Can't Get you out of my head! OBSESSION / English Addict live chat & learning / Sunday 29th MAY 2022

Here we are with the final

English addict of May Hello, everyone.

Mayıs ayının son İngiliz bağımlısı ile karşınızdayız herkese merhaba.

Welcome.

Hoş geldin.

Welcome to a damp England today.

Bugün nemli bir İngiltere'ye hoş geldiniz.

Everything is a little wet.

Her şey biraz ıslak.

Soggy.

Çamur.

Ooh, I like that word. Soggy.

Ooh, bu kelimeyi beğendim. Çamur.

If something is soggy, it means it has lots of water on it

Bir şey ıslanırsa, üzerinde çok su olduğu

or lots of water has soaked into it.

veya çok fazla su emdiği anlamına gelir.

The thing in question has become soggy.

Söz konusu şey sırılsıklam oldu.

Here we go again. Yes. Welcome.

Yine başlıyoruz. Evet. Hoş geldin.

Once more it is English addict coming to you live from the birthplace

Bir kez daha, İngiliz dilinin doğum yerinden canlı olarak size gelen bir İngiliz bağımlısı

of the English language, which just happens to be.

, ki tesadüfen öyle.

Do you know where this live stream is coming from?

Bu canlı yayının nereden geldiğini biliyor musunuz?

It's coming to you live from England.

İngiltere'den canlı olarak size geliyor.

Mm hmm.

Hmm.

Well, here we go again.

İşte yine başlıyoruz.

Yes, we are back once more,

Evet, bir kez daha geri döndük

and it feels great.

ve bu harika bir duygu.

To be here with you once again. Hi, everybody.

Bir kez daha burada seninle olmak. Selam millet.

This is Mr.

Duncan in England. How are you today?

Ben

İngiltere'den Bay Duncan. Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay?

?

I hope so.

Are you feeling happy today?

Umarım.

Bugün mutlu hissediyor musun?

I really hope you are feeling good on this day.

Umarım bu gün kendini iyi hissediyorsundur.

This particular day, it is.

Bu özel gün, öyle.

As I said a few moments ago, it is the final English addict of May.

Birkaç dakika önce söylediğim gibi, Mayıs ayının son İngiliz bağımlısı.

Yes, June is just around the corner.

Evet, Haziran hemen köşede.

And of course, we always get very excited at this time of year

Ve tabii ki, yılın bu zamanında

in England and across the UK.

İngiltere'de ve Birleşik Krallık genelinde her zaman çok heyecanlanırız.

Because June is when summer begins,

Çünkü haziran, yazın başladığı,

when those lovely, long, warm days read or turn.

o güzel, uzun, sıcak günlerin okunduğu veya döndüğü zamandır.

And it does seem as if we've been waiting for a very long time.

Ve çok uzun zamandır bekliyormuşuz gibi görünüyor. Birkaç hafta önce biten kışı

I don't know why the winter that is just past

henüz geride bırakan kış neden bilmiyorum

the winter that ended a few weeks ago.

.

It seemed very long.

Çok uzun görünüyordu.

It seemed like a very long winter. I don't know why.

Çok uzun bir kış gibiydi. Neden bilmiyorum.

And the weather wasn't even that bad.

Ve hava o kadar da kötü değildi.

It wasn't a bad winter.

Kötü bir kış değildi.

It was quite mild, a little wet, but not very cold.

Oldukça yumuşaktı, biraz ıslaktı ama çok soğuk değildi.

But here we are on the verge

Ama işte

of June arriving.

Haziran ayının eşiğindeyiz.

In fact, it will be with us on Wednesday,

Aslında

as I will be on Wednesday.

benim çarşamba günü olacağım gibi o da çarşamba günü bizimle olacak.

Enough of that for now.

Şimdilik bu kadar yeter.

We will get on with today's live stream.

Bugünkü canlı yayınımıza devam edeceğiz.

My name is Mr.

Benim adım Bay

Duncan and I talk about the English language.

Duncan ve İngilizce hakkında konuşuyorum.

You might say that I am one of those up there.

Oradakilerden biri olduğumu söyleyebilirsin.

I am an English addict and I do like English.

Ben bir İngiliz bağımlısıyım ve İngilizceyi seviyorum.

I have to be honest with you.

Sana karşı dürüst olmalıyım.

Sometimes when I wake up in the morning, all I can think about

Bazen sabah uyandığımda tek düşünebildiğim

is the English language.

İngilizce dili oluyor.

And when I come downstairs and I see Mr.

Ve aşağı indiğimde ve

Steve in the kitchen making his porridge,

mutfakta yulaf lapasını yapan Bay Steve'i gördüğümde,

I can't resist using English.

İngilizce kullanmaktan kendimi alamıyorum.

I say Good morning, Mr. Steve.

Günaydın diyorum Bay Steve.

What have you got there?

Orada neyin var? O

And he says in reply, Mind your own business.

da cevaben kendi işine bak diyor.

It's not very nice, not a very nice way to start today.

Pek hoş değil, bugün başlamak için pek hoş bir yol değil.

Anyway, here we go. Yes, it is.

Her neyse, işte başlıyoruz. Evet öyle.

English addict.

İngiliz bağımlısı.

And now you know who I am and why we are here.

Artık kim olduğumu ve neden burada olduğumuzu biliyorsun. Bir

We have made it all the way to the end of another week.

haftanın daha sonuna kadar geldik.

And yes,

Ve evet,

it's Sunday.

bugün Pazar.

Welcome, everyone.

Hoş geldiniz millet.

Beep, beep, beep, beep,

Bip, bip, bip, bip,

beep, beep, beep.

bip, bip, bip.

Whip.

kırbaç

We are back together again.

Tekrar birlikteyiz.

And yes, as I said, it is Sunday. It's.

Ve evet, dediğim gibi, bugün Pazar. Onun.

It's good to have you here.

Burada olman güzel.

Thank you very much for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

I know you didn't have to.

Biliyorum zorunda değildin.

I'm sure you have lots of

Eminim

other things you could be doing at this very moment in time.

tam da bu anda yapıyor olabileceğin birçok başka şey vardır.

Maybe something fun, maybe something pleasurable,

Belki eğlenceli bir şey, belki zevkli bir şey,

maybe a task or a job.

belki bir görev ya da iş.

That you must do.

Bunu yapmak zorundasın.

But now you have a good excuse not to do it because you are watching me.

Ama şimdi beni izlediğin için yapmamak için iyi bir bahanen var .

You can say to yourself, I would love to do the washing.

Kendi kendine, yıkamayı çok isterim diyebilirsin.

I would love to put the laundry into the washing machine.

Çamaşırları çamaşır makinesine koymak isterdim.

I would love to empty

all of that awful garbage in the kitchen.

Mutfaktaki tüm o korkunç çöpleri boşaltmayı çok isterim.

But I'm not going to because now I have to watch Mr.

Ama gitmeyeceğim çünkü artık Bay Duncan'ı izlemem gerekiyor

Duncan.

So you have a good excuse not to do anything right now.

.

Yani şu anda hiçbir şey yapmamak için iyi bir bahaneniz var.

Today we have a topic as usual.

Bugün her zamanki gibi bir konumuz var.

We always have something to talk about.

Her zaman konuşacak bir şeyimiz var.

Today we are looking at the subject of obsession.

Bugün takıntı konusuna bakıyoruz.

Oh, do you have an obsession?

Oh, takıntın mı var?

Or something? You can't stop thinking about

Ya da başka birşey?

something you can't stop doing.

Yapmaktan vazgeçemeyeceğiniz bir şeyi düşünmeden duramazsınız.

We will be talking all about that subject a little bit later on.

Bu konuya biraz sonra değineceğiz.

Also, we have our new feature, What is cooking?

Ayrıca yeni özelliğimiz var, Yemek yapmak nedir?

Claudia what do you have in your pocket?

Claudia cebinde ne var?

Talking of which, just before I started today's live stream, Mr.

Bahsetmişken, bugünkü canlı yayına başlamadan hemen önce, Bay

Steve was busy in the kitchen.

Steve mutfakta meşguldü.

Would you like to see what Mr.

Bay

Steve was doing a few moments ago?

Steve'in birkaç dakika önce ne yaptığını görmek ister misiniz?

Okay, here it is.

Tamam, işte burada.

So this is what Steve was doing.

Demek Steve'in yaptığı buydu.

Just before I started today's live stream.

Bugünün canlı yayınına başlamadan hemen önce.

In fact, you can see the clock.

Aslında, saati görebilirsiniz.

It says, 1:26.

1:26 diyor.

So around about half an hour before I started my live stream, Mr.

Canlı yayınıma başlamadan yaklaşık yarım saat önce, Bay

Steve was busy in the kitchen preparing today's meal.

Steve mutfakta bugünün yemeğini hazırlamakla meşguldü. Harika yavaş pişiricimizde

He is making a super duper casserole

süper kandırılmış bir güveç yapıyor

in our wonderful slow cooker.

.

And there, I think

Ve orada, sanırım

Mr. Steve is now going to fry some onions and celery.

Bay Steve biraz soğan ve kereviz kızartacak.

To be honest with you, I don't like celery,

Size karşı dürüst olmak gerekirse, kerevizi sevmem

but I don't want to tell Mr.

ama Bay

Steve

Steve'e orada görebildiğiniz

so that the little white thing

küçük beyaz şeyin

you can see there, it looks like a large pot that is what Mr.

büyük bir tencereye benzediğini Bay

Steve is going to cook the casserole in.

Steve'in yapacağı şey olduğunu söylemek istemiyorum. güveci pişirin.

And it's a great thing we I can't tell you

Ve

how much we love this machine.

bu makineyi ne kadar sevdiğimizi size söyleyemememiz harika bir şey.

You can just put all of the food

Tüm yiyecekleri

into the slow cooker and then leave it

yavaş pişiriciye koyabilir ve sonra bırakabilirsiniz

and then it cooks on its own and you can leave it there all day.

ve sonra kendi kendine pişer ve tüm gün orada bırakabilirsiniz.

And then at the end of it, you have a lovely meal there.

Ve sonunda, orada güzel bir yemek yiyorsunuz.

You can see my

my hand making a guest appearance.

Elimin konuk olarak göründüğünü görebilirsiniz. İşte

So there it is, the slow cooker and Mr.

burada, yavaş pişirici ve Bay

Steve slowly frying the onions and celery.

Steve soğanları ve kerevizi yavaşça kızartıyor.

I'm sure Steve will be talking all about

Eminim Steve

that later on when he joins us in a roundabout.

daha sonra bir döner kavşakta bize katıldığında bundan bahsedecektir.

15 minutes from now,

15 dakika sonra

Steve will be with us.

Steve bizimle olacak.

And of course, we are looking at what you are cooking as well.

Ve tabii ki ne pişirdiğinize de bakıyoruz.

If you have a lovely meal coming up,

Yaklaşan güzel bir yemeğiniz varsa,

we will have our new feature later on.

yeni özelliğimizi daha sonra alacağız.

So not yet, but if you are cooking something,

Yani henüz değil, ama bir şeyler pişiriyorsanız, bugünkü canlı yayında cebinizde

I look forward to finding out what you have

ne olduğunu öğrenmek için sabırsızlanıyorum

in your pocket later on on today's livestream.

.

Yes, I am with you for 2 hours every Sunday, 2 hours on Sunday,

Evet her Pazar 2 saat, Pazar 2 saat sizlerleyim

and of course I am with you on Wednesday.

ve tabii ki Çarşamba günü de sizlerleyim. İlave

As well.

olarak. Pazar günü bana katılamayanlar için

So you can always catch me on Wednesday during the week

hafta içi her zaman çarşamba günü beni yakalayabilirsiniz

for those who can't join me on Sunday

and of course we have the live chat.

ve tabii ki canlı sohbetimiz var.

Oh, hello to the live chat

Oh, canlı sohbete merhaba

because without you there would be no me.

çünkü sensiz ben olmazdım.

I wouldn't be here it would just be a blank screen.

Burada olmazdım, sadece boş bir ekran olurdu.

Some people say that a blank screen would be more entertaining than me.

Bazı insanlar boş bir ekranın benden daha eğlenceli olacağını söylüyor.

That's not very nice.

Bu hoş değil.

So who is first on today's livestream?

Peki bugünün canlı yayınında ilk kim var?

Oh, on the live chat, the champion

Oh, canlı sohbette, şampiyon bir

once again holding his title

kez daha unvanını elinde tutuyor

once more.

.

Congratulations, Vitus.

Tebrikler, Vitus.

Guess what?

Ne oldu?

You are first. Once again

Sen birincisin. Canlı sohbette bir kez daha

on the live chat

what strange witchcraft is taking place.

ne tuhaf büyücülükler yaşanıyor.

How do you do it, Vitus?

Bunu nasıl yapıyorsun Vitus?

Even I want to know what your secret is now.

Ben bile şimdi sırrının ne olduğunu bilmek istiyorum.

What is your secret?

Sırrın ne?

How do you keep appearing on my live stream

Canlı yayınımda canlı sohbet listesinin en üstünde görünmeye nasıl devam ediyorsunuz,

at the top of the list of the live chat how do you do it?

bunu nasıl yapıyorsunuz?

What is your secret? Do you have a finger secret?

Sırrın ne? Parmak sırrınız var mı?

Is there a secret to your clicking technique?

Tıklama tekniğinizin bir sırrı var mı? Herkese merhaba

I wonder

merak ediyorum

hello all.

.

So who else is here today?

Peki bugün başka kimler burada?

Well, I'm going to tell you right now we have Sandra Gonzalez.

Pekala, size hemen şimdi Sandra Gonzalez'in elimizde olduğunu söyleyeceğim.

Hello to you, Olga.

Sana merhaba Olga.

Hello, Olga.

Merhaba Olga.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Welcome back, Beatrice Valentin.

Tekrar hoş geldin Beatrice Valentin.

We also have my roots and oh, he is back.

Bizim de köklerim var ve oh, o geri döndü.

I gave

back in front of his computer

looking very interested in what is happening.

Neler olduğuyla çok ilgilenerek bilgisayarının karşısına geçtim. Bu

It is.

.

Luis Mendez is here today.

Luis Mendez bugün burada.

Hello, Lewis.

Merhaba Lewis.

Nice to see you back as well.

Seni de görmek güzel.

Paul Ley.

Paul Ley.

Hello.

Merhaba.

Paul Ley, I believe you are watching in

Paul Ley, Myanmar'da izlediğine inanıyorum

Myanmar.

.

I think so.

Bence de.

Hello.

Also to that, Zeke, we also have Nellie.

Merhaba.

Ayrıca Zeke, Nellie'miz de var.

Hello, Nellie.

Merhaba, Nellie.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

I will give you my friendly salute

that is my new feature, by the way.

Bu arada yeni özelliğim olan dostça selamımı ileteceğim.

I call it Mr.

Ben buna Bay

Duncan's friendly salute.

Duncan'ın dostça selamı diyorum.

I I hope you enjoyed that.

Umarım bundan zevk almışsındır.

Hello, also, Fernando.

Merhaba, ayrıca Fernando.

Fernando, like the Abba song.

Fernando, Abba şarkısı gibi.

Did you see Abba last week?

Geçen hafta Abba'yı gördün mü?

It wasn't the real Abba.

Gerçek Abba değildi.

It was the hologram virtual Abba.

Hologram sanal Abba idi.

And apparently they're saying now that this could be the new thing.

Ve görünüşe göre şimdi bunun yeni bir şey olabileceğini söylüyorlar.

So instead of actually seeing the real performers

Yani sahnede önünüzdeki gerçek oyuncuları görmek yerine

in front of you on the stage, you might actually

, aslında

have virtual performers.

sanal oyunculara sahip olabilirsiniz.

So I suppose even if the entertainer

Yani şovmen

or the singer is no longer here, maybe they're dead,

veya şarkıcı artık burada olmasa bile, belki ölmüşlerdir,

you could still watch them perform.

performanslarını yine de izleyebilirsiniz.

So who knows?

Kim bilir?

There might be concerts with Elvis Presley

Elvis Presley'in

performing, or maybe.

performans sergilediği konserler olabilir ya da belki.

Maybe Nirvana could reform

Belki Nirvana olabilir dediğiniz reform olabilir

you say it could happen or in excess.

veya fazla olabilir.

They could all reform and they could have their lead singers.

Hepsi reform yapabilir ve solistlerine sahip olabilirler.

There in hologram form.

Orada hologram şeklinde.

Imagine that.

So we could start seeing dead performers

Bunu hayal et.

Böylece ölü sanatçıları sahnede canlı performans göstermeye başlayabiliriz

performing live

on stage.

.

But in in hologram form, I think.

Ama sanırım hologram biçiminde.

I think that could be the new way forward.

Bence bu ileriye dönük yeni bir yol olabilir.

Let's face it, when you look at some of the things that are around now,

Kabul edelim, şu anda etrafta olan bazı şeylere,

some of the performers, some of the so-called talent

bazı sanatçılara, etraftaki bazı sözde yeteneklere baktığınızda, kabul edelim

that is around, let's face it,

,

I think it would be nice to dig up some of those

bence o eskilerden bazılarını kazmak güzel olurdu.

old dead performers and see them again.

ölü sanatçılar ve onları tekrar görün.

Life, even if it's just in the form of a hologram.

Hayat, hologram şeklinde olsa bile.

But I think it would be good fun.

Ama bence çok eğlenceli olurdu. Para

Hello also to money Lisa.

Lisa'ya da merhaba.

Hello, Money.

Merhaba Para.

So nice to see you back as well. Hello.

Seni de görmek çok güzel. Merhaba.

Also to turn to my new winner who is watching in Vietnam, I believe.

Ayrıca Vietnam'da izleyen yeni kazananıma da döneceğime inanıyorum.

Thank you very much for joining me.

Bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

Also, Mr. Steve will be here.

Ayrıca, Bay Steve burada olacak.

By the way, can I just tell you something, Steve?

Bu arada, sana bir şey söyleyebilir miyim, Steve?

This week has made

Bu hafta hayatını değiştirmek için

a certain step in a certain direction to change his life.

belli bir yönde belli bir adım attı .

I'm not sure if he wants to talk about it, but Steve,

Bunun hakkında konuşmak isteyip istemediğinden emin değilim ama Steve

this week has done

bu hafta

something that will change his life forever.

hayatını sonsuza dek değiştirecek bir şey yaptı.

That's all I'm saying.

Tüm söylediğim bu.

I don't know if Steve wants to talk about it.

Steve bunun hakkında konuşmak ister mi bilmiyorum.

If he does fine.

İyi yaparsa.

If he doesn't want to talk about it,

Bu konuda konuşmak istemiyorsa

then no problem.

sorun yok.

We also have Beatrice.

Beatrice'imiz de var.

Hello, Beatrice hello. Also to money, sir.

Merhaba, Beatrice merhaba. Ayrıca paraya, efendim.

Nice to see you back here.

Seni tekrar burada görmek güzel.

Mosen.

Mosen.

Hello, Mosen also joining us today on the live chat.

Merhaba, Mosen de bugün canlı sohbette bize katılıyor.

Very nice. To see you also. Rosa.

Çok güzel. Seni de görmek için. Roza.

Claudia. Hello, Claudia.

Claudia. Merhaba Claudia.

Don't forget, Claudia, we will be asking

Unutma Claudia,

what is cooking in your pocket a little bit later on when Mr.

biraz sonra Bay

Steve joins us.

Steve bize katıldığında cebinde ne pişiyor diye soracağız.

By the way, I'm sure you have heard

Bu arada, eminim

all about

what is happening next weekend here in the U.K..

önümüzdeki hafta sonu burada, Birleşik Krallık'ta olup bitenlerle ilgili her şeyi duymuşsunuzdur.

Across the U.K., lots of people will be celebrating.

Birleşik Krallık'ta pek çok insan kutlama yapacak.

Some people won't be celebrating

Bazı insanlar kutlama yapmayacak

Perhaps that includes me.

Belki buna ben de dahilim.

I'm not sure.

Emin değilim.

But next weekend, it is the special celebration

Ama önümüzdeki hafta sonu,

for Queen Elizabeth Queen of Queen Elizabeth.

Kraliçe Elizabeth'in Kraliçesi Elizabeth için özel bir kutlama var.

The second, not the first.

İkincisi, ilk değil.

That was a long time ago. The first one.

Bu uzun zaman önceydi. İlki.

This is Queen Elizabeth.

Bu Kraliçe Elizabeth.

The second 70 years.

İkinci 70 yıl.

70 sitting on the throne.

70 tahtta oturuyor.

She's been sitting on the throne for so long.

Uzun süredir tahtta oturuyor.

Her bottom has gone numb.

Poposu uyuşmuş.

So next weekend, yes.

Yani önümüzdeki hafta sonu, evet.

Here in the U.K., we are celebrating the 70th

Burada Birleşik Krallık'ta,

anniversary of the Queen

Kraliçe

first, the first

First'ün 70. yıl dönümünü,

the first time she ever put her bottom onto her throne.

kıçını ilk kez tahtına oturtmasını kutluyoruz.

It is the Jubilee celebration oceans.

Jübile kutlama okyanuslarıdır.

And they are not taking place over one day,

Ve bunlar bir günde,

not two days, not even three days.

iki günde, hatta üç günde olmuyor. Önümüzdeki hafta sonu

We have a whole four days

dört günlük bir

of Jubilee celebrations coming up next weekend.

Jübile kutlamamız var.

And here and much Wenlock yes,

Ve burada ve çok Wenlock evet,

we are getting ready for it as well.

biz de buna hazırlanıyoruz.

And there it is.

Ve işte burada.

The celebrations are well being prepared at the moment.

Şu anda kutlamalar iyi bir şekilde hazırlanıyor. O

Was that Mr. Steve then?

zaman Bay Steve miydi? O

Was that Mr. Steve?

Bay Steve miydi?

He is always making appearances on camera.

Her zaman kamera karşısına çıkıyor.

Sometimes he likes to sneak into my videos.

Bazen videolarıma gizlice girmeyi seviyor. İşte

So there it is.

Next weekend we have a whole four days of celebrations taking place.

orada.

Önümüzdeki hafta sonu dört gün boyunca kutlamalar yapacağız.

As we all say hello to the queen.

Hepimiz kraliçeye merhaba derken.

The queen like this.

Kraliçe böyle.

You see, I like to wave to the queen like this.

Görüyorsun, kraliçeye böyle el sallamayı seviyorum.

This is how the queen likes to wave.

Kraliçe bu şekilde el sallamayı sever.

Hello, hello?

Merhaba Merhaba?

Hello, hello.

Merhaba Merhaba.

Hello to my subjects.

Konularıma merhaba.

All of the people. All of the peasants.

Bütün insanlar. Bütün köylüler. Hepinizin kraliçesi olmanızın 70. yıldönümü için

It's very nice to see you all coming out and waving to me

çıkıp bana el salladığınızı görmek çok güzel

for my 70th anniversary of being the queen of all of you.

.

I rule over you.

Ben sana hükmediyorum.

You are my subjects.

Siz benim tebaamsınız.

We have a good subject coming today, by the way.

Bu arada bugün güzel bir konumuz var.

We are looking at obsession becoming obsessed with things.

Bir şeylere takıntılı hale gelen saplantıya bakıyoruz.

Do you ever have some sort of obsession an obsession,

Hiç bir tür takıntınız,

something that you can't stop doing or something you can't stop thinking about?

takıntınız, yapmaktan vazgeçemediğiniz veya düşünmeden edemediğiniz bir şey oldu mu?

An obsession is something that can become a small part of your life.

Bir takıntı, hayatınızın küçük bir parçası haline gelebilecek bir şeydir.

But unfortunately, if you allow it to become too much

Ama ne yazık ki, bunun hayatınızın çok fazla

or too big a part of your life,

veya çok büyük bir parçası olmasına izin verirseniz,

then you might find that that obsession becomes

o zaman bu saplantının

more and more part of everything you do.

yaptığınız her şeyin giderek daha fazla bir parçası haline geldiğini görebilirsiniz.

So it is a bad thing.

Yani bu kötü bir şey.

Obsession then can be a bad thing.

Takıntı o zaman kötü bir şey olabilir.

Of course you can have a good obsession as well.

Elbette iyi bir takıntınız da olabilir.

So you might be obsessed about learning a certain subject.

Yani belirli bir konuyu öğrenme konusunda takıntılı olabilirsiniz.

