"Knock it on the head" "Please stop it" / English Addict - 211 - LIVE learning / Sun 7th Aug 2022

Oh, here we go again.

Yine başlıyoruz.

We are back together once more live on YouTube.

YouTube'da canlı yayında bir kez daha birlikteyiz.

Hello there.

Selamlar.

I know a lot of people like to listen

Birçok insanın

to the piece of music that I play at the start of my live streams.

canlı yayınımın başında çaldığım müziği dinlemeyi sevdiğini biliyorum.

But I'm just wondering, should I change it for something else?

Ama merak ediyorum, başka bir şeyle değiştirmeli miyim?

Because I've been using that piece of music for nearly two years now.

Çünkü o müzik parçasını yaklaşık iki yıldır kullanıyorum.

And I'm just wondering if anyone is getting a little sick and tired.

Ve merak ediyorum, biri biraz hastalanıp yoruluyor mu?

Perhaps you want me to stop

Belki

using that piece of music and maybe use something different instead?

o müzik parçasını kullanmayı bırakmamı ve onun yerine farklı bir şey kullanmamı istersin?

Please let me know.

Lütfen bana bildirin.

Yes, we are back together again. Hallelujah.

Evet, yeniden birlikteyiz. Şükürler olsun.

It's a beautiful, lovely summer day here in England.

İngiltere'de güzel, hoş bir yaz günü.

And yes, that is where we are broadcasting

Ve evet, az önce söylediğim gibi, İngilizcenin

live now from the birthplace

doğum yeri olan

of the English language, which, as I just

said, is England.

İngiltere'den canlı yayın yapıyoruz.

Okay.

Tamam aşkım.

First of all, first of all, please give me a look.

Her şeyden önce, her şeyden önce, lütfen bana bir göz atın.

Shall we do this straight away?

Bunu hemen yapalım mı?

Please give me a little like underneath here.

Lütfen bana biraz aşağıdan bir beğeni verin. Şu anda

This video that you're watching now, give me a lovely light to show you care

izlediğiniz bu video , beni önemsediğinizi göstermek

and also to show that you want more

ve ayrıca bundan daha fazlasını istediğinizi göstermek için bana güzel bir ışık veriyor

of this.

.

Please, like.

Lütfen beğen.

It sounds so desperate, doesn't it?

Kulağa çok çaresiz geliyor, değil mi?

Really? Hi, everybody. This is Mr.

Gerçekten mi? Selam millet. Ben

Duncan in England.

İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today? Are you okay?

Bugün nasılsın? İyi misin?

I hope so.

Umarım. Mutlu

Are you happy?

musun?

I hope you are feeling happy today.

Umarım bugün kendini mutlu hissediyorsundur.

Please click like now Google.

Lütfen şimdi beğen'i tıklayın Google.

Please, please.

Lütfen lütfen.

I'll be ever so nice to you.

Sana karşı çok iyi olacağım.

My name is Mr. Duncan. I talk about the English language.

Benim adım Bay Duncan. İngilizce dilinden bahsediyorum. Ben de

You might say that I am one of those.

onlardan biriyim diyebilirsiniz.

You see, a lot of people say, Mr.

Görüyorsunuz, pek çok insan Bay

Duncan, we have heard that you are one of those, an English addict.

Duncan, sizin de onlardan biri olduğunuzu duyduk, bir İngiliz bağımlısı diyor.

And yes, you would be right.

Ve evet, haklısın.

I am.

Ben.

I love the English language so much.

İngiliz dilini çok seviyorum.

You might say that I would one day, maybe one day

Bir gün yapacağımı söyleyebilirsin, belki bir gün izin verilir verilmez

I will marry the English language as soon as we are allowed to do it.

İngiliz diliyle evlenirim .

So it is another weekend together.

Yani birlikte başka bir hafta sonu.

We have made it to August.

Ağustos ayına kadar geldik.

We often talk about August as being the peak of summer time.

Ağustos'tan sık sık yaz mevsiminin zirvesi olarak bahsederiz.

A lot of people think that July is the peak of summer,

Pek çok insan Temmuz'un yazın zirvesi olduğunu düşünür

but I always think that August is the peak

ama ben her zaman Ağustos'un

the that the nicest part of the summer months.

yaz aylarının en güzel yanı olan zirvesi olduğunu düşünürüm.

So we are now in August and everything is looking lovely today.

Yani şimdi Ağustos ayındayız ve bugün her şey çok güzel görünüyor.

It's a lovely, lovely day.

Güzel, güzel bir gün.

We had very hot weather a couple of weeks ago,

Birkaç hafta önce çok sıcak bir havamız vardı,

then we had cool weather.

sonra havamız serindi.

Next week things are going to get a little hot again.

Önümüzdeki hafta işler yine biraz kızışacak.

We have more hot weather coming our way even today.

Bugün bile yolumuza çıkan daha sıcak bir hava var.

Well, today it's around about 24 Celsius, which for many people is not very hot.

Pekala, bugün hava yaklaşık 24 Santigrat civarında ve bu pek çok insan için çok sıcak değil.

I know what you're going to say, Mr. Duncan.

Ne söyleyeceğinizi biliyorum Bay Duncan.

You always complain about the weather, but

Her zaman hava durumundan şikayet edersiniz, ancak

there are certain parts of the world where the temperature

dünyanın belirli bölgelerinde sıcaklığın

goes much higher than the one that you have in the UK.

İngiltere'dekinden çok daha yüksek olduğu yerler vardır.

But the problem is at the moment we are having too much dry weather

Ama sorun şu ki, şu anda İngiltere'nin güneyinde çok fazla kuru hava var

in the south of England, so much

, o kadar ki

that they have started restricting

water use.

su kullanımını kısıtlamaya başladılar.

You cannot anymore.

Artık yapamazsın.

You can no longer water

Artık

your plants, your flowers.

bitkilerinizi, çiçeklerinizi sulayamazsınız.

You cannot use a hosepipe in your garden to water your grass.

Bahçenizde çimlerinizi sulamak için hortum kullanamazsınız . Şu anda Güney İngiltere'de

You are not allowed to do any of those things at the moment in the South of England.

bunlardan hiçbirini yapmanıza izin verilmiyor .

However, here everything is still pretty normal.

Ancak, burada her şey hala oldukça normal.

Although if you look behind me, you can see at the moment because this is a live view

Arkama bakarsanız şu an görebilirsiniz çünkü bu

looking out of the window, you can see everything is looking quite dry.

pencereden dışarı bakan canlı bir görüntüdür, her şeyin oldukça kuru göründüğünü görebilirsiniz.

It is very hot today.

Bugün hava çok sıcak.

And apparently next week it's going to get very hot,

Ve görünüşe göre önümüzdeki hafta çok sıcak olacak,

even hotter than it was today.

bugün olduğundan bile daha sıcak olacak.

We will see what happens anyway.

Her halükarda ne olacağını göreceğiz.

We are back and we've made it to the end of another week

Geri döndük ve bir haftanın daha sonuna geldik

and we are here today to talk all about English.

ve bugün İngilizce hakkında konuşmak için buradayız.

We have lots of subjects coming your way.

Size gelecek birçok konu var.

We have Mr. Steve joining us today.

Bugün bize katılan Bay Steve var.

Mr. Steve

Bay Steve

did something very silly yesterday.

dün çok aptalca bir şey yaptı.

We might talk about that later on.

Bunun hakkında daha sonra konuşabiliriz.

Yes, we have made it all the way to another weekend.

Evet, bir haftasonunu daha geride bıraktık.

In fact, we have made it almost all the way to a new week.

Aslında yeni bir haftaya kadar neredeyse tüm yolu katettik.

Yes, it's Sunday.

Evet, bugün Pazar.

Beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep,

Bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip

beep, beep, beep, beep, beep, beep.

, bip, bip, bip.

Sun has arrived.

güneş geldi

I hope your weekend has been good so far.

Umarım hafta sonunuz şu ana kadar iyi geçmiştir.

I hope it's been a good one.

Umarım güzel olmuştur.

It's not too bad here.

Burada çok kötü değil.

We've had a nice weekend.

Güzel bir hafta sonu geçirdik.

Not too busy.

Çok meşgul değil.

We went out yesterday to have a lovely walk.

Dün güzel bir yürüyüş yapmak için dışarı çıktık.

It was very nice.

Çok güzeldi.

And the weather today also looking nice, as I said, looking into the distance

Ve bugün hava da güzel görünüyor, dediğim gibi, mesafeye baktığımızda

and the more familiar view that we normally look at is this one.

ve normalde baktığımız daha tanıdık manzara bu.

And there it is now looking outside on a glorious summer day.

Ve işte şimdi muhteşem bir yaz gününde dışarıya bakıyor.

It really does feel as if summer is here,

Gerçekten de yaz gelmiş gibi

but sadly,

ama ne yazık ki

not for much longer, because, of course, when we get to the end of August,

çok uzun sürmüyor çünkü tabii ki Ağustos'un sonuna geldiğimizde

September arrives and then everything starts

Eylül geliyor ve ardından her şey

to get cooler again.

yeniden soğumaya başlıyor.

So we will see what happens.

Yani ne olacağını göreceğiz.

At least the good news is next week we have lots of lovely

En azından iyi haber, önümüzdeki hafta çok güzel

hot weather, very nice.

sıcak havalarımız olacak, çok güzel.

I'm going to enjoy myself next week.

Önümüzdeki hafta keyfime bakacağım.

I can't think of any other reason why I might be happy next week,

Gelecek hafta mutlu olmam için başka bir sebep düşünemiyorum

but one reason for sure is that next week

ama kesin olan bir sebep de gelecek hafta havanın

it is going to be fine and sunny.

güzel ve güneşli olacağı.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Day, by the way, we went for a meal yesterday

Gündüz, bu arada,

in much Wenlock as we often do on Saturday

cumartesi günleri sık sık yaptığımız gibi dün Wenlock'ta yemeğe gittik

and yesterday we sat at a different table.

ve dün farklı bir masada oturduk.

And the reason for that

Ve bunun nedeni hakkında

I might

talk about later on, but something a little bit annoying.

daha sonra konuşabilirim, ama biraz sinir bozucu bir şey.

You know me, I get quite annoyed from time to time by people.

Beni bilirsin, zaman zaman insanlara çok sinir olurum.

People can be quite annoying. Have you noticed.

İnsanlar oldukça can sıkıcı olabilir. Fark ettin mi.

Yeah. And it's I think you have.

Evet. Ve bence sende var.

So maybe I will talk about that later on.

O yüzden belki daha sonra bundan bahsederim.

But we did have a nice meal even though we, we could not sit outside

Ama güzel bir yemek yedik , ancak dışarıda oturamadık

because someone

çünkü biri

had taken all the tables, they'd actually moved them

tüm masaları almış, biz dahil bahçede

so no one else could sit outside

kimse dışarıda oturamayacak şekilde yer değiştirmişler

in the garden, including us.

. Hatta her cumartesi gittiğimiz bu güzel kafenin yan tarafındaki masaları bahçenin farklı bir yerine taşımak

They wanted all of the tables for themselves to even move the tables

için tüm masaları kendilerine istemişler

to a different part of the garden

at the side of this beautiful cafe that we go to every Saturday.

.

And they took the wall, all the tables, so we couldn't sit outside.

Ve duvarı, tüm masaları aldılar, böylece dışarıda oturamazdık.

So instead

Bunun yerine

we sat at the worst table imaginable.

akla gelebilecek en kötü masaya oturduk.

Can you imagine this situation?

Bu durumu hayal edebiliyor musunuz?

You are waiting for your lovely, lovely meal.

Güzel, güzel yemeğinizi bekliyorsunuz.

And then next to you is the toilet door

Ve sonra hemen yanınızda tuvalet kapısı var

right next to you.

.

Next to your shoulder is where people go to the toilet.

Omzunuzun yanı, insanların tuvalete gittiği yerdir.

And the only problem is between where we were sitting

Ve oturduğumuz yer ile tuvalet arasındaki tek sorun

and the toilet, there was just a very thin piece of wall.

, çok ince bir duvar parçasıydı.

I think it was actually plasterboard between us and the toilet.

Sanırım tuvaletle aramızda alçı levha vardı .

So you could hear everything

Böylece

that was going on in the toilet

whilst you are trying to eat your food.

yemeğinizi yemeye çalışırken tuvalette olup biten her şeyi duyabiliyordunuz.

It wasn't a very nice experience.

Çok hoş bir deneyim değildi.

Normally we like to sit outside, but some selfish people, very selfish.

Normalde dışarıda oturmayı severiz ama bazı bencil insanlar çok bencildir.

They decide to grab all of the tables, they move them

Tüm masaları almaya karar verirler, masaları hareket ettirirler,

so they could all have room to sit and enjoy themselves

böylece oturacakları ve eğlenebilecekleri bir yer olur

and no one else could sit outside.

ve başka kimse dışarıda oturamaz.

And we were a little bit annoyed about that, to be honest.

Ve dürüst olmak gerekirse, bu konuda biraz rahatsız olduk.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

Who was first here today?

Bugün buraya ilk kim geldi?

Let's have a look, shall we?

Bir bakalım, olur mu?

Oh, very interesting.

Çok ilginç.

Hello today.

Merhaba bugün.

First on the live chat.

İlk önce canlı sohbette.

Hello to Beatrice.

Beatrice'e merhaba.

Guess what, you are first on today's live stream.

Tahmin edin, bugünün canlı yayınında birinci sizsiniz.

Well done, Beatrice.

Aferin, Beatrice.

You are first today.

Bugün birincisin.

Oh, by the way, on Friday.

Bu arada, cuma günü.

On Friday, I had to go to the dentist

Cuma günü,

for my usual check-up.

her zamanki kontrolüm için dişçiye gitmem gerekti. Dişlerimde

A little bit of cleaning,

biraz temizlik,

a little bit of polishing on my teeth.

biraz cilalama.

But when I arrived at the dentist, I said to the lady

Ama dişçiye geldiğimde

who normally does my teeth, I said, Please today,

normalde dişlerimi yapan bayana dedim ki bugün

please do not use the ultrasonic scraper.

lütfen ultrasonik kazıyıcıyı kullanmayın.

I hate it.

Nefret ettim.

I don't know why it always makes my teeth hurt

Neden her zaman dişlerimi ağrıttığını bilmiyorum

and I feel extreme pain when she's doing it.

ve o bunu yaparken aşırı derecede acı hissediyorum.

So I said to her, I said, Please, can we not use that?

Ben de ona dedim ki, lütfen, bunu kullanamaz mıyız? Bunun

Can instead, can we use the old fashioned

yerine eski moda

scrapers, the old hook?

sıyırıcıları, eski kancayı kullanabilir miyiz?

I prefer that I don't know why,

Nedenini bilmiyorum

but that

ama

that new ultrasonic thing that they use, it makes a horrible noise as well.

kullandıkları o yeni ultrasonik şeyin korkunç bir ses çıkarmasını tercih ederim.

I hate the sound of it, but when they press it onto your teeth,

Sesinden nefret ediyorum ama dişlerine bastırdıklarında, sanki

it's as if every nerve in your mouth is is jumping through the top of your head.

ağzındaki tüm sinirler kafanın üzerinden atlıyormuş gibi oluyor .

It's not a very pleasant experience.

Bu çok hoş bir deneyim değil.

So I asked her very nicely, very kindly,

Ben de ona çok kibarca sordum,

if instead of the ultrasonic scaler,

ultrasonik kazıyıcı yerine,

I think that's what it's called, could you please use the old fashioned

sanırım adı bu, lütfen eski moda

hooks, pieces of metal

kancaları,

that you put between the teeth and you scrape the teeth?

dişlerin arasına koyup dişleri kazıdığınız metal parçalarını kullanabilir misiniz?

So I prefer that.

O yüzden bunu tercih ederim.

I know it sounds strange, but I do. I prefer it.

Kulağa garip geldiğini biliyorum ama biliyorum. Onu tercih ederim.

For some reason it's not as painful,

Nedense o kadar acı verici değil

but I don't think she was very pleased

ama

that I asked if she could use the old fashioned tools.

eski moda aletleri kullanıp kullanamayacağını sorduğuma pek memnun olduğunu sanmıyorum.

I don't think she was happy about that because I think she wanted to do it quickly.

Bundan mutlu olduğunu sanmıyorum çünkü bence bunu bir an önce yapmak istedi.

But of course it takes a little bit longer

Ama tabii

if you use the old fashioned scraper.

eski tip sıyırıcı kullanırsanız biraz daha uzun sürüyor.

But I don't mind it.

Ama umursamıyorum.

I love it.

Bayıldım.

Well, I don't love it.

Ben sevmiyorum.

I don't I don't get any sexual pleasure from it,

Bundan herhangi bir cinsel zevk almıyorum

but I do find it more comfortable.

ama daha rahat buluyorum.

That's all I'm saying.

Tüm söylediğim bu.

Also today on the live chat we have, Luis Mendez

Ayrıca bugün yaptığımız canlı sohbette Luis Mendez

is here today. Hello, Lewis.

bugün burada. Merhaba Lewis.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

A lot of people are here, Rosa.

Burada bir sürü insan var, Rosa.

We also have Claudia.

Claudia'mız da var.

Hello, Claudia.

Merhaba Claudia.

Nice to see you here today.

Bugün seni burada görmek güzel.

Vittoria is also here.

Vittoria da burada.

Hamda is here.

Hamda burada.

Oh, can I say congratulations to Mohsen?

Oh, Mohsen'i tebrik edebilir miyim?

Mohsen is now officially an uncle.

Mohsen artık resmen bir amca.

I remember that many years ago when I became an uncle.

Yıllar önce amca olduğum zamanı hatırlıyorum.

Now, of course

Şimdi, elbette

I am a great uncle.

ben büyük bir amcam.

That's when you really start to feel old when you become a great uncle.

İşte o zaman, büyük bir amca olduğunuzda kendinizi gerçekten yaşlı hissetmeye başlarsınız.

As long as I don't become a granddad, I'll be happy.

Büyükbaba olmadığım sürece mutlu olacağım.

I'll be happy with that.

Bununla mutlu olacağım.

We also have Inaki.

Bizim de Inaki'miz var.

Hello to you.

Merhaba sana.

Delfi is here as well.

Delfi de burada.

A lot of people already joining us on the live chat today.

Bugün canlı sohbette bize katılan birçok insan var.

Nice to see you here on Sunday.

Pazar günü sizi burada görmek güzel.

Of course, August is here.

Tabii ki, Ağustos geldi. Ağustos'ta özel

I wonder if there's anything special happening in August.

bir şey olup olmadığını merak ediyorum .

Is there anything anything special happening in August?

Ağustos ayında özel bir şey oluyor mu?

Anything.

Herhangi bir şey.

Can you think of anything?

Herhangi bir şey düşünebilir misin?

Well, I wonder.

Merak ediyorum.

I wish I could give you 100 likes, says Magdalena.

Keşke sana 100 beğeni yapabilseydim, diyor Magdalena.

That would be very nice.

Bu çok güzel olurdu.

Imagine that if you could give 100 likes,

100 beğeni yapabilseydiniz,

if you could actually give as many likes

gerçekten istediğiniz kadar beğeni yapabilseydiniz

as you want, it's a little bit like Who remembers?

, bu biraz Kim hatırlar?

What was that?

Neydi o?

What was that website that you could give?

Verebileceğin o web sitesi neydi?

Lots of little hearts.

Bir sürü küçük kalp.

I can't remember what it was called.

Adının ne olduğunu hatırlayamıyorum.

Now I can't remember the name of it.

Şimdi adını hatırlayamıyorum.

It doesn't exist anymore, is it Periscope?

Artık yok, Periscope mu?

Who remembers Periscope well on there?

Periscope'u orada kim iyi hatırlıyor?

If you were doing a live stream, you could actually give little hearts

Canlı yayın yapıyor olsaydınız, aslında küçük kalpler verebilirdiniz

and then the hearts would be used as a type of credit.

ve sonra kalpler bir tür kredi olarak kullanılırdı.

And I've always been amazed

Ve

that YouTube does not do that, where you can give little hearts

YouTube'un bunu yapmamasına, küçük kalpler verebildiğiniz

and then the hearts will float on the screen.

ve ardından kalplerin ekranda süzüldüğü her zaman hayret etmişimdir.

But not only that, that those hearts

Ama sadece bu değil, o kalpler

will also go towards points that you can collect.

de toplayabileceğiniz puanlara doğru gidecek.

So that's what used to happen on Periscope.

Demek Periscope'ta böyle oluyordu.

Unfortunately, that particular

Ne yazık ki, söz konusu

streaming site does not exist anymore.

akış sitesi artık mevcut değil.

Can I say hello to Monika also?

Monika'ya da merhaba diyebilir miyim?

Emeka Hello to you.

Emeka Merhabalar. Dişlerinize iyi baktığınızı

I am so glad to hear that you take care of your teeth, Mr.

duyduğuma çok sevindim , Bay

Duncan.

Duncan.

I do try my best.

elimden geleni yaparım.

My teeth at the moment,

Şu anda dişlerim,

all the best that they've been in a very long time.

çok uzun zamandır sahip oldukları en iyi durumdalar.

I can't remember the last time my teeth were in such good condition.

Dişlerimin en son ne zaman bu kadar iyi durumda olduğunu hatırlayamıyorum.

Even the lady, my lovely dental hygienist,

Sevgili diş hijyenistim olan bayan bile

said to me, You are doing much better

bana, "Diş bakımında çok daha iyisin" dedi

with your dental care.

.

And I felt quite pleased with that.

Ve bundan oldukça memnun kaldım.

It was like it school.

Okul gibiydi.

Do you remember at school when they used to give you a little gold star

Okulda iyiyken sana küçük bir altın yıldız verdiklerini hatırlıyor musun

when you were good?

?

Well, I felt as if my dentist gave me a little gold star

the other day because she said she was very pleased with my progress.

Geçen gün diş hekimim ilerlememden çok memnun olduğunu söylediği için bana küçük bir altın yıldız vermiş gibi hissettim.

I have to be honest, I do spend a lot more time

Dürüst olmam gerekirse, bugünlerde dişlerime bakmak için çok daha fazla zaman harcıyorum

these days looking after my teeth because I don't want to lose them.

çünkü onları kaybetmek istemiyorum.

You see, the reason is because I do this.

Görüyorsunuz, nedeni bunu yapmam.

Can you imagine me coming on here trying to do my live

Buraya gelip canlı yayınımı dişsiz yapmaya çalıştığımı

stream with no teeth,

or maybe some of my teeth missing?

veya belki de bazı dişlerimin eksik olduğunu hayal edebiliyor musunuz?

Could you imagine that?

Bunu hayal edebiliyor musun?

It wouldn't be very good.

Çok iyi olmaz.

It wouldn't be very nice to look at at all.

Bakmak hiç hoş olmazdı.

Hello to oh, Mohsen is here. Yes.

Oh'a merhaba, Mohsen burada. Evet.

Congratulations, Mohsen.

Tebrikler Muhsin.

Your sister has given birth to a baby

Kız kardeşin bir bebek doğurdu

and it's a girl.

ve o bir kız.

Congratulations to you.

Tebrikler.

And that that happened on the 3rd of August.

Ve bu 3 Ağustos'ta oldu.

So every time

Yani

her birthday comes along, you will always remember me.

onun doğum günü her geldiğinde, beni hep hatırlayacaksın.

Because you will think. Mr. Duncan.

Çünkü düşüneceksin. Bay Duncan.

I remember telling Mr.

Bay

Duncan all about the birth

Duncan'a

of my.

oğlumun doğumunu anlattığımı hatırlıyorum.

My niece.

Yeğenim.

Hello, Inaki.

Merhaba Inaki.

Hello. Also to.

Merhaba. ayrıca

Oh, Christina is here as well.

Oh, Christina da burada.

Can I just say

something very quickly?

Çok hızlı bir şey söyleyebilir miyim?

A little bit of sad news.

Biraz üzücü bir haber.

As we know, there is a lovely, lovely woman, a lovely girl, a lovely

Bildiğimiz gibi, Sandra Sandra Gonzalez adında sevimli, sevimli bir kadın, sevimli bir kız, sevimli bir

lady called Sandra Sandra Gonzalez.

hanım var.

She was normally on here, sadly, last week.

Ne yazık ki geçen hafta normalde buradaydı.

Her lovely little dog, Simon,

Sevimli küçük köpeği Simon

sadly died and she is a little bit upset.

ne yazık ki öldü ve o biraz üzgün.

So, Sandra, if you are watching today, don't worry.

Sandra, bugün izliyorsan merak etme.

We are all waiting for you and we know you must be feeling a little sad at the moment.

Hepimiz sizi bekliyoruz ve şu anda biraz üzgün hissediyor olmanız gerektiğini biliyoruz.

But we are here whenever you need us to cheer you up.

Ama sizi neşelendirmek için bize ihtiyaç duyduğunuz her an buradayız.

Hello.

Also to oh Vittoria and also Bruno.

Merhaba.

Ayrıca ah Vittoria'ya ve ayrıca Bruno'ya.

Hello, Bruno.

Merhaba Bruno.

Nice to see you here today as well.

Bugün de seni burada görmek güzel.

Switzerland.

İsviçre.

I wonder what the weather is like in Switzerland.

İsviçre'de havanın nasıl olduğunu merak ediyorum.

I never think about it. You see,

Bunu hiç düşünmüyorum. Görüyorsun, hiçbir

there is no point.

anlamı yok.

There is no moment during my day

Günümde

where I wonder what the weather is like in Switzerland.

İsviçre'de havanın nasıl olduğunu merak ettiğim bir an yok.

Isn't it strange?

Bu garip değil mi?

I suppose really.

Sanırım gerçekten.

I should think about it more often, but I don't.

Bunu daha sık düşünmeliyim ama düşünmüyorum.

I don't know why.

Neden bilmiyorum.

So have you ever been in a situation where you've had to have a meal

Peki hiç yemek yemek zorunda kaldığınız

and maybe you are sitting near the door to the toilet?

ve belki de tuvaletin kapısının yanında oturduğunuz oldu mu?

