Athlete's Foot / Heirloom / Affection - English Addict / ep 246 - LIVE CHAT - Sunday 23rd April 2023

Welcome to today's livestream.

Bugünkü canlı yayına hoş geldiniz.

I hope you are feeling well.

Umarım iyi hissediyorsundur.

He We are again.

O yine biz.

We are back, everyone.

Geri döndük millet.

Hello there.

Selamlar.

It's very nice to see you once more.

Seni bir kez daha görmek çok güzel. YouTube'da Dünya gezegeninde

We are all together again as live as live can be

olabileceği kadar canlı olarak yeniden hep birlikteyiz

right here across planet Earth on YouTube.

.

I hope you are having a good day today.

Umarım bugün iyi bir gün geçiriyorsundur. İşte

Here we are, then.

o zaman buradayız.

I suppose I should say.

Sanırım söylemeliyim.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr. Duncan in England.

Ben İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today? Are you okay?

Bugün nasılsın? İyi misin?

I hope so.

Umarım. Mutlu

Are you happy?

musun?

I hope you are feeling happy today.

Umarım bugün kendini mutlu hissediyorsundur.

Do you have a smile on your face?

Yüzünde bir gülümseme var mı?

I hope there is a smile right now on your face because we're back together again.

Umarım şu anda yüzünüzde bir gülümseme vardır çünkü tekrar birlikteyiz.

It's amazing.

Bu harika.

Everyone. I love technology.

Herkes. Teknolojiyi seviyorum.

If it wasn't for technology, I wouldn't be here right now talking to

Teknoloji olmasaydı, şu anda burada olduğum İngiltere'den sizinle canlı olarak konuşuyor olmazdım

you live from England, which is where I am at the moment.

.

Sir, my name is Duncan.

Efendim, benim adım Duncan.

I like English, you might say.

İngilizceyi seviyorum diyebilirsiniz.

I am one of those up there.

Ben oradakilerden biriyim.

I am an English addict.

Ben bir İngiliz bağımlısıyım.

I am addicted to English.

İngilizce bağımlısıyım.

All my life, from the from before I could walk,

Hayatım boyunca, yürümeye başlamadan önce,

I was trying my best to learn English.

İngilizce öğrenmek için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordum. Ben ...

I was.

idim.

So that's the introduction out of the way.

Yani bu yoldan giriş.

That's all we needed to do as far as that is concerned.

Bu konuda yapmamız gereken tek şey buydu.

And thank you for joining me today.

Ve bugün bana katıldığınız için teşekkür ederim.

It's lovely to see you.

seni görmek çok güzel

We have made it all the way to the end of another weekend.

Bir haftasonunun daha sonuna kadar geldik.

We are also approaching the end of April.

Nisan ayının da sonuna yaklaşıyoruz.

It has been a very strange month.

Çok garip bir ay oldu.

I don't think I will ever forget this month

ever in my life for various reasons.

Çeşitli sebeplerden dolayı bu ayı hayatım boyunca unutacağımı hiç sanmıyorum.

Coming up today, we have lots of things to talk about, many things.

Bugünden itibaren, konuşacak çok şeyimiz var, çok şey.

We also have something

Ayrıca

historic happening today

bugün saat

at 3:00, something that's never happened before.

3:00'te daha önce hiç olmayan tarihi bir şey oluyor.

And we are all going to share it together right here.

Ve hep birlikte burada paylaşacağız.

Yes, It's Sunday.

Evet, Bugün Pazar.

Doo doo doo doo doo doo doo doo.

Doo doo doo doo doo doo doo doo.

2222 with toot,

2222 ile toot,

toot toot toot rooty to to. But

toot toot too rooty to to. Ama bugün

it is Sunday and I hope you are having a good day.

Pazar ve umarım gününüz iyi geçiyordur.

It's not too bad I suppose

Fena değil bence

it's okay for those who enjoy the weekend.

hafta sonunu sevenler için fena değil.

Some people unfortunately have to work during the weekend.

Bazı insanlar ne yazık ki hafta sonu çalışmak zorunda. Senden ne haber

What about you?

?

Do you have to work on Saturday and Sunday?

Cumartesi ve Pazar günleri çalışmak zorunda mısınız?

I remember years ago in one of my former jobs

Yıllar önce, daha gençken yaptığım eski işlerimden birini hatırlıyorum

that I did when I was just a young person.

.

Everyone has to do jobs.

Herkes iş yapmak zorunda. Belki de girmeyi düşünmedikleri

They have to get involved in a career

bir kariyere dahil olmak zorundalar

that maybe they did not intend to get into.

.

But I used to work in it at the weekend.

Ama hafta sonu orada çalışıyordum.

I hated it.

Ondan nefret ettim.

Can I just say I hated working at the weekend?

Hafta sonu çalışmaktan nefret ettiğimi söyleyebilir miyim?

I really did.

Gerçekten yaptım.

And that's probably the reason why I stopped working

Ve muhtemelen o meslekte çalışmayı bırakmamın nedeni de bu

in that particular profession.

. Ne

If you get what I mean.

demek istediğimi anladıysan.

I think so.

Bence de.

We are all back together and it is lovely outside.

Hepimiz tekrar bir araya geldik ve dışarısı çok güzel.

I have to say the weather is rather well.

Havanın oldukça iyi olduğunu söylemeliyim.

I suppose I want to say that it's sunny, but it isn't.

Sanırım havanın güneşli olduğunu söylemek istiyorum ama değil.

But it is rather nice outside. It it's very

Ama dışarısı oldukça güzel.

I think the word I'm looking for is atmospheric.

Aradığım kelimenin atmosferik olduğunu düşünüyorum.

It is atmospheric outside at the moment.

Şu anda dışarısı atmosferik.

A little misty.

Biraz puslu.

We had some rain earlier and I suppose

Daha önce biraz yağmur yağdı ve sanırım

it is worthwhile mentioning the environment today because I suppose

bugün çevreden bahsetmeye değer çünkü bu hafta sonu

a lot of people are talking about the environment this weekend.

pek çok insan çevre hakkında konuşuyor .

Yesterday was Earth Day.

Dün Dünya Günüydü.

Did you know that?

Bunu biliyor muydun? Görünüşe

Apparently yesterday we were all celebrating the Earth because it's pretty good, really,

göre dün hepimiz Dünya'yı kutluyorduk çünkü

when you think about the billions of years

it took to make this.

bunu yapmak için geçen milyarlarca yılı düşündüğünüzde gerçekten çok iyi.

It's incredible, really.

Gerçekten inanılmaz. Bu

So I think really every day should be Earth Day.

yüzden gerçekten her günün Dünya Günü olması gerektiğini düşünüyorum.

Every day we should be thinking about that.

Her gün bunu düşünmeliyiz.

And a lot of people this week

Ve bu hafta pek çok insan

have been protesting, protecting the environment.

çevreyi korumak için protestolar yapıyor. Çevre hakkında

There are many people who feel strongly about the environment.

güçlü duygular besleyen birçok insan var .

There are many people protesting. I suppose

Protesto eden çok insan var. Sanırım

these activists

bu aktivistlerin

have have one particular fear,

belirli bir korkusu var

and that is the fact that we only have one planet.

ve o da sadece bir gezegenimiz olduğu gerçeği.

I think that's what they say, isn't it?

Sanırım öyle diyorlar, değil mi?

They normally say, Mr.

Normalde Bay

Duncan, we only have one planet.

Duncan, sadece bir gezegenimiz var derler.

There is no spare planet.

Yedek gezegen yok.

We're not quite ready to go to Mars just yet.

Henüz Mars'a gitmeye tam olarak hazır değiliz.

So there is no planet B,

Yani B gezegeni yok,

We don't have another planet.

Başka gezegenimiz yok.

So if we do destroy the earth, I suppose

Yani eğer dünyayı yok edersek, sanırım başka

what they are saying is we don't have an alternative.

bir alternatifimiz olmadığını söylüyorlar.

There is no planet B, we only have this.

B gezegeni yok, sadece buna sahibiz.

So there are people who are worried, concerned about what is happening in the world

Dolayısıyla, çevre söz konusu olduğunda dünyada olup bitenlerden endişe duyan, endişe duyan insanlar var

as far as the environment is concerned.

.

Of course, this is an argument

Tabii bu

that has been going on for many, many years.

yıllardır süregelen bir tartışma. Size

If I said to you

way back in the

1960s, people were worried about the environment

1960'larda insanların çevre

and the way mankind was moving

ve insanlığın hareket şekli

and the direction we were all going in

ve o zamanlar hepimizin gittiği yön hakkında endişelendiğini söyleseydim

then, then I suppose it's been around for at least 60 years.

, o zaman sanırım bu en az 60 yıldır var.

So you might say that 50, 60 years ago

Yani 50, 60 yıl önce

people were concerned about exactly the same things

insanların tamamen aynı şeylerden endişe duyduğunu söyleyebilirsiniz,

the environment, war,

çevre, savaş,

famine,

kıtlık,

poverty.

yoksulluk.

So all of those things were issues way back in the past,

Yani bunların hepsi geçmişte sorunlardı

and they are still issues now.

ve şimdi hala sorunlar.

I suppose in a way

Sanırım

it is good that we do have some people around who

çevremizde

who want to keep reminding us about these things.

bize bunları hatırlatmaya devam etmek isteyen bazı insanların olması bir bakıma iyi.

However, it is a very difficult conversation to have with anyone.

Ancak, biriyle yapmak çok zor bir konuşma .

When we talk about the environment, you want to protect the environment,

Çevre hakkında konuştuğumuzda, çevreyi korumak istiyorsunuz

but also you want to keep moving forward, you want to keep progressing.

ama aynı zamanda ilerlemeye devam etmek istiyorsunuz, ilerlemeye devam etmek istiyorsunuz.

That is the whole point of of existence.

Bütün varoluş noktası budur.

Animals in the wild.

Vahşi hayvanlar.

Every day they try to survive another day, and that's what we're doing.

Her gün başka bir gün hayatta kalmaya çalışıyorlar ve biz de bunu yapıyoruz.

So you might say that many of the technological advances

Dolayısıyla,

that have happened over the past 150 years

son 150 yılda meydana gelen teknolojik gelişmelerin birçoğunun

have helped us all in many, many ways.

hepimize birçok yönden yardımcı olduğunu söyleyebilirsiniz.

However, there are those who think we should start to pull back

Ancak,

on all of that development, or at least make changes

tüm bu gelişmeleri geri çekmeye başlamamız veya en azından

that can move us forward in a positive way.

bizi olumlu yönde ilerletebilecek değişiklikler yapmamız gerektiğini düşünenler var.

But it is it is a big subject and not one

Ama bu büyük bir konu ve

that I have any solutions for today.

bugün için herhangi bir çözümüm yok.

So if you are expecting me to come up with any answers to this question, I don't know.

Yani bu soruya herhangi bir cevap bulmamı bekliyorsanız , bilmiyorum.

I really don't know.

gerçekten bilmiyorum

And I suppose one of the big problems is there are still many countries around the world

Ve sanırım en büyük sorunlardan biri, dünya çapında hala

waiting to to develop or to become more developed.

gelişmeyi veya daha fazla gelişmeyi bekleyen birçok ülke olması.

So as that happens, of course, there will be a demand

Yani bu olurken tabii ki

for energy, electricity, heat, gas.

enerjiye, elektriğe, ısıya, gaza talep olacak.

So those things are not going to go away overnight.

Yani bu şeyler bir gecede ortadan kalkmayacak.

And I think a lot of people still want to keep their old

Ve bence pek çok insan hala eski

fossil fuel powered cars as well.

fosil yakıtlı arabalarını da korumak istiyor.

We might talk about that later on, by the way, with Mr.

Bu arada, bunu daha sonra Bay Steve ile konuşabiliriz

Steve.

.

Yes, Steve will be with us a little bit later on.

Evet, Steve biraz sonra bizimle olacak.

And I think

Sanırım

that I think that we might

we might be talking about that later on with Mr.

bunu daha sonra Bay Steve ile konuşabiliriz

Steve.

.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

Nice to see so many people here.

Burada bu kadar çok insanı görmek güzel.

Oh, hello, Vitus.

Ah, merhaba, Vitus.

Nice to see you here, Vitus. Welcome.

Seni burada görmek güzel, Vitus. Hoş geldin.

You are back at the top.

Zirveye geri döndün.

You are the champion of the live chat.

Canlı sohbetin şampiyonu sizsiniz.

Congratulations.

Tebrikler.

I had a lovely shave this morning.

Bu sabah güzel bir tıraş oldum.

Sometimes I don't have a good shave, but this morning my face.

Bazen iyi bir tıraş olmuyorum ama bu sabah yüzüm.

My face feels so smooth After having a shave.

Tıraştan sonra yüzüm çok pürüzsüz.

It's like a baby's bottom, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse bebek poposu gibi.

Hello, Beatrice.

Merhaba, Beatrice.

Beatrice is here as well.

Beatrice de burada.

We are looking forward to seeing you in June.

Haziran ayında sizi görmeyi dört gözle bekliyoruz.

Would you like the news?

Haber ister misiniz?

Now? There is some news concerning the English

Şimdi? Haziran başında Paris'teki İngiliz Buluşması ile ilgili bazı haberler var

Rendezvous in Paris at the beginning of June.

.

We have booked

the hotel and the flights.

Oteli ve uçakları ayırttık.

So it's on.

It's on. It's happening. We are going. We will be there.

Yani açık.

açık. Oluyor. Gidiyoruz. Orada olacağız.

And for those who have got in touch,

Ve iletişime geçenler için,

I will be emailing you over the next couple of days

to let you know what is happening and to give you more information.

neler olduğunu bildirmek ve size daha fazla bilgi vermek için önümüzdeki birkaç gün içinde size e-posta göndereceğim.

And if you want some information, if you are interested

Ve biraz bilgi almak istersen,

in meeting up, I will need

buluşmak istersen,

you to get in touch with me.

benimle temasa geçmeni istiyorum.

I will also need some sort of communication, maybe WhatsApp

Ayrıca bir tür iletişime ihtiyacım olacak, belki WhatsApp

because I will be creating a WhatsApp group

çünkü

for those who are coming to Paris at the start of June.

Haziran başında Paris'e gelenler için bir WhatsApp grubu oluşturacağım.

So the big news at the moment is we have done it.

Yani şu andaki büyük haber, bunu yapmış olmamız.

We've booked the room, we've got a hotel to stay in

Oda ayırttık, kalacak bir otelimiz var, böylece eğlenceli olsa da

so we don't have to sleep on the streets, although that might be fun.

sokaklarda uyumak zorunda kalmıyoruz . Paris'te gece sokaklarda

You never know who you might meet

kiminle karşılaşacağınızı asla bilemezsiniz

on the streets at night in Paris.

.

I'm not sure if I want to do that, to be honest,

Dürüst olmak gerekirse bunu yapmak isteyip istemediğimden emin değilim,

I'm not that brave and I definitely know Mr.

o kadar cesur değilim ve Bay

Steve isn't.

Steve'in de öyle olmadığını kesinlikle biliyorum.

But we have the hotel, we have the flights we are flying, and that is it.

Ama otelimiz var, uçtuğumuz uçuşlar var , hepsi bu.

So far

Şu ana kadar

we have one or two people who are definitely coming.

mutlaka gelen bir iki kişi var.

We have some who are not sure.

Emin olmayanlarımız var.

So if you are interested in joining us in Paris,

Bu nedenle, Paris'te bize katılmakla ilgileniyorsanız,

the full details will be sent to you.

tüm ayrıntılar size gönderilecektir.

I know you have to do is get in touch with me.

Yapmanız gerekenin benimle iletişime geçmek olduğunu biliyorum.

I will put my email address on the screen right now.

E-posta adresimi hemen ekrana koyacağım. İşte

There it is.

burada. Bu

So if you want to meet up in Paris

nedenle, Haziran başında Paris'te buluşmak isterseniz

at the start of June, I will give you the exact dates

, iletişime geçtiğinizde size kesin tarihleri ​​vereceğim

when you get in touch.

. Ayrıca WhatsApp ile

And I will need also contact details with WhatsApp as well.

iletişim bilgilerine de ihtiyacım olacak . Şimdi kesin olarak ilerleyen İngiliz Buluşması olan Paris'teki buluşmaya katılanlar için

I will be creating a group on WhatsApp

WhatsApp'ta bir grup oluşturacağım

for those who are attending the rendezvous

in Paris, the English Rendezvous,

which is now definitely going ahead.

.

It is definitely happening.

Kesinlikle oluyor.

Vitesse is at the top.

Vitesse zirvede.

Once more on the live chat.

Canlı sohbette bir kez daha. Meksika'da izleyen Sebastian'a

Can I say hello also

da merhaba diyebilir miyim?

to Sebastian watching in Mexico.

A big hello to you.

Sana kocaman bir merhaba.

Thank you for joining me today,

Bugün bana katıldığın için teşekkürler,

Christina.

Christina.

Hello, Christina.

Merhaba Christina.

Half of the workers work on Saturday and Sunday

Cumartesi ve Pazar günleri çalışan işçilerin yarısı

may be doctors, shops, police and firefighters.

doktor, dükkan, polis ve itfaiye olabilir.

Well, I suppose if you are involved in the emergency service,

Pekala, sanırım acil servise dahilseniz,

then you will have to work or

o zaman çalışmak zorunda kalacaksınız veya

maybe you will be expected to work at some very strange hours

belki de çok garip saatlerde çalışmanız beklenecek

because you have to be always on stand by.

çünkü her zaman hazır olmanız gerekiyor.

You have to be ready to jump into action.

Harekete geçmeye hazır olmalısınız.

Hello, Also to who else is here today.

Merhaba, Ayrıca bugün burada başka kim var?

Hello, Alla.

Merhaba Alla.

Watching in Ukraine.

Ukrayna'da izliyorum.

Hello to Ukraine.

Ukrayna'ya merhaba.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Thank you very much for joining me. Claudia.

Bana katıldığınız için çok teşekkür ederim. Claudia.

Hello to Claudia.

Claudia'ya merhaba.

Claudia.

Claudia.

Claudia, it's nice to see you here today.

Claudia, bugün seni burada görmek güzel.

What's cooking, Claudia?

Ne pişiriyorsun, Claudia?

What have you got in your pot today?

Bugün tencerende ne var? Bir

We also have Liliane, otherwise known as intelligent.

de zeki olarak bilinen Liliane'imiz var.

I wonder if we could find a win win situation.

Bir kazan kazan durumu bulabilir miyiz merak ediyorum. Elektrik üreten

I read about ancient sources of energy that generated electricity.

eski enerji kaynakları hakkında okudum . Kelimenin

Literally out of thin air.

tam anlamıyla ince hava dışında.

There are those who are, at the moment

Şu anda

investigating, doing research into all of that stuff.

tüm bunları araştıran, araştıranlar var.

There was something the other day that I read a very interesting article.

Geçen gün çok ilginç bir yazı okuduğum bir şey oldu.

I don't know how real or how true it is, but apparently they are.

Ne kadar gerçek veya ne kadar doğru bilmiyorum ama görünüşe göre öyleler.

They are working on a way of transmitting electricity

Elektriği telsiz iletmenin bir yolu üzerinde çalışıyorlar

without wires.

.

I know.

Biliyorum.

I know what you're thinking.

Ne düşündüğünü biliyorum.

You're thinking, Mr. Duncan, that doesn't sound real.

Bunun kulağa gerçek gelmediğini düşünüyorsunuz Bay Duncan.

So there are many ways, many, many, many things that people want to do

Dolayısıyla,

as far as developing energy, new forms of energy,

enerji geliştirmek, yeni enerji formları,

new ways of generating energy.

enerji üretmenin yeni yolları konusunda insanların yapmak istediği pek çok yol, pek çok, pek çok şey var.

Maybe the source where the energy actually comes from.

Belki de enerjinin gerçekte geldiği kaynak.

So these days, we still rely heavily on gas and oil.

Dolayısıyla bu günlerde hala büyük ölçüde gaz ve petrole güveniyoruz.

So all of that comes from beneath the ground.

Yani bunların hepsi yerin altından geliyor.

Coal is another one.

Kömür bir başkadır.

We still have lots and lots of coal.

Hala çok ama çok kömürümüz var. Yerin altında

We have hundreds of thousands of tons, if not more

yüzbinlerce ton, hatta daha fazla

of coal under the ground.

kömürümüz var.

Still here in the UK

Hâlâ Birleşik Krallık'ta

and most of the coal mines have actually closed down over the years.

ve kömür madenlerinin çoğu yıllar içinde fiilen kapandı.

But there is a big push at the moment because of all of the problems with oil

Ancak şu anda petrol

and the energy crisis and all of the wars occurring around the world.

ve enerji krizi ile ilgili tüm sorunlar ve dünya çapında meydana gelen tüm savaşlar nedeniyle büyük bir baskı var.

A lot of people are worried about

Pek çok insan

where the energy is going to come from in the future.

gelecekte enerjinin nereden geleceği konusunda endişeleniyor.

So we still have a lot of coal underground here in the UK,

Yani Birleşik Krallık'ta hala yeraltında çok fazla kömür var

and there are many people who would like to see

ve

the coal mines reopen.

kömür madenlerinin yeniden açılmasını isteyen birçok insan var.

So that is one of the hot topics

that is being discussed at the moment as we as we have the Earth Week

Dünya Haftası olduğu

and a lot of people thinking about the environment at the moment.

ve şu anda çevre hakkında düşünen birçok insan olduğu için şu anda tartışılan sıcak konulardan biri de bu .

Claudia has Rice in the pot.

Claudia'nın tencerede Pirinç var.

Well, guess what?

Öyleyse tahmin et?

We had rice last night.

Dün gece pilav yedik.

Mr. Steve made one of his famous

Bay Steve ünlü

lentil daal Curries, and it was absolutely gorgeous.

mercimek körilerinden birini yaptı ve kesinlikle muhteşemdi.

It was very nice.

Çok güzeldi.

Christina, I have not received an email

Christina, senden bir e-posta almadım

from you.

.

I have sent emails to everyone so far

Şimdiye kadar gerçekten temasa geçen herkese e-posta gönderdim

who has actually got in touch.

.

So if you haven't heard from me,

Bu yüzden benden haber almadıysanız,

please write to the email address

lütfen size az önce gösterdiğim e-posta adresine yazın, ben de

that I just showed you and I will sort that out.

hallederim.

But we do have quite a few people now interested in joining us.

Ama şimdi bize katılmakla ilgilenen epeyce insan var.

We are definitely going.

Kesinlikle gidiyoruz.

We are there at the start of June.

Haziran başında oradayız.

We will be in Paris.

