A one-man musical phenomenon | Jacob Collier

Çeviri: Zisan Bas Gözden geçirme: Figen Ergürbüz

(Music)

(Müzik)

(Singing) I was walking down the line,

Kaldırımda yürüyordum

trying to find some peace of mind.

kafamı dinlemeye çalışıyordum

Then I saw you.

sonra seni gördüm.

You were takin' it slow and walkin' it one step at a time.

Küçük adımlarla yavaş yavaş ilerliyordun.

I said, "Listen, stranger,

Dedim ki "Dinle yabancı"

I'm feeling low now.

"kendimi kötü hissediyorum"

I don't know which way to go."

"nereye gideceğimi bilmiyorum"

I said, "If you're lost now,

"Sende kaybolduysan"

maybe I could help you along and sing you a song,

"belki sana bir şarkı söyleyerek"

and move you on and on and on."

"yürümene yardımcı olabilirim" dedim.

Singing down the line.

Yol boyunca şarkı söylüyorum.

Where shall we go? Where shall we go?

Nereye gitsek? Nereye gitsek?

She said, "I'm looking for a kind of shelter.

Dedi ki, "bana ait olan"

A place for me to call my own.

"ev gibi bir yer arıyorum"

I've been walking all night long,

"bütün gece yürüdüm"

but I don't know where to call my home."

"ama nereye evim diyebilirim bilmiyorum."

"The only way to find that place

"Orayı bulmanın tek yolu"

is close to where my heart is.

"kalbimin çok yakınlarında."

I know I'm gonna get there,

"Orayı bulacağımı biliyorum,"

but I've got to keep on walking down the line."

"sadece yürümeye devam etmeliyim."

Down the line.

Yol boyunca

Down the line.

Yol boyunca

Thank you so much.

Çok teşekkürler.

(Applause)

(Alkış)

How's everybody feeling today? You feeling good?

Herkes nasıl hissediyor? İyi misiniz?

(Cheers)

(Tezahürat)

Fantastic. Would everybody mind singing with me for just one second?

Harika! O zaman

benimle şarkı söylemeye ne dersiniz?

Could you sing something? Could you sing a D?

Söyleyebilir misiniz?

Sing "Ooh."

"Ohh" diye söyleyin

(Audience hums)

(Seyirci mırıldanıyor)

Oh -- louder for me, louder for me.

Daha yüksek sesle, bir daha!

(Singing) Oh.

Oh!

Now, please, if you could sing,

Şimdi lütfen şöyle söyleyin

"Oh oh oh."

Oh oh oh

Audience: Oh oh oh.

Seyirci: Oh, oh, oh

Jacob Collier: Whoa oh oh.

Jacob: Vooh, oh oh

Audience: Whoa oh oh.

Seyirci: Vooh, oh oh

JC: Sing, "Whoa oh."

Şimdi vooh oh deyin

Audience: Whoa oh.

Seyirci: Vooh oh

JC: Oh oh oh.

Jacob: oh oh oh

Audience: Oh oh oh.

Seyirci: oh oh oh

JC: Sing, "Whoa oh oh."

Şimdi vooh, oh oh deyin

Audience: Whoa oh oh.

Seyirci: vooh, oh oh

JC: Sing, "Whoa oh oh."

Vooh, oh oh

Audience: Whoa oh oh.

Seyirci: vooh, oh oh

JC: Whoa oh oh.

Vooh, oh oh

Audience: Whoa oh oh.

Seyirci: vooh, oh oh

JC: Sing, "Whoa oh oh."

Jacob: Vooh, oh oh

Audience: Whoa oh oh.

Seyirci: vooh, oh oh

Thank you so much. That's beautiful. Thank you.

Çok teşekkürler, bu harikaydı.

(Applause)

(Alkış)

Thank you.

Teşekkürler

So do you feel that motion?

Kıpırtıyı hissediyor musunuz?

Do you feel yourself as part of that motion,

Kendinizi o kıpırtının bir parçası gibi

things moving underneath the surface?

yüzeyin altında hissediyor musunuz?

So the language of musical harmony is an absolutely extraordinary one.

Müziğin ahenginin dili çok sıra dışıdır.

It's a way of navigating one's emotional frameworks,

Kelimelere ihtiyaç duymadan

but without the need to put things into words,

insanın duygularını yolculuğa çıkarır

and I think that, as with many other languages,

ve bence diğer dillerde olduğu gibi

it doesn't matter how much you know about a language.

o dili ne kadar iyi anladığın

It doesn't matter how many words you can say,

ne kadar kelime bildiğin ya da

how many phrases you know.

kaç cümle kurabildiğin

What matters is the emotional choices you make with this language.

