Learn English with Movies – Call Me By Your Name

In the US, summer is for sand, sun, and blockbuster movies.

ABD'de yaz, kum, güneş ve gişe rekorları kıran filmler içindir.

And this summer, we're going to use those movies to learn English, and study how to sound American.

Ve bu yaz, o filmleri İngilizce öğrenmek için kullanacağız ve kulağa Amerikalı gibi gelmeyi öğreneceğiz.

Every video this summer is going to be a Study English with Movies video.

Bu yaz her video Filmlerle İngilizce Çalışın videosu olacak.

We'll pull scenes from the summer's hottest movies, as well as favorite movies from years past.

Yazın en sıcak filmlerinden ve geçmiş yılların en sevilen filmlerinden sahneler çekeceğiz.

It's amazing what we can discover by studying even a small bit of English dialogue.

Küçük bir İngilizce diyaloğu çalışarak bile keşfedebileceğimiz şeyler inanılmaz.

We'll study how to understand movies, what makes Americans sound American,

Filmleri nasıl anlayacağımızı, Amerikalıların Amerikalı gibi görünmesini sağlayan şeyleri

and of course, any interesting vocabulary, phrasal verbs, or idioms that come up in the scenes we study.

ve elbette incelediğimiz sahnelerde geçen ilginç sözcükleri, deyimsel fiilleri veya deyimleri inceleyeceğiz.

I call this kind of exercise a Ben Franklin exercise.

Ben bu tür bir egzersize Ben Franklin egzersizi diyorum.

First, we'll watch the scene.

Önce sahneyi izleyeceğiz.

Then we'll do an in-depth analysis of what we hear together.

Sonra birlikte duyduklarımızın derinlemesine bir analizini yapacağız.

This is going to be so much fun. Be sure to tell your friends and spread the word that all summer long,

Bu çok eğlenceli olacak. Tüm yaz boyunca,

every Tuesday, we're studying English with movies, here at Rachel's English.

her Salı, burada, Rachel's English'te filmlerle İngilizce çalıştığımızı arkadaşlarınıza anlatın ve duyurun.

If you're new to my channel, click Subscribe, and don't forget the notification button.

Kanalımda yeniyseniz, Abone ol'a tıklayın ve bildirim düğmesini unutmayın.

Let's get started.

Başlayalım.

First, the scene.

İlk olarak, sahne. Kulağa

That sounds different. Did you change it?

farklı geliyor. Değiştirdin mi?

Well, I changed it a little bit.

Neyse biraz değiştirdim.

Why?

Neden?

I just played it the way Liszt would have played it if he altered Bach’s version.

Ben sadece Liszt'in Bach'ın versiyonunu değiştirmiş olsaydı oynayacağı şekilde oynadım.

Play that again.

Tekrar çal.

Play what again? The thing you played outside.

Yine ne çalayım? Dışarıda oynadığın şey.

Oh, you want me to play the thing I played outside?

Oh, dışarıda oynadığım şeyi çalmamı ister misin?

>> Please. >> Ah.

>> Lütfen. >> Ah.

Now the analysis.

Şimdi analiz. Kulağa

That sounds different. Did you change it?

farklı geliyor. Değiştirdin mi?

So we have a statement and a question. Listen to the intonation for this statement.

Öyleyse bir açıklamamız ve bir sorumuz var. Bu ifadenin tonlamasını dinleyin. Kulağa

That sounds different.

farklı geliyor.

The intonation goes down, then a yes/no question.

Tonlama azalır, ardından bir evet/hayır sorusu.

Did you change it?

Değiştirdin mi?

Change it?

Değiştir?

And the intonation goes up.

Ve tonlama yükselir.

That's often what happens with a yes/no question.

Evet/hayır sorusunda genellikle olan budur. Kulağa

That sounds different. Did you change it?

farklı geliyor. Değiştirdin mi? Kulağa

That sounds different. Did you change it?

farklı geliyor. Değiştirdin mi? Kulağa

That sounds different. Did you change it?

farklı geliyor. Değiştirdin mi? Kulağa

Uh sounds, uh sounds different.

farklı geliyor.

So 'sounds' and 'dif', stressed, the word 'that' reduced, he drops the TH. Quick little AH vowel, stop T.

Yani 'sesler' ve 'dif' vurgusu, 'ki' kelimesi azaltılmış, o TH'yi düşürmüş. Hızlı küçük AH sesli harfi, dur T.

Ah, ah, ah sounds, ah sounds.

Ah, ah, ah sesleri, ah sesleri.

That sounds-- that sounds-- that sounds different--

Bu kulağa-- bu kulağa-- bu kulağa farklı geliyor--

That sounds different. So a four-word sentence here, sorry, a four-syllable sentence.

Bu kulağa farklı geliyor. Yani burada dört kelimelik bir cümle, pardon dört heceli bir cümle.

And the middle two are stressed. Unstressed, that sounds, stressed, dif--, stressed, rent, unstressed.

Ve ortadaki ikisi stresli. Stressiz, bu ses, stresli, farklı--, stresli, kira, stressiz.

Diff-rent.

Farklı-kira.

Now this word could be three syllables, different,

Şimdi bu kelime üç heceli olabilir, farklı,

but most native speakers will drop the middle syllable, he does, it's just diff-- first syllable stress, diff-rent.

ama anadili İngilizce olanların çoğu orta heceyi atlar, o yapar, bu sadece diff-- ilk hece vurgusu, diff-rent.