Paris'te olacağız.

Maybe we will see you there.

Belki orada görüşürüz.

Very interesting.

Çok ilginç.

Who else is here today?

Bugün başka kim var?

I rang Sav.

Sav'ı aradım.

Hello. Rang.

Have rang have Shukla or Shukla?

Merhaba. Çaldı.

Shukla veya Shukla var mı?

Hello to you. Nice to see you here today.

Merhaba sana. Bugün seni burada görmek güzel.

What time is it in India?

Hindistan'da saat kaç?

Oh, I see. Yes, it's much later.

Ah anlıyorum. Evet, çok sonra.

I think it's evening now in India.

Sanırım şimdi Hindistan'da akşam.

So today we are talking about lots of things.

Yani bugün pek çok şeyden bahsediyoruz.

We are talking about

affection,

Şefkatten,

being affectionate, showing affection.

şefkatten, şefkat göstermekten bahsediyoruz.

That is one of today's subjects.

Bugünün konularından biri de bu.

We are also taking a look at.

Biz de göz atıyoruz.

Well, today, of course, is a special day.

Bugün, elbette, özel bir gün.

You may have noticed on the thumbnail for this live stream.

Bu canlı yayının küçük resminde fark etmiş olabilirsiniz.

Today is St George's Day here in England.

Bugün İngiltere'de Aziz George Günü.

The patron saint of England is St George.

İngiltere'nin koruyucu azizi St George'dur.

So all across England today, many people will be flying the English flag.

Yani bugün tüm İngiltere'de birçok insan İngiliz bayrağını dalgalandıracak.

So in that particular case, it has nothing to do with football

Yani bu özel durumda, bunun futbolla hiçbir ilgisi yok

because normally

çünkü normalde

people will be waving their England flags when there is a football

insanlar bir futbol

match taking place, maybe a big football match.

maçı, belki de büyük bir futbol maçı olduğunda İngiltere bayraklarını sallıyor olacaklar.

But today it is St George's Day.

Ama bugün Aziz George Günü.

St George is the patron saint of England

St George, İngiltere'nin koruyucu azizidir

and apparently he's also the patron

ve görünüşe göre

saint of many other countries as well.

diğer birçok ülkenin de koruyucu azizidir.

I think he was he was Turkish.

Sanırım o Türktü.

Is that true?

Bu doğru mu?

Was he Turkish?

Türk müydü?

I'm sure St George was Turkish.

Eminim Aziz George Türk'tür.

I'm I'm sure if you you know that if you know

Eminim siz de biliyorsanız eğer

the answer, if you think I'm wrong, please let me know.

cevabı biliyorsanız, yanıldığımı düşünüyorsanız lütfen bana bildirin.

But I'm sure he was actually Turkish.

Ama aslında Türk olduğundan eminim.

Sebastian.

Sebastian.

Sebastian.

Sebastian.

Sebastian.

Sebastian.

Hello, Sebastian. And Mr. Duncan. Just the name.

Merhaba Sebastian. Ve Bay Duncan. Sadece isim.

An earthquake mean in English.

İngilizce deprem demek.

A big tremor.

Büyük bir titreme.

Or just a soft one?

Yoksa sadece yumuşak mı?

Or do you have another word for the soft one?

Yoksa yumuşak olan için başka bir sözünüz var mı?

Earthquake is when the earth moves.

Deprem dünyanın hareket etmesidir.

Maybe parts of the Earth collide.

Belki de Dünya'nın parçaları çarpışır.

Or maybe pressure is suddenly released

Ya da belki basınç aniden serbest kalır

and it normally causes a lot of disruption

ve birkaç ay önce gördüğümüz gibi normalde çok fazla aksamaya,

damage and loss of life, as we saw a couple of months ago.

hasara ve can kaybına neden olur .

And yes, it but here I will

Ve evet, ama burada size karşı

be honest with you here we don't have earthquakes,

dürüst olacağım, burada deprem yok,

so I don't think we've ever had an earthquake.

bu yüzden hiç deprem yaşadığımızı sanmıyorum.

However,

Ancak

we do sometimes have tremors.

bazen titremelerimiz oluyor.

So we often describe the movement

Bu yüzden

of the earth in this country as tremor.

bu ülkede dünyanın hareketini sık sık titreme olarak tanımlarız.

So it means that the earth is moving, but not very much, just a little bit from side to side,

Bu, dünyanın hareket ettiği anlamına gelir, ancak çok fazla değil, sadece birazcık bir yandan diğer yana hareket ediyor,

although sometimes you can feel it, but normally

ancak bazen bunu hissedebilirsiniz, ancak normalde

it doesn't cause any damage.

herhangi bir hasara neden olmaz.

So that's the word we use.

Demek kullandığımız kelime bu.

We say tremor.

Titreme diyoruz.

Tremor.

titreme

It is when the earth moves slightly,

Dünya hafifçe hareket ettiğinde,

nothing too serious, but we do have them here from time to time.

çok ciddi bir şey yok, ama zaman zaman burada onlara sahibiz.

I remember one morning, a long time ago, way back in the 1980s,

Hatırlıyorum, uzun zaman önce, 1980'lerde bir sabah ,

we actually had a very strong earth

aslında çok güçlü bir yer

tremor and I was still living at home with my mum and I woke up in bed

sarsıntısı yaşadık ve ben hala evde annemle yaşıyordum ve yatakta uyandım

and my bedroom was moving from side to side.

ve yatak odam bir o yana bir bu yana hareket ediyordu.

It was going like that and my bed was moving

Böyle gidiyordu ve yatağım hareket ediyordu

and I was very aware that the bed was going from side to side.

ve ben yatağın bir o yana bir bu yana gittiğini çok iyi biliyordum.

It woke me up and I was a little bit afraid to be honest.

Beni uyandırdı ve dürüst olmak gerekirse biraz korktum.

So that was quite a long time ago.

Yani bu oldukça uzun zaman önceydi.

But since then we haven't had many Earth tremors.

Ama o zamandan beri çok fazla Dünya sarsıntısı yaşamadık.

So if you have a tremor,

Yani bir titremeniz varsa,

it means you have movement movement, but nothing too serious.

hareket hareketiniz var demektir, ancak çok ciddi bir şey yoktur.

So normally it is not as serious

Yani normalde deprem kadar ciddi değil ki

as an earthquake, which is good, I suppose.

bu iyi bir şey sanırım.

Francisco St George attacked

Francisco St George

the dragon and cut off its head.

ejderhaya saldırdı ve kafasını kesti.

You are right. Yes. That is the famous myth.

Haklısın. Evet. Bu ünlü efsanedir.

The famous story.

Ünlü hikaye.

Or maybe the famous legend said, because of course,

Ya da belki ünlü efsane, tabii ki, şimdi size

I don't want to break the news to you now, so please don't be too upset.

haberi vermek istemiyorum , bu yüzden lütfen çok üzülmeyin, dedi.

But dragons are not real.

Ama ejderhalar gerçek değil.

They are mythical creatures.

Onlar efsanevi yaratıklardır.

Mr. Duncan, how could you do that?

Bay Duncan, bunu nasıl yaparsınız?

There are people on the planet who believe in Father Christmas.

Gezegende Noel Baba'ya inanan insanlar var.

They believe that the Earth is flat.

Dünyanın düz olduğuna inanıyorlar.

They believe

in dragons.

Ejderhalara inanırlar.

So I do have to be careful.

Bu yüzden dikkatli olmam gerekiyor.

I don't want to ruin anyone's, anyone's illusion of the world around them.

Kimsenin, kimsenin etrafındaki dünya illüzyonunu mahvetmek istemiyorum.

Honestly, SATURNO, are we sure that the energy

Dürüst olmak gerekirse SATURNO, enerji

transition is good for the earth?

geçişinin dünya için iyi olduğundan emin miyiz?

How much energy is needed to get the transition?

Geçişi sağlamak için ne kadar enerji gerekir?

And that energy comes from fossils

Ve bu enerji fosillerden geliyor

and how many people will pay for it by losing their jobs?

ve kaç kişi işini kaybederek bunun bedelini ödeyecek?

Well, any change, anything that changes

Herhangi bir değişikliğin, büyük ölçekte değişen herhangi bir şeyin

on a large scale normally has an effect.

normalde bir etkisi vardır.

It's really hard to avoid that.

Bundan kaçınmak gerçekten çok zor.

So I remember in the 1980s when computers

1980'lerde bilgisayarların

and machinery was becoming more,

ve makinelerin daha fazla hale geldiğini hatırlıyorum

well, I suppose I want to say clever, but it was becoming more automated.

, sanırım akıllı demek istiyorum ama daha otomatik hale geliyordu.

So robots in the 1980s

Böylece 1980'lerde robotlar

started building cars and it still happens to this very day.

araba yapmaya başladı ve bugün hala oluyor.

So a lot of car assembly is actually done by machines,

Yani pek çok araba montajı aslında makineler tarafından yapılıyor,

not by people.

insanlar tarafından değil.

So I suppose every time we make a leap forward,

Bu yüzden sanırım her ileriye sıçradığımızda,

every time we we advance, quite often

her ilerlediğimizde, sıklıkla

there is some sort of negative effect that occurs as well.

bir tür olumsuz etki de oluyor.

I think it is unavoidable.

Bence bu kaçınılmaz.

It is unavoidable in any situation when you start to make changes

Değişiklik yapmaya başladığınızda

or when you make advances in certain things, you move forward.

veya bazı konularda ilerleme kaydettiğinizde ilerlemeniz her durumda kaçınılmazdır.

I think it's always difficult to stop or to prevent

Durdurmanın veya

some sort of negative side effect from occurring.

bir tür olumsuz yan etkinin oluşmasını önlemenin her zaman zor olduğunu düşünüyorum.

I think so,

Öyle düşünüyorum,

yes. Apparently there was intelligent one day

evet. Görünüşe göre, 1970'lerde Kiev'de bir gün akıllı

there was an earth tremor in Kiev way back in the 1970s.

bir yer sarsıntısı vardı .

It was a it was quite an event for my parents.

Ailem için oldukça önemli bir olaydı.

Well, we have them quite often here.

Onları burada oldukça sık görüyoruz.

We have earth tremors, but we've never had earthquakes.

Yer sarsıntılarımız var ama hiç deprem yaşamadık.

We've never had anything that's caused large amounts of damage.

Büyük miktarlarda hasara neden olan hiçbir şeyimiz olmadı.

Mr. Steve will be here soon.

Bay Steve birazdan burada olacak.

Oh, another thing we're looking at today,

Oh, bugün baktığımız başka bir şey, elimdeki

we are going to look at this thing that I have in my hand.

şu şeye bakacağız .

I won't show it to you just yet, but this is something

Size henüz göstermeyeceğim ama bu,

we are also going to talk about today.

bugün de konuşacağımız bir konu.

Can you see it?

Bunu görebiliyor musun?

Can't quite see it,

Tam olarak göremiyorum,

but I will show it to you later on

ama size daha sonra göstereceğim

and we will be talking about that as well, where Mr.

ve

Steve joins us, which will be happening in a few moments from now.

bundan birkaç dakika sonra gerçekleşecek olan Bay Steve'in bize katıldığı yer hakkında da konuşacağız.

So Steve will be here.

Yani Steve burada olacak.

We are also playing fill in the blanks as well.

Aynı zamanda boşluk doldurma oynuyoruz. Dört gözle

So lots of things to look forward to.

bekleyecek çok şey var.

Don't go away.

Gitme.

Stay here.

Burada kal.

There is still lots to come.

Hala gelecek çok şey var.

English addict is with you. Live.

İngiliz bağımlısı sizlerle. Canlı.

Oh, I enjoyed that very much.

Ah, bundan çok keyif aldım.

I am getting excited because we are going to have a holiday in June.

Haziranda tatil yapacağımız için heyecanlanıyorum.

We are going away.

Biz gidiyoruz. Ne

I don't think we are going to the beach, though, unfortunately.

yazık ki sahile gideceğimizi sanmıyorum .

But we will be going away somewhere.

Ama bir yerlerden uzaklaşacağız.

Very special indeed. Now

Gerçekten çok özel. Şimdi

Here we go.

başlıyoruz.

There you are.

İşte buradasın.

Hello there. Look. Look who's with me.

Selamlar. Bakmak. Bak kim benimle

Look who's decided to join me.

Bakın kim bana katılmaya karar verdi.

Isn't it amazing?

Harika değil mi?

Yes, he's back. Everyone.

Evet, geri döndü. Herkes.

Mr. Steve is with us once again.

Bay Steve bir kez daha bizimle.

And I know a lot of people will be excited to see you here, Steve, because.

Ve birçok insanın seni burada görmekten heyecan duyacağını biliyorum Steve çünkü.

Because people get very excited when you're here.

Çünkü siz buradayken insanlar çok heyecanlanıyor.

I don't quite understand that, but never mind.

Bunu tam olarak anlamıyorum, ama boşver.

I won't.

yapmayacağım

I won't doubt it and I won't criticise it,

Bundan şüphe etmeyeceğim ve eleştirmeyeceğim,

because if you get excited to see me, then I'm.

çünkü beni gördüğün için heyecanlanırsan, o zaman heyecanlanırım.

Pleased I said I'm pleased as well.

Memnun oldum ben de memnun oldum dedim.

I'm pleased that you're excited to see me.

Beni göreceğin için heyecanlı olmana sevindim.

I'm also pleased that you're excited.

Heyecanlanmana da sevindim.

You are excited to see Mr. Steve.

Bay Steve'i göreceğin için heyecanlısın.

Maybe, maybe you will be seeing as in real life,

Belki, belki gerçek hayattaki gibi göreceksin, sokakta

can you imagine that walking up to us

yanımıza gelip, "

in the street and saying, You're Mr.

Sen Bay

Duncan, Can I touch you?

Duncan'sın, sana dokunabilir miyim?" Nasıl göründüklerini bilmediğimiz için

Well, I should be excited to be walking up to the people that we know

tanıdığımız insanların yanına gidip

and saying hello because we don't know what they look like.

merhaba demekten heyecan duymalıyım .

And that's going to be very interesting.

Ve bu çok ilginç olacak.

I should be honoured to meet whoever comes to gay party. Yes.

Eşcinsel partisine kim gelirse gelsin tanışmaktan onur duyarım. Evet. Neden

So just in case you don't know what we're talking about, we are actually having an English rendezvous

bahsettiğimizi bilmiyorsanız diye söylüyorum , aslında Haziran başında bir İngiliz randevumuz var

at the beginning of June.

.

We have people on the list already.

Listede zaten adamlarımız var.

There will be a WhatsApp group for the those attending

Katılanlar için bir WhatsApp grubu olacak

and I will give you the dates and all of the information.

ve size tarihleri ve tüm bilgileri vereceğim. Tek

All you have to do is send me an email and give me some information about yourself.

yapmanız gereken bana bir e-posta göndermek ve kendiniz hakkında biraz bilgi vermek.

Of course.

Elbette.

And I will also need your WhatsApp number as well.

Ayrıca WhatsApp numaranıza da ihtiyacım olacak.

And I'm going to create a group.

Ve bir grup oluşturacağım.

I will be in the group.

grupta olacağım.

I've already been asked already.

Bana zaten sorulmuştu.

Mr. Duncan, will you be in the group?

Bay Duncan, grupta olacak mısınız?

Yes, of course I will.

Tabiki de yapacağım.

I will be in the group.

grupta olacağım.

We will share the information with you in the group.

Grupta sizlerle bilgileri paylaşacağız.

And then as we get closer and closer to the day when we meet up,

Ve sonra, buluşacağımız güne yaklaştıkça, ki bu

which which of course will be about five weeks from now, five weeks.

elbette bundan yaklaşık beş hafta sonra olacak, beş hafta.

We're going to meet anyway. Top of the Eiffel Tower.

Nasılsa görüşeceğiz. Eyfel Kulesi'nin tepesi.

I think that'd be a good place to meet.

Bence orası buluşmak için iyi bir yer olur.

Well, that will be one of the things we will be discussing away from here.

Pekala, bu, buradan uzakta tartışacağımız şeylerden biri olacak. Ben

So I believe.

de inanıyorum.

Louis Oh, can I just say Luis Mendez is here.

Louis Oh, Luis Mendez'in burada olduğunu söyleyebilir miyim?

Today and said hello to everybody.

Bugün ve herkese merhaba dedi. Dünyanın dört bir yanından

Allow me to say hello and welcome to all my, your,

benim, sizin, bizim güzel izleyicilerimize merhaba ve hoş geldiniz dememe izin verin

our lovely viewers from across the globe.

.

And it's lovely to be here.

Ve burada olmak çok güzel.

It is very nice to be here.

Burada olmak çok güzel.

Louis Mendez has asked where we are staying,

Louis Mendez nerede kaldığımızı,

which hotel?

hangi otelde kaldığımızı sordu.

Well, it is in Paris.

Şey, Paris'te.

It has a bed, it has a toilet and that's that.

Bir yatağı var, bir tuvaleti var ve hepsi bu. İşte bu kadar

Well, that's really it. That's if you go into Booking.com.

. Bu, Booking.com'a girerseniz olur.

And so the hotels in order of the most expensive one

Sırasıyla en pahalı olan oteller

and then whatever comes at the top, that's where we're staying.

ve sonra en üstte ne gelirse, kaldığımız yer orası.

That's it.

Bu kadar.

It's basically it's basically the back of the train station.

Temelde temelde tren istasyonunun arkası. Duncan'ın katlarında

There are a couple of mattresses on the floors to Duncan.

birkaç şilte var .

I've had a very stressful

well, evening last night and this morning.

Dün gece ve bu sabah çok stresli bir kuyu geçirdim.

Can I just say, Oh, Steve, Steve and technology.

Oh, Steve, Steve ve teknoloji diyebilir miyim?

Well, it's not the technology.

Şey, teknoloji değil.

Well, it's I hate booking things online to face the technology.

Şey, teknolojiyle yüzleşmek için internetten rezervasyon yaptırmaktan nefret ediyorum.

That's not really because I get I get on with it

Bu gerçekten, herhangi biriniz olarak buna katlandığım için değil

as anyone any of you.

.

I expect a lot of you have booked holidays online

Birçoğunuzun tatil rezervasyonlarını

through places like Expedia or Booking.com.

Expedia veya Booking.com gibi yerlerden online olarak yaptığını tahmin ediyorum.

I mean, in the old days, I say back in the day.

Yani eski günlerde, eskiden diyorum.

The additionally you just.

Ayrıca sadece sen.

Went to the estate, not estate agent, you went to the travel agents.

Emlakçıya değil, emlakçıya gittiniz, seyahat acentelerine gittiniz.

It could get you could get to the estates cook estate agent.

Estates Cook emlakçısına gitmenizi sağlayabilir.

And you just say, right, I want to go here on these dates.

Ve sen sadece, tamam, bu tarihlerde buraya gitmek istiyorum diyorsun.

And they'd come up with an idea suggestions, and they do it all for you.

Ve bir fikir önerileriyle gelirler ve hepsini sizin için yaparlar.

Not these days. You have to.

Bugünlerde değil. Yapmalısın.

Oh, all the different permutations and the.

Oh, tüm farklı permütasyonlar ve.

Yeah. And the.

Do you want a room with breakfast. Do you want.

Evet. Ve.

Kahvaltılı bir oda ister misin? İstiyor musun.

Oh there's so many different.

Oh, çok farklı var.

Oh it just drives me nuts anyway. No Mr. Duncan.

Oh, zaten beni deli ediyor. Hayır Bay Duncan.

Let's not relive that. I hated every minute of it.

Bunu tekrar yaşamayalım. Her dakikasından nefret ettim. Her şeyi halletmek

It took me, well, probably at 12 hours to sort it all out.

muhtemelen 12 saatimi aldı.

I did. I did say I would offer to help, but.

Yaptım. Yardım teklif edeceğimi söylemiştim ama.

But you wanted to take over, as you always do.

Ama sen her zaman yaptığın gibi devralmak istedin.

Mr. said that he wanted it to be done. Otherwise.

Bey yapılmasını istediğini söyledi. Aksi takdirde.

That doesn't make any sense, actually.

Aslında bu hiç mantıklı değil.

Okay.

Tamam aşkım.

So do you really want to start peeling that onion?

O soğanı gerçekten soymaya başlamak istiyor musun?

Okay, so.

Tamam, peki.

Oh, by the way, Pedro, I could join your WhatsApp group.

Bu arada Pedro, WhatsApp grubuna katılabilirdim.

Now, now that I'm not working, you send me a reminder about that.

Madem çalışmıyorum, bana bununla ilgili bir hatırlatma gönder.

But we won't be joining any other WhatsApp.

Ama başka bir WhatsApp'a katılmayacağız.

Well, I might because Petra's is asking before I see.

Olabilir, çünkü Petra ben görmeden soruyor.

You need a.

ihtiyacın var

WhatsApp. Group.

Naber. Grup.

You know what a WhatsApp group is that you? Yes.

Hangi WhatsApp grubu olduğunuzu biliyor musunuz? Evet.

Okay then I've.

Tamam o zaman yaptım.

Got I'm you know, it's a private group where people can secretly

Anladım, biliyorsun, insanların gizlice

send messages to each other.

birbirlerine mesaj gönderebildikleri özel bir grup.

But yeah, yeah.

Ama evet, evet.

And anyway, we're missing the point today that the important thing can I just teaching.

Her neyse, bugün önemli olanın sadece öğretebileceğim noktayı kaçırıyoruz.

English is lonely.

İngilizce yalnızdır.

Steve Yeah,

Steve Evet,

okay. Steve just, just, just.

tamam. Steve sadece, sadece, sadece.

We've got to get this across, you see, Or else I'm going to get lots and lots of emails about this.

Bunu iletmeliyiz, görüyorsun, yoksa bununla ilgili bir sürü e-posta alacağım.

Paris is happening.

Paris oluyor.

It's official.

Bu resmi. Yer

We've booked, We have a hotel, we have flights, we're going there.

ayırttık, otelimiz var, uçağımız var, oraya gidiyoruz.

We will be there at the start of June.

Haziran başında orada olacağız.

I will create a WhatsApp

group for those going to the meet up.

Buluşmaya gidecekler için WhatsApp grubu oluşturacağım.

So that's why I don't want to get any confusion.

O yüzden kafa karışıklığı yaşamak istemiyorum.

So this is not for teaching English,

Yani bu İngilizce öğretmek için değil,

this is for the meet up in Paris.

Paris'teki buluşma için.

We have to be clear of that because I will get lots of emails

Bundan emin olmalıyız çünkü

today from people that say, Can I join your English group?

bugün insanlardan, İngilizce grubunuza katılabilir miyim? diyen çok sayıda e-posta alacağım.

