'PARTY' till you DROP / English Addict - 210 - live ESL learning / Sunday 31st JULY 2022

You have such little faith, such little faith in me.

Bana çok az inancın var, çok az inancın var. Hayal

I am disappointed.

kırıklığına uğradım.

A lot of people were saying during the week they were saying, Mr Duncan

Hafta boyunca pek çok insan , Bay Duncan

because you are going to a party on Saturday night,

çünkü Cumartesi gecesi bir partiye gidiyorsunuz,

you will not be on during Sunday with your normal live stream.

Pazar günü normal canlı yayınınızda olmayacaksınız, diyordu.

Well, can I just say I am here now just to prove all of you wrong,

Pekala, 54 dakika gecikmiş olmama rağmen şimdi hepinizin yanıldığını kanıtlamak için burada olduğumu söyleyebilir miyim?

even though I am 54 minutes late.

But at least I'm here. Here we go. Yes, it is.

Ama en azından buradayım. İşte başlıyoruz. Evet öyle.

English addict.

İngiliz bağımlısı.

Coming to you live from the birthplace of English, which just happens to be.

Size İngilizcenin doğum yerinden canlı olarak geliyor ki bu tesadüfen oluyor. Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

Better late than never.

Geç olsun güç olmasın.

It's coming to you live from England.

İngiltere'den canlı olarak size geliyor.

It's a bit different.

Bu biraz farklı.

Hello?

Merhaba?

Hello, Mr. Duncan.

Merhaba, Bay Duncan.

Hello, lovely viewers from across the globe.

Merhaba, dünyanın dört bir yanından sevgili izleyiciler.

Hello, Mr.

Merhaba, Bay

Stephen. And hello.

Stephen. Ve merhaba.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr. Duncan in England.

Ben İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today? Are you okay? I hope so.

Bugün nasılsın? İyi misin? Umarım. Mutlu

Are you happy?

musun?

I really hope you are feeling happy today.

Umarım bugün gerçekten mutlu hissediyorsundur.

Something a little bit different.

Biraz farklı bir şey.

First of all, we are a little bit late.

Öncelikle biraz geç kaldık. Bugünkü canlı yayında

I have a very good excuse which we will explain

anlatacağımız çok güzel bir bahanem var

all about during today's live stream.

.

So, first of all, yes, we are late.

Yani, her şeyden önce, evet, geç kaldık.

Just a little bit.

Birazcık.

I don't think 54 minutes is too bad.

54 dakika çok kötü değil bence.

I mean, it could have been 2 hours late, you see.

Yani 2 saat gecikebilirdi.

So at least we were only 54 minutes late.

Yani en azından sadece 54 dakika geciktik.

Well, they do say that 10 minutes is

10 dakikanın

fashionably late, is the expression they use.

modaya uygun olarak geç olduğunu söylüyorlar, kullandıkları ifade bu.

If you

go into

an appointment somewhere to meet friends, maybe not

Arkadaşlarınızla buluşmak için bir yere randevuya giderseniz, belki

a dental appointment or maybe the doctors.

diş randevusu değil, belki de doktorlar.

But if you were to arrive at a meeting, maybe with family or friends

Ama bir toplantıya, belki ailenizle veya arkadaşlarınızla gidecekseniz

and you are five or 10 minutes late, that they call that fashionably late? Yes.

ve beş veya 10 dakika geç kalırsanız, buna modaya uygun olarak geç diyorlar mı? Evet.

Not essential that they're on time.

Zamanında olmaları şart değil.

Okay, Steve, that's 54 minutes.

Tamam, Steve, bu 54 dakika.

What would you call that rude?

Buna kaba ne denir?

Well, it is a little bit rude.

Peki, bu biraz kaba.

But first of all, I suppose for those who are

Ama her şeyden önce, sanırım

who are sitting there waiting for us, can I say sorry for being late?

orada oturmuş bizi bekleyenler için geç kaldığım için özür dilerim diyebilir miyim?

We do have a very good excuse.

Çok iyi bir mazeretimiz var.

We went to a party yesterday.

Dün bir partiye gittik.

In fact, we got up yesterday morning and around about quarter to seven.

Aslında, dün sabah yediye çeyrek kala kalktık.

We went to pick Steve's mum up from her house.

Steve'in annesini evinden almaya gittik.

Then we had to drive a very long way from there

Sonra oradan bir düğünün olduğu yere kadar çok uzun bir yol kat etmemiz gerekti

to the place where there was a wedding.

.

We went to a wedding yesterday and also a wedding party that was held afterwards.

Dün bir düğüne ve sonrasında yapılan bir düğüne gittik.

Do I have to tell you what happened?

Sana ne olduğunu söylemem gerekiyor mu?

Well, we did eat a lot of food.

Pekala, çok yemek yedik.

There was some alcohol consumed.

Bir miktar alkol tüketildi.

And before I go any further, we are talking

Ve daha ileri gitmeden önce,

about parties and things connected to parties.

partilerden ve partilerle bağlantılı şeylerden bahsediyoruz.

So can I just say that we do not

Öyleyse, siz kıçınızın üstüne düşene kadar

condone or promote drinking until you fall on your arse?

içkiye göz yummayacağımızı veya teşvik etmeyeceğimizi söyleyebilir miyim ?

Please. I can't even speak today.

Lütfen. Bugün konuşamıyorum bile.

We do not condone or promote drinking

until you fall on your arm or your face or anywhere

Kolunuzun veya yüzünüzün üzerine düşene kadar veya sarhoş diyebileceğiniz herhangi bir yere

you can say so drunk you fall on your face.

yüzünüz üstüne düşene kadar içkiye göz yummaz veya teşvik etmeyiz.

So please.

Yani lütfen.

That said that that is our disclaimer you say and we didn't do that yesterday.

Bunun bizim sorumluluk reddimiz olduğunu söylediniz ve biz bunu dün yapmadık.

And I.

Ve ben.

Well, I'm not sure.

Şey, emin değilim.

Well, this is that's not let's not get too far ahead of ourselves, Steve.

Pekala, mesele bu değil, fazla ileri gitmeyelim, Steve. Her şeyden

First of all,

önce,

we had a party last night as well.

dün gece de bir partimiz vardı.

It was Steve's nephew, Steve's nephew

Steve'in yeğeniydi, Steve'in yeğeni çok

getting married to a lovely girl, a Canadian girl.

güzel bir kızla, Kanadalı bir kızla evleniyordu.

Some of her relatives flew all the way here from Canada.

Akrabalarından bazıları Kanada'dan buraya kadar gelmiş.

And that's a long way, by the way.

Ve bu arada, bu çok uzun bir yol.

That is a very long way.

Bu çok uzun bir yol.

And I suppose I suppose

Ve sanırım

everyone wanted to have a good time.

herkesin iyi vakit geçirmek istediğini sanıyorum.

And let's just say a lot of people did have a good time.

Ve pek çok insanın iyi vakit geçirdiğini söyleyelim.

There was dancing.

Dans vardı.

There was some singing.

Biraz şarkı söylendi.

There was a lot of eating and maybe a little bit of drinking of alcohol.

Çok fazla yemek ve belki biraz da alkol vardı.

And can I just say again, we have to make sure of this.

Ve tekrar söyleyebilir miyim, bundan emin olmalıyız.

You see, Steve, we do not condone or promote drinking

Görüyorsun Steve, sen kıç üstü ya da surat üstü düşene kadar içkiyi tasvip etmiyoruz ya da teşvik etmiyoruz

until you fall on your arse or or face.

.

But if you wanted to do it, it's up to you.

Ama bunu yapmak istiyorsan, sana kalmış. O

It's up to you. It's your risk. Okay.

size kalmış. Bu senin riskin. Tamam aşkım.

So we don't want to be accused of promoting anything like that, so we're not going to.

Bu yüzden böyle bir şeyi teşvik etmekle suçlanmak istemiyoruz, bu yüzden yapmayacağız.

Of course I couldn't drink, Mr. Duncan.

Elbette içemezdim, Bay Duncan.

No, because I was driving.

Hayır, çünkü ben sürüyordum.

Mr. Steve had to drive 250 miles.

Bay Steve 250 mil sürmek zorunda kaldı.

Yes, I drove in total yesterday, picking my mother

Evet dün toplamda annemi aldım

up, going to the wedding venue, taking it back and then driving back home.

, düğün salonuna gittim, geri götürdüm ve sonra eve geri döndüm.

Yes. Again, we're jumping ahead of the story.

Evet. Yine, hikayenin önüne atlıyoruz. Daha

I haven't started the story yet

hikayeye başlamadım daha

before we go

already, this is not even the beginning of the thing.

gitmeden, bu işin başı bile değil.

It's okay. Probably.

Sorun değil. Muhtemelen.

I'm joking. Best not to do that today. I'm.

Şaka yapıyorum. Bugün bunu yapmamak en iyisi. Ben.

I have gone to a lot of trouble to get this live stream on air because my head

Bu canlı yayını yayınlamak için çok zahmete girdim çünkü başım

is aching, and it's partly because of the alcohol.

ağrıyor ve bunun nedeni kısmen alkol.

I did have a few drinks yesterday to celebrate the wedding,

Dün düğünü kutlamak için birkaç içki içtim

but also we we got back very late.

ama aynı zamanda çok geç döndük.

In fact, we arrived back here at 10 to 2 this morning

Aslında, bu sabah 10'a 2'de buraya geri döndük

and we woke up and my head was really hurting.

ve uyandık ve başım gerçekten ağrıyordu.

So I think it was a combination of having some alcohol.

Bu yüzden biraz alkol almanın bir kombinasyonu olduğunu düşünüyorum.

Steve, you did you drink to double Baileys?

Steve, Bailey'leri ikiye katlamak için mi içtin?

I had to double Baileys some point.

Baileys'i bir noktada ikiye katlamak zorunda kaldım.

I don't know what else you consumed.

Başka ne tükettin bilmiyorum.

No, just limited to the champagne. Was that champagne?

Hayır, sadece şampanya ile sınırlı. O şampanya mıydı?

We had some champagne. Very strong champagne.

Biraz şampanya içtik. Çok güçlü şampanya.

I did have one because

Bir tane vardı çünkü

they had, like a reception to start off with.

başlamak için bir resepsiyon gibiydiler.

And then afterwards some sort of, you know, you always have a bit of a sort of bubbly fizzy.

Ve sonrasında bir çeşit, bilirsiniz, her zaman biraz kabarcıklı gazınız olur.

I don't know whether it was champagne.

Şampanya mıydı bilmiyorum.

It was champagne.

Şampanyaydı.

And definitely that was champagne, very strong.

Ve kesinlikle şampanyaydı, çok sert.

And I thought, well, I'm not driving for

Ve düşündüm ki,

at least 6 hours at that point.

o noktada en az 6 saat araba kullanmıyorum.

So I knew it was safe to have one

Bu yüzden bir kadeh alkol almanın güvenli olduğunu biliyordum

drink of alcohol because the alcohol would have been out of my system.

çünkü alkol sistemimden çıkmış olacaktı.

Well before we drove back. Okay.

Geri dönmeden çok önce. Tamam aşkım.

Oh, I'm always thinking of being a safe driver. Yes.

Oh, her zaman güvenli bir sürücü olmayı düşünüyorum. Evet.

You can't drink and drive in this country.

Bu ülkede içip araba kullanamazsınız.

I don't think you can in some kind of in this country.

Bu ülkede bir şekilde yapabileceğini sanmıyorum.

Just let's just keep to the points of yesterday before we go.

Sadece gitmeden önce dünkü noktalara devam edelim .

I'm not paying for what I say because Mr.

Söylediklerimin bedelini ödemiyorum çünkü Bay

Gentleman's going a bit. Well.

Centilmen biraz gidiyor. Kuyu.

A lot of people, a lot of television waiting, Steve, for 54 minutes

Bir sürü insan, bir sürü televizyon bizi 54 dakika bekliyor Steve

for us to come on.

.

Driving under the influence of alcohol is Catarina.

Alkolün etkisi altında araç kullanmak Catarina'dır.

That is the correct way of expressing that.

Bunu ifade etmenin doğru yolu budur.

But Steve was. No, I did not.

Ama Steve öyleydi. Hayır yapmadım.

Steve was not doing that.

Steve bunu yapmıyordu.

Okay. So before anyone says anything, Steve was sober.

Tamam aşkım. Yani kimse bir şey söylemeden Steve ayıktı.

When he drove back, I had some alcohol.

Geri döndüğünde biraz alkol aldım.

But Steve. Steve was very good, in fact.

Ama Steve. Aslında Steve çok iyiydi.

But there was a lot of alcohol.

Ama çok fazla alkol vardı.

And we got back late last night and I hardly slept because I kept waking up.

Ve dün gece geç döndük ve neredeyse hiç uyumadım çünkü sürekli uyanıyordum.

And then this morning when I got up, I just felt awful.

Sonra bu sabah kalktığımda kendimi çok kötü hissettim.

And I thought, there is no way that I can do a live stream today.

Ve bugün canlı yayın yapmamın bir yolu yok diye düşündüm.

But here you are.

Ama işte buradasın.

What a trooper.

Ne asker. İşte

Here I am.

What I feel at the moment, Steve, I had is doing this.

buradayım.

Şu anda hissettiğim şey, Steve, bunu yapmaktı.

And I think it's not the alcohol. It's actually

Ve bence alkol değil. Aslında

lack of sleep.

uykusuzluktur.

If you say you're a trooper, it means that you, despite

Asker olduğunuzu söylerseniz,

feeling ill or hung over, in Mr.

Bay Duncan'ın durumunda kendinizi hasta veya akşamdan kalma hissetmenize rağmen

Duncan's case, you still do the task that you said you were going to do.

, yapacağınızı söylediğiniz görevi yapmaya devam ettiğiniz anlamına gelir .

Yes. You go to work if you're feeling ill.

Evet. Kendinizi hasta hissediyorsanız işe gidersiniz.

Yeah.

In fact, it means you persevere, persevere.

Evet.

Aslında sebat ediyorsun, sebat ediyorsun demektir.

You're a trooper. To persevere is to be a trooper.

Sen bir askersin. Sebat etmek asker olmaktır.

It means you're pushing forward.

ileri gidiyorsun demektir.

No matter what is happening,

Ne olursa olsun,

you keep pushing forward.

ilerlemeye devam ediyorsun.

Would you like to see some video from yesterday? Yes.

Dünden bir video görmek ister misin? Evet.

Oh, oh.

Ah, ah.

Now you're interested because now you get to pry into our private life

Artık ilgileniyorsunuz çünkü artık özel hayatımızı gözetliyorsunuz

and we know you like that out there in YouTube land.

ve YouTube diyarında bundan hoşlandığınızı biliyoruz.

Yeah, you see.

Evet, görüyorsun.

So, first of all, here is Mr.

Yani, her şeyden önce, dün Bay

Steve and his mum

Steve ve annesi buradalar

yesterday and also you might notice me as well somewhere.

ve beni de bir yerlerde fark edebilirsiniz.

So. So. So here we go.

Bu yüzden. Bu yüzden. İşte başlıyoruz.

So there is Mr.

Yani

Steve yesterday, of course, he is a celebrity being recognised by everyone

dün Bay Steve var tabii ki herkes tarafından tanınan bir ünlü

and the lovely lady next to Steve is Steve's mum

ve Steve'in yanındaki sevimli bayan Steve'in annesi

and she was having a great time as well.

ve o da harika vakit geçiriyordu.

I think your mum actually got a bit drunk

as the evidence of the alcoholic beverage show is the champagne.

Alkollü içki şovunun kanıtı şampanya olduğu için annen aslında biraz sarhoş sanırım.

Yes. And in a moment,

Evet. Ve bir anda,

Steve is getting very excited by the menu.

Steve menü tarafından çok heyecanlanıyor.

And then, oh, there's me as well.

Ve sonra, ah, ben de varım.

Of course, I was recognised by a lot of people.

Tabii ki birçok insan tarafından tanındım.

They knew who I was. They said, Are you Mr. Duncan?

Kim olduğumu biliyorlardı. "Siz Bay Duncan mısınız?" dediler.

Yes, yes, I am, I am.

Evet, evet, öyleyim, öyleyim.

I am Mr. Duncan.

Ben Bay Duncan.

In fact, in a way, you upstaged the bride. Yes.

Aslında, bir bakıma, gelini gölgede bıraktın. Evet.

Well, well, everyone was talking about.

Şey, herkes hakkında konuşuyordu.

Exactly.

Kesinlikle.

You were people were flocking in from the street, asking for autographs.

Sokaktan akın akın gelip imza isteyen insanlardın. İlgi odağı bendim

I was I was the centre of attention.

.

The bride. Forget her.

Gelin. Unut Onu.

All they wanted to see was Mr. Duncan.

Tek görmek istedikleri Bay Duncan'dı.

He was mobbed.

Mobbinge uğradı.

All the students from around the world that recognise Mr.

Dünyanın dört bir yanından Bay

Duncan, all literally leapt over the fence as soon as they knew you were there.

Duncan'ı tanıyan tüm öğrenciler, sizin orada olduğunuzu öğrenir öğrenmez kelimenin tam anlamıyla çitin üzerinden atladılar .

Well, you had a crowd around you and you were signing autographs for at least an hour.

Eh, etrafınızda bir kalabalık vardı ve en az bir saattir imza dağıtıyordunuz.

The whole of Cheltenham came to a standstill.

Cheltenham'ın tamamı durma noktasına geldi.

That's where we were yesterday.

