Your Hidden Potential: Ordinary vs Extraordinary - British English Podcast

Hello, and welcome to The English Like a Native Podcast, the listening

Merhaba, orta ve ileri seviyedeki İngilizce öğrencileri için tasarlanmış

resource that's designed for intermediate to advanced level English learners.

dinleme kaynağı The English Like a Native Podcast'e hoş geldiniz

My name is Anna, and today we are exploring the extraordinary.

. Benim adım Anna ve bugün sıra dışı olanı keşfediyoruz.

If you would like to take your podcast learning experience further, then

Podcast öğrenme deneyiminizi daha da ileriye taşımak istiyorsanız

you can, by becoming a Plus Member.

Plus Üyesi olarak bunu yapabilirsiniz.

Plus Members get access to lots of bonus episodes, and they receive an

Plus Üyeleri çok sayıda bonus bölüme erişebilir ve

email every week with transcripts to the latest episodes, as well as

her hafta en son bölümlerin transkriptlerini ve ayrıca

word lists so that you can learn more about the things that I'm saying.

söylediklerim hakkında daha fazla bilgi edinebilmeniz için kelime listelerini içeren bir e-posta alırlar.

So, if you're interested in becoming a Plus Member and supporting this

Dolayısıyla, Plus Üyesi olmakla ve bu podcast'in büyüyüp gelişmesini desteklemekle ilgileniyorsanız

podcast to grow and improve, then check out the link in the description.

, açıklamadaki bağlantıya göz atın.

So, let's get on with today's extraordinary episode.

O halde bugünün olağanüstü bölümüne geçelim.

I am an avid squash player.

Ben tutkulu bir squash oyuncusuyum.

Happiness for me is on court, feeling on top form with a racket in hand.

Benim için mutluluk sahada, elimde raketle kendimi en iyi durumda hissetmektir.

One of the most beneficial lessons I have learned in squash is to

Squash'ta öğrendiğim en faydalı derslerden biri

'never give up', you could say that this is a valuable life lesson too.

'asla pes etmemek', bunun da değerli bir hayat dersi olduğunu söyleyebiliriz.

There are countless occasions where your opponent will place the ball on

Rakibinizin topu sahanın karşı tarafına

the opposite side of the court, either lobbing it over your head into the back

yerleştirdiği , ya başınızın üzerinden arka

corner, or doing a sneaky dropshot at the front of court when you are at the back.

köşeye fırlattığı ya da siz arkadayken sahanın önüne sinsi bir atış yaptığı sayısız durum vardır.

It's easy to throw your hands up and admit defeat on those occasions,

Ulaşılamaz gibi görünen bir şutu karşılık vermek için savaşmak yerine

rather than fight to return a shot that is seemingly out of reach.

, bu gibi durumlarda ellerinizi havaya kaldırıp yenilgiyi kabul etmek daha kolaydır

However, if you simply make an effort to get to the ball, an astonishing thing

. Ancak topa ulaşmak için çaba gösterirseniz şaşırtıcı bir şey

happens, half the time you succeed.

olur ve yarı yarıya başarılı olursunuz.

If you give up, then you lose the rally, it's a sure thing, it's a done deal.

Eğer vazgeçerseniz, ralliyi kaybedersiniz, bu kesin bir şeydir, bu bitmiş bir anlaşmadır.

If you try, then you are in with a chance.

Eğer denersen, o zaman bir şansın var.

So, now I go for everything, no matter how impossible it may seem.

Bu yüzden ne kadar imkansız görünürse görünsün artık her şeyin peşinden gidiyorum.

It never ceases to amaze me how often I come up trumps.

Ne kadar sıklıkla koz bulduğum beni şaşırtmaya devam ediyor.

I'm often congratulated with cheers of,

Sık sık "Olağanüstü bir atıştı Anna!

"Extraordinary shot, Anna!

