How we can help the "forgotten middle" reach their full potential | Danielle R. Moss

Çeviri: Furkan Zonturoğlu Gözden geçirme: Sara Ozturk

So, I want to talk to you about the forgotten middle.

Sizlerle "unutulan ortalamalar" hakkında konuşmak istiyorum.

To me, they are the students, coworkers and plain old regular folks

Bence ortalama insanlar, sıklıkla göz ardı edilen öğrenciler, meslektaşlar

who are often overlooked

ve sıradan geleneksel insanlardan oluşuyor,

because they're seen as neither exceptional nor problematic.

çünkü ne istisnai ne de problemli olarak görülüyorlar.

They're the kids we think we can ignore

Onlar, görmezden gelebileceğimizi düşündüğümüz çocuklar,

because their needs for support don't seem particularly urgent.

çünkü desteğe olan ihtiyaçları özellikle acil görünmüyor.

They're the coworkers

Onlar, aslında

who actually keep the engines of our organizations running,

kuruluşlarımızın motorlarını çalışır hâlde tutan meslektaşlar

but who aren't seen as the innovators who drive excellence.

ama mükemmelliğe götüren yenilikçiler olarak görülmeyenler.

In many ways, we overlook the folks in the middle

Ortalama insanları birçok yönden görmezden geliyoruz

because they don't keep us up awake at night

çünkü ileride bulacakları çılgınca şeyleri merak ettirerek

wondering what crazy thing they're going to come up with next.

bizi geceleri uyanık tutmuyorlar.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

And the truth is that we've come to rely on their complacency

Gerçek şu ki onların memnuniyet

and sense of disconnection

ve kopukluk hislerine güvenmeye geldik

because it makes our work easier.

çünkü işimizi daha kolaylaştırıyor.

You see, I know a little bit about the forgotten middle.

Gördüğünüz üzere unutulan ortalamalar hakkında biraz bilgim var.

As a junior high school student, I hung out in the middle.

Ortaokuldayken ortalama biriydim.

For a long time, I had been a good student.

Uzun bir süre boyunca iyi bir öğrenciydim.

But seventh grade was a game changer.

Ama yedinci sınıf ezber bozan cinstendi.

I spent my days gossiping, passing notes,

Günlerimi arkadaşlarımla dedikodu yaparak, onlara notlar göndererek

generally goofing off with my friends.

ve genellikle tembellik ederek geçirirdim.

I spent my homework time on the phone, reviewing each day's events.

Ev ödevi zamanımı telefonda, o günkü olayları gözden geçirerek harcardım.

And in many ways, although I was a typical 12-year-old girl,

Birçok yönden, tipik 12 yaşında bir kız olmama rağmen

my ambivalence about my education led to pretty average grades.

eğitimim hakkındaki kararsızlığım oldukça ortalama notlara sebep oldu.

Luckily for me, my mother understood something important,

Neyse ki benim durumumda annem önemli bir şeyi anladı

and that was that my location was not my destination.

ve bu, bulunduğum konumun varış noktam olmadığıydı.

As a former research librarian and an educator,

Eski bir kütüphaneci ve eğitimci olarak

my mother knew that I was capable of accomplishing a lot more.

annem çok daha fazlasını başarabileceğimi biliyordu.

But she also understood

Ama aynı zamanda

that because I was a young black woman in America,

Amerika'da, genç siyahi bir kadın olduğum için

I might not have opportunities out of the middle

eğer bu fırsatları yaratma niyetinde olmasaydı

if she wasn't intentional about creating them.

ortalamanın dışında fırsatlara sahip olamayabileceğimi anladı.

So she moved me to a different school.

Dolayısıyla beni farklı bir okula yazdırdı.

She signed me up for leadership activities in my neighborhood.

Semtimizdeki liderlik etkinliklerine kaydettirdi.

And she began to talk to me more seriously

Hedefleyebileceğim üniversite ve kariyer seçenekleri hakkında

about college and career options I could aspire to.

daha ciddi konuşmaya başladı.

My mother's formula for getting me out of the middle was pretty simple.

Annemin beni ortalamanın dışına çıkarmak için kullandığı formül oldukça basitti.

She started with high expectations.

Yüksek beklentilerle başladı.

She made it her business to figure out how to set me up for success.

Beni başarıya nasıl hazırlayacağını çözmeyi kendine vazife edindi.

She held me accountable

Beni sorumlu tuttu

and, along the way, she convinced me that I had the power

ve süreç boyunca kendi hikâyemi yaratma gücüm olduğuna inandırdı.

to create my own story.