İşte dün oradaydık.

Cheltenham, the same place that has the racehorse and all the horse racing.

Cheltenham, yarış atlarının ve tüm at yarışlarının olduğu yer.

You see the race horse and

Yarış atını görüyorsunuz ve

this is going to be a very

bu çok

interesting live stream because I'm only half awake, to be honest.

ilginç bir canlı yayın olacak çünkü dürüst olmak gerekirse sadece yarı uyanığım.

I wish I could go back to bed right now.

Keşke şu an yatağıma geri dönebilseydim.

Today we are looking at words, phrases

Bugün parti yapmak, parti yapmak ile ilgili kelimelere, deyimlere bakıyoruz

connected to party, having a party.

.

Talking of which, would you like to see Mr.

Konu açılmışken, Bay

Steve's mum and Steve getting heavy at the disco

Steve'in annesi ve Steve'in seninle diskoda ağırlaştığını görmek ister miydin

with you?

? Şu anda

You're going to right now look at this.

buna bakacaksınız.

So here is Mr.

İşte Bay

Steve and Mr.

Steve ve Bay

Steve's mother enjoying the disco last night.

Steve'in annesi dün gece diskoda eğlenirken.

Oh, wait, there it.

Oh, bekle, işte orada.

Isn't that what you see? I knew that was going to happen.

Gördüğün bu değil mi? Bunun olacağını biliyordum.

He's not on the ball. I'm not. I'm not with.

Topun üzerinde değil. Değilim. yanında değilim

I told you I wasn't with it.

Yanında olmadığımı söyledim.

I told you.

Here we go.

Sana söyledim.

İşte başlıyoruz.

Let's try again, shall we?

Tekrar deneyelim, olur mu?

Well, that was good.

Bu iyiydi.

Steve's mum and Mr.

Steve'in annesi ve Bay

Steve freaking out and having a dance at the party last night.

Steve dün gece partide çılgına dönmüş ve dans ederken. bu ne

It's what.

What is giving us something very weird is happening here.

Bize çok garip bir şey veren şey burada oluyor.

Try again.

Tekrar deneyin.

Mr. Duncan needs to lie down.

Bay Duncan'ın uzanması gerekiyor.

It is all right. You know, this is very embarrassing.

Her şey yolunda. Biliyor musun, bu çok utanç verici.

I am putting myself through so much embarrassment.

Kendimi çok fazla utandırıyorum.

Are you ready to.

Mr. Duncan, have you got the correct clip?

Hazır mısın.

Bay Duncan, doğru klibi aldınız mı?

Okay, here we go, then. Eat your.

Tamam, başlıyoruz o zaman. seninkini ye

Eat your heart out.

Kalbini ye.

John Travolta and Olivia Newton-John.

John Travolta ve Olivia Newton-John.

Because we have two new party animals

Çünkü kasabada iki yeni parti hayvanımız var

in town.

.

Well, what do you think about mother?

Peki, anne hakkında ne düşünüyorsun?

Looks more into it than I did.

Benden daha çok bakıyor.

I think your mother was having more fun than we were. She.

Bence annen bizden daha çok eğleniyordu . O.

She looked really excited.

Gerçekten heyecanlı görünüyordu.

There wasn't that great.

O kadar harika değildi.

She loved every minute of it yesterday.

Dünün her dakikasını çok sevdi.

But apart from the minute when she native felt sick and vomited.

Ama yerlisinin kendini hasta hissettiği ve kustuğu an dışında.

Okay, so from that,

Tamam, o zaman

you don't have a filter, do you?

filtren yok, değil mi?

No, but no.

Hayır, ama hayır.

She had a wonderful time and she's been looking forward to this for two years.

Harika zaman geçirdi ve iki yıldır bunu dört gözle bekliyordu.

Yes, for two years.

Evet, iki yıldır.

And as you regular viewers will know,

Ve siz müdavim izleyicilerin bileceği gibi,

my mother's had a few health issues recently,

annemin son zamanlarda birkaç sağlık sorunu oldu

and yet she was still able to go to the wedding.

ve yine de düğüne gidebildi.

She was very, very happy.

O çok, çok mutluydu.

And a good time was had by all.

Ve herkes tarafından iyi vakit geçirildi.

It was great.

Harikaydı.

I've got to play that again. Part of anything.

Bunu tekrar oynamalıyım. Herhangi bir şeyin parçası. Gelinden

My mother was more the centre of attention than the bride.

çok annem ilgi odağıydı.

Yes, I've got even more than you with a centre of attention.

Evet, bende senden bile fazla ilgi odağı var.

Yes. To the bride was third down the list.

Evet. Geline listede üçüncü oldu.

So let's go.

O zaman hadi gidelim.

Here it is against.

İşte karşı. İşte

Here it is again.

yine burada.

Steve.

Steve.

Oh, my. Is absolutely brilliant.

Aman. Kesinlikle mükemmel.

Like mother likes. You know what I loved about yesterday?

Annenin sevdiği gibi. Dün neyi sevdim biliyor musun?

Lots of people were so excited to see Steve's

Pek çok insan Steve'in annesini orada gördüğü için çok heyecanlıydı

mum there, and by the end of the evening she had

ve akşamın sonunda

an entourage,

bir maiyeti vardı,

a group of people who were just coming over and they wanted to speak to your mum.

bir grup insan yeni geliyordu ve annenle konuşmak istediler.

Didn't know it did.

olduğunu bilmiyordum.

It was like she was holding court.

Sanki mahkemedeydi.

It was like she was there on her throne and everyone was coming to to greet her.

Sanki tahtında oturuyordu ve herkes onu karşılamaya geliyordu.

So Steve's mum had the most amazing time and I think

Yani Steve'in annesi harika zaman geçirdi ve bence

most people were talking about your mum more

çoğu insan annen hakkında

than the bride and groom or even me.

gelin ve damattan ve hatta benden daha çok bahsediyordu.

That was pretty good, though.

Bu oldukça iyiydi ama.

I did enjoy that. Yes.

Bundan zevk aldım. Evet.

I mean, it was almost like it wasn't the bride and bride groom's day at all.

Yani neredeyse gelin ve gelin damadın günü değilmiş gibiydi.

It was more like it was my mum's day, some celebration of my mother.

Daha çok annemin günü gibiydi, annemin bir kutlamasıydı.

It was incredible. Although. Yes, yes.

İnanılmazdı. Rağmen. Evet evet.

And and also, of course, she, with all the fans pouring in from off the streets, wants to find out.

Ve ayrıca, tabii ki, sokaklardan akın eden tüm hayranlarla birlikte öğrenmek istiyor.

You were here.

Buradaydın.

Oh, that's so you know what it's like when you're in show business.

Oh, bu şov dünyasında olmanın nasıl bir şey olduğunu anlaman içindi.

Everyone wants to follow you around.

Herkes seni takip etmek istiyor.

And when we left, it was like it was like leaving a party, you know?

Ve ayrıldığımızda sanki bir partiden ayrılmak gibiydi, anlıyor musun?

You know, when you see those supermodels leaving parties

Bilirsiniz, gece geç saatlerde partilerden ayrılan süper modelleri gördüğünüzde

very late at night.

.

Your mother was leaving the party last night and she had a whole group of people around her

Annen dün gece partiden ayrılıyordu ve etrafında bir grup insan

helping her and making sure that she was safe

ona yardım ediyor ve o sokaklardan arabaya doğru yürürken güvende olduğundan emin oluyordu

as she walked through the streets to the car.

.

And it was so funny.

Ve çok komikti.

It was just an amazing time.

Harika bir zamandı.

So so we we all enjoyed it.

Böylece hepimiz keyif aldık.

Some of us enjoyed it a little bit too much.

Bazılarımız bundan biraz fazla zevk aldı.

That's what you're supposed to do at a wedding celebration.

Bir düğün kutlamasında yapman gereken şey bu .

You have all this sort of you have all the formal proceedings.

Tüm bu türlere sahipsiniz, tüm resmi işlemlere sahipsiniz. Evlilik

Don't you just start off with the you have the wedding vows, okay.

yemininle başlama, tamam mı?

And all that.

Ve tüm bunlar.

And then you you have a little bit of a drink afterwards and then you go and have a sit down meal

Sonra biraz içersin sonra bir şeyler içersin ve sonra oturup yemek yersin

and then afterwards you have the disco in the evening. Yes.

ve ardından akşam diskoya gidersin. Evet.

So it was full of food.

Yani yemek doluydu. Bir

It was full on loads of food.

sürü yiyecekle doluydu.

I've never seen so much food served during a meal.

Bir yemek sırasında bu kadar çok yemek servis edildiğini hiç görmemiştim.

There was meat of all sorts chicken, huge pieces of steak.

Her çeşit tavuk eti, kocaman biftek parçaları vardı.

I've never seen such big pieces of steak, vegetables, salads.

Hiç bu kadar büyük biftek parçaları, sebzeler, salatalar görmemiştim.

We even had two desserts.

Hatta iki tatlımız bile vardı.

I've never, ever been to a party, ever where there were two desserts

Asla iki tatlının olduğu

and we ate everything we could.

ve elimizden gelen her şeyi yediğimiz bir partiye hiç gitmedim.

Yes, it was amazing.

Evet, harikaydı.

So I'm feeling the the after effect now

Bu yüzden şimdi

of partying a little bit too hard.

biraz fazla sert parti yapmanın sonraki etkisini hissediyorum.

Do you know what we haven't done, Steve?

Neyi yapmadığımızı biliyor musun, Steve?

Was that said, who was first on the livestream?

Bu, canlı yayında ilk kim olduğu söylendi mi?

We haven't said hello to anyone.

Kimseye merhaba demedik.

We have on the live chat, so it's a very excited people on there today. Mr.

Canlı sohbetimiz var, bu yüzden bugün orada çok heyecanlı insanlar var. Bay

Duncan I would imagine so because already we've, we've done a lot of the things

Duncan, canlı yayında ilk sırada yer alan birçok şeyi zaten yaptığımız için öyle olduğunu tahmin ediyorum.

who was first on the live stream?

Mr. Duncan. Who was first on the list?

Bay Duncan. Listede ilk sırada kim vardı?

I don't know.

Bilmiyorum.

I actually don't know because a lot of time.

Aslında bilmiyorum çünkü çok zaman. Her

Aaron Always.

Zaman Harun.

Beatrice, Beatrice, congratulations, Beatrice.

Beatrice, Beatrice, tebrikler, Beatrice.

Guess what?

Ne oldu?

You were first on today's live chat.

Bugünün canlı sohbetinde ilk sen vardın.

I'm not sure if I'm going to make this or make it through today's live stream.

Bunu başarabileceğimden veya bugünkü canlı yayından geçebileceğimden emin değilim. Yorgunluğumdan kurtulmak için üç gün kadar yatıp

I can't tell you how much I want to go to bed and sleep

uyumayı ne kadar çok istediğimi anlatamam

for about three days to get rid of my tiredness.

.

I feel fatigued today.

Bugün kendimi yorgun hissediyorum.

So it was it was the wedding of your nephew.

Demek yeğeninin düğünüydü.

And the strange thing is yesterday's wedding ceremony,

Ve garip olan şey, dünkü düğün töreni,

the actual wedding moment

asıl düğün anı

was not actually a real one, was it?

aslında gerçek değildi, değil mi?

No, it was a re-enactment

Hayır, bu bir canlandırmaydı

because it was it's already happened in Canada.

çünkü Kanada'da zaten yaşanmıştı.

But the strange thing is on their official document,

Ama garip olan resmi belgelerinde,

because you have to have some sort of proof or document

çünkü onların belgesinde kimin evlendiğini göstermek için bir tür kanıtın veya belgenin olması gerekiyor

to show who was getting married on their document.

.

They had a photograph or photographs of their dogs.

Köpeklerinin bir fotoğrafı veya fotoğrafları vardı.

So instead of their photograph, they had pictures of their dogs instead.

Yani fotoğrafları yerine köpeklerinin resimleri vardı.

Is that legal?

Bu yasal mı?

Well, it's not it's not a legal document. Right.

Bu yasal bir belge değil. Sağ.

Because they're already married, you say so because of the married in Canada.

Zaten evli oldukları için, Kanada'daki evliler yüzünden öyle diyorsunuz.

Everything yesterday was was almost like a re-enactment.

Dün olan her şey neredeyse bir canlandırma gibiydi.

So, yes, good word, Steve.

Evet, güzel söz Steve.

So people might be wondering why have two wedding ceremonies, two marriages?

Öyleyse insanlar neden iki düğün töreni, iki evlilik olduğunu merak ediyor olabilir?

Well, it's because

Çünkü

there are

relatives in Canada and there are relatives here.

Kanada'da akrabalar var ve burada da akrabalar var.

So they had one wedding in Canada, which was the official wedding.

Böylece Kanada'da resmi nikah olan bir düğünleri oldu.

That's the real one. The real one, so to speak.

Gerçek olan bu. Gerçek olan, tabiri caizse.

But not everybody could fly to Canada, including my mother

Ama annem, biz

and us and us, because we had to look after my mother while my sister was away.

ve biz dahil herkes Kanada'ya uçamadı çünkü kız kardeşim yokken anneme bakmak zorundaydık.

So they decided to have a second wedding just for the people in the UK,

Bu yüzden sadece Birleşik Krallık'taki insanlar için ikinci bir düğün yapmaya karar verdiler ,

which was very nice of them.

ki bu onlar için çok hoştu.

So they had two wedding ceremonies, which is rather indulgent,

Bu yüzden iki düğün töreni yaptılar, bu oldukça hoşgörülü,

but just as well, because otherwise we wouldn't have had such a lovely evening.

ama aynı derecede iyi, çünkü aksi takdirde bu kadar güzel bir akşam geçiremezdik.

Yes, but it was amazing.

Evet, ama harikaydı. Uzun zamandır katıldığım

It was I think it's one of the best parties I've been to for a long time.

en iyi partilerden biri olduğunu düşünüyorum .

And that and that that is true.

Ve bu ve bu doğru.

So so if if Steve's relatives are watching,

Öyleyse, eğer Steve'in akrabaları izliyorsa,

you arranged a brilliant party.

harika bir parti ayarladınız demektir.

We all had fun, but I think

Hepimiz eğlendik ama

you know who had the most fun yesterday, Steve?

dün en çok kim eğlendi biliyor musun Steve?

I think it must have been.

Bence öyle olmalı.

Was it that was it that young man that kept coming out trying to drag everybody onto the dance floor?

Herkesi dans pistine çekmeye çalışan o genç adam mıydı?

No, it was actually your mum. Oh,

Hayır, aslında annendi. Oh,

I think your mum is a better mover than you all.

bence annen hepinizden daha iyi bir nakliyeci.

In fact, we had to.

Aslında, zorundaydık.

We had to say to my mum, sorry, we've got to go.

Anneme, üzgünüm, gitmemiz gerek, demek zorunda kaldık.

My mother's normally in bed for 10:10 p.m.

Annem normalde 22:10'da yatakta olur.

or 10:30 p.m. at the latest.

veya 22:30 en geç.

Yes, but we didn't even leave there last night until well

Evet, ama dün gece saat on

until half ten, 822, 22, 11.

buçuk, 822, 22, 11'e kadar oradan ayrılmadık bile. Bundan

Even better than that we actually said to your mum didn't we, earlier

daha da iyisi annene söyledik değil mi, daha önce

we said in the evening it wasn't very late, we said okay, we better go soon.

akşam çok olmadığını söylemiştik. geç, tamam dedik, bir an önce gitsek iyi olur.

And your mum said no, I want to stay.

Ve annen hayır dedi, ben kalmak istiyorum.

And that was, that was amazing.

Ve bu, harikaydı.

I know.

I mean we were tired, we were yawning.

Biliyorum.

Yani yorulmuştuk, esniyorduk.

We wanted we wanted to stay up.

Ayakta kalmak istedik.

We wanted to go.

gitmek istedik Saat

We wanted to leave at about 10:00.

10:00 gibi ayrılmak istedik.

And your mother your mother did not want to leave.

Ve annen, annen gitmek istemedi.

It was it was just I'm never going to forget it.

Sadece öyleydi, asla unutmayacağım.

It was the most amazing night.

En muhteşem geceydi.

Fantastic. George is saying to George.

Fantastik. George, George'a söylüyor.

Grace says this is the first time here for him.

Grace, bunun onun için ilk kez burada olduğunu söylüyor.

Oh, I see. Hello, George.

Ah anlıyorum. Merhaba George.

With all these dear friends.

Bütün bu sevgili arkadaşlarla.

Is that true, O-M-G?

Bu doğru mu O-M-G?

So if that is true, a special welcome to you, George.

Yani bu doğruysa, sana özel bir hoş geldin George.

Hello.

You've been on the livestream before.

Merhaba.

Daha önce canlı yayında bulundunuz.

Perhaps you've watched Mr.

Belki Bay

Duncan's pre-recorded

Duncan'ın

lessons about not being on the live stream.

canlı yayında olmamakla ilgili önceden kaydedilmiş derslerini izlemişsinizdir.

Is that what you mean?

Demek istediğin bu mu?

Which case?

Hangi dava?

A very sincere welcome to you.

Size çok içten bir hoş geldiniz.

I have a feeling it might mean that. Definitely.

Bunun şu anlama gelebileceğini hissediyorum. Kesinlikle.

What a day.

Ne gün ama.

What a day.

Ne gün ama.

This this is turning out to be.

Bu olduğu ortaya çıkıyor.

But also what a night we had last night.

