Peter Hirshberg: The Web and TV, a sibling rivalry

Peter Hirshberg on TV and the web

18,874 views ・ 2008-09-05

TED


Videoyu oynatmak için lütfen aşağıdaki İngilizce altyazılara çift tıklayınız.

Çeviri: Yunus ASIK Gözden geçirme: Berfin Nur Şahin
Günaydın.
00:17
WEBVTT
0
17180
520
Bildiğiniz üzere, hem bilgisayar, hem televizyon 60 yaşında
ve bugün onların ilişkisi hakkında konuşmak istiyorum.
Bu konferansın temasını ya da eğlence endüstrisini takip ettiyseniz,
her ikisi de aynı yaşta olmasına rağmen
birinin diğerinden üstün olduğu çok açık.
Yani konuştuğumuz şey, bilgisayarın televizyonu nasıl alt ettiği
ya da atom bombasının icadının
neden yazar grevine yol açtığı?
Bu mesele tam olarak birbirlerine ne yaptıkları meselesi değil,
izleyicilerin ekran karşısında ne düşündüğü meselesi.
Bunu anlamlı kılmak için
neredeyse bütün hafta bu tema üzerinde konuştuk.
Geçenler bir grup ergenle konuştum.
Birkaç karta, "TV", "Radyo", "MySpace", "İnternet" ve "PC" yazdım.
Dedim ki; bunları önemliden önemsize göre
sıralayın ve nedenini söyleyin.
Televizyon hakkında yaptığımız görüşmede
neler oluyor dinleyelim.
(Video) 1.kız: Peki, bence önemli ama gerekli değil gibi,
çünkü TV izlerken harcadığınız zamanda, başka birçok şey yapabilirsiniz.
Peter Hirshberg: İnternet mi TV mi daha eğlenceli?
Kızlar: İnternet.
2.kız: Bence bilgisayarın TV'den daha önemli olmasının nedeni,
son zamanlarda TV programlarını bilgisayardan izleyebilmemiz.
(3.kız: Evet.)
2.kız: iPod'unuza da indirebilirsiniz.
PH: Bir TV'nin yöneticisi olmak ister miydin?
4.kız: İstemezdim.
2.kız: Çok stresli olurdu.
5.kız: Hayır.
PH: Neden?
5.kız : Çünkü eninde sonunda bütün paralarını kaybedecekler.
3.kız: Tıpkı borsa gibi, yükselir, düşer.
Bence artık bilgisayar zirvede olacak ve
hepsi bir çeşit düşüşe geçecekler.
PH: Yaklaşık 30 seneden beri, TV ve teknoloji sektörleri arasında
gerçekten rahatsız edici bir ilişki var.
Esaret dönemlerinden geçerek,
yönetim kurullarında tepkilerle devam ediyoruz, ki bunun finans terimi olarak
en iyi karşılığı "Ick pooey".
Bunun için bir örnek vereyim. 1976 senesinde,
Warner, Atari'yi satın alır, çünkü video oyunları yükseliştedir.
Ertesi yıl, ilerletirler ve ilk interaktif kablo TV sistemi,
Qube'i tanıtırlar
ve New York Times bunu, iletişimin evlere gelmesi,
şirket birleşmesi ve harika şeyler oluyor
gibi manşetlerle haber yapar.
Doğu yakasındaki herkes resmin içindedir.
--Citicorp, Penney, RCA -- hepsi, bu büyük çerçevenin içindedir.
Bu arada ben bu resme ne zaman girdim?
O yaz, Time Warner'da staj yapıyordum.
O yaz -- tamamen Warner'daydım --
Birleşim üzerinde çalıştığım için heyecanlıydım ve sonra tekne dibe vurdu.
Onlar için işler yolunda değildi, para kaybettiler.
Birleşme için gerçekten de bir an mutlu oldum,
ta ki Warner temel olarak her şeyi tasfiye edene kadar.
Okulu bitirdiğimde, New York'ta eğlence ve teknoloji
sektöründe çalışamazdım.
Çünkü geriye kalan işler için Apple'da çalışmak üzere Kaliforniya'ya
sürgün gitmek zorunda kalmıştım.
Warner'ın 400 milyon dolardan fazla para kaybettiği söylendi.
400 milyon dolar, 70'lerde gerçekten çok paraydı.
Ama bu, onlar için bir son değildi ve daha iyisini yapabilirlerdi.
2000'de, süreç mükemmeldi. AOL ile birleştiler
ve sadece 4 yıl içinde, piyasa değerleri yaklaşık 200 milyar dolar oldu.
Bilançoları, birbirini takip eden minyatür
Moore kanunu uygulaması sanatında
uzmanlaştıklarını gösteriyordu.
