English Addict - Episode 351 - 🔴LIVE Lesson / SUNDAY 23rd MARCH 2025 - Chat, Listen & Learn English

We have so much to do today.

Bugün yapacak çok işimiz var.

I do not know where to start.

Nereden başlayacağımı bilmiyorum.

So I will start by saying hello, everyone. Welcome.

O halde herkese merhaba diyerek başlayacağım. Hoş geldin.

It is a misty day.

Sisli bir gün.

We have rain.

Yağmurumuz var.

We have grey skies. We have. I'm just checking the temperature.

Gri gökyüzümüz var. Sahibiz. Sadece sıcaklığı kontrol ediyorum.

We have ten Celsius today, so it is mild, even though it is also very, very wet.

Bugün 10 santigrat derece sıcaklık var, yani hava çok çok ıslak olmasına rağmen ılıman.

Welcome once more.

Bir kez daha hoş geldiniz.

Everyone, to my little show.

Herkes küçük gösterime.

This is English Addict coming to you live and direct from the birthplace of the English language.

Bu English Addict size İngilizce dilinin doğduğu yerden canlı ve doğrudan geliyor.

I know where it is. You know where it is.

Nerede olduğunu biliyorum. Nerede olduğunu biliyorsun.

We all know where it is.

Nerede olduğunu hepimiz biliyoruz.

Of course it is.

Tabii ki öyle.

England.

İngiltere.

It's.

Onun.

We are back together.

Tekrar birlikteyiz.

Hello. Let's do it. Let's go.

Merhaba. Hadi yapalım. Hadi gidelim.

Let's not waste any time. Hi, everybody.

Hiç vakit kaybetmeyelim. Merhaba millet.

This is Mr. Duncan in England. How are you today? Are you okay? I hope so.

Bu İngiltere'den Bay Duncan. Bugün nasılsın? İyi misin? Umarım.

Are you happy?

Mutlu musun?

Do you have one of these on your face?

Yüzünde bunlardan biri var mı?

I hope you are smiling at this very moment.

Umarım şu anda gülümsüyorsundur.

If you are not well, maybe during the next two hours.

Eğer iyi değilsen belki önümüzdeki iki saat içinde.

Yes, two hours.

Evet, iki saat.

But don't worry, it isn't just me.

Ama endişelenme, sorun sadece bende değil.

Someone else will be joining us a little bit later on.

Biraz sonra aramıza biri daha katılacak.

Hopefully I can put one of these on your face if you don't already have one.

Eğer halihazırda bir tane yoksa, umarım bunlardan birini yüzünüze koyabilirim.

My name is Mr. Duncan.

Adım Bay Duncan.

I talk about the English language.

İngilizce dilinden bahsediyorum.

I love English so much. You might say that I am

İngilizceyi çok seviyorum. Benim bir İngiliz bağımlısı

an English

olduğumu söyleyebilirsiniz

addict and I have a feeling maybe, perhaps you are one of those as well.

ve içimde bir his var belki, belki siz de onlardan birisiniz.

Did you hear that?

Bunu duydun mu?

Something I brought

Küçük yolculuğum sırasında getirdiğim bir şey

during my little trip.

. Bay Steve ve ben

We've been away over the past few days, Mr.

son birkaç gündür uzaktaydık

Steve and myself. We've been travelling around the country.

. Ülkeyi dolaşıyorduk.

Did you see my videos?

Videolarımı gördün mü?

There was my self and also there was me and Mr.

Ben de vardım, ben ve Bay

Steve.

Steve de vardı.

I was on the beach. Mr. Steve was with me.

Sahildeydim. Bay Steve benimle birlikteydi.

We had a lot of fun, but now we are back.

Çok eğlendik ama şimdi geri döndük.

The only negative thing I would say just one negative thing.

Tek olumsuz şey, tek bir olumsuz şey söyleyebilirim.

We had to drive a long way yesterday. Can you believe it?

Dün uzun bir yol kat etmek zorunda kaldık. Buna inanabiliyor musun?

I think yesterday we must have driven in the car around

Sanırım dün arabayla yaklaşık

150 miles yesterday.

150 mil yol kat etmiş olmalıyız.

Also, whilst we were away we drove around in the car in total.

Ayrıca, biz uzaktayken toplamda arabada dolaştık.

I won't tell you now.

Şimdi sana söylemeyeceğim.

Mr. Steve will tell you later.

Bay Steve size daha sonra anlatacak.

How many miles do you think we have driven?

Sizce kaç kilometre yol kat ettik?

So guess.

Öyleyse tahmin et.

See if you can guess how many miles we actually did over the past five days whilst we were away.

Bakalım uzaktayken son beş gün içinde gerçekte kaç kilometre kat ettiğimizi tahmin edebilecek misiniz?

We did go a long way.

Uzun bir yol kat ettik.

We went all the way to North Yorkshire and I have to say it is a place I've never been to before.

Kuzey Yorkshire'a kadar gittik ve daha önce hiç gitmediğim bir yer olduğunu söylemeliyim.

I've never been to Yorkshire and I have to say it is a beautiful part of the country, so we did have a very nice time.

Yorkshire'a hiç gitmedim ve buranın ülkenin güzel bir parçası olduğunu söylemeliyim, bu yüzden çok güzel vakit geçirdik.

I know what you're thinking now.

Şu an ne düşündüğünü biliyorum.

You just mentioned Mr. Steve, but who is Mr.

Az önce Bay Steve'den bahsettiniz ama Bay

Steve?

Well, he will be with us a little bit later on at around about 2:30.

Steve kim?

Biraz sonra saat 2.30 civarında bizimle olacak.

We have Mr.

Steve here, lives in the studio, not only that, we also have lots of lovely videos to show you of our time away.

Bay

Steve burada, stüdyoda yaşıyor, sadece bu da değil, aynı zamanda boş zamanlarımızda size göstereceğimiz bir sürü güzel videomuz da var.

We saw some very dramatic things.

Çok dramatik şeyler gördük.

We also had some lovely moments as well.

Ayrıca çok güzel anlarımız da oldu.

We met up with.

ile buluştuk.

Well, it's very complicated to explain, but it was one of Mr.

Açıklaması çok karmaşık ama o, Bay

Steve's friends from many years ago and he got married to a lovely lady called Helen.

Steve'in yıllar önceki arkadaşlarından biriydi ve Helen adında hoş bir bayanla evlendi.

We went to see Helen

Helen'i görmeye gittik

and we had a lovely time with her and her two sons as well.

, kendisi ve iki oğluyla da çok güzel vakit geçirdik.

A very wonderful trip.

Çok harika bir gezi.

In fact, there are so many things to tell you about the trip we went on.

Aslında çıktığımız geziyle ilgili size anlatacak o kadar çok şey var ki.

I don't think there is enough time in today's live stream.

Bugünkü canlı yayında yeterince zaman olduğunu düşünmüyorum.

If I was completely honest with you, I don't think I have enough time to tell you about all of the things we have been up to.

Eğer sana karşı tamamen dürüst olsaydım, sana yaptığımız şeyleri anlatacak kadar zamanım olduğunu sanmıyorum.

Anyway, we are here.

Her neyse, buradayız.

Mr. Steve will also be with us at around about 2:30.

Bay Steve de saat 2.30 civarında bizimle olacak.

I am glad to see you here on this lovely Sunday.

Bu güzel pazar gününde sizleri burada gördüğüme çok sevindim.

It is the 23rd of March

Bugün 23 Mart

and we are coming towards the end of the month next week,

ve önümüzdeki hafta ayın sonuna geliyoruz,

and then we are going slowly into April already.

ardından da yavaş yavaş Nisan ayına giriyoruz.

I know I've said this already many times.

Bunu zaten birçok kez söylediğimi biliyorum.

Has this year confessed

Bu yıl itiraf etti mi

because for me, from my own point of view, I feel as if this year, 2025 has gone by very quickly and I don't know why.

çünkü benim açımdan bu yıl 2025 çok hızlı geçti gibi hissediyorum ve nedenini bilmiyorum.

Very strange.

Çok tuhaf.

Some people say that if you are busy, if you do lots of things in your life,

Bazı insanlar, eğer meşgulseniz, hayatınızda birçok şey yapıyorsanız,

if you are always doing things, sometimes you might find that your days will go by quickly.

her zaman bir şeyler yapıyorsanız, bazen günlerinizin çabuk geçeceğini fark edebileceğinizi söylüyor.

You might find that time goes by fast when you are busy.

Meşgul olduğunuzda zamanın hızlı geçtiğini görebilirsiniz.

So a lot of people say that.

Pek çok insan bunu söylüyor.

They say that time does go by fast.

Zamanın hızlı geçtiğini söylüyorlar.

If you are doing lots of things or if you are having a good time, I have to say,

Eğer çok fazla şey yapıyorsanız ya da iyi vakit geçiriyorsanız şunu söylemeliyim ki,

I can't believe I've been away for five days because it did go rather fast.

beş gündür uzakta olduğuma inanamıyorum çünkü oldukça hızlı geçti.

But we did also do lots of things.

Ama aynı zamanda birçok şey de yaptık.

So maybe those two things are connected.

Yani belki de bu iki şey birbiriyle bağlantılıdır.

So perhaps it is true if you are having a good time, if you are doing lots of things, then time appears to go by very quickly.

Yani eğer iyi vakit geçiriyorsanız, çok fazla şey yapıyorsanız, zamanın çok hızlı akıp gittiğini görmek belki de doğrudur.

It would not be English addict without you.

Sen olmasaydın İngiliz bağımlısı olmazdı.

Of course we have you on the live chat.

Tabii ki canlı sohbette yanınızdayız.

Hello everyone, nice to see you today.

Herkese merhaba, bugün sizi gördüğüme sevindim.

Oh very interesting.

Ah çok ilginç.

First on today's live chat.

İlk olarak bugünkü canlı sohbette.

My goodness, it is the one.

Aman Tanrım, bu o.

The only

Bugün burada olan

Lewis man that is here today.

tek Lewis adamı.

And guess what?

Ve tahmin et ne oldu?

You are also first on today's live chat.

Ayrıca bugünkü canlı sohbette de ilk sıradasınız.

I can't remember the last time

Lewis'in canlı sohbette

Lewis was first on the live chat, but it is great to see you here and also congratulations to you for being first.

en son ne zaman birinci olduğunu hatırlamıyorum

We have Beatrice coming close second and then we have Vitus,

ama sizi burada görmek çok güzel ve ayrıca birinci olduğunuz için sizi tebrik ediyorum. İkinci sırada Beatrice var ve

the guy who has normally has the fastest finger on the internet.

normalde internetteki en hızlı parmağa sahip olan Vitus var.

Then we have Jack Rowe been.

Sonra Jack Rowe olduk.

Hello to you. I haven't seen your name before, Will. Friends.

Sana merhaba. Adını daha önce görmedim, Will. Arkadaşlar.

William says hi.

William merhaba diyor.

Well guess what I am now going to say hi to you as well.

Peki tahmin edin şimdi ben de size merhaba diyeceğim.

Who else is here?

Burada başka kim var?

And Nene is here. We also have Claudia.

Ve Nene burada. Claudia'mız da var.

What's cooking? Claudia?

Ne pişiriliyor? Claudia mı?

What have you got in your past?

Geçmişinde ne var?

I don't know why, but I've been close to the sea during the week

Nedenini bilmiyorum ama hafta boyunca denize yakındım

and for some reason my voice has become rather clear and even deep as well.

ve bir nedenden dolayı sesim oldukça net ve hatta derinleşti.

I don't know how I'm doing that, but my voice has become very deep indeed.

Bunu nasıl yaptığımı bilmiyorum ama sesim gerçekten çok derinleşti.

I'm sure I will get some complaints about that.

Bu konuda bazı şikayetler alacağımdan eminim.

Who else is here? Monday each year.

Burada başka kim var? Her yıl pazartesi.

Each year I hope I pronounce your name right.

Umarım her yıl adınızı doğru telaffuz ederim.

If I haven't, I'm ever so sorry.

Eğer yapmadıysam, çok üzgünüm.

Also we have Inaki.

Ayrıca Inaki'miz var.

We have going down the list.

Listede aşağıya doğru gidiyoruz.

Oh, Palmira is here as well.

Ah, Palmira da burada.

Alberto.

Alberto.

Goodness me, we have a lot of people watching already.

Tanrım, şimdiden izleyen bir sürü insan var.

I cannot read everyone's name.

Herkesin adını okuyamıyorum.

I am sorry about that.

Bunun için üzgünüm.

Hello to Peter Babu.

Peter Babu'ya merhaba.

Hello. Ask your grim grandmother for details. Hello there.

Merhaba. Ayrıntıları acımasız büyükannenize sorun. Selamlar.

I haven't seen you for a very long time. Welcome back.

Seni çok uzun zamandır görmüyorum. Tekrar hoşgeldiniz.

I've been here all the time.

Her zaman buradaydım.

A lot of people ask Mr. Duncan.

Pek çok insan Bay Duncan'a soruyor.

We haven't seen you for ages on the internet. Where have you been?

Seni uzun zamandır internette görmüyoruz. Nerelerdeydin?

I can say now I haven't been anywhere.

Artık hiçbir yere gitmediğimi söyleyebilirim.

I am here every week from 2 p.m.

Her hafta Birleşik Krallık saatiyle 14:00'ten itibaren Pazar ve Çarşamba günleri canlı olarak buradayım

UK time, Sunday and Wednesday live.

.

I haven't been away.

Uzakta değildim.

I haven't been off YouTube.

YouTube'dan çıkmadım.

I've been doing all sorts of things. In fact,

Her türlü şeyi yapıyorum. Aslında bu yıl,

I think this year I have been busier

YouTube'da çalıştığım tüm yıllardan daha

than ever in all of the years I've been doing YouTube.

yoğun olduğumu düşünüyorum .

I don't think I've ever been so busy as I have recently, when I have lots of things to do.

Yapacak çok işim varken, son zamanlarda bu kadar meşgul olduğumu hiç sanmıyorum.

The week seem to pass by very fast.

Hafta çok hızlı geçiyor gibi görünüyor.

Inaki yes, I think I agree with you. There.

Inaki evet, sanırım sana katılıyorum. Orada.

It does appear that if you are very busy, time goes fast.

Öyle görünüyor ki eğer çok meşgulseniz zaman hızlı akıyor.

Which leads me to the conclusion that if people have a dull, boring life,

Bu da beni şu sonuca götürüyor: Eğer insanların sıkıcı ve sıkıcı bir hayatları varsa,

then maybe time goes by very slowly indeed.

o zaman belki de zaman gerçekten çok yavaş geçiyordur.

Perhaps. Hello Cristina, we also have Cristina.

Belki. Merhaba Cristina, bizim de Cristina'mız var.

Hello, says Wagner.

Merhaba, diyor Wagner.

Hello, Wagner.

Merhaba Wagner.

Hello to you.

Sana merhaba.

Can you show us of the parts of England that is a very good idea.

Bize İngiltere'nin bazı bölgelerini gösterebilir misiniz, bu çok iyi bir fikir.

Well guess what, today you will be seeing other parts of England because I have been busy.

Bil bakalım ne oldu, bugün İngiltere'nin diğer bölgelerini göreceksin çünkü ben meşguldüm.

Filming some lovely video clips.

Çok güzel video klipler çekiyorum.

We will see some rather surprising things today.

Bugün oldukça şaşırtıcı şeyler göreceğiz.

That's all I can say.

Söyleyebileceğim tek şey bu.

There will be some very surprising things.

Çok şaşırtıcı şeyler olacak.

Is it Mother's Day today in England?

Bugün İngiltere'de Anneler Günü mü?

Because I woke up this morning and I thought it was Mother's Day,

Çünkü bu sabah uyandım ve bugünün Anneler Günü olduğunu sanıyordum

but I can't find anyone talking about it on the internet, so maybe I'm wrong.

ama internette bundan bahseden kimseyi bulamadım, belki yanılıyorumdur.

Maybe Mother's Day is next week, but I'm sure today in England it is Mother's Day.

Belki önümüzdeki hafta Anneler Günü olabilir ama eminim ki bugün İngiltere'de Anneler Günüdür.

Of course, for me I can't send anything to my mother because sadly she is no longer around.

Tabii ki anneme hiçbir şey gönderemiyorum çünkü ne yazık ki o artık ortalıkta yok.

But I think it is.

Ama öyle olduğunu düşünüyorum.

Yes, I think maybe, maybe it is Mother's Day today.

Evet, belki belki de bugün Anneler Günü diye düşünüyorum.

Hello Mr.

Duncan, we are celebrating Nowruz in Iran.

Merhaba Bay

Duncan, İran'da Nevruz'u kutluyoruz.

Hello to Iran. It's nice to see you here.

İran'a merhaba. Seni burada görmek çok güzel.

You might be surprised to find out that I do have a lot of people watching in Iran,

İran'da beni izleyen bir sürü insan olduğunu öğrendiğinizde şaşırabilirsiniz,

so welcome along.

o yüzden hoş geldiniz.

It's nice to see you here.

Seni burada görmek çok güzel.

Paolo is here as well. Mustafa.

Paolo da burada. Mustafa.

Hello, Mustafa. Goodness me.

Merhaba Mustafa'm. Afiyet olsun bana.

I've just realised I have so many people that I have to say hello to.

Merhaba demem gereken o kadar çok insan olduğunu fark ettim ki.

Today I will try to include everyone.

Bugün herkesi dahil etmeye çalışacağım.

Monty says in Italy, Mother's Day is in May.

Monty, İtalya'da Anneler Günü'nün mayıs ayında olduğunu söylüyor.

Normally here

Normalde burada

it is usually towards the end of March or early April.

genellikle Mart sonu veya Nisan başı olur.

So I'm just wondering now if you are watching at the moment in England, have I got it wrong?

Şimdi merak ediyorum, şu anda İngiltere'de mi izliyorsunuz, yanlış mı anladım?

Is it Mother's Day today in England?

Bugün İngiltere'de Anneler Günü mü?

And the reason why I don't know or I can't remember, is because I've had such a busy week.

Bilmememin ya da hatırlayamamamın sebebi ise çok yoğun bir hafta geçirmiş olmam.

Can you guess how many miles we've travelled?

Kaç mil yol kat ettiğimizi tahmin edebilir misiniz?

Last week?

Geçen hafta?

We did lots and lots of touring last week.

Geçen hafta çok sayıda turne yaptık.

In fact, I think it is safe to say, very safe to say

Aslında şunu söylemek doğru olur,

that I've never spent so much time in the car with Mr.

Bay Steve'le arabada hiç bu kadar çok zaman geçirmediğimi

Steve.

söylemek çok güvenli .

And there is another thing as well that I want to mention during the whole journey,

Ve tüm yolculuk boyunca bahsetmek istediğim başka bir şey daha var,

all of the miles that we travelled, not once, not one time, did Mr.

kat ettiğimiz tüm kilometreler boyunca, bir kez olsun, bir kez bile Bay

Steve get angry.

Steve sinirlenmedi.

And I think that is amazing.

Ve bence bu harika.

Really, even I can't believe that.

Gerçekten buna ben bile inanamıyorum.

So for all of the miles that we were travelling in the car last week, not once did Mr.

Geçen hafta arabada kat ettiğimiz onca kilometre boyunca Bay

Steve get road rage.

Steve bir kez bile trafikte öfkelenmedi.

Not one time.

Bir kere değil.

So I have to say, do you know what I think that deserves a round of applause?

O halde şunu söylemeliyim ki, bunun bir alkışı hak ettiğini düşünüyorum biliyor musunuz?

So congratulations Mr.

Büyük yolculuğumuz sırasında sinirlenmediğiniz için

Steve for not getting angry during our big trip. Or.

Bay Steve'i tebrik ederiz . Veya.

This is what Mr.

Bay

Steve normally does when he's driving.

Steve'in araba kullanırken normalde yaptığı

He drives along and then he he bangs on the steering wheel and he shakes his fist

şey budur . Arabayı sürüyor, sonra direksiyona vuruyor ve

at somebody else on the road.

yolda başka birine yumruk sallıyor.

So sometimes Mr.

Bazen Bay

Steve does get road rage, but not once

Steve trafikte öfkeleniyor ama

during our big journey, not one time did Mr.

büyük yolculuğumuz sırasında bir kez bile Bay

Steve become angry on the road.

Steve yolda sinirlenmedi.

We will have a chance to ask him why. How did it happen, Mr. Steve?

Ona nedenini sorma şansımız olacak. Bu nasıl oldu Bay Steve?

How were you able to stay so calm whilst driving in your car?

Arabanızla giderken nasıl bu kadar sakin kalabildiniz?

What about you

Peki ya

now? If you drive a car, if you are a person who drives a lot,

şimdi? Araba kullanıyorsanız, çok araba kullanan bir insansanız,

do you ever get road rage?

hiç trafikte öfkeleniyor musunuz?

Road rage?

Yol öfkesi mi?

It is something that happens a lot here in the UK.

Bu Birleşik Krallık'ta çok sık yaşanan bir şey.

People will be driving and other people on the roads will do silly things,

İnsanlar araba kullanacak ve yollardaki diğer insanlar aptalca şeyler yapacak

and sometimes you can get into a big argument with another driver on the road.

ve bazen yolda başka bir sürücüyle büyük bir tartışmaya girebilirsiniz.

And this is something that Steve used to do a lot.

Ve bu Steve'in sıklıkla yaptığı bir şeydi.