Ama aynı zamanda dün gece nasıl bir gece geçirdik.

We are looking at party words. In a few moments.

Parti sözlerine bakıyoruz. Birkaç dakika içinde.

We're going to get through them very quickly.

Bunları çok hızlı bir şekilde aşacağız.

But as you may know, if you are regular here,

Ama bildiğiniz gibi, eğer burada müdavimseniz,

you will know that my birthday is coming up very

soon as we enter August tomorrow,

yarın Ağustos'a,

31 days in July, and then we have August tomorrow.

Temmuz'un 31 gününe girdiğimizde çok yakında doğum günümün yaklaştığını ve ardından yarın Ağustos'a girdiğimizi bileceksiniz.

So today is the last day of July.

Yani bugün Temmuz ayının son günü.

And I was thinking of something unusual for my birthday, maybe something that might help me

Ve doğum günüm için sıra dışı bir şey düşünüyordum , belki evde bana yardımcı olabilecek bir şey

around the house.

And here's something that I saw Steve, and this is the most amazing thing.

.

Ve işte Steve'i gördüğüm bir şey ve bu en harika şey.

Take a look at this, because we look we talk about robots nowadays, don't we, doing things?

Şuna bir bakın, çünkü bakıyoruz ki günümüzde robotlardan bahsediyoruz, değil mi, bir şeyler yapıyoruz?

Yes. Well, this is a little robot that might be very useful in the kitchen.

Evet. Bu, mutfakta çok yararlı olabilecek küçük bir robot.

I think this is a really cool thing.

Bence bu gerçekten harika bir şey.

Look at that.

Şuna bak.

So watch. Watch what the robot does.

Öyleyse izle. Robotun ne yaptığını izleyin.

It will actually take the top of that jam jar and there's nothing worse than trying to do that.

Aslında reçel kavanozunun tepesini alacak ve bunu yapmaya çalışmaktan daha kötü bir şey olamaz.

So now there is even a robot that will do that.

Yani artık bunu yapacak bir robot bile var.

Watch it. But there he goes. G

Onu izle. Ama işte gidiyor. G

And there it is.

Ve işte burada.

Blimey.

Tanrı aşkına.

Well, actually, that might be quite useful for my mother. Yes.

Aslında, bu annem için oldukça faydalı olabilir. Evet.

Although

Yine de izleyicilerimize kavanozlarının kapaklarını açmakta zorlanıyorlarsa verebileceğim

there is a very good hint or tip

çok iyi bir ipucu veya tüyo var

that I can give our viewers if they are struggling

to take the lids off their jars.

. Tek

All you got to do is where some rubber gloves are,

yapmanız gereken, bazı lastik eldivenlerin, bulaşık

some kitchen gloves that you might use for washing up,

yıkamak için kullanabileceğiniz bazı mutfak eldivenlerinin olduğu

and that will give you loads of grip

ve bu, çıkarılması zor reçel kavanozu kapaklarınızın kapağının etrafında size çok fazla tutuş sağlayacaktır

around the lid of your difficult to remove jam jar lids. Yes.

. Evet.

Oh, and that's what we need to do.

Oh, ve yapmamız gereken de bu.

Oh, get one of these robots. I just.

Oh, şu robotlardan birini al. Ben sadece.

I just think this is amazing. Why spend all your.

Bunun harika olduğunu düşünüyorum. Neden hepsini harcıyorsun?

I bet that's not cheap. It isn't.

Bahse girerim bu ucuz değildir. öyle değil

And I would venture to suggest

Ve gerçekten yaşlı olmadığınız sürece

which is a fairly pointless device unless you are really elderly.

hangisinin oldukça anlamsız bir cihaz olduğunu önermeye cüret ediyorum .

Yes. Well, I can't know what that's what it's for. Yeah.

Evet. Bunun ne için olduğunu bilmiyorum. Evet.

But if you are so weak. Yes.

Ama eğer çok zayıfsan. Evet.

That you cannot remove the lids from your jars and maybe you shouldn't

Kavanozlarınızın kapaklarını çıkaramamanız ve belki de

be looking at living at home on your own, maybe you should be in a home.

evde tek başınıza yaşamayı düşünmemeniz, belki de bir yuvanın içinde olmanız gerekiyor.

You are so full of compassion.

Çok şefkat dolusun.

I know you have, but seriously, the other way, of course, is if you tap

Biliyorum, ama cidden, diğer yol, tabii ki,

the the the lid of the jar on a hard surface

kavanozun kapağını sert bir yüzeye vurursanız,

that releases the pressure inside the jar, and then you can remove the lid quite easily.

kavanozun içindeki basıncı serbest bırakır ve ardından kapağı oldukça kolay bir şekilde çıkarabilirsiniz.

But rubber gloves, rubber gloves into tip.

Ama lastik eldivenler, lastik eldivenlerin ucuna.

You see, we're here to give all sorts of advice to our viewers.

Görüyorsunuz, izleyicilerimize her türlü tavsiyeyi vermek için buradayız .

Oh, oh, you can use one of these crazy robots.

Oh, oh, bu çılgın robotlardan birini kullanabilirsin.

I just think that's amazing, because a lot of people are worried about robots taking over the world.

Bence bu harika çünkü birçok insan robotların dünyayı ele geçirmesinden endişe ediyor.

But look, there it is.

Ama bak, işte orada.

There is a robot that is actually useful, that's doing something useful.

Aslında faydalı olan, faydalı bir şeyler yapan bir robot var.

It is helping humanity.

İnsanlığa yardımcı olmaktır.

Or just just ask somebody who's living in your household, old, that can undo the blades.

Ya da sadece evinizde yaşayan yaşlı birine bıçakları açabileceğini sorun.

I mean, what market is that got?

Demek istediğim, bunun hangi pazarı var?

I mean, you literally have to be living on your own so weak

Demek istediğim, kelimenin tam anlamıyla kendi başına o kadar zayıf yaşıyor olmalısın

that you can't unscrew through a lid of a jar once again, compassion.

ki, bir kavanozun kapağını bir kez daha açamayacaksın, şefkat.

And in which case, if you can't do that, well, ask somebody when they come around

Ve bu durumda, eğer bunu yapamıyorsanız, ziyarete gelen birine sorun

to visit, ask a neighbour or use some rubber gloves or tap it

, bir komşunuza sorun veya lastik eldiven kullanın veya

on some hard concrete and then undo it.

sert betona vurun ve sonra geri alın.

Yeah, that's the thing you have to do is please bash your glass jar on concrete

Evet, yapmanız gereken şey bu lütfen cam kavanozunuzu betona vurun

or you can use a wooden spoon, give it a hard bash, and then you will have to pick

yoksa tahta bir kaşıkla sertçe vurun sonra

the broken glass out of your food afterwards, which is another good reason for having the rubber

kırılan camı yemeğinizin içinden almak zorunda kalırsınız ki bu da başka bir şeydir. İlk etapta lastik eldiven takmak için iyi bir sebep

gloves on in the first place because you won't cut yourself with all the glass.

çünkü tüm camla kendini kesmeyeceksin.

I can think of many reasons why you would want rubber gloves.

Lastik eldiven istemeniz için pek çok neden sayabilirim.

Yeah, we're not just teaching English, but teaching life skills.

Evet, sadece İngilizce öğretmiyoruz, aynı zamanda yaşam becerileri öğretiyoruz.

So this channel, Mr.

Bu kanalda, Bay

Duncan, I'm not sure what we're teaching today.

Duncan, bugün ne öğrettiğimizden emin değilim.

Well, strangely enough, there's a very popular video talking about removing lids.

Garip bir şekilde, göz kapaklarını çıkarmaktan bahseden çok popüler bir video var .

Oh, there's a popular video on YouTube at the moment telling you how to remove

Ah, şu sıralar YouTube'da

the lid of a can.

bir konserve kutusunun kapağını nasıl çıkaracağınızı anlatan popüler bir video var.

So canned food, you know, you use out use a can opener, a can opener.

Yani konserve yiyecekler, bilirsiniz, konserve açacağı, konserve açacağı kullanamazsınız.

If you haven't got a can opener, how do you remove the lid so you are out in the wild?

Bir konserve açacağınız yoksa, vahşi doğaya çıkmak için kapağı nasıl çıkarırsınız?

We use this as a small that's a small 1920s cinema camera, isn't it.

Bunu küçük bir 1920'lerin sinema kamerası olarak kullanıyoruz, değil mi?

Well, there's a couple of gentlemen on that YouTube are very entertaining, showing you exactly

Pekala, YouTube'da çok eğlenceli birkaç beyefendi var , size

how to remove the lid on your jar of tuna,

ton balığı kavanozunuzun, ton

on your tin of tuna, for example, if you haven't got a tin opener, okay, you scrape it

balığı konservenizin üzerindeki kapağı tam olarak nasıl çıkaracağınızı gösteriyor, örneğin konserve açacağınız yoksa, tamam mı?

on some concrete, you scrape it like that, and eventually it weighs the edges down.

biraz beton üzerine kazıyın, böyle kazıyın ve sonunda kenarları ağırlaştırıyor.

Then you can take the lid off.

Ardından kapağı çıkarabilirsiniz.

How many days does it take?

Kaç gün sürer?

That only takes a few seconds.

Bu sadece birkaç saniye sürer.

I mean, it takes a few seconds.

Yani, birkaç saniye sürüyor.

I think you are watching Rubbish again on YouTube.

Sanırım YouTube'da yine Rubbish izliyorsunuz.

I've seen it happen. In fact, I'm going to try it myself.

Bunun olduğunu gördüm. Aslında, kendim deneyeceğim.

This is what Steve does.

Steve'in yaptığı bu.

What Steve does is he's, he watches

Steve'in yaptığı şey,

any rubbish on YouTube a bit.

YouTube'daki tüm saçmalıkları biraz izlemek.

A bit like yourself really.

Gerçekten biraz kendin gibi.

Because you're watching this.

Çünkü bunu izliyorsun.

Petra.

Petra.

Petra. I think I pronounce your name correctly.

Petra. İsmini doğru telaffuz ettiğimi düşünüyorum.

Petra from I think you said Czech Republic earlier.

Petra, sanırım daha önce Çek Cumhuriyeti dediniz.

So welcome.

Öyleyse hoşgeldin.

Since the word robot was first used in the novel.

Robot kelimesi ilk olarak romanda kullanıldığı için.

Ah, you are written by Cattell capac. Hmm.

Ah, sen Cattell capac tarafından yazıldın. Hmm.

I believe it was used in literature, first of all,

Sanıyorum önce edebiyatta kullanıldı,

and then it remained in use as something that is a man

sonra insan

made machine that imitates a man.

yapımı, insanı taklit eden bir makine olarak kullanılmaya devam etti.

I know somebody or person.

Birini veya kişiyi tanıyorum. Petra olarak da bilinen

I know somebody from, uh, from the Czech Republic who is also called Petra.

Çek Cumhuriyeti'nden birini tanıyorum .

That is true.

Bu doğru.

Oh, okay.

Who is a concert pianist?

Tamam.

Konser piyanisti kimdir?

So are you the same person? I think.

Yani aynı kişi misiniz? Bence.

I don't think so.

Öyle düşünmüyorum.

I think.

Bence.

Yes, unless you.

Evet, sen hariç.

Yes, because she's blonde and I think I'm looking at brown hair here. So.

Evet, çünkü o sarışın ve sanırım burada kahverengi saça bakıyorum. Bu yüzden.

Yes. Are you a pianist?

Evet. Piyanist misin?

In which case I know you and I know who you dated.

Bu durumda seni tanıyorum ve kiminle çıktığını biliyorum.

But I'm only joking because you won't be the same person.

Ama sadece şaka yapıyorum çünkü aynı kişi olmayacaksın.

Sorry.

Üzgünüm.

I'm just starting to wonder whether Steve is the one with the alcohol poisoning and not me.

Alkol zehirlenmesi yaşayanın ben değil de Steve olup olmadığını merak etmeye başlıyorum.

What are you talking?

Ne konuşuyorsun?

I'm gradually livening up Mr.

Bay Duncan'ı yavaş yavaş canlandırıyorum

Duncan. Mind. My brain is starting to because I.

. Akıl. Beynim başlıyor çünkü ben.

I mean, I have been out of the garden this morning.

Yani bu sabah bahçeden çıktım.

Out of the garden.

Bahçenin dışında.

In the garden.

Bahçede.

Doing some, you know, some physical, hard labours work.

Biraz, bilirsin, biraz fiziksel, ağır işler yapmak.

Okay, Steve, to try and live in myself up.

Tamam, Steve, kendi içimde yaşamaya çalışıyorum.

Is anyone watching this still?

Bunu hala izleyen var mı?

Yes. We've got quite a few people watching. Not many.

Evet. İzleyen epey insanımız var. Çok değil.

Not many enough.

Because you were nearly an hour late. Yes.

Yeterince değil.

Çünkü neredeyse bir saat geciktin. Evet.

So they got Pete off and decided to go off and do something else instead.

Böylece Pete'i çıkardılar ve onun yerine başka bir şey yapmaya karar verdiler.

I was suffering.

acı çekiyordum

I am suffering today quite a lot, in fact.

Aslında bugün çok acı çekiyorum.

But thank you.

But apparently there.

Ama teşekkür ederim.

Ama görünüşe göre orada.

Steve, wait there.

Steve, orada bekle.

Hold the fort.

Kaleyi tut.

Hold your horses because we have a birthday today, do we, Omar?

Acele etme çünkü bugün doğum günümüz var , değil mi Omar?

Hello, Omar. Al,

Merhaba Ömer. Al,

can I.

Can I speak with that? You speaking over me

yapabilir miyim?

Onunla konuşabilir miyim? Benim yerime

like Omar?

Omar gibi mi konuşuyorsun?

The Omar Al Habib.

Ömer El Habib.

Happy birthday to you celebrating your birthday today.

Bugün doğum gününü kutlayan sana mutlu yıllar.

Well done. Congratulations.

Tebrikler. Tebrikler. Bir

You've made it through another year.

yılı daha atlattın.

Birthdays, weddings.

Doğum günleri, düğünler.

What's next, Mr. Duncan? Well, hopefully no funerals.

Sırada ne var Bay Duncan? Umarım cenaze yoktur.

Hopefully, we don't want any of those lots of birthdays and nice things.

Umarım, bir sürü doğum günü ve güzel şeyler istemiyoruz.

Please.

Lütfen.

Oh, dear.

Ah hayatım.

What a day we had.

Ne günler geçirdik.

Yes, it was a very long day, wasn't it?

Evet, çok uzun bir gündü, değil mi?

It was a long day.

Uzun bir gündü.

And yes, 250 miles probably

Ve evet, muhtemelen 250 mil,

whilst that in kilometres, 300 kilometres nobody cares.

oysa 300 kilometre kimsenin umurunda değil.

Do I was the one doing all the heavy work?

Tüm ağır işleri yapan ben miydim?

Mr. Duncan, you were just sitting there falling asleep.

Bay Duncan, orada oturmuş uyuyordunuz. Ben ...

I was. Well, I didn't have much choice. Passenger seat.

idim. Pek seçeneğim yoktu. Yolcu koltuğu.

I was the one I was going to concentrate, you know, with all the lights

Konsantre olacağım tek kişi bendim, bilirsiniz, diğer arabalardan gelen tüm ışıklar

from the other cars blinding me down these narrow country lanes. Yes.

bu dar kır yollarında beni kör ediyordu. Evet.

Except for the time when he let go of the steam wheel and said, I'll

Buhar çarkını bırakıp, Ben

just let the kill the car, take care of it for a while.

arabayı bırakayım, bir süre onunla ilgileneyim, dediği zaman dışında.

But it has got so

like an autopilot function, so you can sort of press a button and, you know, just

Ama o kadar

otomatik pilot işlevi var ki, bir nevi bir düğmeye basıp, bilirsiniz, sadece

say, can you please never do that ever again?

, lütfen bunu bir daha asla yapamaz mısınız?

You can only do it for 15 seconds and then it beeps at you.

Bunu sadece 15 saniye yapabilirsiniz ve ardından size bip sesi çıkarır.

Yeah.

So a lot of cars have this on that.

Evet.

Yani birçok arabada bu var.

It is quite useful if you're okay.

Eğer iyiysen oldukça faydalıdır. sen

You still are you.

hala sensin

I'm sure he's been snorting something this morning.

Eminim bu sabah burnundan bir şeyler çekiyordur.

You're you're you're a little.

sen sen sen sen biraz

You're little fun.

Biraz eğlencelisin. Emin

Are you sure?

misin?

Okay.

Tamam aşkım.

Anyway, Steve's car is amazing.

Her neyse, Steve'in arabası harika.

Yesterday, it slammed its brakes on well, on its own because it has this safety feature, doesn't it?

Dün kendi kendine iyi fren yaptı çünkü bu güvenlik özelliği var değil mi?

A lot of a lot of cars have this on now.

Artık bir çok araçta bu var. Arabam dört yaşında olmasına rağmen

I think it's standard fit fitment in most new cars,

, çoğu yeni arabada standart donanım olduğunu düşünüyorum

although my car's four years old. Okay.

. Tamam aşkım.

And for a second, yeah, we were in traffic

Ve bir saniyeliğine, evet, trafikteydik

and I just looked down for like 5 seconds at the satnav.

ve 5 saniye boyunca uydu navigasyonuna baktım.

And in that 5 seconds, the car in front Mr.

Ve o 5 saniyede, öndeki araba Mr.

Braked and the car must have known that was happening.