(Gülüşmeler)
Sanırım bunun sebebi, medya ve eğlence dünyasının
teknoloji camiası tarafından çılgınca yönetilmesi
veya teknoloji camiasının farklı konuşmasıdır.
Bildiğiniz gibi, 50 yıldır dünyayı değiştirmek
ve dönüşüm hakkında konuşuyoruz.
50 yıldır, korkularımız, umutlarımız ve daha iyi bir
dünya için verdiğimiz sözler var. Bu konuda biraz düşündüm
ve başka kim bu şekilde konuşuyor biliyor musunuz?
Cevap çok açık --
Politikacılar ve din adamları.
Aslında teknoloji dünyasının, bir iş gibi değil de
sanki mesih gibi davrandığı gerçeğini fark ettim.
Büyük sözler veriyoruz. Dünyayı değiştireceğimize
inanmaya çağırıyoruz. Belli ki işe yaramıyor.
Sonra başa dönüyoruz ve her şeye yeniden başlıyoruz.
Tıpkı L.A. ve New York' luların emin oldukları bir konuda yanılmaları gibi.
Oysa bu mantıksız bakış açısı bizi bir yanlıştan başkasına götürür.
Sormak istediğim şey şu; eğer bilgisayar, medya ve eğlence
sektörünün temel aracıysa, bu noktaya nasıl geldi?
Yani, muhasebe ve askeri amaçlar için
yapılmış bir makine, medyaya nasıl girdi?
Tabii ki, ilk bilgisayar 2. Dünya Savaşı sırasında askeri problemleri
çözmek için yapıldı ama sadece birkaç yıl sonra
gerçekten ilginç bir hâl aldı. -- 1949'da, Whirlwind bilgisayarı,
MIT Lincoln Lab'da yapıldı. Jay Forrester, bunu donanma için yaptı.
Aslında bu makinenin yaratıcısının, bu aleti tasarlarken
potansiyel bir medya yıldızı yapmayı düşündüğünü anlayabilirsiniz.
O hâlde, TV'nin ilk yıllarında, önemli bir gazeteci ile
önemli bir bilgisayar öncüsünün konuşmasına bakalım
ve bilgisayar kendini ifade etsin.
(Video) Gazeteci: Bu bir Whirlwind elektronik bilgisayar.
Ciddi bir endişe ile
bu makine ile röportajı kabul ediyoruz.
Jay Forrester: Merhaba New York, burası Cambridge,
Whirlwind bilgisayarının osiloskopu.
Makineyi kullanmamı ister misiniz?
Gazeteci: Elbette. Ama bir fikrim var, Sayın Forrester.
Bu bilgisayar yapıldığından beri,
Donanma Araştırma Merkezi bünyesinde.
Whirlwind'ı denemek için Pentagon-Washington'daki,
Donanmanın araştırma şefi Amiral Bolster'a
kontrolü neden vermiyoruz?
Calvin Bolster: Pekâlâ Ed, Donanma'nın Viking roketiyle ilgili bir sorun.
Bu roket havada 220 km hızla hareket ediyor.
Yakıt tüketimi oranı standart.
Roketin uçuş rotasını bilgisayar ekranında göstermek isterim.
Herhangi bir anda rotanın nasıl belirlendiği,
40 saniye sonunda kalan yakıt miktarı
ve o andaki hızının nasıl ayarlandığı.
JF: Sol tarafta
roketin yükselip yakıt tüketiminin azaldığını fark edeceksiniz.
Sağ tarafta da,
roketin hızını gösteren bir ölçek var.
Roketin konumu rotasıyla gösteriliyor
ve şu an ona bakıyoruz.
Rotasının zirvesine ulaştı,
fark ettiğiniz gibi hız minimuma düştü.
Roket inişe geçtiğinde hız tekrar artar
ve maksimum hıza doğru roket yere çarpar.
Nasıldı?
Gazeteci: Hangi konuda Amiral?
CB: Bana çok iyi göründü.
JF: Son olarak, boş vakitlerimizde arkadaşlarla üzerinde çalıştığımız
bir çeşit matematik problemi çözme testini, başka bir zaman
daha samimi şekilde göstermek isterim. Bir pazar, öğleden sonra mesela. (Müzik)
Gazeteci: Sayın Forrester ve MIT Lab'a gerçekten çok teşekkür ederim.
PH: İlk gerçek zamanlı video görüntüsü ne kadar işe yaradı biliyor musunuz,
bir işaret silahıydı. Mikrobilgisayara öncülük etti.
Ama maalesef Donanma için pahalıya mal olmuştu ve
eğer mutlu bir tesadüf olmasaydı,
hepsi büyük bir kayıp olurdu.
Atom Bombası'na giriş.
Gelmiş geçmiş en büyük silahla tehdit altındaydık
ve gördüğümüzde iyi bir şey zannediyorduk.