He used to lose his temper.

Öfkesini kaybediyordu.

And I know what you're going to say, Mr. Duncan. We can't believe it.

Ne söyleyeceğinizi biliyorum Bay Duncan. İnanamıyoruz.

We can't believe that such a sweet guy like Mr.

Bay Steve gibi tatlı bir adamın öfkesini kaybedebileceğine

Steve could ever lose his temper.

inanamıyoruz .

It does seem strange, doesn't it? But no.

Garip görünüyor, değil mi? Ama hayır.

No one believes me when I say that.

Bunu söylediğimde kimse bana inanmıyor.

Mr. Steve sometimes gets angry.

Bay Steve bazen sinirleniyor.

Most people don't believe me because they never see that side of Mr.

Çoğu insan bana inanmıyor çünkü Bay

Steve. But let me tell you now, when he's in the car, when he's driving around,

Steve'in o tarafını hiç göremiyorlar. Ama şimdi size şunu söyleyeyim, arabanın içindeyken, etrafta dolaşırken,

just like most drivers, I

tıpkı çoğu sürücü gibi, sanırım

think when a person gets behind the wheel of a car, when they are driving a car, I think quite often

bir kişi bir arabanın direksiyonuna geçtiğinde, araba kullanırken, sanırım çoğu zaman

they change into another person.

başka bir insana dönüşüyor.

Their personality changes.

Kişilikleri değişir.

I don't know how or why, but I think it does.

Nasıl ve neden olduğunu bilmiyorum ama sanırım öyle.

I think a person does

Bir insanın bir çeşit değişime

sort of change.

uğradığını düşünüyorum .

Hello Giovanni, it is just because of your presence.

Merhaba Giovanni, bunun nedeni sadece senin varlığın.

Mr. Duncan, you are able to calm Mr. Steve down.

Bay Duncan, Bay Steve'i sakinleştirebilirsiniz.

He is happy being with you.

Seninle olmaktan mutlu.

And it was a little holiday.

Ve küçük bir tatildi.

I suppose it was.

Sanırım öyleydi.

It did feel as if we've just had a holiday, even though we didn't go very far.

Çok uzağa gitmemiş olmamıza rağmen sanki yeni tatil yapmışız gibi hissettim.

Well, when I say not very far, I mean we didn't fly anywhere.

Pek uzak değil derken, hiçbir yere uçmadık demek istiyorum.

We didn't fly abroad, which I suppose is a good thing.

Yurt dışına uçmadık, sanırım bu iyi bir şey.

Did you see in the news

Haberlerde

a lot of people were planning to go away this week.

pek çok insanın bu hafta gitmeyi planladığını gördünüz mü?

They were going to fly from Heathrow Airport, but unfortunately there was a huge fire that took place.

Heathrow Havalimanı'ndan uçacaklardı ama ne yazık ki büyük bir yangın çıktı.

It could very close to the airport and it did cut off a lot of the

Havaalanına çok yakın olabilirdi ve

I think it was all the power supply to the computers and all of the systems in the airport,

sanırım havaalanındaki tüm bilgisayarların ve sistemlerin güç kaynağının çoğunu kesti,

which meant that lots of people were not able to get on their planes and fly away

bu da birçok insanın uçağa binip

on their holidays.

tatillerinde

It did cause a lot of chaos.

uçamayacağı anlamına geliyordu . Çok fazla kaosa neden oldu.

So perhaps sometimes it is a good thing not

Belki de bazen böyle olmaması iyi bir şeydir

to fly anywhere.

her yere uçmak.

So in a way, I suppose getting in the car and driving around.

Yani bir bakıma arabaya binip etrafta dolaşmayı düşünüyorum.

Is better than being stuck at the airport because your plane has been cancelled.

Uçağınız iptal olduğu için havaalanında mahsur kalmaktan iyidir.

I think there is a lot to learn from that situation.

Bu durumdan öğrenilecek çok şey olduğunu düşünüyorum. Bay Steve'in de bundan bahsediyor olabileceğini

I have a feeling Mr.

hissediyorum

Steve might be talking about that as well. A little bit later on.

. Biraz sonra. Merak edenler için

We have Mr.

Bay

Steve coming up in just a few moments for those who are wondering, what are you talking about, Mr..

Steve birazdan yanımızda olacak, siz neden bahsediyorsunuz Bay

Steve? Mr. Duncan who what is the Mr.. Steve

Steve? Bay Duncan kimdir Bay Steve.

you can see I get very confused sometimes.

Bazen kafamın çok karıştığını görebilirsiniz.

This is Mr.. Steve and he will be with us in a few minutes.

Bu Bay. Steve ve birkaç dakika içinde bizimle olacak.

We will be talking about the English language.

İngilizce dili hakkında konuşacağız.

I will be showing you some lovely

Size geçirdiğimiz zamanın

videos of our time away.

güzel videolarını göstereceğim

We've been all over

. Ülkenin her yerinde arabayla dolaştık

the country driving around and as I said, not once did Mr.

ve söylediğim gibi, Bay

Steve lose his temper.

Steve bir kez bile öfkesini kaybetmedi.

So I will try to find out.

Bu yüzden öğrenmeye çalışacağım.

I will ask Mr. Steve when he comes on.

Bay Steve geldiğinde soracağım.

I will ask him how

Ona

did you manage to stay so calm?

bu kadar sakin kalmayı nasıl başarabildiğini

Even though we were driving

soracağım . Çok uzun bir yoldan

a long, long way? How did you do it?

gitmemize rağmen mi ? Bunu nasıl yaptın?

Hello to Fahri Bose.

Fahri Bose'ye merhaba.

Hello to you as well.

Size de merhaba.

It's nice to see you here today by the way, is my new toy annoying?

Bu arada bugün seni burada görmek çok güzel, yeni oyuncağım sinir bozucu mu?

This is something that I bought whilst I was away.

Bu, uzaktayken satın aldığım bir şey.

We went to a shop that sells lots of antiques and old things.

Bir sürü antika ve eski eşya satan bir dükkâna gittik.

In fact, I almost left Mr.

Aslında Bay

Steve in the shop.

Steve'i neredeyse dükkânda bırakıyordum.

I thought they might buy him. You see, because he is an antique.

Onu satın alabileceklerini düşündüm. Görüyorsun, çünkü o bir antika.

But I bought this and it's my little bit bell.

Ama bunu aldım ve bu benim küçük zilim.

So if anything nice happens during my live stream, I might actually ring my little bell.

Yani canlı yayınım sırasında güzel bir şey olursa küçük zilimi çalabilirim.

Of course it might be annoying.

Elbette rahatsız edici olabilir.

So if my bell is annoying, please let me know.

Eğer zilim rahatsız ediciyse lütfen bana haber verin.

But if you love my bell,

Ama zilimi seviyorsanız

please also let me know as well.

lütfen bana da bildirin.

Inaki says the worst thing on the road are reckless driving drivers.

Inaki, yoldaki en kötü şeyin dikkatsiz araç kullanan sürücüler olduğunu söylüyor.

I agree,

Katılıyorum,

I think something happens whenever a person sits behind the wheel of a car.

bence bir insan arabanın direksiyonuna oturduğunda bir şeyler oluyor.

They change into something else.

Başka bir şeye dönüşüyorlar.

They become slightly possessed by the car.

Arabanın etkisine biraz kapılırlar.

But I do agree with you.

Ama sana katılıyorum.

Yes, there are a lot of reckless people, people who do not take care on the road.

Evet, pek çok dikkatsiz insan var, yola dikkat etmeyen insanlar var.

Quite often they will drive too fast or they will try to overtake other cars

Çoğunlukla çok hızlı sürerler veya çok hızlı sürerken

whilst driving too fast.

diğer arabaları geçmeye çalışırlar

And also quite often they will be in the wrong lane of the road as well.

. Ayrıca sıklıkla yolun yanlış şeridinde de olacaklar.

We saw that yesterday.

Dün bunu gördük.

In fact, we were driving back from Yorkshire yesterday and we did see 1 or 2 people driving in a crazy way,

Aslında dün Yorkshire'dan dönüyorduk ve 1 veya 2 kişinin çılgınca araba kullandığını gördük

and one of the reasons why I was so shocked was because the weather was terrible.

ve bu kadar şok olmamın nedenlerinden biri de havanın berbat olmasıydı.

The rain was howling down, you could barely see

Yağmur uğultu halinde yağıyordu, önünüzü zar zor görebiliyordunuz

in front of you, but we made it safe.

ama biz bunu güvenli hale getirdik.

We got back home safe and sound.

Eve sağ salim döndük.

Mr. Steve will be with us in a few moments from now.

Bay Steve birkaç dakika sonra bizimle olacak.

Oh, by the way, we are talking about honesty.

Ha bu arada dürüstlükten bahsediyoruz.

We often think of being honest as being truthful.

Çoğu zaman dürüst olmayı dürüst olmak olarak düşünürüz.

So in other words, you don't lie.

Yani başka bir deyişle yalan söylemiyorsunuz.

You don't say things that are untrue.

Doğru olmayan şeyleri söylemiyorsun.

However, another way of looking at honesty is to say a person who expresses how they really feel.

Ancak dürüstlüğe bakmanın bir başka yolu da, gerçekte nasıl hissettiğini ifade eden bir kişiyi söylemektir.

So in other words, they don't hide their emotions.

Yani başka bir deyişle duygularını saklamazlar.

They don't hide their feelings.

Duygularını saklamazlar.

So maybe if you ask a person who is always honest, you ask that person for their opinion.

Yani belki de her zaman dürüst olan bir kişiye sorarsanız, o kişiye fikrini sorarsınız.

They will give you their real feeling.

Size gerçek hislerini verecekler.

They will express how they really feel.

Gerçekten nasıl hissettiklerini ifade edecekler.

So we will be talking about that later.

Bu yüzden bunun hakkında daha sonra konuşacağız.

Also, we will be playing our new game. A lot of people like it.

Ayrıca yeni oyunumuzu oynayacağız. Pek çok insan bundan hoşlanıyor.

They love it.

Onu seviyorlar.

They love the guess the picture idiom that is also coming later on today.

Bugünün ilerleyen saatlerinde gelecek olan resim tahmin deyimini de seviyorlar.

In fact, we have a lot of things to talk about today.

Aslında bugün konuşacak çok şeyimiz var.

Christina says we need to stay calm when we are driving around.

Christina etrafta dolaşırken sakin kalmamız gerektiğini söylüyor.

I think you are right now.

Sanırım şu anda öylesin.

I am lucky because I don't drive, so I don't have a car.

Şanslıyım çünkü araba kullanmıyorum, yani arabam yok.

I don't drive, and if I do need to get somewhere, I will take a taxi or I will take off the bus or I will take Mr.

Araba kullanmıyorum ve bir yere gitmem gerekirse taksiye binerim ya da otobüsten inerim ya da Bay

Steve, Mr. Steve sometimes is my chauffeur.

Steve'i alırım, Bay Steve bazen şoförümdür.

He drives me around to the places I need to be at.

Beni olmam gereken yerlere götürüyor.

Steve is coming in a few moments and I hope you will have fun.

Steve birkaç dakika içinde geliyor ve umarım eğlenirsiniz.

We are going to have lots of fun today with the English language right here on

Bugün English Addict'te İngilizce diliyle çok eğleneceğiz

English Addict.

.

Don't go away.

Sakın gitme.

English Addict is with you today.

English Addict bugün sizlerle.

Please stay tuned.

Lütfen bizi izlemeye devam edin.

Lots of things to come your way.

Yolunuza çıkacak pek çok şey var.

English addict is with you today.

İngilizce bağımlısı bugün sizlerle.

I hope you are feeling good.

Umarım iyi hissediyorsunuzdur.

And there is the weather right now.

Ve şu anda hava var.

You can see now.

Şimdi görebilirsin.

Spring is definitely on the way.

Bahar kesinlikle yolda.

We have the beautiful cherry blossom coming out.

Güzel kiraz çiçeğimiz çıkıyor.

I have to say, I feel great knowing that spring is coming.

Söylemeliyim ki baharın geldiğini bilmek harika bir duygu.

I have to be honest with you.

Sana karşı dürüst olmak zorundayım.

I am so happy.

Çok mutluyum.

There are two reasons why I am happy at the moment.

Şu an mutlu olmamın iki nedeni var.

One of them, of course, is because I'm here with you.

Bunlardan biri elbette burada seninle olmamdır.

Not only that, but also I am here with the one and only.

Sadece bu da değil, aynı zamanda tek ve tek kişiyle buradayım.

He is with us.

O bizimle birlikte.

He had a lovely night's sleep last night because we have been on the road.

Dün gece güzel bir uyku çekti çünkü yoldaydık.

He will be telling us all about the trip and also he will be revealing how far we travelled.

Bize yolculukla ilgili her şeyi anlatacak ve ayrıca ne kadar yol kat ettiğimizi de açıklayacak.

All of the miles that we've done over the past week.

Geçen hafta kat ettiğimiz tüm kilometreler.

Yes, it is the one, the only.

Evet, tektir, tektir.

There is no other way of describing him except for by saying it's Mr.

Bay Steve olduğunu söylemek dışında onu tanımlamanın başka yolu yok

Steve.

.

Hello.

Hello once again, you lovely, beautiful viewers. Here we are again on a Sunday.

Merhaba.

Bir kez daha merhaba sevgili güzel izleyiciler. Bir pazar günü yine buradayız.

It's half to 25 to 3.

Saat 25'e 3 buçuk.

But we're here. We're happy.

Ama buradayız. Mutluyuz.

We want to teach you some English, but we also want to have a bit of fun at the same time.

Size biraz İngilizce öğretmek istiyoruz ama aynı zamanda biraz da eğlenmek istiyoruz.

Yes, and entertain you to a certain degree.

Evet ve sizi belli bir dereceye kadar eğlendirir.

That's our goal.

Amacımız bu.

And yes, we've had a busy week. Mr. Duncan, I can see you've been talking about driving.

Ve evet yoğun bir hafta geçirdik. Bay Duncan, araba kullanmaktan bahsettiğinizi görebiliyorum.

Well there is a reason why I mentioned driving because we've been away.

Araba kullanmaktan bahsetmemin bir nedeni var çünkü uzaktaydık.

Of course we've been taking a trip and I thought it would be lovely for us to do that.

Elbette bir geziye çıkıyorduk ve bunu yapmanın bizim için güzel olacağını düşündüm.

And Mr.

Bay

Steve agreed with me as well.

Steve de benimle aynı fikirdeydi.

So what we've been doing is travelling around the UK.

Yani yaptığımız şey İngiltere'yi dolaşmak.

We went to one particular part of the UK, didn't we, Steve?

Birleşik Krallık'ın belirli bir yerine gittik, değil mi Steve?

We did. We went to Yorkshire.

Biz yaptık. Yorkshire'a gittik.

Or more specifically to North Yorkshire. Yes.

Veya daha spesifik olarak Kuzey Yorkshire'a. Evet.

Which is a part of the country which we haven't really explored a very much before.

Bu, ülkenin daha önce pek keşfetmediğimiz bir parçası.

No. It's

Hayır.

people talk about Yorkshire a lot.

İnsanlar Yorkshire hakkında çok konuşuyor.

It's sort of peaceful.

Bir nevi huzurlu. İnsanlar Yorkshire'ı

People see Yorkshire as a peaceful, tranquil sort of place, full of Yorkshire men

, belirli bir tür insan olan Yorkshire erkekleri ve Yorkshire kadınlarıyla, Yorkshire halkıyla

and Yorkshire women, Yorkshire folk, who are a particular type of people.

dolu, huzurlu, sakin bir yer olarak görüyor . Tıpkı tüm ülkelerdeki farklı bölgelerin

They've got particular attitudes and outlooks on life just as different regions in all countries have

kendi zevkleri, orada yaşayan insanlara dair kendi hisleri

their own flavour, their own feel of the people that live there. Yes.

olduğu gibi, onların da hayata karşı belirli tutumları ve bakış açıları var

And Yorkshire people are sort of renowned for being,

. Evet. Ve Yorkshire halkı,

very outspoken, about what they think. Yeah.

ne düşündükleri konusunda çok açık sözlü olmalarıyla ünlüdür . Evet.

They're also very, let's say, they are very, what I was going to say mean, but that's the wrong word.

Onlar aynı zamanda çok, diyelim ki, çok, benim söyleyeceğim şey demekti ama bu yanlış kelime.

Well, that's not the word that money have.

Paranın sahip olduğu kelime bu değil.

They like to look after their money?

Paralarına bakmayı mı seviyorlar?

Okay, Steve, they like a bargain. That is not true.

Tamam Steve, pazarlıktan hoşlanıyorlar. Bu doğru değil.

It is true because they say the same thing about the Scottish people. Well, that is true. Okay.

Doğrudur çünkü İskoçlar için de aynı şeyi söylüyorlar. Evet, bu doğru. Tamam aşkım.

They do say that about Yorkshire people.

Bunu Yorkshire halkı için söylüyorlar.

They do like a bargain.

Pazarlıktan hoşlanırlar.

They do like to look after them. Money. Okay, Steve, before we offend offending anyone.

Onlara bakmayı severler. Para. Tamam Steve, kimseyi gücendirmeden önce.

Before we offend

Birleşik Krallık'ta izleyen izleyicilerimizin çoğunu, özellikle de Yorkshire'da izleyenleri

most of our viewers watching in the UK, especially the ones watching in Yorkshire, probably nobody.

rahatsız etmeden önce muhtemelen hiç kimse.

They okay, it's the Euro.

Tamam, bu Euro.

Well that's that's a great attitude to have today. There is no one watching in Yorkshire.

Bugün sahip olunması gereken harika bir tutum bu. Yorkshire'da izleyen kimse yok.

I think there is.

Sanırım var.

Is there anyone watching in Yorkshire?

Yorkshire'da izleyen var mı?

We met a lot of people. That's why in Yorkshire we had a lovely time.

Pek çok insanla tanıştık. Bu yüzden Yorkshire'da çok güzel vakit geçirdik.

I would say that Yorkshire people are very honest.

Yorkshire halkının çok dürüst olduğunu söyleyebilirim.

See, that's what you should have said, Steve, honest with their feelings and their opinion.

Gördün mü, onların duygularına ve düşüncelerine karşı dürüst olarak bunu söylemen gerekirdi Steve.

I think I did say that and they will.

Sanırım bunu söyledim ve söyleyecekler.

I'm not sure.

Emin değilim.

Not sure if you did

Elinin sıkı olup olmadığından

tight fisted and mean with their money.

ve onların parasıyla kastettiğinden emin değilim.

No, I didn't say that.

Hayır, bunu söylemedim.

I just said that they are very careful with their money.

Az önce paralarına çok dikkat ettiklerini söyledim.

Yeah, I don't like to spend it unwisely. Anyway, that's the reputation.

Evet, akıllıca harcamayı sevmiyorum. Neyse, itibar budur.

So I think, I think people in the North, especially Yorkshire, and I think, I think we don't use this.

Bence Kuzey'deki insanlar, özellikle de Yorkshire ve sanırım biz bunu kullanmıyoruz.

A lot of people just said what they thought or what they felt and, and they also, I would say very friendly as well.

Pek çok insan ne düşündüğünü ya da ne hissettiğini söyledi ve aynı zamanda çok arkadaş canlısı olduklarını da söyleyebilirim.

I think people in Yorkshire are incredibly friendly.

Yorkshire'daki insanların inanılmaz derecede arkadaş canlısı olduğunu düşünüyorum.

We spoke to so many people just randomly whilst we were walking around, so that is the positive thing.

Etrafta dolaşırken pek çok insanla rastgele konuştuk, bu olumlu bir şey.

I will say we are talking about honesty today, Mr.

Bugün de dürüstlükten bahsettiğimizi söyleyeceğim Bay

Steve as well, so that sort of ties in with today's subject.

Steve, bu da bugünün konusuyla bir nevi bağlantılı.

So we did a lot of driving and I was talking about your driving.

Bu yüzden çok fazla araba kullandık ve ben de senin sürüşünden bahsediyordum.

Mr.. Steve, I was saying that you are a good driver,

Bay Steve, iyi bir sürücü olduğunuzu söylüyordum

but sometimes

ama bazen

you get a little bit angry, but and this is a compliment, by the way, I'm paying you a compliment, Mr.

biraz sinirleniyorsunuz ama bu bir iltifat, bu arada, ben de size iltifat ediyorum Bay

Steve. Believe it or not.

Steve. İster inanın ister inanmayın.

Not once did Mr.

Bay

Steve lose his temper on the road.

Steve yolda bir kez olsun öfkesini kaybetmedi.

He was calm for all of the miles we were travelling.

Kat ettiğimiz tüm kilometreler boyunca sakindi.

So give us, give us a rough idea of how many miles we've driven this week.

O halde bize bu hafta kaç kilometre yol kat ettiğimize dair kabaca bir fikir verin.

So in total, we drove, about 500 miles, which I think it's

Toplamda yaklaşık 500 mil yol kat ettik, ki bence bu

probably 500 miles, probably 900km, something like that.

muhtemelen 500 mil, muhtemelen 900 km, buna benzer bir şey.

Eight 900km. I don't know the exact conversion.

Sekiz 900 km. Dönüşümü tam olarak bilmiyorum.

Which two?

Hangi ikisi?

Now, let's get things in perspective here.

Şimdi burada olaylara perspektiften bakalım.

To us, that's a long way. Yes.

