Anniversary / Remembrance - Words & Phrases - English Addict 241 - 🚨LIVE CHAT🚨 - Sun 19th March 2023

Come on, man.

Adam hadi.

You can tell that Easter is on the way because now

Paskalya'nın yolda olduğunu söyleyebilirsin, çünkü artık burada, Much Wenlock'taki en

we have hot cross buns for sale in our favourite tea

sevdiğimiz çay salonumuzda satılık sıcak çapraz çöreklerimiz var

room here in Much Wenlock.

. Görünüşe

Apparently, we are the first ones to try them.

göre, onları ilk deneyen biziz.

So here is

İşte

a fresh cross burn, which I'm not going to sample live for you.

size canlı olarak örneklemeyeceğim yeni bir çapraz yanık.

Hmm. Oh, my goodness.

Hmm. Aman tanrım.

It's so fruity and lots of cinnamon as well.

Çok meyvemsi ve bol tarçınlı. En

My favourite ingredient.

sevdiğim malzeme.

So Easter is coming

Yani Paskalya geliyor

and hot cross buns have arrived.

ve sıcak çapraz çörekler geldi.

Welcome to today's livestream.

Bugünkü canlı yayına hoş geldiniz.

I hope you are feeling well.

Umarım iyi hissediyorsundur.

We are back.

geri döndük

We are here. We are live.

Biz burdayız. Yaşıyoruz.

Where are you?

Neredesin? İşte

Oh, there you are. Over there.

buradasın. O tarafta.

Can you see them, Steve? Over there.

Onları görebiliyor musun, Steve? O tarafta.

They're watching us.

Bizi izliyorlar.

They're spying on us.

Bizi gözetliyorlar.

What are they up to? I wonder.

Neyin peşindeler? Merak ediyorum.

Hi, everybody. Hi.

Selam millet. MERHABA.

This is Mr.

Bu Bay

Duncan and also Mr.

Duncan ve ayrıca Bay

Steve. Mr.

Steve. Bay

Steve is here after his little absence because he was busy.

Steve meşgul olduğu için küçük yokluğundan sonra burada .

By the way, we are going to take a look at what Mr.

Bu arada,

Steve was doing last night.

dün gece Bay Steve'in ne yaptığına bir göz atacağız.

He was performing in front of a big audience

Büyük bir seyirci önünde performans sergiliyordu

and it was a lot of fun and I was there as well.

ve çok eğlenceliydi ve ben de oradaydım.

Hi, everybody. I hope you are well today.

Selam millet. Umarım bugün iyisindir.

If you didn't need reminding, you might need reminding that spring is in the air.

Hatırlatmaya ihtiyacınız yoksa, baharın geldiğini hatırlatmaya ihtiyacınız olabilir.

And look at that behind right now that is out of the window looking outside

Ve şu anda pencereden dışarıya bakan arkadakine bakın

and all of the cherry blossom has come out

ve tüm kiraz çiçekleri açmış

and it is starting to feel like spring.

ve bahar gibi hissetmeye başlıyor.

We had a very interesting walk yesterday, didn't we?

Dün çok ilginç bir yürüyüş yaptık değil mi?

Yeah, we did.

Yes, we we decided to go in a nice sort of easy walk in that was sun was out.

Evet, yaptık.

Evet, güzel bir kolay yürüyüş yapmaya karar verdik, güneş dışarıdaydı.

It was beautiful. It was lovely. But

Güzeldi. Çok hoştu. Ama yolu

we got halfway

yarıladık

and then it started raining and it was a very, very long, prolonged.

ve sonra yağmur yağmaya başladı ve çok, çok uzun sürdü.

Oh I like that.

Bu hoşuma gitti.

That word prolonged something that goes on longer than you expect.

Bu kelime beklediğinizden daha uzun süren bir şeyi uzattı.

It is prolonged and it was a rain storm

Uzadı ve bir yağmur fırtınasıydı

and it was rainy, but it was very strange.

ve yağmurluydu ama çok garipti.

I didn't feel stressed by it.

Bunun stresini hissetmedim.

I found it somehow therapeutic.

Bir şekilde tedavi edici buldum.

I don't know why it felt nice being out there.

Orada olmak neden güzel hissettirdi bilmiyorum.

The the the air, the fresh air.

Hava, temiz hava. Yağmur yağdığında

I don't know what it is if you outside when it rains,

dışarıdaysanız,

the air is very clear and it does something to you.

hava çok açıksa ve size bir şey yapıyorsa ne olduğunu bilmiyorum.

Even though we did get a little bit well, we had to shelter under a tree.

Biraz iyileşsek de bir ağacın altına sığınmak zorunda kaldık. Islandık çok şükür

We got wet thankfully there was no lightning,

şimşek çakmadı

but yes, it was pouring down.

ama evet yağıyordu.

There were floods when we got into when there were floods all over the roads

Biz girdiğimizde sel vardı, yolların her yeri sel oldu,

and big puddles and but we dried off

büyük su birikintileri oldu ama

nicely in the tea shop.

çaycıda güzelce kuruduk.

Yes. So we went through we went for a cup of coffee

Evet. Böylece bir fincan kahve içmeye gittik

and we had a hot cross bun as well.

ve sıcak bir çörek de yedik.

Very nice.

Çok güzel.

And if you needed reminding that Easter is coming,

Ve Paskalya'nın geldiğini hatırlatmaya ihtiyacınız varsa,

I think it's actually on April the ninth.

sanırım aslında 9 Nisan'da.

The 9th of April for us is Easter Sunday.

9 Nisan bizim için Paskalya Pazarı.

Of course, we will be with you on Easter Sunday.

Elbette Paskalya Pazarında da sizlerle olacağız. O zamana kadar

As long as nothing happens between now and then,

hiçbir şey olmadığı sürece,

I suppose we should address the thing that has happened this week.

sanırım bu hafta olan şeyi ele almalıyız.

Sadly for those who don't know, my

Bilmeyenler için üzülüyorum, annem

my mother passed away on Thursday

after a long illness suffering from Alzheimer's.

uzun bir Alzheimer hastalığından sonra perşembe günü vefat etti.

And Thursday morning, sadly, she passed away.

Ve perşembe sabahı ne yazık ki vefat etti.

And I have to say it was it was not not good news.

Ve bunun iyi bir haber olmadığını söylemeliyim.

And I suppose now I feel I don't know what the feeling is.

Ve sanırım şimdi bu duygunun ne olduğunu bilmediğimi hissediyorum.

It's very strange.

Çok garip.

I think everyone faces these this sort of situation in a different way.

Bence herkes bu tür durumlarla farklı bir şekilde karşılaşıyor.

Some people are quite distraught, some people feel numb.

Bazı insanlar oldukça perişan halde, bazı insanlar uyuşmuş hissediyor.

And I suppose that's one of the feelings that I have.

Ve sanırım sahip olduğum duygulardan biri de bu.

I feel slightly numb from it.

Ondan biraz uyuşmuş hissediyorum.

But also, and this is going to sound weird to some people, I feel strangely relieved

Ama aynı zamanda, ki bu bazı insanlara garip gelecek, garip bir şekilde rahatlamış hissediyorum

because I always thought

çünkü

that for the past three years my mother was suffering.

annemin son üç yıldır hep acı çektiğini düşünmüştüm.

It's not a very nice situation to be in.

İçinde olmak çok hoş bir durum değil.

If you see someone who is suffering from Alzheimer's

Alzheimer veya bunama hastası birini gördüğünüzde

or dementia, it is quite

, bu oldukça

heartbreaking because you do lose that person

üzücü çünkü o kişiyi

even though they are still they are still alive.

hala yaşıyor olsalar bile kaybediyorsunuz.

So sadly, on Thursday my mum passed away

Ne yazık ki Perşembe günü annem vefat etti

and now we are arranging the funeral and all of the things to go with it.

ve şimdi cenazeyi ve onunla ilgili her şeyi ayarlıyoruz.

And if you needed irony today,

Ve bugün ironiye ihtiyacınız varsa, Birleşik

it's also Mother's Day here in the UK.

Krallık'ta aynı zamanda Anneler Günü.

Of course we both lost our mothers. Haven't we missed it?

Tabii ikimiz de annelerimizi kaybettik. özlemedik mi?

So both motherless.

Yani ikisi de annesiz.

So six months ago, six months ago, Steve lost his mum.

Yani altı ay önce, altı ay önce Steve annesini kaybetti.

And here we are six months later also talking about my mum.

Ve burada altı ay sonra annem hakkında da konuşuyoruz.

But I think.

Ama bence.

I think with your mother it was a little different because it was centred.

Bence annenle biraz farklıydı çünkü merkezlenmişti.

Yes, it was relatively sudden.

Evet, nispeten ani oldu.

So a bit more of a shock

Yani kendin için biraz daha şok

for yourself.

.

Of course we've had a few sort of false alarms when we thought your mother was

Elbette, annenizin temelde ölüm döşeğinde olduğunu düşündüğümüzde birkaç çeşit yanlış alarm aldık

basically on a deathbed, but then she recovered again,

, ama sonra tekrar iyileşti,

which often happens with people with Alzheimer's.

bu genellikle Alzheimer hastalarında olur.

But yes, sad day for both of us, really.

Ama evet, ikimiz için de üzücü bir gün, gerçekten.

But we want to be cheered up. Yes.

Ama neşelenmek istiyoruz. Evet.

Well well, this is where I want to thank you.

Pekala, burası sana teşekkür etmek istediğim yer.

Now, if you are lucky enough to have someone in your life, a friend

Şimdi, hayatınızda biri, bir arkadaşınız

or maybe a relative or maybe a partner, someone

veya belki bir akrabanız veya belki bir partneriniz, yanınızda olan biri olacak kadar şanslıysanız,

who is there for you, all I can say is you are very lucky.

söyleyebileceğim tek şey çok şanslısınız.

And I feel that I'm lucky because I have Steve, who was really, really good.

Ve gerçekten çok iyi olan Steve'e sahip olduğum için kendimi şanslı hissediyorum .

And last night, as you were with me, Mr.

Ve dün gece, benimle olduğunuz gibi, Bay

Duncan. Yes.

Duncan. Evet.

Like once again last night we went out.

Dün gece yine olduğu gibi dışarı çıktık.

Now, I didn't feel like going out, but Mr.

Dışarı çıkmak içimden gelmiyordu ama Bay

Steve is in a show and I couldn't resist.

Steve bir şovda ve ben karşı koyamadım.

I thought, No, I'm going to do it.

Hayır, yapacağım, diye düşündüm.

I'm going to go and see Mr.

Gidip Bay

Steve in his show, because you put a lot of work into it because you had to do it all very quickly.

Steve'i şovunda göreceğim çünkü çok emek harcadınız çünkü her şeyi çok çabuk yapmanız gerekiyordu.

I did for this one.

Bunun için yaptım.

And I have to say, it was a wonderful experience.

Ve söylemeliyim ki, harika bir deneyimdi.

I came away feeling really happy.

Gerçekten mutlu hissederek ayrıldım.

I had a smile on my face, Mr.

Yüzümde bir gülümseme vardı,

Steve said, You had a big smile and it was fun seeing Steve perform.

dedi Bay Steve, Kocaman bir gülümsemen vardı ve Steve'in performansını izlemek eğlenceliydi.

We might have a little look at this now.

Şimdi buna biraz göz atabiliriz.

Would you like to see Mr.

Bay

Steve performing on the stage?

Steve'in sahnede performans sergilediğini görmek ister misiniz?

By the way, we are looking at anniversaries today

Bu arada bugün yıldönümlerine bakıyoruz

because for me it is a big anniversary as well.

çünkü benim için de büyük bir yıl dönümü.

Everything is happening today on the 19th of March,

19 Mart'ta bugün her şey oluyor,

everything, all sorts of things are going on.

her şey, her şey oluyor.

We have anniversaries, but last night we went to see Mr.

Yıldönümlerimiz var ama dün gece Bay Steve'i görmeye gittik,

Steve in a very unusual place, a very strange place.

çok alışılmadık bir yer, çok garip bir yer.

It used to be the place where Mr.

Bay

Steve was performing last night, used to be a court house,

Steve'in dün gece sahne aldığı yerdi, adliye binasıydı

and all of the original fittings are still there.

ve tüm orijinal donanımlar hala orada.

So the court house still actually exists, even though it's not used anymore.

Yani adliye binası artık kullanılmasa da fiilen varlığını sürdürüyor.

I think they often use it for weddings.

Düğünlerde sıklıkla kullandıklarını düşünüyorum. İşte

So there it is.

orada.

So, so I arrived early with Mr.

Bay Steve ile erken geldim

Steve and you can see there are a few of this.

ve bundan birkaç tane olduğunu görebilirsiniz.

Brian may look from Queen.

Brian, Queen'den görünebilir.

Isn't that nice? It's very nice that Brian May came.

Bu hoş değil mi? Brian May'in gelmesi çok güzel.

Is that

Bu

and you might spot Mr.

ve Bay Steve'i fark edebilirsiniz Ne

Steve Sadly I can't play the sound because of well you know

yazık ki sesi çalamıyorum çünkü

copyright strikes and all of that on YouTube but there is Steve singing.

telif hakkı ihtarlarını ve bunların hepsini YouTube'da biliyorsunuz ama Steve şarkı söylüyor.

But I must admit the building that you performed in

Ama itiraf etmeliyim ki performans sergilediğiniz bina

was very unusual because it was standing on stilts.

çok sıra dışıydı çünkü sütunlar üzerinde duruyordu.

Yes, it was raised above the ground.

Evet, yerden yüksekteydi.

And there he is looking so happy.

Ve orada çok mutlu görünüyor.

And I have to say, your smile last night.

Ve söylemeliyim ki, dün geceki gülüşün. İşte

There it is.

burada.

It made it really warmed my heart.

Kalbimi gerçekten ısıtmasını sağladı.

So. Yes.

Bu yüzden. Evet.

So the first half just those other people know the first half is was a concert.

Yani ilk yarı, sadece diğer insanların ilk yarının bir konser olduğunu bildiği. Bu

So we were in I was wearing a black shirt.

yüzden içerideydik, siyah bir gömlek giyiyordum.

The second half was Gilbert and Sullivan.

İkinci yarı Gilbert ve Sullivan'dı.

Trial by jury. Everybody knows that.

Jüri tarafından deneme. Bunu herkes biliyor.

So it's a very short play as well, a very short performance, 40 minutes hence.

Yani aynı zamanda çok kısa bir oyun, çok kısa bir performans, 40 dakika sonra.