Bunu nasıl başardın?" diye

How on earth did you get that?"

tezahüratlarla tebrik edilirim.

Extraordinary, am I an extraordinary squash player?

Olağanüstü, ben olağanüstü bir squash oyuncusu muyum?

On the contrary, I am actually very ordinary, but very ordinary people

Tam tersine ben aslında çok sıradanım ama çok sıradan insanlar da

can do extraordinary things if they just try a little harder than others.

diğerlerinden biraz daha çabalarlarsa olağanüstü şeyler başarabilirler.

Do you consider yourself to be extraordinary?

Kendinizi olağanüstü biri olarak mı görüyorsunuz?

Have you ever done anything extraordinary?

Hiç olağanüstü bir şey yaptın mı?

I bet you have.

Eminim vardır.

First of all, what makes a person ordinary or extraordinary?

Öncelikle insanı sıradan ya da sıra dışı yapan şey nedir?

An ordinary person follows the status quo, they do what is expected of them.

Sıradan bir insan statükoyu takip eder, kendisinden bekleneni yapar.

I consider myself to be a highly conscientious, straight walking,

Kendimi son derece vicdanlı, dürüst yürüyen,

hard-working contributor to society.

çalışkan ve topluma katkıda bulunan

Not extraordinary in the slightest.

biri olarak görüyorum . Hiç de olağanüstü değil.

I do as others do in a very ordinary way.

Ben de başkalarının yaptığı gibi çok sıradan bir şekilde yapıyorum.

I'm not hugely talented or highly intelligent.

Çok yetenekli ya da çok zeki değilim.

I'm not Serena Williams or Albert Einstein.

Ben Serena Williams ya da Albert Einstein değilim.

But I believe that ordinary people are capable of doing extraordinary things.

Ama sıradan insanların olağanüstü şeyler yapabilecek kapasitede olduğuna inanıyorum.

My theory is that an extraordinary person is one that can be truly happy in their

Benim teorime göre sıra dışı bir insan, kendi halinde gerçekten mutlu olabilen

own skin and therefore feels free to explore their own desires and dreams, able

ve bu nedenle kendi arzularını ve hayallerini keşfetmekte özgür hisseden,

to hold fast to their own principles even in the face of opposition and obstacles.

muhalefet ve engeller karşısında bile kendi ilkelerine sımsıkı sarılan kişidir.

Let's dive into some examples.

Bazı örneklere dalalım. Gözlerimizi

We're going to turn our sights to some historical examples

olağanüstü insanların bazı tarihi örneklerine çevireceğiz

of extraordinary people.

.

And let me start with the mother of the civil rights movement, Rosa Parks.

Sivil haklar hareketinin annesi Rosa Parks'la başlayayım.

She was born in 1913 in Alabama, USA, during a time of deep racial segregation.

1913 yılında ABD'nin Alabama kentinde, ırk ayrımcılığının derin olduğu bir dönemde doğdu.

She worked as a seamstress and was an active member of the NAACP, which

Terzi olarak çalıştı ve Ulusal Renkli İnsanların Gelişimi Derneği olan

is the National Association for the Advancement of Colored People.

NAACP'nin aktif bir üyesiydi

On December the 1st, 1955, Rosa Parks was on a bus home after a long day at work.

. 1 Aralık 1955'te Rosa Parks, işte geçirdiği uzun bir günün ardından otobüsle eve dönüyordu.

She was asked by the bus driver to surrender her seat to a

Otobüs şoförü , ayrımcılık yasalarının gerektirdiği gibi,

white man, as was required by segregation laws, but she refused.

koltuğunu beyaz bir adama bırakmasını istedi , ancak o reddetti.

She was arrested.

Tutuklandı.

And this simple act led to the Montgomery Bus Boycott, a coordinated protest

Ve bu basit eylem, Afro-Amerikan topluluğunun toplu taşımanın ayrımcılığa karşı

by the African American community against segregated public transport.

koordineli bir protestosu olan Montgomery Otobüs Boykotu'na yol açtı .

