Hi everybody !

So. Hello, everyone.

Bu yüzden. Herkese merhaba.

Welcome.

Hoş geldin.

Here we are.

Buradayız.

For those wondering what the heck is going on, Mr.

Ne haltlar döndüğünü merak edenler için, Bay

Duncan, we don't know what is going on.

Duncan, neler olup bittiğini bilmiyoruz.

What is happening?

Ne oluyor?

Normally there is a full English,

Normalde tam bir ingilizce var,

or should I say an English addict live stream.

yoksa bir ingilizce bağımlısı canlı yayın mı demeliyim.

But things are slightly different today because.

Ama bugün işler biraz farklı çünkü.

Well, let's just say I'm making some changes.

Pekala, bazı değişiklikler yapıyorum diyelim.

But enough of that.

Ama bu kadar yeter.

Look outside.

Dışarı bak.

It is an absolutely glorious day.

Bu kesinlikle şanlı bir gün.

The only problem is it's quite cold.

Tek sorun, oldukça soğuk.

It is chilly outside.

Dışarısı soğuk.

So that what you can see at the moment

Yani şu anda görebildiğiniz şey şu

is the weather at the moment here in the UK, in England.

anda Birleşik Krallık'ta, İngiltere'de hava durumu.

In fact, I hope you are okay and having a good day.

Aslında, umarım iyisindir ve iyi bir gün geçiriyorsundur.

But where am I?

Ama ben neredeyim?

Mr. Duncan, we can't see you.

Bay Duncan, sizi göremiyoruz.

Please show yourself. Okay, then.

Kendini göster lütfen. Tamam o zaman.

If you insist.

Eğer ısrar ediyorsan.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr.

Duncan in England.

Ben

İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today?

Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay?

?

I hope so.

Umarım.

Are you having a chaotic day like me?

Benim gibi kaotik bir gün mü geçiriyorsun?

Well, yes, maybe.

Evet, belki.

Quite likely.

Büyük olasılıkla. Çatı katımdaki

For those wondering where my English attic

İngilizce

live stream is, well, it isn't going to be on today.

canlı yayınımın nerede olduğunu merak edenler için, bugün yayınlanmayacak.

And there is a reason for that.

Ve bunun bir nedeni var.

We're making some technical changes, some big changes.

Bazı teknik değişiklikler yapıyoruz, bazı büyük değişiklikler.

In fact, I've been really busy over the past few days.

Aslında, son birkaç gündür gerçekten meşguldüm.

Doing all sorts of things, technical and helping me.

Her türlü şeyi yapmak, teknik ve bana yardım etmek.

Here he is.

İşte burada.

Of course, we have Mr.

Elbette Bay

Steve as well.

Steve'imiz de var. İşte

There he is. Hello, Mr. Duncan.

burada. Merhaba, Bay Duncan.

Hello. Hello.

Merhaba. Merhaba.

Lovely viewers across the world, Steve.

Dünyanın dört bir yanından sevimli izleyiciler, Steve.

What is going on here?

Burada neler oluyor?

Well, Mr.

Bay

Duncan, this there's bits of computer all over the living room floor. Yes.

Duncan, oturma odasının her yerinde bilgisayar parçaları var. Evet.

This is a clue to what is happening at the moment.

Bu, şu anda neler olduğuna dair bir ipucu.

Everywhere.

Her yer.

Everywhere you step, Mr.

Bay Duncan, adım attığınız her yerde

Duncan, there are bits of computers, fancy circuit boards.

bilgisayar parçaları, şık devre kartları var. Az

I got entangled in these wires

that you just left lying around.

önce ortalıkta bıraktığın bu kablolara dolandım.

We didn't get to bed last night until nearly 2:00.

Dün gece neredeyse 2:00'ye kadar yatamadık.

In the morning.

Sabah.

I was up almost all night.

Neredeyse bütün gece ayaktaydım.

Now, what I'm doing at the moment, I've decided to become very clever

Şimdi, şu anda yaptığım şey, çok zeki olmaya karar verdim

and I'm trying to build

ve

my own computer, a brand new computer,

using some parts of my previous computer, but also some new parts as well.

önceki bilgisayarımın bazı bölümlerini ve ayrıca bazı yeni parçalarını kullanarak kendi bilgisayarımı, yepyeni bir bilgisayar yapmaya çalışıyorum. .

So that is what I'm doing at the moment.

Yani şu anda yaptığım şey bu.

And yes,

Ve evet,

we are here alive, but this is not normal.

burada yaşıyoruz ama bu normal değil.

This is not our usual thing. What have you got there?

Bu bizim alıştığımız bir şey değil. Orada neyin var?

I don't know what that is.

Bunun ne olduğunu bilmiyorum.

Mr. Duncan, I nearly stepped on it.

Bay Duncan, neredeyse üzerine basıyordum. İşte

So this is it.

You see, this is part of my old computer.

bu kadar.

Görüyorsunuz, bu benim eski bilgisayarımın bir parçası.

So this is a part that I'm not re-using.

Yani bu, tekrar kullanmayacağım bir parça.

But there are some parts that I am using.

Ama kullandığım parçalar var.

For example, this fan, a very useful piece of equipment

Örneğin, bu fan,

for keeping everything nice and cool you see?

her şeyi güzel ve serin tutmak için çok kullanışlı bir ekipman görüyor musunuz?

Do you want to show people what our living room floor looks like?

İnsanlara oturma odamızın zemininin nasıl göründüğünü göstermek ister misiniz ? Size

So to give you an idea, look,

bir fikir vermesi için bakın,

look on the floor, and you can see what has been going on.

yere bakın ve neler döndüğünü görebilirsiniz. İşte

There it is. There is.

burada. Orada.

There is the chaos.

Kaos var.

This is the scene of the crime.

Burası suç mahalli.

And you can see exactly what has been going on.

Ve tam olarak neler olduğunu görebilirsiniz.

So that's the reason why we are here in the living room

İşte bu yüzden stüdyoda değil de oturma odasındayız

and not in the studio, because there isn't a studio at the moment.

çünkü şu anda bir stüdyo yok.

I'm building a new computer.

Yeni bir bilgisayar topluyorum.

Here are some parts.

İşte bazı parçalar.

I don't need this.

Buna ihtiyacım yok.

I do need this and on the floor,

Buna gerçekten ihtiyacım var ve yerde kullanabileceğim ve kullanmayabileceğim

you can see there are lots of bits and pieces as well

pek çok parça ve parça olduğunu görebilirsiniz

that I might use and I might not use.

.

I'm not sure at the moment.

Şu anda emin değilim.

And of course, what you are trying to do, Mr.

Ve elbette, dün yapmaya çalıştığınız şey, Bay

Duncan, yesterday was to re build or build this new computer.

Duncan, bu yeni bilgisayarı yeniden inşa etmekti.

Unfortunately, however,

Ancak ne yazık

although at 1:00 this morning,

ki, bu sabah saat 1:00'de

you put the switch on and it worked, it works worked.

anahtarı açtınız ve çalıştı, işe yaradı.

But there are a few teething problems, so it's been unable Mr.

Ancak birkaç diş çıkarma sorunu var, bu yüzden mümkün değil Bay

Duncan has been unable to connect up to all the usual monitors

Duncan tüm olağan monitörlere

and all his usual studio equipment and the cameras and everything, because you just haven't had time. Yes.

ve tüm olağan stüdyo ekipmanlarına, kameralara ve her şeye bağlanamadı, çünkü sizin zamanınız olmadı. Evet.

Well, to do that, you know what happens whenever you deal

Peki, bunu yapmak için, teknolojiyle uğraştığınızda ne olduğunu bilirsiniz

with technology, things never go the way they should.

, işler asla olması gerektiği gibi gitmez.

They never go the way you want them to.

Asla senin istediğin gibi gitmezler.

And that's what's happening at the moment.

Ve şu anda olan da bu.

So even though I finished my new computer, I've almost built it.

Bu yüzden, yeni bilgisayarımı bitirmeme rağmen, neredeyse inşa ettim.

It's almost complete.

Neredeyse tamamlandı.

But but of course, there are some slight problems.

Ama tabii ki, bazı küçük sorunlar var.

We normally refer to these as teething problems.

Normalde bunlara diş çıkarma problemleri diyoruz.

So at the moment we have some teething problems with my new computer

Yani şu anda yeni bilgisayarımda bazı diş çıkarma sorunlarımız var

but our thing to do with our teeth, the thing is I built it myself.

ama bizim dişlerimizle ilgili olan şey, onu kendim yaptım.

I can't believe it.

inanamıyorum

I bought some parts and, and over the past

Bazı parçalar satın aldım ve son

couple of days I've been busy building it

birkaç gündür onu inşa etmekle meşguldüm

and I've actually almost 99%

ve aslında

completed the new computer.

yeni bilgisayarı neredeyse %99 oranında tamamladım.

So today we are just using the little mobile phone.

Yani bugün sadece küçük cep telefonunu kullanıyoruz.

So that is why the image is not as good

Bu yüzden görüntü o kadar iyi değil

and we can't really see very much of the live chat either at the moment

ve şu anda canlı sohbetin çoğunu gerçekten göremiyoruz

because it's, it sort of comes and goes on the live stream.

çünkü bu, bir şekilde canlı yayına giriyor ve devam ediyor.

We haven't got quite the same view and I haven't got Mr.

Tam olarak aynı görüşe sahip değiliz ve Bay

Duncan's lovely big monitors

Duncan'ın sevimli büyük monitörlerine sahip değilim

but we're still here.

ama hala buradayız.

We are here if only for a brief few moments.

Kısa bir an için de olsa buradayız.

Yes. Outside, the weather is gorgeous.

Evet. Dışarıda hava çok güzel.

We were going to go outside, but unfortunately it's quite cold.

Dışarı çıkacaktık ama maalesef hava oldukça soğuk.

Even though it looks lovely outside, it is actually quite cold.

Dışarısı güzel görünse de aslında oldukça soğuk. Size

Let me just show you

sadece

so there it is, the view outside.

orada, dışarıdaki manzarayı göstereyim.

If I zoom in, you can see, ooh, look at that.

Yakınlaştırırsam, görebilirsin, ooh, şuna bak.

You can see the daffodils in the garden.

Nergisleri bahçede görebilirsiniz.

So everything looking rather nice outside.

Yani her şey dışarıda oldukça güzel görünüyor.

It is a sunny day, but not warm.

Güneşli bir gün ama sıcak değil.

We don't have much warm.

Çok fazla ısınmamız yok.

What a beautiful looking lawn.

Ne güzel görünüyor çim.

Mr. Steve yesterday went outside

Bay Steve dün dışarı çıktı

and he cut the lawn for the first time for the first time this year.

ve bu yıl ilk kez çimleri biçti.

It was very long, so I had to get out my mother.

Çok uzun sürdü, bu yüzden annemi çıkarmak zorunda kaldım.

Did somebody say that Sergio was on?

Biri Sergio'nun oynadığını mı söyledi?

I thought I saw somebody say that.

Bunu söyleyen birini gördüğümü sandım.

Sergio was on.

Sergio açıktı.

Is this correct?

Bu doğru mu?

I don't know.

Well, we'd like to know.

Bilmiyorum.

Bilmek isteriz.

Well, the thing is, we can't see all the live chat, so if that is true,

Mesele şu ki, canlı sohbetin tamamını göremiyoruz, bu yüzden bu doğruysa

please say hi and reveal yourself or somebody let us know.

lütfen merhaba deyin ve kendinizi gösterin ya da biri bize haber versin.

Okay.

Tamam aşkım.

But I can see that Pedro's here.

Ama Pedro'nun burada olduğunu görebiliyorum.

Pedro Belmont.

Pedro Belmont.

That's Pedro.

Bu Pedro.

Belmont, and see that Luis is here as well.

Belmont ve Luis'in de burada olduğunu gör.

I can see that Tomic is here, the task is here,

Tomic'in burada olduğunu görebiliyorum, görev burada

but it's going to be difficult for us to read the live chat

ama canlı sohbeti okumak bizim için zor olacak

because on the on the phone that Mr.

çünkü Bay

Duncan is using today, yes, we can see the lives.

Duncan'ın bugün kullandığı telefonda evet, canları görebiliyoruz.

It just comes up very briefly and then disappears.

Sadece çok kısa bir süre ortaya çıkıyor ve sonra kayboluyor.

You can, you could almost tell that there is chaos taking place here.

Yapabilirsin, neredeyse burada bir kaos olduğunu söyleyebilirsin.

We you can tell that we're not right at the moment.

Şu anda haklı olmadığımızı söyleyebiliriz.

Steve seems a little different and I, I definitely feel different, but I'm on the wrong side for a start.

Steve biraz farklı görünüyor ve ben kesinlikle farklı hissediyorum ama başlangıç ​​için yanlış taraftayım.

Oh yes, of course.

Evet, elbette.

I'm usually to the other side of you, to the right of you.

Ben genellikle senin diğer tarafındayım, senin sağında.

I left of you.

senden ayrıldım

I felt something was wrong with right.

Doğruyla yanlış bir şey olduğunu hissettim.

Let's correct that. That's not better.

Bunu düzeltelim. Bu daha iyi değil.

Is that better, Steve? Yes.

Böylesi daha mı iyi, Steve? Evet.

Oh, I knew there was something wrong.

Ah, ters giden bir şeyler olduğunu biliyordum. Kendimi

I didn't feel right. The other side of you must think

iyi hissetmiyordum. Karşı tarafın da öyle düşünüyor olmalı

so. Now, we've swapped

. Şimdi yer değiştirdik

places, but yes, we are alive and only for a short time.

ama evet, hayattayız ve sadece kısa bir süre için. Şimdi dediğim gibi

I have to go back into that room behind me, as I call it now.

arkamdaki odaya geri dönmeliyim .

I call it the torture room because every time I step in there,

Oraya işkence odası diyorum çünkü oraya her adım attığımda

there is a new horror for me to to sort out.

çözmem gereken yeni bir korku çıkıyor.

Hello to Hannah.

Hannah'ya merhaba.