Hava Kuvvetleri gelmiş geçmiş en büyük bilgisayarın bizi korumasına karar verdi.
Whirlwind'ı hava savunma sistemimize adapte ettiler.
Kuzey sınırına karşı görevlendirdiler
ve bu bilgisayara, ilk atom bombasının yapıldığı
Manhattan Projesi'ne harcadıklarının
yaklaşık üç katı kadar para harcadılar.
Ordunun bir kolu olan bilgisayar endüstrisi hakkında konuşalım.
Hava Kuvvetleri'nin iyi bir satıcı olduğunu anlayabilirsiniz.
İşte pazarlama videosu.
(Video) : Toplu bir baskında, yüksek hızlı bombardıman uçakları,
yerlerini belirlemeyeden üzerimizde olabilirler.
O zaman harekete geçmek için çok geç olacaktır.
Bu ihtimali göze alamayız.
Hava Kuvvetleri, bu tehditi karşılamak ve hava savunmasını güçlendirmek için
Yarı-Otomatik Bölgesel Savunma sistemi,
SAGE'i geliştirmiştir.
Savunma ağının beyni olan bu yeni bilgisayar,
kitlesel bir düşman saldırısıyla ilgili bütün karmaşık
matematiksel problemleri çözebilir.
Kendine ait elektrik santraline,
mazotla çalışan jeneratörlere,
havalandırma sistemine ve bilgisayarın içindeki
binlerce vakum tüpünü soğutmak için soğutma kulelerine ihtiyacı vardır.
PH: Bildiğiniz üzere bu çok büyük bir bilgisayardı.
Burada ilginç bir pazarlama dersi var.
Bir ürün pazarladığınızda şu iki
ana cümleyi söyleyebilirsiniz; bu harika olacak
ve seni daha iyi ve canlı hissettirecek.
Ya da diğer pazarlama ifadesi ile: Bu ürünü kullanamazsan, öleceksin.
Bu video gerçekten iyi bir örnek.
Bu ilk işaretleme cihazıydı. Başarılı bir şekilde yayıldı.
Bu bilgisayarların hepsi hesap yapabiliyor
ve birbiriyle haberleşebiliyordu.
Ülkedeki bilgisayar programcıların %20'si kendini bu işe kaptırmıştı
ve bugünkü müthiş şeyler bu sayede oldu. Üstelik vakum tüpler kullanılmıştı.
Ne kadar büyük olduğunu gördünüz. Bunun anlamı şu;
bu konferansta küçük şeyler yapmak ve Moore yasaları hakkında
yeterince konuştuk. Öyleyse şimdi büyük şeyler yapmaktan konuşalım.
Eğer Whildwind'ı alıp hepinizin bildiği bir yere,
Century City'e koysaydık, tam otururdu.
Siz dışarda kalmak zorunda kalırdınız ama Whirlwind tam sığardı.
Bir de son çıkan Pentium işlemciyi,
son çıkan 4 çekirdekli Core 2 Extreme işlemcisini,
yakında laptoplarımızda olacak İntel'in üzerinde çalıştığı işlemciyi düşünün.
Bunu Whirlwind teknolojisi yapmaya çalışsaydık,
yaklaşık olarak Mulholland'tan
La Cienega'ya kadar yer kaplardı.
İhtiyaç duyacağı enerji için 92 adet
nükleer enerji santrali gerekirdi ki,
bu da Los Angeles'ın geri kalanını kaplar.
Bu, Fransa'da üretilen nükleer enerjinin üçte birinden fazladır.
Yani gelecek sefer size bir şeyler yaptıklarını söylerlerse,
aslında değillerdir.
Üstelik soğutma ihtiyacından bile bahsetmedik.
Ama bu, insanların sahip olduğu gücü ve
dönüşümün gerçekleşmesinin nedenlerini gösterir.
Bunların hepsi sanayileşmeye başlar.
DEC, bunu küçülttü ve ilk mini bilgisayarı yaptı.
MIT'de ortaya çıktı ve mutasyon geçirdi.
Spacewar, ilk bilgisayar oyunudur ve beklenmedik bir şekilde
etkileşim, bağlılık ve tutku oluşturdu.
Gerçekten birçok MIT öğrencisi, uzun geceler boyunca bunun üzerinde çalıştı
ve bu oyunun prensiplerinin çoğu bugün bile işe yarıyor.
DEC, zamanı kullanmayı iyi biliyordu.
Bu bilgisayarlar herkese oyunla birlikte gönderildi.
Bu arada, 50'li yıllarda bunların gerçekleşmesi,
bir iş modeli olarak TV yayıncılığı ve sinemacılığı
tamamen bastırmıştı.
Bu yeni teknoloji, radyoculuk ve film modelliğini yenmişti ama
herkes televizyonun bu işin hakkından geleceğinden emindi.
