling very well and very much better real soon.

ama umarım yakın zamanda kendinizi çok iyi ve çok daha iyi hissedersiniz.

Mr. Steve is just four minutes away, which gives me a little bit of time to talk about an interesting English word.

Bay Steve sadece dört dakika uzakta, bu da bana ilginç bir İngilizce kelime hakkında konuşmak için biraz zaman veriyor.

As you know, I love English very much.

Bildiğiniz gibi İngilizceyi çok seviyorum.

You might say that I am definitely an English addict.

Kesinlikle bir İngiliz bağımlısı olduğumu söyleyebilirsiniz.

Here is an interesting word I heard this used the other day.

Geçen gün bunun kullanıldığını duyduğum ilginç bir kelime var.

I heard this word mentioned and it was all connected to people

Bu kelimenin söylendiğini duydum ve bunların hepsi

in authority, people who have a certain type of power.

otorite sahibi insanlarla, belirli bir tür güce sahip olan insanlarla bağlantılıydı .

And this can be anything really.

Ve bu gerçekten herhangi bir şey olabilir.

Maybe a person in your office, maybe a person who is your supervisor or your boss.

Belki ofisinizdeki bir kişi, belki amiriniz veya patronunuz olan bir kişi.

Everyone can have some type of power,

Herkes bir tür güce,

authority.

otoriteye sahip olabilir.

That's a great word. By the way.

Bu harika bir kelime. Bu arada.

When we look at the word authority, we are talking about a person who has a certain amount of power,

Otorite kelimesine baktığımızda, belirli bir güce sahip olan bir kişiden bahsediyoruz

and quite often a person with power or authority might sometimes

ve çoğu zaman güç veya otoriteye sahip bir kişi, bazen

be harsh to treat someone cruelly

birine karşı acımasızca davranabilecek

an action.

bir eyleme sert davranabiliyor.

So the word harsh is actually an adjective,

Yani sert kelimesi aslında bir sıfattır,

an action involving cruelty to be cruel, to be brutal,

zalim olmayı, acımasız olmayı içeren bir eylemdir.

to to be severe with someone.

birine karşı sert olmak.

So if you are severe with a person, you are treating them in a harsh way.

Yani eğer bir kişiye karşı sert davranıyorsanız, ona sert davranıyorsunuz demektir.

We are using that word as an adjective to be severe with someone or something.

Bu kelimeyi birine veya bir şeye karşı sert davranmak için sıfat olarak kullanıyoruz.

So perhaps you are being harsh with your motorbike or your car because it won't start in the morning.

Belki de sabahları çalışmadığı için motosikletinize veya arabanıza karşı sert davranıyorsunuzdur.

You might thump the car, you might kick your motorbike.

Arabaya vurabilirsin, motosikletine tekme atabilirsin.

You are being harsh with that thing.

O şeye karşı çok sert davranıyorsun.

Something unpleasant to the senses, something you can hear.

Duyularınız için hoş olmayan bir şey, duyabileceğiniz bir şey.

For example, a sound

Örneğin bir ses

can be harsh.

sert olabilir.

Something that is unpleasant to the senses.

Duyulara hoş gelmeyen bir şey.

So maybe a sound, maybe Mr.

Yani belki bir ses, belki Bay

Steve is warming up his voice.

Steve sesini ısıtıyordur.

Sometimes the sound can be harsh.

Bazen ses sert olabiliyor.

Please don't tell him I said that. Please don't.

Lütfen ona bunu söylediğimi söyleme. Lütfen yapma.

He will silk for the rest of the day so a sound can be harsh.

Günün geri kalanında ipek yapacak, böylece ses sert olabilir.

Maybe colours or light can be harsh.

Belki renkler veya ışık sert olabilir.

So lighting that is too bright.

Yani aydınlatma çok parlak.

We can say that the light is harsh.

Işığın sert olduğunu söyleyebiliriz.

It is too much.

Bu çok fazla.

Your senses do not like it.

Duyularınız bundan hoşlanmaz.

Harsh can also be used in noun form and the noun form of harsh is harshness.

Sert aynı zamanda isim biçiminde de kullanılabilir ve sert kelimesinin isim biçimi sertliktir.

Harshness is the noun form of harsh.

Sertlik sert kelimesinin isim biçimidir.

A person might be known for their harshness.

Bir kişi sertliğiyle tanınabilir.

A cruel person will use harshness as a form of control.

Zalim bir kişi, sertliği bir kontrol biçimi olarak kullanır.

That person's methods are harsh

O kişinin yöntemleri

as an adjective,

bir sıfat olarak serttir,

so the word harsh is the adjective to show cruelty or brutality.

dolayısıyla sert kelimesi zulüm veya vahşeti gösterme sıfatıdır. Ve elbette sertlik

And of course, harshness is the noun form that is showing

, o kişinin genellikle zalim ve kötü niyetli olduğunu

that that particular person is often cruel and mean.

gösteren isim biçimidir .

So people with authority.

Yani otorite sahibi insanlar.

Now I in my life I have had some situations where I've come face to face with authority.

Artık hayatımda otoriteyle yüz yüze geldiğim bazı durumlar yaşadım.

We often think of the police.

Sık sık polisi düşünürüz.

I have never been in trouble with the police.

Hiçbir zaman polisle başım belaya girmedi.

I've never been arrested, and I've never been in trouble with the police.

Hiç tutuklanmadım ve hiçbir zaman polisle başım derde girmedi.

However, sometimes I do have a problem with certain types of authority.

Ancak bazen belirli yetki türleriyle sorun yaşıyorum.

Normally, when I return back from a holiday, quite often when I'm going through the airport with my suitcase,

Normalde, bir tatilden döndüğümde, sıklıkla bavulumla havaalanına gittiğimde,

feeling very happy with myself, feeling really pleased because I'm back from my holiday,

kendimden çok memnun olduğumda, tatilden döndüğüm için gerçekten memnun hissettiğimde,

quite often a person will

çoğu zaman bir kişi

come up to me, normally a person in a uniform, and they will say, excuse me sir,

yanıma gelir. Ben normalde üniformalı bir insanım, derler ki, kusura bakmayın efendim,

would you mind following me to that room over there?

beni şuradaki odaya kadar takip eder misiniz?

And this happens quite often and I don't know why.

Ve bu oldukça sık oluyor ve nedenini bilmiyorum.

So quite often I am stopped by customs or the security customs in an airport,

Sık sık bir havaalanında gümrük veya güvenlik görevlileri tarafından durduruluyorum

and they will often take me into another room and ask me questions and have a look inside my hand luggage.

ve beni sıklıkla başka bir odaya alıp sorular soruyor ve el bagajımın içine bakıyorlar.

This has happened many times.

Bu birçok kez oldu.

Not just once, not twice, but many times.

Sadece bir kez değil, iki kez değil, birçok kez.

And I don't know why.

Ve nedenini bilmiyorum.

Why do people keep stopping me

Neden insanlar

at the airport to search my luggage and ask me questions?

bagajımı aramak ve bana sorular sormak için beni havaalanında

Do I look like a person?

durdurup duruyorlar ? Bir insana benziyor muyum?

Who might do something illegal like that?

Kim böyle yasa dışı bir şey yapabilir?

Of course not.

Tabii ki değil.

Of course not.

Tabii ki değil.

Mr. Steve is on his way. We are looking at fame.

Bay Steve yolda. Şöhrete bakıyoruz.

We are also looking at a very serious topic.

Ayrıca çok ciddi bir konuya da bakıyoruz.

Today we are taking a look at scams.

Bugün dolandırıcılık olaylarını inceliyoruz.

What is a scam?

Dolandırıcılık nedir?

Find out later on. We will be looking at that subject.

Daha sonra öğrenin. O konuya bakacağız.

It isn't a very happy subject, but I'm sure we can still have some fun even with that.

Bu pek sevindirici bir konu değil ama eminim bununla bile biraz eğlenebiliriz.

Okay everyone, he's on his way. He's coming.

Tamam millet, yolda. Geliyor.

You don't have to wait any longer.

Artık beklemenize gerek yok.

Mr. Steve is on his way. To.

Bay Steve yolda. İle.

I’m a big boy now.

Artık büyük bir çocuğum.

English addict is with you today.

İngilizce bağımlısı bugün sizlerle.

I hope you are having a good day.

Umarım iyi bir gün geçiriyorsunuzdur.

And I think your day is about to get much better than it is right now.

Ve bence gününüz şu andan çok daha iyi geçmek üzere.

Because he is on his way.

Çünkü o yolda.

A lot of people ask, Mr. Duncan, can we please have Mr.

Pek çok insan soruyor Bay Duncan, Bay

Steve at the start of the live stream?

Steve'i canlı yayının başına

Well, all I can say is you are lucky to get him even at this point in time, because he is a man who always has something to do.

alabilir miyiz lütfen ? Söyleyebileceğim tek şey, bu noktada bile onu yakaladığınız için şanslısınız çünkü o her zaman yapacak bir işi olan bir adam.

In fact, he has some extra jobs that he has to do now because.

Aslında şu anda yapması gereken bazı ekstra işleri var çünkü.

I will tell him in a moment.

Birazdan ona söyleyeceğim.

Here he comes.

İşte geliyor.

Ladies and gentlemen, boys and girls, it is the one. The only.

Bayanlar ve baylar, oğlanlar ve kızlar, işte o. Tek.

Mr. Steam.

Bay Steam.

Hello. Wonderful. Beautiful viewers from across the globe.

Merhaba. Müthiş. Dünyanın her yerinden güzel izleyiciler.

Here we all are again on Sunday afternoon, trying to get you to improve your English.

Pazar öğleden sonra hepimiz yine buradayız, İngilizcenizi geliştirmenizi sağlamaya çalışıyoruz.

That's our.

Bu bizim.

That's our mandate.

Bu bizim görevimiz.

Is a good word for you. Mandate?

Senin için güzel bir kelime. Yetki mi?

And you can look that up.

Ve buna bakabilirsiniz.

And we want to have a bit of fun and laughter as well.

Biz de biraz eğlenmek ve gülmek istiyoruz.

Not too serious.

Çok ciddi değil.

And, of course, I'm Mr. Duncan's assistant. If you haven't seen me before.

Ve elbette Bay Duncan'ın asistanıyım. Eğer beni daha önce görmediyseniz.

Well, I say assistant, but really? Really, I'm in charge.

Asistan diyorum ama gerçekten mi? Gerçekten, yetkili benim.

No, I'm only joking. But as usual, we've got lots of interesting things to talk about.

Hayır, sadece şaka yapıyorum. Ama her zamanki gibi konuşacak pek çok ilginç şeyimiz var.

I want to say hello to Beatrice, because apparently I've been reading on the live chat.

Beatrice'e merhaba demek istiyorum çünkü görünüşe göre canlı sohbette okuyordum.

She's not very well today. No.

Bugün pek iyi değil. Hayır

She's got sciatic pain, which is a pain you get.

. Siyatik ağrısı var, bu da sizin hissettiğiniz bir ağrı.

I think it's nerves in your back.

Sanırım sırtınızdaki sinirler yüzünden.

It is. It's a it's to do with this back pain that you get from a nerve.

Öyle. Bunun bir sinirden kaynaklanan sırt ağrısıyla alakası var.

My mother used to suffer from that. And then she used to have to go to bed.

Annem bundan acı çekiyordu. Ve sonra yatmak zorunda kalırdı.

So we wish you better.

Bu yüzden size daha iyisini diliyoruz.

And I hope Lewis is better because he had a bad cold, I think, last week. Yes.

Umarım Lewis daha iyidir çünkü sanırım geçen hafta kötü bir soğuk algınlığı geçirdi. Evet.

I don't like to hear of our lovely viewers feeling unwell.

Sevgili izleyicilerimizin kendilerini kötü hissettiklerini duymaktan hoşlanmıyorum.

Only we are allowed to be ill.

Sadece bizim hasta olmamıza izin veriliyor.

Only we can have pain and discomfort.

Acıyı ve rahatsızlığı ancak biz yaşayabiliriz.

But you, you shouldn't have it because let's face it, you put up with enough pain watching this.

Ama sen buna sahip olmamalısın çünkü kabul edelim, bunu izlerken yeterince acıya katlandın.

Let's be honest with you.

Sana karşı dürüst olalım.

Well, surely this is therapy.

Elbette bu bir terapi.

It's, Because you know what they say, if you're healthy in the mind, the body gets better.

Çünkü ne derler bilirsin, eğer zihnin sağlıklı olursa vücudun da iyileşir.

So laughter is the best medicine.

Yani kahkaha en iyi ilaçtır.

So we'll try and make you laugh, which not be too serious. Yes.

Bu yüzden sizi güldürmeye çalışacağız ki bu çok ciddi olmasın. Evet.

Today. And mind you, having said that, I'm like a loose cannon.

Bugün. Ve şunu söylediğime dikkat edin, başıboş bir top gibiyim.

You can be.

Olabilirsin.

I'm like a loose cannon or like a bull in a China shop.

Serseri bir top gibiyim ya da Çin dükkanındaki boğa gibiyim.

Anything can come out of this mouth. Yes.

Bu ağızdan her şey çıkabilir. Evet.

Well there's somebody pointed out last week or the other way round.

Geçen hafta birisinin işaret ettiği bir şey var ya da tam tersi.

I'm a bit of an open book.

Biraz açık bir kitap gibiyim.

You know, I don't tend to keep my thoughts in. They have to if they're in here, they have to come out.

Biliyor musun, düşüncelerimi içeride tutma eğiliminde değilim. Eğer buradalarsa, dışarı çıkmaları gerekiyor.

So what you have to remember sometimes, Steve, what you have to remember is we are broadcasting

Yani bazen hatırlaman gereken şey Steve, hatırlaman gereken şey şu, canlı yayın yapıyoruz

live and also I suppose you would describe this as a big responsibility.

ve ayrıca sanırım bunu büyük bir sorumluluk olarak tanımlayacaksın.

Would you would you say that this is a responsibility? Yes.

Bunun bir sorumluluk olduğunu söyleyebilir misiniz? Evet.

Because we we don't want to give incorrect information.

Çünkü yanlış bilgi vermek istemiyoruz.

Sometimes we tend to stray off a bit into areas that maybe we don't know enough about.

Bazen hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığımız alanlara doğru biraz sapma eğilimindeyiz.

So when you when you see, when you say we, you mean you

Yani gördüğünüzde, biz derken,

sometimes. Yes.

bazen sizi kastediyorsunuz. Evet.

I mean, we want to get the basics right, like word spellings and, grammar and pronunciation.

Demek istediğim, kelimelerin yazılışları, gramer ve telaffuz gibi temel bilgileri doğru bir şekilde almak istiyoruz.

Well, we have no we get all that right.

Peki, elimizde hiçbir şey yok, her şeyi doğru anlıyoruz.

We have no problem with that because you're with me.

Sen benimle olduğun için bunda bir sorunumuz yok.

You say you're with the best. Apparently, according to chat, GPT.

En iyilerle birlikte olduğunu söylüyorsun. Görünüşe göre sohbete göre GPT.

I am the greatest English teacher on YouTube.

YouTube'daki en iyi İngilizce öğretmeniyim.

And that's not my that.

Ve bu benimki değil.

That's not me saying that.

Bunu ben söylemiyorum.

That is artificial intelligence.

Yapay zeka budur.

I does not lie.

Ben yalan söylemem.

So it must be true that since they have programmed artificial intelligence never to tell lies.

Yapay zekayı asla yalan söylemeyecek şekilde programladıklarına göre bu doğru olsa gerek.

So if you ask who is the best English teacher on YouTube?

Peki YouTube'daki en iyi İngilizce öğretmeni kim diye sorarsanız?

Jack chat, GPT and I think other artificial intelligence apps will put me almost at the top.

Jack Chat, GPT ve diğer yapay zeka uygulamalarının beni neredeyse zirveye çıkaracağını düşünüyorum.

And I think in one case I am actually at the top. So isn't that lovely?

Ve bir durumda aslında zirvede olduğumu düşünüyorum. Çok hoş değil mi?

That's very nice to know. I have to say, we have lots of things to talk about. Steve.

Bunu bilmek çok güzel. Şunu söylemeliyim ki konuşacak çok şeyimiz var. Steve.

Yes, we are talking about fame today, and the reason why I've decided to bring this particular

Evet, bugün şöhretten bahsediyoruz ve bu konuyu gündeme getirmeye karar vermemin nedeni

topic up is because, of course, we've been seeing the horrific pictures coming from Los Angeles

elbette Los Angeles'tan ve Hollywood Tepeleri'nden

and around the Hollywood Hills, where those terrible, wild fires are spreading at the moment.

gelen korkunç fotoğrafları görüyor olmamız. Şu anda orman yangınları yayılıyor.

And and many

Ve pek çok

celebrities or wealthy people, people with houses up there on the Hollywood Hills, because we

ünlü ya da zengin insan, Hollywood Tepeleri'nde evleri olan insanlar, çünkü hepimiz

we all know it's not a secret that the houses around there are very expensive.

biliyoruz ki etraftaki evlerin çok pahalı olduğu bir sır değil.

And many of the people living in those houses are famous.

Ve o evlerde yaşayanların çoğu ünlü.

So I thought it would be interesting to take a look at fame as a subject, not just the up,

Bu yüzden şöhrete bir konu olarak bakmanın ilginç olacağını düşündüm; sadece yukarıya,

not just the nice things, not just the glamour, but also things that it might be seen as negative.

sadece güzel şeylere, sadece çekiciliğe değil, aynı zamanda olumsuz olarak görülebilecek şeylere de.

When we are talking about fame and before anyone asks, no,

Şöhretten bahsederken, kimse sormadan söyleyeyim, hayır

I'm not famous.

ben ünlü değilim.

Infamous, infamous, infamous.

Rezil, rezil, rezil.

That's a good one.

Bu iyi bir şey.

Which is somebody who is famous.

Bu ünlü biri.

But for bad reasons.

Ama kötü sebeplerden dolayı.

I'm sure we can think of lots of people who are infamous, people who've done bad things, but they've become famous because of that.

Eminim kötü şöhrete sahip pek çok insan düşünebiliriz, kötü şeyler yapmış insanlar ama bu yüzden ünlü oldular.

You know that they might commit horrendous crime. Yes.

Korkunç suçlar işleyebileceklerini biliyorsun. Evet.

Or just be known.

Ya da sadece bilinsin.

Just be known for doing something not very nice. Yes, they are known as infamous.

Sadece pek hoş olmayan bir şey yapmasıyla tanınmak. Evet, rezil olarak biliniyorlar.

And also today we are looking at another subject, which I think is also just as interesting.

Ayrıca bugün başka bir konuya bakıyoruz, bence bu da bir o kadar ilginç.

Scams s c a m.

Dolandırıcılık dolandırıcılığı.

What is a scam?

Dolandırıcılık nedir?

Well, we will be looking at that later on because over the Christmas period a lot of people are

Buna daha sonra bakacağız çünkü Noel döneminde pek çok insan,

I would say that they are vulnerable because they are so busy doing things, doing lots of things.

bir şeyler yapmakla, pek çok şey yapmakla çok meşgul oldukları için savunmasız olduklarını söyleyebilirim.

It might be

İnsanların

a period of time where people might get caught out by some sort of trick

, bir kişinin onları gerçekleştirmeye çalışacağı veya onlara oyun oynayacağı

that a person will try to to put them through, or to play a trick on them.

bir tür numaraya yakalanabileceği bir zaman dilimi

And by that I mean to try and steal something from that person.

olabilir . Ve bununla o kişiden bir şey çalmaya çalışmayı kastediyorum.

Normally, private information or in some cases money.

Normalde özel bilgiler veya bazı durumlarda para.

So we will be looking at that as well today.

Dolayısıyla bugün de buna bakacağız.

Last week we we had a little assignment last week didn't we Steve.

Geçen hafta küçük bir ödevimiz vardı, değil mi Steve.

We had to go and have a little medical check-up last week for various reasons.

Geçtiğimiz hafta çeşitli sebeplerden dolayı küçük bir kontrole gitmek zorunda kaldık.

Nothing serious. It's not us because as you can see.

Önemli bir şey değil. Gördüğünüz gibi biz değiliz.

Mr. Steve, look at him looking.

Bay Steve, şuna bakın.

You would not believe that he is nearly 80.

80'e yaklaştığına inanamayacaksınız.

But look, look how well he looks.

Ama bakın, bakın ne kadar da güzel görünüyor.

And yes, I know what you're going to say, Mr. Duncan. You also look very young.

Ve evet, ne söyleyeceğinizi biliyorum Bay Duncan. Ayrıca çok genç görünüyorsun.

But then I am. I'm only 28, you see.