Hello, Black Eagle.

Merhaba, Kara Kartal.

I think we have lots of our regular focus areas by.

Bence düzenli olarak odaklandığımız birçok alan var.

Hello, Olga.

Merhaba Olga.

Yes, I'll keep saying this,

Evet, bunu söylemeye devam edeceğim

but we can't see the livestream comes up extremely quickly.

ama canlı yayının çok hızlı geldiğini göremiyoruz.

Only two or three peoples,

Sadece iki veya üç kişi

what they've put are we can go backwards.

koydukları şey, geriye gidebileceğimizdir.

Yeah, right. Okay.

Evet, doğru. Tamam aşkım.

This is something we could normally do that.

Bu normalde yapabileceğimiz bir şeydi.

You control that? Yes.

Bunu kontrol ediyor musun? Evet.

So, yes, Mr.

Duncan, all day yesterday practically was put.

Yani, evet, Bay

Duncan, dün bütün gün fiilen geçti.

I don't know how he did it to be honest with you, I still don't know how.

Sana karşı dürüst olmak gerekirse bunu nasıl yaptığını bilmiyorum, hala nasıl olduğunu bilmiyorum.

I didn't know how he did it.

Nasıl yaptığını bilmiyordum.

The room was full of all these circuit boards, and somehow Mr.

Oda tüm bu devre kartlarıyla doluydu ve Bay Duncan bir şekilde

Duncan managed to put it all together.

hepsini bir araya getirmeyi başardı.

I've built very clever.

Çok zekice inşa ettim.

You know, I, I, I can't tell you how proud I feel for myself.

Biliyor musun, ben, ben, kendimle ne kadar gurur duyduğumu sana anlatamam.

I feel quite proud that I've managed to do this.

Bunu başardığım için oldukça gururluyum.

I've built a computer.

Bir bilgisayar kurdum.

We've got to be careful that Mr.

Bay

Duncan's head doesn't get bigger and bigger.

Duncan'ın kafasının gitgide büyümemesine dikkat etmeliyiz. Onun başarısıyla

You say that's become so boastful about his achievement.

övündüğünü söylüyorsun .

You say that every time I do something, it isn't.

Ne zaman bir şey yapsam öyle olmadığını söylüyorsun.

Very often I achieve anything.

Çoğu zaman bir şey elde ederim.

Pedro wants to see my bedroom

Pedro yatak odamı görmek istiyor,

you can see it, Pedro.

görebilirsin, Pedro.

As long as you're in it, there is the only thing you're going to see today is our beautiful faces.

İçinde olduğun sürece, bugün göreceğin tek şey bizim güzel yüzlerimiz olacak.

And then.

Ve daha sonra.

Then there will be nothing else, because we will go.

O zaman başka bir şey olmayacak çünkü gideceğiz.

So I've been all morning.

Bütün sabah öyleydim.

I've been in the studio sorting out this computer this new computer.

Bu bilgisayarı bu yeni bilgisayarı çözmek için stüdyoda bulundum.

Computer?

Bilgisayar?

Did you say computer? Computer, computer?

Bilgisayar mı dediniz? Bilgisayar, bilgisayar?

Did someone say computer?

Biri bilgisayar mı dedi?

It would appear that this short

Görünüşe göre bu kısa

chat will turn into a two hour live stream.

sohbet iki saatlik bir canlı yayına dönüşecek.

Well, you know what happens when we are alive?

Peki, biz hayattayken ne olur biliyor musun?

When we start talking, we can't we can't be quiet for a moment.

Konuşmaya başladığımızda bir an susamayız.

Oh, I think my laugh is so loud.

Oh, sanırım gülüşüm çok gürültülü.

Then somebody said that it that it Partridge Yes.

Sonra birisi Partridge olduğunu söyledi Evet.

Well, with my powerful voice, I need to project manager.

Peki, güçlü sesimle, proje yöneticisine ihtiyacım var.

Thank you, Mr. Duncan.

Teşekkürler, Bay Duncan.

We're not new cats here as well.

Biz de burada yeni kediler değiliz.

Hello, sir.

Merhaba efendim.

As is Alex Alexandra.

Alex Alexandra gibi.

Hello, Alessandra. Sorry.

Merhaba Alessandra. Üzgünüm.

And also we have Willie.

Bir de Willie'miz var.

Now, you both are on the right or in the right position.

Şimdi, ikiniz de doğru taraftasınız ya da doğru pozisyondasınız.

Yes, yes. There you go. So I'm here.

Evet evet. İşte gidiyorsun. Bu yüzden ben burdayım.

Yes. And Mr. Steve is there. How's it going?

Evet. Ve Bay Steve orada. Nasıl gidiyor?

We are now the right way round.

Artık doğru yoldayız.

I love it when Mr.

Bay

Steve uses his great big fingers, right?

Steve'in büyük parmaklarını kullanmasına bayılıyorum, değil mi?

Has a double meaning. Yes.

Çift anlamı vardır. Evet.

Yes, that's right. Yes, to be correct.

Evet bu doğru. Evet, doğru olmak için.

And also your position in relation to another person.

Ve ayrıca başka bir kişiye göre konumunuz.

So one person will be on your left.

Yani bir kişi solunuzda olacak.

For example, Mr.

Örneğin, Bay

Steve is on my left and I am on Mr.

Steve solumda ve ben Bay

Steve's right.

Steve'in sağındayım.

And of course you can be correct. You can be.

Ve elbette haklı olabilirsiniz. Olabilirsin.

You can be right.

haklı olabilirsin

What do you ask?

Funny

Ne soruyorsun?

Komik

cause I'm a physician.

çünkü ben bir doktorum.

Oh, yeah. And there is. Yes.

Ah evet. Ve orada. Evet.

Says I look like I've got a crown above my head.

Başımın üzerinde bir taç varmış gibi göründüğümü söylüyor.

You look like the Statue of Liberty.

Özgürlük Anıtı gibi görünüyorsun.

There we go.

Oraya gidiyoruz.

So. So there is Mr. Steve doing.

Bu yüzden. Demek Bay Steve yapıyor.

That's what it looks like. Yes.

Öyle görünüyor. Evet.

And if I'm here, I look very regal.

Ve eğer buradaysam, çok asil görünüyorum.

You look like.

Gibi görünüyorsun.

Yes, you look like the Statue of Liberty.

Evet, Özgürlük Heykeli'ne benziyorsun.

I strange.

ben garip

I didn't realise I was standing in that position.

O pozisyonda durduğumu fark etmemiştim.

Yes, I straight like it looks like Mr.

Evet, Bay

Steve is wearing a crown.

Steve bir taç takıyor gibi görünüyor.

My subject's beneath me.

Konu benim altımda.

Okay. Me.

Tamam aşkım. Ben.

Okay, calm down, Steve.

Tamam, sakin ol, Steve.

We can tell that Mr.

Bay

Steve's being in the garden, and he's had some fresh air because he's very excited.

Steve'in bahçede olduğunu ve çok heyecanlı olduğu için biraz temiz hava aldığını söyleyebiliriz.

I haven't been outside at all today.

Bugün hiç dışarı çıkmadım.

I haven't had a chance to sample a beautiful weather, unfortunately, because,

Güzel bir havayı tatma şansım maalesef olmadı çünkü

as I have, I mentioned my computer today.

bugün de dediğim gibi bilgisayarımdan bahsetmiştim.

A big head. Mr. Duncan no.

Bir büyük kafa. Bay Duncan hayır.

Well, I wasn't showing off.

Gösteriş yapmıyordum.

Your head will swell with pride. Yes. Okay.

Başın gururla şişecek. Evet. Tamam aşkım.

Stop attacking me.

Bana saldırmayı bırak.

It isn't very often I achieve anything in my in my small worthless life.

Küçük değersiz hayatımda çok sık bir şey elde etmem.

Just crown.

I like.

Sadece taç.

Severim.

This is quite good, isn't it? Yes, it looks great.

Bu oldukça iyi, değil mi? Evet, harika görünüyor.

If I've been, I need to wear some kind of gown to ermine and fur.

Olsaydım, ermin ve kürk için bir tür elbise giymem gerekir.

Yes, you look on my neck.

Evet, boynuma bakıyorsun.

You actually look like you looked like Hellraiser.

Aslında Hellraiser gibi görünüyorsun.

Mr. Duncan, did you see the photograph that I sent um.

Bay Duncan, gönderdiğim fotoğrafı gördünüz mü?

Probably not at the moment,

Muhtemelen şu anda değil,

because I'm not checking my email or anything because, well,

çünkü e-postamı falan kontrol etmiyorum çünkü

I've only just got my computer, my new computer that I built myself.

bilgisayarımı daha yeni aldım, kendi yaptığım yeni bilgisayarım.

We're not going to hear the last of this.

Bunun sonunu duymayacağız.

No, but that's a phrase that people use and not going to hear the last.

Hayır, ama bu insanların kullandığı ve sonuncusunu duymayacakları bir cümle.

So this it means that somebody is going to keep talking on and on and on, and Mr.

Yani bu, birisinin durmadan konuşmaya devam edeceği ve Bay

Jenkins is going to talk on and on and on about his computer.

Jenkins'in bilgisayarı hakkında durmadan konuşacağı anlamına geliyor.

I don't know I'm I'm not boasting.

Bilmiyorum övünmüyorum.

It's just that I don't achieve anything very often in my life.

Sadece hayatımda çok sık bir şey başaramıyorum.

I think the last thing I achieved

Sanırım başardığım son şey, İzciler'deyken

was I think I got a badge

bir rozet aldığımı düşünüyorum

when I was in the Boy Scouts, and that was the last time I achieved anything.

ve bu, en son bir şey başardığım zamandı.

So so I take this as a big success.

O yüzden bunu büyük bir başarı olarak görüyorum.

The crown is getting bigger. Hello.

Taç büyüyor. Merhaba.

Oh, yes, hello, Tomic.

Ah, evet, merhaba Tomic.

Hello, Beatrice.

Merhaba, Beatrice.

I'm sorry that this live the back I go the more.

Üzgünüm, bu yaşadığım için daha çok geri gidiyorum.

Yeah, let me just.

Evet, izin ver.

Let me just talk.

Bırak konuşayım.

Steve, it's not your show.

Steve, bu senin şovun değil.

It's mine. It's my show.

Bu benim. Bu benim şovum.

Please remember that.

Lütfen bunu hatırla.

If you are wondering what is going on, don't worry.

Neler olduğunu merak ediyorsanız merak etmeyin.

It's okay.

Sorun değil.

You haven't had a stroke.

Felç geçirmedin.

But we are here live.

Ama canlı yayındayız.

But we don't have the studio today.

Ama bugün stüdyomuz yok. Her

Although we do have Mr.

ne kadar

Steve, who looks like the sun God at the moment for some reason.

şu anda bir nedenden dolayı güneş tanrısı gibi görünen Bay Steve'e sahip olsak da.

Okay, Steve, we get the message. Egyptian sun God.

Tamam, Steve, mesajı aldık. Mısır güneş tanrısı.

Okay, if you're really flogging a dead horse, there is something different.

Tamam, gerçekten ölü bir atı kırbaçlıyorsan, farklı bir şey var.

And I certainly, as you should be, wearing computer chips

Ve kesinlikle, senin de olman gerektiği gibi, kulaklarından sarkan bilgisayar çipleri takıyorum,

dangling from your ears

we've got quite a few spare parts.

epeyce yedek parçamız var.

I think Mr. Duncan's is going to make me

Sanırım Bay Duncan'ınki, arta kalan

a computer out of all the spare parts that are left over.

tüm yedek parçalardan bana bir bilgisayar yapacak .

I think what I'm going to do, I'm going I'm going to put some of the spare spare parts in Mr.

Ne yapacağımı düşünüyorum, gidip yedek parçalardan bir kısmını Steve Bey'in kafasına takacağım

Steve's head.

.

I need a bit of extra memory.

Biraz fazladan belleğe ihtiyacım var.

He needs a little bit more ram and

Biraz daha koça ihtiyacı var ve

I think journos, you know,

bence dergiler, bilirsin,

might be able to help me out in that direction.

bu yönde bana yardım edebilir.

Well, what do you mean by that?

Bununla ne demek istiyorsun?

Well, I've got to say it exactly how you're being are you being disgusting and rude?

Peki, tam olarak nasıl olduğunu söylemeliyim, iğrenç ve kaba mı davranıyorsun?

Well, Pedro said earlier he wants to see my bedroom, you know,

Pedro daha önce yatak odamı görmek istediğini söyledi, bilirsin,

so maybe I can you know, you seem obsessed.

belki bilirim, takıntılı görünüyorsun.

You seem obsessed with these

Bu durumlara takıntılı görünüyorsun

situations.

.

I don't know, almost anything about Mr.

Bilmiyorum, Bay Steve hakkında neredeyse hiçbir şey yok

Steve, but I'm glad to see him here today.

ama bugün onu burada gördüğüme sevindim.

Thank you very much.

Well, all I can say all I can say is you are the lucky one.

Çok teşekkür ederim.

Pekala, söyleyebileceğim tek şey, şanslı olanın sen olduğun.

You know nothing about Mr.

Bay Steve hakkında hiçbir şey bilmiyorsun,

Steve you are very lucky.

çok şanslısın.

Few dollars since Tomic.

Tomic'ten beri birkaç dolar.

Really?

Okay, then you rescued us on the job done

Gerçekten mi?

Tamam o zaman işimizi bitirdin bizi kurtardın

yes. It's going well without any computer.

evet. Herhangi bir bilgisayar olmadan iyi gidiyor.

Well, exactly.

Kesinlikle. Yeni bilgisayar parçalarına

We don't need to spend thousands on new computers parts,

binlerce harcamamıza gerek yok ,

so we haven't spent thousands.

bu yüzden binlerce harcamadık.

Steve, stop saying these things.

Steve, böyle şeyler söylemeyi bırak.

We got all the parts we did.

Yaptığımız tüm bölümleri aldık.

So we didn't spend thousands.

Yani binlerce harcamadık.

We got all the parts from the local charity shop.

