A 3-Step Guide to Believing in Yourself | Sheryl Lee Ralph | TED

Çeviri: Mai Mohamed Gözden geçirme: Figen Ergürbüz

(Singing) I am an endangered species

(Şarkı söyler) Ben nesli tükenmekte olan bir türüm

(Applause and cheers)

(Alkışlar ve tezahüratlar)

But I sing no victim song.

Ama kurban şarkısı söylemem.

I am a woman.

Ben bir kadın

I am an artist.

Ben bir sanatçıyım.

And I know

Ve biliyorum

where my voice ...

sesim nerde...

belongs.

aittir

(Applause and cheers)

(Alkışlar ve tezahüratlar)

Now, you might have heard me sing that song.

Şimdi, o şarkıyı söyleyim duymuş olabilirsin

It was September 12th, 2022,

12 Eylül 2022 idi,

right after Amy Poehler and Seth Meyers said,

Amy Poehler’dan hemen sonra ve Seth Meyers dedi ki,

"And the winner is,

“Ve kazanan,

Sheryl Lee Ralph!"

Sheryl Lee Ralph!”

What!?

Ne!?

I had just won the Emmy Award

Emmy Ödülü’nü yeni kazanmıştım.

for Best Supporting Actress in a comedy

bir komedide En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında

for my role as Mrs. Barbara Howard

Bayan Barbara Howard rolüm için

on your favorite TV show, "Abbott Elementary."

En sevdiğiniz TV programında, “Abbott İlkokulu.”

(Cheers)

(Alkışlar)

Oh, yes.

Oh evet.

And I was shocked.

Ve şok oldum.

As the children would say, shooketh into disbelief.

Çocukların dediği gibi, inanamayarak sarsılır.

Oh, my goodness, it was my first time at the Emmys and I won.

Aman tanrım, bu benim ilk seferimdi. Emmy’de ve ben kazandım.

Yes!

Evet!

And I got to tell you,

Ve sana söylemeliyim ki,

in that moment,

o anda,

I was so stunned into disbelief

o kadar şaşırdım ki inanamadım

that I don't know how I got up on the stage.

sahneye nasıl çıktığımı bilmiyorum ki

There I was, just listening to that roar of applause.

Oradaydım, sadece dinliyordum o alkış uğultusuna.

Mm mm mm.

Mm mm mm.

And my whole career flashed right there in front of me.

Ve tüm kariyerim tam karşımda parladı

Starting with 19-year-old Sheryl Lee in her first movie

19 yaşındaki Sheryl Lee ile başlayarak ilk filminde

being directed by the great Sidney Poitier.

yönlendirilmek büyük Sidney Poitier tarafından.

Oh, yeah, you can clap that.

Oh, evet, bunu alkışlayabilirsin.

(Applause)

(Alkışlar)

Followed by ten years of “no” after “no” after “no.”

On yıl sonra “hayır”dan sonra “hayır”,“hayır”dan sonra.

Before the next film role came about.

Bir sonraki film rolü gelmeden önce.

But I filled in that time with TV

Ama o zamanı televizyonla doldurdum

and more "nos" and more rejection

ve daha fazla “hayır” ve daha fazla reddetme

until I made it big on Broadway

Broadway’de büyük yapana kadar

in what has become the iconic musical of the '80s,

ne hale geldi 80′lerin ikonik müzikali,

because I say so,

Çünkü ben öyle diyorum,

(Laughter)

(Gülüşmeler)

"Dreamgirls."

“Rüya kızları.”

(Applause)

(Alkış)

And boy, did I learn a lot of life lessons there.

Ve oğlum, hayat dersleri çok şey öğrendim mi

And I mean, after so many moments of doubt, disbelief,

Ve demek istediğim, onca şeyden sonra şüphe anları, inançsızlık,

there I was, on that Emmy stage,

işte oradaydım, o Emmy sahnesinde,

with this huge sign in front of me flashing

bu büyük işaretle önümde yanıp sönüyor

"Stop now," "Stop now," "Stop now."

“Dur artık”, “Dur artık”, “Şimdi dur.”

And I started to think,

Ve düşünmeye başladım,

“My God, what if I had stopped after all of those ‘nos?’

“Tanrım, ya dursaydım tüm bu “hayırlardan” sonra?

What if I had stopped after all of those moments of feeling defeated?

Ya tüm mağlup hissettiğin anlardan sonra dursaydım?

What if I had stopped?"

Ya dursaydım?”

I wouldn't be standing there

orada durmazdım

for that golden moment.

o altın an için.