Different,

Farklı,

Different, diff-- ferent-- ferent-- ferent-- ferent-- so F sound, R sound, schwa: ferent-- ferent-- ferent--,

Farklı, farklı-- ferent-- ferent-- ferent-- ferent-- yani F sesi, R sesi, schwa: ferent-- ferent-- ferent--

and then a stop.

ve sonra bir durak.

Different.

Farklı.

He goes right into the next sound of the D.

Doğrudan D'nin bir sonraki sesine geçiyor.

Different, did-- different-- but we don't release the T. That would be: different did-- different did--

Farklı, yaptı-- farklı-- ama T'yi bırakmıyoruz. Bu, farklı yaptı-- farklı yaptı--

but he says: different did, different, different.

ama diyor ki: farklı yaptı, farklı, farklı .

Different--

Farklı--

Did you change it?

Değiştirdin mi?

Did you change it?

Değiştirdin mi?

Again it's a four-syllable, section of this thought group.

Yine bu düşünce grubunun dört heceli bir bölümüdür.

Did you change it?

Değiştirdin mi?

Change, change is stressed, the other three are unstressed. So in the first half, that statement half,

Değişim, değişim vurgulanır, diğer üçü vurgulanmaz. Yani ilk yarıda, o ifade kısmında,

we had two stressed syllables.

iki vurgulu hecemiz vardı.

And now we have just one. So, did you-- flat, low in pitch:

Ve şimdi sadece bir tane var. Yani, sen-- düz, alçak perde:

did you-- did you-- did you-- did you--

sen-- sen-- sen-- sen--

Did you--

sen--

change it?

değiştirdin mi?

Did you-- did you-- did you-- did you--

Sen-- sen-- sen-- sen--

Notice that he's combining D with Y to make a J sound, which we would write an IPA with this symbol.

D ile Y'yi bir J sesi yapmak için birleştirdiğine dikkat edin, bu sembolle bir IPA yazacağız.

Did you-- did you-- did you-- did you--

Sen-- sen-- sen-- sen--

That's fairly common. When a word ends in a D, and the next word is you or your,

Bu oldukça yaygın. Bir kelime D ile bittiğinde ve bir sonraki kelime sen veya senin

you might hear it with 'would you' becoming: would you, would you, would you.

olduğunda, bunu 'will you' şeklinde duyabilirsiniz: will you, you, you, you.

Common to hear that J sound when an ending D connects into 'you'.

Bir D bitişi 'size' bağlandığında J sesinin duyulması olağandır.

Did you--

Sen--

Did you-- did you-- did you--

Sen-- sen-- sen--

Now say that quickly, flat, low in pitch, just the way he does. Did you-- before the stressed syllable 'change'.

Şimdi bunu hızlı, düz, alçak sesle, tıpkı onun yaptığı gibi söyle. Vurgulu "değişim" hecesinden önce mi?

Did you change it?

Değiştirdin mi?

Did you change it?

Değiştirdin mi?

Did you change it?

Değiştirdin mi?

Did you change it?

Değiştirdin mi?

Change it?

Değiştir?

And then the word 'it' said quickly, unstressed, but the intonation does go up because of the question

Ve sonra 'o' sözcüğü vurgusuz bir şekilde hızlı bir şekilde söylendi, ancak soru nedeniyle tonlama yükseliyor

and it ends in a stop T, not released because it's at the end of a thought group.

ve bir durak T ile bitiyor, bir düşünce grubunun sonunda olduğu için serbest bırakılmıyor.

Change it? Change it? Change it?

Değiştir? Değiştir? Değiştir?

Well, I changed it a little bit.

Neyse biraz değiştirdim.

Okay then he responds with a short thought group.

Tamam o zaman kısa bir düşünce grubuyla yanıt verir.

Tell me what you think is the most stressed syllable in that thought group.

Bana o düşünce grubundaki en vurgulu hecenin ne olduğunu düşündüğünüzü söyleyin.

Well, I changed it a little bit.

Neyse biraz değiştirdim.

Well, I changed it a little bit.

Neyse biraz değiştirdim.

Well, I changed it a little bit.

Neyse biraz değiştirdim.

Well, I changed it a little bit.

Neyse biraz değiştirdim.

Little-- lih-- and 'bit' a little length, but definitely most of the stress, the peak of the stress, is unchanged.

Biraz-- lih-- ve 'biraz' biraz uzunluk, ama kesinlikle stresin çoğu, stresin zirvesi değişmedi.

The word 'well' said pretty unclearly.

'İyi' kelimesi oldukça belirsiz bir şekilde söylendi.

Well, I changed it a little bit.

Neyse biraz değiştirdim.

Well, I changed it a little bit.

Neyse biraz değiştirdim.

Well, I changed it a little bit.

Neyse biraz değiştirdim.

Well, I-- Well, I-- Well, I--

Pekala, ben-- Şey, ben-- Şey, ben--

I don't even really hear the L sound, it's just like a W: what, what, what, before the AI diphthong:

L sesini gerçekten duymuyorum bile, tıpkı bir W gibi: ne, ne, ne, AI diphthong'dan önce:

Well, I--

Well, I--

Şey, ben--

Şey, Ben--

Well, I--

Well, I--

Şey, ben--

Şey, ben-- Vay

Whoa, different day, different outfit, important announcement.

canına, farklı bir gün, farklı bir kıyafet, önemli bir duyuru.

Did you know that with this video, I made a free audio lesson that you can download?

Bu video ile indirebileceğiniz ücretsiz bir sesli ders yaptığımı biliyor muydunuz?