Tüm parçaları yerel yardım dükkanından aldık.

No, we didn't do that either.

Hayır, onu da yapmadık.

But we didn't spend thousands.

Ama binlerce harcamadık.

I'm joking, people.

Şaka yapıyorum millet.

No, I'm joking. No, but

Şaka yapmıyorum. Hayır, ama

we live in times where everything is taken, literally.

kelimenin tam anlamıyla her şeyin alındığı zamanlarda yaşıyoruz.

Mr. Duncan and Mr.

Bay Duncan ve Bay

Steve, let's go and give us a room tour.

Steve, hadi gidip bize bir oda turu yapalım.

We will not be doing that.

Bunu yapmayacağız.

Well, we had one request for the bedroom.

Yatak odası için bir isteğimiz vardı.

Yes, you've just literally said that

Evet, kelimenin tam anlamıyla

we are going nowhere else.

başka hiçbir yere gitmediğimizi söylediniz.

This is the only view you are having today.

Bugün sahip olduğunuz tek manzara bu.

This and also outside as well.

Bu ve ayrıca dışarıda.

But nothing else looks lovely out there.

Ama orada başka hiçbir şey güzel görünmüyor.

Mr. Duncan, are we going to go for a walk later?

Bay Duncan, daha sonra yürüyüşe çıkacak mıyız?

We're going to have a deal.

Bir anlaşma yapacağız.

You show us your house and everywhere that we might show you.

Bize evinizi ve size gösterebileceğimiz her yeri gösterirsiniz .

Oh, yes, I see pictures of you.

Oh, evet, fotoğraflarını görüyorum. Listeye girdiğinizde kimliklerinizi doğrulamak için

We want email addresses, all sorts of things,

e-posta adresleri, her türlü şey istiyoruz

you know, to verify your identities when you come on the list.

.

You don't need the computer.

Bilgisayara ihtiyacınız yok.

Mr. Duncan, your mobile phone does the job perfectly well.

Bay Duncan, cep telefonunuz bu işi çok iyi yapıyor.

It is a good question.

Güzel bir soru.

Well, it does when it works.

Eh, işe yaradığında öyle.

Roser says.

Roser diyor.

Is the rabbit in the garden?

Tavşan bahçede mi?

Well, yes, it is.

Evet, öyle.

And in fact, I scared the rabbit yesterday

Aslında dün tavşanı korkuttum

because when I started up the lawnmower,

çünkü çim biçme makinesini çalıştırdığımda gürültüden kaçmak için bu

I've never seen anything run so fast

kadar hızlı koşan bir şey görmemiştim

trying to escape the noise.

.

And obviously it wasn't used to people walking around outside, you know,

Ve belli ki insanların dışarıda dolaşmasına alışkın değildi,

because it's had the garden to itself all winter.

çünkü bütün kış bahçeyi kendine ayırdı.

And but now I've disturbed it, so we haven't seen it.

Ve şimdi onu rahatsız ettim, bu yüzden onu görmedik.

Have we seen it today? Yes, it was there this morning.

Bugün gördük mü? Evet, bu sabah oradaydı.

Right. Okay.

It was there this morning.

Sağ. Tamam aşkım. Bu

sabah oradaydı.

It was it was on the grass munching

Çimlerin üzerindeydi ve

and chewing on the grass. Yes.

çimleri çiğniyor ve çiğniyordu. Evet.

The rabbit is still around and it's nice to see it back.

Tavşan hala ortalıkta ve onu tekrar görmek güzel.

Very nice.

Çok güzel.

Okay, Mr.

Tamam, Bay

Steve, I'm going to change the position.

Steve, pozisyonu değiştireceğim.

Here you go. I'm going to move now. Now.

Hadi bakalım. Şimdi taşınacağım. Şimdi.

So you have to move now, Steve.

O yüzden şimdi hareket etmelisin, Steve.

Oh, I like the sun. God, Mr.

Ah, güneşi severim. Tanrım, Bay

Dean, I'm sorry.

It's spoilsport as best spoilsport I'm not a spoilsport.

Dean, üzgünüm.

Ben bir oyunbozan değilim. Orada gördüğüm

He says he doesn't like the attention that I'm getting there.

ilgiden hoşlanmadığını söylüyor . Sence

Do you think that anything I have noticed is.

fark ettiğim bir şey var mı?

Steve, this is the real height of Steve

Steve, bu Steve'in gerçek boyu

have you noticed

Steve is actually at his normal height to the garden?

Steve'in aslında bahçeye göre normal boyunda olduğunu fark ettin mi?

Oh, Mr.

Oh, Bay

Duncan, because I'm much taller than Steve.

Duncan, çünkü ben Steve'den çok daha uzunum.

Only a couple of inches.

Sadece birkaç santim.

Oh, you know what they say a couple of inches

Oh, ne derler bilirsin, birkaç santim

can make all the difference on size.

bedende büyük fark yaratabilir.

Isn't everything Mr.

Her şey Bay

Duncan, even though you have got a huge computer, I've got a big wall.

Duncan değil mi, sizin kocaman bir bilgisayarınız olmasına rağmen, benim de büyük bir duvarım var.

You ought to see the size of his case.

Davasının büyüklüğünü görmelisin.

It's a big and it's a big it's a very big case.

Bu büyük ve bu büyük, çok büyük bir dava.

Itanium finish.

Itanyum kaplama.

It's made by a company called Fractal Design.

Fractal Design adlı bir şirket tarafından yapılmıştır.

Have a look on the Internet for Fractal Design.

Fraktal Tasarım için internete bir göz atın.

Computer cases.

Bilgisayar kasaları.

And they do a computer case that is huge.

Ve çok büyük bir bilgisayar kasası yapıyorlar.

You can live inside it.

İçinde yaşayabilirsin.

I think people will be that bothered

Bence insanlar bu kadar rahatsız olacak

Have we got any computer nerds watching you?

Sizi izleyen bilgisayar meraklıları var mı?

Don't call you don't call them nerds.

Onlara inek deme.

But, you know,

Ama, bilirsin,

computer expert I'm saying it in a in a in a nice way. Yes.

bilgisayar uzmanı, bunu hoş bir şekilde söylüyorum. Evet.

Computer expert.

Bilgisayar uzmanı.

So I am now a computer expert.

Yani artık bir bilgisayar uzmanıyım.

Oh, I almost can't get on the screen. Mr.

Oh, neredeyse ekrana çıkamıyorum. Bay

Duncan, your head's so big.

Duncan, kafanız çok büyük.

I want to go outside and tell everyone I want to tell all my neighbours that I've just built

Dışarı çıkıp herkese tüm komşularıma

my first ever computer on my own.

ilk bilgisayarımı kendi başıma yaptığımı söylemek istiyorum.

Right. Go on, Steve.

Sağ. Devam et Steve.

Use your big put your big fingers on the screen and say, well, Mr.

Büyük parmaklarınızı ekrana koyun ve pekala, Bay

Duncan.

Duncan deyin.

Yes, 100, $100 and you dob under Debbie.

Evet, 100, 100 dolar ve Debbie'nin altında dolaşırsın.

Yes. Well, Mr.

Duncan was contemplating

Evet. Bay

Duncan

setting up a little sideline business,

küçük bir ek iş kurmayı düşünüyordu,

building computers for him, so I might have to do that.

onun için bilgisayar yapmak, yani bunu benim yapmam gerekebilir.

The only trouble is you got to be careful setting yourself up in business.

Tek sorun, kendinizi iş dünyasına kurarken dikkatli olmanız gerektiğidir.

You know, if something goes wrong, you've got I have got liabilities I've just spent all my money on this.

Bilirsiniz, eğer bir şeyler ters giderse, benim yükümlülüklerim var, tüm paramı buna harcadım.

I have no good, no money, no sausage fingers.

İyim yok, param yok, sosis parmağım yok.

Yes, Mr. Steve has sausage things. Thank you.

Evet, Bay Steve'in sosisli şeyleri var. Teşekkür ederim.

Thank you for noticing that Steve has sausage fingers.

Steve'in sosis parmakları olduğunu fark ettiğiniz için teşekkür ederiz.

They are they are big fingers.

Onlar büyük parmaklardır.

But I have got quite big hands, actually.

Ama aslında oldukça büyük ellerim var.

Yes. Sort of strangling ham.

Evet. Bir çeşit boğma jambonu.

You're your father had big hands.

Sen babanın büyük elleri vardı.

Do you remember? You used to use a bunch of bananas.

Hatırlıyor musun? Eskiden bir demet muz kullanırdın.

We did. To play the piano with your father.

Yaptık. Babanla piyano çalmak için.

Really hated it.

Gerçekten nefret ettim.

Yes. We my sister and I, when we were very young,

Evet. Ablam ve ben, çok küçükken,

we used to because dad's hands were very big and fat.

babamın elleri çok büyük ve şişman olduğu için yapardık.

We used to when he used to play the piano

O piyano çalarken, Joe'ya çalarken

and we used to get a bunch of bananas and put them over the keys

bir demet muz alıp tuşların üzerine koyardık

when he was playing to Joe, pretending they were his father's fingers and he didn't like it.

, bunlar babasının parmaklarıymış ve o bundan hoşlanmamış gibi davranırdık.

But yes,

Ama evet,

yes, I've got strangling hands, so I've got these I've got a nice message here.

evet, ellerim boğuluyor, bu yüzden bunlar var, burada güzel bir mesajım var.

Khalid Hello? Khalid Tyre.

Halid Alo? Halid Tire.

Mr. Duncan had a great impact on me back in 2009

Bay Duncan'ın 2009'da

when I started learning from his first English learning videos.

ilk İngilizce öğrenme videolarından öğrenmeye başladığımda üzerimde büyük etkisi oldu.

And I'm really thankful and grateful to his superb method.

Ve onun mükemmel yöntemine gerçekten müteşekkirim ve minnettarım.

Thank you very much. It's very kind of you.

Çok teşekkür ederim. Çok naziksiniz.

Coloured, coloured.

Renkli, renkli.

Tanya thank you very much.

Tanya'ya çok teşekkür ederim.

That's very kind of you to say.

Bunu söylemen çok nazik.

I've received some lovely messages over the past few days

Geçtiğimiz birkaç gün içinde

talking about my videos and many people who've been watching for many years.

videolarım ve uzun yıllardır izleyen birçok kişi hakkında konuşan bazı güzel mesajlar aldım. Bir

And also there are people who have rediscovered

de

that I'm still alive and doing this.

hala hayatta olduğumu yeniden keşfedip bunu yapan insanlar var.

So I have received quite a lot of messages recently

Bu yüzden son zamanlarda oldukça fazla mesaj alıyorum,

are we excited about Artemus?

Artemus için heyecanlı mıyız?

I don't know.

Bilmiyorum.

I'm not sure what Artemus is.

Artemus'un ne olduğundan emin değilim.

I'm not sure either. Please let us know.

Ben de emin değilim. Lütfen bize bildirin.

I'm not sure that my big fat fingers again.

Kocaman parmaklarımın tekrar olduğundan emin değilim.

Oh, it's gone.

Gitti.

I've broken it, Mr. Duncan.

Onu kırdım, Bay Duncan.

Everything

At least one of us is good with technology, by the way.

Bu arada, en azından birimizin teknolojiyle arası iyi.

That's me.

O benim.

Really?

Lewis, is Lewis here?

Gerçekten mi?

Lewis, Lewis burada mı?

Oh, yes.

Oh evet.

Look, Lewis, Mendez is here to date.

Bak Lewis, Mendez bugüne kadar burada.

Hello, Lewis. Nice to see you here.

Merhaba Lewis. Seni burada görmek güzel.

There.

I'm a computer engineer.

Orada.

Ben bir bilgisayar mühendisiyim.

Says oh, make up, make all car your computer engineer.

Ah, makyaj yap, tüm arabayı bilgisayar mühendisi yap diyor.

I'm a computer engineer, and I'm really enjoying this session.

Ben bir bilgisayar mühendisiyim ve bu oturumdan gerçekten keyif alıyorum.

Yes, well, I'm enjoying it very much.

Evet, bundan çok zevk alıyorum.

You might be the only one because I have just graduated

Tek kişi sen olabilirsin çünkü

from the university of building your own computer.

kendi bilgisayarını yapma üniversitesinden yeni mezun oldum.

And I've done it.

Ve ben yaptım.

I can't believe it.

inanamıyorum

Steve, tell them what happened last night when I.

Steve, onlara dün gece ben bilgisayarı açtığımda ne olduğunu anlat

When I turn the computer on, and it actually worked.

ve gerçekten işe yaradı.

I was so happy he was so happy. We had a here.

Ben çok mutluydum o çok mutluydu. Burada bir yerimiz vardı.

But you said, tell people what happened, and then you just told them.

Ama insanlara olanları anlat dedin ve sonra onlara anlattın.

Yes, I was so excited.

Evet, çok heyecanlandım.

I said to Steve, is it go and get going?

Steve'e dedim ki, git ve başla mı?

Get a bottle of beer. We're going to have a beer.

Bir şişe bira alın. Bir bira içeceğiz.

Oh, Max Po asks, Which fractal design case did you use?

Oh, Max Po sorar, Hangi fraktal tasarım kasasını kullandın?

Good grief.

İyi keder.

This is getting very yeah, it's getting very nerdy now.

Bu çok evet olmaya başladı, şimdi çok inek olmaya başladı.

I will show you.

I'll bring you the box. Wait there.

Sana göstereceğim.

Sana kutuyu getireceğim. Orada bekle.

Yes. Mr.

Evet. Bay

Duncan has searched high and he's got very excited because the other week

Duncan yüksekte arama yaptı ve çok heyecanlandı çünkü geçen hafta

he put some new memory cards in his existing computer.

mevcut bilgisayarına yeni hafıza kartları taktı.

And ever since then, he's been thinking about wanting to build his own computer.

Ve o zamandan beri kendi bilgisayarını yapmayı düşünüyor.

That's the trouble.

Sorun bu.

