BOX SET: The White Elephant 🐘 comedy drama episodes 1-5! Learn English while you laugh 🤣💀

Five, four, three, two, one. That's it.

Beş dört üç iki bir. Bu kadar.

It is exactly one week since The White Elephant

The White Elephant'ın açılmasının üzerinden tam bir hafta geçti

opened and still not one...

ve hala bir...

Customer!

What? A customer - are you sure?

Müşteri yok!

Ne? Bir müşteri - emin misiniz?

Yes. He's in there, sitting down.

Evet. İçeride, oturuyor.

Well, what does he want?

Peki, ne istiyor?

I don't know. I didn't ask him.

Bilmiyorum. ona sormadım

Chill out.

Sakin ol.

I think it'd be a really good idea to go  and ask him.

Gidip ona sormanın gerçekten iyi bir fikir olacağını düşünüyorum .

OK. Wait there.

TAMAM. Orada bekle.

Right, he says he wants the duck eggs

Doğru, ördek yumurtası

and polenta fries but with a small change.

ve polenta kızartması istediğini söylüyor ama küçük bir değişiklikle.

Yes?

He wants a hen's egg instead of a duck's

Evet? Ördek

yerine tavuk yumurtası

and potato fries instead of polenta fries.

ve polenta kızartması yerine patates kızartması istiyor.

What? So he wants egg and chips?!

Ne? Yani yumurta ve cips mi istiyor?!

I have not worked in some of the world's

Dünyanın

top restaurants to end up cooking .

en iyi restoranlarından bazılarında sonunda yemek pişirmek için çalışmadım.

egg and chips.

yumurta ve cips.

Gordon, Gordon, keep your hair on.

Gordon, Gordon, saçınızı açık tutun.

The customer's always right

Müşteri her zaman haklıdır

and thank goodness we've got one. So, let's keep

ve çok şükür bizde bir tane var. Öyleyse

him happy and who knows, he might

onu mutlu edelim ve kim bilir belki bir

bring his friends in next time.

dahaki sefere arkadaşlarını da getirebilir.

Keep them happy? It's all right for them

Onları mutlu etmek mi?

to be happy. What about me? Egg and chips!

Mutlu olmaları sorun değil. Ya ben? Yumurta ve cips!

I ask you.

Sana soruyorum.

Oh, don't get your knickers in a twist, Gordon.

Donunu burkma, Gordon.

Look, why don't I go and speak to him

Bak, neden gidip onunla konuşmuyorum

and see if he wouldn't rather have

ve

Gordon's duck egg and polenta fries?

Gordon'un ördek yumurtası ve polenta kızartmasını tercih edip etmeyeceğini görmüyorum?

Thank you, Mary.

Teşekkürler Meryem.

Well?

Kuyu?

He's gone.

O gitti.

Quick, quick!

Hızlı hızlı!

What? Is it a fire?

Ne? Ateş mi?

Right everybody, calm down, calm down.

Pekala millet, sakin olun, sakin olun.

What? It's not a fire - we've got a customer!

Ne? Yangın değil - bir müşterimiz var!

A customer? At last!

Bir müşteri? Sonunda!

Well, what does he want? I haven't got all day.

Peki, ne istiyor? Bütün günüm yok.

He wants the spatchcocked peasant

with lemon and herbs.

Limonlu ve şifalı otlarla dolu pis kokulu köylüyü istiyor.

Pheasant, not peasant! Call yourself a waiter?

Sülün, köylü değil! Kendine garson mu diyorsun?

Honestly!

Açıkçası!

Oh, come on Gordon, get a move on!

Oh, hadi Gordon, harekete geç!

We can't let another customer get away.

Başka bir müşterinin kaçmasına izin veremeyiz.

I know, I know. Now, where did I put the pheasant?

Biliyorum biliyorum. Şimdi, sülünleri nereye koydum?

I'll give you a hand if you like.

İsterseniz size yardımcı olurum.

You stick to washing up, love.

Sen bulaşık yıkamaya devam et tatlım.

Cooking pheasant is the job for a professional chef.

Sülün pişirmek profesyonel bir şefin işidir.

Now, where's that stupid pheasant?

Şimdi, o aptal sülün nerede?

The customer says 'pull your finger out'.

Müşteri 'parmağını çek' diyor.

He's off to the theatre soon.

Yakında tiyatroya gidiyor.

I'll tell him where he can stick his finger!

Ona parmağını nereye sokabileceğini söyleyeceğim!

Gordon, stay here and cook. Come on,

Gordon, burada kal ve yemek yap. Hadi,

quick as a flash!

flaş kadar hızlı!

I need a pheasant.