In fact, I'm going this for each one of the youtube videos I'm making this summer,

Aslında, bunu bu yaz yaptığım youtube videolarının her biri için,

all eleven of the Learn English with Movies videos.

Filmlerle İngilizce Öğrenin videolarının on bir tanesi için yapacağım.

So follow this link, or find the link in the video description to get your free downloadable audio lesson.

Ücretsiz indirilebilir sesli dersinizi almak için bu bağlantıyı izleyin veya video açıklamasındaki bağlantıyı bulun.

It's where you're going to train all of the things that you learned about pronunciation in this video.

Bu videoda telaffuz hakkında öğrendiğiniz her şeyi öğreteceğiniz yer burasıdır.

Back to the lesson.

Derse geri dön.

So 'well' and 'I' both unstressed, simplified, and then stress on 'changed'.

Yani 'iyi' ve 'ben' vurgusuz, basitleştirilmiş ve ardından 'değiştirilmiş' vurgusu.

Now, the sounds in 'changed' are... The final sounds are: the J sound, and the D sound.

Şimdi, 'değişti'deki sesler... Son sesler şunlardır: J sesi ve D sesi.

If I was going to pronounce this really clearly, I would say: changed.

Bunu gerçekten net bir şekilde telaffuz edecek olsaydım, şöyle derdim: değişti.

But actually, when he says it, I don't really hear the D.

Ama aslında, söylediğinde, gerçekten D'yi duymuyorum,

Do you?

ya siz?

Well, I changed it a little bit.

Neyse biraz değiştirdim.

Well, I changed it a little bit.

Neyse biraz değiştirdim.

Well, I changed it a little bit.

Neyse biraz değiştirdim.

And I'm a little surprised because the next word begins with a vowel.

Ve biraz şaşırdım çünkü bir sonraki kelime sesli harfle başlıyor. Bir

If the next word began with a consonant, I would totally get why he dropped the D.

sonraki kelime bir ünsüzle başlasaydı, neden D'yi düşürdüğünü kesinlikle anlardım.

That's pretty common to drop the D between two consonants.

Bu, iki ünsüz arasına D'yi bırakmak oldukça yaygın bir durumdur.

But it's followed by a vowel, still, I don't really hear a clear D sound,

Ama ardından bir sesli harf geliyor, yine de, gerçekten net bir D sesi duymuyorum

and I think you could get away with it if you tried imitate it without the D sound at all.

ve D sesi olmadan onu taklit etmeye çalışırsanız, bundan kurtulabileceğinizi düşünüyorum.

Changed it, changed it.

Değiştirdi, değiştirdi.

Well, I changed it a little bit.

Neyse biraz değiştirdim.

Well, I changed it a little bit.

Neyse biraz değiştirdim.

Well, I changed it a little bit.

Neyse biraz değiştirdim.

Well, I changed it a little bit.

Neyse biraz değiştirdim.

If it links together, and is smooth and the next word is said quickly,

Eğer birbirine bağlanırsa ve pürüzsüzse ve bir sonraki kelime hızlı bir şekilde söylenirse,

we have two unstressed words here in a row, I don't think that anyone would wonder where the D was.

burada arka arkaya iki vurgusuz kelimemiz var, kimsenin D'nin nerede olduğunu merak edeceğini sanmıyorum.

Also we are used to dropped Ds. Our ears are. Because we do drop Ds between consonants.

Ayrıca D'leri düşürmeye alışkınız. Kulaklarımız. Çünkü ünsüzlerin arasına D'leri düşürüyoruz.

So that's what I'm hearing him doing and I think when you're imitating with the audio,

İşte bunu yaptığını duyuyorum ve bence sesle taklit ederken,

go ahead and think of there being no D as you work with the audio that goes with this video lesson.

devam edin ve bu video dersine uygun sesle çalışırken D olmadığını düşünün.

Well, I changed it a little bit.

Neyse biraz değiştirdim.

Well, I changed it a little bit.

Neyse biraz değiştirdim.

Well, I changed it a little bit.

Neyse biraz değiştirdim.

It a little bit.

Bu biraz.

It a little bit.

Bu biraz.

We have two flap t's.

İki flap t'miz var.

We have a flap T in 'it' linking into the schwa.

'O' içinde schwa'ya bağlanan bir kanat T'miz var.

It a-- it a-- it a-- and then we have a flap T in 'little' so try that with me: it a little-- it a little--

Bu a-- bu a-- bu a-- ve sonra 'küçük'te bir T flepimiz var, bu yüzden benimle deneyin: o biraz-- bu biraz--

It's funny when we take just those three words.

Sadece bu üç kelimeyi aldığımızda komik. Bir

They sort of rhyme, don't they?

çeşit kafiye yapıyorlar, değil mi?

It a little--

Bu biraz--

It a little bit.

Birazcık.

It a little bit.

Bu biraz.

It a little bit.

Bu biraz.

It a little-- it a little--

Biraz-- biraz--

It a little bit.

Biraz.

And a stop T at the end of 'bit' because it ends the thought group.

Ve düşünce grubunu bitirdiği için 'bit'in sonunda bir T durağı.

It a little bit.

Bu biraz.

It a little bit.

Bu biraz.

It a little bit.

Bu biraz.

Why?

Neden?

Why? Why?

Neden? Neden?

A single thought group.

Tek bir düşünce grubu.

A sing-word thought group, I should say.

Tek kelimelik bir düşünce grubu demeliyim.

Up-down shape of stress.

Yukarı-aşağı stres şekli.

Why? Why?

Neden? Neden?

So it's not flat.

Yani düz değil.

Why? Why? Why?