And strangely enough, it is all about

Ve garip bir şekilde, her şey

somebody now being sued,

şu anda birilerinin dava edilmesiyle ilgili ki bu

which is an interesting concept.

ilginç bir kavram. Ben de bundan

So that's what I was going to mention.

bahsedecektim.

The strange thing is this is an old courthouse

Tuhaf olan şu ki burası eski bir adliye binası

and this part of the show was set in a courtroom.

ve gösterinin bu kısmı bir mahkeme salonunda geçiyordu.

So I thought that was amazing.

Bu yüzden bunun harika olduğunu düşündüm.

Yes. And yeah, that's in the court.

Evet. Ve evet, bu mahkemede.

And it strangely enough, the court case is about

Ve garip bir şekilde, dava

somebody who

was supposed to get married to a lady.

bir bayanla evlenmesi gereken biri hakkında.

And so they got engaged

Ve böylece nişanlandılar

and then he broke off the engagement.

ve sonra nişanı bozdu.

Naughty.

And up until the 1970s,

Yaramaz.

Ve 1970'lere kadar

you a woman could sue

bir kadın,

the man if she broke off an engagement.

bir nişanı bozarsa erkeği dava edebilirdi.

Oh, I said you were allowed because you'd sort of promised that you were going to marry this girl.

Oh, sana izin verildiğini söyledim çünkü bu kızla evleneceğine söz vermiştin.

You were engaged.

nişanlıydın

But if a man was to break it off, the woman could take the man to court.

Ama bir erkek bozarsa, kadın erkeği mahkemeye verebilirdi.

And for compensation for damages.

Ve zararın tazmini için.

So that's quite interesting.

Bu oldukça ilginç.

So if you promise yourself to someone and say, I will

Yani birine söz verip seninle

marry you, it's a sort of contract.

evlenirim dersen bu bir çeşit sözleşmedir.

It was less like a like a contract almost.

Neredeyse bir sözleşme gibi değildi.

And until I think it was 1970, even in this country,

Ve sanırım 1970 yılına kadar, bu ülkede bile,

if a marriage is broken off by the man, then the woman could sue for damages.

bir evliliği erkek bozarsa, o zaman kadın tazminat davası açabilirdi.

Credit financial compensation doesn't happen now.

Kredi maddi tazminat şimdi olmuyor.

And this was written about 1870. This particular

Ve bu 1870'lerde yazılmıştı. Bu

and I had to dress up to look young,

ve ben genç görünmek için giyinmek zorundaydık, bu

hence me wearing that particular outfit.

yüzden ben o kıyafeti giydim.

Normally he's in a smart suit, but we decided to do it some kind of kind of tell

Normalde şık bir takım elbise giyer ama biz provalardan birine ne

a story about when you turned up for the one of the rehearsals.

zaman geldiğiniz hakkında bir tür hikaye anlatmaya karar verdik .

They didn't recognise you.

Seni tanımadılar.

They thought you were some young person.

Senin genç biri olduğunu düşündüler.

Yes, it was.

Evet öyleydi.

Obviously, if I went to a normal rehearsal board,

Açıkçası, eğer normal bir prova kuruluna gidersem,

they think, you know, you're probably in your fifties or something.

bilirsin, muhtemelen ellili yaşlarında falansın diye düşünürler.

Turn up with a with a baseball cap on and an A sports top.

Bir beyzbol şapkası ve bir A spor üst ile gelin.

And suddenly.

Ve aniden.

Whereas Steve we can't start yet.

Oysa Steve henüz başlayamayız.

He's not here yet.

Henüz burada değil.

I'm here because I hadn't seen you because I didn't Didn't this group didn't know me.

Buradayım çünkü seni görmedim çünkü görmedim Bu grup beni tanımıyordu.

I didn't join them two weeks ago.

İki hafta önce onlara katılmadım.

I said, So Steve, what Steve actually did was step in

Dedim ki, Steve, Steve'in gerçekte yaptığı,

because one of their members had I had had dropped out.

üyelerinden biri bıraktığım için devreye girmekti.

He couldn't do the show.

Gösteri yapamadı.

So Steve very kindly offered to step in

Bu yüzden Steve çok nazikçe

to that man's place in his stead, because I Yes, because I've done this role before.

onun yerine o adamın yerine geçmeyi teklif etti, çünkü ben Evet, çünkü bu rolü daha önce oynadım.

This was in Bridgnorth, a town called Bridgnorth,

Bu, Bridgnorth adlı bir kasaba olan Bridgnorth'taydı ve

which is only 20 minutes drive from much Wenlock.

Wenlock'tan arabayla sadece 20 dakika uzaklıktadır.

So you can look that up if you wanted to look up Bridgnorth town hall

Bridgnorth belediye binasına bakmak isterseniz buna bakabilirsiniz

or yes, if you were interested, you would be able to see this fairly unique building.

veya evet, eğer ilgileniyorsanız, bu oldukça benzersiz binayı görebilirsiniz.

There's only two of its kind, I think in the UK where it's built on stilts,

Türünün sadece iki tanesi var, sanırım İngiltere'de direkler, beton direkler üzerine inşa edildi

concrete stilts and the cars can go underneath.

ve arabaların altına girebiliyor.

But the strange thing is the stairs going in

Ama garip olan şey, içeri giren merdivenler

are dreadful, they are really steep.

korkunç, gerçekten dik.

And we did notice yesterday as we were leaving, a lot of the elderly

Ve dün fark ettik ki , biz çıkarken seyircilerin büyük bir kısmı

members of the audience were having

a great deal of trouble getting down the stairs.

merdivenlerden inmek için büyük bir sorun yaşıyordu. Dürüst olmak gerekirse

I don't know how they got up the stairs, to be honest, Steve,

merdivenlerden nasıl çıktıklarını bilmiyorum Steve

but when they were coming down, a lot of them were really struggling.

ama aşağı inerken çoğu gerçekten mücadele ediyordu.

So I would say that it is not

Bu yüzden

a very disabled, friendly though.

çok engelli, arkadaş canlısı olmadığını söyleyebilirim.

The buildings hundreds of years old and there was only one toilet,

Binalar yüzlerce yıllık ve tek tuvalet olduğu için

so there were long queues for the toilets.

tuvaletler için uzun kuyruklar oluştu.

And I remember, yes, on Friday night was the opening night, the first performance.

Ve hatırlıyorum, evet, Cuma gecesi açılış gecesiydi, ilk performans.

And I needed to go to the toilets in the break room and I couldn't get in.

Ve dinlenme odasındaki tuvaletlere gitmem gerekiyordu ve ben giremedim.

They had to. We had to wait.

Onlar gitmek zorundaydı. Beklemek zorundaydık. Bara başlamadan önce

They had to wait for me to get to the toilet before they could start the bar.

tuvalete gitmemi beklemek zorunda kaldılar .

If I said, Oh, you can't start yet. I need the toilets.

Oh, henüz başlayamazsın, dersem. Tuvalete ihtiyacım var.

That wasn't because it was last night. Somebody had to.

Dün gece olduğu için değildi. Biri zorundaydı.

Yes, last night we were held up because one toilet and it was about 200 people there.

Evet, dün gece bir tuvalet yüzünden alıkonulduk ve orada yaklaşık 200 kişi vardı.

So it was quite a Well, that's the other thing I couldn't get over

Yani oldukça iyiydi,

how many people were there and it was such a good performance.

orada kaç kişinin olduğunu anlayamadığım diğer şey de buydu ve çok iyi bir performanstı.

And you've never performed with this group before, is that right?

Ve daha önce bu grupla hiç performans sergilemedin, değil mi ?

That's correct.

Bu doğru.

I knew one or two of the people in it, but I didn't perform with them before.

İçindeki bir veya iki kişiyi tanıyordum ama onlarla daha önce performans sergilemedim.

So it's interesting that Steve joined in with this group.

Steve'in bu gruba katılması ilginç.

He didn't really know and it was such a lot of fun

Gerçekten bilmiyordu ve çok eğlenceliydi

and I was feeling unhappy.

ve ben mutsuz hissediyordum.

I was feeling a little down after Thursday's event

Perşembe günkü olaydan sonra kendimi biraz moralim bozuktu

and it scared me no end.

ve bu beni hiç korkutmadı.

It was it was very infectious.

Çok bulaşıcıydı.

The whole the whole atmosphere, the performance and seeing Steve on the stage

Tüm atmosfer, performans ve Steve'i sahnede

dancing and jumping around, what more could you want?

dans ederken ve zıplarken görmek, daha ne isteyebilirsiniz ki?

And I remembered everything.

Ve her şeyi hatırladım.

I didn't forget the No, forget it as well.

Hayır'ı unutmadım, sen de unut.

I forgot one little thing.

Küçük bir şeyi unuttum.

You might not have noticed though, but I think I think your voice is is really improved.

Yine de fark etmemiş olabilirsiniz ama bence sesiniz gerçekten gelişmiş.

It was really nice, but I am paying for lessons.

Gerçekten güzeldi ama ders için para ödüyorum.

So you should be doing something.

Yani bir şeyler yapıyor olmalısın.

A lot of people are saying condolences for your

Pek çok insan senin için annen için başsağlığı diliyor

for your mother.

. Aslında siz bahsetmeden önce

My wife was the first person to say it before you even mentioned it, in fact.

bunu söyleyen ilk kişi karımdı . Bay Duncan'a gönderdiğiniz

So thank you for all your lovely messages that you've sent to Mr.

tüm güzel mesajlarınız için teşekkür ederim

Duncan.

.

And I was going to say something else then.

Ve o zaman başka bir şey söyleyecektim.

Yes, we've got some new people on as well, Mr. Duncan.

Evet, aramıza yeni kişiler de katıldı Bay Duncan.

Oh, hello. And we've got asthma

Oh merhaba. Ve Pakistan'dan astım hastasıyız

from Pakistan.

.

Hello.

Declaring this is his first time on the live stream.

Merhaba.

Bunu canlı yayında ilk kez ilan ediyor.

Hello, Asma.

Merhaba Esma.

So welcome to you.

O halde hoş geldiniz.

Hope you're enjoying it so far.

Umarım şimdiye kadar eğlenmişsinizdir.

And we've got the somebody who's calling themselves the Incredible Hulk.

Ve kendine İnanılmaz Hulk diyen biri var.

Well, they might be like my brother.

Kardeşim gibi olabilirler.

You just just don't get too angry if we make you angry today.

Sadece bugün seni kızdırırsak çok kızma.

Please don't.

Lütfen yapma.

Please don't tear off your clothes and run around the neighbourhood.

Lütfen kıyafetlerinizi yırtıp mahallede koşmayın.

Alibaba is on as well.

Alibaba da devrede.

Who said that from Vietnam?

Bunu Vietnam'dan kim söyledi?

I've known you since 2008. Wow.

Seni 2008'den beri tanıyorum. Vay canına.

So, yeah, we'll be talking about anniversaries in a minute.

Evet, birazdan yıldönümlerinden bahsediyor olacağız.

Yes, because, well, first of all, today, the 19th of March,

Evet, çünkü, her şeyden önce, bugün, 19 Mart,

I don't know why, but everything seems to have come together today.

neden bilmiyorum ama bugün her şey bir araya gelmiş gibi.

All of these anniversaries.

Bütün bu yıldönümleri.

So let's just say it is the 19th of March.

19 Mart diyelim.

It is Mother's Day. Yes. Mothering Sunday.

Anneler Günü. Evet. Annelik Pazarı.

It's also the anniversary of the beginning of the Iraqi war.

Aynı zamanda Irak savaşının başlamasının yıldönümü.

It's the day when the US and the coalition bombed Baghdad.

ABD ve koalisyonun Bağdat'ı bombaladığı gün .

It's also the day on the same day that happened, by the way, 20 years ago.

Aynı zamanda, bu arada, 20 yıl önce olan aynı gün.

I got on an aeroplane and went to China to work

Bir uçağa bindim ve çalışmak için Çin'e gittim

and I stayed there for a few years working as an English teacher.

ve orada birkaç yıl İngilizce öğretmeni olarak çalıştım.

So on this very day, I don't know why, but everything seems to have come together

İşte tam da bu gün, neden bilmiyorum ama sanki

like a meeting,

bir karşılaşma,

an intersection point, a conflagration.

bir kesişme noktası, bir yangın gibi her şey bir araya geldi.

Is that the words? I don't know, I'm not quite sure.

Sözler bu mu? Bilmiyorum, pek emin değilim.

But the conflagration, I think of the evidence that can correct.

Ama yangını düzeltebilecek kanıtlar düşünüyorum.

Let's move.

I said, is cherry blossom behind, isn't Kristina asked.

Haydi gidelim.

Arkasında kiraz çiçeği var mı dedim, Kristina sormadı mı?

Yes, And Jimmy's asked.

Evet, Ve Jimmy sordu.

Yes, it's cherry blossom.

Evet, kiraz çiçeği.

It's real.

By the way, that's out of the window right now.

Bu gerçek.

Bu arada, bu şu anda pencereden dışarı.

And it's windy.

Ve rüzgarlı.

We've got a bit of wind, but it's quite mild, to be honest with you.

Biraz rüzgarımız var ama dürüst olmak gerekirse oldukça hafif.

It's not it's not exactly cold.

Tam olarak soğuk değil.

And yes, that is the the cherry blossom that has come out over the past two or three days.

Ve evet, bu son iki üç gün içinde açan kiraz çiçeği.

And I couldn't resist having it as the background apparently is cold in Italy.

Ve görünüşe göre İtalya'da arka plan soğuk olduğu için buna karşı koyamadım . Bu

So it's very warm here.

yüzden burası çok sıcak.

It's about 12 degrees outside or something like that.

Dışarısı yaklaşık 12 derece veya onun gibi bir şey.

I mean, I've been out in the garden in a T-shirt, so we're having better weather,

Yani, bir tişörtle bahçeye çıktım, bu yüzden havanın

by the sounds of it, than Italy.

sesine bakılırsa İtalya'dan daha iyiyiz.

And where Claudia is it? So they're having a storm.

Ve Claudia nerede? Yani bir fırtına geçiriyorlar.

Hello, Claudia. When is Aries? So

Merhaba Claudia. Koç burcu ne zaman? Yani

there's all sorts of things going on all over the place.

her yerde her türlü olay oluyor.

So yeah, a place at the moment that is hot

Yani evet, şu anda sıcak olan bir yer

is Spain, apparently is Spain.

İspanya, görünüşe göre İspanya.

Can you believe it?

Buna inanabiliyor musun?

