8 Dark English Idioms You Need to Know | Sound Fluent with These Morbid Phrases!

- So I asked my super Patreon Anna

- Süper Patreon Anna'ya

what type of video she wanted me to do,

benden ne tür videolar çekmemi istediğini sordum

and she asked for dark, morbid idioms.

ve o da karanlık, hastalıklı deyimler istedi.

I know.

Biliyorum.

So, today, that's what we're doing.

Yani, bugün, yaptığımız şey bu.

So, Anna, you awesome human

Anna, seni

with a dark sense of humor,

karanlık bir mizah anlayışı olan harika insan,

this one's for you.

bu senin için.

(soft electronic music)

(yumuşak elektronik müzik)

Right, there are and have been millions of idioms

Doğru, İngilizcede milyonlarca deyim vardır ve olmuştur

in the English language,

and there are millions of books

ve

about 500 idioms that you need to know.

bilmeniz gereken 500 deyim hakkında milyonlarca kitap vardır.

I have good news for you, though.

Yine de sana iyi haberlerim var.

We don't use 90% of them.

Bunların %90'ını kullanmıyoruz.

(glass shatters)

(cam kırılır)

Ish.

Ish.

Lots of them are old-fashioned,

Birçoğu eski moda

and that's why we don't use them.

ve bu yüzden onları kullanmıyoruz.

Some were never popular to begin with.

Bazıları başlangıçta hiçbir zaman popüler olmadı.

Some maybe people use in one little town,

Bazıları

in one tiny part of England.

İngiltere'nin küçücük bir bölümündeki küçük bir kasabada kullanıyor olabilir.

But sure, if you can find 500 of them

Ama elbette,

to sell your shitty book,

boktan kitabınızı satmak için 500 tane bulabilirseniz,

why not confuse people?

neden insanların kafasını karıştırmıyorsunuz?

When I teach idioms, I make sure

Ben deyimleri öğretirken,

that you will actually hear them,

onları gerçekten duyacağınızdan

and actually want to use them in your day to day life,

ve onları günlük hayatınızda gerçekten kullanmak isteyeceğinizden emin oluyorum, işte

so here we go.

başlıyoruz.

- Now, you guys are slotted

- Şimdi,

for the 2:00 a.m. to 5:00 a.m. slot.

2:00 - 5:00 saatleri arasında yeriniz var.

- What?

- Ne?

That's the graveyard shift.

Bu mezarlık vardiyası.

- In your job, do you have different times

- İşinizde farklı çalışabileceğiniz zamanlar oluyor mu

that you can work?

?

Like, sometimes, do you work in the morning,

Mesela bazen sabah çalışıyor musun,

sometimes, in the afternoon, sometimes, at night?

bazen öğlen, bazen gece?

Those sets of hours are called shifts.

Bu saat kümelerine vardiya denir.

So, you work the morning shift,

Yani sabah vardiyasında,

the afternoon shift, the night shift.

öğle vardiyasında, gece vardiyasında çalışıyorsunuz.

The night shift can have a different name,

Gece vardiyasının farklı bir adı olabilir,

the night shift, the late shift,

gece vardiyası, geç vardiya

or the graveyard shift.

veya mezarlık vardiyası.

(eerie orchestral music)

(ürkütücü orkestra müziği)

Now, why is it called the graveyard shift?

Şimdi, buna neden mezarlık vardiyası deniyor?

Do you have to work in a graveyard?

Mezarlıkta çalışmak zorunda mısın?

No, of course not.

Hayır tabii değil. Buna

It's called the graveyard shift because, a long time ago,

mezarlık vardiyası deniyor çünkü uzun zaman önce

when lots of people were accidentally buried alive,

pek çok insan kazara diri diri gömüldüğünde,

because, you know, medicine was bad, or something,

bilirsiniz, ilaçlar kötüydü falan,

they often made mistakes.

sık sık hata yapıyorlardı.

Hey, so, we've been burying people alive,

Hey, son zamanlarda sürekli canlı canlı gömüyoruz insanları

like, all the time recently.

.

We need a plan.

Bir plana ihtiyacımız var.

(sighs)

(iç çeker)

Okay, Kevin, like, what do you want me to do?

Tamam Kevin, ne yapmamı istiyorsun?

I'm just saying I think we need a plan to stop this.

Sadece bunu durdurmak için bir plana ihtiyacımız olduğunu söylüyorum.

A plan, like what?

Ne gibi bir plan?

