"You Have the Rite" | Marc Bamuthi Joseph

Çeviri: Tarık Yıldırım Gözden geçirme: Can Boysan

Me and the boy wear the same shoe size.

Benim ve oğlanın ayakkabı numarası aynı.

He wants a pair of Air Jordan 4s for Christmas.

Noel için bir çift Air Jordan 4s istiyor.

I buy them,

Ayakkabıyı satın aldım,

and then I steal them from his closet,

sonra dolabından onları arakladım,

like a twisted Grinch-themed episode of "Black-ish."

bunu, "Black-ish"in Grinch temalı garip bir bölümü gibi yaptım.

(Laughter)

(Kahkahalar)

The kicks are totems to my youth.

Ayakkabılar, gençliğime dair totemler.

I wear them like mercury on my Black man feet.

Onları siyahi adam ayaklarımdaki cıva gibi giyiyorum.

I can't get those young freedom days back fast enough.

O özgür gençlik günlerimi yeterince hızlı şekilde geri alamam.

Last time I was really fast I was 16,

Son kez gerçekten hızlı olduğumda 16 yaşındaydım,

outrunning a doorman on the Upper East Side.

Upper East Side'da bir kapıcıdan kaçıyordum.

He caught me vandalizing his building,

Onun binasını kırıp dökerken beni yakaladı,

not even on some artsy stuff,

hatta herhangi bir eser üzerinde değil,

just ... stupid.

sadece aptalca.

Of all the genders, boys are the stupidest.

Bütün cinslerin en aptalı erkekler.

(Laughter)

(Kahkahalar)

Sixteen was a series of barely getting away

16 yaş, neredeyse kaçıp kurtulmak

and never telling my parents.

ve hiçbir zaman aileme söylememek demekti.

I assume that my son is stewarding this tradition well.

Oğlumun da bu geleneği devam ettirdiğini düşünüyorum.

Sixteen was "The Low End Theory" and Marvin Gaye on repeat.

16, "The Low End Theory" şarkısı ve tekrar tekrar Marvin Gaye idi.

Sixteen is younger than Trayvon and older than Emmett Till.

16, Trayvon'dan genç, Emmett Till'den yaşlı demekti.

At the DMV, my boy's in line to officially enter his prime suspect years:

DMV'de, oğlum ilk şüpheli yıllarına resmen girmek için sırada:

young, brown and behind the wheel,

genç, kahverengi ve direksiyonda,

a moving semaphore, signaling the threat of communities from below.

aşağıdan toplumun tehditlerini işaretleyen hareketli semaför.

On top of the food chain, humans have no natural predator,

Yemek zincirinin başında insanların doğal avcısı yok

but America plays out something genetically embedded and instinctual

ama Amerika, siyah beden için olan isteğinde

in its appetite for the Black body.

genetik ve içgüdüsel bir şeyi ortaya çıkarıyor.

America guns down Black bodies and then walks around them,

Amerika siyahi bedenleri vuruyor ve sonra etraflarında geziniyor,

bored,

Amerika, yarısı yenmiş ceylanın yanında

like laconic lions next to half-eaten gazelles,

kanlı dudaklarıyla az ve öz konuşan aslanların sıkılması gibi

bloody lips ...

siyahileri vuruyor.

"America and the Black Body" on some Nat Geo shit.

Nat Geo kanalındaki "Amerika ve Siyah Beden".

Well, he passes his road test at the DMV.

O, DMV'nin direksiyon sınavından geçiyor.

He does this strut C-Walk broken "Fortnite" thing

Evrak işlerini bitirmek üzereyken

arızalı "Fortnite" oyunundaki gibi kasılarak C-yürüyüşü yapıyor.

on the way in to finish his paperwork,

true joy and calibrated cool under the eye of my filming iPhone,

Gerçek eğlence ve bunu kaydeden iPhone'umun kamerasındaki soğukkanlılık,

the victory dance of someone who has just salvaged a draw.

sadece bir beraberliği kurtarmış birinin zafer dansı.

He's earned this win, but he's so 16

O bu galibiyeti hak etti ama daha 16 yaşında,

he can't quite let his body be fully free.

bedeninin tam anlamıyla özgür olmasına izin veremez.

When he's three,

Oğlum 3 yaşındayken

I'm in handcuffs in downtown Oakland.

Oakland şehir merkezinde kelepçeliyim.

Five minutes ago, I was illegally parked.

5 dakika önce yanlış yere park etmişim.

Now I'm in the back of a squad car, considering the odds that I'm going to die

Şimdi polis arabasının arkasında beni öldürme ihtimallerini düşünürken

here, 15 minutes away from my son who expects that in 18 minutes,

15 dakikalık uzaklıkta beni bekleyen oğlum

18 dakika içinde babasının onu anaokulundan almasını bekliyor.

daddy's gonna pick him up from preschool.

