BOX SET: English vocabulary mega-class! 🤩 Learn 8 English 'portmanteau words' in 21 minutes!

Hello and welcome to The English

Merhaba ve Konuştuğumuz İngilizce'ye hoş geldiniz

We Speak. I m Feifei.

. Ben Feifei.

And I'm Roy!

Ben de Roy'um!

Wow, Roy! You've grown your

Vay, Roy!

beard back! I thought you'd shaved

Sakalını geri uzattın! Tıraş ettiğini sanıyordum

it off. I saw this picture of you on

. Bu fotoğrafını

social media without a beard. Here, look!

sosyal medyada sakalsız gördüm. İşte bak!

That's not me. That's a picture of

O ben değilim. Bu oğlumun bir resmi

my son. He does look like me, but

. Bana benziyor ama

he's a lot younger than me.

benden çok daha genç.

Every picture on here is of your

Buradaki her resim oğlunuza ait

son! You're really guilty of 'sharenting'.

! Gerçekten 'paylaşmak'tan suçlusunuz.

I am not sharenting! I know what

Paylaşmıyorum!

that means. It's for people who share

Bunun ne anlama geldiğini biliyorum.

way too many photos of their children!

Çocuklarının çok fazla fotoğrafını paylaşan insanlar için!

I do not share too much! Besides, he's really cute!

Fazla paylaşım yapmıyorum! Ayrıca, o gerçekten çok tatlı!

He is cute, because he looks

Şirin çünkü

like his mother! But you need to

annesine benziyor! Ancak

be careful how much your share.

payınızın ne kadar olduğuna dikkat etmelisiniz. Bu örneklerden sonra

Let's talk more about sharenting

sharenting hakkında daha fazla konuşalım

after these examples.

.

There are many pros and cons of

Sharenting'in birçok artısı ve eksisi var

sharenting. We need to think

. Çocuklarımızın

about them before we post all

tüm bu fotoğraflarını yayınlamadan önce onları düşünmemiz gerekiyor

these photos of our children.

.

He needs to stop sharenting -

Paylaşmayı bırakması gerekiyor -

I see so many photos of his daughter.

Kızının o kadar çok fotoğrafını görüyorum ki.

Eric, I'm tired of your constant

Eric, sürekli

sharenting. Aren't you worried

paylaşmandan bıktım. Gelecekte

that your son won't be happy

oğlunun bundan mutlu olmayacağından endişelenmiyor musun

about this in the future?

?

This is The English We Speak

Bu, BBC Learning English'ten The English We Speak'tir

from BBC Learning English and

ve

we're talking about the expression

'sharenting'. Sometimes parents

'sharenting' ifadesinden bahsediyoruz. Bazen paylaşımda bulunan ebeveynler

who commit sharenting are known

as 'sharents'. Roy, you are a sharent!

'paylaşımcı' olarak bilinir. Roy, sen bir sharentsin!

Haha, I am not! I'm just really proud

Haha, değilim! Oğlumla gerçekten gurur duyuyorum

of my son. I do agree that you need

.

to be careful when sharing things about your children.

Çocuklarınız hakkında bir şeyler paylaşırken dikkatli olmanız gerektiğine katılıyorum.

Yes, there has to be a barrier

Evet,

between public and private life.

kamusal ve özel hayat arasında bir engel olmak zorundadır.

That's why I only share videos

Bu yüzden sadece futbol oynamak gibi

and photos of him doing things

şeyler yaptığı video ve fotoğraflarını paylaşıyorum

like playing football. Have you seen

.

how good he is? He's like the new Pele!

Ne kadar iyi olduğunu gördün mü? O yeni Pele gibi!

I have - he's really good.

Ben - o gerçekten iyi.

And I don't think that's sharenting,

Ve bunun paylaşım olduğunu düşünmüyorum

and I suppose even though you

ve sanırım

post a lot, there's nothing

çok fazla gönderi paylaşıyor olsanız da

too personal. So, I'll stop calling you a 'sharent'.

çok kişisel bir şey yok. Bu yüzden sana 'sharent' demekten vazgeçeceğim.

I think 'sharenting' is related

Bence 'paylaşım'

to too much information. But

çok fazla bilgi ile ilgili. Ama

we also need to think about

aynı zamanda ne göndereceğimizi de düşünmemiz gerekiyor

what we post, because in the

, çünkü gelecekte

future, my son may be very

angry if I embarrass him with

a silly picture of him dressed up like a giant parrot.

dev bir papağan gibi giyinmiş aptalca bir resmiyle onu utandırırsam oğlum çok kızabilir.

But there is a photo of your

Ama

son dressed as a giant parrot!

oğlunun dev bir papağan gibi giyinmiş bir fotoğrafı var!

