English Addict ep- 326 - Sunday - 🔴LIVE stream / 'Frankly My dear' / Join the LIVE Chat and Learn

We have a dull day today.

Bugün sıkıcı bir gün yaşıyoruz.

Not much light around, unfortunately.

Ne yazık ki etrafta pek ışık yok.

But I will be shining some light into your life in the studio today.

Ama bugün stüdyodaki hayatına biraz ışık tutacağım.

Here we go. We are back together again.

İşte başlıyoruz. Tekrar birlikteyiz.

You know what this is?

Bunun ne olduğunu biliyor musun?

It is English addict.

İngilizce bağımlısıdır.

Coming to you live and direct from the birthplace of the English language.

İngilizce dilinin doğduğu yerden canlı ve doğrudan size geliyor.

You know where it is?

Nerede olduğunu biliyor musun?

I know where it is. We all know where it is.

Nerede olduğunu biliyorum. Nerede olduğunu hepimiz biliyoruz.

Of course it is. England.

Tabii ki öyle. İngiltere.

And guess what?

Ve tahmin et ne oldu?

He is back. Yes.

Geri döndü. Evet.

Mr. Steve will be joining us as well.

Bay Steve de bize katılacak.

Here we are.

İşte buradayız.

We are here.

Biz buradayız.

We are here.

My goodness.

Biz buradayız.

Aman Tanrım.

I'm so glad to be here with you today.

Bugün burada sizlerle birlikte olduğum için çok mutluyum.

I can't begin to tell you how excited I feel. Hi, everybody. This is Mr.

Ne kadar heyecanlı hissettiğimi size anlatamam. Merhaba millet. Bu

Duncan in England. How are you today?

İngiltere'den Bay Duncan. Bugün nasılsın?

Are you okay?

İyi misin?

I hope so.

Umarım.

Are you happy?

Mutlu musun?

Do you have one of these on your face today? I hope you do. If you don't.

Bugün yüzünüzde bunlardan biri var mı? Umarım yaparsın. Eğer yapmazsan.

Do not worry, because I will try to put one of these on your face today.

Merak etmeyin, çünkü bugün bunlardan birini yüzünüze sürmeye çalışacağım.

It is English addict. For those who don't know what this is.

İngilizce bağımlısıdır. Bunun ne olduğunu bilmeyenler için.

Is, You may regret clicking on this.

Buna tıkladığınıza pişman olabilirsiniz.

Then again, you might not.

Sonra tekrar, yapamayabilirsin.

Who knows?

Kim bilir?

My name is Duncan.

Benim adım Duncan.

I talk about the English language.

İngilizce dilinden bahsediyorum.

You might say that I am an English addict.

Benim bir İngiliz bağımlısı olduğumu söyleyebilirsiniz.

I am crazy about English.

İngilizceye deli oluyorum.

I love English very much. You might say that I am one of those over there.

İngilizceyi çok seviyorum. Ben de oradakilerden biriyim diyebilirsiniz.

An English addict.

Bir İngiliz bağımlısı.

And I have a feeling you might be one of those as well.

Ve senin de onlardan biri olabileceğine dair bir his var içimde.

I am of course excited today because we just have ten days.

Bugün tabii ki heyecanlıyım çünkü sadece on günümüz var.

Only ten days to go until Christmas Day arrives.

Noel Günü'nün gelmesine yalnızca on gün kaldı.

Are you excited?

Heyecanlı mısın?

I know not everyone celebrates Christmas.

Herkesin Noel'i kutlamadığını biliyorum.

I have to say this every time because someone always writes to me

Bunu her zaman söylemek zorundayım çünkü

every year to tell me that not everyone celebrates Christmas.

her yıl birisi bana yazarak herkesin Noel'i kutlamadığını söylüyor.

And I have to say, I, I know that I do understand that. However,

Ve şunu söylemeliyim ki, bunu anladığımı biliyorum. Ancak

what I love about any,

her festivalde sevdiğim şey,

any festival is the celebration, the fun, the joy, the excitement, the happiness

insanların bir araya gelip birbirleriyle vakit geçirmelerinin, eğlenmelerinin getirdiği

that all of these festivals bring as people come together and they spend time with each other, they have fun.

kutlamadır, eğlencedir, neşedir, heyecandır, mutluluktur .

They celebrate.

Kutluyorlar.

Maybe they will present gifts to each other, which of course, for most people is the best part of any festival.

Belki birbirlerine hediyeler vereceklerdir ki bu elbette çoğu insan için bir festivalin en güzel yanıdır.

When you think about it, it is definitely the best part of any festival.

Düşündüğünüzde kesinlikle bir festivalin en güzel kısmıdır.

It is getting those gifts.

Bu hediyeleri alıyor.

Some people say it is not the most important part.

Bazıları bunun en önemli kısım olmadığını söylüyor.

It is by the way, it is the most important part.

Bu arada, en önemli kısımdır.

Besides that there is also the food.

Bunun yanında yemek de var.

Let us not forget the lovely food and

Bu seneki güzel yemekleri ve özel bir ikramı da unutmayalım

as a special treat this year, because Christmas Day is on Wednesday,

, çünkü Noel Günü Çarşamba günü,

we will be with you live on Christmas Day.

Noel Günü canlı olarak sizlerle birlikte olacağız.

Can you believe it? It is true.

Buna inanabiliyor musun? Bu doğru.

We will be with you on Christmas Day.

Noel gününde yanınızda olacağız.

I don't know how long for, but we will be joining you on Christmas Day.

Ne kadar sürer bilmiyorum ama Noel Günü size katılacağız.

Myself and also the other person as well.

Kendimi ve aynı zamanda diğer kişiyi de.

I suppose I should mention him because he is part of this

Sanırım ondan bahsetmem gerekiyor çünkü o bu

thing. Mr. Steve will be with us today.

şeyin bir parçası. Bay Steve bugün bizimle olacak.

He is back after his very busy schedule, performing

Çok yoğun programının ardından geri döndü,

in lots of different Christmas shows, singing in his best voice.

birçok farklı Noel şovunda sahne aldı, en iyi sesiyle şarkı söyledi.

Of course we have Mr.

Elbette Bay

Steve with us later on at around about 2:30, so look out for that.

Steve saat 2:30 civarında yanımızda olacak, o yüzden buna dikkat edin.

Lots of things to talk about today.

Bugün konuşulacak çok şey var.

We are talking about quite a few things today we are talking about

Bugün pek çok şeyden bahsediyoruz, size Noel'in geldiğini

things that remind you or make you feel

hatırlatan veya hissettiren şeylerden

like Christmas is coming.

bahsediyoruz .

There is one particular thing that I want to talk about with Steve today.

Bugün Steve'le konuşmak istediğim özel bir konu var.

One thing that when I was growing up, it was always the most exciting thing

Büyüdüğümde

as Christmas approaches.

Noel yaklaşırken her zaman en heyecan verici şeydi.

So as it came nearer and nearer, there was always one particular thing that I was looking forward to doing, and I'm sure Mr.

Gittikçe yaklaştıkça, her zaman yapmayı sabırsızlıkla beklediğim belirli bir şey vardı ve eminim Bay

Steve will have something to say about that as well.

Steve'in de bu konuda söyleyecek bir şeyleri olacaktır.

It is an unusual thing, something that you might not even consider, but it could also be something that you have done as well.

Bu sıra dışı bir şey, belki de dikkate almayacağınız bir şey, ama aynı zamanda sizin yapmış olduğunuz bir şey de olabilir.

All of that, and also talking of strange things.

Bütün bunlar ve ayrıca tuhaf şeylerden bahsediyoruz.

We are talking about odd jobs.

Garip işlerden bahsediyoruz. Tuhaf kelimesi genellikle olağandışı,

The word odd is often used to mean unusual,

garip bir şey, garip bir şey, olağandışı bir şey,

something strange, something weird, something unusual,

normalde yapmadığınız bir şey veya normalde görmediğiniz bir şey

something maybe that you don't normally do, or something you don't normally see.

anlamında kullanılır .

Something is odd.

Bir şeyler tuhaf.

Maybe two things that don't go together.

Belki bir arada gitmeyen iki şey.

Odd. You might have odd socks.

Garip. Tuhaf çoraplarınız olabilir.

Perhaps you are wearing a pair of socks that do not match.

Belki de birbirine uymayan bir çift çorap giyiyorsunuz.

We can say that they are odd socks.

Tuhaf çoraplar diyebiliriz.

They do not go together.

Birlikte gitmiyorlar.

So we are looking at odd jobs, unusual casual jobs that you've done in the past.

Geçmişte yaptığınız tuhaf işlere, sıra dışı gündelik işlere bakıyoruz.

I have done many jobs in my life, especially as a teenager, as a young person, because sometimes you had to find a job,

Hayatımda pek çok iş yaptım, özellikle de gençken, genç bir insan olarak, çünkü bazen bir iş bulmanız gerekiyordu,

sometimes you had to do some part time job or something to earn a little bit of cash.

bazen de biraz para kazanmak için yarı zamanlı bir iş falan yapmanız gerekiyordu.

We all have to do it.

Hepimiz bunu yapmak zorundayız.

So I have done some very unusual jobs in my life, especially in my younger years.

Bu yüzden hayatımda, özellikle gençlik yıllarımda çok sıra dışı işler yaptım.

I will tell you all about that later on as well.

Bunları da size daha sonra anlatacağım.

What else are we talking about today?

Bugün başka nelerden bahsediyoruz?

Movies.

Filmler.

We love. Movies, especially at this time of year.

Biz seviyoruz. Özellikle yılın bu zamanında filmler.

Lots of people want to go to the cinema.

Pek çok insan sinemaya gitmek istiyor.

Or maybe your favourite film is on TV during the Christmas period.

Ya da belki de en sevdiğiniz film Noel döneminde televizyondadır.

Or perhaps you want to stream one of your favourite movies.

Veya belki de en sevdiğiniz filmlerden birini yayınlamak istiyorsunuz.

It can be a Christmas movie or any movie.

Bu bir Noel filmi ya da herhangi bir film olabilir.

Today we are looking at quotes from movies, famous quotes,

Bugün filmlerden alıntılara, ünlü alıntılara,

famous things that have been said in movies.

filmlerde söylenen ünlü şeylere bakıyoruz

I'm sure you can think of quite a few.

. Eminim aklınıza pek çok şey gelebilir.

We will be talking about that later on as well.

Bunu da ileride konuşacağız.

As you know, I live in England.

Bildiğiniz gibi İngiltere'de yaşıyorum.

An unusual place, to be honest with you.

Dürüst olmak gerekirse alışılmadık bir yer.

If you've never lived in England, I can tell you now we have some very unusual traditions and customs.

Eğer İngiltere'de hiç yaşamadıysanız, size çok sıra dışı gelenek ve göreneklerimizin olduğunu söyleyebilirim.

Is one of them

Bunlardan biri

is the knighthood.

şövalyeliktir.

Have you ever heard of a knighthood?

Hiç şövalyelik diye bir şey duydun mu?

Knighthood? Knighthood?

Şövalyelik? Şövalyelik?

It is a type of award that is bestowed upon someone normally for their services to charity,

Bu, normalde bir kişiye, hayır kurumlarına yaptığı hizmetlerden

or maybe something they've been doing for many years, and they have devoted a lot of time to that particular thing.

veya belki de uzun yıllardır yaptığı ve bu işe çok fazla zaman ayırdığı bir şeyden dolayı verilen bir ödül türüdür

So quite often this is an award that is given around this time of year, just before the new year arrives.

. Çoğu zaman bu, yılın bu zamanlarında, yeni yıl gelmeden hemen önce verilen bir ödüldür.

Normally it is well, in the past it was the Queen.

Normalde iyidir, geçmişte Kraliçe'ydi.

Of course, she has gone.

Elbette gitti.

Now we have King Charles.

Artık Kral Charles'ımız var.

So normally you will be presented to the King, and he will tap your shoulders with a sword.

Normalde Kral'ın huzuruna çıkarılacaksınız ve o da omuzlarınıza kılıçla vuracak.

I know it sounds so strange.

Kulağa çok tuhaf geldiğini biliyorum.

I know what you're thinking.

Ne düşündüğünü biliyorum.

So that particular ceremony is called a knighthood.

Dolayısıyla bu özel törene şövalyelik adı veriliyor.

And then after that you will be known as Sir.

Bundan sonra efendim olarak bilineceksiniz.

That will be the prefix before your name.

Bu adınızın önündeki önek olacaktır.

I think if it is, if it is a lady, I think it is a damehood, a damehood.

Bence eğer öyleyse, eğer bir hanımefendiyse, bence bu bir hanımlıktır, bir hanımlıktır.

They become a dame. Isn't that lovely?

Hanım oluyorlar. Çok hoş değil mi?

I know what you're thinking, Mr. Duncan.

Ne düşündüğünüzü biliyorum Bay Duncan.

Do you think maybe one day you will receive a knighthood from the King of England?

Belki bir gün İngiltere Kralı'ndan şövalyelik unvanını alabileceğini düşünüyor musun?

Do you think it will ever happen?

Bunun olacağını düşünüyor musun?

In my honest opinion, I don't think it ever will.

Dürüst fikrime göre, bunun asla olacağını düşünmüyorum.

And I don't think I would accept it. To be honest.

Ve bunu kabul edeceğimi sanmıyorum. Dürüst olmak gerekirse.

Sometimes we do things because we love doing it.

Bazen bazı şeyleri yapmayı sevdiğimiz için yaparız.

We don't expect awards.

Ödül beklemiyoruz.

We don't expect special Sarum Honours.

Özel Sarum Onurları beklemiyoruz.

We do it just because we enjoy doing that particular thing.

Bunu sırf o belirli şeyi yapmaktan keyif aldığımız için yapıyoruz.

Talking of people who deserve awards,

Ödül almaya hak kazanan insanlardan bahsetmişken,

here is the live chat.

işte canlı sohbet.

The live chat is up and running.

Canlı sohbet çalışıyor.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

I wonder who was first today.

Bugün kimin birinci olduğunu merak ediyorum.

I haven't even looked

Bakmadım bile

and I do know who it will be.

ve onun kim olacağını biliyorum.

I already know who it is, even though I haven't even looked.

Her ne kadar bakmamış olsam da kim olduğunu zaten biliyorum.

Let's have a look. Yes, of course.

Bir göz atalım. Evet elbette.

Vytas...

Vytas...

Congratulations.

Tebrikler.

You are first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette ilk sizsiniz.

Again. What is your secret?

Tekrar. Sırrın ne?

Also we have Beatrice. Hello, Beatrice.

Ayrıca Beatrice'imiz de var. Merhaba Beatrice.

Also, the genic. Hello to you as well.

Ayrıca gen. Size de merhaba.

Where are you watching at the moment?

Şu anda nereden izliyorsunuz?

We also have. Oh, here he is.

Biz de var. İşte burada.

Can I say a big hello?

Kocaman bir merhaba diyebilir miyim?

And also a big thank you for your lovely Christmas gift.

Ayrıca güzel Noel hediyeniz için de çok teşekkür ederim.

Of course, we are talking about Louis Mendez

Elbette Louis Mendez'in bugün burada olmasından

is here today.

bahsediyoruz .

Hello, Louis.

Merhaba Louis.

Nice to see you back.

Seni tekrar gördüğüme sevindim.

And once again, thank you very much for your lovely Christmas gift.

Ve bir kez daha, güzel Noel hediyeniz için çok teşekkür ederim.

Very kind of you.

Çok naziksiniz.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

I appreciate your donation.

Bağışınızı takdir ediyorum.

It will help my work continue, hopefully for another year.

Bu, umarım bir yıl daha işimin devam etmesine yardımcı olacaktır.

I will try my best to be with you during 2025.

2025'te de sizlerle birlikte olmak için elimden geleni yapacağım.

We will see what fate has in store.

Bakalım kader ne gösterecek.

Hello! Also to

Merhaba! Ayrıca

echo Katarina et Katarina.

Katarina et Katarina'yı tekrarlamak için.

Hello to you.

Thank you for joining me today.

Sana merhaba.

Bugün bana katıldığınız için teşekkür ederim.

Very nice to see you here. Most at Ung is here as well.

Seni burada görmek çok güzel. Ung'dakilerin çoğu da burada.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

Paolo is here as well.

Paolo da burada.

It's so nice to see you today.

Bugün seni görmek çok güzel.

Thank you. Nuri is here. Hello to my very best teacher.

Teşekkür ederim. Nuri burada. En iyi öğretmenime merhaba.

Thank you. Nuri.

Teşekkür ederim. Nuri.

That's very kind of you to say that Bosnia is here.

Bosna'nın burada olduğunu söylemeniz çok nazik bir davranış.

Bosnia? And Naveen, who is watching in

Bosna mı? Ve Hindistan'da izleyen Naveen

India.

.

Hello, India.

Merhaba Hindistan.

Nice to see you here as well today.

Bugün sizi de burada görmek çok güzel.

Thank you very much for joining me.

Bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

Inaki Zeekr

Inaki Zeekr

and Nicholas. Hello, Nicholas.

ve Nicholas. Merhaba Nicholas.

Thank you for joining me.

Bana katıldığınız için teşekkür ederim.

Wow. So many people are joining in on the live chat.

Vay. Canlı sohbete pek çok kişi katılıyor.

I will try to say hello to as many people as possible during today's live stream.

Bugünkü canlı yayında mümkün olduğunca çok kişiye merhaba demeye çalışacağım.

Oh, we also have Pedro Belmont

Ayrıca Pedro Belmont da

is here today, Music and Poets channel.

bugün burada, Müzik ve Şairler kanalında.

Hello Mr.

Merhaba Bay

Duncan, I am from Myanmar and I want to practice my listening skills.

Duncan, Myanmarlıyım ve dinleme becerilerimi geliştirmek istiyorum.

So I am here.

Bu yüzden buradayım.

You have come to the best place to improve your English.

İngilizcenizi geliştirmek için en iyi yere geldiniz.

The best place on YouTube.

YouTube'daki en iyi yer.

This also happens to be the best kept secret on YouTube.

Bu aynı zamanda YouTube'da en iyi saklanan sırdır.

Thank you for joining me.

Bana katıldığınız için teşekkür ederim.

Don't forget to subscribe!

Abone olmayı unutmayın!

And also

Ayrıca

put those notifications on as well.

bu bildirimleri de açın.

So you will be told when I am around.

Yani ben etraftayken sana söylenecek.

I will be back with you on Wednesday.

Çarşamba günü tekrar aranızda olacağım.

And as I mentioned earlier, I am also with you on Christmas Day.

Daha önce de belirttiğim gibi Noel Günü'nde de aranızdayım.

Don't forget to join me.

Bana katılmayı unutma.

Whatever you are doing, whether you are celebrating Christmas or not, you are welcome to join on Christmas Day,

Ne yapıyor olursanız olun, Noel'i kutluyor olsanız da olmasanız da, Noel Günü'ne katılabilirsiniz,

which is ten days from now, ten days before Christmas arrives is not amazing, I have to say.

bundan on gün sonra, Noel'in gelmesinden on gün önce olması şaşırtıcı değil, söylemeliyim.

I am rather excited to be honest with you.

Sana karşı dürüst olacağım için oldukça heyecanlıyım.

Can you tell that I'm excited?

Heyecanlandığımı söyleyebilir misin?

You know I love English phrases.

İngilizce ifadeleri sevdiğimi biliyorsun.

I love English words.

İngilizce kelimeleri seviyorum.

I love all sorts of things connected to the English language.

İngilizceyle bağlantılı her türlü şeyi seviyorum.

They can be phrases. They can be words. They can be idioms.

Bunlar ifadeler olabilir. Kelimeler olabilirler. Deyimler olabilirler.

Here is an interesting phrase that we often use in English

İşte İngilizce'de bir yarışmanın, yarışmanın veya yarışın sonucundan bahsederken

when we are talking about the result of a contest, a competition, or race.

sıklıkla kullandığımız ilginç bir ifade .

So quite often we will use this particular phrase.

Bu nedenle, bu özel ifadeyi oldukça sık kullanacağız.

The phrase is

İfade,

pipped to the post to be pipped to the post.

gönderiye aktarılmak üzere gönderiye aktarılır.

If you are pipped to the post, it means to be beaten

Direğe çarptıysanız, bu

by a small degree or a mount in a race or contest.

bir yarışta veya yarışmada küçük bir derece veya binek tarafından yenilmek anlamına gelir.

One person was slightly ahead of you.

Bir kişi senden biraz öndeydi.

You might be put to the post.

Göreve gönderilebilirsiniz.

That means you didn't win, but you very nearly did.

Bu, kazanmadığınız anlamına geliyor ama neredeyse kazanıyordunuz.

You were so close to winning, but there was one person in front of you.

Kazanmaya çok yaklaşmıştın ama önünde bir kişi vardı.

This you, pipped to the post to be beaten by a small degree or a mount in a race.

Bu sen, bir yarışta küçük bir derece ya da bir binek tarafından yenilmek üzere direğe uçmuşsun.

You were pipped at the post in a contest.

Bir yarışmada görevdeyken azarlandın.

You might be picked at the post by someone to be beaten.

Görev sırasında dövülmek üzere biri tarafından seçilebilirsiniz.

Another person has won.

Başka bir kişi kazandı.

Perhaps in a contest you scored 90 points,

Belki bir yarışmada siz 90 puan aldınız

but maybe another person scored 91 points.

ama belki başka biri 91 puan aldı.

That means they are the winner.

Bu, kazananın onlar olduğu anlamına gelir.

You were pipped to the post.

Göreve yönlendirildin.

You almost won.

Neredeyse kazandın.

You almost came first.

Neredeyse birinci oldun.

But unfortunately you were pipped at the post.

Ama ne yazık ki gönderide sinirlendin.