Neden? Neden? Neden?

But it's got that up-down shape of stress. Why? Why? Why?

Ama o yukarı-aşağı stres şekli var. Neden? Neden? Neden?

Why?

Neden?

I just played it the way Liszt would have played it if he altered Bach’s version.

Ben sadece Liszt'in Bach'ın versiyonunu değiştirmiş olsaydı oynayacağı şekilde oynadım.

So then we have a longer sentence, and he breaks it up into two thought groups.

Böylece daha uzun bir cümlemiz olur ve bunu iki düşünce grubuna ayırır. '

He breaks it up by putting a pause after the word 'he'.

O' kelimesinden sonra bir duraklama koyarak ayırır.

So let's look at this thought group and let's find our most stressed words, and are there some reductions?

O halde bu düşünce grubuna bakalım ve en çok vurguladığımız kelimelerimizi bulalım ve bazı azalmalar var mı?

Let's find those too.

Bunları da bulalım.

I just played it the way Liszt would have played it if he--

Ben sadece Liszt'in oynayacağı şekilde oynadım, eğer o--

I just played it the way Liszt would have played it if he--

Ben sadece Liszt'in oynayacağı şekilde oynadım, eğer o--

I just played it the way Liszt would have played it if he--

Ben sadece Liszt'in oynayacağı şekilde oynadım, eğer o--

I'm hearing: I just played it the way Liszt would have played it if he--

Duyuyorum: Ben sadece Liszt'in oynayacağı şekilde oynadım--

'played' has some length, Liszt has the most stress, I would say, the most up-down shape.

'oynadı' biraz uzunsa, Liszt en fazla strese sahip, diyebilirim ki, en yukarı-aşağı şekil.

And then we have quite a few unstressed words. So 'I' and 'just' how are those pronounced?

Ve sonra epeyce vurgulanmamış kelimemiz var. Peki 'ben' ve 'sadece' nasıl telaffuz ediliyor?

I just played--

Sadece oynadım--

I just-- I just-- I just--

Ben sadece-- Ben sadece-- Ben sadece-- '

The word 'just', I just-- I just-- gets pretty unclear, both the J sound and the vowel are pretty unclear.

sadece' kelimesi, ben sadece-- Ben sadece-- oldukça belirsizleşiyor, hem J sesi hem de sesli harf oldukça net değil.

I just-- I just-- I just--

Ben sadece-- Ben sadece-- Ben sadece--

A really, really subtle J then an ST, I wouldn't try to make a vowel there at all.

Gerçekten çok ince bir J sonra bir ST, orada hiç sesli harf yapmaya çalışmazdım.

I just-- I just-- I just--

Ben sadece-- Ben sadece-- Ben

I just--

sadece-- Ben sadece-- Ben sadece böyle

I just played it the way--

oynadım-- Ben sadece böyle oynadım-- böyle oynadım-- böyle

I just played it the way--

played it the way--

played it the way-- played it the way--

oynadım-- böyle oynadım--

So we have stressed and then three unstressed words: played it the way-- it the way-- it the way-- it the way--

Vurgulu ve vurgusuz üç kelimemiz var: bu şekilde oynadık-- bu şekilde-- bu şekilde-- bu şekilde--

It the way-- said more simply, a little bit less clearly.

bu şekilde-- daha basit, biraz daha az açık bir şekilde söylendi.

Stop T in it: it the-- it the-- it the-- It the way--It the way-- ED ending in 'played',

İçinde T'yi durdurun: o-- bu-- bu-- Bu yol--Bu yol-- ED 'çalındı' ile biten,

just a D sound, sound before his voiced, the AY diphthong. He doesn't do a really strong D release,

sadece bir D sesi, sesinden önceki ses, AY diphthong. Gerçekten güçlü bir D salınımı yapmıyor

but I do think it does link into the vowel. Played it, played it. Really light with the flap there.

ama sesli harflerle bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Oynadı, oynadı. Oradaki kanat ile gerçekten hafif.

Played it-- played it-- played it the way--

Çaldım-- çaldım-- öyle çaldı--

played it the way--

öyle çaldı--

Liszt would have played it if he--

Liszt eğer o çalardı--

And the composer's name Liszt, we don't say the Z in that.

Ve bestecinin adı Liszt, bunda Z demiyoruz.

I'm not sure how it would be pronounced in his own native language, but in American English we just say:

Kendi ana dilinde nasıl telaffuz edildiğinden emin değilim, ama Amerikan İngilizcesinde sadece şöyle deriz:

Liszt, up-down shape the most stress in that thought group.

Liszt, yukarı-aşağı, o düşünce grubundaki en fazla stresi şekillendirir .

Play it the way list play it the way Liszt--

Liste gibi çal Liszt gibi oyna--

Play it the way list play it the way Liszt--

Liste gibi çal Liszt gibi oyna--

Play it the way Liszt would have played it if he--

Liszt'in oynayacağı şekilde oyna, eğer--

So we have S-T-W, sometimes we drop the T between consonants, he doesn't drop the T,

Yani bizde S-T-W var, bazen ünsüzlerin arasına T'yi düşürürüz, T'yi düşürmüyor,

there is a light true T release: Liszt would have-- Liszt-- A little bit of air escaping, just to make that name clear.

hafif, gerçek bir T açıklaması var: Liszt-- Liszt-- Sırf bu adı netleştirmek için biraz hava kaçıyordu.