Well, it isn't adding English group.

Peki, İngilizce grubu eklemiyor.

No free English lessons.

Bedava İngilizce dersi yok.

Well, what I'm saying is my email box will just get confusing.

E-posta kutumun kafa karıştırıcı olacağını söylüyorum.

I won't know who's coming to the

Buluşmaya kimin geldiğini

to the meetup and who just wants to learn English.

ve kimin sadece İngilizce öğrenmek istediğini bilmeyeceğim.

So you say to me, Steve, No, no, you know.

Yani bana diyorsun Steve, Hayır, hayır, biliyorsun.

We know who's coming to the group.

Gruba kimin geldiğini biliyoruz.

Yes, emailing you that say to right.

Evet, doğru söylediğini sana e-postayla gönderiyorum.

What did you just hear what I said.

Ne dediğimi az önce duydun.

Okay, probably enough.

Tamam, muhtemelen yeterli.

The Inaki understands perfectly what I mean about having to book things online. Yes.

Inaki, bir şeyleri çevrimiçi olarak rezerve etmekle ilgili ne demek istediğimi çok iyi anlıyor. Evet.

It's so stressful.

Çok stresli.

And then, and then you get sort of halfway through and then something goes wrong with a computer

Ve sonra, yolun yarısına gelirsiniz ve sonra bilgisayarda bir şeyler ters gider

or you go back to look at something else and then it gets rid of all your searches.

veya başka bir şeye bakmak için geri dönersiniz ve o zaman tüm aramalarınızdan kurtulur.

You have to start all over again.

Her şeye yeniden başlamak zorundasın.

It's I just hate it. I'm sure no one wants to hear.

Sadece ondan nefret ediyorum. Eminim kimse duymak istemez.

No one wants to hear you moaning about about not being able to use a computer.

Hiç kimse bilgisayar kullanamadığınız için sızlanmanızı duymak istemez.

I'm sure of it.

Bundan eminim.

So this weekend we have the London Marathon.

Yani bu hafta sonu Londra Maratonu var.

Today I am going to take a guess.

Bugün bir tahminde bulunacağım.

I don't know who won, but I'm going to guess it was someone from Ethiopia.

Kim kazandı bilmiyorum ama Etiyopya'dan biri olduğunu tahmin edeceğim.

I'm pretty sure of it because.

Bundan oldukça eminim çünkü.

Because it always is.

Çünkü her zaman öyledir.

So I'm pretty pretty sure I'm going to put a good bet on that.

Bu yüzden, bunun üzerine iyi bir bahis oynayacağımdan oldukça eminim.

I wish I wish you could take bets and put bets on

Keşke

which nationality will win the London Marathon.

Londra Maratonunu hangi milliyetin kazanacağına dair bahse girip bahse girebilseydiniz.

So it took place today.

Böylece bugün gerçekleşti.

I don't know if it was successful because lots of rioters

Başarılı olup olmadığını bilmiyorum çünkü şu anda etrafta çok sayıda isyancı

and protesters are around at the moment

ve protestocu var ve

trying to disrupt everything in London because they are worried about this thing up here.

buradaki bu şeyden endişe duydukları için Londra'daki her şeyi bozmaya çalışıyorlar.

You say they're worried about that just above Mr.

Bay Steve'in başının hemen üstündeki toprak için endişelendiklerini söylüyorsunuz

Steve's head, the earth.

.

Yes. It's in trouble.

Evet. Başı belada.

Apparently, the earth is in trouble.

Görünüşe göre, dünyanın başı belada. Şu

It's having a lot of problems at the moment.

sıralar çok sorun yaşıyor.

The earth is fine.

Toprak iyi.

We are we are the cause of it.

Biziz buna sebep biziz.

I've got to fetch something.

Bir şey getirmeliyim.

Mr. Duncan, can you hold the fort for 2 minutes?

Bay Duncan, kaleyi 2 dakika tutabilir misiniz?

You've got to fetch something. Yes.

Bir şey getirmelisin. Evet.

Okay.

Because of what's going to happen at a certain time.

Tamam aşkım.

Belli bir zamanda olacaklar yüzünden.

Oh, yes. Oh, I knew you'd forget.

Oh evet. Ah, unutacağını biliyordum.

Oh, I've been busy booking flights and things.

Oh, uçuş rezervasyonu falan yapmakla meşguldüm.

Yes, we can. We know that. Okay, I did.

Evet yapabiliriz. Biz biliyoruz ki. Tamam, yaptım.

I did say to Steve, I said, please bring your mobile phone downstairs with you.

Steve'e söyledim, lütfen cep telefonunu aşağıya getir, dedim.

And he hasn't.

Ve yapmadı. İddiaya

I bet I bet he's not even charged it.

girerim, şarj bile etmemiştir.

I bet it's not even charged up the reason

Bahse girerim şarjı dolmamıştır bile,

why I am so excited today about Mr.

bugün Bay

Steve's mobile phone is because something today is happening

Steve'in cep telefonu hakkında bu kadar heyecanlanmamın nedeni, bugün

that's quite spectacular,

oldukça muhteşem bir şeyin,

something that's never happened before.

daha önce hiç olmamış bir şeyin oluyor olmasıdır. Görünüşe göre

And it involves our mobile phones,

cep telefonlarımızı da içeriyor.

apparently At 3:00 today, we are all going to receive

Bugün saat 3'te hepimiz

a warning message from the government.

hükümetten bir uyarı mesajı alacağız.

So to everyone's cell phones in this country

Yani bu ülkedeki herkesin cep telefonlarına

that we are all going to receive a message.

hepimiz bir mesaj alacağız.

So we're going to wait at 3:00.

Yani 3:00'te bekleyeceğiz.

Steve has his phone, have You turned the sound up

Steve'in telefonu var, sesi açtınız

and everything because it will make a noise.

ve her şey bir ses çıkaracağı için. Geldiğinde

You say it was is going to make a little noise when it comes through and you've.

biraz ses çıkaracağını söyledin ve yaptın.

Got 17% battery life left. Of course. That's what I say.

%17 pil ömrü kaldı. Elbette. Ben de öyle söylüyorum.

Was I right?

Haklı mıyım?

You see, I said that I said if he hasn't charged, his phone just isn't.

Görüyorsunuz, şarj olmadıysa, telefonunun şarj olmadığını söylediğimi söyledim.

Can I've been stressing anyway on this trip to Paris.

Zaten bu Paris gezisinde stres yapmış olabilir miyim?

Although to be honest with you, everything in Mr.

Dürüst olmak gerekirse, Bay Steve'in hayatındaki her şey

Steve's life involves a certain amount of stress.

bir miktar stres içeriyor.

To be honest. Pedro's doing his job.

Dürüst olmak gerekirse. Pedro işini yapıyor.

So It's okay, Steve.

Yani sorun yok, Steve. Saat

So at 3:00 and 3:00, the thing

3:00 ve 3:00'te,

I was going to say,

söyleyeceğim şey, hükümetten

we have this emergency message coming through from the government.

bu acil durum mesajı geliyor.

It's just a test.

Bu sadece bir test.

So it's not something that's really happening.

Yani gerçekten olan bir şey değil.

It's not a bad thing that's rarely occurring.

Nadiren meydana gelen kötü bir şey değil.

Yes, but it's a test

Evet, ama bu bir test

and it might it might actually be something like this.

ve aslında buna benzer bir şey olabilir.

I'm not sure what it would be like, but it might be something like this.

Nasıl olacağından emin değilim, ama bunun gibi bir şey olabilir.

Mr. Steve, Look, there's a warning.

Bay Steve, Bakın, bir uyarı var.

Warning, warning, warning.

Uyarı, uyarı, uyarı.

Don't panic, don't panic, that sort of thing.

Panik yapma, panik yapma, bu tür şeyler. Saat

So I think that's that might be what happens if they hit 3:00?

3:00'ü vururlarsa bu olabilir mi?

We've no. Idea. So it's just a test.

Hayır. Fikir. Yani bu sadece bir test.

So every person in the UK will receive this message

Böylece Birleşik Krallık'taki herkes bu mesajı

on our on our phones, everyone, including us.

telefonlarımıza alacak, biz dahil herkes.

So all of our phones, all of the equipment here in the studio will suddenly light up

Yani tüm telefonlarımız, stüdyodaki tüm ekipmanlar aniden

with the emergency message.

acil durum mesajıyla aydınlanacak.

But it is just a test.

Ama bu sadece bir test.

So that is happening in just under 14 minutes from now.

Yani bu, şu andan itibaren 14 dakikanın biraz altında oluyor.

So stay with us.

Öyleyse bizimle kal. Birleşik Krallık hükümetinin izniyle

Stay with this for a bit of excitement courtesy of the UK government.

biraz heyecan için bununla kalın .

It sounds odd, doesn't it?

Kulağa tuhaf geliyor, değil mi?

I've never, ever heard of this, ever.

Bunu hiç ama hiç duymadım, asla.

The government trying to messages it wants to test some kind of.

Hükümet bir nevi test etmek istediği mesajları vermeye çalışıyor.

It sounds a bit ominous to me. Ominous.

Bana biraz uğursuz geliyor. Uğursuz.

There's a good. Word.

İyi bir şey var. Kelime.

Well, it's just a new piece of technology.

Şey, bu sadece yeni bir teknoloji parçası.

So in the 1950s in the United States,

Yani 1950'lerde Amerika Birleşik Devletleri'nde,

they were they were so afraid of communism

komünizmden o kadar korkuyorlardı

that there was a lot of paranoia around some of it.

ki, onun etrafında bir sürü paranoya vardı.

Some of it was was real and some of it some of it was made up.

Bir kısmı gerçek, bir kısmı uydurmaydı.

But a lot of people were very afraid that maybe something bad was going to happen.

Ama pek çok insan kötü bir şey olabileceğinden çok korkuyordu. Amerika

So quite often in the United States, they would have these these tests and practices.

Birleşik Devletleri'nde oldukça sık, bu testleri ve uygulamaları yaptırırlardı.

Children in school would have

Okuldaki çocuklar

to hide under their desks, things like that.

sıralarının altına saklanmak zorunda kalırlardı, bunun gibi şeyler.

And so there were there were lots of what we call air raids

Ve böylece, kötü bir şey olursa diye kendinizi saklamanız gereken, hava saldırıları dediğimiz birçok şey vardı

where you have to hide yourself away just in case something bad happens.

.

So, yeah, so that's what we're having today.

Yani, evet, bugün sahip olduğumuz şey bu.

So are you mentioning Pedro?

Yani Pedro'dan mı bahsediyorsun?

But as Ted is gone, I think now

Ama Ted gittiği için, sanırım şimdi

Pedro as as Pedro does, he comes in for a few minutes, says hello, and then goes, which I saw him

Pedro, tıpkı Pedro gibi, birkaç dakikalığına geliyor, merhaba diyor ve sonra gidiyor,

Christine as Christine to send you an email.

Christine'i Christine olarak sana bir e-posta göndermek için gördüm.

Yes, I've already mentioned that.

Evet, bundan zaten bahsetmiştim.

Oh, right. Okay. Right. Okay.

Ah, doğru. Tamam aşkım. Sağ. Tamam aşkım.

This is this is one of the reasons why watching

the live stream is a good just.

Canlı yayın izlemenin iyi olmasının nedenlerinden biri de budur.

Yes. Yeah.

Evet. Evet.

Which can be very exciting.

Bu çok heyecan verici olabilir.

Stomach sleeping rough.

Mide kaba uyuyor.

So we'll expect to see him in a tent.

Bu yüzden onu bir çadırda görmeyi bekleyeceğiz.

I guess we'll bring you some food, we'll bring you some scraps.

Sanırım sana biraz yiyecek getireceğiz, sana biraz artık getireceğiz.

To be honest with, you will fit in quite well because there are lots

Dürüst olmak gerekirse, oldukça iyi uyum sağlayacaksınız çünkü

of people sleeping on the streets now in tents.

artık sokaklarda çadırlarda uyuyan çok sayıda insan var.

As you can sleep by the by the banks of the Seine.

Seine kıyılarında uyuyabileceğiniz gibi.

Yeah,

Evet

maybe.

belki.

Maybe we will see you begging for money.

Belki para dilenirken görürüz seni.

And that's. It. And I'll.

Ve bu. BT. Ve yapacağım.

Where else? Maybe.

Başka neresi? Belki.

Maybe around the back of the wall right there now.

Belki şu anda duvarın arkasında.

Yeah. What goes on there?

Evet. Orada neler oluyor?

I don't know. What?

Bilmiyorum. Ne?

The Trocadero.

Trocadero.

I'm just mentioning another place. Right.

Sadece başka bir yerden bahsediyorum. Sağ.

You've mentioned the Eiffel Tower and the River Seine.

Eyfel Kulesi ve Seine Nehri'nden bahsettiniz.

You see, these are a pretty rudimental, rudimentary sort of places, aren't they?

Görüyorsunuz, bunlar oldukça ilkel, ilkel türden yerler, değil mi? Ne

When you think about when.

We get to bring you your name. Badges.

zaman olduğunu düşündüğün zaman.

Adınızı size getireceğiz. Rozetler.

Yeah, we.

Evet, biz.

We know who you are.

Kim olduğunu biliyoruz.

Yeah, well, that's all being arranged.

Evet, bunların hepsi ayarlanıyor.

You see, we might even have lanyards, so you've got to do that.

Görüyorsun, boyunluklarımız bile olabilir, o yüzden bunu yapmak zorundasın.

You see.

So this is what the WhatsApp group is for.

Anlıyorsun.

İşte WhatsApp grubu bunun için var.

The WhatsApp group is there so

WhatsApp grubu orada, böylece

we can arrange everything with all those attending.

tüm katılanlarla her şeyi ayarlayabiliriz.

I need names and that I can just do all that.

İsimlere ihtiyacım var ve bunların hepsini yapabilirim.

You see Inaki sleeping rough means that you're basically sleeping on the street

Inaki'nin sert uyuduğunu görmeniz, herhangi bir nedenle otel odanız olmadığı için temelde sokakta uyuduğunuz anlamına gelir

because you haven't got a hotel room for whatever reason.

.

If you sleep rough, if you get round to somebody's house

Sert uyuyorsanız, birinin evine giderseniz

and you just sleep on the settee, you could say that is sleeping rough.

ve sadece kanepede uyursanız, buna sert uyku diyebilirsiniz.

Yeah.

But usually sleeping rough means outside.

Evet.

Ama genellikle sert uyumak dışarıda demektir.

Maybe on a park bench, maybe in a tent on the street, something like that.

Belki bir bankta, belki sokaktaki bir çadırda, bunun gibi bir şey.

You don't have a roof over your head. Yeah.

Başınızı sokacak bir çatınız yok. Evet.

You're homeless. Homeless.

Evsizsin. Evsiz.

Being homeless.

evsiz olmak

Tramp.

serseri.

I don't know why we sound so jolly about it, but it's an awful thing.

Bu konuda neden bu kadar neşeli göründüğümüzü bilmiyorum ama bu korkunç bir şey.

Well, where's the worst place you've ever slept?

Uyuduğun en kötü yer neresi?

I probably.

Muhtemelen.

I wasn't.

değildim.

Was the worst person I've ever slept.

Uyuduğum en kötü insandı.

Yeah, that's the question.

Evet, soru bu.

It wasn't when we were young, but I'm just trying to think, you know, we.

Gençken değildi, ama ben sadece düşünmeye çalışıyorum, bilirsin, biz.

My parents took us on a

Ailem bizi

trip to Spain, and we drove.

İspanya'ya bir geziye çıkardı ve arabayla gittik.

We went across the channel in

Kanalı

a Ferry, and Dad drove, and we drove halfway through France,

bir Feribotla geçtik ve babam sürdü ve Fransa'nın yarısını geçtik,

but we couldn't get there in the time Dad had allocated.

ancak oraya babamın ayırdığı sürede varamadık.

So we had to stay overnight at a hotel, but we didn't because they couldn't afford a hotel.

Bu yüzden geceyi bir otelde geçirmek zorunda kaldık ama bir oteli karşılayamadıkları için kalamadık.

So we slept in the car. Of course.

Bu yüzden arabada uyuduk. Elbette.

On the edge of on the edge of some sort of

Bir çeşit

construction site.

şantiyenin kenarında.

And then we woke up the next morning to all these trucks all trundling around us.

Ve sonra ertesi sabah etrafımızda dönen tüm bu kamyonlarla uyandık.

Oh, my God.

Aman Tanrım.

Yeah, I know.

Evet biliyorum.

My sister always remembers that story. It's just a.

Kız kardeşim bu hikayeyi hep hatırlar. Bu sadece bir.

That's a horrific story, By the way.

Bu arada, bu korkunç bir hikaye.

We slept overnight in the car. Yes.

Gece arabada uyuduk. Evet.

And it was supposed to be this lovely holiday, this lovely vacation.

Ve bu güzel tatil, bu güzel tatil olacaktı.

It and it turned into a nightmare.

O ve bir kabusa dönüştü.

Well, of course, when you're a kid, it doesn't really didn't really bother me too much because you're young

Tabii ki, sen çocukken bu beni çok fazla rahatsız etmiyordu çünkü sen gençsin

and you don't think about those things.

ve bu tür şeyleri düşünmüyorsun.

But I imagine from them it was pretty horrific.

Ama onlardan oldukça korkunç olduğunu hayal ediyorum.

It doesn't sound like much fun.

Kulağa pek eğlenceli gelmiyor.

I sleep in the back of the of the car.

Arabanın arkasında uyuyorum.

The worst place I've ever slept.

Şimdiye kadar uyuduğum en kötü yer. Ben oradayken

Well, I slept in some very strange places in China when I was there.

Çin'de çok tuhaf yerlerde yattım .

But I think the worst place I've ever slept is actually a railway station

Ama sanırım şimdiye kadar uyuduğum en kötü yer aslında kışın ortasındaki bir tren istasyonu

in in the middle of winter.

.

And I missed the train and I had to wait for the next train to come.

Ve treni kaçırdım ve bir sonraki trenin gelmesini beklemek zorunda kaldım.

And it wasn't coming until the next morning.

Ve ertesi sabaha kadar gelmiyordu.

So I had to sleep. I had to stay.

Bu yüzden uyumak zorundaydım. Kalmak zorundaydım.

It was I think it was Coventry, Coventry Railway Station

Sanırım Coventry, Coventry Tren İstasyonu'ydu

and I won't tell you why I was left there, but that's all I'm saying.

ve size neden orada bırakıldığımı söylemeyeceğim, ama tüm söyleyeceğim bu.

Now I can tell you why we've slept together.

Şimdi sana neden birlikte yattığımızı söyleyebilirim.

The worst place ever.

Şimdiye kadarki en kötü yer.

We missed the train back from London, back to Wolverhampton,

Londra'dan Wolverhampton'a giden treni kaçırdık

and we were at Euston Station.

ve Euston İstasyonu'ndaydık.

We'd missed the last train.

Son treni kaçırmıştık.

Guess whose fault it was? They're not tackling.

Bil bakalım kimin suçuydu? Müdahale etmiyorlar.

And we had to.

Ve zorundaydık.

We had to find a hotel.

Bir otel bulmamız gerekiyordu.

And there was one around the corner.

Ve köşede biri vardı.

The hotel, which was the diverse,

most horrible hotel I've ever stopped in.

Şimdiye kadar kaldığım en çeşitli, en korkunç otel olan otel.

Even the fleas had fleas.

Pirelerin bile pireleri vardı.

The room, they gave us it.

Oda, bize verdiler.

They hadn't even changed. The sheets hadn't even been changed.

Değişmemişlerdi bile. Çarşaflar bile değişmemişti.

Well, it just.

Sadece.

It's basically it's something that used to be known years ago as a as a bunk house.

Temelde, yıllar önce ranza olarak bilinen bir şey.

A flea pit.

Bir pire çukuru.

House.

Ev.

It's just basically a bed that you can sleep in.

Temelde içinde uyuyabileceğiniz bir yatak.

There's a mattress on the floor in it.

İçinde yerde bir şilte var.

I'm yes, that's what I'm explaining. The

Ben evet, bunu açıklıyorum.

it's a bunk house.

Bu bir ranza.

I don't think we have them anymore.

Artık onlara sahip olduğumuzu sanmıyorum.

And I remember the name of the place. Steve.

Ve yerin adını hatırlıyorum. Steve. Bu

What was it. Called?

neydi. İsminde?

Ken's guesthouse.

Ken'in misafirhanesi.

What it is, it is just around the corner from Euston Station.

Nedir, Euston İstasyonu'nun hemen köşesinde.

I don't think it's there anymore.

Artık orada olduğunu sanmıyorum.

I would imagine that Ken's guesthouse doesn't exist anymore, but it's famous.

Ken'in misafirhanesinin artık olmadığını düşünürdüm ama ünlü. Görünüşe

Apparently a lot of people

göre pek çok insan

have stayed there when they've missed their trains,

trenlerini kaçırdığında orada kalmış,

so I think it was just a couple of pounds

bu yüzden gece orada kalmanın sadece birkaç pound olduğunu düşünüyorum

to to stay there overnight.

.

But everything was disgusting and that's what we did because we missed our train.

Ama her şey iğrençti ve bunu trenimizi kaçırdığımız için yaptık.

Ken's guesthouse don't think it's there anymore.

Ken'in misafirhanesi artık orada olduğunu düşünmüyor.

I shouldn't think so.

Öyle düşünmemeliyim.

And Christina Duncan will write you.

Ve Christina Duncan sana yazacak.

I'm sure he has done.

Eminim yapmıştır.

Yes, but

Evet ama

I have replied to everyone.

herkese cevap verdim.

I've had a lot of this recently

Son zamanlarda herkesin söylediği bir çok şey yaşadım

where everyone's saying, I haven't replied, but I'm pretty sure I have replied to everyone

, yanıtlamadım, ancak herkesin

sent me an email, but I have replied Christina, I have replied to.

bana e-posta gönderdiğini yanıtladığımdan eminim, ancak Christina'ya yanıt verdim, yanıtladım.

I know I have, I know I've replied to you.

Biliyorum, sana cevap verdiğimi biliyorum.

I can't I can't stress.

Yapamam, stres yapamam.

Send another one just to just to just to remind Mr.

Sırf Bay Duncan'a hatırlatmak için bir tane daha gönder

Duncan. Just send just resend it and then he'll say yes.

. Sadece gönder, tekrar gönder ve sonra evet diyecek.

And that, you know, we can check what's happened. That's it.

Ve bu, bilirsin, ne olduğunu kontrol edebiliriz. Bu kadar.