Ama sonra öyleyim. Sadece 28 yaşındayım, görüyorsun.

So that's the reason why there is a big age gap between this age gap.

Demek ki bu yaş farkının arasında büyük bir yaş farkı var.

The four years. Okay? Four years.

Dört yıl. Tamam aşkım? Dört yıl.

I I'm younger than Mr.

Bay Steve'den daha gencim

Steve, but we I think we look great.

ama harika göründüğümüzü düşünüyorum.

I think we look great.

Harika göründüğümüzü düşünüyorum.

So last week we had to go and have a medical examination. We had to be poked,

Bu yüzden geçen hafta gidip tıbbi muayeneden geçmek zorunda kaldık. Dürtülenmemiz, okşanmamız gerekiyordu

stroked.

.

They even had to feel our body.

Vücudumuzu bile hissetmek zorunda kaldılar.

They had to take blood samples. They had to test our breathing.

Kan örnekleri almaları gerekiyordu. Nefesimizi test etmeleri gerekiyordu.

They had a look inside my ear

İçinde beyin olup olmadığını görmek için

to try and see if there is a brain in there.

kulağımın içine baktılar .

Apparently there is.

Görünüşe göre var.

For all those who say the opposite, there is a brain inside here.

Aksini söyleyen herkese göre burada bir beyin var.

I have no medical evidence to prove that.

Bunu kanıtlayacak hiçbir tıbbi kanıtım yok.

So everything, really everything was okay.

Yani her şey, aslında her şey yolundaydı.

The only thing the doctor said to me was I had to start cutting down on the amount of rubbish I eat.

Doktorun bana söylediği tek şey yediğim çöp miktarını azaltmaya başlamam gerektiğiydi.

Nothing serious, but already this week, Steve, I've started it.

Ciddi bir şey yok ama bu hafta zaten Steve, başladım.

I'm eating porridge again.

Yine yulaf lapası yiyorum.

There's nothing like a blood test that shows you're in the red to, motivate you into changing, your lifestyle.

Sizi yaşam tarzınızı değiştirmeye motive etmek için kırmızıda olduğunuzu gösteren bir kan testi gibisi yoktur.

So the only real problem, and I think it was for both of us, was with the dreaded cholesterol.

Yani tek gerçek sorun, ki bence ikimiz için de öyleydi, korkunç kolesterolle ilgiliydi.

It is the one thing.

Tek şey bu.

And for years and years now, I remember growing up, Mr.

Yıllardır, büyüdüğümü hatırlıyorum Bay

Steve, when cholesterol started to be talked about, when they discovered that there was some sort of link

Steve, kolesterol hakkında konuşulmaya başlandığı,

between that level of the fattiness in your blood to other ailments and problems like heart disease, strokes.

kanınızdaki yağlılık düzeyi ile kalp gibi diğer rahatsızlıklar ve sorunlar arasında bir tür bağlantı olduğunu keşfettikleri zaman. hastalık, felç.

And now, of course, they are talking about certain types of dementia as well could be linked to high cholesterol.

Ve şimdi, tabii ki, belirli demans türlerinin de yüksek kolesterolle bağlantılı olabileceğinden bahsediyorlar.

So it's not it's not very nice.

Yani pek hoş değil.

So my doctor did say Mr.

Doktorum Bay

Duncan

Duncan'ın

cut down on those fatty foods, you naughty, naughty man.

yağlı yiyecekleri azaltmasını söyledi, seni yaramaz, yaramaz adam.

And I think he said the same thing to you as well.

Ve sanırım aynı şeyi sana da söyledi.

He did, but mine wasn't as high as yours. No, but

Öyle yaptı ama benimki seninki kadar yüksek değildi. Hayır ama

but what it shows is actually, it's quite interesting as you get older.

şunu gösteriyor, yaşlandıkça oldukça ilginç oluyor.

That even though I do quite a lot of exercise and I do watch my diet, that your cholesterol is still higher.

Çok fazla egzersiz yapmama ve diyetime dikkat etmeme rağmen kolesterolünüz hala yüksek.

That's slightly higher than it should be.

Bu olması gerekenden biraz daha yüksek.

So that's, that's interesting.

İşte bu ilginç.

But what, what the doctor also said is that having a raised cholesterol isn't

Ancak doktorun ayrıca

necessarily bad in itself, as long as you don't also have high blood pressure.

yüksek tansiyona sahip olmadığınız sürece yüksek kolesterole sahip olmanın tek başına kötü bir şey olmadığı da söylendi.

Yes. And or diabetes with it.

Evet. Ve veya onunla birlikte diyabet.

Now, I'm not a medical expert. No.

Ben tıp uzmanı değilim. Hayır.

But disclaimer alert. So but from our point of view.

Ancak sorumluluk reddi uyarısı. Yani ama bizim açımızdan.

So I'm we're not giving medical advice.

Yani tıbbi tavsiye vermiyoruz.

Don't worry that they are not.

Değiller diye endişelenmeyin.

But everything for me was clean and green.

Ama benim için her şey temiz ve yeşildi.

But just just that that cholesterol. Mr.

Ama sadece bu kolesterol. Bay

Duncan, you need you need to get it down a little bit.

Duncan, konuyu biraz azaltmanız gerekiyor.

Of course, I did say at the time, I said, you do realise this is the worst time of the year to have a medical check-up?

Tabii ki o zaman şunu söylemiştim, bunun sağlık kontrolü yaptırmak için yılın en kötü zamanı olduğunun farkında mısın?

Because we've just had Christmas and you know what happened, Steve?

Çünkü daha yeni Noel yaşadık ve ne oldu biliyor musun Steve?

We all eat too much food, particularly chocolate.

Hepimiz çok fazla yemek yeriz, özellikle de çikolata.

Cheese. Yeah. Biscuit.

Peynir. Evet. Bisküvi.

All the junk cakes I would say my consumption of, of.

Tükettiğimi söyleyebileceğim tüm abur cubur kekler.

Yeah.

We're talking about animal fats aren't we. We're talking saturated fats. Yes.

Evet.

Hayvansal yağlardan bahsediyoruz değil mi? Doymuş yağlardan bahsediyoruz. Evet.

Which are bad for you, which is typically the animal which also happens to fat, which also happens to be the really nice fats. Yes.

Bunlar sizin için kötüdür, bu da genellikle yağların başına gelen hayvandır, bu da gerçekten güzel yağlar olur. Evet.

And we eat we, we, we drink full fat milk.

Ve yiyoruz, tam yağlı süt içiyoruz.

So we switch swap to semi-skimmed and yeah, things like that.

Bu yüzden takası yarı yağlıya çeviriyoruz ve evet, bunun gibi şeyler.

Hopefully this will make a difference.

Umarım bu bir fark yaratacaktır.

But we don't need to do a huge amount. But it was worth going.

Ancak çok büyük bir miktar yapmamıza gerek yok. Ama gitmeye değerdi.

I've never had a full check-up health check-up before.

Daha önce hiç tam check-up sağlık kontrolü yaptırmadım.

But it was worth going, at least to put your mind at rest and look certain things which you could be worrying about.

Ama en azından kafanızı rahatlatmak ve endişelenebileceğiniz bazı şeylere bakmak için gitmeye değerdi.

They looked in places. They looked at parts of my body that I didn't even know I had.

Yerlere baktılar. Vücudumun sahip olduğumu bile bilmediğim kısımlarına baktılar.

They found things that I didn't even know I had, the think bits

Sahip olduğumun bile farkında olmadığım şeyler buldular,

that were all

hepsi

tucked away and hidden, and they said, oh, oh, that that's an unusual shape.

bir kenara atılmış ve gizlenmiş düşünce parçaları ve dediler ki, ah, ah, bu alışılmadık bir şekil.

The one thing they didn't do, Steve and I don't know why I've always wanted to have

Yapmadıkları tek şey, Steve ve ben neden her zaman

an ultrasound or one of those scans on my head.

ultrason ya da kafama şu taramalardan birini yaptırmak istediğimi bilmiyoruz.

It. Does that sound strange?

BT. Kulağa tuhaf mı geliyor?

Because I've always wanted to have a look at my own brain.

Çünkü her zaman kendi beynime bakmak istemiştim.

Now, that might sound odd, but I've always I'm always fascinated by what it actually looks like because we just assume

Bu kulağa tuhaf gelebilir ama gerçekte neye benzediğine her zaman hayran olmuşumdur çünkü

that everything in there is normal and the brain is a normal size. But.

oradaki her şeyin normal olduğunu ve beynin de normal büyüklükte olduğunu varsayıyoruz. Ancak.

But what if your brain is very small? I might not even have a brain at all.

Peki ya beyniniz çok küçükse? Benim bir beynim bile olmayabilir.

It might just be full of sawdust or a piece of wood. Whoa!

Talaşla veya bir tahta parçasıyla dolu olabilir. Vay!

If you knock Mr. Duncan's head, there's like a hollow sound.

Bay Duncan'ın kafasını vurursanız içi boş bir ses çıkar.

Yes, it sounds like a.

Evet, öyle görünüyor.

You're like you're knocking a door, and now it's down. Now we're joking.

Sanki bir kapıyı çalıyorsun ve şimdi kapanmış gibisin. Şimdi şaka yapıyoruz.

Well, you don't really want to have those kind of scans. If you can avoid it, because just ones.

Aslında bu tür taramalar yaptırmak istemezsiniz. Eğer bundan kaçınabilirseniz, çünkü sadece bir tanesi.

I don't think they're particularly good for your body because they're firing something into your head.

Vücudunuz için özellikle iyi olduklarını düşünmüyorum çünkü kafanıza bir şey ateşliyorlar.

So I really wouldn't want to do that.

Bu yüzden gerçekten bunu yapmak istemezdim.

I think you can get a bit paranoid.

Sanırım biraz paranoyaklaşabilirsin.

You've got to enjoy life.

Hayatın tadını çıkarmak lazım.

As the doctor said, you know, don't cut everything out.

Doktorun dediği gibi her şeyi kesmeyin.

You've got to enjoy life to a certain extent.

Bir dereceye kadar hayattan keyif almanız gerekiyor.

And food, of course, is one of those things that we enjoy.

Ve tabii ki yemek de keyif aldığımız şeylerden biri.

What they always tell you in the UK and what they have.

Birleşik Krallık'ta size her zaman söyledikleri ve sahip oldukları şeyler.

The doctor that we saw earlier this week said was to adopt a mediterranean diet.

Bu hafta başında görüştüğümüz doktor Akdeniz diyeti uygulayacağını söyledi.

That is the recommended

Bu

best practice or best diet for you, which is,

sizin için önerilen en iyi uygulama veya en iyi diyettir, yani

what they mean by a mediterranean diet is lots of vegetables, fish.

Akdeniz diyeti ile kastedilen çok sayıda sebze ve balıktır.

No carbs and, healthy fats, a mediterranean diet.

Karbonhidrat ve sağlıklı yağlar yok, Akdeniz diyeti.

So maybe throw some olive olive oil in there and, eat small amounts often.

Yani belki oraya biraz zeytinyağı atın ve sık sık az miktarda yiyin.

But of course,

Ancak elbette,

even people from the Mediterranean probably aren't sticking to that diet in modern times because it is quite.

Akdeniz'deki insanlar bile modern zamanlarda muhtemelen bu diyete bağlı kalmıyorlar çünkü oldukça iyi.

You've got to cook your own all your own food. Really. So what?

Yemeğinizin tamamını kendiniz pişirmek zorundasınız. Gerçekten mi. Ne olmuş?

What basic types of food are you talking about?

Hangi temel yiyecek türlerinden bahsediyorsunuz?

How do you mean, Mr. Duncan?

Ne demek istiyorsunuz Bay Duncan?

Well, Mediterranean diet, what are the basic.

Peki Akdeniz diyetinin temelleri nelerdir?

Yeah, as I said, fish, vegetables, nuts, high vegetables.

Evet, söylediğim gibi balık, sebzeler, kuruyemişler, yüksek sebzeler.

Sort of a fish or chicken diet.

Bir çeşit balık veya tavuk diyeti.

Less of the red meat.

Kırmızı et daha az.

What about olive oil? Pulses? Olive oil?

Peki ya zeytinyağı? Nabız mı? Zeytinyağı?

Yes, definitely.

Evet, kesinlikle.

I mean, olive oil has got massive benefits to your system.

Demek istediğim, zeytinyağının sisteminize çok büyük faydaları var.

But, yeah, it's when you're young, have to worry about these things.

Ama evet, gençken bu tür şeyler hakkında endişelenmeniz gerekir.

And by the way, I'm trying to pronounce my words as clearly as possible.

Ve bu arada sözlerimi olabildiğince açık bir şekilde telaffuz etmeye çalışıyorum.

There have been a few comments. Yeah.

Birkaç yorum oldu. Evet.

Oh that's okay, Steve, you are here because your English and your speech is different from mine.

Sorun değil Steve, İngilizcen ve konuşman benimkinden farklı olduğu için buradasın.

So it gives everyone the chance to hear a natural conversation taking place so you don't have to.

Böylece herkese, sizin duymanıza gerek kalmadan doğal bir konuşmanın gerçekleştiğini duyma şansı verir.

You don't have to do it too much, Steve. So don't worry.

Bunu çok fazla yapmana gerek yok Steve. O yüzden endişelenme.

I know I can't do any more. No, you you sound great to me.

Daha fazlasını yapamayacağımı biliyorum. Hayır, bana harika geliyorsun.

You sound great.

Harika konuşuyorsun.

Oh, I might look great and sound great, but inside, particularly up here.

Harika görünebilirim ve sesim harika olabilir ama içeride, özellikle de burada.

If you could look in here, you would, you would.

Eğer buraya bakabilseydin, yapardın, yapardın.

You would probably have a shock if anyone, if anyone needs to have some sort of scan to have a look inside here, maybe it's Mr.

İçeriye bakmak için bir çeşit taramaya ihtiyaç duyan biri olursa muhtemelen şok olursunuz, belki o Bay Steve'dir

Steve, but I would love to do that.

, ama bunu yapmayı çok isterim.

What I want actually, is to have a three, a three dimensional model made of my brain

Aslında istediğim şey, beynimin üç boyutlu bir modeline sahip olmak

that I can have, and then I can put it as a paperweight somewhere so they scan your brain,

, sonra bunu bir kağıt ağırlığı olarak bir yere koyabilirim, böylece beyninizi tarayabilirler

and then they will make an actual model of your actual brain, and then you can put it somewhere in your office.

ve sonra da sizin gerçek bir modelinizi yaparlar . gerçek beyin ve sonra onu ofisinizde bir yere koyabilirsiniz.

I think it would make a great gift for someone.

Birisi için harika bir hediye olacağını düşünüyorum.

Yes, a mediterranean diet is what is recommended.

Evet Akdeniz diyeti tavsiye ediliyor.

That's what they would say in the UK, because obviously we're not in the Mediterranean.

Birleşik Krallık'ta da böyle derlerdi çünkü açıkçası Akdeniz'de değiliz.

So there's countries near the Mediterranean. Yeah, apparently that is a very healthy diet to eat.

Yani Akdeniz'e yakın ülkeler var. Evet, görünüşe göre bu çok sağlıklı bir diyet.

I'd say it doesn't refer to the place though.

Ancak mekanla ilgili olmadığını söyleyebilirim.

It refers to the types of food that are eaten. Yes.

Yenilen yiyecek türlerini ifade eder. Evet.

Fish, vegetables.

Balık, sebze.

You have not going to excess.

Aşırıya kaçmayacaksınız.

This is something we noticed when we went to visit.

Ziyarete gittiğimizde şunu fark ettik.

Italy last year.

Geçen yıl İtalya.

That there were

Bunun nedeni

I don't know whether it's just because where we were, our perception was that a lot of the people there were not particularly overweight.

, bizim bulunduğumuz yerde, oradaki pek çok insanın aşırı kilolu olmadığı yönündeki algımız mıydı bilmiyorum.

No, compared to people in the UK.

Hayır, Birleşik Krallık'taki insanlarla karşılaştırıldığında.

In fact, I think we commented on this, didn't we, when we were with

Aslında, sanırım bu konuda yorum yapmıştık, değil mi, sevimli izleyicilerimizden bazılarıyla birlikteyken

some of our lovely viewers, we actually said at the time, we, we don't see many people who are overweight or obese.

, aslında o zamanlar fazla kilolu veya obez olan çok fazla insan görmüyoruz demiştik.

In Italy, everyone seemed slim and not necessarily healthy,

İtalya'da herkes zayıf görünüyordu ve pek de sağlıklı görünmüyordu

because one of the other things I noticed in Italy is lots of people like to smoke.

çünkü İtalya'da fark ettiğim diğer şeylerden biri de pek çok insanın sigara içmeyi sevmesiydi.

So there were many people smoking, but we didn't see many people who were who were large in shape.

Yani sigara içen çok insan vardı ama iri yapılı pek fazla insan görmedik.

Exactly.

Here we go. Santorini. Yeah, yeah, we just noticed that they weren't in the UK.

Kesinlikle.

İşte başlıyoruz. Santorini. Evet, evet, İngiltere'de olmadıklarını yeni fark ettik.

You get so used to seeing overweight people, that, you think it's normal that, I mean, it wasn't when my mother grew up.

Fazla kilolu insanları görmeye o kadar alışıyorsun ki, bunun normal olduğunu düşünüyorsun yani annem büyüdüğünde öyle değildi.

She said you hardly ever saw anybody that was overweight.

Fazla kilolu kimseyi neredeyse hiç görmediğinizi söyledi.

I mean, grant you they were all.

Demek istediğim, hepsinin öyle olduğunu kabul ediyorum.

They were coming out of the war there.

Oradaki savaştan çıkıyorlardı.

Yeah, and there was food rationing, but, I think people just used to.

Evet, yiyecek karnesi vardı ama sanırım insanlar eskiden öyle yapıyordu.

There wasn't the availability of fast food.

Fast food imkanı yoktu.

People didn't eat out. They all cooked at home,

İnsanlar dışarıda yemek yemiyordu. Hepsi evde yemek pişiriyordu,

things like that, that weren't packets of crisps everywhere and chocolate on sale on every street corner.

her yerde cips paketleri ya da her sokak köşesinde satılan çikolatalar gibi şeyler yoktu.

We couldn't afford to over eat.

Fazla yemeyi göze alamazdık.

Well that's it.

İşte bu kadar.

I was just going to. Yeah.

Ben de gidiyordum. Evet.

Christina, says hello. Christina.

Christina merhaba diyor. Christina.

That, it's our body that produces the cholesterol.

Yani kolesterolü vücudumuz üretiyor.

Not so much of what we eat.

Yediğimiz kadar değil.

And that is. That is true. I was always taught that when I was at college,

Ve bu. Bu doğru. Üniversitedeyken,

in medical matters, that,

tıbbi konularda bana her zaman,

it's just what the the cholesterol you consume in food,

kandaki kolesterol okumasına temel olarak katkıda bulunan şeyin

isn't what contributes mainly to the cholesterol reading in your blood.

yalnızca yiyeceklerde tükettiğiniz kolesterol olmadığı öğretildi.

And it's your liver that produces it.

Ve onu üreten de karaciğerinizdir.

In response to eating the wrong foods. Yeah.

Yanlış yiyecekleri yemeye tepki olarak. Evet.

So, it's your body.

Yani bu senin vücudun.

You don't absorb much cholesterol from the food you eat.

Yediğiniz yiyeceklerden fazla kolesterol almazsınız.

It's mainly the cholesterol in your blood is what your own body produces.

Esas olarak kanınızdaki kolesterol kendi vücudunuzun ürettiği şeydir.

Because you do need cholesterol.

Çünkü kolesterole ihtiyacınız var.

That's a healthy body.

Bu sağlıklı bir vücut.

You've got to have it.

Ona sahip olmalısın.

In fact.

Aslında.

In fact, when a couple of years ago, when I lost a little bit of weight,

Hatta birkaç yıl önce biraz kilo verdiğimde

the doctor did warn me at the time not to lose too much weight because your cholesterol level also shouldn't fall too low.

doktor beni çok fazla kilo vermemem konusunda uyarmıştı çünkü kolesterol seviyeniz de çok fazla düşmemeli.

So I found that also interesting. And of course, it's not always bad either.

Ben de bunu ilginç buldum. Ve elbette her zaman kötü de değildir.

I don't want to get too much in the technical stuff. No, but the good news is for Mr.

Teknik konulara çok fazla girmek istemiyorum. Hayır ama Bay Steve ve benim için iyi haber şu ki

Steve and myself, we are okay. We're still alive.

, biz iyiyiz. Hala hayattayız.

I have a feeling that we are going to be with you every Sunday, and also I will be with you every Wednesday for the foreseeable future.