That formula didn't just help me get out of my seventh grade slump --

Bu formül yalnızca yedinci sınıftaki çöküşümden kurtulmama yardım etmedi,

I used it later on in New York City,

daha sonra bu formülü New York City'de,

when I was working with kids who had a lot of potential,

fazla potansiyeli olan ama üniversiteye gitmek ve tamamlamak için

but not a lot of opportunities to go to and complete college.

pek fırsatı olmayan çocuklarla çalıştığım zaman kullandım.

You see, high-performing students

Yüksek performanslı öğrenciler

tend to have access to additional resources,

yaz zenginleştirme etkinlikleri,

like summer enrichment activities,

stajlar ve onları sınıftan çıkarıp

üniversite başvurularında

internships

and an expansive curriculum

harika gösterecek bir dünyaya götüren

that takes them out of the classroom and into the world

geniş kapsamlı müfredatlar gibi

in ways that look great on college applications.

ek kaynaklara erişme eğilimindeler.

But we're not providing those kinds of opportunities for everyone.

Ama bu tür fırsatları herkese sunmuyoruz.

And the result isn't just that some kids miss out.

Sonuç yalnızca bazılarının bu fırsatı kaçırmasından da ibaret değil.

I think we, as a society, miss out too.

Bence toplum olarak da fırsatları kaçırıyoruz.

You see, I've got a crazy theory about the folks in the middle.

Gördüğünüz üzere ortalamalar hakkında çılgın bir teorim var.

I think there are some unclaimed winning lottery tickets in the middle.

Bence ortalamalar arasında piyangoyu kazanan sahipsiz piyango biletleri var.

I think the cure for cancer and the path to world peace

Kanserin tedavisi ve dünya barışına giden yol

might very well reside there.

pekâlâ orada olabilir.

Now, as a former middle school teacher,

Eski bir ortaokul öğretmeni olarak

I'm not saying that magically everyone is suddenly going to become an A student.

sihirli bir şekilde herkesin birdenbire zeki bir öğrenci olacağını söylemiyorum.

But I also believe that most folks in the middle

Fakat aynı zamanda ortalama insanların çoğunun

are capable of a lot more.

daha fazlasını yapabileceğine inanıyorum.

And I think people stay in the middle because that's where we relegated them to

Bence insanlar ortalama olarak kalıyorlar, çünkü orası onları sürgün ettiğimiz

and, sometimes, that's just where they're kind of chilling

ve bazen de bir şeyleri çözerken takıldıkları yer.

while they figure things out.

All of our journeys

Tüm yolculuklarımız

are made up of a series of rest stops, accelerations, losses and wins.

bir dizi dinlenme durakları, ivmeler, kayıplar ve zaferlerden oluşur.

We have a responsibility to make sure

Birinin ırk, cinsiyet, kültürel ve sosyoekonomik kimliğinin

that one's racial, gender, cultural and socioeconomic identity

asla ortalamanın dışında olmasının nedeni olmadığını

is never the reason you didn't have access out of the middle.

sağlama sorumluluğumuz var.

So, just as my mother did with me,

Böylece annemin de benimle yaptığı gibi

I began with high expectations with my young people.

çalıştığım gençler için yüksek beklentilerle başladım.

And I started with a question.

Bir soruyla başladım.

I stopped asking kids, "Hey, do you want to go to college?"

"Üniversiteye gitmek istiyor musun?" sorusunu sormayı bıraktım.

I started asking them,

Şu soruyu sormaya başladım:

"What college would you like to attend?"

"Hangi üniversiteye gitmek istersin?"

You see, the first question --

İlk soru--

(Applause)

(Alkış)

The first question leaves a lot of vague possibilities open.

İlk soru, pek çok belirsiz olasılığı açıkta bırakıyor.

But the second question

Ama ikinci soru

says something about what I thought my young people were capable of.

çalıştığım gençlerin neler yapabileceğini düşündüğümü gösteriyor.

On a basic level,

Temel düzeyde,

it assumes that they're going to graduate from high school successfully.

başarılı bir şekilde liseden mezun olacaklarını varsayıyor.

It also assumed

Ayrıca onların

that they would have the kinds of academic records

üniversiteye kabul edilmelerini sağlayacak notlara da

that could get them college and university admissions.

sahip olacaklarını varsayıyor.

And I'm proud to say that the high expectations worked.

Yüksek beklentilerin işe yaradığını söylemekten gurur duyuyorum.

While black and Latinx students

Siyahi ve Latin kökenli öğrenciler, %38 oranında

nationally tend to graduate from college in six years or less,

milletçe altı yıl veya daha kısa sürede üniversiteden mezun olma eğilimindeyken,

at a percent of 38,

we were recognized by the College Board

Üniversite Kurulu tarafından,

for our ability not to just get kids into college

çocukların sadece üniversiteyi kazanmalarını değil aynı zamanda

but to get them through college.

bitirmelerini sağlama becerimizle de tanındık.