One person came in front of you.

Önünüze bir kişi geldi.

We are talking about some unusual things today.

Bugün alışılmadık şeylerden bahsediyoruz.

When Mr. Steve arrives, he will be with us and around about seven minutes from now.

Bay Steve geldiğinde yaklaşık yedi dakika sonra bizimle birlikte olacak.

Are you excited to find out what Steve has been doing?

Steve'in ne yaptığını öğreneceğiniz için heyecanlı mısınız?

Also, we will be looking at unusual jobs, odd jobs, strange things.

Ayrıca alışılmadık işlere, tuhaf işlere, tuhaf şeylere bakacağız.

And another thing we are looking at today is a tradition that we have here in the UK,

Bugün baktığımız başka bir şey de, Birleşik Krallık'ta sahip olduğumuz bir gelenek,

something that is performed at this time of year, a type of show

yılın bu zamanlarında gerçekleştirilen bir şey,

that is often performed, formed in a theatre or maybe in schools.

sıklıkla gerçekleştirilen, bir tiyatroda veya belki okullarda gerçekleştirilen bir gösteri türüdür.

A type of show that is often performed around this time of year.

Genellikle yılın bu zamanlarında gerçekleştirilen bir gösteri türü.

Please, please stay tuned for that.

Lütfen bunun için bizi takip etmeye devam edin.

Palmira.

Palmira.

Apparently the phrase of the year in the Oxford Dictionary.

Görünüşe göre Oxford Sözlüğünde yılın ifadesi.

I did hear about this.

Bunu duymuştum.

So normally at this time of year, normally the Oxford English Dictionary will normally give

Yani normalde yılın bu zamanında Oxford İngilizce Sözlüğü normalde

the most used or the most popular phrase of the year.

yılın en çok kullanılan veya en popüler ifadesini verir.

And apparently this year.

Ve görünüşe göre bu yıl.

The the most popular phrase is brain rot.

En popüler tabir beyin çürüklüğüdür.

Brain rot?

Beyin çürüklüğü mü?

Yes, I think that is a good phrase.

Evet, bence bu güzel bir ifade.

Quite often, a person who is wasting time doing something that serves no purpose.

Çoğu zaman, hiçbir amaca hizmet etmeyen bir şey yaparak zaman harcayan bir kişi.

Or maybe they are doing something that has no real.

Ya da belki gerçeği olmayan bir şey yapıyorlardır.

Reason for existing.

Var olma nedeni.

Normally on the internet.

Normalde internette.

Maybe you are spending hours and hours looking at the internet.

Belki saatlerce internete bakarak vakit geçiriyorsunuz.

Maybe you are spending a lot of time on the internet looking at

Belki internette bakarak çok fazla zaman harcıyorsunuz

rubbish.

zırva.

That does not go.

Bu gitmez.

I know what you're thinking.

Ne düşündüğünü biliyorum.

I know what you said. Then.

Ne dediğini biliyorum. Daha sonra.

You think I can't hear you, but I can.

Seni duyamayacağımı sanıyorsun ama duyabiliyorum.

I heard you say that.

Bunu söylediğini duydum.

Does that include you, Mr. Duncan?

Buna siz de dahil misiniz Bay Duncan?

I will try not to be offended by that comment.

Bu yoruma kızmamaya çalışacağım.

I'm sure you were joking. I really do.

Eminim şaka yapıyordun. Gerçekten istiyorum.

Brain rot.

Beyin çürüğü.

I think we all suffer from brain rot from time to time.

Sanırım hepimiz zaman zaman beyin çürümesi sorunu yaşıyoruz.

Especially when we have nothing to do.

Özellikle yapacak hiçbir şeyimiz olmadığında.

And let's face it, the internet is a very good diversion

Ve şunu kabul edelim ki, yapacak bir şeyiniz olmadığında internet çok iyi bir oyalanma aracıdır

when you have nothing to do.

.

You can always go on the internet.

Her zaman internete girebilirsiniz.

You can look at funny pictures.

Komik resimlere bakabilirsiniz.

You can look at videos of animals.

Hayvan videolarına bakabilirsiniz.

You can look at this animal

Bu hayvanı

now on your screen in his little cage,

artık ekranınızda küçük kafesinde,

wishing he was somewhere else.

başka bir yerde olmayı dileyerek görebilirsiniz .

Dear, Mr. Steve is on his way.

Sevgili, Bay Steve yolda.

Oh my goodness. I can't believe Steve will be with us soon.

Aman tanrım. Steve'in yakında bizimle olacağına inanamıyorum.

The reason why I'm excited, of course, is because Steve has not been here for a while.

Heyecanlanmamın nedeni elbette Steve'in bir süredir burada olmaması.

Because he's been busy with his Christmas shows.

Çünkü Noel şovlarıyla meşguldü.

He normally has a lot to do at this time of year.

Normalde yılın bu zamanında yapacak çok işi vardır.

Of course.

Steve was busy this morning in the kitchen, although he was trying to make some bread.

Elbette.

Steve bu sabah mutfakta meşgul olmasına rağmen biraz ekmek yapmaya çalışıyordu.

However, he was not very successful.

Ancak pek başarılı olamadı.

Let's just say sometimes when you try to do something.

Diyelim ki bazen bir şeyler yapmaya çalıştığınızda.

Sometimes it doesn't turn out very good or very well.

Bazen çok iyi ya da çok iyi sonuçlanmaz.

Here is a good example of that.

İşte bunun güzel bir örneği.

This is Mr.

Bu Bay

Steve's bread that he made this morning.

Steve'in bu sabah yaptığı ekmek.

Something went wrong with Mr. Steve's bread.

Bay Steve'in ekmeğinde bir şeyler ters gitti.

I don't know what happened, but something dreadful happened to Mr.

Ne olduğunu bilmiyorum ama Bay

Steve's bread inside or in the middle?

Steve'in ekmeğinin içine mi yoksa ortasına mı korkunç bir şey oldu?

All of the air escaped.

Havanın tamamı kaçtı.

And now it looks like a rather sad loaf.

Ve şimdi oldukça üzgün bir somun gibi görünüyor.

So I'm not sure what happened here.

Bu yüzden burada ne olduğundan emin değilim. Bay

I'm almost certain Mr.

Steve'in bugün zavallı ekmeğine ne olduğunu açıklayacağından

Steve will explain what happened to his poor loaf of bread today.

neredeyse eminim .

It did not turn out very well, unfortunately.

Ne yazık ki pek iyi sonuçlanmadı.

I have no idea what happened.

Ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.

What did you do, Mr.

Bay Steve, bu ekmeğe ne yaptınız da

Steve, to this bread, to make it look so sad and miserable.

onu bu kadar üzgün ve sefil gösterdiniz?

We will find out all of that in a few moments time, because we are going to take a break.

Bunların hepsini birkaç dakika içinde öğreneceğiz çünkü bir ara vereceğiz.

As Mr.

Bay

Steve comes into the studio, he will sit down in his lovely festive corner.

Steve stüdyoya geldiğinde güzel şenlik köşesine oturacak.

Because have you noticed the studio is looking rather nice at the moment because Christmas is on the way

Çünkü fark ettiniz mi stüdyo şu anda oldukça güzel görünüyor çünkü Noel yaklaşıyor

and I thought I would try to bring a little bit of the Christmas spirit

ve ben de hayatınıza

into your life as well.

biraz Noel ruhu getirmeye çalışacağımı düşündüm

Stay tuned.

. Bizi izlemeye devam edin.

Mr. Steve is on his way.

Bay Steve yolda.

I'm a big boy now.

Artık büyük bir çocuğum.

English addict is with you today.

İngilizce bağımlısı bugün sizlerle.

Hello.

Merhaba.

Hi there.

Merhaba.

It's nice to have you here on this Sunday afternoon.

Bu Pazar öğleden sonra sizi burada görmek çok güzel.

We are having a lovely time here because I am excited.

Burada çok güzel vakit geçiriyoruz çünkü heyecanlıyım.

And I have a feeling that my next guest here on the show is also very, very excited.

Ve içimde bir his var ki programdaki bir sonraki konuğum da çok ama çok heyecanlı.

You know who I'm talking about?

Kimden bahsettiğimi biliyor musun?

I know who I'm talking about.

Kimden bahsettiğimi biliyorum.

He is back. Ladies and gentlemen, boys and girls.

Geri döndü. Bayanlar ve baylar, oğlanlar ve kızlar.

Here he comes.

İşte geliyor.

It is Mr. Steve.

Bay Steve.

I'm so excited.

Çok heyecanlıyım.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

I'm hyperventilating.

Hiperventilasyon yaşıyorum.

There is a word for you straightaway.

Hemen sana bir söz var.

Hyperventilate, and you breathe too much and you get light-headed.

Hiperventilasyon yaparsan çok fazla nefes alırsın ve başın döner.

I'm excited to be here.

Burada olduğum için heyecanlıyım.

I hope you are, too.

Umarım sen de öylesindir.

Here we are once again on a Sunday with you to teach some English and hopefully make you feel happy.

Biraz İngilizce öğretmek ve umarım sizi mutlu etmek için bir Pazar günü yine sizlerle birlikteyiz.

And I'm very pleased to be here, Mr. Duncan.

Burada olduğum için çok mutluyum Bay Duncan.

The other thing we should mention is your lovely Christmas corner.

Bahsetmemiz gereken diğer şey ise sevimli Noel köşeniz.

Look at that.

Şuna bak.

Everything is looking really festive for Mr.

Bay Steve için her şey gerçekten şenlikli görünüyor

Steve because it's only ten days before Christmas.

çünkü Noel'e yalnızca on gün kaldı.

But have you done all your Christmas shopping on Amazon?

Peki tüm Noel alışverişinizi Amazon'dan mı yaptınız?

Apparently the three days behind deliveries. Really?

Görünüşe göre teslimatların üç gün gerisinde. Gerçekten mi?

All you husbands.

Hepiniz kocalarsınız.

All you husbands out there watching last minute shopping.

Siz kocalar dışarıda son dakika alışverişini izliyorsunuz.

We all know what as husbands are like for last minute shopping.

Kocalar olarak son dakika alışverişinin nasıl olduğunu hepimiz biliriz.

If you're thinking of it get it ordered quickly.

Eğer düşünüyorsanız hemen sipariş verin.

Otherwise your wives are going to be a bit upset that you haven't ordered a Christmas present in time.

Aksi halde, Noel hediyesi siparişini zamanında vermediğiniz için eşleriniz biraz üzülecek.

They might.

Olabilir.

They might be a little bit angry because they were expecting a Christmas gift and they didn't get one.

Noel hediyesi bekledikleri halde alamadıkları için biraz kızmış olabilirler. Bay

I'm just going to adjust Mr.

Steve'i biraz

Steve a little bit.

ayarlayacağım

I'm going to I'm going to try and put you up slightly higher, because it does look as if you are

. Seni biraz daha yükseğe koymaya çalışacağım çünkü sanki

sinking into your chair.

sandalyene gömülüyormuşsun gibi görünüyor.

Here we go. That's better.

İşte başlıyoruz. Bu daha iyi.

That's better. Are you okay?

Bu daha iyi. İyi misin?

I hope that did not shock you too much, Mr. Steve.

Umarım bu sizi çok fazla şaşırtmamıştır Bay Steve.

I've got vertigo, Mr. Duncan. Now I'm too high up.

Baş dönmesi yaşıyorum Bay Duncan. Şimdi çok yukarıdayım.

It didn't make you dizzy, did it? Yes, apparently I read.

Başınızı döndürmedi, değil mi? Evet, görünüşe göre okudum.

I think that's in America, where, Amazon is behind because probably most people or a lot of people certainly order presents online.

Sanırım bu Amerika'da Amazon'un geride kaldığı yer çünkü muhtemelen çoğu insan ya da pek çok insan hediyelerini kesinlikle internetten sipariş ediyor.

I tried I, I had to get a present for Mr. Duncan.

Denedim, Bay Duncan'a bir hediye almam gerekiyordu.

Don't say anything.

Hiçbir şey söyleme.

And the other day, I thought, I know I won't go to Amazon.

Geçen gün Amazon'a gitmeyeceğimi biliyorum diye düşündüm.

I will actually go to a shop.

Aslında bir mağazaya gideceğim.

They still there? They still exist.

Hâlâ oradalar mı? Hala varlar.

There are shops out there, Mr.

Dışarıda dükkanlar var Bay

Duncan, where you can drive to them, park and then walk in,

Duncan, arabayla onlara gidebilir, park edebilir ve sonra içeri girebilirsiniz,

and there's all these things on display, and there's people behind counters.

tüm bunlar sergileniyor ve tezgahların arkasında insanlar var.

They still exist. Anyway, the experience was horrific.

Hala varlar. Her neyse, deneyim korkunçtu.

There was loud music playing, people pushing and shoving.

Yüksek sesli müzik çalıyordu, insanlar itişip kakışıyordu.

And I just thought, sorry, this is not a nice experience.

Ve düşündüm ki, üzgünüm, bu hoş bir deneyim değil.

I've never liked shopping anyway, so I just came home and looked for what I wanted.

Zaten alışveriş yapmayı hiçbir zaman sevmedim, bu yüzden eve geldim ve istediğimi aradım.

And it's such a waste.

Ve bu çok büyük bir israf.

You use up so much time shopping.

Alışverişe çok zaman harcıyorsun.

So I just came home, went on to Amazon, found what I wanted for Mr. Duncan, ordered it.

Ben de eve geldim, Amazon'a gittim, Bay Duncan için istediğim şeyi buldum ve sipariş ettim.

It arrived two days later. I mean it, there's no stress to that. I'm sorry.

İki gün sonra geldi. Demek istediğim, bunda hiçbir stres yok. Üzgünüm.

Local shops, but, you've got to make the shopping experience a bit better than what I experienced.

Yerel mağazalar, ancak alışveriş deneyimini benim yaşadıklarımdan biraz daha iyi hale getirmelisiniz.

Otherwise, I'm just not going in.

Aksi halde içeri girmeyeceğim.

I think it is.

Sanırım öyle.

I've never liked shopping anyway, so it's not surprising I find ordering online so fantastic.

Zaten alışveriş yapmayı hiçbir zaman sevmedim, bu yüzden internetten sipariş vermeyi bu kadar harika bulmam şaşırtıcı değil.

It is something that I think more and more people are doing.

Bu giderek daha fazla insanın yaptığını düşündüğüm bir şey.

They are not going into the shops, they are not driving into town, they are simply going on the internet.

Mağazalara girmiyorlar, arabayla şehre gitmiyorlar, sadece internete giriyorlar.

However, as you just said, Steve, there might be something that you can't find on the internet.

Ancak az önce söylediğin gibi Steve internette bulamayacağın bir şey olabilir.

Well, well, but but that might just be available in the shops.

Peki ama bu sadece mağazalarda mevcut olabilir.

But I agree with you, Steve. Going into the shops normal.

Ama sana katılıyorum Steve. Mağazalara girmek normal.

Normally at normal times of the year is bad enough, but this time of the year a lot of people do leave their Christmas shopping

Normalde yılın normal zamanları yeterince kötüdür, ancak yılın bu zamanında birçok insan Noel alışverişini

until the last minute.

son dakikaya bırakıyor.

They do it late and of course lots of people then are rushing around and of course they will become rather irate and angry, perhaps.

Bunu geç yapıyorlar ve elbette birçok insan o zaman acele ediyor ve elbette oldukça öfkeli ve öfkeli olacaklar.

And let's face it, we have had in the past before internet shopping, some of you watching.

Ve şunu kabul edelim, geçmişte internet alışverişinden önce de yaşadık, bazılarınız izliyor.

Can't believe maybe that there was a time when you couldn't just order things online.

Belki de bir zamanlar internetten sipariş vermenin mümkün olmadığı bir zaman olduğuna inanamıyorum.

Just as there was a time before mobile phones, you know, internet shopping,

Nasıl ki cep telefonundan önce, yani internet alışverişinden önce,

then you really become prominent in the last, maybe ten, 15 years, maybe, I would say been around for a while.

son dönemde, belki 10, 15 yılda, belki bir süredir ortalıkta dolaşıyor diyebilirim.

But I think it all started in the early 2000. Definitely.

Ama sanırım her şey 2000'li yılların başında başladı. Kesinlikle.

But it's over recent years, it's gone up a lot.

Ama son yıllarda çok arttı.

We used to have to go to the shops for everything, for my mother, for families, and it was always

Annem için, aileler için her şey için mağazalara gitmek zorunda kalırdık ve bunu asla bulamadım

I never found, I always found it a very stressful experience having to put on such a wasteful tot of time.

, bu kadar boşa zaman harcamayı her zaman çok stresli bir deneyim olarak buldum. Park etmek

Having to

zorunda kalmak

park, having to go into the shops, have to pay to park and then you then you can't find what you want.

, mağazalara girmek zorunda kalmak, park etmek için para ödemek zorunda kalmak ve sonra istediğinizi bulamıyorsunuz.

They're out of stock of something, haven't got the size you want.

Bir şeyin stoklarında yok, istediğin beden yok.

So you come back frustrated.

Yani sinirli bir şekilde geri dönüyorsun.

Oh, I do remember doing this.

Ah, bunu yaptığımı hatırlıyorum.

I remember I there is one particular thing that I remember that we did that might be

Yaptığımız ve şimdiye kadar yaptığımız en çılgın şey olabilecek belirli bir şey olduğunu hatırlıyorum,

the craziest thing we've ever done is that is when you were trying to get something for your sister. Yes.

o da senin kız kardeşine bir şey almaya çalıştığın zamandı. Evet.

This is going back to the 1990s.

Bu 1990'lı yıllara gidiyor.

So this does predate the internet being around for buying all of your stuff.

Yani bu, internetin tüm eşyalarınızı satın almak için ortalıkta olmasından önceye dayanıyor.

So we were driving around trying to find one particular thing, and we were driving all over the place

Belirli bir şeyi bulmak için etrafta dolaşıyorduk ve

trying to find this one gift for your sister. And we were unsuccessful.

kız kardeşiniz için bu tek hediyeyi bulmak için her yeri dolaşıyorduk. Ve başarısız olduk.

But we did spend a lot of time

Ama çok fazla zaman harcadık

and you were getting more and more irate because of course, lots of other people were doing the same thing.

ve sen gittikçe daha çok sinirleniyordun çünkü elbette birçok insan da aynı şeyi yapıyordu.

It's madness, isn't it? Madness at this time of the year.

Bu delilik, değil mi? Yılın bu zamanında çılgınlık.

You want, you know, that a particular, family member or a friend wants a particular gift.

Belirli bir aile üyesinin veya bir arkadaşınızın belirli bir hediye istemesini istiyorsunuz.

And in this case, my sister wanted this particular.

Ve bu durumda kız kardeşim bunu özellikle istedi.

Anyway, we're not going to get into details. I'm not going to get into it.

Neyse ayrıntılara girmeyeceğiz. Bu konuya girmeyeceğim.

But the time that I spent driving to all these different shops to try and find that particular item.

Ama o belirli ürünü bulmaya çalışmak için tüm bu farklı mağazalara arabayla harcadığım zaman.

Yeah. Must have been a

Evet. Yarım gün

half a day.

olsa gerek .

It was the stress. The stress because of all the traffic and all that.

Stres buydu. Tüm trafik ve diğer şeylerden kaynaklanan stres.

You know, at the end of the day, I say that phrase ultimately, does it really matter?

Bilirsiniz, günün sonunda bu cümleyi söylüyorum, gerçekten önemli mi?

You know, if you don't get that exact gift for that person, I think, I think Christmas causes a lot of stress.

Biliyor musun, eğer o kişiye tam olarak o hediyeyi alamazsan, Noel'in çok fazla strese neden olduğunu düşünüyorum.

And you do hear a lot of people say this.

Ve birçok insanın bunu söylediğini duyuyorsunuz.

One of the most common things said by people at this time of year is that

Yılın bu zamanında insanlar tarafından söylenen en yaygın şeylerden biri, bunun

what is the point?

ne anlamı var?

What is the point?

Ne anlamı var?

And and yet we all still do it.

Ve yine de hepimiz bunu hâlâ yapıyoruz.

Because there is one thing.

Çünkü tek bir şey var.

There is one lovely thing about Christmas that we all love.

Noel'de hepimizin sevdiği güzel bir şey var.

And that's the fact we can we can just stay at home, do nothing, eat as much food as we want,

Ve şu da bir gerçek ki evde kalabiliriz, hiçbir şey yapmayabiliriz, istediğimiz kadar yemek yiyebiliriz,

have a good time with our friends and relatives. Maybe.

arkadaşlarımız ve akrabalarımızla iyi vakit geçirebiliriz. Belki.

Some people do

say that the worst part of Christmas is having your relatives

Bazı insanlar

Noel'in en kötü kısmının akrabalarınızın

nearby, because quite often you want to stay as far away from them as possible.

yakınınızda olması olduğunu söylüyor çünkü çoğu zaman onlardan mümkün olduğunca uzak kalmak istiyorsunuz.

So it is a kind of I don't know, it's a bittersweet sort of time of year because we want to do it,

Yani bu bir tür bilmiyorum, yılın acı tatlı bir zamanı çünkü bunu yapmak istiyoruz,

but then it is so stressful preparing for it that we don't actually want to do it.

ama sonra buna hazırlanmak o kadar stresli oluyor ki aslında bunu yapmak istemiyoruz.

Very weird.

Çok tuhaf.

So Beatrice says, and a lot of people, do do this.

Beatrice ve pek çok insanın bunu yaptığını söylüyor.

They will if they're well organised, like Beatrice obviously is.

Eğer iyi organize olurlarsa yapacaklar, tıpkı Beatrice'in de olduğu gibi.

Then they buy their Christmas presents well before the Christmas rush period.