Her Pazar sizinle olacağımıza dair bir his var ve öngörülebilir gelecekte de her Çarşamba sizinle birlikte olacağım.

Isn't that good news? I'm not sure if it is good news.

Bu iyi bir haber değil mi? Bunun iyi bir haber olup olmadığından emin değilim.

It's good news for me and also for Steve as well.

Bu hem benim için hem de Steve için iyi bir haber.

Lewis says I don't like fish much, but I do eat it twice a week.

Lewis balığı pek sevmediğimi ama haftada iki kez yediğimi söylüyor.

Yes. That's it.

Evet. İşte bu.

Sometimes you have to eat foods which you know are good for you, but you don't particularly like, which is why,

Bazen sizin için iyi olduğunu bildiğiniz ama özellikle sevmediğiniz yiyecekleri yemek zorunda kalırsınız, bu yüzden

I mean, I like cod, and I like salmon.

morina severim ve somonu severim.

Yeah, I like tuna.

Evet, ton balığını severim.

I actually do like them, but I like to put them in meals where the flavour is disguised, like a bolognaise sauce.

Aslında onları seviyorum, ama onları bolonez sosu gibi lezzetin gizlendiği yemeklere koymayı seviyorum.

For example, the tuna.

Örneğin ton balığı.

I wouldn't eat just tuna on its own, but I put like, to put it, And I'm sure you do this,

Tek başına ton balığı yemem ama şunu söyleyebilirim ki, eminim bunu sen de yapıyorsun

Lewis. But also things like cod.

Lewis. Ama aynı zamanda morina balığı gibi şeyler de var.

Yes, cod is nice.

Evet, morina güzeldir.

Cod is a very plain, fairly tasteless fish. White fish.

Morina çok sade, oldukça tatsız bir balıktır. Beyaz balık.

But if you put some batter on it, it's quite nice.

Ama üzerine biraz hamur koyarsanız oldukça güzel olur.

So we like, we like cod with.

Yani morina yemeyi seviyoruz.

I think it's got like breadcrumbs on it or something. Some kind of light batter. Yeah.

Sanırım üzerinde ekmek kırıntısı falan var. Bir çeşit hafif hamur. Evet.

I mean that's Steve. We're going to move on.

Demek istediğim bu Steve. Devam edeceğiz.

That's why fish and chips are so popular in the UK. That's it. But but that's pretty unhealthy.

Balık ve patates kızartmasının İngiltere'de bu kadar popüler olmasının nedeni budur. İşte bu. Ama bu oldukça sağlıksız.

The irony is it's deep fried and it's full of all sorts of horrible grease and fat.

Buradaki ironi, derin yağda kızartılmış olması ve her türlü korkunç yağ ve katı yağla dolu olmasıdır.

Anyway, Steve, what I would love to have

Neyse Steve, bir listeye

is a list.

sahip olmayı çok isterdim

Not not many things, just a list of things that I can eat that are healthy, but also don't taste disgusting.

. Çok fazla şey değil, sadece yiyebileceğim sağlıklı ama aynı zamanda tadı da iğrenç olmayan şeylerin bir listesi.

So I think that's the thing, isn't it?

Sanırım mesele bu, değil mi?

Because we've got some butter now, we've got some special butter, but it's it's supposed to reduce your cholesterol,

Çünkü artık biraz tereyağımız var, özel tereyağımız da var ama bunun kolesterolünüzü düşürmesi gerekiyor

but it also just happens to taste really disgusting.

ama aynı zamanda tadı da gerçekten iğrenç.

And that's the problem. So that's what puts me off.

Sorun da bu. İşte beni rahatsız eden de bu.

You know.

You know why I always go back to eating sweet things is because it's nice.

Bilirsin. Neden her zaman tatlı şeyler yemeye döndüğümü biliyorsun çünkü güzel.

It gives me pleasure.

Bana zevk veriyor.

I feel a certain amount of pleasure when I eat a piece of chocolate or something sweet.

Bir parça çikolata ya da tatlı bir şey yediğimde belli bir haz duyuyorum.

And that's the reason why, you see, that's why I do it.

İşte bu yüzden, görüyorsunuz, bunu bu yüzden yapıyorum.

But when?

Ama ne zaman?

When we have to eat in a healthy way.

Sağlıklı bir şekilde yemek yememiz gerektiğinde.

Steve, you find that a lot of the things all are really, really not very nice.

Steve, pek çok şeyin aslında çok da hoş olmadığını görüyorsun.

Well, we ought to be going to Santa Reno's house.

O halde Santa Reno'nun evine gitmeliyiz.

Oh, for the healthiest food, because looking at what, what they're eating, they're lots of pasta without grease.

Ah, en sağlıklı yiyecek olarak, çünkü ne yediklerine bakıldığında, bir sürü yağsız makarna var.

We put pasta, olive oil, lentils, beans and chickpeas.

Makarnayı, zeytinyağını, mercimeği, fasulyeyi, nohutu koyuyoruz.

Good.

There we go.

İyi.

İşte başlıyoruz.

Beans, chickpeas, pulses like peas, beans.

Fasulye, nohut, bezelye, fasulye gibi bakliyatlar.

Lentils are very good for you.

Mercimek sizin için çok iyidir.

I mean, in India, lentils and rice is a staple food.

Yani Hindistan'da mercimek ve pirinç temel gıdadır.

Because it's got all the proteins in it that you need.

Çünkü içinde ihtiyacın olan tüm proteinler var.

So, yes. And we do eat lentils that way. We have, like, a double a lentil daal.

Yani evet. Mercimeği de bu şekilde yiyoruz. Mesela bir duble mercimek yemeğimiz var.

I want to be two weeks.

İki hafta olmak istiyorum.

So. Yeah, I think we're pretty good. We've just got to cut back on biscuits. Chocolates?

Bu yüzden. Evet, bence oldukça iyiyiz. Bisküvi tüketimini azaltmamız gerekiyor. Çikolata mı?

I want biscuits and chocolates now, Mr. Duncan.

Şimdi bisküvi ve çikolata istiyorum Bay Duncan.

Yeah, well, this is it.

Evet, işte bu.

Whenever I start thinking of healthy food or if I look in the cupboard

Ne zaman sağlıklı yiyecekler düşünmeye başlasam ya da dolaba baktığımda

and there's nothing in there that I think that has to be the saddest moment.

ve içinde hiçbir şey kalmadığında bunun en üzücü an olduğunu düşünüyorum.

The moment that causes me the most distress is when I open the cupboard.

Beni en çok üzen an dolabı açtığım andır.

And normally in that cupboard there is maybe some biscuits or some crisps or something that I can just eat very quickly.

Ve normalde bu dolapta belki biraz bisküvi, biraz cips ya da çok çabuk yiyebileceğim bir şeyler vardır.

But I open the cupboard.

Ama dolabı açıyorum.

And there's nothing in there and I always feel slightly disappointed when I do that when I open the cupboard,

Ve orada hiçbir şey yok ve dolabı açtığımda bunu yaptığımda her zaman biraz hayal kırıklığına uğruyorum,

because sometimes I go and I hope maybe by magic that cupboard will be full of lovely things to eat.

çünkü bazen gidip dolabın belki sihirli bir şekilde yiyecek güzel şeylerle dolu olacağını umuyorum.

But then when I open it, there's nothing in there.

Ama sonra açtığımda hiçbir şey yok.

There's, there's nothing unhealthy.

Sağlıksız hiçbir şey yok.

Now pound mirror talks about something very interesting.

Şimdi pound aynası çok ilginç bir şeyden bahsediyor.

Stress produces cholesterol.

Stres kolesterol üretir.

And I have read this as well that if you have long term stress it can make your body produce too much cholesterol.

Ayrıca şunu da okudum: Eğer uzun süreli stres yaşıyorsanız, bu durum vücudunuzun çok fazla kolesterol üretmesine neden olabilir.

I'm not sure how much evidence there is for that clinically.

Klinik olarak bunun için ne kadar kanıt olduğundan emin değilim.

But I mean I read this on a fairly, I think it was the NHS website I think, which is fairly, you know that's well renowned website.

Ama demek istediğim, bunu adil bir şekilde okudum, sanırım bu NHS web sitesiydi, ki bu oldukça doğru, biliyorsunuz bu çok ünlü bir web sitesi.

So I think, I think you can so I think stress can make your body even if you don't, even if you eat.

Yani bence yapabilirsiniz, bu yüzden siz yemeseniz bile, yeseniz bile stresin vücudunuzu olumsuz etkileyebileceğini düşünüyorum.

I mean, some people will have a high cholesterol no matter what they do because they've got some genetic problem at fault. But,

Demek istediğim, bazı insanlar ne yaparlarsa yapsınlar yüksek kolesterole sahip olacaklar çünkü onların genetik bir problemi var. Ama

certainly stress can, which is something we need to reduce.

kesinlikle stres olabilir ki bu da azaltmamız gereken bir şey.

In fact, I would say I would say as an overall health benefit,

Aslında genel sağlık yararı olarak söyleyebilirim,

not even mentioning diet or the things you eat.

diyetten ya da yediğiniz şeylerden bahsetmiyorum bile.

I think the biggest problem if those two things are not there is stress.

Bu ikisi olmazsa en büyük problemin stres olduğunu düşünüyorum.

So I think stress does have a very negative effect.

Bu yüzden stresin çok olumsuz bir etkisi olduğunu düşünüyorum.

We are coming up to 3:00. Mr.. Steve, already I've been with you for an hour.

Saat 3'e kadar geliyoruz. Bay Steve, bir saattir sizinle birlikteyim.

We had lots of snow last week and then it went really cold and we had a lovely walk yesterday in the snow,

Geçen hafta çok kar yağdı, sonra hava gerçekten soğudu ve pek hoş olmasa da

even though it wasn't particularly pleasant.

dün karda güzel bir yürüyüş yaptık

Although Steve said today you said that you went out earlier for a walk

. Steve bugün erkenden yürüyüşe çıktığınızı

and now already a lot of the snow is vanishing, only to be replaced by mud. Mud?

ve karın büyük kısmının kaybolduğunu, yerini çamura bıraktığını söylemesine rağmen. Çamur?

We don't like that, not one bit.

Bundan hiç hoşlanmadık.

So those who've just joined us, you're watching English Addict with myself, Mr.

Aramıza yeni katılanlar, English Addict'i benimle, Bay

Duncan and also Mr. Steve as well.

Duncan'la ve ayrıca Bay Steve'le izliyorsunuz.

We have lots of things to talk about today.

Bugün konuşacak çok şeyimiz var.

This.

Bu.

English addict is with you today.

İngilizce bağımlısı bugün sizlerle.

With myself. Mr. Duncan,

Kendimle. Bay Duncan,

do you want at some point in your life to be famous?

hayatınızın bir noktasında ünlü olmayı ister misiniz?

Fame.

Şöhret.

I want to live forever.

Sonsuza dek yaşamak istiyorum.

I want to learn how to fly.

Uçmayı öğrenmek istiyorum.

Fame and fortune.

Şöhret ve servet.

We often think of those two words together, don't we, Steve? We think of fame.

Bu iki kelimeyi sık sık birlikte düşünürüz, değil mi Steve? Şöhreti düşünüyoruz.

And also we think of fortune.

Ve aynı zamanda serveti de düşünüyoruz.

Not by that we mean the success that comes with being famous or well-known normally brings some sort of comfort in your life.

Bununla, ünlü veya tanınmış olmanın getirdiği başarının normalde hayatınızda bir tür rahatlık getirdiğini kastetmiyoruz.

And by that we mean money. Of course we mean money.

Ve bununla parayı kastediyoruz. Elbette parayı kastediyoruz.

It can't be anything else, can it?

Başka bir şey olamaz değil mi?

Really? Yes. No, no.

Gerçekten mi? Evet. Hayır, hayır.

Only if you're famous, you will end up, accumulating wealth, because you've probably got some talent.

Ancak ünlüyseniz zenginlik biriktirirsiniz çünkü muhtemelen biraz yeteneğiniz vardır.

That means people are prepared to pay a lot of money, to have you on their television programme, sing for them or whatever it is.

Bu, insanların sizi televizyon programlarına çıkarması, onlara şarkı söylemesi ya da her ne olursa olsun çok para ödemeye hazır oldukları anlamına gelir.

Or if you become very successful in business and it's,

Ya da iş dünyasında çok başarılı olursanız ve başarılı olursanız,

then you're likely to become famous, like the big tech companies in the US, you know, Amazon, Jeff Bezos.

o zaman muhtemelen ünlü olursunuz, tıpkı ABD'deki büyük teknoloji şirketleri, Amazon, Jeff Bezos gibi.

And then we've got, all the other big sort of tech companies, Microsoft, etcetera.

Ve sonra diğer tüm büyük teknoloji şirketlerine sahibiz, Microsoft, vb.

Then if you've, you know, you're going to be famous just because you've got a very successful company. Yeah.

O halde eğer ünlüyseniz, sırf çok başarılı bir şirketiniz olduğu için ünlü olacaksınız. Evet.

Somebody said earlier, by the way, that they, they thought that

Bu arada daha önce birisi sizin ünlü olmadığınızı

you weren't famous, Mr.

düşündüklerini söyledi

Duncan, but you were very popular. Yes, I think that's I think that's true.

Bay Duncan ama çok popülerdiniz. Evet, bence bu doğru.

That's. No, that's I think that's that's perfect.

Bu. Hayır, bence bu mükemmel.

That's a perfect description.

Bu mükemmel bir tanım.

Whoever said that you are absolutely 100%.

Kim senin kesinlikle %100 olduğunu söyledi.

You can't be popular without being famous.

Ünlü olmadan popüler olamazsın.

So I wouldn't say that I'm famous in the fact that I could go out into the streets

Yani sokaklara çıkıp etrafta dolaşabildiğim ve insanların kim olduğumu bilebileceği için ünlü olduğumu söyleyemem

and walk around and people would know who I was, although that did happen to us in Paris, didn't it?

, her ne kadar bu Paris'te başımıza gelse de, öyle değil mi?

Once somebody saw us and recognised me, that was very still a very weird moment of time.

Birisi bizi görüp beni tanıdığında, bu çok çok tuhaf bir an oldu.

But generally speaking, I would say that I'm popular on the internet, but away from here, no one knows who I am.

Ama genel olarak internette popüler olduğumu söyleyebilirim ama buradan uzakta kimse kim olduğumu bilmiyor.

Last week, for example, the doctor was examining me.

Mesela geçen hafta doktor beni muayene ediyordu.

They had no idea who I was. They didn't know I was on YouTube. They knew nothing about me.

Kim olduğuma dair hiçbir fikirleri yoktu. YouTube'da olduğumu bilmiyorlardı. Hakkımda hiçbir şey bilmiyorlardı.

I was just another piece of meat in front of them to to prod and poke.

Ben sadece önlerinde dürtüp dürtecekleri bir et parçasıydım.

So being famous is often seen as something good, something that you want to have.

Yani ünlü olmak genellikle iyi bir şey, sahip olmak isteyeceğiniz bir şey olarak görülüyor.

However, quite often with fame, there can also be something we called misfortune as well.

Ancak çoğu zaman şöhretin yanında talihsizlik dediğimiz bir şey de olabiliyor.

Misfortune means when things do not go as well as you want them to actually go.

Talihsizlik, işlerin gerçekte olmasını istediğiniz gibi gitmemesi anlamına gelir.

Fame is not necessarily a good thing.

Şöhret mutlaka iyi bir şey değildir.

Fame and misfortune.

Şöhret ve talihsizlik.

You run success early.

Başarıya erken ulaşırsınız.

Hello, ransack. That, They'd like to be rich, but not famous.

Merhaba, arama. Yani, Zengin olmak istiyorlar ama ünlü değiller.

Yes, yes. Because, Yeah.

Evet, evet. Çünkü evet.

So keep a low profile, make your money, but do it in the way that, you don't have to be in the public eye.

Bu yüzden dikkat çekmeyin, para kazanın, ancak bunu öyle yapın ki, halkın gözü önünde olmanıza gerek kalmasın.

Thus, be worried every

Bu nedenle,

time you leave the house that, there are photographers there, the paparazzi,

evden her çıktığınızda, orada fotoğrafçıların, paparazzilerin

trying to catch you out, find out all about your life, and then print it in a newspaper.

sizi yakalamaya, hayatınızla ilgili her şeyi öğrenmeye ve sonra da bunları bir gazetede yayınlamaya çalıştıklarından endişe edin .

Or, you know, that's part of the downsides, isn't it?

Ya da biliyorsunuz, bu da dezavantajların bir parçası, değil mi?

That, somebody is jealous of you because you become famous, and then they try to make money because they've known you

Yani, birisi ünlü olduğun için seni kıskanıyor ve sonra seni geçmiş hayatından tanıdığı için para kazanmaya çalışıyor

from a past life, and then they will sell their story to a newspaper about an affair you had with somebody.

ve sonra birisiyle yaşadığın ilişkiyle ilgili hikayesini bir gazeteye satıyor.

Well, this is one of the reasons why a lot of people who become famous also like to have wealth as well.

Ünlü olan pek çok insanın aynı zamanda zenginliğe de sahip olmayı sevmesinin nedenlerinden biri de bu.

They expect those things to go together because the wealth will allow you

Zenginlik,

to keep your distance or create that boundary of privacy.

mesafenizi korumanıza veya mahremiyetin sınırını yaratmanıza olanak tanıyacağı için bu şeylerin bir arada gitmesini bekliyorlar.

So I think being famous is is great, but I think also you have to have a bit of security that goes with it.

Bence ünlü olmak harika bir şey ama aynı zamanda bununla birlikte bir miktar güvenliğe de sahip olmanız gerektiğini düşünüyorum.

And by that I mean I suppose money would be the main thing.

Ve bununla demek istediğim, paranın asıl mesele olacağını düşünüyorum.

And of course we've seen situations where people have become famous and then things have gone dramatically wrong.

Ve tabii ki insanların ünlü olduğu ve sonra işlerin dramatik bir şekilde ters gittiği durumları da gördük. Her zaman

Not always

onların suçu değil .

their fault.

Bazen başka şeyler de olabilir.

Sometimes other things can happen.

Daha önce de belirttiğim gibi,

As I mentioned earlier, we are looking at those terrible scenes coming from the United States with the terrible fires

Los Angeles'ın bir parçası olan ve her şeyin olduğu bölge olarak bilinen Hollywood Tepeleri'nde meydana gelen

taking place across the Hollywood Hills, a part of, I suppose, a part of Los

korkunç yangınlarla birlikte Amerika Birleşik Devletleri'nden gelen o korkunç sahnelere bakıyoruz.

Angeles, which is well known for the area where all these celebrities and superstars live.

bu ünlüler ve süperstarlar yaşıyor.

And at the moment it is all going up in flames.

Ve şu anda her şey alevler içinde.

So fame is not necessarily a good thing.

Yani şöhret mutlaka iyi bir şey değildir.

So are you saying, Mr.

Yani Bay

Duncan, that being famous, the downside is that you could live, move to a rich area and then your house burns down?

Duncan, ünlü olmanın dezavantajının yaşayabilmek, zengin bir bölgeye taşınabilmek ve ardından evinizin yanabileceğini

Well, is that your is that where you're going with this?

mi söylüyorsunuz ? Peki, bununla varacağın yer burası mı?

Well, in in that sense, an area where you would think you would be safe and secure.

Yani bu anlamda güvende ve emniyette olduğunuzu düşüneceğiniz bir alan.

There is there is always something that can change that situation

Bu durumu değiştirebilecek bir şey her zaman vardır

and maybe something unexpected, maybe something you were not expecting to happen.

ve belki beklenmedik bir şey, belki de olmasını beklemediğiniz bir şey.

And of course, your own personal safety as well.

Ve elbette kişisel güvenliğiniz de.

In, in, in all of those areas.

Tüm bu alanların içinde, içinde.

By that I mean your personal safety.

Bununla kişisel güvenliğinizi kastediyorum.

So if you become famous, Steve, there is often a price to pay.

Yani eğer ünlü olursan Steve, çoğunlukla ödemen gereken bir bedel olur.

We often talk about the price of fame, and quite often there are things you have to give

Sıklıkla şöhretin bedeli hakkında konuşuruz ve

if you want to be famous or if you become famous.

eğer ünlü olmak istiyorsanız ya da ünlü olmak istiyorsanız sıklıkla vermeniz gereken şeyler vardır.

There are certain things in your life that you must give away.

Hayatınızda vermeniz gereken bazı şeyler var.

Can you think what they are, Steve? Well, Christina mentions John Lennon

Ne olduklarını düşünebiliyor musun Steve? Christina, John Lennon'ın

famous shot because somebody becomes obsessed with you.

meşhur atışından bahsediyor çünkü birisi sana takıntılı hale geliyor.