Bize göre bu uzun bir yol. Evet.

So on the way back, our furthest point North,

Böylece dönüş yolunda, en uzak noktamız olan Kuzey'e

we had to drive 180 miles back.

180 mil geri dönmek zorunda kaldık.

It's probably about 300km, something like that.

Muhtemelen yaklaşık 300 km falandır, buna benzer bir şey.

Now, to a lot of people in who live in bigger countries, that might seem like a very small task.

Büyük ülkelerde yaşayan birçok insan için bu çok küçük bir görev gibi görünebilir.

Because but you've only got to remember about the UK is that it's not very big.

Çünkü İngiltere hakkında hatırlamanız gereken tek şey çok büyük olmadığıdır.

England, Scotland and Wales together are not very big.

İngiltere, İskoçya ve Galler birlikte çok büyük değiller.

So in fact I tell you I'll give you some details here because I looked it up. Oh to refresh my memory.

Aslında size burada bazı ayrıntılar vereceğim çünkü araştırdım. Ah, hafızamı tazelemek için.

So the total length of of the UK from the top of Scotland to the bottom of England is 600 miles, which is 1000km.

Yani Birleşik Krallık'ın İskoçya'nın tepesinden İngiltere'nin dibine kadar olan toplam uzunluğu 600 mil, yani 1000 km'dir.

That's crazy

Bu

to us.

That's a lot. No, no, that that's all it is.

bizim için çılgınca.

Bu çok fazla. Hayır, hayır, hepsi bu.

That's all it is. Six.

Hepsi bu. Altı.

So from I would imagine that is from John O'Groats to Land's End to Land's End.

Yani bunun John O'Groats'tan Land's End'e ve Land's End'e kadar olduğunu hayal ediyorum.

So it's just 600 miles.

Yani sadece 600 mil.

That's as the crow flies, as we say. That's a straight distance measured on a map.

Dediğimiz gibi kuş uçuyor. Bu, harita üzerinde ölçülen düz bir mesafedir.

That is incredible.

Bu inanılmaz.

If you were to drive it, of course, you can't go in a straight line.

Eğer onu kullanacak olsaydınız elbette düz bir çizgide gidemezsiniz.

So to drive it, you're going to have to drive 874 miles because obviously the roads go.

Yani onu sürmek için 874 mil gitmeniz gerekecek çünkü belli ki yollar gidiyor.

Don't go straight from that point to another, which is about 1400km.

Bu noktadan yaklaşık 1400 km uzaklıktaki başka bir noktaya doğrudan gitmeyin.

I think the top from the northernmost point to the southernmost point.

En kuzey noktasından en güney noktasına kadar en üst noktayı düşünüyorum.

So of course, if you're driving because you have to go around all of the landmarks in the hills,

Yani tabii ki, tepelerdeki tüm önemli noktaların etrafından dolaşmak zorunda olduğunuz için araba kullanıyorsanız

you do, you do eventually travel much further than that, but directly only I find that I still find that incredible.

, sonunda bundan çok daha uzağa gidersiniz, ancak doğrudan bunu hala inanılmaz bulduğumu görüyorum.

So if you've ever wondered how small

Britanya'nın baştan sona

Britain is from end to end.

ne kadar küçük olduğunu hiç merak ettiniz mi

Yes. 600 miles as the.

? Evet. 600 mil.

Yeah. You know, the geographic distance. Yes. That's it.

Evet. Bilirsin, coğrafi mesafe. Evet. İşte bu.

But that's still amazing.

Ama bu yine de harika.

I know some very small country point to point.

Noktadan noktaya çok küçük bir ülke biliyorum.

Although we've done a lot in the hundreds of years we've been around, despite our size.

Her ne kadar büyüklüğümüze rağmen, etrafta bulunduğumuz yüzlerce yılda çok şey yapmış olsak da.

But yeah. So. Yeah.

Ama evet. Bu yüzden. Evet.

And so that is to a lot of people, I mean, it's, you know, Texas is is twice the size of, of the UK in total.

Pek çok insan için bu böyledir, yani Teksas toplam olarak Birleşik Krallık'ın iki katı büyüklüğündedir.

Just one state. Yeah.

Sadece bir eyalet. Evet.

In, in America, that shows you, I mean, you can fly from one end to the other in less than an hour.

Amerika'da bu size gösteriyor ki, bir uçtan diğer uca bir saatten daha kısa sürede uçabiliyorsunuz.

Easily.

Kolayca.

And of course, these days, Steve, it's become very popular to fly from city to city here in the UK because,

Ve tabi ki Steve, bu günlerde Birleşik Krallık'ta şehir şehir uçmak çok popüler hale geldi çünkü

well first of all it's quicker and also it's cheaper as well.

her şeyden önce hem daha hızlı hem de daha ucuz.

Right.

There we go.

Sağ.

İşte başlıyoruz.

Oh Italy according to Christina here is 1200 kilowatt kilometres.

Oh İtalya, Christina'ya göre burası 1200 kilowatt kilometre.

So. Oh about the same size then similar but bigger,

Bu yüzden. Yaklaşık aynı boyut, sonra benzer ama daha büyük,

width wise if you're talking about the width from east to west, it's 300 miles or 500km,

genişlik açısından doğudan batıya genişlikten bahsediyorsanız, 300 mil veya 500 km,

but to drive it, it's going to be around 390 miles or around 630km means particularly east to west.

ama onu sürmek için yaklaşık 390 mil veya 630 km civarında olacak, özellikle doğudan batıya anlamına geliyor.

The roads go all over the place.

Yollar her yere gidiyor.

And we don't have we do have some, some good motorway networks, but we don't have one motorway going from north to south.

Ve bazı iyi otoyol ağlarımız yok ama kuzeyden güneye giden tek bir otoyolumuz yok.

Yeah.

Well, one of the things I noticed as we went towards Yorkshire, there were fewer roads for us to choose from and that is quite interesting.

Evet.

Yorkshire'a doğru giderken fark ettiğim şeylerden biri, seçebileceğimiz daha az yol vardı ve bu oldukça ilginç.

But the one thing we did notice was how amazing the roads are as we went into Yorkshire with that.

Ama fark ettiğimiz tek şey, Yorkshire'a giderken yolların ne kadar muhteşem olduğuydu.

It was, it was absolutely wonderful.

Kesinlikle harikaydı.

We didn't see any damaged roads, we didn't see any potholes, no bumps.

Herhangi bir bozuk yol görmedik, herhangi bir çukur, tümsek görmedik.

It was absolutely amazing.

Kesinlikle muhteşemdi.

So I would say that Yorkshire really does take good care of their roads, the roads, because it's flatter,

Yani Yorkshire'ın yollarına gerçekten çok iyi baktığını söyleyebilirim, çünkü orası daha düz,

in a lot of parts of Yorkshire compared to where we are, it's quite hilly and in a lot of parts of Yorkshire

Yorkshire'ın pek çok kısmı bizim bulunduğumuz yerle karşılaştırıldığında oldukça engebeli ve Yorkshire'ın pek çok kısmı

that you can't build roads because of the,

bozkırlar ve topoğrafya

the moors and the topography.

nedeniyle yol inşa edemiyorsunuz .

So the roads are very open and sweeping roads you can see miles ahead.

Yani yollar oldukça açık ve kilometrelerce ileriyi görebileceğiniz geniş yollar.

Whereas in, in this part of the world where we live in Shropshire, in the West Midlands,

Oysa dünyanın Shropshire'da, West Midlands'ta yaşadığımız bu bölgesinde,

it's you can't really see that far ahead because the roads are up and down.

yollar inişli çıkışlı olduğundan o kadar ileriyi göremiyorsunuz.

Whereas in Yorkshire you notice that, in fact it was a bit disconcerting.

Oysa Yorkshire'da bunun aslında biraz endişe verici olduğunu fark ediyorsunuz.

I found it a bit disconcerting

Bazı yollarda araba sürmeyi

driving on some of the roads, because coming to a brow of a hill and then seeing miles and miles of road ahead.

biraz rahatsız edici buldum çünkü bir tepenin yamacına gelip ardından kilometrelerce yol görüyorum.

Yes, it's, you know, made me feel a little

Evet, bu beni biraz

uncomfortable because they're not used to that in this part of the UK where we live.

rahatsız etti çünkü Birleşik Krallık'ın yaşadığımız bu bölgesinde buna alışkın değiller.

Well, Steve, let's have a look very quickly.

Steve, hadi hızlıca bir göz atalım.

So this is a brief excerpt from a video we are going to show later.

Bu daha sonra göstereceğimiz bir videodan kısa bir alıntıdır.

When we took one of our trips to where we went to the coast, we went to Whitby.

Gezilerimizden birinde sahile gittiğimiz yere gittiğimizde Whitby'ye gittik.

So this gives you an idea of just what it's like driving on the Yorkshire roads.

Bu size Yorkshire yollarında araba sürmenin nasıl bir şey olduğu hakkında bir fikir veriyor.

And there is Mr. Steve behind the wheel, looking very calm, driving along.

Ve direksiyonun arkasında Bay Steve var, çok sakin görünüyor, arabayı sürüyor.

But in a moment you will see just how dramatic the landscape is as you're driving along.

Ancak bir an sonra siz arabanızı sürerken manzaranın ne kadar dramatik olduğunu göreceksiniz.

Look at this. Look how come I am the look

Şuna bak. Bak nasıl oldu da öyle görünüyorum

and there it is.

ve işte orada.

So you will see the landscape suddenly reveal itself as you were driving along.

Böylece siz arabanızı sürerken manzaranın birdenbire kendini ortaya çıkardığını göreceksiniz.

It looks as if the whole area is flat and then suddenly

Sanki tüm alan düz gibi görünüyor ve sonra aniden

the landscape opens up.

manzara açılıyor.

Look at that.

Şuna bak.

So there it is. There is Yorkshire.

İşte burada. Yorkshire var.

Isn't that incredible, Steve?

Bu inanılmaz değil mi Steve?

It is.

And all that, dark vegetation you can see on the left.

Öyle.

Ve tüm bunları solda görebileceğiniz koyu renkli bitki örtüsü.

On the right is Heather.

Sağda Heather var.

And that blooms a lovely purple colour in the summer.

Ve yaz aylarında çok hoş bir mor renkte çiçek açar.

So we weren't able to see that, while we were there because obviously it's March at the moment. Yes.

Yani biz oradayken bunu göremedik çünkü belli ki şu anda Mart ayı. Evet.

So, Beatrice says it is 3600km from north to south of Argentina.

Yani Beatrice, Arjantin'in kuzeyinden güneyine 3600 km olduğunu söylüyor.

So you can see just how small the UK actually is compared to most of the countries France is.

Fransa'nın bulunduğu çoğu ülkeyle karşılaştırıldığında Birleşik Krallık'ın aslında ne kadar küçük olduğunu görebilirsiniz.

It's got at least twice the landmass.

En az iki katı kara kütlesi var.

France is huge that we do. Yeah.

Fransa bizim yaptığımız kadar büyük. Evet.

France with the same number of people. So they're spread out a lot more.

Fransa'da da aynı sayıda insan var. Yani çok daha fazla yayılıyorlar.

But yeah, it was so we actually drove in terms of the total amount to drive, we probably drove

Ama evet, aslında toplam sürüş miktarı açısından sürdük, muhtemelen

on the way back about a quarter of the total length.

toplam uzunluğun yaklaşık dörtte birini geri dönerken sürdük.

You could you could drive from top to bottom in the UK. Yes.

Birleşik Krallık'ta yukarıdan aşağıya doğru araba sürebilirsiniz. Evet.

So that's using the actual road system, using the road system.

Yani bu, gerçek yol sistemini kullanmaktır, yol sistemini kullanmaktır.

And it's not you know, you have to keep changing motorways in the UK.

Ve bildiğiniz gibi Birleşik Krallık'ta otoyolları değiştirmeye devam etmelisiniz.

I mean just for us to get to travel those 186 miles back home,

Demek istediğim, eve dönmek için o 286 millik mesafeyi katedebilmemiz için,

we probably had to go on 3 or 4 different motorway networks, criss crossing roundabouts.

muhtemelen 3 veya 4 farklı otoyol ağından, kavşaklardan çapraz geçişlerden geçmek zorunda kaldık.

Coming off, it wasn't, I think, the longest period on one road was about 70 miles.

Kalkışta, sanırım bir yoldaki en uzun süre yaklaşık 70 mil değildi.

That was the end. Was that the M1? I think that might have been the I don't think it was.

Bu sondu. Bu M1 miydi? Sanırım bu, sanmadığım şey olabilir.

It might have been,

Olabilir

but yeah, the road, because it's a small country, the roads are not as straight as they are in bigger countries. But,

ama evet yol, küçük bir ülke olduğu için yollar büyük ülkelerdeki kadar düz değil. Ancak

we we did enjoy it.

biz keyif aldık.

I'm just having out.

Sadece çıkıyorum.

Yeah. There we go.

Evet. İşte başlıyoruz.

Yes. Catarina. Stoke. By the way, this is Red.

Evet. Catarina. Stoke. Bu arada bu Red.

People are commenting on my, top.

İnsanlar benim hakkımda yorum yapıyor.

I don't know what colour it's coming across to you, but it's like a bright red, very bright, like Mr.

Aklınıza hangi renk geldiğini bilmiyorum ama parlak kırmızı gibi, çok parlak, Bay

Duncan's red hat.

Duncan'ın kırmızı şapkası gibi.

It is red?

Kırmızı mı?

Yes, it looks red on the camera as well.

Evet, kamerada da kırmızı görünüyor.

So thank you for your, thank you for your comments. It's nice. Dramatic, actually.

Bu yüzden teşekkür ederiz, yorumlarınız için teşekkür ederiz. Çok hoş. Aslında dramatik.

I wasn't expecting to see Mr. Steve in red, but it does look good.

Bay Steve'i kırmızılar içinde görmeyi beklemiyordum ama iyi görünüyor.

So we've done in total 500 miles.

Toplamda 500 km yol kat ettik.

But one of the things we hate doing here in the UK is driving long distances, even though compared to other countries.

Ancak Birleşik Krallık'ta yapmaktan nefret ettiğimiz şeylerden biri, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında bile uzun mesafeler kat etmektir.

And now I'm going to mention China because I've lived there travelling from one city to another city in China can take up to

Ve şimdi Çin'den bahsedeceğim çünkü orada yaşadım, Çin'deki bir şehirden başka bir şehre seyahat etmek

20 hours driving.

20 saate kadar sürebiliyor.

That is mind blowing and that is driving non-stop

Bu akıllara durgunluk veren bir şey ve

around 20 20 hours.

yaklaşık 20-20 saat boyunca

So for example, if you went from the place I was living in, in, in, in Mongolia, I mean, if you wanted to go to somewhere

hiç durmadan araba kullanmak . Mesela benim yaşadığım yerden, Moğolistan'dan gittiyseniz, yani

like Beijing, it would take around 14 hours driving on the road, 14 hours to go from where, Mr.

Pekin gibi bir yere gitmek istiyorsanız, yolda arabayla yaklaşık 14 saat sürer, nereden gidiş 14 saat sürer Bay

Duncan?

Well, from where I was staying in Balto to Beijing is around 14 hours driving.

Duncan?

Balto'da kaldığım yerden Pekin'e arabayla yaklaşık 14 saat sürüyor.

Yes, it would take about that. Must have been about 800.

Evet, bu kadar sürer. Yaklaşık 800 civarında olmalı.

And that must have been about the same distance as from, the north of Scotland to,

Ve bu da İskoçya'nın kuzeyinden

the south, because it takes about 14 hours, apparently, to drive from Scotland all the way down to the south coast.

güneyine kadar olan mesafeyle hemen hemen aynı olmalı, çünkü görünüşe göre İskoçya'dan güney kıyısına kadar yol yaklaşık 14 saat sürüyor.

But that's just hopping from one city to another. Exactly.

Ama bu sadece bir şehirden diğerine atlamak. Kesinlikle.

That's incredible.

Bu inanılmaz.

Whereas that's the total length of the UK. But yeah, it's, where you had some fun.

Oysa bu Birleşik Krallık'ın toplam uzunluğu. Ama evet, orası biraz eğlendiğin yer.

I stayed calm, Mr.

Sakin kaldım Bay

Duncan, because, well, one that the, the, behaviour of the drivers in Yorkshire was very, very good.

Duncan, çünkü Yorkshire'daki sürücülerin davranışları çok ama çok iyiydi.

The quality of driving, nobody was really.

Sürüş kalitesi gerçekten kimsede yoktu.

We didn't see any lunatic drivers. Everyone was quite calm on the road.

Çılgın bir sürücü görmedik. Yolda herkes oldukça sakindi.

Whereas in the West Midlands, near where we live, there's a lot of very stupid drivers,

Oysa West Midlands'de, yaşadığımız yerin yakınında,

aggressive drivers, which we definitely didn't get.

kesinlikle anlamadığımız çok sayıda aptal sürücü, saldırgan sürücü var.

When we were in Yorkshire, I didn't see any bad driving at all,

Yorkshire'dayken hiç kötü bir sürüş görmedim,

which was very pleasing, but I think it's because the roads are very open and the stress is less.

bu çok sevindiriciydi ama bunun yolların çok açık olması ve stresin daha az olmasından kaynaklandığını düşünüyorum.

This is what driving in the UK is a bit stressful because

Birleşik Krallık'ta araba kullanmak biraz stresli çünkü

quite often, because there's lots of traffic

çoğu zaman, çünkü yolların çoğunda her zaman çok fazla trafik var

all the time on most of the roads, and it's there's not an easy route from one place to another if you want to go a long distance.

ve uzun bir mesafe gitmek istiyorsanız bir yerden diğerine kolay bir rota yok.

I think. So.

Bence. Bu yüzden.

So you've got to be constantly thinking about where you're going to go next and the traffic everywhere.

Bu yüzden sürekli olarak bir sonraki adımda nereye gideceğinizi ve her yerdeki trafiği düşünüyor olmanız gerekir.

Anyway, we enjoyed it. That's the main thing.

Her neyse, keyif aldık. Önemli olan bu.

I think people are just also in the rush that they're rushing to get somewhere,

Bence insanlar aynı zamanda bir yere yetişmek için acele ediyorlar

and then if you are in a hurry, you tend to be more careless.

ve eğer aceleniz varsa daha dikkatsiz olma eğiliminde oluyorsunuz.

And we did notice the nearer the nearer we we got to to the West Midlands, the more crazy the drivers seem to get.

West Midlands'a yaklaştıkça sürücülerin daha da çılgına döndüğünü fark ettik.

Yes we did, we did notice that. We did notice

Evet gördük, bunu fark ettik.

when you get to the big cities, everyone's a bit more.

Büyük şehirlere gittiğinizde herkesin biraz daha fazla olduğunu

They're either drinking lots of coffee.

fark ettik . Ya çok fazla kahve içiyorlar.

Yeah. Or they're in a rush to get somewhere. Yes, quite often

Evet. Ya da bir yere yetişme telaşındalar. Evet çoğu zaman

we weren't.

öyle değildik.

Yeah, we took a break.

Evet, ara verdik.

Of course, after a couple of hours, it took us four hours to drive back for.

Tabii birkaç saat sonra geri dönmek dört saatimizi aldı.

Well, actually, 4.5 hours, but we took a break of about 45 minutes

Aslında 4,5 saat ama

just to get some, sustenance, as we say, which is to drink and something to eat.

biz dediğimiz gibi yiyecek ve içecek almak için 45 dakika kadar ara verdik.

Now, looking at the places where we went, here is one place.

Şimdi gittiğimiz yerlere baktığımızda bir yer görüyoruz.

This is the first place we stopped off at Harrogate.

Burası Harrogate'te durduğumuz ilk yer.

A wonderful place I've never been this far north.

Hiç bu kadar kuzeyde bulunmadığım harika bir yer.

Certainly I've never been this far into North Yorkshire ever in my whole life.

Elbette hayatım boyunca hiç Kuzey Yorkshire'a bu kadar yaklaşmamıştım.

So it was interesting to see Harrogate, a lovely town, very close to the city of York, but rather nice.

Bu yüzden York şehrine çok yakın ama oldukça güzel bir kasaba olan Harrogate'i görmek ilginçti.

And we were lucky as well because the weather was absolutely fantastic.

Biz de şanslıydık çünkü hava kesinlikle muhteşemdi.

We had the most glorious sunshine and there you can see a photograph I took.

Harika bir güneş ışığına sahiptik ve orada çektiğim bir fotoğrafı görebilirsiniz.

So this is a glimpse of Harrogate, a very lovely place.

Bu çok güzel bir yer olan Harrogate'e bir bakış.

Lots of beautiful old buildings, wide open spaces, lots of beautiful parkland.

Çok sayıda güzel eski bina, geniş açık alanlar, çok sayıda güzel park alanı.

And Harrogate is also famous for this place.

Harrogate de burasıyla ünlü.

Betty's tearoom.

Betty'nin çay salonu.

I didn't go there in the end for very good reason, and you will see in a moment why I didn't go there.

Sonunda oraya çok iyi bir nedenden ötürü gitmedim ve birazdan oraya neden gitmediğimi anlayacaksınız.

Because you have to queue outside.

Çünkü dışarıda sıraya girmeniz gerekiyor.

People have to wait outside in the street to, to to actually have a cup of tea in Betty's tea room.

Betty'nin çay salonunda bir fincan çay içmek için insanların dışarıda sokakta beklemesi gerekiyor.