About this incident, Rosa said,

Rosa bu olayla ilgili şunları söyledi:

"People always say that I didn't give up my seat because I was

"İnsanlar her zaman yorgun olduğum için koltuğumdan vazgeçmediğimi söylüyorlar

tired, but that isn't true.

ama bu doğru değil.

I was not tired physically, or no more tired than I usually

Fiziksel olarak yorulmadım ya da normalde

was at the end of a working day.

yarışın sonunda olduğumdan daha fazla yorulmadım. bir iş günü.

I was not old, although some people have an image of me as being old then.

Yaşlı değildim, her ne kadar bazı insanlar o zamanlar yaşlı olduğumu düşünse de.

I was 42.

42 yaşındaydım

No, the only tired I was, was tired of giving in."

. Hayır, yorulduğum tek şey pes etmekten yorulmuştum."

So what was the overall impact of Rosa's actions, her refusal

Peki Rosa'nın eylemlerinin, reddetmesinin genel etkisi neydi?

to give in on that day?

o gün pes etmek mi?

Well, the bus boycott that her actions sparked lasted for 381 days, during

Onun eylemlerinin yol açtığı otobüs boykotu 381 gün sürdü ve bu süre zarfında

which the African American community, led by figures like Martin Luther King

Martin Luther King Jr. gibi isimlerin liderliğindeki Afro-Amerikan topluluğu

Jr., boycotted the entire bus system.

tüm otobüs sistemini boykot etti.

The US Supreme Court eventually ruled that segregation on public buses was

ABD Yüksek Mahkemesi sonunda halk otobüslerinde ayrımcılığın

unconstitutional, marking a significant victory for the civil rights movement.

anayasaya aykırı olduğuna karar vererek sivil haklar hareketi için önemli bir zafere işaret etti.

Imagine doing something so extraordinary on your bus ride home from work.

İşten eve otobüsle giderken olağanüstü bir şey yaptığınızı hayal edin.

Now, moving on to an extraordinarily brave young woman, Malala Yousafzai.

Şimdi sıra dışı cesur genç kadın Malala Yousafzai'ye geçelim.

Malala, born in 1997, grew up in the Swat Valley in Pakistan, where the Taliban

1997'de doğan Malala, Taliban'ın kızların okula gitmesini yasakladığı

had banned girls from attending school.

Pakistan'ın Swat Vadisi'nde büyüdü

Malala, with the support of her father, continued to advocate for the

. Malala, babasının desteğiyle

right to education, documenting her experiences on a blog for the BBC Urdu.

eğitim hakkını savunmaya devam etti ve deneyimlerini BBC Urduca için bir blogda belgeledi.

In 2012, at the age of 15, Malala was shot in the head by a Taliban gunman

Malala, 2012 yılında 15 yaşındayken

while returning home from school.

okuldan eve dönerken Taliban tarafından silahlı bir kişi tarafından başından vuruldu.

Miraculously, she survived the attack — which beggars belief; she

Mucizevi bir şekilde saldırıdan sağ kurtuldu ki bu da inandırıcı değil;

was shot in the head at point blank range and lived to tell the story.

yakın mesafeden başından vuruldu ve hikayeyi anlatacak kadar yaşadı .

That is nothing short of a miracle.

Bu bir mucizeden başka bir şey değil.

What is extraordinary about this young lady is that she continued her activism

Bu genç hanımın olağanüstü yanı, eylemciliğini

with even greater determination.

daha da büyük bir kararlılıkla sürdürmesidir.

I don't know if I would have the courage to continue on my mission after

Böyle bir suikast girişiminden sonra görevime devam edecek cesaretim olup olmayacağını bilmiyorum

an assassination attempt like that.

. Ve 2014 yılında Malala,

And in 2014, Malala became the youngest ever Nobel Prize

henüz 17 yaşındayken şimdiye

laureate at the age of just 17.

kadarki en genç Nobel Ödülü sahibi oldu.