He looks ridiculous! You

Gülünç görünüyor!

should remove that photo.

O fotoğrafı kaldırmalısın. O

That's not my son it's me.

benim oğlum değil, benim.

I like dressing in animal costumes.

Hayvan kostümü giymeyi seviyorum.

He really does look like you, Roy. Bye!

Gerçekten sana benziyor, Roy. Hoşçakal!

Bye!

Hoşçakal!

Hello and welcome to The English

Merhaba ve Konuştuğumuz İngilizce'ye hoş geldiniz

We Speak. I'm Feifei... err Rob,

. Ben Feifei... err Rob,

could we have your attention, please?

dikkatinizi çekebilir miyiz lütfen?

... oh sorry, Feifei, I was just looking at

... pardon Feifei, akıllı

the news on my smartphone.

telefonumdan haberlere bakıyordum.

Now is not the time to be looking at the

Şimdi haberlere bakma zamanı değil

news - we are presenting a programme.

- bir program sunuyoruz.

I know, but there's so much news

Biliyorum, ama bakılacak çok fazla haber var

to look at and it's all very very...

ve hepsi çok çok...

... depressing? Yes, there has been a lot of

... iç karartıcı? Evet,

depressing news recently,

son zamanlarda pek çok iç karartıcı haber oldu,

but you seem addicted to it.

ama buna bağımlı görünüyorsun.

Look at this! Did you know

Şuna bak!

we are all going to die... some day?

Hepimizin bir gün öleceğini biliyor muydunuz?

Enough doomscrolling, Rob!

Yeter kıyamet, Rob!

What's that?

Bu da ne?

'Doomscrolling' describes continuously

"Doomscrolling",

scrolling through endless bad news

stories on your smartphone

akıllı telefon

app, on social media or on the internet.

uygulamanızda, sosyal medyada veya internette sonsuz kötü haber hikayeleri arasında sürekli gezinmeyi ifade eder.

It happens a lot during the coronavirus

Koronavirüs pandemisi sırasında çok olur

pandemic. And you're obsessed, Rob -

. Ve sen takıntılısın Rob -

you just can't stop reading

information that depresses you.

seni üzen bilgileri okumaktan kendini alamıyorsun.

OK, OK - I'll try and find some more positive

Tamam, tamam -

news while we hear some examples...

Bazı örnekleri dinlerken daha olumlu haberler bulmaya çalışacağım...

I've been doomscrolling too much and

Çok fazla kıyamet kaydırma yaptım ve

read so much information about coronavirus that

koronavirüs hakkında o kadar çok bilgi okudum ki

I can't sleep at night.

geceleri uyuyamıyorum.

Stop doomscrolling! If you read too much

Kıyamet kaydırmayı durdurun! Çok fazla

bad news you'll get depressed.

kötü haber okursan depresyona girersin.

My brother does too much doomsurfing -

Kardeşim çok fazla kıyamet sörfü yapıyor -

he loves to tell us the latest gloom and doom

bize dünyadaki en son hüznü ve felaketi anlatmayı seviyor

in the world, so we've stopped listening to him!

, bu yüzden onu dinlemeyi bıraktık!

This is The English We Speak from BBC

Bu, BBC Learning English'ten Konuştuğumuz İngilizce

Learning English and we're talking

ve kıyamet

about doomscrolling -

also called doomsurfing.

sörfü olarak da adlandırılan doomscrolling'den bahsediyoruz.

That's endlessly looking at depressing

Bu,

news stories on your

smartphone app, on social media or the

akıllı telefon uygulamanızda, sosyal medyada veya

internet. I think it's time we had

internette durmadan iç karartıcı haberlere bakmaktır. Sanırım iyi haberler vermemizin zamanı geldi

some good news stories, Rob.

, Rob.

Yes - and I think I've got one.

Evet - ve sanırım bende bir tane var.

Look, a kitten that went missing has been found...

Bakın, kaybolan bir kedi yavrusu bulundu...

Sweet!

Tatlım!

...and look at this - new research says

...ve şuna bak - yeni araştırma

biscuits don't make you fat...

bisküvilerin seni şişmanlatmadığını söylüyor...

and look at this story...

ve şu hikayeye bak...

OK, Rob. Is there a word for endlessly

Tamam, Rob. Hiç durmadan iyi haberlere bakmak için bir kelime var mı

looking at good news stories?

?

Joyscrolling? Happyscrolling?

Oyun kaydırma mı? Mutlu kaydırma?

Well, it's good to see you smiling again.

Pekala, seni tekrar gülümserken görmek güzel.

Well, we all need something to smile

Pekala, bu yılki olaylardan sonra hepimizin gülümseyecek bir şeye ihtiyacı var

about after the events of this year.

.