I think it's 16 years since Spain

Sanırım İspanya'nın

or parts of Spain had any heavy rainfall.

veya İspanya'nın bazı bölgelerinin şiddetli yağmur yağmasının üzerinden 16 yıl geçti.

So the drought that is going on at the moment in Spain has been been going on for a long time.

Yani şu anda İspanya'da devam eden kuraklık uzun süredir devam ediyor.

And there was a very interesting news report

Ve geçen gece bununla ilgili çok ilginç bir haber vardı

the other night talking about this, how all of the reservoirs and all of the water levels

, tüm rezervuarların ve içme suyunun depolandığı yerlerin tüm su seviyelerinin nasıl

of where where the drinking water is stored has has dropped.

düştüğü.

I think it's about 25%

Bence bu yaklaşık %25

less water, which doesn't sound like a lot, but it is a lot

daha az su, ki bu çok fazla gibi gelmiyor, ama

when you go for the whole total of all of the water that is there for drinking.

içmek için orada bulunan tüm suyun tamamına baktığınızda çok fazla.

So imagine that here if we suddenly lost

Yani burada bir anda

25% of all of our water to drink.

tüm suyumuzun %25'ini içmek için kaybettiğimizi hayal edin.

So. So, hello, Spain. We are thinking about you.

Bu yüzden. Merhaba, İspanya. Seni düşünüyoruz.

We will try our best to send

some of our British rain to you.

İngiliz yağmurumuzun bir kısmını size göndermek için elimizden gelenin en iyisini yapacağız.

We will try our best.

En iyisini yapmayı deneyeceğiz.

Well, uh, interesting.

Şey, ilginç.

You left Mr. Duncan. Yes.

Bay Duncan'ı terk ettin. Evet.

I forgot what we were going to say.

Ne söyleyeceğimizi unuttum.

My brains got blank.

Beynim boşaldı.

I'm so.

Ben de öyle. Şu anda

I'm so tuned into into singing music at the moment is about the only thing I can remember.

şarkı söylemeye o kadar düşkünüm ki, hatırlayabildiğim tek şey bu.

Can I say hello to semi Hello.

Yarı Merhabaya merhaba diyebilir miyim?

Semi semi Bozkurt.

Yarı yarı Bozkurt.

Who says you had a close friend in China.

Çin'de yakın bir arkadaşın olduğunu kim söyledi?

Well I had a quite a few close friends.

Pekala, epeyce yakın arkadaşım vardı.

Is that right, Mr. Duncan? Yes.

Bu doğru mu, Bay Duncan? Evet.

You went for a pizza, you went to Pizza Hut with them and he was Mr.

Pizza yemeye gittin, onlarla Pizza Hut'a gittin ve o Bay

Jang. Mr. Jang way? Yes.

Jang'dı. Bay Jang yolu? Evet.

Oh, well, he is now living in Australia

Ah, o şimdi Avustralya'da yaşıyor

and he has a successful career working in a hospital.

ve bir hastanede çalışarak başarılı bir kariyere sahip.

So now he is a fully trained nurse and he works in Melbourne.

Yani şimdi tam eğitimli bir hemşire ve Melbourne'da çalışıyor.

So he lives there now.

Yani şimdi orada yaşıyor.

So a long way from China and that's where he lives right now. So.

Çin'den çok uzakta ve şu anda yaşadığı yer orası. Bu yüzden.

So yes, well remembered.

Yani evet, iyi hatırladım.

There is a video of myself in China having a pizza

Çin'de

with my friend Wilfred or Winifred.

arkadaşım Wilfred veya Winifred ile pizza yerken çekilmiş bir videom var.

Is he like to be known Zhang Wei?

Zhang Wei olarak bilinmek istiyor mu?

And he was also the person who helped me when I was filming

Ayrıca 2006'da

some of my very early videos in China

Çin'deki çok eski videolarımın bazılarını çekerken bana yardım eden kişiydi.

way back in 2006.

But remember, in 2003, it's very strange.

Ama unutmayın, 2003'te bu çok garipti.

Steve In 2003 there was no social media.

Steve 2003 yılında sosyal medya yoktu.

It did not exist in any form.

Herhangi bir biçimde mevcut değildi.

Isn't it strange?

Bu garip değil mi?

Even in 2008 it didn't exist? Yes.

2008'de bile yoktu? Evet.

Most we often think that social media

Çoğumuz sosyal medyanın

was around for a very long time, but in 2003 there was nothing.

çok uzun süredir var olduğunu düşünürüz, ancak 2003'te hiçbir şey yoktu.

There was no YouTube, there was no Facebook,

YouTube yoktu, Facebook yoktu,

there is no Instagram there.

orada Instagram yoktu.

There was definitely no Twitter and there was no Tik Tok.

Kesinlikle Twitter yoktu ve Tik Tok yoktu.

Definitely.

Kesinlikle. Yani

I mean, yes, because this has come up recently, because if one or two

, evet, çünkü bu son zamanlarda ortaya çıktı, çünkü bir veya iki

if you follow the financial news, I'm only going to do this briefly. Mr.

finans haberini takip ederseniz, bunu sadece kısaca yapacağım. Bay

Duncan, you might have noticed there's been a few bank

Duncan,

failures recently which is causing some concern.

son zamanlarda bazı endişelere neden olan birkaç banka iflası olduğunu fark etmişsinizdir.

I think Silicon Valley Bank,

Sanırım Silikon Vadisi Bankası,

they're beginning to think that there is another problem

in the banking sector like there was in 2008, maybe possibly another crisis.

bankacılık sektöründe 2008'de olduğu gibi başka bir sorun olduğunu, belki de başka bir kriz olduğunu düşünmeye başlıyorlar.

That's a surprise. Yes.

Bu bir sürpriz. Evet.

So what but what they're saying is that because of social media

now in back in 2008,

2008'de şimdi sosyal medya yüzünden,

if you wanted to get your money out of a bank, which is what happened, then, people got scared.

paranızı bir bankadan çekmek isterseniz, olan oldu, o zaman insanlar korktu.

They're going to lose all their money because the banks were going to fold.

Tüm paralarını kaybedecekler çünkü bankalar kapanacaktı.

Then you had to physically go into the bank.

O zaman fiziksel olarak bankaya gitmeniz gerekiyordu.

So you saw lots of people queuing up to go and get their money out.

Yani birçok insanın gidip paralarını almak için sıraya girdiğini gördünüz.

But it's happening.

Ama oluyor.

But these banks have literally been failing almost overnight recently because people can now

Ancak bu bankalar son zamanlarda neredeyse bir gecede iflas ediyor çünkü insanlar artık

get on social media and say, look, have you got money in this bank?

sosyal medyaya girip, bak, bu bankada paran var mı?

I'll get it out if I were you.

Ben olsam çıkarırım.

And then what can happen is you can transfer money now instantly on an app on your phone.

Ve sonra telefonunuzdaki bir uygulama üzerinden anında para aktarabilirsiniz.

Well, yes, I couldn't do that in 2000.

Evet, 2000'de bunu yapamadım.

So everyone suddenly tries to draw their money out.

Yani herkes birdenbire parasını çekmeye çalışıyor.

And these crises, you know, people are a bit worried about it at the moment.

Ve bu krizler, bilirsiniz, insanlar şu anda bu konuda biraz endişeli.

So that was in 2000 and 8008 with no social media.

Yani 2000 ve 8008'de sosyal medya yoktu.

I couldn't believe that.

Buna inanamadım.

I think now I'm going I'm going to slightly correct you, Steve.

Sanırım şimdi gidiyorum, seni biraz düzelteceğim Steve.

Yeah, it's just a little bit.

Evet, sadece birazcık.

But Facebook did exist in 2008, okay.

Ama Facebook 2008'de vardı, tamam mı?

But it wasn't it wasn't the big monster that it is now.

Ama şimdi olduğu büyük canavar değildi.

And of course, there was still no Twitter in 2008.

Ve tabii ki 2008'de hala Twitter yoktu.

I think all of these things were in the early stages.

Bence tüm bunlar ilk aşamalardaydı.

But yes, you're right.

Ama evet, haklısın.

And of course, one of the big the big I suppose you could call this

Ve tabii ki, büyüklerden biri, sanırım buna

an evolution is going from physical

bir evrim diyebileceğiniz en büyük şeylerden biri, fizikselden

to digital, which of course means that

dijitale geçiştir, bu da elbette

instead of queuing outside the door of your local bank,

yerel bankanızın kapısının önünde sıraya girmek yerine

you can now just go online very quickly and withdraw your money.

artık çok hızlı bir şekilde çevrimiçi olabileceğiniz anlamına gelir ve paranı çek

And that's what lots of people were doing last week.

Geçen hafta birçok insanın yaptığı da buydu.

So one or two banks at the moment are all having difficulties.

Yani şu anda bir veya iki bankanın hepsi zorluk yaşıyor.

I think it's not quite as bad, though.

Yine de o kadar da kötü olmadığını düşünüyorum.

They're saying it's not as bad as not saying it.

Söylememek kadar kötü olmadığını söylüyorlar. O

They're saying it's not as bad, but there's another bank in Switzerland, Credit Suisse.

kadar kötü olmadığını söylüyorlar ama İsviçre'de başka bir banka var, Credit Suisse.

I'm trying to kind of just say it's not as bad as 2008.

2008 kadar kötü olmadığını söylemeye çalışıyorum.

Not yet. So we're not here?

Henüz değil. Yani burada değil miyiz?

No, I'm just trying to stop doing what you were just talking about.

Hayır, sadece az önce bahsettiğin şeyi yapmayı bırakmaya çalışıyorum.

So we're not here to cause panic.

Yani paniğe neden olmak için burada değiliz.

By the way, please don't blame us.

Bu arada, lütfen bizi suçlama.

If any more banks go under over the next 24 hours and they blame us, it's not our fault.

Önümüzdeki 24 saat içinde daha fazla banka batarsa ve bizi suçlarlarsa, bu bizim suçumuz değil.

So this is not like 2008.

Yani bu 2008 gibi değil.

Can I just make that clear, Rob? In case anyone not.

Bunu açıklığa kavuşturabilir miyim, Rob? Kimsenin olmaması durumunda.

Yeah. Yeah.

Evet. Evet.

Is anybody from Switzerland watching today?

Bugün İsviçre'den izleyen var mı?

Because you don't.

Çünkü yapmıyorsun.

The last place you expect a bank to have problems is in Switzerland because you think of Switzerland

Bir bankanın sorun yaşamasını bekleyeceğiniz en son yer İsviçre'dir çünkü İsviçre'nin

as being this very conservative, solid rule following rules.

çok muhafazakar, kurallara bağlı, katı bir kural olduğunu düşünüyorsunuz.

Everybody is very conforming, everything's very conservative.

Herkes çok uyumlu, her şey çok muhafazakar.

You wouldn't imagine that a bank in Switzerland

İsviçre'deki bir bankanın

would have a financial problem, but it has been having problems for a number of years.

finansal bir sorun yaşayacağını tahmin edemezsiniz, ancak birkaç yıldır sorunlar yaşıyor.

And very delicious chocolate.

Ve çok lezzetli çikolata.

Very delicious chocolate. Yeah.

Çok lezzetli çikolata. Evet.

So that's, you know, if if that goes and that would be good anyway.

Yani bu, bilirsiniz, eğer giderse ve yine de iyi olur.

But it's not.

Ama değil.

Yeah. Again, we're not, you know, we're not fine.

Evet. Yine, biz, bilirsin, biz iyi değiliz.

Okay. So Steve.

Tamam aşkım. Yani Steve.

Yes, this is, this is the moment where we stop talking about that subject

Evet, bu, bu konu hakkında konuşmayı bıraktığımız an

because we are we know nothing about it and we are we're not experts.

çünkü biz bu konuda hiçbir şey bilmiyoruz ve biz uzman değiliz.

So please don't panic to please don't get just hear people now.

Bu yüzden lütfen paniğe kapılmayın, lütfen insanları şimdi duyun.

Well, tapping on the bank and listen to us, really.

Pekala, bankaya dokunup bizi dinleyin, gerçekten.

I mean, please don't listen to us with that.

Demek istediğim, lütfen bununla bizi dinleme.

So say no, panic is on for a while, but

Yani hayır deyin, bir süre panik var ama

we can't stay because it's got Internet problems.

kalamayız çünkü internet sorunları var.

Yes. Okay.

Evet. Tamam aşkım.

So we welcome you here.

Bu yüzden sizi burada ağırlıyoruz.

For how? Even if it's only briefly. Mm hmm.

nasıl için? Kısa süreli de olsa. Hmm.

So enjoy the rest of your day, does it?

Öyleyse günün geri kalanının tadını çıkar, öyle mi?

Everybody asks. You must stay.

Herkes sorar. kalmalısın

I want Tom says Tom Rock says he's going to the bank to draw all his money out.

Tom'un, Tom Rock'ın tüm parasını çekmek için bankaya gideceğini söylemesini istiyorum.

Yes, Well, you joke about this, though. Good.

Evet, ama bu konuda şaka yapıyorsun. İyi.

But Steve's joking about this, and this is what happened in 1997 with with Asia.

Ama Steve bu konuda şaka yapıyor ve 1997'de Asya'da olan buydu.

In Asia, when the Asia banking system collapsed, it was one person.

Asya'da, Asya bankacılık sistemi çöktüğünde, bu bir kişiydi.

Do you remember George Soros started speculating

George Soros'un Asya bankacılık sistemi hakkında spekülasyon yapmaya başladığını hatırlıyor musunuz?

about the the Asian banking system.

And then everyone started pulling all of their money out of out of Asia.

Ve sonra herkes tüm parasını Asya'dan çekmeye başladı .

And then the next day it was it was collapsing all around everyone. Yes.

Ve ertesi gün herkesin etrafında çöküyordu. Evet.

So so it is it is true.

Yani bu doğru.

You have to especially in this modern day and age, you have to be very careful

Özellikle bu modern gün ve çağda,

what you say when you're influencing people to do things.

insanları bir şeyler yapmaları için etkilerken ne söylediğinize çok dikkat etmelisiniz.

Yes. And the other Bruno makes a comment about

Evet. Diğer Bruno ise çeşitli bankalar hakkında bir yorum yapıyor

a about various banks.

.

Of course, what you know, what people don't realise and I didn't realise this,

Tabii ki, bildiğiniz, insanların anlamadığı ve benim de anlamadığım şey,

is that you think a bank banks lent loan out money.

bir bankanın bankalara borç para verdiğini zannetmeniz.

They they make money from loaning out money. So they get.

Borç vererek para kazanıyorlar. Böylece alırlar.