Once you start to upgrade one thing, it's like your house

Bir şeyi yükseltmeye başladığınızda, eviniz gibidir,

once you start doing one thing in the house, then you notice that something else needs upgrading.

evde bir şey yapmaya başladığınızda, sonra başka bir şeyin yükseltilmesi gerektiğini fark edersiniz.

So it's the same with a computer.

Yani bir bilgisayar ile aynı.

That's a big one. Mr.

Bu büyük bir tane. Bay

Donga, as soon as you start to upgrade one thing,

Donga, bir şeyi yükseltmeye başlar başlamaz,

you then have to upgrade everything else as well.

diğer her şeyi de yükseltmeniz gerekir.

So it becomes, you know, a never ending thing. Yes.

Böylece, bilirsiniz, hiç bitmeyen bir şey haline gelir. Evet.

Yes. So it's the fractal

Evet. Yani fraktal

fractal design.

fraktal tasarım.

Define Excel. 02.

Excel'i tanımlayın. 02.

It's so big we could live inside it.

İçinde yaşayabileceğimiz kadar büyük.

So we literally could live inside this computer case.

Yani kelimenin tam anlamıyla bu bilgisayar kasasının içinde yaşayabiliriz.

I mean, it might be a bit noisy and quite warm, but,

Yani, biraz gürültülü ve oldukça sıcak olabilir, ama

you know, we know where to hide

bilirsin, nereye saklanacağımızı biliyoruz,

I don't know why we're back different.

neden farklıyız bilmiyorum.

Everything is the wrong way round.

Her şey ters gidiyor.

I'm sure that's fascinating for people to see

İnsanların hangi davaya gittiğinizi görmesi eminim ki büyüleyicidir

which case that you go, oh, I think I think

, oh, sanırım bununla ilgili olan

that the thing about this is

şey şu ki,

you are everywhere around the world and you all have different interests.

siz dünyanın her yerindesiniz ve hepinizin farklı ilgi alanları var.

You see so this is this is one of the things

Görüyorsunuz, bu, İngilizce şovlarımızı yapmadığımız zamanlarda

it's a way of knowing what we do when we're not doing our English shows.

ne yaptığımızı bilmenin bir yolu .

Well, what you're doing, I don't get involved.

Peki, ne yapıyorsun, ben karışmam.

No, no, I don't get involved in the technical side of things

Hayır, hayır, işlerin teknik yönüne karışmam

because really I'm not very good at it.

çünkü gerçekten bu konuda pek iyi değilim.

I mean, with my great big fat fingers,

Yani, koca koca parmaklarımla,

I only have to sort of touch things and they break.

bir şeylere dokunmam yeter ve kırılırlar.

Hello, I'm a git. I'm a cheat.

Merhaba, ben bir deliyim. Ben bir hileciyim.

Amarjit cool.

Amarjit harika.

After a long time, I have the chance to join your life

Uzun bir aradan sonra

as I have my exam in march.

martta sınavım olduğu için hayatınıza katılma şansım oldu.

And finally, they are over. Congrats relations.

Ve sonunda bittiler. Tebrikler ilişkiler.

I hope you've done well.

Umarım iyi yapmışsındır.

And I hope everything everything went smoothly for

Ve umarım sınavlarınız için her şey her şey yolunda gitmiştir

your exams.

.

It's a strange pose, Mr.

Garip bir poz, Bay

Duncan.

Duncan.

Yes, well, of course, because we teach English, rather.

Evet, elbette, çünkü daha çok İngilizce öğretiyoruz.

Mr. Duncan does.

Bay Duncan istiyor.

I do.

It's always very exciting to know when people are taking English.

Evet. İnsanların İngilizceyi ne zaman aldıklarını

bilmek her zaman çok heyecan vericidir .

I'm not sure what you do.

Ne yaptığından emin değilim.

I don't know what Steve is.

Steve'in ne olduğunu bilmiyorum.

I just bring home the bacon. Mr. Duncan. That's what I.

Eve sadece pastırma getiriyorum. Bay Duncan. Ben de öyle.

That is true.

Bu doğru.

I mean, you know, one of us has got to Mr. Steve. Mr.

Yani, bilirsiniz, birimiz Bay Steve'i yakaladık. Bay

Steve is the bread winner.

Steve ekmek kazanandır.

That is very true.

Bu çok doğru.

Well, I

don't know if we've got a subject to discuss today.

Bugün konuşacak bir konumuz var mı bilmiyorum.

No computers.

Bilgisayar yok.

Well, no, we were only going to come on for 5 minutes, and already we've been on for half an hour.

Şey, hayır, sadece 5 dakikalığına gelecektik ve şimdiden yarım saattir yayındayız.

Well, you know what happens.

Ne olduğunu biliyorsun.

Yes. So when you've had a period

Evet. Yani,

like we have during winter when I haven't been able to go out into the garden,

kışın bizim bahçeye çıkamadığımız gibi bir dönem geçirdiğinizde,

what I've discovered is, as happens every year, is that, you know, when you have to go

keşfettiğim şey, her yıl olduğu gibi, bilirsiniz, ne zaman gitmeniz gerektiğidir.

and do the gardening again, like I did yesterday and a bit this morning,

ve bahçıvanlığı tekrar yap, dün yaptığım gibi ve biraz da bu sabah,

it's very tiring because your muscles,

çok yorucu çünkü kasların,

you used to use all during the last year's growing season

geçen yılın yetiştirme mevsiminde kullandığın her şeyi

and the spring and summer have have sort of wasted a bit.

ve ilkbahar ve yaz biraz boşa gitti.

And so you have to do little chunks

Ve bu yüzden küçük parçalar yapmanız gerekiyor,

so I used to be able to do like 2 hours outside of the garden.

bu yüzden eskiden bahçenin dışında 2 saat kadar yapabiliyordum .

But if I did that now, I'd be exhausted.

Ama bunu şimdi yapsaydım, bitkin düşerdim.

I thought I was sort of falling over in our gardens quite slow.

Bahçelerimizde oldukça yavaş düştüğümü sanıyordum.

Come on, it's your rage.

Hadi, bu senin öfken.

It could be.

Olabilir.

But of course, if I'm if I'm finding finding that I'm

Ama tabii ki,

sort of losing my balance, I just have to grab hold of something with my giant strong fingers.

dengemi kaybettiğimi fark edersem, dev güçlü parmaklarımla bir şeye tutunmam gerekir.

Yes. And immediately I'm righted. Okay.

Evet. Ve hemen haklı çıktım. Tamam aşkım.

Do you like our lovely photo of Bush, Mr.

Bush'un

Duncan, which is coming out and always comes out with lovely red leaves?

ortaya çıkan ve her zaman güzel kırmızı yapraklarla çıkan güzel fotoğrafımızı beğendiniz mi Bay Duncan?

Do I like if we got any gardeners watching, which I know that we do.

İzleyen bahçıvanların olması hoşuma gidiyor mu ki bunu yaptığımızı biliyorum.

No one can see it.

Kimse göremez.

I know, but I was from what I was saying, Mr.

Biliyorum, ama demek istediğim Bay

Duncan, is maybe you should show it, but I can't, because then I'll be showing other people's houses.

Duncan, belki göstermelisiniz, ama yapamam, çünkü o zaman başkalarının evlerini gösteririm.

I've got to be careful.

Dikkatli olmalıyım.

You say that's very true, Mr. Duncan.

Bunun çok doğru olduğunu söylüyorsunuz, Bay Duncan.

We do see at the local. This is what happens.

Yerelde görüyoruz. Olan bu.

This is so, Steve, you are going to get me into trouble. Now.

Bu böyle Steve, başımı belaya sokacaksın. Şimdi.

Okay.

There it is. There we go. It is.

Tamam aşkım. İşte

burada. Oraya gidiyoruz. Bu.

So that's what's that called?

Yani buna ne denir?

Faux to the fountain tinea.

Çeşme tinea için sahte.

So it's quite unusual.

Bu yüzden oldukça sıra dışı.

It's quite a decorative sort of.

Oldukça dekoratif bir çeşittir.

But it's a bush.

Ama bu bir çalı.

Yeah, but

Evet, ama

in spring,

ilkbaharda

the new leaves burst out with this glorious red colour

yeni yapraklar,

which is highlighted very nice

against the green old leaves underneath.

altındaki yeşil eski yapraklara karşı çok güzel vurgulanan bu muhteşem kırmızı renkle patlar.

And it's one of my favourite bushes is quite that one's called.

Ve en sevdiğim çalılardan biri, tam olarak böyle denir.

That's called Red Robin.

Buna Kırmızı Robin denir.

Oh, I see one.

Bir tane görüyorum.

It's very tiny red robin because the colour of the leaves is almost

Çok küçük kırmızı ardıç kuşu çünkü yapraklarının rengi ardıç

the same colour as the breast of a robin. Yes.

kuşunun göğsüyle hemen hemen aynı renkte. Evet.

And so they're not flowers.

Yani çiçek değiller.

They look probably they could look to you, to you viewers watching.

Muhtemelen size, izleyen izleyicilere bakabileceklerini düşünüyorlar. Buradan

They could look like they could look like flowers from here but they're not there actually leaves.

çiçek gibi görünebilirler ama aslında yaprak değiller.

And when the leaves first come out in the spring like they are that colour

Ve yapraklar ilkbaharda ilk çıktığında o renkteki gibi

and then they gradually go to a deep glossy green as the after about

ve sonra yavaş yavaş koyu parlak bir yeşile dönerler, çünkü

maybe about a couple of months of the red would have gone and they will have turned green.

yaklaşık birkaç ay sonra kırmızılar gitmiş olacak ve yeşile dönmüş olacaklardır.

But it's quite nice for a couple of months to see the new growth.

Ancak birkaç ay içinde yeni büyümeyi görmek oldukça güzel.

But we also have some daffodils.

Ama bir de nergislerimiz var.

The daffodils are out right now

Nergisler şu anda dışarıda

and there is a bird there.

ve orada bir kuş var.

There is a pigeon sitting

Güvercin oturuyor

looks a bit sleepy, mister.

biraz uykulu görünüyor bayım. Güvercin olan

I think it's a sleepy pigeon

uykulu bir güvercin sanırım

that is a pigeon, a wood pigeon

sitting in the garden having a nice time.

bahçede oturmuş güzel vakit geçiren tahtalı güvercin.

And then if we go over, oh, there is another pigeon

Ve sonra gidersek, oh, gölgede oturan başka bir güvercin var, kendi

sitting in the shade it looks like it's cleaning itself.

kendini temizliyor gibi görünüyor. Gösteriş

It is preening its I think there could be a couple of those two buttresses

yapıyor, bence bu iki payandadan birkaç tane olabilir,

that they would normally be fighting if that was two males or they'd be fighting.

eğer bu iki erkek olsaydı normalde kavga edeceklerdi ya da kavga edeceklerdi.

But I think because there's one on the ground and one not

Ama sanırım bir tane yerde ve çok da uzakta olmayan bir tane olduğu için

very far away, I think that probably they've probably paired up.

, muhtemelen muhtemelen eşleşmişlerdir.

Yes, they're a couple and they want to have some children.

Evet, onlar bir çift ve çocuk sahibi olmak istiyorlar.

So they are babies.

Yani onlar bebek.

They're a pair of love pigeons.

Onlar bir çift aşk güvercini.

Yes, yes.

Evet evet.

Well, with that grass just looks magnificent.

Peki, bu çim ile sadece muhteşem görünüyor.

Mr. Duncan, I have to say, Mr.

Bay Duncan, söylemeliyim Bay

Steve, your grass your lawn looks amazing.

Steve, çimleriniz harika görünüyor.

Well, you know, it's hard work all year round.

Biliyorsun, tüm yıl boyunca zor bir iş.

You have to rake it.

Tırmıklamak zorundasın.

You have to fertilise it, you have to cut it.

Gübrelemek zorundasın, kesmek zorundasın.

It's a never ending.

Bu hiç bitmeyen bir şey.

People get very took about computer nerds.

İnsanlar bilgisayar meraklılarına çok kapılırlar.

People get very nerdy with their gardens and

İnsanlar bahçeleriyle ve

particularly people of a certain age.

özellikle de belli bir yaştakilerle çok inekleşiyorlar.

Once you start getting over 60, you spend lots of time in your garden.

60'ın üzerine çıkmaya başladığınızda, bahçenizde çok fazla zaman geçirirsiniz.

I mean, it's very good exercise

Yani, çok iyi bir egzersiz,

how many steps did we do yesterday, Mr.

dün kaç adım attık Bay

Duncan, walking into mulch when looking back?

Duncan, geriye dönüp baktığımızda malçlara doğru yürürken?

I did

well, how many steps did we do yesterday?

İyi yaptım, dün kaç adım attık?

About 9700.

Yaklaşık 9700.

A lot.

Çok.

So what is the difference between a dive and a pigeon?

Peki bir dalış ve bir güvercin arasındaki fark nedir?

A pigeon is a much larger doves tend to be smaller

Bir güvercin çok daha büyüktür, güvercinler daha küçük olma eğilimindedir

and quite often their their feathers look much different from pigeons.

ve çoğu zaman tüyleri güvercinlerden çok farklı görünür.

So that is the main difference between the pigeon and the dive.

Güvercin ile dalış arasındaki temel fark budur.

Also, they make different sounds as well.

Ayrıca, farklı sesler de çıkarırlar.

They make different noises.

Farklı sesler çıkarırlar.

So pigeons are more sort of

Yani güvercinler daha çok

and doves are more

ve güvercinler daha çok

there you go.

orada.

We're not sure if that's accurate.

Bunun doğru olup olmadığından emin değiliz.

Cheese is perfect, is it?

Peynir mükemmel, değil mi?

On the third, cheekily accurate?

Üçüncüsü, küstahça doğru mu?

I think I make the most amazing bird and animal sounds.

En harika kuş ve hayvan seslerini çıkardığımı düşünüyorum.

I really do.

I did the guinea pig.

Gerçekten yaptım.

Gine domuzu yaptım.

I did a guinea pig. The other day.

Kobay yaptım. Diğer gün.

I'm the sun god again.

Ben yine güneş tanrısıyım.