But right now,

Ama hemen şimdi,

many of us, we are feeling ...

çoğumuz, hissediyoruz...

deeply challenged

derinden meydan okudu

trying to hold on

tutunmaya çalışıyorum

and believe in ourselves,

ve kendimize inanmak,

and I do not mean in a toxic way.

ve zehirli bir şekilde demek istemiyorum.

I am talking about a way that comes from confidence,

bir yoldan bahsediyorum bu güvenden gelir,

the kind of confidence that can keep us moving forward

Bir tür güven bu bizi ilerlemeye devam ettirebilir

when we are feeling

hissettiğimizde

like we are carrying the weight of the pandemic,

salgının ağırlığı taşıdığımız gibi

trying to figure out all of this political division,

anlamaya çalışıyorum tüm bu siyasi bölünme,

fighting all of the mental, physical, social violence in our homes,

tüm zihinsel, fiziksel, evlerimizde sosyal şiddet,

in our communities,

topluluklarımızda,

to climate change, social media.

iklim değişikliğine, sosyal medyaya.

It's a lot.

Bu çok fazla.

Making it hard to believe in the goodness in the world.

dünyadaki iyilik içinde İnanmayı zorlaştırıyor

And harder still to believe in the goodness of ourselves.

Ve inanmak daha da zor kendi iyiliğimizde.

This is a rough time, people, and our mental health is suffering.

Bu zor bir zaman, millet, ve akıl sağlığımız acı çekiyor.

We all need a checkup from the neck up.

Hepimizin boyundan yukarı bir kontrole ihtiyacımız var

(Laughter)

(Gülüşmeler)

And I don't mean -- yeah, it's OK.

Ve demek istediğim-evet, sorun değil.

You feel me, thank you.

Beni hissediyorsun teşekkürler

(Applause)

(Alkış)

And I don't mean just medicine.

Ve sadece tıptan bahsetmiyorum.

I actually mean reframing our thinking

Aslında düşüncemizi yeniden çerçevelemekten bahsediyorum

of our ability to believe in ourselves.

kendimize inanma yeteneğimizden.

Now I know,

Artık biliyorum

you see me on TV, in magazines, on movie screens,

televizyonda, dergilerde film ekranlarında beni görüyorsun,

and you might be thinking to yourself,

ve kendi kendine düşünür Olabilirsin

"What does she know about struggling to believe in herself?"

“Mücadele hakkında ne biliyor ki? kendine inanmak mı?”

Well, let me tell you something.

Peki, sana bir şey söyleyeyim

I do not look like my journey.

Yolculuğuma benzemiyorum.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

(Applause)

(Alkış)

Oh, I've been through a few things.

Ah, birkaç şey yaşadım.

And the struggle is real.

Ve mücadele gerçektir.

But I have learned something in my life.

Ama hayatımda bir şey öğrendim.

That there are three things that we all must do

hepimizin yapması gereken Üç şey var

in order to believe in ourselves.

kendimize inanmak için.

Number one.

Bir numara.

First, we need to see ourselves.

Önce kendimizi görmemiz gerekiyor.

I mean, really, truly,

Yani, gerçekten, gerçekten,

deeply see ourselves for who and what we are

kendimizi derinden görmek biz kimiz ve ne için

in order to believe in ourselves.

kendimize inanmak için.

I’m a child of the ’60s, and that was hard.

Ben 60′ların çocuğuyum, ve bu zordu.

Oh.

Ya.

In the third grade,

Üçüncü sınıfta,

I tested out of public school into a fancy private school

Devlet okulu dışında test ettim süslü bir özel okula

where the only Black person I saw every day

tek Siyah kişinin olduğu yer her gün gördüm

was the one who looked back at me in the mirror.

dönüp bakan oydu aynada bana

I was by myself, and I was all alone.

Tek başımaydım ve yapayalnızdım.

And the things that were said to me,

Ve bana söylenen şeyler,

and I'm not talking about just the kids,

ve sadece çocuklardan bahsetmiyorum,

but the adults, too.

ama yetişkinler de.

And when I would come home from school crying the ugly cry,

Ve eve geldiğimde okuldan çirkin ağlama,

my immigrant Jamaican mother would sit me down in front of the mirror

göçmen Jamaikalı annem beni aynanın karşısına oturtur

and ask me,

Ve bana sordu

"Do you see an N-word?

“N kelimesini görüyor musun?

Do you see a liar?

Bir yalancı görüyor musun?

Do you see a big-lip monkey?

Büyük dudaklı bir maymun görüyor musun?

No!

Hayır!

So dry your eyes.

Öyleyse gözlerini kurula.