Braked ve araba bunun olduğunu anlamış olmalı.

And this morning Sam came up, knocked up, put on brake.

Ve bu sabah Sam geldi, hamile kaldı, frene bastı.

Very useful.

The car actually slammed the brakes on.

Çok kullanışlı.

Araba gerçekten frene bastı.

I mean, that was me.

Yani, o bendim.

I did that. Oh, well, you said yesterday that.

Ben bunu yaptım. Oh, peki, bunu dün söyledin.

Well, no, it would have done if I hadn't have brake.

Hayır, frenim olmasaydı yapardı.

Oh, okay.

Tamam. O

It would have then taken over.

zaman devralacaktı.

Well, that story is nowhere near as interesting as it could have been.

Pekala, bu hikaye olabileceği kadar ilginç değil .

It was still interested in the fact that, you know,

Hala annemle arabanın arkasında

we averted an accident with my mother in the back of the car, okay?

bir kazayı önlemiş olmamızla ilgileniyordu , tamam mı?

I mean, taking my eyes off the road for just a few seconds, which just shows you how incidents can happen.

Yani sadece birkaç saniye gözümü yoldan ayırmak , olayların nasıl olabileceğini gösteriyor.

Yes, very, very fast.

Evet, çok, çok hızlı.

That wasn't what I said. I thought your car had done it.

Benim söylediğim bu değildi. Arabanın yaptığını sanıyordum.

Oh, right. It did that.

Ah, doğru. Bunu yaptı.

That's exactly what happened.

Aynen öyle oldu.

That was a much better story than yours. Yours?

Bu seninkinden çok daha iyi bir hikayeydi. senin mi

Oh, I just put the brakes on myself.

Ah, sadece frene bastım.

That was me.

Because my reactions are so, you know, b brake instantly

O bendim.

Çünkü tepkilerim o kadar, bilirsiniz,

what my reactions are like.

tepkilerimin neye benzediğini anında frenler.

The same reactions I remember when I was at school. Mr.

Okuldayken hatırladığım aynı tepkiler. Bay

Because they use it, they use it kind of just test it out.

çünkü onu kullanıyorlar, sadece test etmek için kullanıyorlar.

Reaction time I'm going to swear

Tepki süresi Yemin ederim

when I was

ben

at school there's this device in science and they could test our reaction time.

okuldayken bilimde bu cihaz vardı ve tepki süremizi test edebilirlerdi.

So they tested everyone in the class and mine was the fastest had the fastest reaction times.

Bu yüzden sınıftaki herkesi test ettiler ve benimki en hızlı reaksiyon sürelerine sahip olandı.

Everybody reacts instantly to what's going on. Mr.

Herkes olan bitene anında tepki veriyor. Bay

Duncan and I, as sharp as I was when I was 16 years old.

Duncan ve ben, 16 yaşımdayken olduğum kadar zekiyiz .

I'm just sorry if you're watching

if you're watching us today for the first time, this is not what we're normally like.

Bugün bizi ilk kez izliyorsanız, izliyorsanız üzgünüm, normalde böyle değiliz.

I'm going a bit mad, Mr. Duncan.

Biraz deliriyorum Bay Duncan.

I think it's sleep deprivation.

Bence uykusuzluk.

I think it's something deprivation.

Bence bu bir tür mahrumiyet.

I've come over hot.

Ateşlendim.

I know you.

Seni biliyorum.

You're acting slightly

Biraz

worrying.

endişeli davranıyorsun.

Lee crazy chef Giovanni

Lee'nin çılgın şefi Giovanni

Revathi is growing

Revathi, ben

daily is how I look at that.

buna böyle bakıyorum.

Isn't that wonderful?

Bu harika değil mi?

How our viewers remember what we do? Yes.

İzleyicilerimiz ne yaptığımızı nasıl hatırlıyor? Evet.

And when we have our dahlias growing at the moment,

Ve yıldızçiçeklerimiz şu anda büyüyorken,

Giovanni Revathi, if I'm pronouncing that correctly, please stop doing that.

Giovanni Revathi, eğer doğru telaffuz ediyorsam, lütfen bunu yapmayı bırak.

Well, I'm doing some Italian singing at the moment, so I'm trying to practise

Şu anda biraz İtalyanca şarkı söylüyorum, bu yüzden pratik yapmaya çalışıyorum

it. Remember?

. Hatırlamak?

Keep practising.

Pratik yapmaya devam et.

I remember that we have what I grow. Dahlias.

Büyüdüğüm şeye sahip olduğumuzu hatırlıyorum. yıldız çiçeği

What one? Well, what?

hangisi? Peki ne?

It's hardly growing.

Neredeyse büyümüyor.

It's doing quite well. It's one.

Oldukça iyi gidiyor. O tek.

It's one. Dahlia, it's in flower.

O tek. Dahlia, çiçek açtı.

You need to show it, Mr. Duncan.

Göstermelisiniz, Bay Duncan. Bir

We'll get a picture for the next show.

sonraki gösteri için bir fotoğraf çekeceğiz.

We bring day.

gün getiriyoruz.

Shall we bring it in from the gardens to bring it a bit heavy?

Biraz ağır getirelim diye bahçelerden getirelim mi?

No, please don't.

Hayır, lütfen yapma.

That was a lovely red, deep red crimson,

Bu çok hoş bir kırmızı, koyu kırmızı bir kızıldı,

I would say would be the colour flowers and it is in full bloom at the moment.

çiçeklerin rengi olurdu diyebilirim ve şu anda tam açmış durumda.

Sir, thank you very much and how you're doing.

Efendim, çok teşekkür ederim ve nasılsınız?

I'm growing dahlias.

Yıldızçiçekleri yetiştiriyorum.

How are yours? I've told you how mine is. All yours.

Seninkiler nasıl? Sana benimkinin nasıl olduğunu anlattım. Hepsi senin.

That's.

That's all. Show each other all dahlias.

bu

Bu kadar. Birbirinize tüm dahliaları gösterin.

Have you got a picture? But

Bir resmin var mı? Ama

you've probably seen the picture of.

muhtemelen resmini görmüşsünüzdür. Sahip

Of the dahlia that I have.

olduğum yıldız çiçeğinden.

You've probably seen that in previous.

Muhtemelen bunu daha önce görmüşsünüzdür.

Can you please send me a picture of your dahlia so please show us a picture of yours.

Lütfen bana dahlia'nın bir resmini gönderir misin, bu yüzden lütfen bize kendi resmini göster.

You already probably know mine has croutons and flowers.

Muhtemelen benimkinde kızarmış ekmek ve çiçekler olduğunu biliyorsundur.

Okay.

And so, yes, we'd like to see that.

Tamam aşkım.

Ve evet, bunu görmek isteriz.

Is anyone else is anyone actually watching today?

Bugün gerçekten izleyen başka kimse var mı?

I'll be going it for. By the way, I know we're not.

için gideceğim. Bu arada, olmadığımızı biliyorum.

This is the thing.

olay bu

I might be it might be dark outside before we finish today.

Bugün bitirmeden önce dışarısı karanlık olabilir.

But yes, thanks for your lovely messages about Steve's mum as well.

Ama evet, Steve'in annesiyle ilgili güzel mesajlarınız için de teşekkürler.

Steve's is a very good dancer.

Steve'inki çok iyi bir dansçı.

She was doing it yesterday.

Dün yapıyordu.

She was boogying yesterday.

Dün yuhalıyordu.

One of the foods that we ate yesterday.

Dün yediğimiz yiyeceklerden biri.

We had some lovely food yesterday.

Dün çok güzel yemekler yedik.

One of them was potato.

Bunlardan biri patatesti. Çok sıra dışı patateslerden oluşan

Would you like to see a selection or a collection

bir seçki veya koleksiyon görmek ister misiniz

of very unusual potatoes?

?

Look at these.

Şunlara bak.

Have you ever seen potatoes that look like this?

Hiç böyle görünen patates gördünüz mü?

Very unusual, Mr. Duncan.

Çok sıradışı, Bay Duncan.

They are all from Peru.

Hepsi Peru'dan. Görünüşe

Apparently in Peru they grow this huge.

göre Peru'da bu kadar büyüyorlar.

So selection of potatoes

Yani patates seçimi

and all types of potato, every shape

ve her çeşit patates, her şekil

and every size and every colour.

, her boyut ve her renk.

I'm not sure which one my favourite is,

Hangisinin favorim olduğundan emin değilim,

but there is one at the bottom that looks like a banana

ama altta muza benzeyen bir tane var

and trust you to like that one. Mr..

ve onu seveceğinize güvenin. Bay..

And there is one.

There is one that is near the middle, on the right

Bir de var.

Ortada, sağda bir tane var

and it looks like dog poop and it is, it is.

ve köpek kakasına benziyor ve öyle, öyle.

Can you see which one I mean. Yes.

Hangisini kastettiğimi anlıyor musun? Evet.

Yes, the one at the top right hand

Evet, sağ üst

corner is the only one that looks like a potato that I would recognise.

köşedeki, tanıdığım patatese benzeyen tek şey.

Oh yes. So the one at the top.

Oh evet. Yani üstteki.

The top right.

Sağ üst.

Is a normal potato, but all the rest and very crazy looking potatoes.

Normal bir patates, ama geri kalan her şey ve çok çılgın görünen patatesler.

I love that.

Bunu sevdim.

I would like to try some of those potatoes because they look really maybe you should go to Peru, Mr.

O patateslerden bazılarını denemek istiyorum çünkü gerçekten görünüyorlar, belki de Peru'ya gitmelisiniz, Bay

Duncan, because we know how you love potato.

Duncan, çünkü patatesi ne kadar sevdiğinizi biliyoruz.

In fact, yesterday there was mashed potato

Aslında, dün tavuk yemeklerinden biriyle patates püresi vardı

with one of the chicken dishes and you discovered that underneath the chicken

ve

with all this lovely cheesy French mashed potato, there was no cheese.

tüm bu güzel peynirli Fransız patates püresinin olduğu tavuğun altında peynir olmadığını keşfettiniz.

No, it was not sure there wasn't cheese mixed in there.

Hayır, orada peynir karışımı olmadığından emin değildim.

No, there wasn't a lots of cream then that was it was like cream wasn't it.

Hayır, çok krema yoktu o zamanlar krema gibiydi değil mi?

Like a it was looks like a hollandaise.

Bir hollandaise benziyordu.

Very similar to the thing that they put with the steak. But

Bifteğin yanına koydukları şeye çok benziyor. Ama

I was going to say the style of

mashed potato is very similar to the French style.

patates püresinin Fransız usulüne çok benzediğini söyleyecektim.

Very nice.

Çok güzel.

But I found the potatoes under the chicken and no one else did

Ama patatesleri tavuğun altında buldum ve başka kimse bulamadı

because they were serving all of the food to us in large dishes.

çünkü tüm yiyecekleri bize büyük tabaklarda sunuyorlardı.

I suppose I should point that out.

Sanırım bunu belirtmeliyim.

So there were large dishes each left on the table, and then we would help ourselves.

Yani masanın üzerinde büyük tabaklar vardı ve sonra kendimize yardım ederdik.

But underneath the chicken there was a load of mashed potato and I found it.

Ama tavuğun altında bir sürü patates püresi vardı ve onu buldum.

And so I have to be honest, I did eat most of the mashed potato.

Ve dürüst olmam gerekirse, patates püresinin çoğunu ben yedim.

So you were in heaven.

Demek cennetteydin.

Mr. Duncan, I hope today, and not only did

Bay Duncan, umarım bugün sadece

you have a lovely tender chicken, but mashed potato as well.

yumuşacık bir tavuğunuz değil, aynı zamanda patates püresi de yemişsinizdir.

The desserts were very interesting.

Tatlılar çok ilgi gördü.

Desserts or puddings, as you can call them.

Tatlılar veya pudingler diyebilirsiniz. En

We had to we had to put in your favourite creme brulee. Yes.

sevdiğin krem ​​brüleyi koymak zorundaydık. Evet.

Was there.

Buradaydı.

But the biggest creme brulee I have ever seen in my life.

Ama hayatımda gördüğüm en büyük krem ​​brüle .

I mean, there must have been twice the size of normal portions

you could creme brulee, you know, we get a small portion do.

Creme brulee yapabileceğiniz normal porsiyonların iki katı büyüklüğünde olmalı, bilirsiniz, küçük bir porsiyon alırız.

Yeah.

Evet.

These were huge like two or three times a size.

Bunlar iki veya üç katı büyüklüğündeydi.

It was one each.

Her biri bir taneydi. O creme brulee'de

I dread to think how many calories there were

kaç kalori olduğunu

in that creme brulee and what was the other thing, pavlova,

ve diğer şeyin ne olduğunu düşünmeye korkuyorum, pavlova,

pavlova, pavlova, pavlova, which is like meringue

pavlova, pavlova, pavlova, kremalı beze gibi

with cream and fruit also very nice.

ve meyvesi de çok güzel.

And the meringues were perfectly done because meringue is supposed

Ve bezeler mükemmel bir şekilde yapıldı çünkü bezenin

to be crispy on the outside but chewy on the inside.

dışı çıtır çıtır, içi ise çiğnenebilir olmalıdır.

These were perfectly done.

Bunlar mükemmel bir şekilde yapıldı.

They were. Hats off to the chef.

Onlar. Şefe şapka çıkartın.

Hats off to the chef and chefs, chef.

Şefe ve şeflere şapka çıkartın, şef.

It's not the cooks.

Aşçılar değil.

There is no word.

kelime yok

There is no word.

kelime yok

Chefs have a male and female chef.

Şeflerin bir erkek ve bir kadın şefi vardır.

Yes, you can have a chef.

Evet, bir şefiniz olabilir.

A chef can be a male or female, just like cook.

Bir şef, tıpkı aşçı gibi, erkek veya kadın olabilir.

Someone who cooks food can be a male or female.

Yemek yapan kişi erkek veya kadın olabilir.

So there is no it is not gender specific.

Yani cinsiyete özel bir durum yok.

But you normally I would in my mind if you use the word cook,

Ama normalde aşçı kelimesini kullanırsan,

I would tend to think of cook as being a female and chef as being male.

aşçıyı kadın , şefi erkek olarak düşünme eğiliminde olurdum.

Well, you know why?

Neden biliyor musun?

Because when we were in school, yeah, they were the cooks,

Çünkü biz okuldayken, evet, aşçılar onlardı

and it was always women that would cook the food.

ve yemekleri hep kadınlar yapardı.

Yeah, well, actually, that we call them dinner.

Evet, aslında onlara akşam yemeği diyoruz.

Ladies over dinner ladies.

Bayanlar akşam yemeğinde bayanlar.

I never cook.

Ben asla yemek yapmam.

I never call them cooks.

Onlara asla aşçı demedim.

Cooks, children never say cook.

Aşçılar, çocuklar asla aşçı demezler.

They say dinner ladies.

Akşam yemeği hanımları diyorlar.

Yes, you see the cook and chef the I think the difference is a chef

Evet, aşçıyı ve şefi görüyorsunuz, bence şefin farkı

is someone who's creating this wonderful dish, aren't they, chef?

bu harika yemeği yaratan kişidir , değil mi şef?

It's almost like an artist.

Neredeyse bir sanatçı gibi.

Whereas if you just say

Oysa

that person is a cook, then they're just doing ordinary stuff

o kişinin sadece aşçı olduğunu söylerseniz, o zaman

like beans on toast or something you might shove in the saucepan.

tosttaki fasulye veya tencereye tıkabileceğiniz bir şey gibi sıradan şeyler yapıyorlar.

But a chef is somebody who's creating a special dish that's,

Ama bir şef özel bir yemek yaratan kişidir ,

in my mind is how I see the difference.

bence farkı böyle görüyorum.

But I think it's just a perception, isn't it?

Ama bence bu sadece bir algı, değil mi?

So yeah, if you go to a restaurant, you can't say, Oh, thank you, will you send my compliments to the cook?

Yani evet, eğer bir restorana gidersen, Ah, teşekkürler, aşçıya iltifatlarımı iletir misin, diyemezsin.

Yeah, that would be an insult. Yes.

Evet, bu bir hakaret olurdu. Evet.

He's not just cooking or she's not just cooking.

O sadece yemek yapmıyor ya da sadece yemek yapmıyor.

That are, chef. Yes.

Yani, şef. Evet.

But in stately homes, they still call

Ama görkemli evlerde

the person who prepares the food, the cook.

yemeği hazırlayana aşçı denir.

All right.

Well, maybe you see the I think if it's a cook, it's it's like a standard meal.

Elbette.

Şey, belki de anlıyorsundur, bence bu bir aşçıysa, standart bir yemek gibidir.

It's almost like something anyone could do, isn't it?

Neredeyse herkesin yapabileceği bir şey gibi, değil mi?

Whereas a chef is a meal that you would have to be trained to do,

Şef, yapmak için eğitilmeniz gereken bir yemekken,

especially you see a cook could do a roast beef.

özellikle bir aşçının rosto yapabildiğini görürsünüz.

Okay, potatoes and

Tamam, patates ve

mashed potatoes.

patates püresi.

And if anyone can do that as a chef now,

Ve şimdi bunu bir şef olarak yapabilen varsa,

if you have a fancy name to the meal and create something that you know.

yemeğe süslü bir isim verirse ve bildiği bir şey yaratırsa.

Yes, cost three times as much, then you are putting it

Evet, üç katına mal oluyor, o zaman baş kişi anlamına gelen

because it comes from the word chief, which means the head person.

reis kelimesinden geldiği için koyuyorsunuz .