But you think that they would have and people put their savings in there

Ama yapacaklarını düşünürsünüz ve insanlar birikimlerini oraya koyarlar,

so you would think a bank would always have enough money in reserve.

böylece bir bankanın her zaman yedekte yeterli parası olacağını düşünürsünüz.

Is that, is that called liquidity?

Buna likidite mi denir?

Yes. Well not quite that you would you, you would think that a bank say

Evet. Pekala, tam olarak öyle değil, bir bankanın sizin

all the people that save money in a by you would think that if they wanted their money back,

tarafınızdan para biriktiren tüm insanların paralarını geri isteseler,

if you wanted your money back you would think that they would have plenty of,

paranızı geri isteseler, bol bol sahip olacaklarını düşüneceklerini söyleyeceğini düşünürsünüz. ,

you know, notes in the back somewhere in a big vault to pay everybody back.

bilirsin, arkada bir yerlerde büyük bir kasada herkese borcunu ödemek için notlar.

But that's not how banking works, apparently, is it?

Ama görünüşe göre bankacılık böyle çalışmıyor, değil mi?

No, they never have.

Hayır, asla sahip olmadılar.

They only have a practical fractional reserve banking.

Sadece pratik bir kısmi rezerv bankacılığına sahipler.

So they only have they only keep a fraction of money in deposits

Bu yüzden, geri ödemek için paranın yalnızca bir kısmını mevduatta tutuyorlar

to pay back because they never expect everybody wants all their money back at once.

çünkü asla herkesin tüm parasını bir kerede geri istemesini beklemiyorlar.

No, I would imagine on an average day that's a little bit like if you run a shop,

Hayır, ortalama bir günde, bir dükkan işlettiğinizde,

you have a very good weekend and then everyone comes back to the shop to return all of the goods.

çok iyi bir hafta sonu geçirdiğinizi ve ardından herkesin tüm malları iade etmek için dükkana geri geldiğini hayal ediyorum.

And then suddenly your following week

Ve sonra aniden sonraki haftanız bir

will be nothing.

hiç olacak. Hiçbir

You will have no profit whatsoever because it will cause a huge dent.

kârınız olmayacak çünkü büyük bir göçüğe neden olacak. Demek

So that thing you weren't expecting.

beklemediğin o şey.

So I suppose it's similar to that, but no.

Sanırım buna benzer, ama hayır.

Well, you could at least pay those people back for bringing the money back.

En azından o insanlara parayı geri getirdikleri için ödeme yapabilirsin.

But if everybody in any bank anywhere, what if everybody wants all their money back?

Ama herhangi bir bankadaki herkes herhangi bir yerdeyse, ya herkes tüm parasını geri isterse?

The banks never have enough money in reserve.

Bankaların rezervlerinde hiçbir zaman yeterli para yoktur.

Yes, that's it.

Evet, bu o.

And they hold a lot of deposits in in

Ve

what's the word I'm looking for in government bonds.

devlet tahvillerinde aradığım kelimede çok fazla mevduat tutuyorlar.

And they can't just cash those in at the moment.

Ve şu anda bunları nakde çeviremezler.

Bonds have dropped in value anyway.

Tahvillerin değeri zaten düştü.

So this is telling you what's happened to that.

Yani bu sana ona ne olduğunu anlatıyor.

I mean, but I'm just saying that you would think that you would be able to get your money back,

Demek istediğim, sadece paranı geri alabileceğini sandığını söylüyorum

but you can't.

If they don't, they don't have they never had the thing you just said. Yes.

ama alamazsın.

Olmazsa, az önce söylediğin şeye asla sahip olmazlar. Evet.

Literally explaining it again.

Kelimenin tam anlamıyla tekrar açıklıyor.

It's like we're in some sort of loop loaning more money than than than they've got in savings.

Sanki onların birikimlerinden daha fazla borç para veren bir tür döngü içindeyiz .

Once again, there's no panic.

Bir kez daha, panik yok.

Please don't panic.

Lütfen panik yapmayın.

I never used to be like that. It's not all right, Steve.

Ben hiç böyle olmamıştım. Her şey yolunda değil, Steve.

It's not 2008.

2008 değil.

It's not 2008 is 2023

2008 değil, 2023

at this moment in time, everything's not too bad.

şu anda, her şey o kadar da kötü değil. Öyle olsalar

Even though they are.

bile.

They are arresting Donald Trump, apparently on Tuesday.

Görünüşe göre Salı günü Donald Trump'ı tutukluyorlar.

Do you know the other thing I read find out today?

Bugün okuduğum diğer şeyi biliyor musun?

What did you find out today, Steve?

Bugün ne öğrendin, Steve?

That Silicon Valley bank, do you know what they

Şu Silikon Vadisi bankası,

they have literally they have guarantee that everybody

everybody who's got money is going to be paid back.

parası olan herkesin geri ödeneceğini garanti ettikleri şeyin ne olduğunu biliyor musunuz?

Now, normally you're only insured up to a certain amount.

Şimdi, normalde yalnızca belirli bir miktara kadar sigortalısınız.

Okay.

Tamam aşkım.

And after £250,000

Ve 250.000 Sterlin

is you're insured with in America with a bank,

Amerika'da bir bankada sigortalı olduktan sonra,

anything over that,

bunun üzerindeki herhangi bir şey,

then if the bank goes bust, you lose it.

o zaman banka iflas ederse, onu kaybedersiniz.

But they've decided that they're going to give the money back to everybody.

Ama parayı herkese geri vermeye karar verdiler.

And some people, some companies have got billions in there.

Ve bazı insanların, bazı şirketlerin orada milyarları var.

And you know why they're doing it.

Ve bunu neden yaptıklarını biliyorsun.

Tell me, Steve, because a lot of the people

Söyle bana Steve, çünkü

that have deposited money in that bank apparently.

görünüşe göre o bankaya para yatıran birçok insan var.

Oh, wait there a second.

Bir saniye orada bekleyin.

This is not conspiracy theory of conspiracy.

Bu komplo komplo teorisi değil.

No, they they are.

Hayır, onlar.

They are they donate money to political parties.

Siyasi partilere para bağışlıyorlar.

Well, yeah.

İyi evet.

So they're bailing them out.

Yani onları kurtarıyorlar.

Okay, Steve, they've got to stop.

Pekala Steve, durmaları gerekiyor.

It's it's tight.

Bu sıkı.

No, no, no. That say, well, it will leave.

Hayır hayır hayır. Bu, ayrılacağını söylüyor.

That will be true.

Bu doğru olacak.

It will leave that for the rednecks. Yes.

Bunu cahillere bırakacak. Evet.

This is a tape. Mr. Didn't mention a conspiracy theory.

Bu bir kaset. Bey bir komplo teorisinden bahsetmedi.

That's the.

İşte.

Okay, we're not we're not here to do that.

Tamam, biz bunu yapmak için burada değiliz.

I do that because that. Oh, helping out the government.

Bunu yapıyorum çünkü. Ah, hükümete yardım etmek.

Yes. Well, surprise, surprise. Exactly. Yes.

Evet. Sürpriz, sürpriz. Kesinlikle. Evet.

Are you surprised, Steve? Yeah.

Şaşırdın mı Steve? Evet. Görünüşe

Have you heard that apparently people in government as are corrupt?

göre hükümetteki insanların yozlaşmış olduğunu duydunuz mu?

I'm shocked.

Şok oldum.

I don't know about you, but I'm really shocked to find out that Bruno makes a funny comment.

Sizi bilmem ama Bruno'nun komik bir yorum yaptığını öğrenince gerçekten şok oldum.

Is you lend banks your money with virtually no security.

Bankalara paranızı neredeyse hiç teminat olmadan ödünç veriyor musunuz?

But when you go to a bank, they chain their pens to the counter so that you can take them.

Ama bir bankaya gittiğinizde, kalemlerini tezgâha zincirlerler, böylece alırsınız.

Yeah, well, that's true.

Evet, bu doğru.

I think I think Jerry Seinfeld did a bit about that.

Sanırım Jerry Seinfeld bu konuda biraz şey yaptı.

Yes. They can't even give you a pen.

Evet. Sana bir kalem bile veremezler.

Oh, but then that's because people would just keep stealing them.

Oh, ama o zaman bunun nedeni insanların onları çalmaya devam etmesidir.

They would they would probably have a huge loss on pens

that they have to keep giving out all the time or putting on the counter.

Sürekli dağıtmak veya tezgahın üzerine koymak zorunda oldukları kalemlerde muhtemelen büyük bir kayıp yaşarlardı.

So I can understand that anyway. Right.

Yani bunu her şekilde anlayabilirim. Sağ.

We've got to teach something.

Bir şeyler öğretmeliyiz.

I think.

Bence.

I think it's very good that banks are putting their pens

Bence bankaların kalemlerini

on chains, not that they need to nowadays because no one goes into the bank.

zincire vurmaları çok iyi, bugünlerde kimse bankaya girmiyor diye ihtiyaç duymuyorlar.

We don't have a bank now in much Wenlock.

Artık Wenlock'ta bir bankamız yok.

We don't have you. Yeah, we don't even have a bank.

bizde sen yok Evet, bankamız bile yok.

We used to have three banks and much

Eskiden üç bankamız vardı ve bir sürü

Wenlock, Barclays, Lloyds and

Wenlock, Barclays, Lloyds ve

the other one

which I can never remember the name of, but they're all gone now.

adını hiç hatırlayamadığım diğeri, ama şimdi hepsi gitti.

Gone? Yeah. We've got a cashpoint. That's it. Yes.

Gitmiş? Evet. Bankamatik var. Bu kadar. Evet.

If people aren't going to banks anywhere, they're doing it all online or on their mobile phone.

İnsanlar herhangi bir yere bankalara gitmiyorsa, hepsini çevrimiçi veya cep telefonlarından yapıyorlar.

So I don't know how elderly people manage

Bu yüzden yaşlı insanların nasıl idare ettiğini bilmiyorum

because I would imagine that that would have been a good thing for them.

çünkü bunun onlar için iyi bir şey olacağını düşünürdüm.

Or it's okay.

Ya da sorun değil. Bu

It is.

.

It cannot be helped by Penny, stop tapping it.

Penny ona yardım edemez, dokunmayı bırak.

You're getting very, very annoyed.

Çok ama çok sinirleniyorsun.

Oh, no, I'm not.

Hayır, değilim.

Steve has this habit.

Steve'in bu alışkanlığı var.

You can't see this.

Bunu göremezsin.

He has a habit and he just taps his pen up and down while I'm talking to me.

Bir alışkanlığı var ve ben benimle konuşurken kalemini aşağı yukarı tıklatıyor.

And I'm trying to sort of present.

Ve bir şekilde sunmaya çalışıyorum.

And he's like, going,

Ve o, '

Well, it shouldn't be so easily distracted. No.

Eh, dikkati bu kadar kolay dağılmamalı' diyor. Hayır.

Something I discovered recently about banks.

Son zamanlarda bankalar hakkında keşfettiğim bir şey.

Mr. Duncan, if you want to withdraw money now,

Bay Duncan, şimdi para çekmek istiyorsanız,

I need substantial amounts of money.

önemli miktarda paraya ihtiyacım var.

So you want to buy something and you wanted to draw a thousand, but you can't do it online anymore.

Yani bir şey satın almak istiyorsunuz ve bin tane çekmek istiyorsunuz ama artık bunu çevrimiçi yapamazsınız.

Okay?

Tamam aşkım?

You have to do it through the through the app on the phone.

Telefondaki aplikasyon üzerinden yapmanız gerekiyor.

My bank told me they wouldn't let me do it.

Bankam bunu yapmama izin vermeyeceklerini söyledi.

Well, I will tell you why that's so, because they invest

Pekala, bunun neden böyle olduğunu size anlatacağım çünkü

millions and millions in apps.

uygulamalara milyonlarca yatırım yapıyorlar.

All of these banks and all of these big companies, they put lots and lots of money

Tüm bu bankalar ve tüm bu büyük şirketler,

into these phone apps to actually develop them and run them. So.

onları gerçekten geliştirmek ve çalıştırmak için bu telefon uygulamalarına çok ama çok para yatırdılar. Bu yüzden.

So there is someone somewhere who has to operate all of that.

Yani bir yerlerde tüm bunları işletmek zorunda olan biri var .

It's a bit like having a website, but much more expensive.

Bir web sitesine sahip olmak gibi bir şey ama çok daha pahalı.

So if the customers don't use those apps, they are basically wasting money.

Dolayısıyla, müşteriler bu uygulamaları kullanmıyorsa, temelde boşa para harcarlar. Dürüst olmak

So that's the reason why they always try to push you towards

gerekirse, sizi her zaman

using the applications on your phone for your banking and anything, to be honest.

bankacılık işlemleriniz için telefonunuzdaki uygulamaları kullanmaya zorlamalarının nedeni budur .

So everyone has an app nowadays.

Yani günümüzde herkesin bir uygulaması var. Bu

We don't by the way, we don't have an app, do we?

arada yok, bir uygulamamız yok değil mi?

Well, I've had to have an app.

Bir uygulamam olması gerekiyordu.

Oh, you mean for this?

Oh, bunun için mi demek istiyorsun?

Yes. This thing now, for what we did.

Evet. Şimdi bu şey, yaptıklarımız için.

Yeah, I was in need.

Evet, muhtaçtım.

An app for people to the all of all of the big English teachers now have their own app.

Tüm büyük İngilizce öğretmenlerinin hepsine yönelik bir uygulama artık kendi uygulamalarına sahip.

Oh, maybe you should get one.

Oh, belki de bir tane almalısın.

Well, I can't afford it.

Bunu karşılayamam.

It costs, I think to go round in circles.

Maliyeti, daireler çizmeyi düşünüyorum.

It costs a lot of money to have an app

Bir uygulamanın

made for you and then run it because you have to pay monthly

sizin için yapılıp sonra çalıştırılması çok maliyetlidir çünkü

for the app to be run so much like a website.

uygulamanın bir web sitesi gibi çalıştırılması için aylık ödeme yapmanız gerekir.

So it's expensive.

Bu yüzden pahalı.

But yeah, I phoned up the bank and said because I was trying to draw some money out

Ama evet, bankayı aradım ve biraz para çekmeye çalıştığım için dedim

and they said, Oh no, you've got to do it on an app on the phone.

ve ' Hayır, bunu telefondaki bir uygulamadan yapmalısın' dediler.