Daha sonra Noel hediyelerini Noel telaşı döneminden çok önce alırlar.

So at the beginning of December, or some people do it in November, even if you've got we know somebody that works in a shop,

Yani Aralık ayının başında, ya da bazı insanlar bunu Kasım ayında yapıyor, hatta bir dükkanda çalışan,

a local shop where we get some of our groceries from, and she has something like 15 grandchildren.

yiyeceklerimizin bir kısmını aldığımız yerel bir dükkanda çalışan birini tanıyoruz ve onun yaklaşık 15 torunu var.

Well,

Alacak

if you've got that many presents to buy, you're going to have to plan ahead.

bu kadar çok hediyen varsa önceden plan yapman gerekecek.

Otherwise you're going to disappoint a lot of people.

Aksi takdirde birçok insanı hayal kırıklığına uğratırsınız.

So, yes, I know some people that do.

Yani evet, bunu yapan bazı insanlar tanıyorum.

And I mean, she's I was talking to her yesterday.

Demek istediğim o, dün onunla konuşuyordum.

She said that she got all the her presence in the end to it's middle of November.

Kasım ayının ortasına kadar tüm varlığını elde ettiğini söyledi.

She just buys sort of one every now and then

Arada bir bir çeşit satın alıyor

because the stress of having to do that 15 imagine having to buy presents for 15 grandchildren.

çünkü bunu yapmak zorunda kalmanın stresi 15 torununa hediye almak zorunda kaldığını hayal ediyor.

I mean, the cost of it for a start.

Yani, başlangıç ​​için bunun maliyeti.

But yes, it can be stressful at this time of the year.

Ama evet, yılın bu zamanında stresli olabilir.

But, we're trying to avoid all that, but it is worth it to buy a present for Mr.

Ama biz tüm bunlardan kaçınmaya çalışıyoruz ama Bay

Duncan and watch his face light up when he opens it on Christmas morning.

Duncan'a bir hediye almaya ve Noel sabahı hediyeyi açtığında yüzünün aydınlanmasını izlemeye değer .

So, you

Yani biliyorsunuz

know, it's it's it's always nice to buy presents for children and, you know, in Mr.

, çocuklara hediye almak her zaman güzel bir şeydir ve Bay

Duncan's case, it definitely is true. Yeah.

Duncan'ın durumunda bu kesinlikle doğru. Evet.

I have to say, Christmas has always been.

Şunu söylemeliyim ki Noel her zaman öyleydi.

It's always been a magical time of year for me.

Benim için her zaman yılın büyülü bir zamanı olmuştur.

I don't know why. Even though growing up, we didn't always have what we wanted.

Nedenini bilmiyorum. Büyüdüğümüz halde her zaman istediklerimize sahip olamadık.

But sometimes my parents would surprise me and they would give me something really, really nice, just like Mr.

Francesca , bazen ailemin beni şaşırttığını ve bana Bay Steve'in yaptığı gibi çok ama çok güzel bir şey verdiklerini

Steve does, Francesca says.

söylüyor.

In Italy, we begin buying Christmas presents in the summer.

İtalya'da yaz aylarında Noel hediyeleri almaya başlıyoruz.

Well, yes, because then you don't have the stress of it.

Evet, çünkü o zaman bunun stresini yaşamazsınız.

The only danger with that is

Bunun tek tehlikesi şu ki

and I've been caught out with this before, is that, you end up buying something for somebody too early and then

, ben buna daha önce de yakalanmıştım, biri için çok erken bir şey satın alıyorsunuz ve sonra

you find out they've gone and bought that same thing for themselves all the time.

onun gidip kendileri için aynı şeyi aldığını öğreniyorsunuz.

Well, they've changed their mind. They don't like it. Then they've changed a bit.

Neyse, fikirlerini değiştirdiler. Bundan hoşlanmıyorlar. Sonra biraz değiştiler.

But I have bought things, for Mr. Duncan before early. And then suddenly Mr.

Ama Bay Duncan'a erkenden bir şeyler aldım. Ve sonra aniden Bay

Duncan said, oh, look, I've just bought this and I'm thinking, damn, I've already bought that for you for Christmas. Yes.

Duncan dedi ki, ah, bakın, bunu yeni aldım ve şunu düşünüyorum, kahretsin, bunu sana zaten Noel için almıştım. Evet.

The other thing that people do at this time of year, they might have something that was it was given to them

İnsanların yılın bu zamanında yaptığı diğer bir şey de, belki geçen Noel'de ya da yakın zamanda kendilerine verilen bir şeye sahip olmaları

maybe last Christmas or recently, and then they give it to someone else as a gift.

ve sonra onu başka birine hediye olarak vermeleridir.

So you have something that you don't want.

Yani istemediğin bir şey var.

You wrap it up in Christmas paper and you give it to someone, even though that thing is something that you would given.

Onu Noel kağıdına sarıyorsun ve birine veriyorsun, o şey senin vereceğin bir şey olmasına rağmen.

The only problem with that is you have to be careful that you don't give that gift back to the person who gave it to you.

Bununla ilgili tek sorun, o hediyeyi size veren kişiye geri vermemeye dikkat etmeniz gerektiğidir.

Originally a register? Yeah. Are you a register?

Başlangıçta bir kayıt mı? Evet. Kayıtlı mısınız?

Are you guilty of getting a present from somebody that you don't like or you don't want?

Sevmediğiniz veya istemediğiniz birinden hediye almaktan suçlu musunuz?

And you think, oh, I can give that to, such and such a for their birthday or somebody else.

Ve siz şunu düşünüyorsunuz, bunu falancaya doğum günü için veya başka birine verebilirim.

So you just say, oh, thank you so much for that beautiful, Christmas gift.

Yani sadece, bu güzel Noel hediyesi için çok teşekkür ederim diyorsun.

I mean, wine or alcohol, if you.

Yani şarap ya da alkol, istersen.

I mean, we don't drink much alcohol, but we often get given bottles of wine or something for Christmas, but we never drink it.

Yani, çok fazla alkol içmiyoruz ama Noel için sık sık bize şişe şarap falan veriliyor ama asla içmiyoruz.

No, we always.

Hayır, biz her zaman.

If you got to go to a party or I need to give something for a,

Eğer bir partiye gitmen gerekiyorsa ya da benim a,

a, what is it?

a için bir şey vermem gerekiyorsa, o nedir?

When you buy tickets to win prizes?

Ödül kazanmak için ne zaman bilet satın alırsınız?

A raffle, a raffle in, if you if somebody asks you, can you give out a raffle prize?

Çekiliş var, çekiliş var, eğer biri size sorarsa, çekiliş ödülü verebilir misiniz?

I just, you know, you can take these these gifts you don't want, and and reuse them for that sort of thing.

Ben sadece, istemediğiniz bu hediyeleri alıp bu tür şeyler için yeniden kullanabilirsiniz.

So I, I'm sort of guilty of it, but especially I think it happens mostly at Christmas

Ben de bu konuda biraz suçluyum ama özellikle bunun çoğunlukla Noel'de gerçekleştiğini düşünüyorum

because you have to buy so many gifts and maybe you forget someone.

çünkü o kadar çok hediye almanız gerekiyor ki belki birini unutursunuz.

Maybe you have to buy a gift someone. And if you forgot about them.

Belki birisine hediye alman gerekir. Ve eğer onları unuttuysan.

And so you find something, maybe that you were given by another person,

Ve böylece, belki başka bir kişi tarafından size verilmiş olan bir şey bulursunuz

and you wrap that up with paper and give it to them and say, oh, this is just for you.

ve bunu bir kağıda sarıp onlara verirsiniz ve "ah, bu sadece sizin için" dersiniz.

But it's something that you received as well as a gift.

Ama bu hem bir hediye hem de aldığın bir şey.

It can happen quite often.

Oldukça sık gerçekleşebilir.

Re gifting do you're gift do you're gift letters?

Yeniden hediye ediyor musun, hediye ediyor musun, hediye mektubu musun?

I don't think it's anything you would.

Senin yapacağın bir şey olduğunu sanmıyorum.

You know it's not morally wrong.

Bunun ahlaki açıdan yanlış olmadığını biliyorsun.

Can I just tell you Steve I think it's happened to us in the past. Yes.

Sana şunu söyleyebilir miyim Steve, bunun geçmişte başımıza geldiğini düşünüyorum. Evet.

I think at least on two occasions.

En azından iki kez düşünüyorum.

I don't know how we knew there was something that gave it away.

Onu ele veren bir şeyin olduğunu nasıl bildiğimizi bilmiyorum.

Now, I think one of the things we received was something that may have already been opened, maybe a package or a container.

Sanırım aldığımız şeylerden biri daha önce açılmış bir şeydi, belki bir paket ya da konteynır.

And then it was wrapped in Christmas paper and we thought maybe that particular thing had been re gifted because they didn't want it.

Sonra Noel kağıdına sarıldı ve belki de o şeyin istemedikleri için yeniden hediye edildiğini düşündük.

Yeah, the packaging looks a bit scruffy.

Evet, ambalaj biraz dağınık görünüyor.

Maybe there isn't that such a seal on it that that you would identify as something that had been new.

Belki de üzerinde yeni olan bir şey olarak tanımlayabileceğiniz bir mühür yoktur.

It's damaged. It's damaged.

Hasar görmüş. Hasar görmüş.

Can I just say quickly. Hello. There's a couple of new people on here I haven't seen before.

Hızlıca söyleyebilir miyim? Merhaba. Daha önce görmediğim birkaç yeni insan var burada.

Please, in Donnell Prasada, learning to speak right and read English.

Lütfen Donnell Prasada'da doğru konuşmayı ve İngilizce okumayı öğrenin.

The aim is go to a European country and find a job so that I can provide a comfortable life for my parents.

Amacım bir Avrupa ülkesine gidip iş bulmak, böylece aileme rahat bir hayat sunabilmek.

For what? What? What a wonderful thing to say. Well, you're in the right place.

Ne için? Ne? Söylenecek ne kadar harika bir şey. Peki, doğru yerdesiniz.

We. Well, Mr.

Biz. Bay

Duncan's got hundreds, hundreds of videos teaching English, and, it's good that you're here live.

Duncan'ın İngilizce öğreten yüzlerce videosu var ve burada canlı olarak bulunmanız çok güzel.

Joining us today, to see what we get up to, I'd also like to say hello to,

Neler yaptığımızı görmek için bugün bize katılan

Tara Campbell from India.

Hindistan'dan Tara Campbell'a da merhaba demek istiyorum.

It was on earlier. I left a message earlier.

Daha önce açıktı. Daha önce bir mesaj bırakmıştım.

I don't recognise your, name from, previous live streams.

Önceki canlı yayınlarınızın adını tanımıyorum.

So welcome to you two. And I hope you're learning something. And it's wonderful to have you here.

O halde ikinize de hoş geldiniz. Ve umarım bir şeyler öğreniyorsundur. Ve burada olman harika.

And if you're new, I say this every week.

Ve eğer yeniyseniz, bunu her hafta söylüyorum.

If you're new to the channel, please make yourself known.

Kanalda yeniyseniz lütfen kendinizi tanıtın.

Or if you watch every week but you don't say anything in the live chat, now's your time.

Ya da her hafta izliyorsanız ama canlı sohbette hiçbir şey söylemiyorsunuz, şimdi tam zamanı.

Come out into the open.

Açık alana çıkın.

We want to.

Biz istiyoruz.

We want to know you.

Seni tanımak istiyoruz.

We want to answer any questions that you might have. There is no shame.

Aklınıza takılan her türlü soruyu yanıtlamak istiyoruz. Utanılacak bir şey yok.

There is no shame. And admitting that you watch this.

Utanılacak bir şey yok. Ve bunu izlediğini itiraf ediyorum.

There is a Lanka and inner lives in Sri Lanka.

Sri Lanka'da bir Lanka ve iç yaşamlar vardır.

I know Sri Lanka. What a beautiful island to live on.

Sri Lanka'yı biliyorum. Yaşamak için ne güzel bir ada.

And I'd like to say hello.

Ve merhaba demek isterim.

So thank you to Jemmy from Hong Kong who was, talking about, watching my Christmas song video and earlier,

Bu yüzden , birkaç yıl önce yaptığım ve özellikle de en sevdiğim şarkılardan biri olan, kendinize mutlu bir Küçük Noel geçirmenizi sağlayan,

which I did a number of years ago and specifically have yourself a merry Little Christmas, which is one of my favourite songs,

Noel şarkısı videomu ve daha öncesini izleyen Hong Kong'dan Jemmy'ye teşekkür ederim.

which I think was originally sung by

orijinal olarak Sarı Tuğlalı Yoldaki kız kimdir?

Who is the girl that was in Yellow Brick Road?

tarafından söylenmişti

Her mother, it was it the Scarecrow? No, but it was.

. Annesi, Korkuluk muydu? Hayır ama öyleydi.

Who was, the one Steve at Judy Garland.

Judy Garland'daki Steve kimdi?

Judy Garland, who's sung that in a film. And it's a beautiful song.

Bunu bir filmde söyleyen Judy Garland. Ve çok güzel bir şarkı.

And, I don't think anyone could sing it as well as she did, but thank you anyway.

Ve kimsenin bu şarkıyı onun kadar iyi söyleyebileceğini sanmıyorum ama yine de teşekkür ederim.

I've just.

Az önce yaptım.

We had a Christmas concert yesterday.

Dün Noel konserimiz vardı.

I was in two Christmas carol concerts last week.

Geçen hafta iki Noel şarkısı konserindeydim.

I had one yesterday. The final one is on Monday.

Dün bir tane vardı. Sonuncusu Pazartesi günü.

I love singing Christmas songs and, you know, I shall be, unhappy or sad when they're finished.

Noel şarkıları söylemeyi seviyorum ve biliyorsunuz, şarkılar bittiğinde mutsuz ya da üzgün olacağım.

It is interesting how certain songs are played every single year.

Her yıl belirli şarkıların çalınması ilginçtir.

Now, I'm not talking about any other place, but certainly here in the UK there are certain songs

Başka bir yerden bahsetmiyorum ama kesinlikle burada, Birleşik Krallık'ta

that are played every year, I suppose the one that most people sing to me.

her yıl çalınan bazı şarkılar var, sanırım çoğu insanın bana söylediği şarkılar.

If you are watching in the UK, you will know exactly what I'm talking about.

Eğer İngiltere'de izliyorsanız tam olarak neden bahsettiğimi anlayacaksınız.

There is I wish it could be Christmas every day that is a popular one.

Keşke her gün popüler olan Noel olabilseydi.

And also here it is.

Ve işte burada.

Merry Christmas also played all the time.

Mutlu Noeller de her zaman oynanırdı.

If you ever go round a shopping centre or a shopping mall, some people apparently still do it.

Bir alışveriş merkezine ya da alışveriş merkezine giderseniz, görünüşe göre bazı insanlar hala bunu yapıyor.

You will hear those songs.

O şarkıları duyacaksınız.

And of course most people think of Last Christmas.

Ve elbette çoğu insanın aklına Geçen Noel geliyor.

I will try some echo here.

Burada biraz yankı yapmayı deneyeceğim.

Last Christmas I gave you my heart.

Geçen Noel sana kalbimi verdim.

But the very next

Ama ertesi gün

I gave you the money.

sana parayı verdim.

That one by George Michael George VI.

Bu George Michael George VI'nın eseri.

Can you believe George Michael passed away on Christmas Day?

George Michael'ın Noel Günü öldüğüne inanabiliyor musun?

Is it? That might be both.

Öyle mi? Her ikisi de olabilir.

Unfortunately, ironic and also sad.

Maalesef ironik ve bir o kadar da üzücü.

Poignant. Poignant. Poignant.

Dokunaklı. Dokunaklı. Dokunaklı.

Unfortunate because he had one of the biggest selling Christmas songs ever

Talihsiz çünkü geçen Noel'de Noel'le ilgili

about Christmas last Christmas.

en çok satan Noel şarkılarından birine sahipti

And he had his last Christmas on Christmas Day because he passed away.

. Ve vefat ettiği için son Noelini Noel Günü yaşadı.

Can you believe?

İnanabiliyor musun?

I can't believe how unfortunate that actually is. It's very sad.

Bunun ne kadar talihsiz bir durum olduğuna inanamıyorum. Çok üzücü.

Teru Campbell is here every Sunday, so I apologise if you've if you've made comments before and I've missed them

Teru Campbell her Pazar burada, bu yüzden daha önce yorum yaptıysanız ve ben onları kaçırdıysam

or not remembered, but there are a lot of people on the live chat and I don't recognise everybody's names.

veya hatırlamadıysam özür dilerim, ancak canlı sohbette bir sürü insan var ve herkesin adını tanımıyorum .

But don't forget, this is a wonderful community gift that Mr. Duncan has created.

Ama unutmayın, bu Bay Duncan'ın yarattığı harika bir topluluk hediyesi.

We're all friends here, Steve. Forget Steve, forget my name. Normally

Burada hepimiz arkadaşız Steve. Steve'i unut, adımı unut. Normalde

that's true, I forget I sometimes I'm very bad with names we've known.

bu doğru, bazen tanıdığımız isimler konusunda çok kötü olduğumu unutuyorum.

Sometimes I just can't recall things we've noticed.

Bazen fark ettiğimiz şeyleri hatırlayamıyorum.

Yes, maybe.

Evet, belki.

Maybe I need, a drink of water. Yes, I have some.

Belki bir bardak suya ihtiyacım var. Evet, biraz var.

Have some water, Mr. Steve.

Biraz su alın Bay Steve.

Or maybe something stronger, perhaps. By the way, don't forget we are with you on Christmas Day.

Ya da belki daha güçlü bir şey, belki. Bu arada Noel gününde de yanınızda olduğumuzu unutmayın.

We're going to spend some time with you on Christmas Day.

Noel Günü seninle biraz zaman geçireceğiz.

We will be live on Christmas Day, which is almost the opposite of what I was just talking about with George Michael.

Noel Günü canlı yayında olacağız ki bu az önce George Michael ile konuştuğum şeyin neredeyse tam tersi.

When did we last live on Christmas Day?

Noel Günü'nü en son ne zaman yaşadık?

It's been a number of years since Christmas Day fell on a live stream day.

Noel Günü'nün canlı yayın gününe denk gelmesinden bu yana birkaç yıl geçti.

Yes, we've we've done we've done Christmas Eve.

Evet, yaptık, Noel arifesini yaptık.

We have done Christmas Day in the past.

Geçmişte Noel Günü'nü gerçekleştirdik.

We've done Boxing Day, which of course is the day after Christmas.

Noel'in ertesi günü olan Noel'in ertesi gününü gerçekleştirdik.

I think we've also maybe done New Year's Day.

Sanırım Yeni Yıl Günü'nü de yapmış olabiliriz.

Definitely. Yes.

Kesinlikle. Evet.

I think we've done the New Year day as well, which of course on January the 1st, that will also be Wednesday.

Sanırım Yeni Yıl gününü de gerçekleştirdik, ki tabii ki 1 Ocak, o da Çarşamba olacak.

So another live stream, we will probably be with you on the first day of 2025.

Bir canlı yayın daha, muhtemelen 2025'in ilk gününde sizlerle birlikte olacağız.

So if you, not having a good time on Christmas Day, or if you don't celebrate Christmas, then we will be here.

Yani eğer Noel Günü'nü iyi geçirmiyorsanız ya da Noel'i kutlamıyorsanız o zaman biz burada olacağız.

So we're catering for

Bu nedenle geniş bir kitleye

a wide range of audiences.

hitap ediyoruz .

Really, people who don't like Christmas but normally celebrate it

Gerçekten, Noel'i sevmeyen ama normalde onu kutlayan

or aren't enjoying Christmas Day because maybe they've had an argument with their family,

ya da aileleriyle tartıştıkları

and they've stayed at home or something like that, or people, of course, many people around the world

ve evde kaldıkları ya da buna benzer bir şey olduğu için Noel Günü'nün tadını çıkarmayan insanlar ya da tabii ki insanlar, Dünya çapında pek çok insan

don't celebrate Christmas, so we'll be here for you. Yes.

Noel'i kutlamaz, bu yüzden sizin için burada olacağız. Evet.

And, something I said earlier doesn't even matter if you if you follow a certain festival because of your religion.

Ve daha önce söylediğim bir şey, eğer dininiz nedeniyle belli bir festivali takip ediyorsanız, bunun hiçbir önemi yok.

I love any festival, any celebration.

Her festivali, her kutlamayı seviyorum.

Amrit is.

Amrit öyle.

Hey, I have have you been on before? Amrit?

Hey, daha önce hiç uğradın mı? Amrit mi?

Now there's a name I remember. I'm going to confess something here, Mr. Duncan.

Şimdi hatırladığım bir isim var. Burada bir şeyi itiraf edeceğim Bay Duncan.

Amrit, is, I believe, an Indian name.

Amrit sanırım bir Hint ismi.

Certainly an Asian name.

Kesinlikle bir Asya ismi.

And, I was actually, when I was at college, I had a bit of a a thing for a girl called Amrit.

Ve aslında üniversitedeyken Amrit adında bir kıza karşı bir şeyler hissediyordum.

When you say thing, you mean crush?

Bir şey derken, ezilmeyi mi kastediyorsun?

A bit of a crush?

Biraz aşık mı oldun?

Yes, a bit of a love crush.

Evet, biraz aşk tutkusu.

Oh, on this girl, she was absolutely beautiful, Mr. Steve. Cultures collided.

Bu kız gerçekten çok güzeldi Bay Steve. Kültürler çarpıştı.

And, I was too shy to really say anything, so that never amounted to anything.

Ve gerçekten bir şey söyleyemeyecek kadar utangaçtım, bu yüzden bu hiçbir zaman hiçbir şey ifade etmedi.