Doğrusu umutsuzluk hâkimdi.
Bütün hafta boyunca okuduğum şeylerden
her şeyi ortaya koyan bir alıntı.
RCA'nın sahibi, radyoyu ticarileştiren kişi David Sarnoff şöyle diyor:
"Radyoculuğun ölmesi gerektiğini söylemiyorum.
Gelirlerin azalmasını engellemek amacıyla,
yeni modeller, yeni satış yöntemleri
ve yeni tip programlar bulmak için her türlü çaba gösterilmiştir.
Belki bunlar, radyonun zayıf varlığının devam etmesini sağlayabilir
ama ne yapmam gerektiğini bilmiyorum."
Tabii ki bilgisayar endüstrisi etkileşimli olarak geliştikçe,
gelişen TV sektörünün yapımcıları aynı fikir üzerine odaklandılar.
Yani taklit ettiler.
(Video) Jack Berry: Çocuklar, sihirli ekranınızı nasıl ayarlayacağınızı
biliyorum, şimdi şunları alın.
Önce Winky Dink aracını alın.
Sihirli ekranınıza koyun ve silme eldiveniyle bu şekilde ovun.
Çocuklar, böylece sihrin birazını hazırlıyoruz.
Sonra alın ve televizyonunuzun ekranına yerleştirin
ve bu şekilde merkezden köşelere doğru ovun.
Sihirli boya kaleminizin ve silme eldiveninizin
hazırda olduğundan emin olun.
Çünkü şov boyunca boyama için bunları kullanacaksınız.
Hepiniz hazırladınız mı? O zaman, Dusty Man'in ilk bölümüne başlayalım.
Gizli laboratuvarımıza girelim.
PH: Bu etkileşimli TV'nin başlangıcıydı ve fark ettiğiniz gibi
Winky Dink seti satmaya çalışıyorlardı.
Bunlar, Winky Dink boyama kalemleri. Ne düşündüğünüzü biliyorum.
"Pete, herhangi bir boya kalemi kullanabilecekken
neden bu kalemleri almak zorundayım?"
Sizi temin ederim bunu yapamazsınız.
Çünkü sadece bu kalemleri kullanmanız gerektiğini
ve Winky Dink sihirli ekranınızla başka kalemler kullanırsanız,
ekranınızın çizileceğini ya da rengini kaybedeceğini söyleyecekler.
Bu firmanın kendi ürünlerine
mecbur bırakma prensibi. Büyük bir başarıya ulaşacak ve
bütün görüntüleme sistemlerinin kalıcı bir ilkesi hâline gelecekti.
Davalara neden oldu,--
(Gülüşmeler) --
federal soruşturmalara ve tepki yaratan
skandallara neden oldu. Bugün bunları tartışmayacağız.
Ama bu skandalı tartışacağız, çünkü Winky Dink'in sunucusu Jack Berry,
bugüne kadar yayınlanmış en önemli yarışma programı "Twenty One"' (Yirmi Bir)'ın
sunucusu oldu.
Hileli bir yarışmaydı ve bir yarışmacı olan Charles van Doren'in
anormal yarışma sonuçlarıyla bu hile açığa çıktı
ve de Berry'nin kariyeri sona erdi.
CBC'den birçok kişinin kariyeri bitmişti.
Bu yeni ortamın nasıl işlediğine dair
öğrenilecek çok şey vardı.
50 yıl önce, böyle bir toplantıya katılsaydınız
ve medyayı anlamaya çalışsaydınız,
bunları duymak isteyeceğiniz sadece ama sadece bir kâhin vardı;
Prof. Marshall McLuhan.
Gerçekten bütün hafta boyunca üzerinde
tartıştığımız konuyu anlamıştı;
elektronik iletişim çağında seyircinin rolü.
İşte 1960'lardan bir konuşması.
(Video) Marshall McLuhan: Eğer seyirci, reklam yapma sürecine dâhil edilirse
mutlu olur. Tıpkı eski yarışma programlarındaki gibi.
TV daha önemliydi, çünkü seyircilere bir şeyler yapmak için rol vermişlerdi.
Gerçeği keşfettiklerinde ise dehşete kapılmışlardı,
çünkü yarışmalar hileliydi ve seyirciler önemsenmemişti.
TV yapımcılarının bir kısmı, korkunç
bir yanlış anlaşılmaya neden oldu.
PH: McLuhan küreselleşme hakkında konuşuyordu.
Bu kelimeyi, bugünün internetinde, blog dünyasındaki yerine eklerseniz,
onun anlayışının, muhtemelen çok aydınlatıcı
olduğunu anlarsınız. Dinleyelim.
(Video) MM: Küreselleşen dünya,
mutlak bir uyum sağlayamadığınız yer.