So we often think of the chef as being the one

Bu yüzden genellikle şefi, aşçılardan sorumlu kişi olarak düşünürüz

in charge of the cooks.

.

So you kind of have cooks and also a chef as well.

Yani bir çeşit aşçınız ve aynı zamanda bir şefiniz var.

My dad, my father for a long time was a head chef.

Babam, babam uzun süre baş aşçıydı.

Oh, he got to wear the tall hat, you see.

Ah, o uzun şapkayı takmalı, anlıyor musun?

That's other thing.

Bu başka bir şey.

If they have the very tall hat that goes up to the sky,

Gökyüzüne kadar yükselen çok uzun şapkaları varsa,

that means they are the head chef and the other ones just wear

bu onların baş aşçı oldukları anlamına gelir ve diğerleri sadece

little tiny ones, little tiny hats

küçük, minicik şapkalar takarlar,

that they look like they're trying to grow, but they can't.

büyümeye çalışıyormuş gibi görünürler ama büyüyemezler. .

Yes, Catarina, it happens when you drive and look in your mobile phone.

Evet, Catarina, araba kullanırken ve cep telefonuna baktığında oluyor.

I think you are referring to what I mentioned

Sanırım

earlier about looking down for a few seconds and then,

daha önce bahsettiğim birkaç saniye aşağı bakmaktan bahsediyorsunuz ve sonra,

you know,

your car, thankfully, can put on the brakes fully.

bilirsiniz, çok

şükür arabanız tamamen frene basabiliyor.

It's also a good way of losing your licence. Yes.

Ayrıca ehliyetinizi kaybetmenin iyi bir yolu. Evet.

And of course, there's means some very, very serious accidents, particularly with lorry drivers.

Ve tabii ki bazı çok çok ciddi kazalar da oluyor, özellikle de kamyon şoförlerinin olduğu.

If the police, their mobile phones, if the police see you doing it, it's it's bye bye driving licence.

Polis, cep telefonları, polis bunu yaptığınızı görürse, ehliyetiniz elveda demektir.

Now, in this country you can't even now the law has changed recently.

Şimdi, bu ülkede şimdi bile yapamazsınız, yasa yakın zamanda değişti.

You can't even touch your mobile phone at all.

Cep telefonunuza bile hiç dokunamıyorsunuz.

You can't just move it or do anything those hands

O elleri öylece hareket ettiremez veya herhangi bir şey yapamazsınız

and you will get a fine.

ve para cezası alırsınız.

Those hands have to be seen on the steering wheel

Bu eller başka bir yerdeyse direksiyon simidinde görülmelidir

if they are anywhere else.

.

If your hands are anywhere else doing something else that is not involving this,

Eliniz başka bir yerde bununla ilgili olmayan başka bir şey yapıyorsa ,

you will lose your licence, right?

ehliyetinizi kaybedersiniz, değil mi?

You will certainly get fined.

Kesinlikle ceza alırsınız.

Well if you're looking at your mobile phone and yeah, good luck with that points on your licence.

Pekala, cep telefonunuza bakıyorsanız ve evet, ehliyetinizdeki o noktalarla iyi şanslar.

Good luck with getting your licence back.

Ehliyetinizi geri almanızda bol şans.

But the wording is, you mustn't even touch your phone, which is very odd really.

Ancak tabir şu ki, telefonunuza dokunmamalısınız ki bu gerçekten çok tuhaf.

I don't see what's wrong with moving it,

Onu hareket ettirmenin, hareket ettirmek için dokunmanın nesi yanlış anlamıyorum

touching it to move it because you, you know, you still have got you've got to use other buttons

çünkü siz, bilirsiniz, hala

to operate the radio or the well, air conditioning or whatever.

radyoyu veya kuyuyu, klimayı veya her neyse onu çalıştırmak için diğer düğmeleri kullanmanız gerekiyor.

That's why they that's why they have voice commands.

Bu yüzden sesli komutları var.

Now, you can have Alexa in your car.

Artık arabanızda Alexa olabilir.

It doesn't work very well there.

Orada pek iyi çalışmıyor.

Well, you have Alexa.

Alexa'nız var.

Do you know I've got voice control? Yes. Oh, no.

Ses kontrolüm olduğunu biliyor musun? Evet. Oh hayır.

But this is different.

Ama bu farklı.

This is something very different. Alexa is quite good.

Bu çok farklı bir şey. Alexa oldukça iyi.

You can say, Hey, Alexa, you can get that in your car.

Hey, Alexa, bunu arabana alabilirsin diyebilirsin.

Yes, of course you can do that.

Evet, elbette bunu yapabilirsiniz.

Well, it's normally connected to the mobile phone,

Normalde cep telefonuna bağlıdır,

so you connect your mobile phone to your car and then the car can

bu yüzden cep telefonunuzu arabanıza bağlarsınız ve sonra araba

the mobile phone can help you do your things, which I think I think voice command is pretty cool.

cep telefonu işlerinizi yapmanıza yardımcı olabilir, bence sesli komut oldukça havalı.

Yeah, but it doesn't always work. No.

Evet, ama her zaman işe yaramaz. Hayır.

So you ask it to do something.

Yani ondan bir şey yapmasını istiyorsun.

For example, I've tried to say, oh, navigate to

Örneğin, ah, Hindistan'ın Tewkesbury Kasabasına git demeye çalıştım

Tewkesbury

Town, India, and it just keeps bringing up the wrong town all the time.

ve sürekli olarak yanlış şehri gündeme getiriyor.

See, then it's the cancel.

Bak, o zaman iptal.

So you give up in the end and don't bother.

Yani sonunda pes ediyorsun ve zahmet etmiyorsun.

So you can use your mobile phone as a satnav?

Cep telefonunuzu uydu navigasyonu olarak kullanabilmeniz için mi?

Yes. Mobile phones have satnav built into them, don't they?

Evet. Cep telefonlarında yerleşik uydu navigasyonu var, değil mi?

They do get apps so you can use your mobile phone to

Cep telefonunuzu, prize takılı olduğu ve arabadaki kontrolleri kullandığınız

use as a navigation device as

sürece, dokunmadığınız sürece bir navigasyon cihazı olarak kullanabilmeniz için uygulamalar alıyorlar

long as you don't touch it, so long as it's plugged in and you use the controls on the car. Yes.

. Evet.

And you can use it to make a hands free call.

Ve eller serbest arama yapmak için kullanabilirsiniz.

Okay.

Tamam aşkım.

Again, using it through the counter systems.

Yine sayaç sistemleri üzerinden kullanarak.

Oh, Steve. Yeah, okay.

Ah, Steve. Evet tamam.

I'm just watching the viewing numbers go up.

Sadece izlenme sayılarının yükselmesini izliyorum.

I go up because they're so fascinated with what we're talking about.

Yukarı çıkıyorum çünkü konuştuklarımızdan çok etkilenmişler .

That's what's the opposite to earth.

Dünyanın zıttı budur.

Um, well, playing the sentence game today,

Pekala, bugün cümle oyunu oynarken,

we might have a couple of games of the sentence game

bir kaç cümle oyunu oynamış olabiliriz

because we haven't done the sentence game for a while.

çünkü bir süredir cümle oyunu yapmadık.

Let's do it just to annoy somebody who's not here yet.

Henüz burada olmayan birini kızdırmak için yapalım.

Yeah, it's. Well, yes, it doesn't matter, Steve.

İşte bu. Evet, önemli değil Steve.

I know.

I'm just saying there are a lot of other people on watching live right

Biliyorum.

Sadece şu anda canlı izleyen birçok insan olduğunu söylüyorum

now, so let's not worry too much about that.

, o yüzden bunun için fazla endişelenmeyelim.

How those in the live chat, by the way, thank you for joining me today.

Bu arada canlı sohbettekiler bugün bana katıldığınız için teşekkür ederim.

We have a lot of people saying things.

Bir şeyler söyleyen bir sürü insanımız var.

And Steve, I've mentioned lots of things is a collective.

Ve Steve, kolektif olan birçok şeyden bahsettim.

I've mentioned lots of things.

Birçok şeyden bahsettim.

You didn't see Omar's birthday. I did, yeah.

Omar'ın doğum gününü görmedin. Yaptım, evet. Palmira'yı

Do you know Palmira? You've made a very good point there.

biliyor musun ? Orada çok iyi bir noktaya değindin.

Surely tall hats are very uncomfortable in the kitchen.

Elbette uzun şapkalar mutfakta çok rahatsız edicidir.

Well, you didn't really see them worn anymore.

Eh, artık onları giydiğini gerçekten görmedin.

They used to. Yes, they used to. But it's very rare.

Eskiden. Evet, eskiden. Ama çok nadirdir.

Now, you might go to maybe the Savoy,

Şimdi, belki Savoy'a gidebilirsiniz

and if the head chef is coming out to speak to the customers,

ve eğer şef müşterilerle konuşmak için dışarı çıkıyorsa,

he might have his big, tall hat as a way of showing his status.

statüsünü göstermenin bir yolu olarak büyük, uzun şapkasını takabilir.

But I don't think on a day to day basis, I don't think they often wear their big, tall hats anymore.

Ama günlük olarak düşünmüyorum, artık büyük, uzun şapkalarını sık sık taktıklarını düşünmüyorum.

But they certainly would have done because it gets really hot.

Ama kesinlikle yapacaklardı çünkü hava gerçekten ısınıyor.

It must do. And why why have such a tall hat?

Yapmalı. Ve neden bu kadar uzun bir şapkanız var?

It must be to to show that you are the head honcho.

Baş honcho olduğunuzu göstermek için olmalı.

Yeah. The top person that you are the chief.

Evet. Şef olduğun en üstteki kişi.

Yeah. Which is where the word chef comes from.

Evet. Şef kelimesi buradan geliyor.

You've already said that. Yes, I they get

Bunu zaten söyledin. Evet, her

just in case.

ihtimale karşı alırlar.

No one had heard you talking a lot about the potatoes and Willian.

Kimse senin patatesler ve Willian hakkında çok konuştuğunu duymamıştı .

Hello. William mentions the idiom couch potato. Yes.

Merhaba. William kanepe patatesi deyiminden bahseder. Evet.

You have used in the past to indicate somebody who is lazy

Geçmişte tembel olan

and sits there all the time

ve her zaman

like a big lump of potato, sort of getting fat, sitting there watching TV all the time.

büyük bir patates yumruğu gibi oturan, bir şekilde şişmanlayan, orada oturup her zaman televizyon izleyen birini belirtmek için kullandınız.

I'd said, yes, a person who is a couch potato is a person who is lazy

Evet, kanepe patatesi olan bir kişi tembel

and they have very little exercise

ve çok az egzersiz yapan

and all they do is sit in front of the television

ve tek yaptıkları televizyonun önünde oturup

and watch the TV.

televizyon izlemek olan bir kişidir dedim.

I would imagine they also eat their meals

Yemeklerini de

in front of the television, eat junk food.

televizyon karşısında yediklerini, abur cubur yediklerini hayal ediyorum.

Is that for Mr. Duncan?

Bu Bay Duncan için mi?

Well, well, that's what it's called.

Şey, işte buna denir. Abur

Is it junk food?

cubur mu?

Would you describe yourself as a couch potato?

Kendinizi kanepeli bir patates olarak tanımlar mısınız?

I am not a couch potato.

Ben kanepe patatesi değilim.

I am probably going in that direction.

Muhtemelen o yönde ilerliyorum.

I am one of

Ben

those small potatoes, so I'm a small couch potato.

o küçük patateslerden biriyim, bu yüzden küçük bir kanepe patatesim.

But yes, you never know.

Ama evet, asla bilemezsin.

You never know.

Asla bilemezsin.

Motion is here.

Hareket burada.

Hello, Merson, nice to see you here today.

Merhaba Merson, bugün seni burada görmek güzel.

I haven't done my echo today either.

Bugün ekomu da yapmadım.

A lot of people missing the echo.

Birçok insan yankıyı özlüyor.

We haven't got time for Echoes, Mr. Duncan.

Echoes için zamanımız yok, Bay Duncan.

So later on.

Yani daha sonra.

Hello, Mosul.

Merhaba, Musul.

They're very different.

Onlar çok farklı.

Very different live stream today.

Bugün çok farklı canlı yayın.

I will be honest with you.

sana karşı dürüst olacağım

We are looking at words and phrases connected to parties

because we went to a super duper party last night.

Dün gece süper bir partiye gittiğimiz için partilerle bağlantılı kelimelere ve deyimlere bakıyoruz.

A wedding. Yes. That turned into a party later. Yes.

Bir düğün. Evet. Bu daha sonra bir partiye dönüştü. Evet.

So we saw the wedding ceremony, which was fake.

Böylece sahte olan düğün törenini gördük.

And then we had to listen to all of the speeches.

Sonra tüm konuşmaları dinlemek zorunda kaldık.

I will be honest.

Dürüst olacağım.

Can I just say something honestly?

Dürüstçe bir şey söyleyebilir miyim?

I'm not judging yesterday's event, but I'm not a big fan of weddings.

Dünkü olayı yargılamıyorum ama düğünlerin büyük bir hayranı değilim.

I if anyone invites me to a wedding,

Biri beni bir düğüne davet ederse,

my my heart will sometimes sink

bazen kalbim sıkışır

because I feel, oh, no.

çünkü, oh, hayır.

Oh. And then Steve says, Oh, we're going to a wedding.

Ah. Sonra Steve, Ah, biz bir düğüne gidiyoruz, diyor.

We're going to someone's wedding.

Birinin düğününe gidiyoruz.

And I always feel a little Oh, do we do we have to go?

Ve her zaman biraz hissediyorum Oh, gitmek zorunda mıyız?

Not because I don't like the people, but because I don't

İnsanları sevmediğimden değil,

really like the all of the things involved.

dahil olan her şeyi gerçekten sevmediğim için.

Sitting for a very long time, listening to the vows being given.

Çok uzun süre oturup verilen yeminleri dinledi.

And then there are stories that are told about the people

Ve sonra insanlar hakkında anlatılan hikayeler var

and you think, Oh please, just can we just can we just get to the party?

ve siz, Ah lütfen, sadece partiye gidebilir miyiz?

Oh, the food.

Ah, yemek.

Shall we have the party and the food?

Parti ve yemek yapalım mı?

Yes, enough.

Evet, yeter.

Okay, you now.

Tamam, şimdi sen

MAN and wife now.

ERKEK ve karısı şimdi.

Okay, let's do it. Let's, let's move on.

Tamam, hadi yapalım. Hadi, devam edelim.

But no, it goes on for a long time, doesn't it?

Ama hayır, uzun süre devam ediyor değil mi? Yapılan

There's lots of speeches that are given and everyone remembers.

birçok konuşma var ve herkes hatırlıyor.

Oh, I remember when when she was a little girl.

Oh, onun küçük bir kız olduğu zamanları hatırlıyorum.

Little boy. Oh,

Küçük çoçuk. Ah, hadi

come on.

ama.

Just get to the condition, Mr. Duncan.

Sadece duruma gelin, Bay Duncan.

Get to the food and this disco.

Yemeğe ve bu diskoya gidin.

That's all we want.

Tüm istediğimiz bu.

Now, one day it'll be your wedding, Mr.

Şimdi, bir gün bu sizin düğününüz olacak Bay

Duncan, and there'll be lots of stories about you when you were a little boy and.

Duncan ve siz küçük bir çocukken sizinle ilgili bir sürü hikaye olacak ve.

And everyone.

Ve herkes.

Well, fortunately, you will love all these stories.

Neyse ki, tüm bu hikayeleri seveceksiniz.

Two things.

İki şey.

I'm probably never going to get married.

Muhtemelen asla evlenmeyeceğim.

And the other thing is, most of my family is dead.

Diğer bir şey de, ailemin çoğu öldü.

So all of all of the secret

Yani tüm gizli

negative, all of the while it's not negative, it's a fact.

olumsuzluklar, olumsuz olmasa da, bu bir gerçektir.

All of the things that people say about me have now gone to the grave.

İnsanların benim hakkımda söylediği her şey artık mezara gitti.

So. So, yeah, that's it.

Bu yüzden. Yani, evet, bu kadar.

I'm in the clear.

Baby is a few people alive, Mr. Duncan?

Ben temizim.

Baby birkaç kişi mi yaşıyor, Bay Duncan?

Well, not many in my family. That's what I'm trying to say.

Ailemde pek yok. Ben de bunu söylemeye çalışıyorum.

My family members, most of them are dead,

Aile üyelerim, çoğu öldü,

very few.

çok azı.

My family is still alive.

Ailem hala hayatta.

You know, they anything other than, you know, not in the best of health. Yes.

Bilirsin, onlar başka bir şey değil, bilirsin, sağlıkları pek iyi değil. Evet.

Well, that's what I mean.

Demek istediğim bu.

Yes, I was. So I'm still right.

Evet bendim. Yani hala haklıyım.

I've still got a sister. Yes.

Hala bir kız kardeşim var. Evet.

But I'm mad about people that know the

Ama senin

you know, the ins and outs like parents or grandparents are, right? Yes.

bildiğini, anne babalar ya da büyükanne ve büyükbabalar gibi giriş çıkışları bilen insanlara kızgınım, değil mi? Evet.

They're the ones with all of the information.

Tüm bilgilere sahip olanlar onlar. Bu

By the way, I've just thought of another word.

arada, aklıma başka bir kelime geldi.

So the ceremony was a repeat?