(Applause)

(Alkış)

But I also understand that high expectations are great,

Aynı zamanda yüksek beklentilerin mükemmel olduğunu

but it takes a little bit more than that.

ama daha uzun zaman aldığını biliyorum.

You wouldn't ask a pastry chef to bake a cake without an oven.

Bir pasta şefinden fırını olmadan bir kek pişirmesini istemezdiniz.

And we should not be asking the folks in the middle to make the leap

Ortalama insanlardan, yaşamlarında ilerleme kaydetmek için

without providing them with the tools, strategies and support they deserve

hak ettikleri araç, strateji ve desteği sağlamadan

to make progress in their lives.

atılım yapmalarını istememeliyiz.

A young woman I had been mentoring for a long time, Nicole,

Uzun zamandır danışmanlığını yaptığım genç bir kadın olan Nicole,

came to my office one day,

rehber öğretmeni oldukça güçlü transkriptine bakıp

after her guidance counselor looked at her pretty strong transcript

yüksekokula gitmeye bile ilgi duyduğuna dair

and expressed utter shock and amazement

that she was even interested in going to college.

şok ve hayretlerini dile getirdikten sonra bir gün ofisime geldi.

What the guidance counselor didn't know was that through her community,

Rehber öğretmeninin bilmediği şey, Nicole'un, çevresi sayesinde

Nicole had had access to college prep work,

üniversite hazırlık çalışmaları, SAT hazırlık

SAT prep and international travel programs.

ve uluslararası seyahat programlarına erişebildiğiydi.

Not only was college in her future,

Onun geleceği yalnızca yüksekokul değildi,

but I'm proud to say that Nicole went on to earn two master's degrees

Nicole'un Purdue Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra iki yüksek lisans

after graduating from Purdue University.

derecesi almaya devam ettiğini söylemekten gurur duyuyorum.

(Applause)

(Alkış)

We also made it our business to hold our young people accountable,

Ayrıca gençlerimizin sorumluluk sahibi olmalarını sağlamayı ve aynı zamanda

but also to instill a sense of accountability in those young people

kendilerine, birbirlerine, ailelerine ve topluluklarına hesap verebilirlik

to themselves, to each other, to their families and their communities.

duygusunu onlara aşılamayı da işimiz hâline getirdik.

We doubled down on asset-based youth development.

Varlık temelli gençlik gelişimini iki katına çıkardık.

We went on leadership retreats

Liderlik enstitülerine gittik,

and did high ropes courses and low ropes courses

yüksek ve alçak halat kurslarına katıldık

and tackled life's biggest questions together.

ve yaşamın büyük sorunlarını birlikte ele aldık.

The result was that the kids really bought into the notion

Sonuç, çocukların bu üniversite derecelerini elde etmekten

that they were accountable for achieving these college degrees.

sorumlu oldukları fikrini gerçekten benimsemeleri oldu.

It was so gratifying to see the kids calling each other and texting each other

Çocukların birbirlerini arayıp mesaj atarak

to say, "Hey, why are you late for SAT prep?"

"Hey, SAT hazırlıklarına niye geç kaldın?"

And, "What are you packing for the college tour tomorrow?"

ve "Yarınki üniversite turu için ne hazırlıyorsun?" demesi çok sevindiriciydi.

We really worked to kind of make college the thing to do.

Üniversiteyi uygun olan şey yapmak için gerçekten çalıştık.

We began to create programs on college campuses

Üniversite kampüslerinde gençlerin kendilerini üniversite öğrencisi

and events that allow young people to really visualize themselves

ve mezun olarak gerçekten gözlerinde canlandırmalarına

as college students and college graduates.

olanak tanıyan etkinlikler ve programlar oluşturmaya başladık.

Me and my staff rocked our own college gear

Ben ve ekibim kendi üniversite donanımımızı gösterdik ve kimin okulunun

and had lots of fun, healthy competition about whose school was better than whose.

kimin okulundan daha iyi olduğu konusunda çok eğlenceli, sağlıklı rekabet yaşadık.

The kids really bought into it,

Çocuklar onu gerçekten benimsedi

and they began to see that something more was possible for their lives.

ve hayatları için daha fazlasının mümkün olduğunu görmeye başladılar.

Not only that -- they could look around at that college-going community

Sadece bu da değil, üniversiteye giden

and see kids who came from the same backgrounds

topluluğa bakıp aynı geçmişten ve aynı mahallelerden gelen

and the same neighborhoods

ve aynı şeylere can atan çocukları görebiliyorlardı.

and who were aspiring to the same things.