Başka herkesin işi ve herkesin hayatındaki
ilişkileriyle ilgili endişeleriniz var.
Bu, bir nevi Ann Landers sütunlarındaki büyük emirler gibi.
Kesinlikle uyum, dinginlik ve huzur anlamına gelmiyor
ama başka herkesin dünyasına ilgili olmak anlamına geliyor.
Küreselleşen dünya, bir gezegen kadar büyük
ve bir köy postanesi kadar küçük.
PH: Daha sonra onun hakkında biraz daha konuşacağız.
Şimdi 1960'lara gelelim.
Bilgi işlem merkezlerinin ve büyük işlerin çağına.
Bunların hepsi değişim hakkında.
Bildiğiniz gibi, teknoloji, kendini var eden
insanları ve o dönemin kültürünü yansıtır.
Umutlarımızı ve isteklerimizi bu şekilde ifade ettiğimde,
aslında yaptıklarımız, mesihçilik hakkında bir şaka gibi durmuyor.
Ama hikâyenin bu kısmında, sözü Amerika'nın önde gelen
teknoloji muhabirlerinden John Markoff'a vermek istiyorum.
(Video) John Markoff: Uyuşturucu, seks, rock 'n' roll ve
ve savaş karşıtlığı gibi karşı kültürün
bilgisayarla ne ilgisi olduğunu biliyor musunuz? Her şey.
Bunların hepsi bulunduğum yerden 5 mil ötede,
1960-1975 arasında Stanford Üniversitesi'nde oldu.
Sokaklardaki devrimin ortasında ve
parklardaki rock 'n' roll konserleri
bir grup araştırmacı tarafından yönetildi. Mesela John McCarthy,
Stanford Yapay Zekâ Laboratuvarı'ndaki bir bilgisayar uzmanıydı.
Doug Engelbart, SRI'de bilgisayar uzmanıydı. Dünyayı değiştirdiler.
Engelbart, harika bir mühendislik kültürü ortaya çıkardı
ama o bu işi yapmaya başlarken
yarımada kaynıyordu.
Kesey Gaziler Hastanesi ve kampüsün diğer yerlerindeki uyuşturucu
deneylerinden sızan haberler vardı.
Müzik kelimenin tam anlamıyla sokaklardaydı.
Pizzacılarda "The Grateful Dead" çalıyordu.
İnsanlar adadan geri dönüyorlardı.
Vietnam savaşı vardı. Siyahların özgürlüğü vardı.
Kadınlar özgürlüğü vardı.
Fevkalade bir zamanda fevkalade bir yerdi.
Bu ortamda mikro işlemciler gelişti.
Bence bu, kişisel bilgisayarlara yol açan bir etkileşim oldu.
Toplulukların kullanması için inşa etmeye çalıştıkları
ve daha özgür olabilecek olan bu araçların
kurumlar tarafından kontrol edildiğini gördüler.
Daha da önemlisi, bilgi paylaşımı ahlakına sahiplerdi.
Sanırım bu fikirlerin anlaşılması biraz zor,
çünkü bir paradigmada takılıp kaldığınızda,
bir sonraki paradigma genellikle bilim kurgu dünyasıdır. -- hiç bir anlamı yok.
Bu konuda kitap yazmaya karar verdiğimde, hikâyeler ilgi çekiciydi.
Kitabın adı, "Dormouse der ki; 60'ların
karşıt kültürü kişisel bilgisayar endüstrisini nasıl şekillendirdi?"
Bir Jefferson Airplane şarkısının
sözlerinden alıntıydı. Şöyle devam eder;
"Fındık faresinin dediğini hatırla;
Aklını doyur, aklını doyur, aklını doyur." (Müzik)
PH: Bu arada, bilgisayar medyaya girdi
ve bugün yaptıklarımız, Cambridge ve Silikon Vadisi'nde
kısa sürede hayal edilmişti.
Mimarlık Makine Grubu,
1981'de Media Lab'ın selefiydi.
Bu arada, Kaliforniya'da bunların çoğunu ticarileştirmeye çalışıyorduk.
HyperCard, birbirleriyle bağlantı kurmaları için
halka tanıttığımız ilk programdı.
Herhangi bir çeşit resme, yazıya ya da bir dosya sistemi
üzerindeki veriye gelişigüzel erişebiliyordunuz
ve bunu anlatabilmenin bir yolu yoktu.
Kullanacağınız metafor yoktu. Veritabanı?
Prototip bir alet? Programlama dili?
Kahrolası, her şeydi. Biz de pazarlama broşürü yazdık.
Aklın nasıl çalıştığıyla ilgili bir soru sorduk
ve bu boşluğu doldurmaları için müşterilerimizin rol almasına izin verdik.