We're gonna bury them in the ground,

Onları toprağa gömeceğiz,

put a string to their wrist,

bileklerine bir ip takacağız,

attach the string to a bell

ipi bir zile bağlayacağız

so, if they wake up and realize

böylece uyanırlar ve

they've been buried alive by mistake,

yanlışlıkla diri diri gömüldüklerini fark ederlerse,

they can ring the bell and someone can dig them...

zili çalabilirler ve biri onları kazabilir. ...

Oh, that's a great idea.

Oh, bu harika bir fikir.

I know, it's bullshit, right?

Biliyorum, saçmalık, değil mi?

No, the actual reason for that expression comes

Hayır, bu ifadenin asıl nedeni

from sailors on a night watch.

gece nöbetindeki denizcilerden geliyor.

They called it the graveyard shift because,

Buna mezarlık vardiyası diyorlardı çünkü gece yarısından sabah

from the hours of midnight until 4:00 a.m.,

4:00'e kadar olan saatler

that was the time when the most disasters happened.

felaketlerin en çok yaşandığı saatlerdi.

The graveyard shift, that's it.

Mezarlık vardiyası, hepsi bu.

- Tell him you love him.

- Onu sevdiğini söyle.

Bite the bullet.

Kurşunu ısır.

- Let's imagine that you have a relationship,

- Farz edelim ki bir ilişkiniz var

and, actually, you don't love that person anymore.

ve aslında artık o kişiyi sevmiyorsunuz.

They love you lots, sure,

Elbette seni çok seviyorlar

but you know that you have to end this relationship,

ama bu ilişkiyi bitirmen gerektiğini biliyorsun,

yet it's going to hurt this person a lot,

yine de bu kişinin canını çok yakacak

but you need to do it.

ama bunu yapmalısın.

So (sighs)

Peki (iç çeker)

Uh, what should I do?

Ah, ne yapmalıyım?

It's been months now, and I still haven't said anything.

Aylar geçti ve ben hala bir şey söylemedim.

If you ask your friend what to do,

Arkadaşına ne yapacağını sorarsan,

hopefully, your friend will say this.

umarım arkadaşın bunu söyler.

I know it's hard, but just bite the bullet, do it.

Zor olduğunu biliyorum, ama sadece mermiyi ısır, yap.

Yes, it will be painful,

Evet, acı verici olacak

but it's better to do it now

ama bunu şimdi yapmak

and not wait anymore.

ve daha fazla beklememek daha iyi.

Bite the bullet and do it.

Mermiyi ısır ve yap.

Bite the bullet is an expression which comes

Kurşunu ısırmak

from, again, a long time ago,

, yine çok uzun zaman önce,

when medicine was rubbish,

tıbbın çöp olduğu

and there was no anesthetic,

ve anestezi olmadığı,

so, if you had surgery, there was nothing for your pain.

yani ameliyat olduysanız ağrınız için hiçbir şey olmadığı zamanlardan gelen bir ifadedir.

So what did they give people?

Peki insanlara ne verdiler?

A bullet to bite.

Isırılacak bir kurşun.

Why would that help with pain?

Bu neden acıya yardımcı olsun ki?

I've never understood this.

Bunu hiç anlamadım.

You can practice this right now in the comments.

Bunu hemen şimdi yorumlarda uygulayabilirsiniz.

Have you ever needed to say this to someone?

Hiç birine bunu söyleme ihtiyacı duydun mu?

Has someone ever said this to you?

Bunu sana hiç biri söyledi mi?

What was the situation?

Durum neydi?

What did you need to bite the bullet and do?

Mermiyi ısırmak ve yapmak için neye ihtiyacın vardı? Bana

Let me know.

bildirin.

- I have always taken you with a grain of salt.

- Seni hep şüpheyle karşıladım.

- When you accept something,

- Bir şeyi kabul ettiğinizde,

but you're still like, I don't know,

ama yine de, bilmiyorum,

you take it with a pinch of salt.

bir tutam tuzla alıyorsunuz.

Now, another way to look at this is

Şimdi, buna bakmanın başka bir yolu,

to assume this is an exaggeration,

bunun bir abartı olduğunu

and probably the truth is less than that, right?

ve muhtemelen gerçeğin bundan daha az olduğunu varsaymaktır, değil mi?

For example, if someone insults you,

Örneğin, biri size hakaret ederse

and says you are the stupidest person ever,

ve gelmiş geçmiş en aptal insan olduğunuzu söylerse,

someone might tell you,

biri size

whatever he says, take it with a grain of salt.

ne derse desin, biraz kuşkuyla karşılayın diyebilir.

He's very angry.

O çok kızgın.

In other words, he's exaggerating.

Başka bir deyişle, abartıyor.

It's not that bad.