I agree. Bye.

Kabul ediyorum. Hoşçakal.

Bye bye.

Güle güle.

Hello and welcome to The English

Merhaba ve The English

We Speak with me, Feifei...

We Speak benimle hoşgeldin Feifei...

Yeah, yeah, it was fun, wasn't it, yeah...

Evet, evet, eğlenceliydi, değil mi, evet...

and when Neil fell over... I know!

ve Neil düştüğünde... Biliyorum!

Excuse me, Rob.

Affedersin Rob.

Can we begin now?

Şimdi başlayabilir miyiz?

Oh, right. Sorry - I'll call you back. Bye.

Ah, doğru. Üzgünüm - seni geri arayacağım. Hoşçakal.

Rob, you know the rules - no mobile

Rob, kuralları biliyorsun -

phones in the studio.

stüdyoda cep telefonu yok. Yayın yaparken

We can't have them ringing

çalmalarına izin veremeyiz

when we're broadcasting.

.

Switch it off, please.

Kapatın lütfen.

But... but I'm expecting

Ama... ama

a very important call and...

çok önemli bir arama bekliyorum ve...

Tough!

Zor!

OK. How can I check the latest

TAMAM. En son

football scores now?

futbol skorlarını şimdi nasıl kontrol edebilirim?

And ring my mum, and I wanted

Ve annemi ara ve ben de

to send a text to Dan and...

Dan'e bir mesaj göndermek istedim ve...

Rob, are you OK? You're starting

Rob, iyi misin?

to sweat. Oh no, I think

Terlemeye başlıyorsun. Oh hayır, bence sende

you've got NOMOPHOBIA!

NOMOFOBİ var!

Oh no! What's that? I know,

Oh hayır! Bu da ne? Biliyorum,

I'll look it up on my phone.

telefonumdan bakacağım.

No phones, Rob! But I can tell you

Telefon yok, Rob! Ama

that nomophobia is the fear of not having

nomofobinin

or not being able to use your mobile phone!

cep telefonuna sahip olamama ya da kullanamama korkusu olduğunu söyleyebilirim!

Let's hear some examples of other

Diğer nomofobi hastalarından bazı örnekler dinleyelim

nomophobia sufferers...

...

My brother has definitely

Ağabeyimde kesinlikle

got nomophobia - he never switches

nomofobi var -

his phone off, even when we're at the cinema.

sinemadayken bile telefonunu hiç kapatmıyor.

My phone is being fixed and I'm feeling

Telefonum tamir ediliyor ve

quite anxious - maybe

oldukça endişeli hissediyorum - belki

I've got nomophobia?!

nomofobim var?!

Calling all nomophobes - it's time

Tüm nomofobiklere sesleniyorum -

to switch off your phones,

telefonlarınızı kapatmanın,

have a digital detox and

dijital bir detoks yapmanın ve

start talking to people rather

than staring at a small screen!

küçük bir ekrana bakmak yerine insanlarla konuşmaya başlamanın zamanı geldi!

You're listening to The English

We Speak from BBC Learning English,

BBC Learning English'ten The English We Speak'i dinliyorsunuz

and we're talking about

ve '

'nomophobia' - the fear of not having or

nomofobi'den bahsediyoruz - cep telefonunuza sahip olmama veya kullanamama korkusu

not being able to use your mobile

phone. Rob's got it right now.

. Rob şu anda anladı.

Not long now, Rob, until you can

go outside and use your phone.

Dışarı çıkıp telefonunu kullanana kadar çok kalmadı Rob.

Phew! I've got to text Dan

Vay! Dan'e mesaj atmam

and tell him a really funny joke,

ve ona gerçekten komik bir fıkra anlatmam ve

plus add some amusing emojis...

ayrıca birkaç eğlenceli emoji eklemem gerekiyor...

So, really urgent, then? You could

Öyleyse gerçekten acil mi?

just go and talk to him - he's sitting

Gidip onunla konuşabilirsin -

right over there.

tam şurada oturuyor.

I can't do that. I have

Bunu yapamam.

to use my phone - I do everything

Telefonumu kullanmam gerekiyor -

on my phone these days.

bu günlerde her şeyi telefonumdan yapıyorum.

I can't live without it. Can I switch on now?

Onsuz yaşayamam. Şimdi açabilir miyim?

Oh go on, then.

Devam et o zaman.

We've almost finished.

Neredeyse bitirdik.

Oh no! The battery is dead - it needs charging.

Oh hayır! Pil bitmiş - şarj edilmesi gerekiyor.

Oh dear, Rob. It looks like

Aman Tanrım, Rob. Görünüşe göre

you'll be suffering from nomophobia

for a bit longer.

bir süre daha nomofobi çekeceksin.

Bye.