Birkaç yıl sonra, bunu insanlara
izah edebileceğimiz bir fikir denk geldi: "İstediğiniz bir içeriği
kolay bir şekilde nasıl elde edersiniz?"
İşte Apple'ın pazarlama videosu.
(Video) James Burke: Bir HyperCard interaktif videoyu yaratmak
eminim hoşunuza gidecek.
Bunu geliştirmenin en iyi yolu,
kendi HyperCard kütüphanenizi
oluşturmak kadar iyi olan kendi video diskinizi yapmaktır.
Bunun en kolay yolu, hazırlanmış bir video disk ve
bir HyperCard kütüphanesini yetkili bir satıcıdan almak.
Bu videoda önceden hazır olan
video disk kullanmayı fakat özel HyperCard kütüphaneleri oluşturmayı gösteriyoruz.
Bu yöntem, kendi ihtiyaçlarınıza ve ilginize göre video disk
materyalleri oluşturmanızı sağlar.
PH: Ne kadar sinir bozucu olduğunu fark ettiniz umarım.
Tıpkı bir Dick Cheney konuşması gibi.
Onun sevimli biri olduğunu sanıyorsunuz ama o sadece
iş dünyasındaki savaştan bahsediyor. Ticari bir şey bul,
biraz karıştır, sonra hikâyeni anlat.
Eğitim pazarını ve kişisel sorunlarımızı,
bilgisayar ve dosya sistemi arasına sıkıştırdığımız gibi.
Ama anladığınız üzere bu, Jack Valenti ve birçok insanın
dikkatini çekmesi ve onları üzmesiyle alakalı.
Bu arada, dosyalama sistemi demişken bu köprülerin yerel ağın
ötesine geçmesi aklımızın ucuna gelmezdi.
Birkaç yıl sonra, Tim Berners-Lee çalıştırmayı becerdi.
Link uygulamalarının katili oldu ve bugün, tabii ki de
ona, İnternet Sunucu Ağı diyoruz.
Ben sadece Apple'ın interneti kaçırmasında etkili olmadım.
Birkaç yıl sonra, Bill Gates'in de aynı şeyi yapmasına yardım ettim.
1993 yılıydı,
bir kitap üzerinde çalışıyordu ve bunu nasıl popüler yapacağımızı
ve konumuzun ne olduğunu açıklayan türde bir video hazırlanmasına yardım ediyordum.
Yaptığımız işin medya ile ilgili olduğunun oldukça farkındaydık.
Sanki birçok şeyi doğru tahmin etmişiz gibi görülebilir
ama berbat hatalar da yaptık. İzleyelim.
(Video) Sunucu: Piramitler, Kolezyum, New York metro sistemi
ve TV akşam yemekleri, dünyayı kuran adamın antik ve modern mucizeleri.
Öte yandan, bunların herbiri,
21'nci yüzyıl teknolojisinin en büyük kazanımının yanında sönük kalmaktadır,
Dijital Otoban.
Bir zamanlar, teknoloji düşkünlerinin ve adı çoktan unutulmuş birkaç politikacının
sadece düşleyebildiği Dijitial Otoyol, Amerikan hanelerine 20. yüzyılda ulaştı.
Hadi bu teknik mucizeyi mümkün kılan öncüleri hatırlayalım.
Dijital Otoyol'daki bu izleri ilk parlatan kişi
Alexander Graham Bell olacaktı.
Bazılarının inanmamasına rağmen... 1.Adam: Telefon şirketi!
Sunucu: Kitle iletişim olasılıkları, büyük paralı reklamlar
yapılarak karıştırıldı.
David Sarnoff, radyoyu ticarileştirdi.
2.Adam: Bilim adamları daha önce hiç bu kadar baskı ve talep altında kalmamıştı.
Sunucu: Amerika için yeni ürünler tanıtıldı.
1.Ses: Söyle anne, Windows Radyosu, bütün aile için daha zevkli
ve daha kolay kullanılır demek.
Evde ve iş yerinde Windows Radyosu'ndan yararlandığından emin ol.
Sunucu: 1939'da, Amerikan Radyo Şirketi, televizyonu tanıttı.
2.Adam: Bilim adamları hiç bu kadar baskı ve talep altında kalmamıştı.
Sunucu: Sonuçta, geleceğe olan yarış, telefon şirketinin bölünmesi ile
büyük hız kazandı.
Kablolu televizyon endüstrisinin
düzenlenmesinin iptali ve yeniden düzenlenmesi ile
bu hız daha da arttı.
Ted Turner: Bu kablolu TV'yi biz yarattık,
şu an TV kanalları kârımızdan pay istiyor. Bu kadarı da saçmalık.
Sunucu: Bir zamanlar muhasebecilerin hantal aracı olan bilgisayarlar,
arka odalardan kurtulup medya curcunasına katıldılar.