Maybe you are keen to learn English

Belki de İngilizce öğrenmeye heveslisin,

so you can become obsessed with the English language.

böylece İngilizceye takıntılı hale gelebilirsin.

But of course, obsessions

Ama tabii takıntılar

can sometimes be bad things as well.

bazen kötü şeyler de olabiliyor.

You might be too obsessed with something.

Bir şeye çok takıntılı olabilirsin.

The thing you are crazy about,

Deli olduğun şey,

the thing that you love doing or the thing you love looking at

yapmayı sevdiğin şey ya da bakmayı sevdiğin şey

can take over your whole life.

tüm hayatını ele geçirebilir.

So you do have to be careful when we are talking about obsessions.

Bu yüzden saplantılardan bahsederken dikkatli olmalısınız.

An obsession is something that you can't stop doing,

Bir saplantı, yapmaktan vazgeçemeyeceğiniz,

something you can't stop thinking about.

hakkında düşünmeden duramayacağınız bir şeydir.

You can have a small obsession

Küçük bir takıntınız olabilir

or you can have a big obsession with something.

veya bir şeye karşı büyük bir takıntınız olabilir.

Something you can't stop thinking about.

Düşünmeden duramadığın bir şey.

I have an obsession for animals.

Hayvanlara karşı zaafım var.

You may have noticed that I love nature.

Doğayı sevdiğimi fark etmişsinizdir.

And this week I've been out in the garden

Ve bu hafta bahçede

filming the rabbits.

tavşanları çekiyordum.

And yes, more than one rabbit.

Ve evet, birden fazla tavşan.

There are some baby rabbits in the garden and also one adult.

Bahçede bazı yavru tavşanlar ve ayrıca bir yetişkin var.

Would you like to see them?

Onları görmek ister misin?

OK, let's do it now.

Tamam, şimdi yapalım.

And there it was.

Ve işte oradaydı.

Well, not just one.

Sadece bir tane değil. Bu hafta bahçemde koşturan

Not just two, but three rabbits that were running around my garden this week.

sadece iki değil, üç tavşan .

Having a lot of fun in the sun.

Güneşte çok eğlenmek.

Although, sadly, there isn't much sunshine around today.

Yine de, ne yazık ki, bugün pek güneş ışığı yok.

It is a little dull, a little wet today.

Bugün hava biraz sıkıcı, biraz ıslak.

We've had a lot of rain.

Çok yağmur aldık. Şu

I don't think it's raining at the moment, but we might be getting a little bit of rain later.

an yağmur yağdığını sanmıyorum ama ileride biraz yağmur yağabilir.

But the good news is, because June is approaching,

Ama iyi haber şu ki, Haziran yaklaşıyor,

of course, June is when summer is really in the air.

tabii ki Haziran, yazın gerçekten havada olduğu zamandır.

So I'm really looking forward to June arriving on Wednesday.

Bu yüzden haziran ayının çarşamba günü gelmesini dört gözle bekliyorum.

So next weekend, we have the Jubilee celebrations.

Önümüzdeki hafta sonu Jübile kutlamalarımız var.

And of course, I will be with you next Sunday as the celebrations take place.

Ve tabii ki önümüzdeki Pazar günü kutlamalar yapılırken sizlerle birlikte olacağım .

So that should be interesting.

Bu ilginç olmalı.

Maybe Mr.

Belki Bay

Stephen myself, maybe we can dress up.

Stephen kendim, belki giyinebiliriz.

Maybe we can pretend to be a couple of Queen's

Belki bir çift Kraliçe gibi davranabiliriz

What do you mean?

Ne demek istiyorsun?

You already are.

zaten öylesin

How cheeky

Hello to the live chat galu is here.

Canlı sohbet galerisine ne kadar arsız merhabalar burada.

Hello Galu. Nice to see you here once again.

Merhaba Galu. Seni bir kez daha burada görmek güzel.

Oh, we have Pedro Belmont is here today.

Oh, elimizde Pedro Belmont bugün burada.

Very nice to see you also.

Ayrıca seni görmek çok güzel. Bir

We also have Colonel. Hello, Colonel.

de albayımız var. Merhaba, Albay.

I always feel excited when I see you here because I know

Sizi burada gördüğümde hep heyecanlanıyorum çünkü

that you don't join very often or you don't have a chance to join in very often.

çok sık katılmadığınızı veya çok sık katılma şansınız olmadığını biliyorum.

So it's always lovely to see you.

Bu yüzden seni görmek her zaman çok güzel.

He, uh.

O...

Lewis says that v tass must be exercising his finger.

Lewis, v tass'ın parmağını çalıştırıyor olması gerektiğini söylüyor.

So I want to know what the secret is, because I have a feeling there is a secret.

Bu yüzden sırrın ne olduğunu bilmek istiyorum çünkü içimde bir sır olduğuna dair bir his var.

There is something that Vitesse has been doing

Vitesse'nin

to make his finger extra strong.

parmağını daha güçlü kılmak için yaptığı bir şey var.

I am wondering if maybe instead of his finger

Acaba parmağı yerine

maybe he's just using his fist instead,

yumruğunu mu

or maybe a hammer.

yoksa çekiç mi kullandığını merak ediyorum.

Something really heavy

Gerçekten ağır bir şey

Hello, also.

Merhaba, ayrıca.

Oh, hello to can I say hello to have I said hello to zizic?

Oh, merhaba zizic'e merhaba demiş olmam için merhaba diyebilir miyim ?

I think I have. Yes.

Sanırım var. Evet.

Very nice to see you here as well, Rose.

Seni de burada görmek çok güzel Rose.

Hello, Rose.

Merhaba Gül.

Ma Sia Moss.

Ma Sia Yosun.

Sia is also here today.

Sia da bugün burada. Hem

We are looking at what is cooking

with Claudia and also yourself as well.

Claudia ile hem de kendinizle neyin piştiğine bakıyoruz.

If you are cooking in the kitchen today,

Bugün mutfakta yemek yapıyorsanız biraz sonra

you will have a chance to tell us exactly

bize tam olarak neyin piştiğini anlatma şansınız olacak

what is cooking a little bit later on.

.

So please don't go away.

O yüzden lütfen gitme.

Stay with us, because Mr. Steve will be here soon.

Bizimle kalın çünkü Bay Steve yakında burada olacak.

We have Mr.

Bay

Steve on his way, and today we are looking at obsessions.

Steve yolda ve bugün saplantılara bakıyoruz.

Can you guess

Tahmin edebilir misiniz

Can you guess what Mr.

Bay Steve'in takıntılı olduğu şeyi tahmin edebilir misiniz

Steve is obsessed with?

?

Can you guess? I wonder if you can.

Tahmin edebilir misin? Yapabilir misin merak ediyorum. Steve'in takıntılı olduğu

There is one particular thing that Steve is obsessed with.

belirli bir şey var .

I'm sure you can guess what it is.

Eminim ne olduğunu tahmin edebilirsin.

Well, he will tell us in person in a few moments because Mr.

Pekala, birkaç dakika içinde bizzat bize anlatacak çünkü Bay

Steve is on his way.

Steve yolda.

Don't go away.

Gitme.

Please.

Lütfen.

And there I was in the snow.

Ve işte kardaydım. Bugün çok yağmur yağmasına rağmen

You will be pleased to hear that there is no snow today, although there is a lot of rain.

kar olmadığını duymak sizi memnun edecek .

It is a very wet one, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse çok ıslak.

Hmm. Here we go.

Hmm. İşte başlıyoruz.

He is back

O geri döndü

Hello.

Merhaba.

Hello, everyone. Hello, Mr. Duncan. Hello, Mr. Steve.

Herkese merhaba. Merhaba, Bay Duncan. Merhaba Bay Steve.

Even though I have already said hello to you today

Bugün sana senin gibi merhaba demiş olmama rağmen

as you did, I just like to pretend I mean, come on.

, sadece hadi demek istiyormuş gibi davranmak istiyorum.

That we've just met.

Ki yeni tanıştık.

Yes. In the morning, but obviously we haven't.

Evet. Sabah, ama belli ki yapmadık.

OK, that's a good start.

Tamam, bu iyi bir başlangıç.

Well, Mr. Duncan, I've been very busy. I've been cooking.

Bay Duncan, çok meşguldüm. yemek yapıyorum

Yes, we know.

Evet biliyoruz.

And I really. Well.

Ve ben gerçekten. Kuyu.

Well, we have our special feature.

Bizim özel özelliğimiz var.

What's cooking, Claudia? But, of course, Mr.

Ne pişiriyorsun, Claudia? Ama tabii ki Bay

Steve has been busy.

Steve meşguldü.

Just about half an hour before we came

Biz gelmeden yaklaşık yarım saat önce

on, and Steve was very busy in the kitchen,

Steve mutfakta çok meşguldü

and there he was earlier preparing today's meal.

ve orada daha önce bugünün yemeğini hazırlıyordu.

And we are having a lovely casserole today. We are.

Ve bugün güzel bir güveç yiyoruz. Biz.

So if you're a vegetarian, then

Yani bir vejeteryansanız, o zaman

luxury is.

Well, you can see you can have vegetable casserole going.

lüks.

Pekala, sebze güveçinin gittiğini görebilirsin.

Yes, but this one's a meat one.

Evet, ama bu etli olanı.

Oh, this has to be. Yes. So which which particular meat?

Ah, bu olmalı. Evet. Peki hangi özel et?

It's beef.

Sığır eti.

We're having beef casserole today.

Bugün dana güveç yiyeceğiz.

So I was following the recipe there that I printed out on the Internet on Friday.

Cuma günü internetten çıktısını aldığım tarifi orada uyguluyordum.

Ing the onions and some celery very lightly.

Soğanları ve biraz kerevizi çok hafif rendeleyin.

I did mention earlier that I'm not a big fan of celery however, when it's cooked,

Kerevizin büyük bir hayranı olmadığımdan daha önce bahsetmiştim , ancak pişirildiğinde

I always think that celery is much better when it's cooked.

kerevizin pişirildiğinde çok daha iyi olduğunu düşünürüm her zaman .

But I don't like raw celery to be honest.

Ama dürüst olmak gerekirse çiğ kerevizi sevmiyorum.

No. So there we go. That's supposed to add flavour.

Hayır. İşte başlıyoruz. Bunun lezzet katması gerekiyordu.

That's the beef stock there.

Oradaki sığır eti stoğu.

I'm just putting moving around there.

Sadece oraya taşınmayı koyuyorum.

That's our new obsession, the slow cooker.

Bu bizim yeni saplantımız, yavaş pişirici.

I know we like it, which is probably about 30 years old, that slow cooker.

Muhtemelen yaklaşık 30 yaşında olan o yavaş pişiriciyi sevdiğimizi biliyorum.

So this is the thing that Steve's mum gave to us

Bu Steve'in annesinin

about three years ago and we hardly used it.

yaklaşık üç yıl önce bize verdiği şeydi ve neredeyse hiç kullanmadık.

But this year, because the price of everything is going up,

Ama bu yıl her şeyin fiyatı yükseldiği için

we've decided to start making food and preparing food

yemek yapmaya, yemek hazırlamaya

and keeping it for maybe two or three days.

ve belki iki veya üç gün saklamaya karar verdik.

And this particular device is brilliant.

Ve bu özel cihaz harika.

I have to say.

Söylemek zorundayım. Bugün bahsettiğimiz şey olan

It has become our new obsession

yeni saplantımız haline geldi

which just happens to be what we're talking about today.

.

So I'm frying the vegetables very lightly.

Bu yüzden sebzeleri çok hafif kızartıyorum.

Then I'm then after that, which Mr.

Sonra Bay

Duncan didn't have time to film, I'm

Duncan'ın filme almaya vakti olmadığı için

lightly browning the meat, OK?

eti hafifçe kızartıyorum, tamam mı?

And then I'm shoving everything into the slow cooker there,

Ve sonra her şeyi şuradaki yavaş pişiriciye koyuyorum, şu

which is off at the moment, but I have remembered to switch it on.

anda kapalı, ama açmayı unuttum.

Good.

İyi.

I'm adding lots of other lovely ingredients, which, if you looked at, you can see

Bakarsanız

Polaris here, Claudia has also been frying onions.

burada Polaris'i görebilirsiniz, Claudia da soğan kızartıyor.

OK, don't spoil it, Steve.

Tamam, bozma Steve.

Well, I'm just thrown on it so everyone can see it.

Ben sadece herkesin görebilmesi için üzerine atıldım.

Just just just hold on.

Sadece bekle.

I don't know what is cooking but.

Ne pişirdiğini bilmiyorum ama.

Hello, Claudia.

Merhaba Claudia.

We will be asking in a few moments what is cooking?

Birazdan ne pişiriyor diye soracağız.

So. So there are onions involved

Bu yüzden. Yani işin içinde soğanlar var,

perhaps it's just onions.

belki de sadece soğandır.

And this frighten you?

Ve bu seni korkutuyor mu?

A little bit earlier, I showed the rabbits in the garden,

Biraz önce bahçedeki tavşanları gösterdim

and Claudia actually asked all rabbits.

ve Claudia aslında bütün tavşanlara sordu.

A nuisance.

Bir sıkıntı.

Do people like having rabbits in the garden?

İnsanlar bahçede tavşan beslemekten hoşlanır mı?

Well, I have to be honest, I can't think of any reason why you would hate having a rabbit.

Dürüst olmam gerekirse, bir tavşana sahip olmaktan nefret etmen için hiçbir sebep düşünemiyorum.

Maybe if you are a farmer,

Belki de bir çiftçiyseniz,

that's the only reason why I could

imagine a farmer being annoyed.

bir çiftçinin sinirlendiğini hayal etmemin tek nedeni budur.

But maybe genuinely, I think people are quite happy

Ama belki de gerçekten, bence insanlar

to see rabbits running around on their on their grass.

çimenlerin üzerinde koşturan tavşanları görünce oldukça mutlu oluyorlar.

Well, the thing is, they eat plants, Mr Duncan, so the farmers don't like them.

Olay şu ki, bitkileri yiyorlar, Bay Duncan, bu yüzden çiftçiler onlardan hoşlanmıyor. Birleşik Krallık'ta sahip olduğumuz

They breed very quickly as an expression we have in the UK. Yes.

bir ifadeyle çok hızlı ürerler . Evet.

Is there anything that that breeds rapidly or multiplies itself a lot?

Hızla üreyen veya kendini çok çoğaltan bir şey var mı?

We say it breeds like rabbits.

Tavşan gibi ürer diyoruz.

Yes, because as we all know, rabbits are quite frisky.

Evet, çünkü hepimizin bildiği gibi tavşanlar oldukça hareketlidir.

Yes. OK, let's not do that again now.

Evet. Tamam, şimdi bunu bir daha yapmayalım.

Yes. Don't go down that road.

Evet. O yola girme.

You know, once you've got one or two rabbits very quickly, you'll soon have

Bilirsiniz, bir ya da iki tavşanınız çok hızlı bir şekilde olduğunda, kısa sürede

exponential growth in that population.

bu popülasyonda üstel bir büyüme elde edersiniz.

Exponential, yes.

Üstel, evet.

Exponential, yes.

Üstel, evet.

Increasing sort of more and more rapidly. Yeah. It's

Giderek daha hızlı artan bir tür. Evet.

so lovely.

çok güzel

It's a lovely expression. I like that expression. Yes.

Bu çok hoş bir ifade. Bu ifade hoşuma gitti. Evet.

But yes.

Ama evet.

So you have the nicest pets, but probably, you know, I'm hoping never to have to mow the lawn again

Yani en güzel evcil hayvanlara sahipsiniz, ama muhtemelen, bilirsiniz, çok tavşanımız olursa bir daha asla çimleri biçmek zorunda kalmamayı umuyorum

if we get lots of rabbits, Mr Das, maybe you probably need about 50.

, Bay Das, belki muhtemelen yaklaşık 50 taneye ihtiyacınız vardır.

I think I may never have to mow the lawn again.

yine çimen

That's it.

Bu kadar.

So the rabbits could come every day and they could, they could chew the grass, they could eat it.

Böylece tavşanlar her gün gelebilir ve otları çiğneyip yiyebilirlerdi.

The only problem is they would leave lots of poop

Tek sorun, çok fazla kaka bırakmalarıdır

because rabbit poop is very strange.

çünkü tavşan kakası çok gariptir.

It looks like a little round black balls.

Küçük yuvarlak siyah toplara benziyor.

So have you seen rabbit poop?

Tavşan kakasını gördün mü?

It's very strange.

Çok garip.

And the problem is, if you have lots of rabbits, then you will have lots of rabbit poop everywhere.

Ve sorun şu ki, eğer çok fazla tavşanınız varsa, o zaman her yerde bir sürü tavşan kakası olacaktır.

And I don't think that would be a good thing.

Ve bunun iyi bir şey olacağını düşünmüyorum.

Za'atari now has just reminded me that I need to add some red wine.

Za'atari şimdi bana biraz kırmızı şarap eklemem gerektiğini hatırlattı.

Oh, do we have any red wine?

Oh, hiç kırmızı şarabımız var mı?

Well, we do, but the trouble is because we don't drink it.

İçiyoruz ama sorun şu ki onu içmiyoruz.

Yes, we'd have to open a bottle just to put a little bit

Evet, sığır yahnisine biraz koymak için bir şişe açmamız gerekecek ki

into the beef stew, which seems a bit of a waste.

bu biraz israf gibi görünüyor.

I can hear people crying.

İnsanların ağladığını duyabiliyorum.

Well, just drink the rest of it. Yes.

Pekala, sadece geri kalanını iç. Evet.

We don't drink alcohol.

Alkol içmiyoruz.

We're not.

Değildi.

We're not really big drinkers of alcohol, so we have lots of wine,

Çok fazla alkol tüketmiyoruz, bu yüzden çok fazla şarabımız var,

but you can get cooking wine as well, I believe.

ama yemek şarabı da alabileceğinize inanıyorum. Yemek pişirmek için alabileceğiniz

Is there a special kind of wine you can get for cooking?

özel bir şarap var mı ?

For maybe poor quality wine? That I might add?

Belki kalitesiz şarap için? Ekleyebileceğim?

I've got some grape juice so I might just add a little bit of that.

Biraz üzüm suyum var, o yüzden biraz ekleyebilirim.

So it's got the hasn't got the alcohol, but it's got, you know, it's close, isn't it?

Yani alkolü yok ama var, bilirsin, yakın, değil mi?

Yeah, it's it's near. It's close.

Evet, yakındır. Yakın. İçmeyi sevdiğim

It's red maybe if I add some great red grape juice, which I like to drink,

harika kırmızı üzüm suyu ve belki biraz sirke eklersem kırmızı olur

plus maybe a little bit of vinegar and that'll be very close to the wine.

ve bu şaraba çok yakın olur.

Sounds good. Yes, yes, yes.

Kulağa iyi geliyor. Evet evet evet.

Rabbits like carrots.

Tavşanlar havuç sever.

Well, we've got some carrots left over, so maybe we can give them to them later. Hmm.

Pekala, biraz havuçumuz kaldı, belki onlara daha sonra verebiliriz. Hmm.

Yes. Paolo.

Evet. Paolo.

Pedro. Yes.

Pedro. Evet. Size

All I'm going to say to you is

tek söyleyeceğim,

I can't join your group because I've only got one phone and it's a work phone.

grubunuza katılamıyorum çünkü sadece bir telefonum var ve o da bir iş telefonu.

And they're a bit funny about me joining groups

Ve şirketle bağlantısı olmayan gruplara katılmam konusunda biraz komikler

that aren't connected with the company, but let's see what we can do.

ama bakalım neler yapabileceğimize bir bakalım.

Work on it. OK,

Üzerinde çalış. Tamam,

I might.

yapabilirim.

There might be a way around it, but I haven't figured it out yet.

Bunu aşmanın bir yolu olabilir ama henüz çözemedim.

Now, next weekend is a big weekend for us

Şimdi, önümüzdeki hafta sonu İngiliz kraliyet ailesinin tebaası olarak burada yaşayan bizler için büyük bir hafta sonu

living here as subjects

of the British royal family.

.

As we celebrate, we are going to celebrate the Queen of England

Kutlarken,

sitting on her bum

on her big golden throne for 70 years.

70 yıldır büyük altın tahtında serseri oturmuş İngiltere Kraliçesi'ni kutlayacağız. Bu

That's a long time, by the way, to be sitting somewhere.

arada, bir yerde oturmak için uzun bir süre.

I say next weekend.

Önümüzdeki hafta sonu diyorum.

We don't we don't just have one day.

Sadece bir günümüz yok.

We have four days.

Dört günümüz var.

They're even giving us a holiday as well. So.

Bize tatil bile veriyorlar. Bu yüzden.

So are you having days off?

Yani izin günleri var mı?

Yes, they're giving everybody to work days off

Evet,

next Thursday and Friday in the UK.

Birleşik Krallık'ta herkese önümüzdeki Perşembe ve Cuma günleri izin veriyorlar.

But the celebrations, I believe, go on for four days.

Ama sanırım kutlamalar dört gün sürüyor.

So Thursday, Friday, Saturday and Sunday. Yes.

Yani perşembe, cuma, cumartesi ve pazar. Evet.

And we are of course with you next Sunday.

Ve elbette gelecek Pazar sizlerleyiz.

So we might be joining in somehow.

Yani bir şekilde katılıyor olabiliriz.

I'm not sure how.

Nasıl olduğundan emin değilim.

Maybe we will have.

Belki sahip oluruz. Davet

Well, we've been invited, haven't we?

edildik, değil mi?

Invited where to live the Queen's Palace.

Kraliçe Sarayı'nın nerede yaşayacağına davet edildi.

Oh, OK.

Ah tamam.

Well, I have

Bende yok,

no we haven't really.

bizde yok gerçekten.

We have enough we have enough queens around here.

Burada yeteri kadar kraliçemiz var.

Already.

Çoktan.

Well, yes, I mean, it's nice to celebrate these things.

Evet, demek istediğim, bunları kutlamak güzel.

You know, we all love our queen.

Biliyorsun, hepimiz kraliçemizi seviyoruz. Birleşik

What most of us do in the UK

Krallık'ta çoğumuzun yaptığı şey,

obviously there are people who are anti royalist.

açıkça krallık karşıtı insanlar var.

Yes, I would I wouldn't say they're anti.

Evet, anti olduklarını söylemezdim.

Well, some people are.

Bazı insanlar öyle.

Yes, but they're not anti they're not sort of burning down Buckingham Palace,

Evet, ama anti değiller, Buckingham Sarayı'nı bir şekilde yakmıyorlar,

but they are sort of hoping maybe in the future

ama gelecekte belki

there will be a more fair or a fairer way of life.

daha adil ya da daha adil bir yaşam tarzı olacağını umuyorlar. Her şeyden

Well, first of all, a lot of tax goes towards keeping the queen on her golden throne.

önce, kraliçeyi altın tahtında tutmak için çok fazla vergi gidiyor .

So I think that is the thing that a lot of people get quite annoyed by.

Bu yüzden birçok insanın oldukça rahatsız olduğu şeyin bu olduğunu düşünüyorum.

But here in much Wenlock Steve you won't find many people

Ama burada Wenlock Steve'in çoğunda pek çok insan bulamayacaksın ve

who you won't find many non royalists in much Wenlock here in much Wenlock

Wenlock'un çoğunda kraliyet yanlısı olmayanların çoğunu bulamayacaksın burada Wenlock'un çoğunda

we have been preparing for the celebrations

next weekend and we we have really gone

önümüzdeki hafta sonu kutlamalar için hazırlanıyoruz ve

to a lot of trouble here in much Wenlock Oh yes, it looks amazing.

burada gerçekten çok fazla belaya girdik. Wenlock'ta Oh evet, harika görünüyor.

Everything is very colourful.

Her şey çok renkli. Şuraya

Would you like to have a look here it is

bir göz atmak ister misiniz

who is that man at the end.

sondaki adam kimmiş.

That was, that was a queen.

O bir kraliçeydi. O Bay

Was that Mr Steve? Yes.

Steve miydi? Evet.

We didn't have the real queen, but we did have one queen.

Gerçek kraliçemiz yoktu ama bir tane kraliçemiz vardı.

I mean Mr Steve, of course.

Elbette Bay Steve'i kastediyorum.

Here we are. We're back.

Buradayız. Biz döndük.

So, so next weekend, it is a royal celebration here.

Yani, önümüzdeki hafta sonu burada bir kraliyet kutlaması var.