Yes, I am mega

Evet, ben mega

the pigeons.

güvercinim.

The ugly version of the dive said,

Dalışın çirkin versiyonu,

right, I don't tan because I can't.

doğru, bronzlaşmıyorum çünkü yapamıyorum dedi. Sen

You don't tap you.

dokunmuyorsun.

You you swipe your story.

Siz hikayenizi kaydırın.

Yes, you're right.

The doves are much more attractive birds

Evet haklısın.

Güvercinler çok daha çekici kuşlar

yes, they look very attractive,

evet, çok çekici görünüyorlar,

whereas the pigeons are a bit uglier.

oysa güvercinler biraz daha çirkin.

But nevertheless, we saw lots of pigeons yesterday on our walk.

Ama yine de dün yürüyüşümüzde bir sürü güvercin gördük.

There's lots of pigeons that are all sort of gathering together now,

like the blackbirds because it's spring.

Bahar olduğu için karatavuklar gibi bir araya toplanmış bir sürü güvercin var.

They're thinking of mating and having babies.

Çiftleşmeyi ve bebek sahibi olmayı düşünüyorlar.

So they're getting very territorial.

Yani çok bölgeci oluyorlar.

They're getting a fighting, trying to get a mate.

Bir eş bulmaya çalışırken kavga ediyorlar.

Oh, trying to get the food, the new food that's coming out in the spring.

Ah, baharda çıkan yeni yiyecekleri almaya çalışıyorum .

So there's all sorts of things going on.

Yani her türlü şey oluyor.

We're hoping we've got a a wooden birds

bird box at my sister purchased for me for my birthday,

Ablamın bana doğum günüm için aldığı,

gave me as a birthday present last year, which I've put in the tree.

geçen yıl doğum günü hediyesi olarak verdiği, ağaca koyduğum ahşap kuşlu kuş kutusu umarız elimizdedir.

We didn't get anything nesting in it last year, but we're hoping that

Geçen sene içine yuva yapmadık ama

this year we will get some

bu sene inşallah

bird's nest in it.

kuş yuvası alacağız.

But so far we've seen no activity.

Ama şu ana kadar herhangi bir aktivite görmedik.

It's too early any of this at all. It's too early.

Bunların hiçbiri için çok erken. Çok erken.

It's too early for small birds.

Küçük kuşlar için çok erken.

They will not be nesting yet.

Henüz yuva yapmayacaklar.

Normally April, April and then into may

Normalde Nisan, Nisan ve ardından

be May the blackbirds I think are nesting already.

Mayıs ayına kadar karatavuklar bence şimdiden yuva yapıyor.

Blackbirds are the first nests of the year, so blackbirds

Karatavuklar yılın ilk yuvalarıdır, bu nedenle karatavuklar

are always the first birds to to nest.

her zaman yuva yapan ilk kuşlardır.

Yes, that's true.

Evet bu doğru.

Valentine says that

Valentine,

their lawn has a yellow white colour.

çimlerinin sarı beyaz bir renge sahip olduğunu söylüyor.

Yes, well, parts of mine particularly the shady bits,

Evet, benim parçalarım, özellikle gölgeli kısımlar,

they're going to need some attention and that's the reason is very good.

biraz ilgiye ihtiyaçları olacak ve nedeni de bu çok iyi. Işık eksikliğinden dolayı sararmasının

Would it be fair to say, Steve, that's the reason why it goes yellow because of a lack of light.

nedeninin bu olduğunu söylemek adil olur mu Steve?

Lack of light?

ışık eksikliği?

Yeah. So what could it be?

Evet. Peki ne olabilir?

Depending on to know what Valentine?

Hangi Valentine'ı bilmek bağlı? Kış aylarında

I don't know what your climate is like there during the during the winter months,

orada ikliminizin nasıl olduğunu bilmiyorum

but yes, if you get sick, if you get oh, I don't want to be that close up, Mr.

ama evet, eğer hastalanırsanız, eğer hastalanırsanız, o kadar yakın olmak istemiyorum Bay

Duncan.

Duncan. O zaman

I see all the flaws

tüm kusurları görüyorum

then.

.

Yes, it can go yellow.

Evet, sarı olabilir.

I mean, it could be very it could be if you're a very cold climate,

Yani, çok olabilir, çok soğuk bir iklimdeyseniz,

it can damage the grass, particularly if it's being covered with snow,

çimlere zarar verebilir, özellikle karla kaplıysa,

for example.

örneğin.

But we haven't had any snow at all this year.

Ama bu yıl hiç kar görmedik.

No, it's been very wet.

Hayır, çok ıslaktı.

I did fertilise and kill the moss off in autumn.

Gübreleme yaptım ve sonbaharda yosunu öldürdüm. Bu

So in late September, I spread some moss

yüzden Eylül ayı sonlarında,

and fertiliser over the lawn to keep it healthy during the winter.

kışın sağlıklı kalması için çimlerin üzerine biraz yosun ve gübre serptim.

And I think it's paid off.

Ve bence ödendi.

So paid off.

Yani ödedi.

It means the result is good from what I did.

Demek ki yaptıklarımdan sonuç iyi.

I think we have a birthday can I just say hello to Mo son?

Sanırım bir doğum günümüz var Mo oğluna merhaba diyebilir miyim?

Is it your birthday?

Doğum günün mü?

Thank you for all the birthday and wishes to me.

Tüm doğum günü ve dilekleriniz için teşekkür ederim.

I appreciate this Mo.

Bu Mo'yu takdir ediyorum.

So is it really your birthday today?

Yani bugün gerçekten senin doğum günün mü?

Oh my goodness.

Aman tanrım. Doğum

Can I say happy birthday?

günün kutlu olsun diyebilir miyim?

I hope you have a good day and

Umarım iyi bir gün geçirirsin ve

I hope you get everything you wish for.

umarım istediğin her şeye sahip olursun.

I hope you get everything you wish for.

Umarım istediğin her şeye sahip olursun.

Happy Birthday. My reason I don't know if

Doğum günün kutlu olsun. Nedenini bilmiyorum

Oh, dear.

Right. Yes, there's a lot of caring about at the moment.

Ah canım.

Sağ. Evet, şu anda umursayan çok şey var.

Palmira says that changing the subject

Palmira konuyu değiştirirken

now you don't tap.

Yes, you swipe.

dokunmadığını söylüyor.

Evet, kaydırıyorsun.

How many times?

Kaç sefer?

If I said this in the past, you don't tap.

Bunu geçmişte söylediysem, dokunma.

You swipe, Steve swipe, not tap.

Sen kaydır, Steve kaydır, dokun değil.

Any COVID cases are going through the roof.

Herhangi bir COVID vakası tavan yapıyor.

That means they're getting very high.

Bu, çok yüksek oldukları anlamına gelir.

Lots of them. Okay.

Çoğu. Tamam aşkım.

I was supposed to see some customers this week and half of them cancelled

Bu hafta bazı müşterilerle görüşmem gerekiyordu ve bunların yarısı iptal etti

because they either got it or somebody else in the way they work had also got it.

çünkü ya onlar aldı ya da onların çalışma şekline göre başka biri de aldı.

Well, it would appear that lots of people have forgotten all about COVID and forgotten all about it.

Görünüşe göre birçok insan COVID'i unutmuş ve her şeyi unutmuş.

It's gone. It's just vanished.

Gitti. Sadece ortadan kayboldu.

It's like. It's like, poof.

Gibi. Puf gibi.

It's just it's.

Sadece bu.

No, that's the sound you see of something disappearing.

Hayır, bir şeyin kaybolduğunu gördüğün ses bu.

Poof, it's disappeared.

Puf, kayboldu.

Got a few meanings.

Birkaç anlamı var.

That word has Mr.

Bu kelime

Lincoln now.

artık Bay Lincoln'e sahip.

We were going to we were going to eat

Biz

live a cake when

canlı pasta yiyecektik ki

we that I went to work and I thought, you going to say

işe gittim ve düşündüm ki,

we're going to eat something, leave something that's still alive?

bir şeyler yiyeceğiz, hala canlı bir şey bırakacağız mı diyeceksin?

Oh, yes, of course.

Evet, elbette.

Hot cross buns, not tea cake.

Sıcak çapraz çörekler, çay keki değil.

We've got a hot cross.

Sıcak bir çaprazımız var.

But there was one left yesterday, and Mr.

Ama dün bir tane kalmıştı ve Bay

Steve has said that he's willing to go into the kitchen and make a hot cross buns.

Steve mutfağa gidip sıcak çörek yapmak istediğini söyledi.

Shall we make you all very hungry by eating hot, crisp and alive?

Sıcak, çıtır ve diri yiyerek hepinizi çok acıktıralım mı?

I think we could go into the kitchen with the camera, but I think we might lose the signal.

Sanırım kamerayla mutfağa gidebiliriz ama sinyali kaybedebiliriz.

You say, all right, that's the problem. So that's the reason.

Tamam sorun bu diyorsun. Yani nedeni bu.

Why do you want me to do that, Mr. Duncan?

Bunu neden yapmamı istiyorsunuz, Bay Duncan?

Do you want me to go make a hot cross burn

Gidip sıcak bir haç yakmamı ister misin

and or

yoksa

do you think people would not appreciate us eating live?

insanların canlı yemek yememizi takdir etmeyeceğini mi düşünüyorsun?

Now, you tell us if you want us to eat.

Şimdi, bize yemek yememizi isteyip istemediğini söyle.

Well, to be honest with you, I'm starving.

Sana karşı dürüst olmak gerekirse, açlıktan ölüyorum.

You've had nothing to eat today.

Bugün hiçbir şey yemedin.

I've had nothing to eat today because I'm going to get the computer ready.

Bugün hiçbir şey yemedim çünkü bilgisayarı hazırlayacağım.

I've been busy working on my computer that I built myself

at Rafael from this angle, Mr.

Bu açıdan bakıldığında Rafael'de kendi yaptığım bilgisayarımda çalışmakla meşguldüm, Bay

Duncan may look skinny, but I can assure you I am.

Duncan sıska görünebilir ama sizi temin ederim ki öyleyim. Doğum

I need my birthday.

günüme ihtiyacım var.

Well, it's gone. Unfortunately, 100 dub.

Gitti. Ne yazık ki, 100 kopya.

My birthday is in February,

Benim doğum günüm Şubatta,

so we've got to wait, you know? Good.

o yüzden beklemeliyiz, anlıyor musun? İyi.

11 months before that comes by mine don't swi.

11 ay önce benimki gelir swi yapma.

Oh, yes,

Oh, evet, sana

how many times have

kaç kez kaydır

I said to you, swipe, don't tap, have a go.

, dokunma, dene dedim.

You see what I have to put up with I say things to him

Nelere katlanmak zorunda olduğumu görüyorsun, ona bir şeyler söylüyorum

and he just does not listen at all.

ve o hiç dinlemiyor.

Swipe.

Tokatlamak.

Don't tap that spell.

O büyüye dokunma.

That's one thing I've got to learn today. Yes.

Bugün öğrenmem gereken şeylerden biri de bu. Evet.

I'll be swiping you in a minute.

Bir dakika içinde seni kaydıracağım.

Oh, are we going to have a no, not cross.

Oh, hayır mı yapacağız, haç değil.

We'll have a well, I don't know. You can do if you want to.

Bir kuyumuz olacak, bilmiyorum. Eğer istersen yapabilirsin.

I want it. I know.

Onu istiyorum. Biliyorum.

What would you like, Mr.

Ne istersiniz, Bay

Steve to go into the kitchen and make a hot cross, but.

Steve mutfağa gidip sıcak bir çarpı işareti yapsın, ama.

So he's going to put it in the toaster and we're going to have hot, hot all right, I'll do it.

Yani onu ekmek kızartma makinesine koyacak ve sıcak, sıcak olacak, tamam, ben yapacağım.

Yes, I will return.

Evet, geri döneceğim.

Yeah, the sun. God will return. And I will do with.

Evet, güneş. Tanrı geri dönecek. Ve yapacağım.

I will keep you entertained for a few more moments.

Sizi birkaç dakika daha eğlendireceğim.

See you shortly, because obviously we're not going.

Yakında görüşürüz çünkü belli ki gitmiyoruz.

I was only supposed to be here for a few seconds, but look.

Sadece birkaç saniyeliğine burada olmam gerekiyordu ama bak.

Look what's happened.

Bak ne oldu.

It's turned into a big show, as things often do.

Çoğu zaman olduğu gibi, büyük bir gösteriye dönüştü.

Thank you very much for joining us.

Bize katıldığınız için çok teşekkür ederiz. Bu

By the way, this is something slightly different

arada, bu biraz farklı bir şey

Ahmed Jeet says, my

Ahmed Jeet,

birthday was on the 9th of March at the beginning of this month.

doğum günüm 9 Mart'ta bu ayın başındaydı.

So I hope you had a nice time as well.

Bu yüzden umarım siz de iyi vakit geçirmişsinizdir.

Hello to Saeed, Mr.

Saeed, Bay

Duncan and Mr. Steve.

Duncan ve Bay Steve'e merhaba.

We are going to the new year in the next hour in Iran.

Önümüzdeki bir saat içinde İran'da yeni yıla gidiyoruz.

And my family are sitting at the table now.

Ve ailem şimdi masada oturuyor.

Hello, Saeed, and I hope you have a nice New Year's

Merhaba Saeed, umarım İran'da olduğun yerde güzel bir Yeni Yıl

celebration where you are in Iran.

kutlaması geçirirsin.

Hello to you.

Merhaba sana.

How much did you pay for this, Mr. Duncan?

Bunun için ne kadar ödediniz, Bay Duncan?

What's it worth then?

O zaman değeri nedir?

It's what's going on.

Olan bu.

Oh, I see. Look at that.

Ah anlıyorum. Şuna bak.

Look at the hot cross bun.

Sıcak çapraz topuza bakın.

It's a little bit too hot.

Biraz fazla sıcak.

They've burnt it, Mr. Duncan.

Yaktılar, Bay Duncan.

Yes, I think so.

Evet bencede.