Dünya ve dünyanın tüm kültürü, tüm medyanın ortak dili olan
bit'lere indirgendi.
Yakınsama güçleri patladı.
Sonunda, dört büyük endüstri sektörü birleşti.
İletişim, eğlence, bilgisayar ve geri kalanlar.
3.Adam: Yemek üzerine TV kanalları göreceğiz ve yine
evcil hayvan serverler kanalları göreceğiz.
2.Ses: Yemek-evcil hayvan kanalında,
Schnauzer'ınız için doğum günü pastası süslemesi.
Sunucu: Tüm endüstri, yatrımcıların bahislere akın ettiği bir oyundaydı.
Hisse: Müşteri olma savaşı, Amerika hanelerine birçok bilgi
göndermek için milyarlarca dolar harcama hakkı.
PH: Birçok şeyi kaçırdık. Biliyorsunuz, interneti kaçırdık,
uzun vadeli seyirci etkisi, açık sistemler ve sosyal ağları kaçırdık.
Medyayı doğru kullanmayı yürütmenin ne kadar zor olduğunu görüyoruz.
Thomas Edison'un da aynı sorunu vardı.
Gramofonu icat ettiğinde, gramofonun faydalı olacağı alanların listesini yaptı
ve fikirlerinden sadece bir tanesinin,
doğru ön tahmin olduğu ortaya çıktı.
Buradan yola çıkarak, nereye gitmeye çalıştığımızı biliyorsunuz.
"www" ve ".com" çağına geliyoruz.
Bunu söylememe gerek yok.
Çünkü bu balondan hepimiz birlikte geçtik.
Ama bunu ortaya çıkardığımızda, aslında tamamen farklı olan
Web 2.0 dediğimiz şeyi bulduk.
Bence TV'ye meydan okumanın sebebi de bu.
İnternet 1, o zaman sayfalar hakkındaysa, şimdi insanlar hakkında.
Bir müşteri, bir seyirci, katılımcı olan bir kişi.
Şu an eğlenceyi değiştirmek çok zor.
(Video) MM: Çünkü seyircilerin bir şey yapması için bir rol biçti.
PH: Kendi şirketim Technorati'de,
saat başına 67.000 civarı blog yazıldığını görüyoruz.
Bu, yaklaşık 112 milyon blog arasında
2.700 taze bağlantıya karşılık gelmekte.
Yazarlar grevinin başını çektiğimizden, şaşılacak bir durum yok.
Bu, bana eskiden Hollywood'da gördüğümüz,
kim bir yazarsa yapımcıdır durumunu hatırlatıyor.
Bence şu anda kim kablolu bir modeme sahipse, o, ağ yöneticisidir.
Bu şaka değil ama. Bu gerçek bir manşet.
"Web siteleri, grev yazarlarını cezbediyor:
MyDamnChannel.com gibi sitelerin sahipleri
iş uyuşmazlıklarından yararlanabilirler."
Diğer yandan, televizyon yazarlarına sempati olsun diye,
TV blog'cuları da greve gidiyor.
Elinizde, internet video ödüllerinin sponsorluğunu yapan,
Fox'un sahibi olduğu TV rehberi var.
Ama sinsice sevinmek için değil, geleneksel televizyon sempatikliğinin
dışında olduğu için iptal ediyorlar.
Aslında MySpace, Fox ya da News Corp
şirketlerinin yazarların grevini soran başlıkları, nasıl şizofrenik bir hâlde
olduklarını gösteriyor,
News Corp'a zarar verecek ve size çevrimiçi yardımcı olacak mı?
(Video) Adam: Evet, bir fırsat olduğunu düşünüyorum.
Grev devam ederken, daha fazla insan için MySpace TV gibi yerlerde
bir video deneyimi fırsatı var.
PH: Daha sonra Rupert Murdoch için çalıştığını hatırlar.
(Video) Adam: Fox Entertainment Group'tan
News Corporation'un parçasıyım.
Açıkçası, grevin, bu sorunların
mümkün olduğunca çabuk çözülmesini umut ediyoruz.
PH: Burada olan harika şeylerden biri,
içerik küreselleşmesinin gerçekten oluyor olması.
Hollywood'da bir yazar tarafından yazılmış
bir animasyon bir parçasından alınan bu video,
İsrail'de işe yaradı, Hırvatistan ve Hindistan'a kiraya verildi
ve şu anda uluslararası bir seri oldu.
(Video) Sunucu: 2.15 ve 2.18 dakikaları arasında kalan kısım,
yaklaşan başkanlık seçiminden önceki aylardan.
1.Ses: Terör tehditi bitti haberi gelene kadar
güvenli evde kalmak zorunda kalacaksınız.
2.Ses: Burada yaşamak zorunda kalacağız diyorsun, birlikte mi?
2.,3. ve 4.Ses: Onunla mı?