But, that name. I haven't seen that name for a long time. But you suddenly ran up.

Ama bu isim. Uzun zamandır bu ismi görmüyordum. Ama aniden koştun.

Reminded me of somebody that I had had a bit of a crush on when I was at college.

Bana üniversitedeyken aşık olduğum birini hatırlattı.

But never mind. That's a that's a thing.

Ama boşver. Bu öyle bir şey ki.

I doubt that you're the same person I got either.

Senin de benimle aynı kişi olduğundan şüpheliyim.

Can I say hello to Steve?

Steve'e merhaba diyebilir miyim?

Go on.

Devam et.

Can I say hello to Marbella?

Marbella'ya merhaba diyebilir miyim?

Marbella? I'm glad you said that name. It is my first time to be with you.

Marbella mı? Bu ismi söylediğine sevindim. İlk defa seninle birlikte oluyorum.

And I really like your stream.

Ve yayınınızı gerçekten çok seviyorum.

Hello to my bobble. It's nice to have you here with us.

Bobble'ıma merhaba. Burada aramızda olmanız çok güzel.

You are welcome, everyone. Everyone is welcome to my lovely little live stream.

Hepiniz hoş geldiniz. Herkesi sevimli küçük canlı yayınıma bekliyoruz.

And we're here.

Ve buradayız.

Oh, no, I would say that's.

Ah, hayır, öyle olduğunu söyleyebilirim.

No, I don't know what you were going to say.

Hayır, ne söyleyeceğini bilmiyorum.

Mr. Steve was in the kitchen this morning, busily making his bread as he.

Bay Steve bu sabah mutfaktaydı ve ekmeğini yapmakla meşguldü.

You does it the weekend. Unfortunately, today something very weird happened to your bread.

Hafta sonu yaparsın. Maalesef bugün ekmeğinizin başına çok tuhaf bir şey geldi.

It's gone wrong. What happened to your bread, Steve? It's gone.

Yanlış gitti. Ekmeğine ne oldu Steve? Gitti.

It's gone. All sort of.

Gitti. Her türlü.

I don't know, it looks like maybe a football that's had something stuck in it.

Bilmiyorum, sanki içine bir şey sıkışmış bir futbol topuna benziyor.

It looks like a deflated football.

Sönmüş bir futbol topuna benziyor.

What's happened?

Mr. Duncan, is that I was try I bought some new flour, a new type of flour.

Ne oldu?

Bay Duncan, yeni bir un, yeni bir tür un almayı denedim.

Which was, like a malt malt loaf, flour.

Bu, malt malt somunu gibiydi, un.

Yes.

Evet.

And, I've noticed before it doesn't seem to work very well when it comes to making bread.

Ve iş ekmek yapmaya gelince pek de işe yaramadığını daha önce fark etmiştim.

So, I shan't be buying that flour again.

O yüzden bir daha o unu almayacağım.

It goes sort of.

Bir nevi gidiyor.

It's strange.

Bu çok tuhaf.

It goes into a sort of a liquid. It goes all weird in the bread machine.

Bir çeşit sıvıya dönüşüyor. Ekmek makinesinde her şey tuhaf gidiyor.

You've got to be careful with these bread machines, because not all types of bread suit them are wheat

Bu ekmek makinelerine dikkat etmelisiniz çünkü her ekmek türü onlara uygun değildir, buğday

rather so normal white, strong white flour or brown flour.

yerine normal beyaz, güçlü beyaz un veya esmer undur.

Wheat is fine.

Buğday iyidir.

But I bought this particular type called a malt low malt loaf flour.

Ama maltlı düşük maltlı somun unu adı verilen bu özel türü satın aldım.

And it's got some things, some ingredients in it which do not suit the bread maker.

Ve içinde ekmek yapımcısına yakışmayan bazı şeyler, bazı malzemeler var.

And yes, a rare occurrence for me to make a loaf of bread that didn't come out according to plan.

Ve evet, benim için plana göre çıkmayan bir somun ekmek yapmak nadir görülen bir olay.

I'm sure it's edible. I'm sure we can toast it

Yenilebilir olduğuna eminim. Eminim kızartabiliriz

and it will be

fine, but, I shall not be using that particular make of a flour any more.

ve sorun olmaz

ama artık o özel un türünü kullanmayacağım.

Mr. Steve is blaming the bread maker. It is?

Bay Steve ekmek yapımcısını suçluyor. Öyle mi?

Well, I mean, I don't do anything if it's the bread maker machine that does everything, you just throw everything in, you know?

Yani her şeyi ekmek yapma makinesi yapıyorsa ben hiçbir şey yapmam, her şeyi içine atarsın, anlıyor musun?

You know what they say, Steve, about Workman always blames his tools.

Workman'in her zaman aletlerini suçladığı hakkında ne derler bilirsin Steve.

I think so, yes, Amrit, I know it's not you.

Öyle düşünüyorum, evet Amrit, onun sen olmadığını biliyorum.

I was just joking.

Sadece şaka yapıyordum.

Your name just reminded me of somebody. But. Yes.

Adın bana birini hatırlattı. Ancak. Evet.

Thank you very much for doing a great job.

Harika bir iş çıkardığınız için çok teşekkür ederim.

Right. Yes. What was that?

Sağ. Evet. Neydi o?

Oh, that's all right.

Sorun değil.

I wasn't quick enough. You carry on. I'm just. I can't read the case to see.

Yeterince hızlı değildim. Sen devam et. Ben sadece. Davayı görmek için okuyamıyorum.

But I've stopped. Stop.

Ama durdum. Durmak.

Stop explaining your inner processes to us. We don't need to hear them.

İçinizdeki süreçleri bize anlatmayı bırakın. Bunları duymamıza gerek yok.

Please.

Lütfen.

By the way, it's coming up to 3:00. Everyone, are you excited?

Bu arada saat 3'e geliyor. Millet, heyecanlı mısınız?

Because we are with you for another hour.

Çünkü bir saat daha sizlerleyiz.

Yes. Yes, indeed. You have another hour of this.

Evet. Evet, gerçekten. Bunun için bir saatin daha var.

Of course.

Elbette.

At this time of year, Steve, a lot of things happen that are seen as festive.

Yılın bu zamanında Steve, şenlik olarak görülen pek çok şey olur.

Things happen that are normally done at this time of year the other night.

Normalde yılın bu zamanında geçen gece yapılan şeyler olur.

And you know what I'm going to say, Steve?

Peki ne söyleyeceğimi biliyor musun Steve?

The other night we went to see a show.

Geçen gece bir gösteriyi izlemeye gittik.

All I'm going to say is it was not

Tek söyleyeceğim bunun

for us.

bizim için olmadığı.

That's all I'm saying.

Bütün söylediğim bu.

It was not for us just to prove that we actually left halfway through.

Sadece yarı yolda kaldığımızı kanıtlamak bizim işimiz değildi.

Now I'm going to explain everything. Now, Steve and I can see you already.

Şimdi her şeyi açıklayacağım. Artık Steve ve ben seni şimdiden görebiliyoruz.

You're starting to do this.

Bunu yapmaya başlıyorsun.

Well, don't worry, Steve, I've got it under control

Endişelenme Steve, her şey kontrolüm altında

because we are going to talk about this particular thing that happens at this time of year,

çünkü yılın bu zamanında olan bu özel şey hakkında konuşacağız,

however good or terrible it may be, we are going to talk about it right now.

ne kadar iyi ya da kötü olursa olsun, bunun hakkında konuşacağız, doğru mu? Şimdi.

Do you know what I'm on about, don't you, Mr..

Ne hakkında konuştuğumu biliyor musunuz, değil mi Bay

Steve, we are talking all about the traditional pantomime pantomime,

Steve, geleneksel pantomim pantomiminden bahsediyoruz

and now there is a brilliant word, the word pantomime.

ve şimdi harika bir kelime var, pantomim kelimesi.

And this is a particular type of show that is put on in the UK quite often across England,

Ve bu, Birleşik Krallık'ta ve İngiltere'nin her yerinde oldukça sık gösterilen özel bir gösteri türüdür

and it is put on in theatres sometimes.

ve bazen sinemalarda da gösterilir.

Maybe the local schools will also have their own pantomime.

Belki yerel okulların da kendi pandomimleri olacaktır.

It is something that is done at this time of year.

Bu yılın bu zamanlarında yapılan bir şey.

And the other night we went to see a pantomime, didn't we? Mr. Steve?

Geçen gece pandomim izlemeye gittik, değil mi? Bay Steve mi?

And it was to say it was,

Ve öyle olduğu da söylenebilirdi;

there was a lot going on on the stage and also off the stage.

sahnede ve sahne dışında pek çok şey oluyordu.

In fact, during one moment some of the people from the stage came into the audience and they were doing certain things.

Hatta bir an sahnedekilerden bazıları seyircilerin arasına geldi ve bazı şeyler yapıyorlardı.

Some kids were also coming from the stage into the audience.

Bazı çocuklar da sahneden seyircilerin arasına geliyordu.

So there were adults taking part, weren't there? And also children.

Yani yetişkinler de katılıyordu, değil mi? Ve ayrıca çocuklar.

And some of the children came into the audience and they they were firing water

Çocuklardan bazıları seyircilerin arasına geldi ve su

pistols, little tiny gun shaped things full of water.

tabancalarıyla ateş ediyorlardı, içi su dolu, silah şeklinde küçük şeyler.

And one of one of the kids, one of the kids.

Ve çocuklardan biri, çocuklardan biri.

Can you believe what the next

Çocuklardan bir sonrakinin bana doğru geldiğine ve aniden suyu

one of the children came up to me and suddenly it fired the water

yüzüme, doğrudan yüzüme

into my face,

sıktığına

directly into into my face on purpose.

inanabiliyor musunuz ?

I could have complained about it, but I didn't.

Bu konuda şikayette bulunabilirdim ama yapmadım.

But I have to say, I have to say I think, why?

Ama şunu söylemeliyim ki, düşündüğümü söylemeliyim, neden?

Why did you do that?

Bunu neden yaptın?

Because it was it me?

Çünkü o ben miydim?

I took it very personally.

Bunu çok kişisel olarak algıladım.

A pantomime is a it's a kind of traditional sort of British,

Bir pantomim

show that goes on around Christmas time that is really for children, for, for families, but particularly for children.

, Noel zamanı civarında devam eden, gerçekten çocuklar için, aileler için, ama özellikle çocuklar için olan , bir tür geleneksel İngiliz

It's a sort of a very light comedy with sort of innuendo and lots of fun things going on on the stage for really for children.

gösterisidir. Gerçekten çocuklara yönelik, sahnede imalar içeren ve pek çok eğlenceli şeyin olduğu çok hafif bir komedi.

Yeah, it's, it's, it's I'm going to explain all about this now, Steve, because we're going to go into this subject in in depth.

Evet, bu, bu, bu konuyu şimdi açıklayacağım Steve, çünkü bu konuyu derinlemesine inceleyeceğiz.

Oh, I bet you weren't expecting that.

Ah, eminim bunu beklemiyordun.

So pantomime as a word, it can be used in other ways.

Yani pantomim bir kelime olarak başka şekillerde de kullanılabilir.

So generally speaking, when we talk about pantomime, the word pantomime is a noun

Yani genel olarak konuşursak, pantomimden bahsettiğimizde pantomim kelimesi,

that refers to a type of performance using movement or mime.

hareket veya mimik kullanan bir performans türünü ifade eden bir isimdir.

So the precise definition of pantomime is not the same as the one we were just talking about.

Yani pantomimin kesin tanımı az önce bahsettiğimiz tanımla aynı değil.

So traditionally the word pantomime meant a type of performance, normally using movement

Yani geleneksel olarak pantomim kelimesi, normalde hareket

or mime, you often see people in the street, don't you?

veya mimik kullanan bir performans türü anlamına geliyordu; insanları sık sık sokakta görüyorsunuz, değil mi?

Doing mimes?

Pandomim mi yapıyorsunuz?

Maybe they are pretending to be trapped

Belki cam bir kutunun veya buna benzer bir şeyin içine

inside a glass box or something like that.

hapsolmuş gibi davranıyorlar .

So it is interesting to note that this word has been around for a long time.

Dolayısıyla bu kelimenin uzun süredir ortalıkta dolaştığını belirtmek ilginçtir.

In fact, I think it.

Aslında öyle düşünüyorum.

I think it dates from Roman times when they used to put on ludicrous plays that make no sense,

Sanırım bu, hiçbir anlam ifade etmeyen, aptal insanların oldukça aptal karakterleri canlandırdığı,

featuring foolish people playing rather silly characters,

normalde abartılı karakterlerin ve eylemlerin yer aldığı bir sahne performansı

a stage performance normally featuring exaggerated characters and actions.

sergileyen gülünç oyunların sahnelendiği Roma zamanlarından kalmadır

So this is the type of thing that we went to see the other night.

. Geçen gece görmeye gittiğimiz türden bir şey bu.

A stage performance normally featuring exaggerated character turns and actions.

Normalde abartılı karakter dönüşleri ve eylemleri içeren bir sahne performansı.

So when we say exaggerate, we mean you make something more than it really is.

Yani abartmak dediğimizde, bir şeyi gerçekte olduğundan daha fazla yaptığınızı kastediyoruz.

Isn't that right, Steve?

Öyle değil mi Steve?

That's correct. Yes. And that's where the humour is derived from.

Bu doğru. Evet. Mizahın kaynağı da burasıdır.

And of course, children particularly like this because they're seeing characters that are over the top characters.

Ve tabii ki çocuklar bundan özellikle hoşlanıyor çünkü üst düzey karakterlerin ötesinde karakterler görüyorlar.

And one of the common, I don't know whether you're going to talk about this,

Ve ortak noktalardan biri, bunun hakkında konuşacak mısınız bilmiyorum

but was certainly one of the very common themes to have in a pantomime is a man dressing up as a woman.

ama bir pantomimde kesinlikle en yaygın temalardan biri, bir erkeğin kadın gibi giyinmesidir.

That's it.

We will be talking about that. And that, of course, is very funny for children.

İşte bu.

Bunun hakkında konuşacağız. Ve bu elbette çocuklar için çok komik.

Because to see him obviously a man.

Çünkü onu görmek açıkça bir erkek.

Yes. Not a man trying to look like a woman, a man dressing as a woman, but obviously is a man.

Evet. Kadın gibi görünmeye çalışan bir erkek değil, kadın gibi giyinen bir erkek ama belli ki bir erkek.

Yeah.

And that, of course, is funny, particularly for children.

Evet.

Ve bu elbette özellikle çocuklar için komik.

Well, we call it we often call it drag, drag or a pantomime dame.

Biz buna genellikle sürükle, sürükle veya pandomim kadını diyoruz.

So drag is when a man dresses up as a woman, but normally for some sort of performance.

Yani drag, bir erkeğin kadın gibi giyinmesidir ama normalde bir tür performans için.

And it is a very British type of humour.

Ve bu oldukça İngiliz tarzı bir mizah.

Whenever you think of things like Monty Python, at some point there is always at least 1 or 2 of them dressed up as women.

Monty Python gibi şeyleri düşündüğünüzde, bir noktada mutlaka bunlardan en az 1 veya 2 tanesi kadın gibi giyiniyor.

So it is it is a very British type of humour because it's funny, because it's funny.

Yani bu oldukça İngiliz tarzı bir mizah çünkü komik, çünkü komik.

You get other exaggerated

Diğer karakterler gibi abartılı hale gelirsiniz

like characters, like you'll get somebody who's there's always an evil person, a bad person. Yes.

, sanki her zaman kötü bir insan, kötü bir insan olan birisini elde edersiniz. Evet.

And they're very, you know, they're being over the top in a, in a comedic way.

Ve onlar çok, bilirsiniz, komedi açısından zirveye çıkıyorlar.

That's it. They're the baddie and everyone's going boo from the audience.

İşte bu. Onlar kötü adam ve herkes seyircilerden yuhalıyor.

It's just a tradition. Yeah, it's that's it.

Bu sadece bir gelenek. Evet, bu kadar.

Another, definition in the UK.

Başka bir tanım, Birleşik Krallık'ta.

So here we go.

In the UK, a pantomime is a type of show put on around Christmas time for children.

İşte başlıyoruz.

Birleşik Krallık'ta pantomim, Noel zamanı çocuklara yönelik olarak düzenlenen bir gösteri türüdür.

So again, this is the show that we went to see the other night.

Geçen gece izlemeye gittiğimiz gösteri yine bu.

That was

Bu

let's just say it was absolutely crazy.

kesinlikle çılgıncaydı diyelim.

So many things going on.

Pek çok şey oluyor.

Even though one child came into the audience and squirted a water pistol into my face.

Hatta bir çocuk seyircilerin arasına gelip suratıma su tabancası sıktı.

Why, there was the giant balls being thrown into the audience, right?

Seyircilere dev toplar atılıyordu değil mi?

And giant, huge, great sort of inflated balls that were being thrown.

Ve fırlatılan devasa, çok büyük, şişirilmiş toplar.

They were like large beach ball, large beach balls, people in exaggerated giant costumes.

Büyük plaj topu gibiydiler, büyük plaj toplarıydılar, abartılı dev kostümler giymiş insanlardı.

At one point we had huge penguins, about ten foot tall penguins going across the stage.

Bir noktada devasa penguenlerimiz vardı, yaklaşık üç metre boyunda sahne boyunca ilerleyen penguenler.

Yeah, so?

Evet, öyle mi?

So everything is larger than it normally is and exaggerated.

Yani her şey normalde olduğundan daha büyük ve abartılı.

Which children like, which children like, and also some adults like as well.

Hangi çocukların hoşlandığı, hangi çocukların hoşlandığı ve ayrıca bazı yetişkinlerin de hoşlandığı.

And some of them, some of them don't really like.

Ve bazıları, bazıları pek hoşlanmıyor.

The show is normally an adapted version of a fable or a fairy tale.

Gösteri normalde bir masalın veya masalın uyarlanmış bir versiyonudur.

So quite often the pantomime that is performed is a type of show based on a well known story, a well known fairy tale.

Çoğu zaman gerçekleştirilen pantomim, iyi bilinen bir hikayeye, iyi bilinen bir peri masalına dayanan bir gösteri türüdür.

And I'm sure you can think of many of them.

Ve eminim ki çoğunu aklınıza getirebilirsiniz.

They're a Christmas pantomime, features exaggerated characters, jokes, songs and

Bunlar abartılı karakterler, şakalar, şarkılar ve

innuendo.

imalar içeren bir Noel pandomimidir.

And that, again, is a very British type of humour.

Ve bu da yine İngiliz tarzı bir mizah.

It is where you say something that might sound,

Kulağa hoş ya da güzel gelebilir, bilemiyorum, hoş ya da güzel

I don't know, pleasant or nice, but there might also be another meaning that is a little naughty as well.

gelebilecek bir şey söylediğiniz yerdir , ancak aynı zamanda biraz yaramaz olan başka bir anlamı da olabilir.

So you might say something that could be taken two ways.

Yani iki şekilde anlaşılabilecek bir şey söyleyebilirsiniz.

You might say, oh, oh, I, I'm probably not going to do it now.

Şunu diyebilirsiniz: ah, ah, muhtemelen bunu şimdi yapmayacağım.

I was going to say something really rude.

Gerçekten kaba bir şey söyleyecektim.

That was not an innuendo that I was going to say.

Bu söyleyeceğim bir ima değildi.

So innuendo is something you say that is not rude, but it could be taken as rude.

Yani ima, kaba olmayan ama kaba olarak algılanabilecek bir şeydir.

I suppose it depends how you say it and how you take it.

Sanırım bunu nasıl söylediğinize ve nasıl karşıladığınıza bağlı.

Oh, you see, that's an innuendo that isn't entendres.

Görüyorsun ya, bu kast olmayan bir ima.

You see, that is an innuendo that I just did. Then. Steve.

Görüyorsunuz, bu az önce yaptığım bir ima. Daha sonra. Steve.

Yes. I mean,

Evet. Yani,

as you say, trying to think of some examples of,

sizin de söylediğiniz gibi, genellikle pantomime dönüştürülen masallardan

fairy tales that are commonly turned into pantomime.

bazı örnekler düşünmeye çalışıyorum .

Well, I'm and maybe I'm going to look at them in a minute. Right. Okay.

Evet, öyleyim ve belki bir dakika sonra onlara bakacağım. Sağ. Tamam aşkım.

So so Christmas pantomimes, they have humour

Noel pantomimleri de öyle, çocuklara yönelik bir

that is directed at the children, but also there is a type of humour that we call innuendo,

mizahları var , ama aynı zamanda ima dediğimiz bir tür mizah da var,

which means that you are saying something that could also be rude or a little naughty, but the children don't get that.

bu da sizin kaba ya da biraz yaramaz olabilecek bir şey söylediğiniz anlamına geliyor ama çocuklar bunu yapmıyor. Anlamıyorum.

That's it. They will not understand that joke.

İşte bu. Bu şakayı anlamayacaklar.

The adults understand that joke, but the children don't.

Yetişkinler bu şakayı anlıyor ama çocuklar anlamıyor.

Although these days I think I think the kids do understand it.

Gerçi bugünlerde çocukların bunu anladığını düşünüyorum.

The jokes are normally aimed at the children, whilst the innuendo goes, for the adults.

Şakalar normalde çocukları hedef alırken, imalar yetişkinlere yöneliktir.

As Mr. Steve just correctly said,

Bay Steve'in doğru bir şekilde söylediği gibi,

the performance is normally colourful and

performans normalde renkli ve

chaotic.

kaotiktir.

I think that definitely describes the show we went to see the other night, and there's a lot of audience interaction.

Bence bu kesinlikle geçen gece izlemeye gittiğimiz gösteriyi anlatıyor ve çok fazla izleyici etkileşimi var.