There's lots of cases of people, famous people.

Pek çok ünlü insan vakası var.

Having fans that, become a bit obsessed with them.

Hayranlara sahip olmak, onlara biraz takıntılı hale geliyor.

And obviously, in John Lennon's case, it led to his death.

Ve açıkçası John Lennon'ın durumunda bu onun ölümüne yol açtı.

And I think, Marilyn Monroe, there's another famous one. Yes.

Ve sanırım Marilyn Monroe'nun ünlü bir tanesi daha var. Evet.

Because I think sometimes when people become famous, they find it difficult to cope with the fame.

Çünkü bazen insanların ünlü olduklarında şöhretle baş etmekte zorlandıklarını düşünüyorum.

It must be.

Öyle olmalı.

It must be pretty awful that your life is always in the spotlight.

Hayatının her zaman ilgi odağı olması oldukça berbat olsa gerek.

Everything you do and the pressure to

Yaptığınız her şey ve

keep being famous, and the pressure to be.

ünlü olmayı sürdürme baskısı ve ünlü olma baskısı.

Because, I mean, a lot of people, you do hear some people saying, I've.

Çünkü pek çok insan, bazılarının şöyle dediğini duyuyorsunuz: Ben öyleyim.

I wanted to be famous.

Ünlü olmak istedim.

That was their motivation.

Bu onların motivasyonuydu.

Just being famous alone.

Tek başına ünlü olmak.

Yes, is a great motivation for some people.

Evet, bazı insanlar için harika bir motivasyon.

Other people become famous almost by accident because they've got a talent.

Diğer insanlar ise neredeyse tesadüfen ünlü oluyorlar çünkü yetenekleri var.

And then that talent has been noticed, and then they've gone on maybe to TV or films, but some.

Ve sonra bu yetenek fark edildi ve sonra belki televizyona ya da filmlere gittiler, ama bazıları.

Yeah. So they've become famous through their talent, so to speak.

Evet. Yani tabiri caizse yetenekleriyle ünlü oldular.

But some people just want to be famous because they want to be famous and they're not too bothered how they get that fame. Yes.

Ancak bazı insanlar sadece ünlü olmak istiyorlar çünkü ünlü olmak istiyorlar ve bu şöhreti nasıl elde ettikleriyle pek de ilgilenmiyorlar. Evet.

I mean, there is a there's a case at the moment of, of somebody maybe I should mention it.

Demek istediğim, şu anda birisiyle ilgili bir vaka var, belki de bundan bahsetmeliyim.

If I mention names, I won't mention names.

İsim söylersem isim vermem.

Somebody on the internet who is, let's say, has been in the news a lot because

Diyelim ki internette biri,

she has let's just be let's just say been having multiple partners.

birden fazla partneri olduğu için haberlerde çokça yer aldı.

Okay. Oh, yes.

Tamam aşkım. Ah, evet.

We will stay clear of that one. Okay.

Biz bundan uzak duracağız. Tamam aşkım.

Then it so, so for many reasons including legal reasons.

O zaman öyle, yani hukuki nedenler de dahil olmak üzere birçok nedenden dolayı.

So we will stay away from that one.

O yüzden bundan uzak duracağız.

But fame can be I suppose you might describe it as a double edged sword.

Ama şöhret, sanırım onu ​​iki ucu keskin bir kılıç olarak tanımlayabilirsiniz.

So there is something that can help you, but also something that might actually be damaging as well.

Yani size yardımcı olabilecek bir şey var ama aynı zamanda aslında zarar verebilecek bir şey de var.

And I think the worst one, Steve, is when you become famous, but you don't want to be famous.

Ve bence en kötüsü Steve, ünlü olduğun halde ünlü olmayı istememen.

Maybe by accident you become famous, maybe there is someone filming an event

Belki tesadüfen ünlü olursunuz, belki birisi

taking place and you are doing something, and maybe you are having just a moment of time where where you are enjoying yourself.

gerçekleşen bir olayı filme alıyor ve siz bir şeyler yapıyorsunuz, belki de sadece keyif aldığınız bir an yaşıyorsunuz.

Maybe you are doing a silly dance, or maybe you are pulling a very strange face

Belki aptalca bir dans yapıyorsunuz ya da belki çok tuhaf bir yüz ifadesine bürünüyorsunuz

and that person films what you are doing, and then suddenly

ve o kişi yaptığınız şeyi filme alıyor ve sonra birdenbire

that short video goes onto the internet and then everyone knows who you are, but you have no control over that.

o kısa video internete düşüyor ve sonra herkes sizin kim olduğunuzu biliyor ama üzerinde hiçbir kontrolünüz yok. O.

And I think this is one of the big problems now with being famous.

Ve bence şu anda ünlü olmanın en büyük sorunlarından biri de bu.

If you are well known and you have no control over it, that is the worst kind of fame because you quite often

Eğer iyi tanınıyorsanız ve onun üzerinde hiçbir kontrolünüz yoksa, bu şöhretin en kötü türüdür çünkü çoğu zaman

you get nothing from it.

bundan hiçbir şey elde edemezsiniz.

So you won't earn money, you won't become rich and famous, you will just become famous,

Yani para kazanmayacaksınız, zengin ve ünlü olmayacaksınız, sadece ünlü olacaksınız,

maybe for doing something very silly.

belki de çok aptalca bir şey yaptığınız için.

And of course, once you are at that level, you've got to be.

Ve elbette, bir kez o seviyeye ulaştığınızda öyle olmalısınız.

You probably want to remain famous.

Muhtemelen ünlü kalmak istiyorsun.

And that that has its own pressures.

Ve bunun kendi baskıları var.

Boy bands, a lot of people become famous and they're not really being looked after or protect it from the, the effects of fame.

Erkek grupları, pek çok insan ünlü oluyor ve onlara pek bakılmıyor veya şöhretin etkilerinden korunmuyorlar.

And as we all know, recently a famous boy band member died,

Ve hepimizin bildiği gibi yakın zamanda ünlü bir erkek grubu üyesi öldü,

fell out of a window in,

pencereden düştü,

was it brand Aries? I think it was in Argentina.

marka Aries miydi? Sanırım Arjantin'deydi.

Was in Buenos Aires. It was in Argentina. Yes, yes. Liam.

Buenos Aires'teydi. Arjantin'deydi. Evet, evet. Liam.

Remember his name? Liam Payne. Liam Payne. Yes. That's right. Who,

Adını hatırlıyor musun? Liam Payne. Liam Payne. Evet. Bu doğru. Trajik bir şekilde hayatını kaybeden

tragically lost his life. But that was all due to the pressures of fame.

kişi . Ama bunların hepsi şöhretin baskısından kaynaklanıyordu.

And something we've noticed before.

Ve daha önce fark ettiğimiz bir şey var.

Mr. Duncan, is that rich, famous people often take risks,

Bay Duncan, zengin ve ünlü insanlar sıklıkla risk alırlar,

because often to become successful in business

çünkü genellikle iş dünyasında

or in whatever it is you become famous or successful in, you have to be a have a certain mentality.

veya hangi alanda ünlü veya başarılı olursanız olun başarılı olmak için belirli bir zihniyete sahip olmanız gerekir.

Well, sir.

Peki efendim.

Yes. Taking risks, a certain way of thinking. Yes.

Evet. Risk almak, belli bir düşünce tarzı. Evet.

You get a thrill from that. And, and

Bundan bir heyecan alıyorsunuz. Ve,

but even by accident, for example, if you, if you, if you've got a lot of money,

ama tesadüfen de olsa, örneğin, eğer siz, eğer çok paranız varsa,

then you might want to get from one place to another in a helicopter for example. Yes.

o zaman örneğin bir helikopterle bir yerden diğerine gitmek isteyebilirsiniz. Evet.

And we know that helicopters, prone to falling out of the sky.

Ve helikopterlerin gökten düşme eğiliminde olduğunu biliyoruz.

Well, they're not they're not prone to it.

Peki, onlar buna eğilimli değiller.

Well, the if I fall more prone to it, then, that that, of plane that.

Peki, eğer buna daha yatkın olursam, o zaman, şu, o uçak.

Yes, but that means that that's happening all the time. Well, but you know what I'm saying?

Evet ama bu, bunun her zaman olduğu anlamına geliyor. Peki ama ne dediğimi biliyor musun?

You're always hearing if of rich, successful people, dying in helicopter crash. Yes.

Her zaman zengin, başarılı insanların helikopter kazasında öldüğünü duyarsınız. Evet.

Well, private.

Peki, özel.

Well, they start, they decide to learn to fly or something like that.

Başlıyorlar, uçmayı veya buna benzer bir şeyi öğrenmeye karar veriyorlar.

It's a they do something risky because they want.

Riskli bir şeyi istedikleri için yapıyorlar.

Because their personality is they want to push the boundaries of to see what they can do, which is an admirable, admirable quality

Çünkü kişilikleri, ne yapabileceklerini görmek için sınırları zorlamak istemeleridir; bu takdire şayan, takdire şayan bir niteliktir;

to have to to give yourself a goal, to push your limits of your ability.

kendinize bir hedef vermek, yeteneğinizin sınırlarını zorlamak zorunda kalırsınız.

But then at the same time that then becomes dangerous.

Ama aynı zamanda bu durum tehlikeli hale gelir.

I mean the, there was that case of

Yani

that famous, I can't remember his name now.

şu ünlünün bir vakası vardı, adını şimdi hatırlamıyorum.

He was a famous rich, I think, billionaire businessman decided he wanted to go and see the Titanic,

Ünlü, zengin, sanırım milyarder bir iş adamıydı ve okyanusun çok derinlerinde bulunan

which is very deep in the ocean and went down in one of these,

Titanik'i görmek istediğine karar verdi ve bu gemilerden birinin içinde battı,

Devices or whatever you call it, like a submarine, that takes you deep in the ocean.

Cihazlar ya da her ne diyorsanız, denizaltı gibi, sizi oraya götürüyor. okyanusun derinliklerinde.

Of course, it's dangerous to do that.

Elbette bunu yapmak tehlikelidir.

And, it imploded and everyone was killed.

Ve patladı ve herkes öldürüldü.

The point I'm making is that quite often rich, successful, or famous people will do risky things because it's it's almost in their nature.

Demek istediğim şu ki, zengin, başarılı veya ünlü insanlar çoğunlukla riskli şeyler yaparlar çünkü bu onların doğasında vardır.

That's how they became rich and famous in the first place.

İlk etapta bu şekilde zengin ve ünlü oldular.

Because they, they taking risks and they'd like to do, like to push the boundaries of what they can do.

Çünkü onlar risk alıyorlar ve yapmak istiyorlar, yapabileceklerinin sınırlarını zorlamayı seviyorlar.

That's it.

But I think, I think yes, I think, I think it's in in their nature to take those risks.

İşte bu.

Ama sanırım evet, sanırım bu riskleri almak onların doğasında var.

And sometimes you can't stop doing it.

Ve bazen bunu yapmayı bırakamazsın.

It's almost like an addiction.

Neredeyse bir bağımlılık gibi.

You can't stop doing things that are dangerous.

Tehlikeli şeyleri yapmayı bırakamazsınız.

And eventually, maybe, perhaps something bad will happen.

Ve sonunda belki kötü bir şey olacak.

So fame is often seen as a glamorous thing.

Bu yüzden şöhret çoğu zaman göz kamaştırıcı bir şey olarak görülüyor.

But I can tell you now, though, I'm going to tell you something because something did happen to me

Ama şimdi size şunu söyleyebilirim, yine de size bir şey anlatacağım çünkü

a few years ago when I was living in China,

birkaç yıl önce Çin'de yaşarken başıma bir şey geldi,

I did I I'm not going to say I became a superstar, but I did become well known in certain area.

yaptım, süperstar olduğumu söylemeyeceğim ama Belirli bir alanda iyi tanınmaya başladım.

Yes. Locally, where you were. Yes. Because I was on television.

Evet. Yerel olarak, neredeydin? Evet. Çünkü televizyondaydım.

The local TV station had used me for certain things, and then I appeared a couple of times, English speaking contests as the judge.

Yerel televizyon kanalı beni bazı şeyler için kullanmıştı ve ardından birkaç kez İngilizce konuşma yarışmalarına jüri olarak katıldım.

And, and I even performed a song that was broadcast on television.

Hatta televizyonda yayınlanan bir şarkıyı bile seslendirdim.

So in the local area, I did become quite well-known, quite famous, and it did happen.

Böylece yerel bölgede oldukça tanınmış, oldukça ünlü oldum ve bu da gerçekleşti.

So I've had

Yani

a taste of fame, even on TV as well.

televizyonda bile şöhretin tadını aldım

Yes, that's TV, that's it, that's what? Yes.

. Evet, bu televizyon, bu, bu ne? Evet.

So, so because because people recognise me from television, they would see me in the street and they would know who I was,

Yani insanlar beni televizyondan tanıdıkları için sokakta gördüklerinde kim olduğumu biliyorlardı ki

which was okay at first.

bu ilk başta normaldi.

But I have to say, after a while it did become rather annoying because I didn't have

Ama şunu söylemeliyim ki, bir süre sonra bu oldukça sinir bozucu olmaya başladı çünkü param yoktu,

I didn't have the fortune,

servetim yoktu,

so I would walk around the town doing my shopping and people would come up to me and start talking to me

bu yüzden alışveriş yapmak için şehirde dolaşıyordum ve insanlar yanıma gelip benimle konuşmaya başlıyorlardı.

and asking me questions, and then just just general things.

ve bana sorular soruyor, sonra da sadece genel şeyler.

I think for two reasons. One, because they recognised me.

İki nedenden dolayı düşünüyorum. Birincisi, çünkü beni tanıdılar.

But also the other thing was because I'm an English teacher, so they knew that.

Ama diğer bir şey de İngilizce öğretmeni olmamdı, dolayısıyla bunu biliyorlardı.

So so I think there were two things happening there.

Yani orada iki şeyin gerçekleştiğini düşünüyorum.

But after a while it did become a little

Ancak bir süre sonra bu biraz

annoying and difficult, especially when people were starting to turn up in the area where I lived.

sinir bozucu ve zor olmaya başladı, özellikle de yaşadığım bölgeye insanlar gelmeye başladığında.

And they were asking all of the shops and the shopkeepers where I lived that that was that was the point where I realised

Ve tüm mağazalara ve esnafa yaşadığım yeri sordular ve işte o noktada

that being famous or well-known, even in a small area, is not

küçük bir bölgede bile ünlü veya tanınmış olmanın

a good thing,

iyi bir şey olmadığını fark ettim,

because I've I've had it happen to me for real.

çünkü ben bunu yaşadım. Bu gerçekten başıma geldi.

So if you'd stayed, you could have become you were a local celebrity, I would say, when you were in China. Yes.

Yani kalsaydın, Çin'deyken yerel bir ünlü haline gelebilirdin diyebilirim. Evet.

But this is how a lot of, famous people start off.

Ancak birçok ünlü insan böyle başlıyor.

They become popular in a local area, and then they spread out from there.

Yerel bir bölgede popüler oluyorlar ve oradan yayılıyorlar.

So you could have you could have been popular all over China if you'd stayed.

Yani kalsaydın Çin'in her yerinde popüler olabilirdin.

Well, have I stayed in this teaching school?

Peki ben bu öğretmen okulunda mı kaldım?

Have I stayed there?

Orada kaldım mı?

I don't think things would have worked out quite well

İşlerin pek iyi gideceğini düşünmüyorum

because China itself was changing and it was changing into something that was the opposite

çünkü Çin'in kendisi değişiyordu ve benim temsil ettiğim şeylerin

to to the things I represented, if that makes sense, because China wants to go in a different direction.

tam tersi bir şeye dönüşüyordu , eğer bu mantıklıysa, çünkü Çin farklı bir yöne gitmek istiyor.

So I was useful there at that point in time.

Yani o noktada orada faydalı oldum.

However, had I stayed there, I probably would, have ended up leaving anyway

Ancak orada kalsaydım muhtemelen yine de ayrılırdım

because the the political system and the climate, the political climate in China was changing.

çünkü Çin'deki siyasi sistem, iklim, siyasi iklim değişiyordu.

Even while I was there. I could tell things were were changing.

Ben oradayken bile. Bir şeylerin değiştiğini görebiliyordum.

But having fame is not necessarily a good thing. I will be honest with you.

Ancak şöhrete sahip olmak mutlaka iyi bir şey değildir. Sana karşı dürüst olacağım.

There is always a price to pay,

Her zaman ödenecek bir bedel vardır

and I it's a privacy basically, isn't it? Yes.

ve bu temelde bir mahremiyettir, değil mi? Evet.

You you can't go out of the house.

Evden dışarı çıkamazsın.

People will start to try and find you and they will bother you when you're walking around the street, which is nice.

İnsanlar sizi bulmaya çalışacak ve sokakta yürürken sizi rahatsız edecekler ki bu da güzel.

It is lovely, don't get me wrong, but it can be a little annoying as well.

Çok hoş, beni yanlış anlamayın ama aynı zamanda biraz sinir bozucu da olabilir.

Fortunately, here in the UK.

Neyse ki burada, İngiltere'de.

No one cares who I am so I can walk around the streets.

Kimse benim kim olduğumu umursamıyor, bu yüzden sokaklarda dolaşabiliyorum.

I can go anywhere and people won't know me, even though I think a couple of times in Much Wenlock,

Her yere gidebilirim ve insanlar beni tanımayacak, her ne kadar birkaç kez Much Wenlock'ta olsa da,

someone came up to me and asked if I was Mr.

birisi yanıma gelip Bay

Duncan, but I have a feeling that maybe they were local and perhaps they had seen me on the internet.

Duncan olup olmadığımı sordu, ama onların belki de buralı olduklarına ve belki de orada olduklarına dair bir his var içimde. Beni internette görmüşlerdi.

Maybe. Who knows?

Belki. Kim bilir?

But this is the thing. You see, this is the thing about what we do, Steve.

Ama olay bu. Görüyorsun ya, yaptığımız şey bu, Steve.

You never know.

Asla bilemezsin.

We might do something on here one week and then it becomes viral and then suddenly everyone knows who we are.

Bir hafta burada bir şeyler yapabiliriz, sonra bu viral olur ve birdenbire herkes bizim kim olduğumuzu öğrenir.

How would you feel about that, Mr.. Steve? Would you like to be famous?

Bu konuda ne hissedersiniz Bay Steve? Ünlü olmak ister misin?

No, I think I'll.

Hayır, sanırım yapacağım.

I'll take the ransac approach, which is rich, but not famous.

Zengin ama ünlü olmayan yağma yaklaşımını kullanacağım.

But then it must be. It must be, I would

Ama sonra öyle olmalı. Öyle olmalı, ünlü olmanın

be interested to see what it

nasıl bir his olduğunu görmek ilgimi çeker

feels like to be famous, because I think, and somebody pointed this out earlier.

çünkü sanırım ve daha önce birisi buna dikkat çekti.

You must feel almost invulnerable.

Kendinizi neredeyse yenilmez hissediyor olmalısınız.

I think you probably.

Sanırım muhtemelen öylesin.

I mean, we're talking from our perspective, really not being famous people, but, it

Yani, aslında ünlü insanlar olarak değil, kendi bakış açımızdan konuşuyoruz ama artık

it must be that you start to to think that you're almost invulnerable,

neredeyse yenilmez olduğunuzu ve normal yaşam olaylarının sizi etkileyemeyeceğini

and that, sort of normal life events can't affect you and that nothing could possibly happen to you. Yes.

düşünmeye başlamış olmalısınız . sana hiçbir şey olamayacağını. Evet.

And maybe you believe too much what you're saying, particularly if you're.

Ve belki de söylediklerine çok fazla inanıyorsun, özellikle de inanıyorsan.

I'm thinking now of a famous sort of health expert who was a doctor,

Şimdi aklıma

in the UK, had a television programme, a series of programmes all about improving your health.

Birleşik Krallık'ta doktor olan ünlü bir sağlık uzmanının bir televizyon programı vardı, tamamı sağlığınızı iyileştirmeye yönelik bir dizi program vardı.

He was actually a medical doctor.

Aslında o bir tıp doktoruydu.

And, a lot of his work was around exercise and pushing your body,

Ve onun çalışmalarının çoğu egzersiz yapmak ve

in order to extend your life was part of part of the something he used to talk about.

hayatınızı uzatmak için vücudunuzu zorlamak üzerineydi, eskiden bahsettiği şeylerin bir parçasıydı.

He used to undergo, intra sting, procedures for medical science.

Tıp bilimine yönelik prosedürlerden geçiyordu.

And the TV, for example, he got himself infected with a tapeworm. Deliberately?