That's what happened to us yesterday.

Dün başımıza gelen buydu.

We could hear everything.

Her şeyi duyabiliyorduk.

We could even hear when the person was using the toilet paper.

Kişinin tuvalet kağıdı kullandığını bile duyabiliyorduk.

They were they were pulling the toilet paper

Tuvalet kağıdını çekiyorlardı

and you could hear the sound

ve ben

whilst I was enjoying

my vegetarian breakfast.

vejeteryan kahvaltımın tadını çıkarırken sesi duyabiliyordunuz.

Mm hmm.

Hmm.

What is the name of your niece? Mohsen.

Yeğeninin adı ne? Muhsin.

What is her name?

Onun adı ne?

Maybe they haven't named her yet.

Belki de henüz adını koymamışlardır.

Maybe they are still trying to choose a name.

Belki de hala bir isim seçmeye çalışıyorlardır.

Some people before they have their child.

Bazı insanlar çocukları olmadan önce.

Quite often they will decide on the name first.

Çoğu zaman önce isme karar verirler.

So as soon as they know what the gender of the baby is, they will think,

Yani bebeğin cinsiyetini öğrenince "

shall we think of

some nice names for our daughter or son?

kızımıza, oğlumuza güzel isimler düşünelim mi?" diye düşünecekler. Bu

So quite often people who are about

nedenle, çoğu zaman,

if they are expecting a new child,

yeni bir çocuk,

a new arrival in their family, quite often

ailelerine yeni gelen birini bekliyorlarsa, çoğu zaman

they will decide on the name before it is born.

isme o doğmadan önce karar verirler.

But I wouldn't.

Ama yapmazdım.

Yes, I'm.

Evet benim.

Yeah, I agree with you.

Evet sana katılıyorum.

I want to know

even I am feeling nosy.

Meraklı hissettiğimi bile bilmek istiyorum.

I want to know the name of your new niece.

Yeni yeğeninin adını öğrenmek istiyorum.

Hello.

Also to Petra.

Merhaba.

Petra'ya da.

Hello, Petra.

Merhaba Petra.

Who says I was born in August as well?

Benim de Ağustos'ta doğduğumu kim söyledi?

Petra.

Petra.

But when? When was your birthday?

Ama ne zaman? Doğum günün ne zamandı?

Has it already happened or is it still on its way?

Zaten oldu mu yoksa hala yolda mı?

I wonder.

Merak ediyorum.

Hello also to let's just see if I can find.

Merhaba ayrıca bulabilecek miyim bir bakalım.

Oh Olga.

Ah Olga.

Olga is here as well.

Olga da burada.

Olga, another one of our regular viewers.

Olga, düzenli izleyicilerimizden biri.

It is always nice to see the regular viewers here as well.

Normal izleyicileri de burada görmek her zaman güzel . Bay Steve'in annesiyle ilgili

Thank you very much for your lovely messages concerning Mr.

güzel mesajlarınız için de çok teşekkür ederim

Steve's mother as well, because last week I did

, çünkü geçen hafta

show some video of Mr.

Bay

Steve's mother having a little dance.

Steve'in annesinin biraz dans ettiğini gösteren bir video gösterdim.

Did you see it?

Bunu gördün mü?

Did you miss it?

Özledin mi?

Well, that's too bad, because I don't think I'm showing it today.

Bu çok kötü çünkü bugün gösterdiğimi sanmıyorum.

However, we do have some other interesting things to look at.

Ancak, bakmamız gereken başka ilginç şeyler de var.

We have some new residents in the garden.

Bahçede yeni sakinlerimiz var.

Would you like to see one of our new residents?

Yeni sakinlerimizden birini görmek ister misiniz?

Here we go. I will show this very quickly

İşte başlıyoruz. Bunu çok çabuk göstereceğim

because Mr.

Steve will be coming soon.

çünkü Bay

Steve yakında gelecek.

So here is something I want to show you very quickly.

İşte size çok hızlı bir şekilde göstermek istediğim bir şey var.

We have a new resident in the garden

Bahçede yeni bir sakinimiz var

and there it is, a little mouse.

ve işte orada, küçük bir fare.

So I think this is actually a dormouse.

Bence bu aslında bir yediuyuru.

This particular mouse is a dormouse.

Bu özel fare bir faredir. Devasa

It has giant eyes and large

gözleri ve büyük

ears and isn't that lovely?

kulakları var ve bu çok hoş değil mi?

So that is something I filmed the other night

Bu geçen gece çektiğim bir şeydi

and it was coming outside

ve dışarı çıkıp

eating some of the seeds and the nuts that I left for.

uğruna bıraktığım bazı tohumları ve yemişleri yiyordu.

It is not lovely.

Bu hoş değil.

It's a little dull mouse.

Biraz sıkıcı bir fare. Eskiden

We used to get lots of tiny animals in the garden,

bahçede bir sürü küçük hayvan alırdık

but this year we haven't had so many.

ama bu yıl bu kadar çok olmadık.

To be honest, I was rather pleased to see that

Dürüst olmak gerekirse,

little mouse saying hello the other night.

geçen gece o küçük farenin merhaba dediğini görmek beni oldukça memnun etti.

And there it is, looking very mischievous.

Ve işte orada, çok yaramaz görünüyor.

Through the hole in the wall.

Duvardaki delikten. Daha sonra

We will be looking at a little bit more of the nature in this area

bu alanda da biraz daha doğaya bakacağız

later on also.

.

Oh, there's something else I want to talk about today.

Ah, bugün bahsetmek istediğim bir şey daha var.

This is for the ladies.

Bu bayanlar için. Bay Steve geldiğinde

Something for the ladies we are going to talk about when Mr.

bayanlar için bir şeyler konuşacağız

Steve arrives.

.

What is the definition

of being macho

or manly these days?

Bu günlerde maço ya da erkeksi olmanın tanımı nedir?

Because I have a theory that over the years,

Çünkü yıllar içinde

the way in which we view masculinity

erkekliğe

or being manly has changed quite often.

veya erkeksi olmaya bakış açımızın oldukça sık değiştiğine dair bir teorim var.

I think quite often there are trends that come along and they,

Bence sık sık ortaya çıkan trendler var ve onlar,

they define what masculinity actually is.

aslında erkekliğin ne olduğunu tanımlıyorlar.

I suppose you could say the same thing about femininity, but we're not talking about that today.

Sanırım aynı şeyi kadınlık için de söyleyebilirsin ama bugün bundan bahsetmiyoruz.

We're talking about masculinity a little bit later on

Biraz sonra biriyle erkeklikten bahsediyoruz

with someone.

.

I'm not sure if I would describe Mr.

Bay Steve'i erkeksi olarak tanımlayabilir miyim emin değilim

Steve as masculine, but I think yes, I think he is.

ama sanırım evet, sanırım öyle.

I think he is.

Bence öyle.

We had a lovely day yesterday.

Dün güzel bir gün geçirdik.

We had a beautiful walk into town.

Kasabaya güzel bir yürüyüş yaptık.

And I couldn't resist showing you some of the sights that we saw yesterday.

Ve dün gördüğümüz manzaralardan bazılarını size göstermeden edemedim.

And then after this

Bundan sonra

and also after

ve

we've seen the cows again, Mr.

inekleri tekrar gördükten sonra, Bay

Steve will be here.

Steve burada olacak. Sakın

Don't go away for

gitmeyin,

please pick up your dog muck

lütfen köpeğinizin pisliğini toplayın

and take it with you as it can kill us.

ve yanınıza alın, çünkü bu bizi öldürebilir.

Thank you.

Teşekkür ederim.

Uh, there he is,

İşte orada,

Mr. Steve, in his poncho and also cutting the lawn.

Bay Steve, pançosuyla ve aynı zamanda çimleri biçiyor.

And also in the rain as well.

Üstelik yağmurda da. Şu

We could do with some rain at the moment here in the UK because

anda Birleşik Krallık'ta biraz yağmur yağabilir çünkü

it's so hot

talking of hot

things.

sıcak

şeylerden bahsetmek çok sıcak.

Hello, Mr. Duncan.

Merhaba, Bay Duncan.

Hello, wonderful viewers from around the globe.

Merhaba, dünyanın dört bir yanından harika izleyiciler.

Here he is.

I say that every week, of course, because I mean it.

İşte burada.

Bunu her hafta söylüyorum elbette, çünkü ciddiyim.

Well, good.

İyi iyi.

I'm very glad.

Çok memnun oldum.

Well, I was in a concert last night, Mr. Duncan.

Dün gece bir konserdeydim Bay Duncan. Her şeyden

So first of all, this is Mr.

önce, bu Bay

Steve, by the way, for those who don't know who this person is, you are very lucky.

Steve, bu arada, bu kişinin kim olduğunu bilmeyenler için çok şanslısınız.

He doesn't know who I am, Mr. Duncan.

Kim olduğumu bilmiyor, Bay Duncan.

But now, now, sadly, your life

Ama şimdi, ne yazık ki, hayatınız

will go downhill from this point because now you know, Mr.

bu noktadan sonra yokuş aşağı gidecek çünkü artık biliyorsunuz, Bay

Steve Steve did some did

Steve Steve biraz yaptı Steve

Steve did something very silly yesterday, didn't you?

dün çok aptalca bir şey yaptı, değil mi?

I've done it before and I've done it again.

Daha önce yaptım ve yine yaptım.

Steve does silly things.

Steve aptalca şeyler yapar. Dün gece verdiğimiz

I drive a long way to a concert, a choir concert that we had last night

bir konsere, bir koro konserine uzun bir yol kat ediyorum

and we all had a lovely time.

ve hepimiz çok güzel vakit geçirdik. Oraya arabayla

Took me half an hour, 40 minutes to drive there, 40 minutes to dry, for

gitmem yarım saat, 40 dakika, kuruması 40 dakika sürdü, çünkü

they were very nice because they provided food for his afterwards, which is unusual.

çok iyilerdi çünkü daha sonra onun için yemek sağladılar ki bu alışılmadık bir durum.

Okay. A lovely spread of food.

Tamam aşkım. Güzel bir yemek yayılması.

We were talking how how lovely. Yes.

Ne kadar güzel olduğundan bahsediyorduk. Evet.

All would be wonderful, etc., etc..

Her şey harika olurdu, vs.

So I go out the door chatting with everybody, drive home,

get halfway home and realise I haven't got my phone.

So halfway home, Steve realises that he does

Böylece, eve yarı yolda, Steve

not have his bag with all of his music.

tüm müziğinin olduğu çantasının yanında olmadığını fark eder.

That wasn't so important that I learnt

Bunun o kadar önemli olmadığını öğrendim

and his mobile phone was in the bag as well.

ve cep telefonu da çantadaydı.

But if he had kept my car keys on me

Ama arabamın anahtarlarını üzerimde tutsaydı,

because I never like to leave them in case they get stolen.

çünkü çalınma ihtimaline karşı onları bırakmayı hiç sevmem .

So, so the story gets better because today Steve had to go

Öyleyse hikaye daha iyi hale geliyor çünkü bugün Steve

all the way to Wolverhampton

to get his bag and his very, very important

çantasını ve çok, çok önemli

mobile phone, hour and 20 minutes round trip.

cep telefonunu almak için ta Wolverhampton'a gitmek zorunda kaldı, gidiş-dönüş bir saat ve 20 dakika.

Ask me £10 and feel. Yeah, that's your fault.

Bana 10 sterlin iste ve hisset. Evet, bu senin hatan.

I know, I know. It's my fault. Yes.

Biliyorum biliyorum. Bu benim hatam. Evet.

Don't complain.

şikayet etme

Probably could have waited till tomorrow to go and pick it up because I've got we've got choir

Muhtemelen gidip almak için yarına kadar bekleyebilirdim çünkü yarın koro çalışmamız var

practise tomorrow but I didn't want to risk it in case it went missing.

ama kaybolma ihtimaline karşı riske atmak istemedim.

So there I go into this church, they're all in their finery.

İşte bu kiliseye giriyorum, hepsi şık.

See, I know what happens.

Bak, ne olduğunu biliyorum.

I know what you do.

Ne yaptığını biliyorum.

You get lost in the moment.

Anın içinde kayboluyorsun.

Because Steve loves being in a crowd of people.

Çünkü Steve bir insan kalabalığının içinde olmayı seviyor.

It's a little bit like your mum. Your mum is the same.

Biraz annen gibi. Annen aynı.

You're Steve's mother loves to have lots of people around her and lots of attention.

Sen Steve'in annesi, çevresinde bir sürü insan olmasını ve çok fazla ilgi görmeyi seviyor.

And Steve is very similar.

Ve Steve çok benzer.

He loves being in a crowd of people socialise.

Kalabalık bir ortamda sosyalleşmeyi sever.

I just like socialising and I know what happened last night.

Sadece sosyalleşmeyi seviyorum ve dün gece ne olduğunu biliyorum. O an o

You got so involved in the moment

kadar daldın ki

you actually forgot to take your bag with you.

çantanı yanına almayı unuttun.

I left the bag in the other room because if you're eating, you don't want to bag around.

Çantayı diğer odaya bıraktım çünkü yemek yiyorsan etrafta çanta taşımak istemezsin.

You know, I must pick that back up afterwards.

Biliyorsun, onu daha sonra geri almalıyım.

But I didn't.

Ama yapmadım.

We all went out of the door laughing, happy on a high. Yes.

Hepimiz gülerek, mutlu bir şekilde kapıdan çıktık. Evet.

And I just drove home, which is unusual because I usually use the phone as my satnav.

Ve eve yeni gittim ki bu alışılmadık bir durum çünkü genellikle telefonu uydu navigasyonum olarak kullanırım.

Yes, that's the strange part of the strange part.

Evet, garip kısmın garip kısmı bu.

And anyway, there you go. It happened.

Ve her neyse, işte gidiyorsun. Oldu.

I've got it back. End of story.

Geri aldım. Hikayenin sonu.

But have you ever done things like that where you have been so into the moment

Ama hiç böyle şeyler yaptın mı, öyle bir anda bulundun ki

that you've forgotten something like a bag, a phone or something, and then gone all the way home?

çanta, telefon gibi bir şeyi unuttun ve sonra tüm yolu eve gittin mi?

Yes, I did actually go back.

Evet, aslında geri döndüm.

Do you remember the time David Cameron

David Cameron'ın

went for a meal and he forgot his daughter?

yemeğe gittiği ve kızını unuttuğu zamanı hatırlıyor musunuz?

Yes, that was funny.

Evet, bu komikti.

How do you do that, by the way?

Bu arada, bunu nasıl yapıyorsun?

How do you actually forget one of your own children?

Kendi çocuklarından birini gerçekten nasıl unutursun?

He went for a meal and he he forgot

Yemeğe gitti ve

he had his his daughter with him.

kızının yanında olduğunu unuttu.

And he walked out, went home and thought,

Ve dışarı çıktı, eve gitti ve "

I'm so I'm sure there's something missing.

Eminim bir şeyler eksiktir" diye düşündü.

I'm missing something.

Bir şeyi özlüyorum.

He certainly was missing something interesting.

Kesinlikle ilginç bir şeyi kaçırıyordu.

Rosa says the words fool and silly have the same meaning.

Rosa aptal ve aptal kelimelerinin aynı anlama geldiğini söylüyor.

Well, you can.

Yapabilirsin.

You can do something silly, something that makes no sense,

Aptalca bir şey yapabilirsin, anlamsız bir şey yapabilirsin

or maybe something that might make a person appear like a fool.

ya da belki bir insanı aptal gibi gösterecek bir şey yapabilirsin.

So that is describing the person how they appear.

Yani bu, kişiyi nasıl göründüğünü tarif ediyor.

You appear as a fool, you do something foolish,

Bir aptal gibi görünürsünüz, aptalca bir şey yaparsınız ki

which is of course describing the actual situation.

bu elbette gerçek durumu tarif eder.

So to do silly is to do something foolish.

Yani aptalca bir şey yapmak aptalca bir şey yapmaktır.

They are similar, but it's normally silly, foolish things.

Benzerler ama normalde aptalca, aptalca şeyler.

You do something like for example, I left my mobile home

Mesela şöyle bir şey yapıyorsun, cep

phone in the venue and I drove home.

telefonumu mekanda unuttum ve eve gittim.

That's a bit foolish.

Bu biraz aptalca.

You're a bit of a fool if you did, silly as well.

Yaptıysan biraz aptalsın, aynı zamanda aptalsın.

But it's.

Yeah, if it's silly then it's normally

Ama o.

Evet, eğer aptalcaysa, normalde

something that people would laugh at, isn't it?

insanların güleceği bir şey, değil mi?

You do something silly. Probably.

Aptalca bir şey yapıyorsun. Muhtemelen.

People grow.

İnsanlar büyür.

They'd probably laugh.

Muhtemelen gülerlerdi.

They didn't laugh at this. No, I didn't.

Buna gülmediler. Hayır, yapmadım.

If you do something funny, probably I'm not really fool.

Komik bir şey yaparsan, muhtemelen gerçekten aptal değilimdir.

It's just forgetful. You can use them interchangeably.

Sadece unutkan. Bunları birbirinin yerine kullanabilirsiniz.

Normally, I would think if something silly, it makes people laugh.

Normalde, aptalca bir şey olsa insanları güldürür diye düşünürdüm.

You do something silly or foolish that makes people laugh or stupid.

İnsanları güldüren veya aptallaştıran aptalca veya aptalca bir şey yapıyorsun.

Yes, but what I'm saying is that the word fool is not the same as silly.

Evet, ama demek istediğim şu ki aptal kelimesi aptalla aynı şey değil.

Because fool is

Çünkü aptal,

the noun you're using is the noun.

kullandığın isimdir.

So you are foolish.

Yani aptalsın.

A person who does something silly is doing something foolish.

Aptalca bir şey yapan bir kişi aptalca bir şey yapıyor demektir .

Normally, if you call somebody a fool, it's a bit of an insult.

Normalde birine aptal dersen, bu biraz hakaret olur.

Well, you suggest thing thinking of low intelligence.

Pekala, düşük zekayı düşünerek bir şey öneriyorsun.

Oh, no, you could just say that they've done something that is a bit silly, a bit stupid.

Oh, hayır, biraz aptalca bir şey yaptıklarını söyleyebilirsin , biraz aptalca.

No, the fool is the noun.

Hayır, aptal isimdir.

I'm talking about the grammar.

Ben gramerden bahsediyorum.

I never use this.

Bunu asla kullanmam.

So a fool.

Yani bir aptal.

Oh, I'm such a fool.

Ben tam bir aptalım.

Oh, I left my bag at the concert last night

Oh, dün gece çantamı

so you can feel like a fool.

aptal gibi hissedesin diye konserde unuttum.

So it doesn't necessarily mean you're fake or stupid.

Yani bu senin sahte ya da aptal olduğun anlamına gelmez.

It can just mean to do something really silly.

Sadece gerçekten aptalca bir şey yapmak anlamına gelebilir.

I'm glad we cleared that up.

Bunu açıklığa kavuşturduğumuza sevindim.

And Louis asks after my mother.

Ve Louis annemi soruyor.

Thank you, Lewis. Hello.

Teşekkürler Lewis. Merhaba.

No, she's not doing too well at the moment.

Hayır, şu anda pek iyi durumda değil.

Yeah, she is missing. Yes,

Evet, kayıp. Evet,

that's what it is.

I think your mother is pining

olan bu.

Bence annen

for us.

bizim için can atıyor.

I think that's what it is. And I can't blame her.

Bence olan bu. Ve onu suçlayamam.

I can't blame anyone pining, wanting more of this.

Bunun için can atan, daha fazlasını isteyen kimseyi suçlayamam.

Is anything special happening next week?

Önümüzdeki hafta özel bir şey olacak mı?

Because next week it's going to get hot next week.

Çünkü önümüzdeki hafta hava sıcak olacak.

Very hot.

Çok sıcak.

Not as hot as it did

a couple of weeks ago when it was in the forties.

Birkaç hafta önce kırklarda olduğu kadar sıcak değil.

But I think it will be around 34 or 35 degrees next week.

Ama önümüzdeki hafta 34 veya 35 derece civarında olacağını düşünüyorum .

Mr. STEVE So it looks as if the weather is going to get hot, hot, hot again.

Bay STEVE Öyle görünüyor ki hava tekrar sıcak, sıcak, sıcak olacak.

Christina mentions that same thing happened to her up in the mountain.

Christina, dağda aynı şeyin başına geldiğinden bahseder.

Oh, I left my backpack at the top of the mountain, you see?

Oh, sırt çantamı dağın tepesinde unuttum, anlıyor musun?

That's it. You took it off to see the view.

Bu kadar. Manzarayı görmek için çıkardın.

You're talking it all on high because you've reached done something good,

Her şeyi yüksek sesle konuşuyorsun çünkü iyi bir şey yaptın,

you probably have something to eat and then you just walk off.

muhtemelen yiyecek bir şeyler var ve sonra çekip gidiyorsun.

Yeah, I've done it with watches. I left to watch.

Evet, saatlerle yaptım. izlemek için ayrıldım

We went on holiday to France when I was younger,

Ben daha gençken Fransa'ya tatile gittik,

when I was in my sort of early teens probably,

muhtemelen ilk gençlik yıllarımdaydım

and dad drove us to

ve babam bizi

France across the ferry to Calais and

Calais'e giden feribotla Fransa'ya götürdü ve gittik

we did.

.

We were driving. It was how I didn't even holiday.

Biz sürüyorduk. Ben böyle tatil bile yapmadım.

We just spent all the holiday driving from one town to the other.

Tüm tatili bir kasabadan diğerine arabayla geçerek geçirdik.

It's very boring. Is this in real time? No.

Bu çok sıkıcı. Bu gerçek zamanlı mı? Hayır.

And we stopped somewhere to have a picnic.

Ve piknik yapmak için bir yerde durduk.

I took my watch. I don't know why.

saatimi aldım Neden bilmiyorum.

And then we were driving along for about another 20 miles and I went, Oh, my watch.

Sonra yaklaşık 20 mil daha ilerliyorduk ve dedim ki, Ah, saatim.

Dad was very angry. We drove back. It had gone.

Babam çok kızmıştı. Arabayla geri döndük. gitmişti.

Yes, of course.

Evet elbette.

Somebody found a lovely watch.

Biri çok güzel bir saat bulmuş.

I reckon a seagull must have seen it.

Sanırım bir martı görmüş olmalı.

So somewhere there was a seagull flying around with

Yani bir yerlerde etrafta uçan bir martı vardı

We've all done it with a lovely wristwatch that Steve.

Hepimiz bunu Steve'in çok güzel bir kol saati ile yaptık.

You didn't you didn't you wouldn't lose your shorts as well.

Yapmadın mı, şortunu da kaybetmezdin.

You went swimming.

I can't remember where it was. I think it was Madeira.

Yüzmeye gittin.

Nerede olduğunu hatırlayamıyorum. Sanırım Madeira'ydı.

It was somewhere like that.

Böyle bir yerdeydi.

Or was it somewhere in in England?

Yoksa İngiltere'de bir yerde miydi?

I'm not sure.

But but Steve lost a pair of shorts.

Emin değilim.

Ama Steve bir çift şort kaybetti.

He did have something on.

Üzerinde bir şeyler vardı.

He wasn't going around naked, but he did lose his shorts. So.

Ortalıkta çıplak dolaşmıyordu ama şortunu kaybetmişti. Bu yüzden.

So Steve does often lose things or forget things, but I do as well.

Yani Steve sık sık bir şeyler kaybeder veya bir şeyleri unutur ama ben de öyle.

Yeah. So it's not just about Mr. Steve.

Evet. Yani mesele sadece Bay Steve değil.

It is about me.

Bu benimle ilgili.

I often lose gloves,

Sık sık eldiven,

umbrellas, umbrellas, gloves.

şemsiye, şemsiye, eldiven kaybederim.

That's. That's one. Yeah.

bu Bu bir. Evet.

Because you take gloves off when you go into a bus or something like that, you take them off because it's hot

Çünkü bir otobüse ya da onun gibi bir şeye binerken eldivenleri çıkarırsın, hava sıcak olduğu için

and then you just leave as well as you leave them because you don't need them. No.

çıkarırsın ve sonra ihtiyacın olmadığı için onları bıraktığın gibi gidersin. Hayır.

And I think it's because they're not part of your

Ve bence bunun nedeni,

your attire or your clothing all the time.

her zaman kıyafetlerinizin veya kıyafetlerinizin bir parçası olmamaları.

So if you always had an umbrella in your hand, you would probably notice that it wasn't there.

Yani her zaman elinizde bir şemsiye olsaydı, muhtemelen orada olmadığını fark ederdiniz.

But because you only use an umbrella occasionally,

Ama şemsiyeyi sadece ara sıra kullandığın için

then I think it's much easier yes to lose it.

bence onu kaybetmek çok daha kolay evet. Dışarı

You go out and it's raining, you use your umbrella, you go somewhere to the destination.

çıkıyorsun ve yağmur yağıyor, şemsiyeni kullanıyorsun, gideceğin yere bir yere gidiyorsun.

Then when you leave, it's not raining any more.

Sonra gittiğinizde artık yağmur yağmıyor. O

So you don't think I need that umbrella? I said,

şemsiyeye ihtiyacım olmadığını mı düşünüyorsun?

Magda.

Lena. Hello, Magda? Anita says.

Magda dedim.

Lena. Merhaba Magda? Anita diyor. Bir

I once went to the ATM

keresinde

to draw out some money and left it in there

biraz para çekmek için ATM'ye gittim ve

because you were in time pressure.

zaman baskısı altında olduğun için orada bıraktım.

Now that's often a reason for making mistakes and leaving and forgetting things.

Şimdi bu genellikle hata yapmak ve bir şeyleri bırakmak ve unutmak için bir sebep.

Yeah, I've done that.

Evet, bunu yaptım.

Lots of people. I think a few people have said that they do that.