From the actors on the stage, and the, the script itself

Sahnedeki oyunculardan ve

for the production is, is, is very there's a lot of ad libbing from the people on the stage.

prodüksiyonun senaryosunun kendisi, sahnedeki insanlardan çok fazla doğaçlama var.

It's a very loosely scripted, type of performance,

Herkesin birbirine ne söylediği konusunda çok katı olduğu normal bir gösteriye ve pandomime benzemeyen,

not like a normal show where everyone is very strict in what they're saying to each other and a pantomime.

çok gevşek senaryolu bir performans türü .

It's it's very sort of ad hoc.

Bu çok geçici bir durum.

Quite often they've got a few basic themes they're going to go through and some lines, but

Çoğu zaman işleyecekleri birkaç temel tema ve bazı satırlar var, ancak

because the audience is involved, it all gets very chaotic and, it's just designed as entertainment for children.

izleyici de dahil olduğu için her şey çok kaotik hale geliyor ve sadece çocuklar için eğlence olarak tasarlandı.

It certainly did get chaotic the other night.

Geçen gece kesinlikle kaotik bir hal aldı.

I might even say a little too chaotic. Yes. Thank you Vitus, thank you for that

Hatta biraz fazla kaotik bile diyebilirim. Evet. Vitesse , "Teşekkür ederim Vitus, bu ima için teşekkür ederim

innuendo, says Vitesse.

" diyor.

Allusive or oblique remark or hint?

Kinayeli veya dolaylı bir açıklama veya ipucu mu?

Typically a suggestive or disparaging one. Yes.

Tipik olarak müstehcen veya aşağılayıcı bir ifade. Evet.

So something that could be taken in a nice way or a not so nice way, maybe something that is a little rude or even insulting.

Yani hoş bir şekilde ya da pek hoş olmayan bir şekilde alınabilecek bir şey, belki biraz kaba, hatta aşağılayıcı bir şey.

A type of sarcasm.

Bir tür alaycılık.

Even so, the performance is normally loud and colourful and chaotic.

Buna rağmen performans normalde gürültülü, renkli ve kaotiktir.

Here we go, Steve.

İşte başlıyoruz Steve.

The characters are often loud and colourful as well, and as you can see, this is what Steve mentioned a few moments ago.

Karakterler genellikle gürültülü ve renklidir ve görebileceğiniz gibi Steve'in birkaç dakika önce bahsettiği şey buydu.

Quite often we will have men

Çoğu zaman sahnede kadın gibi giyinmiş

dressed as women performing on stage.

erkeklerimiz olur .

So this is something that is very traditional.

Yani bu çok geleneksel bir şey.

So this is not something that's just started to happen in pantomime.

Yani bu pandomimde yeni başlayan bir şey değil.

This is been around for maybe getting on for a hundred years.

Bu belki yüz yıldır devam ediyor.

Isn't that strange?

Bu tuhaf değil mi?

So men dressing up as women is not a new thing.

Yani erkeklerin kadın gibi giyinmesi yeni bir şey değil.

It's been around for a very long time. Also, they have the reverse.

Çok uzun zamandır ortalıkta dolaşıyor. Ayrıca onların tam tersi de var.

They have women dressing as men. Yeah. So like Peter Pan, for example. Okay,

Erkek gibi giyinen kadınları var. Evet. Mesela Peter Pan gibi. Tamam,

you will have a woman playing the the male role.

erkek rolünü oynayan bir kadın olacak.

So it's the other. It can be the other way around as well.

Yani diğeri. Bunun tersi de olabilir.

So it does happen.

Yani oluyor.

So the characters are often loud and colourful in various ways.

Dolayısıyla karakterler genellikle çeşitli şekillerde gürültülü ve renklidir.

Maybe the characters are a little loud, maybe they are

Belki karakterler biraz gürültülüdür, belki

a, playing a good character or maybe an evil character as well.

iyi bir karakteri, belki de kötü bir karakteri canlandırıyorlar.

It can happen.

Bu olabilir.

The stories adapted include

Uyarlanan öyküler arasında

Cinderella, a very well-known fairy tale.

çok iyi bilinen bir masal olan Cinderella da yer alıyor.

Cinderella, you shall go to the ball, or Cinderella.

Cinderella, baloya gideceksin ya da Cinderella.

But then she goes, and what happens? Steve?

Ama sonra gider ve ne olur? Steve mi?

Well, she, she, meets a prince, and, she's got ugly sisters, and, she meets it, meets a prince.

O, bir prensle tanışır, çirkin kız kardeşleri vardır ve onunla tanışırsa, bir prensle tanışır.

Her sisters don't want her to be happy.

Kardeşleri onun mutlu olmasını istemiyor.

She loses her shoe, and, the prince wants to find out, which girl in the village this shoe fits.

Ayakkabısını kaybeder ve prens bu ayakkabının köydeki hangi kıza uyduğunu öğrenmek ister.

Yeah, because she, she has to run away at midnight

Evet, çünkü gece yarısı kaçmak zorunda kalacak

because all of the things she's wearing, and everything, all of the magic will disappear.

çünkü giydiği her şey, her şey, tüm sihir yok olacak.

So she has to run away, but she leaves behind one glass slipper, which I always think is is is a bit of a plot hole.

Bu yüzden kaçmak zorunda ama arkasında bir cam terlik bırakıyor ki ben bunun her zaman biraz karmaşık bir durum olduğunu düşünürüm.

Because if everything vanishes, the glass slipper would also vanish, you see?

Çünkü her şey yok olursa cam terlik de yok olur, anlıyor musun?

Well, you know that that is a huge plot hole.

Bunun büyük bir komplo deliği olduğunu biliyorsun.

There's always plot holes.

Her zaman olay örgüsünde boşluklar vardır.

Just. It's best not to think too much about the, the plot.

Sadece. Konu hakkında çok fazla düşünmemek en iyisi.

Just accept it for what it is.

Sadece onu olduğu gibi kabul et.

I may just have I missed I may just have found a huge plot hole in Cinderella, I mean, Cinderella, it was originally a story, a film,

Gözden kaçırmış olabilirim Cinderella'da çok büyük bir olay örgüsü açığı bulmuş olabilirim, yani Cinderella aslında bir hikayeydi, bir filmdi

but it can be turned into a pantomime, which means it then becomes an exaggerated form

ama pantomime dönüştürülebilir, yani daha sonra abartılı bir olay haline gelir

of its original intention with humour and outlandish characters, etc..

. mizah ve tuhaf karakterler vb. ile asıl amacı.

Yes. So the stories include Cinderella also, Jack and the Beanstalk, a very well-known, also quite a gruesome fairy tale.

Evet. Yani hikayeler arasında Cinderella, Jack ve Fasulye Sırığı da yer alıyor; çok iyi bilinen, aynı zamanda oldukça tüyler ürpertici bir peri masalı.

You might not realise this stuff, but most fairy tales or fables are actually

Bunun farkında olmayabilirsiniz, ancak çoğu peri masalı veya fabl aslında

quite gruesome and violent and they're originally written for children.

oldukça dehşet verici ve şiddet içerir ve orijinal olarak çocuklar için yazılmıştır.

Believe it or not, they were written for children, but they they often they are often really violent and dark,

İster inanın ister inanmayın, çocuklar için yazılmışlardı, ancak genellikle gerçekten şiddetli ve karanlıktırlar;

including Jack and the Beanstalk, who tries to chop up Jack the

dev Jack'i parçalamaya çalışan Jack ve Fasulye Sırığı

the giant and, Jack who climbs up the magic beanstalk.

ve sihirli fasulye sapına tırmanan Jack dahil.

So that's another one that is often done at Christmas time.

Bu da genellikle Noel zamanında yapılan bir başka şey.

Snow as a pantomime. As a pantomime. Snow white.

Pandomim olarak kar. Pandomim olarak. Karbeyaz.

Waiting for Prince Charming to come.

Yakışıklı Prens'in gelmesini bekliyorum.

Puss in boots. Sorry. Puss in boots. Another one.

Çizmeli kedi. Üzgünüm. Çizmeli kedi. Bir tane daha.

But I'm sure a lot of people will have gone to see a pantomime.

Ama eminim ki pek çok insan pandomim izlemeye gitmiştir.

It wasn't suitable for us.

Bize uygun değildi.

It was just to live.

Sadece yaşamaktı.

We're getting too old, Mr. Duncan. Maybe, we're getting too old to enjoy a pantomime.

Çok yaşlanıyoruz Bay Duncan. Belki de pantomim izlemekten keyif alamayacak kadar yaşlanıyoruz.

And, Well, Toby, if I can be honest with you, I didn't want to go anyway.

Ve Toby, sana karşı dürüst olmam gerekirse zaten gitmek istemedim.

You know, I knew that I probably wouldn't enjoy it. And I was right.

Biliyor musun, muhtemelen bundan keyif almayacağımı biliyordum. Ve ben haklıydım.

Especially when that kid came up to me and squirted water straight in my face, which they shouldn't have done.

Özellikle de o çocuk yanıma gelip yüzüme su fışkırttığında ki yapmamalıydılar.

They shouldn't have done that anyway.

Zaten bunu yapmamaları gerekirdi.

It was, you know, we supported our friend who is as we speak, Mr.

Biliyorsunuz,

Duncan, as we speak in a performance right now. Of fact

şu anda konuştuğumuz gibi olan dostumuz Bay Duncan'ı bir performansta konuşurken destekledik. Aslında

of that, because he's had to do eight performances this week.

öyle çünkü bu hafta sekiz performans sergilemek zorunda kaldı.

Yesterday he had to do three performances, set quite a big theatre near Wolverhampton,

Dün üç gösteri yapması gerekiyordu, Wolverhampton yakınlarında oldukça büyük bir tiyatro kurdu

and it's an amateur, production company that put on these shows.

ve bu gösterileri düzenleyen amatör bir yapım şirketiydi.

And, and he's having to do eight of them.

Ve bunlardan sekizini yapmak zorunda.

He was playing one of the, the brothers, in this particular play that we pantomime that we went to see, it was, it was Robin Hood.

İzlemeye gittiğimiz pantomim oyununda kardeşlerden birini oynuyordu, o Robin Hood'du.

Robin Hood pantomime version of Robin Hood.

Robin Hood, Robin Hood'un pantomim versiyonu.

Of course, he was the, the highwayman, the famous, the guy that used to rob the rich and give it to the poor Robin Hood.

Elbette o, eşkıyaydı, ünlüydü, zenginleri soyup fakir Robin Hood'a veren adamdı.

Robin hood riding on his horse, riding in.

Robin Hood atına binmiş, içeri giriyor.

Where was it?

Nottingham, Sherwood, Sherwood Forest, which isn't too far from here.

Neredeydi?

Nottingham, Sherwood, Sherwood Ormanı, buraya çok da uzak değil.

No it isn't, it's just over there. There it is. I can see it from here.

Hayır değil, hemen orada. İşte burada. Buradan görebiliyorum.

There's a famous oak tree that's hundreds and hundreds of years old.

Yüzlerce yıllık ünlü bir meşe ağacı var.

And also, Peter Pan as well.

Ve ayrıca Peter Pan da.

Peter Pan, I think Peter Pan is the most popular of all the pantomimes and also shows for children.

Peter Pan, bence Peter Pan tüm pantomimlerin ve çocuklara yönelik gösterilerin en popüleri.

Of course, the boy

Tabii

who never grew up.

hiç büyümeyen çocuk.

I know I'm not talking about me often played by a girl or a young.

Bir kızın ya da bir gencin sıklıkla oynadığı benden bahsetmediğimi biliyorum.

Yeah, young woman you see in in the pantomime. So it works both ways. It works both ways.

Evet, pantomimde gördüğünüz genç kadın. Yani her iki yönde de çalışır. Her iki şekilde de çalışır.

But the comedy, there's not much comedy in Peter Pan being played by a girl, but there's a lot of comedy in men

Ama komedi, Peter Pan'ın bir kız tarafından canlandırılmasında pek komedi yok, ama erkeklerin

dressing up in gigantic, over-the-top dresses and with with with ludicrous makeup on and huge wigs.

devasa, abartılı elbiseler giymesi ve gülünç makyaj ve kocaman peruklarla giyinmesinde çok fazla komedi var.

So don't get that confused. They're not doing it because they want to be women.

O yüzden bu kadar kafanızı karıştırmayın. Bunu kadın olmak istedikleri için yapmıyorlar.

They're doing it for the comedy.

Komedi olsun diye yapıyorlar.

And it during the war, when a concert parties were putting on shows, for the men,

Ve savaş sırasında, Birinci Dünya Savaşı'nda yurtdışında bulunan ve savaşa giden

who were abroad, going to war in the first, Second World War.

erkekler için konser partileri gösteriler düzenlerken

They used to put on

. Askerler için oyunlar

plays, for the troops.

oynarlardı .

And quite often the men would have to dress as women because the plays or whatever they were putting on had to have a woman in it.

Ve çoğu zaman erkekler kadın gibi giyinmek zorunda kalıyordu çünkü oyunların ya da sahneledikleri her şeyin içinde bir kadın olması gerekiyordu.

So they, they dressed as a woman for comedy.

Yani komedi için kadın kılığına girdiler.

And of course, it's very funny, isn't it? When you see a man dressed up as a woman, it's always funny.

Ve tabii ki çok komik, değil mi? Kadın gibi giyinmiş bir erkek gördüğünüzde, bu her zaman komiktir.

Yeah. It's not. It's not funny when you see a woman dressing up as a mate can be funny.

Evet. Öyle değil. Bir kadının eş gibi giyindiğini görmek komik olabilir.

Okay, so this is the comedy element is particularly that person is quite big.

Tamam, yani bu komedi unsuru özellikle o kişinin oldukça büyük olması.

And, let's just say robust.

Ve sadece sağlam diyelim.

Steve. Steve,

Steve. Steve,

sometimes, sometimes you have to know where to stop that sentence.

bazen, bazen bu cümleyi nerede durduracağını bilmen gerekir.

I'm not insulting anyone, but, No, no, there's nothing. There's nothing funny about a lady

Kimseye hakaret etmiyorum ama Hayır, hayır, hiçbir şey yok. Bir bayanın ya da bir bayan gibi giyinen bir erkeğin komik bir yanı yoktur

or a man dressed as a lady.

.

Nothing funny whatsoever.

Hiç komik bir şey yok.

Even though it is sometimes hilarious, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse bazen komik olsa da.

And of course, the soldiers used to go abroad and they would dress as abroad.

Ve elbette askerler yurt dışına gider, yurt dışında giyinirlerdi.

Do you like that, Steve?

Bu hoşuna gitti mi Steve?

Oh, there's a joke, Mr. Duncan. That's a good one.

Bir şaka var Bay Duncan. Bu iyi bir şey.

Yes. Can I say hello to to lonely UVA?

Evet. Yalnız UVA'ya merhaba diyebilir miyim?

Well, your name suggests that you're not very happy, but this is one place where you will not be lonely.

İsminiz pek mutlu olmadığınızı gösteriyor ama burası yalnız kalmayacağınız tek yer.

You out, on this live stream. Because.

Bu canlı yayında siz de varsınız. Çünkü.

And lots of people have been saying hello to you because this is a place where friends come together and have a bit of fun.

Ve pek çok insan sana merhaba diyor çünkü burası arkadaşların bir araya gelip biraz eğlendiği bir yer.

So we hope you don't feel lonely today.

Bu yüzden bugün kendinizi yalnız hissetmemenizi umuyoruz.

Illusion. Yes.

Yanılsama. Evet.

That is a good word. You are right. Illusion.

Bu güzel bir kelime. Haklısın. Yanılsama.

Something that is done in a way to appear real or maybe something that is is not quite as it seems.

Gerçek gibi görünecek şekilde yapılan bir şey ya da belki de tam olarak göründüğü gibi olmayan bir şey.

You allude to something you hint it's something maybe,

Bir şeyi ima ediyorsun, bunun belki bir şey olduğunu ima ediyorsun,

but it is.

ama öyle.

It is interesting when we talk about things like pantomimes, a very British thing as a phrase, of course, as a phrase. Mr..

Pantomim gibi şeylerden bahsettiğimizde ilginç oluyor, tabi ki bir tabir olarak çok İngiliz bir şey, tabi ki bir tabir olarak. Bay

Steve, we can describe any chaotic situation as a pantomime.

Steve, her türlü kaotik durumu pantomim olarak tanımlayabiliriz.

Maybe you went to, I don't know, something, maybe a works meeting.

Belki gittin, bilmiyorum, bir şeye, belki bir iş toplantısına.

And there was a big event taking place and lots of people were supposed to appear

Büyük bir olay yaşanıyordu ve birçok insanın sahneye çıkıp

and give their own individual speeches, but everything kept going wrong and people kept turning up late.

kendi konuşmalarını yapması gerekiyordu ama her şey ters gitmeye devam etti ve insanlar geç gelmeye devam etti.

And then sometimes the the equipment or the microphone wouldn't work and everything kept going wrong.

Ve bazen ekipman ya da mikrofon çalışmıyor ve her şey ters gitmeye devam ediyordu.

You might describe that situation as a pantomime.

Bu durumu bir pantomim olarak tanımlayabilirsiniz.

Yeah. You. I got this working for this company. It's like being in a pantomime. Yes.

Evet. Sen. Bunu bu şirkette çalışarak başardım. Bir pantomimde olmak gibi. Evet.

Chaotic situation, things going wrong, nothing quite working.

Kaotik bir durum, işler ters gidiyor, hiçbir şey yolunda gitmiyor.

Maybe it happens in the end. Maybe it all comes because in the end, in a pantomime, of course.

Belki sonunda olur. Belki de bunların hepsi sonuçta bir pantomimde olduğu için geliyor elbette.

Good.

Always, triumphs over evil.

İyi.

Her zaman kötülüğe karşı zafer kazanır.

The baddies always get their comeuppance. Come Uppance, there's a good word for you.

Kötüler her zaman karşılığını alır. Haydi Uppance, sana güzel bir söz var.

So they get, punished.

Yani cezalandırılıyorlar.

Punished? Really?

Cezalandırıldı mı? Gerçekten mi?

Well, that their company is is the their reward for being bad.

Kötü olmanın ödülü onların şirketi.

But yes, they get punished that, you know, bad people in a pantomime, always, always lose.

Ama evet, pantomimdeki kötü insanların her zaman kaybetmesi nedeniyle cezalandırılıyorlar.

And good people always win.

Ve iyi insanlar her zaman kazanır.

That's it. Unlike life. But,

İşte bu. Hayatın aksine. Ama

I, I then sometimes life can be a pantomime.

ben, ben bazen hayat bir pandomim olabiliyor.

Live can be a pantomime. Yes. Chaos.

Canlı bir pandomim olabilir. Evet. Kaos.

Things happening randomly.

Rastgele gelişen olaylar.

Things you have little control over.

Üzerinde çok az kontrolünüz olan şeyler.

Is a pantomime. Yes.

Bir pantomim. Evet.

Something crazy.

Çılgın bir şey.

I hope you've enjoyed that.

Umarım bundan keyif almışsınızdır.

That that's a that's a little bit of British culture.

Bu biraz da İngiliz kültürüne ait bir şey.

Something you may not have come across before.

Daha önce karşılaşmadığınız bir şey olabilir.

Something that you may have heard of, but maybe you were unsure of what it actually is.

Belki duymuşsunuzdur ama gerçekte ne olduğundan emin olamadığınız bir şey.

Pantomime. Every Christmas, lots of people have

Pantomim. Her Noel'de birçok insan

pantomimes.

pantomim yapar.

They pantomime, they call it it's pantomime season.

Pandomim yapıyorlar, buna pandomim sezonu diyorlar.

Yeah, it's it's it because there's it's just that time of the year when lots of companies put on pantomimes because they're popular.

Evet, öyle çünkü yılın bir döneminde pek çok şirket popüler olduğu için pantomimler sergiliyor.

They sell well.

İyi satıyorlar.

So particularly for amateur, amateur,

Yani özellikle amatör, amatör,

production companies, they make lots of money.

yapım şirketleri çok para kazanıyorlar.

They're cheap to put on, they make lots of money, and then they can use that money to fund their next proper show. Yes.

Giymeleri ucuz, çok para kazanıyorlar ve sonra bu parayı bir sonraki uygun şovlarını finanse etmek için kullanabilirler. Evet.

Yes, definitely.

Evet, kesinlikle.

What I was going to say, Steve, Christmas is coming and it is an exciting time of year.

Söyleyecektim Steve, Noel yaklaşıyor ve yılın heyecan verici bir zamanı.

I have to say, there are certain things that I always think of from my childhood because let's face it, as we said earlier,

Şunu söylemeliyim ki, çocukluğumdan beri hep aklıma gelen bazı şeyler var çünkü kabul edelim ki, daha önce de söylediğimiz gibi,

a lot of the things that happen at this time of year are aimed at children.

yılın bu zamanlarında olan birçok şey çocukları hedef alıyor.

Christmas is a magic time.

Noel sihirli bir zamandır.

It is a wonderful time of year.

Yılın harika bir zamanı.

We love Christmas very much.

Noel'i çok seviyoruz.

Here, and there are certain things that I that I used to look forward to as a kid,

Burada, çocukken sabırsızlıkla beklediğim bazı şeyler var

and this might sound like a strange thing to mention, but it was always something

ve bunlardan bahsetmek garip gelebilir ama

that filled me full of excitement whenever I saw this particular thing.

bu özel şeyi ne zaman görsem beni heyecanla dolduran bir şeydi.

So I'm going to show it to you now.

O yüzden şimdi size bunu göstereceğim.

I'm sure you will know what I'm referring to as soon as you see it. Steve.