So you can see just how busy it was. Also notable people,

Böylece ne kadar meşgul olduğunu görebilirsiniz. Ayrıca kayda değer insanlar,

Lord Byron,

Lord Byron,

of course he has a walkway named after him,

tabii ki onun adını taşıyan bir yürüyüş yoluna sahip,

so there are lots of people who have stayed here, including the Beatles.

bu yüzden burada kalan çok sayıda insan var, Beatles da dahil.

Apparently the Beatles once stayed in Harrogate, believe it or not, and you can really see some of the old buildings.

Görünen o ki, ister inanın ister inanmayın, Beatles bir zamanlar Harrogate'te kalmıştı ve bazı eski binaları gerçekten görebiliyorsunuz.

You really get a sense of of what Harrogate was like.

Harrogate'in nasıl bir yer olduğunu gerçekten anlıyorsunuz.

And there is where we actually stayed.

Ve aslında kaldığımız yer orası.

And you can see that the old buildings there very grand buildings and this is one of the,

Ve oradaki eski binaların çok büyük binalar olduğunu görüyorsunuz ve bu da

I suppose you would say it's one of the signatures of Harrogate, the lovely old buildings.

Harrogate'in imzalarından biri diyebileceğiniz güzel eski binalardan biri.

And there is the old Victorian pumping station, and they used to pump all of the mineral water from beneath the ground.

Ve eski Victoria pompa istasyonu var ve tüm maden suyunu yerin altından pompalıyorlardı.

And as I said, lots of lovely parks to walk around as well.

Ve dediğim gibi, etrafta dolaşılacak çok sayıda güzel park da var.

Now Mr.

Bay

Steve didn't get much chance to explore Harrogate, but I did, and I have to say it was a lovely experience

Steve'in Harrogate'i keşfetme şansı pek olmadı ama ben buldum ve şunu söylemeliyim ki, bu harika bir deneyimdi

and we were rather lucky as well.

ve biz de oldukça şanslıydık.

Steve, weren't we, because we had the most amazing weather we did.

Steve, öyle değil mi, çünkü yaşadığımız en muhteşem havayı yaşadık.

It was glorious sunshine. It was cold but it was glorious sunshine.

Harika bir güneş ışığıydı. Hava soğuktu ama muhteşem bir güneş ışığıydı.

Lewis, by the way, has said, that he used to drive in his job, 60 to 70,000km a year.

Bu arada Lewis, işinde yılda 60 ila 70.000 km arasında araba kullandığını söyledi.

That's a long way. It's a lot. That's probably around 50,000 miles.

Bu uzun bir yol. Çok fazla. Bu muhtemelen 50.000 mil civarındadır.

I do around 20, 24,000 miles a year, which is probably about 35,000km, something like that.

Yılda yaklaşık 20, 24.000 mil yol yapıyorum, bu da muhtemelen yaklaşık 35.000 km'ye denk geliyor, buna benzer bir şey.

Which is unusual.

Bu alışılmadık bir durum.

Most people do a lot less than that.

Çoğu insan bundan çok daha azını yapar.

But of course, my job involves a lot of driving.

Ama tabii ki işim çok fazla araba kullanmayı gerektiriyor.

So hence and people are asking questions as well about driving in the cities.

Dolayısıyla insanlar şehirlerde araba kullanmayla ilgili sorular da soruyorlar.

Catarina says, I'd like to see you drive in a rush hour.

Catarina, "Yoğun bir saatte araba kullandığını görmek isterim" diyor.

In Rome.

Roma'da.

Yeah.

Evet.

Well, I have driven I do drive used to drive in the rush hour in Birmingham and, which is the second biggest city in Wolverhampton?

Birmingham'da trafiğin yoğun olduğu saatlerde araba kullanıyordum ve Wolverhampton'ın ikinci büyük şehri hangisiydi?

London.

Londra.

Then a little bit of driving in London. Not very much.

Sonra Londra'da biraz araba kullanmak. Pek değil.

I'll tell you what.

Sana ne diyeceğim.

I definitely would not like to drive either or either,

Kesinlikle Paris'teki Arc de Triomphe civarında

is around the arc de Triomphe in Paris. Yes.

ikisinden birini veya ikisini de sürmek istemem . Evet.

Because there's no lanes at all.

Çünkü hiç şerit yok.

I'm sure Louis has driven around that particular island,

Eminim Louis

around the arc de Triomphe many, many times in his career.

kariyeri boyunca o adanın, Arc de Triomphe'nin etrafında pek çok kez arabayla dolaşmıştır.

And I think you have to sort of. There aren't any lanes marking it out.

Ve bence bir nevi bunu yapmalısın. Bunu işaretleyen herhangi bir şerit yok.

No, it's just sort of, it's like it's like a racing track with lots of cars or just randomly going around and around.

Hayır, sanki bir sürü arabanın olduğu ya da rastgele dolaşan bir yarış pisti gibi.

Talking of which, by the way, we have the Paris rendezvous coming up this year.

Bu arada, bu yıl Paris'te buluşmamız da var.

We will be in Paris again, and we will be meeting up on the 1st of June for the big Paris rendezvous.

Yeniden Paris'te olacağız ve 1 Haziran'da büyük Paris buluşması için buluşacağız.

So perhaps, maybe, Mr..

Belki, belki Bay

Steve, if you are feeling brave enough, perhaps you can hire a car and drive around and see how many times we have to go around.

Steve, eğer kendinizi yeterince cesur hissediyorsanız, belki bir araba kiralayıp etrafta dolaşabilir ve kaç kez dolaşmak zorunda olduğumuzu görebilirsiniz.

Yeah, somebody asked you, how would I feel about driving on the right hand side of the road?

Evet, birisi sana yolun sağ tarafında araba sürmeye ne dersin diye sordu?

Which of course is what? It's the whole of Europe, I think. Drive on the right, we drive on the left.

Elbette hangisi nedir? Bütün Avrupa sanırım. Sağdan sürüyoruz, soldan sürüyoruz.

And I have driven on the other side of the road when we've been on holidays before.

Daha önce tatildeyken yolun diğer tarafında araba kullanıyordum.

Not in big cities, though, only when we've been when we went to Turkey, I think I hired a car there,

Ama büyük şehirlerde değil, sadece Türkiye'ye gittiğimizde sanırım orada bir araba kiraladım,

though maybe not in Greece.

belki Yunanistan'da olmasa da.

Certainly the place where we drove was Madeira and Madeira.

Arabayla gittiğimiz yer kesinlikle Madeira ve Madeira idi.

And they drive on the right hand side and there's not much traffic there. So I was quite happy.

Ve sağ taraftan gidiyorlar ve orada fazla trafik yok. Yani oldukça mutluydum.

I don't think my father used to, we used to go on driving holidays from the UK to Paris, to, France and Spain.

Babamın öyle yaptığını sanmıyorum, biz İngiltere'den Paris'e, Fransa ve İspanya'ya arabayla tatile giderdik.

And my father used to drive all the way through Europe, to take us on holiday, which is a popular thing to do in the 1970s.

Babam bizi tatile götürmek için Avrupa'nın her yerine arabayla giderdi ki bu da 1970'lerde popüler bir şeydi.

But he put a big JB sticker on the back of your car and take a ferry across to Calais

Ama arabanın arkasına büyük bir JB etiketi yapıştırdı ve feribotla Calais'e gitti

and then drive through France and wherever you want to go was a very popular thing to do.

, ardından Fransa'dan geçti ve nereye gitmek istersen, yapılacak çok popüler bir şeydi.

Yeah.

And then in the 70s, well, because we now have the the train that goes under the English Channel that lots of people

Evet. Ve 70'lerde, yani, artık Manş Denizi'nin altından giden bir trenimiz var, birçok insan

go in their cars and also they take the caravans and their mobile homes.

arabalarıyla gidiyor ve aynı zamanda karavanları ve mobil evlerini de alıyor.

So, so it is an incredibly popular thing, but yes, I've seen Mr.

Yani bu inanılmaz derecede popüler bir şey, ama evet, Bay

Steve drive on the opposite side of the road and he's very good at it.

Steve'in yolun karşı tarafında araba kullandığını gördüm ve o bu konuda çok iyi.

No problems there.

Orada sorun yok.

I'm sure I'd want to do it now, but, Never mind. Well, maybe one day I'll have another go.

Eminim bunu şimdi yapmak isterdim ama boşver. Belki bir gün başka bir deneme daha yaparım.

So as I mentioned a few moments ago, we we have been away this week.

Biraz önce de belirttiğim gibi bu hafta uzaktaydık.

We've been doing all sorts of things.

Her türlü şeyi yapıyoruz.

We went to an interesting place called Pickering.

Pickering adında ilginç bir yere gittik.

Pickering,

Pickering,

would you like to see our adventures in Pickering?

Pickering'deki maceralarımızı görmek ister misin?

Well, you might notice in a moment you might see Mr. Steve in a few seconds.

Bir an sonra Bay Steve'i birkaç saniye içinde görebileceğinizi fark edebilirsiniz.

Can you see Mr.

Bay Steve'i görebiliyor musunuz

Steve and can you tell where we are? That's not me.

ve nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz? Bu ben değilim.

That was Mr. Steve coming up the steps.

Merdivenlerden çıkan Bay Steve'di.

And we visited the place in Pickering, the local railway station.

Ve yerel tren istasyonu Pickering'deki yeri ziyaret ettik.

But this is a special railway railway station because this one is steam

Ama burası özel bir tren istasyonu çünkü burası buharlı

railway. I was pretending to trip up there. Okay, good.

demiryolu. Oraya gidiyormuş gibi yapıyordum. Tamam, güzel.

So we are in Pickering at the the steam railway,

Buharlı demiryolunun yanındaki Pickering'deyiz

and we were waiting for the arrival of a very special steam train, which you will see in a couple of moments for now.

ve şimdilik birkaç dakika sonra göreceğiniz çok özel bir buharlı trenin gelmesini bekliyorduk.

But there you can see it is very typical of the type of old railway station, and lots of railway enthusiasts were also there as well.

Ancak burada eski tren istasyonu tipinin oldukça tipik bir örneği olduğunu görebilirsiniz ve birçok demiryolu meraklısı da oradaydı.

Some people were selling all sorts of things and here it comes, Mr. Steve.

Bazı insanlar her türlü şeyi satıyordu ve işte geliyor Bay Steve.

Here comes the big train. This is what everyone was waiting for.

İşte büyük tren geliyor. Herkesin beklediği şey buydu.

So we will enjoy the arrival.

Bu yüzden gelişin tadını çıkaracağız.

And there is nothing better than the sound of steam.

Ve buhar sesinden daha iyi bir şey yoktur.

Listen to this. One.

Şunu dinle. Bir.

Yeah, so let's move.

Evet, hadi gidelim.

I was just enjoying the steam sound. Steam?

Sadece buhar sesinin tadını çıkarıyordum. Buhar?

It's not amazing.

Bu şaşırtıcı değil.

Look at that.

Şuna bak.

Sir Nigel Gristly is the name of that train.

Sör Nigel Gristly o trenin adı.

And he was actually the guy who. Who designed

Ve aslında bunu yapan kişi oydu.

not only that type of train that you just saw, but also the Flying Scotsman as well.

Sadece az önce gördüğünüz tren tipini değil, aynı zamanda Uçan İskoçyalı'yı da

It is named after him, but it's not amazing.

kim tasarladı ? Adını ondan alıyor ama şaşırtıcı değil.

You can see all the steam coming out of the pipes.

Borulardan çıkan tüm buharı görebilirsiniz.

So this is an old steam railway.

Yani bu eski bir buharlı demiryolu.

This isn't this isn't the type of,

Bu normal bir trene bineceğiniz

station that you would catch a normal train.

türden bir istasyon değil .

We think we don't have steam trains anymore.

Artık buharlı trenlerimizin olmadığını düşünüyoruz.

Just to point out we don't. This is this is an old steam railway which has been,

Yapmadığımızı belirtmek isterim. Bu,

maintained for,

insanların eğlenmesi için yapılmış, bakımı yapılmış

people to enjoy.

eski bir buharlı demiryolu.

Yeah, it's well, it's, it's it's being preserved. It is a little bit of history.

Evet, iyi, korunuyor. Bu biraz tarih.

Transport history.

Taşıma geçmişi.

And it is amazing that that particular place is run by volunteers.

Ve bu özel yerin gönüllüler tarafından işletilmesi şaşırtıcı.

And they have to raise all of the money not only to maintain the stations, but also the trains as well.

Ve sadece istasyonların bakımı için değil, aynı zamanda trenlerin bakımı için de tüm parayı toplamak zorundalar.

And that was the most amazing experience.

Ve bu en muhteşem deneyimdi.

I don't know why there is nothing more exciting than

Neden bir buharlı trene yakın olmaktan

being close to a steam train.

daha heyecan verici bir şey olmadığını bilmiyorum

It was so noisy.

. Çok gürültülüydü.

Yeah, I know it sounds silly to say that, but I mean, I haven't seen seen a steam train for a long time and I couldn't.

Evet bunu söylemek saçma geliyor biliyorum ama yani uzun zamandır buharlı tren görmüyordum ve göremedim.

I had forgotten just how noisy they are.

Ne kadar gürültülü olduklarını unutmuştum.

Being close to one is quite an amazing experience.

Birine yakın olmak oldukça şaşırtıcı bir deneyim.

We're going to take a quick break by the way. We are looking at honesty a little bit later on.

Bu arada kısa bir mola vereceğiz. Biraz sonra dürüstlüğe bakıyoruz.

We have lots more to show you as well, including some crazy tractors and also

Size göstereceğimiz daha çok şey var, bunlar arasında bazı çılgın traktörler ve ayrıca

the big

question that I might be asking later can you still buy guns in England?

daha sonra sorabileceğim

büyük soru da var: İngiltere'de hâlâ silah satın alabilir misiniz?

All of that will be answered in a few moments from now.

Bütün bunlar birkaç dakika sonra cevaplanacak.

I'm a big boy now.

Artık büyük bir çocuğum.

English addict is with you on this lovely Sunday.

Bu güzel pazar gününde İngiliz bağımlısı sizlerle.

I hope you are well.

Umarım iyisindir.

We are back together again.

Tekrar birlikteyiz.

Welcome to the second hour of English Addict with myself, Mr Duncan

İngiliz Bağımlısı'nın benimle ikinci saatine hoş geldiniz Bay Duncan

And there he is. Over there it is.

Ve işte burada. İşte orada.

Mr. Steve, we've had a very busy week.

Bay Steve, çok yoğun bir hafta geçirdik.

I can't begin to tell you just how busy we have been this week.

Bu hafta ne kadar meşgul olduğumuzu size anlatamam.

We've.

Biz.

We went all the way to North Yorkshire a very long way.

Kuzey Yorkshire'a kadar çok uzun bir yol kat ettik.

We, we did 500 miles in the car and not once,

Biz arabada 500 mil yol kat ettik ve bir kez olsun,

not one time did Mr.

bir kez bile Bay

Steve lose his temper because most drivers were very good and, we weren't in a rush.

Steve öfkesini kaybetmedi çünkü çoğu sürücü çok iyiydi ve acelemiz yoktu.

Do you? Somebody said earlier about driving they were learning to drive and,

Yapıyor musun? Birisi daha önce araba kullanmakla ilgili olarak araba kullanmayı öğrendiklerini söylemişti ve

and also somebody else mentioned this how to deal with road rage.

bir başkası da bundan trafikte öfkeyle nasıl başa çıkılacağından bahsetmişti.

Well, I had to give a presentation at work to my work colleagues recently about road safety because that's something I'm interested in.

Son zamanlarda iş arkadaşlarıma yol güvenliği konusunda bir sunum yapmak zorunda kaldım çünkü bu benim ilgi duyduğum bir konu.

And something I used to do at the last company.

Ve son şirkette yaptığım bir şeydi.

A lot of us at work, of course, do a lot of driving for work.

İş yerinde birçoğumuz elbette iş gereği araba kullanıyoruz.

So that puts us at risk of, of having an accident and road rage came up.

Bu da bizi kaza yapma riskiyle karşı karşıya bırakıyor ve trafikte öfke ortaya çıkıyor.

It was something we discussed.

Bu tartıştığımız bir konuydu.

How do you, react if somebody does something and you feel yourself getting very angry

Biri bir şey yapsa ve kendinizi çok öfkeli hissederseniz ve yumruk sallamak, pencereden dışarı bağırmak, onu yolda kovalamak

and you feel like shaking a fist, shouting out of the window, chasing them down the road,

ya da ne yapmak isterseniz yapın,

or whatever you want to do, because it's.

nasıl tepki verirsiniz , çünkü öyle.

You can easily get very angry.

Kolayca çok öfkelenebilirsiniz.

I'm sure.

Eminim.

Lewis, learnt over his many years of driving how to control your emotions.

Lewis, uzun yıllar araba sürdüğü süre boyunca duygularınızı nasıl kontrol edeceğinizi öğrendi.

Because that's what you have to learn to do. Yes, when you're driving.

Çünkü yapmayı öğrenmen gereken şey bu. Evet, araba kullanırken.

So as you don't get yourself into trouble, one of the tricks that,

Başınızı belaya sokmamak için,

that that people say it's good to do is one, when you go out, don't go out.

insanların yapmanın iyi olduğunu söylediği püf noktalarından biri, dışarı çıktığınızda dışarı çıkmamaktır.

If you're in a rush,

Eğer aceleniz varsa

always allow yourself plenty of time.

kendinize her zaman bolca zaman ayırın.

Because if you're in a rush, if you're in an emotional,

Çünkü aceleniz varsa, duygusal

emotionally heightened state, then you're more likely to react to other road drivers.

olarak yüksek bir durumdaysanız, o zaman diğer yol sürücülerine tepki verme olasılığınız daha yüksektir.

So be relaxed when you go out.

Bu yüzden dışarı çıktığınızda rahat olun.

And the other thing is, if something does happen to you, feel yourself getting angry.

Diğeri ise eğer başınıza bir şey gelirse öfkelendiğinizi hissedin.

Take a deep breath and count to ten.

Derin bir nefes alın ve 10'a kadar sayın.

That sometimes works quite well.

Bu bazen oldukça işe yarıyor.

And just stopping that stress response from taking over.

Ve bu stres tepkisinin kontrolü ele geçirmesini engelliyorum.

Yes, now I would be very interested to hear from anybody else how they control their emotions on the road.

Evet, artık başka birisinin yolda duygularını nasıl kontrol ettiğini duymayı çok isterim.

Lewis, perhaps would, as a professional driver would have, learnt how to do that.

Lewis belki de profesyonel bir sürücünün öğreneceği gibi bunun nasıl yapılacağını öğrenirdi.

Or maybe his personality is not to react anyway.

Ya da belki kişiliği zaten tepki vermeyecektir.

But, yeah, I'm the sort of person who can react very quickly.

Ama evet, ben çok çabuk tepki verebilen türden bir insanım.

So I have to use methods like counting.

Bu yüzden sayma gibi yöntemleri kullanmam gerekiyor.

Sometimes I pull over if someone's behind me tailgating me. Yes.

Bazen arkamda biri beni takip ediyorsa kenara çekiyorum. Evet.

You know, trying to push me along so that there nobody driving too close to you.

Bilirsin, kimse sana fazla yaklaşmasın diye beni zorlamaya çalışıyorsun.

Driving too close with what we call tailgating.

Bagaj kapağı dediğimiz şeyle çok yakına gitmek.

I will often. So in the old days, I would say I'm not going to let them pass. They're not getting by me.

Sık sık yapacağım. Yani eski günlerde, onların geçmesine izin vermeyeceğimi söylerdim. Yanımdan geçmiyorlar.

But now I just pull over and let them by.

Ama şimdi kenara çekip geçmelerine izin veriyorum.

Because what I always say about road rage is if something like that starts, you don't know how it will end.

Çünkü trafikte öfkeyle ilgili her zaman söylediğim şey, böyle bir şey başlarsa nasıl biteceğini bilemezsiniz.

And I always think that is the problem.

Ve ben her zaman sorunun bu olduğunu düşünüyorum.

If you look on the internet, you will see lots of videos of people

İnternete bakarsanız, trafikte öfke olaylarına

involved in

karışan

road rage incidents, and quite often it doesn't turn out very well.

birçok insanın videosunu görürsünüz ve çoğu zaman bu pek iyi sonuçlanmaz.

It can be a rather horrible experience. Steve.

Oldukça korkunç bir deneyim olabilir. Steve.

We have a lot to get through so I want to show something else now if I can.

Üstesinden gelmemiz gereken çok şey var, bu yüzden eğer yapabilirsem şimdi başka bir şey göstermek istiyorum.

We went along to the coast in North Yorkshire.

Kuzey Yorkshire sahiline gittik.

We had the most amazing time.

En muhteşem zaman geçirdik.

I've shown this already, but you will see the whole video right now of our adventure.

Bunu zaten göstermiştim ama şu anda maceramızın videosunun tamamını göreceksiniz.

When we went to Whitby.

Whitby'ye gittiğimizde.

So we saw Mr. Steve driving calmly in the car.

Bay Steve'in arabayı sakin bir şekilde kullandığını gördük.

No road rage whatsoever. No he was.

Hiçbir şekilde yol öfkesi yok. Hayır öyleydi.

This is what Mr. Steve looks like when he's driving.

Bay Steve araba kullanırken böyle görünüyor.