Hoşçakal.

Bye. Could I borrow yours, please?

Hoşçakal. Seninkini ödünç alabilir miyim, lütfen?

Are you OK, Neil?

İyi misin Neil?

Just clearing out this cupboard,

Sadece bu dolabı boşaltıyorum,

Feifei. It's full of old junk.

Feifei. Eski ıvır zıvırla dolu.

Ooh, what a lot of stuff.

Ooh, ne çok şey var.

Is that a... gorilla arm?

Bu bir... goril kolu mu?

Yes, that was a fun project.

Evet, eğlenceli bir projeydi.

Interesting.

İlginç.

Ooh, this is the microphone

Ooh, bu

I recorded my first masterpiece with.

ilk şaheserimi kaydettiğim mikrofon.

Bit dusty. I wonder

Biraz tozlu.

if it still works? Or maybe I should

Hala çalışıyor mu merak ediyorum? Ya da belki

sell it? Who would buy it?

satmalıyım? Kim satın alırdı?

Neil.

Neil.

Yes?

Evet?

I have the perfect solution for you.

Senin için mükemmel bir çözümüm var.

Why don't you freecycle it?

Neden serbest bırakmıyorsun?

That's a good idea.

I exchange a microphone...

Bu iyi bir fikir.

Bir mikrofonu...

for a bicycle, right?

bir bisikletle değiştiriyorum, değil mi?

No. You give it away.

Hayır. Sen ver.

You give it to someone for free.

Birine bedava veriyorsun.

It's another way of recycling.

Geri dönüşümün başka bir yolu.

There are websites that help match you

Sizi bu şeyleri isteyen insanlarla eşleştirmenize yardımcı olan web siteleri var

to people who want these things.

.

Free... recycle. Freecycle.

bedava... geri dönüşüm. serbest döngü.

Yes, I like the idea. But I would like

Evet, fikri beğendim. Ama

a free bicycle even more!

bedava bir bisiklet daha çok isterim!

Let's listen to these examples.

Bu örnekleri dinleyelim.

When we installed our new kitchen,

Yeni mutfağımızı kurduğumuzda,

I freecycled all the old pots and pans.

tüm eski tencere ve tavaları serbest bıraktım. Bilgisayarım

I was going to buy a big, shiny monitor for

için büyük, parlak bir monitör alacaktım

my computer, but then I found someone

ama sonra birinin

was freecycling their old one. Win win!

eski monitörünü kullandığını gördüm. Kazan kazan!

Our apartment is tiny and my bike

Dairemiz küçük ve bisikletim

was taking up so much space.

çok yer kaplıyordu.

I couldn't face all the effort of selling it,

Onu satmanın tüm çabasıyla yüzleşemedim,

so I just freecycled it. Easy.

bu yüzden onu serbest bıraktım. Kolay.

You're listening to The English We

Speak from BBC Learning English.

BBC Learning English'ten Konuştuğumuz İngilizce'yi dinliyorsunuz.

The expression we're looking at in this

Bu programda baktığımız ifade

programme is 'freecycle'.

'serbest döngü'dür.

So, do you freecyle, Feifei?

Serbest bisiklet kullanıyor musun, Feifei?

Sure. I did a big clear out last year

Elbette. Geçen yıl büyük bir temizlik yaptım

and freecycled lots of stuff. Felt great!

ve pek çok şeyi serbest bıraktım. Harika hissettim!

Anyway, what are you doing  with that old microphone?

Her neyse, o eski mikrofonla ne yapıyorsun?

You know, I feel kind of attached

Biliyor musun, kendimi ona bağlı hissediyorum

to it. I might just keep it for now.

. Şimdilik saklayabilirim. Senin

Your choice. What about the other stuff?

seçimin. Diğer şeyler ne olacak?

Well, I do like this gorilla arm. Might

Bu goril kolunu seviyorum.

need it for a party one day. And this old

Bir gün bir parti için ihtiyacı olabilir. Ve bu eski

VHS player could be useful. And I couldn't

VHS oynatıcı faydalı olabilir. Ve

possibly get rid of this lovely old coat.

bu güzel eski paltodan kurtulmam mümkün değildi.

Lots of memories...

Bir sürü hatıra...

I don't think you're going to

freecycle any of it, are you?

Bunların hiçbirini serbest dolaşıma sokacağını sanmıyorum, değil mi?

Not quite yet. Though

Henüz değil. Yine de

I wouldn't mind looking on some

of those freecycling websites.

şu serbest bisiklet sitelerinden bazılarına bakmayı umursamıyorum.

See if I can pick up any more antique microphones.

Bakalım başka antika mikrofonlar bulabilecek miyim?

But you have no space left in the cupboard!

Ancak dolapta yeriniz kalmadı!