There are no pocket-size cameras to capture this moment, so.

O vakit bunları kaydetmek için cep boyutlu kameralar da yoktu.

I learned a lot of big words when I was 16 getting ready for the SAT,

16 yaşımdayken SAT sınavı için çok büyük kelimeler öğrendim

but none of them come to me now.

ancak şimdi hiçbiri işe yaramıyor.

In the police car, the only thing that really speaks is my skin.

Polis arabasındayken gerçekten konuşan tek şey ten rengimdi.

I know this:

Bunu biliyorum:

I was parked on a bus zone on 12th and Broadway,

köşedeki ATM'ye koşarken,

12. Sokak ve Broadway'deki otobüs bölgesine park etmiştim.

running to the ATM on the corner.

I pull the cash out just as a police car pulls up behind me,

Parayı alır almaz polis beni arkamdan yakaladı,

give him the "Aw shucks, my bad," that earnest Black man face.

ona, "kusura bakma, benim hatam" diyen samimi siyah adam yüzü gösterdim.

He waits till I'm back in the car and then hits the siren,

Ben arabaya dönene kadar bekliyor ve sonra sireni çalıştırıyor,

takes my license with his hand on the gun,

elinde silahla ehliyetimi alıyor,

comes back two minutes later, gun drawn, another patrol car now, four cops now,

birkaç dakika sonra silahını çekmiş, geri geliyor,

başka bir polis aracı ve 4 polisle,

my face on the curb, hands behind my back, shackled.

yüzüm kaldırımda ve ellerim arkamda, bağlı.

I'm angry and humiliated, only until I'm scared and then sad.

Öfkeliydim ve aşağılanmıştım, ta ki korkmuş ve üzgün hissedene kadar

I smell like the last gasp before my own death.

Kendi ölümümden önceki son nefesimi alıyormuş gibi hissediyordum.

I think how long the boy will wait before he realizes

Oğlumun, babasının yolda olmadığını anlayana kadar

that daddy is not on his way.

ne kadar bekleyebileceğini düşünüyordum.

I think his last barely formed memory of me

Onun için benimle ilgili son kayda değer anının

will be the story of how I never came for him.

asla onun için geri dönmememin hikâyesi olacağını düşünüyordum.

I try to telepathically say goodbye.

Telepati yoluyla elveda demeyi denedim.

The silence brings me no peace.

Sessizlik bana huzur getirmedi.

The quiet makes it hard to rest.

Sükunet alışmayı zorlaştırır.

In the void there is anger mushrooming in the moss at the base of my thoughts,

Boşlukta, düşüncelerimin merkezinde mantarlaşan yosunlar gibi hırs,

a fungus growing on the spine of my freedom attempts.

özgürlük arayışımın omurgasında büyüyen bir mantar vardı.

I'm free from all except contempt,

Yalnızca küfürleri,

the spirit of an unarmed civilian in the time of civil unrest,

sivil huzursuzluk döneminde silahsız bir sivilin ruhunu,

no peace, just Marvin Gaye falsettos arching like a broken-winged sparrow,

rahatın yokluğunu, kanadı kırık serçe gibi kabaran Marvin Gaye'nin tiz sesini,

competing against the empty sirens,

boş sirenlere karşı olmuş rekabeti,

şarkı söyleyen polisleri saymazsak her şeyden bağımsızdım.

singing the police.

Görünüşe göre Richmond'dan birisi onun için arama emri çıkarmıştı,

Apparently some cat from Richmond had a warrant out on him,

and when the cop says my name to dispatch, dude doesn't hear "Marc Joseph,"

polis beni sevk etmek için adımı söylerken diğer adam adımı "Marc Joseph" değil,

he hears "Mike Johnson."

"Mike Johnson" diye anlıyor.

I count seven cars and 18 cops on the corner now,

Şimdi köşede 7 araç ve 18 polis sayıyorum,

a pride around a pound of flesh.

iki kilo etin etrafında toplanmış aslan sürüsü.

By the grace of God, I'm not fed to the beast today.

Tanrının yardımıyla bugün canavara yem olmadım.

Magnanimously, the first cop makes sure to give me a ticket

İlk polis beni cömertçe serbest bırakmadan önce

otobüs alanına park ettiğim için

for parking in a bus zone,

before he sets me free.

bana ceza yazdığından emin olmak istiyor.

The boy is 16.

Oğlan 16 yaşında.

He has a license to drive in the hollow city,

Onun şehrin derinliklerinde araba kullanmak için ehliyeti var,

enough body to fill my shoes.

benim yerimi dolduracak kadar büyüdü.