Liszt would have played it if he--

Liszt oynardı eğer o--

Liszt would have played it if he--

Liszt oynardı eğer o--

Liszt would have played it if he--

Liszt oynardı eğer o-- O zaman '

Then we have 'would have played it', oops, I forgot the word 'if', didn't I? Would, I forgot the word 'it',

oynasaydık' derdik, ayy, 'eğer' kelimesini unuttum, değil mi BEN? 'O' kelimesini unuttum,

would have played it if he-- let's listen to those words:

çalardı eğer o-- o kelimeleri dinleyelim:

Would have played it if he--

Oynardı eğer-- Oynardı eğer--

Would have played it if he--

Would have played it if he--

Oynardı eğer--

Would have played it if he--

Oynardı oynadıysa--

So a little bit of length and stress on 'played', the second time around, too. Have, how's that pronounced?

Yani biraz uzunluk ve ikinci kez de 'oynandı' üzerine vurgu. Bu nasıl telaffuz edilir?

Would have-- would have-- would have--

olurdu-- olurdu-- olurdu--

So we have: would have-- would have-- would have--

Öyleyse sahip olduk: olurdu-- olurdu-- olurdu-- '

The word 'have' is reduced, it becomes just schwa V, so the H is dropped, the vowel reduces,

sahip' kelimesi azalır, sadece schwa V olur, bu nedenle H düşer, sesli harf azaltır

and it links right into the word before with a flap: would have-- would have--

ve bir çırpıda önceki kelimeyle bağlantı kurar: have-- have--

D between vowels is just like the T between vowels, it's a flap of the tongue.

ünlüler arasındaki D tıpkı ünlüler arasındaki T gibi, bu bir dil çırpışı.

Now remember, we have the letter L here but that's not a sound, it's a silent in 'would'.

Şimdi hatırlayın, burada L harfi var ama bu bir ses değil, 'would'da bir sessizlik.

So this sound before is the UH as in push vowel, so the D does come between two vowels, flap it:

Yani bu ses önceki sesli harfte olduğu gibi UH'dir, bu nedenle D iki sesli harf arasına gelir, çırpar:

would have-- would have-- would have-- would have-- Very light V sound before the P.

olurdu-- olurdu-- olurdu-- olurdu-- P'den önce çok hafif V sesi.

Would have-- would have--

-- yapardı--

Would have played it if he--

Oynardı eğer-- Oynardı-- oynardı--

Would have played--

would have played--

would have played--

oynardı--

would have played if he--

oynardı eğer-- oynardı eğer--

would have played if he--

would have played if he--

oynardı eğer--

Now we have: played it if he-- played it if-- The T comes between two vowels, the IH vowel

Şimdi şunu yaptık: oynadıysa-- oynadıysa-- T iki sesli harf arasına gelir, 'it'in IH ünlüsü

of 'it' and the IH vowel of 'if' so that is a flap T.

ve 'if'in IH ünlüsü, yani bu bir flep T'dir.

It if he-- it if he-- it if he-- it if he--

eğer o-- eğer o-- eğer o--

And do you notice what's happening with 'he'? H is dropped.

Ve 'o'ya ne olduğunu fark ettiniz mi ? H düşürülür.

If he-- if he-- if he-- So: it if he-- is pronounced: it if he-- it if he-- it if he-- it if he--

Eğer o-- eğer o-- eğer o-- Öyleyse: o eğer o-- telaffuz edilir: o eğer o-- o eğer o-- o eğer o-- o eğer o--

It if he--

O eğer o--

Flap T linking together, dropped H, all said really simply, quickly, flat in pitch.

Flap T bağlantısı birlikte, H'yi düşürdü, hepsi gerçekten basit, hızlı bir şekilde söylendi.

It if he-- it if he--

Eğer o-- eğer o--

It if he altered Bach’s version.

Eğer o Bach'ın versiyonunu değiştirmişse.

Okay then we have a three-word thought group. Where's our stress?

Tamam o zaman üç kelimelik bir düşünce grubumuz var. Stresimiz nerede?

Altered Bach’s version--

Değiştirilmiş Bach'ın versiyonu--

Altered Bach’s version--

Değiştirilmiş Bach'ın versiyonu--

Altered Bach’s version--

Değiştirilmiş Bach'ın versiyonu--

Altered Bach’s version--

Değiştirilmiş Bach'ın versiyonu--

I really feel that they're sort of all similar stress. Altered Bach’s version.

Gerçekten hepsinin benzer stres olduğunu hissediyorum. Bach'ın versiyonunu değiştirdi.

So three stressed syllables, every word stressed.

Yani üç vurgulu hece, her sözcük vurgulu.

We do have two unstressed syllables, the unstressed syllable of 'altered' ered-- ered-- ered--

İki vurgusuz hecemiz var, 'değiştirilmiş' ered-- ed-- ered--

and 'version' sion-- sion-- sion--.

ve 'versiyon' sion-- sion-- sion--'nun vurgusuz hecesi.

The letter S making the DJZ sound.

DJZ sesini oluşturan S harfi.

Altered Bach’s version--

Değiştirilmiş Bach'ın versiyonu--

Altered Bach’s version--

Değiştirilmiş Bach'ın versiyonu--

Altered Bach’s version--

Değiştirilmiş Bach'ın versiyonu--

Altered Bach’s version--

Değiştirilmiş Bach'ın versiyonu--

And we have sort of a weak but true T here, I would say: altered-- altered-- altered--

Ve burada zayıf ama gerçek bir T var, diyebilirim ki: değiştirilmiş-- değiştirilmiş-- değiştirilmiş--

Altered-- altered-- altered Bach’s version--

Değiştirilmiş-- değiştirilmiş- - değiştirilmiş Bach'ın versiyonu--

Bach’s version--

Bach'ın versiyonu--

the word 'Bach' in American English, CH makes a K sound, and when it's put with an apostrophe S,

Amerikan İngilizcesinde 'Bach' kelimesi, CH bir K sesi çıkarır ve kesme işareti S ile konduğunda,

it sounds just like this word 'box'.

tıpkı bu 'kutu' kelimesi gibi ses çıkarır.