Birçok insan. Sanırım birkaç kişi bunu yaptıklarını söyledi.

Yes, I've done it.

Evet, yaptım.

In fact, we likely are due some money out.

Aslında, muhtemelen biraz para ödememiz gerekiyor.

Went back to the car about to drive off and then somebody tapped on the car and said,

Kalkmak üzere arabaya geri döndüm ve sonra biri arabaya dokundu ve

you've your money there.

paran orada dedi.

Honest, £50, honest people.

Dürüst, £50, dürüst insanlar.

It usually beeps at you, doesn't it?

Genelde bip sesi çıkarır, değil mi?

But if you're distracted or you're in a rush, I think now we don't forget nowadays they do it.

Ama dikkatiniz dağınıksa ya da aceleniz varsa bence artık unutmuyoruz bugünlerde yapıyorlar.

It makes a beep, beep, beep.

Bir bip, bip, bip sesi çıkarır.

So you can't walk off without the cash while you can.

Yani fırsatın varken nakit para olmadan çekip gidemezsin.

Because if that's the problem, if you if you're distracted, you can take your card

Çünkü sorun buysa, eğer dikkatiniz dağılırsa, kartınızı

out the cash, but you can just walk off because you're thinking about something else.

nakit olarak alabilirsiniz, ancak başka bir şey düşündüğünüz için çekip gidebilirsiniz.

You're in a rush.

Aceleniz var.

Yeah, that's you know, that sounds like you, by the way.

Evet, bu arada, bu sana benziyor.

That's very much Mr. Steve.

Bu çok fazla Bay Steve.

Think we all do it today.

Sanırım bugün hepimiz yapıyoruz.

We have a lot of subjects to talk about.

Konuşacak çok konumuz var.

We've got so much to get through this week.

Bu hafta atlatacak çok şeyimiz var.

We are talking what what is the definition of being macho

Maço ya da erkeksi olmanın tanımı nedir

or manly now?

şimdi konuşuyoruz?

Now, the reason why I mention this, Steve, is because I have a theory

Şimdi, bundan bahsetmemin sebebi Steve, çünkü bir teorim var

and I have been looking at photographs and

ve fotoğraflara bakıyorum ve

don't you dare say anything out there.

sen orada bir şey söylemeye cesaret edemiyorsun.

I know what you're thinking.

Ne düşündüğünü biliyorum.

I've been looking at images of what

masculinity is taken over the years.

Yıllardır erkekliğin ne hale geldiğine dair görsellere bakıyorum.

Going back a hundred.

100'e geri dönüyoruz.

And I've noticed that masculinity or the

Ve erkekliğin ya da

the ideal of the image of masculinity has changed.

ideal erkeklik imajının değiştiğini fark ettim.

It has changed over the years.

Yıllar içinde değişti.

And that's because I think as people,

Ve bunun nedeni, insanlar olarak,

young people come along, that they're their concepts

gençlerin ortaya çıktıkça, onların kavramlarının,

are often different to the generation that is now fading away.

şu anda yok olmakta olan nesilden genellikle farklı olduğunu düşünmem.

And I think that often happens.

Ve bunun sıklıkla olduğunu düşünüyorum.

But what is it nowadays is because I think

Ama bugünlerde olan şey şu ki, bence

there are many film stars

pek çok film yıldızı

or many models, male models who don't look to me

ya da birçok model, erkek model,

what you would

imagine a person who is manly or macho, what they would actually be.

erkeksi ya da maço bir insanı hayal ettiğiniz gibi, gerçekte nasıl olacaklarını bana bakmayan erkek modeller.

And I think that's because it's changing. It always does.

Ve bence bunun nedeni değişiyor. Her zaman olur.

I think it always has.

Bence her zaman olmuştur.

You look at Victorian photographs of men

Erkeklerin Viktorya dönemine ait fotoğraflarına bakarsınız

and you wouldn't say that they look manly.

ve erkeksi göründüklerini söylemezsiniz.

However, there are things that they wear clothing

Ancak, giydikleri şeyler var

and also of course, the big one, Steve, you know what I'm going to say?

ve tabii ki büyük olan Steve, ne söyleyeceğimi biliyor musun?

Facial hair, facial hair,

Sakal, sakal

how it goes and then comes back.

nasıl gidiyor sonra geri geliyor.

And lots of men during the Victorian era, if you ever look at photographs of men,

Ve Viktorya döneminde pek çok erkek, eğer erkeklerin fotoğraflarına bakarsanız,

they will always have the biggest,

her zaman Birleşik

the largest moustache you've ever seen

in the UK that was very popular like this.

Krallık'ta bunun gibi çok popüler olan, şimdiye kadar gördüğünüz en büyük, en büyük bıyığa sahip olacaklardır.

They almost go go out handlebar moustache.

Neredeyse gidon bıyıklarından çıkıyorlar.

They look like propellers off an aeroplane.

Bir uçağın pervanelerine benziyorlar.

Yes. That

projected a kind of masculinity.

Evet. Bu

bir tür erkeklik yansıtıyordu.

And you're right, I think a lot of film stars now.

Ve haklısın, bence artık birçok film yıldızı var.

I mean, when you when you go back to the 1970s, typical sort of macho guy

Demek istediğim, 1970'lere geri döndüğünüzde, tipik bir maço adam

would have well, in the sixties, fifties and sixties it would have been somebody like John Wayne.

altmışlarda, ellilerde ve altmışlarda John Wayne gibi biri olurdu.

Yeah. Wouldn't it. In a sort of

Evet. Değil mi? Bir nevi

in those kinds of films. Yes.

bu tür filmlerde. Evet.

Or the ones I often think of are people like Cary Grant of it's

Ya da sık sık aklıma gelenler, Cary Grant gibi,

hard to actually appreciate what a big star Cary Grant was.

Cary Grant'in ne kadar büyük bir yıldız olduğunu gerçekten takdir etmenin zor olduğu insanlar .

He was huge.

O kocamandı.

A massive, massive star.

Devasa, devasa bir yıldız.

But but maybe, maybe to some people he's his characteristic.

Ama belki, belki bazı insanlara göre o onun özelliğidir.

I always thought his characteristic was was not manly.

Her zaman onun özelliğinin erkeksi olmadığını düşünmüşümdür.

He was he was quite soft.

O oldukça yumuşaktı. Öyle

I wouldn't say he was, man.

olduğunu söylemezdim, adamım.

No, but that's the strange thing.

Hayır, ama garip olan da bu.

However, the other day I was watching a clip

Ancak geçen gün

from a how Alfred Hitchcock movie.

bir Alfred Hitchcock filminden bir klip izliyordum.

I can't say Alfred Hitchcock for some reason.

Nedense Alfred Hitchcock diyemiyorum.

I don't know why, but I was watching a clip from one of his most famous movies, North by Northwest.

Neden bilmiyorum ama en ünlü filmlerinden biri olan North by Northwest'ten bir klip izliyordum.

Was it North by Northwest?

Kuzeyden Kuzeybatıya mıydı?

He's being chased by an aeroplane.

Bir uçak tarafından kovalanıyor.

It is the most famous clip in movie history

where Cary Grant is being chased by an aeroplane.

Cary Grant'in bir uçak tarafından kovalandığı film tarihinin en ünlü klibidir.

And it's a great scene. Absolutely public.

Ve bu harika bir sahne. Kesinlikle halka açık.

Probably one of the best photographed

clips from a movie ever.

Bir filmden muhtemelen en iyi fotoğraflanmış kliplerden biri.

Do you know who was flying the plane?

Uçağı kimin uçurduğunu biliyor musun?

Alfred Hitchcock.

Alfred Hitchcock.

No, it's a great one.

Hayır, harika bir tane. Bu

By the way, this is a great trivia question because everyone knows Cary

arada, bu harika bir bilgi sorusu çünkü herkes Cary

Grant was being chased by aeroplane.

Grant'in uçak tarafından kovalandığını biliyor.

But who was flying the aeroplane?

Ama uçağı kim uçuruyordu?

His wife?

Karısı?

No, he was actually the actor.

Hayır, aslında aktördü.

Martin Landau interest.

Martin Landau'nun ilgisi.

Martin Landau was the baddie.

Martin Landau kötü adamdı.

Bad guy who was trying to get into space.

Uzaya çıkmaya çalışan kötü adam.

1999. Yes, various other things. That's it.

1999. Evet, çeşitli başka şeyler. Bu kadar.

You've got to be a certain age to know who these actors are.

Bu aktörlerin kim olduğunu bilmek için belli bir yaşta olmalısınız.

Well, he actually got an Oscar.

Aslında Oscar aldı.

Martin Landau won an Oscar for his portrayal of Bela Lugosi

Martin Landau,

in in

the famous Johnny Depp movie about the opposites.

ünlü Johnny Depp filmindeki Bela Lugosi rolüyle Oscar kazandı.

Now, what was it?

I can't remember his name.

Şimdi, neydi?

Adını hatırlayamıyorum.

I can remember names and then I can't remember names.

İsimleri hatırlayabiliyorum ve sonra isimleri hatırlayamıyorum.

You know which one?

Hangisi biliyor musun?

I mean? Yes. Yes.

Demek istediğim? Evet. Evet. Eskiden

He used to make terrible movies,

berbat filmler yapardı

but serious as Bruce Willis Edwards.

ama Bruce Willis Edwards kadar ciddiydi.

Who's Ed Wood? That's so it is.

Ed Wood kimdir? İşte böyle.

Okay. Bruce Willis.

Tamam aşkım. Bruce Willis.

Bruce Willis, of course not manly.

Bruce Willis, elbette erkeksi değil.

Not very well at the moment.

Şu anda pek iyi değil.

So he was sort of the nineties, the nineties, the nineties.

Yani doksanlarda, doksanlarda, doksanlardaydı.

Tough guy, macho tough guy.

Sert adam, maço sert adam.

But when you look at the movies now, you don't actually think he's a bit paunchy.

Ama şimdi filmlere baktığınızda , aslında onun biraz göbekli olduğunu düşünmüyorsunuz.

Well, now you know, the thing. Die hard.

Şey, şimdi biliyorsun, şey. Zor Ölüm.

I'm sorry.

Üzgünüm. Zor Ölüm Steve'de

I'm having a conversation with someone else

başka biriyle sohbet ediyorum

in Die Hard Steve.

.

In the 1990s,

1990'larda,

he was just sort of muscular.

sadece biraz kaslıydı.

He was bold and dirty, but he was going bald.

Cesur ve kirliydi ama kelleşiyordu.

Yeah, but we're all about the image of the image of masculinity.

Evet, ama hepimiz erkeklik imajının imajıyla ilgiliyiz.

That's it. But it's interesting.

Bu kadar. Ama bu ilginç.

But now hunks

Ama şimdi iri yarı

masculine men have to have a full head of hair.

erkeksi erkeklerin saçlarının dolu olması gerekiyor.

They have to.

Onlar zorunda.

There are not many famous movie stars now.

Artık çok fazla ünlü film yıldızı yok.

Steve.

Steve. Kel

Male movie stars that are bald.

erkek film yıldızları.

Trust me, if you can name one and I know you can't.

Güven bana, eğer bir isim verebilirsen ve ben söyleyemeyeceğini biliyorum.

They all have thick

Hepsinin kalın,

a thick head of hair that's that's out there.

kalın saçları var, o da orada.

So nowadays, I think I think manliness nowadays is not necessary

Bu yüzden bugünlerde, bence bugünlerde erkekliğin,

about having your body to be more all muscular.

vücudunuzun daha kaslı olması için gerekli olmadığını düşünüyorum.

I think it's also hair.

Bence de saç.

So a head of hair is now seen

Yani bir saç artık

as something that is that defines masculinity.

erkekliği tanımlayan bir şey olarak görülüyor.

So it's very strange as films.

Yani filmler kadar garip.

But if you look at people in everyday life, if you've got a shaved head

Ama günlük hayattaki insanlara bakarsanız, artık saçınızı kazıtmışsanız,

now that makes you sort of like a tough guy baddie.

bu sizi bir nevi sert adam, kötü adam gibi yapar.

Yeah, that I think that does can make you, you know,

Evet, bence bu sizi, bilirsiniz,

uh, your favourite Clint Eastwood's Clint

uh, en sevdiğiniz Clint Eastwood'dan Clint

Eastwood says, Christina, there is a film that I want to see

Eastwood'un, Christina, Clint Eastwood'la birlikte görmek istediğim bir film var

with Clint Eastwood, one of his recent films.

, onun son filmlerinden biri, diyor.

He's still making movies in his nineties.

Doksanlı yaşlarında hala film çekiyor.

I just think that's amazing.

Bence bu harika.

The Mule, it's called Steve Is a Brain, apparently.

Görünüşe göre Katır'ın adı Steve Is a Brain.

It's an amazing movie.

Bu harika bir film.

And Clint Eastwood, I think he directs the movie,

Ve Clint Eastwood, bence filmi yönetiyor

but also he's in it as well and he's in his nineties.

ama aynı zamanda o da filmin içinde ve doksanlarında.

And I think that's amazing.

Ve bence bu harika.

I love I love Clint Eastwood very much.

Clint Eastwood'u çok seviyorum.

I love his movies.

Onun filmlerini seviyorum.

But yes, he is kind of what you would think may be the 1970s.

Ama evet, 1970'ler olabileceğini düşündüğünüz türden biri.

Yes. Yeah.

Evet. Evet.

Action heroes.

Aksiyon kahramanları.

Charles Bronson, he was another another one.

Charles Bronson, o başka biriydi.

Very macho, very masculine.

Çok maço, çok erkeksi.

Also, once again, lots of hair and something very Christina, of course, is Humphrey Bogart.

Ayrıca, bir kez daha, çok fazla saç ve çok Christina, elbette Humphrey Bogart.

Yeah, it's was he he was yeah.

Evet, evet oydu.

He was a tough guy.

Sert bir adamdı.

He wasn't a friend in the 1950s, I would say sixties.

1950'lerde bir arkadaş değildi, altmışlar derdim.

Yeah.

Before it is probably as well.

Evet. Ondan

önce de muhtemelen.

But what's that famous film with him?

Ama onunla o ünlü film nedir?

You know, Casablanca.

Kazablanka'yı biliyorsun.

Casablanca. Yes.

Kazablanka. Evet.

But what I find interesting is I don't think now he would be able to get away with it

Ama ilginç bulduğum şey, artık onun

as being that sort of screen presence.

bu tür bir ekran varlığı olarak bundan paçayı sıyırabileceğini düşünmüyorum.

I think.

Bence.

I think people want something younger now with more more hair.

Bence insanlar artık daha fazla saçla daha genç bir şey istiyor.

Well well, that's the thing.

Şey, şey bu.

Back in the forties and fifties and even the sixties, the men

Kırklarda, ellilerde ve hatta altmışlarda, bir ünlüye sahip olmak gerektiğinde erkekler

were always older and the

her zaman daha yaşlıydı ve

women were a lot younger when they it was that you had to have a celebrity.

kadınlar çok daha gençti .

The men were very much sort of in their thirties and forties,

Erkekler otuzlu ve kırklı yaşlarındaydı

and the women that they were dating were probably in their twenties.

ve çıktıkları kadınlar da muhtemelen yirmili yaşlarındaydı.

Yeah, I think we've moved on a bit from that, which we've often wondered about that.

Evet, sanırım sık sık merak ettiğimiz bu konudan biraz uzaklaştık.

And I think it was probably just, you know, film directors trying to put an image across.

Ve bence muhtemelen sadece, bilirsin, film yönetmenleri bir imajı aktarmaya çalışıyorlardı.

Yeah.

Evet.

For middle aged men so that they could all get the the nice young girls.

Orta yaşlı erkekler için güzel genç kızları elde edebilsinler diye.

Yes, but but but but even the even the women loved those men.

Evet, ama ama ama kadınlar bile o erkekleri severdi.

Robert Mitchum is another one.

Robert Mitchum bir başkası.

Mitchum Yes.

Evet.

His face is like it's like it's being carved out of granite.

Yüzü sanki granitten oyulmuş gibi.

It's amazing.

Bu harika.

Russell Crowe.

Russell Crowe.

Yeah, he's just classic gladiator.

Evet, o sadece klasik bir gladyatör.

Arnold Schwarzenegger is a bit fat now.

Arnold Schwarzenegger artık biraz şişman.

Now? Yes, Russell Crowe is his.

Şimdi? Evet, Russell Crowe onun.

There is almost like two people, macho men in films are usually, aren't they.

Neredeyse iki kişi var, filmlerdeki maço erkekler genelde öyle değil mi?

They usually I think we've lost that.

Genelde bunu kaybettiğimizi düşünürler.

I think we've lost my trail though now, Steve, a bit I'm

Sanırım artık izimizi kaybettik Steve,

on about what masculinity is generally, generally nowadays.

genel olarak erkekliğin ne olduğu konusunda biraz kafam karışık, genel olarak bugünlerde.

And I don't think masculinity now is necessarily

Ve şimdi erkekliğin

what we would imagine it to be 20 years ago.

20 yıl önce hayal ettiğimiz şey olduğunu düşünmüyorum.

I think now there is a there is a softness that's returned

Sanırım artık erkekliğe dönmüş bir yumuşaklık var

to masculinity.

.

Well, I think women don't want men now who are going to potentially beat them up,

Pekala, bence kadınlar artık onları potansiyel olarak dövecek erkekleri istemiyorlar

you know, because men, these macho men in the films

, çünkü erkekler,

that and the Force 56 is even seventies. Okay?

o ve Force 56 filmlerindeki bu maço erkekler yetmişlerde bile. Tamam aşkım?

They were quite violent, quite violent men.

Oldukça şiddetli, oldukça şiddetli adamlardı.

And, you know, they didn't really treat their ladies particularly well.

Ve biliyorsun, hanımlarına pek iyi davranmadılar.

Whereas now, of course, we've moved into this.

Oysa şimdi, elbette, bu konuya taşındık.

What's the phrase, metrosexual? Well, I man.

Deyim nedir, metroseksüel? Ben adamım.

Well, it's beyond that where the man is now, we don't use that phrase anymore.

Eh, bunun ötesinde, adamın şu an olduğu yerde, artık o cümleyi kullanmıyoruz.

The sex is a sort of merging a bit on base. Yes.

Seks, temelde bir tür birleştirmedir. Evet.

Well, it's it's shades.

Şey, gölgeleri.

I always think of the spectrum now, gender

Artık her zaman spektrumu düşünüyorum, cinsiyet

and I suppose femininity.

ve sanırım kadınlık.

Masculinity used to be very defined

Erkeklik eskiden çok tanımlanmıştı

but now it's almost become a spectrum, which I think is quite interesting.

ama şimdi neredeyse bir spektrum haline geldi ki bence oldukça ilginç.

I know some people think it's an awful idea or concept,

Bazı insanların bunun berbat bir fikir veya konsept olduğunu düşündüğünü biliyorum

but other people are really embracing it in various ways.

ama diğer insanlar bunu gerçekten çeşitli şekillerde benimsiyor.

I'm not sure how I feel about it, to be honest, because I think there are certain people

Dürüst olmak gerekirse bu konuda ne hissettiğimden emin değilim çünkü

who are trying to take advantage of that situation.

bu durumdan yararlanmaya çalışan bazı insanlar olduğunu düşünüyorum.

But I think these days there is more of a spectrum

Ama bence bugünlerde erkeklik ve kadınlığa baktığımızda daha geniş bir yelpaze var

when we look at masculinity

and femininity, there is much more of a spectrum.

, çok daha geniş bir yelpaze var.

So imagine it like I want to say a rainbow,

Gökkuşağı demek istiyormuşum gibi hayal edin,

but you know what I mean, a spectrum of gender

ama ne demek istediğimi anlıyorsunuz, bir cinsiyet

and masculinity and femininity and gender fluidity, which is, you know.

ve erkeklik ve kadınlık ve cinsiyet akışkanlığı yelpazesi, yani, bilirsiniz.

Yes. Well, that means something different now.

Evet. Eh, bu şimdi farklı bir şey ifade ediyor.

Yeah. I mean, and you know.

Evet. Demek istediğim ve biliyorsun.

Yeah, but we've we've now got to of course,

Evet, ama şimdi yapmamız gereken elbette

women's sports are being promoted a lot more women's football.

kadın sporları, kadın futbolundan çok daha fazla tanıtılıyor.

And that's traditionally a masculine game.

Ve bu geleneksel olarak erkeksi bir oyundur. O

So then you can see that women are

zaman kadınların çaba sarf ettiklerini görebilirsiniz, bu

exerting their sort of

not masculine is the wrong word, but there's sort of physicality. Yes.

erkeksi değil, yanlış kelime ama bir çeşit fiziksellik var. Evet.

So it's sort of.

Yani bir nevi.

Yeah, the women a lot of women are going one way and men are going the other and they're merging

Evet, kadınlar birçok kadın bir yöne gidiyor ve erkekler diğer tarafa gidiyor ve

somewhere in the middle.

ortada bir yerde birleşiyorlar.

And, you know, I can think of pictures of my father when he was younger.

Ve bilirsiniz, babamın daha gençken çekilmiş fotoğrafları aklıma geliyor .

You know, most.

Bilirsin, çoğu.

Your father a lady? No.

Baban bayan mı?

Oh, I see. I wonder what you're going to say then.

Hayır. Anlıyorum. O zaman ne diyeceğini merak ediyorum.

But, you know, men in those days, they the phrase is men, men and women were women.

Ama bilirsiniz, o günlerde erkekler, tabiri caizse erkek, kadın ve erkek kadındı.

Yes. I remember women were just you know, when I was growing up,

Evet. Hatırlıyorum, kadınlar sadece bilirsiniz, ben büyürken

women were there places in the home and the men went out to work.

kadınlar evde bir yerlerdeydi ve erkekler işe gitmek için dışarı çıkıyordu.

They were doing coal mining and manual work.

Kömür madenciliği ve el işçiliği yapıyorlardı.

And these defined roles weren't there for the genders.

Ve bu tanımlanmış roller cinsiyetler için yoktu.

That's it.

Bu kadar.

But now there isn't.

Ama şimdi yok.

And I think because of that

Ve bence bu yüzden

you don't get these

bu

stereotypically macho men, but you do meet them.

klişeleşmiş maço erkekleri almıyorsun ama onlarla tanışıyorsun.

I mean, you know, you do meet some men, do them a guard, you know,

Yani, bilirsin, bazı erkeklerle tanışırsın, onlara gardiyanlık yaparsın, bilirsin,

might beat me up.

beni dövebilir.

Yes. I'm not saying that it exists, but that's the thing.

Evet. Var olduğunu söylemiyorum ama olay bu.

I'm not saying they don't exist.

Yoklar demiyorum.

They are tough guys, tough men.

Sert adamlar, sert adamlar.

But I think there is more of a spectrum now than there used to be.

Ama bence artık eskisinden daha fazla bir spektrum var .

That's the point I'm trying to make.

Varmaya çalıştığım nokta bu.

You could be a soft man who might not be tough.

Sert olmayabilecek yumuşak bir adam olabilirsin.

And maybe years ago, people would assume things about them.

Ve belki yıllar önce insanlar onlar hakkında bir şeyler varsayarlardı.

But nowadays, of course, I think there is more of a spectrum of that of that,

Ama günümüzde, elbette,

that what is expected of of a man or what is expected of a woman.

bir erkekten ne beklendiği veya bir kadından ne beklendiği konusunda daha geniş bir yelpaze olduğunu düşünüyorum.

I think it's an interesting subject, but but of course, there are a lot of people who

Bence bu ilginç bir konu ama tabii ki

who've hijacked this particular subject and tried to turn it into something else.

bu konuyu kaçıran ve başka bir şeye dönüştürmeye çalışan birçok insan var.

Of course.

Elbette.

I mean, I think we're the the the epitome of masculinity.

Demek istediğim, bence erkekliğin özü biziz.

Well, don't you think so, viewers? Well, I.

Sizce de öyle değil mi sayın seyirciler? Şey, ben.

I think I don't think we're feminine by any means.

Bence hiçbir şekilde kadınsı değiliz.

In fact, a lot of people don't think anything of you, do they?

Aslında pek çok insan senin hakkında hiçbir şey düşünmüyor, değil mi?

They don't think you're they think you are manly or they think you are,

Senin erkeksi olduğunu düşünmüyorlar ya da

for want of a better word, heterosexual. Yes.

daha iyi bir kelime bulmak için heteroseksüel olduğunu düşünüyorlar. Evet.

But the people have said this to you. They have.

Ama halk bunu sana söyledi. Onlar sahip.

But they wouldn't they would never describe me as manly.

Ama beni asla erkeksi olarak tanımlamazlardı.

I've never been you know, I'm not a sort of the other phrase,

Ben asla senin gibi olmadım,

as my father used to use on the growing up.

babamın büyürken kullandığı gibi, başka bir tabir değilim.

He's a man's man.

O bir adamın adamı.

Okay? A man's man. Well, that's you.

Tamam aşkım? Bir adamın adamı. Bu sensin. İşte

That's that's it's got a different meaning these days.

bu, bugünlerde farklı bir anlamı var.

If there is anyone who is a man's man, it's Mr.

Erkeğin erkeği olan biri varsa, o da

Steve, a man's man that used to denote

eskiden saf heteroseksüel birini ifade eden bir erkeğin erkeği olan Bay Steve'dir

somebody who was pure heterosexual.

.

The only you like the company of other men would play football.

Diğer erkeklerin arkadaşlığından hoşlandığın tek kişi futbol oynardı.

Okay.

Tamam aşkım.

And talk about sports all day and, you know, all that sort of thing.

Ve bütün gün spor hakkında konuşun ve bilirsiniz, bu tür şeyler.

A man's man, somebody you could go down the pub with and have a drink, talk about the birds

Erkek erkeği, bara gidip bir içki içebileceğin, kuşlar hakkında konuşabileceğin

and you know, and I don't mean, you know, somebody.

ve bildiğin biri, ve ben, bilirsin, birini kastetmiyorum.