Anyway, there's plenty of time.

Her neyse, çok zaman var.

There's plenty of time.

Bol zaman var.

Don't panic.

There's plenty of time. But send me another email.

Panik yapma.

Bol zaman var. Ama bana başka bir e-posta gönder.

Oh, the how asked When you do live streams.

Ah, canlı yayınları ne zaman yaptığınız sorulur. İşte

Well, this is it.

bu kadar.

This is. It.

I think you probably knew, sir.

Bu. BT.

Sanırım muhtemelen biliyordunuz, efendim.

Welcome, Aussie.

Hoş geldin Avustralyalı.

How if you are new to this channel

Bu kanalda yeniyseniz

and I was going to make a comment that intelligent has brought

ve ben de intelligent'in

some raisins and spices and has been inspired to make a hot cross burnt loaf.

biraz kuru üzüm ve baharat getirdiğini ve sıcak çapraz yanmış somun yapmak için ilham aldığını söyleyecektim.

Liliya.

Liliya.

Yes. So good luck with that.

Evet. Öyleyse sana bununla iyi şanslar.

I'm sure it will be delicious.

Eminim lezzetli olacaktır.

And I'm not going to bring one to Paris because I don't think you can bring food.

Ve Paris'e bir tane getirmeyeceğim çünkü yiyecek getirebileceğini sanmıyorum. Yanınızda getirmenize izin verilen

Can you go out when you go on a flight attempt that you're allowed to bring?

bir uçuş denemesine çıktığınızda dışarı çıkabilir misiniz ?

Oh, you might be.

I know.

I think you can get seeds, isn't it?

Olabilirsin.

Biliyorum.

Sanırım tohum alabilirsin, değil mi?

And plants.

Ve bitkiler.

And animals.

Ve hayvanlar. Cebinizde

You can't bring animals if you have a couple of rats

birkaç fare varsa

in your pocket and you get on the plane, they might not like that.

ve uçağa binerseniz hayvan getiremezsiniz, bundan hoşlanmayabilirler.

You say hi there.

Oradan merhaba diyorsun.

They might complain.

Şikayet edebilirler.

To be honest with you, 5 minutes to go, Steve.

Dürüst olmak gerekirse, 5 dakika kaldı Steve.

Before we all get warmed.

Hepimiz ısınmadan önce.

Bring your phone over here. That's not going to work, is it?

Telefonunu buraya getir. Bu işe yaramayacak , değil mi?

Is it is.

Öyle.

Would it be?

It's not going to work.

Olurdu?

İşe yaramayacak.

I don't understand what that means. Oh, okay.

Bunun ne anlama geldiğini anlamıyorum. Tamam.

So there's Mr.

Steve's phone and there will be a message

İşte Bay

Steve'in telefonu ve hükümetten bir mesaj

coming through from the government.

gelecek.

Everyone's phone is going to be alerted with a text message.

Herkesin telefonu kısa mesajla uyarılacak.

And the reason why they're doing that is because in the future,

Ve bunu yapmalarının nedeni , gelecekte

in case there is some emergency, yeah, that may affect all of us.

acil bir durum olursa, evet, bu hepimizi etkileyebilir.

I'm not saying what it is,

Ne olduğunu söylemiyorum

but let's just say if you don't like mushrooms,

ama mantarları sevmiyorsan

you're not going to like it.

sevmeyeceksin diyelim.

So 5 minutes, 4 minutes now.

Yani 5 dakika, 4 dakika şimdi.

4 minutes to go before the emergency message comes through.

Acil durum mesajının gelmesine 4 dakika kaldı.

Are you excited, Steve? No. Oh, okay. Good.

Heyecanlı mısın Steve? Hayır. Ah, tamam. İyi.

I'll only be excited when an actual real one comes through,

Sadece gerçek bir tanesi geldiğinde heyecanlanacağım,

which probably will be fear and excitement.

bu muhtemelen korku ve heyecan olacak. Demek

I mean, they're basically telling us if there's a a nuclear attack.

istediğim, temelde bize bir nükleer saldırı olup olmadığını söylüyorlar.

Okay.

I mean, that's the why would they have to message it?

Tamam aşkım. Demek

istediğim, bu yüzden mesaj atmak zorundalar mı?

They're basically telling us if we get attacked,

Temelde bize, eğer saldırıya uğrarsak,

you know, then we'll send you all a message because you wouldn't

o zaman hepinize bir mesaj göndereceğimizi söylüyorlar çünkü çok acil bir durum olmadıkça

what other reason would you contact everybody unless it was a dire emergency.

başka hangi nedenle herkesle iletişime geçmezsiniz?

And maybe they're coming round for a cup of tea.

Ve belki bir fincan çay içmeye geliyorlardır.

No, but it's quite they're just trying to get us frightened.

Hayır, ama bizi korkutmaya çalışıyorlar.

This is what governments like to do.

Hükümetlerin yapmayı sevdiği şey bu.

They like to keep us all in a state of.

Hepimizi bir durumda tutmayı seviyorlar.

And this is what they're doing because they're obviously

Ve bunu yapıyorlar çünkü bizim

nobody is going to attack us unless they know something we don't.

bilmediğimiz bir şey bilmedikçe kimse bize saldırmayacak.

Okay.

Tamam aşkım.

I wasn't going to go down that road, but there you go.

O yoldan aşağı inmeyecektim, ama işte gidiyorsun.

So 3 minutes,

Yani 3 dakika,

just over 3 minutes and there will be a message coming through.

3 dakikadan biraz fazla ve bir mesaj gelecek.

But it's nothing to panic about if it is No,

Ama Hayır, hayır,

no, no need for alarm or worry or distress, nothing like that.

paniğe, endişeye ya da sıkıntıya gerek yok, öyle bir şey değilse paniğe kapılacak bir şey yok.

So don't worry about that.

Bu yüzden endişelenme.

But are hanging on now for two and a half minutes.

Ama şimdi iki buçuk dakikadır takılıyorsunuz.

Two and a half minutes. It's going to come first.

İki buçuk dakika. Önce gelecek.

Oh, I'm excited.

Ah, heyecanlıyım.

That they how are they going to respond on the London Marathon?

Londra Maratonunda nasıl tepki vereceklerini?

So they must be running at the moment. Well, it's happened.

Yani şu anda çalışıyor olmalılar. İşte oldu.

Oh, it's it's finished.

Oh, bitti.

Yes. It's apparently Mo have Mo Farah one relay Mo Farah.

Evet. Görünüşe göre Mo, Mo Farah bir röle Mo Farah'a sahip.

If that is his real name. It is.

Eğer gerçek adı buysa. Bu.

Well that's, that's his last of a marathon.

Bu onun son maratonudur.

Ryan is the last one.

Ryan sonuncusu.

He's retired, you say.

Emekli oldu diyorsun.

Then let him win.

O zaman kazanmasına izin ver.

I don't know. But but they're saying that he's won.

Bilmiyorum. Ama kazandığını söylüyorlar.

They're saying that he's won.

kazandığını söylüyorlar.

It's a text alert, says Slattery.

Bu bir metin uyarısı, diyor Slattery.

Now, that's 2 minutes.

Şimdi, bu 2 dakika.

Right?

Well, this is just too exciting for, you know, for words, really.

Sağ?

Pekala, bu gerçekten kelimelerle anlatılamayacak kadar heyecan verici.

You've been talking about energy as well.

Enerjiden de bahsediyorsunuz.

I notice people talking about energy transition.

İnsanların enerji geçişinden bahsettiğini fark ettim.

What do you mean?

Ne demek istiyorsun?

From fossil fuels to.

Fosil yakıtlardan.

So anything. Renewables.

Yani herhangi bir şey. yenilenebilir. Bu ülkede

You've been talking a lot about nuclear power in this country

nükleer enerjiden,

as well, about wanting to fund a nuclear power

bir nükleer enerji endüstrisini finanse etmek istemekten de çok bahsediyorsunuz

industry. I think it's

. Bence

it's far too expensive.

çok pahalı.

It takes ten years to build one.

Bir tane inşa etmek on yıl sürer.

And then you've always got that risk that

Ve sonra her zaman

it could blow up or somebody could or it could melt down.

onun patlama, birinin patlama veya erime riski vardır.

It's too high a risk to take.

Alınamayacak kadar büyük bir risk.

I think it's a very suitable thing to be talking about exactly this.

Bence tam olarak bundan bahsetmek çok uygun bir şey . Saat

It's coming up to 3:00.

3:00'e geliyor.

Yeah.

So, yeah, no, I used to be in favour of nuclear power.

Evet.

Yani, evet, hayır, eskiden nükleer enerjiden yanayım.

You think it's too dangerous, You know, because if something goes wrong, which it does.

Bunun çok tehlikeli olduğunu düşünüyorsun, çünkü bir şeyler ters giderse ki ters gider.

What happened in Japan?

Japonya'da ne oldu?

Well, minutes. Well, minutes of.

Pekala, dakikalar. Pekala, dakikalar.

Calm down, Mr.

Sakin olun, Bay

Good. It probably won't be on time anyway. It will be.

İyi. Zaten muhtemelen zamanında olmayacak. Olacak.

It's electronic.

Bu elektronik.

It'll be exactly on time.

Tam zamanında olacak.

Here we go. So we've got one minute.

İşte başlıyoruz. Yani bir dakikamız var.

There will be an emergency message coming through

to tell us all to get under our tables,

Hepimize masalarımızın altına geçip

take some food.

biraz yiyecek almamızı söyleyen bir acil durum mesajı gelecek.

Good grief,

İyi keder,

if that is you know.

eğer öyleyse biliyorsun.

So I said, stop working.

O yüzden çalışmayı bırak dedim.

It's coming through on yours.

Seninkinden geliyor.

This come through on my phone and.

Bu benim telefonumdan geldi ve.

I haven't had one.

Benim hiç olmadı.

You are so useless.

Çok işe yaramazsın.

Obviously, the danger doesn't apply to me, does it, sir?

Açıkçası, tehlike benim için geçerli değil, değil mi efendim?

My phone had it. Did you hear that?

Telefonum vardı. Bunu duydun mu?

That was really alarming.

Bu gerçekten endişe vericiydi.

By the way, I think I may have pooed myself a little bit.

Bu arada, sanırım biraz kendime kaka yapmış olabilirim.

Maybe they're sending them out in not all at once.

Belki hepsini aynı anda göndermiyorlardır.

Maybe they send them out.

Belki onları gönderirler.

It's all. At the same. Time. It's not 3:00 yet.

Hepsi bu. Aynı. Zaman. Henüz 3:00 değil. Bu

It is. It's it's it's only just fine.

. Sadece iyi.

So what does it say, Mr. Duncan?

Peki ne diyor Bay Duncan?

This is a test of emergency alerts,

Bu, acil durum uyarılarının bir testi, bir yaşam olması durumunda sizi uyaracak

a new UK government service that will warn you if there there's a life.

yeni bir Birleşik Krallık hükümet hizmeti .

Oh, now, Steve,

Ah, Steve, şimdi

it's going off now,

patlıyor,

but great quake Hyde Duck under the table.

ama Hyde Duck masanın altında büyük bir deprem.

Mr. Duncan of panic. The panic. Isn't that. Awful?

Panik Bay Duncan. Panik. öyle değil mi Berbat?

That's awful.

Bu korkunç.

That is just I however, I've put myself a little.

Bu sadece ben ancak, kendimi biraz koydum.

Bit says this is a test.

Bit bunun bir test olduğunu söylüyor.

You do not need to take any action.

Herhangi bir işlem yapmanıza gerek yoktur.

How can they override that? My phone's on silent.

Bunu nasıl geçersiz kılabilirler? Telefonum sessizde.

How can they override at that?

Bunu nasıl geçersiz kılabilirler?

That just shows you that they can tap into anyone's phone whenever they like.

Bu size, istedikleri zaman herhangi birinin telefonuna girebileceklerini gösteriyor.

Well, of course they can. We know that already.

Elbette yapabilirler. Bunu zaten biliyoruz.

Yeah, this is not new information, but if they want to find out about what you're doing, they can.

Evet, bu yeni bir bilgi değil ama ne yaptığınızı öğrenmek isterlerse öğrenebilirler.

So there it was.

İşte oradaydı.

There it was the first time in history that anyone has ever done that.

Orada, tarihte ilk kez biri bunu yaptı.

Well, it's not amazing.

Şaşırtıcı değil.

All I can say is it slightly disconcerting.

Söyleyebileceğim tek şey biraz rahatsız edici olduğu.

That's a good word for you.

Bu senin için güzel bir kelime.

Disconcerting. Okay. Frightening.

Rahatsız edici. Tamam aşkım. Korkutucu.

Unsettling because it's something that's unnerving and it makes you feel nervous.

Rahatsız edici çünkü bu sinir bozucu bir şey ve sizi gergin hissettiriyor.

It's disconcerting.

Bu endişe verici.

Does this mean that they're expecting to have to use it?

Bu, onu kullanmayı bekledikleri anlamına mı geliyor ?

That was in the future. That's a horrible sound.

Bu gelecekteydi. Bu korkunç bir ses.

So no one wants to hear.

Yani kimse duymak istemiyor.

That. I think my sound is better.

O. Sanırım sesim daha iyi.

I think that when.

I hear that. Your sound.

Bence ne zaman.

Onu duydum. senin sesin

Yes. Well, I can just just imagine that I can hear it, which I can see.

Evet. Bunu duyabildiğimi, görebildiğimi hayal edebiliyorum .

So that's my sound.

Demek benim sesim bu.

Olga says this is the usual thing that they hear in Ukraine.

Olga, bunun Ukrayna'da duydukları olağan şey olduğunu söylüyor .

Oh, well, that's interesting.

Bu ilginç.

So does your government, Olga, and intelligent as one of things in Ukraine.

Hükümetiniz de öyle, Olga ve Ukrayna'daki şeylerden biri kadar zeki.

Do they warn you of air raids and things like that?

Sizi hava saldırıları ve bunun gibi şeyler konusunda uyarıyorlar mı?

Missiles coming in?

Füzeler mi geliyor?

Do they send you a text message on your phone

Telefonunuza bir metin mesajı mı gönderiyorlar

or is it sort of, you know, an alarm

yoksa yaşadığınız yerde bir tür alarm mı,

in the in the where you live, a siren or something?

siren falan mı?

Well, maybe it's both. Maybe it's just everything.

Şey, belki ikisi de. Belki de sadece her şeydir.

But I have to say, if I was asleep at night

Ama şunu söylemeliyim ki, gece uyuyor olsaydım

and that suddenly started out, I think I would

ve bu aniden başlasaydı, sanırım

I would we the bed, I would poop the bed

yatağı yapardım, yatağa

and maybe everything else in the bed, because that that really did scare me.

ve belki de yataktaki diğer her şeye kakamı yapardım, çünkü bu beni gerçekten korkuttu.

That actually did give me quite, quite a turn that this was what they want.

Bu aslında bana istediklerinin bu olduğuna dair epey bir yön verdi.

I wasn't expecting it to be so loud.

Bu kadar gürültülü olmasını beklemiyordum.

Pow mattresses that they get it when when there's storm on the way.

Yolda fırtına olduğunda aldıkları pow şilteler.

So that's interesting Tell me it's not the slightest interested at all

Yani bu ilginç Alessandra'nın söylediğine göre en ufak bir ilgi

or resort is interested in is Alessandra

veya çare olmadığını söyle,

said if that alert went off then you know just tells you.

o alarm çaldıysa o zaman biliyorsun, sadece sana söyler.

There might be a fire.

Yangın çıkabilir.

Which is there.

Might be another alert taking place.

Hangisi var?

Başka bir uyarı gerçekleşiyor olabilir.

Yes, yes, may Maybe Alessandra wants that alert and a phone.

Evet, evet, belki Alessandra o alarmı ve bir telefonu istiyor olabilir.

This time it comes within a half a mile.

Bu sefer yarım mil içinde geliyor.

All I can say is make sure you've got some nice.

Söyleyebileceğim tek şey, biraz güzel olduğundan emin ol.

Just don't forget to bring some mace with you.

Sadece yanına biraz topuz getirmeyi unutma.

Exactly.

Kesinlikle.

Yeah, because I'll be carrying my

Evet, çünkü

there.

What are we doing?

orada taşıyacağım.

Biz ne yapıyoruz?

Yeah. Won't be prepared because we've never met anyway.

Evet. Hazırlıklı olmayacağız çünkü zaten hiç tanışmadık.

You could all be lunatics. Yeah, you could all be.

Hepiniz deli olabilirsiniz. Evet, hepiniz olabilirsiniz.

Although, to be honest with you, if you were lunatics,

Yine de, size karşı dürüst olmak gerekirse, eğer deli olsaydınız,

you would be in very good company with a stats show.

bir istatistik gösterisiyle çok iyi bir şirkette olurdunuz.

So, you know, when we meet and don't, you know, don't be surprised if we haven't got sort of armour on

Yani, tanışıp görüşmediğimizde, zırhımız yoksa

or as you say, we've got mace at the ready.

ya da dediğin gibi hazır topuzumuz varsa şaşırma.

Okay.

Tamam aşkım.

Not, not, not mace as in the giant ball and chain.

Değil, değil, dev top ve zincirdeki gibi topuz değil.

And so that's a different that's a type of mace.

Ve bu farklı bir tür topuz.

This is the pepper spray that you spray in someone's face.

Bu, birinin yüzüne sıktığınız biber gazıdır .

Pepper spray. We'll have it already.

Biber spreyi. Zaten alacağız.

Yes. Today is a special day for many reasons.

Evet. Bugün birçok nedenden dolayı özel bir gün. Her şeyden

Well, first of all, it's Earth Weekend.

önce, Dünya Hafta Sonu.

Everyone's thinking about planet Earth

Herkes Dünya gezegenini düşünüyor

and it's also St George's Day today.

ve bugün aynı zamanda Aziz George Günü.

What does that mean, Mr. Duncan?

Bu ne anlama geliyor, Bay Duncan?

That is the patron saint of England.

Bu, İngiltere'nin koruyucu azizidir.

And did you know that that he's actually the patron saint of many other countries as well?

Ve aslında onun diğer birçok ülkenin de koruyucu azizi olduğunu biliyor muydunuz?

I might have it here written down.

Buraya yazmış olabilirim.

Let's just have a look. May maybe my emergency

Bir bakalım. Belki de acil durum

message has as been obliterated, obliterating My phone,

mesajım silindi, telefonumu yok etti,

I did have something saved on here, but now it's not working.

burada bir şey kaydetmiştim ama şimdi çalışmıyor.

Oh, well, your intelligence says, yes, they do

İstihbaratın diyor ki, evet,

get these alerts on their phone.

bu uyarıları telefonlarına alıyorlar.

And Thomas says, we get the same in the Netherlands if there's a fire, for example.

Ve Thomas diyor ki, mesela bir yangın çıkarsa Hollanda'da da aynısı olur.

Oh, right. Okay.

Ah, doğru. Tamam aşkım.

So that's interesting.

Bu ilginç.

So it's not something unique to the UK.

Yani İngiltere'ye özgü bir şey değil.

So it sounds like we're, you know, a bit slow on the uptake

Yani, Birleşik Krallık'ta bunlara sahip olma konusunda biraz yavaşız gibi görünüyor

in the UK in having these.

.

So maybe they could use it just in your locality.

Yani belki sadece sizin bölgenizde kullanabilirler.

It doesn't have to be a national emergency.

Ulusal bir acil durum olması gerekmez.

Maybe say Shropshire,

Belki Shropshire diyelim,

there's a chemical spill or something.

kimyasal bir sızıntı falan var.

Okay then maybe they would just send it out to people in Shropshire.

Tamam o zaman belki onu Shropshire'daki insanlara gönderirlerdi.

I don't know whose phone is.

Kimin telefonu bilmiyorum. Sanırım

I think I think.

düşünüyorum.

I think it's actually something quite larger than that.

Aslında bundan çok daha büyük bir şey olduğunu düşünüyorum.

But anyway, St George's day to day and it is the feast day,

Ama her neyse, St George'un günden güne ve bayram günü,

the feast day, which is normally something that's celebrated.

bayram günü, normalde kutlanan bir şey.

Quite often it's a religious festival, notably

Oldukça sık olarak, özellikle

celebrating England's

İngiltere'nin

patron saint, who is St George.

koruyucu azizi olan St George'u kutlayan dini bir festivaldir.

But it is also celebrated by Christian churches and also many countries

Ama aynı zamanda Hıristiyan kiliseleri ve aynı zamanda

and regions where he is also the patron saint.

koruyucu aziz olduğu birçok ülke ve bölge tarafından da kutlanmaktadır.

A lot of people don't realise this.

Birçok insan bunun farkında değil.

They think he's just the patron saint of England, but

Onun sadece İngiltere'nin koruyucu azizi olduğunu düşünüyorlar ama çok

there is a huge list of countries

büyük bir ülke listesi var

and he was, for example,

ve o mesela

he was Turkish, so I was right.

Türk'tü, bu yüzden haklıydım.

So I wasn't sure if I was right there.

Yani orada olup olmadığımdan emin değildim.

But the one thing I remember from when I was at school is that

Ama okuldayken hatırladığım tek şey

St George was Turkish, Albania,

Aziz George'un Türk, Arnavutluk,

Bulgaria, Greece, Georgia, Lebanon,

Bulgaristan, Yunanistan, Gürcistan, Lübnan,

also Serbia, Catalonia, Rio de Janeiro.

ayrıca Sırbistan, Katalonya, Rio de Janeiro olduğuydu.

Also observe they have their patron saint, which is St George.

Ayrıca koruyucu azizleri olan Aziz George'a sahip olduklarını gözlemleyin.

I wonder how seriously they take it.

Ne kadar ciddiye alıyorlar merak ediyorum.

Well, I suppose it depends how religious you are, because it is.

Sanırım ne kadar dindar olduğuna bağlı, çünkü öyle.

It is quite often seen as a religious festival as well.

Genellikle dini bir bayram olarak da görülür.

So that's the reason why lots of people today are flying

İşte bu yüzden bugün pek çok insan

their English flags around the country

ülkenin dört bir yanında İngiliz bayraklarını dalgalandırıyor

because it is St George's Day, the the famous myth,

çünkü Aziz George Günü, ünlü efsane,

the legend of St George and the drunk.

Aziz George ve sarhoş efsanesi.

He slayed the dragon with his sword.

Kılıcıyla ejderhayı öldürdü.

And that

Ve bu

has become legend.

efsane oldu.

And the black and the white flag with the with the Red Cross on it,

Ve üzerinde Kızıl Haç olan siyah beyaz bayrak,

of course, is, is the St George's flag isn't it.

elbette, St George'un bayrağı değil mi?