önemli değildir, önemli olan

o dilde aldığımız duygusal kararlardır.

So I encourage us to embrace this idea as a community,

Toplum olarak bu fikri benimsememizi öneriyorum.

which is the thing which in time may grow us towards

Bu bizi insanlıktan uzaklaştırmak yerine

as opposed to away from our own humanity.

yakınlaştıracak olan şey.

Thank you so much.

Çok teşekkürler.

(Applause)

(Alkış)

(Music)

(Müzik)

(Singing) Take me

Götür beni

anywhere you want to go.

gitmek istediğin yere.

You know that my love is strong.

Aşkımın güçlü olduğunu biliyorsun

In my hideaway.

saklandığım yerde.

Softly,

Yavaşça

like the calm that follows storms,

fırtınadan sonraki sessizlik gibi.

Find what I've been searching for all along.

Uzun zamandır ne aradığımı bul.

In my hideaway.

Saklandığım yerde

Even when I close my eyes,

gözlerimi kapatsam bile

darling, if you've gone astray, I'm on my way to my hideaway.

sevgilim sen yoksan

ben saklanmaya gidiyorum.

Touch me

Dokun bana

like I've never loved before,

daha önce sevmemişim gibi.

in the place that I adore,

O aşık olduğum yerde

in my hideaway.

saklandığım yerde.

I know

Biliyorum

whichever way the wind may blow,

rüzgâr nereye eserse essin

there will be a place for me to go

benim gidecek bir yerim hep olacak

in my hideaway.

saklandığım yerde.

My hideaway.

Benim gizli yerim.

Sticks and stones

Taşlar ve sopalar

I won't hide from you no more.

artık sizden saklanmayacağım.

And in time

Ve zamanla

I find what I've been searching for.

ne aradığımı buldum.

Heard your voice

Sesini duydum

calling out to me.

beni çağırdığını.

I'm on my way

Yoldayım

to where I can be free.

özgür olma yolunda.

And if she won't wait for me, do it right, don't look back,

Beni beklemeyeceksen, bunu doğru yap

arkana bile bakma

keep my heart on the future.

kalbimi geleceğe adadım

On the soles of my shoes all the places I've been

Tabanlarımda gittiğim yerler var

that I've known since I knew her.

onu tanıdığımdan beri bildiğim yerler.

'Cause it's you, don't you know that you're making me guess

Çünkü o sensin, bilmiyor muydun?

that you're the one for me.

Benim için bir tek sen varsın.

That it's you that I guess that I wanted to know all along.

Sanırım hep tanımak istediğim sendin.

Girl, it's you that I want, that makes me complete,

İstediğim ve beni tamamlayan kişi sensin

cause you're the one for me.

çünkü benim için bir tek sen varsın.

It's thanks to you that I guess that I want you to know I belong.

Sana ait olduğumu bilmeni isterim.

One, two, three, four, five.

Bir, iki, üç, dört, beş

(Applause)

(Alkışlar)

Thank you so much. Thank you.

Çok teşekkürler. Sağolun.

(Applause)

(Alkışlar)

Thank you.

Teşekkürler.

Thanks so much. Thank you guys.

Çok teşekkürler arkadaşlar.

Kelly Stoetzel: OK, Jacob. Wow.

Kelly Stoetzel: Tamam Jacob. Vay canına.

OK, we have some questions. JC: OK.

Sana birkaç sorumuz olacak.

KS: That was spectacular.

JC: Olur

KS:Bu muhteşemdi.

JC: Thank you, Kelly. Thank you.

JC: Teşekkürler Kelly. Teşekkürler.

KS: Those visualizations we just saw,

KS: O gördüğümüz görseller,

those were happening in real time, yeah?

onlar gerçek hayatta oluyordu değil mi?

JC: Yeah, so everything visual

JC: Evet, yani her görsel

takes cues from things which are audial, or something, if that's a word,

işitsel şeylerle veya kelimelerle oluşuyorlardı

and so everything is real time.

yani hepsi şu anda gerçekleşiyor

I cue the loops, I play the instruments

Enstrümanları çalarak ben işaret veriyorum

and then the tree, for example, that you saw grow,

mesela büyüdüğünü gördüğünüz ağaç

grows in such a way that it takes low long notes

uzun notaları algılıyor ve

and grows thick long branches,

kalın ve uzun dallar çıkarıyor

and it takes high, quiet notes, whatever, and then it grows thin, small branches.

ve sessiz notalardan sonra

ince ve küçük dallar çıkarıyor.