Yani tören bir tekrar mıydı?

Yes. Of the one that happened in Canada.

Evet. Kanada'da olanlardan.

But you can use the word reprieve, can't you?

Ama erteleme kelimesini kullanabilirsin, değil mi?

And the trees are a reprise.

Ve ağaçlar bir tekrardır.

Yes, I think it's the same thing.

Evet, bence aynı şey.

Reprise.

tekrar.

Oh, you can say reprieve if you're posh like me.

Oh, benim gibi havalıysan erteleme diyebilirsin.

Yes, yes, you do Reprise, Reprise or Reprise.

Evet, evet, Reprise, Reprise veya Reprise yaparsınız.

And that just means something's being done again.

Ve bu sadece bir şeylerin yeniden yapıldığı anlamına geliyor.

Yes, I'm going to Reprise my

Evet, önümüzdeki ay

performance of The King and I

The King and I performansımı yeniden canlandıracağım

next month.

.

Such and such is going to reprise his performance, redo Redo it, do it again.

Şu falan onun performansını tekrar edecek, yeniden yap, yeniden yap, tekrar yap.

Yes, hopefully better sometimes because you've made a mistake,

Evet, umarım bazen bir hata yaptığınız için daha iyidir,

but also sometimes because you just need to repeat it.

ama aynı zamanda bazen de sadece tekrarlamanız gerektiği için.

Because it's maybe some people missed it the first time.

Çünkü belki bazı insanlar ilk defa kaçırmıştır.

You see.

We're going to take a quick break, Steve.

Anlıyorsun.

Kısa bir ara vereceğiz, Steve.

So have a look at the live chat.

Öyleyse canlı sohbete bir göz atın.

Try not to block anyone and

Kimseyi engellememeye çalışın ve

we'll have a quick break.

hızlı bir ara verelim.

I'm going to drink some water and then give Mr.

Biraz su içeceğim ve sonra Bay

Steve a big hug as well.

Steve'e de sımsıkı sarılacağım.

And then we'll be right back. Would you like to see the cows?

Ve sonra hemen döneceğiz. İnekleri görmek ister misin?

Would you?

Yapar mısın?

Okay.

Tamam aşkım.

I really like that video.

Bu videoyu gerçekten beğendim.

I don't know why Mr.

Bay

Steve is so silly sometimes and that that's what he's sober.

Steve'in neden bazen bu kadar aptal olduğunu ve onun ayık olmasının nedeninin bu olduğunu bilmiyorum.

That's where Mr.

Bay

Steve hasn't even drunk anything.

Steve'in hiçbir şey içmediği yer orası.

No alcohol has passed his lips, and even then he's completely

Dudaklarından alkol çıkmadı ve o zaman bile tamamen

crazy. Oh,

deli. Vay

wow. Mr.

Duncan,

canına. Bay

Duncan,

mega coca asks a very pertinent question.

mega coca çok yerinde bir soru soruyor.

So relevant question to to today's subjective party.

Günümüzün sübjektif partisi için çok alakalı bir soru.

What is the meaning of party til you drop?

Düşene kadar partinin anlamı nedir?

Yes. Well, that is the title of today's Live Stream.

Evet. Bugünün Canlı Yayınının başlığı bu.

Really? Yes.

Gerçekten mi? Evet.

That's the reason why we're going to look at some words and phrases right now connected to party.

Bu nedenle şimdi parti ile bağlantılı bazı kelimelere ve deyimlere bakacağız.

How about advice?

Tavsiyeye ne dersin?

Is that one of the ones that will be included in your list.

Listenize dahil edilecek olanlardan biri mi?

It is included. Good.

Dahildir. İyi. Bu

It is.

. Hatta

Hang on.

It is it. Yeah, it's in there. If you party til you drop.

beklemek. İşte

bu. Evet, orada. Düşene kadar parti yaparsan.

If you party til you drop.

Düşene kadar parti yaparsan.

Here we go then.

İşte başlıyoruz o zaman.

Would you like some words and phrases connected to partying

Parti yapmakla ilgili bazı kelimeler ve deyimler ister misiniz

or as I like to call this feature

yoksa bu özelliği "Önceki geceden sonraki sabah" olarak adlandırmak istediğim gibi,

The Morning after

the night before is what I'm calling this

buna

the morning after the night before.

önceki geceden sonraki sabah dediğim şey.

Yes, yeah.

Evet evet.

The feeling that you might have the next day, you say after waking up

Ertesi gün sahip olabileceğiniz duygu, uyandıktan sonra,

maybe the night before or the previous night,

belki önceki gece veya önceki gece,

you were drinking and and partying.

içiyor ve parti yapıyordunuz diyorsunuz.

So that's that's what it refers to.

Demek ki buna işaret ediyor.

Here we go, Steve.

İşte başlıyoruz, Steve.

The morning after attending a party

Bir partiye katıldıktan sonraki sabah,

is the morning after the night before.

önceki geceden sonraki sabahtır.

So the next morning you wake up, you might be feeling a little.

Yani ertesi sabah uyandığınızda, biraz hissediyor olabilirsiniz.

What hung over or jaded?

Ne asılı kaldı ya da bitkin?

Fragile, jaded, fragile, fragile, jaded.

Kırılgan, bitkin, kırılgan, kırılgan, bitkin.

There's another phrase.

Başka bir cümle var.

Yes, I think fragile is good because it means that

Evet, kırılganlığın iyi olduğunu düşünüyorum çünkü

something has happened to your body that you can't control.

vücudunuza kontrol edemediğiniz bir şey olduğu anlamına geliyor .

And it almost feels as if at any moment you will fall

Ve sanki her an parçalara ayrılacakmış gibi hissediyorsun

to pieces, especially up here in your head.

, özellikle de burada, kafanın içinde.

Yes, jaded.

Evet, yorgun.

I think that's more about if you are a bit cynical about life, isn't it? Yes.

Bence bu daha çok hayat hakkında biraz alaycı olmanla ilgili, değil mi? Evet.

Yes, I forget that one.

Evet, onu unutuyorum.

John Hung, I have something jaded for you, because if you didn't enjoy the book.

John Hung, senin için sıkıcı bir şeyim var çünkü eğer kitaptan hoşlanmadıysan.

Yes, well, I sort.

Evet, sıralıyorum.

Is there any point me being here?

Burada olmamın bir anlamı var mı?

Yes. To be jaded means you are looking negatively at things.

Evet. Yorgun olmak, olaylara olumsuz baktığınız anlamına gelir.

Maybe you are disillusioned.

Belki hayal kırıklığına uğradın.

Is is the best synonym of jaded you are.

Is, sen yorgunsun kelimesinin en iyi eşanlamlısıdır. Zevk

You could be jaded after party if you didn't enjoy it.

almadıysanız, partiden sonra yorgun olabilirsiniz.

Nobody spoke to you, for example.

Mesela kimse seninle konuşmadı.

Or maybe you don't want to go to a party ever again because you don't feel as if you want to. Yes.

Ya da belki bir daha partiye gitmek istemiyorsun çünkü istemiyormuşsun gibi hissediyorsun. Evet.

After that particular experience, then we will say that you feel jaded,

Bu belirli deneyimden sonra, o zaman yorgun hissettiğinizi,

you feel disillusioned by the whole thing.

her şeyden hayal kırıklığına uğradığınızı söyleyeceğiz.

Some people say the same thing about marriage as well.

Evlilik konusunda da aynı şeyi söyleyenler var.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

An event where alcohol is consumed

Alkol tüketilen bir olay

can be described as a party.

parti olarak tanımlanabilir.

Any other words?

Başka söz var mı?

Any other event where alcohol is consumed?

Alkol tüketilen başka bir etkinlik var mı?

Yes, it could be a conference.

Evet, bir konferans olabilir.

You could be on a sales conference,

Bir satış konferansında olabilirsiniz

but a wedding.

ama bir düğünde.

You go to a sales conference, the you drink.

Bir satış konferansına gidiyorsun, içiyorsun.

So sales conferences, Mr.

Yani satış konferanslarını

Duncan, anyone watching is in sales.

izleyen herkes satıştadır Bay Duncan.

So during the sales conference, everyone is getting drunk.

Yani satış konferansı sırasında herkes sarhoş oluyor.

Well after it. Oh, okay.

Ondan sonra. Tamam.

Well, that's that's again that's the party. Well yes you have.

İşte bu, yine parti bu. Evet, sahipsin.

Yeah exactly.

Evet kesinlikle.

But any event where they could be wrong, you know, anyway.

Ama yanılmış olabilecekleri herhangi bir olay, bilirsiniz, zaten.

Okay. You're being pedantic, Mr. Duncan. Fantastic.

Tamam aşkım. Bilgiçlik ediyorsunuz Bay Duncan. Fantastik.

I meant having friends around, maybe to watch a movie or something.

Etrafta arkadaşlar olmasını kastetmiştim, belki film izlemek için filan.

So there's an event that alcohol might be.

Yani bir olay var ki alkol olabilir.

Does it just have to be a party where alcohol is consumed,

Sadece alkol tüketilen bir parti olmak zorunda mı

or can it be anything that happens after an event that's happened in the end?

yoksa sonunda olan bir olaydan sonra olan herhangi bir şey olabilir mi ?

Yes. Well, an event is normally a party.

Evet. Bir etkinlik normalde bir partidir.

So anything where people get together after an event is a party.

Yani insanların bir etkinlikten sonra bir araya geldiği her şey bir partidir.

But maybe during a dinner, you see you might have a meal.

Ama belki bir akşam yemeği sırasında, yemek yiyebileceğinizi görürsünüz.

And I have how alcohol the male you see, so you can have the meal.

Ve gördüğün erkeğin alkolü var, böylece yemeğini yiyebilirsin.

But also quite often there will be some alcohol drunk as well.

Ama aynı zamanda oldukça sık olarak biraz alkol de içilir.

You will drink some alcohol as well.

Biraz da alkol alacaksın. Demek

So that's what I actually meant, not a sales conference because that appears that you go

istediğim aslında buydu, bir satış konferansı değil çünkü öyle görünüyor ki

to the sales conference and the sales conference itself is about getting drunk.

satış konferansına gidiyorsunuz ve satış konferansının kendisi sarhoş olmakla ilgili.

How would you use that in a sentence the morning after, the night before?

Bunu ertesi sabah, önceki gece bir cümlede nasıl kullanırsınız?

Well, any any anything that makes you feel ill the next day,

Pekala, ertesi gün sizi hasta hissettiren herhangi bir şey,

especially you wake up, we think, oh,

özellikle uyanırsanız, ah,

I woke up the morning after the night before.

önceki geceden sonraki sabah uyandım diye düşünüyoruz. Önceki gün veya gece

It means you woke up after the event that happened the previous day or night.

olan olaydan sonra uyandığınız anlamına gelir .

And quite often there are feelings that we have normally negative.

Ve çoğu zaman, normalde olumsuz hissettiğimiz duygular vardır.

Mr. Duncan, I think the live chat has frozen, has it. Yes.

Bay Duncan, sanırım canlı sohbet dondu, öyle değil mi? Evet.

What do I press.

Neye basacağım.

Has it frozen.

Donmuş mu?

I think so, no.

Bence hayır.

There haven't been any comments for several seconds.

Birkaç saniyedir herhangi bir yorum yapılmadı.

I think maybe it's because no one is interested in what we're saying,

Sanırım bunun nedeni, kimsenin söylediklerimizle ilgilenmemesi

or maybe your listening is listening closely to what we're saying.

veya belki de söylediklerinizi yakından dinlemenizdir.

No, I think something has happened.

Hayır, sanırım bir şey oldu.

Okay.

If you say normally be more.

Tamam aşkım.

Normalde daha fazla olur diyorsanız.

No, no, no, Steve,

Hayır, hayır, hayır Steve,

that just means no one is.

bu kimsenin olmadığı anlamına geliyor.

Then we go off again, off again with the message after I feel dizzy.

Sonra başım döndükten sonra mesajla tekrar yola çıkıyoruz .

This is very disorganised.

Bu çok düzensiz.

Today the party is the morning.

Bugün parti sabah. Bir

Well, it's the afternoon after the night before, really?

önceki geceden sonra öğleden sonra, gerçekten mi?

We could say the morning after the night before.

Önceki geceden sonraki sabah diyebiliriz.

Yes. Well, that's the phrase.

Evet. Peki, bu ifade.

That's it.

That's the phrase.

Bu kadar.

Bu ifade.

Normally it's a bad thing that's happened.

Normalde başına gelen kötü bir şeydir.

So the morning after the night before is often

Bu nedenle, önceki geceden sonraki sabah, genellikle

after something that has caused you a little bit of

sizi biraz

discomfort or embarrassment.

rahatsız eden veya utandıran bir şeyin ardından gelir.

Maybe you maybe you got drunk.

Belki sarhoş oldun.

You see, it wasn't just me that thought that Mr..

Bakın Bay diye düşünen sadece ben değildim..

Oh he said, what did you think of that.

Ah dedi, siz buna ne düşündünüz.

I thought that ice cream it frozen. I chatted frozen.

Dondurmanın donmuş olduğunu sanıyordum. Donmuş sohbet ettim.

And there she said the same.

Orada da aynısını söyledi.

No, I didn't.

Hayır, yapmadım.

I have to say, people are listening intently to are hanging on every word.

Söylemeliyim ki, insanlar dikkatle dinliyor, her kelimeye takılıyorlar.

I haven't got time to write. Why, why?

Yazmak için zamanım yok. Neden niçin?

Why are you doing that?

Bunu neden yapıyorsun?

So to party is to have fun.

Yani parti yapmak eğlenmektir.

So we often use the word party as a verb.

Bu yüzden parti kelimesini genellikle fiil olarak kullanırız.

So party can be something you attend,

Yani parti katıldığınız, gittiğiniz bir şey olabilir

you go to, but also you can party.

ama aynı zamanda parti de yapabilirsiniz.

You party.

Sen parti yap.

He's partying hard.

Çok parti yapıyor.

He's having he's in the party spirit.

Parti ruhu içinde yaşıyor.

He's partying.

Parti yapıyor.

He's having a great time to party is to have

Parti yapmak,

fun or maybe much fun.

eğlenmek ya da belki çok eğlenmek için harika zaman geçiriyor.

Why is ice cream always invited to a party?

Dondurma neden her zaman bir partiye davet edilir? Bununla

Uh, it must be something to do with.

ilgili bir şey olmalı.

Uh, vanilla?

Ah, vanilya?

No, because it's cool.

Hayır, çünkü harika.

Thank you for asking, Vitus.

Sorduğun için teşekkürler Vitus.

Oh, hello, Vitus.

Ah, merhaba, Vitus.

I didn't see you there. I'm sorry about that.

Seni orada görmedim. Bunun için üzgünüm.

We're not ignoring you. That's one of your.

Seni görmezden gelmiyoruz. Bu seninkilerden biri.

That's one of your better jokes, I must say.

Bu senin en iyi şakalarından biri, söylemeliyim.

I certainly know that.

Bunu kesinlikle biliyorum.

I must remember. That's a good one.

hatırlamalıyım. Bu iyi bir tanesi.

Yes, that's a good one.

Evet, bu iyi bir şey.

I can remember that one at a party. Yes.

Bunu bir partide hatırlıyorum. Evet.

And you would impress people at the party? Well, how funny.

Ve partideki insanları etkiler miydin? Ne kadar komik.

We done this live stream

Bu canlı yayını

a few days ago.

birkaç gün önce yaptık.

We could tell that joke at last night's party. Yes.

Bu fıkrayı dün geceki partide anlatabilirdik. Evet. İçki

I don't think anyone would have laughed

because they were all too drunk to drink.

içemeyecek kadar sarhoş oldukları için kimsenin güleceğini sanmıyorum.

Paris says.

Paris diyor.

I tried to write, but the live chat with friends and for a few minutes

Yazmaya çalıştım ama arkadaşlarla canlı sohbet ve birkaç dakika

I am vindicated.

haklı çıktım.

Vindicated.

Haklı.

There's another word for you, Mr. Duncan.

Sizin için bir kelime daha var, Bay Duncan.

I am vindicated. In other words.

haklı çıktım Başka bir deyişle.

Okay, sir.

Tamam efendim.

More words connected to party.

Partiye bağlı daha fazla kelime.

I was right.

haklıydım

If you are the life soul of the party,

Partinin canı, canı sizseniz,

if you are the life and soul of the party, it means you are having a great time.

partinin canı sizseniz, güzel vakit geçiriyorsunuz demektir.

Maybe you are leading other people

Belki de

to have fun as well because you are having such a good time.

bu kadar güzel vakit geçirdiğin için diğer insanları da eğlendiriyorsun.

I did that last night because the disco

Bunu dün gece yaptım çünkü disko

was playing all of their lovely music, but no one was dancing.

o güzel müzikleri çalıyordu ama kimse dans etmiyordu.

So I went into the area where the disco was

Ben de diskonun olduğu alana gittim

and I started dancing on my own

ve kendi kendime dans etmeye başladım

and everyone came to watch and then and laughed.

ve herkes izlemeye geldi ve ardından güldüler.

They did not laugh. Thanks.

Gülmediler. Teşekkürler.

I had a lot of compliments on my moving, they said.

Taşınmamla ilgili çok iltifat aldım, dediler.

They said I have a good sense of rhythm.

İyi bir ritim duygum olduğunu söylediler.

I think you'll find

Bence

that a lot of people were filming that and it's probably now on YouTube.

birçok insanın bunu filme aldığını göreceksiniz ve muhtemelen şu anda YouTube'da.