He's so calm and

O kadar sakin ki,

looking out to the front of the car you can see ahead.

önünüzde görebileceğiniz arabanın önüne bakıyor.

There is literally nothing ahead.

Kelimenin tam anlamıyla ileride hiçbir şey yok.

This everyone is Yorkshire.

Buradaki herkes Yorkshire.

This. This is basically what people see when they go to Yorkshire.

Bu. İnsanların Yorkshire'a gittiklerinde gördükleri şey temelde budur.

And it's also one of the reasons why lots of people enjoy going to Yorkshire, because there is not much around.

Ayrıca pek çok insanın Yorkshire'a gitmekten hoşlanmasının nedenlerinden biri de bu, çünkü etrafta pek bir şey yok.

So we are heading towards a place called Whitby on the coast. It's

Böylece sahilde Whitby denilen yere doğru gidiyoruz.

a fishing town

Bir balıkçı kasabası olmasının

but also a very popular destination for for those who wish to get away from their daily life.

yanı sıra günlük hayattan uzaklaşmak isteyenler için de oldukça popüler bir destinasyon.

And in the moment you will see it.

Ve şu anda onu göreceksiniz.

As we arrive in Whitby

Whitby'ye vardığımızda

and we also went on to the beach as well.

sahile de gittik.

We went on to the beach and we saw something rather amazing, and you will see it in a few moments from now.

Sahile gittik ve oldukça muhteşem bir şey gördük ve bunu birkaç dakika sonra siz de göreceksiniz.

Christina. Don't go and Mr.. Don't go. It's okay. Steve.

Christina. Sakın gitmeyin ve Bay. Gitmeyin. Sorun değil. Steve.

Christina says I like driving at night. I find it more relaxing.

Christina geceleri araba kullanmayı sevdiğimi söylüyor. Bunu daha rahatlatıcı buluyorum.

I'm the same. Christina.

Ben aynıyım. Christina.

I like driving at night.

Geceleri araba kullanmayı seviyorum.

In fact, we drove up to Harrogate, when it was dark. There was hardly.

Aslında hava karardığında Harrogate'e doğru yola çıktık. Pek yoktu.

The traffic is less.

Trafik daha az.

You can see other cars coming.

Diğer arabaların geldiğini görebilirsiniz.

It is. It's more relaxing, I think, because there's less cars on the road. Yes.

Öyle. Sanırım daha rahatlatıcı çünkü yollarda daha az araba var. Evet.

And that's that's what I like. So yeah, it is more relaxing. I don't know why that is.

Ve benim hoşuma giden de bu. Yani evet, daha rahatlatıcı. Bunun neden olduğunu bilmiyorum.

I think it is because there's less cars on the drive.

Sanırım bunun nedeni yolda daha az araba olması.

Looking at the moment, if you look in the distance you can see there is something rather interesting,

Şu ana baktığımızda, eğer uzaktan bakarsanız, oldukça ilginç bir şey olduğunu görebilirsiniz;

a rather unusual looking building that is one of the early warning radars

oldukça sıra dışı görünen bir bina, Yorkshire'da yüksek bir konuma yerleştirilmiş erken uyarı radarlarından biri

that are positioned high up in Yorkshire, and they are there to spot any incoming nuclear weapons.

ve bunlar, gelen herhangi bir nükleer silahı tespit etmek için oradalar.

I'm not joking.

Şaka yapmıyorum.

So they are there, they monitor the skies and they can see way, way into the distance.

Yani oradalar, gökyüzünü izliyorlar ve çok uzakları görebiliyorlar.

Talking of which,

Bundan bahsetmişken,

in a moment we will be looking way into the distance.

birazdan uzaklara bakacağız.

And this is Whitby, Mr.. Steve, this is the place.

Burası da Whitby, Bay. Steve, burası da yer.

This is the seaside, the the common seaside resort on the on the east coast of the UK,

Burası Birleşik Krallık'ın doğu kıyısında,

which, is, is looking at onto the North Sea.

Kuzey Denizi'ne bakan ortak sahil beldesi olan deniz kenarıdır.

That's obviously they look at that Mr. Duncan,

Açıkçası şu Bay Duncan'a bakıyorlar,

that is a you can go on that boat for a little boat trip out into the ocean.

bu, okyanusa doğru küçük bir tekne gezisi için o tekneye binebileceğiniz anlamına geliyor.

This is the harbour, obviously, the sheltered area, where the where ships can, can be protected from the, the bad weather, the sea.

Burası liman tabi ki gemilerin kötü havalardan, denizden korunabileceği korunaklı alan.

Look at that view.

Şu manzaraya bakın.

So there you can see the harbour with some of the boats, all sizes.

Orada her boyutta teknenin bulunduğu limanı görebilirsiniz.

And there is the view from the top by the old abbey looking down across the bay.

Ve eski manastırın tepeden körfeze bakan manzarası var.

An amazing view. There is also a cemetery up there as well.

Muhteşem bir manzara. Yukarıda bir de mezarlık var.

And that is where the ships will come in and go out to keep everything safe and secure.

Ve burası her şeyi güvende ve emniyette tutmak için gemilerin girip çıkacağı yerdir.

So that will take you out. And I would imagine that is the North Sea.

Yani bu seni dışarı çıkaracak. Ve bunun Kuzey Denizi olduğunu hayal ediyorum.

That is the North Sea. Mr. Duncan,

Burası Kuzey Denizi. Bay Duncan,

looking over

en tepedeki eski kiliseden Whitby'ye

Whitby from the old church at the top, the very top.

bakıyor .

You have to climb nearly 200 steps, don't you, Steve? You do.

Yaklaşık 200 basamağı çıkman gerekiyor, değil mi Steve? Siz yapıyorsunuz.

And there is the famous Abbey.

Ve ünlü Manastır var.

And Steve, you told us something very interesting about this place, didn't you?

Ve Steve, bize burası hakkında çok ilginç bir şey anlattın, değil mi?

Yes, sir. This this is a ruined abbey. Ruined?

Evet efendim. Burası yıkık bir manastır. Mahvoldu mu?

So most of it's fallen down.

Yani çoğu düştü.

And, that was the inspiration for Bram Stoker's book Dracula.

Ve bu, Bram Stoker'ın Dracula adlı kitabının ilham kaynağıydı.

He stayed there.

Orada kaldı.

And, and then went up to see this abbey and was inspired because it looks spooky.

Ve sonra bu manastırı görmeye gittim ve ilham aldım çünkü ürkütücü görünüyor.

Inspired to write Dracula.

Drakula'yı yazarken ilham aldım.

It does look very gothic, very gothic.

Çok gotik, çok gotik görünüyor.

And at night, I would imagine it's quite creepy.

Ve geceleri bunun oldukça ürkütücü olduğunu düşünürdüm.

Yeah,

Evet,

I would, I would definitely not want to spend the night at there. Not.

kesinlikle geceyi orada geçirmek istemem. Olumsuz.

And also that there is there's a cemetery at the top and this is the real fun we had Steve,

Ve ayrıca tepede bir mezarlık var ve Steve'le yaptığımız asıl eğlence de buydu,

we were on the beach and suddenly all these tractors appeared and they started racing around on the beach

sahildeydik ve aniden bütün bu traktörler ortaya çıktı ve sahilde yarışmaya başladılar

and we couldn't work out what was going on.

ve biz ne olduğunu çözemedik.

And they started zooming around across the sand.

Ve kumun üzerinde zum yapmaya başladılar.

And I was surprised just how fast tractors can travel.

Traktörlerin ne kadar hızlı gidebildiğine şaşırdım.

And at one point they got quite close to us, didn't they?

Ve bir noktada bize oldukça yaklaştılar, değil mi?

They did, they got very close to Mr. Duncan, as you will see in a minute.

Yaptılar, birazdan göreceğiniz gibi Bay Duncan'a çok yaklaştılar.

We went for some reason, we happened to be standing in the middle of where they wanted to do this.

Bir sebepten dolayı gittik, bunu yapmak istedikleri yerin ortasında durduk.

Driving around, they didn't seem to care that we were stuck, but little of what they were doing.

Etrafta dolaşırken sıkışıp kalmamızı umursamıyorlardı ama yaptıklarının pek azı vardı.

So we didn't expect to see this.

Dolayısıyla bunu görmeyi beklemiyorduk.

This just happened to be there when we arrived.

Biz geldiğimizde bu oradaydı. Bir dakika sonra

And you will notice in a minute

traktörlerden birinin tam o tarafa geldiğini

one of the tractors comes right by that.

fark edeceksiniz .

In fact, I think he was aiming for me.

Aslında beni hedef aldığını düşünüyorum.

Watch this any second now.

Bunu her an izleyebilirsin.

I think any of you got swept away.

Sanırım herhangi biriniz sürüklenip gittiniz.

I can tell you now. I got I nearly got squashed by a tractor.

Şimdi söyleyebilirim. Neredeyse bir traktör tarafından eziliyordum.

So that was going on on the beach. It was also freezing cold.

Sahilde de olaylar oluyordu. Aynı zamanda dondurucu bir soğuktu.

Can I also mention the fact that it was freezing cold on the beach?

Sahilde havanın dondurucu soğuk olduğunu da söyleyebilir miyim?

And that is what was happening later?

Peki daha sonra böyle mi oldu?

It looks like they are playing a tug of war.

Halat çekme oyunu oynuyorlar gibi görünüyor.

It was.

Oldu.

We don't know quite what was going on.

Neler olup bittiğini tam olarak bilmiyoruz.

We just happened to be there at the time, though, it was being filmed for television.

O sırada biz de oradaydık ama televizyon için çekim yapılıyordu.

So we think it was something to do with, old tractors,

Bunun eski traktörlerle ilgili olduğunu düşünüyoruz

because some of those tractors were over 100 years old, apparently. Yeah.

çünkü görünüşe göre bu traktörlerden bazıları 100 yaşın üzerindeydi. Evet.

So they were just doing it to promote something, I would imagine.

Yani bunu sadece bir şeyin tanıtımını yapmak için yapıyorlardı sanırım.

And we just happened to be there at the time.

Ve biz de o sırada oradaydık.

In fact, a lady came over, ran over.

Hatta bir bayan geldi, koştu.

She was in a yellow vest. She was from the production company, from the production company.

Sarı bir yelek giyiyordu. Yapım şirketindendi, yapım şirketindendi.

And, and asked us to move.

Ve hareket etmemizi istedi.

I think she was a bit scared that we were we were there. We were we were very close to the action

Sanırım bizim orada olmamızdan biraz korkmuştu. Aksiyona çok yakındık

and I have to say, close to the action.

ve söylemeliyim ki aksiyona da yakındık.

So that was our adventure in Whitby, a wonderful place and some very scenic views.

İşte Whitby'deki maceramız böyleydi, harika bir yer ve çok güzel manzaralar.

I have to say, I was I was so surprised at how beautiful the view actually was at the top.

Söylemeliyim ki, tepedeki manzaranın bu kadar güzel olmasına çok şaşırdım.

Sartori now says, I can see you have a Mercedes. What about your Ford Mustang?

Sartori şimdi diyor ki, bir Mercedes'in olduğunu görebiliyorum. Peki ya Ford Mustang'iniz?

Well, yes.

Evet, evet.

Well, well, well, that that particular car I've got is seven years old now.

Şey, pekala, sahip olduğum o araba artık yedi yaşında.

It's done.

Bitti.

I would say about 130,000km in total now, and it's proved to be very reliable.

Şu anda toplamda yaklaşık 130.000 km diyebilirim ve bunun çok güvenilir olduğu kanıtlandı.

Touchwood. So I've kept it.

Touchwood. Bu yüzden onu sakladım.

It was an ex company car that I bought when I left.

Ayrılırken satın aldığım eski bir şirket arabasıydı.

Got made redundant from my last job.

Son işimden işten çıkarıldım.

I decided to buy it because I knew its history, and its proved very reliable.

Geçmişini bildiğim ve çok güvenilir olduğu kanıtlandığı için satın almaya karar verdim.

Now we got all the way

Artık sonuna kadar geldik

to, we did our 500 miles, Mr.

, 500 mil yol kat ettik Bay

Duncan, did we not? On less than one full tank of fuel.

Duncan, değil mi? Bir depo dolusundan daha az yakıtla.

This is amazing.

Bu harika.

Which I was determined to do. Yeah, because this is one of your things, isn't it, Steve?

Bunu yapmaya kararlıydım. Evet, çünkü bu senin eşyalarından biri, değil mi Steve?

Let me just shine. Yes.

Bırak parlayayım. Evet.

If you ever drive anywhere with Mr.

Bay Steve'le bir yere giderseniz

Steve, you will notice that he's always talking about how many miles to the gallon you can get in the car.

, onun her zaman arabayla galonla kaç mil gidebileceğinizden bahsettiğini fark edeceksiniz.

And you were.

Ve sen öyleydin.

We were able to drive all the way there and all the way back without having to fill the car with any petrol, I know.

Arabaya benzin doldurmaya gerek kalmadan oraya kadar gidip gelebildiğimizi biliyorum.

So, yes.

Yani evet.

So if I fill up the tank with fuel, it will do absolute maximum 600 miles before it needs refuelling.

Yani depoyu yakıtla doldurursam, yakıt ikmaline ihtiyaç duymadan önce mutlak maksimum 600 mil katedecektir.

So I was determined that we were going to go all the way there and back on one tank of fuel. Yes.

Bu yüzden tek depo yakıtla oraya kadar gidip döneceğimize kararlıydım. Evet.

And we did with 100 miles left in the tank. So what what was the average then?

Ve bunu tankta 100 mil kala yaptık. Peki o zaman ortalama neydi?

So we averaged 50 miles per gallon. That's incredible.

Yani galon başına ortalama 50 mil yol aldık. Bu inanılmaz.

Now they measured that fit.

Şimdi bu uyumu ölçtüler.

I don't know what that is converted because in Europe they measure litres per kilometre.

Bunun neye dönüştürüldüğünü bilmiyorum çünkü Avrupa'da kilometre başına litreyi ölçüyorlar.

Well we don't we don't. We'll just stick with the gallon.

Yapmıyoruz, yapmıyoruz. Galonla yetineceğiz.

So you couldn't convert that 50 miles per gallon and convert it to whatever you in your country, whatever you measure.

Yani galon başına 50 mili, ülkenizde ne ölçerseniz ölçün ne olursa olsun çeviremezsiniz.

This is almost like an advertisement for Mercedes cars, because in fact, that is actually quite amazing.

Bu neredeyse Mercedes arabalarının reklamına benziyor çünkü aslında bu oldukça şaşırtıcı.

I was quite,

Bunu başarmış olmaktan

pleased at having achieved that.

oldukça memnundum .

It's something I know it sounds stupid, but that's something I like to do when I'm in the car, see how far I can go on on a tank of fuel.

Kulağa aptalca geldiğini biliyorum ama arabadayken bir depo yakıtla ne kadar ileri gidebileceğimi görmek hoşuma gidiyor.

It's a little game I play with myself, as when driving.

Araba sürerken kendimle oynadığım küçük bir oyun.

By the way, an abbey.

Bu arada, bir manastır.

It's ab e y.

Kesinlikle öyle.

Somebody mentioned that earlier.

Birisi bundan daha önce bahsetmişti.

I think it was English teacher.

Sanırım İngilizce öğretmeniydi.

Now, somebody mentioned what is an abbey? I, can't remember who said that.

Şimdi birisi manastırın ne olduğundan bahsetti mi? Bunu kimin söylediğini hatırlamıyorum.

Now, Abbey VI, it's an old,

Şimdi, Abbey VI, bu eski bir

Well, it would have been, it would have been for monks.

şey, keşişler için olurdu.

Yeah, it's an old monastery. An old monastery.

Evet, eski bir manastır. Eski bir manastır.

So an abbey, religious building, many of the monasteries, many of the Cluny at monks came to to England.

Böylece bir manastır, dini bir bina, birçok manastır, birçok Cluny ve keşiş İngiltere'ye geldi.

And there were many, many old monasteries with the abbey.

Ve manastırla birlikte pek çok eski manastır da vardı.

The abbey is the main place where the monks would congregate and gather.

Manastır, keşişlerin toplanıp toplanacağı ana yerdir.

And over the years they they became well.

Ve yıllar geçtikçe iyileştiler.

A lot of them, of course, were destroyed.

Birçoğu elbette yok edildi.

After Henry the Eighth decided that he didn't want them anymore.

Sekizinci Henry artık onları istemediğine karar verdikten sonra.

So he he did have them all closed down, and many of them were destroyed. Yeah.

Böylece hepsini kapattı ve birçoğu da yok edildi. Evet.

So that's one of the reasons why many abbeys in England are actually ruins.

İngiltere'deki birçok manastırın aslında harabe halinde olmasının nedenlerinden biri de budur.

So many of them would probably be in a very good condition.

Birçoğu muhtemelen çok iyi durumda olacaktır.

But because of Henry the Eighth, you can blame him for that.

Ama Sekizinci Henry yüzünden bunun için onu suçlayabilirsin.

For the he was trying to take the power away from the church,

Çünkü gücü kiliseden almaya çalışıyordu,

so he destroyed a lot of the monasteries where and of course, they had a lot of power.

bu yüzden de çok fazla güce sahip olan birçok manastırı yıktı.

So he destroyed them back in the day. I can't remember,

Bu yüzden onları bir zamanlar yok etti. Hatırlamıyorum

but he was around. So that was, that was the, the, the.

ama buralardaydı. Yani bu, bu, bu, şuydu.

So that is what an abbey is.

İşte manastır budur.

And that's what the, the abbey at the top of the hill was to restore.

İşte tepenin tepesindeki manastırın restore etmesi gereken şey de buydu.

It would cost a great deal of money. Somebody mentioned earlier why isn't it restored?

Çok büyük bir paraya mal olacaktı. Daha önce birisi bahsetmişti, neden restore edilmiyor?

It would be an astronomical sum of money to restore it now. Yeah.

Şimdi onu restore etmek astronomik miktarda para gerektirir. Evet.

Well, I don't know where they got the money from to build them in the first place.

İlk etapta bunları inşa etmek için parayı nereden bulduklarını bilmiyorum.

There is a point.

Bir nokta var.

There is a point, Steve, where

Öyle bir nokta vardır ki Steve,

a building, once it becomes derelict, once it starts to fall down, there is a point where you can't bring it back.

bir bina bir kere terkedilmişse, bir kere yıkılmaya başlamışsa onu geri getiremeyeceğin bir nokta vardır.

Unfortunate. So that is one of the reasons why.

Talihsiz. Yani sebeplerden biri de bu.

And there are lots of abbeys, ruined abbeys around England to look at.

Ve İngiltere'nin her yerinde bakılacak çok sayıda manastır, yıkık manastır var.

And we have one here in Much Wenlock. Yes.

Burada, Much Wenlock'ta da bir tane var. Evet.

But as we said, Henry the Eighth destroyed a lot of them,

Ancak dediğimiz gibi, Sekizinci Henry , o dönemde kilisenin gücünü kasıtlı olarak elinden almak için

deliberately to take the power away from the church at the time.

çoğunu yok etti .

And, so that's what we've got left.

Ve elimizde kalan bu kadar.

And to restore them would cost an absolute fortune. So,

Ve onları restore etmek mutlak bir servete mal olur. Yani,

because they would have taken decades, if not decades and decades to build in the first place.

ilk etapta inşa edilmeleri on yıllar olmasa da on yıllar alacaktı.

A lot of manpower, and they couldn't be restored with that huge sums of money. Yes.

Çok fazla insan gücü var ve bu kadar büyük miktarda parayla eski haline getirilemezler. Evet.

In fact, I would say it's an impossible task.

Aslında bunun imkansız bir iş olduğunu söyleyebilirim.

We were in Yorkshire, and this is what it looks like, by the way.

Yorkshire'daydık ve bu arada görünen de bu.

We did take some lovely shops.

Çok güzel dükkanlar aldık.

We stopped the car and we got out the car and had a look and that that is a typical view over the Yorkshire hills, the Yorkshire Moors.

Arabayı durdurduk, arabadan indik ve bir baktık; bu Yorkshire tepelerinin, Yorkshire Moors'un tipik bir manzarasıydı.

And you can see there is nothing around at all to disturb.

Ve etrafta rahatsız edecek hiçbir şeyin olmadığını görebilirsiniz.

The word is desolate.

Kelime ıssız.

Yeah, it's a very desolate area and in winter it is, because it's flat and exposed to the, the North Sea,

Evet, burası çok ıssız bir bölge ve kışın öyle, çünkü düz ve Kuzey Denizi'ne açık,

it becomes a very difficult place to, to live.

yaşanması çok zor bir yer haline geliyor.

And there's no houses, as you can see, because it's just two.

Gördüğünüz gibi hiç ev yok çünkü sadece iki tane var.

It would be very uncomfortable to live there, the weather. Would you be cut off?

Orada yaşamak çok rahatsız edici olurdu, hava. Kesilecek misin?

And there the moors, what they call the moors, and all that black, blackness you can see on the hills, as I mentioned before, is Heather,

Ve işte bozkırlar, bozkır dedikleri şey ve tepelerde görebileceğiniz tüm o siyahlık, daha önce de bahsettiğim gibi, Heather'dır,

because Heather is a very tough plant, and it can grow in extreme conditions of heat and also of cold in many places.

çünkü Heather çok dayanıklı bir bitkidir ve pek çok yerde hem aşırı sıcak hem de soğuk koşullarda büyüyebilir.