O kadar da kötü değil.

This expression comes from, again,

Bu ifade yine

a really long time ago, the Romans.

çok uzun zaman önce Romalılardan geliyor.

Some Roman guy, he made an antidote to a poison,

Romalı bir adam, zehre karşı panzehir yapmış

and he was like, you've be pois-

ve şöyle demiş:

You have been poisoned?

Okay, cool.

Zehirlendin mi?

Peki tamam.

This will cure that.

Bu onu iyileştirecek.

Take this with a little bit of salt.

Bunu biraz tuzla al.

The Romans believed that adding that grain

Romalılar, bu tuz tanesini eklemenin

of salt would protect them against poisoning.

onları zehirlenmeye karşı koruyacağına inanıyorlardı. Buna

I'm not sure if I believe that, I don't know.

inanıp inanmadığımdan emin değilim, bilmiyorum.

- You think she set the fire and then just walked into it?

- Yangını onun çıkardığını ve sonra da içine girdiğini mi düşünüyorsun?

- Yeah, I've heard of cutting off your nose

- Evet, suratına inat burnunu kesmek diye bir şey duydum

to spite your face, but that's...

ama bu...

- Cutting off your whole face.

- Tüm yüzünü kesmek.

- You know you're cutting off your nose to spite your face.

- Yüzüne inat burnunu kesiyorsun biliyorsun .

- I'm going.

- Ben gidiyorum.

- When I was in high school,

- Ben lisedeyken fen

our science teacher was so annoying,

bilgisi öğretmenimiz çok sinir bozucuydu

and, okay, our class was really bad,

ve tamam, sınıfımız gerçekten kötüydü

but, one day, she got so angry,

ama bir gün çok sinirlendi,

she was like this.

böyle oldu.

I am so annoyed with all of you.

hepinize çok kırgınım

That's it, all of you, one hour after school with me.

İşte bu kadar, hepiniz okuldan bir saat sonra benimle.

Have you ever had a teacher that has done that?

Hiç bunu yapan bir öğretmeniniz oldu mu? Okuldan sonra da sizinle kalmak zorunda oldukları için

Did you notice that it's also a punishment for them,

bunun onlar için de bir ceza olduğunu fark ettiniz mi

because they also have to stay after school with you?

?

So, when someone is so angry with another person

Yani, biri başka bir kişiye çok kızdığında,

that they do something to damage that person,

o kişiye zarar verecek bir şey yaptığında,

but they also damage themselves,

ama aynı zamanda kendilerine de zarar verirler,

usually more, we say this.

genellikle daha fazla, bunu söyleriz.

They are cutting off their nose to spite their face.

Yüzlerine inat burunlarını kesiyorlar.

Uh, miss, aren't you cutting off your nose

Uh, bayan, suratınıza inat burnunuzu kesmiyor musunuz

to spite your face?

?

I mean, sure, you're punishing us,

Yani, elbette bizi cezalandırıyorsun

but you're punished too by staying with us

ama

for an hour after school.

okuldan sonra bir saat bizimle kalarak da cezalandırılıyorsun.

To cut off your nose to spite your face?

Yüzüne inat burnunu kesmek için mi?

What? Why?

Ne? Neden?

Where did this come from?

Bu nereden geldi?

So, the Middle Ages, think 12th century,

Yani Orta Çağ'da, 12. yüzyılı düşünün,

a common punishment for crime

suç için yaygın bir ceza

was to cut off people's nose.

insanların burnunu kesmekti.

So, criminals thought, I'm going to cut off my own nose.

Suçlular, kendi burnumu keseceğimi düşündüler.

Yeah, that way, what are they gonna do to punish me?

Evet, bu şekilde, beni cezalandırmak için ne yapacaklar?

(metal clangs)

(metal çınlamaları)

Pretty smart.

Oldukça zekice.

- How do I look?

- Nasıl görünüyorum?

- Don't open that can of worms.

- O solucan kutusunu açma.

You are what you are.

(audience laughs)

sen neysen osun

(izleyiciler güler)

- Can open, worms everywhere.

- Açılabilir, her yerde solucanlar var.

(audience laughs)

(izleyiciler güler)

- To open a can of worms,

- Bir kutu solucan açmak için

this expression is very similar

bu ifade,

to the phrase opening Pandora's box.

Pandora'nın kutusunu açmak ifadesine çok benziyor.

Maybe you have something similar in your language.

Belki sizin dilinizde de buna benzer bir şey vardır.

But, to understand it, let's look at this situation.

Ancak bunu anlamak için şu duruma bakalım.

Friends are hanging out.

Arkadaşlar takılıyor.