Haha, we'll see. Bye for now.

Haha, göreceğiz. Şimdilik hoşça kal.

Bye.

Hoşçakal.

Hello and welcome to The English

Merhaba ve Konuştuğumuz İngilizce'ye hoş geldiniz

We Speak. I’m Feifei.

. Ben Feifei.

And I’m Neil. So how was your

Ve ben Neil. Tatilin nasıl geçti

holiday, Feifei? Got any photos?

Feifei? Fotoğraf var mı?

Yeah! Aren't they cool?

Evet! Harika değiller mi?

Well, I haven't seen them.

Ben onları görmedim.

Haven't seen them? Well check out

Onları görmedin mi?

my social media feeds.

Sosyal medya beslemelerime bir göz atın.

Erm… well, I'll have to wait till I get to my computer.

Şey... bilgisayarıma gelene kadar beklemem gerekecek.

I can't see anything on this dumbphone.

Bu aptal telefonda hiçbir şey göremiyorum.

Dumbphone?!

Ahmak?!

Yeah, I was getting addicted to my

Evet, akıllı telefonuma bağımlı hale geliyordum

smartphone – I couldn't stop checking it

-

every five seconds - so I got rid of it and

her beş saniyede bir kontrol etmekten kendimi alamadım - bu yüzden ondan kurtuldum ve

now I have this dumbphone! It's brilliant –

şimdi bu aptal telefona sahibim! Harika -

it does absolutely nothing apart from phone and text!

telefon ve metin dışında kesinlikle hiçbir şey yapmıyor!

Oh I see. The opposite of 'smart' is

Ah anlıyorum. 'Akıllı'nın zıttı

'dumb', so the opposite of a smartphone

'aptal'dır, bu nedenle akıllı telefonun zıttı

is a 'dumbphone'.

'aptal'dır. Sen

You've got it! It's very fashionable,

ona sahipsin! Çok moda,

you know. Eddie Redmayne uses one!

biliyorsun. Eddie Redmayne bir tane kullanıyor!

Hmm, not sure about that… But

Hmm, bundan emin değilim… Ama

let's hear some examples.

bazı örnekler dinleyelim.

Argh my arm is killing me from

playing around with my phone so much.

Telefonumla bu kadar çok oynamaktan kolum beni öldürüyor. Benim

Get yourself a dumbphone, like

gibi kendine bir cep telefonu al

me. There's nothing to check!

. Kontrol edilecek bir şey yok! Akıllı telefonumdan

My sleep has improved so much since I

kurtulduğumdan beri uykum çok düzeldi

got rid of my smartphone. There's no

.

temptation to stare at this dumbphone in bed!

Yatakta bu aptal telefona bakmanın hiçbir cazibesi yok!

I'm sick of being bullied by my smartphone.

Akıllı telefonum tarafından zorbalığa uğramaktan bıktım.

I'm going to join the dumbphone revolution!

Ahmak devrimine katılacağım!

This is The English We Speak

Bu,

from BBC Learning English.

BBC Learning English'ten Konuştuğumuz İngilizce.

We're learning the word 'dumbphone'.

Aptal kelimesini öğreniyoruz.

A dumbphone is a simple, old-fashioned

Bir aptal telefon,

style mobile phone

which can only make calls and send text

yalnızca arama yapabilen ve kısa

messages. 'Dumb' is the opposite of 'smart'.

mesaj gönderebilen basit, eski moda bir cep telefonudur. 'Aptal', 'akıllı'nın zıttıdır.

Some people are choosing to use

Bazı insanlar,

them because they think smartphones

akıllı telefonların

distract them too much.

dikkatlerini çok fazla dağıttığını düşündükleri için bunları kullanmayı tercih ediyor.

It's a word that's only appeared over

Bu sadece son birkaç yılda ortaya çıkan bir kelimedir

the last couple of years, so you probably

, bu yüzden muhtemelen

won't find it in a dictionary – but it's been

onu sözlükte bulamazsınız - ancak

used a lot in the media. So Feifei, how am

medyada çokça kullanılmıştır. Pekala Feifei,

I going to see these holiday snaps of yours?

bu tatil fotoğraflarını nasıl göreceğim?

Neil, just get a new smartphone.

Neil, yeni bir akıllı telefon al.

No way. The past is the future!

Mümkün değil. Geçmiş, gelecek! Sırada ne

What next? Are you going to start

var? İşe

coming to work on a horse?

at üstünde mi gelmeye başlayacaksın?

Now that is a great idea! Maybe

İşte bu harika bir fikir! Belki

I could swap my computer for a

bilgisayarımı bir daktiloyla değiştirebilirim

typewriter. And who really needs

. Ve

electricity when you can have a nice gas lamp…

güzel bir gaz lambası varken elektriğe kimin ihtiyacı var…

Goodbye!