It is for the right. Yeah.

Hak içindir. Evet.

And people who are quite sort of patriotic or patriotic

Ve oldukça yurtsever veya yurtsever olan insanlar

will often fly a St George's flag in their gardens.

bahçelerinde sık sık bir St George bayrağı dalgalandırırlar.

And but in this country it's seen

Ama bu ülkede

you are slightly extreme.

senin biraz aşırı olduğun görüldü.

If you were to fly one of these flags and you got to St George's

Bu bayraklardan birini uçurursanız ve St George's Cross'a varırsanız

Cross, you are seen as being somebody who's.

, öyle biri olarak görülürsünüz.

What's the phrase?

If you, if you are very supportive of the country that you live in.

deyim nedir?

Eğer siz, yaşadığınız ülkeyi çok destekliyorsanız .

I can't remember the phrase is now patriotic.

Vatansever bir ifade hatırlamıyorum artık.

Yeah, I know there's a, there's always a.

Evet, bir tane olduğunu biliyorum, her zaman bir tane vardır.

Is it jingoistic. Yeah. Something like that.

Jingoist mi? Evet. Bunun gibi bir şey.

Well a jingoistic person is a person who ruffles their sword and they get very excited.

Eh, şoven bir kişi kılıcını savuran ve çok heyecanlanan kişidir.

Because it's seen these days as being

Çünkü bugünlerde geçmişten gelen bir

he's got connotations to sort

of authoritarian regimes and things like that from the past.

tür otoriter rejimler ve buna benzer şeyler çağrıştırdığı görülüyor.

If you if you become nationalistic as the phrase oh.

Eğer ibare olarak milliyetçi olursanız ah.

Okay then.

Tamam o zaman.

If you put a St George's flag in your garden,

Bahçenize bir Aziz George bayrağı asarsanız,

you are seen as being quite nationalistic, which these days that isn't seen as a positive trait.

oldukça milliyetçi biri olarak görülürsünüz ve bu, bugünlerde olumlu bir özellik olarak görülmemektedir.

Yeah, it's seen as a negative trait.

Evet, olumsuz bir özellik olarak görülüyor.

So we're not going to debate whether that's, you know.

Yani öyle olup olmadığını tartışmayacağız.

So what about when, when England are playing football?

Peki ya İngiltere ne zaman, ne zaman futbol oynuyor? Ülkenin birçok yerinde

There are England flags flying from houses, a lot of the country.

evlerden İngiltere bayrakları dalgalanıyor .

Exactly. They do so.

Kesinlikle. Öyle yaparlar.

But, you know, it's people are often seen as nationalistic when they do.

Ama bilirsiniz, insanlar bunu yaptıklarında genellikle milliyetçi olarak görülürler.

But of course, it's an England flag.

Ama tabii ki, bu bir İngiltere bayrağı.

It's not a Scottish flag or a Welsh flag.

Bu bir İskoç bayrağı ya da Galler bayrağı değil.

So it can be seen as as a bit confrontational as well.

Bu yüzden biraz çatışma olarak da görülebilir.

Well, the Welsh have their own patron saint don't they.

Gallilerin kendi koruyucu azizleri var, değil mi?

St David.

Aziz David.

That's right.

X and David and Scotland.

Bu doğru.

X ve David ve İskoçya.

I don't know who Scotland's. I can't remember.

İskoçya'nın kim olduğunu bilmiyorum. hatırlayamıyorum.

The haggis

Haggis

probably, but they probably have a flag with a haggis on it.

muhtemelen, ama muhtemelen üzerinde haggis olan bir bayrakları vardır .

And it wasn't all about flags and said who was the patron saint of Scotland.

Ve her şey bayraklarla ilgili değildi ve İskoçya'nın koruyucu azizinin kim olduğunu söyledi.

And it's not Robbie Burns is it.

Ve o Robbie Burns değil, değil mi?

That's not Robert Robbie Burns.

Bu Robert Robbie Burns değil.

Robert Burns You know.

Robert Burns'ü bilirsiniz.

Stop that, Steve. Stop talking.

Kes şunu Steve. Konuşmayı kes.

Well,

Burns, It was it.

Burns, öyleydi.

Well, he might be the patron saint of Scotland.

Pekala, İskoçya'nın koruyucu azizi olabilir.

Anyone can be a saint, can't they, If they're if they're said to be, Sir.

Herkes aziz olabilir, değil mi, Eğer öyle iseler, öyle oldukları söyleniyorsa, Efendim.

I know who isn't a saint. Yeah.

Kimin aziz olmadığını biliyorum. Evet.

And that's all I'm saying. You know, I'm not saying me.

Ve tüm söylediğim bu. Biliyorsun, ben demiyorum.

That's all I'm saying.

Tüm söylediğim bu. İşte bu

I'm saying So that's it. So athlete's foot. You've got Danny here. Mr.

kadar diyorum. Yani atlet ayağı. Burada Danny var. Bay

Duncan. Athlete's foot? Yes. Okay. So that's just for me.

Duncan. Atlet ayağı mı? Evet. Tamam aşkım. Yani bu sadece benim için.

That's not for you.

Bu senin için değil.

Okay.

What am I doing?

Tamam aşkım.

Ne yapıyorum ben?

Yo, why do you come on and just.

Yo, neden geliyorsun ve sadece.

Trying to st we are playing the sentence game.

Cümle oyunu oynuyoruz.

No. We're not playing the sentence game.

Hayır. Cümle oyunu oynamıyoruz.

We're playing the What's it called.

What's it's it' oyununu oynuyoruz.

Fill in the blank for the game playing that night.

O gece oynanan oyun için boşluğu doldurun.

Okay, Steve, Steve, just take a step down.

Tamam, Steve, Steve, sadece bir adım aşağı in.

This is why people that watches, by the way, watching us.

Bu arada bizi izleyen insanlar da bu yüzden bizi izliyor.

Yeah, well, they're not actually.

Evet, aslında değiller.

Anyway.

Her neyse.

You know, of course, my whole YouTube channel last night.

Biliyorsunuz, tabii ki, dün geceki tüm YouTube kanalım.

Yeah.

Evet.

54 people watched.

54 kişi izledi.

54. Oh, yeah, Yeah. Okay.

54. Ah, evet, evet. Tamam aşkım.

My whole channel.

Tüm kanalım.

So yeah, that's the reason St Andrew St Andrew.

Yani evet, bu yüzden St Andrew St Andrew.

Oh, okay.

Thank you very much for that. Thank you.

Tamam.

Bunun için çok teşekkür ederim. Teşekkür ederim.

Patron saint of Scotland.

İskoçya'nın koruyucu azizi.

Of course it is. Yeah.

Tabiki öyle. Evet.

And there's a golf course named after. And that's it.

Ve adını taşıyan bir golf sahası var. Ve bu kadar.

Is that the one owned by Donald Trump. Probably.

Donald Trump'a ait olan mı? Muhtemelen.

Or that St Andrew's

Ya da şu St Andrews

But it must be related to that.

Ama bununla ilgili olmalı.

Well I was just referring to the possessive isn't it.

Ben sadece iyelik kipinden bahsediyordum, değil mi?

Exactly. Right.

Kesinlikle. Sağ.

I said that so that you could point that out.

Bunu belirtesiniz diye öyle söyledim.

Yeah, that's pretty good.

Evet, oldukça iyi. Bu

So today we are looking at words and phrases

yüzden bugün

connected to affection, not infection.

enfeksiyonla değil, şefkatle bağlantılı kelimelere ve deyimlere bakıyoruz.

That's a different word altogether.

Bu tamamen farklı bir kelime.

We might be talking about that Like.

Bundan bahsediyor olabiliriz.

You mean after the trip to Paris?

Paris gezisinden sonra mı demek istiyorsun?

Sorry.

Üzgünüm.

We might be getting some infections.

Bazı enfeksiyonlar kapıyor olabiliriz.

What would you mean?

Ne demek istiyorsun?

That's a joke. How?

Bu bir şaka. Nasıl?

How is that a joke? I don't understand.

Bu nasıl bir şaka? Anlamıyorum.

Well, because, you know, the joke is the inference is that you be getting up to things in Paris,

Şey, çünkü, bilirsiniz, şaka şu ki, Paris'te içinde olmamanız gereken şeylerle uğraşıyor olmanız

which you shouldn't be in.

. İlişkiniz olabilecek

You may contract an infection with with somebody

biriyle enfeksiyon kapabilirsiniz

that you may have a relationship with,

,

you know, for those few days away which can happen on these types of trips.

bilirsiniz, bu tür gezilerde olabilecek birkaç gün uzakta olanlar için .

So. So you're saying let me just get this straight.

Bu yüzden. Yani şunu açıklığa kavuşturalım diyorsun.

It's a. Joke.

It's a joke.

Bu bir. Şaka.

Bu bir şaka.

Analyse it. It's a drunken it's just a joke.

Analiz et. Bu bir sarhoş, sadece bir şaka.

And it's very funny.

Ve bu çok komik.

Affectionate.

sevecen Ben

Take some penicillin with you till I can say okay.

tamam diyene kadar yanına biraz penisilin al.

Affection,

Sevgi,

words and phrases.

kelimeler ve deyimler.

So ways of expressing affection.

Yani sevgiyi ifade etmenin yolları.

We often think of affection as being an outward show

Sevgiyi genellikle dışa dönük bir gösteri

or an outward expression of love and care.

veya sevgi ve ilginin dışa dönük bir ifadesi olarak düşünürüz.

So maybe people who are in love, maybe family members, all sorts of things,

Yani belki aşık olan insanlar, belki aile üyeleri, her türlü şey,

those general things like that, you see,

bunun gibi genel şeyler, bilirsiniz,

they are classed as affection.

bunlar şefkat olarak sınıflandırılır.

A person might show affection.

Bir kişi sevgi gösterebilir. Şefkatli olmak,

It is an outward expression of love

sevgi ve ilginin dışa dönük bir ifadesidir

and care

to be affectionate.

.

So I suppose I would go on a surprise visit.

Bu yüzden sanırım sürpriz bir ziyarete gidecektim.

I suppose with a family member you might,

Sanırım bir aile üyesine karşı şefkatli olabilirsiniz,

you might be affectionate, have no idea what's going on here,

burada neler olup bittiğine dair hiçbir fikriniz yok,

how affectionate to show affection to someone,

birine şefkat göstermenin ne kadar şefkatli olduğunu,

to you are showing affection to them.

onlara şefkat gösteriyor olabilirsiniz.

Now, do you do that? What

Şimdi, bunu yapıyor musun?

are you getting on to that now?

Şimdi buna ne diyorsun?

Good. Yes, Lovely.

İyi. Evet güzel.

Are Mr.

Bay

Gates right?

I have absolutely no idea.

Gates haklı mı?

Kesinlikle hiçbir fikrim yok.

It's alarmed.

Endişelendi.

And something to your brain I'd.

Ve beynine bir şey yapardım.

Have otherwise watching from my mouth.

Aksi takdirde ağzımdan izliyorum.

You asked earlier about when we do the live stream to UK time every Sunday. Yes.

Daha önce her Pazar İngiltere saatiyle canlı yayın yapacağımızı sormuştunuz. Evet.

Sorry about that. Myanmar.

Bunun için üzgünüm. Myanmar.

I don't think anyone calls it Myanmar, but I think get

Kimsenin ona Myanmar dediğini sanmıyorum ama bence

to be affectionate.

şefkatli olun.

Are you an affectionate person?

sevecen biri misin

Well, you won't be getting much of that off me after today's livestream, huh?

Bugünkü canlı yayından sonra benden pek bir şey alamayacaksın, değil mi?

What did you see? What I did there?

Ne gördün? Orada ne yaptım?

Is it so nothing new, then?

O zaman yeni bir şey değil mi?

Nothing new.

Herşey aynı.

Just business as usual to be affectionate towards someone to show love

Sadece iş her zamanki gibi birine sevgi göstermek için şefkatli olmak

You might embrace you might hold

Kucaklayabilirsin birine sarılabilirsin

someone you might

hug someone hug.

birine sarılabilirsin.

I think that's a that's an interesting book.

Bence bu ilginç bir kitap.

When you think of Bears in the Wild, not not the sort of bears

Ayıları Vahşi Doğada düşündüğünüzde, aklınıza gelebilecek türden ayılar değil

that you might be thinking of, but bears in the wild, in the woods.

, vahşi doğada, ormandaki ayılar.

We often talk about hugs coming from bats

Sık sık yarasalardan gelen sarılmalardan bahsederiz

because if they attack you, if a bear attacked you,

çünkü size saldırırlarsa, bir ayı size saldırırsa,

they will they will actually hug you, they will grab you, and then they squeeze you.

gerçekten size sarılırlar, sizi yakalarlar ve sonra sizi sıkıştırırlar.

They crush you to death.

Seni ölümüne eziyorlar. Bundan

Well, it's strange that you should mention that because it was a comment on the livestream

bahsetmen garip çünkü

only just a few minutes ago about a poor child that's been killed by a bear in Italy.

daha birkaç dakika önce canlı yayında İtalya'da bir ayı tarafından öldürülen zavallı bir çocukla ilgili bir yorumdu.

Really? Yeah. I didn't see that. I know.

Gerçekten mi? Evet. Bunu görmedim. Biliyorum.

So it's very interesting that you mention that

in Trentino, Italy, a boy was eaten by a bear.

İtalya'nın Trentino kentinde bir çocuğun bir ayı tarafından yendiğinden bahsetmeniz çok ilginç.

Did you hear the other story?

Diğer hikayeyi duydun mu?

Apparently in a restaurant in Spain,

Görünüşe göre İspanya'daki bir restoranda

someone was was from buying a meal.

biri yemek ısmarlıyordu.

So they they put something on.

Yani üzerine bir şeyler koyuyorlar.

Maybe alcohol and they set it alight

Belki alkol ve onu ateşe verdiler

and it got carried away and it set fire to the whole restaurant

ve kendini kaptırdı ve tüm restoranı ateşe verdi

and it's actually killed some people and lots of people.

ve aslında bazı insanları ve birçok insanı öldürdü.

And I always feel a bit nervous when that happens.

Ve bu olduğunda her zaman biraz gergin hissediyorum.

Whenever you go to a restaurant, one of these very posh restaurants,

Ne zaman bir restorana, bu çok lüks restoranlardan birine giderseniz,

quite often they will set fire to the food.

genellikle yiyecekleri ateşe verirler.

And I always think maybe that is not a safe thing to do.

Ve her zaman belki de bunun güvenli bir şey olmadığını düşünürüm.

And apparently it's been proven to be so in Spain.

Ve görünüşe göre İspanya'da böyle olduğu kanıtlanmış.

I think it was in Madrid, a restaurant, an Italian restaurant

Sanırım Madrid'deydi, bir restoran, bir İtalyan restoranı

was from being lighting some food,

bazı yiyecekleri yakıyordu,

it was burning with flames

alevler içinde yanıyordu

and the whole restaurant caught fire.

ve tüm restoran alev aldı.

Not very good.

Çok iyi değil.

Another phrase, a loving gesture

Başka bir tabir, sevgi dolu bir jest şefkattir

is affection, something you do to show?

, göstermek için yaptığınız bir şey mi?

Can you think of something?

Bir şey düşünebilir misin?

It's a loving gesture.

Bu sevgi dolu bir jest.

You buy your some flowers or a box of chocolates,

Çiçek ya da bir kutu çikolata alırsın

or you surprise them with a holiday or something like that.

ya da onlara bir tatil ya da buna benzer bir sürpriz yaparsın.

Or you just come up to them and give them a kiss, a loving gesture.

Ya da yanlarına gelip onlara bir öpücük, sevgi dolu bir jest yaparsınız.

You say something nice.

Güzel bir şey söylüyorsun.

A gesture can be literal, literal, or it can be figurative.

Bir jest gerçek, gerçek veya mecazi olabilir.

Something could be like

Bir şey

a box of chocolates or some flowers.

bir kutu çikolata veya biraz çiçek gibi olabilir.

You're at work, you come home and you say, Hello, dear.

İştesin, eve geliyorsun ve merhaba canım diyorsun.

I brought you some flowers.

Sana biraz çiçek getirdim.

Oh, and that's a loving gesture.

Oh, ve bu sevgi dolu bir jest.

Yeah, of course, you could be trying to get round them, but.

Evet, elbette, onları atlatmaya çalışıyor olabilirsin, ama.

Well, for the purposes of this lesson, we'll say

Pekala, bu dersin amaçları doğrultusunda,

it was a genuine, loving gesture. Yes.

bunun gerçek, sevgi dolu bir jest olduğunu söyleyeceğiz. Evet.

So something you give maybe a card on someone's birthday

Yani verdiğiniz bir şey belki birinin doğum gününde belki bir kart,

or maybe at a special occasion, Maybe you.

belki özel bir günde, Belki siz.

You give someone a gift or maybe a card to show that you can.

Yapabileceğinizi göstermek için birine bir hediye veya belki bir kart verirsiniz.

Certainly in relationships, you often find that

Kesinlikle ilişkilerde, genellikle

there will be tokens of love given

maybe at Christmas time or on a birthday or maybe on that

Noel zamanında veya bir doğum gününde veya belki

that couple or that couple's anniversary as well.

o çiftin veya o çiftin yıldönümlerinde verilen sevgi işaretleri olduğunu görürsünüz.

To make a fuss of someone with a caring gesture

Sevecen bir hareketle birini telaşlandırmak,

can be described as affection.

şefkat olarak tanımlanabilir.

I think that's true.

Bence bu doğru.

It's to show warmth towards

Birine sıcaklık göstermek

someone, maybe a warm embrace

, belki sıcak bir kucaklama

or a tender moment.

ya da şefkatli bir an.

A tender moment.

Hassas bir an.

Oh, when you're whispering sweet nothings into your loved ear.

Oh, sevdiğin kulağına tatlı sözler fısıldadığın zaman.

Yeah, sweet nothings.

Evet, tatlı sözler.

I think it just means, as you're saying, soppy things into the ears of your loved one.

Bence bu, senin de dediğin gibi, sevdiğinin kulağına ıslak şeyler söylemek anlamına geliyor.

For example, maybe you go,

Mesela belki gidersin,

I need a lovely.

bir güzele ihtiyacım var.

It's not particularly sweet.

Özellikle tatlı değil.

Nothing too sweet.

Çok tatlı bir şey yok. O da

It's it's it's a not particularly tasty either.

pek lezzetli değil.

But anyway, I'll tell you what this item can just said.

Ama yine de, size bu öğenin ne söyleyebileceğini söyleyeceğim.

What a bay in Italy.

İtalya'da ne körfez var.

And then an Italian restaurant. Coincidence?

Sonra bir İtalyan restoranı. Tesadüf?

I don't think so.

Öyle düşünmüyorum.

I know it could be connected somehow, but anyway, tragic events, tragic events.

Bir şekilde bağlantılı olabileceğini biliyorum ama her neyse, trajik olaylar, trajik olaylar.

But I always feel a little worried when when things

Ama

are on fire in a restaurant, when we're setting fire to the food.

bir restoranda bir şeyler yandığında, yemeği ateşe verdiğimizde hep biraz endişelenirim.

I think Japanese restaurants do it as well.

Sanırım Japon restoranları da bunu yapıyor.

Some of them, don't they.

Bazıları öyle değil mi?

They set fire to the food and it all goes up in flames.

Yiyecekleri ateşe verdiler ve hepsi alevler içinde kaldı.

What's a gesture?

Jest nedir?

Gesture as says are the high gesture.

Jest dediği gibi yüksek jest.

It's something you do physically, normally towards another person.

Normalde başka birine karşı fiziksel olarak yaptığınız bir şey.

Maybe you are showing an emotion

Belki bir duygu gösteriyorsunuz

or maybe you are showing direction. Yes.

ya da belki yön gösteriyorsunuz. Evet.

You see you are

making a gesture.

Bir jest yaptığınızı görüyorsunuz.

Please sit down in these comfortable seats

Lütfen bir jest olarak bu rahat koltuklara oturun

as a gesture, but also a gesture could be

, ama aynı zamanda

you give somebody some flowers

so it doesn't have to be a literal gesture.

gerçek bir jest olması gerekmemesi için birine çiçek vermek de bir jest olabilir.

It can be a gesture can be. How would you explain that?

Bir jest olabilir. Bunu nasıl açıklarsın?

So it can be physical or it can be

Yani fiziksel olabilir veya

a gift. Yes.

bir hediye olabilir. Evet.

So it's something you are you are doing

Yani bu, sen olduğun bir şey,

maybe in the direction of another person,

belki başka bir kişinin yönünde yapıyorsun,

something you are expressing physically

fiziksel olarak vücut hareketi şeklinde ifade ettiğin bir şey

in the form of body movement is gesture.

mimiktir.

Maybe this could be described as a gesture you are waving.

Belki bu, el salladığınız bir jest olarak tanımlanabilir .

You are doing something, you are connecting with another person, you are giving something to them.

Bir şey yapıyorsun, başka biriyle bağlantı kuruyorsun, ona bir şey veriyorsun.

It is a gesture.

Bu bir jest. Bir şeyi

It is something you are doing to show or to

göstermek veya iletmek için yaptığınız bir şeydir

to convey something.

.

If you were trying to if you had fallen out with somebody,

Biriyle aranız bozuksa,

in other words, you you no longer talk to them, you had an argument and you fell out with them,

başka bir deyişle artık onunla konuşmuyorsanız, tartışmışsanız ve aranız bozuksa,

you might send them a gesture of goodwill.

ona bir iyi niyet jesti gönderebilirsiniz.

So a gift

Yani bir hediye

or an email or a letter.

veya bir e-posta veya bir mektup. Jest

I would say gesture. Of. Goodwill. Yes.

derdim. İle ilgili. İyi niyet. Evet.

Maybe you want to reconcile.

Belki barışmak istersin.

Reconcile, get back together, a gesture of goodwill means something

Uzlaşın, tekrar bir araya gelin, bir iyi niyet jesti, onların

that might make them think, oh, yeah, maybe they weren't so bad after all.

, oh, evet, belki de o kadar da kötü olmadıklarını düşünmelerine neden olabilecek bir şey anlamına gelir.

Maybe I should reconsider.

Belki de yeniden düşünmeliyim.

And, you know, they're trying to build

Ve bilirsiniz,

bridges and make friends again.

köprüler kurmaya ve yeniden arkadaşlar edinmeye çalışıyorlar.

So, yeah, you can use that word in a number of ways.

Yani, evet, bu kelimeyi birkaç şekilde kullanabilirsiniz.

So thanks for that question. Yes.

Bu soru için teşekkürler. Evet.