Yeah somebody who was not in any stretch of

Evet, hayal gücünün herhangi bir noktasında olmayan biri,

the imagination would be pure heterosexual,

tough guy man, talking about manly things and man's man.

erkeksi şeylerden ve erkeğin erkeği hakkında konuşan saf heteroseksüel, sert adam adam olurdu.

Okay, Steve.

Tamam, Steve.

All right.

Elbette.

I wonder if anyone says that it's nothing.

Bunun hiçbir şey olmadığını söyleyen var mı merak ediyorum.

I think you've got it across now.

Sanırım artık anladınız.

I to hear my father saying, that's not all.

Babamın, hepsi bu kadar değil, dediğini duydum.

He's a man's man.

O bir adamın adamı.

Oh, the strange thing is your your father was in the Navy

Oh, garip olan şey, baban donanmadaydı

and the Village People wrote a song all about that.

ve Village People bununla ilgili bir şarkı yazdı.

I know, but, yeah, I guess my you know.

Biliyorum, ama evet, sanırım sen biliyorsun.

So shall we have a look at the live chat?

Canlı sohbete bir göz atalım mı?

Fernando says masculinity nowadays is related to equality with women.

Fernando, günümüzde erkekliğin kadınlarla eşitlikle ilgili olduğunu söylüyor.

I think so, yes.

Öyle düşünüyorum, evet.

I think, I think the playing field we often talk about very interesting

Bence, sık sık bahsettiğimiz oyun alanı çok ilginç bir

phrase, Steve, a level playing field.

tabir, Steve, eşit bir oyun alanı.

So where things are seen as equal.

Yani her şeyin eşit görüldüğü yer.

But I to be honest with you, I think a lot of these things that we're seeing now

Ama size karşı dürüst olmam gerekirse, bence şu anda gördüğümüz bu şeylerin çoğu

probably should have happened maybe 20 years ago, but they're happening now.

muhtemelen 20 yıl önce olmalıydı, ama şimdi oluyorlar.

But it's all happening suddenly.

Ama her şey aniden oluyor.

And I think there are a lot of people, older generation, Steve, not us,

Ve bence birçok insan var, eski nesil, Steve, biz değil,

because we're not old, but older generations who are still not ready for it.

çünkü biz yaşlı değiliz, ama hala buna hazır olmayan eski nesiller.

So they're not ready for it now.

Yani şimdi buna hazır değiller.

They want the certainty of seeing a man doing one role are women doing doing another.

Bir rolü üstlenen bir erkeğin, başka bir rolü üstlenen kadının görülmesinin kesinliğini istiyorlar.

And I think I think you're right, Mr.

Bence

Duncan, because of equality.

eşitlik konusunda haklısınız Bay Duncan.

That's a name and laws.

Bu bir isim ve yasalar.

You know, there actually are laws to do with equality

Biliyorsunuz

in many countries of the world, certainly in this country. And

dünyanın pek çok ülkesinde eşitlikle ilgili yasalar var aslında, bu ülkede mutlaka var. Ve daha

so whereas before, men would do certain jobs

önce erkekler belirli işleri,

and women would do certain jobs, that's because of equality.

kadınlar da belirli işleri yapardı, bunun nedeni eşitliktir.

That's now men can do jobs that women do.

Yani artık kadınların yaptığı işleri erkekler de yapabiliyor.

There are lots of men and nurses and lots of we've discussed this before.

Pek çok erkek ve hemşire var ve birçoğu bunu daha önce tartışmıştık.

Lots of women do

Pek çok kadın

what would be considered manly jobs,

erkek işi sayılabilecek işleri yapıyor,

you know, maybe in construction and things like that.

bilirsiniz, belki inşaatta ve bunun gibi şeylerde.

Those post person.

O postacı.

Yeah, things that would normally be.

Evet, normalde olması gereken şeyler.

I don't necessarily think women are going down the mines.

Kadınların mayınlara indiğini ille de düşünmüyorum.

Well, no one is mine.

Kimse benim değil.

No one's going down the mines.

Kimse madene inmiyor.

I said a bit of that going on.

Biraz oluyor dedim.

But because of that, we're able to accept instead of being forced into stereotypes,

Ancak bu nedenle, basmakalıplara zorlanmak yerine kabul edebiliyoruz,

you've got to behave this way because that's what society

bu şekilde davranmalısınız çünkü toplum

says you've got to do to be accepted.

kabul edilmek için yapmanız gerektiğini söylüyor.

You can now, you know, men can express their feminine

Artık erkekler

side, which is always there was always there.

her zaman orada olan kadınsı yönlerini ifade edebilirler.

It was just suppressed because of the pressure of society.

Sadece toplum baskısı nedeniyle bastırıldı.

And women can express their masculinity, which is not always there,

Ve kadınlar, her zaman orada olmayan erkekliklerini ifade edebilirler,

but they weren't able to do it because they'd been frowned upon by society.

ancak toplum tarafından hoş karşılanmadıkları için bunu yapamadılar.

A woman working on a building site, you wouldn't be allowed to do it.

Bir şantiyede çalışan bir kadın, bunu yapmanıza izin verilmez.

So this is interesting, Steve.

Bu ilginç, Steve.

You can see now I've got I've got the caption on the screen and there

Artık ekranda altyazıya sahip olduğumu ve oradakinin

that that is actually Tarzan.

aslında Tarzan olduğunu görebilirsiniz.

Yeah. So that yeah.

Evet. Yani evet.

As depicted

in the 1920 movie The Revenge of Tarzan.

1920 yapımı Tarzan'ın İntikamı filminde anlatıldığı gibi.

Now what I find interesting of about this is I don't think

Şimdi bununla ilgili ilginç bulduğum şey,

I think this is particularly manly,

bunun özellikle erkeksi olduğunu düşünmüyorum,

but maybe back then it was

ama belki o zamanlar

it looks almost slightly comical to me.

bana neredeyse biraz komik geliyordu.

It looks almost amusing.

Neredeyse eğlenceli görünüyor.

It looks almost as if someone is making fun

Sanki birisi

of that particular type of movie.

o belirli film türüyle dalga geçiyormuş gibi görünüyor.

But in fact, that was seriously done.

Ama aslında, bu ciddi bir şekilde yapıldı.

That's how a man looked.

Bir adam böyle görünüyordu.

Well, I mean, the ludicrous thing about that, when you look at it now, it's obviously

Demek istediğim, bununla ilgili gülünç olan şey, şimdi baktığınızda, belli ki üzerinde

just an American man with with with a sort of a leopard skin on wear,

bir tür leopar derisi olan Amerikalı bir adam,

whereas if it was, you know, Tarzan was supposed to be abandoned by his parents

oysa eğer öyleyse, bilirsiniz, Tarzan'ın terk edilmesi gerekiyordu. ailesi tarafından yetiştirildi

and grew up in the wild and he just had a long straggly hair and a beard.

ve vahşi doğada büyüdü ve sadece uzun dağınık saçları ve sakalı vardı.

Wouldn't he wouldn't be cutting his hair and shaving.

Saçını kestirip traş olmaz mıydı?

Yeah.

So that's what makes that look ludicrous?

Evet.

Yani bunu gülünç gösteren şey bu mu?

So what is macho?

Peki maço nedir?

The definition of what is manly things can be manly.

Erkeksi şeylerin tanımı erkeksi olabilir.

Sport, jobs, the appearance,

Spor, iş, dış görünüş

of course, men as we found out

tabii ki erkekler

last week, we went to a wedding last week

geçen hafta öğrendiğimiz üzere geçen hafta bir düğüne gittik

and lots of the young men had beards.

ve genç erkeklerin çoğu sakallıydı.

That's the fashion. Now it's back.

moda bu. Şimdi geri döndü.

So everyone they all had and it looked what was funny.

Yani hepsinin sahip olduğu herkes ve komik olana benziyordu.

Steve They all had literally the identical beard.

Steve Hepsinin tam anlamıyla aynı sakalı vardı.

Yeah, exactly the same.

Evet, tamamen aynı. Sanki

It looked as if they were all wearing fake beards,

hepsinin takma sakalı varmış gibi görünüyordu

but they were identical.

ama aynıydılar.

And I thought that was really funny. Yes.

Ve bunun gerçekten komik olduğunu düşündüm. Evet.

It's all about a week's a week's amount of stubble, isn't it?

Her şey bir haftalık sakal miktarıyla ilgili, değil mi?

It's not a proper beard.

Uygun bir sakal değil.

It's sort of more like a week's growth of stubble

Daha çok bir haftalık sakal büyümesi gibi,

or maybe a bit more, maybe two weeks.

ya da belki biraz daha fazla, belki iki hafta.

But I think what men do now, they groom,

Ama bence artık erkekler ne yapıyorsa, tımar ediyorlar,

they grew, they do their beards much more.

uzuyorlar, sakallarını çok daha fazla yapıyorlar.

So men now spend.

Yani erkekler artık harcıyor.

I think, as much time as women

Bence, kadınların

in the bathroom in the morning making themselves look lovely.

sabahları banyoda kendilerini güzel göstermeleri kadar.

They trim their beard well, they make sure everything is lovely.

Sakallarını güzelce keserler, her şeyin güzel olmasına özen gösterirler.

They make sure their eyebrows are not too long.

Kaşlarının çok uzun olmamasına özen gösterirler.

They they get the the hair out of that is they they make themselves look lovely.

Saçlarını çıkarıyorlar, kendilerini güzel gösteriyorlar.

See, I'm amazed.

Bak, şaşırdım. Sakallı

I'm amazed that the fashion for men having beards has lasted

erkek modasının bu kadar uzun sürmesine hayret ediyorum

as long as it has because it's lasted a number of years now,

çünkü bu birkaç yıldır devam ediyor,

because, I mean, I've grown a beard in the past.

çünkü yani, geçmişte sakal bırakmıştım.

It's much more maintenance than just having a shave,

Sadece tıraş olmaktan çok daha fazla bakım,

having a shave every takes 3 minutes. Yes.

her 3 dakikada bir tıraş olmak. Evet.

But if you've got a beard, you've got to constantly be trimming it.

Ama sakalınız varsa, sürekli olarak düzeltmeniz gerekir.

And oh, it's a pain in the neck. It is a lot of work.

Ve oh, bu bir boyun ağrısı. Bu çok fazla iş.

Have you seen the advert, by the way?

Bu arada ilanı gördün mü?

And they're itchy and leave. Have you seen the advert?

Ve kaşınıyorlar ve gidiyorlar. İlanı gördün mü? Artık oradaki tüyleri kesebilen

There was a commercial on YouTube for for a device

bir cihaz için YouTube'da bir reklam vardı

that can now cut the hair down there.

.

Have you seen it?

Onu gördün mü?

Well, yeah, I saw it last night.

Evet, dün gece gördüm.

You can trim.

Kırpabilirsiniz. Aşağıdaki her şeyi tıraş edebilmeleri için

It's a special device designed for men

erkekler için tasarlanmış özel bir cihaz

so they can shave everything down there.

.

Down there.

Aşağıda.

It's very serious. It's just everything now.

Bu çok ciddi. Şimdi sadece her şey.

Well, I mean, Yemen.

Yani, Yemen'i kastediyorum.

You can use anything for that, can't you?

Bunun için her şeyi kullanabilirsin, değil mi?

And this is in men's grooming now, you know, with the women

Ve bu artık erkek bakımında, bilirsiniz,

in the bedroom, they don't want you know, they want things nicely trimmed.

yatak odasında kadınlar var, bilmenizi istemiyorlar, her şeyin güzelce kırpılmasını istiyorlar.

Yes, they want they want the hair to be be nice and well.

Evet, saçlarının güzel ve bakımlı olmasını istiyorlar.

Well, they want everything to be smooth. And who wouldn't.

Şey, her şeyin pürüzsüz olmasını istiyorlar. Ve kim yapmazdı.

Well,

but some men.

Ama bazı erkekler.

Yeah, but that's the thing.

Evet, ama mesele bu.

I mean, have you ever kissed a man with a beard, Mr.

Hiç sakallı bir adamla öpüştünüz mü Bay

Jenkins? Yeah, I have to answer that.

Jenkins? Evet, buna cevap vermeliyim.

I once kissed Santa Claus.

Bir keresinde Noel Baba'yı öptüm.

Santa Claus gave me gave me a kiss once.

Noel Baba bana bir kez öpücük verdi.

I just.

I just regret the fact that he used his tongue as well.

Ben sadece.

Sadece dilini kullandığı için de pişmanım.

That's that's another that's another story.

Bu başka, bu başka bir hikaye.

Yes. I mean, you know, it can't be very I'm saying it can't be very nice.

Evet. Yani, bilirsin, çok olamaz, çok güzel olamaz diyorum.

You know, I don't know. Maybe maybe you women.

Biliyorsun, bilmiyorum. Belki siz kadınlarsınız.

Do you like kissing a man with a B? It's nice.

B harfi olan bir adamı öpmekten hoşlanır mısın? Bu iyi.

What's your mum does

Annen ne

know? Well, she likes the look of it.

biliyor? Görünüşünden hoşlanıyor.

What do you mean, my mum does well, your mum likes beards.

Ne demek, benim annem iyi yapar, senin annen sakal sever.

She likes beards, but I don't think she never liked.

Sakalları seviyor ama hiç sevmediğini düşünüyorum.

Liked it with my father. Had to be it. Oh I see.

Babamla sevdim. olmak zorundaydı. Ah anlıyorum.

Because you know, do you want to get near that massive hand?

Çünkü biliyorsun, o devasa ele yaklaşmak ister misin?

I mean some people maybe that's a turn on.

Demek istediğim, bazı insanlar belki bu bir tahriktir.

I don't know, some some women want a hairy man and they want to run their fingers through his chest.

Bilmiyorum, bazı kadınlar kıllı erkek isterler ve parmaklarını onun göğsünde gezdirmek isterler.

Exactly. Yes.

Kesinlikle. Evet.

And that sort of thing.

Ve bu tür şeyler.

Other women want smooth.

Diğer kadınlar pürüzsüz istiyor.

Yes. This is an amendment that is you know, I don't know.

Evet. Bu, bildiğiniz bir değişiklik , bilmiyorum.

You know, but I thought it was an interesting subject as far as when we watch TV,

Biliyor musun, ama ilginç bir konu olduğunu düşündüm, çünkü televizyon,

movies, maybe see advertisements for the role of

film izlediğimizde, belki reklamlarda gördüğümüzde,

the man has certainly changed over the past, I would say the past ten years.

adamın rolü kesinlikle geçmişte değişti, son on yılda diyebilirim.

So the man quite often takes a more passive role

Yani erkek genellikle daha pasif bir rol üstlenir

and the woman might be a little bit more, more dominant, assertive in the relationship.

ve kadın ilişkide biraz daha baskın, daha iddialı olabilir.

I find I find those things interesting. You say? Yes.

Bu tür şeyleri ilginç buluyorum. Diyorsun? Evet.

I mean, yes.

Yani, evet.

I mean, my mother often says that, you know, she grew up in the thirties and forties.

Demek istediğim, annem sık sık der ki, bilirsiniz, otuzlu ve kırklı yıllarda büyümüştür.

And as she said then, women's roles

Ve o zamanlar söylediği gibi,

were very, very defined in those days.

o günlerde kadınların rolleri çok ama çok tanımlanmıştı.

And it was basically you

Ve temelde

you just got married and had babies and that was it.

sizdiniz, yeni evlendiniz ve bebekleriniz oldu ve o kadar.

And there was no chance for

Ve

a woman, for example.

örneğin bir kadın için hiç şans yoktu.

Very little chance for a woman to go to university. Yeah.

Bir kadının üniversiteye gitme şansı çok az. Evet.

I mean, my my mother grew up.

Yani annem büyüdü.

She tells me the story of my grandmother, who was very clever, very clever

Bana çok zeki, çok zeki bir

woman, and could have gone to university.

kadın olan ve üniversiteye gidebilecek babaannemin hikayesini anlatıyor.

But she didn't go her father wouldn't let it go.

Ama o gitmedi, babası izin vermedi.

He said, no, your brother can go, but you can't go.

Hayır kardeşin gidebilir ama sen gidemezsin dedi.

You've got to get married and have children.

Evlenmeli ve çocuk sahibi olmalısın.

But then again, that's that's a different time.

Ama sonra tekrar, bu farklı bir zaman.

Yeah, well, that's a different attitude.

Evet, bu farklı bir tavır.

It's very interesting.

Bu çok ilginç.

So I find these things really fascinating.

Bu yüzden bu şeyleri gerçekten büyüleyici buluyorum.

And of course, these days having a having a child,

Ve tabii ki, bu günlerde çocuk sahibi olmak,

if you want to have a child, then

eğer çocuk sahibi olmak istiyorsanız, o zaman

I know I'm on thin ice here.

ince buz üzerinde olduğumu biliyorum.

Steve.

Steve.

Then that would be the woman's role.

O zaman bu kadının rolü olurdu.

Don't say anything, please.

Bir şey söyleme lütfen.

Just just hold your thoughts. Everyone out there.

Sadece düşüncelerini tut. Dışarıdaki herkes.

I know what I'm doing.

Ne yaptığımı biliyorum.

I know I'm putting my head above the parapet and all the bullets will be flying by in a moment.

Başımı korkuluğun üstüne koyduğumu biliyorum ve bir anda tüm mermiler uçup gidecek.

But yeah, but I think, yes, generally speaking, the woman's role.

Ama evet, ama bence, evet, genel olarak konuşursak, kadının rolü.

Now, if you think about having a child or starting a family,

Şimdi, çocuk yapmayı veya aile kurmayı düşünürseniz,

the woman will be involved

kadın da dahil olacak

as well of course, certainly

elbette, kesinlikle

in this country and in a lot of Western countries

bu ülkede ve birçok Batı ülkesinde

now, women are working, are going out to work.

artık kadınlar çalışıyor, işe gidiyor.

You see, when when I grew up, my mother didn't work,

Ben büyüdüğümde annem çalışmadığı

so we were able to look after ourselves. Yes.

için kendimize bakabiliyorduk. Evet.

Whereas now women are going to work.

Oysa şimdi kadınlar çalışacak.

So the roles have to be shared, particularly if you're having children,

Yani rollerin paylaşılması gerekiyor, özellikle de çocuğunuz varsa, o

then if you're both working, then you have to share that role.

zaman ikiniz de çalışıyorsanız, o zaman o rolü paylaşmalısınız.

And I know that, you know, men at work

Ve biliyorum ki, bilirsiniz işte,

that aren't that I know of

tanıdığım çocuklardan olmayan erkekler

children that, you know, they take the children to school.

çocukları okula götürüyorlar.

They they do all sorts of things for the children.

Çocuklar için her şeyi yapıyorlar.

When I grew up, my father didn't have virtually nothing.

Büyüdüğümde babamın neredeyse hiçbir şeyi yoktu.

Mum did everything, you know,

Annem her şeyi yaptı, hani

she fathers got up in the morning, did everything.

sabah kalktı, her şeyi yaptı.

Whereas now I don't think in a in a, in a sort of modern

Oysa şimdi bir tür modern

relationship, I think that women walk out and have the man didn't do anything.

ilişkide düşünmüyorum, kadınların çekip gittiğini ve erkeğe hiçbir şey yapmadığını düşünüyorum.

That's why you can you can have you can have house just house husbands. Yes.

Bu yüzden yapabilirsin sahip olabilirsin ev sahibi olabilirsin sadece ev kocaları. Evet.

So the husband is actually at home and the wife is going to work.

Yani koca aslında evde ve karısı işe gidiyor. Bunların hiçbirinde

I don't think there's anything wrong with any of those things.

yanlış bir şey olduğunu düşünmüyorum .

I think these are things that have been coming over the past 20 years

Bence bunlar, yeni milenyumun başlangıcından bu yana geçen 20 yılda meydana gelen şeyler

since the start of the new millennium.

.

I think many things have changed anyway, generally

Zaten toplumda genel olarak konuşursak birçok şeyin değiştiğini düşünüyorum

speaking in society and I always think it's a fascinating thing.

ve bunun her zaman büyüleyici bir şey olduğunu düşünüyorum.

However, there are those who who always want to create

Bununla birlikte, bu durumlarda her zaman bölünme yaratmak isteyenler var,

division in these situations

when in fact, from my point of view, Steve, it's happened.

oysa benim açımdan Steve, gerçekten oldu.

It's always been the case, hasn't it?

Her zaman böyleydi, değil mi?

It's always happened at some point with roles of men and women,

Her zaman bir noktada kadın ve erkek rollerinde

or maybe the way gender or sexuality is viewed.

veya belki de toplumsal cinsiyete veya cinselliğe bakış biçiminde olmuştur.

It's always been changing.

Her zaman değişiyor.

It's always been altering in some way, particularly since the sixties.

Her zaman bir şekilde değişiyor, özellikle altmışlardan beri.

Yes Yes. The liberation.

Evet evet. Kurtuluş.

Well, Magdalena says that she likes a bald man with a beard.

Magdalena sakallı kel bir adamdan hoşlandığını söylüyor .

Oh, okay, then.

Tamam o zaman.

Which is a popular look now.

Bu şimdi popüler bir görünüm.

So we're halfway there it's a very popular look at lots of people

Yarı yoldayız, işteki birçok insana

at work, men who are bald, grow beards.

, kel ve sakal bırakan erkeklere çok popüler bir bakış.

And I but I personally don't like look,

Ve ben şahsen görünüşü sevmiyorum

but yeah, I think, in fact, I've noticed, Mr.

ama evet, aslında, fark ettim ki, Bay

Duncan, that if you're a bald man with a beard

Duncan,

at work now, you get promoted.

şu anda iş yerinde sakallı ve kel bir adamsanız, terfi alıyorsunuz.

Oh, okay.

Tamam.

Some for some reason that look get you to be promoted.

Bazıları nedense terfi etmenizi sağlar.

Interesting because.

İlginç çünkü.

Yeah, all the people with bald heads and beards.

Evet, kel kafalı ve sakallı tüm insanlar.

All the men.

Bütün erkekler.

The men I haven't seen many women with bald heads and beards.

Erkekler, kel kafalı ve sakallı pek çok kadın görmemiştim.

They're all getting promoted into the top jobs.

Hepsi en iyi işlere terfi ediyor.

And I think it's because of the look.

Ve görünüş yüzünden olduğunu düşünüyorum.

Yeah.

So, you know, very interesting.

Evet.

Yani, bilirsin, çok ilginç.

Yes. We'll move on to another subject because we have have a little bit of English

Evet. Başka bir konuya geçeceğiz çünkü bakmamız gereken biraz İngilizce var

to look at, some phrases connected to asking a person

, bir kişiden bir şeyi yapmayı bırakmasını istemekle bağlantılı bazı ifadeler

to stop doing something, maybe something that is annoying,

, belki sinir bozucu bir şey,

maybe something that makes you feel slightly angry,

belki sizi biraz kızdıran bir şey,

perhaps that sort of thing.

belki de bu bir tür şey.

We always say something quickly.

Her zaman hızlıca bir şeyler söyleriz.

Oh, okay, Steve just makes just a very good point.

Tamam, Steve çok iyi bir noktaya değindi.

The most important thing is, is who we are inside. Yes.

En önemli şey, içimizde kim olduğumuzdur. Evet.

And that's what modern societies are, is allowing us to become who we actually are. Yes.

Modern toplumlar da bu , gerçekte olduğumuz kişi olmamıza izin veriyor. Evet.

And instead of having to fit into a stereotype imposed upon us by society, yes.

Ve toplum tarafından bize dayatılan bir klişeye uymak yerine, evet.

We are now free to express ourselves.

Artık kendimizi ifade etmekte özgürüz.

And that's why I think probably nothing's really changed.

İşte bu yüzden muhtemelen hiçbir şeyin gerçekten değişmediğini düşünüyorum.

It's just that we can now express ourselves.

Sadece artık kendimizi ifade edebiliyoruz.

We were always these people.

Biz hep bu insanlardık.

Yeah, but we weren't able to express that because of the constraints of society.

Evet ama toplumun kısıtlamaları nedeniyle bunu ifade edemedik.

Yeah. Yeah.

And of course, I suppose modern technology, social media allows us to express these feelings

Evet. Evet.

Ve tabii ki modern teknoloji, sosyal medya bu duyguları

more openly, whereas in the past you couldn't because

daha açık ifade etmemizi sağlıyor sanırım, oysa eskiden yapamıyordunuz çünkü

you didn't have the ability to do it.

bunu yapabilecek gücünüz yoktu.

There was no Facebook, no Twitter, no social media at all.

Facebook yoktu, Twitter yoktu, sosyal medya yoktu.

So everyone had to keep all of those things to themselves. Yes.

Bu yüzden herkes tüm bunları kendine saklamak zorundaydı . Evet.

Anyway, Steve, we've got to move on.

Her neyse, Steve, devam etmeliyiz.

I want to have a little break.

Biraz ara vermek istiyorum.

We've got a we've got some nature to show now.

Şimdi göstermemiz gereken bir doğamız var. Şu anda

We've we've got a little mouse in the garden living nearby at the moment.

bahçede yakınlarda yaşayan küçük bir faremiz var .

He's actually out there right now sniffling around.

Aslında şu anda dışarıda, etrafı kokluyor.

And I thought it would be nice to have a look at a video that I made a few years ago

Birkaç yıl önce aynı yerde çektiğim bir videoya bakmanın iyi olacağını düşündüm

at the same place,

,

but instead we have a variety

bunun yerine

of animals coming along to feed.

beslenmek için gelen çeşitli hayvanlarımız var.

And then after this, we are back with Mr.

Ve bundan sonra Bay

Steve and myself.

Steve ve benle geri döndük.

Don't go away.

Gitme.

The things

Olay

is, it's

şu ki,

been 50, 50.

50, 50 oldu.

He's doing

these

Bunları

5050.

5050 yapıyor.

Welcome to Sunday afternoon

Pazar öğleden sonra

live on YouTube looking at some lovely nature there.

YouTube'da oradaki güzel doğayı seyredeceğiniz canlı yayına hoş geldiniz.