Güle güle!

Bye.

Hoşçakal.

Hello and welcome to The English We Speak.

Merhaba ve Konuştuğumuz İngilizce'ye hoş geldiniz.

I'm Neil and joining me today is…

Ben Neil ve bugün bana katılmak...

Argh! Ouch!

Ahh! Ah!

…Feifei… who's just walked right into a door.

…Feifei… az önce bir kapıdan içeri girdi.

Hi. I was just catching up on some

MERHABA.

messages on my phone and I sort of lost

Telefonumdaki bazı mesajlara yetişiyordum ve

track of where I was.

nerede olduğumu bir şekilde unutmuştum.

Hmm yes, you were walking around like a zombie

Hmm evet, bir zombi gibi ortalıkta dolaşıyordun

– a smartphone zombie.

– bir akıllı telefon zombisi.

A smombie is a person who walks around with

Bir smombi,

their head bowed down, writing messages or

başı öne eğik dolaşan, telefonuna mesaj yazan veya

playing games on their phone and not paying

oyun oynayan ve

any attention to the world around them!

etrafındaki dünyaya hiç aldırış etmeyen kişidir!

Even if they're in a situation which might

be dangerous – like crossing a road.

Karşıdan karşıya geçmek gibi tehlikeli olabilecek bir durumda olsalar bile.

Or walking into a radio studio door!

Ya da bir radyo stüdyosunun kapısından içeri girmek!

How's your nose?

burnun nasıl

OK, OK, Neil. You've made your point.

Tamam, tamam, Neil. Demek istediğini yaptın.

Let's hear some examples.

Bazı örnekler dinleyelim. Bugünlerde

I'm too terrified to drive past the college

üniversitenin önünden geçemeyecek kadar korkuyorum

these days. You never know when a smombie's

. Bir smombinin ne zaman

going step out into the road in front of the car!

yola çıkıp arabanın önüne çıkacağını asla bilemezsin!

I was knocked flying the other day by a smombie

Geçen gün otobüse binmeye çalışırken bir smombie tarafından uçarken yere çarptım

as I was trying to get a bus. I don't even

.

think she knew she'd bumped into me!

Bana çarptığını bildiğini bile sanmıyorum!

People don't know how to communicate with

İnsanlar

each other face-to-face any more. They are

artık birbirleriyle yüz yüze nasıl iletişim kuracaklarını bilmiyorlar. Onlar

such smombies!

çok aptal!

This is The English We Speak from

Bu, BBC Learning English'ten Konuştuğumuz İngilizce

BBC Learning English

and in this programme we're learning

ve bu programda

a really new word which is made up of two

iki kelimeden oluşan gerçekten yeni bir kelime öğreniyoruz

words – smartphone and zombie.

- akıllı telefon ve zombi.

The word is smombie. It's actually

Kelime smombi. Aslında

from German and has won

Almanca'dan ve

Germany's 'Youth Word of the Year' competition.

Almanya'nın 'Yılın Gençlik Sözü' yarışmasını kazandı.

But people are now starting to use it in English too.

Ancak insanlar artık onu İngilizce olarak da kullanmaya başlıyor. Akıllı telefonlarına

It describes people who walk around totally

tamamen dalmış halde dolaşan insanları anlatıyor

absorbed by their smartphones.

.

You know, the kind of people who

Hani

walk into the road without looking at the traffic…

trafiğe bakmadan yola çıkanlar

Or into studio doors.

ya da stüdyo kapılarından içeri girenler.

Enough now, Neil!

Yeter artık Nil!

Goodbye!

Bye.

Güle güle!

Hoşçakal.

Hello and welcome to The English We Speak.

Merhaba ve Konuştuğumuz İngilizce'ye hoş geldiniz.

I’m Feifei.

Ben Feifei.

And I'm Roy!

Ben de Roy'um!

I hear you're on holiday next week!

Gelecek hafta tatilde olduğunu duydum! Bahse

I bet you're really excited about a lovely holiday

girerim güzel bir tatil geçireceğiniz

and not having to think  about work for a whole week!

ve bir hafta boyunca iş hakkında düşünmek zorunda kalmayacağınız için gerçekten heyecanlısınızdır!

Well, I'm going to the beach,  but I'll still be working –

Pekala, sahile gidiyorum ama yine de çalışıyor olacağım -

I'm going on a workation.

çalışmaya gidiyorum.

Oh right, well, I feel like  I've been on a workation

Doğru,

since March to be honest,

dürüst olmak gerekirse Mart ayından beri bir işteymişim gibi hissediyorum

because I haven't been to the office in months.

çünkü aylardır ofise gitmedim.