Eminim gördüğünüz anda neyden bahsettiğimi anlayacaksınız. Steve.

But this is something that used to arrive at the house.

Ama bu eskiden eve gelen bir şey.

It would come through the letterbox, or it would be delivered by the local newsagent,

Posta kutusundan gelirdi ya da yerel gazete bayisi tarafından teslim edilirdi

and it would always be the most exciting thing during the days leading up to Christmas.

ve Noel'e yaklaşan günlerde her zaman en heyecan verici şey olurdu.

And there it is on the screen now.

Ve işte şimdi ekranda.

Oh yes, the TV guide, the TV guide.

Ah evet, TV rehberi, TV rehberi.

There was only one in those days. There were two.

O günlerde sadece bir tane vardı. İki tane vardı.

There was Radio Times and TV times.

Radyo Times ve TV zamanları vardı.

Yes, there were very few of them. That's it. So?

Evet, çok az sayıda vardı. İşte bu. Bu yüzden?

So there were two different ones.

Yani iki farklı şey vardı.

But we always look forward to the Christmas

Ancak Noel dergisini ve tüm TV programlarını

magazine, all of the TV programmes,

her zaman sabırsızlıkla bekliyoruz

because they had the programmes not only for Christmas but also into the New year.

çünkü sadece Noel için değil, Yeni Yıl için de programlar vardı.

So it was many, many days of the schedule of everything that was going to appear on television.

Yani televizyonda görünecek her şeyin programı çok ama çok gündü.

And it was it was such an exciting that I don't know why.

Ve o kadar heyecan vericiydi ki nedenini bilmiyorum.

As a kid I used to love the TV guide.

Çocukken TV rehberini severdim.

As a child, I used to love looking at everything that was going to be on during Christmas.

Çocukken Noel'de olacak her şeye bakmayı severdim.

You could circle all the things that you wanted to watch because you were on holiday.

Tatilde olduğunuz için izlemek istediğiniz her şeyi daire içine alabilirsiniz.

The children were, you know, off for two weeks, and well, at least a week, if not two weeks.

Çocuklar iki hafta, yani iki hafta olmasa da en az bir hafta izinliydiler.

And they used to they would show all sorts of unusual programmes, film.

Ve her türden olağandışı program, film gösterirlerdi.

Yes, Christmas films.

Evet, Noel filmleri.

And, in those days when we were growing up, there were only three channels.

Ve bizim büyüdüğümüz o günlerde sadece üç kanal vardı.

So you only had three channels to pick from.

Yani seçebileceğiniz yalnızca üç kanal vardı.

So it was very easy to work out programmes you wanted to watch.

Yani izlemek istediğiniz programları hazırlamak çok kolaydı.

I mean, can you, could you actually have a TV guide now with all the channels in?

Yani, artık tüm kanalları içeren bir TV rehberiniz olabilir mi?

Well, they still have it, but with the main TV channels.

Hala var ama ana TV kanallarında.

So now we have five main TV channels.

Artık beş ana TV kanalımız var.

But of course, if you have digital television there are hundreds.

Ama tabi ki dijital televizyonunuz varsa yüzlercesi var.

So I think it is hard to list all of them.

Bu yüzden hepsini listelemenin zor olduğunu düşünüyorum.

But these magazines still exist, but they are in a very different format.

Ama bu dergiler hala var ama formatları çok farklı.

But it was always, always the most exciting.

Ama bu her zaman ama her zaman en heyecan vericiydi.

So I can't tell you how excited I was as a kid to have one of these in my hand and look at all of the movies that we're going to be on.

Çocukken bunlardan birini elime alıp oynayacağımız tüm filmlere bakarken ne kadar heyecanlandığımı size anlatamam.

And sometimes, of course, they would show movies that had never been shown on television before.

Bazen de daha önce televizyonda gösterilmeyen filmleri gösteriyorlardı elbette.

I remember one Christmas when they showed Star Wars for the first time ever, and that was at Christmas.

Star Wars'u ilk kez gösterdikleri bir Noel'i hatırlıyorum ve o da Noel'di.

And it was so exciting sitting in your living room watching Star Wars on your television.

Ve oturma odanızda oturup televizyonunuzda Star Wars'u izlemek çok heyecan vericiydi.

It was incredible.

İnanılmazdı.

We always got excited when my father did because they'd always show a James Bond film at Christmas.

Babam bunu yaptığında hep heyecanlanırdık çünkü Noel'de her zaman bir James Bond filmi gösterirlerdi.

Yeah. See, don't forget, if you're, you know, of a certain age.

Evet. Bakın, eğer belli bir yaştaysanız, unutmayın.

Yeah.

Evet. Bir filmi internette büyüleyip izleyemeyeceğiniz zamanlar vardı.

There were times when you couldn't just magic a film up on the internet and watch it.

You had to wait for it to be shown on television, and it would only be shown at certain times of the year, usually.

Televizyonda gösterilmesini beklemek gerekiyordu ve genellikle yılın yalnızca belirli zamanlarında gösteriliyordu.

So James Bond films were always shown on Christmas Day as, like the main highlight, to watch.

Yani James Bond filmleri her zaman Noel Günü'nde, izlenecek ana olay gibi gösteriliyordu.

And if you hadn't seen it at the cinema or if you'd seen it at the cinema years ago, here was your opportunity to watch it again.

Ve eğer onu sinemada izlemediyseniz ya da yıllar önce sinemada izlediyseniz işte tekrar izleme fırsatınız.

And so it was a great, it was a great excitement.

Ve bu büyük bir heyecandı, büyük bir heyecandı.

On Christmas Day, we'd have Christmas meal, we'd watch, the Queen at 3:00, and then we'd sit down and watch, a James Bond film

Noel Günü, Noel yemeği yerdik, saat 3:00'te Kraliçe'yi izlerdik, sonra oturup bir James Bond filmi izlerdik

and all of these things would just be shown on television.

ve bunların hepsi televizyonda gösterilirdi.

They were broadcast, so.

Yayınlandılar yani.

So there was no digital television way back in the 1970s, no digital TV.

Yani 1970'lerde dijital televizyon yoktu, dijital televizyon yoktu.

You just had free TV channels and that was it. Nothing else.

Sadece ücretsiz TV kanallarınız vardı ve hepsi bu. Başka bir şey yok.

So it is strange.

Bu çok tuhaf.

You're right.

Steve, I wrote there are certain films, certain movies that they always show at Christmas.

Haklısın.

Steve, Noel'de her zaman gösterilen belirli filmler, belirli filmler olduğunu yazmıştım.

I don't know why this is a weird one.

Bunun neden tuhaf olduğunu bilmiyorum.

I don't know why they always show war films.

Neden sürekli savaş filmleri gösteriyorlar anlamıyorum.

Yes. On Christmas Day, war film, Bridge over the River Kwai.

Evet. Noel Günü, savaş filmi, Kwai Nehri Üzerindeki Köprü.

Always the same. Movies. Guns of Navarone. Yes.

Her zaman aynı. Filmler. Navarone'un silahları. Evet.

Were the popular films I used to show the Great Escape.

Büyük Kaçış'ı gösterdiğim popüler filmler bunlardı.

The Great Escape every year.

Her yıl Büyük Kaçış.

And of course, that well-known felon murder on the Orient Express, which is one of my favourite Christmas films.

Ve tabii ki en sevdiğim Noel filmlerinden biri olan Doğu Ekspresi'ndeki meşhur suçlu cinayeti.

Yes, I always showed that one as well.

Evet, bunu da hep gösterdim.

And, anyway, it's a time to relax and, and just watch things and, and stop

Ve her neyse, rahatlamanın ve sadece bir şeyler izlemenin ve

when it's two weeks or a week, depending on how much holiday you have, just to forget about your work.

ne kadar tatiliniz olduğuna bağlı olarak iki hafta veya bir hafta olduğunda sırf işinizi unutmak için durmanın zamanıdır

Forget about your troubles.

. Sorunlarınızı unutun.

Sit down, relax, have a load of unhealthy snacks and watch a film.

Oturun, rahatlayın, bir sürü sağlıksız atıştırmalık alın ve film izleyin.

Yes, and it's probably the only time we actually sit down and watch a film.

Evet ve muhtemelen oturup film izlediğimiz tek zaman bu.

Let's face it. So you going to talk about certain things with films in a bit?

Kabul edelim. Peki biraz sonra filmlerle ilgili bazı şeylerden bahsedecek misin?

We are going to. Right? Yes. So stay tuned. Something exciting to come.

Biz gidiyoruz. Sağ? Evet. Bu yüzden bizi izlemeye devam edin. Heyecan verici bir şey gelecek.

We've got where we're also going to be talking in a few moments about things that were said in movies

Pek çok insanın tekrarlayacağı alıntılara dönüşen

that have become quotes that a lot of people will repeat.

filmlerde söylenen şeyler hakkında da birkaç dakika içinde konuşacağımız bir noktaya geldik

So I'm sure you can think of 1 or 2 out there in YouTube land.

. Eminim YouTube diyarında 1 veya 2 tanesini aklınıza getirebilirsiniz.

All of that coming up in a little while.

Bunların hepsi kısa bir süre sonra ortaya çıkacak.

There is another magazine, of course.

Elbette başka bir dergi daha var.

So there was Radio Times and also TV times is the other one.

Yani Radyo Times vardı, diğeri de TV zamanlarıydı.

Although that one was more for the independent television stations, whereas Radio Times was aimed more at at the BBC.

Her ne kadar bu daha çok bağımsız televizyon istasyonlarına yönelik olsa da Radio Times daha çok BBC'yi hedef alıyordu.

So that's probably the reason why Mr.

Muhtemelen Bay Steve'in sadece bunu bilmesinin nedeni budur

Steve only knows this one, because his family was very posh, so they would never.

, çünkü ailesi çok lükstü, bu yüzden asla bilmeyeceklerdi.

I know your family would never have read TV times.

Ailenizin asla TV programlarını okumayacağını biliyorum.

It would never have TV times in the house.

Evde asla TV yayını olmazdı.

Only if they'd sold out of ad, out of the Radio Times. Yes.

Keşke Radyo Times'daki reklamlar tükenmiş olsaydı. Evet.

Then we buy the TV times.

Daha sonra TV saatlerini satın alıyoruz.

But yeah, there was a lot of snobbery around in the 70s about watching a TV channel with adverts.

Ama evet, 70'lerde reklamlı bir TV kanalını izlemekle ilgili pek çok züppelik vardı.

I which was when was ITV created to do?

ITV ne zaman bunu yapmak için yaratıldı?

Well?

ITV would have been created in the, I would say in the late 1950s, a lot of TV in this country

Kuyu? ITV, 1950'lerin sonlarında, bu ülkede pek çok televizyonun ortaya çıktığı dönemde yaratılmıştı

came around and the, the, I would say the mid 50s, late 50s, early television,

ve 50'lerin ortaları, 50'lerin sonlarında, ilk televizyon,

BBC, of course, were the first and they've been around so for a hundred years.

BBC, elbette, ilki ve yüz yıldır bu şekildeler.

Can you believe the BBC has been around for a hundred years?

BBC'nin yüz yıldır ortalıkta olduğuna inanabiliyor musunuz?

But then, some of the programmes they show were probably made 100 years ago.

Ama gösterdikleri programlardan bazıları muhtemelen 100 yıl önce yapılmıştı.

In the 50s, they introduced a second TV channel where they were was it was independent.

50'li yıllarda bulundukları yerde bağımsız olan ikinci bir TV kanalını açtılar.

So in order to fund itself, because the BBC, of course, is funded by a licence fee,

Yani kendini finanse etmek için, çünkü BBC elbette

which we all have to pay by law, whereas ITV is funded through advertising.

kanunen hepimizin ödemek zorunda olduğu bir lisans ücretiyle finanse edilirken, ITV reklam yoluyla finanse ediliyor.

Yeah, I was independent, so they got a licence to do this, but there was always a lot of snobbery associated with watching, ITV

Evet, bağımsızdım, bu yüzden bunu yapmak için lisansları vardı, ancak ITV izlemeyle ilgili her zaman çok fazla züppelik vardı

and when we grew up, my father didn't like us watching ITV.

ve büyüdüğümüzde babam ITV izlememizden hoşlanmazdı.

And if you watch comedy programmes from around that time, yeah, they make reference to that.

Ve eğer o dönemdeki komedi programlarını izlerseniz, evet, buna gönderme yapıyorlar.

We've been watch if you watch comedy channels,

Komedi kanallarını izlerseniz,

the references made in these to middle class families who, who say, oh, turn that off.

orta sınıf ailelere yapılan göndermeleri, "aa, şunu kapatın" diyenleri

It's ITV. Yeah. It's like it's it's like snobbery to watch your.

izliyoruz . Bu ITV. Evet. Sanki seninkini izlemek züppelik gibi.

Your father used to literally say that you told me that he would not watch ITV if he came in

Baban bana, eğer kendisi gelirse ITV'yi izlemeyeceğini

and we were watching a programme on ITV, he would make us turn it over.

ve biz ITV'de bir program izliyorsak, onu ters çevireceğini söylediğini tam anlamıyla söylerdi.

I'm not watching that rubbish today, but on the BBC it it was seen as a more middle class, sort of cultured forum.

Bugün bu saçmalıkları izlemiyorum ama BBC'de burası daha orta sınıf, bir nevi kültürlü forum olarak görülüyordu.

And that reference is, is made in a lot of TV comedy programmes that were made in the 1970s.

Ve bu gönderme 1970'lerde yapılan pek çok TV komedi programında yapılıyor.

Yes, we would often look at certain class attitudes anyway,

Evet zaten sık sık belli sınıfsal tavırlara bakardık,

we are going to move on because it's 3:30 already.

yolumuza devam edeceğiz çünkü saat 3.30 oldu.

I can't believe we were already 1.5 hours into today's live stream.

Bugünkü canlı yayına 1,5 saat kala geldiğimize inanamıyorum.

It's like it.

Öyle.

You've done nothing today. You've just sat there. I'm the one who's done all the.

Bugün hiçbir şey yapmadın. Az önce orada oturdun. Bütün bunları yapan benim.

We've been cooking, Mr. Duncan.

Yemek yapıyorduk Bay Duncan.

I've got a chilli con carne cooking in the slow cooker.

Yavaş pişiricide biberli con carne pişiriyorum.

I've done a beautiful bread. Oh, yeah?

Çok güzel bir ekmek yaptım. Ah evet?

Which Francesca said looked like a meteorite. I haven't forgotten that.

Francesca'nın söylediğine göre göktaşına benziyormuş. Bunu unutmadım.

Francesca, can we just.

Francesca, yapabilir miyiz?

Can we just remind ourselves of Mr. Steve's wonderful bread?

Kendimize Bay Steve'in harika ekmeğini hatırlatabilir miyiz?

Why don't you ever show a picture of the bread when it turns out looking good? Mr.

İyi göründüğü zaman neden ekmeğin resmini göstermiyorsunuz? Bay

Duncan, I remember you tried to make a loaf of bread in this machine.

Duncan, bu makinede somun ekmek yapmaya çalıştığınızı hatırlıyorum.

Yeah, a few months ago. And it was an utter disaster. It was. I am I made a mess of it.

Evet, birkaç ay önce. Ve bu tam bir felaketti. Oldu. Ben bu işi berbat ettim.

I am willing to admit that I made a mistake and my bread was awful, but I don't know what.

Bir hata yaptığımı ve ekmeğimin berbat olduğunu kabul etmeye hazırım ama ne olduğunu bilmiyorum.

What happened to your bread today, Steve?

Bugün ekmeğine ne oldu Steve?

Something. Something really strange happened to it. It did look.

Bir şey. Başına gerçekten tuhaf bir şey geldi. Görünüşe göre.

It did look like a football.

Gerçekten futbol topuna benziyordu.

There is something wrong with the wheat. Yeah. I'm not going to buy that. Oh, look, Lewis says he remembers.

Buğdayda bir sorun var. Evet. Bunu satın almayacağım. Bakın, Lewis hatırladığını söylüyor.

Well, they call it the cannons of Navarone.

Buna Navarone'un topları diyorlar.

A wonderful film where you see that people in command aren't always the best.

Komuta eden kişilerin her zaman en iyi olmadığını gördüğünüz harika bir film.

I was watching scene Lewis says he's seen that film about 50 times.

Lewis'in o filmi yaklaşık 50 kez izlediğini söylediği sahneyi izliyordum.

It is a wonderful film. Films made around those times. War films were fantastic.

Harika bir film. O dönemde çekilen filmler. Savaş filmleri muhteşemdi.

I saw the last half an hour of a film yesterday on the television called The Train, with Burt Lancaster.

Dün televizyonda Burt Lancaster'ın oynadığı The Train adlı filmin son yarım saatini izledim.

And I hadn't seen this film before, or if I had seen it, it was a long time ago.

Ve bu filmi daha önce izlememiştim ya da izlemiş olsam bile uzun zaman önceydi.

I think it was made in the 1960s. It's in black and white.

1960'lı yıllarda yapıldığını düşünüyorum. Siyah beyazdır.

I just switched it on because I was having a cup of tea and a cake. Okay.

Bir fincan çay ve kek içtiğim için açtım. Tamam aşkım.

And I switched it on and I was riveted.

Ve onu açtım ve perçinlendim.

Riveted immediately by that film.

Bu film tarafından hemen perçinlendi.

And, so if you, somebody who knows about war films, The Train, it's very brutal.

Ve eğer savaş filmlerini bilen biriyseniz, Tren çok acımasızdır.

But my goodness, what a wonderfully made film.

Ama aman tanrım, ne kadar harika yapılmış bir film.

Yes, I think it was made late, late 1950s, late 1950s.

Evet, sanırım 1950'lerin sonlarında, 1950'lerin sonlarında yapılmıştı.

So if you if you want to sit down and watch that on Christmas Day, feel free.

Yani Noel Günü oturup bunu izlemek istiyorsanız çekinmeyin.

But I'd like to watch that film.

Ama o filmi izlemek isterim.

It's about sort of prisoners of war who escape and a and a Nazi, Colonel that's trying to steal all the art from France.

Kaçan bir tür savaş esiri ve Fransa'nın tüm sanat eserlerini çalmaya çalışan bir Nazi, Albay hakkında.

Okay. Don't tell them. Don't tell them the plot. Well, that's the plot.

Tamam aşkım. Onlara söyleme. Onlara planı anlatmayın. İşte konu bu.

And, Burt Lancaster tries to foil them and it's just Eve.

Ve Burt Lancaster onları engellemeye çalışıyor ve bu sadece Eve.

Oh, what a wonderful film.

Ah, ne muhteşem bir film.

Well, there's almost no need to watch it now.

Artık izlemeye neredeyse hiç gerek yok.

Lewis says that's a wonderful film as well.

Lewis bunun da harika bir film olduğunu söylüyor.

I haven't seen The Great Escape for a long time. The one with the elephants in it.

Uzun zamandır Büyük Kaçış'ı izlememiştim. İçinde filler olan.

And they're going over the Alps or something and trying to escape from somewhere.

Ve Alpleri falan aşıp bir yerden kaçmaya çalışıyorlar.

Is that the great escape? There's an elephant in it.

Büyük kaçış bu mu? İçinde bir fil var.

There's one more film where they're escaping an elephant.

Filden kaçtıkları bir film daha var.

That does not sound like the great escapes of famous actors, do you think?

Bu sizce de ünlü aktörlerin büyük kaçışlarına benzemiyor mu?

Steve, I don't remember an elephant being in the Great Escape.

Steve, Büyük Kaçış'ta bir filin olduğunu hatırlamıyorum.

Well, what's that war film?

Peki o savaş filmi nedir?

Where that. Where they're all trying to escape from somewhere, and, I have no idea.

Nerede o? Hepsi bir yerden kaçmaya çalışıyor ve hiçbir fikrim yok.

There's elephants in it, Lewis. Obviously Steve Lewis will be able to tell us. Yes, he probably will.

İçinde filler var Lewis. Açıkçası Steve Lewis bize bunu anlatabilecek. Evet, muhtemelen yapacak.

You will also be telling you there were no elephants in the Great Escape.

Ayrıca Büyük Kaçış'ta fillerin olmadığını da söyleyeceksiniz.

Oh, the great escape?

Ah, büyük kaçış mı?

No, that's the one where Steve McQueen gets on the motorbike and he goes over the fence.

Hayır, burası Steve McQueen'in motosiklete binip çitin üzerinden geçtiği yer.

Yeah. That's right.

Evet. Bu doğru.

Now this one's got, no elephants,

Şimdi bunda fil yok,

no, there is a war film where they're trying to escape and there's an elephant in.

hayır, kaçmaya çalıştıkları bir savaş filmi var ve içinde bir fil var

It's.

.

That is not the Great Escape.

Bu Büyük Kaçış değil.

It's not the Great Escape. It's something else somebody can tell us about that film.

Bu Büyük Kaçış değil. Bu, birisinin bize o film hakkında anlatabileceği başka bir şey.

Yes. Ferryboat. Rivet. Yeah. Means to captivate.

Evet. Feribot. Perçin. Evet. Büyülemek anlamına gelir.

If you're riveted, it means you're captivated.

Eğer perçinlenmişseniz büyülenmişsiniz demektir.

You've got to watch it. Yes.

Bunu izlemelisin. Evet.

I mean, the speech was the power of,

Demek istediğim, konuşma oyunculuğun

of the acting.

gücüydü

I was just instantly captivated.

. Bir anda büyülendim.

Riveted. To be riveted means to be fixed in one place.

Perçinlenmiş. Perçinlenmek, tek bir yere sabitlenmek anlamına gelir.

You can't take yourself away from it. Just like a rivet.

Kendini ondan uzaklaştıramazsın. Tıpkı perçin gibi.

But you know, it is for fixing two bits of metal together that can't be moved.