Bir sülüne ihtiyacım var.

I found the pheasant.

Sülün buldum.

And it doesn't smell too fresh.

Ve çok taze kokmuyor. En

Can't we get a fresh one ASAP?

kısa zamanda yenisini alamaz mıyız?

Where are we going to get a pheasant

at this time of night? Anyway, I cook, not go shopping.

Gecenin bu saatinde nereden sülün bulacağız? Neyse, yemek yaparım, alışverişe gitmem.

OK, I'll go and tell the customer shall I?

Tamam, gidip müşteriye söyleyeceğim, olur mu?

We need a quick fix, can't we use a chicken?

Hızlı bir düzeltmeye ihtiyacımız var, tavuk kullanamaz mıyız?

Chicken isn't pheasant.

Tavuk sülün değildir.

Listen, listen, we don't need a pheasant.

Dinle, dinle, sülüne ihtiyacımız yok.

Why?

Neden?

He's gone.

O gitti.

I've got an order from table three.

Üç numaralı masadan bir sipariş aldım.

What? Amazing! He wants the chef's special.

Ne? İnanılmaz! Şefin spesiyalini istiyor. erik

Duck a la plum. Now, this should be good!

ördek. Şimdi, bu iyi olmalı!

Duck a la plum!

Erik ördek!

Shouldn't it be duck a l'orange, Gordon?

Portakallı ördek olması gerekmez mi, Gordon?

This is my chef's special. Just leave it to me.

Bu benim şefimin spesiyalitesi. Sadece bana bırak.

I'll go and tell him it's on its way.

Gidip ona yolda olduğunu söyleyeceğim.

I'd give him this glass of wine - on the house.

Ona bu kadeh şarabı verirdim - evde.

Problem, Gordon?

Sorun mu var?

The oven won't light. The cooker

Fırın yanmıyor. Ocak yanıp

is on the blink. Where did you get this

sönüyor. Bu

piece of junk from?

çöp parçasını nereden buldun?

I bought it second hand. It was in good

İkinci el aldım. İyi

working condition.

çalışır durumdaydı.

Try pressing that button there.

Oradaki düğmeye basmayı deneyin.

What do you know about cookers, huh?

Ocaklar hakkında ne biliyorsun, ha?

Can't you see this is kaput, knackered?

Bunun kaput, bitkin olduğunu görmüyor musun?

We're gonna lose yet another customer now.

Şimdi bir müşterimizi daha kaybedeceğiz. Ördeğimi erikle

I was really looking forward to cooking

pişirmeyi gerçekten dört gözle bekliyordum

my duck a la plum.

.

Have you tried the gas connections?

Gaz bağlantılarını denediniz mi?

Don't be ridiculous! I have worked

Gülünç olma! Aşçı dolduğunda tanıdığım

in some of the world's top restaurants

dünyanın en iyi restoranlarından bazılarında çalıştım

I know when a cooker has packed up,

and this one has completely had it.

ve bu restoran tamamen işime yaradı.

Oh, I'll go and tell them the duck's  off

Oh, gidip onlara işin bittiğini söyleyeceğim,

shall I?

Wait a minute, Peter.

olur mu?

Bir dakika, Peter.

If I just press this knob here.

Buradaki düğmeye basarsam.

Right, now give that a try.

Tamam, şimdi bir deneyin.

Ah, oh, well, um.

Ah, oh, pekala, um.

Well done, Mary.

Aferin Meryem.

So, we're cooking on gas then. I'll go and

Yani, o zaman gazla yemek yapıyoruz. Ben gidip

give the customer the good news.

müşteriye müjdeyi vereceğim.

Mary, you're brilliant.

Mary, harikasın.

Are you OK Gordon?

İyi misin Gordon?

Yes, just leave me to cook.

Evet, pişirmeyi bana bırakın.

OK, don't bite my head off!

Tamam, kafamı ısırma!

Is everything OK?

Her şey yolunda mı?

It's this recipe - I can't get it right.

Bu tarif - doğru anlayamıyorum.

It's doing my head in.

Kafamı karıştırıyor.

Well, maybe I could help?

Belki yardımcı olabilirim?

What do you know about cooking?

Yemek yapmak hakkında ne biliyorsun?

Don't forget, I'm the chef.

Unutma, ben şefim.

Well, I used to cook for you at home, when

Evliyken, patronun olmadan önce sana evde yemek yapardım

we were married, before I became your boss.

.

That was beans on toast - this is very different.

O, kızarmış fasulyeydi - bu çok farklı.

Table three - or is it two - wants to know

Üçüncü masa - yoksa iki mi -

where their food is.

yiyeceklerinin nerede olduğunu bilmek istiyor.