And I said, Well surely that's less secure than me going on to my laptop at home

Ben de, "Kesinlikle bu, evdeki dizüstü bilgisayarıma gidip

and transferring money that they said, Oh, now you've got to use the app.

parayı transfer etmekten daha az güvenli" dedim, "Oh, şimdi uygulamayı kullanmalısın" dediler. Bu

So I had to, if my, you know, I would have thought the app on the phone was,

yüzden zorundaydım, eğer benim, bilirsiniz, telefondaki uygulamanın evde kendi dizüstü bilgisayarımla

was far less secure than the me going on my own laptop at home.

kullandığımdan çok daha az güvenli olduğunu düşünürdüm .

Yeah.

Well it's double tap, you have double ID now

Evet.

Pekala, çift dokunuş, artık çift kimliğiniz var,

so so you have to have your, your bank account and your phone in front of you.

bu nedenle banka hesabınızın ve telefonunuzun önünüzde olması gerekiyor.

I think it's called two point verification now.

Sanırım buna artık iki noktalı doğrulama deniyor.

So you have to tell them you're there and then they send something to your phone,

Onlara orada olduğunuzu söylemelisiniz ve sonra telefonunuza bir şey gönderiyorlar ki

which is really annoying because your phone is never nearby, is it?

bu gerçekten sinir bozucu çünkü telefonunuz asla yakınınızda değil, değil mi?

No. Whenever you have to do that,

Hayır. Bunu ne zaman yapmanız gerekse,

your phone is never nearby.

telefonunuz asla yakınınızda olmaz.

You have to then run around and try to find your phone.

Daha sonra koşup telefonunuzu bulmaya çalışmalısınız.

So it is quite secure, but they want you to use it because they're paying

Yani oldukça güvenli ama sizin onu kullanmanızı istiyorlar çünkü

massive amounts of money for it.

bunun için çok büyük meblağlar ödüyorlar.

So they have to show that it's it's useful to people.

Bu yüzden insanlar için yararlı olduğunu göstermek zorundalar.

Unfortunately.

Maalesef.

Anyway, I didn't think we were going to talk about banks today.

Her neyse, bugün bankalar hakkında konuşacağımızı düşünmemiştim.

I really did see what happens.

Gerçekten ne olduğunu gördüm.

But there is something I would like to talk about.

Ama bahsetmek istediğim bir şey var.

We are talking about anniversaries, by the way.

Bu arada yıldönümlerinden bahsediyoruz. Bugün bariz sebeplerden dolayı

We are only here for a short time today for obvious reasons,

kısa bir süre için buradayız

and we will be going in about 20 minutes.

ve yaklaşık 20 dakika sonra gideceğiz.

But today is an anniversary and I thought it would be interesting

Ama bugün bir yıl dönümü ve yıldönümleriyle ilgili olarak düşündüğünüzde anlam ifade eden

to have a look at some words and phrases connected to anniversaries

bazı kelime ve deyimlere, endişelendiren

that make sense when you think about it, anniversary words and phrases that worry.

yıl dönümü sözcük ve deyimlerine bir göz atmanın ilginç olacağını düşündüm.

I'm not going to give you lots and lots of words and phrases.

Size çok fazla kelime ve deyim vermeyeceğim.

I sometimes get complaints about that.

Bazen bununla ilgili şikayetler alıyorum.

So we're looking at anniversaries.

Yani yıldönümlerine bakıyoruz.

We often think of anniversaries.

Yıldönümlerini sık sık düşünürüz.

Don't way I don't know what happened.

Kusura bakmayın ne olduğunu bilmiyorum.

That's very strange. Just happened to my mum.

Bu çok garip. Annemin başına geldi.

What happened that very strange. Not sure.

Ne oldu çok garip. Emin değil.

My computer just did something very strange and anniversary can be positive.

Bilgisayarım çok garip bir şey yaptı ve yıldönümü olumlu olabilir.

Such as a wedding or maybe a birthday.

Bir düğün ya da belki bir doğum günü gibi.

Or it can be negative.

Ya da olumsuz olabilir.

Something tragic.

Trajik bir şey.

And I suppose a year from.

Ve sanırım bir yıl sonra.

From last Thursday.

Geçen perşembeden.

So next year will probably be not not very happy, will be thinking of something

Yani gelecek yıl muhtemelen pek mutlu olmayacak, senin gibi bir şeyler düşünüyor olacak

as well as you will be, of course, on September

, tabii ki

the eight, is that right?

sekiz Eylül'de, öyle değil mi?

The eighth of the 10th October already.

10 Ekim'in sekizi zaten.

Yes. No, September the eighth is the queen. Yes.

Evet. Hayır, sekiz Eylül kraliçedir. Evet.

So there was another weird thing.

Yani garip bir şey daha vardı.

It was the queen on the on September the eighth.

Sekiz Eylül'de kraliçeydi.

And then your mother on the 10th.

Ve sonra 10'unda annen.

So these things are always going to get confused. Now,

Yani bu işler hep karışacak. İşte

that's life.

hayat bu. Bu

It is.

.

And also the opposite as well.

Ve aynı zamanda tam tersi.

So an anniversary.

Yani bir yıldönümü.

I know what I've done.

Ne yaptığımı biliyorum.

I've just deleted one of my things accidentally.

Eşyalarımdan birini yanlışlıkla sildim.

Uh, I'm sorry.

Üzgünüm.

I'm being a bit of an idiot today we commemorate Mr.

Biraz aptallık ediyorum bugün Bay

Steve.

Steve'i anıyoruz.

We also remember him.

Onu da hatırlıyoruz.

We pay tribute.

haraç ödüyoruz.

Oh, he's an interesting word.

Oh, ilginç bir kelime.

We veneer eight.

Sekizi kaplıyoruz.

Who have you heard of that before?

Bunu daha önce kimden duydun?

Of course I have. Mrs. Ingraham.

Tabii ki var. Bayan Ingraham.

Venerate veneration.

Saygılı hürmet.

Venerate something? Yes. He celebrated, don't you?

Bir şeye saygı duymak mı? Evet. Kutladı, değil mi?

Well, it's kind of you pay respects or you honour.

Saygı göstermen ya da onurlandırman bir tür.

So to venerate is more of a solemn remembrance,

O yüzden hürmet etmek daha çok kutsal bir anmadır,

maybe to those who fell during a certain period of war,

belki belirli bir savaş döneminde,

maybe the First World War, Second World War

belki Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı

and all of the other wars that have happened

ve olmuş

and are still happening, I suppose, and we honour as well.

ve olmaya devam eden diğer tüm savaşlar sırasında şehit düşenlere, sanırım ve biz onur da.

So I think honour is a nice word.

Bu yüzden onur güzel bir kelime bence.

I have to be honest with you. I do like that word honour.

Sana karşı dürüst olmalıyım. Bu şeref kelimesini seviyorum.

You honour someone or you on a group of people,

Birini veya sizi bir grup insan üzerinde onurlandırıyorsunuz,

maybe someone who made a sacrifice in their in their life.

belki de hayatında fedakarlık yapan biri .

You honour their memory. Yes.

Onların hatırasını onurlandırıyorsun. Evet.

So I think that's, that's quite a nice word, to be honest.

Bence bu, dürüst olmak gerekirse oldukça hoş bir kelime .

And you might do that by going out for a meal, going to like my sister is today.

Ve bunu bir yemeğe çıkarak yapabilirsin, bugün kız kardeşimi seveceksin.

She's going to my mother's

graveside to put flowers down.

Çiçekleri bırakmak için annemin mezarının başına gidiyor.

She's taking our family when we're not going today. But

Bugün biz gitmezken ailemizi alıyor. Ama

just because it's impractical today.

sadece bugün pratik olmadığı için.

But you know, you don't have to be there physically.

Ama biliyorsun, fiziksel olarak orada olmana gerek yok.

But my sister's going she's going to honour my mother's memory

Ama ablam gidiyor, annemin anısını onurlandıracak

and she's going to do that on my behalf as well.

ve bunu benim adıma da yapacak.

And I'm pretty sure we'll be going over soon anyway.

Ve nasılsa yakında geçeceğimizden oldukça eminim.

So we haven't forgotten.

Yani unutmadık.

But it is Mother's Day.

Ama anneler günü.

And if your if your mother is still around, you are lucky.

Ve eğer annen hala buralardaysa, şanslısın. Ona

Phone her.

telefon et.

Send her an email or an SMS,

Ona bir e-posta veya SMS gönderin,

send her a card or go round

bir kart gönderin veya gidip

and give her a big hug for us, please.

bizim için ona kocaman sarılın, lütfen.

Rosa says.

Can we use paid tribute in a sentence?

Rosa diyor.

Ödenen haraç cümle içinde kullanılabilir mi?

Yes, you could say, right.

Evet, doğru diyebilirsin.

So somebody has died. You're all going out for a meal.

Yani birisi öldü. Hepiniz yemeğe çıkıyorsunuz.

Maybe you're

going on the anniversary of somebody's death and you say, Let's pay

Belki

birinin ölüm yıldönümüne gidiyorsun ve "Hadi

tribute to my mother.

anneme haraç ödeyelim" diyorsun. Hadi

Let's raise a glass and say to you, Mm hmm.

bir kadeh kaldırıp size Mm hmm diyelim.

So you're you're paying tribute.

Yani haraç ödüyorsun.

Yeah. That's how you do it.

Evet. Bu iş böyle olur.

Somebody would normally say, let's pay tribute

Birisi normalde, hadi

to a person or an event or something like that.

bir kişiye, bir olaya ya da onun gibi bir şeye haraç ödeyelim derdi.

It just means that you're remembering something

Bu sadece bir şeyi hatırladığın

and you're doing it in a sort of a solemn way.

ve bunu ciddi bir şekilde yaptığın anlamına gelir.

Um, but you could be paying tribute to something

Um, ama olumlu olan bir şeye saygı gösteriyor olabilirsin

that's, you know, positive.

.

Yeah, but usually something negative.

Evet, ama genellikle olumsuz bir şey.

Oh, tribute is often negative.

Oh, haraç genellikle olumsuzdur. Bu

So we pay tribute maybe to a celebrity who has just died.

yüzden belki de yeni ölmüş bir ünlüyü saygıyla anıyoruz.

Maybe we we show some of their work or maybe we talk about that person's life.

Belki işlerinden bazılarını gösteriyoruz ya da belki o kişinin hayatından bahsediyoruz.

So tribute is is something that you are normally paying

Yani haraç, normalde ödediğiniz

or normally doing as as a mark of respect.

veya normalde bir saygı işareti olarak yaptığınız bir şeydir.

So tribute or maybe, of course, I think sometimes you can have

Yani haraç ya da belki, tabii ki, bence bazen

pop music or bands they can form

pop müzik ya da gruplar oluşturabilirsiniz

and they copy the original person's music.

ve orijinal kişinin müziğini kopyalarlar.

Yes. And we often call them a tribute band.

Evet. Ve biz onlara genellikle haraç grubu diyoruz.

So it's not the original band.

Yani orijinal grup değil.

It is someone who who maybe sounds like them

Sesi onlara benzeyen

or sometimes looks like them, but it's not them.

ya da bazen onlara benzeyen biridir ama onlar değildir.

So they are a tribute band.

Yani onlar bir haraç grubu.

So you pay homage. Hello, Tomek.

Yani saygı gösteriyorsun. Merhaba Tomek.

Hello, Tomek. Tomek is here.

Merhaba Tomek. Tomek burada.

Tomek is celebrating an anniversary as well.

Tomek de bir yıl dönümünü kutluyor.

Who today?

Five years at wherever he's working.

Bugün kim?

Nerede çalışıyorsa orada beş yıl.

And I think that's probably today.

Ve bence bu muhtemelen bugün.

The mysterious place just celebrated my fifth working

Gizemli yer, şu

anniversary where ever he's working at the moment.

anda çalıştığı her yerde beşinci çalışma yıl dönümümü yeni kutladı.

And it's nice to celebrate

Ve iş yıldönümlerini kutlamak güzel

work anniversaries

and that pops up a lot on social media.

ve bu sosyal medyada çokça karşımıza çıkıyor.

Please help celebrate such and such a person

Lütfen falanca kişinin

five years at this company or ten years at this company.

bu şirkette beş yılını veya bu şirkette on yılını kutlamasına yardımcı olun.

And companies normally mark certain years, don't they?

Ve şirketler normalde belirli yıllara damga vururlar, değil mi?

Five years, ten years, 20 years.

Beş yıl, on yıl, 20 yıl.

And you wouldn't normally get some kind of award.

Ve normalde bir çeşit ödül almazsın.

You might get a financial reward.

Maddi bir ödül alabilirsiniz.

You might just say get a certificate at five years,

Beş yılda bir sertifika al diyebilirsin,

you might get some money at ten years and some more money at 20.

on yılda biraz para alabilirsin ve 20 yaşında biraz daha para alabilirsin

I remember when I turned 20 years thing, I bet £1,000.

.

Oh, okay. From the company.

Tamam. Şirketten.

That's nice. You should have stayed for another 20 years.

Bu güzel. 20 yıl daha kalmalıydın.

I know it's not much ready for 20 years, is it? Really? But.

20 yıl için pek hazır olmadığını biliyorum , değil mi? Gerçekten mi? Ancak.

But you should stay another 20 years and £1,000 at the end of it.

Ama 20 yıl daha kalmalısın ve sonunda 1.000 sterlin.

I think that's worthwhile.

Bence buna değer.

I don't think they've got one for 30.

30'a sahip olduklarını sanmıyorum.

I don't think anybody ever, ever, ever stays that low.

Hiç kimsenin bu kadar düşük kaldığını sanmıyorum.

Uh, yes, but.

Evet ama.

But yeah, that's it.

Ama evet, bu kadar.

So, yeah, it's nice to celebrate work, anniversaries, particularly if you enjoy working there.

Yani, evet, işi, yıldönümlerini kutlamak güzel , özellikle de orada çalışmaktan hoşlanıyorsanız.

So which most people don't, They probably, they probably mark the anniversary,

Çoğu insan bunu yapmaz, Muhtemelen, muhtemelen yıldönümünü kutlarlar,

but they have a tribute to their lost freedom.

ama kaybettikleri özgürlüklerine bir saygıları vardır.

Maybe.

So a significant date or time is often remembered.

Belki.

Bu nedenle, önemli bir tarih veya saat genellikle hatırlanır.

A life changing event might form an anniversary,

Hayat değiştiren bir olay bir yıl dönümü oluşturabilir,

so that also might be something positive or negative.

bu da olumlu ya da olumsuz bir şey olabilir.

Something that is life changing isn't always good, is it?