How much do they charge you for that?

Bunun için senden ne kadar ücret alıyorlar?

Yes. I'm not going to tell you, I say.

Evet. Sana söylemeyeceğim, diyorum.

Well, I think we can still eat it.

Bence hâlâ yiyebiliriz.

It smells nice, though.

Güzel kokuyor ama.

It's just a little bit burnt.

Sadece biraz yanmış.

What was I saying?

Ben ne diyordum?

Just.

Sadece.

I lost my train of thought.

Düşünce trenimi kaybettim.

Yes. The hot cross burn is a little bit too hot.

Evet. Sıcak çapraz yanık biraz fazla sıcak.

I think it's been burnt in the shop.

Sanırım dükkanda yanmış.

But Mr.

Ama Bay

Steve will do his best.

Steve elinden geleni yapacaktır.

I'm sure he will, because he's a genius.

Eminim yapacaktır, çünkü o bir dahi.

Of course he is.

Tabikide o.

He's the most amazing person ever besides me.

O benim dışımda gelmiş geçmiş en harika insan.

And you

Ve sen

Oh, hello. We have.

Ah, merhaba. Sahibiz.

Oh, hello, Vitesse.

Merhaba, Vitesse.

Vitesse, Vitesse.

Vites, Vites.

It's nice to see you here where you belong.

Seni burada, ait olduğun yerde görmek güzel.

So, yes, we have Iran watching at the moment

Yani, evet, şu anda izleyen İran var

and just approaching the new year.

ve yeni yıla daha yeni yaklaşıyor.

Hello to third do.

Üçüncü do'ya merhaba.

So how was your day, Mr. Duncan?

Gününüz nasıl geçti Bay Duncan?

My day to day was busy.

Günüm meşguldü.

I'm just finishing off

the the technical

adjustments to my new computer that I've just built.

Yeni yaptığım bilgisayarımın teknik ayarlarını bitirmek üzereyim.

I built it myself.

Kendim inşa ettim.

Mr. Duncan, why don't you make YouTube?

Bay Duncan, neden YouTube yapmıyorsunuz?

Sure.

Elbette.

Thank you. Partridge.

Teşekkür ederim. Keklik.

When you say shorts, do you mean shorts?

Şort derken şortu mu kastediyorsun?

That you wear on your legs?

Bacaklarına taktığın şey mi?

Because I am wearing my shorts today

Çünkü bugün şortumu giyiyorum

because it's quite warm in the house.

çünkü ev oldukça sıcak.

Mr. Duncan, what about your beautiful hat?

Bay Duncan, peki ya güzel şapkanız?

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

This is my lovely hat that I'm wearing

Bu,

to try to shade my eyes from.

gözlerimi gölgelemek için taktığım güzel şapkam.

From the bright sunlight that is coming into the house.

Eve giren parlak güneş ışığından.

Hello?

Merhaba?

To Brazil or dressing.

Brezilya'ya ya da giyinmeye.

Hello. Or dress.

Merhaba. Veya elbise.

Yo, nice to see you here as well.

Yo, seni de burada görmek güzel.

Quite a lot of people joining in

on the live chat, by the way.

Bu arada, canlı sohbete katılan oldukça fazla insan var.

Can I tell you something?

Sana bir şey söyleyebilir miyim?

There is something

happening in April concerning my YouTube channel.

Nisan ayında YouTube kanalımla ilgili bir şeyler oluyor.

There is something happening in April.

Nisan ayında bir şeyler oluyor.

That's all I'm saying.

Tüm söylediğim bu.

I can't say anything else, but

Başka bir şey söyleyemem ama Nisan ayında

there is something special happening

özel bir şey oluyor

in April.

.

That's all I'm saying. For now.

Tüm söylediğim bu. Şimdilik. Sırrın ne olduğunu açıklamadan

I can't give give you any more clues without revealing what the secret is.

sana daha fazla ipucu veremem .

But yes, there is something happening, and I hope you will join me in April for that.

Ama evet, bir şeyler oluyor ve umarım bunun için Nisan'da bana katılırsın.

No, Mr. Duncan, you service sausage.

Hayır, Bay Duncan, siz sosis servis edin.

YouTube Shorts is a YouTube feature

YouTube Shorts,

where they allow you to upload a one minute video.

bir dakikalık video yüklemenize olanak tanıyan bir YouTube özelliğidir. Ne

Oh, I know what you mean.

demek istediğini biliyorum.

It's very similar to what they do on Instagram, because Instagram

Instagram'da yaptıklarına çok benziyor çünkü Instagram'da

also have that particular feature.

da bu özellik var.

And I think also it's very similar to Tik Tok.

Ayrıca bence Tik Tok'a çok benziyor.

So I would imagine that YouTube shorts

Bu yüzden, YouTube kısa filmlerinin

is very similar to what

Tik Tok is doing.

Tik Tok'un yaptıklarına çok benzediğini hayal ediyorum.

By the way, I don't have a Tik Tok.

Bu arada Tik Tok'um yok.

I don't have a tik tok account.

tik tok hesabım yok

For those wondering

I think I'm too old for tik tok.

Tik tok için çok yaşlı olduğumu düşünüyorum diyenler için.

So that is why

Ben de bu yüzden

I do it.

yapıyorum.

Here on YouTube.

YouTube'da burada.

But yes.

Ama evet. iyi

You all right?

There are a lot of people now doing very short videos.

misin?

Artık çok kısa videolar çeken birçok insan var.

Very short ones.

Çok kısa olanlar.

I think so.

Bence de.

What is happening on the 1st of April?

1 Nisan'da neler oluyor?

Hello, doppelganger.

Merhaba, görsel ikiz.

Doppelganger. 48. 27.

Görsel ikiz. 48. 27.

Nice to see you here.

Sizi burada görmek güzel.

As well on this very unusual live stream on Sunday.

Pazar günkü bu çok sıra dışı canlı yayında da.

Yes, we all live at the moment.

Evet, hepimiz şu anda yaşıyoruz.

Coming to you live from England.

İngiltere'den canlı yayında sizlerle.

A very sunny England today.

Bugün çok güneşli bir İngiltere.

Would you like to have a look outside?

Dışarıya bir göz atmak ister misin? İşte

There it is.

burada.

There is the view today. Wow.

Bugün manzara var. Vay.

It is a lovely

sunny day today.

Bugün güzel güneşli bir gün.

Look that is not nice.

Bak bu hoş değil.

Wow. To compare things,

Vay. Bir şeyi karşılaştırmak için,

a comparative is when you compare one thing with another.

bir karşılaştırma, bir şeyi başka bir şeyle karşılaştırdığınız zamandır.

A superlative is when you are expressing how good something is

Üstünlük, bir şeyin ne kadar iyi olduğunu ifade ettiğiniz zamandır

a superlative.

.

There are many superlatives that people use

İnsanların

to describe my live

canlı yayınlarımı tarif etmek için kullandıkları birçok sıfat var

streams They say Wonderful.

Harika diyorlar.

Amazing. Fantastic.

İnanılmaz. Fantastik.

Stunning.

Çekici.

Quite. Quite.

Epeyce. Epeyce.

Unbelievable. Even.

Inanılmaz. Eşit.

Yes. It is a nice day today.

Evet. Bugün güzel bir gün. Çok

We are having some lovely weather.

güzel bir hava yaşıyoruz.

And I think Mr.

Ve sanırım Bay

Steve is about to arrive with

Steve

the very burnt

hot cross burn halfway through.

yarı yolda çok yanmış sıcak çapraz yanık ile gelmek üzere.

So we have hot cross buns, hot cross buns,

Yani sıcak çapraz çöreklerimiz, sıcak çapraz çöreklerimiz, bir kuruştan bir kuruşa

one a penny to a penny.

.

Hot cross buns.

Sıcak çapraz çörekler.

Oh, delicious.

Nefis.

Ooh, I'm going to have a little

Ooh, biraz

whipped, so please excuse us.

kırbaçlayacağım, bu yüzden lütfen bize izin verin.

We are going to eat some food now.

Şimdi biraz yemek yiyeceğiz.

It's a bit rude.

Bu biraz kaba.

It's very rude to eat when you're on a live stream.

Canlı yayındayken yemek yemek çok kaba.

Mr. Duncan, I think what we'll have to do is

Bay Duncan, sanırım yapmamız gereken,

we'll have to take it in turns.

sırayla yapmamız gerekecek.

So I'll talk while you're eating.

O yüzden sen yemek yerken ben konuşacağım.

You can see there is butter You take one bites. Butter

Tereyağı olduğunu görebilirsin Bir ısırık alırsın.

so I'll let you swallow that, Mr.

Tereyağı, onu yutmanıza izin vereyim Bay

Duncan, and then you can talk, and then I'll take another bite

Duncan, sonra konuşabilirsiniz, sonra ben bir ısırık daha alıp

and tell Mr.

Bay

Duncan. That's disgusting. Hurry up and swallow.

Duncan'a söylerim. Bu iğrenç. Acele et ve yut.

And then you can talk, and I can have a bite as well.

Sonra sen konuşabilirsin, ben de bir şeyler yiyebilirim.

It is delicious.

Lezzetli.

It's got cinnamon.

Tarçın var.

And currants

Ve kuş üzümü, kuru

and raisins

üzüm

and Mr.

ve Bay

Duncan, it was my turn this first to be my turn to take a bite.

Duncan, şimdi bir ısırık alma sırası bendeydi.

You've got to take it in turns

Sırayla

mine.

benimkini almalısın.

You're going to be very.

Çok olacaksın.

You need all your energy, Mr.

Tüm enerjinize ihtiyacınız var, Bay

Duncan, so that you can rebuild your computer.

Duncan, böylece bilgisayarınızı yeniden inşa edebilirsiniz.

Anyway, I'm not going to bite

Her neyse, ısırmayacağım

It's like,

yes, Emma.

Evet

, Emma gibi.

You can hear

the food going into my mouth.

Yemeğin ağzıma girdiğini duyabiliyorsun.

Don't open your mouth in front of the camera, Mr.

Kameranın önünde ağzınızı açmayın Bay

Duncan. It's disgusting.

Duncan. İğrenç.

Well, that's why I was suggesting

İşte bu yüzden, izleyicilerimizi aşağılamamak

that we take it in turn so that

için sırayla almamızı öneriyordum

we don't insult our viewers. With

. Yemek yerken

the the very bad etiquette

of opening your mouth and talking while you are eating,

ağzınızı açıp konuşmak gibi çok kötü bir görgü ile,

which is something that British people just never do.

ki bu İngilizlerin asla yapmadığı bir şey.

Because, see, the live chat is already gone because people have.

Çünkü, bakın, canlı sohbet zaten gitti çünkü insanlar gitti.

Oh, no, it's come back again.

Oh, hayır, tekrar geri geldi.

Don't tap swipe.

Kaydırmaya dokunmayın.

I will go.

Gideceğim.

I love Cinnamon says to.

Tarçın'ı seviyorum diyor.

Right? Yes,

Sağ? Evet,

it's one of those spices that goes very well with bread.

ekmeğin yanına çok yakışan baharatlardan biridir.

You can put it in.

I've got a friend who who has makes a pork dish

Domuz yemeği yapan bir arkadaşım var

and he puts cinnamon in with the pork

ve bu sosa domuz etiyle birlikte az miktarda tarçın koyuyor

into this gravy just a small amount

and it's absolutely delicious.

ve kesinlikle lezzetli. Bu tür bir güveçte domuz eti ile

There's something about a small amount of cinnamon with pork in this sort of like a stew.

az miktarda tarçın hakkında bir şeyler var . İzleyen

Sorry if there's any Muslims watching,

Müslümanlar varsa kusura bakmayın

but for anyone who isn't

ama

and you're cooking pork or vegetarian, it's a little bit of

domuz eti veya vejeteryan pişiren ve izlemeyenler için, orada biraz tarçın var

cinnamon in there, and it somehow brings out the flavour.

ve bir şekilde lezzeti ortaya çıkarıyor.

Not quite sure how that works.

Bunun nasıl çalıştığından pek emin değilim.

Another interesting thing, every weekend Mr.

Bir başka ilginç şey de, Bay Steve her hafta sonu acılı bir hisle

Steve makes

chilli con carne with spicy

acı biber salçası yapıyor

feel slightly spicy, but the strange thing is

, ama garip olan

Steve puts chocolate

Steve

in his chilli con carne,

biber salçasına çikolata koyuyor,

just a little bit of chocolate, dark chocolate.

sadece birazcık çikolata, bitter çikolata.

And it really does make the flavour quite amazing.

Ve gerçekten tadı oldukça şaşırtıcı kılıyor.

It does.

öyle

I read that it's dark chocolate, so cook

Bitter çikolata olduğunu okudum, bu yüzden

fry the beef with the onions

dana etini soğanla birlikte kızartın,

put the spice in the tomatoes and then add

baharatı domateslere koyun ve ardından

three small cubes, a very dark chocolate

üç küçük küp ekleyin, çok koyu bir çikolata

and it brings out the flavour of the chilli con carne.

ve biber konisinin lezzetini ortaya çıkarır.

I don't know why it just does.

Neden böyle olduğunu bilmiyorum.

You wouldn't imagine.

You wouldn't imagine that meat and chocolate would go together.

Hayal bile edemezsin.

Et ve çikolatanın bir arada olacağını hayal bile edemezsiniz.

Paul Mary put cinnamon on a herring,

Paul Mary, bir balık olan ringa balığı üzerine tarçın koydu

which is a fish.

.

Which is fish. Of course,

Hangisi balık. Tabii ki,

you can probably put it on everything, but it's normally used

muhtemelen her şeyin üzerine koyabilirsiniz, ancak normalde

in cakes.

keklerde kullanılır.

I was tapping again, never mind

Yine tıklıyordum, boşverin

Yes, very interesting.

Evet, çok ilginç.

All my life I've been a pacifist.

Hayatım boyunca pasifist oldum.

Says, says Lewis, one of my causes that made me leave

Diyor, diyor Lewis, beni ülkemden uzaklaştıran sebeplerimden biri de

my country was the Portuguese colonial war.