Well, maybe I could just help you?

Peki, belki sana yardım edebilirim?

Oh, for crying out loud, you are driving

Oh, yüksek sesle ağladığım için

me crackers! You've ruined it. What am I

bana kraker götürüyorsun! Onu mahvettin.

gonna do now?

Şimdi ne yapacağım?

Maybe, I could go and get something

Belki gidip süpermarketten hazır bir şeyler alabilirim

ready-made from the supermarket?

?

From the supermarket? Don't make my

Süpermarketten mi?

blood boil more than it already is.

Kanımı olduğundan daha fazla kaynatma.

Do you think world-class chefs buy ready meals

Dünya çapındaki şeflerin hazır yemekleri süpermarketten aldığını düşünüyor musunuz

from the supermarket? Honestly!

? Açıkçası!

OK, don't blow your top. When I was

Tamam, tepeni patlatma. Ben

young, my mum would add a spoonful of

gençken annem

mustard into all her cooking and it made

tüm yemeklerine bir kaşık hardal eklerdi ve bu,

everything taste so nice. Now, why not

her şeyin çok güzel olmasını sağlardı. Şimdi, neden

give that a go.

buna bir şans vermiyorsun?

Yes, give that a go and maybe it will stop

Evet, bir dene ve belki

you from getting so hot under the collar.

yakanın altında bu kadar ısınmanı engeller.

Very well.

Çok iyi.

Hmm, yeah, doesn't taste bad. I think

Hmm, evet, tadı kötü değil.

I've created something good here.

Burada iyi bir şey yarattığımı düşünüyorum.

Well done Mary. We should name the

Aferin Meryem.

dish the Mary Miracle Meal after you.

Yemeğe senin adını Meryem Mucize Yemeği koymalıyız.

No, I don't think so. We can call it

Hayır, sanmıyorum. Buna

Gordon's Greatest Goulash.

Gordon'un En Büyük Gulaşı diyebiliriz.

You seem full of the joys of spring.

Baharın neşesiyle dolu görünüyorsun.

Are you feeling OK Gordon?

İyi hissediyor musun Gordon?

You mean happy - there is nothing

Mutlu demek istiyorsunuz -

wrong with being happy. Now, where did

mutlu olmanın yanlış bir tarafı yoktur. Şimdi,

I put the onions?

soğanları nereye koydum?

Do you think there's something a bit odd

Sizce bugün Gordon'da bir tuhaflık var mı

about Gordon today?

?

He's cheerful. I mean he seems to be

O neşeli. Demek istediğim,

on cloud nine.

dokuz bulutun üzerinde görünüyor.

I wish he was on cloud nine!

Keşke bulut dokuzda olsaydı!

Hello Gordon. Ceilia's worried about you.

Merhaba Gordon. Ceilia senin için endişeleniyor.

Has something happened?

Bir şey mi oldu?

You just seem very... happy!

Çok... mutlu görünüyorsun!

I'm on top of the world actually.

Aslında dünyanın tepesindeyim.

Don't tell Celia, but i might have a new job.

Celia'ya söyleme ama yeni bir işim olabilir.

I had an interview yesterday.

Dün bir görüşmem vardı.

Wow, I bet you're thrilled to bits.

Vay canına, bahse girerim çok heyecanlanmışsındır.

I am, Mary. Oh, the idea of working in a

Evliyim. Oh, yemeklerimi takdir eden müşterilerle düzgün bir restoranda çalışma fikri

proper restaurant with customers who

appreciate my food - and the pay's better too.

- ve maaş da daha iyi.

Oh, that bit was music to my ears.

Oh, o kısım kulaklarıma müzik gibi geldi.

Music in your ears?

Kulaklarında müzik mi var?

Never mind. What do you want?

Boş ver. Ne istiyorsun?

Customer on table six wants

Altıncı masadaki müşteri

the raspberry pavlova for dessert.

tatlı olarak frambuazlı pavlova istiyor.

Oh, I'll get that, shall I?

Ah, onu alacağım, olur mu?

It's the Poison Ivy restaurant.

Poison Ivy restoranı.

Uh-huh uh-huh. OK. Bye.

Uh-huh uh-huh. TAMAM. Hoşçakal.

Oh, they said 'Sorry, you haven't got  the job.'

Ah, 'Üzgünüm, işi alamadın' dediler.

They've chosen someone better.

Daha iyi birini seçtiler.

Let's all jump for joy then, shall we?

O zaman hepimiz sevinçten zıplayalım, olur mu?

Gordon is going to be with us a little bit longer!

Gordon bir süre daha bizimle olacak!

Raspberry, Gordon?

Ahududu, Gordon?