No, Roy.

Hayır, Roy.

You've been working from home.

Evden çalışıyorsun.

A workation involves you going somewhere

Bir çalışma,

where you might go on holiday, like a beach,

plaj gibi tatile gidebileceğiniz bir yere gitmenizi,

but working your normal routine.

ancak normal rutininizi gerçekleştirmenizi içerir.

Ahh that makes a lot of sense.

Ahh bu çok mantıklı.

It's a portmanteau, or combination of two words -

Bu bir portmanteau veya iki kelimenin birleşimidir -

'work' and 'vacation'.

'iş' ve 'tatil'.

So, that means you'll be working as normal then?

Yani bu, normal şekilde çalışacağın anlamına mı geliyor?

Yes, of course.

Evet elbette.

Which means that

Bu da

there will be no office parties while I'm away.

ben yokken ofis partileri olmayacağı anlamına geliyor.

Right, so I guess that means I should

Doğru, sanırım bu, bazı örnekleri dinlerken

send an email to cancel the office

ofis Olimpiyatlarını iptal etmek için bir e-posta göndermem gerektiği anlamına geliyor

Olympics while we listen to some examples.

.

She spent the day working from the hotel bar

Gününü otelin barında çalışarak geçirdi

and at night she visited the local area.

ve geceleri yerel bölgeyi ziyaret etti.

She really enjoyed her workation.

İşinden gerçekten keyif aldı. Çalışırken doğaya

I'm going on workation next week to be closer

daha yakın olmak için önümüzdeki hafta işe gideceğim

to nature while I work.

.

Hopefully the internet will be good.

Umarım internet iyi olur. Uzakta olduğum süre boyunca yağmur

My workation didn't go as planned as it rained

yağdığı için işlerim planladığım gibi gitmedi

the whole time I was away.

.

I didn’t manage to see or do anything fun.

Eğlenceli bir şey görmeyi veya yapmayı başaramadım.

This is The English We Speak  from BBC Learning English,

Bu, BBC Learning English'ten Konuştuğumuz İngilizce'dir

and we’re talking about  the expression 'workation'.

ve "çalışma" ifadesinden bahsediyoruz.

'Workation' is a combination

'Workation',

of the words 'work' and 'vacation'

'work' ve 'tatil' kelimelerinin birleşiminden oluşur

and it refers to a holiday where you go to another

ve başka bir

location but continue working as normal.

yere gidip normal şekilde çalışmaya devam ettiğiniz bir tatili ifade eder.

Yes, so you could go somewhere like a beach,

Evet, böylece çalışırken plaj,

skiing resort or tourist area while working.

kayak merkezi veya turistik bölge gibi bir yere gidebilirsiniz.

You can even go to another  country on your workation

Hatta şirketiniz izin veriyorsa iş yerinizde başka bir ülkeye gidebilirsiniz

if your company permits it.

.

So, you were planning to hold the office

Yani benim

Olympic games while you thought I wasn't working?

çalışmadığımı düşünürken ofis olimpiyatlarını düzenlemeyi mi planlıyordun?

No, I was only joking –

Hayır, sadece şaka yapıyordum -

we would never hold any  games or parties without you!

siz olmadan asla oyun veya parti düzenlemezdik!

Well, good – because I bring the  fun by winning all the games!

Güzel, çünkü tüm oyunları kazanarak eğlence getiriyorum!

Right, I'm going to get

Tamam,

ready to go on my workation – a week by the beach

işime gitmek için hazırlanacağım - sahilde bir hafta

and I'll need my sunglasses and swimwear.

ve güneş gözlüğüme ve mayoma ihtiyacım olacak.

I can't wait to go to Brighton beach!

Brighton sahiline gitmek için sabırsızlanıyorum!

You're going to Brighton – in the  south of the UK – in February?

Şubat ayında Birleşik Krallık'ın güneyindeki Brighton'a mı gidiyorsunuz?

Well, good luck finding the Sun –

Pekala, Güneşi bulmada iyi şanslar -

You should probably take a coat on your workation.

Muhtemelen işinize bir palto almalısınız.

OK Roy, bye!

Tamam Roy, hoşçakal!

Bye!

Hoşçakal!

Morning, Feifei! Nice bike.

Günaydın, Feifei! Güzel bisiklet.

Thanks Rob, you know I always

Teşekkürler Rob, işe her zaman bisikletle gittiğimi biliyorsun

cycle to work. And what a beautiful sports car!

. Ve ne güzel bir spor araba!

Oh this old thing? Hey, Feifei, mind

Ah bu eski şey? Hey, Feifei,

if we take a quick selfie?

hızlı bir özçekim yapabilir miyiz?