The squirrels, the shrews,

Sincaplar, sivri fareler,

the mice and the magpies.

fareler ve saksağanlar.

Do do, do do.

Yap yap yap yap

I was a very masculine looking squirrel, Mr. Dennis.

Çok erkeksi görünen bir sincaptım, Bay Dennis.

That squirrel was was was looking pretty mean.

O sincap oldukça kötü görünüyordu.

Yes. You wouldn't want cross swords

Evet.

with that if you crossed swords with somebody.

Biriyle kılıçları çaprazladıysan, bununla çapraz kılıç istemezsin.

It means you fall out.

Düştüğün anlamına gelir.

Yes. You have an argument, you fight. Fight.

Evet. Tartışıyorsun, kavga ediyorsun. Kavga.

You have a you have a violent confrontation.

Şiddetli bir çatışmanız var.

You cross swords, you get angry with each other and then start shouting and screaming

Kılıçları çarpıyorsunuz, birbirinize kızıyorsunuz ve sonra

like like we do sometimes.

bizim bazen yaptığımız gibi bağırıp çağırmaya başlıyorsunuz.

Yesterday I was out walking.

Dün yürüyüşe çıkmıştım.

The other day, Steve and I filmed something that made me smile.

Geçen gün Steve ve ben beni gülümseten bir şey çektik.

Would you like to see it?

Görmek istermisin?

Go on. Here is something that made me smile the other day

Devam et. İşte geçen gün yürürken beni gülümseten bir şey

I was walking along and I saw this sign

ve bu tabelayı gördüm

and I had a strange flashback of my memory look at this stage.

ve bu aşamadaki hafızama garip bir geri dönüş yaşadım .

So this is actually on the field, the main field in much Wenlock interesting

Yani bu aslında sahada, Wenlock'ta ana saha çok ilginç

and it says attention

ve lütfen dikkat diyor

please.

.

It was seen it had no metal

Metal

detecting no metal detecting.

tespiti olmadığı, metal tespiti olmadığı görüldü.

Can I just say I can't remember.

Hatırlamadığımı söyleyebilir miyim?

I've never seen I can't remember the last time

Hiç metal dedektörü olan birini en son ne zaman gördüğümü hatırlamıyorum

I saw anyone with a metal detector.

.

So I wonder this is my theory, Steve.

Bunun benim teorim olduğunu merak ediyorum, Steve.

I think maybe, perhaps underneath the field in much Wenlock

Bence belki, belki de Wenlock'taki tarlanın altında

Maybe there lots of buried treasure and people now are starting to look for it.

Belki de pek çok gömülü hazine vardır ve insanlar şimdi onu aramaya başlıyor.

But I can't remember the last time I saw anyone do any metal detecting.

Ama en son ne zaman metal arama yapan birini gördüğümü hatırlayamıyorum.

I've never seen anyone do it and ever in the eight years

Bunu yapan birini hiç görmedim ve burada bulunduğumuz sekiz yıl boyunca da

we've been here and I don't know what the problem would be anyway.

sorunun ne olacağını bilmiyorum.

It used to be very popular though.

Gerçi eskiden çok popülerdi.

I remember growing up in the seventies and early eighties

Yetmişlerde ve seksenlerin başında büyüdüğümü hatırlıyorum

and everyone had one of those little devices that you

ve herkesin o küçük cihazlardan biri vardı, sizin

or you're looking for something

veya sizin

under the ground made of metal, hopefully buried treasure.

yerin altında metalden yapılmış bir şey, umarım gömülü bir hazine arıyorsunuz.

But but I don't people doing this anymore ever.

Ama artık bunu yapan insanlar yok.

I think they still do on beaches. Yes.

Sanırım hala sahillerde yapıyorlar. Evet.

But maybe maybe people are digging up

Ama belki de insanlar,

the the field heavy this gaskell

the the common ground where people walk their dogs and things like that.

insanların köpeklerini gezdirdiği ortak zemini ve bunun gibi şeyleri bu gaskell için ağır bir şekilde tarlayı kazıyorlar.

Maybe there's a problem with people digging up the ground nuts,

Belki de insanların yer fıstığı çıkarmasıyla ilgili bir sorun var

but can't say I've ever seen anybody do it.

ama bunu yapan birini hiç gördüğümü söyleyemem. Bir nevi

It's sort of hallowed ground. It's not.

kutsal toprak. Öyle değil.

Schofield In much.

Schofield Çok.

Wenlock Well, what I'm saying is, is then they must think

Wenlock Demek istediğim, o zaman

that there's something buried under there because you only go metal detecting,

orada gömülü bir şey olduğunu düşünmeleri gerekir çünkü sadece metal aramaya gidersiniz,

you only use one of these things if you think there is something buried underneath the ground.

bunlardan sadece birini, yerin altında gömülü bir şey olduğunu düşünüyorsanız kullanırsınız.

Now, over the years, there have been many stories

Şimdi, yıllar boyunca,

not very far away from here where people have done this

buradan çok da uzakta olmayan birçok hikayede insanlar bunu yapmış

and they found priceless objects.

ve paha biçilmez nesneler bulmuşlar.

Yes, priceless objects in Staffordshire.

Evet, Staffordshire'daki paha biçilmez nesneler.

Ancient artefacts.

Antik eserler.

And some of these things are so valuable that they're virtually priceless.

Ve bunlardan bazıları o kadar değerli ki neredeyse paha biçilemezler.

But the strange thing is and this is

Ama garip olan şu ki

this is something that you're going to know all about, Steve, if you go into someone's property

, Steve, eğer birinin mülküne girersen

and you find something under the ground that's valuable, who

ve yerin altında değerli bir şey bulursan , bu kime

does it belong to?

ait olur?

Well, yes, I think, you know,

Pekala, evet, bence, bilirsiniz,

by law, by

kanunla,

decree or by law, I think all, all the area

kararnameyle veya kanunla, sanırım İngiltere şehrinin tüm alanı

of the city of England is actually, in theory, owned by the queen, am I not?

aslında teoride kraliçeye ait, değil mi?

Right. So I'm not sure.

Sağ. Yani emin değilim.

I'm not sure about that.

Bunun hakkında emin değilim.

I think I think does actually own it, although I think she has rights, certain rights.

Sanırım aslında onun sahibi olduğunu düşünüyorum, buna rağmen hakları olduğunu düşünüyorum, belirli hakları var.

But in practise, of course, that wouldn't happen.

Ama pratikte, elbette, bu olmayacaktı.

I think what's happened like as you say in Staffordshire, I think

Sanırım Staffordshire'da dediğin gibi bir şey oldu, sanırım

they've had to sort of give it up,

bir şekilde bundan vazgeçmek zorunda kaldılar,

give the Treasurer up or they might have got some kind of reward.

Sayman'dan vazgeçtiler ya da bir tür ödül almış olabilirler.

But if you I think if you find it on your own ground probably okay.

Ama eğer kendi zeminde bulursan, muhtemelen iyi olduğunu düşünürsen.

But if you're find if you're going into a farmer's field.

Ama bir çiftçinin tarlasına girip girmediğinizi bulursanız.

Yeah, I think I don't know yet.

Evet, sanırım henüz bilmiyorum.

You have to probably get to the courts.

Muhtemelen mahkemelere gitmeniz gerekecek.

But that's where that's where most of these things found on farmers fields.

Ama bu şeylerin çoğunun çiftçilerin tarlalarında bulunduğu yer orasıdır.

But I just find that whole thing fascinating.

Ama ben bütün bunları büyüleyici buluyorum.

But you don't see many people doing it.

Ama bunu yapan çok kişi görmüyorsunuz.

And as Steve said, one of the places where you still see doing this

Ve Steve'in dediği gibi,

with their little bib metal detector is probably on the beach.

küçük önlük metal detektörüyle hala bunu yaparken gördüğünüz yerlerden biri muhtemelen sahildir.

But I'm fascinated to find out that there are people here

Ama burada

in much Wenlock doing it.

Wenlock'ta bunu yapan insanların olduğunu öğrenince büyülendim.

They probably think that there's something on that

Muhtemelen Gaskell Field'da bir şey olduğunu düşünüyorlar

that Gaskell Field is like, yes, as I said, hallowed ground.

, evet, dediğim gibi, kutsal zemin.

Well, it used to be known as windmill field. Right.

Eskiden yel değirmeni tarlası olarak biliniyordu. Sağ.

And in the early days of the Olympics, when the Olympic Games were held here,

Ve Olimpiyatların ilk günlerinde, Olimpiyat Oyunları burada yapıldığında,

in the early days that the hill where the windmill is

yel değirmeninin olduğu tepenin

was actually made made into a ampitheater,

aslında bir amfi tiyatroya dönüştürüldüğü ilk günlerde,

where people would just sit and view

insanlar oturup

all of the games, the Olympic Games, the very early

tüm oyunları seyrederdi, Olimpiyat Oyunlar, çok erken dönem

Olympic Games were going back to the 1800s.

Olimpiyat Oyunları 1800'lere kadar gidiyordu.

So a long time ago when I think

Uzun zaman önce, yel

I think the windmill was still working, then it doesn't work.

değirmeninin hala çalıştığını düşündüğümde, o zaman çalışmıyor.

It hasn't worked for a long time.

Uzun zamandır işe yaramadı.

But I think maybe there's some connexion now.

Ama sanırım şimdi bir bağlantı var.

You see from the past.

Geçmişten görüyorsunuz.

So I'm always, always thinking I'm always thinking that we should get a metal detector.

Bu yüzden her zaman, her zaman bir metal dedektörü almamız gerektiğini düşündüğümü düşünüyorum.

And so we we might find some buried treasure.

Ve böylece gömülü bir hazine bulabiliriz.

They Might do.

Yapabilirler. Bak

I'll tell you what, I'm more interested in what the other side is saying about the dog control water.

ne diyeceğim, ben daha çok karşı tarafın köpek kontrol suyu hakkında ne dediğiyle ilgileniyorum.

Okay? Because

Tamam aşkım? Çünkü

you're not supposed to

take your dogs on to that ground and just let them roam free, but

köpeklerinizi o yere götürüp öylece serbestçe dolaşmalarına izin vermemeniz gerekiyor, ama

then they let it happen.

sonra olmasına izin veriyorlar.

Maybe they're reversing that decision.

Belki de bu kararı geri alıyorlardır.

That's right. And but anyway.

Bu doğru. Ve ama yine de.

Yes, dogs people walking dogs have a problem.

Evet, köpekleri gezdiren insanların bir sorunu var.

Have you ever tried it?

Hiç denedin mi?

Have you ever tried metal detecting?

Hiç metal algılamayı denediniz mi?

Has anyone ever done it it?

Hiç kimse yaptı mı?

Was we used to be able to get by metal detectors that were quite cheap at one time.

Bir zamanlar oldukça ucuz olan metal dedektörlere alışabiliyor muyduk?

And also you can build your own.

Ve ayrıca kendi inşa edebilirsiniz.

I did make one when I was younger.

Küçükken bir tane yapmıştım.

Really Yes, I used to I used to be into electronic.

Gerçekten Evet, eskiden elektronikle ilgilenirdim.

So you built your own metal detector? I did.

Yani kendi metal dedektörünüzü mü yaptınız? Yaptım.

Did you ever find anything?

Hiç bir şey buldun mu?

Yeah, I got bored with it in the end, I did feel like a small one.

Evet, sonunda sıkıldım, kendimi küçük gibi hissettim.

Not like a big one.

Büyük biri gibi değil.

They're not difficult to mate.

Çiftleşmeleri zor değil.

You can buy the parts and make them. Hmm.

Parçaları satın alabilir ve yapabilirsiniz. Hmm.

But I used to be into electronics

Ama

used to have a magazine for everyday electronics and it would have all these

eskiden günlük elektronikler için bir dergim vardı ve tüm bunlara sahip olurdum,

you could go to the shops and buy all the resistors and capacities and all that,

dükkanlara gidebilir ve tüm dirençleri ve kapasiteleri filan satın alabilir

and then get the soldiering iron out and and make your own sort of kits.

ve ardından askeri demiri çıkarıp kendinizinkini yapabilirsiniz. bir çeşit kit.

For talking of which, did you know that most of the capacitors in the world are made in Taiwan?

Hangisinden bahsetmişken, dünyadaki kapasitörlerin çoğunun Tayvan'da yapıldığını biliyor muydunuz?

Really? Isn't that amazing?

Gerçekten mi? Bu harika değil mi?

I think it's something like it's something ridiculous, a ridiculous amount of internal.

Bence gülünç bir şey gibi bir şey , gülünç miktarda içsel.

I think it's diodes and capacitors

Sanırım

that are in all of our mobile phones and electronics.

tüm cep telefonlarımızda ve elektroniklerimizde bulunan diyotlar ve kapasitörler.

They're all made in Taiwan. So.

Hepsi Tayvan'da üretiliyor. Bu yüzden.

So please, please, we don't want any silly business.

Bu yüzden lütfen, lütfen, aptalca bir iş istemiyoruz.

So if China is watching because we love our electronics.

Yani Çin, elektroniğimizi sevdiğimiz için izliyorsa.

Well, that's why that's why countries like America now are putting lots of resources

İşte bu yüzden Amerika gibi ülkeler artık kendi mikroçiplerini yapmak için kendi fabrikalarını yeniden geliştirmek için çok fazla kaynak harcıyorlar

into developing their own factories again to to make their own microchips.

.

Oh I see.

Ah anlıyorum.

Because we've all realised haven't we, recently the pandemic and then.

Çünkü hepimiz farkettik değil mi, son zamanlarda pandemi ve sonrasında.

Now the, the war that's broken out that.

Şimdi, bunu bozan savaş.

Well no not yet.

Hayır, henüz değil.

There's no war yet.

Henüz savaş yok.

Well I mean in Ukraine. Oh I see. Yeah.

Yani Ukrayna'da demek istiyorum. Ah anlıyorum. Evet.

So now if anyone has just dropped their cup on the floor

Yani şimdi biri bardağını

or their dinner or that they're driving now,

veya akşam yemeğini yere düşürdüyse veya şu anda araba kullanıyorsa, kulağa

even though it sounds so sad, I don't think they did.

çok üzücü gelse de, bence düşürmediler.

A lot of people are saying that.

Birçok insan bunu söylüyor.

Globe Can I just say there is no war, not a world war?

Küre Savaş yok, dünya savaşı yok diyebilir miyim?

I didn't say no, not China.

Hayır demedim, Çin değil.

In Taiwan, there's no war. Okay, okay.

Tayvan'da savaş yok. Tamam tamam.

I just want to make sure that's clear.

Sadece bunun net olduğundan emin olmak istiyorum.

Yes, this globalisation isn't.

Evet, bu küreselleşme değil.

It has been as being a big force

in, in sort of world economics for a number of decades now.

Birkaç on yıldır dünya ekonomisinde büyük bir güç olmuştur.

But of course it's people realise it's made everything very vulnerable.

Ama tabii ki insanlar bunun her şeyi çok savunmasız hale getirdiğinin farkındalar.

All the supply chain.

Tüm tedarik zinciri.

Well everything when you've got certain countries just doing certain things.

Pekala, her şey sadece belirli şeyleri yapan belirli ülkelere sahip olduğunuzda.

Yes that's it. But it's, everything's so precarious.

Evet, bu o. Ama bu, her şey çok riskli.

So they're now thinking that everything's going to globalise

Yani şimdi her şeyin küreselleşeceğini

and it's going to go back to us all making a lot more at home anyway.

ve nasılsa evde çok daha fazlasını yapmamıza geri döneceğini düşünüyorlar.

But that will put prices up.

Ama bu fiyatları yükseltecek.

Yeah.

Anyway, Steve, moving on, because that's depressing me a bit.

Evet.

Her neyse Steve, devam et çünkü bu beni biraz üzüyor.

Well, it's just an observation.

Bu sadece bir gözlem.

It's really, really commenting, really, really depressing.

Gerçekten, gerçekten yorum yapıyor, gerçekten, gerçekten iç karartıcı.

Today we're looking at telling people to stop doing something.

Bugün insanlara bir şeyi yapmayı bırakmalarını söyleyeceğiz.

Mister Steve, just stop it.

Bay Steve, kes şunu.

You're always telling me to stop doing things.

Bana her zaman bir şeyler yapmayı bırakmamı söylüyorsun.

There is a good example.

İyi bir örnek var.

Now, yesterday we had a meal, by the way.

Şimdi, bu arada dün yemek yedik.

We couldn't sit outside.

Dışarıda oturamadık.

Some selfish people have taken all the tables for themselves.

Bazı bencil insanlar bütün masaları kendilerine almışlar.

Yes, they moved all the tables away

Evet, tüm masaları kaldırdılar

and they didn't even need them all.

ve hepsine ihtiyaçları bile olmadı.

They were just being very selfish and they took all the tables and we couldn't sit outside.

Sadece çok bencil davranıyorlardı ve tüm masaları aldılar ve dışarıda oturamadık.

So instead we had to sit by the toilet door and we could hear everything

Bunun yerine tuvalet kapısının yanında oturmak zorunda kaldık ve tuvaletin içinde olup biten her şeyi duyabiliyorduk

that was going on inside the toilet.

.

Took me right off my we could hear people.

İnsanları duyabiliyorduk.

Yeah.

Evet.

You hear a bit of that going on and the occasional splash of water

Biraz bunun olup bittiğini ve ara sıra su sıçramasını duyuyorsunuz

and it's very, it's very disconcerting.

ve bu çok, çok rahatsız edici.

We don't have to be rude, mister. Don't go.

Kaba olmak zorunda değiliz, bayım. gitme

Don't be rude. It's just nature.

Kaba olma. Bu sadece doğa.

But I don't want it so close to me when I'm eating.

Ama yemek yerken bana bu kadar yakın olmasını istemiyorum.

Oh, look. Oh, look what's Petra says.

Oh bak. Ah, bak Petra ne diyor.

That was one of the Napoleonic wars,

Bu,

uh, where near neighbour Petra used to live.

yakın komşu Petra'nın yaşadığı Napolyon savaşlarından biriydi.

And there was a big.

Ve bir büyük vardı.

I've tried to suppress a sneeze.

Hapşırmayı bastırmaya çalıştım.

It's a strange thing to find. Yeah,

Bulmak garip bir şey. Evet,

that's a strange thing to find in the ground.

bunu yerde bulmak garip bir şey.

Sees A sneeze.

Bir hapşırma görür.

There is a very big field where the war was.

Savaşın olduğu yerde çok büyük bir alan var.

And Petra said she found something from a Napoleonic soldier.

Ve Petra, bir Napolyon askerinden bir şey bulduğunu söyledi .

Oh, I see.

What was it?

Ah anlıyorum. Bu

neydi?

Well, Petra's wording is interesting.

Pekala, Petra'nın üslubu ilginç.

Okay. And slightly.

Tamam aşkım. Ve biraz.

Petra says I found a knob from the nipple.

Petra, meme ucundan bir topuz bulduğumu söylüyor.

It was apparently in so you found a soldier's knob?

Görünüşe göre içerideydi, bu yüzden bir asker topuzu mu buldun?

Yes, that's.

Evet bu.

That's another meaning.

Bu başka bir anlam.

Well, maybe you mean like a button or something.

Belki de düğme falan demek istiyorsun.

Those swords can be quite sharp.

Bu kılıçlar oldukça keskin olabilir.

So well done to you, Patrick.

Aferin sana, Patrick.

Did you get any money for it?

Bunun için hiç para aldın mı?

Did you get any money for it?

Bunun için hiç para aldın mı?

Did you sell it?

Sattın mı?

Did you give it to a museum?

Müzeye mi verdin?

What happened?

Ne oldu?

Yeah, it's normally sort of fleshy objects don't preserve very well.

Evet, normalde etli nesneler pek iyi korunmaz.

No, maybe. Well, it might have been a peat bog.

Hayır belki. Turba bataklığı olabilirdi.

Yeah, it could have been. Yes.

Evet, olabilirdi. Evet.

Yeah. So yes.

Evet. Yani evet.

Just in a year.

Sadece bir yıl içinde.

Yeah. I would, I would suggest change the phrasing.

Evet. Yapardım, ifadeyi değiştirmenizi öneririm.

Last night I think it was a button.

Dün gece sanırım bir düğmeydi.

I think I think it was a button, maybe a button.

Sanırım bir düğmeydi, belki de bir düğme.

Please give us some more information.

Lütfen bize biraz daha bilgi verin.

Yes, it was a button.

Evet, bu bir düğmeydi.

Oh, good.

Yes, but not not a knob.

Oh iyi.

Evet, ama bir topuz değil.

Yes. So no, I'm not sure

Evet. Yani hayır,

if metal detectors are able to, but well done.

metal dedektörlerin yapıp yapamayacağından emin değilim ama aferin.

But what happened to it?

Ama ona ne oldu?

Did you did you get any money for it? Did you sell it?

Bunun için hiç para aldın mı? Sattın mı?

Did you give it to a museum?

Müzeye mi verdin?

Petra, please tell us, are you now living on your own island?

Petra, lütfen söyle bize, artık kendi adanda mı yaşıyorsun?

Yes, but you sell these.

Evet, ama bunları satıyorsun.

You sell the button and make lots of money.

Düğmeyi satarsın ve çok para kazanırsın.

And now you're. You're filthy rich.

Ve şimdi sensin. Çok zenginsin.

Must probably be made of brass or something like. Lovely.

Muhtemelen pirinç veya benzeri bir şeyden yapılmış olmalı . Sevimli.

Well, sometimes it's not the metal it's made of, but also quite often

Eh, bazen yapıldığı metal değil, aynı zamanda çoğu zaman çok çok

the value of the fact that it's from a long, long time ago.

uzun zaman öncesine ait olduğu gerçeğinin değeridir.

So that, yeah, that soldier died on that field

Yani, evet, o asker o sahada öldü

and you found part of the uniform of that soldier.

ve siz de o askerin üniformasının bir parçasını buldunuz.

Yeah.

Evet.

Anyway, what the story was then today's subject, Mr.

Her neyse, o zamanlar bugünün konusu olan hikaye neydi Bay

Steve, today's subject

Steve, bugünün konusu

is something we are talking about.

hakkında konuştuğumuz bir şey.

We are talking about expressing

the desire for someone to stop doing something.

Birinin bir şeyi yapmayı bırakma arzusunu ifade etmekten bahsediyoruz.

Please stop it.

Lütfen dur.

Please.

Lütfen.

There are many ways of expressing yourself

when you want someone to stop doing something, maybe something

Birinin bir şeyi, belki de

that is

annoying.

sinir bozucu bir şeyi yapmayı bırakmasını istediğinizde kendinizi ifade etmenin birçok yolu vardır.

Yes, something annoying.

Evet, can sıkıcı bir şey.

Maybe something that is

Belki de

annoying.

can sıkıcı bir şey.

Oh, okay.

Tamam.

Distracting, right?

Dikkat dağıtıcı, değil mi?

Maybe something that is distracting you.

Belki dikkatinizi dağıtan bir şey vardır.

You are trying to keep your attention and something is distracting you.

Dikkatinizi korumaya çalışıyorsunuz ve bir şey dikkatinizi dağıtıyor.

You want that thing to actually stop

O şeyin gerçekten durmasını

or something that is

ya da

hurting you.

seni inciten bir şeyi istiyorsun.

Something that's something that's causing pain.

Acıya neden olan bir şey.

Something that's causing pain or discomfort.

Acı veya rahatsızlığa neden olan bir şey.

You want it to stop?

Durmasını mı istiyorsun?

Please get off me.

Lütfen üzerimden kalk.

Get off me. You're too heavy.

Bırak beni. çok ağırsın

You're too heavy.

çok ağırsın

That's all I'm saying.

Tüm söylediğim bu.

Words and phrases to do with asking people to stop doing something

İnsanlardan

that's bothering you, annoying you, upsetting you.

sizi rahatsız eden, canınızı sıkan, üzen bir şeyi yapmayı bırakmalarını istemekle ilgili sözler ve ifadeler.

Okay,

Tamam,

that's interesting.

bu ilginç.

So basically we are talking about asking to stop,

Yani temelde bir şeyi sona erdirmek için durmayı,

to stop, to cease to end

durmayı, sona erdirmeyi

or to finish to bring something an end.

veya bitirmeyi istemekten bahsediyoruz.

So you are asking that person to stop what they are doing.

Yani o kişiden yaptıklarını durdurmasını istiyorsunuz .

You want it to stop.

Durmasını istiyorsun.

You want to bring that thing to an end and you can

O şeye bir son vermek istiyorsun ve yapabilirsin

I suppose it would be fair to say, Steve, you can stop by choice.

, Steve, kendi seçimine göre durabilirsin demek adil olur sanırım.

You can choose to stop doing something or stop by

Bir şeyi yapmayı bırakmayı veya durmayı seçebilirsiniz,

you stop yourself,

kendinizi durdurursunuz,

you make yourself stop or another person will stop you.

kendinizi durdurursunuz veya başka biri sizi durdurur.

They stop you by force.

Zorla durdururlar.

That is to finish something naturally or to be forced

Yani bir şeyi doğal olarak bitirmek veya

to stop doing it,

yapmaktan vazgeçmeye zorlanmak, can

to force an annoying thing, to stop

sıkıcı bir şeyi zorlamak,

the thing in question is causing a disturbance.

rahatsız edici bir şeyi durdurmak söz konusudur.

I'm sure we've all been in this situation.

Eminim hepimiz bu durumdaydık.

Steve, would you say. Yeah.

Steve, söyler misin? Evet.

When? What, when something is causing a disturbance?

Ne zaman? Ne, bir şey rahatsızlığa neden olduğunda?

Yes, yes, yes.

Evet evet evet. Yani

I mean, yeah.

evet.

Okay. Okay.

Tamam aşkım. Tamam aşkım.

What you want me to say, Mr..

Ne dememi istiyorsunuz Bay..

Then maybe you are trying to sleep at night.

O zaman belki geceleri uyumaya çalışıyorsunuzdur.