And I think also there are lots of people making plans for next week.

Ayrıca önümüzdeki hafta için plan yapan birçok insan olduğunu düşünüyorum.

And they're doing other things so they don't actually

Ve aslında hiçbirini görmek istememek için başka şeyler yapıyorlar

want to see any of it.

.

So a lot of people are actually making plans, Steve,

Pek çok insan gerçekten planlar yapıyor Steve,

to go away maybe into the countryside or to visit another place,

belki kırsala gitmek veya başka bir yeri,

another country or maybe another country or another planet.

başka bir ülkeyi veya belki başka bir ülkeyi veya başka bir gezegeni ziyaret etmek için.

Yes, yes.

Evet evet.

I mean, yes, I mean, wind, we're not anti.

Yani, evet, yani rüzgar, biz anti değiliz.

But I think the thing is, you know, I think

Ama bence mesele şu ki, bence

four days is a bit much well, you know, I think I know it's 70 years

dört gün biraz fazla iyi, bilirsin, sanırım 70 yıl olduğunu biliyorum

and it's very special, but I think four days is a bit over the top.

ve çok özel, ama bence dört gün biraz fazla.

I think it's more special to the Queen because because really she's

Bence bu Kraliçe için daha özel çünkü o gerçekten

been living in a lovely Golden Palace for 70 years.

70 yıldır çok güzel bir Altın Saray'da yaşıyor.

It's very nice.

Bu çok hoş.

She's been working hard and she has been working hard. Yes.

Çok çalışıyor ve çok çalışıyor. Evet.

Very hard work.

Çok zor iş.

Father, you know,

Baba, biliyorsun,

their lives are very, very sort of you know, it's not an easy life.

hayatları çok, çok nazik, biliyorsun, bu kolay bir hayat değil.

No, it is not.

Hayır öyle değil.

Especially when your son is being chased for

Özellikle de oğlunuz

various crimes.

çeşitli suçlardan dolayı kovalanırken.

I don't think I would like to be a member of the royal family.

Kraliyet ailesinin bir üyesi olmak isteyeceğimi sanmıyorum.

Always in the public eye must be very difficult to live like that still.

Hep halkın gözü önünde böyle yaşamak çok zor olsa gerek. Daha

It could be it could be worse. You could be Prince Harry.

kötü olabilirdi. Prens Harry olabilirsin.

You're born into it, aren't you?

İçine doğdun, değil mi? Anne

That you can't you can't choose your parents.

babanı seçemezsin.

As far as we know, people might think that we can.

Bildiğimiz kadarıyla, insanlar yapabileceğimizi düşünebilir.

And you know, there's 11 school of

Ve bilirsiniz,

thought that, you know, we choose our parents.

ebeveynlerimizi seçtiğimize dair 11 düşünce okulu vardır.

But I know that there is a

Ama bir

I thought process or a belief that we choose our parents.

düşünce süreci ya da ebeveynlerimizi seçtiğimize dair bir inanç olduğunu biliyorum.

But anyway, I was probably rubbish. Hello, David.

Ama her neyse, muhtemelen çöptüm. Merhaba David.

I like if you're watching, but you can't.

İzliyorsan severim ama izleyemezsin. Anne

Let's assume you can't choose your parents.

babanızı seçemediğinizi varsayalım.

If you happen to be born into the royal family, then you can't do much about it, can you?

Kraliyet ailesinde doğduysanız, bu konuda pek bir şey yapamazsınız, değil mi?

What are you going to do?

Ne yapacaksın? Benim

You're going to say I'm going to be a commoner.

sıradan biri olacağımı söyleyeceksin. İşte olan

Well, that's what's happened.

buydu.

Prince Harry's done that.

Prens Harry bunu yaptı.

Well, it has happened. He doesn't want to be part of it.

İşte oldu. Bunun bir parçası olmak istemiyor.

He doesn't want to be part of the firm yet, but he still wants all the benefits

Henüz firmanın bir parçası olmak istemiyor ama yine de

that go with having that sort of royal connexion,

bu tür bir kraliyet bağlantısına sahip olmanın getirdiği tüm faydaları istiyor ki

which isn't quite the same thing.

bu pek de aynı şey değil.

So if you become a common and a commoner is somebody

Yani sıradan biri olursan ve

who is anyone that's not in the royal family, I prefer peasant.

kraliyet ailesinden olmayan herhangi biriyse, ben köylüyü tercih ederim.

We are peasants.

Biz köylüyüz.

Mr Stephen myself, we are just peasants.

Bay Stephen, biz sadece köylüyüz.

We are subjects to the to the royalty that that oversees everything.

Her şeyi gözeten bir krallığa tabiyiz.

Although in the past, the royal family were a little bit more

Geçmişte kraliyet ailesi biraz daha

they were they were more harsh.

sert olsa da daha serttiler.

I will be honest with you, if they didn't like someone, they used to chop their heads off.

Size karşı dürüst olacağım, eğer birini sevmezlerse, kafalarını keserlerdi.

So at least that stopped.

Yani en azından bu durdu.

We're not we're not doing that anymore.

Artık yapmıyoruz.

Of course, many, many countries like have run very close to us.

Tabii ki, pek çok ülke bize çok yakın koştu.

The French got rid of their royal family

Fransızlar

some time ago and

bir süre önce kraliyet ailesinden kurtuldu ve

and they're a republic and some people want us to be born.

onlar bir cumhuriyet ve bazıları bizim doğmamızı istiyor.

But I can't see that happening unless somebody makes a very big mistake.

Ama birisi çok büyük bir hata yapmazsa bunun olacağını göremiyorum.

Yeah, but there's no chance of us chopping the queen's head off.

Evet ama kraliçenin kafasını uçurma şansımız yok.

I don't think that's going to happen, you know, but they might anyway, right? Yes.

Bunun olacağını sanmıyorum ama yine de olabilirler, değil mi? Evet.

So it's all.

Hepsi bu kadar.

Yes. We'll have lots to report next Sunday.

Evet. Gelecek Pazar anlatacak çok şeyimiz olacak.

Yes, lots and lots of things.

Evet, çok ama çok şey.

Well, I'm not sure what we're going to report.

Neyi rapor edeceğimizden emin değilim.

The queen will be waving to all of the peasants

Kraliçe,

who have been lining up in the street to wave at the richest woman in the world.

dünyanın en zengin kadınına el sallamak için sokakta sıraya giren tüm köylülere el sallayacak.

I personally can't wait, as a lot of people

Şahsen sabırsızlanıyorum, çünkü artık pek çok insan

now are trying to actually find money to pay for food

to put on their tables, to feed their children and to heat their houses.

sofralarına koyacakları yiyecekleri, çocuklarını beslemek ve evlerini ısıtmak için gerçekten para bulmaya çalışıyor.

But it's great.

Ama bu harika.

You know, I think it's great that we should all stand around and wave to a multi-millionaire

Biliyor musun, hepimiz başka bir gün

whilst we are all trying our best to actually survive another day.

hayatta kalmak için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışırken, hepimizin bir multi-milyonere el sallaması harika bir şey .

No, it's great. Yes. Yes, Nancy, it is.

Hayır, bu harika. Evet. Evet, Nancy, öyle.

To a lot of people, it's very going to be an important time.

Birçok insan için çok önemli bir zaman olacak.

Of course, things aren't what they used to be because we were we were reminiscing

Tabii ki, işler eskisi gibi değil çünkü biz

yesterday, reminiscing and looking back into the past,

dünü hatırlıyorduk, yad ediyor ve geçmişe bakıyorduk,

usually in a pleasant way.

genellikle hoş bir şekilde.

Or recalling pleasant events.

Veya hoş olayları hatırlamak.

Normally, if you reminisce, don't you?

Normalde, hatıralarsan, öyle değil mi?

And we were recalling events

Ve biz

where when there were jubilees, when we were children, they used to be sort of mass street parties.

çocukken jübilelerin olduğu zamanların bir çeşit toplu sokak partileri olduğu olayları hatırlıyorduk.

Celebrations would take place during the Japanese events when it was sort of

Kutlamalar,

when we were growing up with it being the 25th or something like that,

25'inci yıl dönümü ya da onun gibi bir şey olan, biz büyürken bir tür Japon etkinlikleri sırasında yapılırdı,

I seem to remember the 25th jubilee, whenever that was.

25. yıl dönümü ne zamandıysa onu hatırlıyorum.

And the street parties everywhere that was in the eighties.

Ve her yerde seksenlerde olan sokak partileri.

Well, no, the so this

Şey, hayır, yani bu

the Silver Jubilee took place in 1977 where we go. Yes.

Gümüş Jübile 1977'de gittiğimiz yerde gerçekleşti. Evet.

And there were lots of street parties so that was the Queen's Silver Jubilee.

Ve pek çok sokak partisi vardı, yani bu, Kraliçe'nin Gümüş Yıldönümüydü.

So next weekend it is the Platinum Jubilee.

Önümüzdeki hafta sonu Platin Jübile.

So the Queen of England will be celebrated

Yani İngiltere Kraliçesi

next week and yes, way back in 1977

haftaya kutlanacak ve evet, 1977'de bir

we had lots of street parties, we had one where I lived.

sürü sokak partimiz vardı, benim yaşadığım yerde bir tane vardı.

My father actually did all the catering,

Aslında babam,

all of the cooking for the St Street Party that we had.

sahip olduğumuz St Street Party'nin tüm yemeklerini, tüm yemeklerini yaptı.

So we had a street party, especially for the Queen's Silver

Bu yüzden, özellikle Kraliçe'nin Gümüş

Jubilee, way back in 1977 to its

Yıldönümü için, 1977'de

allies, its

müttefiklerine,

peasants, peasants, not pheasants,

köylülerine, köylülerine, sülünlere değil, her ne kadar

although although both of them get shot from time to time.

zaman zaman ikisi de vurulsa da, bir sokak partisi düzenledik.

Yes, just take the H out and you'll be quite close to that.

Evet, sadece H'yi çıkarın ve buna oldukça yakın olacaksınız.

So yeah, not

Yani evet,

sort of large feathered birds, no peasants as sort of common

büyük tüylü kuşlar değil, köylüler yok,

is there people that are poor and anybody is not the queen.

fakir insanlar var ve kraliçe olmayan herkes var.

Basically the hoi polloi. Yes.

Temelde hoi polloi. Evet.

Peasants, you peasants down there, the ordinary folk

Köylüler, siz oradaki köylüler, sıradan halk

proletariat, ordinary people plebs,

proletaryası, sıradan halk plebleri, ayak

the riffraff.

takımı. Bu

There's lots of words by the way for for people who

arada, sadece kraliyet ailesinin hizmetkarı olan insanlar için söylenecek çok söz var

who just are servants of the royal family.

.

And of course we are because we all have to pay for it.

Ve tabii ki öyleyiz çünkü hepimiz bunun bedelini ödemek zorundayız.

It comes out of our tax.

Bizim vergimizden çıkıyor.

So part of our money that we earn and let's face it, we don't earn much

Yani kazandığımız paranın bir kısmı ve kabul edelim, fazla kazanmıyoruz ve

goes to the queen.

kraliçeye gidiyor.

So she can have some new golden baths, taps.

Böylece yeni altın banyoları, muslukları olabilir.

I don't think it's quite like that, mr. King

Bence tam olarak öyle değil, Mr. Kral

being a little disingenuous.

biraz samimiyetsiz.

I we say that, but that word is not right.

Bunu söylüyoruz ama bu söz doğru değil. O

He's the wrong word.

yanlış kelime.

I'm not being disingenuous.

Samimiyetsiz değilim.

Not political. Yes. Yes, critical.

Politik değil. Evet. Evet, kritik.

I don't think she's sort of flicking through catalogues of golden bath taps.

Altın banyo musluğu kataloglarını karıştırdığını sanmıyorum.

I think she is deciding which ones to get.

Sanırım hangisini alacağına karar veriyor.

She's got about 120 rooms.

Yaklaşık 120 odası var.

Is it do you think she goes onto Amazon and looks have

Sizce Amazon'a gidiyor ve

golden solid gold bath taps to look there on there.

oraya bakmak için altın som altından banyo muslukları var mı?

You could probably get gold plated ones.

Muhtemelen altın kaplama olanları alabilirsiniz.

I think she probably goes to IKEA probably.

Muhtemelen muhtemelen IKEA'ya gittiğini düşünüyorum.

I think so.

Bence de.

I think she's quite down to earth. Really?

Bence çok gerçekçi biri. Gerçekten mi?

Really. Yes, I think she's yes.

Gerçekten mi. Evet, bence o evet.

I mean she was born into that

Demek istediğim,

the queen of England beauty.

İngiltere'nin kraliçesi güzelliğinde doğdu.

The Queen of England is down to earth.

İngiltere Kraliçesi yeryüzüne indi.

I think she's she's fairly you know, she's not

Bence o oldukça, bilirsin, o

a nasty person.

kötü bir insan değil.

Our heart's in the right place.

Kalbimiz doğru yerde.

So wasn't there a certain situation with a young lady

Öyleyse, Prenses Diana adında genç bir hanımla ilgili olarak, biri hak ettiği ilgiyi göremediği için Kraliçe'nin somurtup çekip gittiği belirli bir durum yok muydu

called Princess Diana where the Queen sulked and went away

because a one is not getting the attention one deserves?

?

Well, I don't think it was that I'm going to sulk.

Pekala, somurtacağımı sanmıyorum. O

She wasn't.

So and then she had to come out and she had to shout to lose face in front of the nation.

değildi.

Böylece ve sonra dışarı çıkmak zorunda kaldı ve ulusun önünde itibarını kaybetmek için bağırmak zorunda kaldı.

So I don't think that we haven't forgotten about.

O yüzden unutmadığımızı düşünmüyorum.

You have?

Var?

Well, you have to.

Peki, zorundasın.

But at the time, you see, the queen wouldn't normally have reacted

Ama o zamanlar kraliçe normalde

in a way that the public wanted her to do.

halkın ondan yapmasını istediği şekilde tepki vermezdi.

She hadn't sort of, you know, the public wanted this great outpouring of grief, I think I just said.

O, bilirsiniz, halk bu büyük kederi istemiyordu, sanırım az önce söyledim.

But the queen didn't traditionally she wouldn't do that.

Ama kraliçe geleneksel olarak bunu yapmazdı.

And, of course, she, you know, did eventually.

Ve tabii ki sonunda yaptı.

So because she didn't I don't know.

Yani bilmediği için bilmiyorum.

It's a royal tradition not to care, OK?

Umursamamak bir kraliyet geleneğidir, tamam mı?

Oh, it's not that it's all to do with protocols and how people behave based

Oh, mesele protokollerle ve insanların yüzyıllarca süren protokollere dayalı olarak nasıl davrandıklarıyla ilgili değil

on sort of centuries of protocols.

.

Well, they used to chop people's heads off.

Eskiden insanların kafasını keserlerdi.

Shall we bring that back?

Bunu geri getirelim mi?

But yeah, I like the way you sort of

Ama evet,

twist the logic, Mr I'm not.

mantığı çarpıtma şeklini seviyorum, Bay ben değilim.

I just well, that's one of the traditions of the royal family.

Ben sadece, bu kraliyet ailesinin geleneklerinden biri.

It's not if you didn't like someone, they would lock them up in the tower.

Birinden hoşlanmazsan, onu kuleye hapsederler değil.

Or just just take them away somewhere and dispose of them.

Ya da sadece onları bir yere götürün ve atın.

Lovely. Everybody did that in that way in all countries.

Sevimli. Bunu bütün ülkelerde herkes böyle yaptı.

Just, you know, whoever or whoever were whoever was in power

Sadece, bilirsiniz, 300 yıl önce iktidarda olan her kimse veya her kimse

sort of 300 years ago, that was killing people.

, bu insanları öldürüyordu.

Although I think it all went wrong with Henry the Yates

Yates Henry ile her şeyin ters gittiğini düşünmeme rağmen,

I think Henry the Eighth was the one that took all of that to a new level.

bence tüm bunları yeni bir düzeye taşıyan Sekizinci Henry idi. Düşündüğünüzde,

He he turned divorce

boşanmayı

into well, quite a spectacle, really, when you think about it.

gerçekten güzel bir gösteriye dönüştürdü . Demek istediğimi anlarsan

He got through quite a few wives,

, epeyce eş elde etti

if you take my meaning.

.

I think so.

Bence de.

Shall we have a look at what's happening in Claudia's kitchen?

Claudia'nın mutfağında neler olduğuna bir bakalım mı ?

Yes, we can do. Yes. Yes.

Evet, yapabiliriz. Evet. Evet.

Claudia, are you ready to tell us because now it is time to ask

Claudia, bize söylemeye hazır mısın çünkü şimdi

Claudia a very important question.

Claudia'ya çok önemli bir soru sorma zamanı.

And the question is, what's cooking?

Ve soru şu ki, ne pişiriyor?

Claudia, what have you got in the pot?

Claudia, tencerede ne var?

What's cooking?

Ne pişiriyor?

Claudia, is it something spicy and hot?

Claudia, baharatlı ve sıcak bir şey mi?

Is it something salty or not?

Tuzlu bir şey mi, değil mi?

Oh, Claude,

Claude,

what is in

the pot?

tencerede ne var?

What is in the pot?

Tencerede ne var?

Claudia, please tell us there is a pot and a fire, apparently.

Claudia, görünüşe göre bize bir çömlek ve ateş olduğunu söyle.

Oh, because Claudia did mention earlier, she's putting the casserole over the fire.

Oh, Claudia daha önce bahsettiği için güveci ateşin üzerine koyuyor.

Oh, so you are cooking some water. Interesting.

Oh, demek biraz su pişiriyorsun. İlginç.

So your onions, you are cooking over over over a fire.

Yani soğanlarınız, ateşte pişiyorsunuz.

Well, you see, or flame.

Peki, görüyorsun ya da alev.

Well, I think

Pekala, sanırım fark

I've noticed that some people in different countries,

ettim ki, farklı ülkelerdeki bazı insanlar,

even if it's a cooker and an electric coca,

bu bir ocak ve bir elektrikli koka olsa bile,

people will describe it as as the fire,

insanlar bunu ateş olarak tanımlıyor,

even though it's not actually, you know, I'm

o aslında olmasa da, bilirsiniz,

imagining a set of logs burning and, you know, a great open half

bir dizi hayal ediyorum. yanan kütükler ve bilirsiniz, büyük bir yarı yarıya

and pots being lowered down onto the flames of a big fire.

ve büyük bir ateşin alevlerinin üzerine indirilen çömlekler.

Bit like the servants the cooking, the food for the queen of England.

Biraz da İngiltere kraliçesinin yemeğini pişiren uşaklara benziyor.

Yes. I think when we say

Evet.

fire, when you

Ateş dediğimizde,

I think what Claudia means by fire is just on the cook, on the stove.

Claudia'nın ateşten kastettiği şeyin sadece ocakta, ocakta olduğunu düşündüğümüzde düşünüyorum .

OK, so Claudia, what is cooking?

Pekala, Claudia, yemek yapmak nedir?

What is cooking?

Yemek yapmak nedir? Şu

Well, at the moment, Claudia is boiling water and we know she's been frying onions.

anda Claudia su kaynatıyor ve onun soğan kızarttığını biliyoruz.

Oh, please, feel free.

Ah, lütfen, rahat ol.

Anybody else is.

Başka kimse var.

Well, we are extending that song out.

Pekala, bu şarkıyı uzatıyoruz.

Yes, anybody else is cooking.

Evet, başka biri yemek yapıyor.

I mean, if you have something cooking in your kitchen right now,

Yani şu an mutfağınızda bir şeyler pişiyorsa,

if you have something in your pots, please

tencerelerinizde bir şeyler pişiyorsa, lütfen tencerenizde,

let us know what is cooking in your pot, in your kitchen.

mutfağınızda ne pişiyor bize de haber verin .

And Mr. Steve.

Ve Bay Steve.

Well, you've been busy cooking in the kitchen as well. Mr.

Sen de mutfakta yemek pişirmekle meşguldün. Bay

Steve has a lovely casserole with some beef.

Steve'in biraz dana etli güzel bir güveci var.

I'm thinking of putting butter beans in it as well.

İçine kuru fasulye de koymayı düşünüyorum.

OK, I'm toying with the idea.

Tamam, fikirle oynuyorum.

Toying if you're toying with something, it means you're sort of playing with it,

Oynuyorsanız, bir şeyle oynuyorsanız, bu onunla bir nevi oynuyorsunuz demektir, bir

sort of mulling it over in mind.

nevi zihninizde onu düşünürsünüz.

I shan't I toying with the idea of adding,

Ekleme fikriyle oynamayacağım,

but I don't know whether butter beans will go with beef stew.

ama tereyağlı fasulyenin dana yahnisine uyup uymayacağını bilmiyorum.

I think it would actually.

Aslında olacağını düşünüyorum.

OK, what you think this is a is there a recipe

Tamam, bunun ne olduğunu düşünüyorsun? Tereyağlı fasulyeli dana güveç tarifi var mı

for beef casserole with butter beans?

?

Yes, but a beans.

Evet, ama bir fasulye.

I think they're soft, sweet, but little beans like baked beans, but they're sort of bigger and flatter.

Bence yumuşak, tatlılar ama küçük fasulyeler fırınlanmış fasulyeler gibi ama biraz daha büyük ve yassılar.

But the big question is,

Ama asıl soru şu ki,

are you making dumplings?

köfte yapıyor musunuz?

Well, I wasn't planning to, but

Şey, planlamıyordum ama

now you've mentioned it because you can't have a casserole without dump.

şimdi bundan bahsettin çünkü çöp olmadan güveç yiyemezsin.

I might make some dumplings if I've got time.

Vaktim olursa biraz mantı yapabilirim.

You've got to have dumplings

Köfte yemelisiniz,

or else it's just a big disappointment.

yoksa bu sadece büyük bir hayal kırıklığı olur.

When did Princess Diana die?

Prenses Diana ne zaman öldü?

In 1997. The 31st of August.

1997'de. 31 Ağustos.

How'd you know that? Well that's when it happened.

Bunu nasıl bildin? İşte o zaman oldu.

I remember it.

Onu hatırlıyorum.

Not a secret.

Bir sır değil.

We were in Malaysia at the time.

O sırada Malezya'daydık.

No I wasn't, I was, I was.

Hayır değildim, öyleydim, öyleydim. Sana

I can't tell you where I was I was.

nerede olduğumu söyleyemem.

And because I specifically remember everybody remember everybody in England

Ve özellikle herkesin hatırladığını hatırladığım için İngiltere'deki herkes

remembers the time.

zamanı hatırlıyor.

Exactly.

Where they were at the time Princess Diana died. Yes.

Kesinlikle.

Prenses Diana öldüğünde nerede oldukları. Evet.

The only person it doesn't is Princess Diana.

Olmadığı tek kişi Prenses Diana.

Just in the same way that in the 1960s everybody remembered

Tıpkı 1960'larda

where they were when President Kennedy was shot, assassinated.

Başkan Kennedy vurulup suikasta kurban gittiğinde herkesin nerede olduğunu hatırlaması gibi.

OK, people remember these distinctive events that are

Tamam, insanlar ülkenize özgü bu ayırt edici olayları hatırlıyor

particular to your country. OK,

. Tamam,

so yes, I remember exactly where I was.

yani evet, tam olarak nerede olduğumu hatırlıyorum.

I was sitting on a bed in a hotel room in Malaysia and I switched the news on shock.

Malezya'da bir otel odasında bir yatakta oturuyordum ve haberi şok olarak değiştirdim.

Horror. Were you naked?

Korku. çıplak mıydın

I cried, actually.

Aslında ağladım.

Vision.

Görüş.

I wasn't naked. Now I had been, but not at that point.

çıplak değildim Şimdi öyleydim, ama o noktada değil.

I may have been

who feed me.

Beni besleyen ben olabilirim.

Beef says bamboo to feed me. Yes.

Sığır eti beni beslemek için bambu diyor. Evet.

Oh, broccoli, yes.

Oh, brokoli, evet.

And lots of garlic. Yes. Oh, noodles.

Ve bol sarımsak. Evet. Erişte.

So it's onions, noodles, broccoli, and lots and lots of garlic.

Yani soğan, erişte, brokoli ve çok ama çok sarımsak.

Oh, you've got to have garlic.

Oh, sarımsak yemelisin.

Absolutely. Yes.

Kesinlikle. Evet.