2.Ses: Peki, tartışmaya başladık bile.
Şirket, ilginç bir örnek başlığı olan
Aniboom'u yarattı. Klasik bir TV animasyonunun dakika başına
maliyetinin, 80.000 - 100.000 dolar arasında olduğu söyleniyor.
Bunları dakikası 1500 ile 800 dolar arasında bir para için üretiyorlar.
Çok fazla bir girişimci ruhu içerisinde arka ucun yüzde 30'unu
yapımcılarına teklif ediyorlar. Farklı bir model.
Eğlence sektörü, markaların dünyasını
anlayabilmekle mücadele eder.
Örneğin; Nike, Nike Plus'ın sadece ayakkabılarındaki bir cihaz olmadığını,
müşterilerini bağlamak için bir ağ olduğunu şimdi anlıyor.
Nike pazarlama başkanı şunu diyor: "İnsanlar sitemize
haftada ortalama üç kez giriiyor. Biz onlara gitmek zorunda değiliz."
Bu, Nike'ın TV reklamlarının yüzde 57 oranında düşmesi demek oluyor.
Nike pazarlama başkanının dediği gibi;
"Medya kuruluşlarını ayakta tutmak için çalışmıyoruz.
Müşterilerle bağlantılı bir ticaretin içindeyiz."
Medya şirketleri, seyircinin de önemli olduğunu fark etti.
Burada, bir adam, ana sayfası kullanıcı deneyimiyle %100 çalışan
Dow Jones'dan yeni bir MarketWatch anonsu yapıyor.
- kullanıcının oluşturduğu içerik geleneksel içerik ile birleşti.
Onları bağlarsanız daha büyük bir kitle ve ilgi ortaya çıkıyor.
Geoffrey Moore'un bir keresinde bana dediği gibi,
blog dünyası çağında, markaların ihtiyacı olan şey,
ticari entelektüel meraktır.
Bence bu, eğlence sektöründe gerçekleşmeye başladı.
Kahramanlarımdan biri, söz yazarlığının nereye
gittiği hakkında "The Color Purple"' (Mor Renk)'ı
yazmış olan besteci Ally Willis'dir
- ritim ve blues yazarı -
Ally Willis: Milyonlarca işbirlikçi şarkı istedi,
çünkü kesinlikle spam'larda kaybolan
medyaları görmek istiyorlar.
PH: Buna son verirken, 40 yıl önce
şimdiki kadar değişim geçiren izleyiciyle uğraşan
Marshall McLuhan'a geri atmak isterim.
Bence bugün, geleneksel Hollywood ve yazarlar,
muhtemelen bu çerçeveyi aynı şekilde oluşturuyorlar.
Ama size söylemem gerek yok, hadi ona geri atalım.
Sunucu: Eski ve yeni arasında büyük bir çatışmanın ortasındayız.
MM: Medya insanları bu hâle getiriyor
ve her zaman bu durumun farkında değiller.
Onları tamamlayan yeni medyadan gerçekten haberleri yok.
Eski medyayı düşünüyorlar,
çünkü eski medyayı her zaman yeni medyanın içeriği gibi görüyorlar.
Filmlerin TV içeriği olma eğilimi gibi,
kitaplarda içeriğin kullanıldığı gibi,
romanlarda film içeriğinin kullanıldığı gibi.
Böylece her yeni medya çıktığında,
son derece belirgin bir şekilde
eski medyanın içeriği vardır ama gerçekte hırpalamayı
yeni medya yapar ama bu göz ardı edilir.
PH: Bence büyük bir kölelik çağı.
Ortamda çok fazla ham DNA vardı ve medya ortaya çıktı.
İçerik, gösteri taneciklerinden hareket ediyor,
ileri geri çarpıyor ve sosyal iletişimin parçaları oluyor.
Bence bu, bir yeniden doğuş ve fırsat zamanı olacak.
Her ne kadar televizyon yenilmiş olsa da,
inşa edilen şey çok heyecan verici yeni bir iletişim biçimidir,
elimizde bu iki endüstrinin birleşimi ve buna bakışımız hakkında
yeni bir düşünce şeklimiz var.
Çok teşekkür ederim.

Original video on YouTube.com
Bu web sitesi hakkında

Bu site size İngilizce öğrenmek için yararlı olan YouTube videolarını tanıtacaktır. Dünyanın dört bir yanından birinci sınıf öğretmenler tarafından verilen İngilizce derslerini göreceksiniz. Videoyu oradan oynatmak için her video sayfasında görüntülenen İngilizce altyazılara çift tıklayın. Altyazılar video oynatımı ile senkronize olarak kayar. Herhangi bir yorumunuz veya isteğiniz varsa, lütfen bu iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime geçin.

https://forms.gle/WvT1wiN1qDtmnspy7