That's all there is in many places that that's all it grows there because it's the only plant that can survive.

Pek çok yerde sadece bu kadar yetişiyor çünkü hayatta kalabilen tek bitki o.

Shall we go somewhere else? Mr.. Steve, we thank you.

Başka bir yere gidelim mi? Bay. Steve, size teşekkür ederiz.

Thank you, councillor, for for putting that on about, Henry the Eighth dissolving the monasteries between 1536 and 1541.

Sekizinci Henry'nin 1536 ile 1541 yılları arasında manastırları dağıtmasıyla ilgili bu bilgiyi aktardığınız için teşekkür ederiz meclis üyesi.

Thank you for that information now.

Şimdi bu bilgi için teşekkür ederiz.

Well, whilst we were in Pickering, we did notice something rather interesting.

Pickering'deyken oldukça ilginç bir şey fark ettik.

And this is something I'm asked quite often.

Ve bu bana oldukça sık sorulan bir şey.

Mr. Duncan, can you carry a gun in England?

Bay Duncan, İngiltere'de silah taşıyabilir misiniz?

Well, the answer to that is.

Eh, bunun cevabı şu.

Well, I suppose the answer is yes and no, because in Pickering they have on their high street

Sanırım cevap evet ve hayır, çünkü Pickering'in ana caddesinde

a gun shop.

bir silah dükkanı var.

So you can actually.

Yani aslında yapabilirsiniz.

Oh, I think this man here, he's interested, he wants to think he wants to do something.

Ah, sanırım buradaki adam ilgileniyor, bir şeyler yapmak istediğini düşünmek istiyor.

Maybe, maybe his wife has been annoying him.

Belki karısı onu rahatsız ediyordu.

He's thinking, oh, I think I'm going to buy a gun so you can buy guns.

Sanırım sen silah alasın diye ben de bir silah alacağım diye düşünüyor.

But the the laws in the UK are very strict, very strict.

Ama Birleşik Krallık'taki yasalar çok katı, çok katı.

You can't just go into a shop and buy a gun.

Bir dükkana girip silah satın alamazsınız.

You have to fill out lots of form forms and you have to make sure that, well, you have to have a doctor's approval as well.

Çok sayıda form doldurmanız gerekiyor ve ayrıca doktor onayının da olduğundan emin olmalısınız.

So they're in the window of the shop.

Demek dükkanın vitrinindeler.

You can see there is a gun for sale, £120.

Gördüğünüz gibi satılık bir silah var, £120.

Mr.. Steve, and that's a cheap one.

Bay. Steve, ve bu ucuz bir şey.

What I love is there are over 250 guns from £89.

Sevdiğim şey £89'dan başlayan fiyatlarla 250'den fazla silahın olması.

You can buy a gun for £89, Mr. Steve, that's amazing. I don't think they would let you.

89 sterline silah satın alabilirsiniz Bay Steve, bu harika. Sana izin vereceklerini sanmıyorum.

I buy a gun.

Bir silah satın alıyorum.

I think, it's hard to buy a gun in the UK.

İngiltere'de silah satın almanın zor olduğunu düşünüyorum.

You have to be a farmer.

Çiftçi olmanız gerekiyor.

You can buy them for, for sporting events.

Bunları spor etkinlikleri için satın alabilirsiniz.

But in order to hold one in your house, you have to, in order to be able to.

Ama evinizde bir tane tutabilmek için, bunu yapabilmek için bunu yapmalısınız.

But you can't just go into a shop and buy a gun. Let's make that clear. Yes.

Ama öylece bir dükkana girip silah satın alamazsınız. Bunu açıklığa kavuşturalım. Evet.

You cannot go into a gun in the UK. You can't go into a shop and buy a gun.

İngiltere'de silaha giremezsiniz. Bir dükkana girip silah satın alamazsınız.

You have to,

Yapmalısınız,

only certain professions are allowed to do it.

sadece belirli mesleklerin bunu yapmasına izin veriliyor.

Mostly farmers, mostly farmers and hunters.

Çoğunlukla çiftçiler, çoğunlukla çiftçiler ve avcılar.

Yes. If you and you have to have a licence, you have to have several psychological tests

Evet. Eğer bir ehliyete sahip olmanız gerekiyorsa,

for the doctors to say that, you know, you're safe to have one. Yeah.

doktorların bir ruhsata sahip olmanızın güvenli olduğunu söylemesi için çeşitli psikolojik testlerden geçmeniz gerekir. Evet.

I do like that.

Bu hoşuma gitti.

I do love that guy.

O adamı gerçekten seviyorum.

That that man, he's looking in the window.

Şu adam, pencereye bakıyor.

He's really interested in those guns. He's thinking to himself.

Bu silahlarla gerçekten ilgileniyor. Kendi kendine düşünüyor.

Yeah, I think next week I'm going to, visit that shop and get myself a gun.

Evet, sanırım önümüzdeki hafta o dükkânı ziyaret edip kendime bir silah alacağım.

There, you can buy a new gun from there.

Oradan yeni bir silah satın alabilirsiniz.

Anarchy.

Anarşi.

But, it's very unusual to see a gun shop.

Ancak bir silah dükkanı görmek çok alışılmadık bir durum.

It is in the UK very, very unusual.

Birleşik Krallık'ta bu çok çok sıra dışı bir durum.

It is very strange to see a gun shop in the UK.

İngiltere'de bir silah dükkanı görmek çok tuhaf.

You don't normally see them, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse normalde onları göremezsiniz.

And I would imagine that the shop owner, in order to keep guns on the premises, he must have to have some very, very secure,

Ve dükkân sahibinin, silahları tesiste tutabilmesi için, bunları hırsızlığa karşı güvence altına alacak çok çok güvenli yöntemlere sahip olması gerektiğini düşünüyorum

ways securing those against theft. Yes, because it would be.

. Evet çünkü öyle olacaktı.

Maybe they don't keep the guns on the premises

Belki silahları tesiste tutmuyorlar

or they don't keep the ammunition there or something, because you would imagine that would be a target for, for a criminal.

ya da cephaneyi falan orada tutmuyorlar çünkü bunun bir suçlu için hedef olacağını düşünebilirsiniz.

Yes, I would imagine so.

Evet, öyle olduğunu hayal ediyorum.

There must be some very strict laws around having a shop like that.

Böyle bir mağazaya sahip olmanın çok katı kanunları olmalı.

Well, I, I know, I know that in this country you've got to keep them in a, not just a secure place,

Biliyorum, bu ülkede onları sadece güvenli bir yerde değil,

but in certain types of cupboards or certain types of lockers or something that's completely hidden away.

aynı zamanda belirli dolap türlerinde veya belirli dolap türlerinde veya tamamen gizlenmiş bir yerde saklamanız gerektiğini biliyorum.

So, so they can't just be found.

Yani öylece bulunamıyorlar.

But unlike the United States, where guns are readily available, you can't just go into a shop and buy one.

Ancak silahların kolayca bulunabildiği Amerika Birleşik Devletleri'nin aksine, bir dükkana girip bir tane satın alamazsınız.

I think there is a period of time that you have to wait anyway, and you have to get all sorts of documents.

Zaten beklemeniz gereken bir süre olduğunu ve her türlü belgeyi almanız gerektiğini düşünüyorum.

As Steve said, normally from a doctor or a psychiatrist, just to make sure

Steve'in dediği gibi, normalde bir doktor ya da psikiyatrist tarafından,

that you are not going to go out and do anything silly with your big gun.

dışarı çıkıp büyük silahınızla aptalca bir şey yapmayacağınızdan emin olmak için

So we did see a lot of things during our trip to Yorkshire.

. Yorkshire gezimiz sırasında pek çok şey gördük.

I wasn't expecting so many things to happen, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse bu kadar çok şeyin olmasını beklemiyordum.

Mr. Steve.

Bay Steve.

I was not expecting to see all those things.

Bütün bunları görmeyi beklemiyordum.

We were quite lucky, I think I yes and also the weather was amazing as well.

Oldukça şanslıydık, sanırım evet ve hava da muhteşemdi.

We were so lucky with the weather.

Hava konusunda çok şanslıydık.

I can't begin to tell you how pleased we felt and we did eat lots of food.

Ne kadar memnun kaldığımızı ve bol bol yemek yediğimizi size anlatamam.

Of course we did too much.

Elbette çok fazla şey yaptık.

We ate too much food. We had a big breakfast yesterday.

Çok fazla yemek yedik. Dün büyük bir kahvaltı yaptık.

We had something for lunch and then last night on the way back home, we stopped off

Öğle yemeği için bir şeyler yedik ve dün gece eve dönerken mola verdik

for a break

ve

and we had KFC.

KFC yedik.

So all I can say is today I'm not going to eat much food.

Yani söyleyebileceğim tek şey bugün fazla yemek yemeyeceğim.

I will be honest with you, I won't be eating much food at all.

Sana karşı dürüst olacağım, pek fazla yemek yemeyeceğim.

A quick break and then we are back.

Kısa bir mola ve sonra geri dönüyoruz.

By the way, Steve, have you heard about the new movie that's come out?

Bu arada Steve, çıkacak yeni filmi duydun mu?

Apparently there is a new version of Snow White and the Seven Dwarfs.

Görünüşe göre Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler'in yeni bir versiyonu var.

Have you?

Öyle mi?

Did you know that?

Bunu biliyor muydun?

I didn't know, I didn't know, apparently there is one.

Bilmiyordum, bilmiyordum, görünüşe göre bir tane var.

And a lot of people have said it's amazing.

Ve birçok insan bunun muhteşem olduğunu söyledi.

The apparently it has been described as one of the best movies ever made in the history of motion pictures.

Görünüşe göre sinema tarihinde şimdiye kadar yapılmış en iyi filmlerden biri olarak tanımlandı.

Oh, hang on a second. No, no, no, it's actually the opposite of all those things.

Ah, durun bir saniye. Hayır, hayır, hayır, aslında tüm bunların tam tersi.

Oh, so all of that coming up at the moment, I suppose the big question is, can you name all of the dwarfs, all of that coming up in a moment?

Ah, yani tüm bunlar şu anda gündeme geliyor, sanırım asıl soru şu; tüm cücelerin isimlerini söyleyebilir misiniz, bunların hepsi bir anda ortaya çıkacak?

Don't go away.

Sakın gitme.

There is no snow today.

Bugün kar yok.

Do not worry.

Üzülmeyin.

There is no snow.

Kar yok.

Do you love English?

İngilizceyi seviyor musun?

Do you like learning English as a second language?

İngilizceyi ikinci dil olarak öğrenmeyi seviyor musunuz?

Then guess what? You are in the right place.

O zaman tahmin et ne oldu? Doğru yerdesiniz.

Because this is English addict on a Sunday afternoon coming to you live from England with myself and also Mr.

Çünkü bu, bir Pazar günü öğleden sonra benimle ve Bay Steve'le birlikte İngiltere'den canlı olarak size gelen bir İngiliz bağımlısı

Steve as well. Here is something I want to mention very quickly.

. Burada çok hızlı bir şekilde değinmek istediğim bir şey var.

There is a new film, a new version of the famous fairy tale Snow White and the seven Small People.

Ünlü masal Pamuk Prenses ve Yedi Küçük İnsan'ın yeni bir versiyonu, yeni bir filmi var.

Because I don't think you can say dwarves anymore.

Çünkü artık cüce diyebileceğinizi sanmıyorum.

I thought that was banned, but apparently you can say it if you are talking about this particular story and it has come out now.

Bunun yasaklandığını sanıyordum, ama görünüşe göre eğer bu özel hikayeden bahsediyorsan ve bu şimdi ortaya çıktıysa bunu söyleyebilirsin.

I'm wondering, Steve, now you know the story, don't you, Steve?

Merak ediyorum Steve, artık hikayeyi biliyorsun, değil mi Steve?

Snow white and the seven dwarfs. Yes.

Pamuk Prenses ve yedi cüceler. Evet.

So I can vaguely, vaguely,

Böylece bana belli belirsiz, belli belirsiz

remind me of the story, the Snow White.

Pamuk Prenses hikâyesini hatırlatabilirim.

I was thinking of the sleeping... I get mixed up with the Sleeping Beauty.

Uyuyanları düşünüyordum... Uyuyan Güzel'e karıştım.

Guess what you...

Bil bakalım ne olacak...

Well, that's okay, because I think a lot of people do, because the plot is very similar.

Sorun değil, çünkü pek çok insanın bunu yaptığını düşünüyorum, çünkü olay örgüsü çok benzer.

There is a damsel in distress.

Zor durumda olan bir genç kız var.

There is a handsome prince.

Yakışıklı bir prens var.

And normally on the way there is, there is a character or a group of characters helping that story to come to a happy ending.

Ve normalde yolda, o hikayenin mutlu sona ulaşmasına yardımcı olan bir karakter veya bir grup karakter vardır.

So yes, Sleeping Beauty, it's basically Wicked witch, beautiful girl.

Yani evet, Uyuyan Güzel, temelde Kötü cadı, güzel kız.

She is the prettiest girl in the land.

Ülkenin en güzel kızı.

The Wicked Witch is very jealous, wants to trap Snow White

Kötü Cadı çok kıskançtır ve Pamuk Prenses'i

by giving her a poisoned apple which will make her go to sleep forever and ever.

sonsuza kadar uyutacak zehirli bir elma vererek onu tuzağa düşürmek ister.

Fortunately, it doesn't kill her, it just makes her very, very sleepy.

Neyse ki bu onu öldürmüyor, sadece onu çok ama çok uykulu hale getiriyor.

And then, of course, there are some some lovely little characters, the Seven Dwarfs, Mr.

Ve tabii ki bazı sevimli küçük karakterler de var, Yedi Cüceler, Bay

Steve, I'm not even sure if we can say that I'm.

Steve, öyle olduğumu söyleyebilir miyiz ondan bile emin değilim.

I might actually be cancelled just for saying that.

Sırf bunu söylediğim için iptal bile edilebilirim.

But there is a new version. Most people think of the Walt Disney version. I don't know, they do.

Ama yeni bir versiyonu var. Çoğu insanın aklına Walt Disney versiyonu geliyor. Bilmiyorum, biliyorlar.

It's like, it's coming back now.

Sanki şimdi geri geliyor.

Is it the one where the Prince Charming, kisses Snow White comes back to life?

Yakışıklı Prens'in Pamuk Prenses'i öptüğü yer mi hayata dönüyor?

But in the new movie, in the new movie that's just come out, there is no Prince Charming.

Ama yeni filmde, yeni çıkan filmde Yakışıklı Prens yok.

There is no handsome prince. He is not. Okay. I'm going to watch that. Yes.

Yakışıklı prens yok. O değil. Tamam aşkım. Bunu izleyeceğim. Evet.

Nobody. Apparently.

Hiç kimse. Görünüşe göre.

Already it would appear that the film is not doing very well.

Zaten filmin pek de iyi gitmediği anlaşılıyor.

But can you name?

Ama isim verebilir misin?

Can you name the Seven Dwarfs?

Yedi Cücelerin adını söyleyebilir misiniz?

I wonder

Acaba

if you can.

yapabilir misin?

Can you name the seven dwarfs without looking it up on, on Wikipedia?

Wikipedia'ya bakmadan yedi cücenin adını söyleyebilir misiniz?

Yes, I know, but this is the problem. I'm asking this question,

Evet biliyorum ama sorun bu. Bu soruyu soruyorum

and I know already lots of people are just going onto the internet and they're saying, let's have a look, shall we?

ve zaten birçok insanın internete girdiğini ve "hadi bir bakalım, olur mu?" dediğini biliyorum.

As one of them, dumpy.

Onlardan biri olarak tombul.

No, I think that's you, Steve.

Hayır, sanırım o sensin Steve.

Dumpy. Grumpy.

Aptal. Huysuz.

Lumpy. Bumpy.

Topaklı. Pürtüklü görünüm.

Some woke pokey.

Bazıları dürterek uyandı.

I think one of them, one of them has been renamed woke.

Sanırım onlardan biri, birinin adı Wake olarak değiştirildi.

One of them is definitely grumpy.

İçlerinden biri kesinlikle huysuz.

Yes, you've got that one right. Well done. Steve,

Evet, bunda haklısın. Tebrikler. Steve,

what is that noise, Mr. Duncan?

bu gürültü nedir Bay Duncan?

Sorry. I worry about the noise. So you got grumpy?

Üzgünüm. Gürültü konusunda endişeleniyorum. Yani huysuzlaştın mı?

That's one.

Bu bir.

You've only got six more, dumpy. Lumpy.

Sadece altı tane daha var, aptal. Topaklı.

Fatty.

Şişman.

You're just saying anything that I don't know. Something with.

Bilmediğim bir şey söylüyorsun. İle bir şey.

Why on the end?

Neden sonunda?

Why on the I.

Neden I.

I don't know all the names of the Seven Dwarfs, Mr. Duncan.

Yedi Cücelerin tüm isimlerini bilmiyorum Bay Duncan.

Happy, happy, happy moody.

Mutlu, mutlu, mutlu karamsar.

Sandy?

Kumlu?

Yes. Happy is definitely another one.

Evet. Mutluluk kesinlikle başka bir şeydir.

So you look to Steve.

Yani Steve'e bakıyorsun.

If you look at the live chat, there might be some, clues.

Canlı sohbete bakarsanız bazı ipuçları olabilir.

Christine, you can remember the names in the Italian language.

Christine, İtalyan dilindeki isimleri hatırlayabilirsin.

Well, we'll we'll take that.

Peki, bunu alacağız.

Grumpy. Sleepy. Yes. Alexandra.

Huysuz. Uykulu. Evet. Alexandra.

So the grumpy, sleepy.

Yani huysuz, uykulu.

And there is one that that some people used to call me when I was younger.

Ve küçükken bazı insanların bana seslendiği bir tane var.

Sexy. No.

Seksi. Hayır

In the summer, Mr.

. Yazın Bay

Steve, in the summer, when I get hay fever.

Steve, yazın saman nezlesi olduğumda.

Sneezy, Yes.

Hapşırık, Evet.

Sneezy. We're getting there.

Hapşırık. Oraya varıyoruz.

We're getting there. It nearly there.

Oraya varıyoruz. Neredeyse orada.

So we've got grumpy, sneezy, sleepy.

Yani huysuz, hapşırık, uykuluyuz.

That's me.

I'll be sleepy.

O benim.

uykulu olacağım.

Yeah. I can't think of any other.

Evet. Başkasını düşünemiyorum.

Let me think. It's sort of characteristics of people, aren't they?

Dur düşüneyim. Bir nevi insanların özellikleri değil mi?

They kind of are, yes, but what about a person who.

Bir nevi öyleler, evet, peki ya öyle olan bir kişi?

Who is a little bit introvert? Sad.

Kim biraz içe dönük? Üzgün.

Shy? Shy.

Utangaç? Utangaç.

Think of another word for shy.

Utangaç için başka bir kelime düşünün.

Someone who is

Eşanlamlı

a synonym.

olan biri .

I'm very shy.

Çok utangacım.

Oh. Yes.

Ah. Evet.

Yeah, shy I can't.

Evet, utangaç yapamam.

What's another word for shy? Beginning with b b?

Utangaç kelimesinin diğer adı nedir? bb ile mi başlıyorsunuz?

It's on the screen there.

Oradaki ekranda.

Oh, I can't remember, Mr. Duncan. I think it's on the screen.

Ah, hatırlamıyorum Bay Duncan. Sanırım ekranda.

I can't say it.

Bunu söyleyemem.

Beatrice.

Beatrice.

Hello?

Merhaba?

Bashful? Yeah. Sneezy. Dopey? Yes. Bashful.

Utangaç mı? Evet. Hapşırık. Aptal mı? Evet. Utangaç.

I'm feeling a bit dopey at the moment, Mr. Tan.

Şu anda kendimi biraz sersem hissediyorum Bay Tan.

Yes. The word is bashful, by the way. Person who is shy.

Evet. Bu arada, kelime utangaç. Utangaç olan kişi.

They don't want to show their emotions or their feelings.

Duygularını ya da hislerini göstermek istemezler.

They are very bashful. Ooh.

Çok utangaçlar. Ah.

So we've got sneezy, grumpy,

Yani hapşırdık, huysuzlaştık,

feeling happy.

mutlu hissettik.

I think apparently you can go to prison for that.

Görünüşe göre bunun için hapse girebilirsin.

And we have bashful, happy.

Ve biz utangaç, mutluyuz.

And the one that I was going to mention, dopey.

Ve bahsedeceğim kişi salaktı.

Now, I'm not sure.

Artık emin değilim.

I'm amazed that they still use that in the new film, because I would imagine that would be, an offensive term, but not anymore, Mr.

Bunu yeni filmde hala kullanmalarına şaşırdım çünkü bunun saldırgan bir terim olacağını tahmin ediyorum ama artık öyle değil Bay

Duncan.

In Trump's America, that's all gone.

Duncan.

Trump'ın Amerika'sında bunların hepsi bitti.

Wokeism is dead, is it? Say, you can say whatever you like again.

Wokeizm öldü, değil mi? Söyle, yine istediğini söyleyebilirsin.

It was grumpy. Another one? Yeah. Grumpy. Yeah, yeah. Oh. Fair reports. It's called my uncle,

Huysuzdu. Başka bir tane mi? Evet. Huysuz. Evet, evet. Ah. Adil raporlar. Adı amcam,

named Uncle Bashi.