Ama biliyorsunuz, hareket ettirilemeyen iki metal parçasını birbirine sabitlemek için.

That's how you feel. That's it.

Sen böyle hissediyorsun. İşte bu.

You can't move because it's so amazing.

Hareket edemiyorsun çünkü çok muhteşem.

I'm sure a lot of people are riveted to to this live stream, because you just can't take your mind, your eyes off

Eminim pek çok insan bu canlı yayına hayran kalmıştır çünkü aklınızı ve gözlerinizi

what is happening on your screen right now.

şu anda ekranınızda olup bitenlerden

And either that or you are about to throw your iPad.

alamıyorsunuz . Ya öyle olur ya da iPad'inizi atmak üzeresiniz.

Well, what's the one with a submarine? Says Alexandra.

Peki denizaltısı olan ne? Alexandra diyor.

I can't remember the name, what with the submarine.

Denizaltının adını hatırlamıyorum.

There are some good war films with that, that are made

Denizaltıda çekilmiş güzel savaş filmleri de var

in submarine.

.

It's not the Steve I know, the one that's a German film called Das Boot.

Bu benim tanıdığım Steve değil, Das Boot adında bir Alman filmi.

Das boot. There's that. There's another. I got.

Bu önyükleme. İşte bu. Bir tane daha var. Anladım.

If you ever if you ever want to see a film that is guaranteed to depress you

Eğer sizi depresyona sokması garanti olan bir film izlemek isterseniz

and make you feel really sad, I think Das Boot must be the one.

ve seni gerçekten üzüyorsa, bence o kişi Das Boot olmalı.

There's another one with Sean Connery. The boat.

Sean Connery'yle bir tane daha var. Tekne.

That's another one with Sean Connery.

Bu Sean Connery'yle olan bir tane daha.

Who? Who's the captain of a submarine?

DSÖ? Denizaltının kaptanı kimdir?

Yeah, that's the hunt for Red October. Okay. The hunt for Red October. Yes. And he's.

Evet, bu Kızıl Ekim avı. Tamam aşkım. Kızıl Ekim avı. Evet. Ve o.

I think he's supposed to be Russian, but he speaks, of course. And I can every film.

Sanırım Rus olması gerekiyordu ama elbette konuşuyor. Ve her filmi yapabilirim.

Well, as we know that that was a Scottish accent to Sean Connery is.

Bildiğimiz gibi bu Sean Connery'nin İskoç aksanıydı.

It was a terrible, awful actor.

Korkunç, berbat bir aktördü.

Well, I don't know why, though.

Ama nedenini bilmiyorum.

I wish you'd just let me finish a sentence, too.

Keşke bir cümleyi bitirmeme de izin verseydin.

He was. He was a terrible actor. He couldn't act. He.

Öyleydi. Korkunç bir aktördü. Oyunculuk yapamadı. O.

Everything he did sounded like Sean Connery.

Yaptığı her şey Sean Connery'ye benziyordu.

Who were whoever he was portraying, it was always, well, hello there.

Kimi canlandırıyorsa, orada her zaman merhaba vardı.

I'm supposed to be Scottish, but as you can see, even though I am Scottish, I can't do the Scottish accent.

İskoç olmam gerekiyor ama gördüğünüz gibi İskoç olmama rağmen İskoç aksanını yapamıyorum.

Sean. That boy, that was the point here. He only ever spoke in his Scottish accent. Well, he didn't even do that.

Sean. O çocuk, buradaki amaç buydu. Sadece İskoç aksanıyla konuşuyordu. Neyse onu bile yapmadı.

I mean, that's the bizarre bit.

Demek istediğim, tuhaf olan da bu.

It couldn't even sound Scottish. Anyway, my sister was always very attracted to Sean Connery.

Kulağa İskoç sesi bile gelmiyordu. Neyse, kız kardeşim Sean Connery'den her zaman çok etkilenmiştir.

Oh my God. She she actually, she liked older men with beards. I don't

Aman Tanrım. Aslında sakallı yaşlı erkeklerden hoşlanırdı. Bilmiyorum

know.

I won't say any more.

.

Daha fazlasını söylemeyeceğim.

You really are waving a lot of dirty, dirty laundry around today.

Bugün gerçekten çok kirli, kirli çamaşırları ortalıkta sallıyorsun.

We've got to be careful what I say. Very rough about sisters and. What?

Söylediklerime dikkat etmeliyiz. Kız kardeşler hakkında çok kaba ve. Ne?

No, I know she's no one.

Hayır, onun hiç kimse olmadığını biliyorum.

We know, no one we know watches us.

Biliyoruz, tanıdığımız hiç kimse bizi izlemiyor.

Or maybe they do.

Ya da belki de yapıyorlardır.

And they don't tell us that's it. But they pretend to watch us. We. We know who they are.

Ve bize bunun bu olduğunu söylemiyorlar. Ama bizi izliyormuş gibi yapıyorlar. Biz. Kim olduklarını biliyoruz.

We've only got 20 minutes, Mr. Duncan.

Sadece 20 dakikamız var Bay Duncan.

Yes, we are talking about movies because we were just talking about movies.

Evet, filmlerden bahsediyoruz çünkü sadece filmlerden bahsediyorduk.

They always show.

Her zaman gösterirler.

They always show

Noel zamanı

wartime movies at Christmas time.

her zaman savaş zamanı filmleri gösterirler

And also all other movies as well. Mr.

. Ve ayrıca diğer tüm filmler. Bay

Steve and I thought it would be interesting to look at some quotes from movies.

Steve ve ben filmlerden bazı alıntılara bakmanın ilginç olacağını düşündük.

So can you think, Mr.. Steve, I want you to use your brain.

Peki şöyle düşünebilir misiniz Bay Steve, beyninizi kullanmanızı istiyorum.

I have a feeling that Steve has already done some preparation.

Steve'in zaten bazı hazırlıklar yaptığını hissediyorum.

I've already thought about this because I wouldn't be able to think on the spot like that.

Bunu zaten düşündüm çünkü o anda bu şekilde düşünemezdim.

I wondered why you seem so eager to do this.

Bunu yapmak için neden bu kadar istekli göründüğünü merak ettim.

Are you burping?

Geğiriyor musun?

Maybe you just made a very strange sound, then.

Belki de çok tuhaf bir ses çıkardın o zaman.

Well, you know, I've got I've got to let the wind up. Yes.

Biliyor musun, rüzgârı bırakmam lazım. Evet.

Or out?

Yoksa dışarı mı?

It depends. It's not good to keep.

Duruma göre değişir. Saklamak iyi değil.

To keep wind in. It depends which direction it's coming from either.

Rüzgarı içeride tutmak için. Hangi yönden geldiğine bağlı.

You shouldn't.

Yapmamalısın.

You shouldn't hold in your wind because, you can cause you have health problems.

Rüzgarınızı tutmamalısınız çünkü sağlık sorunları yaşamanıza neden olabilirsiniz.

You can if you let it out, you can cause health problems for other people and embarrassment in, in public spaces.

Dışarıya salıverirseniz, diğer insanların sağlık sorunlarına ve kamusal alanlarda utanç duymalarına neden olabilirsiniz.

There are so many wonderful movies that have been made over the years, many films that have classic lines.

Yıllar boyunca yapılmış o kadar çok harika film var ki, klasik çizgilere sahip pek çok film var.

Now, when I say line lines, I mean things that were said in the movie that lots of people quote nowadays.

Şimdi satır satırları derken, bugünlerde pek çok insanın alıntı yaptığı, filmde söylenen şeyleri kastediyorum.

So I have a feeling it looks as if I don't have to do anything here.

Bu yüzden burada hiçbir şey yapmam gerekmiyormuş gibi göründüğünü hissediyorum.

I think Mr.

Bay

Steve has discovered so. Mr.. Mr..

Steve'in bunu keşfettiğini düşünüyorum . Bay.. Bay..

Steve, do you have some quotes from movies?

Steve, filmlerden alıntılarınız var mı?

I do, and please feel free to put, any famous quotes that you like them.

Ben yapıyorum ve lütfen beğendiğiniz ünlü alıntıları eklemekten çekinmeyin.

Don't just Google it.

Sadece Google'da arama yapmayın.

Try and remember things for films that you like to do.

Yapmayı sevdiğiniz filmlerle ilgili şeyleri hatırlamaya çalışın.

And, don't cheat day.

Ve günü aldatma.

Why are you googling things? Well, yeah, just think of a film and a famous quote.

Neden bazı şeyleri Google'da araştırıyorsun? Evet, bir filmi ve ünlü bir sözü düşünün.

Well, the famous I mean, all mine is from science fiction film. Oh, nice guy.

Yani meşhur yani, benimkilerin hepsi bilim kurgu filmlerinden. Ah, iyi adam.

I can never do so, you know, you have not got.

Ben bunu asla yapamam, biliyorsun, sen sahip değilsin.

Are you telling me you haven't you haven't quoted a single line from murder on the Orient Express, though I don't know any.

Bana Doğu Ekspresi'ndeki cinayetle ilgili tek bir satır bile alıntı yapmadığını mı söylüyorsun, halbuki ben hiçbir şey bilmiyorum.

I don't there's no really memorable lines. What about.

Gerçekten unutulmaz replikler yok sanırım. Peki ya?

I want to go to Africa and take care of them babies.

Afrika'ya gidip o bebeklerle ilgilenmek istiyorum.

Well, that but that's. Yeah. That's not.

Peki ama bu. Evet. Bu değil.

Yeah, but things that people use I mean Arnold Schwarzenegger has has, has created loads

Evet, ama insanların kullandığı şeyler, yani Arnold Schwarzenegger'in kullandığı şeyler, filmlerinde bir sürü ünlü cümle yarattı

of famous phrases in his films because if his persona and his accent, if anybody else had said them, nobody would remember.

çünkü kişiliği ve aksanı, bunları başka biri söyleseydi kimse hatırlamazdı.

Oh, I can only think of one.

Ah, aklıma yalnızca bir tane geliyor.

Which ones?

That I'll be back. I'll be back.

Hangileri?

Geri döneceğimi. Geri döneceğim.

Who does it better?

Bunu kim daha iyi yapar?

So I'll go first. I'll be back.

O yüzden ilk ben gideceğim. Geri döneceğim.

I'll be back.

Geri döneceğim.

Yeah. So it's the accent and the gravitas with which he says it.

Evet. Yani bunu söylerken kullandığı aksan ve ciddiyet.

Of course. That's from the Terminator film.

Elbette. Bu Terminatör filminden.

The other one is hasta la vista, baby.

Diğeri ise hasta la vista bebeğim.

This is the other famous one he used. Yeah.

Bu da kullandığı diğer ünlü. Evet.

Hasta la vista, baby.

Hasta la vista bebeğim.

Isn't that. See you later.

Öyle değil mi? Sonra görüşürüz.

Yeah. Or, Yeah, it's. We'll meet again. That sort of thing. Yeah.

Evet. Veya evet öyle. Tekrar buluşacağız. Bu tür bir şey. Evet.

Something like that. Yeah. We'll meet again.

Bunun gibi bir şey. Evet. Tekrar buluşacağız.

But people use these a lot because if anybody else had said it, if Tom cruise had said it, nobody would remember it.

Ama insanlar bunları çok kullanıyor çünkü bunu başkası söyleseydi, Tom Cruise söyleseydi kimse hatırlamazdı.

But because it was Arnold Schwarzenegger.

Ama Arnold Schwarzenegger olduğu için.

And with this particular style and his heavy, thick accent, and the character he was playing, you remember it.

Ve bu özel tarzı, ağır, kalın aksanı ve canlandırdığı karakterle bunu hatırlıyorsunuz.

And the other one I remember is from Blade Runner, there's a couple from blade, Blade Runner which is my favourite all time film.

Ve hatırladığım diğeri Blade Runner'dan, blade'den bir çift var, tüm zamanların en sevdiğim filmi Blade Runner.

Yeah it's another science fiction film.

Evet yine bir bilim kurgu filmi.

They're all science fiction films and it's if you've ever seen Blade Runner, it's, it's basically about these.

Hepsi bilim kurgu filmleri ve eğer Blade Runner'ı izlediyseniz, temelde bunlarla ilgili.

There's this chap who's made, this scientist who's made all these sort of robots.

Bütün bu tür robotları yapan bir adam, bir bilim adamı var.

This chap, is a bio mechanical engineer or something like that,

Bu adam bir biyomakine mühendisi ya da onun gibi bir şey

and he's created very lifelike, artificial humanoids who?

ve çok gerçekçi, yapay insansılar yarattı, kim?

And, tell me more.

Ve bana daha fazlasını anlat.

But they they don't live very long.

Ama çok uzun yaşamıyorlar.

And one of them comes back, to, to face him to, to to, you know, find out if he can make him live longer

Ve içlerinden biri onunla yüzleşmek için, yani onun daha uzun yaşamasını sağlayıp sağlayamayacağını öğrenmek için geri geliyor

because they've got a consciousness. And that would be Rutger Hauer. That's right.

çünkü bir bilince sahipler. Ve bu Rutger Hauer olurdu. Bu doğru.

Yeah.

Evet.

And, he tries to try to console his creation.

Ve yarattığını teselli etmeye çalışıyor.

Who's going to die very short. I think they only live about 12 years, don't they?

Kim çok kısa sürede ölecek? Sanırım sadece 12 yıl kadar yaşıyorlar, değil mi?

The these creations, these artificial beings, humanoids and, but of course, he's that he tries to console them by saying,

Bu yaratımlar, bu yapay varlıklar, insansılar ve tabii ki o onları şöyle söyleyerek teselli etmeye çalışıyor:

well, look, you've lived such a full life, you've done so much in your life.

Bakın, ne kadar dolu bir hayat yaşadınız, hayatınızda ne kadar çok şey yaptınız.

And the phrase he uses is the candle that burns is, twice as bright,

Ve kullandığı ifade şu; yanan mum iki kat parlaktır,

burns half as long.

yarısı kadar yanar.

I thought I for a moment you wouldn't get a candle that burns twice as bright, burns half as long.

Bir an için iki kat daha parlak yanan, yarısı kadar uzun yanan bir mum elde edemeyeceğinizi düşündüm.

So, in other words, if you use a lot of energy in your life, do a lot of things your way yourself out.

Yani, başka bir deyişle, hayatınızda çok fazla enerji kullanıyorsanız, birçok şeyi kendi başınıza yapın.

And the and some people say that better, you know, that that that's always stuck in my mind.

Ve bazı insanlar bunun her zaman aklımda kaldığını daha iyi söylüyor.

That phrase,

Bu tabir,

I'm more the opposite of that.

ben bunun tam tersiyim.

The candle that burns half as bright last twice as long.

Yarısı kadar parlak yanan mum iki kat daha uzun süre dayanır.

Well, you said more my life.

Hayatımdan daha fazlasını söyledin.

It's a sort of a slow moving plant, half as bright, that

Bir çeşit yavaş hareket eden bitki, yarısı kadar parlak,

half as bright. That's.

yarısı kadar parlak. Bu.

You know, you know what?

Biliyor musun, biliyor musun?

I think that might might be the most honest thing you've ever said.

Sanırım bu şimdiye kadar söylediğin en dürüst şey olabilir.

The other the other one, which I've written down and I'll have to I'll have to actually quote this is when Rutger here, is

Diğeri ise, bunu not ettim ve bunu gerçekten alıntılamak zorunda kalacağım, Rutger buradayken,

who is the robot?

robot kim?

The humanoid that dies in the end, and he's about to die.

Sonunda ölen insansı ve ölmek üzere.

And, he's recalling everything that he's done in his life.

Ve hayatında yaptığı her şeyi hatırlıyor.

And he says that there's quite a poignant phrase that he uses.

Ve kullandığı oldukça dokunaklı bir ifadenin olduğunu söylüyor.

And he's talking about all his memories and he says all these moments will be lost in time as tears in rain.

Ve tüm anılarından bahsediyor ve tüm bu anların yağmurdaki gözyaşları gibi zamanın içinde kaybolacağını söylüyor.

So he, what he's saying is

Yani o,

that he will die and everything that he's saying, everything that he's done

öleceğini ve söylediği her şeyin, yaptığı her şeyin sonsuza kadar yok olacağını

will be gone forever.

söylüyor .

Lost like tears in rain.

Yağmurdaki gözyaşları gibi kayboldum.

And it's a very poignant phrase.

Ve bu çok dokunaklı bir ifade.

That really relates not just to him in the film as an artificial creation, but to all of us. Yes.

Bu aslında sadece filmde yapay bir yaratım olarak onu değil hepimizi ilgilendiriyor. Evet.

Well, the, the film itself is a is a sort of allegory for our own mortality, isn't it?

Filmin kendisi de kendi ölümlülüğümüze dair bir çeşit alegori, değil mi?

That's it.

İşte bu.

And, but of course, scientists now are coming up with all these,

Ve elbette, bilim insanları şimdi tüm bunları,

these new, just to, just to try and add a positive spin to that rather depressing whatever you about, whatever you're about to say.

bu yenileri, sadece, sadece, ne hakkında konuşursanız olun, ne söylemek üzere olursanız olun, bu oldukça moral bozucu şeye olumlu bir hava katmak için ortaya koyuyorlar.

It's not not happening.

Bu olmuyor.

No. But, in the universe that the scientists are now beginning to think, oh, we that, you know, memories are information.

Hayır. Ama bilim adamlarının artık evrende, anıların bilgi olduğunu düşünmeye başlıyoruz.

Yeah. Information is not lost in the universe. Okay? It may be. Just go somewhere else.

Evet. Evrende bilgi kaybolmaz. Tamam aşkım? Olabilir. Sadece başka bir yere git.

No it isn't.

Hayır değil.

Well, we don't know, Mr. Duncan.

Bilmiyoruz Bay Duncan.

You don't know. And, you know, that energy cannot be created or destroyed.

Bilmiyorsun. Ve biliyorsunuz ki enerji yaratılamaz veya yok edilemez.

So information in black holes is not lost.

Yani kara deliklerdeki bilgiler kaybolmaz.

Can I go somewhere else? So maybe memories are never lost.

Başka bir yere gidebilir miyim? Belki de anılar asla kaybolmaz.

I'm just trying to add, you know, a bit of hope is a rather depressing phrase, but when you're dead, you dead.

Sadece şunu eklemeye çalışıyorum, bilirsiniz, biraz umut oldukça moral bozucu bir ifadedir, ama öldüğünüzde ölmüş olursunuz.

That's it.

İşte bu.

Well, we don't know that for certain, Mr. Duncan.

Bunu kesin olarak bilmiyoruz Bay Duncan.

It's like lights out.

Işıklar sönmüş gibi.

Finito. That's it.

Finito. İşte bu.

We don't know.

Bilmiyoruz.

No one can know. A certain. Okay.

Kimse bilemez. Belli. Tamam aşkım.

What we think we know now in 50 years time.

Şimdi 50 yıl sonra bildiğimizi sandığımız şey.

Well, Steve, completely different.

Steve, tamamen farklı.

We are straying so far away from movie quotes. Yeah, you got what you must have. So, Mr. Duncan.

Film alıntılarından çok uzaklaşıyoruz. Evet, sahip olman gereken şeye sahipsin. Peki Bay Duncan.

Oh, I have so many. I have, frankly, my dear, I don't give a damn.

Ah, bende o kadar çok şey var ki. Açıkçası canım, umurumda değil.

Oh, yes. Well,

Ah, evet. İşte

that's just that.

Yeah.

bu kadar.

Evet.

No, I was just saying to you, Steve.

Hayır, sadece sana söylüyordum Steve.

Oh, right. Okay. Oh, is that a movie quote?

Ah, doğru. Tamam aşkım. Bu bir film alıntısı mı?

I think you know, it is, it is, it's from the most famous movie, the big movie,

Sanırım biliyorsunuz, öyle, öyle, bu en ünlü filmden, büyük filmden,

one of the first blockbuster movies called Gone with the wind, starring

gişe rekorları kıran ilk filmlerden biri olan Rüzgar Gibi Geçti adlı,

that well known

tanınmış

dashing actor.

atılgan aktörün başrol oynadığı film.

You know who I'm talking about?

Kimden bahsettiğimi biliyor musun?

Please. Yes. With the the moustache

Lütfen. Evet. Bıyıklı

and the teeth, Errol Flynn. Yeah.

ve dişli Errol Flynn. Evet.

Frankly, my dear, frankly, my dear, I don't give a damn.

Açıkçası canım, açıkçası canım, umurumda değil.

Which at the time was a very controversial thing to say.

O zamanlar söylenmesi çok tartışmalı bir şeydi.

To say damn in a film was very controversial at the time.

Bir filmde kahretsin demek o zamanlar çok tartışmalıydı.

One of the first ever.

İlklerden biri.

Actresses of colour won an Oscar for Gone With the wind.

Renkli aktrisler Rüzgar Gibi Geçti filmiyle Oscar kazandı.

I bet you didn't know that I didn't.

Eminim bilmediğimi bilmiyordun.

And oh, going back to Bladerunner, Rutger Hauer actually wrote that closing monologue himself.

Ve Bladerunner'a dönecek olursak, Rutger Hauer aslında o kapanış monologunu kendisi yazdı.

He actually wrote that himself.

Aslında bunu kendisi yazdı.

I've seen things you wouldn't believe.

İnanamayacağın şeyler gördüm.

Attack ships.

Gemilere saldırın.

Oh, somewhere going off somewhere.

Ah, bir yerlerde bir şeyler kopuyor.

It's a great.

Harika bir şey.

Yeah, it's a great speech. And he wrote that apparently.

Evet, harika bir konuşma. Ve görünüşe göre bunu yazmış.

And they they included it in the, in the movie.

Ve bunu filmin içine dahil ettiler.