Everyone's happy, but then,

Herkes mutlu ama sonra

someone says something that they should not say.

biri söylememesi gereken bir şey söylüyor .

This statement causes chaos.

Bu ifade kaosa neden olur.

It causes huge drama,

Büyük bir dramaya neden oluyor

and when that happens,

ve bu olduğunda

(grunts) he opened a can of worms

(homurdanıyor) siyaset hakkında konuşarak bir kutu solucan açtı

by talking about politics,

and now everyone's fighting.

ve şimdi herkes kavga ediyor.

It's chaos.

Bu kaos.

Has this ever happened to you?

Bu hiç başınıza geldi mi?

Let me know in the comments.

Yorumlarda bana bildirin. Ne

What did you say?

dedin?

What was the situation?

Durum neydi?

How did you open a can of worms?

Bir kutu solucanı nasıl açtın?

How did you open Pandora's box?

Pandora'nın kutusunu nasıl açtınız? Bana

Let me know.

bildirin.

This one is super fun to use.

Bu, kullanımı çok eğlenceli.

When you go in a car,

Bir arabaya bindiğinizde

and you want to sit next to the driver,

ve şoförün yanına oturmak istediğinizde,

you just have to say this.

bunu söylemeniz yeterli.

- Shotgun.

- Pompalı tüfek.

- Or.

- Veya.

- I call shotgun.

- Tüfek diyorum.

- And it's like a magic spell.

- Ve bu bir büyü gibi.

Everyone else has to let you sit in that seat.

Diğer herkes o koltuğa oturmana izin vermek zorunda.

I don't know why, that's just the rule.

Nedenini bilmiyorum, bu sadece kural.

Where did this expression come from?

Bu ifade nereden geldi?

Well, a long time ago,

Pekala, uzun zaman önce,

in North America, in the old west,

Kuzey Amerika'da, eski batıda,

(dramatic western music)

the people who rode these vehicles,

(dramatik batı müziği)

bu araçlara binen insanlar,

with the horses and everything,

atlar falan,

the person who sat next to the driver

şoförün yanında oturan kişi

literally had to carry a shotgun

kelimenin tam anlamıyla pompalı tüfek taşımak zorundaydı

because, if someone wanted to rob them

çünkü, biri onları soymak isterse

(gun fires)

Mate, that's your job, you're in the shotgun seat.

(silah ateşlenir)

Dostum, bu senin işin, av tüfeği koltuğundasın. -Gardiyanlara

- They bribe the guards, the guards turn a blind eye.

rüşvet veriyorlar, gardiyanlar göz yumuyor.

- A huge percentage of the planet's revenue

- Gezegenin gelirinin büyük bir yüzdesi

is derived from Tsunkatse.

Tsunkatse'den elde ediliyor.

Nobody wants to do anything

Kimse oyuna müdahale edebilecek bir şey yapmak istemiyor

that might interfere with the game.

.

- So they turn a blind eye to the recruitment tactics.

- Böylece işe alma taktiklerine göz yumuyorlar.

- [Narrator] For years, the government turned a blind eye

- [Anlatıcı] Hükümet,

to the recruitment of immigrants

by the meat-packing industry.

et paketleme endüstrisinin göçmenleri işe almasına yıllarca göz yumdu.

- In this case, I have just robbed a casino.

- Bu durumda, az önce bir kumarhane soydum. Parayla birlikte

I took lots of cash from the room with the cash,

odadan bir sürü para aldım

but then, the security guard catches me.

ama sonra güvenlik görevlisi beni yakaladı.

What, what do I do?

Ne yapacağım?

What do I do?

Ben ne yaparım?

I know, I know, I offer the security guard money.

Biliyorum, biliyorum, güvenlik görevlisine para teklif ediyorum.

This is smart,

Bu akıllıca

and very illegal.

ve çok yasa dışı.

Don't do it, I'm not advising you to do this.

Yapma, sana bunu yapmanı tavsiye etmiyorum.

This is terrible.

Bu korkunç.

So, I tell him, hey.

Ben de ona söylüyorum, hey.

Look, if I give you half of this,

Bak, eğer sana bunun yarısını verirsem,

you turn a blind eye.

görmezden gelirsin.

To turn a blind eye, what does that mean?

Göz yummak, bu ne anlama geliyor?

Well, I did a bad thing.

Ben kötü bir şey yaptım.

He saw this, he knows that he should say something,

Bunu gördü, bir şeyler söylemesi gerektiğini biliyor

but he chooses to be blind to what happened.

ama olanlara karşı kör olmayı seçiyor.