It's attracted millions of viewers and they're laughing out loud.

Milyonlarca izleyicinin ilgisini çekti ve yüksek sesle gülüyorlar.

Do you think I care about that?

Bunu umursadığımı mı sanıyorsun?

Someone's put it on the YouTube channel and they're all guffawing.

Birisi bunu YouTube kanalına koymuş ve hepsi kahkaha atıyor.

I couldn't give either.

ben de veremezdim.

I couldn't give a flying fig.

Uçan incir veremedim.

There's always somebody you go to a party, there's always somebody

Bir partiye gittiğiniz her zaman birileri vardır, her zaman

that's talking a lot, laughing a lot, getting everybody involved,

çok konuşan, çok gülen, herkesi dahil eden,

dragging people on the dance floor that they're mingling with everybody.

dans pistinde sürükleyen ve herkesle kaynaştığı birileri vardır.

They're getting the spirit going there, the life and soul of the party.

Partinin ruhunu, hayatını ve ruhunu oraya taşıyorlar.

Quite often it's a lady or woman who's had too much to drink, but not necessarily.

Çoğu zaman çok fazla içki içmiş olan bir hanımefendi veya kadındır, ancak bu zorunlu değildir.

But every party needs somebody.

Ama her partinin birine ihtiyacı var.

And in fact, people will invite people to the party

Ve aslında, insanlar

who they know are lively and spirited and full of fun

canlı, neşeli ve eğlence dolu bildikleri kişileri partiye davet edecekler

because they want the party to get going.

çünkü partinin devam etmesini istiyorlar.

Everyone, sometimes it needs somebody to get it going.

Millet, bazen devam etmesi için birine ihtiyaç duyar.

That's doesn't it?

Bu değil mi?

You might describe that person as a party animal. Yes.

O kişiyi bir parti hayvanı olarak tanımlayabilirsiniz. Evet.

That's somebody that goes to lots of parties.

Bu, birçok partiye giden biri.

But the life and soul of a party, somebody who is there,

Ama bir partinin hayatı ve ruhu, orada olan biri,

be friendly and chatty with everybody and everybody loves them to be there

herkesle arkadaşça ve konuşkan olur ve herkes onların orada olmalarını sever

and if they're not there, the party isn't quite the same.

ve eğer orada değillerse, parti pek de aynı olmaz.

Thank you.

Teşekkür ederim.

And. But you did leave the dancing last night.

Ve. Ama dün gece dansı bıraktın. ben

I started it. You didn't?

başlattım Yapmadın mı?

No one was doing it.

Kimse yapmıyordu.

So I went into the disco area and started dancing on my own.

Ben de disko alanına gittim ve kendi başıma dans etmeye başladım.

And a lot of people came and so they came to watch

Ve birçok insan geldi ve izlemeye geldiler

and then they joined in and then suddenly the night began because of me.

ve sonra katıldılar ve sonra aniden benim yüzümden gece başladı.

Because I am the life and soul of the party.

Çünkü ben partinin hayatı ve ruhuyum.

Well, I wanted to dance, but I was having to look after my mother

Dans etmek istiyordum ama anneme bakmak zorundaydım

and at one point I thought, I'm going to go up and have a dance.

ve bir ara yukarı çıkıp dans edeceğimi düşündüm.

But and just as I was about to,

Ama tam ben yapmak üzereyken, en

they were playing my favourite disco track.

sevdiğim disko parçasını çalıyorlardı.

Mr. Duncan. Billie Jean Yes.

Bay Duncan. Billie Jean Evet.

By Ooh. Who's that?

Ooh tarafından. Kim o?

By Michael Jackson.

Michael Jackson tarafından.

Billie Jean. If that plays, I cannot resist.

Billie Jean. Bu oynarsa, karşı koyamam.

But somebody came to speak to me and I couldn't get away.

Ama biri benimle konuşmaya geldi ve ben kaçamadım.

No, I wanted to go and dance.

Hayır, gidip dans etmek istedim.

And it went. And I never did get to dance.

Ve gitti. Ve hiç dans edemedim.

Apart from with my mother in that.

Bunda annem dışında.

Oh, yes.

Oh evet.

Let's have a look at that again, shall we, for those who

Şuna tekrar bir bakalım, olur mu, olanlar için

are. I absolutely love that.

. Bunu kesinlikle seviyorum.

I'm going to play that every week from now on.

Bundan sonra her hafta oynayacağım.

That is just so brilliant.

Bu çok zekice.

Steve and his mother last night

Steve ve annesi dün gece

getting getting very, very into the party mood.

parti havasına girdiler.

There we go.

Oraya gidiyoruz.

The tram on the tram has said,

Tramvayda tramvay dedi ki,

what are your go to songs if you're at a party.

bir partideysen şarkılara ne dersin.

Yeah, what do you put it?

Evet, ne koydun?

You see, there are certain songs that will trigger me to get up and dance.

Beni ayağa kalkıp dans etmeye teşvik edecek bazı şarkılar var.

One is, as I've just said, Billie Jean by Michael Jackson.

Biri, az önce söylediğim gibi, Michael Jackson'dan Billie Jean.

The other one is

Diğeri ise

The Bee Gees.

The Bee Gees.

Stayin Alive. Staying Alive.

Hayatta kalmak. Hayatta kalmak.

That I cannot resist that one.

Buna karşı koyamayacağımı.

And there's some opossums, of course, the deejay all has to look at the audience

Ve tabii ki bazı opossumlar var, DJ'in seyirciye bakıp,

and say, what a job, I guess, and has to play songs from the era

ne iş, sanırım demesi ve

that they perceive as the sort of average age of everybody there.

oradaki herkesin ortalama yaşı olarak algıladıkları dönemin şarkılarını çalması gerekiyor.

And but they did he did play lots of songs from different eras.

Ama yaptılar, farklı dönemlerden birçok şarkı çaldı.

And then presumably because young people will want

Ve sonra, muhtemelen gençler

certain songs, most of people were sort of our age.

belirli şarkıları isteyecekleri için, çoğu insan bir nevi bizim yaşımızdaydı.

And with they when Steve went out to the dance floor, he actually got one of those old Gramophones

Ve onlarla birlikte Steve dans pistine çıktığında, o büyük kornalı eski Gramofonlardan birini aldı

with the big horn and he put an old 78 R.P.M.

ve eski bir 78 R.P.M.

record on and it was

kayıt yapın ve

great to look

at it

ona

really big.

gerçekten büyük bakmak harikaydı.

So what are those old records from?

Peki bu eski kayıtlar nereden?

From the 1920s?

1920'lerden mi?

Yes, exactly.

Evet kesinlikle.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

Beatrice has also concurs with me.

Beatrice de benimle aynı fikirde.

If you concur with someone, it means you agree with them. Yes.

Biriyle aynı fikirdeyseniz, onlarla aynı fikirdesiniz demektir. Evet.

That that my choice of music to get up and dance was excellent.

Kalkmak ve dans etmek için müzik seçimimin mükemmel olduğunu.

Two very good songs.

Çok iyi iki şarkı.

Disco music, of course. Yes, you can think of anything.

Tabii ki disko müziği. Evet, her şeyi düşünebilirsiniz.

Anything. Bye bye.

Herhangi bir şey. Güle güle.

Well, the Bee Gees, Michael Jackson, lots of other

Bee Gees, Michael Jackson, 1970'lerden pek çok

great disco songs as from the 1970s.

harika disko şarkısı.

Victoria says, My husband loves staying alive.

Victoria, Kocam hayatta kalmayı çok seviyor, diyor.

I presume you mean the songs I like? Yes.

Sanırım sevdiğim şarkıları kastediyorsun? Evet.

Not just I was going to say some of them, but

Sadece bazılarını söylemeyecektim,

I was going to make a comment earlier, but I thought I better not. Yes.

daha önce bir yorum yapacaktım ama yapmasam iyi olur diye düşündüm. Evet.

My husband loves the song Staying Alive.

Kocam Staying Alive şarkısını çok seviyor.

You should have put that in there.

Bunu oraya koymalıydın.

But nevertheless, that's why I left staying alive

Ama yine de bu yüzden hayatta kalmayı bıraktım

and can imitate the Bee Gees.

ve Bee Gees'i taklit edebiliyorum.

So well, it's such a great song.

Çok iyi, çok harika bir şarkı.

You cannot help dance if you can't get up and dance to that song.

Ayağa kalkıp o şarkıyla dans edemezsen dans etmekten kendini alamazsın.

Staying alive.

Hayatta kalmak.

You're not human. Okay, that's nice.

sen insan değilsin Tamam bu güzel.

That's a bit judgemental.

Bu biraz yargılayıcı.

I'm just joking. But you've got no soul mate.

Ben sadece şaka yapıyorum. Ama senin ruh ikizin yok.

Maybe your husband.

Belki kocan.

Maybe your husband needs to change his underwear.

Belki kocanızın iç çamaşırını değiştirmesi gerekiyor.

Maybe it's too tight.

Belki çok sıkıdır.

Maybe that's the reason why he sounds like one of the Bee Gees.

Belki de Bee Gees'den biri gibi konuşmasının nedeni budur. Sahip olduğunuz

As you've got to get very high to like the Bee Gees you have.

Bee Gees'i sevmek için çok uçmanız gerektiğinden .

I like to party hearty.

İçten parti yapmayı severim.

You've heard of that phrase?

Bu sözü duydun mu?

No. If you like to party hardy, it means you like to have a great time.

Hayır. Sert parti yapmayı seviyorsanız, harika vakit geçirmeyi seviyorsunuz demektir.

When you go to a party.

Bir partiye gittiğinde.

This is often used in American English.

Bu genellikle Amerikan İngilizcesinde kullanılır.

So quite often in American English they would say, I like to party hearty.

Amerikan İngilizcesinde sık sık şöyle derlerdi: Doyurucu parti yapmayı severim.

It means I like to go to parties.

Partilere gitmeyi sevdiğim anlamına geliyor.

I like to go to a party and have a great time.

Bir partiye gitmeyi ve harika vakit geçirmeyi severim.

I like to party hearty.

İçten parti yapmayı severim.

Is that how they would say it? Something like that.

Böyle mi diyeceklerdi? Bunun gibi bir şey.

If he was a farmer in Cornwall.

Cornwall'da bir çiftçi olsaydı.

I've never heard of that expression, Mr.

Bu ifadeyi hiç duymadım, Bay

Duncan and I have.

Duncan ve ben duyduk.

Is that like party hard?

Bu parti gibi zor mu?

Yes. It's just making it party hearty.

Evet. Sadece partiyi içten yapıyor.

So it rhymes sort of

Bu yüzden biraz

poorly.

But it does rhyme. Yes.

kötü kafiye yapıyor.

Ama kafiye yapar. Evet.

Okay.

Tamam aşkım.

Party hearty with rhyme, but party hearty.

Kafiye ile içten parti, ama içten parti. Sorun

That's okay.

Party because with the American accent, it's okay.

yok.

Parti çünkü Amerikan aksanıyla sorun değil.

Oh, yes.

Oh evet.

Because the tea becomes a deal, isn't it?

Çünkü çay bir anlaşma haline geliyor, değil mi?

Oh, I like to party hearty.

Oh, içtenlikle parti yapmayı severim.

Yeah, you say.

Evet, diyorsun.

Okay, good.

Tamam iyi.

That's it.

Bu kadar.

Because in America, the tea becomes like a D. It does?

Çünkü Amerika'da çay D gibi oluyor.

Yeah, that's.

Evet, bu.

And I wouldn't say Americans wouldn't say party.

Ve Amerikalılar parti demez demezdim.

Not all American party.

Tüm Amerikan partisi değil.

Not all Americans, by the way.

Bu arada, tüm Amerikalılar değil.

Not a lot of American accents do that.

Pek çok Amerikan aksanı bunu yapmaz.

Certain accents do it more than.

Bazı aksanlar bunu fazlasıyla yapar.

I get it now, Mr. Duncan.

Şimdi anlıyorum, Bay Duncan.

I get it now. Yes. Here's another one.

Şimdi anladım. Evet. İşte burada bir başkası.

So if you drink too much at the party the next day, you might have

Yani ertesi gün partide çok içersen

a hangover. Oh.

akşamdan kalma olabilirsin. Ah.

Or should I say, out of.

Ya da dışında mı demeliyim.

Yes. A horrible

Evet.

feeling which most of us have experienced in our lives.

Çoğumuzun hayatında yaşadığı korkunç bir duygu.

Well, unless, of course, you don't drink and you consume too much alcohol,

Tabii, eğer içki içmezsen ve çok fazla alkol tüketirsen

and then the next day, your head hurts and you have to take some painkillers.

ve ertesi gün başın ağrırsa ve ağrı kesici almak zorunda kalırsan.

Oh. Alessandra says.

Ah. Alessandra diyor.

What about Gloria Gaynor?

Gloria Gaynor'dan ne haber?

Yes. Yes. First, I was afraid.

Evet. Evet. Önce korktum.

I was petrified, kept thinking hard that I would never live

Taşlaşmıştım, asla

beside you and something and something else.

senin yanında yaşamayacağımı ve başka bir şeyi ve başka bir şeyi düşünmeye devam ettim.

I forgot in all the words.

Bütün kelimelerde unuttum.

Disco, I'll survive.

Disko, hayatta kalacağım.

Disco inferno.

Disko cehennemi.

I will survive.

Hayatta kalacağım.

Disco Inferno.

Disko cehennemi.

Yes. Okay.

This is another favourite one of yours.

Evet. Tamam aşkım.

Bu da senin bir başka favorin.

The tramps.

Serseriler.

Really? Yes. That was by the tramps.

Gerçekten mi? Evet. Bu serseriler tarafından yapıldı.

I know a lot about music. I used to be a deejay.

Müzik hakkında çok şey biliyorum. Eskiden bir DJ'dim.

Yes, go on.

Evet devam et.

You were a deejay? Weren't even a contagious life.

Sen bir DJ miydin? Bulaşıcı bir hayat bile değildi.

In the previous life, I was talking and entertaining people with musical tracks.

Önceki hayatımda müzik parçalarıyla insanlarla sohbet ediyor ve onları eğlendiriyordum.

These are the latest hits

Bunlar uyandığımız en son hit parçalar

we've woken up, Tomek.

, Tomek.

And it wasn't anything to do with the sentence game.

Ve bunun cümle oyunuyla ilgisi yoktu.

No, it was the talk of dance music.

Hayır, dans müziği konuşuluyordu.

Okay.

Tamam aşkım.

Which we now know is another passion. Yes.

Artık bildiğimiz başka bir tutku. Evet.

So YMCA.

Yani YMCA.

I think he's having a joke.

Bence şaka yapıyor.

Niche from niche families, right? Yes.

Niş ailelerden gelen niş, değil mi? Evet.

Did you know that the song Staying

Staying şarkısının

is also used when a person is giving CPR?

bir kişi suni teneffüs yaparken de kullanıldığını biliyor muydunuz?

I, uh, stayin alive.

Ben hayatta kalıyorum.

Stayin Alive. That's true. Yes, it's true. It's true.

Hayatta kalmak. Bu doğru. Evet bu doğru. Bu doğru.

So if you are trying to restart someone's heart using pressure,

Yani, birinin kalbini basınç kullanarak yeniden çalıştırmaya çalışıyorsanız,

apparently the best thing to do is think of staying alive, which I think is a great

görünüşe göre yapılacak en iyi şey hayatta kalmayı düşünmek, bence bu, düşündüğünüzde büyük bir

coincidence when you think about it.

tesadüf.

So you go

Böylece

stayin alive.

hayatta kalmaya devam edersin.

Stayin alive.

Hayatta kalmak.

So you don't go.

Yani gitmiyorsun.

Ah, ah, ah, ah. Stayin alive.

Ah ah ah ah. Hayatta kalmak.

Stayin alive.

Hayatta kalmak.

Okay.

Because that's probably not going to help them to stay alive.

Tamam aşkım.

Çünkü bu muhtemelen hayatta kalmalarına yardımcı olmayacak.

So you're just going to keep the same rhythm?

Yani aynı ritmi mi koruyacaksın?

Yes. Yes, that's. Yes.

Evet. Evet bu. Evet.

You didn't pull.

sen çekmedin Öyle

It sounds like it would be. Ah, ah, ah.

olacak gibi. Ah, ah, ah.

Stayin alive. Stayin alive. No, it isn't.

Hayatta kalmak. Hayatta kalmak. Hayır, değil.

No, because that that's not the beat of the song Stayin Alive.

Hayır, çünkü bu Stayin Alive şarkısının ritmi değil .

It's. It's that. Yes.

Onun. İşte bu. Evet.

Then you hold it for ages while he's doing that.

Sonra o bunu yaparken sen onu yıllarca tutarsın.

That's it.

Don't, don't, don't stop when there's an instrumental break or else, because the person will die.

Bu kadar.

Yapma, yapma, enstrümantal bir mola olduğunda durma, yoksa kişi ölecek.

They will not stay alive.

Hayatta kalmayacaklar.

So let's say you.

Öyleyse sen diyelim.

So you do CPR

Yani

compressive

until you break people's ribs.

insanların kaburgalarını kırana kadar kalp masajı yapacaksın.

You know you've done it, correct?

Yaptığını biliyorsun, değil mi?

Yes. Yes.

Evet. Evet.

Well, apparently, yes. Now, do you know I.

Görünüşe göre evet. Şimdi, biliyor musun ben.