Here's one from from Claudia.

İşte Claudia'dan bir tane.

Valerie. You play it again. Sam.

Valerie. Tekrar oynarsın. Sam.

Oh, from Casablanca.

Kazablanka'dan.

Casablanca, of course.

Kazablanka elbette.

Old Humphrey Bogart and Lauren Bacall.

Yaşlı Humphrey Bogart ve Lauren Bacall.

I actually I as I say that I, I almost feel as if that's wrong.

Aslında ben bunu söylerken neredeyse bunun yanlış olduğunu hissediyorum.

I'm sure I got caught out by this before.

Buna daha önce yakalandığıma eminim.

And it did, you know, at the end.

Ve sonunda da öyle oldu.

Steve, I love I love trivia, I love stories about movies.

Steve, önemsiz şeyleri seviyorum, filmlerle ilgili hikayeleri seviyorum.

And at the very end, when when Humphrey Bogart is saying goodbye,

Ve en sonunda, Humphrey Bogart veda ederken

he is looking at you, kid.

sana bakıyor evlat.

The the people walking behind them

Arkalarında yürüyenler

are actually

aslında

little people dressed up, as in different clothing.

farklı kılıklara bürünmüş küçük insanlardır.

And that that was to make the airfield behind them look larger.

Bu da arkalarındaki hava sahasını daha büyük göstermek içindi.

Wow. Yeah.

Vay. Evet.

It's true that that's the fact.

Gerçekliğin bu olduğu doğrudur.

That is a fact.

Bu bir gerçek.

You can write that one down, impress your friends with it.

Bunu bir yere yazabilir, arkadaşlarınızı etkileyebilirsiniz.

They actually use little people behind them. I think that's the word you can use.

Aslında arkalarında küçük insanları kullanıyorlar. Sanırım kullanabileceğin kelime bu.

Is it little people?

Küçük insanlar mı?

I think it's the calf of these days. Little.

Sanırım bu günlerin buzağısı. Biraz.

Well, at the moment, as far as I'm aware, the term is little.

Şu anda bildiğim kadarıyla bu terim çok az.

People.

İnsanlar.

Maybe tomorrow it will be changed to something else.

Belki yarın başka bir şeyle değiştirilecektir.

Height challenged individuals. Yes. Right.

Yükseklik bireylere meydan okudu. Evet. Sağ.

Alessandra says tomorrow will be another day.

Alessandra yarının başka bir gün olacağını söylüyor.

Tomorrow will be another day that's also from gone with the wind. Gone with the wind? Yes.

Yarın yine rüzgarın geçip gittiği başka bir gün olacak. Rüzgârla mı gittin? Evet.

Another one. Thank you for that one. Yes.

Bir tane daha. Bunun için teşekkür ederim. Evet.

One of my favourite quotes from a movie. Here we go, Steve.

Bir filmden en sevdiğim alıntılardan biri. İşte başlıyoruz Steve.

I'll give you one of my favourite quotes.

Size en sevdiğim sözlerden birini vereceğim.

You don't want carpet, you want an area rug?

Halı istemiyorsun, alan halısı mı istiyorsun?

Classic.

Klasik.

I have never heard that phrase in my life.

Bu cümleyi hayatımda hiç duymadım.

That is a classic,

Bu

classic line from a movie, right? Okay.

bir filmden klasik, klasik bir replik, değil mi? Tamam aşkım.

And it's very quotable.

Ve çok alıntılanabilir.

I'm trying to think of another one now.

Şimdi başka bir tane düşünmeye çalışıyorum.

We guys, come up and see me sometime.

Bir ara gelip beni görürüz.

Oh, okay. Come on, see me.

Tamam. Hadi, beni gör.

What time? What time? Is it? So I thought you were talking to me.

Ne zaman? Ne zaman? Öyle mi? Bu yüzden benimle konuştuğunu sanıyordum.

I wasn't that was.

Ben öyle değildim.

That was Mae West. Mae West Mae West.

O Mae West'ti. Mae West Mae West.

She was, a bit of a.

Biraz öyleydi.

I would say she was a sex symbol or a sex bomb.

Onun bir seks sembolü ya da seks bombası olduğunu söyleyebilirim.

She was glamorous.

Çok göz alıcıydı.

Beautiful.

Güzel.

Phrases like that make their way into everyday parlance, don't they?

Bunun gibi ifadeler günlük konuşma dilinde yer alıyor, değil mi?

What's people use these phrases to other people?

İnsanlar bu cümleleri başkalarına ne kullanıyor?

You know, at work I had friends at played again, Sam. I mean, how many times

Biliyor musun işte yine oyun oynayan arkadaşlarım vardı Sam. Yani,

people said that except they didn't say in the movie, didn't they?

filmde söylemedikleri dışında insanlar bunu kaç kez söyledi, değil mi?

It was never said.

Hiçbir zaman söylenmedi.

And this is another thing that happens quite often.

Ve bu oldukça sık olan başka bir şeydir.

We will quote movies

Aslında buna hiç sahip olmayan

that never actually had that.

filmlerden alıntı yapacağız

That particular line in the movie, he never says play it again, Sam ever.

. Filmdeki o özel replik, asla bir daha çal demiyor, Sam asla.

Does he say play it something different?

Farklı bir şey çal diyor mu?

You know the song, play it, Sam?

Şarkıyı biliyor musun, çal, Sam?

I think it's something like that, yes.

Sanırım buna benzer bir şey, evet.

He didn't say played. Again.

Oynadığını söylemedi. Tekrar.

Sammy says something slightly different, but it's been morphed into something else.

Sammy biraz farklı bir şey söylüyor ama başka bir şeye dönüştürülmüş.

It's being misheard.

Yanlış duyuluyor.

It's like, yeah, yeah, yeah, but but people use them in everyday.

Evet, evet, evet ama insanlar bunları her gün kullanıyor.

Well, they used to I don't know whether they still use that phrase. Play it again Sam.

Eskiden kullanıyorlardı, hala bu tabiri kullanıyorlar mı bilmiyorum. Tekrar çal Sam.

Well I think they might use it as a joke.

Bence bunu şaka olarak kullanabilirler.

Quite often these things are used as jokes, such as what you said, frankly, my dear, and all of that.

Çoğu zaman bu tür şeyler şaka olarak kullanılıyor, örneğin senin açıkçası söylediklerin gibi, canım, ve bunun gibi şeyler.

And tomorrow.

Ve yarın.

Tomorrow is another day.

Yarın başka bir gün.

And people will often use that. Well, yeah, they'll use them in a present situation. Yeah.

Ve insanlar bunu sıklıkla kullanacak. Evet, mevcut durumda bunları kullanacaklar. Evet.

So the life is like a box of chocolates. There is another one that people use a lot.

Yani hayat bir kutu çikolata gibidir. İnsanların çok kullandığı bir tane daha var.

My mother used to say, laugh is like a box of chocolates.

Annem derdi ki; gülmek bir kutu çikolata gibidir.

You never know what you're gonna get. Yeah, I mean, which is.

Ne elde edeceğini asla bilemezsin. Evet, yani öyle.

Yeah, it's, you know, there is truth in these phrases.

Evet, biliyorsunuz, bu sözlerde gerçeklik payı var.

And, often a thought about an aspect of life is,

Ve çoğu zaman hayatın bir yönü hakkındaki düşünce,

is focus into one small little phrase that, that it's concentrated.

küçük bir cümleye odaklanmaktır, o da onun yoğunlaşmasıdır. Bir cümle size

One phrase tells you

yaşamın belirli bir yönü hakkında her şeyi

everything about a particular aspect of life. Sometimes. Yes.

anlatır . Bazen. Evet.

And that one is a is a is is a is a well known one that reports says we are the music makers and we are the dreamers of dreams.

Ve bu, raporlarda bizim müzik yapımcıları olduğumuzu ve hayallerin hayalperestleri olduğumuzu söyleyen çok iyi bilinen bir şey.

Yeah.

Evet.

That's from Willy Wonka, not the awful remake with Johnny Depp, even though I do like him as an actor.

Bu Willy Wonka'dan, aktör olarak onu sevmeme rağmen Johnny Depp'in berbat yeniden yapımı değil.

But that is a terrible, terrible version.

Ama bu çok korkunç bir versiyon. Ben G.'nin

I prefer the original version by G.

, Gene Wilder'ın Willy Wonka rolünü oynadığı

With Gene Wilder playing the part of Willy Wonka.

orijinal versiyonunu tercih ediyorum

And yes, that is that is that is a quote from Willy Wonka.

. Ve evet, bu Willy Wonka'dan bir alıntı.

You have to be careful how you say that.

Bunu nasıl söylediğine dikkat etmelisin.

You say, because it might come out wrong.

Yanlış çıkabileceği için söylüyorsunuz.

We're going in a minute. I still can't believe that today's live stream has gone by.

Bir dakika sonra gidiyoruz. Bugünkü canlı yayının geçtiğine hala inanamıyorum.

That and that phrase, we are the music makers is actually from, from, that's that that's actually from a

Bu ve şu ifade, biz müzik yapımcılarıyız, aslında şundan, şundan, bu aslında birinden,

but I think it's originally from a musical score, from, you know, many decades before the film was made.

ama sanırım bu aslında filmin yapımından onlarca yıl öncesine ait bir müzik notasından.

Okay. We are the music makers.

Tamam aşkım. Biz müzik yapıcılarız.

I've actually sung it, I think. I can't remember who who who wrote that now. I think it was al Gore.

Aslında şarkı söyledim sanırım. Şimdi bunu kimin yazdığını hatırlamıyorum. Sanırım Al Gore'du.

I do like the end of that movie when.

O filmin sonunu seviyorum.

When Willy, Willy Wonka is sitting at his desk very angry, and Charlie puts the sweet that he stole back on the desk,

Willy, Willy Wonka çok öfkeli bir şekilde masasında oturuyor ve Charlie çaldığı şekerleri tekrar masaya koyuyor

and then Willy Wonka says, so shines a good deed in a weary world.

ve ardından Willy Wonka, yorgun bir dünyada bir iyilik parlıyor diyor.

And I love that phrase.

Ve bu cümleyi seviyorum.

Very lovely, very lovely ending to a movie.

Çok hoş, çok hoş bir filmin sonu.

One of the most perfect endings of any movie I like very much.

Çok sevdiğim herhangi bir filmin en mükemmel sonlarından biri.

We are going in a moment.

Birazdan gidiyoruz.

We don't have time to talk about our odd jobs, but guess what?

Garip işlerimiz hakkında konuşacak vaktimiz yok ama tahmin edin ne oldu?

We can talk about it next week.

Bunu gelecek hafta konuşabiliriz.

Maybe Mr.

Belki Bay

Steve can think of his odd jobs.

Steve tuhaf işlerini düşünebilir.

Unfortunately, I'm ever so sorry about that.

Maalesef bunun için çok üzgünüm.

We don't have time to do it because we have to go in a moment.

Birazdan gitmemiz gerektiği için yapacak vaktimiz yok.

Well, and we will be back, of course, next Sunday.

Elbette önümüzdeki pazar geri döneceğiz.

I'm back on Wednesday with Mr.

Çarşamba günü Bay Steve'le geri döndüm

Steve and what I wanted to mention briefly before we go is the terrible weather we've had recently.

ve gitmeden önce kısaca bahsetmek istediğim şey, son zamanlarda yaşadığımız berbat hava koşulları. Ve dün

And we saw we saw a rather sad sight yesterday as we were walking around

her hafta sonu yanından geçtiğimiz, ne yazık ki rüzgardan zarar gören ve güvensiz hale gelen büyük güzel ağaçlardan birinin

one of the lovely big trees that we walk by every weekend, sadly was damaged by the wind and became unsafe.

etrafında dolaşırken oldukça üzücü bir manzarayla karşılaştığımızı gördük .

And sadly it's had to be chopped down.

Ve ne yazık ki kesilmesi gerekti.

And it's a beautiful tree.

Ve çok güzel bir ağaç.

One of the things I always feel sad about is when a lovely tree that's obviously been around for a long time is cut down,

Her zaman üzüldüğüm şeylerden biri, uzun zamandır ortalıkta olduğu belli olan güzel bir ağacın kesilmesidir

and there you can see it.

ve onu orada görebilirsiniz.

So that was the tree that we saw yesterday on our walk.

Dün yürüyüşümüzde gördüğümüz ağaç buydu.

And we always walk past this particular tree quite often.

Ve her zaman bu özel ağacın yanından oldukça sık geçiyoruz.

And in the summertime, all of the sheep, all of the baby lambs will sit under that particular tree.

Ve yazın bütün koyunlar, bütün yavru kuzular o ağacın altında oturacaklar.

But now it is no more.

Ama artık yok.

The tree, sadly, was damaged by all that terrible weather.

Ne yazık ki ağaç tüm bu kötü hava koşullarından zarar gördü.

We had the most atrocious weather.

En berbat havayı yaşadık.

It's caused so much damage around this area, to be honest with you.

Dürüst olmak gerekirse bu bölgede çok fazla hasara neden oldu.

Something Mr.

Bay

Steve, something you wanted to mention?

Steve, bahsetmek istediğiniz bir şey mi var?

I thought I was going to say.

Söyleyeceğimi sanıyordum.

There's another quote here from, Wild Strawberries.

Yaban Çilekleri'nden başka bir alıntı daha var.

There's neither. Right? No, wrong.

İkisi de yok. Sağ? Hayır, yanlış.

We act according to our needs.

İhtiyaçlarımıza göre hareket ediyoruz.

I like the one. That's a sort of a moral.

Birini beğendim. Bu bir çeşit ahlaki davranıştır.

There's a moral in there somewhere.

Orada bir yerlerde bir ahlak var.

Because it goes right or wrong, is is very dependent on your point of view.

Çünkü doğru ya da yanlış olması sizin bakış açınıza bağlıdır.

Depends on your culture of what you believe in.

Kültürünüze, neye inandığınıza

And what you're doing at the time.

ve o sırada ne yaptığınıza bağlıdır.

I think that's one of the reasons why movies always leave such an impression on people, especially when you're young.

Bence filmlerin insanlar üzerinde her zaman böyle bir izlenim bırakmasının sebeplerinden biri de bu, özellikle de gençken.

If you watch movies quite a lot, as I did as a kid,

Eğer benim çocukluğumda olduğu gibi çok fazla film izliyorsanız,

I was always sat in front of the television, which is probably why I have to wear these things all the time.

sürekli televizyonun karşısında oturuyordum, bu yüzden muhtemelen bunları sürekli giymek zorunda kalıyorum.

And I used to watch all sorts of movies, so I, I love watching movies and yes,

Eskiden her türlü filmi izlerdim, bu yüzden film izlemeyi seviyorum ve evet,

quite often movies that you watched as a kid can resonate.

çoğu zaman çocukken izlediğiniz filmler yankı uyandırabilir.

They can be there all the time in your mind.

Aklınızda her zaman orada olabilirler.

They might even influence you to do something with your life. Who knows?

Hatta hayatınızda bir şeyler yapmanız konusunda sizi etkileyebilirler. Kim bilir?

Yes, Lewis, that's the phrase to use. The tree has been felled.

Evet Lewis, kullanılacak ifade bu. Ağaç kesildi.

I've. The tree has been felled.

Ben yaptım. Ağaç kesildi.

It means someone's cut it down.

Bu, birisinin onu kestiği anlamına geliyor.

Would you use felled?

Kesilmiş olanı kullanır mıydınız?

Yes. You only use the phrase felled if it's been cut down artificially.

Evet. Düştü deyimini yalnızca yapay olarak kesilmişse kullanırsınız.

You know whether it can be felled as well by, by the wind. Yes. It could be felled by the wind.

Rüzgârla da devrilip devrilemeyeceğini biliyorsun. Evet. Rüzgârdan dolayı devrilebiliyor.

So any, anything that's caused the tree to, to fall or collapse, you can say it has been felled by the wind.

Yani ağacın düşmesine ya da çökmesine neden olan herhangi bir şey, onun rüzgar tarafından kesildiğini söyleyebilirsiniz.

Or maybe the farmer came and he felled the tree to make it

Ya da belki çiftçi geldi ve

no longer.

artık dayanamamak için ağacı kesti.

Is no longer growing, pointing up into the sky.

Artık büyümüyor, gökyüzüne doğru bakıyor.

Unfortunately.

Maalesef.

Well, I think that's it.

Sanırım bu kadar.

We will be talking about odd jobs next week.

Gelecek hafta tuhaf işler hakkında konuşacağız.

I suppose we will think of some lovely odd jobs.

Sanırım bazı güzel tuhaf işler düşüneceğiz.

Odd jobs? Yes, we're doing lots of those over Christmas. Yes.

Garip işler mi? Evet, Noel'de bunların çoğunu yapıyoruz. Evet.

Now I've got two weeks off from work.

Şimdi işten iki hafta izinliyim.

Okay, well, hasta la vista, people.

Pekala, hasta la vista millet.

And, I'll be back

Ve bir dahaki sefere geri döneceğim

next. When?

. Ne zaman?

I'm not sure about Wednesday, but certainly I'll be back on Sunday. Yes.

Çarşambadan emin değilim ama Pazar günü döneceğim kesin. Evet.

So have a, have a wonderful few days.

Öyleyse harika birkaç gün geçirin.

It is worth mentioning that Steve will be finishing for work from work for Christmas on Wednesday.

Steve'in Çarşamba günü Noel için işten ayrılacağını belirtmekte fayda var.

Is that true? It is true, Mr. Duncan. My my last, but.

Bu doğru mu? Bu doğru Bay Duncan. Sonuncum ama.

Well, is actually my last working days. Tuesday.

Aslında bu benim son çalışma günlerim. Salı.

They forces to take time off at Christmas.

Noel'de izin almak zorunda kalıyorlar.

We have to take so many days off at Christmas because, the business.

İş nedeniyle Noel'de pek çok gün izin almak zorundayız.

Well, they don't want us.

Yani bizi istemiyorlar.

We wouldn't be doing anything because the customers that I deal with wouldn't want to see me over the Christmas period.

Anlaşma yaptığım müşteriler beni Noel döneminde görmek istemeyecekleri için hiçbir şey yapmıyoruz.

And, and so therefore, they make us take holiday because they know we wouldn't be.

Ve dolayısıyla tatil yapamayacağımızı bildikleri için bizi tatile çıkarıyorlar.

They'd be paying us to do nothing, basically.

Temelde hiçbir şey yapmamamız için bize para ödüyorlardı.

Well, well, let's face it, during the month of December, most people at work

Kabul edelim ki, Aralık ayı boyunca, işteki çoğu insan

do very little work during December, and especially as you get nearer and nearer to Christmas.

Aralık boyunca çok az iş yapıyor, özellikle de Noel'e yaklaştıkça.

Anyway, thank you, Mr. Steve. We'll see you next Sunday.

Neyse, teşekkürler Bay Steve. Gelecek Pazar görüşürüz.

And then of course, a few days after that it will be Christmas Day.

Ve tabii ki bundan birkaç gün sonra da Noel Günü olacak.

Oh my goodness, just ten days to go and we will be with you on Christmas Day.

Aman Tanrım, sadece on gün kaldı ve Noel Günü seninle birlikte olacağız.

Lovely to be with you. See you soon.

Seninle olmak çok güzel. Yakında görüşürüz.

That was Mr. Steve. There he goes.

O Bay Steve'di. İşte gidiyor.

Every single week.

Her hafta.

Mr. Steve joins us.

Bay Steve bize katılıyor.

Of course, unless he has something more important to do.

Tabii yapacak daha önemli bir işi olmadığı sürece.

I can't even imagine that being a real thing, having something more important to do than this.

Bundan daha önemli bir şeyin olmasının gerçek bir şey olduğunu hayal bile edemiyorum.

Can you believe it? I certainly can't.

Buna inanabiliyor musun? Kesinlikle yapamam.

Thank you very much for your company today.

Bugün şirketiniz için çok teşekkür ederim.

I'm very sorry we didn't have time to talk about everything.

Her şeyi konuşacak vaktimiz olmadığı için çok üzgünüm.

Everything today.

Bugün her şey.

But I will try to do those things next Sunday.

Ama önümüzdeki Pazar bunları yapmaya çalışacağım.

Of course.

I am back with you on Wednesday.

Elbette.

Çarşamba günü tekrar aranızdayım.

Look out for me because I am with you on Wednesday as well.

Bana dikkat edin çünkü çarşamba günü de yanınızdayım.

2 p.m.

14:00

UK. Time is when I'm back with you.

İngiltere. Seninle geri döneceğim zaman geldi.

Thank you very much for your company. It's always a pleasure being here.

Şirketiniz için çok teşekkür ederim. Burada olmak her zaman bir zevktir.

You have no idea how much you mean to me.

Benim için ne kadar önemli olduğun hakkında hiçbir fikrin yok.

Thank you very much for joining me.

Bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

I do appreciate it.

Bunu takdir ediyorum.

Thanks also, once again to Lewis for your lovely gift as well.

Ayrıca güzel hediyeniz için Lewis'e bir kez daha teşekkür ederiz.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

It is getting dark outside.

Dışarıda hava kararıyor.

The sun is setting and I will see you very soon.

Güneş batıyor ve seni çok yakında göreceğim.

This is Mr. Duncan in the birthplace of English saying.

Bu, İngilizce atasözünün doğduğu yerdeki Bay Duncan'dır.

Thanks for watching.

İzlediğiniz için teşekkürler.

See you soon.

Take care of yourselves. And of course, until the next time we meet.

Yakında görüşürüz.

Kendinize iyi bakın. Ve tabii ki bir sonraki buluşmamıza kadar.

You know what's coming next? Yes you do...

Sırada ne var biliyor musun? Evet,

ta ta for now.

şimdilik bunu yapmalısın.