Claudia I think I have a feeling that I would love your food,

Claudia Sanırım yemeğini seveceğime dair bir his var içimde,

especially because you seem to enjoy

özellikle de

using garlic in your food.

yemeğinde sarımsak kullanmaktan hoşlandığın için.

A few people, a few people have mentioned the football match.

Birkaç kişi, birkaç kişi futbol maçından bahsetti.

Of course, that was on yesterday. Liverpool.

Tabii bu dün oldu. Liverpool.

Oh, Liverpool, yeah.

Ah, Liverpool, evet.

What a shame. Liverpool.

Ne ayıp. Liverpool.

You tried your best, but unfortunately.

Elinden geleni yaptın ama ne yazık ki.

Well, it didn't happen.

Bu olmadı.

Oh, no, what went on now?

Oh, hayır, şimdi ne oldu?

They were beaten by Real Madrid,

who I've actually I've actually seen a football match with Real Madrid.

Aslında Real Madrid ile bir futbol maçı gördüğüm Real Madrid tarafından yenildiler .

Have you in Madrid when that stadium.

Madrid'de o stadyum varken.

I actually went to see a football match there.

Aslında orada bir futbol maçı izlemeye gittim.

I'm impressed.

Etkilendim.

I know we were I was on a on a work company trip.

Bir iş şirketi gezisinde olduğumuzu biliyorum.

I had done very well with my sales that year and

O yıl satışlarımda çok iyi iş çıkardım ve

a few of us had a trip to Madrid.

birkaçımız Madrid'e bir gezi yaptık.

You must have really enjoyed watching a football match.

Bir futbol maçı izlemekten gerçekten zevk almış olmalısın.

And it was well, it was

Ve iyiydi,

it was nice to go there because it's not something I would normally do.

oraya gitmek güzeldi çünkü normalde yapacağım bir şey değildi.

All I remember is it was I mean, Madrid, except

Tek hatırladığım, Madrid'di, ama

Madrid was a very clean, incredibly clean city.

Madrid çok temiz, inanılmaz derecede temiz bir şehirdi.

And we went into the football match.

Ve futbol maçına girdik.

And it was because on the outside of the stadium, there's people selling food and all sorts of things.

Bunun nedeni, stadyumun dışında yiyecek ve benzeri şeyler satan insanlar olmasıydı.

You know why?

Neden biliyormusun?

You know, why it's so clean?

Neden bu kadar temiz biliyor musun?

No, because on the pitch they have a sweeper

Hayır, çünkü sahada bir çöpçüleri var,

it's not a joke.

bu şaka değil.

Yes, it is.

Evet öyle.

If you know about football, you will know that.

Futboldan anlıyorsan anlarsın.

That is a very funny joke.

Bu çok komik bir şaka.

It's gone over my head.

Başımdan geçti.

It is one of the positions that you play on a football pitch.

Futbol sahasında oynadığınız pozisyonlardan biridir.

There is a sweeper.

Süpürge var.

But anyway, when we came out, it was it was a mess of a litter everywhere.

Ama her neyse, dışarı çıktığımızda, her yer çöp yığınıydı.

But when we came out from the football match, it was spotless, spotless.

Ama futbol maçından çıktığımızda tertemizdi, lekesizdi. Stadyumun

The the area outside the stadium was absolutely spotless.

dışındaki alan kesinlikle lekesizdi.

Somebody people had been and cleaned it all up and you could have eaten off the pavements.

Birileri gelip her şeyi temizlemişti ve siz kaldırımlardan yemek yiyebilirdiniz.

But yes, I wanted to go on the

Ama evet,

on the ultra power fast train that

I think it goes between Madrid and think which other city it goes between.

Madrid arasında gittiğini düşündüğüm ultra güçlü hızlı trene binmek ve başka hangi şehirler arasında gittiğini düşünmek istedim.

It's a very high speed train, but we didn't have time to go on.

Çok hızlı bir tren ama devam edecek vaktimiz olmadı.

It just goes nowhere. It just carries on forever.

Sadece hiçbir yere gitmiyor. Sadece sonsuza kadar devam eder.

Anybody watching is in Madrid at the moment.

İzleyen herkes şu anda Madrid'de.

In Madrid.

Madrid'de.

Very clean, apparently.

Görünüşe göre çok temiz.

Yeah, it was.

Evet öyleydi.

I was, I was, I was very impressed.

Ben, ben, ben çok etkilendim. Gitmeyi sevdiğim pek

Not many cities I like to go to, but I did quite like Madrid.

fazla şehir yok ama Madrid'i oldukça beğendim.

What's the dirtiest place you've ever been to?

Şimdiye kadar gittiğiniz en kirli yer neresiydi?

It's very close to home.

Eve çok yakın.

I was I would think I would probably say

Muhtemelen

Wolverhampton or Bendigo.

Wolverhampton veya Bendigo diyeceğimi düşünürdüm.

Oh, I like that.

Bu hoşuma gitti.

Sorry about that.

Bunun için üzgünüm.

Wolverhampton, you know, Mr Steve thinks you are very dirty mhm.

Wolverhampton, Bay Steve senin çok pis biri olduğunu düşünüyor mhm.

Yes. Madrid, very clean.

Evet. Madrid, çok temiz.

It's acid, remember that.

Bu asit, bunu unutma.

I don't know why they must be obsessed.

Neden takıntılı olmaları gerektiğini bilmiyorum.

One person who is very clean is the Queen of England.

Çok temiz olan bir kişi İngiltere Kraliçesidir.

She has her bath every day.

Her gün banyosunu yapıyor.

She has a little bath and in her golden baths,

Küçük bir banyosu var ve tabii ki altın banyolarında

of course, and she has her golden back scrubber.

ve altın sırt kesesine sahip.

I don't know what his name is, but

Adının ne olduğunu bilmiyorum ama

yeah, I'll just leave it there.

evet, onu orada bırakacağım.

Guru Ten has cooked vegetable curry

Guru Ten,

with chapati,

which of course is a type of Indian bread.

tabii ki bir tür Hint ekmeği olan chapati ile sebze köri pişirdi.

I think it's unleavened isn't it, sir?

Sanırım mayasız değil mi efendim?

Yeah. Oh, OK.

Evet. Ah tamam.

This is the part where Steve tells us all about his love of curry.

Bu, Steve'in bize köri sevgisini anlattığı kısım.

When he was in Malaysia, he used to eat curry for breakfast.

Malezya'dayken kahvaltıda köri yerdi.

Is that the story? Is it?

Hikaye bu mu? Bu mu?

Well, I wasn't going to repeat it.

Pekala, tekrarlamayacaktım.

No, but I just thought I'd get it out of the way.

Hayır, ama yolumdan çekeyim dedim.

Anyway, we are talking about something that Russia sent you

Her neyse, Rusya'nın size

a photo of of of her listening to you whilst cooking.

yemek pişirirken sizi dinlerken çekilmiş bir fotoğrafını yolladığı bir şeyden bahsediyoruz.

Thank you, Claudia.

Teşekkürler Claudia.

We will check that later and maybe show it next week.

Bunu daha sonra kontrol edeceğiz ve belki önümüzdeki hafta göstereceğiz.

I will show it next week.

Önümüzdeki hafta göstereceğim.

Not today, unfortunately, because.

Bugün değil, ne yazık ki, çünkü.

Well, I can't that's the reason why

Pekala, yapamam o yüzden

I was going to say something that today we are

bir şey söyleyecektim ki

today we are looking at obsessions.

bugün biz takıntılara bakıyoruz.

So we will be looking at what are obsessions might be things you are obsessed

Bu yüzden takıntıların ne olduğuna, takıntılı olduğunuz şeylere

with and also words and phrases connected to having an obsession

ve ayrıca bir şeye veya birine takıntılı olmakla bağlantılı kelime ve deyimlere bakacağız

with something or someone.

.

It is possible that there might be a moment where

there is a person who you can't stop thinking about.

Düşünmekten kendinizi alamadığınız bir kişinin olduğu bir an olabilir.

Maybe in your dreams you are dreaming of having fantasies about that person.

Belki de rüyalarında o kişi hakkında fanteziler kurduğunu hayal ediyorsundur.

You can't stop thinking about them.

Onları düşünmeden duramazsın.

Do you have any obsession with a person, obsession with a person?

Bir kişiye takıntınız var mı, bir kişiye takıntınız var mı?

A person?

Bir kişi?

No. I think I have done in the past is supposed to say me

Hayır. Sanırım geçmişte yaptığım bana

no, I wouldn't say obsession because obsession

hayır demesi gerekiyordu, takıntı demeyeceğim çünkü takıntı

gives the impression that it's slightly unhealthy, isn't it?

biraz sağlıksızmış izlenimi veriyor değil mi? Bir

If you haven't had an obsession for something,

şeye takıntınız olmadıysa,

quite often it can be.

çoğu zaman olabilir.

Well, it doesn't always have to be unhealthy, but it could.

Her zaman sağlıksız olmak zorunda değil ama olabilir.

You kind of have a healthy obsession, maybe maybe if you are a teenager,

Sağlıklı bir takıntın var, belki gençsen,

maybe a teenage boy might become obsessed with with girls, you see.

belki genç bir erkek kızlara takıntılı hale gelebilir , anlıyor musun?

And so you might say that that is a healthy obsession because it's just he's curious to find out.

Ve bunun sağlıklı bir saplantı olduğunu söyleyebilirsiniz, çünkü sadece öğrenmek istiyor.

You see, he's curious and vice versa.

Görüyorsunuz, o meraklı ve tam tersi.

A girl might also have a healthy obsession with boys.

Bir kızın da erkeklere karşı sağlıklı bir saplantısı olabilir.

She might just want to find out what's it all about, you see,

Sadece tüm bunların neyle ilgili olduğunu öğrenmek istiyor olabilir, anlıyor musun,

so it can happen.

böylece gerçekleşebilir.

I think you can have a healthy obsession,

Bence sağlıklı bir saplantıya sahip olabilirsiniz

but of course, it is possible to also have the opposite.

ama bunun tam tersi de olabilir elbette.

An unhealthy obsession we'll look at that later on.

Sağlıksız bir saplantı, buna daha sonra bakacağız.

Yes. Maybe you might become a stalker

Evet.

if you had an unhealthy obsession

on a particular individual, you might stalk them.

Belirli bir kişiye karşı sağlıksız bir saplantınız varsa, belki bir takipçi olabilirsiniz, onu takip edebilirsiniz. Tıpkı avını takip eder gibi

You follow them everywhere,

onları her yerde takip edersin

just like you would stalk the prey.

.

An animal in the forest.

Ormandaki bir hayvan.

Follow them all the time, never leave them alone.

Onları her zaman takip edin, asla yalnız bırakmayın.

So you're not just following them on the Internet.

Yani onları sadece internette takip etmiyorsunuz.

You are actually physically following them.

Aslında onları fiziksel olarak takip ediyorsunuz.

You are pursuing them through the streets.

Onları sokaklarda takip ediyorsunuz.

You are finding out where they are and finding out what they are doing.

Nerede olduklarını ve ne yaptıklarını öğreniyorsunuz.

Quite often female, famous, female owls quite often

Oldukça sık dişi, ünlü dişi baykuşlar, çoğu zaman

become the object of a person's obsession,

bir kişinin takıntısının nesnesi haline gelir,

although sometimes women can also be obsessed with men.

ancak bazen kadınlar da erkeklere takıntılı olabilir.

Oh, yes.

Oh evet.

Sylvie has asked an interesting question.

Sylvie ilginç bir soru sordu.

It's strange what impression that people often have, just as we you know,

Bildiğiniz gibi,

when we think about a foreign country, you often have this sort of stereotype sort of

yabancı bir ülke hakkında düşündüğümüzde, genellikle

things that

the media told you or friends or family have told you that

medyanın size söylediği veya arkadaşlarınızın veya ailenizin size söylediği bu tür klişelere sahip olursunuz.

certain people in certain countries, this is what they're like.

ülkeler, işte böyleler.

These the word is preconception.

Bu sözler önyargıdır.

That's right.

Bu doğru.

So Sylvia asks an interesting question,

Sylvia ilginç bir soru soruyor,

Is it true that in Europe people rarely take a shower?

Avrupa'da insanların nadiren duş aldığı doğru mu?

Well, yes.

İyi evet.

I presume what you're what you're saying there is that you've got the.

Sanırım orada söylediğin şey, sahip olduğun şey.

I'm hoping what I'm hoping you're not thinking that nobody ever watches in.

Umarım benim umduğum gibi, kimsenin izlemediğini düşünmüyorsundur.

Yeah.

I think you probably think that maybe people have a bath instead as well.

Evet. Sanırım

muhtemelen bunun yerine insanların da banyo yaptığını düşünüyorsunuz.

Certainly when I grew up in the

Kesinlikle

in the sort of sixties and seventies, that's what most people did.

altmışlı ve yetmişli yıllarda büyüdüğümde çoğu insan böyle yapardı.

They had a bath, but showers now are what most people do

Banyo yaptılar ama duş şimdi çoğu insanın yaptığı şey

I remember my father very obsessed.

babamı çok takıntılı hatırlıyorum.

I thought you going to say you saw your father in the shower?

Babanı duşta gördüğünü söyleyeceksin sanıyordum?

Oh, thank goodness. No. Are

Tanrıya şükür. Hayır.

he install?

Yüklü mü?

We installed a shower in our bathroom when I was about sort of 11, so that would have been around 1970.

Ben yaklaşık 11 yaşındayken banyomuza bir duş taktık , yani bu 1970 civarında olurdu.

What was a bucket with holes in it.

İçinde delik olan bir kova da neydi?

I mean around 1972, something like that.

Yani 1972 civarında, buna benzer bir şey.

So showers would be becoming very popular then

Yani duşlar o zamanlar çok popüler olacaktı

and I don't in fact a lot of houses now, they don't even have a bath at all.

ve aslında şu anda pek fazla evde yok, banyoları bile yok.

They get rid of the bath and just have a shower then.

Banyodan kurtulurlar ve sonra sadece duş alırlar.

Yes, a shower room.

Evet, bir duş odası.

So one of my favourite features in a house we don't have one here.

Yani bir evdeki en sevdiğim özelliklerden biri bizde yok.

Where we live is a wet room.

Yaşadığımız yer ıslak bir oda.

I've always that's my dream to have a wet room.

Islak bir odaya sahip olmak her zaman hayalim olmuştur.

So, so maybe one day when we finally move to our palace,

Yani, belki bir gün nihayet sarayımıza taşındığımızda,

when the Queen allows us to come and stay with her at Buckingham Palace,

Kraliçe gelip onunla Buckingham Sarayı'nda kalmamıza izin verdiğinde,

I hope she has a wet room and that is a room that you can just use as a shower.

umarım ıslak bir odası vardır ve orası da sadece duş olarak kullanabileceğiniz bir odadır.

You can get you can get wet, you can run water and and it all flows away.

Alabilirsin ıslanabilirsin, su akıtabilirsin ve hepsi akıp gider. Bu

So I love wet rooms very continental, by the way.

arada, ıslak odaları çok kıtasal seviyorum.

Yes. Also

Evet. Ayrıca

quite high maintenance because you can't have water sloshing around everywhere for long.

oldukça yüksek bakım, çünkü her yerde uzun süre su çalkalanamazsınız.

You'll get most yeah.

Çoğunu alacaksın evet.

But yes, I mean, people used to both showers, of course, is supposed to be cheaper,

Ama evet, demek istediğim, her iki duşa da alışmış insanlar elbette daha ucuza geliyor,

aren't they supposed to fill a whole bath full of warm water?

bütün bir küveti ılık suyla doldurmaları gerekmiyor mu?

Takes a lot of energy, whereas if you have a quick five minute shower, it doesn't use very much energy.

Çok fazla enerji harcar, oysa beş dakikalık hızlı bir duş alırsanız çok fazla enerji harcamaz.

So they've become very popular

Bu yüzden

as a way of saving money and just quick and convenient

para biriktirmenin bir yolu olarak çok popüler hale geldiler ve sadece hızlı ve kolay

because if you've got to get up in the morning and go to work, you don't be running a bath,

çünkü sabah kalkıp işe gitmeniz gerekiyorsa, banyo yapmıyorsunuz,

take forever you just jump in the shower and then you're done in 5 minutes out.

sonsuza kadar sürüyorsunuz. duş ve ardından 5 dakikada işiniz biter.

Do you want to hear a disgusting story?

İğrenç bir hikaye duymak ister misin? Biz

We I when I say we I mean my my sisters and myself,

derken ablalarımı ve kendimi kastediyorum,

we all used to bathe

hepimiz

in the same bath water not at the same time.

aynı banyo suyunda aynı anda yıkanırdık. Sen

I just I just realised what I said when you were very young.

çok küçükken ne dediğimi yeni fark ettim.

No, no, no, Steve. Never. It never happened.

Hayır, hayır, hayır Steve. Asla. Asla olmadı.

We never we never shared a bath physically, but we. Yes,

Banyoyu asla fiziksel olarak paylaşmadık ama biz. Evet,

it's a horrible image.

korkunç bir görüntü.

Now, I have in my mind we didn't share the bath physically.

Şimdi, aklımda banyoyu fiziksel olarak paylaşmadığımız var.

But we used to first of all, one of my sisters would have a bath and then and I can't remember

Ama biz önce ablalarımdan biri yıkanırdı sonra

if I was first in the bath or last in the bath.

banyoya ilk mi sonuncu mu girdiğimi hatırlayamıyorum.

But all I remember is when I got into the bath, there was

Ama tek hatırladığım, banyoya girdiğimde, tüm kirin olduğu yerde,

there was a bit of a line around the edge

kenarda küçük bir çizgi vardı

where where all the dirt was.

.

So I don't think I ever had a clean bath when I was a kid.

Bu yüzden çocukken hiç temiz bir banyo yaptığımı sanmıyorum .

I think I used to get into my sister's filth

Sanırım eskiden kız kardeşimin pisliğine bulaşırdım

and just splash around in that was quite common.

ve etrafa sıçrardım, bu oldukça yaygındı.

Well, we were poor, you see.

Biz fakirdik, anlıyor musun?

I mean, people don't realise that my family was poor, so we could only run some water once into the bath.

Yani, insanlar ailemin fakir olduğunun farkında değiller, bu yüzden banyoya sadece bir kez su akıtabildik.

And that's it.

Ve bu kadar.

So we only had enough hot water for one bath,

Yani sadece bir banyoya yetecek kadar sıcak suyumuz vardı

but we all had to get in one after the other.

ama hepimiz birbiri ardına girmek zorundaydık.

Not at the same time.

Aynı anda değil.

Well, that was, that was quite popular and I think I was always last.

Bu oldukça popülerdi ve sanırım her zaman en sondaydım.

I don't think we did that. I had to sit in gravy

Bunu yaptığımızı sanmıyorum. Sosun içinde oturmak zorunda kaldım, bahse

I bet

you were last in because you were probably the dirtiest.

girerim en

sonuncuydun çünkü muhtemelen en kirliydin. İşte

Well, that's it.

bu kadar.

But yeah, I mean, it's amazing the things that you did when you were younger.

Ama evet, demek istediğim, gençken yaptığın şeyler inanılmaz .

Yeah, this is amazing.

Evet, bu harika.

Now then you think how disgusting

Şimdi

by wearing the same pair of underwear for a week. Yes.

bir hafta boyunca aynı iç çamaşırını giyerek ne kadar iğrenç olduğunu düşünüyorsun. Evet.

Well, I do that. That's all right.

Ben öyle yapıyorum. Tamam.

You still do that?

Hala bunu yapıyor musun?

Yes. Yeah,

Evet. Evet,

right. Anyway, right.

doğru. Her neyse, doğru.

OK, so obsession.

Tamam, bu yüzden saplantı.

Oh, OK.

Steve, I take it you've run out of things to say that.

Ah tamam.

Steve, bunu söyleyecek sözlerin tükendi sanırım.

Now, I've got plenty of things to say here.

Şimdi, burada söyleyecek çok şeyim var.

So the live chat is busy.

Yani canlı sohbet meşgul.

What are you cooking today?

Bugün ne pişiriyorsun?

We had Claudia earlier, but what about you?

Daha önce Claudia'mız vardı, peki ya sen?

What are you cooking today?

Bugün ne pişiriyorsun?

We have beef casserole.

Dana güvecimiz var. Senden ne haber

What about you?

?

What are you doing for your meal?

Yemeğin için ne yapıyorsun?

I said the same thing that they used to make them.

Onları yapmak için kullandıklarının aynısını söyledim.

Her mother watched her sister first, then her mum.

Annesi önce ablasına sonra annesine baktı.

So. Yeah, yeah, it was quite popular.

Bu yüzden. Evet, evet, oldukça popülerdi.

But there you go. That's not what we did.

Ama işte gidiyorsun. Biz öyle yapmadık.

Because, you know, people didn't have money then, did they?

Çünkü o zamanlar insanların parası yoktu , değil mi?

So they didn't have as much money as they got now, although they might not have very much.

Yani çok fazla paraları olmasa da şimdi sahip oldukları kadar paraları yoktu .

If we go into another recession.

Bir resesyona daha girersek.

But we don't go into that.

Ama biz buna girmiyoruz.

No, we might all be sharing the same baths in the same street.

Hayır, hepimiz aynı sokakta aynı hamamı paylaşıyor olabiliriz .

Maybe.

Maybe all the neighbours will be going to each other's houses and jumping in the bathtub.

Belki.

Belki de tüm komşular birbirlerinin evlerine gidip küvete atlayacaklardır.

Well, I mean, you know, you're, you're going no matter even there are lots of people have been in that bath.

Şey, yani, bilirsin, sen, o banyoya girmiş bir sürü insan olsa bile gideceksin. Yine de

You're probably still going to come out cleaner than you went in

muhtemelen girdiğinizden daha temiz çıkacaksınız

even though.

.

So it's still, it's definitely still popular thing to do in many parts of the world.

Yani hala, dünyanın birçok yerinde kesinlikle hala popüler bir şey .

I can only take a bath in clean water

Sadece

that no one else is being in, especially, well, even swimming pools.

kimsenin bulunmadığı temiz suda, özellikle de yüzme havuzlarında bile banyo yapabilirim.

I don't trust swimming pools.

Yüzme havuzlarına güvenmiyorum.

Oh yes.

Oh evet. Ben

I would never.

asla. Halka

A public swimming pool is probably

açık bir yüzme havuzu muhtemelen hayal edebileceğiniz

the dirtiest, filthiest place

en kirli, en pis yerdir

that you can imagine because especially if they're a kids in there,

çünkü özellikle orada bir çocuksa,

if there are kids nearby, I can guarantee

yakınlarda çocuklar varsa,

100% that at least one of them has taken a pee

en az birinin havuza işediğini %100 garanti edebilirim.

in the pool this is the problem with public speaking.

topluluk önünde konuşmanın sorunu budur.

Yeah. Yeah.

Evet. Evet. Halka açık bir yüzmeye gittiğinizde

You don't actually think about it very much when you when you go

aslında bunu pek düşünmüyorsunuz

into a public swimming, that's that's all I think about.

, tek düşündüğüm bu. Kelimenin

You are literally bathing

tam anlamıyla

in the same water that everybody else has been in.

herkesin içinde olduğu suda yıkanıyorsunuz.

So you know, you're supposed to shower before you go in to a public swimming baths.

Biliyorsunuz, halka açık bir yüzme havuzuna girmeden önce duş almanız gerekiyor.

It's what they like you to do. Yes.

Yapmanı sevdikleri şey bu. Evet.

Because how many people actually do it?

Çünkü kaç kişi bunu gerçekten yapıyor?

It's not compulsory and some people just go to the public pool just to take a bath.

Zorunlu değil ve bazı insanlar halka açık havuza sadece banyo yapmak için gidiyor.

I know they put chlorine in there, but nevertheless,

İçine klor koyduklarını biliyorum ama yine de

it's a bit off putting and not when it's going into your mouth.

biraz itici oluyor ve ağzınıza girerken değil.

I know sometimes it goes into your mouth, into your eyes.

Biliyorum bazen ağzına, gözlerine giriyor.

And, you know, I know somebody who actually works at a swimming

Ve bilirsiniz, halka

at a public swimming baths and teaches children how to swim.

açık bir yüzme havuzunda çalışan ve çocuklara yüzme öğreten birini tanıyorum.

And she said the things that they have to scoop out of out of the pool.

Ve havuzdan çıkarmaları gereken şeyleri söyledi.