What, me in my sweaty cycling

Ne, terli bisiklet kıyafetlerimdeki ben

gear and you leaning on your fancy...

ve sen hayal gücüne yaslanıyorsun...

Smile!

Gülümse!

Right! Let me just post that... out there

Sağ!

"I really respect my super healthy

"Süper sağlıklı

colleague Feifei cycling to work every day.

meslektaşım Feifei'nin her gün işe bisikletle gitmesine gerçekten saygı duyuyorum.

It saves money and is so good for the

Para tasarrufu sağlıyor ve çevre için çok iyi

environment! Much better than lazy

!

little me driving this old car."

Bu eski arabayı kullanan tembel küçük benden çok daha iyi."

Hang on, let me see. You know,

Dur bir bakayım.

Rob, I'm not sure how I feel about this

Rob, bu yazı hakkında ne hissettiğimden emin değilim

post. I mean, it's a bit of a humblebrag.

. Demek istediğim, biraz alçakgönüllülük.

A humblebrag?

Bir alçakgönüllülük mü?

Sorry - I'll just say it straight. You

Üzgünüm - sadece doğrudan söyleyeceğim. Bisiklet

make it look like you're praising my

sürmemi övüyormuş gibi gösteriyorsun

cycling, but in fact you're just drawing

ama aslında sadece

attention to your expensive car.

pahalı arabana dikkat çekiyorsun.

Hmm.

Hmm.

You look like you're being humble,

Alçakgönüllü gibi görünüyorsun

but in fact you're bragging - showing off -

ama aslında arabanla övünüyorsun - hava atıyorsun

about your car. It's a humblebrag.

. Bu bir alçakgönüllülük.

False modesty.

Sahte tevazu.

OK, I get it. You're right. I suppose

Tamam anladım. Haklısın. Sanırım

that is what I was doing.

yaptığım şey buydu.

You're not the only one. It's

Sadece sen değilsin. Bugünlerde

everywhere on social media and in the

sosyal medyada ve işyerinde her yerde

workplace these days. Check out these humblebrags:

. Şu alçakgönüllülüklere bir göz atın:

I never thought I was very good at exams,

Sınavlarda çok iyi olduğumu hiç düşünmemiştim, bu

so it's a bit confusing that I got top of the

yüzden

class in all subjects again this year.

bu yıl yine tüm konularda sınıfın birincisi olmam biraz kafa karıştırıcı. Bu yıl

I somehow made it to the singing

bir şekilde şan

competition final this year. Think the

yarışması finaline kalmayı başardım.

judges need their ears testing!

Yargıçların kulak testine ihtiyacı olduğunu düşünün!

And if you want to take your

Ve mütevazi

humblebragging to the next level, try

böbürlenmenizi bir sonraki seviyeye taşımak istiyorsanız,

hiding your brag inside a complaint.

böbürlenmenizi bir şikayetin içinde saklamayı deneyin.

I'm exhausted because I've just

Yorgunum çünkü

received two promotions in three months.

üç ayda iki terfi aldım.

I need a holiday!

Tatile ihtiyacım var!

Help! I can't believe the cakes in first

Yardım! Birinci

class aren't sugar-free. I'll be gaining so much weight.

sınıftaki keklerin şekersiz olmadığına inanamıyorum. Çok kilo alacağım. Orada

Some pretty impressive

bazı oldukça etkileyici

humblebrags there! But what exactly is

alçakgönüllülükler var! Ama

the problem with it?

Well, researchers in Harvard and

bununla ilgili sorun tam olarak nedir?

Harvard ve

the University of North Carolina have

Kuzey Karolina Üniversitesi'ndeki araştırmacılar,

found that if you humblebrag, people like

alçakgönüllülükle övünürseniz insanların

you less. They say you're better off just bragging.

sizi daha az sevdiğini keşfettiler. Sadece övünmenin daha iyi olduğunu söylüyorlar.

Just plain bragging?

Sadece böbürlenmek mi?

Apparently so. Humblebragging

Görünüşe göre öyle. Alçakgönüllülük

makes you look less sincere.

sizi daha az samimi gösterir.

Well, that makes sense. Best to say

Bu mantıklı. En iyisi

what I think. Let me change the caption...

ne düşündüğümü söylemek. Başlığı değiştireyim...

Right. "I'm not going to lie, I absolutely

Doğru. "Yalan söylemeyeceğim,

love my new sports car. Feifei's bike isn't

yeni spor arabamı kesinlikle seviyorum. Feifei'nin bisikleti de

bad either."

fena değil."

That'll do! Let me just comment...

Bu yeterli! Sadece yorum yapayım...

"Get some exercise!"

"Biraz egzersiz yap!"

Very funny. Bye bye!

Çok komik. Güle güle!

Bye!

Hoşçakal!