I have grey in my beard,

Sakalımda beyazlar var

and it tells the truth.

ve doğruları söylüyorum.

He can navigate traffic in the age of autonomous vehicles.

O, otonom araçların döneminde trafikte gezebilir.

You know, people say "the talk,"

İnsanlar buna "konuşma" diyorlar,

like the thing happens just once,

hayatta sadece bir kere oluyormuş gibi,

like my memory's been erased and my internet is broken,

hafızam silinmiş ve internetim bozukmuş gibi,

like I can't read today's martyred name,

bugünkü kurbanın ismini okuyamıyormuşum gibi,

like today's the day that I don't love my son enough

bugün oğlumu ona, "Dostum, senin hakların beni ilgilendirmez,

to tell him, "Bro, I really don't care about your rights, yo.

senin işin eve dönmek.

Your mission is to get home to me.

öyküyü anlatmak için yaşa, oğul.

Live to tell me the story, boy.

Eve dön"

Get home to me."

diyecek kadar sevmiyormuşum gibi bunu diyorlar.

O otobana çıkıyormuş ve radyoda Marvin Gaye varmış gibi

Today's talk is mostly happening in my head

as he pulls onto the freeway and Marvin Gaye comes on the radio.

bugünkü konuşmam genellikle aklımda oluyordu.

I'm wearing the boy's shoes,

Kendimi oğlanın yerine koyuyorum

and the tune in my head is the goodbye that I almost never said,

ve kafamdaki melodi, hiçbir zaman söylemediğim, hoşça kal,

a goodbye the length of a requiem,

bir dua uzunluğunda hoşça kal,

a kiss, a whiff of his neck,

öpücük, ensesindeki nefes,

the length of a revelation

vahyin uzunluğu

and a request flying high in the friendly sky

ve yeryüzünü terk etmeden

without ever leaving the ground.

dost gökyüzünde süzülme isteği.

My pain is a walking bass line,

Benim acım yürüyen bir bas hattı,

a refrain, placated stress against the fading baseline.

nakarat, kaybolan kenarlara karşı yatıştırılmış stres.

Listen, this is not to be romantic,

Dinleyin, bu romantik olmak zorunda değil

but to assert a plausible scenario for the existential moment.

ama varoluşsal an için mantıklı bir senaryo öne sürmek zorunda.

Driving while Black is its own genre of experience.

Siyah olarak araba kullanmak kendine göre bir tecrübe dalıdır.

Ask Marvin.

Marvin'e sorun.

It may not be the reason why you sing like an angel,

Melek gibi şarkı söylemeniz bir sebep olmayabilir

but it surely has something to do with why heaven bends to your voice.

ancak cennetin sesinizi sarma nedeni bunla ilgili olmak zorunda.

The boy driving, the cop in the rearview mirror

Oğlan araba kullanıyor, dikiz aynasında bir polis,

is a ticket to ride or die.

devam etmek için veya ölmek için bir bilet.

When you give a Black boy "the talk,"

Siyah bir erkeğe "konuşma" şansı verdiğinizde

you pray he is of the faction of the fraction that survives.

onun hayatta kalan kırılganlığının gerçeği olması için dua ediyorsunuz.

You pitch him the frequency of your telepathic goodbye,

Ona telepatik bir hoşça kal frekansı,

channel the love sustained in Marvin's upper register

kafatasının altındaki Marvin'in üst sicilinde

under his skullcap.

sürdürülmüş sevgi boşluğu yerleştiriyorsunuz.

Black music at its best

Siyah müzik en iyi zamanlarında,

is an exploded black hole

Amerika'nın en kötü zamanının çağrısına cevap veren

responding to the call of America at its worst.

patlamış bir kara delik.

Strike us down, the music lives,

Bizi aşağı indirin, müzik yaşıyor,

dark, like tar or tobacco

karanlık, katran veya tütün gibi

or cotton in muddy water.

ya da çamurlu sudaki pamuk gibi.

Get home to me, son.

Eve dön, oğul.

Like a love supreme, a god as love,

Yüce aşk gibi, tanrı aşkı gibi,

a love overrules,

kuralları aşan sevgi gibi,

feathers for the angelic lift of the restless dead,

huzursuz ölüleri uçuran meleksi tüyler gibi,

like a theme for trouble man,

belalı biri için mevzu gibi

or a 16-year-old boy, free to make mistakes and live through them,

veya hata yapmak ve onları yaşamak için özgür,

onlardan büyüyen 16 yaşında bir erkek çocuk gibi eve dön.

grow from them,

holy, holy, mercy, mercy me,

beni kutsa, bana merhamet et,

mercy,

merhamet, merhamet.

mercy.

Thank you.

Teşekkür ederim.

(Applause)

(Alkış)