And when you go back to school, remember,

Ve okula döndüğünüzde, unutmayın,

you are rubber,

sen lastiksin

they are glue.

onlar yapıştırıcı.

And every ignorant thing they say about you

Ve her cahil şey senin hakkında diyorlar

bounces off of you and sticks to them."

sizden seker ve onlara yapışır.”

(Applause)

(Alkış)

And I believed her.

Ve ona inandım.

And it didn't hurt.

Ve acımadı.

So much.

Bu kadar.

Because I believed.

Çünkü ben inandım

Number two.

İki numaralı.

We've got to think.

Düşünmek zorundayız.

Think about ourselves in order to believe in ourselves.

kendimizi düşün kendimize inanmak için.

Growing up, my dad had a sign on his desk.

Büyürken, babamın masasında bir tabela vardı.

And it said, "Think."

Ve “Düşün” dedi.

"Think."

“Düşün.”

Oh, I did not know how valuable and powerful

Ah, ne kadar değerli ve güçlü bilmiyordum

the simple act of thinking was

basit düşünme eylemi şuydu:

until I came back to Hollywood from my triumphant run on Broadway,

Hollywood’a dönene kadar Broadway’deki muzaffer koşumdan,

and I had this meeting with a big studio Hollywood casting director.

ve büyük bir stüdyo ile görüştüm Hollywood oyuncu yönetmeni.

Oh, I was so excited.

Ah, çok heyecanlandım.

I walked in and he looked at me and he said,

İçeri girdim ve baktı bana ve dedi ki,

"Hm.

“Hm.

Everybody knows you're a beautiful, talented Black girl.

Herkes senin güzel olduğunu biliyor, yetenekli siyah kız.

But what do I do with a beautiful, talented Black girl?

Ama bir güzelle ne yaparım, yetenekli siyah kız?

Do I put you in a movie with Tom Cruise?

Seni Tom Cruise’la bir filme mi koyayım?

Does he kiss you? Ugh.

Seni öper mu? Ah.

Who goes to see that movie?"

O filme kim gider?”

(Laughs)

(Gülüyor)

I could not believe

inanamadım

that that man had just said that to me, to my face.

o adamın az önce söylediğini bana, yüzüme.

And he hurt me.

Ve beni incitti.

He hurt me so deeply,

O beni çok derinden yaraladı,

I was actually thinking about quitting.

Aslında bırakmayı düşünüyordum.

Until ...

Değin ...

I started to think.

düşünmeye başladım.

And I thought about what he said.

Ve söylediklerini düşündüm.

He said that everybody knew

herkesin bildiğini söyledi

that I was a beautiful, talented Black girl.

güzel olduğumu, yetenekli siyah kız.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

(Cheers and applause)

(Tezahüratlar ve alkışlar)

And that I deserve to be cast in movies with the likes of Tom Cruise,

Ve filmlerde rol almayı hak ettiğimi Tom Cruise gibileriyle,

and he should kiss me.

ve beni öpmeli.

(Applause)

(Alkış)

(Laughs)

(Gülüyor)

So what was meant to break me did not break me, it built me up.

Yani beni kırmanın anlamı neydi? beni kırmadı, inşa etti.

I believed that man, I believed what he said.

Ben o adama inandım Ne söylediğine inandım.

And I walked out of there giving myself permission to take up space in Hollywood,

Ve kendimi vererek oradan çıktım Hollywood’da yer kaplama izni,

knowing that I belonged there

oraya ait olduğumu bilmekle

no matter what anybody thought about me.

kimsenin benim hakkımda ne düşündüğü önemli değil.

(Cheers and applause)

(Tezahüratlar ve alkışlar)

Thirdly.

üçüncüsü.

We've got to act like we believe in ourselves.

kendimize inandığımız gibi harekete geçmeliyiz

Oh, yeah.

Ah, evet.

Because when we believe in ourselves and act on it,

Çünkü inandığımız zaman kendi içimizde ve ona göre hareket

we create possibilities that never would have been possible

olasılıklar yaratırız bu asla mümkün olmazdı

had we not just believed.

keşke inanmasaydık.

OK, so I will tell you another story.

Tamam, o zaman sana başka bir hikaye anlatacağım.

I will never forget walking into one of those crowded Hollywood rooms,

birine yürümeyi asla unutmayacağım o kalabalık Hollywood odalarından,

and I see Harry Thomason, producer Harry Thomason,

ve Harry Thomason’ı görüyorum, yapımcı Harry Thomason,

who is married to Linda Bloodworth-Thomason,

Linda ile evlenen Bloodworth-Thomason,

writer, creator of the series "Designing Women."

yazar, dizinin yaratıcısı “Kadınları Tasarlamak.”