Hayatı değiştiren bir şey her zaman iyi değildir, değil mi?

It can be a negative thing or a positive thing.

Olumsuz bir şey veya olumlu bir şey olabilir.

Talking of yes, for example, sorry, I was going to say a life changing event.

Evet derken mesela pardon hayat değiştiren bir olay diyecektim.

You could be.

olabilirsin

It was a year ago that I had my serious car accident

Bir yıldan uzun bir süre önce ciddi bir araba kazası geçirdim ve

over a year ago that I was stopped treatment for cancer or something like that.

kanser ya da buna benzer bir şey nedeniyle tedavim durduruldu.

It could be.

Olabilir.

Yeah, it could be.

Evet, olabilir.

It could be a life changing event, as you say.

Dediğin gibi hayat değiştiren bir olay olabilir.

It could be something that you remember.

Hatırladığın bir şey olabilir.

Yes, it was it was a year ago since I lost my virginity

Evet, bekaretimi tekrar kaybedeli bir yıl olmuştu

again.

.

Tom says sorry, condolence.

Tom üzgünüm, başsağlığı diledi.

The word condolence.

Kelime başsağlığı.

No, you don't.

Hayır, bilmiyorsun.

You know, you're you're not talking about actual

Biliyorsun,

condolence words said in actual days of death.

gerçek ölüm günlerinde söylenen gerçek taziye sözlerinden bahsetmiyorsun.

Yes. Well, it's when when a person dies.

Evet. Şey, bir insanın öldüğü zamandır.

Yes. You just say, oh, please accept my condolences.

Evet. Sadece diyorsun ki, lütfen başsağlığı dileklerimi kabul et.

Yes. It's you offering your sympathy, sympathy and kind words.

Evet. Sempati, sempati ve nazik sözlerinizi sunan sizsiniz.

It's often said in a car.

Genellikle bir arabada söylenir. Belirli bir

It's not specific to

zamana özgü değildir

particular time.

.

Although if somebody had died and you were going to send a car, a condolence

Gerçi biri ölmüş olsa ve sen bir araba, bir taziye kartı gönderecek olsan

card, you would want to do it within a few days yet.

, bunu daha birkaç gün içinde yapmak isterdin.

So you don't send it a year later?

Yani bir yıl sonra göndermiyorsunuz?

No, you wouldn't do it every year.

Hayır, her yıl yapmazsın.

You would just send it condolences as if somebody had died

Sanki biri ölmüş

or someone seriously ill, usually when they've died,

ya da ciddi bir şekilde hasta biriymiş gibi başsağlığı mesajları gönderirsiniz, genellikle öldüklerinde

that a pretty serious illness.

bu oldukça ciddi bir hastalıktır.

Yes, But I mean, I'm just saying if somebody just sort of caught COVID,

Evet, ama demek istediğim, sadece birisi bir şekilde COVID'e yakalansaydı,

he wouldn't send a condolence card or.

taziye kartı göndermezdi ya da.

But if they were yes, if someone was diagnosed with terminal cancer, would you send it in now?

Ama evet deseler, birine ölümcül kanser teşhisi konsa, onu şimdi gönderir miydiniz?

You would probably still wait until they died.

Muhtemelen hala ölene kadar beklersiniz.

Yeah. What?

Evet. Ne?

I'm I'm sorry to hear that you're dying.

Öldüğünü duyduğuma üzüldüm.

Catarina says yes, we can celebrate retiring.

Catarina evet diyor, emekli olmayı kutlayabiliriz.

I don't.

I don't think that's a card that will ever be made.

Yapmıyorum.

Bence hiç üretilecek bir kart değil.

You could say

yes. Right. Fine.

Evet diyebilirsin. Sağ. İyi.

That's it. Yeah.

Bu kadar. Evet.

Yeah. Thanks, Regina.

Evet. Teşekkürler Regina.

Sorry. Sorry.

Üzgünüm. Üzgünüm.

Regina Gomez.

Regina Gomez.

Okay, Sorry.

Tamam üzgünüm.

My hearing isn't very good today. Okay.

Bugün işitmem pek iyi değil. Tamam aşkım.

Well, yes.

İyi evet.

It's not a conspiracy. Exactly.

Bu bir komplo değil. Kesinlikle. İşte

That's how you exactly that.

tam olarak böylesin.

Our topic was promoted ten months ago.

Konumuz on ay önce tanıtıldı.

Oh, Uh, are you CEO

Oh, uh, sen o

of that company?

şirketin CEO'su musun?

Maybe you. Maybe you are. Yes.

Belki sen. Belki öylesindir. Evet.

I think that's.

Sanırım bu.

That's one heck of a promotion. Yes.

Bu harika bir promosyon. Evet.

Well, it's something to celebrate. Yes.

Bu kutlanacak bir şey. Evet.

But you see, in two months time, you can celebrate

Ama iki ay sonra

your anniversary of your promotion

to CEO of the company. Mm.

şirketin CEO'luğuna terfiinin yıldönümünü kutlayabilirsin. mm. İşte

Uh, so there we go.

başlıyoruz.

Yes, That'll be the anniversary.

Evet, bu yıldönümü olacak.

Which just happens every year.

Hangi sadece her yıl olur.

Anniversary? I'm in a weird mood today, Annie.

Yıl dönümü? Bugün garip bir ruh halindeyim, Annie.

From annual every year, isn't it?

Yıllıktan her yıl, değil mi?

Yes, from.

Evet, dan.

From the word annus. Yes.

Annus kelimesinden. Evet.

And a switch.

Ve bir anahtar.

Which means it's the year, of course.

Bu, elbette yıl olduğu anlamına gelir.

Which is when it's all comes from.

Her şey o zaman gelir.

Oh, very.

Ah, çok.

It's very dry in Italy, apparently, as long as all the rivers are drying up.

Görünüşe göre, tüm nehirler kuruduğu sürece İtalya'da hava çok kuru.

And Italy as well as Spain.

Ve İtalya yanı sıra İspanya.

Well, I suppose it's it's sort of the same sort of area, isn't it?

Sanırım burası da aynı türden bir bölge, değil mi?

I think it is hot.

Bence sıcak.

It's very hot around the Balkans.

Balkanlar'da hava çok sıcak.

Oh, I know the feeling.

Ah, bu duyguyu biliyorum.

I get very hot around my Balkans sometimes.

Balkanlar'da bazen çok ısınırım.

Yes. Giovanni We will always remember the anniversary of

Evet. Giovanni Kraliçe'nin ölüm yıldönümünü her zaman hatırlayacağız

Queen, the Queen's death.

.

So I'm not going to let us forget, to be honest.

Bu yüzden dürüst olmak gerekirse unutmamıza izin vermeyeceğim.

I mean, we've got Prince Charles becoming king Charles, in a few weeks from now,

Demek istediğim, bundan birkaç hafta sonra Prens Charles'ın kral Charles olmasını sağladık,

even though we get three days holiday, not that it makes much difference

üç günlük tatilimiz olmasına rağmen, bizim için pek bir fark yaratmıyor

to us, really, but there you go.

aslında, ama işte böyle.

So, no, we're never going to forget because they're not going to let us.

Yani hayır, asla unutmayacağız çünkü bize izin vermeyecekler.

And thus I will never forget my mother.

Ve böylece annemi asla unutmayacağım.

That's late because two days later, obviously, anyway.

Geç oldu çünkü iki gün sonra, belli ki, her neyse.

And to make matters worse, I can guarantee you that at some point

Ve daha da kötüsü, size garanti edebilirim ki

the the the my mother passed will be on Mother's Day.

annemin ölümü bir noktada Anneler Günü'nde olacak.

Yeah. So that's going to eventually happen.

Evet. Yani bu eninde sonunda olacak.

So that day will eventually be on Sunday and it will eventually be Mother's Day

Yani o gün sonunda Pazar günü olacak ve sonunda bunun yıldönümünde Anneler Günü olacak

on the on the anniversary of that, you know, a date it is today at 14.

, bilirsiniz, bugün 14 yaşında bir tarih

It is not.

.

It is the 19th night in the 19th.

19'uncu ayın 19'uncu gecesi.

Right. Okay I've been.

Sağ. Tamam oldum.

Do you know when you certainly when you get really busy with things, you lose track of the days

Biliyor musunuz, kesinlikle bir şeylerle gerçekten meşgul olduğunuzda , son iki haftadır günlerin izini kaybediyorsun

the last two weeks because I've been in two separate shows

çünkü iki ayrı şovda yer aldım,

I've lost all track of the days.

günlerin tüm izini kaybettim.

You know what the what day we were Monday, which, you know, I've sort of lost.

Pazartesi hangi gün olduğumuzu biliyorsun, bilirsin, ben bir nevi kaybettim.

Does that happen to you?

Bu sana oluyor mu?

Sometimes you forget what day it is when you've been so busy doing things and involved with things

Bazen bir şeyler yapmakla o kadar meşgul olduğunuzda ve bir şeylere dahil olduğunuzda

and your normal

ve normal

routine is upset so you do something differently on a different day?

rutininiz bozulup farklı bir günde farklı bir şey yaptığınızda hangi gün olduğunu unutuyorsunuz?

Because I've been to and things like Saturdays we normally do.

Çünkü gittim ve normalde yaptığımız cumartesi günleri gibi şeyler .

Last Saturday we, I had a matinee performance, so that was in the afternoon.

Geçen cumartesi bir matine performansımız vardı, yani o öğleden sonraydı.

So normally on a Saturday we'd walk into because that's our routine

Yani normalde bir Cumartesi günü girerdik çünkü bu bizim

for years, but because we didn't do that last Saturday,

yıllardır rutinimizdi ama geçen Cumartesi bunu yapmadığımız için

I've lost all track of what the day's on, and I don't know what's happened to this last week.

günün nasıl geçtiğine dair tüm fikrimi kaybettim ve buna ne olduğunu bilmiyorum. geçen hafta.

It's sort of gone is vanished very quickly.

Çok hızlı bir şekilde yok oldu.

It's been well, let's just say it's been a hell of a week and yeah,

İyi geçti, diyelim ki harika bir hafta oldu ve evet, zaman hızla geçtikçe daha

leave it at that to be the busier you are as time passed quickly.

meşgul olmanız için bunu bırakın .

Okay, Steve, we've got 8 minutes and I've got 145 photographs to show you. So

Pekala Steve, 8 dakikamız var ve sana gösterecek 145 fotoğrafım var. Yani

today is the

bugün

anniversary of me going to China, and I had to mark it somehow.

benim Çin'e gidişimin yıl dönümü ve bunu bir şekilde kutlamam gerekiyordu.

I had to make sure that I could celebrate that

Bunu

as an anniversary, because 20 years ago,

bir yıl dönümü olarak kutlayabileceğimden emin olmalıydım çünkü 20 yıl önce

we said goodbye to each other for a while

bir süreliğine birbirimize veda ettik

and I went to China and I have to say it went to see me first.

ve Çin'e gittim ve söylemeliyim ki önce beni görmeye gitti.

And then a year later I came back because I was missing

Ve bir yıl sonra Steve'i çok özlediğim için geri döndüm,

Steve so much and not because of anything else.

başka hiçbir şey için değil.

So how would you like to see this photograph?

Peki bu fotoğrafı nasıl görmek istersiniz?

Steve Look at this.

Şuna bak.

This is the first photograph I took after arriving in China.

Bu, Çin'e geldikten sonra çektiğim ilk fotoğraf.

I was in Beijing and I was walking around near

Pekin'deydim ve

a place called Tiananmen Square, got what they call it, Youth Days.

Tiananmen Meydanı denen bir yerin yakınında dolaşıyordum, buna Gençlik Günleri dediklerini anladım.

We didn't have Bluetooth.

Bluetooth'umuz yoktu.

We didn't have Bluetooth in 2003.

2003'te Bluetooth'umuz yoktu.

We couldn't just connect easily.

Kolayca bağlanamıyorduk.

We didn't have the cloud that didn't exist in 2003.

2003'te var olmayan bir buluta sahip değildik.

So there I am, arrived in China

İşte buradayım, Çin'e

standing in Beijing and, really feeling

Pekin'e geldim ve kendimi gerçekten

a little well, I suppose the the word is

biraz iyi hissediyorum, sanırım kelime

shell shocked.

şok oldu. Dürüst olmam gerekirse,

I was I was really sort of feeling a little bit disorientated if I was honest.

gerçekten biraz kafam karışmış hissediyordum. Bir

And another one arriving at the school where I worked.

diğeri de çalıştığım okula geliyor.

Now, sadly, the school has gone.

Şimdi ne yazık ki okul gitti.

It's all been demolished.

Hepsi yıkıldı.

It's now a high rise apartment.

Şimdi çok katlı bir apartman.

Well, it's not a big roadblock behind, you know, it's it's the entrance.

Arkada büyük bir barikat yok, biliyorsun, orası giriş.

So in either side, they had these electronic gates that would open and close

Yani her iki tarafta da açılıp kapanan bu elektronik kapılar vardı

and they would close them at night so you couldn't get out.

ve siz dışarı çıkamamanız için geceleri onları kapatıyorlardı.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

So eventually I that's the reason why I eventually moved out.

Sonunda, sonunda taşınmamın nedeni bu.

So the gap is either side.

Yani boşluk her iki tarafta.

If something comes across that, as I said, these big electronic gates will close you.

Öyle bir şey çıkarsa dediğim gibi bu büyük elektronik kapılar sizi kapatır.

And there's always someone on the gate as well.

Ve kapıda da her zaman birileri vardır.

A gate is a little gate house. Well, they used to be.

Bir kapı, küçük bir kapı evidir. Eskiden öyleydiler.

It's all gone now.

Şimdi hepsi gitti.

It's all been demolished.

Hepsi yıkıldı.

Skinny, you were there, Mr.

Sıska, siz oradaydınız Bay

Duncan, And soon I will be skinny again. Yes.

Duncan ve yakında yine sıska olacağım. Evet.

I'm on my way to losing one stone of weight.

Bir taş kilo verme yolundayım.

One stone? That's incredible. I'm on the way.

Tek taş? Bu inanılmaz. Yoldayım.

The trouble is, I'm losing weight as well because we've cut out chocolate and biscuits and cakes.

Sorun şu ki ben de kilo kaybediyorum çünkü çikolata, bisküvi ve kekleri kestik.

I'm losing weight now. Want to?

Şimdi kilo veriyorum. İstemek?

Anyway, back to my anniversary of going to China.

Her neyse, Çin'e gidişimin yıl dönümüne geri dönelim.

And there is the place you can see that you. Mr. Duncan.