He chooses to pretend not to see it.

Görmemiş gibi davranmayı seçiyor.

What do you think?

Ne düşünüyorsun? Yaptığıma göz

Do you think he is going to turn a blind eye

yumacağını mı sanıyorsun

to what I did?

?

So, to clarify, if he says,

Yani, açıklığa kavuşturmak için,

yeah, I didn't see anything,

evet, hiçbir şey görmedim derse,

then he turned a blind eye.

o zaman görmezden geldi.

Where does this phrase come from?

Bu cümle nereden geliyor?

It comes from an old war,

where this guy told Nelson

Bu adamın Nelson'a

to stop firing at ships.

gemilere ateş etmeyi bırakmasını söylediği eski bir savaştan geliyor.

My signals are telling you,

Sinyallerim size

stop firing at the enemy ships.

düşman gemilerine ateş etmeyi bırakın diyor.

But Nelson, he's only got one good eye.

Ama Nelson, onun sadece bir gözü sağlam.

The other one is blind.

Diğeri kör.

So he's like this.

Yani o böyle.

What, mate?

Ne, dostum?

I don't know what you're saying.

Ne dediğini bilmiyorum.

Yeah, let me have a look, hang on.

Evet, bir bakayım, bekle.

Let me get my telescope.

Teleskopumu alayım.

Nah, can't see anything, mate, no signals.

Hayır, hiçbir şey göremiyorum dostum, sinyal yok.

Keep firing, keep firing.

Ateş etmeye devam et, ateş etmeye devam et.

So, yeah, basically,

Yani, evet, temelde,

Nelson should have listened to the orders,

Nelson emirleri dinlemeliydi

but he chose to be blind.

ama o kör olmayı seçti.

- We got six minutes to deadline, Jonah.

- Son teslim tarihine altı dakikamız var, Jonah.

We need page one.

Birinci sayfaya ihtiyacımız var.

- Parker.

- Parker.

- When you have some work,

- Bir ödeviniz,

an assignment, a report, homework, whatever,

bir ödeviniz, bir raporunuz, ödeviniz vs. varsa

and you need to give that work to your boss,

ve o işi patronunuza,

your teacher, your lecturer, whoever,

öğretmeninize, hocanıza, kim olursa olsun,

before a certain time,

belli bir zamandan önce teslim etmeniz gerektiğinde,

that time is your deadline,

o zaman son teslim tarihinizdir

and you might say something like this,

ve siz de bunu yapabilirsiniz. Böyle bir şey söyle,

I have to get this in before the deadline.

bunu son teslim tarihinden önce teslim etmeliyim. Almak için

Here's a nice phrasal verb as well,

güzel bir deyimsel fiil de var

to get it in.

.

We could also say to hand something in,

Bir şeyi teslim etmek, bir

to get something in.

şeyi içeri almak da

It just means to submit your work when you're finished,

diyebiliriz

and you need to finish before the deadline.

.

And this expression, deadline,

Ve bu son tarih ifadesi,

comes from the Civil War in the U.S.A.

ABD'deki İç Savaş'tan geliyor.

They had prisoner of war camps,

Savaş esirleri kampları vardı

and, to stop people escaping,

ve insanların kaçmasını önlemek için

they drew a line.

bir çizgi çizdiler.

If you cross that line, people will shoot you,

Eğer o çizgiyi geçersen, insanlar seni vuracak ve

making you dead.

seni öldürecekler.

It's the deadline, and you can't go past it.

Bu son tarih ve bunu geçemezsin.

Do you have any deadlines coming up?

Yaklaşan herhangi bir son teslim tarihiniz var mı?

What do you have to hand in?

Neyi teslim etmen gerekiyor? Son

What do you have to get in before the deadline?

teslim tarihinden önce ne almanız gerekiyor?

So thank you to my super Patreon Anna

for requesting this lesson.

Bu dersi talep ettiği için süper Patreon Anna'ya teşekkür ederim.

It was super fun to make,

Yapması çok eğlenceliydi

and, if you want to request the next lesson,

ve bir sonraki dersi talep etmek istersen

you can do that by joining my Patreon.

bunu Patreon'uma katılarak yapabilirsin.

The link is in the description,

Bağlantı açıklamada,

or you can just click here.

veya buraya tıklayabilirsiniz.

You'll also get an e-book full of worksheets

Ayrıca en sevdiğim dersler için çalışma sayfalarıyla dolu bir e-kitap alacaksınız

for my favorite lessons.

.

And I'll see you in the next class.

Ve bir sonraki derste görüşürüz.

(soft electronic music)

(yumuşak elektronik müzik)