Bashi Amca.

Actually.

Aslında.

Somebody that bashes somebody that could be, that could be true.

Birine saldıran biri olabilir, bu doğru olabilir.

But, if you bash somebody, it means you hit them.

Ama birine vurursanız, bu ona vurduğunuz anlamına gelir.

So Bashi would be quite a violent a dwarf.

Yani Bashi oldukça şiddetli bir cüce olurdu.

That would be a very different movie indeed. So here they are then, Steve. We have them now on the screen.

Gerçekten çok farklı bir film olurdu. İşte buradalar o zaman Steve. Artık onları ekranda görüyoruz.

If you could just move over slightly, Steve. That's it. Have a look. So we do have them now.

Biraz yana kayabilirsen Steve. İşte bu. Bir göz atın. Yani artık onlara sahibiz.

We have them in, in their full Disney glory dump that.

Onları tam Disney ihtişamıyla çöpe attık.

Remember doc, are you feeling grumpy?

Unutma doktor, huysuz mu hissediyorsun?

Are you feeling sleepy?

Uykulu hissediyor musun?

Are you feeling bashful?

Utangaç mı hissediyorsun?

And the one that always confused me was doc, I don't.

Ve kafamı her zaman karıştıran kişi doktordu, bilmiyorum.

It doesn't really fit in because you can't feel doc, so I would imagine he is like the professor.

Bu pek uymuyor çünkü doktoru hissedemiyorsunuz, bu yüzden onun profesör gibi olduğunu hayal ediyorum.

He is the brains of the outfit.

O, takımın beynidir.

And then of course you can. You can feel sneezy

Ve sonra elbette yapabilirsiniz. Kendinizi hapşırık hissedebilir

and you can be dopey.

ve salak olabilirsiniz.

And finally, of course, as I mentioned earlier, you can also feel happy.

Ve son olarak elbette daha önce de belirttiğim gibi kendinizi mutlu da hissedebilirsiniz.

And I can tell you now, happy does not mind.

Ve şimdi size şunu söyleyebilirim ki, mutluluk umurumda değil.

He's more than willing for the natural people.

Doğal insanlar için fazlasıyla istekli.

The same as introvert? Kind of. Yes. Kind of. Yes.

İçe dönük olmakla aynı mı? Biraz. Evet. Biraz. Evet.

A bashful person could certainly be described as introvert.

Utangaç bir kişi kesinlikle içe dönük olarak tanımlanabilir.

Somebody who's shy, shy doesn't doesn't want to be heard, doesn't want to be seen.

Utangaç, utangaç biri duyulmak istemez, görülmek istemez.

Probably would be an introverted person.

Muhtemelen içe dönük bir insan olurdu.

I think so,

Sanırım öyle

Mr.. Steve, we've just come from the north of England, and you mentioned at the start of today's live

Bay. Steve, İngiltere'nin kuzeyinden yeni geldik ve bugünkü canlı

stream is certainly when we first joined each other today, we talked about being honest.

yayının başında kesinlikle bugün birbirimize ilk katıldığımızda dürüst olmaktan bahsettiğimizden bahsetmiştiniz.

And one thing I've noticed, one thing I did notice that in the North, especially in Yorkshire, we noticed a lot of people were very open

Ve fark ettiğim bir şey var, fark ettiğim bir şey var ki, Kuzey'de, özellikle de Yorkshire'da, pek çok insanın

and honest about their thoughts and their feelings, and they would also be quite friendly and warm with, with their personalities.

düşünceleri ve duyguları konusunda çok açık ve dürüst olduklarını ve ayrıca kişilikleriyle oldukça arkadaş canlısı ve sıcak olduklarını fark ettik.

And I think you would agree with that direct.

Ve sanırım sen de bu direktife katılacaksın.

They got a very direct way of speaking. So if

Çok doğrudan bir konuşma tarzları var. Dolayısıyla, eğer

they won't, hold back generally as a stereotype,

bunu yapmazlarsa, genel olarak bir stereotip olarak geride dururlar,

but also, as with all stereotypes with people or groups of people, there is always an element of truth in it.

ancak aynı zamanda, insanlarla veya insan gruplarıyla ilgili tüm stereotiplerde olduğu gibi, bunda da her zaman bir doğruluk unsuru vardır. Yani evet,

So yes, we did find it's always there's always a risk that you go to Yorkshire

tipik bir Yorkshire insanı stereotipinin var olduğunu bilerek Yorkshire'a gitmenizin ve sonra bir nevi onu aramanızın

knowing that there is this stereotype of a typical Yorkshire person, and then you sort of look for it.

her zaman bir risk olduğunu gördük .

Rather than observe it,

Bunu gözlemlemek yerine,

from a point of view of being unbiased.

tarafsız olma açısından.

But I think generally I think maybe that was a true characteristic. Yes.

Ama genel olarak bunun gerçek bir özellik olduğunu düşünüyorum. Evet.

Well, well, we certainly noticed the difference. And people were more, more open and friendly.

Aslında farkı kesinlikle fark ettik. Ve insanlar daha açık ve daha arkadaş canlısıydı.

So you could start a conversation with just somebody you didn't even know in, and they would chat

Yani tanımadığınız biriyle sohbet başlatabilirsiniz, sohbet ederler

and they would make you feel very welcome, to be honest, is to show or express one's

ve sizi çok hoş karşılarlar, dürüst olmak gerekirse, kişinin

real feelings or truth as that particular individual sees it.

gerçek duygularını veya gerçeği o kişinin gördüğü şekliyle göstermek veya ifade etmektir.

So quite often, being honest, we often think of honesty is being something that is about truth, not lying.

Yani çoğu zaman dürüst olmak, dürüstlüğün yalanla değil gerçekle ilgili bir şey olduğunu düşünürüz.

So to be honest is to is to say what you feel or what the facts are.

Yani dürüst olmak, ne hissettiğinizi ya da gerçeklerin ne olduğunu söylemektir.

You are being honest.

Dürüst oluyorsun.

So in certain cases we might say that honesty, being honest is just being yourself, being your true self.

Yani bazı durumlarda dürüstlüğün, dürüst olmanın sadece kendin olmak, gerçek kendin olmak olduğunu söyleyebiliriz.

And that is what I noticed when we went to Yorkshire.

Yorkshire'a gittiğimizde bunu fark ettim.

A lot of people had that very similar characteristic, and there are some words we can use to describe a person who is being honest.

Pek çok insan bu benzer özelliğe sahipti ve dürüst bir insanı tanımlamak için kullanabileceğimiz bazı kelimeler var.

We can say they are truthful,

Doğrudur diyebiliriz,

we can say they are open and open.

açık ve açıktır diyebiliriz.

Person is a person who is not afraid to express themselves.

Kişi kendini ifade etmekten korkmayan kişidir.

They are not afraid to speak to other people, maybe strangers even who they don't know.

Başkalarıyla, belki de tanımadıkları yabancılarla konuşmaktan korkmuyorlar.

Blunt.

Köreltmek.

Now there is an interesting word blunt.

Şimdi ilginç bir kelime künt var.

To be blunt, Mr. Steve.

Açık konuşmak gerekirse Bay Steve.

Yes, to be blunt means that, you just say something without worrying what the other person will think, and,

Evet, açık sözlü olmak, diğer kişinin ne düşüneceğini düşünmeden sadece bir şeyler söylemek anlamına gelir ve

for example, if you came across somebody in a I don't know, it was where

örneğin, eğer bilmiyorum bir şekilde biriyle karşılaşırsanız, bu

normally people won't comment on people's appearance too much because you don't want to offend.

normalde insanların insanların görünüşü hakkında çok fazla yorum yapmayacağı, çünkü gücenmek istemediğiniz bir yerdi.

But, if you were being blunt, you would you would just you wouldn't.

Ama eğer açık sözlü olsaydın yapardın ama yapmazdın.

You wanted to give some news or some information and you wouldn't try and go around the houses.

Bir haber, bir bilgi vermek istediniz, evleri dolaşmaya çalışmadınız.

You wouldn't try and,

Denemezsin ve

what's the word I'm looking for?

aradığım kelime nedir?

You would just state the facts.

Sadece gerçekleri dile getireceksin.

You state the facts as they are without trying to to soften or to sugarcoat that particular thing.

Belirli bir şeyi yumuşatmaya veya üzerini örtmeye çalışmadan, gerçekleri olduğu gibi ifade ediyorsunuz.

So there is a great expression to sugarcoat something.

Yani bir şeyi şekerle kaplamak için harika bir ifade var.

Yes to is to, to to to cover up the seriousness or the harshness of something. Yes.

Evet to, to, to bir şeyin ciddiyetini veya sertliğini örtbas etmek içindir. Evet.

But if you are blunt, you you just say it.

Ama eğer açık sözlüysen, sadece söylersin.

Do you do you like my new dress?

Yeni elbisemi beğendin mi?

I bought this in the sales.

Bunu indirimlerden aldım.

Now a person might say, I love your new dress. It's very nice.

Artık bir kişi şunu söyleyebilir: Yeni elbiseni seviyorum. Çok hoş.

Even though it looks terrible.

Her ne kadar korkunç görünse de.

However, you might ask another person and they will be blunt.

Ancak, başka birine sorabilirsiniz ve o da açık sözlü olacaktır.

They will say that dress is awful.

Elbisenin berbat olduğunu söyleyecekler.

Where did you buy that dress?

Bu elbiseyi nereden aldın?

It just does not suit you.

Bu sana hiç yakışmıyor.

The colour is wrong.

Renk yanlış.

The design is terrible. It makes you look large and out of shape.

Tasarım korkunç. Sizi büyük ve şekilsiz gösterir.

Your body looks weird in that dress.

Bu elbisenin içinde vücudun tuhaf görünüyor.

And then after the person has finished slapping you in the face, you at least can say you were honest.

Ve o kişi yüzünüze tokat atmayı bitirdikten sonra en azından dürüst olduğunuzu söyleyebilirsiniz.

You gave your true opinion.

Gerçek fikrini söylemişsin.

Yes, somebody has got a new hairstyle, for example, and they say to you, what do you think of my new hairstyle?

Evet mesela birisi yeni bir saç modeli yaptırdı ve size yeni saç modelim hakkında ne düşünüyorsunuz diye soruyor.

And you say, it's horrible. I don't like it.

Ve bunun korkunç olduğunu söylüyorsunuz. Bundan hoşlanmıyorum.

It doesn't suit you.

Bu sana yakışmıyor.

Somebody might say, might be offended, but you would be acting in a blunt way.

Birileri kırılabileceğini söyleyebilir ama sen açık sözlü davranmış olursun.

So if it if you, if somebody had died, you might ask somebody, oh how how's

Yani eğer siz, eğer biri ölmüş olsaydı, birine şunu sorabilirsiniz: ah,

John or how is whoever somebody's been ill and somebody might say, oh, they're dead.

John nasıl ya da kim hastalandıysa ve birileri, ah, öldüler diyebilir.

Instead of saying, well there that, that, you know, the it was a long period of time.

Peki, işte bu, biliyorsunuz, uzun bir zaman dilimiydi demek yerine.

They're not trying.

Denmiyorlar.

They were ill for a while. And then, you know, they won't sugarcoat. They won't

Bir süre hastaydılar. Ve sonra, biliyorsun, şekerle kaplanmayacaklar. Bilgiyi yumuşatmak için daha fazla bilgi

try and give

vermeye çalışmazlar

more information to soften the information down, just so to to actually soften the impact.

, sırf etkiyi gerçekten yumuşatmak için.

You might say something else to make it seem less serious.

Durumun daha az ciddi görünmesi için başka bir şey söyleyebilirsin.

Yes, a blunt person will just say it.

Evet, kör bir insan bunu söyler.

Inaki. A blunt person can offend.

Inaki. Künt bir kişi rahatsız edebilir.

If they're too blunt about things.

Eğer bazı konularda çok açık konuşuyorlarsa.

Yes, you're right, there are situations where maybe being honest might not be a good idea.

Evet haklısın, dürüst olmanın iyi bir fikir olmayabileceği durumlar vardır.

Yeah, of course we can say that a person does not hold back. They don't hold back.

Evet elbette insanın geri durmadığını söyleyebiliriz. Geri durmuyorlar.

A person who might give their honest opinion of something or maybe something from the news, something that's being reported in the news.

Haberlerdeki bir şey veya belki bir şey hakkında, haberlerde yer alan bir şey hakkında dürüst fikrini verebilecek kişi.

They might have their honest opinion.

Kendi dürüst fikirleri olabilir.

So they are not pretending to think in a certain way.

Yani belli bir şekilde düşünüyormuş gibi yapmıyorlar.

They just say what they think. They don't hold back.

Sadece düşündüklerini söylüyorlar. Geri durmuyorlar.

They wouldn't make very good diplomats.

Onlardan pek iyi diplomat olmazlar.

No, a blunt person would not should not seek a profession as being a diplomat.

Hayır, küstah bir insanın diplomatlık mesleğini aramaması gerekir.

And of course, what you feel

Ve elbette ne hissettiğinizi

you are saying, what you feel you are expressing yourself openly and honestly.

söylüyorsunuz, ne hissediyorsanız kendinizi açık ve dürüst bir şekilde ifade ediyorsunuz.

And of course, the final one.

Ve elbette sonuncusu.

This is something that you will hear a lot of people say, especially if they are the type of person who does not hold back.

Bu, pek çok insanın söylediğini duyacağınız bir şeydir, özellikle de geri durmayan türden biriyse.

They say what they think.

Ne düşünüyorlarsa onu söylüyorlar.

They often

Bu deyimi sıklıkla

use the phrase, they say it as it is.

kullanıyorlar, olduğu gibi söylüyorlar.

If you say it as it is, it means you are giving your honest opinion.

Eğer bunu olduğu gibi söylüyorsanız, dürüst görüşünüzü bildirmişsiniz demektir.

Or as you see something in reality, you say it as it is.

Veya bir şeyi gerçekte gördüğünüz gibi, onu olduğu gibi söylersiniz.

By the way, Emily Blunt, that's just, Alexander, that's just somebody's name.

Bu arada Emily Blunt, bu sadece Alexander, bu sadece birinin adı.

Blunt is just somebody's surname. In that case, it doesn't mean that they are blunt.

Blunt sadece birinin soyadı. Bu durumda bu onların kör olduğu anlamına gelmez.

That is an that is a surname that some people have in the UK.

Bu, Birleşik Krallık'ta bazı insanların sahip olduğu bir soyadıdır.

Yeah.

Evet.

Where it comes from, I don't know,

Nereden geldiğini bilmiyorum

but it certainly won't have any relevance to being a blunt person,

ama açık sözlü bir insan olmakla , yüzlerce yıl önce bir şeyden türetilmiş olabilecek,

not having that behaviour that just happens to be this surname, which could have been derived from something hundreds of years ago,

bilmediğimiz bir soyadı gibi bir davranışa sahip olmamakla

which we don't know, that all that also applies to anyone whose surname is Fiddler as well.

kesinlikle hiçbir alakası olmayacak, tüm bunlar soyadı Fiddler olan herkes için de geçerli.

It's what Fiddler?

Hangi Fiddler?

Yes. I mean, Steve, that was a joke.

Evet. Yani Steve, bu bir şakaydı.

We'll let that one settle naturally.

Bunun doğal olarak yerleşmesine izin vereceğiz.

Lots of people.

Pek çok insan.

Surnames, of course, are derived from professions that, their families would have had, in the past.

Soyadları elbette geçmişte ailelerinin sahip olacağı mesleklerden geliyor.

Smith is a very common surname. Smith.

Smith çok yaygın bir soyadıdır. Smith.

And that, of course, is because a lot of people were Smithies.

Ve bunun nedeni elbette pek çok insanın Smithie olmasıdır.

And would, would be making horseshoes for for,

Ve atlar ve buna benzer şeyler

horses and things like that.

için nallar yapardım

A smithy is somebody that would, would be making things out of iron.

. Demirci, demirden bir şeyler yapacak olan kişidir.

And that was a very popular, profession hundreds of years ago.

Ve bu yüzlerce yıl önce çok popüler bir meslekti.

So lots of people have the surname Smith, but that doesn't.

Pek çok insan Smith soyadını taşıyor ama bu yok.

Just because you've got, doesn't mean they're still, making,

Sırf sende var diye, onların hâlâ ayakkabı atı

making, shoe horses.

yaptıkları, yaptıkları anlamına gelmez

No, they're just the forces that descendants of that particular family. Yes.

. Hayır, onlar sadece o ailenin soyundan gelen güçler. Evet.

And finally, Mr..

Ve son olarak Bay

Steve, we have 15 minutes left of today's live stream.

Steve, bugünkü canlı yayınımıza 15 dakika kaldı.

How about we have a change of scenery?

Manzarayı değiştirsek nasıl olur?

We change the tone because we are going to play the game that everyone loves to play.

Tonumuzu değiştiriyoruz çünkü herkesin oynamayı sevdiği oyunu oynayacağız.

You have to guess the picture here.

Buradaki resmi tahmin etmeniz gerekiyor.

The young.

Genç.

Please guess the picture idiom.

Lütfen resim deyimini tahmin edin.

Guess the picture idiom.

Resim deyimini tahmin edin.

I'm going to show you a picture on the screen and it is a representation

Size ekranda bir resim göstereceğim ve bu,

of a well-known idiom, an expression from the English language.

iyi bilinen bir deyimin, İngilizce dilinden bir ifadenin temsilidir.

And we've had a lot of fun with this.

Ve biz bu süreçte çok eğlendik.

A lot of people seem to like this, so I thought it would be fun to do a couple.

Pek çok insan bundan hoşlanıyor gibi görünüyor, bu yüzden birkaç tane yapmanın eğlenceli olacağını düşündüm.

I think we've got time to do two, so let's do it.

Sanırım iki tane yapacak zamanımız var, hadi yapalım.

Let's guess the picture idiom if Mr.

Bay Steve biraz yana kayabilseydi resim deyimini tahmin edelim

Steve could just move over slightly, that's it.

, hepsi bu.

Not not too far.

Çok uzak değil.

Let's get that go all the way.

Bunu sonuna kadar götürelim.

No. That's enough.

Hayır. Bu kadar yeter.

That's it Steve. Yes.

İşte bu Steve. Evet.

Actually, you look more relaxed when you sit like that. I have to say, you look rather relaxed.

Aslında böyle oturduğunda daha rahat görünüyorsun. Oldukça rahat göründüğünüzü söylemeliyim.

Here we go then.

İşte başlıyoruz o zaman.

Guess the picture idiom.

Resim deyimini tahmin edin.

All you have to do is say what you see on the screen.

Tek yapmanız gereken ekranda gördüğünüzü söylemek.

This is a well known expression that we use in the English language.

Bu, İngilizce dilinde kullandığımız iyi bilinen bir ifadedir.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

So there it is.

İşte burada.

Guess the picture idiom.

Resim deyimini tahmin edin.

So look at what there is on the screen.

Öyleyse ekranda ne olduğuna bakın.

Look at what I have displayed for you.

Sizin için ne gösterdiğime bakın.

And all you have to do is guess what the picture idiom is.

Ve tek yapmanız gereken resim deyiminin ne olduğunu tahmin etmek.

It is a well-known expression that we use in the English language, and it might be in a social situation,

Bu, İngilizce dilinde kullandığımız iyi bilinen bir ifadedir ve sosyal bir durumda olabilir,

maybe a situation where someone tells you a certain piece of information, or maybe something you assume about,

belki birisinin size belirli bir bilgiyi söylediği bir durum olabilir, ya da belki hakkında varsaydığınız bir şey,

something to whom think in a certain way about something, but perhaps you are incorrect.

bir şey hakkında belirli bir şekilde düşünen bir şey olabilir, ancak belki de yanılıyorsunuz.

Oh. Any guesses, Mr. Steve?

Ah. Tahmininiz var mı Bay Steve?

We have. Tom's got a nice guess on there.

Sahibiz. Tom'un bu konuda güzel bir tahmini var.

Nice guess from Tom rocks.

Tom Rocks'tan güzel tahmin.

Yes, Tom rocks.

Evet, Tom harika.

Could be right.

Doğru olabilir.

Lewis has put something very similar. Yes.

Lewis çok benzer bir şey ortaya koydu. Evet.

Now I think this might be a little easy but maybe not for some people, maybe not for some.

Şimdi bunun biraz kolay olabileceğini düşünüyorum ama belki bazı insanlar için değil, belki bazıları için değil.

Maybe it could be, it could be difficult. Who knows.

Belki olabilir, zor olabilir. Kim bilir.

We have. Yes.

Sahibiz. Evet.

English teacher.

İngilizce öğretmeni.

Hello to variables.

Değişkenlere merhaba.

And Beatrice also agrees with Lewis.

Beatrice de Lewis'le aynı fikirde.

We have some

Yeni tahminlerimiz

new guesses coming through.

geliyor.

Christina and Aki. Guess so. Yeah.

Christina ve Aki. Sanırım öyle. Evet.

It does look like somebody is holding the branch by the end.

Sonunda biri dalı tutuyormuş gibi görünüyor.

But that's not an idiom.

Ama bu bir deyim değil.

So you've got to think about what that is. Yes.

Yani bunun ne olduğunu düşünmelisin. Evet.

And what is turned into an idiom. What is happening in the picture itself?

Ve bir deyime dönüşen şey. Resmin kendisinde neler oluyor?