Bach’s version--

Bach'ın versiyonu-- Bach'ın

Bach’s version-- Bach’s version-- Bach’s version--

versiyonu-- Bach'ın versiyonu-- Bach'ın versiyonu--

Play that again.

Tekrar çal.

Okay, a three-word thought group, what's the most stressed word there?

Tamam, üç kelimelik bir düşünce grubu, orada en çok vurgulanan kelime nedir?

Play that again.

Tekrar çal.

Play that again.

Tekrar çal.

Play that again.

Tekrar çal.

'Play' has some stress but so does 'that'. Play that again. Play that again. And he's pointing over his shoulder.

"Oynat" biraz stres içerir ama "bu" da öyle. Tekrar çal. Tekrar çal. Ve omzunun üzerinden işaret ediyor.

He is talking about something that he played when they were outside. So he's pointing to the outside. Play that.

Dışarıdayken oynadığı bir şeyden bahsediyor. Yani dışarıyı işaret ediyor. Şunu çal.

Play that again.

Tekrar çal.

That's why the word 'that' has some stress there, it's referencing the place, the specific song,

Bu yüzden 'o' kelimesinin orada biraz vurgusu var, tekrar duymak istediği yere, belirli şarkıya gönderme yapıyor

that he wants to hear again.

.

Play that again.

Tekrar çal.

Play that again.

Tekrar çal.

Play that again.

Tekrar çal.

Play that again.

Tekrar çal.

Play that again. That again-- that again--

Tekrar çal. Bu tekrar-- bu tekrar--

Do you hear that flap T linking those two words?

Bu iki kelimeyi birbirine bağlayan o hızlı T'yi duyuyor musunuz?

That again-- that's because the T comes between two vowels.

Bunun nedeni, T'nin iki sesli harfin arasına gelmesidir.

Play that again.

Tekrar çal.

Play that again.

Tekrar çal.

Play that again.

Tekrar çal.

Play what again?

Yine ne çalayım?

Now, similar stress but instead of 'that', we have 'what'. Play what again?

Şimdi, benzer vurgu ama 'o' yerine 'ne' var. Yine ne çalayım?

And just like we had a flap T connecting 'that' and 'again', we have a flap T connecting 'what' and 'again'.

Ve tıpkı 'o' ve 'tekrar'ı birbirine bağlayan bir T kanadımız olduğu gibi, 'ne' ve 'tekrar'ı birbirine bağlayan bir T kanadımız var.

Using flap T's to connect words like this, so natural, so American. Play what again?

Bunun gibi kelimeleri bağlamak için flep T'leri kullanmak, çok doğal, çok Amerikan. Yine ne çalayım?

Play what again?

Yine ne çalayım?

Play what again?

Yine ne çalayım?

Play what again? The thing you played outside.

Yine ne çalayım? Dışarıda oynadığın şey.

What is the stress of this sentence?

Bu cümlenin vurgusu nedir?

The thing you played outside.

Dışarıda oynadığın şey.

The thing you played outside.

Dışarıda oynadığın şey.

The thing you played outside.

Dışarıda oynadığın şey.

The thing you played outside.

Dışarıda oynadığın şey.

A little stress on 'play' and 'side' but most stress on 'thing'. The word 'the' leads up to that.

"Oyun" ve "yan" üzerine biraz vurgu ama en çok "şey" üzerine vurgu. 'O' kelimesi buna götürür.

The thing you played outside.

Dışarıda oynadığın şey.

And then notice that each of these Peaks, each of these little stressed Peaks,

Ve sonra, bu Dorukların her birinin, bu küçük stresli Dorukların her birinin

is less than 'thing' and they're just part of that line that falls down. So we have a big swell on 'thing',

'şey'den daha az olduğuna ve bunların sadece düşen çizginin bir parçası olduğuna dikkat edin. Yani 'şey'de, oynadığınız şeyde büyük bir artış var

the thing you played, a little swell back up on 'played', and 'outside'.

, 'oynandı' ve 'dışarıda' biraz artış var.

Ai-- ai-- A little swell again on 'side' but they're all just

Ai-- ai-- 'Yan'da yine biraz şişkinlik var ama hepsi

a little bump up in the downward fall of the pitch after the peak of stress on the word 'thing'.

'şey' kelimesindeki vurgunun zirvesinden sonra sahanın aşağı doğru düşüşünde biraz tümsek.

The thing you played outside.

Dışarıda oynadığın şey.

All super smoothly connected, no skips, no jumps.

Hepsi süper sorunsuz bir şekilde bağlantılı, atlama yok, atlama yok.

The thing you played outside.

Dışarıda oynadığın şey.

The thing you played outside.

Dışarıda oynadığın şey.

The thing you played outside.

Dışarıda oynadığın şey.

Oh, you want me to play the thing I played outside?

Oh, dışarıda oynadığım şeyi çalmamı ister misin?

So a longer thought group here. Our stressed syllables are: Oh, you want me to play the thing I played outside?

Yani burada daha uzun bir düşünce grubu. Vurgulu hecelerimiz: Ah, dışarıda oynadığım şeyi çalmamı ister misin?