So even a small thing, a small thing that you do

Yani küçücük bir şey bile, başka biri için yaptığınız küçük bir şey

for another person might be a small gesture,

küçük bir jest olabilir

but it might mean the whole world.

ama bu tüm dünya anlamına gelebilir.

That Sandra says they use in Italy.

Sandra'nın İtalya'da kullandıklarını söylediği.

Lots of hand gestures when talking. Mhm.

Konuşurken çok sayıda el hareketi. Mhm.

Yes. I met when I went on a company trip, I made friends with that with a lovely Italian lady

Evet. Bir şirket gezisine gittiğimde tanıştım, onunla sevimli bir İtalyan hanımla arkadaş oldum

and it's, it's fascinating the way

ve bu,

French people do as well, but particularly Italian people

Fransızların yaptığı gibi büyüleyici, ama özellikle İtalyanlar

make lots of gestures with them, with their hands and their faces

onlarla birçok jest yapıyor, elleri ve yüzleriyle

and helps you to understand what they're saying.

ve ne söylediklerini anlamanıza yardımcı olur.

I accept.

Kabul ediyorum.

Yeah, but that that's fine.

Evet, ama sorun değil.

You show affection.

Sevgi gösteriyorsun.

It could be described as outwardly expressing love.

Sevgiyi dışsal olarak ifade etmek olarak tanımlanabilir.

You are showing it so it's not something hidden away.

Saklanmış bir şey olmasın diye gösteriyorsun. Birine

If you show affection or you have an affectionate feeling towards

şefkat gösterirseniz veya bir sevgi duygunuz varsa,

someone you normally want to show it in some way,

bunu normalde bir şekilde göstermek istersiniz, sevgi

a fond expression

dolu bir ifade

or you express fondness you.

veya size olan sevginizi ifade edersiniz.

So you might say something you might actually use words

Yani,

towards someone to show affection.

şefkat göstermek için birine karşı kelimeler kullanabileceğiniz bir şey söyleyebilirsiniz.

You might say, Oh, I love you.

Ah, seni seviyorum diyebilirsin.

Oh, you're my you're my honeybunch, you're my love.

Oh, sen benimsin, benim tatlımsın, sen benim aşkımsın.

You're you're the one true love of my life

Sen benim hayatımın tek gerçek aşkısın Bir yerlerde

Are things you might say to someone

birine söyleyebileceğin şeylersin

somewhere.

.

What is a stick in the mud?

çamura sap nedir?

Asks Lewis, a person who does not want to get involved with something,

Bir şeye bulaşmak istemeyen Lewis'e,

or maybe a person who is dull and boring and maybe they don't like to have fun,

ya da sıkıcı ve sıkıcı olan ve belki eğlenmeyi sevmeyen

or maybe they don't want to do things that are fun and exciting.

ya da eğlenceli ve heyecan verici şeyler yapmak istemeyen birine soruyor. .

So maybe everyone else wants to have a party, but that one person does.

Yani belki herkes bir parti vermek ister ama o kişi ister.

You might describe them as a stick in the.

Onları bir sopa olarak tanımlayabilirsiniz.

Mud or they're at a party and they don't want to get up and dance.

Çamur ya da bir partideler ve kalkıp dans etmek istemiyorlar.

They don't want to drink anything, which is fine if they don't want to do that.

Hiçbir şey içmek istemiyorlar, bunu yapmak istemiyorlarsa sorun değil.

But they might look miserable as well.

Ama mutsuz da görünebilirler.

They're not going to be happy.

Mutlu olmayacaklar.

No, You know, you're going to tell come up and dance.

Hayır, biliyorsun, yukarı gel ve dans et diyeceksin.

No, I don't want to dance.

Hayır, dans etmek istemiyorum.

Oh, I know.

A, biliyorum.

I do want to have a drink, you know, And then you would call them a stick in the mud.

Bir şeyler içmek istiyorum, bilirsin, sonra onlara çamura batmış sopa derdin.

I mean, it's an insult to call somebody that really is not.

Demek istediğim, gerçekten olmayan birini aramak hakarettir .

You wouldn't like to be described as that.

Böyle tarif edilmek istemezsin.

It just means somebody that doesn't like to have fun,

Sadece eğlenmeyi sevmeyen,

that is very conventional and does witness things the same way.

çok geleneksel ve olaylara aynı şekilde tanık olan biri anlamına gelir.

And, you know, like Steve.

Ve bilirsin, Steve gibi.

Steve, Steve might be just.

Steve, Steve adil olabilir.

A bit of a stick in the. Mud.

İçinde biraz sopa. Çamur.

Steve is a bit of a stick in the mud.

Steve biraz çamura batmış durumda.

I think it means the the expression means that you don't

Bence bu ifade,

tend to shift or change your position in life

hayattaki konumunuzu çok fazla değiştirme veya değiştirme eğiliminde olmadığınız anlamına geliyor

very much because if you're stuck in mud,

çünkü eğer çamura saplanmışsanız,

then it means you're fairly fixed in your opinions

o zaman bu, hayata bakış açınızdaki fikirlerinizde oldukça sabit olduğunuz anlamına gelir.

in the way you view life and you don't like to do anything new.

ve yeni bir şey yapmaktan hoşlanmıyorsun.

Yes. So. So.

Evet. Bu yüzden. Bu yüzden.

So the stick refers to a piece of tree

Yani çubuk,

that's been pushed into the mud and it stays there.

çamura itilen ve orada kalan bir ağaç parçasını ifade eder.

It doesn't move.

Hareket etmiyor.

So someone who is dull and unimaginative.

Yani donuk ve hayal gücü olmayan biri.

Are they just don't like to change? Yes. Well, that's it.

Sadece değişmeyi sevmiyorlar mı? Evet. İşte bu kadar.

That's it. Yes. And

Bu kadar. Evet.

I was going to say some of that.

Ben de bunlardan bazılarını söyleyecektim.

Okay, It's gone.

Tamam, gitti.

Maybe go expressed love towards

Belki gidip

family, friends or even a pet.

aileye, arkadaşlara ve hatta bir evcil hayvana sevginizi ifade edin.

You might you might be affectionate towards your dog.

Köpeğinize karşı şefkatli olabilirsiniz.

You might give your dog a little stroke or a pat on the head,

Köpeğinize biraz okşayabilir veya kafasına hafifçe vurabilir

or maybe you might give it a little bone.

ya da belki ona biraz kemik verebilirsiniz.

That was the last time you gave your dog a bone.

Bu, köpeğinize en son kemik verdiğiniz zamandı.

I haven't got a dog.

Benim bir köpeğim yok.

Uh. Dogs.

Ah. Köpekler

I like dogs, but as long as I don't long, I like dogs who are owned by other people.

Köpekleri severim ama çok sevmediğim sürece başka insanların sahip olduğu köpekleri severim.

And you can just pet them for.

Ve onları sevebilirsin.

No, I don't even like dogs that are owned by other people

Hayır, başkalarının sahip olduğu köpekleri bile sevmiyorum

because normally they're annoying, they bark and they lose.

çünkü normalde can sıkıcıdırlar, havlarlar ve kaybederler.

They leave their poop everywhere.

Kakalarını her yere bırakıyorlar.

We saw somebody yesterday. Did you send the video?

Dün birini gördük. videoyu gönderdin mi

I haven't.

bende yok

I haven't showed it because I didn't put it in the computer. Fine.

Bilgisayara takmadığım için göstermedim. İyi.

That we said we sold paper, but we saw somebody yesterday walking

Kağıt sattık dedik ama dün köpeğini gezdiren birini gördük

their dog is plural because they must have had six dogs.

çoğul çünkü altı köpeği olmuş olmalı.

Six or seven, six.

Altı ya da yedi, altı.

Or seven dogs all on leads.

Ya da hepsi ipucunda yedi köpek.

And they've all the same breed.

Ve hepsinin cinsi aynı.

They're a little smallish dogs, little shit.

Onlar biraz ufacık köpekler, küçük [ __ ].

Sue's problem, and they were all, you know,

Sue'nun sorunu ve hepsi, bilirsiniz,

they were getting in people's way on the pavement.

kaldırımda insanların yoluna çıkıyorlardı.

Just seven annoying, just attention seeking,

Sadece yedi can sıkıcı, sadece ilgi arayan,

wanting everybody to stop an afternoon.

herkesin bir öğleden sonra durmasını isteyen.

Your lovely day. Anyway, that sounds bit mean, is it?

Senin güzel günün. Her neyse, kulağa biraz kaba geliyor, değil mi?

You were quite busy yesterday.

Dün oldukça meşguldün.

I was very busy. I was busy yesterday.

Çok meşguldüm. Dün meşguldüm.

I admired someone's Range Rover because it was quite an amazing looking car.

Birinin Range Rover'ına hayran kaldım çünkü oldukça harika görünümlü bir arabaydı.

And Steve got really angry and bitter about it.

Ve Steve buna gerçekten çok kızdı ve acı çekti.

I don't know why.

Anyway, back to a subject of affection, Steve.

Neden bilmiyorum.

Her neyse, sevgi konusuna dönelim, Steve.

You expressed love towards a family or a friend or maybe a pet.

Bir aileye, bir arkadaşa ya da belki bir evcil hayvana sevginizi ifade ettiniz.

So even a pet can be can be shown some affection.

Böylece bir evcil hayvana bile biraz sevgi gösterilebilir.

And of course, animals are often quite affectionate

Ve tabii ki hayvanlar, aşıklar arasındaki

in return, physical contact or

fiziksel temas veya

physical contact between lovers.

fiziksel temas karşılığında genellikle oldukça sevecendir.

Maybe there will be some physical contact taking place in Paris.

Belki Paris'te bazı fiziksel temaslar olur .

We will see an affectionate couple.

Sevgi dolu bir çift göreceğiz.

Maybe they're sitting on the park bench, although I don't know why

Belki parkta bir bankta oturuyorlardır, ancak insanların toplum içinde sevgilerini paylaşan

people normally get angry or upset when they see people

insanları gördüklerinde normalde neden sinirlendiklerini veya üzüldüklerini bilmiyorum

sharing their affection in public.

.

I don't know why that is.

Bunun neden olduğunu bilmiyorum.

If you see a couple kissing in the park,

Parkta öpüşen bir çift görürseniz,

it's normally you normally want to tell them to stop

normalde onlara durmalarını söylemek istersiniz

because, well, first of all, they're having more fun than you are.

çünkü her şeyden önce onlar sizden daha çok eğleniyorlar.

Just having off, aren't. They?

Sadece gidiyorum, değil mi? Onlar?

They're not showing that they're expressing their love.

Sevgilerini ifade ettiklerini göstermiyorlar.

Do you just assume everyone is showing off dance?

Herkesin dansla hava attığını mı düşünüyorsun?

Oh, okay.

Tamam.

So maybe someone who does not hold back

Yani belki de duygularını saklamayan biri

their feelings, they want to show their affection

, sevgisini

to their partner, their lover, or maybe a family member, of course.

eşine, sevgilisine ya da belki bir aile üyesine göstermek istiyor tabii ki.

So a sign of love or an expression of care,

Yani bir sevgi işareti veya bir ilgi ifadesi,

an affectionate action, a hug, a kiss.

sevecen bir hareket, bir kucaklama, bir öpücük.

Maybe you hold hands as a way of expressing your affection towards each other.

Belki birbirinize olan sevginizi ifade etmenin bir yolu olarak el ele tutuşursunuz .

Or maybe you just embrace as well.

Ya da belki sadece kucaklarsın.

Maybe if you are meeting a friend you haven't seen for a long time,

Belki de uzun süredir görmediğiniz bir arkadaşınızla buluşuyorsanız,

you might want to hold them close and.

onu yakınınızda tutmak isteyebilirsiniz.

Give them a hug. Embrace. Them.

Onlara sarıl. Kucaklamak. Onlara.

And of course, if you're in in France,

Ve tabii ki, Fransa'daysanız,

you might kiss a stranger on the cheek. Yes.

bir yabancıyı yanağından öpebilirsiniz. Evet.

Although although I'm not sure if I can bend down that far.

Yine de o kadar eğilebileceğimden emin değilim.

I see.

Anlıyorum.

Which cheeks are you on around.

Hangi yanaklardasın.

These, Mr..

Bunlar, Bay..

Oh, I say not. The wo.

Ah, hayır diyorum. wo.

Not the ones on your bum.

Kıçındakiler değil.

Well no, that would be very strange.

Hayır, bu çok garip olurdu.

Although that does seem more exciting and interesting.

Bu daha heyecan verici ve ilginç görünse de.

Strange custom.

Garip gelenek.

Maybe somewhere in the world.

Belki de dünyanın bir yerinde.

That's what they do do.

Yaptıkları şey bu.

But I doubt it. But yes, so that's the point.

Ama bundan şüpheliyim. Ama evet, mesele bu.

When we all meet up in France, are we going to have to kiss each other?

Hepimiz Fransa'da buluştuğumuzda birbirimizi öpmek zorunda mı kalacağız?

No and show great affection?

Hayır ve büyük bir sevgi göstermek?

Can we just have some ground rules?

Bazı temel kurallarımız olabilir mi?

We need some rules in place.

Bazı kurallara ihtiyacımız var.

There will be no hugging.

Sarılmak olmayacak. ben

I don't hugs.

sarılmam Ben

I don't do hugs.

sarılmam.

So we need to just make sure of that.

Bu yüzden sadece bundan emin olmamız gerekiyor.

No hugs because I will run away and you'll never see me again.

Sarılmak yok çünkü kaçacağım ve beni bir daha asla görmeyeceksin.

So please, please don't hug me

O yüzden lütfen, lütfen bana sarılma

because I'm scared I might be a little afraid, you see.

çünkü korkuyorum, biraz korkmuş olabilirim, anlıyor musun? İşte bu

So that is it.

Some words connected to affection.

kadar.

Sevgi ile ilgili bazı kelimeler.

Maybe you are in a relationship.

Belki bir ilişkiniz vardır.

Maybe you have an animal, a little pet,

Belki bir hayvanınız, küçük bir evcil hayvanınız var

and maybe it likes to come up to you and lick your face.

ve belki de yanınıza gelip yüzünüzü yalamaktan hoşlanıyor.

Well, maybe you have a partner who does the same thing.

Belki de aynı şeyi yapan bir partneriniz vardır.

That's good.

Bu iyi.

Tomek says no kissing, please.

Tomek lütfen öpüşme diyor.

Well, that there is no chance of that happening.

Peki, bunun olma şansı yok.

You will be pleased to hear.

Duymaktan memnun kalacaksın.

No chance of that happening at all.

Bunun olma ihtimali hiç yok.

Here is something I want to mention, Steve.

Burada bahsetmek istediğim bir şey var, Steve.

Now, as you know, my mother passed away last month,

Şimdi, bildiğiniz gibi, geçen ay,

the end of last month, and we had a funeral

geçen ayın sonunda annem vefat etti ve

about two weeks ago coming up to two weeks ago.

yaklaşık iki hafta önce cenazemiz vardı, iki hafta öncesine kadar. Bir de

And there are some things that were left behind by my mother that I have decided to keep.

annemden kalan ve korumaya karar verdiğim bazı şeyler var. Şimdi bir

Would you like to see one of the things

şeylerden birini görmek ister misiniz

now, this is something that is quite spectacular.

, bu oldukça muhteşem bir şey.

Wait, you see this?

Bekle, bunu görüyor musun?

Look at that.

Şuna bak.

Oh, so this belonged to my mother.

Demek bu anneme aitti. Ön

It used to sit in her in her front room.

odasında ona otururdu.

So all of the days and all of the hours that my mum sat

Yani annemin televizyon izlediği tüm günler ve tüm saatler

watching television, this clock was ticking away.

, bu saat ilerliyordu.

Was there when you were young?

Gençken var mıydı?

Well, I'm going to tell you now.

Pekala, şimdi sana söyleyeceğim.

I bought this for my mum.

Bunu annem için aldım.

Many, many years ago in the late 1980s.

Uzun yıllar önce, 1980'lerin sonlarında.

I bought this for my mum as a birthday present,

Bunu anneme doğum günü hediyesi olarak aldım, bu

so I actually gave it to my mother for her birthday,

yüzden aslında anneme doğum günü için verdim,

but I took it to a shop

ama

to be valued for insurance, of course.

tabii ki sigorta için değer biçmek için bir dükkana götürdüm.

Oh yes, because you have to make sure you see.

Ah evet, çünkü gördüğünüzden emin olmalısınız. Annen için

You spent an awful lot of money on that clock for your mother.

o saate çok para harcadın .

Okay, Steve, I've got a punchline coming up,

Tamam, Steve, yakında bir can alıcı nokta var,

which is kind of a

soap the

the valuation of this clock, because it is beautiful, isn't it?

bu saatin değerini bir nevi sabun gibi, çünkü çok güzel, değil mi?

It's not beautiful. Look at that.

güzel değil Şuna bak.

It's got the sun dial.

Güneş saati var.

It's got the beautiful

Roman numerals that just look rather nice.

Oldukça hoş görünen güzel Romen rakamları var.

Is this not look amazing?

Bu harika görünmüyor mu?

So I took it to the shop and I had it valued

Ben de onu dükkana götürdüm ve kıymetini bildirdim

and the man gave it a value of,

ve adam plastikten yapılmış olduğu için ona 2 sterlinlik bir değer verdi

oh, £2

because it's made of plastic.

.

You see, it looks real.

Görüyorsun, gerçek görünüyor.

It looks amazing doesn't it though?

Yine de harika görünüyor değil mi?

But unfortunately it's made of plastic.

Ama ne yazık ki plastikten yapılmış.

And it's covered in dust.

Ve tozla kaplı.

I can see it uses batteries.

Pil kullandığını görebiliyorum.

So it's made of plastic.

Yani plastikten yapılmıştır.

But I bought this for my mother.

Ama bunu annem için aldım.

Which shows what cheapskate you are.

Bu da senin ne kadar cimri olduğunu gösteriyor.

No, not at the time. Because I was. Skat.

Hayır, o sırada değil. Çünkü ben. Skat.

It wasn't because I was young.

Genç olduğum için değildi.

I couldn't afford to buy an actual gold clock because I was.

Gerçek bir altın saat almaya gücüm yetmedi çünkü öyleydim.

I was just a poor young man.

Ben sadece fakir bir gençtim.

Which is is not keeping very good time. I must.

Bu da pek iyi vakit geçirmiyor. Mecburum.

Well isn't it. There's no battery in. Oh right. Okay.

Öyle değil mi? Pil yok. Doğru. Tamam aşkım. Az

I just showed you the place where the battery goes but there is no battery, so that is it.

önce pilin gittiği yeri gösterdim ama pil yok o kadar.

That's my mum's clock that I've kept in my studio

Bu, stüdyomda sakladığım annemin saati

and it will stay here forever and ever and ever.

ve sonsuza dek burada kalacak.

So there's a little memento.

Yani küçük bir hatıra var.

But also there is a word that we often to describe that type of thing.

Ama aynı zamanda bu tür şeyleri tanımlamak için sıklıkla kullandığımız bir kelime var.

Maybe you have something as well stayed very similar many things.

Belki de birçok şeye çok benzeyen bir şeyiniz var .

So here is the word, if I can find it.

İşte kelime, eğer bulabilirsem.

The word is

heirloom is not strange.

Heirloom kelimesi garip değil.

You want to say what a strange word.

Ne garip bir kelime söylemek istiyorsun.

So you might describe this clock

Yani çok değerli olmasa da bu saati

as a family heirloom, even though

bir aile yadigârı olarak tanımlayabilirsiniz

it isn't worth very much.

.

So quite often something that is valuable or maybe something that is treasured.

Bu yüzden çoğu zaman değerli olan bir şey veya belki de değerli olan bir şey.

So I will always keep this clock nearby because I think of all of the hours

Bu yüzden bu saati her zaman yakınımda tutacağım çünkü annem yanımda otururken

that this clock was ticking away whilst my mother was sitting nearby,

bu saatin ilerlediği tüm saatleri,

all of the days that we never spent together and all of the nights

hiç birlikte geçirmediğimiz tüm günleri ve

it was just ticking.

sadece çalıştığı tüm geceleri düşünüyorum.

Yes, the family heirloom, something that's normally valuable

Evet, aile yadigarı, normalde değerli olan ve

that's passed down from one generation to the next.

bir nesilden diğerine geçen bir şey.

It could be a painting that somebody bought that's worth a lot of money.

Birinin çok para değerinde satın aldığı bir resim olabilir .

It could be a piece of furniture or a piece of jewellery,

Bir mobilya parçası veya bir mücevher parçası olabilir

and it's usually passed down from one generation to the next.

ve genellikle bir nesilden diğerine aktarılır.

But you can jokingly say about something that's cheap, that's passed down.

Ama ucuz, nesilden nesile geçen bir şey hakkında şaka [ __ ] söyleyebilirsin .

You can also describe that as a family heirloom.

Bunu bir aile yadigarı olarak da tanımlayabilirsiniz.

Is it had heirloom or heirloom?

Yadigarı mı yoksa yadigarı mı vardı?

A You don't know, Nancy.

Bilmiyorsun, Nancy.

Well, the air is the cedar of the family.

Hava, ailenin sediridir.

So normally it was passed onto the mail.

Yani normalde postaya aktarılırdı.

But of course, nowadays because we have equality, everyone's equal.

Ama tabi günümüzde eşitlik olduğu için herkes eşittir.

Some people are more equal than others.

Bazı insanlar diğerlerinden daha eşittir.

Don't forget that, your family heirloom is the thing

Unutmayın, aile yadigârınız

that is maybe valuable, but also maybe something that is loved or be loved.

belki değerli olan, belki de sevilen ya da sevilecek olan şeydir.

Maybe a child's

Belki

that has been passed down over the generations.

nesiller boyu aktarılan bir çocuğun.

So maybe the toy is not worth much,

Yani oyuncağın pek bir değeri olmayabilir

but it's treasured as a thing that is special,

ama o aileye özel, özel bir şey olarak değerlidir

special to that particular family.

.

So I will always treasure my mother's clock.

Bu yüzden annemin saatine her zaman değer vereceğim.

It will always stay nearby.

Her zaman yanında kalacak. Onu aktarabileceğin bir

Although there's no generation for you to pass it down to.

nesil olmamasına rağmen .

Okay.

Tamam aşkım.

Because it stops with you.

Çünkü seninle bitiyor.

Mr. Duncan. Thanks.

Bay Duncan. Teşekkürler.

Because you don't have a family, maybe you can pass it on to

Ailen olmadığı için belki

one of your sister's children or something like that.

ablanın çocuklarından birine veya onun gibi bir şeye geçebilirsin.