You know, solid waste.

Bildiğin katı atık.

Let's leave it at that, because the children sometimes get a bit excited

Bunu burada bırakalım çünkü çocuklar bazen biraz heyecanlanmıyor

no way.

.

No way are kids taking poops in the pool.

Çocukların havuza kaka yapmasına imkan yok.

They do. Apparently they do.

Onlar yapar. Görünüşe göre yapıyorlar.

And so do adults.

Ve yetişkinler de öyle.

I can't believe it. Yes.

inanamıyorum Evet.

But anyway, it's it's a large volume of water and this chlorine.

Ama her neyse, bu büyük miktarda su ve bu klor.

But nevertheless, I don't like the thought that you are

Ama yine de,

probably ingesting other people's

muhtemelen başkalarının

bodily fluids and not when it's poop.

vücut sıvılarını kaka olduğunda değil de yuttuğunuz düşüncesinden hoşlanmıyorum.

No, I know.

Hayır biliyorum.

I mean, there is a I do draw the line.

Demek istediğim, çizgiyi çizdiğim bir şey var.

The other thing is, I mean, I used to go to swimming baths quite a lot.

Diğer bir şey de, yani ben eskiden çok hamama giderdim.

It's, you know.

Bu, biliyorsun.

Oh, you going to pick up athlete's foot, OK?

Oh, sporcu ayağını kaldıracaksın, tamam mı?

You're going to get through because I stopped going because I was sick to death of getting for real.

Geçeceksin çünkü gitmeyi bıraktım çünkü gerçekten gitmekten bıktım.

It have to be treated.

Tedavi edilmelidir.

And then athlete's foot, which you have to put cream between

Ve sonra ayak parmaklarınızın arasına krem ​​sürmeniz gereken ayak mantarı,

your toes is great for five weeks to get rid of it.

ondan kurtulmak için beş hafta harikadır.

I just got sick to death of it.

Bundan ölesiye hasta oldum. Uzun

You know I haven't been to a public pool for many,

yıllardır halka açık bir havuza gitmediğimi biliyorsun

many years, many, many years.

.

In fact, the last time I went to a swimming pool, I remember it was in China when I was in China and I,

Aslında, en son bir yüzme havuzuna gittiğimde, Çin'deyken Çin'de olduğunu hatırlıyorum ve

I went along there and I

oraya gittim ve

went down one of those slides into the water.

o kaydıraklardan birine indim.

But what I didn't realise is as I went down

Ama fark etmediğim şey,

my my swimming costume at the back ripped

aşağı inerken mayomun arkası yırtılmıştı

and when I got out the pool,

ve havuzdan çıktığımda

the whole back of my off my bum was revealed to everyone

popomun tamamı herkese açıktı

and someone ran up to me and they, they were really quite angry.

ve birisi koşarak yanıma geldi ve onlar, onlar gerçekten çok kızdılar.

They must have thought I had done it on purpose.

Bunu bilerek yaptığımı düşünmüş olmalılar.

I don't know why.

Neden bilmiyorum.

But anyway, they gave me a big baggy pair of shorts

Ama her neyse, onun yerine giymem için bana büyük, bol bir şort verdiler ki

to wear instead, which was very embarrassing.

bu çok utanç vericiydi.

And that did happen to me.

Ve bu bana oldu.

By the way, one of the many embarrassing things that happened to me

Bu arada, Çin'de geçirdiğim süre boyunca başıma gelen birçok utanç verici şeyden biri

during my time in China

Happy days.

Mutlu günler.

What about you, Mr. Steve?

Ya siz, Bay Steve?

Have you ever accidentally exposed any parts of your body?

Hiç yanlışlıkla vücudunuzun herhangi bir yerini açığa çıkardınız mı?

No, no.

No, not, but no.

Hayır hayır.

Hayır, değil ama hayır.

You mean things that I don't want other people to see?

Başkalarının görmesini istemediğim şeyleri mi kastediyorsun?

Well, basically, yes.

Şey, temelde, evet.

No, I've haven't had that embarrassment.

Hayır, o utancı yaşamadım.

I remember my first day at infant school

Anaokulundaki ilk günümü hatırlıyorum,

that the boy sitting next to me

yanımda oturan çocuğun

pulled my shorts down in front of everyone that was very embarrassing as well.

herkesin önünde şortumu indirmesi de çok utanç vericiydi.

I don't know what happened.

Ne olduğunu bilmiyorum.

I don't seem to have much luck with shorts and underwear and swimming costumes.

Şort, iç çamaşırı ve mayo konusunda pek şansım yok gibi.

I always seem to seem to end up exposing myself to everyone.

Her zaman kendimi herkese ifşa ediyor gibi görünüyorum .

Yes, since censoring, if you want to get rid of the rule

Evet sansürden beri, kurtulmak çok zor olduğu için kuraldan kurtulmak istiyorsanız

because they are very difficult to get rid of the best ways to burn them. Yes.

en iyi yöntem onları yakmak. Evet.

Or chop your fat off.

Veya yağlarınızı kesin.

I have had very burnt off.

Canım çok yandı.

When they get so out of control, I have had a doctor do that

Kontrolden çıktıklarında, bunu bir doktora yaptırdım

and it's the it's the it's the one way to definitely get rid of it.

ve ondan kesinlikle kurtulmanın tek yolu bu.

Also, another good reason not to go to public pools.

Ayrıca halka açık havuzlara gitmemek için bir başka iyi sebep daha.

Well, that's what I said. You catch all sorts of things.

Ben de öyle dedim. Her türlü şeyi yakalarsın.

Well, I was going to say, when we used to go swimming at school,

Şey, diyecektim ki, okulda yüzmeye gittiğimizde,

everyone would get Veronicas and I used to have to go

herkes Veronicas'ı alırdı ve ben

to this horrible clinic and she would use

bu korkunç kliniğe gitmek zorunda kalırdık ve o,

a sharp knife

to scrape and cut the verruca off.

verrukayı kazımak ve kesmek için keskin bir bıçak kullanırdı.

I can't believe they used to do that.

Eskiden bunu yaptıklarına inanamıyorum.

And I was screaming in pain.

Ve ben acıyla bağırıyordum.

The trauma that a very small, young and innocent Mr.

Çok küçük, genç ve masum bir Bay

Duncan had to go through it was this what I'm saying?

Duncan'ın yaşamak zorunda kaldığı travma, söylediğim bu muydu?

You always get athlete's foot in every case from how I.

Benden her durumda ayak mantarı oluyorsun.

OK, well, I hope you are, too.

Tamam, umarım sen de öylesindir.

Thank you for I thank you for that comment.

Bu yorum için teşekkür ederim.

So my my train of thought.

Yani benim düşünce trenim.

My advice is stay clear of swimming pools thing.

Benim tavsiyem, yüzme havuzları olayından uzak durun. O kadar

Is it such a good exercise, swimming and exercises, you know, all your muscles

iyi bir egzersiz mi, yüzme ve egzersizler, bilirsiniz, tüm kaslarınız

it's not load bearing, so you're not straining

yük taşımaz, bu nedenle

your joints at all.

eklemlerinizi hiç zorlamazsınız.

So, you know, it is very good.

Yani, bilirsin, çok iyi.

We'll just have to get our own private pool Mr.

Kendi özel havuzumuzu almamız gerekecek Bay

Duncan, there's a spider crawling up one of your

Duncan,

extension arms, one of your tripods.

uzatma kollarınızdan birinde, tripodlarınızdan birinde sürünen bir örümcek var.

Right.

Sağ.

I've just noticed this spider.

Bu örümceği yeni fark ettim.

Welcome to that.

Buna hoş geldiniz.

Just reminded me, because last night,

Bana hatırlattı, çünkü dün gece

I welcome to Steve describing everything that's happening in the studio.

Steve'in stüdyoda olup biten her şeyi anlatmasına hoş geldiniz .

Well, something interesting happened tonight.

Bu gece ilginç bir şey oldu.

We had a quiet concert tonight. Last night.

Bu gece sakin bir konser geçirdik. Dün gece.

Oh, I see.

I think tonight choir concert, which is the first concert

Ah anlıyorum.

Sanırım bu akşam

that we've done for over two years

iki yılı aşkın bir süredir yaptığımız ilk konser olan koro konseri,

because of, obviously the lockdowns and everything. Yes.

tabii ki sokağa çıkma yasağı ve her şey yüzünden. Evet.

And somebody was there's a lady in the choir that plays a guitar and sing.

Ve birisi koroda gitar çalan ve şarkı söyleyen bir bayan vardı. Çok

She's got a lovely voice.

güzel bir sesi var.

Anyway, she was singing a solo the women are wearing white tops, by the way.

Her neyse, bu arada bir solo söylüyordu, kadınlar beyaz bluz giyiyor.

And we noticed because she was in front of us,

Ve fark ettik çünkü o önümüzdeydi,

the choir was standing behind and she was in front of the audience in front of her.

koro arkamızda duruyordu ve o da seyircilerin önündeydi.

There was a spider, a big spider crawling up her back as she was singing. Yes.

Bir örümcek vardı, şarkı söylerken sırtında büyük bir örümcek sürünüyordu . Evet.

And we sort of noticed this because she got her back to us and it was quite big.

Ve bunu bir şekilde fark ettik çünkü onu bize geri verdi ve oldukça büyüktü.

You could see it against her white blouse

Beyaz bluzunun üzerinde görebiliyordunuz

and when she stopped singing, somebody went up and bashed it up the back of her,

ve şarkı söylemeyi bıraktığında, biri çıkıp onu sırtına vurdu

back of her, because it was growing.

, çünkü büyüyordu.

It was crawling higher and higher and any minute we thought it was going to crawl onto her neck.

Daha yükseğe ve daha yükseğe sürünüyordu ve her an boynuna sürüneceğini düşündük.

And somebody she finished a song and then somebody went and flicked it off.

Ve biri bir şarkıyı bitirdi ve sonra biri gidip şarkıyı kapattı.

Well, the good thing, though, she would have had no difficulty

İyi olan şey, yine de,

reaching those high notes because she would have been just screaming, you see,

o yüksek notalara ulaşmakta hiç zorlanmayacaktı çünkü sadece çığlık atıyor olacaktı, anlıyor musun,

he's a good one, Angela or Angela.

o iyi biri, Angela ya da Angela.

Spiders are obsessed with webs.

Örümcekler ağlara takıntılıdır.

Yes. Yes, I suppose so. Yes.

Evet. Evet, sanırsam. Evet.

They're certainly obsessed with building them and creating them. Yes.

Onları inşa etmeye ve yaratmaya kesinlikle takıntılılar. Evet.

Because they're everywhere but anybody.

Çünkü onlar herkes dışında her yerdeler.

They can't do anything else. Hmm.

Başka bir şey yapamazlar. Hmm.

Yes. Irfan, says,

Evet. İrfan, herkesin çişini yaptığı halka

I don't like being in a public pool where everyone takes a pee.

açık bir havuzda olmayı sevmiyorum diyor .

We've all done it.

Hepimiz yaptık.

I've done it.

Yaptım.

Well, you had a pee in the pool.

Havuza işedin.

Yes. You have done it. Yes.

Evet. sen yaptın Evet.

Ladies, and gentlemen, we have reached what I like

Bayanlar ve baylar,

to call the low point of today's live stream.

bugünün canlı yayınının dip noktası dediğim noktaya ulaştık.

Everyone's done it.

Herkes yaptı.

Mr Steve has just confessed that sometimes he does

Bay Steve az önce

take a pee pee in a public pool.

halka açık bir havuza işediğini itiraf etti.

I mean, this is, you know, I mean, I haven't been in a public pool for years.

Yani, bu, bilirsin, yani, yıllardır halka açık bir havuza girmedim.

Probably. You know, when I was young,

Muhtemelen. Bilirsiniz, ben gençken, bilirsiniz,

you know, in my youth,

gençliğimde,

probably, you know, you think I can't be bothered to get out to go to the toilet.

muhtemelen, bilirsiniz, tuvalete gitmek için canımı sıkmayacağımı düşünüyorsunuz .

And I think that's what a lot of people do.

Ve bence birçok insan bunu yapıyor.

So, yeah, that's why they don't have to they never have to top the pool up with water.

Yani, evet, bu yüzden havuzu suyla doldurmak zorunda değiller.

You know, just because the pee, everyone goes in empty.

Bilirsin, sırf çiş diye herkes boş girer.

It keeps the volume of the water up.

Suyun hacmini yüksek tutar.

That's fine.

Bu iyi.

So if you go to a pool and the water looks yellow there,

Yani bir havuza giderseniz ve oradaki su sarı görünüyorsa,

then there's probably the quantity of pee

o zaman muhtemelen idrar miktarı vardır

and water is very unequal.

ve su çok eşitsizdir.

It's 90% pee and 10% well

%90 çiş ve %10 iyi

it must be like that, the Dead Sea,

öyle olmalı,

where it's so full of salts.

çok tuzla dolu olan Ölü Deniz.

And so you can float in that's probably why you can float in the pool

Ve böylece yüzebilirsin, muhtemelen bu yüzden havuzda yüzebilirsin,

it hurts to pee in salt water, says Fatty.

tuzlu suda işemek acıtır, diyor Fatty.

Oh, sure it does.

Elbette öyle.

There is a lot of information coming through today

Bugün size

that I wasn't expecting I will be honest with you.

karşı dürüst olacağımı beklemediğim pek çok bilgi geliyor.

I think I probably pronounce your name incorrectly there,

Sanırım orada muhtemelen adını yanlış telaffuz ediyorum

but I'm Duncan.

ama ben Duncan.

That Duncan is my name.

O Duncan benim adım.

Oh, I thought you meant me.

Oh, beni kastettiğini sandım.

This is live English, by the way.

Bu arada, bu canlı İngilizce.

English addict.

İngiliz bağımlısı. İngilizceye

For those people who cannot, they cannot get enough

doyamayanlar için, takıntılı

of the English language, you might say that they are obsessed.

diyebilirsiniz.

All the people watching us are obsessed with learning the English language,

Bizi izleyen tüm insanlar İngilizce öğrenmeye kafayı takmış durumda ki

which is very strange because today we are looking at that very subject.

bu çok garip çünkü bugün tam da bu konuya bakıyoruz.

Mr. Steve, the subject of having an obsession with something.

Bay Steve, bir şeye takıntılı olma konusu.

There was a movie by the way, called Obsession.

Bu arada Obsession diye bir film vardı.

I think it was a Alfred Hitchcock movie.

Sanırım bir Alfred Hitchcock filmiydi.

I think it was. Was it James Stewart?

Sanırım öyleydi. James Stewart mıydı?

I'm sure someone is going to correct me and say Mr.

Eminim birisi beni düzeltecek ve Bay

Duncan, you're wrong. It was nuts.

Duncan, yanılıyorsunuz diyecektir. Deliydi.

It was not designed with you, stupid idiot.

Senin için tasarlanmadı, aptal salak.

I think it was James Stewart obsession.

Sanırım James Stewart saplantısıydı.

And it's a man who becomes obsessed with something,

Ve elbette adından da anlaşılacağı gibi bir şeye takıntılı hale gelen bir adam

of course, as the name suggests.

.

I suppose so we are looking at obsession.

Sanırım takıntıya bakıyoruz.

Obsession obsession.

Saplantı takıntısı.

How mania makes a good point. How about the sea?

Mani nasıl iyi bir noktaya değinir. Peki ya deniz?

It's a huge toilet.

Bu çok büyük bir tuvalet.

It is true.

Bu doğru.

But but at least, at least you never notice

Ama en azından, en azından

all those animals that live in the sea.

denizde yaşayan tüm o hayvanları asla fark etmezsiniz.

All those fish that are all urinating straight into the ocean.

Doğruca okyanusa işeyen tüm o balıklar.

The whole a yes.

Bütün bir evet.

Well, fish. Have you ever seen a fish poop?

Balık. Hiç balık kakası gördünüz mü?

It's the most fascinating thing ever.

Şimdiye kadarki en büyüleyici şey.

We used to keep fish years ago, and I used to be obsessed see?

Yıllar önce balık tutardık ve ben takıntılıydım.

See what it did there?

Orada ne yaptığını gördün mü? Akvaryumumuzdaki

I used to be obsessed with watching fish

balıkların kakasını izlemeye takıntılıydım

in our fish tank pooping

because it was like it was like magic.

çünkü sanki sihir gibiydi.

I don't know how the fish was really small,

Balık gerçekten nasıl küçüktü bilmiyorum

but the poop coming out would go on forever.

ama çıkan kaka sonsuza kadar devam edecekti.

It would be like, like ten or 12 inches long.

On veya 12 inç uzunluğunda gibi olurdu.

And I never I could never understand how so much poop

Ve

could come out of such a tiny fish.

bu kadar küçük bir balıktan nasıl bu kadar çok dışkı çıkabileceğini asla anlayamadım.

So fate says,

Yani kader diyor,

do you say obsessed with or obsessed by

takıntılı mı diyorsun yoksa takıntılı mı

you can be obsessed with and by something you can be fascinated by something.

takıntılı olabilirsin ve bir şeye hayran olabilirsin.

You can be fascinated with something.

Bir şeye hayran olabilirsiniz.

So you find often that people will change them

Dolayısıyla, insanların aktif veya pasif olmasına bağlı olarak onları değiştirdiklerini sık sık görürsünüz

around depending on whether it is active or passive.

.

So my fascination with something or for something

Yani benim bir şeye ya da bir şeye olan hayranlığım

or you are fascinated by it that means the thing is attractive to you.

ya da sizin ondan büyülenmeniz, o şeyin sizin için çekici olduğu anlamına gelir.

So it depends which way around you are doing it.

Bu yüzden bunu hangi yoldan yaptığınıza bağlı.

But these days, you know the English language is slowly

Ancak bu günlerde, İngilizce dilinin yavaş yavaş

being turned and twisted and new things are happening.

çevrildiğini ve çarpıtıldığını ve yeni şeylerin olduğunu biliyorsunuz.

So maybe a year from now there will be

Yani belki bir yıl sonra

a new way of describing obsession.

saplantıyı tanımlamanın yeni bir yolu olacak.

Normally you're obsessed with something, aren't you?

Normalde bir şeye takıntılısın, değil mi?

Yes, you're obsessed with something. That's it.

Evet, bir şeye takıntılısın. Bu kadar.

Rather than by something

Bir şeyden ziyade

because

çünkü

yes, you can be fascinated by something.

evet, bir şeyden büyülenebilirsiniz.

But to be obsessed

Ama

by something is normally you say I'm obsessed with stats

bir şeye takıntılı olmak normalde istatistiklere takıntılı olduğumu söylersin

or you're you have an obsession for something. Yes.

ya da bir şeye takıntılısındır. Evet.

But fascination is more commonly both ways.

Ancak büyülenme daha yaygın olarak her iki yoldur.

So something can be fascinating to you or you have a fascination for something.

Yani bir şey sizin için büyüleyici olabilir veya bir şeye karşı bir ilginiz olabilir.

But obsession normally is just one way,

Ama saplantı normalde tek yönlüdür,

very nice.

çok hoştur.

So that's what we're looking at today.

Demek bugün baktığımız şey bu.

Steve Fascination, talking of which, I have a fascination for the garden

Steve Fascination'dan bahsetmişken, bahçeye bir hayranlık duyuyorum

because the garden is looking.

çünkü bahçeye bakıyor.

Can I just say, Steve, how wonderful the garden is looking right now?

Steve, bahçenin şu anda ne kadar harika göründüğünü söyleyebilir miyim?

I don't know why as June approaches,

Haziran yaklaşırken neden bilmiyorum,

everything's looking lovely, isn't it?

her şey çok güzel görünüyor, değil mi?

Yeah, it is.

Evet o.

It is looking lovely.

Güzel görünüyor.

Of course. Two years of hard work, mr duncan.

Elbette. İki yıllık sıkı çalışma, Bay Duncan.

I'm finding I'm having to do less and less in the garden.

Bahçede gittikçe daha az şey yapmak zorunda kaldığımı fark ediyorum.

Now, look at that.

Şimdi, şuna bak.

It's not beautiful, because once you've sort of maintained it up to a certain level,

Güzel değil, çünkü bahçeyi belli bir seviyeye kadar koruduğunuzda, bahçede yapmak istediğiniz

once you sort of made all the changes that you want to make to the garden

tüm değişiklikleri yaptığınızda

and done all the hard work, it's just maintenance from then on, which is.

ve tüm zor işi yaptığınızda, o andan itibaren sadece bakımdır. dır-dir.

And I've tried to keep on top of the weeds this year, mr duncan.

Ve bu yıl yabani otların üstesinden gelmeye çalıştım , Bay Duncan.

And you have to do that from sort of march onwards because if you don't get rid of them in March,

Ve bunu bir tür yürüyüşten itibaren yapmalısınız çünkü Mart ayında onlardan kurtulmazsanız,

they grow out of proportion and then it takes you a lot longer to get rid of them.

orantısız bir şekilde büyürler ve onlardan kurtulmanız çok daha uzun sürer.

So you could say I've been a bit obsessed this year

Yani bu yıl yabani otlardan kurtulma konusunda biraz takıntılı olduğumu söyleyebilirsiniz, bu da

with getting rid of the weeds so that it saves me that long, gruelling

beni yabani otlardan kurtulmak için

task of spending hours having to go through a whole bed,

bütün bir yatağı,

a plant to get rid of the weeds.

bir bitkiyi baştan sona saatlerce harcamaktan kurtarır.

So I think getting rid of them would, they've been very small and, and and young.

Bu yüzden onlardan kurtulmanın çok küçük ve genç olduklarını düşünüyorum.

Okay.

Tamam aşkım.

I thought a simple yes would have sufficed, but

Basit bir evetin yeterli olacağını düşündüm, ama

I love lovely Steve

sevimli Steve'i seviyorum,

we are looking at obsession and I have a feeling that Mr

saplantıya bakıyoruz ve Bay

Steve has some obsessions.

Steve'in bazı saplantıları olduğuna dair bir his var içimde.

I can think of at least two and that's what we're looking at today.

En az iki tane düşünebilirim ve bugün baktığımız şey bu.

That is our big subject to day obsession.

Bu, günlük takıntımızın büyük konusu.

And of course we want to know what your obsessions are.

Ve tabii ki saplantılarınızın ne olduğunu bilmek istiyoruz.

Yes, please tell us,

Evet, lütfen bize anlatın,

even if you are a bit tired today, which some people have said they are

bugün biraz yorgun olsanız bile, bazılarının

why always thought Olga,

neden hep Olga düşündüklerini söylediler,

I think it was Olga that said I used to think that

sanırım Olga dedi ki ben

when you went to the pool, the public pool,

havuza gittiğinizde, halka açık havuza gittiğinizde şunu düşünürdüm,

if you had a pee then the water would change colour, it would become dark blue

çiş yaptıysanız, suyun rengi değişir, koyu mavi olur

or it would be very noticeable to prevent people from doing it.

veya insanların bunu yapmasını engellemek için çok belirgin olur .

In the pool.

Havuzda.

But I'm not sure if that's true or not.

Ama bunun doğru olup olmadığından emin değilim.

I always thought that was, that was something that a person made up

Bunun her zaman insanların

to stop people from having a wee wee in the swimming pool.

yüzme havuzunda çiş yapmalarını engellemek için uydurduğu bir şey olduğunu düşünmüşümdür.

Oh, some one of us.

Oh, bazılarımız.

You must have used the word suffice. Hmm.

Yeter kelimesini kullanmış olmalısın. Hmm.

And to make sounds.

Ve ses çıkarmak için.

What does that mean?

Bu ne anlama gelir?

To suffices to shorten you suffice something is to make something Shorten

Kısaltmak için yeterli bir şey, bir şeyi yapmaktır Kısaltmak

So when you shorten something, you suffice it

Yani bir şeyi kısalttığınızda, onu yeterli bulursunuz,

so maybe you want to explain something,

belki bir şeyi açıklamak istersiniz,

but you don't want to use too many words so you,

ancak çok fazla kelime kullanmak istemezsiniz, bu yüzden size,

you will suffice that thing and a common expression

o şeye ve bir şeye yetersiniz. Kullandığınız yaygın ifadenin, bir şeyin önüne koyduğunuz

you use it suffices to say

is a common sort of sentence that you put in front of something.

yaygın bir cümle türü olduğunu söylemek yeterlidir .

Yes. If you're trying to explain something in as few words as possible, I'd say.