And 'outside' has a lot of stress.

Ve 'dışarıda' çok fazla stres var.

Outside, outside.

Dışarıda, dışarıda.

The pitch goes up the most there.

Saha en çok orada yükselir.

Lots of pitch variation, that is stress. I think he knows exactly what piece this guy wants him to play,

Pek çok ses perdesi varyasyonu, bu strestir. Bence bu adamın hangi parçayı çalmasını istediğini tam olarak biliyor,

he's sort of playing dumb here.

burada bir nevi aptalı oynuyor. Dışarıda çaldığı

He knows he wants him to play the song he played outside.

şarkıyı çalmasını istediğini biliyor .

So now he's really stressing 'outside'.

Yani şimdi gerçekten 'dışarıda' stres yapıyor.

Oh, you want me to play the thing I played outside?

Oh, dışarıda oynadığım şeyi çalmamı ister misin?

Oh, you want me to play the thing I played outside?

Oh, dışarıda oynadığım şeyi çalmamı ister misin?

Oh, you want me to play the thing I played outside?

Oh, dışarıda oynadığım şeyi çalmamı ister misin?

Oh, you want me to play the thing I played outside?

Oh, dışarıda oynadığım şeyi çalmamı ister misin?

'Outside'

'Dışarıda'

said really quickly, let's look at the word 'want', it has a little bit of length, what happens to this T?

çok hızlı dedi, 'istemek' kelimesine bakalım, biraz uzunluğu var, bu T'ye ne oluyor?

Oh, you want me to play--

Oh, çalmamı istiyorsun--

Oh, you want me to play--

Oh, oynamamı istiyorsun--

Oh, you want me to play--

Oh, oynamamı istiyorsun--

I don't hear it, and actually, I don't really hear an N either.

Onu duymuyorum ve aslında, gerçekten bir N de duymuyorum.

It's common to drop the T after N. It's also common to drop the T between two consonants.

T'yi N'den sonra bırakmak yaygındır. T'yi iki ünsüz arasına bırakmak da yaygındır. Beni iste--

Want me-- but when an N and an M are followed together like in the word 'grandma' when we drop the D,

ama 'büyükanne' kelimesindeki gibi bir N ve bir M birlikte takip edildiğinde, D'yi bıraktığımızda,

it's common to let the N get lost and just to make an M.

N'nin kaybolmasına izin vermek ve sadece bir M yapmak için yaygın bir durumdur.

Grandma-- I would make that with just an M, no N, no D, in case it's unclear, I'm talking about this word:

Büyükanne-- Bunu ile yapardım sadece bir M, N yok, D yok, net değilse, şu kelimeden bahsediyorum:

'grandma' often becomes 'gramma' with no N and no D, and that's happening here: want me-- I'm dropping the T,

'büyükanne' genellikle N ve D olmadan 'gramma' olur ve bu burada oluyor: beni istiyorum-- ben T'yi düşürürsek,

then the N and the M go together, but we tend to just drop the N in that case.

N ve M birlikte gider, ancak bu durumda N'yi bırakma eğilimindeyiz.

So it's: wamme-- wamme-- the vowel, and then skipping right to the next sound, of the M sound.

Yani bu: wamme-- wamme-- M sesinin sesli harfi ve ardından bir sonraki sese atlama.

Oh, you want me--

Oh, beni istiyorsun--

Oh, you want me--

Oh, beni istiyorsun--

Oh, you want me--

Oh, beni istiyorsun-- Beni istiyorsun-- beni istiyorsun--

Want me-- want me-- Oh, you want me-- Oh, you want me--

Oh, beni istiyorsun-- Oh, beni istiyorsun--

Oh, you want me--

Oh, beni istiyorsun--

Oh, you want me--

Oh, beni istiyorsun--

Oh, you want me--

Want me to play-- want me to play--

Oh, beni istiyorsun-- Oynamamı istiyorsun--

oynamamı istiyorsun-- '

What happens to the word ‘to’?

to' kelimesine ne olur?

Me to-- Me to-- Me to-- Me to--

Ben-- Ben-- Ben-- Ben--

It reduces, it changes.

Azalır, değişir.

Flap T linking the two words together, and the vowel changes to the schwa.

Flap T iki kelimeyi birbirine bağlar ve sesli harf schwa'ya dönüşür.

Me to-- Me to-- Me to-- Me to-- So we have M consonant EE vowel, flap, and the schwa.

Me to-- Me to-- Me to-- Me to-- Yani M ünsüz EE ünlüsü, flep ve schwa var.

Me to-- Me to-- Me to-- Me to--

Ben-- Ben-- Ben-- Ben--

Flat, low in pitch, unstressed.

Düz, alçak perdeli, gerilmemiş.

You want me to-- you want me to-- you want me to--

Sen benden-- sen-- sen benden--

Oh, you want me to--

Oh, sen benden--

Oh, you want me to--

Oh, sen benden--

Oh, you want me to play the thing I played outside?

Oh, dışarıda oynadığım şeyi çalmamı mı istiyorsun?

Play the thing--

Şeyi çal-- "

'The' unstressed compared to 'play' and 'thing'. Play the thing-- play the thing-- play the thing I played--

Oyna" ve "şey" ile karşılaştırıldığında vurgusuz "The". Oynat şeyi-- şeyi çal-- oynadığım şeyi oyna--

So we have stressed, unstressed, stressed, unstressed, stressed.

Stresli, stressiz, stresli, stressiz, stresli olduk. Art

Five syllables in row, alternating.

arda beş hece, dönüşümlü.