Yes. What is happening in the picture itself?

Evet. Resmin kendisinde neler oluyor?

Intriguing.

İlgi çekici.

I will give you the answer in a moment, because we are coming towards the end of today's live stream, which is a pity.

Cevabını birazdan vereceğim çünkü bugünkü canlı yayının sonuna doğru geliyoruz, ne yazık ki.

I have to say it is a pity.

Yazık olduğunu söylemeliyim.

But of course we are back with you next Sunday from 2 p.m.

Ama elbette önümüzdeki Pazar İngiltere saatiyle

UK time.

14:00'ten itibaren sizlerle birlikteyiz

And of course I am with you on Wednesday as well.

. Ve tabi ki çarşamba günü de sizlerleyim.

Wednesday you have me for a whole hour on Wednesday.

Çarşamba Çarşamba günü tam bir saatliğine bana sahipsin.

So what is the answer?

Peki cevap nedir?

Stick to your guns.

Silahlarınıza sahip çıkın.

As can be said that the stick to your guns is definitely an idiom.

Söylenebileceği gibi silahlarınıza sopa kesinlikle bir deyimdir.

And it looks like.

Ve öyle görünüyor.

But that's a stick.

Ama bu bir sopa.

It's not actually a gun, it's a stick.

Aslında bu bir silah değil, bir sopa.

But well done for, for getting it, getting an idiom onto the live chat.

Ama bunu elde ettiğiniz için, canlı sohbete bir deyim getirdiğiniz için iyi iş çıkardınız.

Stick to your guns. Which means, don't give up.

Silahlarınıza sahip çıkın. Bu, pes etme anlamına gelir.

Don't give something up.

Bir şeyden vazgeçme.

Here we go, then.

Here comes the answer.

İşte başlıyoruz o zaman.

İşte cevap geliyor.

Are you ready?

Hazır mısın?

Get hold of the wrong end of the stick.

Çubuğun yanlış ucunu tutun.

You get hold of the wrong end of the stick.

Çubuğun yanlış ucunu tutuyorsun.

So now you can see you are getting hold of the wrong end of the stick. Mr.

Artık çubuğun yanlış ucunu tuttuğunuzu görebilirsiniz. Bay

Steve has the right end.

Steve'in doğru sonu var.

The correct end, and I have

Doğru uç ve bende

the wrong end of the stick.

çubuğun yanlış ucu var.

You can see I'm actually holding onto it if I. Yes. Is.

Eğer gerçekten buna tutunduğumu görebilirsin. Evet. Öyle. Bu eşleşmeyi sağlamak için

I'm trying my

elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum

best to make that match, but I'm not doing a very good job to get the wrong end of the stick.

, ancak sopanın yanlış ucunu yakalamak için pek de iyi bir iş yapmıyorum.

But what what does it mean?

Peki bu ne anlama geliyor?

Yes. You get the wrong idea about something.

Evet. Bir şey hakkında yanlış bir fikre kapılıyorsun.

Somebody is explaining something to you or telling you something, and you misunderstand what they're saying. Yes.

Birisi size bir şey açıklıyor ya da bir şey söylüyor ve siz onun söylediklerini yanlış anlıyorsunuz. Evet.

Which is often something that can lead to misunderstandings, can lead to lots of problems.

Çoğu zaman yanlış anlaşılmalara yol açabilen bir durum, pek çok soruna yol açabiliyor.

Maybe you hear two people talking about something and you misinterpret what they are saying.

Belki iki kişinin bir şey hakkında konuştuğunu duyuyorsunuz ve söylediklerini yanlış yorumluyorsunuz.

You think they are saying something bad or serious and you understand that thing in the wrong way.

Kötü ya da ciddi bir şey söylediklerini düşünüyorsunuz ve bunu yanlış anlıyorsunuz.

You get the wrong end of the stick.

Çubuğun yanlış ucunu aldın.

You grab or get hold of the wrong end of the stick.

Çubuğun yanlış ucunu tutuyorsunuz veya tutuyorsunuz.

That means you misunderstand the thing you've heard.

Bu, duyduğunuz şeyi yanlış anladığınız anlamına gelir.

You misinterpret that thing, possibly because you don't hear all the conversation.

Muhtemelen tüm konuşmayı duymadığınız için bunu yanlış yorumluyorsunuz.

It's often used

Komedide, filmlerde sıklıkla

a lot in comedy, in films, where a sentence is

kullanılır ; bir cümlede

some dialogue takes place and somebody is listening in, but they don't hear the beginning of the conversation or they can't.

bir diyalog geçer ve birisi dinler ama konuşmanın başlangıcını duymazlar veya duyamazlar.

There's no visual clues as to what's happening, and they get the wrong end of the stick.

Neler olduğuna dair hiçbir görsel ipucu yok ve sopanın yanlış ucunu yakalıyorlar.

So quite often in in comedy situations, people might be overhearing a conversation

Yani komedi durumlarında sıklıkla insanlar bir konuşmaya kulak misafiri olabilir

and they might think two people are having an affair, but they're not.

ve iki kişinin bir ilişkisi olduğunu düşünebilirler ama aslında öyle değildir.

When they go in there, they're playing a game of

Oraya girdiklerinde satranç

chess or something.

falan oynuyorlar.

But because of the words that use, you know, you know what?

Ama kullanılan kelimeler yüzünden, biliyor musun?

I would love to be in that situation where somebody's talking about a game of chess could actually lead you

Birisinin bir satranç oyunundan bahsetmesinin sizi gerçekten

to believe that there is an affair taking place.

bir ilişki olduğuna inandırabileceği bir durumda olmayı çok isterdim.

So maybe you are taking someone's queen and another person might be taking your king, and they might think that means something else.

Yani belki siz birinin vezirini alıyorsunuz ve başka biri de şahınızı alıyor olabilir ve bunun başka bir anlama geldiğini düşünebilirler.

Yes. That's good. No, that's okay. Steve, I think that's that's that's fine.

Evet. Bu iyi. Hayır, sorun değil. Steve, bence bu iyi bir şey.

And you might say that to somebody. You might be explaining something to somebody. And for example,

Ve bunu birine söyleyebilirsin. Birine bir şey açıklıyor olabilirsiniz. Ve örneğin,

at the

başlangıçta Yorkshire halkının belirli davranışları olarak algıladığım şeyler hakkında konuşmaya başladım.

beginning I started talking about what I perceived as a certain behaviours of Yorkshire people.

And, you might have interpreted that as meaning that I didn't like Yorkshire people at all.

Ve bunu Yorkshire halkından hiç hoşlanmadığım şeklinde yorumlamış olabilirsiniz.

Because I was saying that they were, they liked to look after their money.

Çünkü öyle olduklarını söylüyordum, paralarına bakmayı seviyorlardı.

They were quite blunt.

Oldukça açık sözlüydüler.

And then you might say, oh so you didn't, you don't like Yorkshire people

Ve sonra diyebilirsiniz ki, demek ki sevmiyorsunuz, Yorkshire halkını sevmiyorsunuz

and I, my response might be oh no, don't get the wrong end of the steak.

ve ben de cevabım ah hayır, bifteğin yanlış tarafını anlamayın olabilir.

I do like Yorkshire pudding.

Yorkshire pudingini severim.

I'm just explaining what they're like.

Sadece nasıl olduklarını açıklıyorum.

I don't mean to say that I don't like them because of those behaviours.

Bu davranışlarından dolayı onları sevmediğimi söylemek istemiyorum.

So they.

Yani onlar.

You could get hold of the wrong end of the stick. Yes.

Çubuğun yanlış ucunu tutabilirsin. Evet.

Barking up the wrong tree. Is that similar, Mr. Dan?

Yanlış ağaca havlamak. Benzer mi Bay Dan?

Normally that

Normalde

is, if you are making an assumption towards another person, you are maybe accusing someone of doing something.

yani eğer başka bir kişiye karşı varsayımda bulunuyorsanız, belki de birisini bir şey yapmakla suçluyorsunuz demektir.

Or maybe so that is more a direct action.

Ya da belki de bu daha çok doğrudan bir eylemdir.

To be barking up the wrong tree means that you are kind of making an assumption

Yanlış ağaca havlamak,

that that is incorrect, but that could be just a general thing.

bunun yanlış olduğuna dair bir varsayımda bulunduğunuz anlamına gelir, ancak bu sadece genel bir şey olabilir.

You see, a general thing.

Görüyorsunuz, genel bir şey.

But yes, I understand they are similar. Similar, not directly similar.

Ama evet, benzer olduklarını anlıyorum. Benzer, doğrudan benzer değil.

But yes, Mr. City, we have to have another one because we're going in a minute. Misinterpretation.

Ama evet Bay City, bir tane daha yapmalıyız çünkü bir dakika sonra gidiyoruz. Yanlış yorumlama.

Very broad.

Çok geniş.

So you don't fully understand the situation. You get the wrong meaning.

Yani durumu tam olarak anlamıyorsunuz. Yanlış anlamı anlıyorsun.

Here we go, then.

İşte başlıyoruz o zaman.

Here's another one.

İşte bir tane daha.

Guess the picture idiom.

Resim deyimini tahmin edin.

And this is not that old man in Pickering that he he hasn't brought himself any weapons.

Ve bu Pickering'deki, kendisine silah getirmeyen o yaşlı adam değil.

Is this an advert for a James Bond film? Mr. Duncan does look like it, doesn't it?

Bu bir James Bond filminin reklamı mı? Bay Duncan gerçekten de öyle görünüyor, değil mi?

So this is a well-known phrase, a well known expression in the English language.

Yani bu çok iyi bilinen bir deyimdir, İngilizce dilinde iyi bilinen bir ifadedir.

But what is the picture idiom?

Peki resim deyimi nedir?

Oh, wait.

We we we already have answers going.

Ah, bekle.

Zaten cevaplarımız var.

Mr.. Steve, this might be a short one.

Bay. Steve, bu kısa olabilir.

Oh well done.

Aferin.

Do something very quickly.

Bir şeyi çok çabuk yapın.

Ooh. Oh my goodness this is great.

Ah. Aman tanrım bu harika.

We're getting this. We're getting lots of answers coming through.

Bunu alıyoruz. Pek çok yanıt alıyoruz.

But is it right.

Ama doğru mu?

Is it the correct answer.

Doğru cevap mı?

I will tell you in a moment.

Birazdan anlatacağım.

Hello to Mohammed Al Hashi.

Mohammed Al Hashi'ye merhaba.

Hello to you.

Sana merhaba.

Thank you for joining us. We will be going in a few moments unfortunately.

Bize katıldığınız için teşekkür ederiz. Maalesef birkaç dakika sonra gideceğiz.

But if you have missed this, if you've missed the live stream, don't worry

Ancak bunu kaçırdıysanız, canlı yayını kaçırdıysanız endişelenmeyin

because you can watch it again later on when it is published on YouTube and yes,

çünkü daha sonra YouTube'da yayınlandığında tekrar izleyebilirsiniz ve evet,

later on there will be captions as well for you to follow.

daha sonra takip edebileceğiniz altyazılar da olacaktır.

And also, don't forget to like the Mr.

Ayrıca Bay Duncan'ın videosunu da

Duncan's video here, please. Like the video.

beğenmeyi unutmayın lütfen. Videoyu beğenin.

And then it really does help out Mr. Duncan's channel.

Ve bu gerçekten de Bay Duncan'ın kanalına yardımcı oluyor.

If you do that and subscribe as well, if you haven't already.

Bunu yaparsanız ve henüz abone olmadıysanız abone de olursunuz.

And I know quite often people forget to do that.

Ve çoğu zaman insanların bunu yapmayı unuttuğunu biliyorum.

Forget to like the video.

Videoyu beğenmeyi unutmayın.

So I suppose I should remind you more often, but please give us a like.

Bu yüzden sanırım size daha sık hatırlatmam gerekiyor ama lütfen bize bir beğeni yapın.

And if you like this lesson, please subscribe. Why not?

Ve bu dersi beğendiyseniz lütfen abone olun. Neden?

Here we go then, Steve. Here comes the answer.

İşte başlıyoruz o zaman Steve. İşte cevap geliyor.

The it it.

Bu o.

Oh yes. Quite a few people got this one right.

Ah evet. Pek çok kişi bunu doğru anladı.

Well, then,

O zaman

and you wrote was first.

ilk sen yazdın.

So well done to you.

Aferin sana.

Faribault says very quickly afterwards or probably at the same time.

Faribault çok hızlı bir şekilde sonradan veya muhtemelen aynı anda söylüyor.

Actually, because somebody, you know, you're probably writing at the same time,

Aslında birisi, biliyorsunuz, muhtemelen aynı anda yazıyorsunuz,

English teacher jump, jump the gun rather than jump over the gun.

İngilizce öğretmeni silahın üzerinden atlamak yerine atlıyor, silahın üzerinden atlıyor.

It's what we would say. To jump the gun means to do something too soon.

Bizim söyleyeceğimiz buydu. Silahtan atlamak, bir şeyi çok erken yapmak demektir.

You do something too quickly or before the moment was right.

Bir şeyi çok hızlı veya doğru an gelmeden yapıyorsunuz.

You jump the gun, you go ahead before you should.

Silahı atlarsan, gitmen gerekenden önce harekete geçersin.

So maybe in a race, perhaps in a race, you start running before

Yani belki bir yarışta, belki bir yarışta koşmanız

you are supposed to. You. You have a full start.

gerektiğinden önce koşmaya başlarsınız. Sen. Tam bir başlangıç ​​yaptınız.

They often call it a false start.

Buna sıklıkla yanlış başlangıç ​​diyorlar.

So jump the gun literally means to start something, to do something before you should.

Yani jump the gun kelimenin tam anlamıyla bir şeye başlamak, bir şeyi yapmanız gerekenden önce yapmak anlamına gelir.

You jump the gun, you do something sooner than you should.

Silahı atlarsan, bir şeyi yapman gerekenden daha erken yaparsın.

You start doing it before you are supposed to.

Yapmanız gerekenden önce yapmaya başlarsınız.

It probably does come from from, sporting events, like the 100 metre sprint where somebody is going to

Muhtemelen birisinin silahla ateş

fire a gun,

edeceği 100 metrelik sprint gibi spor etkinliklerinden

to, as a signal for the runners to start.

koşuculara başlama sinyali olarak geliyor.

If somebody goes before the gun goes, after which they often do to try and get an advantage, you can say that

Birisi silah patlamadan önce giderse ve sonrasında genellikle avantaj elde etmeye çalışırsa,

they've jumped the gun, but that can also mean that doesn't have to be just literally in sort of sporting events.

silahın üzerinden atladığını söyleyebilirsiniz, ancak bu aynı zamanda bunun tam anlamıyla bir tür spor etkinliğinde olması gerekmediği anlamına da gelebilir.

It can be maybe at work, zero gathering for a meeting.

Belki iş yerinde olabilir, bir toplantı için sıfır toplantı olabilir.

And as somebody starts talking about the, the subject you're going to talk about too early. Yes.

Ve birisi konu hakkında konuşmaya başladığında siz de çok erken konuşacaksınız. Evet.

That you can say that they've jumped the gun.

Silahın üzerinden atladıklarını söyleyebiliriz.

They've spoken too quickly, too early,

Konuşacağınız konu hakkında

about whatever it is you were going to talk about.

çok hızlı, çok erken konuştular

Or maybe.

. Ya da belki.

Yeah, something, some information was going to be revealed and somebody started talking about it too soon.

Evet, bir şeyler, bazı bilgiler açığa çıkacaktı ve birileri bunun hakkında çok erken konuşmaya başladı.

You could say that they jumped the gun.

Silahın üzerine atladılar diyebiliriz.

You might say in some senses or some cases,

Bazı açılardan veya bazı durumlarda,

that those two pitch idioms today were sort of connected in a way back there where they were kind of connected.

bugün bu iki perde deyiminin, eskiden bir şekilde bağlantılı oldukları bir şekilde bağlantılı olduğunu

But I didn't intend that.

söyleyebilirsiniz . Ama buna niyetim yoktu.

It was just a happy coincidence.

Bu sadece mutlu bir tesadüftü.

Mr.. Steve, it's almost time to go.

Bay. Steve, gitme vakti neredeyse geldi.

We are coming up to 4:00.

Saat 4'e kadar geliyoruz.

It is almost time to say goodbye.

Vedalaşma zamanı neredeyse geldi.

But don't worry, because we will be back with you on Sunday.

Ama endişelenmeyin, çünkü Pazar günü tekrar aranızda olacağız.

Next Sunday I am back with you and.

Gelecek Pazar tekrar aranızdayım ve.

Mr. Steve will be with us as well next Sunday, I assume.

Sanırım Bay Steve de önümüzdeki Pazar bizimle olacak.

Thanks so much.

Çok teşekkürler.

A few Sundays I won't be around again. April.

Birkaç Pazar günü tekrar ortalıkta olmayacağım. Nisan.

But at the moment I think it's all May, but at the moment I think it's fine.

Ama şu anda mayıs ayı olduğunu düşünüyorum ama şu anda her şeyin yolunda olduğunu düşünüyorum.

On Wednesday I will be with you as well.

Çarşamba günü ben de aranızda olacağım.

On Wednesday I will be spending a short amount of time with you on Wednesday live as well.

Çarşamba günü de sizlerle Çarşamba canlı yayınında kısa bir süre geçireceğim.

Thank you, Mr. Steve.

Teşekkür ederim Bay Steve.

It has been a very busy one and I suppose I should also say thank you very much

Çok yoğun bir süreçti ve sanırım ayrıca

for looking after me during our lovely trip away, driving your car in a very safe and controlled way.

güzel yolculuğumuz sırasında benimle ilgilendiğiniz, arabanızı çok güvenli ve kontrollü bir şekilde kullandığınız için de çok teşekkür etmeliyim

Oh, I'm tired, Mr. Duncan.

. Ah, yoruldum Bay Duncan.

After all that driving me with you, I can't believe that we've done 500 miles during the week.

Beni seninle birlikte götürdükten sonra, hafta boyunca 500 mil yol kat ettiğimize inanamıyorum.

Not all at once. No, not all at once.

Hepsi birden değil. Hayır, birden değil.

I would not enjoy that at all.

Bundan hiç keyif almayacaktım.

Thank you. Steve, thank you.

Teşekkür ederim. Teşekkür ederim.

Nice to be here and enjoy learning English this week.

Burada olmak ve bu hafta İngilizce öğrenmenin tadını çıkarmak çok güzel.

Watching Mr. Duncan and I look forward to seeing you all again next week.

Bay Duncan'ı izliyoruz ve hepinizi gelecek hafta tekrar görmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz.

Give us a wave.

Bize bir el sallayın.

There he goes.

İşte gidiyor.

Mr. Steve will be back with us on Sunday. Next Sunday.

Bay Steve pazar günü bizimle birlikte olacak. Gelecek Pazar.

Join us live every Wednesday and Sunday from 2 p.m.

Her Çarşamba ve Pazar günü

UK time.

İngiltere saatiyle 14:00'ten itibaren canlı olarak bize katılın.

Don't forget. Also, I suppose I should mention and I'm going to mention.

Unutma. Ayrıca şunu da belirtmem gerektiğini düşünüyorum ve belirteceğim.

Please also subscribe if you have not already subscribed then please drop

Lütfen ayrıca abone olun, henüz abone olmadıysanız lütfen

that subscription straight away.

bu aboneliği hemen bırakın.

Just click that button, hit the button and don't forget.

Sadece o düğmeye tıklayın, düğmeye basın ve unutmayın.

Also to activate the notifications as well.

Ayrıca bildirimleri de etkinleştirmek için.

That is it. It's almost time for me to sign off.

İşte bu. İmzayı atma zamanım neredeyse geldi.

Thanks for watching.

İzlediğiniz için teşekkürler.

Thank you for your company over the past two hours.

Son iki saatteki arkadaşlığınız için teşekkür ederiz.

Yes, you heard me right.

Evet, beni doğru duydun.

Two hours every single Sunday.

Her Pazar iki saat.

This is Mr.

Bu Bay

Duncan.

Duncan.

After a very busy week on the road,

Yolda geçen çok yoğun bir haftanın ardından

saying thank you very much for watching.

izlediğiniz için çok teşekkür ederim diyerek.

I will see you next Sunday.

Gelecek pazar görüşürüz.

And of, of course, on Wednesday there are some new lessons coming up.

Ve tabii ki Çarşamba günü bazı yeni dersler gelecek.

There are also some lessons on my YouTube channel already.

Zaten YouTube kanalımda da bazı dersler var.

Don't forget to check out my YouTube channel!

YouTube kanalıma göz atmayı unutmayın!

I will see you soon.

Yakında görüşürüz.

This is for the final time, Mr.

Bu son kez

Duncan in England saying thank you very much.

İngiltere'deki Bay Duncan'a çok teşekkür ediyorum.

I hope you've enjoyed this live stream.

Umarım bu canlı yayını beğenmişsinizdir.

Take care of yourself and enjoy the rest of your Sunday.

Kendinize iyi bakın ve pazar gününüzün geri kalanının tadını çıkarın.

Have a good week. And you know what's coming next? Yes, you do.

İyi bir hafta geçirmenizi dileriz. Peki sırada ne var biliyor musun? Evet, öyle.

Until the next time we meet.

Bir sonraki buluşmamıza kadar.

Ta ta for now.

Şimdilik görüşürüz.

See you on Wednesday.

Çarşamba günü görüşürüz.