Or a nephew

Ya da bir yeğen

or somebody who's related to you,

ya da sizinle akraba olan

but isn't a direct sort of descendant, so to speak.

ama tabiri caizse doğrudan torununuz olmayan biri.

Anyway, I'm not planning on going anywhere just yet, so don't worry.

Her neyse, henüz bir yere gitmeyi düşünmüyorum, o yüzden merak etme.

I won't have to worry about that for quite a while.

Bir süre bunun için endişelenmeme gerek kalmayacak.

So I thought it was quite an interesting word.

Bu yüzden oldukça ilginç bir kelime olduğunu düşündüm.

Heirloom, something old, something that is treasured or valuable

Ata yadigarı, eski bir şey, değerli veya nesilden nesile geçen değerli bir şey

that's passed down, maybe a piece of jewellery, as Steve said.

, belki de Steve'in dediği gibi bir mücevher parçası.

So I quite like that word.

Yani bu kelimeyi çok seviyorum. Çok

It's a lovely word and a painting.

güzel bir söz ve resim. Bir süredir

Something that I've that I've been thinking about for quite while.

düşündüğüm bir şey var .

Furniture. Yes, some furniture.

Mobilya. Evet, bazı mobilyalar.

Or in your case, most of the contents of your mother's house.

Ya da senin durumunda, annenin evinin içindekilerin çoğu.

Well, I don't think I haven't had anything passed down to me.

Bana geçen bir şey olduğunu sanmıyorum.

I've just sort of acquired it. Yeah, well, like that.

Onu bir nevi elde ettim. Evet, işte böyle.

That also can be an heirloom.

Bu aynı zamanda bir miras olabilir.

You see.

It doesn't have to be passed down in a will.

Anlıyorsun.

Bir vasiyette geçmesi gerekmez.

It can just be something that was there and then it's handed over so it doesn't have to be official.

Sadece orada olan bir şey olabilir ve sonra teslim edilir, böylece resmi olması gerekmez.

So it can be anything.

Yani her şey olabilir.

Maybe an old, maybe some curtains or a tablecloth.

Belki bir eski, belki biraz perde ya da bir masa örtüsü.

It can also be an heirloom from something that is just passed on in the generations.

Aynı zamanda nesiller boyunca aktarılan bir şeyin yadigarı da olabilir.

So, Steve, you've bought some stuff back from your mother.

Steve, annenden bazı şeyleri geri aldın.

Lots of things.

Birçok şey.

Lots of things, because we've you know, because of course, Steve's

Pek çok şey, çünkü biliyoruz ki, tabii ki Steve'in

mother passed away last year, six months before minded.

annesi geçen yıl, aklından altı ay önce vefat etti.

So it's been a weird roller coaster ride.

Yani garip bir roller coaster yolculuğu oldu.

So I think it's nice, though, to have something

Bu yüzden

nearby that reminds you of that person.

yakınlarda size o kişiyi hatırlatan bir şeyin olması güzel.

So every time you see it, you think of them.

Yani onu her gördüğünüzde, onları düşünürsünüz.

I think that's lovely.

Bence bu çok hoş.

We are going to play Fill in the blanks in a few moments.

Birazdan Boşlukları Doldur oynayacağız.

Are you excited?

Heyecanlı mısın?

Yes. And I'm sure a lot of people are excited watching it today

Evet. Ve eminim ki bugün pek çok insan onu izlerken heyecanlanıyor

because it's a very popular game that we play. You

çünkü oynadığımız çok popüler bir oyun.

fill in the blanks.

Boşlukları dolduruyorsun.

So if you don't know what fill in the blanks is.

Yani boşlukları doldurmanın ne olduğunu bilmiyorsanız.

Stay on because it's it's quite exciting, really.

Devam edin çünkü gerçekten çok heyecan verici.

And there are prizes

Ve

pretty good.

oldukça iyi ödüller var.

Fill in the blanks coming in a few moments.

Birkaç dakika sonra gelen boşlukları doldurun.

So the London Marathon took place today.

Londra Maratonu bugün gerçekleşti.

I was going to show you some video here.

Sana burada bir video gösterecektim.

So here here are some people

İşte burada maraton koşan bazı insanlar var

who are running the marathon.

.

They are actually having a jog.

Aslında koşu yapıyorlar.

I'm not sure if if it's the London Marathon, I'm not actually sure.

Londra Maratonu olup olmadığından emin değilim, aslında emin değilim.

One of it's not is what's the point of sharing it? Well, there it is.

Olmayanlardan biri, onu paylaşmanın ne anlamı var? İşte orada.

Where you get the idea.

Fikri nereden buldun?

You get the idea. It is a marathon taking place.

Kaptın bu işi. Gerçekleşen bir maraton.

And it's something that I wanted to mention because

Ve bu bahsetmek istediğim bir şey çünkü

you always think that being an athlete is good for you.

her zaman sporcu olmanın senin için iyi olduğunu düşünüyorsun.

You always think that maybe running and taking care of yourself is a good thing.

Her zaman koşmanın ve kendine bakmanın iyi bir şey olduğunu düşünürsün.

But what if I told you that sometimes it isn't a good thing?

Ama ya sana bazen bunun iyi bir şey olmadığını söylesem?

You can get little problems, maybe illnesses, diseases or

Küçük sorunlar yaşayabilirsiniz, belki hastalıklar, hastalıklar veya

fungal infection?

mantar enfeksiyonu?

Of course, I am talking about a very common thing

Tabii ki,

that occurs in people who go running and they call it athlete's foot.

koşan insanlarda meydana gelen ve buna atlet ayağı dedikleri çok yaygın bir şeyden bahsediyorum. İşte

There it is.

burada.

How do we get from family heirlooms to athlete's foot?

Aile yadigarından atlet ayağına nasıl geçeceğiz?

Mr. Duncan Well.

Bay Duncan Peki.

We went via the London Marathon.

Londra Maratonu üzerinden gittik.

The London Marathon was the Segway into athlete's foot.

Londra Maratonu, atlet ayağına giden Segway'di. Bu

So it's quite interesting how many people get athlete's foot.

yüzden kaç kişinin ayak mantarına yakalandığı oldukça ilginç.

And I think even if you go walking a lot,

Ve bence çok yürüyüşe çıksanız bile ayak

I think you can also get athlete's foot.

mantarına da yakalanabileceğinizi düşünüyorum.

So it's just when the moisture builds up

Yani ayak

between your toes or underneath your toes and then you get little infections, don't you?

parmaklarınızın arasında veya ayak parmaklarınızın altında nem biriktiğinde ve sonra küçük enfeksiyonlar kaptığınızda, değil mi?

Well, it's it's a specific fungal infection.

Şey, bu belirli bir mantar enfeksiyonu.

So you have to have contracted

Yani

the fungus onto your foot in the first place.

mantarı ilk etapta ayağınıza bulaştırmış olmalısınız.

You can't just, you know, if you get a sore from walking, that's not athlete's foot.

Yürümekten bir yara alırsanız, bu ayak mantarı değildir.

You have to have picked it up from changing room.

Soyunma odasından almış olmalısın.

Oh, law.

Hukuk. Demek

I mean, I used to go

istediğim, yüzme banyosuna gitmekten

the number of times I've caught athlete's foot

sporcu ayağına yakalandığım sayıda giderdim

from going to the swimming baths.

.

And children get it a lot because it's it's

Ve ayak yoluyla bulaştığı için çocuklar çok sık kaparlar

transmitted by a foot.

.

You can't see them.

Onları göremezsiniz. Mantarın

The tiny little spools or fractions of the of the fungus.

küçük küçük makaraları veya fraksiyonları.

And then you walk along and you pick it up.

Ve sonra birlikte yürürsün ve onu alırsın.

And then if you get sweaty feet or a little break in the skin, this fungus will grow

Ve sonra ayaklarınız terlerse veya cildinizde küçük bir çatlak olursa, bu mantar büyüyecek

and it will cause painful cracks that weep.

ve ağlayan ağrılı çatlaklara neden olacaktır.

And it's very easy to get rid of, but it's annoying.

Ve ondan kurtulmak çok kolay ama sinir bozucu.

Yeah, usually between your little toe and the next toe to it.

Evet, genellikle küçük parmağınla yanındaki parmağın arasında.

So that's a good example there of athlete's foot.

Bu atlet ayağına iyi bir örnek.

That's a good example.

Bu iyi bir örnek. Ayaklarınızda iyileşmeyen

If you get little cracks, painful cracks in your feet that don't

küçük çatlaklar, ağrılı çatlaklar varsa

heal up, then you've probably got athlete's foot

, muhtemelen mantar ayağınız var demektir

and you need to apply some cream, which you can buy from the chemist.

ve eczaneden alabileceğiniz bir krem ​​sürmeniz gerekir .

Yes, there is a there's another thing that a lot of people get, especially men.

Evet, birçok insanın, özellikle erkeklerin aldığı başka bir şey daha var.

If run, they get they get joggers.

Koşarlarsa, koşarlar.

Nope. Have you heard of it?

Hayır. Duydun mu?

I've heard it.

duydum.

I've heard of a crotch itch. Crotch itch.

Kasık kaşıntısı duydum. Kasık kaşıntısı.

But joggers knob apparently.

Ama görünüşe göre joggers topuzu.

Do that while you're making that up.

Bunu uydururken yap.

But no, it isn't.

Ama hayır, değil.

It's true because when you're running, everything goes up and down and it can cause a little bit of sort of.

Bu doğru, çünkü koşarken her şey inişli çıkışlı oluyor ve bu biraz da olsa buna neden olabiliyor.

I get nipples, women get painful nipples if they run.

Meme uçları alıyorum, kadınlar koşarsa ağrılı meme uçları oluyor.

And men and. Men as well.

Ve erkekler ve. Erkekler de.

Run as nipples as well, because everything's going up

Meme ucu gibi de koş, çünkü sen koşarken her şey aşağı yukarı hareket ediyor

and down as you're running and it makes your nipples all sore.

ve bu meme uçlarını ağrıtıyor.

So running and taking care of yourself

Bu yüzden koşmak ve kendinize bakmak

is not always a healthy thing to do.

her zaman sağlıklı bir şey değildir.

I think that's that would be fair to say, don't you think?

Sanırım bunu söylemek adil olur, sence de öyle değil mi?

Well, I mean.

Yani, demek istiyorum.

You won't get athlete's foot just from running.

Sporcunun ayağını sadece koşmaktan almazsın.

Just getting a sweaty foot.

Sadece terli bir ayak alıyorum.

You've got to come into contact with the fungus.

Mantarla temasa geçmelisin.

So, I mean, I used to in the end when I went to swimming

Yani, yani, sonunda yüzme

baths, I used to take some flip flops with me.

banyosuna gittiğimde yanıma parmak arası terlik alırdım.

In swimming them. No.

Onları yüzerken. Hayır.

And I'd leave them at the site.

Ve onları şantiyede bırakırdım.

I would never put my feet down anywhere on the changing room floor.

Ayaklarımı asla soyunma odasının zeminine basmazdım.

As you walk on your hands.

Ellerinin üzerinde yürürken.

Because I used to just pick it up very easily.

Çünkü eskiden çok kolay alırdım.

And it's just annoying because it takes like two weeks of rubbing cream in every day to get rid of it.

Ve bu sadece sinir bozucu çünkü ondan kurtulmak için her gün iki hafta kadar ovma kremi sürüyor.

It's very annoying.

Bu çok rahatsız edici.

And then you can reinfect yourself because it gets inside your shoes and things like that.

Ve sonra kendine yeniden bulaştırabilirsin çünkü ayakkabının içine giriyor ve bunun gibi şeyler.

And then on your towel you can pass it on to your partner.

Ve sonra havlunuzun üzerinde partnerinize verebilirsiniz.

It's very annoying

Çok sinir bozucu

and just annoying is to be painful.

ve sadece can sıkıcı, acı verici olmaktır.

It's just very annoying.

Bu çok sinir bozucu.

In some people it's not very good because there's another one you pick up

Bazı insanlarda pek iyi değil çünkü soyunma odasının zemininden kaptığın bir tane daha var

from changing room floors, varicose is horrible, sort of gross.

, varis korkunç, iğrenç bir şey.

Something that's a fungus as well.

Aynı zamanda mantar olan bir şey.

Or or not. It could be a virus.

Ya da değil. Bir virüs olabilir.

I think that's a virus. Yes.

Bence bu bir virüs. Evet.

Anyone gets in.

Herkes içeri girer.

And that's a similar thing have disgusting changing room floors in public sort. It's

Ve bu, kamuya açık sıralamada iğrenç soyunma odası katlarına sahip olmak da benzer bir şey.

it's amazing what you can pick up in a changing room

Soyunma odasında kapabileceğiniz şeyler inanılmaz

and also you can pick up some diseases as well.

ve ayrıca bazı hastalıkları da kapabilirsiniz.

Very nice.

Çok güzel.

So we have it coming up.

Bu yüzden geliyoruz.

Steve, it's coming up. Are you happy?

Steve, yaklaşıyor. Mutlu musun?

Are you excited? It's coming up.

Heyecanlı mısın? Yaklaşıyor.

It is definitely coming up.

Kesinlikle geliyor.

You mean fill in the.

içini doldurun demek istiyorsunuz.

Blanks on this St George's Day.

Bu Aziz George Günü'nde boşluklar.

St George's Day.

Aziz George Günü.

The patron saint of everyone.

Herkesin koruyucu azizi.

Paul George Here we go.

Paul George İşte başlıyoruz. O

Then it's time to play the game that everyone loves.

zaman herkesin sevdiği oyunu oynama zamanı.

You know what I'm talking about?

Ne hakkında konuştuğumu biliyorsun? Neden

Do you know what I'm talking about? Steve?

bahsettiğimi biliyor musun? Steve?

You just said it in the blanks.

Sadece boşluklarda söyledin.

It's time to play it in the blanks.

Boşluklarda oynama zamanı.

Fill in the blanks to do and fill in the blanks.

Yapılacak boşlukları doldurun ve boşlukları doldurun.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun.

To fill in the blanks.

Boşlukları doldurmak için.

Fill in the blanks. Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun. Boşlukları doldurun.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun.

Fill the blanks. Fill in the blanks. Fill in the blanks.

Boşlukları doldurmak. Boşlukları doldurun. Boşlukları doldurun.

Yes. So fill in the blanks.

Evet. Öyleyse boşlukları doldurun.

It's happening right now.

Şu anda oluyor.

Where have we gone? Where are we?

Nereye gittik? Neredeyiz? Geri

Come back.

gelmek.

Mr. Dunford. Commons here. Hello, Carmen. Hello, Carmen.

Bay Dunford. Ortaklar burada. Merhaba Carmen. Merhaba Carmen.

Oh, what's going on, Smith?

Neler oluyor, Smith?

Some very strange is happening here.

Burada çok garip şeyler oluyor.

Oh, that's better.

Ah, bu daha iyi.

Did we get an alert now?

Şimdi bir uyarı mı aldık?

Nothing came through then.

O zaman bir şey çıkmadı.

I think it was just my buttons. We're getting mixed up.

Sanırım sadece benim düğmelerimdi. Kafamız karışıyor.

Yes, that's right.

Evet bu doğru.

Sensory. No, You need to burn the hookers.

Duyusal. Hayır, fahişeleri yakmalısın.

Uh I had one burnt off when I was a child

Ben çocukken bir tane yakmıştım

and there was so much.

ve o kadar çok şey vardı ki.

The doctor burned it off with a hot iron.

Doktor onu sıcak bir demirle yaktı.

As you say,

Dediğin gibi,

that's probably the best way to get rid of them.

muhtemelen onlardan kurtulmanın en iyi yolu bu.

You can apply cream, but that's not very effective.

Krem sürebilirsiniz ama bu çok etkili olmaz.

I had acid on mine when I was a kid.

Çocukken üzerimde asit vardı.

They put this corrosive acid and then they scrape it with a sharp scalpel

Bu aşındırıcı asidi koyuyorlar ve sonra keskin bir neşterle sıyırıyorlar

and sometimes they would cut into the actual flesh

ve bazen kazara gerçek eti kesiyorlardı

by accident and then there would be blood everywhere.

ve sonra her yer kan oluyordu.

As opposed to that, Some some some doctors say just leave them.

Buna karşılık, Bazı bazı doktorlar bırak gitsin diyor.

They go away on their own.

Kendi başlarına giderler.

But the trouble is they often don't.

Ama sorun şu ki çoğu zaman yapmıyorlar.

And they can take years and then they spread and you get more of them

Ve yıllar alabilirler ve sonra yayılırlar ve daha fazlasını alırsınız

and then you can pass them on to other people.

ve sonra onları diğer insanlara aktarabilirsiniz.

And your foot turns into a tree.

Ve ayağın bir ağaca dönüşür.

That's right.

Bu doğru.

And yes, but I remember as a child

Ve evet, ama çocukken bir

having to have one burnt out

tanesini

by the doctor, which wasn't painful at all,

doktor tarafından yaktırmak zorunda kaldığımı hatırlıyorum, bu hiç de acı verici değildi,

except I went playing football afterwards, like and

ancak daha sonra futbol oynamaya gittim ve şöyle düşündüm

and I thought of my inside of my my sock feels all wet.

ve çorabımın içinin tamamen ıslandığını düşündüm.

And then when I took it off it was soaked in blood from this.

Ve sonra onu çıkardığımda bundan dolayı kana bulanmıştı.

Anyway, that is several stories.

Her neyse, bu birkaç hikaye.

I've never heard that story before.

Bu hikayeyi daha önce hiç duymadım.

Yeah, but you have.

Evet, ama yaptın.

But other people haven't, so.

Ama diğer insanlar yapmadı, yani.

All right, go on, fill in the blanks.

Pekala, devam edin, boşlukları doldurun.

So you play. Fill in the blanks.

Demek oynuyorsun. Boşlukları doldurun.

Enough of Mr. Steve's strange growths.

Bay Steve'in garip büyümeleri yeter.

He has enough of those already.

Zaten bunlardan yeterince var.

That's not to get a public swimming involved anymore, because you just pick up diseases.

Bu, artık halka açık bir yüzmeyi dahil etmek için değil, çünkü sadece hastalıkları kapıyorsunuz.

And this about that, I think.

Ve bununla ilgili sanırım.

Here we go. Then it's time to play. Fill in the blanks.

İşte başlıyoruz. O zaman oynama zamanı. Boşlukları doldurun.

It is simple.

Basit.

It is a sentence. This is my something.

Bu bir cümle. Bu benim bir şeyim.

Oh. I'm tired. Mr.

Ah. Yorgunum. Bay

Can we keeping you up?

sizi ayakta tutabilir miyiz?

This is my something. Something.

Bu benim bir şeyim. Bir şey.

If you want to something me Steady.

Bana bir şey istiyorsan Sabit.

Nothing rude.

Kaba bir şey yok.

Please fill in the blanks.

Lütfen boşlukları doldurunuz.

This is my something. Something.

Bu benim bir şeyim. Bir şey.

If you want to.

İsterseniz.

Something me.

Bir şey ben.

So it looks from this sentence

Yani bu cümleden sanki

as if we are offering something.

bir şey teklif ediyormuşuz gibi görünüyor.

We are offering something to another person.

Başka birine bir şey teklif ediyoruz.

So that is

Yani bu

the soothing.

Clean is clean.

yatıştırıcı.

Temiz temiz.

The answer is, isn't it?

Cevap, değil mi?

It always is. It always.

Her zaman öyledir. Her zaman.

It always will be clean.

Her zaman temiz olacak.

It will be routine up here in my brain.

Burada, beynimde rutin olacak.

It will be rude, but out here it will be clean.

Kaba olacak ama burası temiz olacak.

So make it grammatically correct.

Bu yüzden dilbilgisi açısından doğru yapın.

That's all we ask of you.

Senden tek istediğimiz bu.

Uh oh.

ah ah.

Thomas. Very quick. Off the mark.

Thomas. Çok hızlı. İşaretin dışında.

This is my phone number, if you want to call me.

Bu benim telefon numaram, eğer beni aramak istersen.

Mm hmm. Fantastic.

Hmm. Fantastik.

All we need is your phone number and then we'll be able to call you.

Tek ihtiyacımız olan telefon numaranız ve ardından sizi arayabiliriz.

This is my umbrella. If.

Bu benim şemsiyem. Eğer.

If you want to borrow me.

Eğer beni ödünç almak istersen.

Not quite grammatically correct, then I'm afraid.

Dilbilgisi açısından tam olarak doğru değil, o zaman korkarım.

But if you said this is my umbrella, if you want to,

Ama bu benim şemsiyem diyorsan, istersen

actually nothing would fit, then

aslında hiçbir şey sığmaz o zaman

this is.

I know what. You're trying to. Say.

bu.

Ne biliyorum. yapmaya çalışıyorsun. Söylemek. Beni takip etmek istersen

You could start by saying this is my new umbrella

bu benim yeni şemsiyem diyerek başlayabilirsin

if you want to follow me.

.

So maybe you are offering your umbrella

Yani belki de şemsiyenizi

to another person to walk underneath in the rain.

yağmurda altında yürümesi için başka birine veriyorsunuz.

This is my.

Bu benim.

This is my new umbrella.

Bu benim yeni şemsiyem.

If you to follow me.

Eğer beni takip edersen.

If you want to with me, if you want to borrow it,

Benimle istersen, ödünç almak istersen,

you could say if you replace the me with it, I'm

beni onunla değiştirirsen, Ben

This is my new umbrella.

Bu benim yeni şemsiyem diyebilirsin.

If you want to borrow it. It.

Eğer ödünç almak istersen. BT.

Would be grammatically correct

Dilbilgisi açısından doğru olur

because you are saying that you want to borrow the umbrella.

çünkü şemsiyeyi ödünç almak istediğini söylüyorsun.

So you've got to say it.

Öyleyse söylemek zorundasın.

Me at the end is referring to you.

Sonunda ben sana atıfta bulunuyorum.

It's not referring to the umbrella.

Şemsiyeden bahsetmiyor.

So I hope that helps.

Umarım bu yardımcı olur.

So this is my

Yani bu benim bir

something something if you want to say something.

şeyim, eğer bir şey söylemek istersen.

Me So I'm offering something.

Ben Yani bir şey teklif ediyorum.

By the way, a lot of people do get confused between

Bu arada, birçok insan ödünç

the two words lend and borrow.

vermek ve ödünç almak arasındaki iki kelimeyi karıştırıyor.

So lend is to give something a short time.

Yani ödünç vermek, kısa bir süre için bir şey vermektir.

Borrow is receive something for a short time.