'The' and 'I' flatter, lower in pitch.

'The' ve 'I' daha düz, perdede daha alçak.

Play the thing I played. Try that with me. It's uuuhhhhhh.

Oynadığım şeyi çal. Bunu benimle dene. Bu uuuhhhhhh.

Play the thing I played-- play the thing I played--

Oynadığım şeyi çal-- Oynadığım şeyi çal-- Oynadığım şeyi çal-- Oynadığım

play the thing I played--

Play the thing I played--

Play the thing I played--

şeyi çal-- Oynadığım şeyi çal-- '

The word 'the', it's said really quickly, we can't 'the' bring the tongue tip all the way through.

the' kelimesi, çok hızlı söylendi, yapamayız 'the' dil ucunu sonuna kadar getirir.

Play the, play the, play the-- Said very quickly, the back of the tongue touching,

Çal, çal, çal-- Çok hızlı söylendi, dilin arkası dokunuyor,

sorry, the tip of the tongue touching the backs of the teeth, but it's not really coming through.

pardon, dilin ucu dişlerin arkasına dokunuyor, ama gerçekten gelmiyor.

Play the, play the, play the, play the thing-- play the thing I played.

Çal, çal, çal, şeyi çal-- oynadığım şeyi çal.

Now, I know this is going to be tricky, we have to ths,

Şimdi, bunun zor olacağını biliyorum,

unvoiced TH, and even though you're going to simplify that with a shortcut,

sessiz TH'ye ihtiyacımız var ve bunu bir kısayolla basitleştirecek olsanız bile,

not bringing the tongue tip through, you do need to on the word 'thing'

dil ucunu uzatmadan, 'şey' kelimesini kullanmanız gerekiyor.

because it's an unvoiced TH and the tongue tip does have to come through there.

çünkü bu sessiz bir TH ve dil ucunun oradan gelmesi gerekiyor.

So this is tricky, it's gonna be hard to say this quickly.

Yani bu zor, bunu hızlıca söylemek zor olacak.

Why don't we practice right now, just saying it more slowly.

Neden şimdi daha yavaş söyleyerek pratik yapmıyoruz?

Play the thing I played-- play the thing I played-- Uuuhhhhh--

Oynadığım şeyi çal-- Oynadığım şeyi çal-- Uuuhhhh--

And make sure it's all staying really connected, maybe move your head a little bit

Ve hepsinin gerçekten bağlantılı olduğundan emin olun, belki de

on the stressed syllable just to help you feel that.

bunu hissetmenize yardımcı olmak için başınızı vurgulu hecede biraz hareket ettirin.

Play the thing I played-- play the thing I played--

Oynadığım şeyi çal-- Oynadığım şeyi

Play the thing I--

çal-- Oynadığım şeyi

Play the thing I--

çal-- Oynadığım şeyi

Play the thing I played outside?

oyna-- Dışarıda oynadığım şeyi çal?

And finally, played outside, outside, outside, outside.

Ve son olarak, dışarıda, dışarıda, dışarıda, dışarıda oynandı.

We already talked about that pitch variation bringing stress to that word.

O kelimeye stres getiren perde varyasyonundan zaten bahsetmiştik.

Played outside?

Dışarıda oynadın mı?

Played outside?

Dışarıda oynadın mı?

Played outside?

Dışarıda oynadın mı?

Please.

Lütfen.

Please.

Lütfen.

Please. Single word, single syllable thought group, up-down shape.

Lütfen. Tek kelime, tek hece düşünce grubu, yukarı-aşağı şeklinde.

Please.

Lütfen.

Please.

Lütfen.

Please.

Lütfen.

Please.

Lütfen.

Ah.

Ah.

What you say when you realize something, when you understand something.

Bir şeyi fark ettiğinizde, bir şeyi anladığınızda söylediğiniz şey.

Ah.

Ah.

Again, up-down shape of stress, just like any other word that is stressed in American English.

Yine Amerikan İngilizcesinde vurgulanan herhangi bir kelime gibi vurgunun yukarı-aşağı şekli.

Ah.

Ah.

Ah.

Ah.

Ah.

Ah.

Let's listen to this whole conversation one more time.

Bu sohbetin tamamını bir kez daha dinleyelim. Kulağa

That sounds different. Did you change it?

farklı geliyor. Değiştirdin mi?

I changed a little bit.

biraz değiştim

Why?

Neden?

I just played it the way Liszt would have played it if he altered Bach’s version.

Ben sadece Liszt'in Bach'ın versiyonunu değiştirmiş olsaydı oynayacağı şekilde oynadım.

Play that again.

Tekrar çal.

Play what again?

Yine ne çalayım?

The thing you played outside.

Dışarıda oynadığın şey.

Oh, you want me to play the thing I played outside?

Oh, dışarıda oynadığım şeyi çalmamı ister misin?

Please.

Lütfen.

We're going to be doing a lot more of this kind of analysis together.

Bu tür analizleri birlikte çok daha fazla yapacağız.

What movie scenes would you like to see analyzed like this?

Hangi film sahnelerinin bu şekilde analiz edildiğini görmek isterdiniz?

Let me know in the comments.

Yorumlarda bana bildirin.

And if you want to see all my Ben Franklin videos, click here. You'll also find the link in the video description.

Tüm Ben Franklin videolarımı görmek istiyorsanız buraya tıklayın. Bağlantıyı video açıklamasında da bulabilirsiniz. Hepsi

That's it, and thanks so much for using Rachel's English.

bu kadar ve Rachel'ın İngilizcesini kullandığınız için çok teşekkürler.