Oh right.

Ah doğru.

And maybe, maybe your neighbour is playing music very loud.

Ve belki, belki komşunuz çok yüksek sesle müzik çalıyor.

Or has an animal. Yes.

Ya da bir hayvanı var. Evet.

Or has an animal that's noisy at night.

Ya da geceleri gürültü yapan bir hayvanı var.

Or maybe they they have a noisy car

Ya da belki gürültülü bir arabaları

or motorbike and they come back very late

ya da motosikletleri var ve gece çok geç

at night or early in the morning and it always wakes you up.

ya da sabah erkenden geliyorlar ve sizi her zaman uyandırıyorlar. Keşke

You wish you wish that thing would stop.

o şeyin durmasını dileseydin.

You really do.

Gerçekten yapıyorsun.

Please.

Lütfen.

So this is something you could say.

Yani bu söyleyebileceğiniz bir şey.

You can ask someone a politely, couldn't you?

Birine kibarca sorabilirsin, değil mi?

Yes. Please don't do that anymore.

Evet. Lütfen artık bunu yapma.

Or please don't let your dog bark.

Veya lütfen köpeğinizin havlamasına izin vermeyin.

Please don't have the day.

Lütfen gün olmasın.

Can you please not be so noisy when you come home late at night?

Lütfen gece geç saatlerde eve geldiğinizde bu kadar gürültülü olmasanız olur mu ?

Please don't like fires every day and pollute our atmosphere

Lütfen her gün çıkan yangınları ve atmosferimizi kirletmeyi sevmeyin

Please don't stare into my bathroom window

Lütfen ben duş alırken banyo pencereme bakmayın

when I'm taking a shower.

.

See that? That's a very touchy subject, isn't it?

Bunu gördün mü? Bu çok hassas bir konu, değil mi?

Dealing with dealing with neighbours that annoy you, that can be very difficult.

Sizi rahatsız eden komşularla uğraşmak çok zor olabilir.

It can be a very difficult thing to resolve.

Çözülmesi çok zor bir şey olabilir.

I would imagine that there are many situations that would happen

where you want someone to stop doing something.

Birinin bir şeyi yapmayı bırakmasını isteyeceğiniz pek çok durum olduğunu hayal ediyorum.

You don't want that thing or you want that thing to stop

O şeyi istemiyorsun ya da o şeyin durmasını istiyorsun

or don't want it to happen again.

ya da tekrar olmasını istemiyorsun.

Here's another one. You might say this, Steve.

İşte burada bir başkası. Bunu söyleyebilirsin, Steve.

Cut it out.

Kes şunu.

Cut it out.

Kes şunu.

So you're doing something to annoy somebody.

Yani birini sinirlendirecek bir şey yapıyorsun.

Maybe you keep poking them

Belki onları dürtmeye devam ediyorsun

or maybe you keep.

ya da belki devam ediyorsun.

I keep doing this.

Bunu yapmaya devam ediyorum.

Yeah, yeah, cut it out.

Evet, evet, kes şunu.

And it's a sort of fairly

Ve bu,

aggressive way of getting and trying to get somebody to stop doing something that annoys you.

birini sizi rahatsız eden bir şeyi yapmaktan vazgeçirmeye çalışmanın oldukça agresif bir yolu.

Maybe they're you're watching television and they're constantly commenting on what's going on.

Belki de siz televizyon izliyorsunuzdur ve sürekli olup bitenler hakkında yorum yapıyorlardır.

There's nothing worse than that.

Bundan daha kötü bir şey yok.

They keep singing along songs and things like that,

Şarkılara ve buna benzer şeylere eşlik edip duruyorlar

and it just annoys you and you just say, Oh, goodness sake, cut it out.

ve bu sadece canınızı sıkıyor ve " Aman Allah aşkına, kes şunu" diyorsunuz.

You're talking about me, for goodness sake.

Allah aşkına benden bahsediyorsun.

Is often a friend of a sake, which is the same thing.

Genellikle aynı şey olan bir aşkın arkadaşıdır.

There is nothing worse

than watching a TV show or movie, and the person next to you keeps keeps asking questions.

Bir dizi veya film izlemekten daha kötü bir şey yoktur ve yanınızdaki kişi soru sormaya devam eder.

Who is that guy?

Kim o adam?

Well, who's that? Well, I thought he was the bad guy.

Kim bu? Onun kötü adam olduğunu sanıyordum. Bu

Well, who's this? Who's this person?

kim? Bu kişi kim?

Well, who's that? I don't know.

Kim bu? Bilmiyorum.

Well, is.

Peki, öyle.

Is she his sister I, I don't know what's happening anymore in this movie.

O onun kardeşi mi ben, artık bu filmde neler oluyor bilmiyorum.

And you go, oh, please, just, just cut it out.

Ve sen git, oh, lütfen, kes şunu.

Maybe somebody is snoring in bed.

Belki biri yatakta horluyordur.

Your partner says, Valentine.

Ortağın Valentine diyor.

Valentine, God laugh,

Valentine, Allah kahretsin,

is suggesting that maybe

their partner or somebody they know is snoring and it can be devastating.

partnerlerinin veya tanıdıkları birinin horladığını ve bunun yıkıcı olabileceğini öne sürüyor.

That can lead to you having consistently

Bu,

bad night's sleep because your partner is snoring.

eşiniz horladığı için sürekli olarak kötü bir gece uykusu çekmenize neden olabilir.

In fact, what a lot of couples do is that they end up

Aslında, birçok çiftin yaptığı şey,

sleeping in separate rooms

to escape the snoring.

horlamadan kaçmak için ayrı odalarda uyumak.

Because if you don't get your proper sleep, then you're going to feel tired the next day.

Çünkü doğru uykunuzu almazsanız ertesi gün kendinizi yorgun hissedersiniz.

And if you keep doing that night after night, month after month,

Ve bunu her gece, her ay yapmaya devam ederseniz ,

you will become probably physically mentally ill. Yes.

muhtemelen fiziksel olarak akıl hastası olacaksınız. Evet.

As a result of that, deprive sleep now through your partner

Bunun bir sonucu olarak, eşinizin horlaması yoluyla uykudan mahrum bırakın

snoring and that's very so yeah.

ve bu çok evet.

And some things cut it out.

Ve bazı şeyler onu keser.

Some things are not is easy to stop.

Bazı şeyleri durdurmak kolay değildir.

But could you say that would that be an appropriate phrase?

Ama bunun uygun bir ifade olacağını söyleyebilir misiniz?

No, probably not the middle of the night.

Hayır, muhtemelen gece yarısı değil.

I think there might be some more that are more suitable coming up,

Sanırım daha uygun olan birkaç tane daha olabilir , bu

I must kick the habit.

alışkanlığı bırakmalıyım.

So this is another interesting use of words.

Yani bu, kelimelerin başka bir ilginç kullanımıdır.

So in this particular sentence, to kick is to force oneself to stop doing something,

Yani bu özel cümlede, tekmelemek, kendini bir şeyi yapmayı bırakmaya zorlamak demektir,

you kick the habit so you are stopping

alışkanlığı tekmelersiniz, böylece

your own bad behaviour,

kendi kötü davranışınızı durdurursunuz,

maybe something that you're doing that you wish you didn't do.

belki de yapmakta olduğunuz, keşke yapmasaydım dediğiniz bir şey.

You must kick the habit.

Alışkanlıktan kurtulmalısın.

So in this sense, kick is to push away.

Yani bu anlamda tekme, uzaklaştırmaktır.

You want that thing to go, you have to kick the habit.

O şeyin gitmesini istiyorsan, alışkanlığı tekmelemelisin.

You need to stop doing it.

Bunu yapmayı bırakmalısın.

You're getting older.

Yaşlanıyorsun.

That happens in your kicking it kicking you getting rid of it with your big boot.

Bu, tekmelemenizde, büyük botunuzla ondan kurtulmanızda olur.

Actually, there's an interesting conversation going on between Vitesse and Lewis at the moment.

Aslında şu anda Vitesse ve Lewis arasında ilginç bir konuşma yaşanıyor.

Okay.

Tamam aşkım.

On there, about Vitesse, earlier, I was saying that he got lots of jobs to do today.

Orada, daha önce Vitesse hakkında, bugün yapacak çok işi olduğunu söylüyordum.

He hasn't done any of them. And

Hiçbirini yapmadı. Ve

Lewis was suggesting that he was procrastinating.

Lewis ertelediğini öne sürüyordu.

It's nice to know it's not our fault.

Bizim suçumuz olmadığını bilmek güzel.

Possibly. Possibly our fault.

muhtemelen. Muhtemelen bizim hatamız.

So maybe tell us, you know, just cut it out

O yüzden belki bize söylersin, bilirsin,

with all those live streams on a Sunday,

Pazar günü tüm o canlı yayınları kes,

because just stuff for me doing all my jobs.

çünkü tüm işlerimi yaparken benim için bir şeyler.

And then Lewis makes an interesting point, but

Ve sonra Lewis ilginç bir noktaya değiniyor, ama

if you are a Christian, then you shouldn't do work on a Sunday.

eğer bir Hristiyansan, o zaman Pazar günü çalışmamalısın.

Oh, I see.

Ah anlıyorum.

Because that is a very traditional way of looking at

Çünkü bu,

religion, Christian religion.

dine, Hıristiyan dinine çok geleneksel bir bakış açısıdır.

Well, when my mother used to be like that.

Annem de böyleyken.

Well, we're talking about the Sabbath.

Şabat'tan bahsediyoruz.

The Sabbath. Yes.

Şabat. Evet.

You don't you know, Sunday is a day of rest.

Bilmiyorsun, Pazar dinlenme günüdür.

All the shops used to be shut.

Eskiden bütün dükkanlar kapalıydı.

When I was growing up, we didn't do anything.

Ben büyürken hiçbir şey yapmadık.

It just depends which religion you are following.

Bu sadece hangi dine bağlı olduğunuza bağlıdır.

So for some people, it's Saturday.

Yani bazı insanlar için bugün Cumartesi.

So the Sabbath for I think Jewish people who follow

Bu yüzden, Yahudiliği takip eden Yahudiler için Şabat günü

Judaism, it's Saturday and I think Friday I might be wrong.

Cumartesi ve bence Cuma yanılmış olabilirim.

I'm sure someone is going to tell me Friday.

Eminim biri bana Cuma günü söyleyecektir.

I think Friday is sacred for I think it's Catholics

Cuma gününün Katolikler için kutsal olduğunu düşünüyorum,

although I might be wrong that I don't know because.

ancak yanılıyor olabilirim çünkü bilmiyorum.

Yes, well, yes, I was going to say that as well.

Evet, evet, ben de onu söyleyecektim.

But I think also in Islam as well, I think

Ama bence İslam'da da bence

is the the prayer day, the the holy day.

namaz günü, kutsal gün.

So I think it really depends on which which one you're you're observing a lot of religions

Bu yüzden bence bu gerçekten hangisini gözlemlediğinize bağlı.

have one day when you're not supposed to do anything, you're supposed to devote your time to God.

Bir gün hiçbir şey yapmamanız, zamanınızı Tanrı'ya ayırmanız gereken birçok dinde var.

Well, mine is every day.

Benimki her gün.

I think every day I shouldn't be doing anything.

Her gün hiçbir şey yapmamam gerektiğini düşünüyorum.

I You could sign up to lots of religions

I Pek çok dine kaydolabilir

and then you could probably, you know, not have to work at least three or four days a week.

ve o zaman muhtemelen, bilirsiniz, haftada en az üç veya dört gün çalışmak zorunda kalmayabilirsiniz.

I am hoping I am hoping

that there will be a religion that says that every day

Her gün çalışmaman gerektiğini söyleyen bir din olacağını umuyorum

you should not work.

.

And that's the one I'm not a religious person.

Ve ben dindar biri değilim.

I don't follow any religion.

Herhangi bir dine inanmıyorum.

But that will be the one if anyone comes along with a new religion and they say,

Ama eğer birisi yeni bir dinle gelirse ve derlerse,

look, you don't have to work at all.

bak, hiç çalışmak zorunda değilsin. Size

We would just send you money every week.

sadece her hafta para gönderirdik.

Extra says, I'm with you for the third time now and I've never stayed.

Ekstra, şimdi üçüncü kez seninleyim ve hiç kalmadım diyor.

So long on an English teaching channel.

Bir İngilizce öğretim kanalında görüşmek üzere.

Well, thank you very much for your work, gentlemen.

Emekleriniz için çok teşekkürler beyler.

Well, thank you for your comment, Petra. Thank you very much.

Pekala, yorumun için teşekkürler, Petra. Çok teşekkür ederim.

Well, we are different. We do things a little different.

Biz farklıyız. Biz işleri biraz farklı yapıyoruz.

Not everyone likes this, but you know what they say.

Herkes bundan hoşlanmaz ama ne derler bilirsin.

Those people who break the trend set the trend.

Trendi kıran insanlar trendi belirler.

So maybe in a year or two now

Yani belki bir veya iki yıl içinde artık

everyone will be doing this like this.

herkes bunu böyle yapıyor olacak.

Well, they haven't yet, so. No, but yes.

Henüz yapmadılar, yani. Hayır, ama evet.

Well, that's what I'm saying at the moment.

Peki, şu an bunu söylüyorum.

It's just us, Magdalene, Magdalena

Sadece biziz, Magdalene, Magdalena

P says, How can I stop my neighbours?

P, Komşularımı nasıl durdurabilirim?

How can I tell mine?

Benimkini nasıl söyleyebilirim?

How can I tell my speakers to stop their cats

Konuşmacılarıma kedilerinin

making a lot of poop in my own garden?

kendi bahçemde çok fazla kaka yapmasını engellemelerini nasıl söyleyebilirim?

Well, yes, one of our neighbours. One of our neighbours.

Evet, komşularımızdan biri. Komşularımızdan biri.

We used to have a problem with our neighbour. Not that.

Eskiden komşumuzla sorun yaşardık. Bu değil.

Not the neighbour.

komşu değil

The neighbour wasn't coming into our garden and taking a poop.

Komşu bahçemize gelip kakasını yapmıyordu.

Oh that would be,

Ah bu olurdu,

that would be a problem.

bu bir problem olurdu.

Interesting.

But no, it was one of our neighbour's cats and they come sometimes and when they do it

İlginç.

Ama hayır, komşumuzun kedilerinden biriydi ve bazen geliyorlar ve yaptıklarında

they do that little poo poo, but then they cover it,

o küçük kakayı yapıyorlar ama sonra üzerini kapatıyorlar,

they try to cover it afterwards, but that's even worse.

sonradan kapatmaya çalışıyorlar ama bu daha da kötü.

You might be doing some gardening and then you might, you might

Biraz bahçeyle uğraşıyor olabilirsiniz ve sonra

put your hand onto the soil and suddenly you've got

elinizi toprağa koyabilirsiniz ve aniden

you got a load of cat poop in your hand and no one wants that.

elinizde bir sürü kedi kakası olur ve kimse bunu istemez.

I know cats are annoying because

Kedilerin sinir bozucu olduğunu biliyorum çünkü komşunuzun köpeği varsa

you can't really keep them out of your garden if your neighbour's got dog.

onları bahçenizden gerçekten uzak tutamazsınız .

Well, the dog is pretty much stopped by a fence.

Pekala, köpek hemen hemen bir çitle durdurulur.

If you've got a good fence, the dog ain't going to get into your garden.

İyi bir çitiniz varsa, köpek bahçenize girmeyecektir.

But The cats, you know, you can't stop a cat coming into your garden.

Ama kediler, bilirsiniz, bir kedinin bahçenize girmesini engelleyemezsiniz.

I think that's a very difficult one,

Bence bu çok zor,

Magdalena.

I think it was.

Magdalena.

Sanırım öyleydi.

Yes, it's a very difficult one to stop a cat.

Evet, bir kediyi durdurmak çok zordur.

Maybe you could put barbed wire on your fence.

Belki çitine dikenli tel koyabilirsin.

Electric fencing.

Elektrikli çit.

Electric fencing? Yes.

Elektrikli çit? Evet.

It would be a good idea.

İyi bir fikir olabilir.

You could electrify the ground.

Toprağı elektriklendirebilirsin.

So. So as the poop comes out, it touches the ground.

Bu yüzden. Yani kaka çıktıkça yere değiyor.

And then

Ve sonra

the goes you can buy sprays

that you spray around your garden

bahçenize püskürttüğünüz spreyleri,

that cats don't like the smell of like an anti cat spray

kedilerin kokusunu sevmediği spreyleri, sevmedikleri bir anti kedi spreyi gibi satın alabilirsiniz

that they don't like.

.

So maybe you could try that. Uh,

Yani belki bunu deneyebilirsin.

my cats will into your garden for a reason, I would think. Yes.

Kedilerimin bahçenize girmesinin bir nedeni var, diye düşünürdüm. Evet.

Maybe you've got little mice in your garden.

Belki bahçenizde küçük fareler vardır.

I mean, most gardens have got mice.

Demek istediğim, çoğu bahçede fare var.

We've got mice holes everywhere.

Her yerde fare delikleri var.

So if you kill all the mice, the cat would wouldn't want to come in.

Yani tüm fareleri öldürürseniz, kedi içeri girmek istemez.

Don't do that.

Bunu yapma.

But yes, maybe you can get something to spray around your garden that puts on cats.

Ama evet, belki bahçenize püskürtecek ve kedileri rahatsız eden bir şeyler alabilirsiniz .

Or if you just see the cat, just go outside and give it a kick.

Veya sadece kediyi görürseniz, dışarı çıkın ve ona bir tekme atın.

Okay, but

Tamam, ama

again,

yine de,

I always feel as if I have to stop Steve and slightly again,

her zaman Steve'i durdurmam gerekiyormuş gibi hissediyorum ve biraz tekrar ediyorum,

we are not condoning or encouraging people to kick cats

insanları kedileri tekmelemeye göz yummuyoruz veya teşvik etmiyoruz

because this is 2022 and everyone is looking for a reason

çünkü bu 2022 ve herkes

to try to remove another person from, the Internet or whatever.

başka bir kişiyi internetten çıkarmaya çalışmak için bir neden arıyor ya da her neyse.

Well, you know, Steve, can we move on, please?

Steve, devam edebilir miyiz lütfen?

What you could do is throw the poop back into their garden.

Yapabileceğin şey, kakayı bahçelerine geri atmak.

Well, yeah, that's a good one.

Evet, bu iyi bir şey.

As long as it's the right cat.

Doğru kedi olduğu sürece.

Yes, you're taking a risk there. That's true.

Evet, orada bir risk alıyorsunuz. Bu doğru.

Because you might be throwing poop into someone's garden and.

Çünkü birinin bahçesine kaka atıyor olabilirsiniz ve.

It's silliness.

Bu aptallık.

And it's not that I'm still talking.

Ve hala konuştuğumdan değil.

Steve, I thought you were finished.

Steve, bittiğini sanıyordum.

You know, I was.

Biliyorsun, öyleydim.

I was aware that the sounds were still emanating from my.

Seslerin hala benden çıktığının farkındaydım.

No. So and I don't don't kick cats.

Hayır. Yani ve ben kedileri tekmelemem.

But if anyone's got any suggestions from Magdalena, this is the place.

Ama Magdalena'dan herhangi bir önerisi olan varsa, yeri burası.

Maybe we could resolve this for you. Hmm.

Belki bunu senin için çözebiliriz. Hmm.

If anyone knows how to keep cats

Kedileri bahçenizden nasıl uzak tutacağınızı bilen varsa

out of

your garden, please let us know non-violent as well.

, lütfen şiddet içermeyenleri de bize bildirin.

Can you big cat traps like a mouse trap?

Fare kapanı gibi büyük kedi tuzakları kurabilir misin?

I don't know, Steve.

Bilmiyorum Steve.

You can get squirrel traps, so I suppose you could use one of those anyway.

Sincap tuzakları bulabilirsin, yani sanırım bunlardan birini yine de kullanabilirsin.

Steve, please.

Lütfen.

Steve, leave it out.

Steve, bırak şunu.

Just leave it out. Leave it out here.

Sadece dışarıda bırak. Burada bırak. Bir

We got another one.

tane daha aldık.

It's on the screen now. Steve, leave it out.

Şimdi ekranda. Steve, bırak şunu.

You're telling someone, stop doing something.

Birine bir şey yapmayı bırak diyorsun.

Don't even think of doing that thing again.

O şeyi bir daha yapmayı aklından bile geçirme.

Just. Just Steve, leave it out.

Sadece. Sadece Steve, bırak onu.

Leave it out.

Dışarıda bırak.

Don't do that thing.

O şeyi yapma.

Don't just don't do it.

Sadece yapma.

I don't want to hear you say that ever again.

Bunu bir daha söylediğini duymak istemiyorum.

Just leave it out.

Sadece dışarıda bırak.

Even wave it out, leave it out.

Salla bile, dışarıda bırak.

It's often used.

Sıklıkla kullanılır.

We often think of it as being used in London with with a Cockney accent.

Genellikle Londra'da Cockney aksanıyla kullanıldığını düşünürüz.

Although this is not Cockney slang, it isn't.

Bu Cockney argosu olmasa da öyle değil.

But so might say, leave it out, stop it, leave it out.

Ama öyle diyebilir ki, dışarıda bırakın, durdurun, dışarıda bırakın.

Get a dog.

That's why didn't I think of that, says Valentine.

Bir köpek al.

Bu yüzden bunu düşünmedim, diyor Valentine.

I'm not sure if this is a dog that just might be presenting a load of new problems.

Bunun bir sürü yeni sorun ortaya çıkaran bir köpek olup olmadığından emin değilim.

It could be, yeah.

Olabilir, evet.

Because then you'll have dog poop to get up.

Çünkü o zaman kalkman gereken köpek kakası olacak.

Yes, that's true.

Evet bu doğru.

You're replacing cat poop with dog poop, I think.

Kedi kakasını köpek kakasıyla değiştiriyorsun sanırım.

I don't think that would work.

Bunun işe yarayacağını sanmıyorum.

Leave it out. Yeah. Don't, don't. Yeah.

Dışarıda bırak. Evet. Yapma, yapma. Evet.

It's a way of telling somebody to stop doing something fairly polite.

Birine oldukça kibar bir şey yapmayı bırakmasını söylemenin bir yolu.

Why I would say yes it's quite it's quite blunt. Yes.

Neden evet diyeyim ki bu oldukça açık sözlü. Evet.

Leave it out. Just leave it out.

Dışarıda bırak. Sadece dışarıda bırak.

Here's another one, Steve.

İşte bir tane daha, Steve.

We need to move on.

Devam etmeliyiz.

Oh, you might tell someone to knock it on the head.

Oh, birine kafasına vurmasını söyleyebilirsin.

Stop doing something. Stop it.

Bir şey yapmayı bırak. Yapma.

Knock it on the head to bring something to a permanent end.

Bir şeyi kalıcı olarak bitirmek için kafasına vur.

You knock it on the head. Stop it.

kafasına vuruyorsun. Yapma.

Just knock it on the head.

Sadece kafasına vur.

You want that person to stop doing that thing, knock it on the head,

O kişinin o şeyi yapmayı bırakmasını, kafasına vurmasını, bir

to stop, to end, to finish doing something.

şeyi yapmayı bırakmasını, bitirmesini, bitirmesini istiyorsunuz.

And quite often it means you won't be doing it again.

Ve çoğu zaman bu, onu bir daha yapmayacağınız anlamına gelir.

You knock it on the head, it's over.

Kafasına vurursun, biter.

Stop it. I'm going to knock that on the head.

Yapma. Bunu kafasına vuracağım.

You can you can use it if you if you're doing something you can say you can say it.

Kullanabilirsin, eğer bir şey yapıyorsan, söyleyebilirsin, söyleyebilirsin.

You can say to yourself, oh, I'm going to knock that on the head.

Kendi kendine diyebilirsin, oh, bunun kafasına vuracağım.

So say you were

Diyelim ki

going round to

help a neighbour doing something and you knew you didn't want to do it.

bir komşunuza bir şey yapması için yardım etmeye gidiyordunuz ve bunu yapmak istemediğinizi biliyordunuz.

You've got some friends you go out drinking with but you don't want to do it any more.

İçmeye çıktığın bazı arkadaşların var ama artık bunu yapmak istemiyorsun.

You can say, I'm going to.

Gidiyorum diyebilirsin.

I'm going to knock that on the head.

Bunu kafasına vuracağım.

I'm going to stop doing that particular task.

O özel görevi yapmayı bırakacağım.

Yeah.

Evet.

And it's yeah, because you don't want to do it any more.

Ve evet, çünkü artık bunu yapmak istemiyorsun.

Maybe, maybe you've started going to the gym.

Belki, belki spor salonuna gitmeye başladınız.

Yes. And you want to keep healthy and fit.

Evet. Ve sağlıklı ve formda kalmak istiyorsun.

But then after a few weeks you become bored with it

Ama birkaç hafta sonra bundan sıkılmaya başlarsınız

and you and maybe your friend will ask, oh, are you still going to the gym?

ve siz ve belki arkadaşınız, ah, hala spor salonuna gidiyor musunuz diye soracaksınız.

And you reply with, No, I've decided to knock it on the head.

Ve cevap olarak, Hayır, kafasına vurmaya karar verdim.

I not, I knocked it on the head.

Değil, kafasına vurdum.

I've stopped doing it permanently. Yeah,

Kalıcı olarak yapmayı bıraktım. Evet,

it's a great expression actually.

aslında harika bir ifade.

Very, very.

Çok çok.

The figurative phrase, the way you use it.

Mecazi ifade, onu kullanma şeklin.

But it's also a little bit a little bit brutal.

Ama aynı zamanda biraz da acımasız.

Yeah, that's a good example that you use that because that could it could be it at some tasks isn't it.

Evet, bunu kullandığınıza iyi bir örnek çünkü bazı görevlerde olabilir, değil mi?

You often say about yourself, about something

Sık sık kendin hakkında, yaptığın bir şey hakkında

you're doing, don't knock it on the head.