Ödünç almak, bir şeyi kısa bir süre için almaktır.

You take something from another person.

Başka birinden bir şey alıyorsun.

You keep it for a short time, and then later you will give it back to them.

Kısa bir süreliğine saklarsınız ve daha sonra onlara geri verirsiniz.

So that those are the differences.

Yani farklar bunlar.

That Francesca says. This is my home address.

Francesca'nın söylediği. Bu benim ev adresim.

If you want to contact me or this is my phone number, if you want to contact me,

Benimle iletişime geçmek istersen veya bu benim telefon numaram, benimle iletişime geçmek istersen,

which was, oh yeah, Tamoxifen and B Yeah, but it's my home

oh evet, Tamoxifen ve B Evet, ama bu benim ev

address if you want to visit me,

adresim, beni ziyaret etmek istersen,

you could say yes.

evet diyebilirsin.

There are actually quite a few choices here.

Aslında burada epeyce seçenek var.

This is this is quite a good one because there are lots of possible choices you can have here.

Bu oldukça iyi çünkü burada sahip olabileceğiniz pek çok olası seçenek var.

This sentence

Bu cümlenin

I'm just reading out the grammatically correct ones.

dilbilgisi açısından doğru olanları okuyorum.

This is my home address if you want to meet me.

Benimle tanışmak istersen bu benim ev adresim.

Yeah. Thanks, Christina.

Evet. Teşekkürler Christina.

Such a arena.

Böyle bir arena.

This is my professional fee if you want to hire me.

Beni işe almak istersen bu benim mesleki ücretim.

Oh, that's a good one.

Bu iyi bir şey.

That's a very good one. Yes.

Bu çok iyi bir şey. Evet.

So we can explain that. Never.

Yani bunu açıklayabiliriz. Asla.

Yeah. Okay.

Evet. Tamam aşkım.

This is my old car.

Bu benim eski arabam.

If you want to drive me.

Eğer beni sürmek istersen.

Yeah, if you want to.

Evet, eğer istersen.

Yeah, that.

Evet, bu.

If you want to drive me. Yeah. Oh, this is my new car.

Eğer beni sürmek istersen. Evet. Bu benim yeni arabam.

If you want to drive me over.

Eğer beni götürmek istersen.

Yeah, not quite right, but, you know.

Evet, pek doğru değil ama, bilirsin.

It's very close.

Çok yakın.

If you want.

This is my new house.

Eğer istersen.

Bu benim yeni evim.

If you want to visit me. Hmm.

Beni ziyaret etmek istersen. Hmm.

So maybe you will give the details of your house.

Yani belki de evinizin detaylarını vereceksiniz.

So there are certain details that you might give if you want someone to come to your house.

Yani birinin evinize gelmesini istiyorsanız verebileceğiniz bazı detaylar var.

So is my what?

Yani benim neyim?

If you want to?

İsterseniz?

What is a good one for me? Intelligent.

Benim için iyi olan nedir? Zeki.

This is my pay tree and account. If you want to support.

Bu benim maaş ağacım ve hesabım. Destek olmak istiyorsanız.

Oh, very good.

Oh çok iyi.

I used to have one of those, but then I realised that that.

Eskiden bende de vardı ama sonra farkettim ki.

That no one really wanted to donate

Kimsenin gerçekten bağış yapmak istemediği,

sounds Arena.

This is my email address

Arena'nın sesleri. Benimle çıkmak istersen

bu benim e-posta adresim

if you want to date to me.

.

Oh, or. If you want to contact me. Yes, I think that.

Ah, ya da. Eğer benimle iletişime geçmek istersen. Evet, öyle düşünüyorum.

I think date is a little forward for someone you've just met.

Bence tarih yeni tanıştığın biri için biraz ileri.

Hello there. Would you like to date me?

Selamlar. Benimle çıkmak ister misin?

So maybe.

Yani belki.

Maybe you just get in touch with another person.

Belki başka biriyle temasa geçersin.

Maybe you want them to call you, so you just offer your number.

Belki seni aramalarını istiyorsun, bu yüzden sadece numaranı veriyorsun.

So I think maybe if you want to meet me or see me

Bu yüzden belki benimle tanışmak, beni görmek

or maybe to contact me.

ya da belki benimle iletişime geçmek istersen diye düşünüyorum.

What's your suggestion?

Önerin nedir?

That Mr. Duncan.

Şu Bay Duncan.

Here is my suggestion, and the time is up

İşte benim önerim ve

for this question.

bu sorunun zamanı geldi.

So there was a mixture there of I've read out

Yani orada bir karışım vardı,

all the ones that were grammatically correct

dilbilgisi açısından doğru olanların hepsini okudum

is my.

benim.

Anyway, here is the answer.

Her neyse, işte cevap.

The answer is

Cevap

right here.

tam burada.

You actually had that.

Aslında buna sahiptin.

Here is my home address

if you want to contact me.

Bana ulaşmak isterseniz ev adresim burada.

Well, Francesca. Got that?

Francesca. Anladım?

Yes. Here is my home address.

Evet. İşte ev adresim.

You can also say, here is my personal address

Ayrıca beni ziyaret etmek isterseniz, işte kişisel adresim diyebilirsiniz

if you want to visit me.

.

So maybe you are offering some hospitality

Yani belki birine konukseverlik teklif ediyorsun

to someone and maybe you give them your home address

ve belki onlara ev adresini veriyorsun.

If you want to meet me, If you want to visit

Benimle tanışmak istiyorsan, beni ziyaret etmek istiyorsan

me, if you want to see me.

, beni görmek istiyorsan.

This is my

personal email if you want to contact me.

Benimle iletişime geçmek isterseniz bu benim kişisel e-posta adresimdir.

So What I like about this sentence is you can actually put many, many,

Yani bu cümlenin sevdiğim yanı, aslında pek çok, pek

many, many different word.

çok, pek çok farklı kelime koyabilmeniz.

Phone number if you want to contact me, as I suggested.

Bana ulaşmak isterseniz telefon numarası, önerdiğim gibi.

Yes, lots of different solutions to that one.

Evet, buna birçok farklı çözüm var.

Right.

Sağ.

This is my first time.

Benim ilk denemem.

This is my first time.

Benim ilk denemem.

If you want to help me, says Beatrice.

Bana yardım etmek istiyorsan, diyor Beatrice.

Yeah, could be your first time to anything.

Evet, herhangi bir şeye ilk gelişin olabilir.

Whatever you've starting new.

Her ne yeni başladıysan. Daha önce

Something you've never

hiç denemediğiniz bir şey

tried before, but now you are trying it.

, ama şimdi deniyorsunuz.

So I thought that was quite a good one because there were many,

Bu yüzden bunun oldukça iyi olduğunu düşündüm çünkü

many different suggestions that we could.

yapabileceğimiz birçok farklı öneri vardı.

And we had lots of them. Yes.

Ve bizde onlardan çok vardı. Evet.

So well done. Here's another one.

Aferin. İşte burada bir başkası.

So This is our second fill in the blank student.

Bu bizim ikinci boşluk doldurma öğrencimiz.

I will only be something for something.

Sadece bir şey için bir şey olacağım. Merak uyandıran

Something

bir şey

intrigued.

.

I am very intrigued.

çok meraklıyım

I will only be something for something.

Sadece bir şey için bir şey olacağım.

Something.

Bir şey. Tek

All you have to do is fill in the blank spinning headlines.

yapmanız gereken boş dönen başlıkları doldurmak.

With grammatically correct answers.

Dilbilgisi açısından doğru cevaplarla.

So yes, we look forward to your suggestions for that one.

Yani evet, bunun için önerilerinizi bekliyoruz.

I'm pretty good.

Oldukça iyiyim.

My legs are aching, Mr. Duncan.

Bacaklarım ağrıyor, Bay Duncan.

My legs are aching.

Bacaklarım ağrıyor.

By the way, I got the teacakes out. Oh.

Bu arada kekleri çıkardım. Ah.

For us to have a tea cake with some butter.

Biraz tereyağlı çay keki almamız için.

I can't remember the last time we had a tea cake.

En son ne zaman çaylı kek yediğimizi hatırlayamıyorum.

Well done.

Tebrikler. Bu canlı yayın bittikten sonra

So we will be having a cup of tea and a tea cake

bir fincan çay ve çay keki içeceğiz

after this live stream has finished.

. Bu

By the way, can I just tell you something?

arada, sana bir şey söyleyebilir miyim? Hafta içi

There is a new video being posted on my YouTube channel during the week.

YouTube kanalımda yeni bir video yayınlanıyor .

I am going to start putting content out again.

Tekrar içerik yayınlamaya başlayacağım.

It's been a very strange few days.

Çok garip birkaç gün oldu.

You might say.

diyebilirsin. Dürüst olmak gerekirse

It's been a very strange few weeks in my life, to be honest.

, hayatımda çok garip birkaç hafta oldu .

So things are slowly getting back to normal.

Yani her şey yavaş yavaş normale dönüyor.

So there will be a video lesson on during the week. And

Bu yüzden hafta boyunca bir video ders olacak. Ve

we are back next weekend, the

önümüzdeki hafta sonu,

final day of April, next Sunday.

Nisan ayının son günü, önümüzdeki Pazar geri dönüyoruz.

We've got suggestions already intelligent.

Zaten akıllı önerilerimiz var.

I will only be available for a limited time.

Sadece sınırlı bir süre için müsait olacağım.

Yeah, well done. I like it.

Evet, aferin. Beğendim.

So you only going to be available maybe to speak to on the phone or something like that

Yani sadece belki telefonda konuşmak için müsait olacaksınız ya da bunun gibi bir şey

to make says I will only be available for a night shift.

benim sadece gece vardiyasında müsait olacağımı söylemek için.

Yeah.

If you are trying to work out at work when you were going to be available,

Evet.

Müsait olacağınız bir zamanda işte spor yapmaya çalışıyorsanız,

you might say to your boss, I will only be available for a night shift.

patronunuza sadece gece vardiyasında müsait olacağım diyebilirsiniz.

Yes. So I mean to that.

Evet. Yani bunu kastediyorum.

So maybe you are telling someone when you are able to do something,

Yani belki de birisine ne zaman bir şeyler yapabileceğinizi, ne

when you are available, when you are free.

zaman müsait olduğunuzu, ne zaman özgür olduğunuzu söylüyorsunuz.

So if you are free or available,

Yani eğer özgürsen ya da müsaitsen,

that means you are there, you are able do something.

oradasın demektir, bir şeyler yapabilirsin.

Maybe another person asks you to do something.

Belki başka biri sizden bir şey yapmanızı ister.

I will only be something for something.

Sadece bir şey için bir şey olacağım.

Something Beatrice says.

Beatrice'in söylediği bir şey.

I will only be here for a short time. Yes.

Sadece kısa bir süreliğine burada olacağım. Evet.

Well done.

Tebrikler.

Yes, as will we All.

Evet, hepimiz gibi.

I will only be here for a couple

Sadece birkaç saatliğine burada olacağım

couple of hours.

.

You would have to have three letters.

Üç harfin olması gerekirdi.

But Very close.

Ama Çok yakın.

Alexandra.

Alexandra.

I would only be kind.

Sadece nazik olurdum.

You can always put few.

Her zaman birkaç tane koyabilirsiniz.

Yeah.

So instead of a couple, you can say a few hours.

Evet.

Yani bir çift yerine birkaç saat diyebilirsiniz.

I will only be here.

Sadece burada olacağım.

I will only be available for a few hours.

Sadece birkaç saat müsait olacağım.

Only be unavailable a short period.

Sadece kısa bir süre için kullanılamayacak.

Yes, the opposite of that.

Evet, bunun tam tersi.

So again, a very good sentence because you can put many different words in here

Yani yine çok iyi bir cümle çünkü buraya pek çok farklı kelime koyabilir

and still complete the sentence.

ve yine de cümleyi tamamlayabilirsiniz.

I will only be awake for a little while

Sadece kısa bir süre uyanık kalacağım

or I will only be asleep for a little while.

veya sadece kısa bir süre uyuyacağım.

Hmm. Inaki, thank you for that.

Hmm. Inaki, bunun için teşekkür ederim.

I will only be working for a short while, says Bella.

Sadece kısa bir süre çalışacağım, diyor Bella.

Yet that fits as well.

Yine de bu da uyuyor.

I will only be free for a little time, says Francesca.

Sadece kısa bir süreliğine boş olacağım, diyor Francesca.

Yeah, I will only be up for a vegan meal.

Evet, sadece vegan bir yemek için geleceğim.

Oh. Yes, that actually that.

Ah. Evet, aslında bu.

Can I just say that is pretty good because if you are up

Bunun oldukça iyi olduğunu söyleyebilir miyim çünkü

for something, it means you are.

bir şeye hazırsan, öylesin demektir.

You are willing to do it.

Bunu yapmaya isteklisin.

So I will only be up for a vegan meal.

Bu yüzden sadece vegan bir yemek için ayakta olacağım.

That means that particular meal will have to be vegetarian or vegan.

Bu, belirli bir yemeğin vejetaryen veya vegan olması gerektiği anlamına gelir.

No meat.

Et yok.

And is this true Stomach? Are you a vegan?

Ve bu gerçek Mide mi? vegan mısın Daha doğrusu

We find out something about you every day

her gün ya da her hafta hakkınızda bir şeyler öğreniyoruz

or every week, rather.

.

That should be very interesting in Paris.

Paris'te bu çok ilginç olmalı.

Uh, because I think the French like eating meat,

Uh, çünkü Fransızların et yemeyi sevdiklerini düşünüyorum,

especially certain types of meat.

özellikle de bazı et türlerini.

Should we will be able to get a vegan meal

if indeed Tomek is vegan

Tomek gerçekten vegan ise

and we reach for.

ve uzanıyorsak vegan bir yemek yiyebilecek miyiz?

I think.

Bence.

I will only be rich for many heirloom. Uh,

Sadece birçok miras için zengin olacağım.

not quite right there.

Pek doğru değil.

I will only be here for a short week.

Sadece kısa bir haftalığına burada olacağım.

Yeah, I need work for sure.

Evet, kesinlikle işe ihtiyacım var.

And maybe I be suitable. Yeah. Okay.

Ve belki uygun olurum. Evet. Tamam aşkım.

Didn't think so.

Öyle düşünmedim.

Tomek, you sound like a meat eater to me.

Tomek, bana et yiyici gibi geldin.

Yes, I think.

Evet, sanırım.

I think I get the feeling that Tomek likes his meat.

Sanırım Tomek'in etini sevdiği hissine kapılıyorum.

Likes his big steaks.

Büyük bifteklerini sever.

Yes, I would say yes. Porterhouse.

Evet, evet derdim. Porterhouse.

Anyway, I'm just joking.

Her neyse, sadece şaka yapıyorum.

We like to joke around.

Şaka yapmayı severiz.

What's your suggestion, Mr. Duncan?

Öneriniz nedir, Bay Duncan? Bir

Are we doing another one?

tane daha mı yapıyoruz?

We might be able to squeeze another one in.

Bir tane daha sıkıştırabiliriz.

Another quick one. N Yes. Okay. So

Hızlı bir tane daha. N Evet. Tamam aşkım. Böylece

he was

born May maybe temperament is anything to date a vegan alone.

Mayıs ayında doğdu, belki de mizaç, tek başına bir veganla çıkmak için her şeydir.

I will only be up for a no no.

Sadece bir hayır için hazır olacağım.

Forget that. Right. Carry on.

Unutmak. Sağ. Sürdürmek.

What was your suggestion and did anybody guess it?

Öneriniz neydi ve kimse tahmin etti mi?

My suggestion?

Benim önerim?

Yeah.

I will only be here for a short while.

Evet.

Kısa bir süreliğine burada olacağım.

I will only be here for a short while.

Kısa bir süreliğine burada olacağım.

You might say that that is actually true.

Bunun aslında doğru olduğunu söyleyebilirsiniz.

Because I will only be here for a short while.

Çünkü kısa bir süreliğine burada olacağım.

Because we will be going in around about 4 minutes.

Çünkü yaklaşık 4 dakika sonra gideceğiz. Bu

So we might not have time for another send to the page.

nedenle, sayfaya başka bir gönderim için zamanımız olmayabilir.

This was the closest.

Bu en yakınıydı.

I mean, you were all right in terms of a short time.

Demek istediğim, kısa sürede iyiydin.

They just says, But while it's the same thing, same thing.

Sadece derler ki, Ama aynı şey olsa da, aynı şey.

So lovely.

Çok sevimli.

I will only be away.

Sadece uzakta olacağım.

You might say I will only be away for a few minutes.

Sadece birkaç dakika uzakta olacağım diyebilirsiniz.

Or brief time. Yes, Christina.

Veya kısa süre. Evet Christina.

I will only be away for a few minutes.

Sadece birkaç dakikalığına uzakta olacağım.

Yeah, I will only be here for

Evet, sadece

a couple or for a short time.

bir çift için veya kısa bir süre için burada olacağım.

So there are many, many, many choices.

Yani çok, çok, çok seçenek var.

You can have.

Alabilirsin.

Only be remembered for a warm smile.

Sadece sıcak bir gülümsemeyle hatırlansın.

Yes, I know.

I know what intelligent is doing. Then is.

Evet biliyorum.

Zekinin ne yaptığını biliyorum. Daha sonra.

Yes, I will.

Evet yapacağım.

Somebody you might be pontificating about how people will remember you when you're gone.

Gittiğinizde insanların sizi nasıl hatırlayacağı konusunda ahkam kesiyor olabileceğiniz biri.

So I will only be remembered for a short while. Yes.

Bu yüzden sadece kısa bir süre için hatırlanacağım. Evet.

People soon forget.

İnsanlar çabuk unutur.

Yes. When you pass away from this mortal coil,

Evet. Bu fani sarmaldan göçüp gittiğinde

you might be remembered for a while, but I suppose time

bir süreliğine hatırlanabilirsin ama sanırım zamanla

those memories will fade away into the distance.

o anılar uzaklaşıp uzaklaşacak.

Available for an attendance bonus.

Katılım bonusu için kullanılabilir.

Not sure what that means to make.

Bunun ne anlama geldiğinden emin değilim.

Oh, maybe.

Ah, belki.

Maybe he wants a bonus

Belki

if he comes or attends something in Paris.

gelir ya da Paris'te bir şeye katılırsa ikramiye istiyor.

Maybe. Well, I don't think it's necessarily connected to Paris.

Belki. Paris'le bağlantılı olması gerektiğini düşünmüyorum.

I know. Yeah, but yes, it could be. It could be.

Biliyorum. Evet, ama evet, olabilir. Olabilir.

Who knows?

Kim bilir?

Anyway, Mr. Steve, you will be pleased to hear that.

Her neyse, Bay Steve, bunu duymaktan memnun kalacaksınız.

It's time to go. Oh, I've had enough today.

Gitme zamanı. Ah, bugün yeterince içtim.

I think it's aching and I'm very tired. Yes.

Sanırım ağrıyor ve çok yorgunum. Evet.

So I'm going to put the I'm going to put the kettle on

Bu yüzden çaydanlığı koyacağım

and make

ve

do some teacakes and then fall asleep in front of the television.

biraz kek yapacağım ve sonra televizyonun önünde uyuyacağım.

That sounds that sounds like a good.

Kulağa iyi gibi geliyor.

Lovely to be here to see you all. Are we going together?

Hepinizi görmek için burada olmak çok güzel. Birlikte mi gidiyoruz?

I'm not going to go off.

Ben gitmeyeceğim.

No, we will go together. Right.

Hayır, birlikte gideceğiz. Sağ.

I will be back next Sunday.

Gelecek Pazar döneceğim.

Mr. Steve will be here next Sunday.

Bay Steve gelecek Pazar burada olacak.

Aadi, I hope you've enjoyed it today.

Aadi, umarım bugün eğlenmişsindir.

If you have to tell your friends and join us again next week at 2 p.m.

Arkadaşlarına anlatmak ve haftaya saat 14:00'te tekrar bize katılmak zorundaysan.

UK time.

İngiltere saati.

That's it.

Next Sunday 2 p.m..

Bu kadar.

Gelecek Pazar öğleden sonra 2.

Oh I don't know what that was by the way.

Ah, bu arada onun ne olduğunu bilmiyorum. İşte

That's, that's tradition.

gelenek budur.

A tradition we have at the of every life. Yes.

Her hayatın başında sahip olduğumuz bir gelenek. Evet.

Every live stream. Mr. Steve has a little sneeze.

Her canlı yayın. Bay Steve biraz hapşırdı.

It's, it's a new tradition that we've just started.

Bu, yeni başladığımız yeni bir gelenek.

So there will be a new messenger in the week.

Yani hafta içinde yeni bir haberci olacak. Paris'teki buluşma için

See you next Sunday if you want to get in touch

iletişime geçmek isterseniz gelecek Pazar görüşmek üzere

about the meet up in Paris.

.

If you are interested in joining us.

Bize katılmakla ilgileniyorsanız. Şu

We do have quite a few people involved now.

anda dahil olan birkaç kişi var.

I don't know how we're going to manage this Lovely messages.

Bu Güzel mesajları nasıl yöneteceğimizi bilmiyorum .

People are put in here for thanking us for a livestream today.

İnsanlar bugün canlı yayın için bize teşekkür ettikleri için buraya konuluyor .

Take care. Bless you by everybody, By the teachers.

Dikkatli ol. Herkes sizi korusun, öğretmenler adına.

Thank you very much. Very kind of you. Yes.

Çok teşekkür ederim. Çok naziksiniz. Evet.

We are back next week.

Gelecek hafta geri döndük.

This is Mr. Duncan and. Mr. Steve.

Bu Bay Duncan ve. Bay Steve.

Saying thanks for watching.

İzlediğiniz için teşekkürler.

I hope you've enjoyed the past 2 hours.

Umarım son 2 saat hoşunuza gitmiştir.

I hope it's been lots of fun.

Umarım çok eğlenceli olmuştur.

See you next week.

Haftaya görüşürüz.

You can watch this again later on with captions as well.

Bunu daha sonra altyazılı olarak da tekrar izleyebilirsiniz. Bana e-posta göndermek

Keep in touch if you want to email me.

isterseniz iletişimde kalın.

You can if you want to leave a comment under this video,

Bu videonun altına yorum bırakmak isterseniz

you can please like and also subscribe.

beğenip abone olabilirsiniz.

And of course, until the next time we meet, you know what's coming next.

Ve tabii ki, bir dahaki görüşmemize kadar, sonra ne olacağını biliyorsun.

Yes, you do.

Evet yaparsın.

Are you ready? I’m ready...

Hazır mısın? Ben hazırım...

ta ta for now

şimdilik ta ta