Ve örneğin televizyona tenya bulaştı. Kasten?

Yeah, once. Just to see what happens when you get infected with a tapeworm.

Evet, bir kez. Sadece tenya bulaştığında ne olacağını görmek için.

But he was very well known in the UK, and he was always doing extreme exercise.

Ancak Birleşik Krallık'ta çok iyi tanınıyordu ve her zaman ekstrem egzersizler yapıyordu.

And unfortunately, he decided, when he was on holiday in a great I think it was a Greek island

Ve ne yazık ki, tatildeyken sanırım

in sort of 45 degree heat to go off on a long trek into the hills.

45 derece sıcaklıktaki bir Yunan adasında tepelere doğru uzun bir yürüyüşe çıkmaya karar verdi.

And sadly died.

Ve ne yazık ki öldü.

And I think that's a case of, of

Ve bence bu,

maybe you've just got things out of proportion, the sense of danger and reality.

tehlike ve gerçeklik duygusunu orantısız hale getirmiş olmanızla ilgili bir durum.

You're pushing things a bit too far.

İşleri biraz fazla ileri götürüyorsun.

Because maybe you've become used to that fame, or you don't think anything can happen to you.

Çünkü belki de o şöhrete alışmışsınızdır ya da başınıza bir şey geleceğini düşünmüyorsunuzdur.

But of course, if you push the limits of what the human body is capable of. Yes.

Ama elbette insan vücudunun yapabileceklerinin sınırlarını zorlarsanız. Evet.

If you don't have that support there at the time you need it, then you it's you're taking a risk. Yes.

İhtiyacınız olduğu anda bu desteğe sahip değilseniz o zaman risk alıyorsunuz demektir. Evet.

It's it's the difference between fame and the illusion that it presents and reality,

Bu, şöhret ve onun sunduğu yanılsama ile gerçeklik arasındaki farktır;

which sometimes when you become famous or wealthy and famous, you might forget all about the reality of life.

bazen ünlü ya da zengin ve ünlü olduğunuzda, hayatın gerçekliğini tamamen unutabilirsiniz.

You almost become trapped in your fame and it becomes linguistic.

Adeta şöhretinizin tuzağına düşüyorsunuz ve bu dilselleşiyor.

I'm sorry.

Üzgünüm.

I was just saying. Yes. Christine? Yes. You've got the name right. I couldn't think of the name.

Sadece söylüyordum. Evet. Christine mi? Evet. İsmi doğru söylemişsin. İsmi aklıma gelmedi.

Okay.

Yeah. Become. What would you say you become?

Tamam aşkım.

Evet. Haline gelmek. Ne olacağını söylersin?

Yeah. You become.

Evet. Sen olursun.

You're almost in a bubble of, Where

Neredeyse artık gerçek dünyada yaşamadığınız

you're not really living in the real world anymore.

bir baloncuğun içindesiniz .

Even the physical, real world.

Hatta fiziksel, gerçek dünya bile.

And you lose perception of of maybe what stand for so many.

Ve belki de bu kadar çok kişinin neyi temsil ettiğine dair algınızı kaybedersiniz.

If you were a celebrity and you needed to get from one gig to another or something, you might.

Eğer bir ünlüyseniz ve bir konserden diğerine falan geçmeniz gerekiyorsa, bunu yapabilirsiniz.

Somebody might lay on a helicopter for you.

Birisi sizin için helikoptere binebilir.

But, you know, it's quicker than driving from going on the train or flying, but.

Ama biliyorsunuz, trene binerek veya uçarak araba kullanmaktan daha hızlı, ama.

Yeah.

Evet. Helikopterlerin tehlikeli olduğunu söylemiyorum ama bu daha büyük bir risk mi?

Is that I'm not saying helicopters are dangerous, but, you know, is that a bigger risk?

There was there was a somebody recently.

Geçenlerde birisi vardı.

He was. Oh, it was a football player. Okay.

Öyleydi. Ah, bir futbolcuydu. Tamam aşkım.

He was travelling back from France,

Bir maç için Fransa'dan

back to England for a match.

İngiltere'ye dönüyordu.

I think it was last year or the year before, and they had to go from one match to another match.

Sanırım geçen sene ya da ondan önceki seneydi ve bir maçtan diğerine geçmek zorunda kalıyorlardı.

I think it was a football player. He was playing on the team. I have no idea. Yes.

Sanırım bir futbolcuydu. Takımda oynuyordu. Hiçbir fikrim yok. Evet.

And they had to be at a certain place back in England for another football match

Başka bir futbol maçı için İngiltere'de belli bir yerde olmaları gerekiyordu

or had another engagement, and they took a private plane, a small private plane, somewhere from France back to England.

ya da başka bir randevuları vardı ve özel bir uçakla, küçük bir özel uçakla, Fransa'dan İngiltere'ye bir yere gittiler.

And it got caught in bad weather and it crashed and he was killed along with the pilot.

Kötü havaya yakalandı, düştü ve pilotla birlikte hayatını kaybetti.

Pilot, of course.

Pilot tabii ki.

But, you know, a commercial airline would have been a lot safer.

Ama biliyorsunuz, ticari bir havayolu çok daha güvenli olurdu.

And so I'm just saying you maybe get yourself involved in these more risky endeavours, if you if you become rich and famous.

Yani zengin ve ünlü olursan belki kendini bu daha riskli girişimlere dahil edebilirsin diyorum.

Yes, but it's not all.

Evet ama hepsi bu değil.

It's not all about being killed anyway.

Zaten mesele öldürülmek değil.

It's sometimes it's just having fame and then misusing it.

Bazen sadece şöhrete sahip olmak ve sonra onu kötüye kullanmaktır.

And one of the big problems, I think, with it, with being famous, is quite often you will end up surrounded

Ve bence ünlü olmanın en büyük sorunlarından biri de, çoğu zaman etrafınızın

by people who won't say no to you.

size hayır diyemeyen insanlarla çevrili olması.

So you believe your own publicity.

Yani kendi tanıtımınıza inanıyorsunuz.

And this is one of the things that we talk about when we talk about the price of fame.

Şöhretin bedeli hakkında konuştuğumuzda konuştuğumuz şeylerden biri de bu.

Sometimes you can believe your own publicity.

Bazen kendi tanıtımınıza inanabilirsiniz.

That means all of the things that the newspapers are printing about you and all the nice things they are saying.

Bu, gazetelerin sizin hakkınızda bastığı her şey ve söyledikleri tüm güzel şeyler anlamına geliyor.

You actually believe that all of that is true when most of it is just hype

Çoğu şeyinizi, şarkınızı, filminizi, şovunuzu, herhangi bir şeyi tanıtmak için

to to to promote your thing, your song, your movie, your show, anything.

yapılan abartılı reklamlardan ibaretken, aslında bunların hepsinin doğru olduğuna inanıyorsunuz

And I think that's part of the risk when you become famous is you are always going

. Ve bence ünlü olduğunuzda bu riskin bir parçası da

to have people around you that will they will agree with everything you say.

etrafınızda her zaman söylediğiniz her şeyi kabul edecek insanlar olacak olmasıdır.

No one will ever say.

Kimse asla söylemeyecek.

I don't think that's a good idea.

Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum.

I don't think you should build a huge swimming pool

Bahçenize

in your garden

kocaman bir yüzme havuzu yapıp

and have lots of luxurious parties late at night around the pool.

, gece geç saatlerde havuzun etrafında lüks partiler düzenlemeniz

Can I just say that that might not be a good idea

gerektiğini düşünmüyorum

if you are a celebrity, if you are becoming famous, there is one piece of advice I can give you.

. Eğer ünlüyseniz bunun iyi bir fikir olmayabileceğini söyleyebilir miyim

Never get a swimming pool, have a house, have a lovely garden.

, eğer ünlü oluyorsanız size verebileceğim bir tavsiye var. Asla bir yüzme havuzunuz, bir eviniz, güzel bir bahçeniz olmasın.

But don't.

Ama yapma.

Whatever you do, don't have a swimming pool.

Ne yaparsanız yapın, yüzme havuzunuz olmasın.

And certainly if you do want a swimming pool, don't invite lots of people around, where there's lots of alcohol and

Ve kesinlikle bir yüzme havuzu istiyorsanız, çok fazla alkol ve

and other substances available. Don't do it.

diğer maddelerin bulunduğu yerlere çok fazla insanı davet etmeyin. Yapma.

I think if you if you look across history, Steve, it's celebrities and celebrities

Bence tarihe bakarsan Steve, ünlülerin ve

involved with swimming pools.

yüzme havuzlarıyla uğraşan ünlülerin olduğunu görürsün.

Quite often the story is a bad one.

Çoğu zaman hikaye kötüdür.

It doesn't it doesn't end well.

Değil mi, sonu iyi bitmiyor.

So if you are famous, don't have a swimming pool, leave the swimming pool somewhere else.

Yani ünlüyseniz yüzme havuzunuz olmasın, yüzme havuzunu başka bir yere bırakın.

Fill it in. Even if you move into a house and there is a swimming pool, just fill it.

Doldurun. Bir eve taşınsanız ve yüzme havuzu olsa bile doldurun.

Fill it full of concrete because it will eventually bring lots of bad luck.

İçini betonla doldurun çünkü bu eninde sonunda pek çok kötü şans getirecektir.

Let mentioned something earlier that yeah.

Daha önce bir şeyden bahsetmiştim evet.

Yes. Even if you are famous when when you're gone.

Evet. Ünlü olsan bile gittiğinde.

When you've left this

Bu dünyayı terk ettiğinizde

earth, mortal coil.

ölümlü bobin.

And I'm really cheerful today.

Ve bugün gerçekten çok neşeliyim.

Well, I'm just saying, when you have, then it's not long before everybody just forgets about you.

Sadece şunu söylüyorum, bunu yaptığında herkesin seni unutması çok uzun sürmez.

And it's, you know, unless you are really, really famous or infamous.

Ve eğer gerçekten çok ünlü ya da kötü şöhretli değilseniz bu böyledir.

Yeah.

Evet.

Then you will not be remembered for very long.

O zaman çok uzun süre hatırlanmayacaksın.

Yeah. Just the same as all of us, really. I mean, we think of,

Evet. Aslında hepimizle aynı. Demek istediğim,

we're only we're only remembered, really, as long as there are people still alive.

biz sadece hayatta olan insanlar olduğu sürece hatırlandığımızı düşünüyoruz

Remember us?

. Bizi hatırladın mı?

And when they're gone, then we go, oh, there you, Mr. Duncan.

Ve onlar gittikten sonra biz de gideriz, ah, işte buradasınız Bay Duncan.

Well, have your YouTube channel.

Peki, YouTube kanalınız var.

People will be able to watch you in a thousand years time.

Bin yıl sonra insanlar sizi izleyebilecek.

Well, maybe, if YouTube is still allowing you on that.

Belki YouTube hala buna izin veriyorsa.

Well, if YouTube still exists, if YouTube still exists, if the internet still exists, you see. So.

Peki, YouTube hâlâ varsa, YouTube hâlâ varsa, internet hâlâ varsa, görüyorsunuz. Bu yüzden.

So everything I do could just vanish completely without any warning.

Yani yaptığım her şey herhangi bir uyarı olmadan tamamen ortadan kaybolabilir.

So if YouTube suddenly stopped being a company, if the internet suddenly stopped working,

Yani YouTube aniden bir şirket olmayı bırakırsa, internet aniden çalışmayı bırakırsa

or maybe it became illegal to have the internet, suddenly I would vanish.

ya da belki internete sahip olmak yasa dışı hale gelirse, aniden ortadan kaybolurum.

It would be like

Bir ışığın kapatılması

a light being switched off.

gibi olurdu .

Who was Brian Jones?

Brian Jones kimdi?

He was a member. Now I want to say.

Kendisi üyeydi. Şimdi şunu söylemek istiyorum.

I want to say the who, but it probably isn't.

Kim olduğunu söylemek istiyorum ama muhtemelen değil.

But the Brian Jones died in a swimming pool.

Ama Brian Jones yüzme havuzunda öldü.

He died it that so that there might be a very long list of celebrities who came to a bad end,

Kötü sonu olan ya da elbette yüzme havuzuyla bağlantılı bir tür skandala karışan

or of course, were involved in some sort of scandal connected to a swimming pool.

ünlülerin çok uzun bir listesi olsun diye öldü .

We have at least two in this country.

Bu ülkede en az iki tane var.

In England, there at least two people who

İngiltere'de,

who over the years have been involved in swimming pool situations that did not turn out very well.

yıllar içinde yüzme havuzunda pek iyi sonuçlanmayan olaylara karışan en az iki kişi var.

That's all I'm saying.

Bütün söylediğim bu.

The other one to be wary of is if you become rich and famous.

Dikkat etmeniz gereken diğer husus ise zengin ve ünlü olmanızdır.

Rolling Stones rolling stones, I think might get it wrong.

Rolling Stones'un yuvarlanan taşları, sanırım yanlış anlayabilir.

So I, I'm not a big fan of the Rolling Stones, you see, and they are a little bit before my time.

Yani ben Rolling Stones'un büyük bir hayranı değilim ve onlar benim zamanımdan biraz önce geldiler.

Yeah.

I mean, I think you do.

Evet.

Yani, sanırım öylesin.

See, I don't know if you were to take some, analysis and look at the average life

Bakın, biraz analiz yapıp bir ünlünün veya ünlü bir kişinin genel nüfusa kıyasla

expectancy of a of a celebrity or a famous person compared to the general population. Yes.

ortalama yaşam beklentisine bakar mısınız bilmiyorum . Evet.

It's the perception is that quite a lot of celebrities seem to die.

Pek çok ünlünün öldüğü yönünde bir algı var.

But isn't it, you know, of of accidents or drugs or something.

Ama bu kazalardan ya da uyuşturucudan ya da başka bir şeyden değil mi?

Yeah, but is that any more in proportion to the a normal population or not.

Evet ama bu normal nüfusla orantılı mı, değil mi?

Yeah. Well I don't know that because we well, we just happened to hear about it because the famous.

Evet. Bunu bilmiyorum çünkü biz bunu ünlü olduğumuz için tesadüfen duyduk.

It's on the television. Yes.

Televizyonda. Evet.

Because if you, if, if the, if the person that lives down the road from us who nobody knows

Çünkü ise, eğer, eğer bizden yolda yaşayan kişi kimsenin bilmeyen

falls down the stairs and breaks their neck, no one cares because no one knows who they are.

merdivenlerden aşağı inip boynunu kırmazsa, kimse kim olduğunu bilmediği için kimsenin umursamıyor.

But if a famous person does the same thing, suddenly it's huge news.

Ancak ünlü bir kişi aynı şeyi yaparsa, bu aniden büyük bir haber olur.

Yeah. So your perception is that

Evet. Yani sizin algınız

a higher proportion of rich and famous people die young. Yes.

, zengin ve ünlü insanların daha büyük bir kısmının genç yaşta öldüğü yönünde . Evet.

Which of course, some people don't mind as they probably don't like them anyway. Okay.

Tabii ki, bazı insanlar muhtemelen onları zaten sevmedikleri için bunu umursamıyorlar. Tamam aşkım.

It's just, these these are weird, weird directions.

Sadece bunlar tuhaf, tuhaf yönler.

There's always some. There's always a bit of jealousy, isn't there? But I don't I don't think celebrities die young.

Her zaman biraz vardır. Her zaman biraz kıskançlık vardır, değil mi? Ama ünlülerin genç yaşta öldüğünü düşünmüyorum.

I think a lot of them,

Sanırım birçoğu,

normally they fade away and then eventually you hear of them again, but normally after they've died.

normalde kaybolurlar ve sonunda onları tekrar duyarsınız, ama normalde öldükten sonra.

So I think fame fades and then the person dies, and then you, then you hear about them again and and everyone goes, oh, I remember him.

Sanırım şöhret solar ve sonra o kişi ölür, sonra siz, sonra onların adını tekrar duyarsınız ve herkes gider, ah, onu hatırlıyorum.

I remember that that woman. Yeah. She used to be in that TV show.

O kadını hatırlıyorum. Evet. O televizyon programında yer alıyordu.

So I think fame is a strange thing.

Bu yüzden şöhretin tuhaf bir şey olduğunu düşünüyorum.

We often describe fame as fickle.

Şöhreti sıklıkla kararsız olarak tanımlarız.

Fickle. So you might be famous today,

Kararsız. Yani bugün ünlü olabilirsiniz

but suddenly tomorrow, no one cares who you are.

ama yarın birdenbire kimse sizin kim olduğunuzu umursamaz hale gelir.

And that in itself is very stressful.

Ve bu başlı başına çok stresli bir durum.

For somebody who likes being famous and, I always remember,

Ünlü olmayı seven biri için ve her zaman hatırlıyorum,

you know, getting an insight into what it was like to be, a famous performer and the stresses that are involved.

bilirsin, ünlü bir sanatçı olmanın nasıl bir şey olduğunu ve içerdiği stresleri anladığımı.

I saw an interview by Shirley Bassey.

Shirley Bassey'in bir röportajını gördüm.

It was of course, I'm a great fan of it was her birthday last week

Tabii ki, onun büyük bir hayranıyım, geçen hafta onun doğum günüydü

with her birthday last week, and it was also Rod Stewart who was 80, I believe.

, geçen hafta da doğum günüydü ve o da sanırım 80 yaşında olan Rod Stewart'tı.

So he's still going despite the excesses of his youth. Yes.

Yani gençliğinin aşırılıklarına rağmen hâlâ devam ediyor. Evet.

So yeah.

Yani evet.

Yeah.

So yeah, I want you if you've got a talent and you, you start to become famous.

Evet.

Yani evet, eğer bir yeteneğin varsa ve ünlü olmaya başlarsan seni istiyorum.

The pressure is then on you to keep on performing at a higher level.

O zaman daha yüksek bir seviyede performans göstermeye devam etmeniz yönündeki baskı üzerinizdedir.

Yeah, well, maintaining that level. Yeah.

Evet, bu seviyeyi korumak. Evet.

Otherwise people start to criticise.

Aksi takdirde insanlar eleştirmeye başlar.

That must be an incredible stress, on you.

Bu senin için inanılmaz bir stres olsa gerek.

Yes. But. Well, Well, being famous,

Evet. Ancak. Ünlü olmak, ünlü olmanın

they say becoming famous is normally the easy part.

normalde işin kolay kısmı olduğunu söylüyorlar.

Staying famous is the hard one.

Ünlü kalmak zor olandır.

Because there are two things that come around.

Çünkü ortaya iki şey çıkıyor.

If you are famous, there is, of course, your your own talent, your health, your age as you get older.

Ünlüyseniz tabii ki kendi yeteneğiniz, sağlığınız, yaşınız ilerledikçe yaşınız da var.

So you might fade away as you get older.

Yani yaşlandıkça kaybolabilirsiniz.

Also, there are other people as well who might be coming along, so you might be the greatest entertainer in the world.

Ayrıca, gelecek başka insanlar da var, yani siz dünyadaki en büyük şovmen olabilirsiniz.

But suddenly there is a younger, more attractive entertainer coming along and he is more sexy and more talented than you.

Ama birdenbire daha genç, daha çekici bir şovmen ortaya çıkıyor ve o senden daha seksi ve daha yetenekli.

And then slowly you get pushed out and this new person replaces you.

Ve sonra yavaş yavaş dışarı itiliyorsun ve bu yeni kişi senin yerini alıyor.

But of course, talent, if you've got real star quality talent, this is something that, famous people often do.

Ama tabii ki yetenek, eğer gerçekten yıldız kalitesinde bir yeteneğiniz varsa, bu ünlü insanların sıklıkla yaptığı bir şeydir.

They often behave very badly, don't they?

Çoğu zaman çok kötü davranıyorlar, değil mi?

Or arrogantly, when they become famous because they know that people want them on television?

Yoksa kibirli bir şekilde, insanların onları televizyonda istediğini bildikleri için ünlü olduklarında mı?

Yeah.

Want to see them perform so bad behaviours start to come out like you might speak to people in a bad way.

Evet.

İnsanlarla kötü bir şekilde konuşabileceğiniz gibi kötü davranışların ortaya çıkmaya başladığını görmek istersiniz.

You might start to have lots of tantrums.

Çok fazla öfke nöbeti geçirmeye başlayabilirsiniz.

I'm not going to mention James Corden, but I am going to mention James Corden.

James Corden'dan bahsetmeyeceğim ama James Corden'dan bahsedeceğim.

James Corden apparently is one of the worst celebrities for being an absolute.

Görünüşe göre James Corden mutlak olduğu için en kötü ünlülerden biri.

Now I want to say a really naughty word, but I can't.

Şimdi gerçekten yaramaz bir kelime söylemek istiyorum ama yapamıyorum.