Malala's advocacy has since expanded globally, emphasising the importance

Malala'nın savunuculuğu o zamandan beri küresel olarak genişledi ve

of education for girls and women.

kızlar ve kadınlar için eğitimin önemini vurguladı.

Keep up the good work, Malala.

İyi işler yapmaya devam edin Malala.

Next, I would like to mention an extraordinary man who was

Şimdi, barışa ve uzlaşmaya şiddetle bağlı

fiercely committed to peace and reconciliation, Nelson Mandela.

olağanüstü bir adamdan, Nelson Mandela'dan bahsetmek istiyorum .

Born in 1918 and sadly lost in 2013.

1918'de doğdu ve ne yazık ki 2013'te kaybetti. Mandela

Mandela was a leading figure in the struggle against

, Güney Afrika'da apartheid'e

apartheid in South Africa.

karşı mücadelenin önde gelen isimlerinden biriydi

Apartheid is a basic term which means racial segregation.

. Apartheid, ırk ayrımcılığı anlamına gelen temel bir terimdir.

He became involved in political activism in the 1940s, joining the

1940'larda siyasi aktivizme dahil oldu,

ANC, which is the African National Congress and advocating for the

Afrika Ulusal Kongresi olan ANC'ye katıldı ve

rights of black South Africans.

siyah Güney Afrikalıların haklarını savundu.

In 1962, Mandela was arrested and sentenced to life in prison for his

1962'de Mandela

involvement in anti-apartheid activities.

apartheid karşıtı faaliyetlere katıldığı gerekçesiyle tutuklandı ve ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.

He spent 27 years in prison, during which he became a symbol of the

27 yılını hapiste geçirdi ve bu süre zarfında

global anti-apartheid movement.

küresel apartheid karşıtı hareketin sembolü haline geldi.

During his time behind bars, he faced harsh conditions, meant to break his

Parmaklıklar ardında geçirdiği süre boyunca, kararlılığını kırmak isteyen zorlu koşullarla karşı karşıya kaldı

resolve, but he stuck to his guns.

, ancak silahlarına sadık kaldı.

Mandela was released from prison in 1990 and he played a crucial role

Mandela 1990 yılında hapishaneden serbest bırakıldı ve

in negotiations to end apartheid.

apartheid rejiminin sona erdirilmesine yönelik müzakerelerde

In 1994, South Africa held its first democratic elections, and Mandela

önemli bir rol oynadı . 1994 yılında Güney Afrika'da ilk demokratik seçimler yapıldı ve Mandela,

was elected as the country's first black president, symbolising the

kurumsallaşmış ırkçılığın sonunu

end of institutionalised racism.

simgeleyen ülkenin ilk siyahi cumhurbaşkanı seçildi

Rosa Parks, Malala Yousafzai, and Nelson Mandela; these individuals faced

. Rosa Parks, Malala Yousafzai ve Nelson Mandela; bu bireyler

significant challenges and risks, but their resilience, courage, and commitment

önemli zorluklarla ve risklerle karşı karşıya kaldılar, ancak dayanıklılıkları, cesaretleri ve

to their principles led to extraordinary achievements that had a lasting

ilkelerine bağlılıkları , toplumlarımız ve dünya üzerinde kalıcı bir etki bırakan olağanüstü başarılara yol açtı.

impact on our societies and the world.

Umarım bugünkü bölümü ilham verici bulmuşsunuzdur.

I hope that you found today's episode inspiring.

Şimdi dışarı çıkın ve olağanüstü bir şey yapın ya da

Now go out and do something extraordinary or just be your ordinary

en olağanüstü şekilde sıradan benliğiniz

self in the most extraordinary way.

olun .

Until next time, take very good care and goodbye.

Bir dahaki sefere kadar kendinize çok iyi bakın ve hoşçakalın.