And then my singing voice

Sonra benim sesim

sort of blows wind against the tree.

ağaca doğru rüzgar estiriyor.

KS: So you're 22 years old. JC: Yes, indeed.

KS: Şimdi sen 22 yaşındasın

JC: Evet doğru

Moderator: You played all of that by yourself.

KS: Bunların hepsini kendi başına yaptın.

How did you get started and how did this all evolve?

Buna nasıl başladın ve nasıl geliştirdin?

JC: I have this magical room in my house

JC: Evimde sihirli bir oda var

in North London, which is, like, over there.

Kuzey Londra'da, orada biryerlerde

(Cheers)

(Tezahürat)

Thank you. Represent North London.

Teşekkürler. Londra'yı temsil ediyorsun.

And this room -- I mean, this is my family home.

Bu benim ailemin evi.

I grew up in this room filled with musical instruments,

Ben bu enstrüman dolu odada büyüdüm.

but most importantly, I had a family

Ama en önemlisi beni hayal gücümle

who encouraged me to invest in my own imagination,

yatırım yapmaya teşvik eden bir ailem

and so things I created, things I built were good things to be building

vardı ve böylece yaptığım şeyler

just because I was making them, and I think that's such an important idea.

sırf ben yaptığım için güzel şeylerdi

ve bence bu önemli bir düşünce.

But this room was my paradise, essentially,

Bu oda aslında benim cennetimdi.

and when I came to tour my album, which is called "In My Room,"

Adı "Odamda" olan albümüm için

tura çıktığımda, yolda

I thought I'd try and tour the room on the road,

odamı turlamaya karar verdim

and that's quite a strange idea,

ve bu garip bir fikir

ama birkaç yıldır üzerinde çalışıyorum

but it's something that I've been working on for a couple of years,

and it's quite exciting to be inside the circle.

ve bunun bir parçası olmak heyecan verici.

KS: So this is really like the setup in your room, here.

KS:Bu gerçekten senin odandaki sistem yani

JC: It kind of is. It's similar to the room

JC: Kısmen evet, anında bir şeyler

in the sense that I can generate things on the spot

üretebildiğim ve spontane olabildiğim için

and I can be spontaneous,

odama benziyor

which is what I think both music and all of the best ideas are all about.

Bence müzik ve tüm iyi fikirler bundan ibaret.

KS: So you won two Grammys

KS:Odanda tek başına yaptığın bir şey için

for a record that you made in your room by yourself.

İki tane Grammy ödülü kazandın

And how is that even possible? We couldn't have done that,

Bu nasıl mümkün, biz bunu yapamazdık

that couldn't have happened five years ago even.

5 yıl önce böyle bir şey olamazdı.

JC: It's a brand new world.

JC: Yepyeni bir dünya var artık.

The power is now in the hands of the creator,

Güç artık yaratıcının elinde

as I'm sure you guys would agree,

ve eminim hepiniz biliyorsunuzdur

as opposed to the big record company executive

büyük bir kayıt şirketi idarecisinin veya

or the big man or something like that.

herhangi büyük bir adamın aksine.

It's somebody with a good idea.

Ben iyi bir fikri olan biriyim.

Here I am at TED saying this to you guys who know this already,

Burada TED'de size

bildiğiniz şeyleri söylüyorum.

but it's somebody with a good idea who can sow that seed.

Fikri olan bir insan, o tohumu ekebilir.

Dünyaya meşaleyi getiren kişi o.

That's the person who carries the torch into the world.

Bu albümü tamamiyle tek başıma yaptım

And yeah, I made this album completely on my own

ve kimsenin bana "Hey Jacob"

and I didn't wait for somebody to say,

"Hey Jacob, you should make an album on your own."

"bir albüm çıkarmalısın"

demesini beklemedim, yoluma baktım

I just went ahead and made it and I didn't mind what people thought,

insanların ne düşündüğünü umursamadım

İki Grammy ödülü sadece bunun bonusu.

and two Grammys is a massive bonus.

(Applause)

(Alkışlar)

KS: Thank you so much, Jacob. JC: Thanks, Kelly. Thanks so much.

KS:Çok Teşekkürler Jacob.

JC: Sağol Kelly. Çok teşekkürler.

(Applause)

(Alkışlar)