That sense of belonging was really key,

Bu aidiyet duygusu gerçekten çok önemliydi

and it showed up in a remarkable, beautiful way one day

ve bir gün Johannesburg havaalanındayken,

when we were in the Johannesburg airport, waiting to go through customs

bir hizmet öğrenme gezisi için Botsvana'ya giderken

on our way to Botswana for a service learning trip.

gümrükten geçmeyi beklerken olağanüstü, güzel bir şekilde ortaya çıktı.

I saw a group of kids kind of huddled in a circle.

Bir çember içinde toplanmış bir grup çocuk gördüm.

Usually, with teens, that means something's going on.

Genellikle gençlerde bu, bir şeyler olduğu anlamına gelir.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

So I kind of walked up behind the kids

Ben de ne hakkında konuştuklarını anlamak için

to figure out what they were talking about.

çocukların arkasından yürüdüm.

They were comparing passport stamps.

Pasaport pullarını karşılaştırıyorlardı.

(Laughter)

(Gülüşmeler)

And they were dreaming out loud about all the other countries

Gelecekte ziyaret etmeyi planladıkları

tüm diğer ülkeler hakkında yüksek sesle hayaller kuruyorlardı.

they planned to visit in the future.

And seeing these young people from New York City

New York City'den gelen bu gençlerin

go on to not just become college students

sadece üniversite öğrencisi olmalarını değil

but to participate in study abroad programs

aynı zamanda yurtdışında eğitim programlarına katılmalarını

and to then take jobs around the world

ve ardından dünya çapında iş bulmalarını görmek

was incredibly gratifying.

inanılmaz derecede tatmin ediciydi.

When I think of my kids

Çocuklarımı ve New York City'deki

and all the doctors, lawyers, teachers, social workers,

küçük köşemizden gelen tüm doktorları, avukatları,

journalists and artists

öğretmenleri, sosyal hizmet görevlilerini,

who came from our little nook in New York City,

gazetecileri ve sanatçıları düşündüğümde,

I hate to think of what would have happened

eğer ortaya yatırım yapmasaydık

if we hadn't invested in the middle.

ne olacağını düşünmekten nefret ediyorum.

Just think about all that their communities and the world

Sadece topluluklarının ve dünyanın

would have missed out on.

gözden kaçıracağı her şeyi bir düşünün.

This formula for the middle doesn't just work with young people.

Orta için bu formül sadece genç insanlarda işe yaramaz.

It can transform our organizations as well.

Organizasyonlarımızı da dönüştürebilir.

We can be more bold

Herkese ilham veren bir misyonu ortaya koyma

in coming up and articulating a mission that inspires everyone.

ve ifade etme konusunda daha cesur olabiliriz.

We can authentically invite our colleagues to the table

Misyonu karşılayacak bir strateji bulmaları için

to come up with a strategy to meet the mission.

meslektaşlarımızı gerçek bir şekilde masaya davet edebiliriz.

We can give meaningful feedback to folks along the way,

Yol boyunca insanlara anlamlı geri bildirimler verebilir

and -- and sometimes most importantly --

- ve bazen en önemlisi -

make sure that you're sharing credit for everyone's contributions.

herkesin katkıları için övgüyü paylaştığınızdan emin olabiliriz.

What happened when my staff aimed high for themselves

Ekibim kendileri için hedeflerini yüksek tuttuğunda olan şey,

is that what they were able to do for young people

gençler için yapabildikleri şey

was pretty transformational.

oldukça dönüşümcüydü.

And it's been so wonderful to look back and see all of my former colleagues

Geriye dönüp baktığımda doktora derecesi almaya devam eden

who've gone on to get doctorates

ve diğer organizasyonlarda liderlik rolleri üstlenen

and assume leadership roles in other organizations.

eski meslektaşlarımı görmek çok güzeldi.

We have what it takes to inspire and uplift the folks in the middle.

Ortadaki insanlara ilham vermek, onları yükseltmek için gerekenlere sahibiz.

We can extend love to the people in the middle.

Ortadaki insanlara sevgiyi uzatabiliriz.

We can challenge our own biases about who deserves a hand-up, and how.

Kimin, nasıl bir sevgi uzatılmasını hak ettiği konusundaki

ön yargılarımıza meydan okuyabiliriz.

We can structure our organizations, communities and institutions

Kuruluşlarımızı, topluluklarımızı ve kurumlarımızı kapsayıcı

in ways that are inclusive and that uphold principles of equity.

ve eşitlik ilkelerini koruyan şekillerde yapılandırabiliriz.

Because, in the final analysis, what is often mistaken for a period

Çünkü son tahlilde, genellikle bir nokta ile karıştırılan şey aslında

is really just a comma.

sadece virgüldür.

Thank you.

Teşekkürler.

(Applause)

(Alkış)