Evet. Bir şeyi olabildiğince az kelimeyle açıklamaya çalışıyorsan, derdim.

Is that correct? Mr.

Bu doğru mu? Bay

De said yes.

De evet dedi.

Yes, you suffice you shorten that said you make something shorter,

Evet, kısalttın, kısalttın dedin, bir şeyi

you are explaining something, but you don't want to use too many words,

anlatıyorsun ama çok fazla kelime kullanmak istemiyorsun, olan her şeyi

you don't want to tell somebody everything that happened.

birilerine anlatmak istemiyorsun .

So for

example, you could say, I went to a party last night

Yani

örneğin dün gece bir partiye gittim diyebilirsiniz,

suffice to say we had a nice time.

güzel vakit geçirdik demek için yeterli.

So you're just saying you had a nice time.

Yani sadece iyi vakit geçirdiğini söylüyorsun.

You're not explaining everything that happened

I went out with

a new

girlfriend or boyfriend last night.

Dün gece yeni bir kız arkadaş ya da erkek arkadaşla çıktığım her şeyi açıklamıyorsun.

What did that take you so long?

Bu seni ne kadar uzun sürdü?

So I went out with a new

Ben de yeni biriyle çıktım

and suffice to say we had a nice time.

ve güzel vakit geçirdik demekle yetindim.

Good wink.

İyi göz kırpma

You're not telling all the details, just

Tüm detayları anlatmıyorsunuz, sadece bu sefer

enough information to give the picture or the flavour

of what sort of a, what sort of a thing you had this time.

nasıl bir şeye, nasıl bir şeye sahip olduğunuza dair bir resim veya tat verecek kadar bilgi veriyorsunuz.

You I wish you had sufficed.

Keşke yetseydin.

Thank you.

I like to say that I wish you had sufficed.

Teşekkür ederim. Keşke

yeterli olsaydın demek istiyorum.

The explanation of sufficed. Yes.

açıklaması yeterli. Evet.

Thank you.

It's nice when people if we use words, it's nice for people to point that out and we can explain it.

Teşekkür ederim.

İnsanların kelimeleri kullanması güzel, insanların bunu belirtmesi ve biz de bunu açıklayabilmemiz güzel.

So that's thanks for that.

Bunun için teşekkürler.

I say and if there are any that I use

Diyorum ve anlamadığım kullandıklarım varsa bunları

that I don't understand, I might ask you to explain them to me.

bana açıklamanı isteyebilirim.

Obsession Words and phrases. Steve.

Takıntı Kelimeler ve deyimler. Steve.

So the word obsession names the state

Yani obsesyon kelimesi

of being unable to stop doing something.

bir şeyi yapmayı bırakamama durumunu adlandırır. Bu

So something you you almost have no control over

nedenle, üzerinde neredeyse hiçbir kontrole sahip olmadığınız bir şey, sabitlenme

might be described as an obsession

takıntısı olarak tanımlanabilir

to become fixated or too conscious of

veya

something can lead to obsession.

bir şeyin aşırı bilincinde olma takıntıya yol açabilir.

So maybe something that surrounds you or nearby, something you can see,

Yani belki sizi çevreleyen veya yakınınızdaki bir şey, görebildiğiniz bir şey

or maybe something you feel may be part of

veya belki de vücudunuzun bir parçası olduğunu hissettiğiniz bir şey

your body has changed in some way.

bir şekilde değişmiştir.

And you keep thinking about it because you're worried.

Ve endişelendiğin için bunu düşünmeye devam ediyorsun.

So obsession is to become fixated

Yani saplantı, bir

or maybe too conscious of something.

şeyin sabitlenmesi veya belki de fazla bilincine varmaktır.

And that can lead to obsession for man oh yeah.

Ve bu, erkek için takıntıya yol açabilir, oh evet. Bir

There was a perfume called Obsession as well. Yes.

de Obsession diye bir parfüm vardı. Evet.

Perfume called Obsession.

Obsession adlı parfüm. Takıntıya

The thing that is causing the obsession is the object of the fixation.

neden olan şey, saplantının nesnesidir.

So when we talk about fixation, we are talking about

Yani saplantıdan bahsettiğimizde,

one thing that you are looking at, and you can't stop looking at it.

baktığınız ve ona bakmadan duramadığınız bir şeyden bahsediyoruz. Bir

You have a fixation for something.

şeye takıntın var.

You keep thinking about it, you keep looking at it, you have a fixation

Onu düşünmeye devam ediyorsun, ona bakmaya devam ediyorsun, midende bir saplanma var

at your stomach. MR.

. BAY.

That was my stomach rumbling.

Bu midemin guruldamasıydı.

My stomach just said hello.

Midem az önce merhaba dedi.

I hope you enjoyed that moment of time.

Umarım o anın tadını çıkarmışsınızdır.

A person becomes obsessed.

Kişi takıntılı hale gelir.

They cannot stop obsessing over something.

Bir şeye takıntılı olmaktan vazgeçemezler.

They can't stop thinking about it.

Bunu düşünmeden edemiyorlar.

The behaviour is often described as obsessive behaviour,

Davranış genellikle saplantılı davranış olarak tanımlanır,

so that type of behaviour

bu nedenle davranış türü

can be categorised as obsessive behaviour.

saplantılı davranış olarak kategorize edilebilir. Bir

The way you are acting towards something,

şeye,

something you can't stop thinking about,

düşünmeden duramadığınız bir şeye,

a mild obsession is normal

hafif bir saplantıya karşı davranış şekliniz normaldir

and usually has no bad effect.

ve genellikle kötü bir etkisi yoktur.

So I think it's fair to say that we all have some sort of obsession

Bu yüzden hepimizin izlemekten veya dinlemekten

maybe a small thing that we enjoy watching or listening to,

zevk aldığımız küçük bir şeye

or maybe a person we like talking to,

veya belki konuşmaktan hoşlandığımız bir kişiye,

maybe a certain thing we like listening to,

belki de dinlemekten hoşlandığımız belirli bir şeye,

to be keen on something or to admire

bir şeye hevesli olmak gibi bir tür saplantımız olduğunu söylemenin doğru olduğunu düşünüyorum. ya da

a certain thing or person is

belli bir şeye ya da kişiye hayran olmak

a harmless safe

zararsız,

an obsession that is not harmful.

zararsız bir saplantıdır.

Sometimes an interest in something can lead to it becoming an obsession.

Bazen bir şeye olan ilgi, onun bir saplantı haline gelmesine yol açabilir.

So you might have a general interest in something, but over time

Yani bir şeye genel bir ilginiz olabilir, ancak zamanla o şeye giderek

you might become more and more obsessed with that thing.

daha fazla takıntılı hale gelebilirsiniz .

You might become too fixated.

Fazla sabitlenmiş olabilirsiniz.

Sometimes you have to get obsessed with something.

Bazen bir şeye takıntılı olmak gerekir.

If you want to become very good at it, I think you can use that word obsession.

Eğer bunda çok iyi olmak istiyorsan, sanırım takıntı kelimesini kullanabilirsin.

So if you've got something you're trying to learn or something that you want to

Yani, öğrenmeye çalıştığınız bir şey varsa veya

to do, or a task you want to complete, it,

yapmak istediğiniz bir şey varsa veya tamamlamak istediğiniz bir göreviniz varsa,

sometimes you have to get a bit fixated, a bit obsessed.

bazen biraz sabitlenmeniz, biraz takıntılı olmanız gerekir.

Otherwise you might not complete what it is that you need to do.

Aksi halde yapmanız gerekenleri tamamlayamayabilirsiniz.

So we can often use that for something that's temporary.

Yani bunu genellikle geçici bir şey için kullanabiliriz .

Maybe you could be.

Belki olabilirsin.

You could be anyway, but we'll go into examples in a minute.

Yine de olabilirsiniz, ancak birazdan örneklere gireceğiz.

We often find that successful people

Sık sık başarılı insanların

are also obsessive about the thing they are doing.

yaptıkları şey hakkında takıntılı olduklarını görürüz.

So you might wake up in the morning and you have a business that you want to create,

Yani sabah uyandığınızda yaratmak istediğiniz bir işiniz olabilir

or maybe a business that you want to run and you want it to be successful.

veya belki de yürütmek istediğiniz ve başarılı olmasını istediğiniz bir işiniz olabilir.

You have to be obsessed.

Takıntılı olmalısın.

So quite often obsession can lead to success.

Bu yüzden çoğu zaman saplantı başarıya götürebilir. Zevk aldığınız şeye

You can have success from being obsessed with the thing that you enjoy.

takıntılı olmaktan başarı elde edebilirsiniz .

The thing in question takes up more and more of an individual's time.

Söz konusu şey, bireyin zamanını giderek daha fazla alıyor. Bu

So over time you might become more and more fixated

yüzden zamanla o şeye giderek daha fazla takıntılı hale gelebilirsin

by that thing, or you are fixated with that thing.

ya da o şeye takıntılı hale gelebilirsin.

You can't stop thinking about it.

Bunu düşünmeden duramazsın.

We often refer to obsession as being healthy and unhealthy

Sıklıkla takıntıyı sağlıklı ve sağlıksız olarak adlandırırız,

so I suppose it's safe to say that

bu yüzden

an obsession that many people have might be described as healthy.

birçok insanın sahip olduğu bir takıntının sağlıklı olarak tanımlanabileceğini söylemek yanlış olmaz sanırım.

So a general obsession that people have

Yani insanların

maybe something they think about or they have to remember.

belki de düşündükleri veya hatırlamaları gereken bir şeyleri olduğuna dair genel bir saplantı.

I would say that making sure that you have enough food

Yeterince yiyeceğiniz olduğundan emin olmanın

to eat might be an obsession.

bir saplantı olabileceğini söyleyebilirim.

It is something that you need to do.

Bu, yapmanız gereken bir şeydir.

Or I suppose another word is compulsion.

Ya da sanırım başka bir kelime zorlama.

So we have to eat don't we, to survive, we have to drink water.

Yani yemek yemeliyiz değil mi, hayatta kalmak için su içmeliyiz.

So those things are things you have to remember to do.

Yani bunlar, yapmayı hatırlamanız gereken şeylerdir.

Although I think it's fair to say that they are normal

Yine de bunların ilgilenmeniz ve düşünmeniz gereken normal şeyler olduğunu söylemenin adil olduğunu düşünüyorum

things that you have to be concerned with and think about.

.

An obsession that

might put others at risk is often described

Başkalarını riske atabilecek bir takıntı genellikle

as unhealthy, always putting yourself

sağlıksız olarak tanımlanır ve her zaman kendinizi

at risk as well. Yes.

de riske atar. Evet.

So something you can't stop doing,

Yani yapmaktan vazgeçemeyeceğiniz bir şey,

something you enjoy doing,

yapmaktan zevk aldığınız bir şey

or maybe something that might put you in danger or as Steve

veya sizi tehlikeye atabilecek bir şey veya Steve'in

said, your own personal risk.

dediği gibi, kendi kişisel riskiniz.

You are putting yourself at risk or maybe other people at risk.

Kendinizi veya başkalarını riske atıyorsunuz.

Yes, Lewis makes an interesting point.

Evet, Lewis ilginç bir noktaya değiniyor.

He mentions two words What's the difference between obsess and addict?

Takıntılı ve bağımlı arasındaki fark nedir?

Well, I think

Şey, bence

I think probably an obsession can turn

muhtemelen bir takıntı

into an addiction cat say yes.

kedi evet dediğinde bağımlılığa dönüşebilir.

So that's when it's becoming more serious.

İşte o zaman daha ciddi hale geliyor.

So you could have an obsession for

Yani bir saplantınız olabilir,

you could have an obsession for sex, for example.

örneğin seks için bir saplantınız olabilir.

You could be obsessed with it.

Buna takıntılı olabilirsin.

And then you and then you you seek it everywhere.

Ve sonra sen ve sonra sen onu her yerde arıyorsun.

And then you can become a bit of an addict, can't you?

Ve sonra biraz bağımlı olabilirsin, değil mi?

You can't.

Yapamazsın.

You could then become what is described as a sex addict.

O zaman seks bağımlısı olarak tanımlanan hale gelebilirsiniz.

You're just somebody who can't stop

Sen sadece

getting it.

onu elde etmeyi bırakamayan birisin.

OK, Steve.

Tamam, Steve.

But so yes, somebody has got to yes.

Ama yani evet, birisinin evet yapması gerekiyor.

I'm not an addict is somebody who can't stop doing something like drugs, smoking.

Ben bir bağımlı değilim, uyuşturucu, sigara gibi şeyler yapmaktan vazgeçemeyen biri.

Why do you say it is?

Neden olduğunu söylüyorsun?

Why didn't you say drugs?

Neden uyuşturucu demedin?

Well, I'm saying those as well.

Valla bunları da söylüyorum.

I'm saying those now

Bunları şimdi söylüyorum

but you wouldn't start with an obsession for alcohol.

ama alkol takıntısıyla başlamazsın.

You would just start drinking and then you might become an addict.

Sadece içmeye başlayacaksın ve sonra bir bağımlı olabilirsin.

I mean, I don't think people I think using the word

Demek istediğim, insanların

obsession to describe someone who drinks a lot isn't the right word.

çok içen birini tarif etmek için saplantı kelimesini kullanmalarının doğru kelime olmadığını düşünüyorum.

Well, actually, I would disagree with you there.

Aslında, orada sana katılmıyorum.

You must you might be obsessed with different types

Farklı türde

or certain types of alcohol, but you're not drinking too much of it.

veya belirli alkol türlerinde takıntılı olabilirsiniz, ancak çok fazla içmiyorsunuzdur.

Yeah. She should be obsessed with wine. Yes.

Evet. Şarap takıntılı olmalı. Evet.

Yes, a certain a certain type of alcohol.

Evet, belirli bir tür alkol.

And then your your obsession becomes an addiction.

Ve sonra saplantınız bir bağımlılığa dönüşür.

So the obsession is not necessarily harmful.

Yani takıntı mutlaka zararlı değildir.

And that's the reason why I said that you can have healthy obsessions.

Sağlıklı saplantılara sahip olabileceğinizi söylememin nedeni de bu.

However, addiction naturally occurring is negative.

Ancak doğal olarak oluşan bağımlılık olumsuzdur.

Normally, unless, of course, you are one of those.

Normalde, tabii ki onlardan biri değilseniz.

Unless, of course, you are an English addict.

Tabii bir İngiliz bağımlısı değilseniz.

So that's OK because that's useful.

Yani sorun değil çünkü bu yararlı.

And healthy. That's a good thing.

Ve sağlıklı. Bu iyi birşey.

So maybe that is the only addict or addiction that is good.

Yani belki de iyi olan tek bağımlı ya da bağımlılık budur.

Being addicted to the English language

İngilizceye bağımlı olmak

so obsession and addiction can be very different things.

yani takıntı ve bağımlılık çok farklı şeyler olabilir. Bir

You might be obsessed with something, but you're not necessarily addicted to it.

şeye takıntılı olabilirsiniz, ancak ille de ona bağımlı değilsiniz.

So yes, there is a definite difference.

Yani evet, kesin bir fark var.

Some people are obsessed with, with, with looking at famous people.

Bazı insanlar ünlü insanlara bakmak konusunda takıntılıdır.

Aren't they following them?

Takip etmiyorlar mı?

On Instagram or whatever?

Instagram'da ya da her neyse?

People follow things MySpace, Facebook, that sort of thing.

İnsanlar MySpace, Facebook gibi şeyleri takip ediyor.

They might be obsessed with that sort of culture of celebrities.

Bu tür ünlülerin kültürüne takıntılı olabilirler.

And they can't stop watching programmes about celebrities

Ve ünlüler

and rich people and looking at their homes and things like that.

ve zenginlerle ilgili programları izlemekten, evlerine bakmaktan ve bunun gibi şeylerden vazgeçemiyorlar.

You know, you can get obsessed with with things like that.

Bilirsin, böyle şeylere takıntılı olabilirsin.

I would you could you may or may not describe that as an A

Bunu bir A olarak tanımlayabilir veya tanımlayamazsınız,

I think an addiction is like a medical term as well.

bence bir bağımlılık tıbbi bir terim gibidir.

It starts yes.

evet başlıyor.

It starts to have an adverse or destructive effect.

Olumsuz veya yıkıcı bir etkisi olmaya başlar.

Yes. On a person.

Evet. Bir kişi üzerinde.

So obsession is not necessarily bad.

Yani takıntı mutlaka kötü değildir.

Addiction almost always is bad.

Bağımlılık neredeyse her zaman kötüdür.

Yes. It's actual definition.

Evet. Gerçek tanımdır.

It's like it's like, I don't know, it's like

Sanki, bilmiyorum,

saying a certain word and it only has one use.

belli bir kelimeyi söylemek gibi ve tek bir faydası var.

Maybe if you punch someone, maybe punching someone is always bad.

Belki birini yumruklarsan, belki birini yumruklamak her zaman kötüdür.

There is never a good punch. It's always a bad punch.

Asla iyi bir yumruk yoktur. Her zaman kötü bir yumruktur.

Whatever you're doing, if you punch someone, it's never good thing to do with obsession.

Ne yaparsan yap, birini yumruklarsan, saplantıyla yapmak asla iyi bir şey değildir.

Well, it's no addiction.

Pekala, bu bir bağımlılık değil.

It's a word that it really is always negative.

Gerçekten her zaman olumsuz olan bir kelime.

However, you use it.

Ancak kullanırsınız.

So addiction is always bad.

Yani bağımlılık her zaman kötüdür.

It's always stressed as being a bad thing.

Hep kötü bir şeymiş gibi vurgulanır.

Yes, obsession isn't.

Evet, saplantı değil.

That's the point I'm making.

Demek istediğim bu.

So to be obsessed with something isn't necessarily a bad thing

Yani bir şeye takıntılı olmak ille de kötü bir şey değildir

because it can bring good things to you.

çünkü o size iyi şeyler getirebilir.

For example, if you are running your own company.

Örneğin, kendi şirketinizi yönetiyorsanız.

So an obsession might put others at risk.

Yani bir saplantı başkalarını riske atabilir.

How Mary mentions obsessive compulsive behaviour.

Mary obsesif kompulsif davranıştan nasıl bahsediyor?

Yes. We're not experts on this kind of psychology, but that is

Evet. Bu tür psikoloji konusunda uzman değiliz , ama bu

obviously a that's a that's a medical term, isn't it?

kesinlikle tıbbi bir terim, değil mi?

And people can become obsessed with all sorts of things that become

Ve insanlar her türlü şeye takıntılı hale gelebilirler ki bu,

if something is compulsive, it means you can't stop doing it. Yes.

eğer bir şey zorlayıcı ise, bu onu yapmaktan vazgeçemeyeceğiniz anlamına gelir. Evet.

And like washing your hands says

Ve ellerini yıkamak der ki,

see that means everyone, everyone is OCD.

bu herkesin, herkesin OKB olduğu anlamına gelir.

Well with that one, because all we've been doing for the past two years is washing our hands.

Bununla iyi, çünkü son iki yıldır yaptığımız tek şey ellerimizi yıkamak.

All of us yes.

Hepimiz evet.

But some people, eBay, that's discount what's been happening with the pandemic.

Ancak bazı insanlar, eBay, pandemide olanları göz ardı ediyor.

There are some people that become obsessed with washing their hands

to the extent that they get sores all over their hands.

Ellerinin her yerinde yaralar çıkacak kadar ellerini yıkamayı takıntı haline getiren bazı insanlar var.

In fact, I know somebody whose sister

Aslında, kız kardeşi

suffers from this kind of obsessive compulsive

bu tür obsesif kompulsif

behaviour and their hands are covered

davranışlardan mustarip birini tanıyorum ve kelimenin tam

in sores all the time because they're literally constantly washing their hands.

anlamıyla sürekli ellerini yıkadıkları için elleri her zaman yaralarla kaplı .

So what you'll referring to is OCD, obsessive compulsive

Yani, OKB'den, obsesif kompulsif

behaviour or disorder,

davranıştan ya da bozukluktan bahsediyorsunuz

and that's when a person cannot control

ve işte o zaman kişi

those compulsions or the obsession they can't stop themselves.

bu kompulsiyonları kontrol edemez ya da takıntıyı kendi kendine durduramaz.

Eating is one.

Yemek birdir.

A lot of people I would say, of a very large amount,

Söyleyebileceğim pek çok insan, çok büyük bir oranda,

number of people suffer from eating compulsion.

yeme zorunluluğundan muzdariptir.

They can't stop because food, let's face it, food

Duramazlar çünkü yemek, kabul edelim, yemek

is brilliant.

harika.

It really is.

Gerçekten öyle.

And you can develop an obsession with food where you can't stop yourself.

Ve kendinizi durduramayacağınız bir yemek saplantısı geliştirebilirsiniz .

And then that obsession starts

Ve sonra o saplantı ilginizi

something you are interested in, but then suddenly you find you can't stop doing it.

çeken bir şey başlatır ama sonra birdenbire onu yapmaktan vazgeçemeyeceğinizi fark edersiniz.

Or you want more of it.

Ya da daha fazlasını istiyorsun.

Or maybe you do it for a certain reason.

Ya da belki belirli bir nedenden dolayı yapıyorsun.

Maybe you are feeling unhappy or maybe you are lonely

Belki kendinizi mutsuz hissediyorsunuz ya da belki yalnızsınız

and you eat to make yourself feel better.

ve kendinizi daha iyi hissetmek için yemek yiyorsunuz.

So there is a big, big difference when we talk about obsession

Yani saplantı ve zorlama hakkında konuştuğumuzda büyük, büyük bir fark var

and compulsion.

.

Please do share with us your obsessions.

Lütfen takıntılarınızı bizimle paylaşın.

I mean, they might, you know, just ordinary things.

Yani, bunlar, bilirsin, sıradan şeyler olabilir.

We're not we're not trying to delve into your deep

Derin psikolojik nevrozlarınızı derinlemesine incelemeye çalışmıyoruz

psychological neuroses, but, you know, if you've got an obsession with something,

ama, bilirsiniz, eğer bir şeye takıntınız varsa,

for example, I used to have an obsession with tires.

örneğin, benim eskiden lastik takıntım vardı.

Now I've never heard of anybody else.

Şimdi başka birini hiç duymadım.

I had a friend who was he used to laugh at me because I had a bit of an obsession with car tires

Bir arkadaşım vardı, bana gülerdi çünkü araba lastiklerine

and all the different types in the treads

ve tüm farklı diş tiplerine biraz takıntım vardı

and looking at which ones were quieter

ve hangisinin

than other ones and and which one would last longer.

diğerlerinden daha sessiz olduğuna ve hangisinin daha uzun süre dayandığına bakmaya alışkındım.

What I used to get I was obsessed with reading about tires.

Eskiden aldığım şey, lastikler hakkında okumaya takıntılıydım.

It went on for a number of years.

Birkaç yıl devam etti. Islak

Which ones are best in the wet?

zeminde hangileri daha iyi?

Which ones are best in the dry?

Kuru zeminde hangileri daha iyi?

And, and and tires for all seasons and in the snow.

Ve, ve ve her mevsim ve kar için lastikler.

And then I used to get obsessed with that.

Ve sonra buna takıntılı hale gelirdim.

Just, it's just an interest and it wasn't unhealthy for me,

Sadece, bu sadece bir ilgi ve benim için sağlıksız değildi,

you know, I wasn't collecting car tires.

biliyorsun, araba lastiği topluyordum.

So you didn't have a room full of tires? No.

Yani lastiklerle dolu bir odanız yok muydu? Hayır.

But it was an obvious a bit obsessed with it.

Ama ona biraz takıntılı olduğu belliydi.

And I think as I pointed out before, if you want to

Ve daha önce de belirttiğim gibi, bir

get involved in a particular subject about something and you want to learn about something,

şey hakkında belirli bir konuya dahil olmak ve bir şey öğrenmek istiyorsanız, ihtiyacınız olan her şeyi öğrenebilmeniz için

sometimes you have to become a bit obsessed about it in order

bazen biraz takıntılı hale gelmeniz gerekir.

for you to to learn everything that you need to learn and to get really good at it.

öğrenmek ve bunda gerçekten iyi olmak.

But that doesn't mean it's unhealthy

Ama bu,

you can have an obsession with a person,

bir kişiye takıntılı olmanın sağlıksız olduğu anlamına gelmez,

you know, like a girl or a boy.

bilirsin, bir kız ya da erkek gibi.