Portekiz sömürge savaşıydı.

Yeah, exactly.

Evet kesinlikle.

You can understand both sides, but war is, of course, stupid.

İki tarafı da anlayabilirsiniz ama savaş elbette aptalcadır.

And obviously it's waged

Ve belli ki bu,

between psychopathic leaders of different countries.

farklı ülkelerin psikopat liderleri arasında yürütülüyor.

Oh, well, it is it good for. Absolutely.

Oh, bunun için iyi. Kesinlikle.

Nothing, whereas this cinnamon bun is very good for me.

Hiçbir şey, halbuki bu tarçınlı çörek benim için çok iyi.

What are you doing, Mr.

Ne yapıyorsunuz Bay

Duncan?

You're wandering around in, and that was gorgeous in the periphery.

Duncan?

Etrafta dolaşıyorsun ve bu çevrede muhteşemdi.

I want more food.

Daha fazla yemek istiyorum.

Oh, I know what I could have. I could have a Joan that

Neye sahip olabileceğimi biliyorum.

because I haven't had mine.

Benimkine sahip olmadığım için bir Joan'a sahip olabilirdim.

Steve had his Jo nicked, which is a kind of traffic

Steve'in Jo'su çalındı, bu bir tür trafiktir,

b c don't tap swipe Partridge I didn't make this.

dokunma, kaydırma Partridge Bunu ben yapmadım.

We actually cheated and bought this yesterday,

Aslında dün hile yapıp bunu aldık

but it's a hot cross burn, which is

ama sıcak çapraz yanık yani

bread.

ekmek.

Basically, yeah.

Temel olarak, evet.

It's everything with raisins and currants added

Kuru üzüm ve kuş üzümü eklenmiş her şey

and some spice dominantly cinnamon,

ve biraz baharat ağırlıklı olarak tarçın,

but probably some ginger in there as well.

ama muhtemelen orada biraz zencefil de var.

And it's a traditional for those of you that don't know, probably most of you do.

Ve bilmeyenleriniz için bir gelenek , muhtemelen çoğunuz biliyorsunuzdur.

It's a traditional

Bu,

cake edition of Cake that is made around Easter

Cake'in Paskalya'da yapılan geleneksel bir pasta versiyonu

and it has a cross on the top

ve üstünde Hristiyanlığı belirtmek için bir haç var,

to signify

Christianity because that's what it's all about.

çünkü hepsi bununla ilgili.

It's all about Easter because Easter is coming as well.

Her şey Paskalya ile ilgili çünkü Paskalya da geliyor.

I think it's in April this year, Easter.

Sanırım bu yıl Nisan ayında, Paskalya.

And of course Easter is all about the chocolate eggs.

Ve tabii ki Paskalya, çikolatalı yumurtalarla ilgilidir.

Oh, well, have you noticed that everything that happens

Oh, peki, hayatımızda olan her şeyin

in our lives has something to do with food?

yemekle bir ilgisi olduğunu fark ettiniz mi?

I think religious people, Christians would get rather angry

Bence dindar insanlar, Hristiyanlar,

if you were to suggest that Easter was all about the chocolate

Paskalya'nın tamamen çikolatayla ilgili olduğunu söylerseniz çok kızacaklardır

because of course it is supposed to be about

çünkü tabii ki Paskalya'nın dirilişle ilgili olması gerekiyor

resurrection and all that.

.

Steve, I've just pulled this out of your brain.

Steve, az önce bunu beyninden çıkardım.

That's why I'm not functioning very well.

Bu yüzden pek iyi çalışmıyorum.

I think this is this.

Bence bu bu.

This needs completely replacing.

Bunun tamamen değiştirilmesi gerekiyor.

It's burnt out.

Yandı.

That happened many, many years ago.

Bu çok, çok uzun yıllar önce oldu.

You can be the sun.

Güneş olabilirsin.

You can be the sun.

Güneş olabilirsin.

God, that attack the stroke. No,

Tanrım, bu vuruşa saldırıyor. Hayır,

I do. I like ice cream.

istiyorum. Dondurmayı severim.

Yes, I do.

Evet ediyorum.

My favourite is very is rum and raisin.

Benim favorim çok rom ve kuru üzüm.

My favourite ice cream is rum and raisin.

En sevdiğim dondurma rom ve kuru üzümdür.

Which is basically vanilla ice cream

Temelde

with some small amount of rum, rum,

az miktarda rom, rom,

essence or actual rum to drink with.

öz veya gerçek rom içeren vanilyalı dondurmadır.

I don't think it's raisins.

Kuru üzüm olduğunu sanmıyorum.

It's my favourite because I like anything spicy.

Bu benim favorim çünkü baharatlı her şeyi severim.

I like a bit of spice of my life.

Hayatımın biraz baharatını severim. Bu

So my second favourite would be vanilla,

yüzden ikinci favorim vanilya olurdu,

but I often make rum and raisin ice cream myself.

ama genellikle rom ve kuru üzümlü dondurmayı kendim yaparım.

I buy vanilla ice cream and then stir, then

Vanilyalı dondurma alıyorum ve sonra karıştırıyorum, sonra çok

melt it ever so slightly.

az eritiyorum.

Well, I put it into the dish that I'm going to eat.

Peki, onu yiyeceğim yemeğe koydum.

This is fascinating.

Bu büyüleyici.

And then I add a handful of raisins and a couple of little,

Sonra bir avuç kuru üzüm ve biraz,

a little teaspoon or two teaspoons of rum

biraz çay kaşığı veya iki çay kaşığı rom ekliyorum

and then stir it all in and it's lovely.

ve sonra hepsini karıştırıyorum ve çok güzel.

Rum and raisin ice cream is quite popular in the UK.

Romlu ve kuru üzümlü dondurma İngiltere'de oldukça popülerdir.

Well, actually I don't know if it's that popular, but I think it swipe.

Aslında o kadar popüler olup olmadığını bilmiyorum ama bence hızlı.

Don't spicy ice cream.

Baharatlı dondurma yapmayın.

Yes, swipe. Don't tap well Mr. Duncan, I think

Evet, kaydırın. İyi vurmayın Bay Duncan,

to you I think I might toddle off.

sanırım sizin için yürümeye başlayabilirim.

Oh, well, how much longer do you want to continue as we are going to go on for another 5 minutes.

Oh, peki, 5 dakika daha devam edeceğimiz için daha ne kadar devam etmek istiyorsunuz?

Okay.

And then we are going to say goodbye after 5 minutes.

Tamam aşkım.

Ve 5 dakika sonra vedalaşacağız.

Look at that.

Şuna bak.

Oh, coincidentally, I am eating ice cream right now.

Oh, tesadüfen, şu anda dondurma yiyorum.

Says for do so. For Do so.

Bunu yapmak için diyor. Bunu yapmak için.

Duncan, really?

Gerçekten mi?

What type of ice cream are you eating?

Ne tür dondurma yiyorsunuz?

Is it nice ice cream?

Dondurma güzel mi?

Is it is it a little bit of vanilla or is it

Biraz vanilya mı yoksa

something more sophisticated?

daha sofistike bir şey mi?

That's it.

Bu kadar.

Yes. We tend to only eat ice cream in the summer

Evet. İngiltere'de sadece yaz aylarında dondurma yeme eğilimindeyiz

in the UK because it doesn't really go in the cold winter months.

çünkü soğuk kış aylarında pek gitmiyor.

But some people do have it all year round.

Ancak bazı insanlar tüm yıl boyunca var.

Mr. D Mr.

Bay D Bay

Steve Rothery Charges Battery. Yes, exactly.

Steve Rothery Pili Şarj Ediyor. Evet kesinlikle.

I wish I could just plug myself in

Keşke kendimi fişe takabilseydim

but a good, strong cup of coffee might do that.

ama iyi, sert bir fincan kahve bunu yapabilir.

Do the same thing.

Aynı şeyi yap.

Lewis is going Lewis is going see the Lewis that's how Lewis see you next week.

Lewis gidiyor Lewis, Lewis'i görecek, Lewis seni gelecek hafta böyle görecek.

I hope I will be with you a Wednesday and everything will be a little bit

Umarım bir çarşamba sizlerle olurum ve her şey biraz

more normal.

daha normal olur.

You mean you might have your new computer,

which I built yourself up

Kendi kurduğum

and running, and then you'll have full functionality.

ve çalıştırdığımız yeni bilgisayarınızı alabilir ve sonra tam işlevselliğe sahip olabilirsiniz demek istiyorsunuz.

Hopefully everything that we normally see.

Umarım normalde gördüğümüz her şey.

What did you say about a special announcement or a surprise?

Özel bir duyuru veya sürpriz hakkında ne dediniz ?

Yes. Well, something happening in April.

Evet. Nisan ayında bir şeyler oluyor.

I that's all I'm saying. Nothing else.

Tüm söylediğim bu. Başka hiçbir şey.

But there will be something slightly different happening in April.

Ancak Nisan ayında biraz farklı bir şey olacak.

And when are you going to announce that?

Ve bunu ne zaman açıklayacaksın?

In April.

Nisan içinde.

Well, your teeth look nice as bell rings.

Pekala, dişlerin zil çalarken güzel görünüyor.

Yeah, my teeth.

Evet, dişlerim.

You would know, of course, being a dentist, you can give me a Check-Up now.

Diş hekimi olarak bana şimdi Check-Up yaptırabileceğini biliyorsundur elbette.

Claudia, would you like to give me a Check-Up of my teeth?

Claudia, bana dişlerimi kontrol etmek ister misin?

I wouldn't get to hear you go

Gittiğini duyamazdım,

let me go.

bırak beni.

Lots of expensive work required

Pek çok pahalı iş gerekli,

all right.

Okay.

Please update us on your community page

tamam mı?

Tamam aşkım.

Lütfen

before one day before the live stream.

canlı yayından bir gün önce topluluk sayfanızda bizi güncelleyin.

Oh, right. Yeah.

Ah, doğru. Evet.

Oh, okay. That's a good idea. Yes.

Tamam. Bu iyi bir fikir. Evet.

We will keep you posted.

Sizi haberdar edicez.

We will keep you informed.

Sizi bilgilendireceğiz.

So, yes, we're going in 3 minutes.

Yani, evet, 3 dakika sonra gidiyoruz.

3 minutes. I'm going to wait until the hour.

3 dakika. Saate kadar bekleyeceğim.

Well, I don't think it matters it.

Neyse bence önemli değil.

Well, 3 minutes will be alright.

Peki, 3 dakika iyi olacak.

I can't see that for me.

Bunu benim için göremiyorum.

Oh, yeah, yeah. Oh, I say yes. My eyes.

Evet, evet. Evet diyorum. Gözlerim.

How could I have my eyes taken?

Gözlerimi nasıl aldırabilirim?

I really do think Steve needs glasses.

Steve'in gerçekten gözlüğe ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

I know. I've resisted.

Biliyorum. direndim

I always said I will not have my eyes tested until I'm 60

Her zaman 60 yaşıma kadar gözlerimi test ettirmeyeceğimi söyledim

and I've

already gone one year and a bit beyond that yeah.

ve

şimdiden bir yıl ve bunun biraz ötesine geçtim, evet.

What worries me, what really worries me is

Beni endişelendiren, beni asıl endişelendiren

Steve drives a car

Steve'in araba kullanması

and I think sometimes he can't see where he's going.

ve bazen nereye gittiğini göremediğini düşünüyorum.

That's not true either.

Bu da doğru değil.

There's nothing wrong with my, but with my distant sight, you know?

Benimle ilgili bir sorun yok, ama uzak görüşümde, anlıyor musun?

You know that cars can drive themselves, but

Arabaların kendi kendine sürebileceğini biliyorsunuz ama

but it doesn't mean that it's not like a guide dog.

bu onun rehber köpek gibi olmadığı anlamına gelmiyor.

So, yes, I need to get them tested.

Yani, evet, onları test ettirmem gerekiyor.

Only because I'm finding it difficult to read things close up.

Sadece olayları yakından okumayı zor bulduğum için .

Now, Steve has difficulty focussing.

Şimdi, Steve odaklanmakta güçlük çekiyor.

Yeah. So I probably should go for a check.

Evet. Bu yüzden muhtemelen kontrole gitmeliyim.

I mean, at my age. Yeah,

Yani benim yaşımda. Evet,

because if you have a car accident

çünkü bir araba kazası geçirirseniz

and they test your eyes afterwards and it turns out that your eyes are defective,

ve sonrasında gözlerinize bakılırsa ve gözlerinizin bozuk olduğu ortaya çıkarsa,

then it may invalidate your insurance or you might get prosecuted.

bu sigortanızı geçersiz kılabilir veya dava açabilirsiniz.

So I think I do need to get them tested.

Bu yüzden onları test ettirmem gerektiğini düşünüyorum. Ben

I don't drive.

sürmem.

No, Mr.

Duncan definitely doesn't drive and please don't try and encourage him to do so.

Hayır, Bay

Duncan kesinlikle araba kullanmıyor ve lütfen onu böyle yapması için cesaretlendirmeye çalışmayın.

He would not be very good as a driver, but that's the reason why I decided

Bir sürücü olarak pek iyi olmazdı, ancak

to take the sensible approach and not drive

mantıklı bir yaklaşım benimsemeye ve araba kullanmamaya karar vermemin nedeni bu, Birleşik

we have a new rule in the UK for driving now.

Krallık'ta artık araba kullanmak için yeni bir kuralımız var.

Oh, a rule of hierarchy.

Oh, bir hiyerarşi kuralı.

Well, you can drive on the pavement now.

Pekala, artık kaldırımda sürebilirsin.

I know they've introduced a new rule.

Yeni bir kural getirdiklerini biliyorum.

Yeah, a rule of hierarchy.

Evet, bir hiyerarşi kuralı.

Okay, so who is, who is the the most important thing then?

Tamam, peki kim o zaman en önemli şey kim?

What is the most important thing on the road now?

Şu anda yoldaki en önemli şey nedir?

It's the pedestrian.

Bu yaya.

The person walking along the road is now the most important thing.