But let's just say he

Ama diyelim ki o

he is someone who who in public, in a public situation, maybe a restaurant or something like that.

, toplum içinde, halka açık bir durumda, belki bir restoran ya da buna benzer bir yerde olan biri.

He is not the most pleasant of people to know because they become arrogant, they become full of their own ego.

Tanınması pek hoş insanlar değildir çünkü kibirlenirler, kendi egolarıyla dolarlar.

So they think the whole world has to move around them because they are so successful and famous.

Bu kadar başarılı ve ünlü oldukları için tüm dünyanın onların etrafında dolaşması gerektiğini düşünüyorlar.

Yes. I mean, people with talents or another word to use for a talent is a gift.

Evet. Demek istediğim, yetenekli insanlar ya da yetenek için kullanılacak başka bir kelime, bir hediyedir.

And I saw this once, mentioned quite recently, actually, in a video I was watching.

Ve bunu yakın zamanda izlediğim bir videoda görmüştüm.

If you have a a gift,

Eğer bir hediyen varsa

then it's been given to you.

o sana verilmiştir.

So you've got that gift.

Demek bu yeteneğe sahipsin.

So you shouldn't become arrogant about it because you've been given it.

O halde bu sana verildi diye bu konuda kibirlenmemelisin.

So you've been lucky to have that. It's not that you've acquired that.

Yani buna sahip olduğun için şanslısın. Bunu edinmiş değilsin.

You've been given that gift. And it's it should be used responsibly.

Bu hediye sana verildi. Ve sorumlu bir şekilde kullanılmalıdır.

Token of of of of, celebrities who, who walk out, you know, in a flounce off and,

Bildiğiniz gibi, dışarı fırlayan ve performansların dışında çekip giden ünlülerin simgesi,

out of performances, walk off, they lose their temper.

öfkelerini kaybediyorlar.

I was reading, an interview about Maria Callas. Oh, yes.

Maria Callas'la ilgili bir röportaj okuyordum. Ah, evet.

The other day.

Geçen gün.

I don't know how I got into that, but I started watching,

Buna nasıl bulaştığımı bilmiyorum ama izlemeye başladım

and she was quite famous for sort of losing her temper, having tantrums, walking out of performances.

ve öfkesini kaybetmesi, öfke nöbetleri geçirmesi ve gösterileri terk etmesiyle oldukça ünlüydü.

And you hear this a lot with performers.

Ve bunu sanatçılar arasında çok sık duyuyorsunuz.

Pavarotti? I don't know.

Pavarotti'yi mi? Bilmiyorum.

I don't think he used to walk out of performances, but he was always used to back out of performances.

Gösterilerden çekildiğini sanmıyorum ama her zaman gösterilerden çekilmeye alışkındı.

Was known for that. But,

Bununla tanınıyordu. Ancak

Maria Callas was famous for throwing tantrums, as was Shirley Bassey.

Maria Callas, Shirley Bassey gibi öfke nöbetleri geçirmesiyle ünlüydü.

Can I just say I.

Sadece ben diyebilir miyim?

I forgive Maria Callas because.

Maria Callas'ı affediyorum çünkü.

And there might be lots of people out there who've never seen her perform.

Ve onun performansını hiç görmemiş birçok insan olabilir.

She was a goddess. Yeah. She was.

O bir tanrıçaydı. Evet. O idi.

I've of performing.

Performans göstermekten keyif alıyorum.

She was a she wasn't a star.

O bir yıldız değildi.

That that that that word is actually demeaning.

Bu kelimenin aslında alçaltıcı olduğunu.

She was the most talented, one of the most talented human beings.

O, en yetenekli, en yetenekli insanlardan biriydi.

Certainly with her singing the style, the her ability.

Kesinlikle şarkı söyleme tarzıyla ve yeteneğiyle.

So, I will actually forgive Maria Callas.

Bu yüzden aslında Maria Callas'ı affedeceğim.

Oh, yes. Well, this is it. If you are that talented,

Ah, evet. İşte bu. Eğer o kadar yetenekliyseniz

then you can probably do anything and get away with it because people will always want to see that talent.

muhtemelen her şeyi yapabilir ve bundan kurtulabilirsiniz çünkü insanlar her zaman bu yeteneği görmek isteyecektir.

However, she explained in an interview I saw was only two years before she died because she died quite young, didn't she?

Ancak gördüğüm bir röportajda ölmeden sadece iki yıl önce olduğunu çünkü oldukça genç yaşta öldüğünü söyledi, değil mi?

I think it was 77, 78, something like that.

Sanırım 77, 78 falandı.

She died and, and she was, the interviewer was, was berating her berating.

O öldü ve röportajı yapan kişi de onun azarlamasını azarlıyordu.

There's a good word, of, attacking almost, isn't it?

Neredeyse saldırmak gibi güzel bir kelime var, değil mi?

Berate. If you berate someone, you're bothering them. Attacking them.

Berat. Birini azarlarsan, onu rahatsız etmiş olursun. Onlara saldırıyorum.

For her moments when she, loses a temper and walks out.

Öfkesini kaybedip dışarı çıktığı anlar için.

Apparently, she said she often used to do it deliberately.

Görünüşe göre bunu sıklıkla kasıtlı olarak yaptığını söyledi.

Because all the other people around her, the musicians were not matching

Çünkü etrafındaki diğer insanlar, müzisyenler

up to her level of performance, and this was a method that she used.

onun performans seviyesine uygun değildi ve bu onun kullandığı bir yöntemdi.

So if she threw a tantrum and walked out, it was often because the musicians were being lazy

Yani öfke nöbeti geçirip dışarı çıktıysa, bunun nedeni genellikle müzisyenlerin tembel olmaları

and weren't coming up to a level of, of performance that she wanted.

ve onun istediği performans düzeyine ulaşamamalarıydı.

And, yeah, I used to. I saw this with Shirley Bassey as well.

Ve evet, eskiden yapardım. Bunu Shirley Bassey'de de gördüm.

She used to get into these stops because the microphones weren't working properly.

Mikrofonlar düzgün çalışmadığı için bu duraklara giriyordu.

Other people weren't there. So talented. They have to bring everybody up.

Diğer insanlar orada değildi. Çok yetenekli. Herkesi ayağa kaldırmak zorundalar.

They have to bring their level of performance up to the to their level.

Performans seviyelerini kendi seviyelerine çıkarmaları gerekiyor.

And sometimes throwing a tantrum is the only way of doing it, apparently.

Ve görünüşe göre bazen öfke nöbeti geçirmek bunu yapmanın tek yoludur.

Well, yes. I suppose another one that I always think of is Elton John.

Evet, evet. Sanırım her zaman aklıma gelen bir diğer isim de Elton John.

He was very well known for for having real, real anger issues with people around him.

Etrafındaki insanlarla gerçek, gerçek öfke sorunları yaşamasıyla tanınıyordu.

And I think at least what I love about certain celebrities is they are they are willing to say

Ve sanırım bazı ünlüler hakkında en azından sevdiğim şey , James Corden'ın aksine, mükemmel insanlar olmadıklarını

that they are not perfect people, unlike James Corden, who often says, oh, I'm a bit stressed.

söylemeye istekli olmaları , ki o da sık sık "ah, biraz stresliyim" diyor.

Oh, I've got all my millions.

Oh, tüm milyonlarım var.

I have to count my millions of pounds every day. It's very stressful.

Her gün milyonlarca poundumu saymam gerekiyor. Çok stresli.

I want my egg done properly. Send that egg back.

Yumurtamın düzgün yapılmasını istiyorum. O yumurtayı geri gönder.

Apparently, he once had a real tantrum in a restaurant over an egg.

Görünüşe göre bir keresinde bir restoranda yumurta yüzünden öfke nöbeti geçirmiş.

And this is it.

Ve işte bu.

You see, this is what happens when you become famous. So I forgive Maria Callas.

Bakın ünlü olunca böyle oluyor. Bu yüzden Maria Callas'ı affediyorum.

I don't forgive James Corden.

James Corden'ı affetmiyorum.

One of one person has talent, the other one

Birinin yeteneği var, diğerinin

zero talent.

yeteneği yok.

And that is my take. It's not beauty.

Ve bu benim görüşüm. Bu güzellik değil.

If you've got something, if you've got this gift, if something's being given to you when you were born, you could say, you know,

Eğer bir şeye sahipseniz, eğer bu yeteneğe sahipseniz, eğer doğduğunuzda size bir şey veriliyorsa, bilirsiniz,

a gift from God.

Tanrı'nın bir armağanı diyebilirsiniz.

You could say some people might look at it that way, or it's, you've got this genetic ability, you've got your beautiful,

Bazı insanların buna bu şekilde bakabileceğini söyleyebilirsiniz, ya da genetik yeteneğiniz var, güzelsiniz,

good looking or handsome, then, you know, you can understand why people will become, bad.

iyi görünüyorsunuz ya da yakışıklısınız, o zaman insanların neden kötü olacağını anlayabilirsiniz.

You know, their behaviour could become quite arrogant because they know they've got something that you want,

Bilirsiniz, davranışları oldukça kibirli olabilir çünkü sizin istediğiniz bir şeye sahip olduklarını biliyorlar

and, and thus they don't have to be quite so nice to you as they otherwise would do.

ve bu nedenle size normalde yapacakları kadar iyi davranmak zorunda değiller.

Yes, but you can almost forgive it.

Evet ama neredeyse affedebilirsin.

Live as you say, like Maria Callas, Shirley Bassey, if they've got a great talent, because, I don't know.

Maria Callas, Shirley Bassey gibi dediğin gibi yaşa, eğer büyük yetenekleri varsa, çünkü bilmiyorum.

You forgive. You forgive some people everything. Don't you?

Sen affedersin. Bazı insanların her şeyini affedersiniz. Değil mi?

Even beautiful people get away with one.

Güzel insanlar bile bir tanesiyle paçayı kurtarır.

Well, the phrases, you know, you could get away with murder if you are

Yeterince çekici olursan cinayetten paçayı kurtarabilirsin deyimleri

attractive enough.

.

And I think that there is some truth to that. Okay.

Ve bence bunda bazı gerçekler var. Tamam aşkım.

I'm not sure how true that is.

Bunun ne kadar doğru olduğundan emin değilim.

I would, I would leave definitely leave that one there.

Yapardım, kesinlikle onu orada bırakırdım.

So as we've seen today, fame is great. It brings lots of things people know who you are.

Bugün gördüğümüz gibi şöhret harikadır. İnsanların sizin kim olduğunuzu bildiği pek çok şeyi beraberinde getirir.

You get recognised in the supermarket and you might if you are lucky, you might make lots of money as well.

Süpermarkette tanınırsınız ve eğer şanslıysanız çok para da kazanabilirsiniz.

However, fame has its ups and its downs.

Ancak şöhretin inişleri ve çıkışları vardır.

It can be a good thing, maybe a bad thing.

Bu iyi bir şey de olabilir, kötü bir şey de olabilir.

Maybe we'll find out the one day.

Belki bir gün öğreniriz.

Mr. Duncan, what fame is like, I think, I think, and, well, I don't think I know I'm never going to be famous.

Bay Duncan, şöhretin nasıl bir şey olduğunu düşünüyorum, sanırım ve hiçbir zaman ünlü olmayacağımı bildiğimi de sanmıyorum.

I'm never, ever going to be famous for two reasons.

Asla ama asla iki nedenden dolayı ünlü olmayacağım.

One, I don't think I will, and two, I don't think I want to be because I've had a taste of that.

Birincisi, yapacağımı sanmıyorum, ikincisi, olmak istediğimi sanmıyorum çünkü bunun tadına vardım.

So unless you become famous and then you have wealth so you can protect yourself

Yani eğer ünlü olmazsanız ve sonra kendinizi dış dünyadan koruyabileceğiniz bir zenginliğe sahip olmazsanız

from the outside world because there are some there are some crazy people out there,

, çünkü dışarıda bazı çılgın insanlar var,

you know, there are some, there are some slight wacko who's out there, you see in the world.

bilirsiniz, bazıları var, dışarıda bazı hafif kaçıklar var, görüyorsunuz. dünya.

And that is what I would be afraid of, to be honest.

Ve dürüst olmak gerekirse, korktuğum şey de buydu.

Interesting subject, though, I have to say.

İlginç bir konu ama şunu söylemeliyim.

I think, I think that is a subject that you could talk about that subject every week and still and still come up with a different angle.

Bence bu, her hafta bu konu hakkında konuşabileceğiniz ve hala farklı bir bakış açısı getirebileceğiniz bir konu.

I should have asked, have we actually got anybody famous?

Sormam gerekirdi, gerçekten ünlü biri var mı?

What do you know, actually tuning in to this channel. Unlikely.

Ne biliyorsun, aslında bu kanala geçiyorum. Olası değil.

But you never know if you are famous whatever your particular talent is please let us know.

Ama ünlü olup olmadığınızı asla bilemezsiniz, özel yeteneğiniz ne olursa olsun, lütfen bize bildirin.

Yes.

Evet.

Although, although on the live chat anyone could say anything, I suppose

Her ne kadar canlı sohbette herkes her şeyi söyleyebilse de, sanırım

if you could say.

siz de söyleyebilirsiniz.

Oh, yes, I'm, I'm Leonardo DiCaprio and I'm just brushing up on my English,

Ah, evet, ben Leonardo DiCaprio'yum ve sadece İngilizcemi tazeliyorum,

but I'm busy at the moment making lots and lots of movies and dating girls that are way, way younger than they should be.

ama şu anda bir sürü film çekmekle ve olması gerekenden çok çok daha genç kızlarla çıkmakla meşgulüm olmak.

That sort of thing.

Bu tür bir şey.

Anyway, talking of which, talking of people doing things to mislead you, Mr.

Neyse, konu açılmışken, insanların sizi yanıltacak şeyler yaptığından bahsederken Bay

Steve, because we live in a world, would you say the world we live in, Steve, is fair or unfair?

Steve, çünkü bir dünyada yaşıyoruz, Steve, yaşadığımız dünyanın adil mi yoksa adaletsiz olduğunu mu düşünüyorsunuz?

I think I think it's yes, I think it depends where you're born and the family you're born into.

Sanırım evet, bence bu nerede doğduğunuza ve hangi aileye doğduğunuza bağlı.

I guess talent is not distributed evenly.

Yeteneklerin eşit dağılmadığını düşünüyorum.

But if you want to think of if you want to achieve something in life, I think, I think

Ama hayatta bir şeyi başarmak isteyip istemediğinizi düşünmek istiyorsanız, sanırım

then if you apply the right mental attitude, I think you can achieve anything you want to.

o zaman doğru zihinsel tutumu uygularsanız, bence istediğiniz her şeyi başarabilirsiniz.

I do believe that. Okay. I mean,

Buna inanıyorum. Tamam aşkım. Demek istediğim,

some people start off

bazı insanlar

in life with an advantage that others don't yet, so.

hayata diğerlerinin henüz sahip olmadığı bir avantajla başlarlar

Enough. Steve. I was looking for a yes or no.

. Yeterli. Steve. Evet ya da hayır cevabını arıyordum.

So is life.

Hayat da öyle.

Is life genuinely fair or is it unfair?

Hayat gerçekten adil mi yoksa adaletsiz mi?

Would you say?

Söyler misin?

I think it's fair.

Bence bu adil.

Yes. Fairly fair. I think life is one of those things that comes along.

Evet. Oldukça adil. Bence hayat, önümüze çıkan şeylerden biri.

And sometimes nice things happen and sometimes bad things happen.

Ve bazen güzel şeyler olur, bazen de kötü şeyler.

And the real secret of getting through life is just to keep going and not stop.

Ve hayatı atlatmanın gerçek sırrı, durmamak, sadece devam etmektir.

But the reason why I mention that, Steve, is because there is something that kind of happen to people.

Ama bundan bahsetmemin nedeni Steve, insanların başına böyle bir şeyin gelmesidir.

Something unpleasant,

İnsanların başına gelebilecek

unpleasant things that might happen to people.

hoş olmayan, hoş olmayan şeyler.

Because human beings, even though you are now watching two lovely human beings here on your screen, some people are not very nice.

Çünkü insanoğlu, her ne kadar şu anda ekranınızda iki sevimli insanı izliyor olsanız da, bazı insanlar pek de hoş değil.

Some people can try to deceive you.

Bazı insanlar sizi kandırmaya çalışabilir.

And today

Ve bugün

we are going to look at a subject that will finish today's live stream

bugünkü canlı yayınımızı , hatta belki de kariyerimizi

and maybe even our careers.

bitirecek bir konuya bakacağız .

Here we go, Steve.

İşte başlıyoruz Steve.

It's on the screen right now.

Şu anda ekranda.

The phrase you see on the screen at the moment says beware of the scammer.

Şu an ekranda gördüğünüz ibare dolandırıcıya dikkat edin diyor.

This is something that, that is, being talked about quite a lot at the moment in the news for various reasons.

Bu şu sıralar haberlerde çeşitli sebeplerden dolayı çokça konuşulan bir konu.

The word scam is an interesting word, and this is one word that you will hear used

Dolandırıcılık kelimesi ilginç bir kelimedir ve aldatılan, yaşanan,

quite a lot when we are talking about people who are deceived, lived,

kandırılan veya bir şeyler yapmaya yönlendirilen insanlardan bahsederken

tricked or misled into doing something.

bu kelimenin çok sık kullanıldığını duyacaksınız .

So when you think of the word scam, Mr.

Dolandırıcılık kelimesini düşündüğünüzde Bay

Steve, how would you define that word?

Steve, bu kelimeyi nasıl tanımlarsınız?

Yes. A a process or a business opportunity that is fake.

Evet. Sahte bir süreç veya iş fırsatı.

Somebody is trying to get you to do something, usually to get your money.

Birisi genellikle paranızı almak için size bir şeyler yaptırmaya çalışıyor.

And, they are doing it.

Ve bunu yapıyorlar.

They are trying to defraud you out of money.

Sizi parayla dolandırmaya çalışıyorlar.

That's the usual reason for a scam, is that says he wants to get some of your money. Yes.

Dolandırıcılığın olağan nedeni budur, paranızın bir kısmını almak istediğini söylemektir. Evet.

And they are, they are using practices that, unsavoury, practices,

Ve sizi o paradan mahrum bırakmak için

or illegal practices in order to deprive you of that money.

, hoş olmayan uygulamalara, uygulamalara, yasa dışı uygulamalara başvuruyorlar

Have you got an actual definition from a dictionary?

. Sözlükten gerçek bir tanım aldınız mı?

I have, I oh, I just wanted to see Mr.

Ben sadece Bay

Steve and listen to Mr. Steve's version because that is it.

Steve'i görmek ve Bay Steve'in versiyonunu dinlemek istedim çünkü hepsi bu.

You see, what is a scam?

Görüyorsunuz, dolandırıcılık nedir?

A scam is something designed to mislead you into doing something that you would not normally do.

Dolandırıcılık, sizi normalde yapmayacağınız bir şeyi yapmaya yönlendirmek için tasarlanmış bir şeydir.

So that is it.

İşte bu kadar.

And, a scam is something that a person will do.

Ve dolandırıcılık, kişinin yapacağı bir şeydir.

A person will try to mislead you, to get you to do something that you would not normally do.

Bir kişi normalde yapmayacağınız bir şeyi yaptırmak için sizi yanıltmaya çalışacaktır.

And I suppose one of the, one of the main things that we think about when we think about people who might deceive you

Ve sanırım sizi aldatabilecek ya da normalde yapmayacağınız şeyleri yaptırabilecek

or get you to do things that you wouldn't normally do, often are related to two things money and love.

insanları düşündüğümüzde aklımıza gelen ana şeylerden biri genellikle iki şeyle ilgilidir: para ve aşk.

Believe it or not, they are the two things that people are often using to scam other people.

İster inanın ister inanmayın, bunlar insanların diğer insanları dolandırmak için sıklıkla kullandıkları iki şeydir.

By the way, the word scam can be used as a noun and also a verb.

Bu arada, dolandırıcılık kelimesi hem isim hem de fiil olarak kullanılabilir.

The thing, the trick, the misleading thing is a scam

Şey, hile, yanıltıcı şey bir dolandırıcılıktır

and also as a verb, you scam someone.

ve aynı zamanda fiil olarak da birini dolandırıyorsunuz.

So there are many types of scam can you think of?

Peki aklınıza gelebilecek birçok dolandırıcılık türü var mı?

One is Christine is mentioned one here a scam to steal your identity?

Bunlardan biri Christine'den bahsediliyor ve biri kimliğinizi çalmak için yapılan bir dolandırıcılık mı?

Good, because the object, the objective behind that of course is to get hold of your money.