You can be obsessed with them.

Onlara takıntılı olabilirsiniz.

You want to look at them all the time,

Sürekli onlara bakmak istiyorsun,

you want to talk to them, you want to text them, you want to meet them.

onlarla konuşmak istiyorsun, onlara mesaj atmak istiyorsun, onlarla tanışmak istiyorsun.

You can't get them out of your mind.

Onları aklınızdan çıkaramazsınız.

That's absurd. That's obsession

Bu çok saçma. Bu,

about a particular

belirli bir

person because you're attracted to them or whatever

kişiyle ilgili takıntıdır çünkü onlardan etkileniyorsunuz veya bu sağlıksız hale gelebilecek her neyse,

that can become unhealthy

because your behaviours then can be scary or they can be inappropriate.

çünkü o zaman davranışlarınız korkutucu olabilir veya uygunsuz olabilir.

Yeah, she might start, you might start hanging around outside their house or asking them

Evet, başlayabilir, evlerinin önünde takılmaya veya onlara sormaya

or sending them letters or gifts anonymously

veya isimsiz olarak

to GQ says Michelin is the best yes.

GQ'ya Michelin'in en iyi evet olduğunu söylediği mektuplar veya hediyeler göndermeye başlayabilirsiniz.

Well, Michelin all season tires.

Peki, Michelin dört mevsim lastikleri.

I've got my eye on some of those.

Bazılarında gözüm var.

I don't think you can.

Yapabileceğini sanmıyorum.

You can't say Michelin anymore, though. Why not?

Yine de artık Michelin diyemiyorsunuz. Neden?

So because it's it's often used

Bu yüzden genellikle

as a slur against overweight people.

fazla kilolu insanlara karşı bir karalama olarak kullanıldığı için.

It's they describe them as the Mitchell in Maynard

Onları Maynard'daki Mitchell olarak tanımlıyorlar,

so I don't think you can say Mitchell and I think that's been crossed off now.

bu yüzden Mitchell diyebileceğinizi sanmıyorum ve sanırım bunun üzeri çizildi.

That's been cancelled.

Bu iptal edildi.

French tires, French tires.

Fransız lastikleri, Fransız lastikleri.

Then they call it a left tire.

Sonra ona sol lastik diyorlar.

But yes, Mitchell ins are good and they've got these wonderful

Ama evet, Mitchell lastikleri iyi ve

all season tires, which for us in the UK, when it gets very cold in the winter,

bizim için İngiltere'de kışın çok soğuk,

but very hot in the summer, you want a tire that will perform in all conditions.

yazın ise çok sıcak olduğunda, her koşulda performans gösterecek bir lastik istediğiniz harika dört mevsim lastikleri var. koşullar.

That's my obsession if you live and just if you live in a very hot country, it's hot all the time.

Bu benim takıntım, eğer yaşıyorsanız ve çok sıcak bir ülkede yaşıyorsanız, her zaman sıcaktır.

It doesn't matter.

Önemli değil.

You just put one tire on it, you know, anyway, let's not get into that.

Tek lastiği takarsın ya neyse o konuya girmeyelim.

That's our obsession.

I've an obsession with Ford Mustangs, of course.

Bu bizim saplantımız.

Elbette Ford Mustang'lere karşı bir takıntım var.

Yes, OK, Steve, you are sort of drying up the show.

Evet, tamam Steve, şovu bir nevi kuruyorsun.

I'm explaining, you know.

Açıklıyorum, biliyorsun.

Yes. Time, but coming we're coming to that, you say?

Evet. Zaman, ama geliyoruz buna mı geliyoruz diyorsunuz?

Yeah.

Sylvia the world is obsessed with viruses.

Evet.

Sylvia dünya virüslere takıntılı.

Yeah, the media is obsessed with viruses.

Evet, medya virüslere takıntılı.

It's not getting into any details.

Herhangi bir ayrıntıya girmiyor.

But yes, we are obsessed with COVID now.

Ama evet, artık COVID'e takıntılıyız.

It's monkey pox.

Bu maymun çiçeği.

The media are obsessed with health related stories.

Medya sağlıkla ilgili hikayelere takıntılı.

Well, the media are just doing they're just doing their job.

Medya sadece işini yapıyor, sadece işini yapıyor.

Steve, I think it's wrong for you to attack the media like that.

Steve, bence medyaya bu şekilde saldırman yanlış.

They're just doing their job.

Sadece işlerini yapıyorlar.

Yeah. But they are obsessed and they're just doing their job.

Evet. Ama takıntılılar ve sadece işlerini yapıyorlar.

They're trying to keep us informed and up to date with all of the news and all of the things.

Bizi tüm haberlerden ve her şeyden haberdar ve güncel tutmaya çalışıyorlar.

So, yeah, I don't know what you're suggesting there.

Yani, evet, orada ne önerdiğini bilmiyorum.

And people are being very reticent to share their obsessions

Ve insanlar takıntılarını paylaşmak konusunda çok suskun davranıyorlar,

if you're reticent about something, you you're you're holding back.

eğer bir şey hakkında suskunsan, kendini geri tutuyorsun.

You don't want to talk about something.

Bir şey hakkında konuşmak istemiyorsun.

So please tell us.

Bu yüzden lütfen bize bildirin.

We want to hear all your woes. Your obsessions.

Tüm dertlerinizi duymak istiyoruz. Saplantıların.

We want to share them across the World Wide Web.

Bunları World Wide Web'de paylaşmak istiyoruz.

Well, that's put everyone off now.

Eh, bu artık herkesi erteledi.

I'm pretty sure of it.

Bundan oldukça eminim.

We all look.

Hepimiz bakarız.

So can I just carry on, Steve, with my lesson?

Dersime devam edebilir miyim Steve?

A hobby might be described as an obsession so even something you do

Bir hobi bir saplantı olarak tanımlanabilir, yani boş zamanınızda yaptığınız bir şey bile

in your pastime, a little hobby might become an obsession.

, küçük bir hobi bir saplantı haline gelebilir.

Maybe you enjoy going fishing, and then suddenly you find that

Belki balığa çıkmaktan hoşlanıyorsunuz ve sonra aniden

you want to get all of the equipment, all of the best rods

tüm ekipmanı, tüm en iyi oltaları

and all of the best tackle.

ve en iyi olta takımlarını almak istediğinizi fark ediyorsunuz.

The tackle is the most important part.

Mücadele en önemli kısımdır.

Always take care of your tackle because you never know

Her zaman mücadelenize dikkat edin çünkü

when you need it and always keep your eye off.

ne zaman ihtiyacınız olduğunu asla bilemezsiniz ve her zaman gözünüzü uzak tutun.

Always, always keep your rod clean.

Her zaman, her zaman oltanızı temiz tutun.

I think that's correct.

Bence bu doğru.

Reticent. I think that's the correct spelling, isn't it?

Suskun. Sanırım doğru yazım bu, değil mi?

Reticent.

Suskun. Senin

It's about right to me to make your reluctant.

isteksiz olmanı sağlamak benim hakkım.

You're not keen on doing it.

Bunu yapmaya istekli değilsin.

Yes. You back away.

Evet. Geri çekil.

You are reticent,

Suskunsun,

so maybe you are reticent about sharing with us.

bu yüzden belki de bizimle paylaşma konusunda suskunsun. Bunların

Your obsession, thinking that could be just innocent things.

masum şeyler olabileceğini düşünme takıntın.

They don't have to be things which, you know, you could be could be like me with tears it could be,

Bunlar, bilirsiniz, gözyaşlarıyla benim gibi olabileceğiniz,

could be something you might have an obsession with, with

cooking sample or something like that.

yemek pişirme örneğine takıntılı olabileceğiniz bir şey veya bunun gibi bir şey olmak zorunda değil.

You're obsessed with cleaning, cleaning the house yes.

Temizlik takıntınız var, ev temizliği evet. Bir

There's another one. And somebody mentioned earlier, Mr.

tane daha var. Ve daha önce bahsedilen biri, Bay

Duncan, Christina, I know Christina about

Duncan, Christina, Christina'yı tanıyorum

and I've got a friend like this, two friends, in fact,

ve bunun gibi bir arkadaşım var, aslında

who are slightly obsessed with checking

that they've locked the door, the front door when they leave the house.

kapıyı kilitleyip kilitlemediklerini kontrol etme konusunda biraz takıntılı iki arkadaşım var, ön kapıyı kilitlediklerinde ön kapıyı evi terk et.

You know, did I did I check and I do that at night.

Biliyor musun, yaptım mı kontrol ettim ve bunu geceleri yapıyorum.

I keep checking that I've turned off the lights in the carriage.

Arabadaki ışıkları kapatıp kapatmadığımı kontrol etmeye devam ediyorum.

I know I've turned them off, but I keep going back to have a look

Onları kapattığımı biliyorum, ama bir göz atmak için geri dönüp duruyorum, zaten

I'm a bit obsessed with checking that things are switched off anyway.

her şeyin kapalı olup olmadığını kontrol etme konusunda biraz takıntılıyım.

Yeah, I have to constantly check that my trousers are actually up

Evet, pantolonumun gerçekten yukarı olup olmadığını sürekli kontrol etmem gerekiyor

because I forget sometimes that to pull them up in the morning and I'm walking around for the whole day

çünkü bazen sabahları pantolonumu yukarı çekmeyi unutuyorum ve bütün gün

with my trousers around my ankles, it's very embarrassing,

pantolonum bileklerimde dolaşıyorum, bu çok utanç verici,

especially in the butcher's shop.

özellikle kasapta mağaza.

Sometimes that person cannot stop

Bazen o kişi,

doing the thing they might be described as it might be described as a compulsion,

bir zorlama olarak tanımlanabileceği için, tarif edilebilecek şeyi yapmayı bırakamaz,

something that a person could not stop doing might be described as a compulsion.

bir kişinin yapmayı bırakamadığı bir şey, bir zorlama olarak tanımlanabilir.

As we mentioned earlier, you can't stop doing it.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, bunu yapmayı bırakamazsınız.

It has become a compulsion.

Bu bir zorunluluk haline geldi.

There are many things

that a person might become obsessed with, many things.

Bir insanın takıntılı hale gelebileceği pek çok şey var, pek çok şey.

A pop group.

Bir pop grubu.

You might be obsessed with the latest K-pop

En son K-pop

baby beats and you're a big fan of them.

bebek ritimlerine takıntılı olabilirsiniz ve onların büyük bir hayranısınız.

You see K-pop, OK, k

K-pop, tamam, k

k pop Korea, Korean pop music, or maybe a type of fashion.

k pop Kore, Kore pop müziği veya belki bir tür moda görüyorsunuz.

Maybe suddenly you want to wear Doc Martens,

Belki birdenbire

big black heavy boots, on.

üzerine büyük siyah ağır çizmeler olan Doc Martens giymek istersiniz.

Now back in fashion, you will see lots of women

Şimdi modaya geri döndüğümüzde,

wearing big heavy boots quite often.

oldukça sık büyük ağır çizmeler giyen birçok kadın göreceksiniz.

Quite often.

Oldukça sık.

Doc Martens.

Doktor Martens.

Yes. That's why I said it also. Yes.

Evet. O yüzden ben de söyledim. Evet.

Also a certain object or a type of food or a hobby or pastime.

Ayrıca belirli bir nesne veya bir yiyecek türü veya bir hobi veya eğlence. O

What was that, Steve?

neydi Steve?

Yes, better.

Evet daha iyi.

Easy. Access, gambling.

Kolay. Erişim, kumar.

That's an obsession for some people.

Bu bazı insanlar için bir saplantı.

You can't stop.

duramazsın

And that that could be seen as an unhealthy obsession

Ve bu sağlıksız bir saplantı olarak görülebilir,

because you could lose lots of money

çünkü çok para kaybedebilirsiniz,

so the impact of that obsession could be that you lose

yani bu saplantının etkisi, kumara takıntılı olarak kazancınızın çoğunu kaybetmeniz olabilir

lots of of your earnings by being obsessed with gambling

or even if you gamble once, I always say it is a fool's game.

veya bir kez kumar oynasanız bile, her zaman söylüyorum. bir aptalın oyunu.

But bamboo for you says, for example,

Ama sizin için bambu diyor, örneğin,

your obsession, you could be obsessed with formula one

takıntınız, formül 1'e takıntılı olabilirsiniz

and that might you might end up getting a job in it

ve bu, belirli bir konuya takıntılı hale geldiğiniz için sonunda bir iş bulma ihtimaliniz olabilir

because you've become obsessed with a particular subject, you know, like Formula One

, bilirsiniz, Formula 1 gibi

you might become so obsessed you

olabilir. o kadar takıntılı hale gelirsiniz ki,

it leads you to developing a career in a particular area.

sizi belirli bir alanda kariyer geliştirmeye yönlendirir.

Well, like that that's what I mean by healthy obsession.

Sağlıklı saplantı derken bunu kastediyorum.

So you kind of have an obsession that is healthy and does not cause any problems.

Yani sağlıklı ve herhangi bir soruna yol açmayan bir takıntınız var.

In fact, it might do the opposite and help your life quite a lot.

Aslında, tam tersini yapabilir ve hayatınıza oldukça yardımcı olabilir.

Could go work for Mitchell.

Gidip Mitchell için çalışabilir.

Yes, I know more about that tie after.

Evet, sonra o kravat hakkında daha çok şey biliyorum.

When I used to go to car showrooms, I used to be obsessed with learning

Eskiden araba galerilerine gittiğimde,

all the stats, the statistics of, of, of, you know, the nought to 60, what,

tüm istatistikleri, istatistikleri, bilirsiniz, 60'a sıfır, ne,

what options are available and all that sort of thing.

hangi seçeneklerin mevcut olduğunu ve bu tür şeyleri öğrenmeye takıntılıydım.

And then you go to a car showroom and you if, if then I knew

Ve sonra bir araba galerisine gidersiniz ve o zaman

more about the person that was selling the car to me.

arabayı bana satan kişi hakkında daha çok şey bilirdim. Eskiden

I used to get very disappointed because I would think, well, I've read the brochure,

çok hayal kırıklığına uğrardım çünkü broşürü okudum,

I know what's available on this car and this, that and the other.

bu arabada ve bunda, şunda ve diğerinde neler olduğunu biliyorum diye düşünürdüm.

And they don't seem to know that used to upset me.

Ve bunun beni üzdüğünü bilmiyor gibiler.

I used to be, you know, always been obsessed. Yes.

Eskiden, bilirsin, her zaman takıntılıydım. Evet.

But anyway, yeah, I think with that Valentine, we've definitely gathered

Ama her neyse, evet, sanırım o Valentine ile,

that collecting rare things I stamp smokes.

damgaladığım nadir şeyleri toplamanın kesinlikle duman çıkardığını bir araya getirdik.

That can become an obsession.

Bu bir saplantı haline gelebilir.

You're always looking at where, you know, to find the new stamp or the people's underwear

Yeni damgayı ya da insanların

that made you go quite that.

seni bu hale getiren iç çamaşırlarını bulmak için hep nereye bakıyorsun.

Sometimes an obsession can colour a person's daily life.

Bazen bir takıntı insanın günlük hayatını renklendirebilir.

As you said earlier, about

Daha önce söylediğiniz gibi,

obsessive compulsive disorder, very similar.

obsesif kompulsif bozukluk hakkında çok benzer.

A stalker, as we said earlier, Steve,

Bir takipçi, daha önce de söylediğimiz gibi, Steve,

a stalker will follow the person they have an obsession for.

bir takipçi saplantısı olduğu kişiyi takip edecektir .

They are obsessed with a certain celebrity

Belli bir ünlüye

or a certain famous person.

veya belli bir ünlü kişiye takıntılılar.

In the public eye. I used to have stalkers.

Halkın gözünde. Eskiden takipçilerim vardı.

Can you believe it?

Buna inanabiliyor musun?

I had stalkers when I was in China because for a few moments I was famous.

Çin'deyken takipçilerim vardı çünkü birkaç dakikalığına ünlüydüm.

I was on TV and then people knew me and then people started following me around

Televizyondaydım ve sonra insanlar beni tanıdı ve sonra insanlar beni takip etmeye

and trying to find out where we lived because they wanted free English lessons from me.

ve nerede yaşadığımızı öğrenmeye başladılar çünkü benden bedava İngilizce dersi istiyorlardı.

And it became rather rather embarrassing, to say the least.

Ve en hafif tabirle oldukça utanç verici hale geldi .

That brings up a point that that Lewis brought up earlier.

Bu, Lewis'in daha önce gündeme getirdiği bir noktayı gündeme getiriyor.

The difference between obsession and addiction yes. Yes.

Takıntı ve bağımlılık arasındaki fark evet. Evet.

If it's an addiction, it's usually that is something that is unhealthy.

Bu bir bağımlılıksa, genellikle sağlıksız bir şeydir.

Yeah.

Evet.

Leading to is are negative effects whereas an obsession

Olumsuz sonuçlara yol açarken, bir saplantı

doesn't necessarily lead to poor outcomes.

mutlaka kötü sonuçlara yol açmaz.

Yeah. We say, although you can often use the word addiction,

Evet. Bağımlılık kelimesini sıklıkla kullanabilseniz de, öyle

when it's not.

People use it in sort of common

olmadığında söylüyoruz.

İnsanlar

English to describe somebody they like.

hoşlandıkları birini tarif etmek için bir tür yaygın İngilizce kullanırlar.

Like you can say, oh, I'm obsessed with chocolate.

Söyleyebileceğiniz gibi, oh, çikolataya takıntılıyım.

I'm sorry, I'm addicted to chocolate, I'm addicted to chocolate.

Üzgünüm, çikolata bağımlısıyım, çikolata bağımlısıyım.

People will often say that, but it doesn't mean that you're really medically addicted

İnsanlar bunu sık sık söyleyecektir, ancak bu sizin gerçekten tıbbi olarak bağımlı olduğunuz anlamına gelmez,

there is a good example on my screen.

ekranımda güzel bir örnek var.

Episode 283 no.

283.Bölüm

Above it.

Üzerinde.

English addict. Yes.

İngiliz bağımlısı. Evet.

Yeah. So there there. That's it.

Evet. Yani orada. Bu kadar.

Yeah, exactly.

Evet kesinlikle.

You're using that word

O kelimeyi kullanıyorsun,

not it's true.

doğru değil.

Meaning is negative, but you can often use it in English too, just to describe

Anlamı olumsuzdur, ancak İngilizcede de sıklıkla kullanabilirsiniz, daha

in a humorous way something that you're you like a lot

and you can't stop doing, as we mentioned earlier, the need to do something in a certain way.

önce de belirttiğimiz gibi, çok sevdiğiniz ve yapmaktan kendinizi alamadığınız bir şeyi mizahi bir şekilde anlatmak için, daha önce de belirttiğimiz gibi, bir şeyi bir anda yapma ihtiyacı. doğru yol.

Can also become an obsession.

Ayrıca bir saplantı haline gelebilir.

You can't stop doing it. You have a compulsion.

Bunu yapmayı bırakamazsın. Bir zorunluluğun var.

You can't stop yourself.

Kendini durduramazsın.

We can also say that an obsession might be

Bir takıntının

a crazy fashion or a fad or a fixation.

çılgın bir moda, geçici bir heves ya da saplantı da olabileceğini söyleyebiliriz.

They are all types of obsession, not necessarily negative

Bunların hepsi saplantı türleridir, mutlaka olumsuz olması gerekmez,

so the latest fashion might might lead people to become obsessed

bu nedenle son moda, insanların

with a certain appearance or a certain type of clothing a craze.

belirli bir görünüme veya belirli bir giysi türüne takıntılı hale gelmesine neden olabilir - bir çılgınlık.

I love that craze.

Bu çılgınlığı seviyorum.

The latest craze is to walk around

En son çılgınlık,

with your fingers up your nose, something like that.

parmaklarınız burnunuzda dolaşmak, buna benzer bir şey. Eninde

I'm sure it will happen eventually on tick tock.

sonunda tik takta olacağına eminim.

I'm sure it will thank Evie tests.

Evie testlerine teşekkür edeceğinden eminim.

And I suppose the question is is there something you have been obsessed with?

Ve sanırım soru şu ki takıntılı olduğun bir şey var mı?

Mr. Steve, you told us about your tires. Yes.

Bay Steve, bize lastiklerinizden bahsetmiştiniz. Evet.

But there is also something else that you are definitely obsessed with.

Ama kesinlikle takıntılı olduğunuz başka bir şey daha var .

At the moment.

Şu anda.

No, I can't think of anything.

Hayır, hiçbir şey düşünemiyorum.

OK, I will have to name it then.

Tamam, o zaman adını vermem gerekecek.

Finance.

Finans.

Oh, the stock market oh, Mr.

Oh, borsa, oh, Bay

Duncan, don't get me started on that. Well, that's it.

Duncan, bana bu konuda başlamayın. İşte bu kadar.

That's all. I'm just saying. What? What it is.

Bu kadar. Ben sadece söylüyorum. Ne? Ne olduğunu.

Well, there's an example there.

Peki, orada bir örnek var.

Something I in the past have known very little about

Geçmişte sizin hakkınızda çok az bildiğim bir şey var

you know,

,

investing.

yatırım.

It's not something I've ever been particularly interested in.

Bu, özellikle ilgilendiğim bir şey değil .

I've always liked saving money, but going, you know, going into the wider

Para biriktirmeyi her zaman sevmişimdir, ama bilirsiniz, daha geniş bir

field of investments and investing.

yatırım alanına girmeyi ve yatırım yapmayı.

I think I've reached a certain age where I'm become

Sanırım

a little obsessed with watching YouTube videos.

YouTube videolarını izlemeye biraz takıntılı hale geldiğim belli bir yaşa ulaştım.

Yeah.

Now, can you imagine sitting around all day watching YouTube?

Evet.

Şimdi, bütün gün oturup YouTube izlediğinizi hayal edebiliyor musunuz?

OK, what a waste of time that is.

Tamam, bu ne büyük bir zaman kaybı.

I know. Exactly. Yes. What a waste of a life. Well, no.

Biliyorum. Kesinlikle. Evet. Ne kadar boşa harcanmış bir hayat. Hayır.

I mean,

Demek istediğim,

who wants to just sit all the time watching YouTube?

kim sürekli YouTube izleyerek oturmak ister?

Unless it's you, of course.

Tabii sen değilsen.

But yes, and I think that is I've become obsessed.

Ama evet ve sanırım takıntılı hale geldim.

But again, that is leading to me gaining knowledge in that subject. Yes.

Ama yine de bu, o konuda bilgi edinmeme yol açıyor. Evet.

And I think sometimes you if you don't get a bit of an obsession

Ve bence bazen bir şey hakkında biraz takıntılı olmazsan

about something, you never really going to learn about that subject.

, o konuyu asla gerçekten öğrenemeyeceksin.

So so you you have to get maybe a slightly unhealthy

Yani belki biraz sağlıksız bir

interest spending, probably spending too much time watching.

ilgi harcaması yapmanız gerekiyor, muhtemelen izlemeye çok fazla zaman harcıyorsunuz.

And of course, YouTube's brilliant for that because this anything you want to learn,

Ve tabii ki, YouTube bu konuda harika çünkü öğrenmek istediğiniz herhangi bir şey var,

somebody has started a course on that.

birileri bu konuda bir kurs başlattı. Her

So anyway, Steve, so yeah, I'm trying to find out about that.

neyse, Steve, yani evet, bunu öğrenmeye çalışıyorum.

So Steve's obsession at the moment is the money market.

Yani şu anda Steve'in takıntısı para piyasası.

Stock market, do you know?

Borsa, biliyor musun?

Yes. OK, just trying to learn.

Evet. Tamam, sadece öğrenmeye çalışıyorum.

OK, move on to move on.

Tamam, devam etmek için ilerleyin.

I'm obsessed with something on YouTube.

YouTube'da bir şeye takıntılıyım.

There is a girl who has certain attributes

Belli özellikleri olan bir kız var

I'm not going to say what, but I am absolutely obsessed with this girl.

ne demeyeceğim ama bu kıza kesinlikle takıntılıyım.

I can't stop watching her videos and that's it.

Videolarını izlemeden duramıyorum ve hepsi bu.

That's all I'm saying.

Tüm söylediğim bu.

It's nothing rude or dirty but it's just something

Kaba ya da kirli bir şey değil ama sadece

I got a bit obsessed with watching. Yes.

izlemeye biraz takıntılı olduğum bir şey. Evet.