Ve seni görebileceğin yer var. Bay Duncan.

Well, it is kind of it's well, I suppose it's

Pekala, bu biraz iyi, sanırım sen

you know, just give me that.

biliyorsun, sadece onu bana ver.

At least I don't have anything else in his life.

En azından onun hayatında başka bir şeyim yok.

So here is the place

İşte çalıştığım yer burası

where I worked, and you can see it's mountainous.

ve dağlık olduğunu görebilirsiniz.

It's in a place called Inner Mongolia.

İç Moğolistan denen bir yerde. Bir

Lots of mountains and lots of power station, lots of pollution, lots of pollution.

sürü dağ ve bir sürü elektrik santrali, bir sürü kirlilik, bir sürü kirlilik.

Although the good thing was because

İyi olan şey,

because you were in the middle of nowhere

hiçliğin ortasında olmanız

and literally you were in the middle of nowhere,

ve kelimenin tam anlamıyla hiçliğin ortasında olmanız olmasına rağmen,

it was it was actually not that polluted

aslında o kadar kirli değildi

because you were right near the Gobi Desert

çünkü Gobi Çölü'nün hemen yanındaydınız

and all of the air that would constantly blow

ve tüm hava sürekli olarak uçup gidiyordu.

over and carry all of the pollution away.

ve tüm kirliliği uzaklaştırın.

So I wouldn't say if I was honest, I wouldn't say that

Yani dürüst olsam söylemezdim,

it was completely polluted if I were you.

senin yerinde olsam tamamen kirli demezdim.

And so I wouldn't say that that's not my memory.

Ve bu yüzden bunun benim hafızam olmadığını söyleyemem.

Mr. Duncan Well, your memory is different.

Bay Duncan Sizin hafızanız farklı.

I think you got used to it.

Bence alıştın. Ne zaman

When I remember when I arrived, it was like some kind of hellhole.

geldiğimi hatırladığımda, bir çeşit cehennem gibiydi.

But you left it there because you liked the people and you loved teaching

Ama onu orada bıraktın çünkü insanları seviyordun ve

English to people who,

you know, were of.

bildiğin gibi olan insanlara İngilizce öğretmeyi seviyordun.

Let's just say they weren't rich. They were poor people.

Diyelim ki zengin değiller. Onlar fakir insanlardı.

Yes. Okay.

Evet. Tamam aşkım.

But they wanted to learn English and.

Ama İngilizce öğrenmek istediler ve.

Yeah, that's what you loved doing. Yes.

Evet, yapmayı sevdiğin şey buydu. Evet.

You could have chased the money in Beijing.

Pekin'de parayı kovalayabilirdin.

Yes. All of Shanghai.

Evet. Şanghay'ın tamamı.

Shanghai.

Shanghai was the place where all the Westerners, all the foreigners

Şangay.

Şangay, tüm Batılıların, tüm yabancıların

went, all the people from the US

, ABD'den

and Europe would all go to Shanghai.

ve Avrupa'dan gelen tüm insanların Şanghay'a gideceği yerdi.

That's where the big money was for teachers.

Öğretmenler için büyük para oradaydı.

But no, I didn't.

Ama hayır, yapmadım. İngilizce öğretmek için Çin'in en

I went to one of the poorest areas

fakir bölgelerinden birine gittim

in China to teach English, and there I am.

ve işte buradayım.

That is my first ever lesson.

Bu benim ilk dersim.

That's me giving my first ever lesson way back in 2003.

2003'te ilk dersimi veriyorum.

And you can notice there's one thing you notice.

Ve fark ettiğiniz bir şey var.

My writing on the blackboard is huge.

Tahtaya yazdığım yazı çok büyük.

Yes, it's huge.

Evet, çok büyük.

And all of the students complained afterwards.

Ve sonrasında tüm öğrenciler şikayetçi oldu.

They said, Mr.

Bay

Duncan, you don't have to write so large on the board.

Duncan, tahtaya bu kadar büyük yazmanıza gerek yok dediler.

So I didn't after that point, I never did it again like that.

Yani o noktadan sonra yapmadım, bir daha asla böyle yapmadım.

So that way I'm my first class. I was really nervous.

Böylece birinci sınıfım benim. Gerçekten gergindim.

I was very scared. And then later.

Çok korkmuştum. Ve sonra sonra. Bir

So this next photograph is later.

sonraki fotoğraf daha sonra.

And you can see I'm a little bit more relaxed

Ve tahtaya yazı yazmamda biraz daha rahatladığımı görüyorsunuz

in my writing on the board has improved.

.

It's much more neat and tidy.

Çok daha düzenli ve düzenli.

I wonder what all those students are doing now.

Tüm bu öğrencilerin şimdi ne yaptığını merak ediyorum.

Mr. Chen Yes, I hope they're doing something useful.

Bay Chen Evet, umarım faydalı bir şeyler yapıyorlardır.

Yes, I'm very happy.

Evet, çok mutluyum.

Well, they're with me. How can you not be happy?

İyi ki yanımdalar. Nasıl mutlu olamazsın?

You're with me.

Sen benimlesin.

You're in a room with me. How can you not be happy?

Benimle bir odadasın. Nasıl mutlu olamazsın?

One thing I should mention, of course, is the food.

Bahsetmem gereken bir şey elbette yemek. Bir

Lots of Chinese food. I did enjoy that.

sürü Çin yemeği. Bundan zevk aldım.

But also, I suppose it's worth mentioning

Ama aynı zamanda,

other things, including junk food.

abur cubur da dahil olmak üzere başka şeylerden bahsetmeye değer olduğunu düşünüyorum.

Look how slim I am.

Bak ne kadar zayıfım. Aman

Oh, my goodness. I can't believe it.

tanrım. inanamıyorum

That's so young.

Bu çok genç.

That's because I was young 20 years ago.

Çünkü 20 yıl önce gençtim.

Yes, I was.

Evet bendim.

I was 38.

38 yaşındaydım.

38, 38.

38, 38.

Oh, my.

If only you could be that age again.

Aman Tanrım.

Keşke yine o yaşta olabilseydin.

If only I could be 30 again. But I'm not.

Keşke tekrar 30 olabilseydim. Ama ben değilim.

Unfortunately, it's that big.

Ne yazık ki, o kadar büyük.

I mean, it's a it's actually it's actually a character.

Demek istediğim, bu aslında bir karakter.

I think it's I want to say it's Chinese, but it could also be Japanese.

Sanırım Çince olduğunu söylemek istiyorum ama Japonca da olabilir.

I never I never did find out what it was, but I was eating.

Ne olduğunu asla öğrenemedim ama yemek yiyordum.

What am I doing there?

Orada ne yapıyorum?

I'm eating some KFC because I did like the junk food.

Abur cuburları sevdiğim için biraz KFC yiyorum.

And if you needed proof, here I am outside McDonald's

Ve kanıta ihtiyacın varsa, işte Pekin'de McDonald's'ın dışındayım

in Beijing.

.

I did a huge McDonald's in Beijing

Pekin'de büyük bir McDonald's yaptım

and that was during one of my visits.

ve bu ziyaretlerimden biri sırasındaydı.

And it's still there.

Ve hala orada.

Oh, I think it's still there. Yes.

Ah, sanırım hala orada. Evet.

I think there's probably one on every street corner now.

Sanırım artık her sokağın köşesinde bir tane var .

We test so many girls in that picture. Yes.

O resimdeki pek çok kızı test ediyoruz. Evet.

Well, most of my students were girls and they were almost,

Pekala, öğrencilerimin çoğu kızdı ve

I'd say, about 85% of all the people I taught were girls.

öğrettiğim tüm insanların neredeyse %85'i kızdı diyebilirim.

So that way I'm in the place I was staying and living.

Böylece kaldığım ve yaşadığım yerdeyim.

And that was during I think that was during

Ve bu, sanırım

one of the Chinese New Year celebrations.

Çin Yeni Yılı kutlamalarından biri sırasındaydı.

And of course I did a lot of travelling

Ve tabii ki burada çok seyahat ettim

here.

I am dressed as a mongolian emperor, believe it or not.

. İster inanın ister

inanmayın, bir Moğol imparatoru gibi giyindim.

We went there.

Oraya gittik.

I remember going there, this is and this actually isn't the place.

Oraya gittiğimi hatırlıyorum, burası ve burası aslında yeri değil.

This is actually in the grasslands.

Bu aslında otlaklarda.

The place you went to was a display area,

Gittiğiniz yer

right, to re-enact the Mongolian grasslands.

Moğol otlaklarını canlandırmak için bir teşhir alanıydı, değil mi?

But that particular photograph is actually in the Mongolian grasslands.

Ama o fotoğraf aslında Moğol çayırlarında.

So that was actually the place in the middle of nowhere.

Yani orası aslında hiçliğin ortasındaki yerdi.

And if you needed

Ve

to see me in

beni

an even more odd situation, here I am on a camel

daha da garip bir durumda görmek istersen, işte

dressed once again as an emperor.

yine imparator kılığına girmiş bir devenin üzerindeyim.

I don't know why they seem to like dressing me up as kings.

Neden beni krallar gibi giydirmeyi seviyorlar bilmiyorum.

Have they thought you were some kind of invader?

Senin bir çeşit istilacı olduğunu mu düşündüler?

I don't know, but

Bilmiyorum ama

I'm on a camel there.

orada bir devenin üzerindeyim.

I can't remember where it was because they used to take me all over the place.

Nerede olduğunu hatırlayamıyorum çünkü beni her yere götürürlerdi.

Have you got the hump there, Mr. Duncan?

Orada kambur var mı, Bay Duncan?

Have I got the hump?

Kambur oldum mu?

That's the joke, V8'S.

Şaka bu, V8'ler.

Very good. As Mr.

Çok güzel. Bay

Duncan got the hump.

Duncan'ın kamburlaştığı gibi.

Here I am in the most famous landmark.

İşte en ünlü dönüm noktasındayım.

When people think of China, they often think of Tiananmen Square,

İnsanlar Çin'i düşündüklerinde, genellikle Tiananmen Meydanı'nı,

Heaven's Gate, till neck looks unfeasibly long.

Cennetin Kapısını düşünürler, ta ki boyun inanılmaz derecede uzun görünene kadar.

Mr. Duncan.

Bay Duncan.

That's because I was so slim.

Çünkü çok zayıftım.

Then your neck looks almost as long as your head.

O zaman boynun neredeyse başın kadar uzun görünür.

It does look as if my neck has been stretched.

Boynum gerilmiş gibi görünüyor.

Yes, it looks like you've been stretched. But now I thought.

Evet, gergin görünüyorsun. Ama şimdi düşündüm.

That's me.

O benim.

That's me 20 years ago, and now I'm going to cry.

20 yıl önceki bendim ve şimdi ağlayacağım.

I don't think I've seen these pictures, Mr.

Bu resimleri gördüğümü sanmıyorum, Bay

Duncan. I think you have.

Duncan. Bence var.

And of course, you know, I like motorbikes.

Ve tabii ki motosikletleri severim.

And I remember going to this shop, Steve and the guy that owned

Ve bu dükkana gittiğimi hatırlıyorum, Steve ve

the shop tried to get me to buy the motorbike.

dükkanın sahibi bana motosikleti almaya ikna etmeye çalıştı.

Well, if he's gone to a motorbike shop, I know why.

Eğer bir motosikletçiye gittiyse, nedenini biliyorum.

Oh, can I finish the sentence?

Oh, cümleyi bitirebilir miyim? Bana

He he said he would give me the bike for half price.

bisikleti yarı fiyatına vereceğini söyledi. Posterlerinde yer alıp dükkânının tanıtımını yapmayı kabul edersem

He's going to give me this amazing price if I would agree to,

bana inanılmaz bir fiyat verecek

to be on his posters and promote his shop.

.

So he wanted to use me, basically.

Yani temelde beni kullanmak istedi.

Well, you were getting a half priced bike.

Yarı fiyatına bir bisiklet alıyordun.

Yes, but I didn't in the end, because I suppose

Evet, ama sonunda yapmadım, çünkü sanırım

it's only fair to say that

the roads in China

Çin'deki yolların

are very dangerous.

çok tehlikeli olduğunu söylemek adil olur.

Many people driving on the roads in China don't even

Çin'de yollarda araba kullanan birçok insan, daha önce hiç sınava girmedikleri için

don't even know how to drive a car because they've never taken a test

araba kullanmayı bile bilmiyorlar

ever.

.

So because of corruption as it is, they just buy

Yani yolsuzluk nedeniyle, sadece satın alıyorlar,

they just buy a license

sadece bir ehliyet alıyorlar

and then they drive on the road with with

ve sonra kesinlikle hiçbir eğitim almadan yolda araba kullanıyorlar

absolutely no training whatsoever.

.

And that's the reason why there are so many crashes, the highest

Ve bu kadar çok kaza olmasının nedeni de bu, dünyadaki en yüksek

in the world, I believe in China, the highest death rate on the roads.

, inanıyorum ki Çin'de, yollardaki en yüksek ölüm oranı.

I used to see at least three car crashes every day.

Her gün en az üç araba kazası görüyordum.

Every day there would be a car somewhere

Her gün

on the side of the road, normally with a huge dent in the front or the side.

yolun kenarında bir yerde, normalde önünde veya yanında büyük bir göçük olan bir araba olurdu.

And that's the reason why.

Ve nedeni bu.

And I'm not being racist before anyone says, Now, Mr.

Ve kimse "Bay

Duncan, you're being racist.

Duncan, siz ırkçısınız" demeden ben ırkçı olmuyorum.

I'm not being racist because I lived there and I saw it and it's still the same.

Irkçı değilim çünkü orada yaşadım ve gördüm ve hala aynı.

It's still the same.

Hala aynı.

Alibaba says you've got to go to Vietnam because it's beautiful, peaceful, and the food is delicious.

Alibaba, Vietnam'a gitmeniz gerektiğini çünkü güzel, huzurlu ve yemeklerin lezzetli olduğunu söylüyor.

I think we would like the Vietnamese food.

Sanırım Vietnam yemeklerini severiz.

I think we would like what you said

Sanırım söyledikleriniz hoşumuza gitti

because that's your favourite.

çünkü bu sizin favoriniz.

Yes. Type of food.

Evet. Yiyecek türü.

Yes. I'll be playing the the you know what today we're going in a minute.

Evet. Bugün bir dakika sonra ne yapacağımızı biliyorsun oynayacağım.

Blimey. I thought we thought we'd have you know.

Tanrı aşkına. Haberiniz olsun diye düşündük sanıyordum.