Güzel, çünkü bunun ardındaki amaç, amaç elbette paranızı ele geçirmek.

Because if they steal your identity, they can use that information to log into bank accounts.

Çünkü kimliğinizi çalarlarsa bu bilgiyi banka hesaplarına giriş yapmak için kullanabilirler.

May be savings or whatever.

Tasarruf ya da başka bir şey olabilir.

The worst

things is people use your identity then to borrow money from a bank.

En kötüsü

, insanların kimliğinizi kullanarak bir bankadan borç para almasıdır.

That happened to me once by something.

Bir keresinde bu bana da oldu.

So you might suddenly find on your bank statement that there is something that is being bought and you didn't even buy it.

Yani aniden banka ekstrenizde bir şeyin satın alındığını ve sizin onu satın almadığınızı bile görebilirsiniz.

Somebody else has stolen your credit card or your debit card number,

Başka biri kredi kartınızı veya banka kartı numaranızı

and all of the identity connected to it, and they've been using that card to buy things.

ve buna bağlı tüm kimlik bilgilerinizi çaldı ve bu kartı bir şeyler satın almak için kullanıyor.

And then suddenly, as Steve just said, it happened. It happened to you, didn't it?

Ve sonra aniden, Steve'in de söylediği gibi, her şey oldu. Bu sana da oldu, değil mi?

Yes, it happened to me. I wouldn't call it a scam. It was just sort of.

Evet, bana da oldu. Ben buna dolandırıcılık diyemem. Bir nevi öyleydi.

Somebody stole my my, this was going back about 20 years.

Birisi benimkini çaldı, bu yaklaşık 20 yıl öncesine gidiyordu.

They stole my 25 years ago.

25 yıl önce benimkini çaldılar.

They stole my from a hotel room. I was on a business trip.

Bir otel odasından paramı çaldılar. Bir iş gezisindeydim.

Well, and, I had to get changed quickly in between one meeting and another the evening.

Akşam bir toplantı ile diğeri arasında hızla üstümü değiştirmem gerekti.

And I just took my jacket off and left it in the room.

Ben de ceketimi çıkarıp odada bıraktım.

Normally, I would always put my sort of bank cards and any documents in a safe.

Normalde banka kartlarımı ve belgelerimi her zaman kasaya koyardım.

If there is a safe in the room.

Odada kasa varsa.

But I didn't on this occasion because I was in a rush, and that one time I didn't,

Ama bu sefer bunu yapmadım çünkü acelem vardı ve bir keresinde de yapmadım

and I didn't notice to the next day,

ve ertesi gün de fark etmedim,

because they were very carefully somebody had in the hotel had had got

çünkü oteldeki birisinin çok dikkatli bir şekilde almış olduğu bir şey vardı.

hold of the keys to the rooms and the the hotel security obviously wasn't very good.

Odaların anahtarları elindeydi ve otelin güvenliği açıkçası pek iyi değildi.

And, they managed to break into a number of rooms, including mine, steal

Benimki de dahil olmak üzere birçok odaya girmeyi,

a credit card, and also my driver's license, which I used to carry around with me.

bir kredi kartını ve ayrıca yanımda taşıdığım ehliyetimi çalmayı başardılar.

No, I don't anymore.

Hayır, artık istemiyorum.

And, the next morning they.

Ve ertesi sabah onlar.

I didn't notice to the after I came to pay the hotel that the car was missing.

Otele ödeme yapmaya geldiğimde arabanın kaybolduğunu fark etmedim.

And by that time they had, they had gone to a bank and, used my, driver's license

Ve o zamana kadar bir bankaya gitmişler ve ehliyetimi

and my card as I'd to take out a loan of several thousand pounds.

ve kartımı birkaç bin sterlinlik bir kredi çeker gibi kullanmışlardı.

I don't think you can do that anymore.

Artık bunu yapabileceğini sanmıyorum.

I think the bank's security is a lot better now.

Bankanın güvenliğinin artık çok daha iyi olduğunu düşünüyorum.

I got all the money back.

Paranın tamamını geri aldım.

The bank accepted it was their fault.

Banka bunun kendi hatası olduğunu kabul etti.

Yeah, and I got all the money back, but. But, yes, that wasn't really a scam.

Evet, tüm parayı geri aldım ama. Ama evet, bu aslında bir aldatmaca değildi.

Well, they they were scamming the bank. Yeah, well, they, they actually are scamming it.

Yani bankayı dolandırıyorlardı. Evet, aslında onlar bunu dolandırıyorlar.

So for that you just see you're the conduit.

Yani bunun için sadece kanal olduğunuzu görüyorsunuz.

You're the, the means. Yeah. They were scamming the bank.

Sen araçsın, araçsın. Evet. Bankayı dolandırıyorlardı

Yeah.

So, so in order to get money from out of the bank by using fake I.D., which happened to be my I.D..

Evet. Yani benim kimliğim olan sahte kimliği kullanarak bankadan para çekmek için.

But bank fraud.

Ama banka dolandırıcılığı.

Bank fraud is a common one.

Banka dolandırıcılığı yaygın bir olaydır.

Because, as you say, you carry around so much personal information on your mobile phone.

Çünkü söylediğiniz gibi cep telefonunuzda çok fazla kişisel bilgi taşıyorsunuz.

Smart phones nowadays are also quite vulnerable to that sort of thing as well.

Günümüzde akıllı telefonlar da bu tür şeylere karşı oldukça savunmasızdır.

So when we talk about scams, Mr.

Yani dolandırıcılık hakkında konuştuğumuzda Bay

Steve, we often think of this word on the screen now deception.

Steve, çoğu zaman ekrandaki bu kelimeyi artık aldatma olarak düşünürüz.

Deception. I like that word. I don't like when it happens,

Aldatma. Bu kelime hoşuma gitti. Bunun gerçekleşmesinden hoşlanmıyorum

but deception is to trick

ama aldatma,

or mislead a person by putting up a false front.

sahte bir görünüm sergileyerek bir kişiyi kandırmak veya yanıltmaktır.

Deception.

You are appearing to be something you are not, and deception is probably one of the most common forms of scam,

Aldatma.

Olmadığınız biri gibi görünüyorsunuz ve aldatma muhtemelen en yaygın dolandırıcılık biçimlerinden biridir,

because quite often deception will be used against a person.

çünkü aldatma sıklıkla bir kişiye karşı kullanılır.

They will use their own emotions to get that person to do something they would not normally do.

Normalde yapmayacakları bir şeyi o kişiye yaptırmak için kendi duygularını kullanacaklardır.

So deception.

Yani aldatma.

You might appear to be someone you are not.

Olmadığınız biri gibi görünebilirsin.

You might appear to be a nice person, or a kind person or a lovely person, but all you are doing is trying to get that person

İyi bir insan, nazik bir insan ya da sevimli bir insan gibi görünebilirsin, ama yaptığın tek şey o kişinin

to to give you things, maybe to give you money or their possessions, or maybe you are trying to get into their will.

sana bir şeyler vermesini, belki sana para ya da eşyalarını vermesini sağlamaya çalışmak, ya da belki de ona bir şey vermeye çalışıyorsun. onların iradesine gir.

Something like that.

Bunun gibi bir şey.

And deception is possibly one of the worst features of human behaviour.

Ve aldatma muhtemelen insan davranışının en kötü özelliklerinden biridir.

I think. So here's a word the dress. Thank you. Dress.

Bence. İşte elbiseye bir söz. Teşekkür ederim. Elbise.

They con con you? Yes.

Seni kandırdılar mı? Evet.

Is this a word you got coming up with? Shall we mention it?

Bu senin aklına gelen bir kelime mi? Bundan bahsedelim mi?

You can't mention it because the word con, of course is is short for confidence.

Bundan söz edemezsiniz çünkü con kelimesi elbette güven kelimesinin kısaltmasıdır.

So you get a person's confidence, you con that person.

Yani bir kişinin güvenini kazanırsınız, o kişiyi kandırırsınız.

You are using a person's confidence to, to to get things from them.

Bir kişinin güvenini, ondan bir şeyler almak için kullanıyorsunuz.

A confidence trickster is another one that we sometimes use.

Güven hileci, bazen kullandığımız başka bir yöntemdir.

Or con artist. Con artist? Yeah. Con man.

Veya dolandırıcı. Dolandırıcı mı? Evet. Dolandırıcı.

Yeah.

Evet.

Somebody who who convinces you that they are legitimate.

Seni meşru olduğuna ikna eden biri.

And, they've got your best interests at heart, and then they take you for money or something like that.

Ve onlar sizin çıkarlarınızı düşünüyorlar ve sonra sizi para ya da buna benzer bir şey için alıyorlar.

But, yeah, a con artist or a con person, but we would say con man is what we used to say.

Ama evet, bir dolandırıcı ya da dolandırıcı, ama dolandırıcının eskiden söylediğimiz şey olduğunu söyleyebiliriz.

That's it. But yes, somebody who deceives you,

İşte bu. Ama evet, sizi aldatan,

brings you into their

size

confidence, and then you trust them, and then they're just waiting for that moment that they can.

güven veren, sonra siz de ona güvenen ve o zaman yapabilecekleri anı bekleyen biri.

Maybe you they need some money or something like that.

Belki biraz paraya ya da buna benzer bir şeye ihtiyacın vardır.

I mean, a common one now is I get a lot on my mobile phone.

Demek istediğim, şu sıralar yaygın olan şey, cep telefonumdan çok fazla şey alıyor olmam.

Well, we will not be talking about that anymore.

Neyse artık bunun hakkında konuşmayacağız.

Okay. We've got to move on because we are running out of time as well. Get rich quick.

Tamam aşkım. Devam etmemiz gerekiyor çünkü zamanımız da tükeniyor. Çabuk zengin ol.

Mr. Steve, I have a great plan for you.

Bay Steve, sizin için harika bir planım var.

Oh, yes. I've got to tell you about it.

Ah, evet. Bunu sana anlatmam lazım.

This this now, this plan will mean that in a year from now, you will be financially secure.

Bu şimdi, bu plan, bundan bir yıl sonra mali açıdan güvende olacağınız anlamına gelecek.

I guarantee you that you can earn up to $50,000 a month.

Ayda 50.000$'a kadar kazanabileceğinizi garanti ediyorum.

Oh, Mr. Duncan, yes, and I know you. So I trust you to. Do you want to know more?

Bay Duncan, evet ve sizi tanıyorum. Bu yüzden sana güveniyorum. Daha fazlasını öğrenmek ister misiniz?

I absolutely, I you know, I'm sick of my job.

Kesinlikle, biliyorum, işimden bıktım.

Too often these these people play on your fears or your insecurities.

Bu insanlar sıklıkla korkularınızı veya güvensizliklerinizi kullanırlar.

So yeah, I Mr.

Duncan, I, you know, I want more money. I'm in debt.

Yani evet, ben Bay

Duncan, daha fazla para istiyorum. Borçluyum.

I hate my job.

İşimden nefret ediyorum.

I want to be financially free and you've got an ideal proposition.

Finansal olarak özgür olmak istiyorum ve senin de ideal bir teklifin var.

All of those things are true. But the way that. Yes, it's a great scheme.

Bunların hepsi doğrudur. Ama bu şekilde. Evet, harika bir plan.

Now, all you have to do is sign up and you have to give me.

Şimdi tek yapman gereken kaydolmak ve bana vermen gerekiyor.

Now there is there is a fee that you have to pay to join this thing.

Artık bu şeye katılmak için ödemeniz gereken bir ücret var.

Oh, right.

Ah, doğru.

But it's it's only £1,000, but it's only £1,000.

Ama bu sadece 1.000 £, ama sadece 1.000 £.

But I guarantee by the end of this year you will be earning $50,000 a month.

Ama bu yılın sonuna kadar ayda 50.000$ kazanacağınızı garanti ediyorum.

So what's £1,000 for a mr. Duncan? Well, that's that's a registering fee.

Peki bir Bay için 1000 £ ne kadardır? Duncan mı? Bu bir kayıt ücreti.

I promise that will also allow me to send you some of the information about my, my lovely scheme that I have

Söz veriyorum bu aynı zamanda seni gerçekten çok zengin yapacak olan

that will make you really, really rich.

güzel planım hakkında bazı bilgileri sana göndermeme de olanak tanıyacak

So as you can see from that, I am promising Mr. Steve something that

. Bundan da görebileceğiniz gibi, Bay Steve'e

probably is not true or real.

muhtemelen doğru ya da gerçek olmayan bir şey için söz veriyorum.

Get rich quick.

Çabuk zengin ol.

There is no such thing

Piyangoyu kazanmadığınız sürece çabuk zengin olmak diye

as getting rich quick unless you win the lottery.

bir şey yoktur .

Well, well, yes, but then.

Peki, evet, ama sonra.

But then even that, the odds of that are so small. So. Yeah.

Ama öyle olsa bile, bunun ihtimali çok küçüktür. Bu yüzden. Evet.

I mean, you have no chance of winning the lottery, but if a person offers you something

Yani piyangoyu kazanma şansınız yok ama bir kişi size

that seems too good to be true,

gerçek olamayacak kadar iyi görünen bir şey teklif ediyorsa,

it is too good to be true.

bu gerçek olamayacak kadar iyidir.

It is not real. It is fake.

Bu gerçek değil. Bu sahte.

They are trying to get money from you.

Sizden para almaya çalışıyorlar.

Get rich quick. No one gets rich quickly.

Çabuk zengin ol. Kimse çabuk zengin olmaz.

Unless, of course, they are lucky enough to to pick the right numbers in the lottery, but otherwise it takes hard work.

Tabii ki, piyangoda doğru sayıları seçecek kadar şanslı olmadıkları sürece, aksi takdirde çok çalışmak gerekir.

Lots and lots of motivation, lots and lots of blood, sweat and tears as well.

Bol miktarda motivasyon, bol miktarda kan, ter ve gözyaşı.

Yes, probably.

We saw a programme the other night about, And in fact I got involved.

Evet, muhtemelen.

Geçen gece bununla ilgili bir program izledik ve aslında ben de dahil oldum.

I won't say what it is. Don't worry, Mr. Duncan.

Ne olduğunu söylemeyeceğim. Endişelenmeyin Bay Duncan.

Okay, let's just call it a multi-level marketing. Yeah. It's organisation.

Tamam, buna çok seviyeli pazarlama diyelim. Evet. Bu bir organizasyon.

It has.

Var.

It has a very particular shape.

Çok özel bir şekli var.

If you've ever been to Egypt,

Eğer Mısır'a gittiyseniz

they have a lot of those things.

bunlardan çok var.

Then, sometimes referred to as a, as a, a pyramid scheme. Oh, okay.

Bazen piramit şeması olarak da anılır. Tamam.

I wasn't going to use the word again where you are recruited by somebody, usually somebody, you know,

Birisi tarafından işe alındığınızda bu kelimeyi bir daha kullanmayacaktım, genellikle de

who says they've got this wonderful business opportunity and, it could be makeup.

harika bir iş fırsatına sahip olduklarını ve bunun makyaj olabileceğini söyleyen biri tarafından.

It could be all sorts of different things. It could be health drinks.

Her türlü farklı şey olabilir. Sağlık içecekleri olabilir.

Yes, I mean, seminars, and, the sort of the way it works is that, is that you you are supposed to

Evet, seminerler ve işleyiş şekli şu ki,

sell some of this product to your friends.

bu ürünün bir kısmını arkadaşlarınıza satmanız gerekiyor.

And then you will also recruit some other friends to do some selling, and then they recruit other people,

Ve sonra, bazı satışlar yapmak için başka arkadaşlarınızı da işe alacaksınız ve sonra onlar başka insanları işe alacaklar

and then they show you this model whereby suddenly you'll be massively rich in about a year's time.

ve sonra size bu modeli gösterecekler, böylece aniden yaklaşık bir yıl içinde devasa bir zenginliğe sahip olacaksınız.

Yeah.

Evet.

So that's it's based on the fact that you're recruiting all these other people to sell products for you.

Yani bu, diğer tüm insanları sizin için ürün satmaları için işe aldığınız gerçeğine dayanıyor.

Can I just stop you there, Steve? Recess. Because we've got to make sure we're clear on this.

Seni orada durdurabilir miyim Steve? Teneffüs. Çünkü bu konuda net olduğumuzdan emin olmalıyız.

That sort of selling is not a scam.

Bu tür bir satış dolandırıcılık değildir.

So a scam is so technically I know, I know where you're coming from, but technically, is

Yani teknik olarak dolandırıcılık biliyorum, nereden geldiğinizi biliyorum ama teknik olarak

is not a legal or a scam because most of these companies still exist and they haven't been closed down.

yasal ya da dolandırıcılık değil çünkü bu şirketlerin çoğu hala var ve kapatılmadılar.

But I know it means Steve, it is very easy to get sucked in to these things,

Ama bunun Steve anlamına geldiğini biliyorum, bu tür şeylere kapılmak çok kolaydır,

especially when the the the promise of fortune is just

özellikle de şans vaadi

out of reach and all you have to do is give some money,

ulaşılmaz olduğunda ve tek yapmanız gereken biraz para vermek,

give some of your time, and choose lots and lots of other people to help your business grow.

biraz zaman ayırmak ve İşletmenizin büyümesine yardımcı olacak çok sayıda başka insanı seçin.

Unfortunately, reality is not quite

Ne yazık ki gerçeklik tam olarak aynı

the same.

değil .

Yes, usually you you've got this something and they sort of fish now fishing.

Evet, genellikle sizde bu tür bir şey vardır ve onlar artık balık tutarlar.

Somebody put that under earlier, which is quite common on the internet, on emails, fishing at its peak age.

Birisi bunu daha önce belirtmişti ki bu internette oldukça yaygındır, e-postalarda, balık avlamanın en yoğun olduğu dönemde.

I qiang I think it's spelt different to the, the sort of fishing for actual fish in the sea. Yes.

I qiang sanırım denizde gerçek balık avlama türünden farklı yazılıyor. Evet.

I've put the word on the screen.

Kelimeyi ekrana koydum.

That's it. Somebody mentioned that earlier. So thanks for that.

İşte bu. Birisi bundan daha önce bahsetmişti. Bunun için teşekkürler.

Is, is where is where somebody is, is trying to get your identity usually or

Birisinin bulunduğu yer, genellikle kimliğinizi almaya veya

get you to log in to, click on, on a link somewhere, to get your identity.

kimliğinizi almak için oturum açmanızı, bir yerlerdeki bir bağlantıya tıklamanızı sağlamaya çalışıyor.

And they usually use sort of urgency or fear as a means of doing it.

Ve genellikle bunu yapmanın bir yolu olarak aciliyet veya korkuyu kullanırlar.

For example, I get quite a lot on my phone where they say to me, oh, your delivery by Royal Mail has been delayed.

Örneğin, telefonuma çok fazla mesaj geliyor ve bana "Royal Mail teslimatınız gecikti" diyorlar.

Royal mail is, is our main postal service here.

Royal Mail, buradaki ana posta hizmetimizdir.

And it's a text that says your your your parcel has been delayed.

Ve paketinizin geciktiğini söyleyen bir mesaj.

Please.

Lütfen.

So please click here to get it re delivered or something like that.

Bu yüzden tekrar teslim almak veya buna benzer bir şey için lütfen burayı tıklayın.

And of course it's a con. Yeah.

Ve elbette bu bir aldatmaca. Evet.

Because well the other, the other of course is, is just somebody promising you something normally large sums of money.

Çünkü diğeri, tabii ki diğeri, birisinin sana normalde büyük miktarlarda para vaat etmesi.

Now I, I have my email address and Steve, I can tell you I get around 500

Artık benim, e-posta adresim var ve Steve, hesabıma her ay yaklaşık 500

fake spam junk

sahte spam önemsiz e-posta

emails every month in my account, and many of them are lonely widows who have $20 million that they want to give to me.

geldiğini söyleyebilirim ve bunların çoğu, bana vermek istedikleri 20 milyon doları olan yalnız dullar.

For some reason, they've chosen me out of all the people on the planet.

Bir sebepten dolayı gezegendeki tüm insanlar arasından beni seçtiler.

They've decided to to send me all of their lovely, vast, massive fortune.

Bütün o güzel, engin, muazzam servetlerini bana göndermeye karar verdiler.

And all I have to do is send the cover charge for the transfer.

Ve tek yapmam gereken transfer teminat ücretini göndermek.

So I have to send them some money first so they can send me their millions and millions of dollars to my bank account.

Milyonlarca dolarını banka hesabıma gönderebilmeleri için önce onlara biraz para göndermem gerekiyor.

But the but the sum of money I have to send is normally quite small.

Ancak göndermem gereken paranın toplamı normalde oldukça küçüktür.

Maybe £1000 or £2000.

Belki 1000 £ veya 2000 £.