Because there are certain people that make YouTube videos and they're

Çünkü YouTube videoları çeken bazı insanlar var ve onlar

you're aware that it's about their sort of physical appearance.

bunun kendi fiziksel görünümleriyle ilgili olduğunun farkındalar.

Yes. OK, I was going to say that. Yes. Or anything.

Evet. Tamam, bunu söyleyecektim. Evet. Veya herhangi bir şey.

Any attribute I didn't say physical.

Herhangi bir özelliği fiziksel demedim.

I said attribute.

özellik dedim

That's let's just say there are people on YouTube

Diyelim ki YouTube'da

who are who are making themselves very unhealthy with certain behaviours

belirli davranışlarla kendilerini çok sağlıksız hale getiren

and then going on YouTube and telling everybody about it and making lots of money.

ve sonra YouTube'a girip bunu herkese anlatıp çok para kazanan insanlar var.

Yes, that's what we should be doing.

Evet, yapmamız gereken bu.

We should just eat food all the time.

Her zaman sadece yemek yemeliyiz.

And then as I slow to get fatter and fatter, I will get more views.

Ve sonra yavaş yavaş şişmanladıkça, daha fazla izlenme elde edeceğim.

Now, Stephane, I no, I'm not definitely not a trader.

Şimdi, Stephane, hayır, ben kesinlikle tüccar değilim.

No, and it depends what trade either.

Hayır ve hangi ticaret olduğuna da bağlı.

It depends on what type of trade you are after.

Ne tür bir ticaretin peşinde olduğunuza bağlıdır.

You know, I don't do any of that.

Biliyorsun, ben bunların hiçbirini yapmıyorum.

I just want to, I just want to learn about it. Yeah.

Sadece istiyorum, sadece öğrenmek istiyorum. Evet.

Because when you, when you reach my advanced age.

Çünkü sen, benim ilerlemiş yaşıma geldiğinde.

OK then you've got to start thinking about what

Tamam o zaman

you're going to do to survive in your retirement.

emekliliğinde hayatta kalmak için ne yapacağını düşünmeye başlamalısın.

So I think automatically sort of you reach a certain age,

Bence otomatik olarak belli bir yaşa ulaşıyorsunuz,

you start to get a bit more interested in, you know, what are you going to do with your finance?

biraz daha ilgilenmeye başlıyorsunuz, bilirsiniz, mali durumunuzla ne yapacaksınız?

These are valuable moments of my life stream the next 20 years.

Bunlar önümüzdeki 20 yıldaki yaşam akışımın değerli anları . Yıllar önce gençken sahip olduğum

Would you like to see an obsession that I used to have many years ago when I was a teenager?

bir saplantıyı görmek ister misin ? Henüz 17 yaşımdayken

Would you like to see a photograph of me when I was only 17?

bir fotoğrafımı görmek ister misin ?

Sweet 72. We've seen it before.

Tatlı 72. Daha önce görmüştük.

Well, yes, well maybe.

Şey, evet, belki.

Well, everything OK?

Her şey yolunda mı?

That's all I can smell is the, is the the beef stew cooking in the kitchen by viewers.

Kokusunu alabildiğim tek şey, izleyiciler tarafından mutfakta pişirilen dana yahnisi.

Well, what

Ne

are you saying?

diyorsun?

Goodbye. We going?

Güle güle. Gidiyoruz?

All right then. See you next.

Tamam o zaman. Sonra görüşürüz.

It's like

an obsession that I had when I was young.

Gençliğimde sahip olduğum bir saplantı gibi.

And yes, I have shown this photograph before, about three years ago.

Ve evet, bu fotoğrafı daha önce de göstermiştim, yaklaşık üç yıl önce. İşte

Here I am.

buradayım.

Look, this is when I have my obsession when I was a teenager, and that is me.

Bak, ergenlik çağındaki takıntım işte bu zamanlar ve bu benim.

Before anyone says anything, that is me.

Kimse bir şey söylemeden önce, o benim.

I was only about 17, 17 years old,

Sadece 17, 17 yaşlarındaydım

and I was obsessed with Adam and

ve Adam'a takıntılıydım ve

I know I used to dress up like him

onun gibi giyindiğimi

and those photographs all me.

ve o fotoğrafların bana ait olduğunu biliyorum.

And, yes, that is my real hair.

Ve evet, bu benim gerçek saçım.

I used to have lots of hair when I was young, and that's what I used to do.

Gençken çok saçım vardı ve ben de öyle yapardım.

So that was my obsession when I was young.

Demek gençken takıntım buydu.

And I was so obsessed I used to actually dress

Ve o kadar takıntılıydım ki aslında en

as my favourite pop idol and that's what I used to do.

sevdiğim pop idolü gibi giyinirdim ve ben de öyle yapardım.

You see what you look like when we first met

İlk tanıştığımızda nasıl göründüğünü görüyorsun,

it's how I looked when I first met Mr.

Steve, although I wasn't 17.

17 yaşında olmama rağmen Bay Steve ile ilk tanıştığımda

Can I just point that out?

ben de böyle görünüyordum.

Just for the legal reasons?

Sadece yasal nedenlerle mi?

How old were you?

Kaç yaşındasın?

What? When we met? 24.

Ne? Tanıştığımızda? 24.

That's right.

Bu doğru.

Fortunately,

Neyse ki,

nothing illegal.

yasa dışı bir şey yok.

Nothing, nothing. Prince Andrew.

Hiçbir şey. Prens Andrew.

Nothing like that.

Bunun gibi değil.

Well, I met you and met you in a nightclub.

Seninle tanıştım ve seninle bir gece kulübünde tanıştım.

So after seeing that you were legal.

Yasal olduğunuzu gördükten sonra.

So, Mr.

Yani, Bay

Steve, your obsessions there is one obsession that we haven't really mentioned.

Steve, sizin saplantılarınız Gerçekten bahsetmediğimiz bir saplantı var .

And I'm going to mention people aren't sharing that obsession, but yes, OK.

Ve insanların bu saplantıyı paylaşmadığından bahsedeceğim ama evet, tamam.

I think it was just a sentence.

Sanırım sadece bir cümleydi.

I was just saying something then.

Tam o sırada bir şeyler söylüyordum.

Yeah, well, yes.

Another obsession that you want to share with the world.

Evet, evet.

Dünyayla paylaşmak istediğiniz başka bir saplantı.

That you want to share with the world.

Dünyayla paylaşmak istediğin.

Do I? Yes, of course.

Ben mi? Evet elbette.

Cause. Oh, yes, I've mentioned that Mr. Cool.

Neden. Oh, evet, Bay Cool'dan bahsetmiştim.

You mentioned tires.

Lastiklerden bahsetmişsiniz.

I did mention cars.

Arabalardan bahsetmiştim.

I mentioned Ford Mustang.

Ford Mustang'den bahsetmiştim.

Yes, but but generally, yes.

Evet ama genel olarak evet.

Since I met you, I.

Seninle tanıştığımdan beri, I.

Why are you being so awkward?

Neden bu kadar garip davranıyorsun?

I don't know.

Bilmiyorum.

When we first met, you were obsessed with cars.

İlk tanıştığımızda, arabalara takıntılıydın.

You used to

Eskiden

used to have car magazines everywhere.

her yerde araba dergileri olurdu.

Yes. And you still do.

Evet. Ve hala yapıyorsun. Olay bu

That's the thing. That particular thing hasn't changed.

. O özel şey değişmedi.

So even now, Steve still has car magazines.

Yani şimdi bile Steve'in araba dergileri var.

And he's obsessed with reading them.

Ve onları okumaya takıntılı.

I don't know what it is.

Ne olduğunu bilmiyorum.

Yeah, that's just it's an interest.

Evet, bu sadece bir ilgi.

That's an obsession. Yes.

Bu bir saplantı. Evet.

I wouldn't say I was as obsessed now as I was when I was younger.

Şimdi gençken olduğum kadar takıntılı olduğumu söyleyemem. Artık

I was sort of not as interested anymore,

eskisi kadar ilgilenmiyordum

but I still like to read car magazines yes.

ama yine de araba dergilerini okumayı seviyorum evet.

Every every month I get one coming to the post,

Her ay postaneye bir tane geliyor

but I used to go into newsagents, and just because you can't buy all the car

ama ben gazete bayilerine giriyordum ve tüm araba

magazines, new cars are available, there must be ten different publications.

dergilerini alamadığınız için, yeni arabalar var, on farklı yayın olmalı.

So what I would do is I would buy one, but then read all the others while I was in the supermarket.

Yani yapacağım şey, bir tane alırdım ama sonra süpermarketteyken diğerlerini okurdum.

It's not what everybody does in the supermarket.

Süpermarkette herkesin yaptığı bir şey değil.

They read magazines for free.

Ücretsiz dergi okuyorlar.

You are the worst person

you can get away with, you know, standing around for at least 5 minutes reading a magazine.

En az 5 dakika dergi okuyarak yan yana durup yanına kalabileceğin en kötü insansın.

Nobody ever comes up to you and stops you.

Kimse sana gelip seni durduramaz.

If you are running a newsagent or a bookshop and someone goes in

Bir gazete bayii veya kitapçı işletiyorsanız ve biri içeri girerse

and all they do is read the book or the magazine and then go,

ve tek yaptıkları kitabı veya dergiyi okumaksa ve sonra giderseniz, İnsanların egzersiz takıntılı olabileceği

You are the worst customer

en kötü müşteri sizsiniz

people can be obsessed with exercise, can't they?

, değil mi?

That's a very that's a very common thing for people to become obsessed with

Bu, insanların koşucuları, özellikle de istedikleri bisikletçilerle koşmak zorunda kalma konusunda takıntılı hale gelmeleri çok yaygın bir şeydir,

having to run runners in particular with cyclists

they want to, because what happens when you start running is you get that sort of

çünkü koşmaya başladığınızda olan şey, beyninizde o tür

rush of endorphins in your brain makes you feel good.

endorfin hücumunun sizi iyi hissettirmesidir.

The old adrenaline, but then you have to run further

Eski adrenalin, ama sonra

to get that same fix and you have to sacrifice.

aynı düzeltmeyi elde etmek için daha fazla koşmanız ve fedakarlık yapmanız gerekiyor.

And people become obsessed with exercise to the point that they get injuries

Ve insanlar, yaralanma noktasına kadar egzersize takıntılı hale geliyorlar,

so that's a common thing to become.

bu yüzden bu, olması gereken yaygın bir şey.

That then turns into an addiction.

Bu daha sonra bir bağımlılığa dönüşür.

You're addicted to exercise and causing yourself physical harm so what about my obsession currently?

Egzersiz yapma ve kendine fiziksel zarar verme bağımlısısın, peki ya şu anki takıntım ne olacak?

Well, it has to be sexy, cheap, sexy, cheap.

Pekala, seksi, ucuz, seksi, ucuz olmalı.

That's it.

I love I love sheep, especially when they're attractive and beautiful.

Bu kadar.

Koyunları seviyorum, özellikle çekici ve güzel olduklarında.

And I follow them around and I wave to them and I call their name,

Ve onları takip ediyorum ve onlara el sallıyorum ve isimlerini söylüyorum

but they never they never come to me.

ama asla bana gelmiyorlar.

They always work away. But but that's OK.

Hep uzakta çalışırlar. Ama sorun değil.

That's all right.

Tamam.

I can live, I can survive.

Yaşayabilirim, hayatta kalabilirim.

I can carry on with my life.

Hayatıma devam edebilirim.

Even though one day I know I will I will meet that sheep, that right sheep

Bir gün yapacağımı bilsem de o koyunla tanışacağım, o doğru koyunla

that can come and live with as mr.

gelip bey olarak yaşayabileceğim.

Steve and stay in the front garden.

Steve ve ön bahçede kal.

And you will never have to cut the grass ever again.

Ve bir daha asla çimleri biçmek zorunda kalmayacaksınız.

You see, you became very obsessed with.

Görüyorsun, çok takıntılı hale geldin.

And you have got

Ve senin

a scent, a genuine obsession with sort of technology. Oh,

bir kokun var, bir tür teknolojiye karşı gerçek bir saplantın var. Oh,

and computers for example,

ve örneğin bilgisayarlar,

you became very obsessed recently at

son zamanlarda

learning all about how computers work so that you could build your own.

bilgisayarların nasıl çalıştığı hakkında her şeyi öğrenmeye çok takıntılı hale geldin, böylece kendi bilgisayarını kurabilirsin.

Yes. That became an obsession over a number of weeks and months,

Evet. Bu, birkaç hafta ve ay boyunca bir saplantı haline geldi,

but that led to a healthy outcome.

ancak bu, sağlıklı bir sonuca yol açtı.

You being able to get a new computer, you know, a lot cheaper than if you and a better one

Yeni bir bilgisayar alabilmeniz, bilirsiniz, sizden çok daha ucuz ve bir yerden

than if you had purchased it from a retail store somewhere.

bir perakende mağazasından satın almış olmanızdan daha iyi bir bilgisayar .

But generally, do you love reading about cameras

Ancak genel olarak kameralar

and technology and how it all works?

, teknoloji ve bunların nasıl çalıştığı hakkında okumayı seviyor musunuz?

So I would say that was your sort of main obsession

Yani bunun senin ana saplantın olduğunu söyleyebilirim

nothing.

.

Nothing going on here.

Burada hiçbir şey olmuyor.

Nothing to say.

Söyleyecek bir şey yok.

Yeah.

Evet.

So, yes, that I think so that was your main obsession.

Yani, evet, bence bu senin ana saplantındı.

I think it's safe to say that we all have obsessions in our lives, things that we can't stop thinking about.

Hepimizin hayatımızda takıntıları olduğunu, düşünmeden duramadığımız şeyler olduğunu söylemenin yanlış olduğunu düşünüyorum.

Most of the time they are harmless

Çoğu zaman zararsız

or things that might actually be of benefit.

veya gerçekten faydalı olabilecek şeylerdir.

Yeah,

Evet,

in your life.

hayatında.

Yes, a lot.

Evet, çok.

A lot of obsessions can lead to positive outcomes,

Pek çok takıntı olumlu sonuçlara yol açabilir,

but some can lead to addiction and it's that that then becomes very unhealthy.

ancak bazıları bağımlılığa yol açabilir ve bu, o zaman çok sağlıksız hale gelir.

So I think it's safe to say that it can be a good thing and also a bad thing.

Bu yüzden bunun hem iyi hem de kötü bir şey olabileceğini söylemenin güvenli olduğunu düşünüyorum.

Healthy obsession.

Sağlıklı saplantı.

It is the driving force that keeps us all on that road

Hepimizi

to the dreams that we always imagine

her zaman hayal ettiğimiz

and hopefully one day will have for real.

ve bir gün gerçek olmasını umduğumuz hayallere giden yolda tutan itici güçtür.

I think so.

Bence de. Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

It's 4:03, Mr.

Saat 4:03, Bay

Duncan.

We we we finished timekeeping.

Duncan.

Zaman işleyişini bitirdik.

Some people are obsessed with good timekeeping.

Bazı insanlar iyi zaman tutma konusunda takıntılıdır.

We all know people that are obsessed.

Hepimiz takıntılı insanları tanıyoruz.

They get very upset if they're late to meetings or if people are late to their meetings.

Toplantılara geç kaldıklarında veya insanlar toplantılarına geç kaldıklarında çok üzülürler.

I had I had a boss who was obsessed, literally was obsessed

Takıntılı bir patronum vardı, kelimenin tam anlamıyla

with never being late to any meetings to such extent

hiçbir toplantıya

that she would arrive like an hour early. Oh,

bir saat kadar erken gelecek kadar geç kalmamaya takıntılıydı. Ah,

oh. Sometimes up to 2 hours early

ah. Bazen

because she was just obsessed with never being late for a meeting. Yes.

bir toplantıya asla geç kalmamak konusunda takıntılı olduğu için 2 saate kadar erken geliyordu. Evet.

It's it's almost as if she's taking a flight, but some people are obsessed with timekeeping.

Sanki uçağa biniyormuş gibi ama bazı insanlar zaman işleyişine kafayı takmış durumda.

That can be a real obsession.

Bu gerçek bir saplantı olabilir.

It was a very good film with John Cleese

John Cleese'in oynadığı Clockwise adlı çok iyi bir filmdi

called Clockwise, and that is all about a man who is obsessed with time.

ve bu tamamen zamana takıntılı bir adam hakkında.

And some of that some of that movie was filmed here

Ve o filmin bir kısmı burada, bir

in much Wenlock Once it was.

zamanlar Wenlock'ta çekildi.

And John Cleese was running around the streets of much Wenlock.

Ve John Cleese, Wenlock'un büyük bir kısmının sokaklarında koşuşturuyordu.

Deputy under the age of 31 that who John Cleese

31 yaşının altındaki milletvekili John Cleese'in kimi

wants everyone knows who John Cleese is.

istediğini herkes John Cleese'in kim olduğunu biliyor.

OK, who is John Cleese.

Tamam, John Cleese kim?

We haven't got time It's come 4:00.

Vaktimiz yok Saat 4:00 oldu.

No, I wasn't asking.

Hayır, sormuyordum.

I wasn't asking generally. Well, I suppose I was.

Genel olarak sormuyordum. Sanırım öyleydim.

I was asking generally, yes.

Genel olarak sordum evet

Everyone knows.

Everyone knows who he is.

Herkes biliyor.

Herkes onun kim olduğunu biliyor.

Another example, Sylvia says, I used to bite my nails.

Başka bir örnek, diyor Sylvia, eskiden tırnaklarımı yerdim.

So did I.

Ben de yaptım. Hala

That I still do.

yapıyorum. Hala

I still do. Unfortunately, it's his toenails.

yapıyorum. Maalesef ayak tırnakları.

I if only I had that flexibility. Mr.

Keşke o esnekliğe sahip olsaydım. Bay

Duncan, at my age, the flexibility is not what it was.

Duncan, benim yaşımda esneklik eskisi gibi değil.

You can't get your legs anywhere now.

Artık bacaklarını hiçbir yere götüremezsin.

The other is obsessed with making me stop doing it.

Diğeri ise onu yapmaktan vazgeçmemi saplantı haline getirmiş.

Yes, that's it. She was fixated.

Evet, bu o. Sabitlenmişti. Tırnaklarını yemeni

She would do everything in our power to stop you chewing your nails.

engellemek için elinden gelen her şeyi yapardı .

It's a habit.

Bu bir alışkanlık.

Biting in ours is a habit.

Bizimkilerde ısırmak bir alışkanlıktır.

And you wouldn't go biting it as an obsession.

Ve onu bir saplantı olarak ısırmazsın.

But somebody's trying to stop you doing it.

Ama birisi bunu yapmanı engellemeye çalışıyor.

Can become obsessed with stopping you doing it.

Bunu yapmanıza engel olmak konusunda takıntılı hale gelebilir.

Yeah, that's interesting.

Evet, bu ilginç.

Yeah.

Evet. Başka bir kişinin yaptığı bir

You kind of become obsessed with something another person is doing,

şeye takıntılı hale gelirsiniz

and maybe you want to stop them from doing it.

ve belki de onu yapmasını engellemek istersiniz.

That's actually quite. Yeah, I like that.

Bu aslında oldukça. Evet, hoşuma gitti.

That's a good point. Yes.

İyi bir noktaya değindin. Evet.

And somebody could be addicted to crack.

Ve birisi crack bağımlısı olabilir.

Cocaine wasn't crack crack.

Kokain crack crack değildi.

Crack cocaine, crack cocaine.

Crack kokain, crack kokain.

What's that?

And then you might find that their partner is obsessed

Bu da ne?

Ve sonra partnerinin senin

with stopping you from becoming, you know, stopping you from having that addiction.

o bağımlılığa sahip olmanı engellemeye takıntılı olduğunu görebilirsin.

Well, I think that's a good idea, isn't it?

Bence bu iyi bir fikir, değil mi?

Well, yes, I'm just saying it would, you know, would you mind cutting down

Pekala, evet, sadece şunu söylüyorum, bilirsin,

on the amount of crack cocaine that you consume?

tükettiğin crack kokain miktarını azaltır mısın?

Good morning from Brazil and goodbye from us.

Brezilya'dan günaydın ve bizden hoşçakalın.

I'm afraid

Korkarım

it's just morning in Brazil.

Brezilya'da henüz sabah.

How lovely.

Ne kadar sevimli.

Yeah. I'm getting this picture of tropical rainforest runoff.

Evet. Tropikal yağmur ormanlarının akışının bu resmini alıyorum.

I think in Brazil, I think of tropical rainforests. Yes.

Brezilya'da tropikal yağmur ormanlarını düşünüyorum. Evet.

Well, of course, Brazil will be in the news a lot because they have the big election coming up.

Pekala, tabii ki Brezilya haberlerde çok yer alacak çünkü önlerinde büyük bir seçim var.

Oh, also Colombia as well, having their general election.

Oh, ayrıca Kolombiya da genel seçimlerini yapıyor.

I believe they are for the first time going liberal oh.

İlk kez liberal olduklarına inanıyorum oh.

Oh, can you believe it?

Buna inanabiliyor musun?

Colombia is going liberal, it would appear for the first time ever in the history.

Kolombiya liberalleşiyor, tarihte ilk kez ortaya çıkacaktı.

Yes. John Cleese did appear in a film

Evet. John Cleese bir filmde rol aldı

and he was obsessed with time.

ve zamana takıntılıydı. Konu açılmışken

Talking of which, it's time

,

to go

time to put the kettle on and to have a little snack.

çaydanlığı çalıştırma ve biraz atıştırma zamanı.

And maybe, maybe I can cut the grass because

Ve belki, belki çimleri kesebilirim çünkü

hopefully it's dry.

umarım kurudur.

Yes, it's dry outside and I can cut the grass.

Evet, dışarısı kuru ve çimleri biçebilirim.

So watch out, neighbours.

O yüzden dikkat edin komşular.

I'm about to make some noise. Yes,

Biraz gürültü yapmak üzereyim. Evet

right. Lovely to be here, Mr.

doğru. Burada olmak çok güzel, Bay

Duncan.

Duncan.

And lovely to be with all you lovely people across the world

Ve dünyanın dört bir yanındaki siz sevimli insanlarla birlikte olmak

and hopefully see you same time, same place.

ve umarım aynı zamanda, aynı yerde görüşürüz.

Next week.

Gelecek hafta.

Have a lovely week.

Güzel bir hafta geçirin.

And Mr Steve is going outside to do this

Ve Bay Steve bunu yapmak için dışarı çıkıyor

oh, that is it.

oh, işte bu kadar.

There is no more.

Artık yok.

I hope you've enjoyed today's live stream

Umarım bugünün canlı yayınını beğenmişsinizdir

and I hope you will join me again on Wednesday.

ve umarım Çarşamba günü tekrar bana katılırsınız.

I'm back on Wednesday, by the way.

Bu arada çarşamba günü dönüyorum.

Wednesday I am here with you all and it will be a new month.

Çarşamba hepinizle buradayım ve yeni bir ay olacak.

The 1st of June is just around the corner.

1 Haziran hemen köşede.

Thank you very much for your company.

Şirketiniz için çok teşekkür ederim.

I hope you've enjoyed today's livestream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

Thanks for watching and I will see you again on Wednesday.

İzlediğiniz için teşekkürler ve Çarşamba günü tekrar görüşürüz. Bu

You can watch this again by the way, all of this can be watched

arada bunu tekrar izleyebilirsiniz, tüm bunlar

as many times as you want.

istediğiniz kadar izlenebilir.

You are more than welcome to do it.

Bunu yapmaktan memnuniyet duyarız.

And of course, there will be captions later on as well.

Ve elbette, daha sonra altyazılar da olacak.

Thanks a lot for watching.

İzlediğiniz için çok teşekkürler.

Thanks for joining see on Wednesday.

Katıldığınız için teşekkürler Çarşamba günü görüşürüz.

This is Mr.

Bu,

Duncan in the birthplace of English, saying, thanks for watching.

İngilizcenin doğum yerindeki Bay Duncan, izlediğiniz için teşekkürler diyor.

See you soon. And of course, until the next time we meet.

Yakında görüşürüz. Ve tabii ki, bir dahaki görüşmemize kadar.

You know what's coming next. Yes, you do.

Sırada ne olduğunu biliyorsun. Evet yaparsın.

See you in June...

Haziran'da görüşmek üzere...

ta ta for now.

şimdilik ta taa.