, kafana vurma diyorsun.

Yeah, that's often a phrase you use yourself to describe,

Evet, bu genellikle kendini tarif etmek için kullandığın bir cümle,

something that you're going to start doing.

yapmaya başlayacağın bir şey.

Maybe, maybe you smoke and you want to stop smoking.

Belki, belki sigara içiyorsun ve sigarayı bırakmak istiyorsun.

You might say, I'm going to knock it on the head.

Kafasına vuracağım diyebilirsin.

Rosa, Rosa, Rosa.

Rosa, Rosa, Rosa.

I'm not sure if I can repeat what Rosa has written,

Rosa'nın yazdıklarını tekrarlayabilir miyim emin değilim

but everyone tries to knock the cats problem on the head.

ama herkes kedi sorununu kafasına indirmeye çalışıyor.

And no, we're not.

Ve hayır, değiliz.

Steve, we are going to get into sandwich trouble here.

Steve, burada sandviç başımız belaya girecek. Fiziksel olarak

We're not saying that you should something on the head physically.

kafanızda bir şey olması gerektiğini söylemiyoruz .

It's it's figurative.

Bu mecazi.

Yes, it's figure it is not literal.

Evet, kelimenin tam anlamıyla olmadığı anlaşılmaktadır.

So please don't chase the cat around the garden.

Bu yüzden lütfen kediyi bahçede kovalamayın.

It's figurative with a hammer.

Bir çekiçle mecazi.

You don't want to go to the gym anymore.

Artık spor salonuna gitmek istemiyorsunuz.

You say to a friend, Oh, I don't want to do that anymore.

Bir arkadaşınıza, Ah, artık bunu yapmak istemiyorum diyorsunuz.

I'm going to knock it on the head knock you out, literally knocking anybody on the place.

Kafana vuracağım, seni bayıltacağım, kelimenin tam anlamıyla herhangi birini yere sereceğim.

Can no one knock anyone else or anyone's pets on the head, please?

Kimse kimsenin veya kimsenin evcil hayvanının kafasına vuramaz mı lütfen?

I've got a part time job getting.

Yarı zamanlı bir işim var.

Too busy is how I'm going to.

Nasıl yapacağım çok meşgul.

I'm going to knock that on the head. I'm too busy.

Bunu kafasına vuracağım. Çok meşgulüm.

I'm going to just stick to my main job.

Sadece asıl işime bağlı kalacağım.

Here's another one, Steve. Give it a rest.

İşte bir tane daha, Steve. Biraz dinlen.

Oh, give it a rest, mate.

Oh, rahat bırak, dostum.

Maybe.

Belki.

Maybe your wife is telling you to go and outside of the garden.

Belki de eşiniz size bahçeden dışarı çıkmanızı söylüyordur.

And she keeps saying it to you over and over again.

Ve bunu sana tekrar tekrar söylemeye devam ediyor.

When are you going to near the garden?

Bahçeye ne zaman gideceksin?

Are you going to do the garden today?

Bugün bahçeyi yapacak mısın?

Are you going to go outside that garden?

O bahçeden dışarı çıkacak mısın?

Is someone tidy or the husband is saying

Biri mi ortalığı topluyor yoksa koca

to the wife, Oh, come on, love, let's go to bed.

karısına, Hadi aşkım, hadi yatalım mı diyor?

Let's let's have a bit of you know what?

Hadi biraz sizi tanıyalım ne dersiniz?

Well, men pester their women their sex. Yes.

Erkekler kadınlarını seksleriyle rahatsız ederler. Evet.

I don't think that's really.

Bunun gerçekten olduğunu sanmıyorum.

And they keep doing it.

Ve yapmaya devam ediyorlar.

Yeah. Okay, Steve, that's a terrible example.

Evet. Tamam, Steve, bu berbat bir örnek.

Well, I don't think savage you could say I'll give it a rest.

Pekala, duracağım diyebileceğini sanmıyorum.

Well, maybe, maybe the man is saying to the wife

Şey, belki, belki adam karısına

that that that

the food that she cooks for him isn't good enough.

onun için yaptığı yemeğin yeterince iyi olmadığını söylüyordur.

And every day he goes on, look, love your food, your cooking is terrible.

Ve her gün, bak, yemeğini sev, yemek pişirmen berbat, diye devam ediyor.

Can you try and make something that actually tastes good?

Tadı gerçekten güzel olan bir şey yapmayı deneyebilir misin ?

And the wife will turn around and say, Oh, give it a rest, I think.

Ve karısı arkasını dönüp, Ah, bence biraz ara ver, diyecek. Bahçıvanlığı yapan

What was your first example, the one that's doing the gardening? Yes.

ilk örneğiniz neydi ? Evet.

The wife. The wife is nagging the husband.

Eş. Karısı kocasını dırdır ediyor.

It's it's somebody that expression is you just somebody keeps asking you

Bu ifade sensin sadece birisi senden

to do something, repair.

bir şeyler yapmanı, tamir etmeni istiyor.

It's over a long period of time.

Uzun bir süre geçti.

Maybe they say when you first get up in the morning, are you going to tidy this bedroom out?

Belki sabah ilk kalktığınızda bu yatak odasını toplayacak mısınız derler?

Are you going to tidy this bedroom out?

Bu yatak odasını toplayacak mısın?

And they say the morning and they say it at lunchtime

Ve sabah diyorlar ve öğle vakti söylüyorlar

and then eventually you get annoyed and you say, I'll give it a rest.

ve sonunda sinirleniyorsun ve bir ara vereyim diyorsun. Ben

You do it when I'm ready give it a rest.

hazır olduğumda sen yap, rahatla.

Could be anything.

Herhangi bir şey olabilir.

Tidying your room, doing some gardening, washing the car, somebody you know,

Odanı toplamak, bahçeyle uğraşmak, arabayı yıkamak, tanıdığın biri,

give it a rest.

rahat bırak.

We often think of the nagging wife. Give it a rest.

Sık sık dırdır eden karısını düşünürüz. Biraz dinlen. Her ne ise,

Stop saying that thing to me over and over again, whatever it is.

o şeyi bana tekrar tekrar söylemeyi bırak .

So please don't do that again for a while.

O yüzden lütfen bunu bir süre daha yapma.

You are probably going to do it again

Muhtemelen tekrar yapacaksın

and tell me and ask me and nag.

ve bana anlatacak, bana soracak ve dırdır edeceksin.

But please don't it again for a while.

Ama lütfen bir süre daha yapma.

Please just.

Lütfen sadece.

Just give it a rest.

Biraz dinlen.

Yeah, give it a rest. Please stop.

Evet, biraz dinlen. Lütfen dur.

Usually used when you are somebody is asking you

Genellikle biri olduğunuzda,

to do something in a sort of a nagging way. Yes.

bir tür dırdırcı bir şekilde sizden bir şey yapmanızı istediğinde kullanılır. Evet.

I don't like being nagged that.

Böyle dırdır edilmekten hoşlanmıyorum.

Fortunately for me, Mr.

Neyse ki benim için Bay

Steve is not a mega.

Steve bir mega değil. Eğer

You might. You might.

olabilir. Eğer olabilir.

That's got it.

İşte bu.

I could have an entirely different meaning.

Tamamen farklı bir anlama sahip olabilirim.

Okay Mr.

Tamam, Bay

Jefferies in anyway, I carry on.

Jefferies, neyse, devam ediyorum.

You might cut something out.

Bir şeyleri kesebilirsin.

So to stop something again, we're still saying you are stopping something,

Yani yine bir şeyi durdurmak için, biz hala bir şeyi durduruyorsun diyoruz

but you cut something, you are removing something.

ama bir şeyi kesiyorsun, bir şeyi çıkarıyorsun.

So, for example, you cut out unhealthy food.

Örneğin, sağlıksız yiyecekleri kesiyorsunuz.

Food that you discover is is unhealthy for you.

Keşfettiğin yiyecekler senin için sağlıksız.

A bit like last weekend.

Geçen hafta sonu gibi biraz.

I'm not embarrassed to tell you this story.

Sana bu hikayeyi anlatmaktan utanmıyorum.

This is an embarrassing story.

Bu utanç verici bir hikaye.

It's not embarrassed thing to Mr.

Bay Steve için utanılacak bir şey değil

Steve. It's actually me.

. Aslında benim.

I am now going to shame myself

Şimdi burada kendimi rezil edeceğim

right here. Lie.

. Yalan.

I decided wear Mr.

Steve's suit last week.

Geçen hafta Bay Steve'in takımını giymeye karar verdim.

I thought the trousers would fit.

Pantolonun yakışacağını düşündüm.

I thought they would fit perfectly.

Mükemmel uyum sağlayacaklarını düşündüm.

Just one slight problem.

Sadece küçük bir sorun. Genişleyen belim ile

Something that I did not foresee

öngöremediğim bir şey oldu.

with my expanding waistline in I.

I've actually got a little bit fatter and I could not get Mr.

Aslında biraz kilo aldım ve

Steve's trousers to go around my waist.

Steve Bey'in pantolonunu belime dolayamadım.

So I had to get a belt to hold everything in.

Bu yüzden her şeyi tutacak bir kemer almam gerekti.

And even the belt wasn't big enough, was it?

Kemer bile yeterince büyük değildi, değil mi?

I had to drill extra holes in the belt.

Kayışta fazladan delikler açmak zorunda kaldım.

Steve had to make another hole in the belt, two extra holes.

Steve kemerde bir delik daha açmak zorunda kaldı, fazladan iki delik.

So I was a bit ashamed about that, but I didn't.

Bu yüzden biraz utandım ama yapmadım.

So if anyone at the wedding last week noticed that my trousers looked

Yani geçen hafta düğünde biri pantolonumun

as if they were about to fall down or burst, then that is the reason why.

düşecek ya da patlayacak gibi göründüğünü fark ettiyse, nedeni budur.

So I have decided to cut out unhealthy food.

Bu yüzden sağlıksız yiyecekleri kesmeye karar verdim.

No more chocolate biscuits.

Artık çikolatalı bisküvi yok.

So you're going to cut out chocolate biscuits.

Yani çikolatalı bisküvileri keseceksin.

No more your diet.

Artık diyetiniz yok.

No more Jaffa cakes.

Artık Jaffa kekleri yok.

You're going to cut out Jaffa Cakes. Yes, from your diet.

Jaffa Cakes'i keseceksin. Evet, diyetinden.

Jaffa cakes by seems improve possible by Jaffa Cake Spy.

Jaffa kekleri, Jaffa Cake Spy ile mümkün görünüyor.

I can't have Jaffa Cakes.

Jaffa Cakes yiyemem.

How are you going to cut out potatoes?

Patatesleri nasıl keseceksin?

I might cut down.

kesebilirim.

Cut down, yeah.

Kesin, evet.

Cut down.

Kesin.

Reduce that there is that there's a difference.

Bir fark olduğunu azaltın.

Why. Yes.

Neden. Evet.

If you cut out something, you you don't have it at all.

Bir şeyi kesersen, ona hiç sahip olmazsın.

If you cut down, it means you're just going to reduce it, but not cut it out altogether.

Azaltırsanız, bu sadece azaltacağınız, ancak tamamen kesmeyeceğiniz anlamına gelir. veda

I can't say goodbye.

edemem

I can't say goodbye to

Patateslere veda edemem

potatoes.

.

It's the one thing.

Tek şey bu.

It's the one thing.

Tek şey bu.

I will eat everything.

Her şeyi yiyeceğim.

I will eat nothing else

Başka bir şey yemem

But I will never say goodbye to potatoes.

ama patatese asla veda etmem.

I can't. Well, you see, the thing is, it's not.

Yapamam. Şey, görüyorsun, mesele şu ki, değil.

Potatoes aren't in themselves fattening, as you know,

Patates tek başına kilo aldırmaz, bildiğiniz gibi

chocolate biscuits are not in themselves fattening.

çikolatalı bisküviler kilo aldırmaz.

It's only if you eat too many.

Sadece çok fazla yersen olur.

Well, that's they will make you for tonight so that.

Pekala, seni bu gece için yapacaklar, öyle ki.

Yeah. So I have to cut out unhealthy food.

Evet. Bu yüzden sağlıksız yiyecekleri kesmem gerekiyor.

So I'm, I'm going to stop eating food that is bad for me.

Bu yüzden benim için kötü olan yiyecekleri yemeyi bırakacağım.

So, yes, you could for example, if there's one thing, I mean, chocolate

Yani, evet, örneğin, bir şey varsa, çikolatalı

biscuits are a good case in point

bisküviler buna iyi bir örnek

because they're very high in calories. Yeah.

çünkü kalorileri çok yüksek. Evet.

So rather than cut down and they're not like an essential food group.

Yani kesmek yerine temel bir besin grubu gibi değiller.

So I mean, if you cut out, I wish potatoes.

Yani, keserseniz, patates diliyorum.

I wish I wish they were.

Keşke olsalar.

So if you were to cut out potatoes, you're potentially cutting out something that is quite healthy

Yani patatesleri keserseniz, potansiyel olarak oldukça sağlıklı bir şeyi kesmiş olursunuz

because it's got fibre in it, vitamin C

çünkü içinde lif, C vitamini

and there's vitamins and minerals in there.

ve içinde vitaminler ve mineraller vardır.

But you could cut but if you were to you could cut out

Ama kesebilirsin ama kesersen

chocolate biscuits altogether

çikolatalı bisküvileri tamamen kesebilirsin

and you wouldn't notice any difference in your health because there's nothing in chocolates.

ve sağlığında hiçbir fark hissetmezsin çünkü çikolatada hiçbir şey yoktur.

Biscuits, it really is good for you.

Bisküviler, senin için gerçekten çok iyi.

Crisps, there's another one.

Crisps, bir tane daha var.

Crisps, you might argue there's

Cips,

some little vitamins in there

içinde biraz vitamin

or minerals, but really they've got a lot of fat in them.

veya mineral olduğunu iddia edebilirsiniz, ama gerçekten içlerinde çok fazla yağ var.

So you can cut them out.

Böylece onları kesebilirsin.

Okay.

Tamam aşkım.

And and help you to reduce weight but not see any health detriment.

Ve kilo vermenize yardımcı olur, ancak herhangi bir sağlık zararı görmezsiniz.

Okay.

Has well, that was like a TED talk.

Tamam aşkım.

Pekala, bu bir TED konuşması gibiydi.

So to cut out unhealthy food, I did weigh myself yesterday.

Bu yüzden sağlıksız yiyecekleri kesmek için dün tartıldım.

I weighed myself by Sandra.

Kendimi Sandra ile tarttım.

I've a lovely week, Sandra.

Güzel bir hafta geçiriyorum, Sandra.

Take care.

Dikkatli ol.

And we're sending you all of our best wishes as well.

Ve biz de size en iyi dileklerimizi gönderiyoruz. İşte

There we are, Christina says boiled potatoes are not unhealthy, so

buradayız, Christina haşlanmış patateslerin sağlıksız olmadığını söylüyor, bu yüzden

if you had a giant pile of them, they could become unhealthy.

çok büyük bir patates yığınınız varsa sağlıksız hale gelebilirler.

But, you know, moderation.

Ama, bilirsin, ılımlılık.

I do like eating potatoes.

Patates yemeyi severim.

I weighed myself yesterday and I haven't weight much.

Dün tartıldım ve fazla kilom yok.

I haven't weighed myself

Tartılmadım

for I it must be almost a year.

çünkü neredeyse bir yıl olmuş olmalı.

Do you want to know how much I weighed?

Kaç kilo olduğumu bilmek ister misin? Kendimi

I feel like one of those diet YouTube channels.

o diyet YouTube kanallarından biri gibi hissediyorum.

Have you ever watched?

Hiç izledin mi?

There are some YouTube channels, Steve, where people

Bazı YouTube kanalları var, Steve,

who are overweight, they have too much weight

aşırı kilolu insanların çok fazla kiloları var

and they try to lose weight and they call it

ve kilo vermeye çalışıyorlar ve

they call it their weight loss journey.

buna kilo verme yolculuğu diyorlar.

So they make videos

Bu yüzden

sometimes every day where they talk about their diet

bazen her gün diyetleri hakkında konuştukları videolar çekiyorlar

and they weigh themselves and then they talk about their weight loss journey.

ve kendilerini tartıyorlar ve ardından kilo verme yolculukları hakkında konuşuyorlar.

And so a lot of people are doing that.

Ve pek çok insan bunu yapıyor.

But yesterday I weighed myself, I got on the scales

Ama dün kendimi tarttım, tartıya çıktım

and I was

ve kelimenin tam anlamıyla

literally just slightly over.

biraz fazlaydım.

Steve Yes, over

Steve Evet, 13 yaşından büyük.

13. Stone And I was amazed.

Stone Ve ben çok şaşırdım.

What's that in kilograms?

Bu kilogram cinsinden nedir?

I don't know.

Bilmiyorum.

I someone somewhere will work it out.

Ben bir yerlerde biri çözecek.

So don't worry. Steve

Bu yüzden endişelenme. Steve

13 stone

13 taş

and I was really worried that I would be much heavier,

ve çok daha ağır olacağımdan gerçekten endişelendim,

so I was surprised to find out that I'm only 13 stone

bu yüzden sadece 13 kilo olduğumu öğrenince şaşırdım

because I've been much heavier than that in the past, so I couldn't believe it.

çünkü geçmişte bundan çok daha ağırdım, bu yüzden buna inanamadım.

So even though I could not wear Mr.

Bu yüzden

Steve's suit trousers last week,

geçen hafta Bay Steve'in takım elbise pantolonunu giyemememe rağmen,

I had to force them over my big

onları büyük, sarkık göbeğimin üzerine zorlamak zorunda kaldım

flabby belly, which is not a pretty sight.

ki bu hiç hoş bir görüntü değil.

And Then Mr.

Ve sonra Bay

Steve had to give me a belt to tie around and even that wasn't long enough.

Steve bana bağlamam için bir kemer vermek zorunda kaldı ve bu bile yeterince uzun değildi.

I just love that.

Ben sadece bunu seviyorum.

I love the fact that Steve had to go and put another hole in the in the belt.

Steve'in gidip kemere bir delik daha açmak zorunda kalması gerçeğini seviyorum.

How many of us have had to put extra holes in our belt?

Kaçımız kemerimize fazladan delikler açmak zorunda kaldık?

Very embarrassing since the pandemic,

Pandemiden bu yana çok utanç verici

because a lot of us put on weight during the pandemic.

çünkü çoğumuz pandemi sırasında kilo alıyoruz.

And at least I have a good excuse.

Ve en azından iyi bir mazeretim var.

I can blame the pandemic.

Salgını suçlayabilirim. İşte

Oh, that's it.

bu kadar.

So anything bad that I've done, I can. I can just sit.

Yani yaptığım her kötü şeyi yapabilirim. Sadece oturabilirim.

Oh, no, no, I know I've eaten too much food and I've got I've got slightly fat.

Oh, hayır, hayır, çok fazla yemek yediğimi ve biraz şişmanladığımı biliyorum.

But it's the pandemic that's sport.

Ama spor olan pandemi. İşte

That's what it is. Yes. It's the reason.

bu. Evet. Sebep bu.

And I'm sticking to it here.

Ve burada ona bağlı kalıyorum. Elimizde

We've got we've got about three more and then we will go,

yaklaşık üç tane daha var ve sonra gideceğiz,

I can't take it anymore, Steve.

daha fazla dayanamıyorum Steve.

I can't take it. What can't you take?

dayanamıyorum Neyi alamazsın?

I can't take it whatever it is.

Ne olursa olsun alamam.

Whatever the thing is, I can't take it any more.

Her ne ise, artık dayanamıyorum.

Please stop. Please.

Lütfen dur. Lütfen. Can

I can't take it anymore to complete exhaustion

because of an annoying thing.

sıkıcı bir şey yüzünden bitkin düşmeye daha fazla dayanamıyorum.

So maybe something that is annoying you, but you get to the point

Yani canınızı sıkan bir şey olabilir ama öyle bir noktaya gelirsiniz ki

it's the point where you can't stand it anymore.

artık dayanamayacağınız bir noktaya gelirsiniz.

Have you ever been in that situation?

Hiç o durumda bulundun mu?

Yes, I definitely have.

Evet, kesinlikle yaptım.

I just can't take it anymore.

Artık dayanamıyorum.

I can't take this job. It's so annoying.

Bu işi alamam. Çok rahatsız edici.

I'm going to quit

Bırakacağım

is what you could say.

diyebileceğin şey bu.

I don't think you would ever do that.

Bunu yapacağını hiç sanmıyorum.

Yes, yes.

Evet evet.

It's something I just can't take it anymore.

Bu artık dayanamadığım bir şey.

It's expressing utter frustration

Mutlak hayal kırıklığını ifade ediyor

and you have to try to cope with something that's annoying you.

ve seni sinirlendiren bir şeyle başa çıkmak zorundasın .

But you cannot cope any longer.

Ama artık baş edemezsin.

I just can't take it anymore.

Artık dayanamıyorum.

And therefore you take some action

Ve bu nedenle,

to end it.

onu bitirmek için bazı adımlar atıyorsunuz.

Or maybe it's something you've got control over.

Ya da belki de kontrolünüz altında olan bir şeydir.

Maybe it's something you haven't got control over.

Belki de kontrol edemediğin bir şeydir.

Yes. Yes.

Evet. Evet.

You're utterly mentally exhaust did because something has happened.

Bir şey olduğu için tamamen zihinsel olarak tükenmişsin.

No, I'm a good example.

Hayır, ben iyi bir örneğim.

Could be could be a partner

of Mr.

Duncan. Cut it out, Mr. Duncan.

Bay

Duncan'ın ortağı olabilir. Kes şunu, Bay Duncan.

Say, that was a bit cruel because Mr.

Bu biraz zalimceydi çünkü Bay

Duncan was actually my throat.

Duncan aslında benim gırtlağımdı.

No, my throat is dry.

Hayır, boğazım kurudu.

Yes. So, yes, you could

Evet. Yani, evet,

maybe somebody is bullying you at work

belki birileri işte size zorbalık yapıyor

and and and annoying you and bullying you.

ve ve ve sizi sinirlendiriyor ve size zorbalık yapıyor olabilir.

And you go to the boss and say, I just can't take it anymore.

Ve patrona gidip "Artık dayanamıyorum" diyorsun.

That person, you either get rid of them or I'm going, yes.

O kişiden ya kurtulursun ya da ben giderim, evet.

Yes. It's it's a it's a situation that you cannot stand

Evet. Artık dayanamayacağınız

or bear anymore.

veya dayanamayacağınız bir durumdur.

Uh, another oh, this is an interesting one.

Ah, başka bir oh, bu ilginç bir tane.

We use this in legal terms, right?

Bunu yasal anlamda kullanıyoruz değil mi?

A person who does something maybe you are infringing someone's

Bir şey yapan biri, belki birinin

copyright, maybe you have stolen their video or their music.

telif hakkını ihlal ediyorsundur, belki de onun videosunu veya müziğini çalmışsındır.

You might send that person a legal document,

Bu kişiye yasal bir belge gönderebilir,

cease and desist,

durdurabilir ve vazgeçebilir,

which basically means stop or face further action.

bu da temelde durdurmak veya başka bir işlemle yüzleşmek anlamına gelir.

So a person who is doing something, maybe something against you,

Yani bir kişi bir şey yapıyor, belki size karşı bir şey yapıyor

and you will then get your solicitor or your lawyer to send them a letter.

ve avukatınızdan veya avukatınızdan onlara bir mektup göndermesini isteyeceksiniz.

And we often call this call it cease and desist.

Ve sık sık buna dur ve vazgeç deriz.

It means stop, cease and desist.

Durmak, durmak ve vazgeçmek demektir.

Decision assist.

Karar yardımı.

Oh, hello, Jemmy.

Ah, merhaba, Jemmy.

Jemmy, very nice.

Jemmy, çok hoş.

Can hold your horses be included in your please stop it category.

Atlarınızı tutabilir misiniz, lütfen durdurun kategorisine dahil edin.

Perhaps you can stop it for a while or stop it for a while.

Belki bir süreliğine durdurabilirsin ya da bir süreliğine durdurabilirsin.

The category for that.

Bunun için kategori.

Bless you, Mr. Duncan. Hello, Jemmy. Yes?

Çok yaşa Bay Duncan. Merhaba Jemmy. Evet?

You can hold your horses.

Atlarınızı tutabilirsiniz.

You are telling someone to. To hold back.

Birine söylüyorsun. geri tutmak için.

So maybe someone wants to

Belki birisi

racing you or running

seninle yarışmak veya koşmak ister

or they're starting something and you say, wait, wait a minute.

veya bir şeye başlar ve sen, bekle, bekle bir dakika dersin.

It's not safe. It's not safe.

Güvenli değil. Güvenli değil.

Just just hold your horses.

Sadece atlarınızı tutun.

Or you could say that to me, Mr.

Ya da bana Bay

Duncan, when I start talking

Duncan,

about something that you might be talking about later, you might have already got planned. Yes.

daha sonra konuşacağınız bir şey hakkında konuşmaya başladığımda, çoktan planlamış olabileceğinizi söyleyebilirsiniz. Evet.

And you might try and stop me.

Ve beni durdurmaya çalışabilirsin.

Hold your horses, Mr. Steve.

Sakin olun, Bay Steve.

We're going to talk about that later.

Bunun hakkında daha sonra konuşacağız.

So you just saying, oh, don't talk about that now or don't do that thing now

Yani şimdi bunun hakkında konuşma ya da o şeyi şimdi yapma

because now isn't the appropriate time.

çünkü şimdi uygun zaman değil diyorsun.

Hold your horses.

Atlarınızı tutun.

And it's a sort of a polite phrase in a way, isn't it?

Ve bu bir bakıma kibar bir ifade, değil mi? Bu

It's not a it's a nasty phrase.

kötü bir ifade değil.

Yeah.

Evet. Şimdi bir

You're saying don't don't say something now don't do that thing now.