Which which is small.

Hangisi küçük.

When you compare it to the millions I'm going to receive, the only problem is it's a scam.

Alacağım milyonlarla karşılaştırdığınızda tek sorun bunun bir dolandırıcılık olması.

It isn't. It's a scam.

Değil. Bu bir aldatmaca.

It used to be Nigel Aryan princes and Nigerian millionaires who were transferring their money from their funds

Eskiden Nigel Aryan prensleri ve Nijeryalı milyonerler kendi fonlarından para aktarıyorlardı

and they wanted to to give it to well, I had lots of offers many years ago.

ve bunu iyiye vermek istiyorlardı, yıllar önce bana birçok teklif gelmişti.

Lots of Nigerian princes and businessmen were all trying to send me millions and millions of dollars.

Birçok Nijeryalı prens ve iş adamı bana milyonlarca dolar göndermeye çalışıyordu.

Unfortunately,

Ne yazık ki

I never took

teklifi

up the offer because they were all, unfortunately, scams.

asla kabul etmedim çünkü bunların hepsi ne yazık ki dolandırıcılıktı.

And here's another word from Valentin a Ponzi scheme.

Ve işte Valentin a Ponzi şemasından bir kelime daha.

Oh, that's a good one.

Ah, bu iyi bir şey.

That's a good one.

Bu iyi bir şey.

Again, it's a it's a kind of scam involving, sort of investments.

Yine, bu bir tür yatırım içeren bir tür dolandırıcılıktır.

I think that's more sort of involved with investment,

Bence bu daha çok yatırımla ilgili,

where you give your money to somebody who promises to sort of double it or something by investing it.

yani paranızı yatırım yaparak ikiye katlamayı vaat eden birine veriyorsunuz.

Yeah.

Evet.

In these, wonderful, companies that they, they, they, they alone know are going to be successful.

Bu harika şirketlerde başarılı olacaklarını yalnızca kendilerinin, kendilerinin bildiği şirketler.

That's it.

And you give them your money and they will promise, you know, in two years to double it by investing it somewhere on the stock market.

İşte bu.

Onlara paranızı verirsiniz ve onlar da iki yıl içinde borsada bir yere yatırım yaparak paranızı ikiye katlayacaklarına söz verirler.

But in reality, they just take your money, and they don't invest it at all, probably.

Ama gerçekte, sadece paranızı alıyorlar ve muhtemelen hiç yatırım yapmıyorlar.

And they.

Ve onlar.

Yeah.

So that's that's what a Ponzi scheme is.

Evet.

İşte Ponzi şeması budur.

It's more sort of to do with financial, aspects.

Daha çok finansal yönlerle ilgili.

And of course, that area, that area is incredibly risky.

Ve elbette o bölge, o bölge inanılmaz riskli.

So this is the reason why nowadays, if you are going to trust someone to invest your money,

İşte bu nedenle günümüzde, paranızı yatırması için birine güvenecekseniz,

you've got to make sure you can see that person.

o kişiyi görebildiğinizden emin olmalısınız.

If you can be local to that person, you know them personally and you're not just doing it through the internet.

Eğer o kişinin yereli olabiliyorsanız, onu kişisel olarak tanıyorsunuzdur ve bunu sadece internet aracılığıyla yapmıyorsunuzdur.

That is the problem nowadays.

Günümüzün sorunu da budur.

We've we have become so, so used to using the internet for everything.

Artık interneti her şey için kullanmaya o kadar alıştık ki.

We forget that the person at the other end might not be the person they say they are.

Karşı taraftaki kişinin söylediği kişi olmayabileceğini unutuyoruz.

They could be someone who is trying to trick you into giving them your money.

Paranızı vermeniz için sizi kandırmaya çalışan biri olabilirler.

And it does happen quite often.

Ve bu oldukça sık oluyor.

The rule of thumb is, isn't it?

Temel kural bu, değil mi?

If it seems too good to be true, it probably is. As I said earlier,

Gerçek olamayacak kadar iyi görünüyorsa, muhtemelen öyledir. Daha önce de söylediğim gibi

and anything that it's offered to you, if it seems great, like if I said to Mr.

ve size sunulan herhangi bir şey harika görünüyorsa, örneğin Bay

Steve, I had an amazing business idea and all he had to do was invest £10,000, I think.

Steve'e harika bir iş fikrim olduğunu ve tek yapması gerekenin 10.000 £ yatırım yapmak olduğunu söylersem, sanırım.

I think Steve would definitely say, I don't think so.

Bence Steve kesinlikle "Ben öyle düşünmüyorum" derdi.

I think you are trying to scam me.

Sanırım beni dolandırmaya çalışıyorsun.

And of course the final one, Mr. Steve, is love.

Ve elbette sonuncusu Bay Steve, aşktır.

Oh love.

Ah aşkım.

I think this is the worst of all the types of scam.

Bunun tüm dolandırıcılık türlerinin en kötüsü olduğunu düşünüyorum.

When you use a person's emotions, maybe they are a lonely person, divorced or even widowed.

Bir kişinin duygularını kullandığınızda, belki o kişi yalnızdır, boşanmış, hatta duldur.

Maybe their husband or wife has died and they've been left some money.

Belki karı kocaları ölmüştür ve onlara biraz para kalmıştır.

A person who is targeted,

Hedef alınan kişi

and the way they use that person's emotions to get everything from them.

ve ondan her şeyi almak için o kişinin duygularını kullanma şekli.

I think that is the worst type of scam.

Bence bu en kötü dolandırıcılık türüdür.

And the other one, of course, is that a lot of these scammers, prey on the elderly.

Diğeri ise tabii ki bu dolandırıcıların çoğunun yaşlıları avlamasıdır.

They play up, they play on, or they try to take advantage of.

Oynarlar, oynarlar veya bundan faydalanmaya çalışırlar.

I should put that put it that way.

Bunu bu şekilde koymalıyım.

Someone's vulnerabilities and, age is a kind of vulnerability.

Birinin kırılganlığı ve yaşı bir tür kırılganlıktır.

And maybe some people I mean my mother was, my mother got caught out by this, but I'm talking about huge sums of money.

Ve belki bazı insanlar, yani annem de öyleydi, annem buna kapılmıştı ama ben çok büyük miktarlarda paralardan bahsediyorum.

A person that comes into your life and, and you don't have I don't think you have to be old, though.

Hayatınıza giren ve sizde olmayan bir kişi, yine de yaşlı olmanıza gerek olduğunu düşünmüyorum.

You might be lonely. You could be in your 40s and lonely, but you have lots of money.

Yalnız olabilirsin. 40'lı yaşlarında ve yalnız olabilirsin ama çok paran var.

And then you start looking around, maybe on a dating site, and then you think you found the right person.

Sonra etrafa bakmaya başlarsınız, belki bir tanışma sitesine bakarsınız ve sonra doğru kişiyi bulduğunuzu düşünürsünüz.

And they seem lovely. They seem so charming and witty.

Ve çok hoş görünüyorlar. Çok çekici ve esprili görünüyorlar.

They seem like that could be the one that could be the person you want to spend the rest of your life with.

Hayatının geri kalanını birlikte geçirmek isteyeceğin kişi o olabilir gibi görünüyor.

All they need.

Tek ihtiyaçları olan.

All you need is is some money

İhtiyacınız olan tek şey biraz para

and they will slowly, over time, introduce these things into the relationship.

ve zamanla bunları ilişkiye yavaş yavaş dahil edecekler.

Whatever it is, money will slowly become

Her ne olursa olsun, para yavaş yavaş

a big feature of the relationship and they are using your emotional weakness which is looking for someone looking for love.

ilişkinin büyük bir özelliği haline gelecektir ve onlar, aşkı arayan birini arayan duygusal zayıflığınızı kullanıyorlar.

You want someone to be near, to trust, to have and to hold.

Birinin yakınınızda olmasını, güvenmesini, sahip olmasını ve tutmasını istiyorsunuz.

Yes. But certainly as well as that, it's anything that your

Evet. Ama kesinlikle bunun yanı sıra, sizin

whatever, your vulnerability is, there will be somebody out there will try to exploit it, for their own benefit.

savunmasızlığınız olan herhangi bir şey varsa, dışarıda kendi çıkarları için onu istismar etmeye çalışacak birileri olacaktır.

And so, quite often my mother used to get lots of phone calls,

Annem yaşlı olduğu ve özellikle pandemi döneminde tek başına yaşadığı için

because she was elderly, living on her own, particularly during the pandemic period.

sık sık çok fazla telefon alırdı .

She felt very lonely.

Kendini çok yalnız hissetti.

And many elderly people get these just these phone calls.

Ve birçok yaşlı insan bu telefon görüşmelerini alıyor.

And my mother just wanted to talk to somebody, and she would get into conversations with whoever was on there.

Annem sadece birisiyle konuşmak istiyordu ve orada kim varsa onunla sohbete giriyordu.

We used to warn, you know, don't if you don't know them, don't have anything to do it.

Biz sizi uyarıyorduk, bilmiyorsanız yapmayın, yapacak bir şeyiniz olmasın.

But one of them managed to get through and conned my mother into signing up for something.

Ama içlerinden biri geçmeyi başardı ve annemi bir şeye kaydolmaya ikna etti.

I think it was insurance that she didn't need.

Bence ihtiyacı olmayan bir sigortaydı.

Wasn't a huge sum of money, but I remember looking through her bank.

Çok büyük bir para değildi ama bankasına baktığımı hatırlıyorum.

I used to go through my mum's bank statements to to help her, you know, every month.

Ona yardım etmek için her ay annemin banka hesap özetlerini incelerdim.

She used to like me to do that.

Bunu yapmamı severdi.

And I noticed one month there was this new payment, £120 a month or something.

Ve bir ay yeni bir ödeme olduğunu fark ettim, ayda 120 sterlin falan.

And I said, what's this, mum? She said, I don't know. Anyway, we looked into it. It turned out

Ben de dedim ki, bu nedir anne? Bilmiyorum dedi. Neyse araştırdık. Bu şirketin olduğu ortaya çıktı

this company, we found the bank and it was a scam.

, bankayı bulduk ve bunun bir dolandırıcılık olduğu ortaya çıktı.

They were phoning people up and getting them to.

İnsanları telefonla arayıp onlara ulaştırıyorlardı.

They would prey on the elderly people, who were very trusting, maybe and maybe bit lonely and con them into signing up

Çok güvenen, belki de biraz yalnız olan yaşlı insanları avlayacaklar ve onları

to, you know, some kind of fake insurance policy, but it's it's everywhere.

bir tür sahte sigorta poliçesine kaydolmaya ikna edeceklerdi, ama bu her yerde.

There's always somebody out there trying to scam you, will con you into some.

Her zaman dışarıda seni dolandırmaya çalışan, kandırmaya çalışan birileri vardır.

And and this is one of the most worrying ones is the one

Ve bu en endişe verici olanlardan biri

that involved your, your need for another human being to be with you in your life.

, hayatınızda başka bir insanın yanınızda olmasına olan ihtiyacınızı da içeren şey.

I think that of all of all the cons of all the the tricks that a human being can play on another using a person's emotions

Bence bir insanın, bir kişinin duygularını veya zayıflığını kullanarak bir başkası üzerinde oynayabileceği tüm oyunların tüm eksileri arasında

or their weakness, a moment of weakness where they might be lonely or they feel vulnerable.

, yalnız olabileceği veya kendilerini savunmasız hissedebilecekleri bir zayıflık anı var.

And that is the moment when people like that will try to get

İşte bu, böyle insanların ellerinden geleni başkasından

what they can from someone else.

almaya çalışacakları andır

I think it is they are the worst of the worst.

. Bence onlar kötünün de kötüsü.

They should be thrown into prison for ever and ever.

Sonsuza dek hapse atılmalılar.

But quite often they can take the money, Steve, and then vanish.

Ama çoğunlukla parayı alıp ortadan kaybolabiliyorlar Steve.

And that's the blue. That's the worst part.

Ve bu da mavi. Bu en kötü kısmı.

Absolutely disgusting.

Kesinlikle iğrenç.

Anyway, we hope, we hope none of you have been scammed, or conned,

Her neyse, umarız hiçbiriniz dolandırılmazsınız veya dolandırılmazsınız,

I mean, work, we get a lot of training at work to look out for phishing emails.

yani iş yerinde kimlik avı e-postalarına dikkat etmek için birçok eğitim alıyoruz.

They're always putting us on training courses so that we can recognise those.

Bunları tanıyalım diye bize sürekli eğitim kursları veriyorlar.

And there are certain things that you can.

Ve yapabileceğiniz bazı şeyler var.

I mean, they get cleverer and cleverer at disguising, where they're from.

Demek istediğim, nereden geldiklerini gizleme konusunda giderek daha akıllı hale geliyorlar.

But, yeah, they just want you to click on a link which then identifies you and and they can then,

Ama evet, sadece sizi tanımlayan bir bağlantıya tıklamanızı istiyorlar ve daha sonra

get your computer filled with malware.

bilgisayarınızı kötü amaçlı yazılımlarla doldurabilirler.

Or get into the company's systems or your own system.

Veya şirketin sistemlerine veya kendi sisteminize girin.

It's because of the, the common one we used to get was someone would phone and say they were from Microsoft,

Bunun nedeni, eskiden sık karşılaştığımız bir durumun, birisinin telefon edip Microsoft'tan olduğunu söylemesi

and they've noticed your computer has a problem, and so they will

ve bilgisayarınızda bir sorun olduğunu fark etmeleri ve

they will talk you into giving them access to your computer so they can remotely use the computer.

bilgisayarınıza erişim izni vermeniz konusunda sizinle konuşmalarıydı. bilgisayarı uzaktan kullanabilirler.

Now that that one is not so popular anymore, because most people are aware that Microsoft will never, ever phone

Artık bu o kadar da popüler olmadığına göre, çoğu insan Microsoft'un

you at your house, there is no way that someone at Microsoft is is looking at everyone's computers to make sure they're working.

sizi asla evinizden aramayacağının farkında olduğundan, Microsoft'tan birinin herkesin bilgisayarına çalışıp çalışmadığından emin olmak için bakmasına imkan yok.

Okay, so that doesn't exist.

Tamam, yani bu mevcut değil.

That is 100% a scam is another word, a charlatan.

Bu %100 dolandırıcılıktır, başka bir deyişle şarlatandır.

Oh very. Bots put that on.

Ah çok. Bunu botlar koyuyor.

Thanks for that.

Bunun için teşekkürler.

Yes, a charlatan, a person. Hoffman, a person who pretends to be something they are not.

Evet, bir şarlatan, bir kişi. Hoffman, olmadığı biri gibi davranan biri.

Yes, a con person.

Evet, bir dolandırıcı.

Nuh And you know, they might be trying to get something from you.

Nuh Ve biliyorsun, senden bir şeyler almaya çalışıyor olabilirler.

Con artist. Charlatan.

Dolandırıcı. Şarlatan.

I think you can use those words interchangeably.

Bu kelimeleri birbirinin yerine kullanabileceğinizi düşünüyorum.

There are other words I want to use, but I can't use them here on YouTube, unfortunately.

Kullanmak istediğim başka kelimeler de var ama onları burada, YouTube'da maalesef kullanamıyorum.

It's a shame. Well, I think look, have you noticed what time it is, Steve?

Bu bir utanç. Sanırım bak, saatin kaç olduğunu fark ettin mi Steve?

I have, and I knew it was getting late because I was feeling hungry and, in need of a cup of tea.

Yaptım ve saatin geç olduğunu biliyordum çünkü aç hissediyordum ve bir fincan çaya ihtiyacım vardı.

Yes. Me too.

Evet. Ben de.

I have to say, I forgot to bring my water with me into the studio, so I didn't have it actually here with me.

Şunu söylemeliyim ki, stüdyoya suyumu yanımda getirmeyi unuttum, bu yüzden aslında yanımda değildi.

So I took a big risk today just in case my throat became dry, I think.

O yüzden bugün boğazım kurur diye büyük bir risk aldım sanırım.

I think the reason is I'm wearing my scarf, you see?

Sanırım bunun sebebi atkımı takıyor olmam, anlıyor musun?

So my throat has stayed nice and warm.

Böylece boğazım güzel ve sıcak kaldı.

But it's been great to be here, Mr. Duncan.

Ama burada olmak harikaydı Bay Duncan.

Yes. I can put down my notebook and go into the kitchen and make you a cup of tea and some of my, hot crust.

Evet. Defterimi bırakıp mutfağa gidip sana bir fincan çay ve sıcak ekmeğimden biraz hazırlayabilirim.

Not hot, crisp and bread. Some of my tea cake. Bread.

Sıcak, gevrek ve ekmek değil. Çay kekimin bir kısmı. Ekmek.

Oh, sultanas and butter. I'm going to put pure butter on today for you.

Ah, kuru üzüm ve tereyağı. Bugün senin için üzerine saf tereyağı süreceğim.

I know you're trying to lower your cholesterol. Well, as the doctor said, the doctor did say

Kolesterolünüzü düşürmeye çalıştığınızı biliyorum. Doktorun dediği gibi, doktor ara sıra

you can still have a treat

yine de bir şeyler yiyebileceğinizi

now and again, so you don't have to completely cut out all of the stuff you enjoy eating.

, dolayısıyla yemekten hoşlandığınız her şeyi tamamen kesmenize gerek olmadığını söyledi .

Sometimes you can give yourself a little treat, which is what we will be doing at the moment.

Bazen kendinize küçük bir hediye verebilirsiniz, şu anda da bunu yapacağız.

I don't feel as though I've paid that much attention to the live chat today.

Bugün canlı sohbete o kadar da dikkat ettiğimi düşünmüyorum.

We've been so busy talking about other subjects

Diğer konular hakkında konuşmakla o kadar meşguldük ki,

I haven't really had time to to mention, all the lovely people that have been on there today.

bahsetmeye zamanım olmadı, bugün orada bulunan tüm güzel insanlar.

But maybe next time. So I look forward to seeing you all again.

Ama belki bir dahaki sefere. Bu yüzden hepinizi tekrar görmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.

Next Sunday, Mr.

Önümüzdeki Pazar, Bay

Duncan will be posting new lessons, and he'll be doing his live stream again on Wednesday.

Duncan yeni dersler yayınlayacak ve canlı yayınını Çarşamba günü tekrar gerçekleştirecek.

So tune into that and I'll see you all, a week from now.

O halde buna kulak verin, bir hafta sonra hepinizle görüşürüz.

Thank you, Mr. Steve. There he goes. Give us a lovely smile and a wave.

Teşekkür ederim Bay Steve. İşte gidiyor. Bize hoş bir gülümseme ve el sallama ver.

There he goes.

İşte gidiyor.

That was Mr. Steve.

O Bay Steve'di.

So now you know who Mr. Steve is. And he will be back with us next Sunday.

Artık Bay Steve'in kim olduğunu biliyorsun. Ve önümüzdeki Pazar tekrar bizimle olacak.

Of course, we will have lots of other things to talk about next Sunday as well.

Elbette önümüzdeki pazar günü de konuşacak çok şeyimiz olacak.

I hope you've enjoyed the last two hours,

Umarım sizinle geçirdiğimiz

two hours and 30 minutes we've been with you.

son iki saat, iki saat ve 30 dakikadan keyif almışsınızdır

I hope you've enjoyed the show.

. Umarım gösteriyi beğenmişsinizdir.

I will be back with you on Wednesday.

Çarşamba günü tekrar aranızda olacağım.

Wednesday lines and look out for some new lessons as well.

Çarşamba satırları ve bazı yeni derslere de dikkat edin.

During the week I will be posting new English lessons as well.

Hafta boyunca yeni İngilizce dersleri de yayınlayacağım.

Thank you for your company. See you later.

Şirketiniz için teşekkür ederiz. Sonra görüşürüz.

You can watch this live stream again with lovely captions in your own language.

Bu canlı yayını kendi dilinizde güzel altyazılarla tekrar izleyebilirsiniz.

Later on, and I will see you on Wednesday live from 2 p.m.

Daha sonra sizinle Çarşamba günü İngiltere saatiyle 14:00'ten itibaren canlı olarak görüşürüz

UK time. And of course,

. Ve elbette

until then, you know what's coming next.

o zamana kadar sırada ne olacağını biliyorsunuz.

You do

Siz

take care of yourselves, enjoy the rest of your day.

kendinize iyi bakın, günün geri kalanının tadını çıkarın.

Take care of yourself and each other.

Kendinize ve birbirinize iyi bakın.

A big hello to you wherever you are and of course...

Nerede olursanız olun size kocaman bir merhaba ve tabii ki...

ta ta for now.

şimdilik bu kadar.

See you on Wednesday.

Çarşamba günü görüşürüz.