I walk right up to Harry and I say,

Doğruca Harry’nin yanına gittim ve şöyle dedim:

"How can it be, that after all of these years

bunca yıldan sonra Nasıl olabilir ki

Anthony has not had a relationship with a Black woman?

Anthony’nin sahip olmadığı Siyahi bir kadınla ilişki mi?

After all, the show takes place in Atlanta,

Sonuçta, gösteri Atlanta’da gerçekleşir,

Georgia."

Gürcistan.”

(Laughter)

(Gülüşmeler)

He looked at me, took a step back

Bana baktı, bir adım geri gitti.

and said, "Who are you?"

ve “Sen kimsin?” Dedi

I said, "I'm Sheryl Lee Ralph."

“Ben Sheryl Lee Ralph” dedim.

And he said, "OK.

O da “Tamam.

Have your people call my people

Seninkilerin benimkileri aramasını sağla

and we will see what we can do."

ve neler yapabileceğimizi göreceğiz.”

And guess what happened?

Ve tahmin et ne oldu?

(Laughter)

(Gülüşmeler)

I got cast as Etienne Toussaint Bouvier,

Etienne Toussaint Bouvier rolünü üstlendim.

Las Vegas showgirl turned Anthony's wife

Las Vegas şov kızı Anthony’nin karısı oldu

for the final season of "Designing Women."

“Designing Women”ın son sezonu için.

(Cheers and applause)

(Tezahüratlar ve alkışlar)

Oh, yeah.

Ah evet.

Against all odds, once again,

Her şeye rağmen, bir kez daha,

I gave myself permission to take up space,

Yer kaplamak için kendime izin verdim,

believing that I belonged.

ait olduğuma inanmaktan

I believed that if Sheryl Lee did the work of honing her craft,

İnandım ki, eğer Sheryl Lee zanaatını bileme işini yaptı,

building solid relationships

sağlam ilişkiler kurmak

and stayed ready so she didn't have to get ready,

ve hazır kaldı bu yüzden hazırlanmak zorunda değildi,

anything was possible.

her şey mümkündü.

Heck, winning an Emmy.

Kahretsin, bir Emmy kazanmak.

A Grammy.

Bir Grammy.

An Oscar.

Bir Oscar.

A Tony.

Bir Tony.

EGOT it, baby.

EĞAT bebeğim.

(Cheering)

(Tezahürat)

So ...

O zaman

When you leave this room today,

Bugün bu odadan ayrıldığında,

I challenge all of you to start a meaningful practice

hepinize meydan okuyorum anlamlı bir uygulamaya başlamak için

of looking in the mirror

aynaya bakmaktan

and loving what you see.

ve gördüklerini sevmek

Believe in what you see.

Gördüğüne inan.

If you can't love it, then respect it.

Sevemiyorsan saygı duy.

And if you can't respect it, then encourage it.

Ve eğer buna saygı duyamıyorsan, sonra teşvik edin.

If you can't encourage it, empower it.

Onu cesaretlendiremiyorsanız, güçlendirin.

And if you can't empower it, please be kind to it.

Ve eğer onu güçlendiremezsen, lütfen ona karşı nazik olun.

(Applause)

(Alkış)

The greatest relationship,

En değerli ilişki,

the greatest one you will ever have

sahip olabileceğin en değerli

is with yourself.

kendinle birlikte.

Believe me.

İnan bana.

Have faith in yourself.

Kendine inan.

Believing that faith can make broken wings fly.

Bu inanca inanmak kırık kanatları uçurabilir

And we deserve to soar.

Ve yükselmeyi hak ediyoruz.

Remember,

Hatırla

maybe one of these days when you pass the mirror

belki bu günlerden biri aynanın yanından geçtiğinde

and you catch a glimpse of yourself,

ve kendine bir göz atıyorsun,

remember, I told you this.

unutma, sana bunu söylemiştim.

That is what believing looks like.

İnanmak böyle bir şey

And don't you ever, ever,

Ve sen asla, asla,

ever give up on you.

senden hiç vazgeçme.

I am Sheryl Lee Ralph,

Ben Sheryl Lee Ralph,

and I love you just the way you are.

ve seni olduğun gibi seviyorum.

(Singing) Believe in yourself

(Şarkı söylüyor) Kendine inan

As I believe in you

sana inandığım gibi

Thank you.

Teşekkür ederim.

(Cheers and applause)

(Tezahüratlar ve alkışlar)