şey söyleme, o şeyi şimdi yapma diyorsun.

Mainly used in conversation isn't it. Yes.

Esas olarak konuşmada kullanılır, değil mi? Evet.

Hold your horses.

Atlarınızı tutun.

We'll come back to that later.

Buna daha sonra geri döneceğiz.

So remember what you were going to say,

O yüzden ne söyleyeceğini hatırla,

because I'll ask you later to say that thing, whatever it was.

çünkü daha sonra senden o şeyi söylemeni isteyeceğim, her ne ise. Duncan'ın kanalı sayesinde yaptığı

Thank you very much, Jemmy, for that very generous donation, thanks to Duncan's channel.

bu cömert bağış için çok teşekkür ederim Jemmy .

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

And we will be looking for donations next week, by the way,

Ve bu arada, önümüzdeki hafta bağış arıyor olacağız, tabii ki

except for Jemmy, of course.

Jemmy hariç.

But we will be looking next week.

Ama önümüzdeki hafta bakacağız.

I am going to be with you next week.

Gelecek hafta seninle olacağım.

Well, for an extra day.

Fazladan bir gün için.

Oh, why a why, Mr.

Oh, neden Bay

Duncan, when do you want to be with your lovely viewers for an extra day?

Duncan, sevgili izleyicilerinizle ne zaman fazladan bir gün geçirmek istiyorsunuz?

An extra day next week?

Gelecek hafta fazladan bir gün mü?

What could possibly be happening next week that would justify you

Önümüzdeki hafta YouTube'da

being spending an extra day, an extra day on YouTube doing a livestream?

fazladan bir gün, canlı yayın yaparak fazladan bir gün geçirmenizi haklı çıkaracak ne olabilir?

So I am with you on

Bu yüzden sizinle birlikteyim

but also on Friday night.

ama aynı zamanda Cuma gecesi.

What's happening on Friday? Mr.

Cuma günü neler oluyor? Bay

Duncan For now, I just have no idea, is no particular reason

Duncan Şimdilik, hiçbir fikrim yok, bunu yapmamın özel bir nedeni yok. Dua et

why I.

Could it be pray tell,

,

pray tell?

lütfen söyle olabilir mi?

Uh, well, what is it, Mr. Duncan?

Peki, sorun nedir, Bay Duncan?

It's my birthday.

Benim doğum günüm.

It is next Friday. My birthday.

Önümüzdeki cuma. Doğum günüm.

I hope you will join me.

Bana katılacağını umarım.

We have a special livestream celebrating

another trip around the sun for me.

Benim için güneşin etrafında bir başka yolculuğu kutlayan özel bir canlı yayınımız var.

Well, it's somebody's birthday today.

Bugün birinin doğum günü.

Oh, has been watching. Yes, yes, yes.

Oh, izliyordum. Evet evet evet.

And Anna, why are you still here?

Ve Anna, neden hala buradasın?

Anna? Hello, Anna.

Anna mı? Merhaba Anna.

Happy birthday to you.

Doğum günün kutlu olsun.

Is Mr.

Bay

Duncan readying his something now?

Duncan şimdi bir şeyler mi hazırlıyor?

What would you like?

Ne alırsınız?

Well, don't you normally have a special jingle, people, when it's their birthday?

Peki, normalde doğum günlerinde özel bir jingle'ınız olmaz mı millet ?

I don't think so.

Öyle düşünmüyorum.

We normally do something, not have a happy birthday.

Normalde bir şeyler yaparız, doğum günün kutlu olsun değil.

And I hope you're having a lovely day.

Ve umarım güzel bir gün geçiriyorsundur.

Maybe. Maybe I should make one. Yes.

Belki. Belki de bir tane yapmalıyım. Evet.

I think

we always mention people if it's their birthday today. Is.

Sanırım

bugün doğum günleriyse insanlardan hep bahsederiz. Dır-dir.

Is it anyone else's birthday today?

Bugün başka birinin doğum günü var mı?

Watching us and I used to watching Anna or did you get bored and go

Bizi izliyordum ve ben Anna'yı izliyorduk yoksa sıkılıp gittin mi

because we didn't mention your birthday so everyone else mentioned it that were Steve.

çünkü doğum gününden bahsetmedik bu yüzden Steve olan herkes bundan bahsetti.

But there are other birthday upcoming,

Ama yaklaşan başka doğum günleri var,

other birthdays upcoming.

yaklaşan başka doğum günleri var.

So don't say that anyone is bored watching us.

O yüzden kimsenin bizi izlemekten sıkıldığını söyleme.

Well, Anna might have been thinking about nobody because Anna mentioned this sometimes. Yes.

Anna bazen bundan bahsettiği için kimseyi düşünmüyor olabilir. Evet.

Lots of people in the live chat were saying Happy birthday.

Canlı sohbette birçok kişi Doğum günün kutlu olsun diyordu.

I write well, happy.

İyi yazıyorum, mutluyum.

We're saying it now. We're recognising your special day.

Şimdi söylüyoruz. Özel gününüzü kutluyoruz.

It's day 21 again, are you.

Yine 21. gün, ya siz?

Don't ever say that.

Bunu asla söyleme.

Well, I would say that of you as a board.

Peki, yönetim kurulu olarak sizin için bunu söyleyebilirim.

I was joking.

Şaka yapıyordum.

I was joking.

Şaka yapıyordum.

Mr. Duncan, it's not a serious comment.

Bay Duncan, bu ciddi bir yorum değil.

It's just, you know,

Sadece, biliyorsun,

Magdalena,

Magdalena,

it's her birthday on the 19th of August.

19 Ağustos'ta onun doğum günü.

Oh, okay. Okay.

Tamam. Tamam aşkım.

Petra's birthday is on the 17th. Wow.

Petra'nın doğum günü 17'sinde. Vay.

So this won't be next week.

Yani bu gelecek hafta olmayacak.

It'll be the week after.

Bir hafta sonra olacak.

Yes. And emotions.

Evet. Ve duygular.

Oh, well, no, it's not my son's birthday.

Oh, şey, hayır, oğlumun doğum günü değil.

Amazon has got a niece.

Amazon'un bir yeğeni var.

Anna is still he's Anna is still here.

Anna hala o, Anna hala burada.

So I can I say right now.

O yüzden hemen söyleyebilirim.

Happy birthday, Anna.

Doğum günün kutlu olsun Anna.

Happy, happy, happy, happy, happy, happy.

Mutlu, mutlu, mutlu, mutlu, mutlu, mutlu.

Happy birthday to you

Doğum günün kutlu olsun

Anna.

Anna.

Claudia was getting very excited about your birthday on Friday and I noticed as well.

Claudia, Cuma günkü doğum günün için çok heyecanlanıyordu ve ben de fark ettim.

Yeah, next Friday.

Evet, gelecek Cuma.

So again, I must mention we are with you on Wednesday.

Çarşamba günü sizlerle birlikte olduğumuzu tekrar belirtmeliyim.

Rosie wants to be invited to the party and Friday,

Rosie partiye davet edilmek istiyor ve cuma,

Wednesday and Friday next week on Friday,

çarşamba ve cuma haftaya cuma günü

it is my birthday. I'm losing my voice today.

benim doğum günüm. Bugün sesimi kaybediyorum.

I don't know why I'm says, Have you any plans for your birthday?

Neden dediğimi bilmiyorum, Doğum günün için bir planın var mı?

Well, obviously you've now announced you're going to do livestream.

Belli ki şimdi canlı yayın yapacağınızı duyurdunuz.

We'll be here.

Burada olacağız.

That's if you've got time,

Vaktiniz varsa tabi,

because it will take you a long time to open all your presents and gifts.

çünkü tüm hediyelerinizi ve hediyelerinizi açmanız uzun zaman alacaktır.

But I'm also looking for something else.

Ama aynı zamanda başka bir şey arıyorum.

On Friday we are going to open.

Cuma günü açılışını yapacağız.

I don't do this very often, so I don't want anyone to get the wrong idea.

Bunu çok sık yapmıyorum, bu yüzden kimsenin yanlış bir fikre kapılmasını istemiyorum. Bunun devam etmesine yardımcı olmak

We'll be up for donations

için bağışlara hazır olacağız

to help this continue because as you know, it's all free.

çünkü bildiğiniz gibi hepsi ücretsiz.

So on my birthday, if we want to send a small donation on Friday, I'm opening it up.

Yani doğum günümde Cuma günü küçük bir bağış göndermek istiyorsak açıyorum.

And it's just one day, one day,

Ve sadece bir gün, bir gün,

Friday, the 12th of August.

12 Ağustos Cuma.

I don't do it all the time, but just the one day we are doing it.

Bunu her zaman yapmıyorum, ama sadece bir gün yapıyoruz.

And the only person

Ve sormadığım tek kişi

I'm not asking is Jemmy because Jemmy has just done it.

Jemmy çünkü Jemmy az önce yaptı.

So thank you very much, Jean.

Çok teşekkür ederim, Jean.

Very nice. Very nice.

Çok güzel. Çok güzel.

So that's what we're doing on Friday.

Demek Cuma günü yaptığımız şey bu.

We are here and hopefully we will be looking for some donations.

Buradayız ve umarım bazı bağışlar arıyor olacağız.

Not big ones.

Büyük olanlar değil.

You don't have to send £1,000,000, although if you want to send a million, if you want to, you are free.

1.000.000 £ göndermek zorunda değilsiniz, ancak bir milyon göndermek isterseniz, isterseniz özgürsünüz.

We're not going to stop you.

Seni durdurmayacağız.

We won't stop you in any way.

Sizi hiçbir şekilde durdurmayacağız.

We won't say cut it out.

Kes şunu demeyeceğiz.

Yes, don't send us £1,000,000.

Evet, bize 1.000.000 £ göndermeyin.

Please stop sending me £1,000,000.

Lütfen bana 1.000.000 £ göndermeyi bırakın.

Hold your horses. Stop it.

Atlarınızı tutun. Yapma.

We won't say hold your horses on that million.

Atlarınızı o milyonda tutun demeyeceğiz.

We'll just say Go ahead and do it. Just let yourself go.

Sadece devam et ve yap diyeceğiz. Sadece kendini bırak.

Anybody want the euro?

Euro isteyen var mı?

Millions feel like sending any Mr.

Milyonlar Bay

Duncan's way.

Duncan'ın yolunu açmak istiyor.

You don't have to send the million.

Milyonları göndermenize gerek yok.

You can send just a couple of pounds round.

Sadece birkaç pound gönderebilirsiniz.

You see, with your million subscribers, if you had a subscriber

Görüyorsunuz, milyon abonenizle, size 1 sterlin gönderen bir aboneniz olsaydı

sent you £1, you would be a millionaire. Mr.

, milyoner olurdunuz.

Duncan Well,

Bay Duncan

not for long, though.

Uzun sürmedi ama.

Why not sell it with inflation? Why?

Neden enflasyonla satmıyorsunuz? Neden?

It's 40% tax.

%40 vergisi var.

Well, mind you.

Dikkat et.

But there might have been 60.

Ama 60 olabilirdi.

60 600,000 would still be quite nice.

60 600.000 yine de oldukça iyi olurdu.

But I get my Ford Mustang, you get another super jet.

Ama ben Ford Mustang'imi alıyorum, sen de başka bir süper jet alıyorsun.

Thank you, Bruno.

Teşekkürler Bruno.

That's very kind of you, Bruno. Thank you.

Çok naziksin, Bruno. Teşekkür ederim. Geri kalan

Save everything else for Friday because we are about to go, so we will be leaving in a moment.

her şeyi Cuma'ya sakla çünkü gitmek üzereyiz, bu yüzden birazdan ayrılacağız.

But we are back.

Ama geri döndük.

I'm back on Wednesday on my own.

Çarşamba günü tek başıma dönüyorum.

And then we are together, both of us together on Friday

Ve sonra beraberiz, Cuma günü

to celebrate another year of my existence.

varlığımın bir başka yılını kutlamak için ikimiz beraberiz.

Assuming I can get the day off work, which I'm pretty confident I can.

İşten izin alabileceğimi varsayarsak, ki bunu yapabileceğime oldukça eminim.

Oh, okay. Well, you haven't asked yet.

Tamam. Eh, henüz sormadın.

I have asked, but my boss is on holiday, so she hasn't been able to approve it yet.

Sordum ama patronum tatilde olduğu için henüz onaylayamadı.

But there will not be any argument.

Ama herhangi bir tartışma olmayacak.

I hope not. No, they won't be.

Umarım değildir. Hayır, olmayacaklar.

So they will have to deal with me.

Bu yüzden benimle uğraşmak zorunda kalacaklar.

They will put it this way. They will have to deal with me.

Bu şekilde koyacaklar. Benimle uğraşmak zorunda kalacaklar.

Just go off sick.

Sadece hasta ol.

It's better not look a bit suspicious, though, if you're on the live stream.

Yine de, canlı yayındaysanız biraz şüpheli görünmemek daha iyidir .

Well, you see, I've got all week to become sick.

Görüyorsun, hasta olmak için bütün haftam var.

You say thank you.

Teşekkür ederim diyorsun.

I can always break.

Her zaman kırılabilirim.

Break one of your arms to make it more extreme, to make and to make it look really a bit extreme.

Kollarından birini daha aşırı yapmak, yapmak ve gerçekten biraz aşırı görünmesi için kır.

All you've got to do now to get off sick is to say you've got COVID.

Şimdi hastalanmaktan kurtulmak için yapmanız gereken tek şey, sizde COVID olduğunu söylemek.

Oh, okay, the car going to work.

Oh, tamam, araba çalışacak.

Brockovich Sorry.

Brockovich Üzgünüm.

Again, lots of people are taking time off

Yine, pek çok insan

work illegally by saying you can't get over it.

üstesinden gelemeyeceğinizi söyleyerek işten yasadışı bir şekilde izin alıyor.

You can get coronavirus twice because Joe Biden got it last week.

Joe Biden geçen hafta kaptığı için iki kez koronavirüs kapabilirsiniz.

Twice. So there you can do it.

İki kere. Yani orada yapabilirsin.

Are you going to reveal your age, Mr.

Yaşınızı açıklayacak mısınız, Bay

Duncan?

Maybe I will see how I'm feeling.

Duncan?

Belki nasıl hissettiğimi görürüm.

If I feel if I don't feel too old next Friday, I will do it.

Önümüzdeki cuma kendimi çok yaşlı hissetmezsem yapacağım.

There are lots of clues in Mr. Duncan's past

Bay Duncan'ın geçmiş videolarında,

videos about his age when he actually gives his age away.

yaşını gerçekten ele verdiği zaman hakkında pek çok ipucu var.

So if you just have you just search through and watch some of Mr.

Yani, Bay

Duncan's birthday

Duncan'ın doğum günü

videos. Yeah.

videolarından bazılarını araştırıp izlemeniz yeterliyse. Evet.

So there is a lesson about death as well.

Öyleyse ölümle ilgili de bir ders var. Kendi mezar taşımın yanında durduğum

I did a lesson about death where I'm standing next to my own tombstone

ölümle ilgili bir ders yaptım

and my date of birth is on there as well, which, you know, always cheers me up.

ve doğum tarihim de orada, bilirsiniz, bu beni her zaman neşelendirir.

Well, lots of people want you to come to the party.

Pek çok insan partiye gelmeni istiyor.

Petra wants to come.

Petra gelmek istiyor.

Uh, Nichelle wants to come

Uh, Nichelle o

to whatever is the party that.

parti her ne ise oraya gelmek istiyor.

Well, I'm having a party.

Parti veriyorum.

Well, the party will be here in this little boat.

Pekala, parti burada, bu küçük teknede olacak.

Yes, this is the party.

Evet, bu parti.

You see this little box here that you're looking at?

Baktığın bu küçük kutuyu görüyor musun?

This is where we will be inside.

İçeride olacağımız yer burası.

This little box will have cake, we will have treats, we'll have surprises.

Bu küçük kutuda pasta olacak, ikramlarımız olacak, sürprizlerimiz olacak.

We might have balloons, we might we might even have balloons.

Balonlarımız olabilir, hatta balonlarımız bile olabilir.

Jelly and ice cream.

Jöle ve dondurma.

We'll have the lot.

Çok şeyimiz olacak.

There'll be a wonderful time.

Harika bir zaman olacak. Bay ve Bay Duncan'ı kutlamak için

We'll all have a nice little party together to celebrate Mr.

hep birlikte güzel bir parti vereceğiz

and Mr.

Duncan. Mr.. BR Mr.

. Bay.. BR Bay

Duncan's special birthday.

Duncan'ın özel doğum günü.

I thought you're going to call me Mr. Birthday.

Bana Bay Doğum Günü diyeceğini sanmıştım.

I might be on Friday. I might.

Cuma günü olabilirim. Olabilir.

So we're having a big birthday celebration on Friday,

Yani cuma günü büyük bir doğum günü kutlaması yapıyoruz

but I am with you with my normal live stream on Wednesday.

ama çarşamba günü normal canlı yayınımla sizlerleyim.

Don't forget that there is an extra one this week.

Bu hafta fazladan bir tane olduğunu unutmayın.

On Friday Beatrice is going and so we.

Cuma günü Beatrice gidiyor ve biz de gidiyoruz.

We are. That's right. Yeah. We have done overtime today.

Biz. Bu doğru. Evet. Bugün fazla mesai yaptık.

We have to correct.

Düzeltmek zorundayız. saat

It's ten past. And you were actually on time today.

on geçiyor. Ve bugün gerçekten zamanında geldin. Ben ...

I was.

idim.

Don't sound so surprised, but it must have shocked your viewers.

Kulağa çok şaşırmış gibi gelme ama izleyicilerinizi şok etmiş olmalı.

But. Right. So

Ancak. Sağ. Yani

do you want me to go into the kitchen?

mutfağa girmemi ister misin?

I've got a confession to make, Mr. Duncan.

Bir itirafta bulunmam gerekiyor, Bay Duncan.

Uh, I've got a confession to make.

Bir itirafta bulunmam gerekiyor.

Okay, so you wanted me to.

Tamam, yani yapmamı istedin.

To make my special meal tonight,

Bu geceki özel yemeğimi yapmak için,

which was the Chilean of Hong Kong chilli con carne.

ki bu da Hong Kong Şili'sinin chili con carne'siydi.

And you reminded me this morning that it needed to go on before the live stream. Yes.

Ve bu sabah bana canlı yayından önce devam etmesi gerektiğini hatırlattın. Evet.

And you forgot.

Ve unuttun.

And I forgot.

So 10 minutes before the livestream, I chucked everything into the slow cooker.

Ve unuttum.

Canlı yayından 10 dakika önce her şeyi yavaş pişiriciye attım.

Wait a minute.

Bir dakika bekle.

Hang on a second.

Bir saniye bekle.

Wait, wait.

Bekleyin bekleyin.

Let me just stop you. A cotton picking moment.

Seni durdurmama izin ver. Bir pamuk toplama anı.

Cease and desist.

Dur ve vazgeç. Sana

You said I told you this morning.

bu sabah söylediğimi söyledin.

You said you were going to do it and you forgot this is worse than last night.

Yapacağını söyledin ve bunun dün geceden daha kötü olduğunu unuttun.

When you forgot your mobile phone, you left it in a church hall.

Cep telefonunu unuttuğunda onu bir kilise salonunda unuttun.

Oh, cut it out, Mr. Duncan.

Kes şunu, Bay Duncan.

Okay, I. It's time for me to cut you out.

Tamam, ben. Seni devre dışı bırakma zamanım geldi.

Yes So.

evet yani

So, 10 minutes before we came on, I was literally.

Yani, biz gelmeden 10 dakika önce, tam anlamıyla öyleydim.

I'm not joking.

Şaka yapmıyorum.

Chopping onions, frying them with the meat, chucking everything into the slow cooker and throwing it in.

Soğanları doğramak, etle birlikte kızartmak, her şeyi yavaş pişiriciye atmak ve içine atmak.

And we had a little break, didn't we, about half an hour in.

Ve küçük bir ara verdik, değil mi, yaklaşık yarım saat içinde.

Okay.

Tamam.

And I went into the kitchen to check on it and guess what?

Ve kontrol etmek için mutfağa gittim ve tahmin et ne oldu?

It was burnt. Now I hadn't switched the slow cooker on

Yanmıştı. Şimdi yavaş pişiriciyi açmamıştım,

so so I've switched it on super high.

bu yüzden süper yüksekte açtım.

So the chilli con carne that we're supposed to be

Yani bu akşam yememiz gereken kırmızı biber konservesi

having tonight is still cold.

hâlâ soğuk.

I'm hoping it's warmed up. Has warmed up in the last hour.

Umarım ısınmıştır. Son bir saatte ısındı.

We might be having our meal at around about midnight.

Gece yarısı civarında yemeğimizi yiyor olabiliriz.

And what are we using?

Ve ne kullanıyoruz?

A slow cooker, Mr. Duncan? Steve, wrong with you.

Yavaş pişirici mi, Bay Duncan? Steve, yanlış sende.

Why do you keep forgetting things?

Neden bazı şeyleri unutup duruyorsun?

It's my age.

benim yaşım

At your age, just to cut it out.

Senin yaşında, sadece kesmek için.

Some stuff annoying me. This isn't.

Bazı şeyler beni rahatsız ediyor. Bu değil.

I've lost my train of thought Yes. We're using the slow cooker.

Düşünce trenimi kaybettim Evet. Yavaş pişiriciyi kullanıyoruz. Artan maliyet nedeniyle

Doesn't take much doing in order to save electricity because of the rising cost.

elektrik tasarrufu yapmak için fazla bir şey yapmanız gerekmez .

Okay. Anyway of.

Tamam aşkım. her neyse

Oh, you say this every week. Please cheer me up.

Oh, bunu her hafta söylüyorsun. Lütfen beni neşelendir.

Stop, stop being so depressing. It's already working.

Dur, bu kadar iç karartıcı olmayı bırak. Zaten çalışıyor.

We are saving electricity because I have noticed that, you know, our bills are getting low and not.

Elektrik tasarrufu yapıyoruz çünkü fark ettim ki faturalarımız azalıyor ve azalmıyor.

Yeah, okay. Like

Evet tamam.

good.

Anyway, thank you, Mr. Steve. Thank you, Mr. Duncan.

İyi gibi.

Her neyse, teşekkürler, Bay Steve. Teşekkürler, Bay Duncan.

Thank you, Mr. Steve.

Teşekkürler, Bay Steve.

I'm going to stop helping you on the live stream.

Canlı yayında sana yardım etmeyi bırakacağım.

Yes, put it out.

Evet, söndür.

Yes, I'm going to cut it out.

Evet, keseceğim.

That's not really the right. Right.

Bu gerçekten doğru değil. Sağ.

I'm going to go into the kitchen and I'm going to make a cup of tea

Ben mutfağa gideceğim ve bir fincan çay yapacağım

and I'm going to eat something because I'm hungry.

ve acıktığım için bir şeyler yiyeceğim.

Okay.

Tamam aşkım.

So see you all on Friday.

Cuma günü görüşürüz.

Yeah, I'll be here on Friday, my birthday.

Evet, doğum günüm olan cuma günü burada olacağım.

But Mr. Duncan will be here on Wednesday.

Ama Bay Duncan Çarşamba günü burada olacak.

Okay. By everybody.

Tamam aşkım. Herkes tarafından.

Have a lovely rest of your week.

Haftanın geri kalanı güzel geçsin.

Hi, Mr.

Merhaba Bay

Steve

Steve

Perry.

Perry.

That was Mr.

Bu

Steve, by the way.

arada, o Bay Steve'di.

You enjoyed that.

Bundan zevk aldın.

Whatever it was.

Her neyse.

So there was Mr. Steve. He's gone now.

Yani Bay Steve vardı. Şimdi gitti.

And in a few moments I will also do the same thing.

Ve birkaç dakika içinde ben de aynı şeyi yapacağım.

I am about to depart as well.

Ben de yola çıkmak üzereyim.

I hope you've today's live stream.

Umarım bugünün canlı yayınını yapmışsındır.

Oh, look, there's a little car going by.

Oh, bak, küçük bir araba geçiyor.

Can you see it?

Bunu görebiliyor musun?

Oh, okay. Maybe not.

Tamam. Belki değil.

I thought.

Düşündüm.

I thought was a car going past behind me.

Arkamdan bir arabanın geçtiğini sandım.

Yes, that is life behind me.

Evet, arkamdaki hayat bu.

A lot of people don't think it is.

Birçok insan öyle olduğunu düşünmüyor.

They think it's recorded, but it isn't.

Kaydedildiğini sanıyorlar ama değil.

That is life right now on a beautiful, hot August day.

Şu anda güzel, sıcak bir Ağustos gününde hayat bu.

Thank you for your company.

Şirketiniz için teşekkür ederiz.

I'm going there this time to say goodbye.

Bu sefer oraya veda etmeye gidiyorum.

Thank You very much for watching me today.

Bugün beni izlediğiniz için çok teşekkür ederim.

I hope it has been enjoyable and I will see you on Wednesday.

Umarım keyifli olmuştur ve Çarşamba günü görüşürüz.

Back with you on Wednesday.

Çarşamba günü yeniden sizlerle.

And of course, we are together on Friday with Mr.

Ve tabi ki Cuma günü

Steve joining us.

Steve Bey'in de bize katılmasıyla beraberiz.

He will be joining in with my birthday on Friday.

Cuma günü doğum günüme katılacak.

Thank you for watching. This is Mr.

İzlediğiniz için teşekkürler. Bu,

Duncan in the birthplace of the English language,

İngiliz dilinin doğum yerindeki Bay Duncan,

saying thank you for watching today.

bugün izlediğiniz için teşekkür ediyor.

And of course, until the next time we meet here, you know what's coming next.

Ve tabii ki, bir dahaki sefere burada buluşana kadar, sonra ne olacağını biliyorsun.

Yes, you do

Evet,

take care of yourself wherever you are in the world and...

dünyanın neresinde olursanız olun kendinize iyi bakın ve...

ta ta for now.

şimdilik ta ta.