Well I am, I'm not feeling exactly like doing a two hour show today.

İyiyim, bugün tam olarak iki saatlik bir şov yapmak gibi hissetmiyorum.

I'll be honest with you.

sana karşı dürüst olacağım

If. If I was honest with you,

Eğer. Sana karşı dürüst olsaydım,

which I am being.

ki öyleyim.

Oh, by the way, we we also had our school had a training centre, and.

Oh, bu arada, okulumuzun bir eğitim merkezi de vardı ve.

Can you believe it, Steve?

Buna inanabiliyor musun Steve?

I was on the front and there I am.

Cephedeydim ve işte buradayım.

I mean. Yes.

Demek istediğim. Evet.

And everyone said that they knew who I was

Ve herkes o tabela sayesinde kim olduğumu bildiklerini söylediler

because of that sign, so they actually put a photograph of me.

, bu yüzden gerçekten bir fotoğrafımı koydular.

So this is one of the training centres that we opened

Bu, açtığımız eğitim merkezlerinden biri

and I actually ended up helping to run it.

ve sonunda ben de onun işletilmesine yardım ettim.

It's not flattering, very flattering photo. No, it isn't.

Gurur verici değil, çok gurur verici bir fotoğraf. Hayır, değil.

And I always I always said that to them.

Ve bunu onlara hep söyledim. Sadece yerine

I said, could you get a better photograph of me instead of just.

daha iyi bir fotoğrafımı çeker misin dedim .

And they didn't tell by the way, they did not tell me that they were using my photograph.

Ve bu arada söylemediler, benim fotoğrafımı kullandıklarını söylemediler.

So it was one day I went by by accident

Bir gün tesadüfen gittim

and I looked and I thought, That's me.

ve baktım ve düşündüm ki, Bu benim.

They've put me on the front of the training centre and they didn't even tell me,

Beni eğitim merkezinin önüne koydular ve bana "

Oh, so now you get

Ah, şimdi

Regina says our birthdays, also anniversaries.

Regina'nın doğum günlerimizi ve yıldönümlerimizi söylediğini" bile söylemediler.

Regina, Can you say Regina?

Regina, Regina diyebilir misin?

Because I think the subtitle might put something else.

Çünkü altyazıya başka bir şey koyabileceğini düşünüyorum.

Sorry. Regina.

Üzgünüm. Regina.

Our birthdays, also anniversaries.

Doğum günlerimiz, yıldönümlerimiz de.

Yes, definitely. Happy.

Evet kesinlikle. Mutlu.

Happy anniversaries.

mutlu yıldönümleri

Well, I suppose it depends how old you are.

Pekala, sanırım kaç yaşında olduğuna bağlı.

Yeah. Yes.

Evet. Evet.

Birthdays and anniversary.

Doğum günleri ve yıldönümü.

It happens. Something that happens every year.

Olur. Her yıl olan bir şey.

So, yeah, it happens every year.

Yani, evet, her yıl oluyor.

It's an anniversary of something.

Bir şeyin yıldönümü.

In this case, it just happens to be a birthday.

Bu durumda, sadece bir doğum günü olur.

The anything could be, you know. Yes.

Her şey olabilir, biliyorsun. Evet.

Do you do Did you do wheelies on your bike, mister? No.

Yapıyor musun Bisikletinle teker teker yaptın mı bayım? Hayır.

But I know if you go on Instagram or Tik Tok, there are people

Ama biliyorum, eğer Instagram'a veya Tik Tok'a girersen, çoğunlukla insanlar var

mainly and quite often I'm not I'm not judging anyone.

ve çoğu zaman kimseyi yargılamıyorum.

But quite often in Vietnam

Ancak oldukça sık olarak Vietnam'da

and other places as well.

ve diğer yerlerde de.

But they often do it in Vietnam.

Ama bunu genellikle Vietnam'da yaparlar.

They go along the road and they lift their front wheel up and go along on their back wheel.

Yol boyunca ilerliyorlar ve ön tekerleklerini yukarı kaldırıp arka tekerlekleri üzerinde ilerliyorlar.

I have to say

it does look pretty cool, to be honest, but I never did it

Dürüst olmak gerekirse oldukça havalı göründüğünü söylemeliyim ama bunu hiç yapmadım

because I was always worried about my bike disappearing from underneath me.

çünkü her zaman bisikletimin altımdan kaybolmasından endişelenmiştim.

So I never had a motorbike in China, but I did have one in the UK.

Yani Çin'de hiç motosikletim olmadı ama Birleşik Krallık'ta vardı.

And to be honest with you, people in the UK also drive

Ve size karşı dürüst olmak gerekirse, Birleşik Krallık'taki insanlar da çılgınca araba kullanıyor

in a crazy way as well, including him.

, o da dahil.

Can we say something about the Paris trip?

Paris gezisi hakkında bir şeyler söyleyebilir miyiz?

We will mention it briefly.

Kısaca değineceğiz. Bir sürü

I'm I'm very behind with emails because I've had loads of emails.

e-posta aldığım için e-posta konusunda çok gerideyim.

Steve concerning, concerning my mum's death on Thursday,

Steve, Perşembe günü annemin ölümüyle ilgili,

so I, I'm literally under a pile of emails,

bu yüzden ben, kelimenin tam anlamıyla bir yığın e-postanın altındayım,

but yes, it's still happening.

ama evet, bu hala oluyor.

So nothing's changed there because it's not until June anyway.

Yani orada değişen bir şey yok çünkü zaten Haziran'a kadar değil.

Yes, we'll send an email out this week to anybody

Evet, bu hafta bir e-posta listesi grubu oluşturacağımız herkese bir e-posta göndereceğiz

who we're going to form an email list group

and you know, to, to firm up the dates and everything for everybody

ve bilirsiniz, tarihleri ve her şeyi herkes için kesinleştirmek için

because we need to get organising that so that people can plan ahead.

çünkü bunu organize etmemiz gerekiyor, böylece insanlar önceden planlamak.

So yeah, we'll do that this week

Yani evet, bunu bu hafta yapmak isteyen

anyone that's interested in coming,

herkesin gelmesini sağlayacağız,

we'll put you on an email group and we'll talk about that.

sizi bir e-posta grubuna koyacağız ve bunun hakkında konuşacağız.

Yes, you'll have to let me know first though.

Evet, yine de önce bana haber vermelisin.

So yes, you can't just go in the email group without getting in touch.

Yani evet, iletişime geçmeden e-posta grubuna giremezsiniz .

So send me your, your details

Bu yüzden bana bilgilerinizi gönderin

and then eventually we will have a group

ve sonunda bir grubumuz olacak

and we will also form a WhatsApp group as well. Yes.

ve ayrıca bir WhatsApp grubu oluşturacağız. Evet.

So eventually we will all be able to stay in touch,

Yani sonunda hepimiz iletişimde kalabileceğiz,

but we are not talking about the trip here.

ama burada geziden bahsetmiyoruz.

We're not giving any details here.

Burada herhangi bir detay vermiyoruz.

It will all be done away from YouTube for obvious reasons.

Her şey bariz sebeplerden dolayı YouTube'dan uzakta yapılacak.

I suppose yeah, anybody that's already sent Mr.

Sanırım evet, Bay

Duncan an email expressing an interest in going

Duncan'a size gitmekle ilgilendiğini belirten bir e-posta göndermiş olan herkes,

you will be we will be sending out some more communications.

biz de birkaç mesaj daha göndereceğiz.

Well I have already so everyone who's been in touch with me

Peki ben zaten benimle temasa geçen herkesle

I have contacted in return and told you when.

iletişime geçtim ve size ne zaman olduğunu söyledim.

Oh right.

Ah doğru.

You've done that already.

Yes, I've done okay.

Bunu zaten yaptın.

Evet, tamam yaptım. Şu

There's no email list required at the moment,

anda gerekli bir e-posta listesi yok,

so. Good.

yani. İyi.

So yeah,

Yani evet,

lovely. Alright Mr.

güzelim. Pekala Bay

Duncan, I'll can put the kettle on. Well we're both going.

Duncan, çaydanlığı çalıştırabilirim. Pekala, ikimiz de gidiyoruz.

Oh right.

Ah doğru.

Okay. Yes.

Tamam aşkım. Evet.

So thank you for joining us today. It's been a weird one.

Bu yüzden bugün bize katıldığınız için teşekkür ederiz . Garip bir şey oldu.

I was not sure if I was going to be here today.

Bugün burada olup olmayacağımdan emin değildim.

I wasn't feeling great on Thursday and I wasn't feeling very well on Friday.

Perşembe günü kendimi pek iyi hissetmiyordum ve Cuma günü de pek iyi hissetmiyordum.

But then I went to see Mr. Steve in his show last night.

Ama sonra dün gece şovunda Bay Steve'i görmeye gittim .

And I have to say, and I mean this, I really mean this.

Ve söylemeliyim ki, bunu kastediyorum, gerçekten bunu kastediyorum.

I was I was quite emotional this morning.

Bu sabah oldukça duygusaldım.

And I said, Steve, I said, You do realise how much that was last night going out?

Ve dedim ki, Steve, dün gece dışarı çıkmanın ne kadar önemli olduğunun farkında mısın?

I could have stayed at home.

evde kalabilirdim.

I could have sat and felt really sorry for myself.

Oturup kendim için gerçekten üzülebilirdim.

But it was nice experiencing a bit of

Ama biraz

socialising, being with people and watching

sosyalleşmek, insanlarla birlikte olmak ve bir

lots of other people have fun and joy.

sürü insanın eğlendiğini ve eğlendiğini izlemek güzeldi. Bu

So it was great.

yüzden harikaydı.

Thank you, Steve, and thank you as well.

Teşekkürler Steve ve ayrıca teşekkürler.

We will be back next Sunday, hopefully

Gelecek Pazar, umarım

in slightly better circumstances.

biraz daha iyi koşullarda geri döneceğiz.

We can only wish. But of course, who knows?

Sadece dileyebiliriz. Ama elbette, kim bilir?

Who knows what's going to happen next in this crazy world.

Bu çılgın dünyada bundan sonra ne olacağını kim bilebilir.

And Mr.

Ve Bay

Duncan is putting on some short videos, aren't you?

Duncan bazı kısa videolar koyuyor, değil mi?

So look out for those as well.

O yüzden bunlara da dikkat edin.

Some of you might have already seen them.

Bazılarınız onları çoktan görmüş olabilir. Bu arada, yolculuk hakkında

Some short email if you've already sent an email,

zaten bir e-posta gönderdiyseniz kısa bir e-posta,

by the way, about the trip, you don't need to send another one.

başka bir e-posta göndermenize gerek yok.

But Christina says she's going to send an email.

Ama Christina bir e-posta göndereceğini söylüyor.

That's it.

So if you are interested in meeting up in Paris,

Bu kadar.

Yani Paris'te buluşmakla ilgileniyorsanız,

if there is anything left of Paris, of course at the moment

Paris'ten geriye kalan bir şey varsa, tabii ki şu anda

it's all on fire.

her şey alev alev.

I hope there is something left because of it.

Umarım ondan geriye bir şeyler kalmıştır. Çöp toplayanlar da dahil olmak üzere

Have you heard also all of the the utilities

tüm kamu hizmetlerinin de

have gone on strike as well, including the people that take rubbish away.

greve gittiğini duydunuz mu?

So the streets of Paris at the moment are piled high

Yani şu anda Paris sokakları

with with garbage, really.

gerçekten çöplerle dolu.

And apparently it stinks.

Ve görünüşe göre kokuyor.

So maybe Luis can tell us

Belki Luis bize

how long are they on strike for permanently.

ne kadar süre kalıcı olarak grevde olduklarını söyleyebilir.

Everything. Everything's on. Everything's.

Her şey. Her şey açık. Herşey.

Everything's coming. June.

Her şey geliyor. Haziran.

Yes, Everything's coming to a standstill.

Evet, her şey durma noktasına geliyor.

There are huge riots taking place.

Büyük isyanlar çıkıyor.

And they what they want. They want to get rid of the

Ve onlar ne istiyorlarsa. Başkandan kurtulmak istiyorlar

president.

.

And that's all I'm saying about that.

Ve bu konuda tüm söylediğim bu.

But I hope it's all back to normal by the time we go there in June.

Ama umarım Haziran'da oraya gittiğimizde her şey normale döner .

That's all I can say.

Tüm söyleyebileceğim bu.

Right. Lovely to see you on.

Sağ. Seni görmek güzel.

And read about you all.

Ve hepiniz hakkında okuyun.

And of course, and thank you for your lovely messages today and see you

Ve tabii ki, bugünkü güzel mesajlarınız için teşekkür ederim ve en

at the absolute minimum next Sunday.

azından bir sonraki Pazar günü görüşmek üzere.

Yes, next Sunday we are back.

Evet, gelecek Pazar geri dönüyoruz.

We will be here together for you.

Sizin için burada birlikte olacağız.

Hopefully it will be it will be a little bit longer.

İnşallah olur biraz daha uzun olur.

And of course, thanks for joining me a little bit of reminiscing

Ve tabii ki,

today, 20 years since I went to China

Çin'e gitmemin 20. yılını

and also the start of the Iraq invasion.

ve aynı zamanda Irak işgalinin başlangıcını, bugünü biraz anımsayarak bana katıldığınız için teşekkürler. Tayland'da

On this day in Thailand, on a happy note, it's a strange, though.

bu gün , mutlu bir kayda göre, yine de garip.

What a strange coincidence. Yes.

Ne garip bir tesadüf. Evet.

Anyway, yes, you landed in the bomb, started, didn't they? Yes.

Her neyse, evet, bombaya indin, başladın, değil mi? Evet.

Right.

Sağ.

Have a lovely week, everyone.

Herkese güzel bir hafta dilerim.

And if you're celebrating any anniversaries, let us know and we'll talk about it next week.

Ve herhangi bir yıldönümünü kutluyorsanız, bize bildirin, önümüzdeki hafta bunun hakkında konuşalım.

Yes, definitely.

Evet kesinlikle.

This is Mr. Duncan and Mr. Steve saying.

Bunu Bay Duncan ve Bay Steve söylüyor.

Thanks for watching. See you soon.

İzlediğiniz için teşekkürler. Yakında görüşürüz.

And of course, until the next time we meet, you know what's coming next.

Ve tabii ki, bir dahaki görüşmemize kadar, sonra ne olacağını biliyorsun.

Yes, you do.

Evet yaparsın.

Are you ready?

Hazır mısın?

No.

Hayır,

ta ta for now.

şimdilik ta ta.