Yolda yürüyen insan artık en önemli şeydir.

That's it. So the

Bu kadar. Eskiden

what we used to have to do is if somebody was crossing

yapmamız gereken şey, eğer biri karşıya geçiyorsa,

certainly if they were in a pedestrian crossing,

kesinlikle yaya geçidindeyse,

you had to give way to pedestrians crossing okay.

yaya geçidine yol vermek zorundaydınız, tamam.

But if, if they weren't and then if you're at a junction,

Ama eğer değillerse ve o zaman bir kavşaktaysanız, zaten karşıdan karşıya geçmedikçe

you didn't have to give right to a pedestrian

bir yayaya hak vermek zorunda değildiniz

unless they were already crossing the road.

.

But now they've introduced this new rule that even if a pedestrian

Ama şimdi bu yeni kuralı getirdiler, yolun kenarında bekleyen bir yaya olsa

is waiting on the side of the road and you have to stop,

ve durmak zorunda kalsanız bile,

say you were turning left into another.

sola başka bir yayaya döndüğünüzü söyleyin.

Let me just say can I just say pedestrian is a person walking

Sadece yayaya yürüyen bir insan diyebilir miyim,

then even if they are

o zaman onlar

just standing at the side and you want to turn left into another road

sadece kenarda dursalar ve siz sola başka bir yola dönmek isteseniz

and they are standing want it, you know, I can see that.

ve onlar ayakta isteseler bile , bilirsiniz, bunu görebilirim.

By the way, you're doing all these hand actions.

Bu arada, tüm bu el hareketlerini yapıyorsun.

Yes. So you're going along the road and you want to turn left into another road.

Evet. Yani yol boyunca gidiyorsunuz ve sola başka bir yola dönmek istiyorsunuz.

All right.

Elbette.

Okay. All right.

Tamam aşkım. Elbette.

And you see a pedestrian waiting.

Ve bekleyen bir yaya görürsün.

They want to cross now.

Şimdi karşıya geçmek istiyorlar.

Previously, you didn't have to give right but now you have to stop it and let them cross.

Önceden, doğru vermek zorunda değildiniz ama şimdi onu durdurup geçmelerine izin vermelisiniz.

That's it.

Bu kadar.

So, in other words, fascinating person

Yani başka bir deyişle, yürüyen büyüleyici bir kişinin

walking has more, right

to cross the road than a car that's using the road.

yolu kullanan bir arabadan daha fazla karşıdan karşıya geçme hakkı vardır.

That's it.

Bu kadar.

But the the bigger you are, the more people

Ama ne kadar büyük olursanız, o kadar çok insana

you have to give way too so a lorry, for example, is the biggest.

yol vermeniz gerekir , örneğin bir kamyon en büyüğüdür.

But we don't have we don't have anything bigger than a lorry on the road.

Ama bizde yok, yolda tırdan büyük bir şeyimiz yok.

You could have an elephant on Rollerskates.

Rollerskates'te bir filiniz olabilir.

You could do so a lorry has to give way to a bus.

Bunu yapabilirsin, bir kamyon bir otobüse yol vermek zorunda kalır.

To a lorry has to give way to a van.

Bir kamyonete bir kamyonet yol vermek zorunda.

A van has to give way to a car.

Bir minibüs bir arabaya yol vermek zorunda.

A car has to give way to

Bir araba bir yayaya yol vermek zorundadır

a pedestrian and

ve

a bicycle has to give way to a pedestrian as well.

bir bisiklet de bir yayaya yol vermek zorundadır.

So it's the bigger you are, the more people you have to give way to now.

Yani artık ne kadar büyüksen, o kadar çok insana yol vermen gerekiyor.

And as a person walking along the road has to give way to a mouse.

Ve yolda yürüyen bir kişi fareye yol vermek zorunda kaldığı için.

Exactly. And a mouse has to give way to an ant.

Kesinlikle. Ve fare karıncaya yol vermek zorundadır.

And an ant has to give way to a bacteria.

Karınca da bir bakteriye yol vermek zorundadır.

No bacteria has to give way to a virus.

Hiçbir bakteri bir virüse yol vermek zorunda değildir.

And the virus has to give way to an atom. Yes.

Ve virüs bir atoma yol vermek zorunda. Evet.

And has that and it's causing a bit of controversy.

Ve buna sahip ve biraz tartışmaya neden oluyor. Birleşik

Controversy in the UK because a car that is going to turn off a main road

Krallık'ta tartışma var, çünkü bir araba ana yoldan

into a side road still, you know, you if you have to stop

bir yan yola sapacak, yine de, bilirsiniz,

to give way to a place and somebody could go up your backside, look

bir yere yol vermek için durmak zorunda kalırsanız ve biri arkanızdan yukarı çıkabilir, bakın

and you could could cause accidents.

ve siz yapabilirsiniz kazalara neden olur.

So it's causing a bit of a bit of controversy.

Bu yüzden biraz tartışmaya neden oluyor.

The last thing you want is someone going up your backside go right how many rules?

İsteyeceğiniz son şey, birinin arka tarafınıza doğru gitmesi, kaç kural var?

It seems that new generations are becoming more dumb, says Raphael.

Görünüşe göre yeni nesiller daha da aptallaşıyor, diyor Raphael.

Well, I suppose really it would be fair to say that at the moment

Pekala, sanırım şu anda

there is a lot of argument and a lot of people

pek çok tartışmanın ve pek çok insanın

squabbling and fighting,

especially between people

özellikle

who drive cars and people who ride bicycles.

araba kullananlar ve bisiklet sürenler arasında ağız dalaşı ve kavga ettiğini söylemek adil olur. Şu

That is the the hot topic at the moment here in the UK and in England.

anda Birleşik Krallık'ta ve İngiltere'de gündemde olan konu bu.

Especially in the big cities like London.

Özellikle Londra gibi büyük şehirlerde. Bu

So quite often motorists, people

yüzden çoğu zaman sürücüler,

who drive cars will actually have fights

araba kullanan insanlar kelimenin

literally.

tam anlamıyla kavga eder.

They will have fights with with people on bicycles.

Bisikletli insanlarla kavga edecekler.

Yes, well bicycles.

Evet, iyi bisikletler.

There's a new rule for bicycles and how they bicycles are supposed to

Bisikletler için yeni bir kural var ve bisikletlerin nasıl olması gerektiği

they can now it's best to stay in the left hand side

şimdi sol tarafta kalmak en iyisidir,

so that you can, you know, but now they can they're allowed to ride in the middle of the road.

böylece yapabilirsiniz, bilirsiniz, ama şimdi yapabilirler, yolun ortasında sürmelerine izin verilir.

A pedal cyclist is allowed to ride in the middle of the road in order to be safe.

Pedallı bir bisikletçinin güvende olması için yolun ortasında bisiklet sürmesine izin verilir.

But what they're going to end up doing is probably holding up the traffic anyway on that.

Ama sonunda yapacakları şey, muhtemelen bu konuda trafiği durdurmak olacaktır. Yine de

I think it's a good way of slowing down the traffic, though, in.

trafiği yavaşlatmanın iyi bir yolu olduğunu düşünüyorum . O halde

So so then everyone drive safely.

herkes güvenli bir şekilde sürsün.

Yeah, but I think it's just going to annoy people and then people will lose their temper,

Evet, ama bence bu sadece insanları kızdıracak ve sonra insanlar öfkelerini kaybedecek,

especially Steve. Yes.

özellikle Steve. Evet.

Oh, yes.

Oh evet.

There's nothing.

Hiçbir şey yok.

Steve hates more on the road than someone driving in front of him.

Steve, yolda birinin önünden araba sürmesinden daha çok nefret eder .

Slowly. Not true. Oh, slowly, but no.

Yavaşça. Doğru değil. Oh, yavaşça, ama hayır. Her

Well, cyclists

neyse, bisikletçiler

anyway, right?

, değil mi?

That's a bit controversial.

Bu biraz tartışmalı.

We're going to go now. Really?

Şimdi gideceğiz. Gerçekten mi? Konuşabileceğimiz

There are far more controversial things we could talk about.

çok daha tartışmalı şeyler var .

Yes. Well, yes, a lot of controversy over those.

Evet. Evet, bunlar hakkında pek çok tartışma var. İnsanların bindiği

What are those sort of electric scooters that people are riding?

bu tür elektrikli scooterlar nelerdir ?

But what bicycles anyway? Let's let's leave that. Okay.

Ama yine de hangi bisikletler? Bunu bırakalım. Tamam aşkım.

Lovely to be here.

Burada olmak çok güzel.

Thank you, Steve.

Teşekkürler Steve.

We've nearly done

Neredeyse

a full show. Yes.

tam bir gösteri yaptık. Evet.

Despite the fact that we're not in our usual positions.

Her zamanki pozisyonlarımızda olmamamıza rağmen.

Okay. Lovely.

Tamam aşkım. Sevimli.

Lovely to see you. And Mr.

Seni görmek güzel. Ve Bay

Duncan's got a special announcement.

Duncan'ın özel bir duyurusu var.

When are you going to make it? This week.

Ne zaman başaracaksın? Bu hafta.

Well, at the end of this month.

Yani bu ayın sonunda.

Oh, right.

Okay, so you have a little bit more time to wait, right?

Ah, doğru.

Tamam, beklemek için biraz daha zamanın var, değil mi?

So see you all next week.

Gelecek hafta görüşürüz.

And what's the message you've learnt today?

Ve bugün öğrendiğin mesaj nedir?

What have you learnt today?

Bugün ne öğrendin?

I'm a swipe, not

Ben bir kaydırmayım,

stamp.

damga değil.

No, not swipe, not tap swipe.

Hayır, kaydırmayın, dokunarak kaydırmayın.

Not tap swipe.

Kaydırmaya dokunmayın.

Not tap, not swipe, not tap, swipe, not tap swipe.

Dokunma, kaydırma, dokunma, kaydırma, hafifçe vurma.

Not tap swipe.

Kaydırmaya dokunmayın.

Steve, can I just be the sun god for just one

Steve, bir kaç saniye daha güneş tanrısı olabilir miyim

few seconds more?

?

You look slightly.

Hafif görünüyorsun.

You look slightly insane.

Biraz deli görünüyorsun.

Actually, I am your ruler. By.

Aslında ben senin yöneticinim. İle.

Thank you, Mr. Steve.

Teşekkürler, Bay Steve.

That was Mr. Steve, by the way.

Bu arada, o Bay Steve'di.

In case you weren't sure what was going on, maybe you thought you were

Neler olup bittiğinden emin değilseniz, belki

having a nervous breakdown, but no, it is just Mr. Steve.

sinir krizi geçirdiğinizi düşündünüz, ama hayır, sadece Bay Steve.

There he goes by Steve.

İşte Steve tarafından gidiyor.

Is he coming back? Yes.

Geri mi geliyor? Evet. Dur

Let me guess, is he is he coming back again?

tahmin edeyim, yine mi geliyor?

No, no, he's not coming back again.

Hayır, hayır, bir daha geri gelmeyecek.

Thank you very much for joining me.

Bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

I hope this has been interesting.

Umarım bu ilginç olmuştur.

To someone.

Birine.

I'm hoping that someone out there and YouTube

Umuyorum ki orada birileri ve YouTube

and found this interesting.

bunu ilginç bulmuştur.

I will be back with you on Wednesday from 2 p.m.

Çarşamba günü saat 14:00'ten sonra sizlerle birlikte olacağım.

UK time, hopefully.

İngiltere zamanı, umarım.

And I'm hoping that

Ve

the computer that I built myself who

kendi yaptığım bilgisayarın

will be working as well.

da çalışacağını umuyorum.

Thank you very much for your company and I will see you very soon.

Şirketiniz için çok teşekkür ederim ve çok yakında görüşürüz.

Hello at IIB Hat IIB

IIB Hat'ta merhaba IIB

Abood says hi.

Abood merhaba diyor.

Hi hi. Hi hi hi.

Merhaba merhaba. Hi hi hi.

Hi. Hi hi.

MERHABA. Merhaba merhaba.

Hello.

Merhaba.

And hi to you as well.

Ve sana da merhaba.

Thank you, Maria.

Teşekkürler Maria. Sana

Thank you also. Beatriz

da teşekkürler. Beatriz,

I have to go now because I must go back over there

şimdi gitmem gerekiyor çünkü stüdyoma geri dönmem gerekiyor

into my studio and I have to go

ve gidip

and finish setting up my computer

that I built myself. Oh,

kendi yaptığım bilgisayarımı kurmam gerekiyor.

thank you, Rosa.

Teşekkürler Rosa.

Thank you, Alexandra.

Teşekkürler Alexandra.

Thank you. Palmira. It's been nice being with you.

Teşekkür ederim. Palmira. Seninle olmak güzeldi.

I couldn't resist I felt really guilty

Dayanamadım, burada olmadığım için kendimi gerçekten suçlu hissettim

not being here, so I thought I should do something.

, bu yüzden bir şeyler yapmam gerektiğini düşündüm. Bu her ne ise

Even if it's only this

sadece bu olsa bile

whatever this is,

this is Mr.

Bay

Duncan saying thanks for watching.

Duncan izlediğiniz için teşekkür ediyor.

Remember, swipe not tap.

Unutmayın, dokunun değil kaydırın.

See, on Wednesday.

Çarşamba günü bakın.

And, of course, you know what's coming next. Yes, you do.

Ve tabii ki sırada ne olduğunu biliyorsunuz. Evet yaparsın.

Until the next time we meet here.

Bir dahaki sefere burada buluşana kadar. ben

I don't forget.

unutmam

Stay happy, stay safe.

Mutlu kalın, güvende kalın. İnsan ırkının arasında yürürken

Keep that smile upon your face as you walk amongst the human race.

o gülümsemeyi yüzünüzden eksik etmeyin .

And I will see you soon.

Ve yakında görüşürüz.

And, of course, you know what's coming next.

Ve tabii ki sırada ne olduğunu biliyorsunuz.

Yes, you do...

Evet,

ta ta for now.

şimdilik... ta ta yapıyorsun.