That's one song I hate because obviously.

Bu nefret ettiğim bir şarkı çünkü belli ki.

Yeah. Well, which song?

Evet. Peki hangi şarkı?

Y.M.C.A., I hate that one.

Y.M.C.A., bundan nefret ediyorum.

You hate YMCA.

YMCA'dan nefret ediyorsun.

You should.

Malısın.

You should love it. Because I'll tell you why.

Onu sevmelisin. Çünkü sana nedenini söyleyeceğim.

Because why?

Çünkü neden?

And see, I.

Ve bak, ben. Sana

I'll tell you why I like it.

onu neden sevdiğimi söyleyeceğim.

And another one I hate is it's raining men.

Ve nefret ettiğim bir diğer şey de yağmur yağıyor.

It's raining.

Yağmur yağıyor.

You don't like that?

Bundan hoşlanmadın mı?

No, because what happens is whenever I'm at a sales conference.

Hayır, çünkü ne zaman bir satış konferansına katılsam oluyor.

Okay, and there's a disco in the evening, okay?

Tamam, bir de akşam disko var, tamam mı?

And I'm sitting down.

Ve oturuyorum.

I don't I do some dancing, but not a lot.

Biraz dans etmem ama çok değil.

Somebody always comes and drags me out to the dance floor

Her zaman biri gelir ve beni dans pistine sürükler

and it's YMCA or Over.

ve bu YMCA veya Over'dır.

It's Raining Men because they somehow think that, you know,

Raining Men, çünkü bir şekilde, bilirsiniz,

because of this because of all this is going on here.

bunun yüzünden, burada olup bitenler yüzünden.

Oh, oh. He's going to love to dance to mine.

Ah, ah. Benimkiyle dans etmeye bayılacak.

Oh, that's your song. Come on, Steve. Oh.

Bu senin şarkın. Hadi Steve. Ah.

Oh. Well, what happens when they.

Ah. Peki, onlar olduğunda ne olur.

When they play over the rainbow

just because, you know, it's Judy Garland?

Sırf Judy Garland diye gökkuşağının üzerinde oynadıklarında?

Steve, come on. Come on. Dance.

Hadi ama. Hadi. Dans.

I'm certain it's Judy Garland.

Judy Garland olduğundan eminim.

Persuasion doesn't mean I want to get up and dance to YMCA every time.

İkna, her seferinde kalkıp YMCA'da dans etmek istediğim anlamına gelmez.

Well, I should.

Yapmalıyım.

I should go to H.R., shouldn't I?

H.R.'ye gitmeliyim, değil mi?

I should go straight to H.R..

Doğruca H.R.'ye gitmeliyim. Bir

Next time that happens, I'm going to go to H.R.

dahaki sefere, H.R.'ye gideceğim

and say somebody drag me up from the.

ve birinin beni oradan sürüklediğini söyleyeceğim.

Well, they actually make you dress in drag.

Şey, aslında seni sürükleyerek giydiriyorlar.

Oh, they do? Yes.

Yapıyorlar mı? Evet. Size

They make you wear drag as well.

de drag giydirirler.

Drag me from the where I was sitting.

Beni oturduğum yerden sürükle.

Maybe that's the reason why they thought if you if you

Belki de bu yüzden, eğer bir

if you were attending the party and you're in drag with makeup

partiye katılıyorsan ve

and lipstick in women's clothing, well, that's the reason why they want you to dance to it.

kadın kıyafetleri içinde makyaj ve rujla sürükleniyorsan, bu yüzden dans etmeni istiyorlar, diye düşündüler.

Well, you didn't me that.

Bana bunu yapmadın.

Well, isn't that that's that's a misappropriation.

Bu bir zimmete para geçirmek değil mi?

It's like you say, how dare somebody suggest.

Senin de dediğin gibi, biri nasıl önermeye cüret eder?

I don't think it is that I would dance to YMCA.

YMCA'da dans edeceğimi sanmıyorum. Benim

Are they suggesting that I'm you know, I could I could complain to H.R.

siz olduğumu mu öne sürüyorlar, bu konuda H.R.'ye şikayette bulunabilirdim

about that, but it always annoys me. I hate the song.

ama bu beni her zaman sinirlendiriyor. Şarkıdan nefret ediyorum.

What are they suggesting, though?

Yine de ne öneriyorlar?

That you might be, you know.

Sen olabilirsin, biliyorsun.

You know, yes.

Bilirsin, evet.

I might be a bit, you know, light on your feet.

Biraz, bilirsin, ayaklarının üzerinde hafif olabilirim.

Yes, I might, you know, like like to watch

Evet, bilirsin,

over the rainbow.

gökkuşağını seyretmek hoşuma gidebilir.

You might like kissing other men. That's disgusting.

Başka erkekleri öpmek hoşuna gidebilir. Bu iğrenç.

But they would do it.

Ama yapacaklardı.

That's why men kissing of a man.

Bu yüzden erkekler bir erkeği öpüyor.

I'm the only one in the company.

Şirketteki tek kişi benim.

That's disgusting

Bu iğrenç

because I'm the only one in the sales force.

çünkü satış ekibindeki tek kişi benim.

You know who is of that persuasion?

Kim bu kanaatte biliyor musun?

They see that.

Bunu görüyorlar.

I want to keep saying I want to dance too. Why?

Ben de dans etmek istediğimi söylemeye devam etmek istiyorum. Neden?

You're in barrister.

Avukatsın.

Why do you say that?

Neden öyle diyorsun?

That persuasive?

Bu ikna edici mi?

I don't know what we can say. Because it was upset.

Ne söyleyebiliriz bilmiyorum. Çünkü üzgündü.

J Just say

J Sadece

gay. Okay Then gay.

eşcinsel de. Tamam o zaman eşcinsel

Gay, gay, gay. Gay, gay, gay.

Eşcinsel, eşcinsel, eşcinsel. Eşcinsel, eşcinsel, eşcinsel.

Gay guy.

Gay adam.

Gay, gay KKK.

Eşcinsel, eşcinsel KKK.

Gay, gay KKK, KKK, KKK.

Eşcinsel, eşcinsel KKK, KKK, KKK.

And we are about having.

Ve sahip olmak üzereyiz.

Are you are you happy now, tell me,

Şimdi mutlu musun, söyle bana,

do you know Palmira says Ben from the Jackson five.

Palmira'nın Jackson Five'dan Ben'e söylediğini biliyor musun?

You can't really dance.

Gerçekten dans edemezsin.

You can't dance to that.

Bununla dans edemezsin.

That might be an end of the evening.

Bu, akşamın sonu olabilir.

Maybe it's a funeral.

Belki de bir cenazedir.

You can't dance on 30.

30'unda dans edemezsin.

You have asked me.

Bana sordun.

Let no move.

Kıpırdama.

We've found what we are.

Ne olduğumuzu bulduk.

Tell me. It's been out. He just got home.

Söyle bana. Çıktı. Eve yeni geldi.

Did you not back from? Okay, good.

dan geri dönmedin mi? Tamam iyi.

What is this?

Bu nedir?

Obsession. Obsession?

saplantı takıntı mı?

You have just been.

Az önce oldun.

Was actually taken from a film about a young boy.

Aslında genç bir çocukla ilgili bir filmden alınmıştır.

That's interesting.

İlginç.

Who falls in love with a rats play for the other team.

Farelere aşık olan diğer takım için oynar.

Thank you. No, wait there.

Teşekkür ederim. Hayır, orada bekle.

I'm telling you something, Steve.

Sana bir şey söylüyorum Steve.

You're about you're about 20 seconds behind with the live stream.

Canlı yayın ile yaklaşık 20 saniye geridesiniz.

So the song Ben is actually taken

Yani Ben şarkısı aslında

from a film about a young boy who falls in love with a rat.

bir fareye aşık olan genç bir çocuk hakkındaki bir filmden alınmıştır.

I'm not joking.

Şaka yapmıyorum.

Look it up.

Şuna bak

Wikipedia will give you all the deets.

Wikipedia size tüm bilgileri verecektir.

Vitesse is going.

Vitesse gidiyor.

Goodbye, Vitus.

Güle güle, Vitus.

Lovely to see you here, I think. Yes.

Seni burada görmek güzel bence. Evet.

See, people have understood what I mean. Okay.

Bakın insanlar ne demek istediğimi anladı. Tamam aşkım.

It's perceived a gay anthem of fact, of that persuasion.

Bu iknanın eşcinsel bir marşı olarak algılanıyor.

It's be seen as a as a gay. And that is very true.

Bir eşcinsel olarak görülüyor. Ve bu çok doğru.

And Victoria uses the word it's like a platitude. Yes.

Ve Victoria bu kelimeyi basmakalıp bir söz gibi kullanıyor. Evet.

Institute on it.

Bunun üzerine enstitü.

All right.

Elbette.

Now and then.

But when it happens at every sales conference.

Şimdi ve sonra.

Ama her satış konferansında olduğunda.

Okay, you just you still talking about this

Tamam, sen hala bunun hakkında konuşuyorsun

because other people are you tell me to read the line.

çünkü diğer insanlar bana satırı okumamı söylüyorsun.

I'm reading the live chat.

Canlı sohbeti okuyorum.

Mr. Jones So a hangover, the hangover typecasting.

Bay Jones So bir akşamdan kalma, akşamdan kalma tiplemesi.

Oh, my God.

Aman Tanrım.

Do you want to do it?

Bunu yapmak istiyor musun?

Did you want to do this on your own?

Bunu kendi başına mı yapmak istedin?

That's fine. I'm trying to.

Bu iyi. Deniyorum.

I'm trying to teach English here.

Burada İngilizce öğretmeye çalışıyorum.

You see these things on the screen?

Bunları ekranda görüyor musunuz?

This is English, but I'm doing.

Bu İngilizce, ama yapıyorum.

I don't think you are.

Bence değilsin.

Actually, I'm using words that persuasion.

Aslında ikna edici sözler kullanıyorum.

Well, you know that.

Bunu biliyorsun.

You know, if I say something, you go on, you get upset.

Bilirsin, bir şey söylersem devam edersin, üzülürsün.

Are you heterosexual?

Heteroseksüel misin?

Or you think,

Ya da ah

oh, you team, oh, are you of that persuasion?

, siz takım, ah, bu kanaatte misiniz?

I didn't say it like that.

Ben böyle söylemedim.

I didn't get a say

you can't say here you're missing.

Burada eksiksin diyemezsin diye bir söz alamadım.

You misinterpreted the way I pronounce you.

Seni telaffuz etme şeklimi yanlış anladın.

Might as well have said that in that way.

Bunu o şekilde de söylemiş olabilir.

So a hangover is the effect, the long term effect of drinking too much alcohol.

Yani akşamdan kalma etkisi, çok fazla alkol içmenin uzun vadeli etkisidir. Yüz üstü veya kıç üstü düşene kadar içkiye göz yummayacağımızdan veya teşvik etmeyeceğimizden

Can I just say again, just to make sure

emin olmak için tekrar söyleyebilir miyim?

we do not condone

or promote drinking until you fall on your face or arse.

So can we just make sure that I didn't think you have to do that?

Öyleyse, bunu yapman gerektiğini düşünmediğimden emin olabilir miyiz ?

We do.

Yaparız.

Steve, you are so naive in this world.

Steve, bu dünyada çok safsın.

Do you realise YouTube can take you off whenever they feel like it?

YouTube'un canları ne zaman isterse seni kaldırabileceğinin farkında mısın ?

But not promoting? No.

Ama promosyon değil mi? Hayır.

You got to do it on any.

Herhangi birinde yapmalısın.

But you've got to be careful because we're talking about a theme

Ama dikkatli olmalısın çünkü

that might, you know, get us into trouble.

başımıza bela açabilecek bir temadan bahsediyoruz.

So we have to be very careful.

Bu yüzden çok dikkatli olmalıyız.

Hangover. So a hangover.

Akşamdan kalma. Yani bir akşamdan kalma.

What are the effects?

Etkileri nelerdir?

What does it feel like, Steve, when you had a headache?

Başın ağrıdığında bu nasıl bir duygu Steve?

Yeah, well, I think it's more than that thumping headache.

Evet, bence bu şiddetli baş ağrısından daha fazlası.

You feel as though.

Sanki hissediyorsun.

Yeah, it's.

İşte bu.

I think it's mainly due to dehydration, isn't it.

Bence esas olarak susuzluktan kaynaklanıyor, değil mi?

Yeah. Need to drink plenty of water.

Evet. Bol su içmek gerekiyor.

You feel like vomiting all the time?

Sürekli kusmak mı istiyorsun?

Yeah. Your mouth is dry.

Evet. Ağzın kuru. Midenize koyduğunuz tüm zehirli alkol nedeniyle

Your stomach normally hurts in some way because of all of the poisonous alcohol

mideniz normalde bir şekilde ağrır

that you've put inside your stomach.

.

Dizziness, an inability to concentrate like.

Baş [ __ ], konsantre olamama gibi.

Today, I was having a lot of difficulty concentrating.

Bugün, konsantre olmakta çok zorluk çekiyordum.

So what's the cue? Oh, excuse me.

Peki işaret ne? Ah, affedersiniz.

What's the cure?

Çare nedir?

No, TV. Me?

V değil. Ben?

I don't know what that was.

Bunun ne olduğunu bilmiyorum.

A banana. I had a banana earlier.

Bir muz. Daha önce bir muz yedim. O

What's the cure for a hangover then?

halde akşamdan kalmanın tedavisi nedir?

Mr. Duncan,

Bay Duncan,

you had a banana earlier. Is that.

daha önce bir muz yemiştiniz. Bu mu.

Is that like a Prince William thing, the euphemism?

Bu bir Prens William olayı gibi mi, örtmece?

No, it was an actual banana.

Hayır, gerçek bir muzdu.

Okay, so what is the cure for a hangover, Mr.

Pekala, akşamdan kalmanın tedavisi nedir, Bay

Duncan? There are many cures.

Duncan? Birçok tedavi var.

One is just go to sleep and keep sleeping until you wake up and feel okay.

Birincisi sadece uyumak ve uyanana ve iyi hissedene kadar uyumaya devam etmektir. Bir

Another one.

diğeri.

Some people believe that eating raw eggs.

Bazı insanlar çiğ yumurta yediğine inanır.

Some people think that eating raw eggs will cure a hangover.

Bazı insanlar çiğ yumurta yemenin akşamdan kalmayı iyileştireceğini düşünüyor.

All I can say is I wouldn't do that if I were you.

Tek söyleyebileceğim, senin yerinde olsam bunu yapmazdım. Sonunda

You might end up with

food poisoning.

gıda zehirlenmesi yaşayabilirsiniz.

Well, some people think cure for hangover is to drink more alcohol.

Pekala, bazı insanlar akşamdan kalmanın tedavisinin daha fazla alkol içmek olduğunu düşünüyor.

They call it Hair of the dog.

Buna Köpeğin Saçı diyorlar.

Yes Yes.

Evet evet.

So some people will wake up in the morning with a hangover and then they'll consume more alcohol

Yani bazı insanlar sabahları akşamdan kalma olarak uyanacaklar ve sonra daha fazla alkol tüketecekler

and they believe it gets rid of the headache, which it probably does, because it probably numb.

ve bunun baş ağrısından kurtulduğuna inanıyorlar, ki muhtemelen baş ağrısından kurtuluyor, çünkü muhtemelen uyuşmuş durumda.

You know, alcohol sort of numb is your senses.

Bilirsin, alkol bir nevi hislerini uyuşturur.

All you do is end up with another hangover later. Yes.

Tek yaptığınız, daha sonra başka bir akşamdan kalma ile sonuçlanmak. Evet.

It can't be very good for you.

Senin için pek iyi olamaz.

You just keep getting hangovers, eat salty foods as Victoria.

Akşamdan kalmaya devam ediyorsun, Victoria gibi tuzlu yiyecekler yiyorsun.

You would think that you would need to do the opposite because salt would dehydrate you. Yes.

Tersini yapmanız gerektiğini düşünürsünüz çünkü tuz sizi kurutur. Evet.

And what you're actually need is.

Ve aslında ihtiyacın olan şey.

But I think I know what Victoria is suggesting,

Ama sanırım Victoria'nın ne önerdiğini biliyorum,

because if you have a like a high protein food,

çünkü yüksek proteinli bir yiyeceğiniz,

lots of meat, eggs that can help to cure,

çok etiniz, iyileşmeye yardımcı olabilecek yumurtalarınız varsa,

that's assuming you can keep it down and you don't vomit it back up. Yes.

bu, onu düşük tutabileceğinizi ve tekrar kusmayacağınızı varsayar. Evet.

Another one of the

another one of the

symptoms of hangover is you keep vomiting.

Akşamdan kalma belirtilerinden bir diğeri de sürekli kusmanızdır.

A couple of people have mentioned root beer.

Birkaç kişi kök birasından bahsetti.

Now, I don't actually know what root beer is.

Aslında kök biranın ne olduğunu bilmiyorum.

I'm not even sure if it's real beer or even a real drink.

Gerçek bira mı yoksa gerçek bir içecek mi olduğundan bile emin değilim.

Apparently, it's made with the roots of a certain plant, but I think nowadays

Görünüşe göre, belirli bir bitkinin köklerinden yapılmış, ama bence bugünlerde kök

I think it's just all artificial colours and flavouring are what is root beer.

birasının tüm yapay renkler ve aromalar olduğunu düşünüyorum. Ne olduğunu

I don't know what I think it's an American drink, isn't it.

bilmiyorum, sanırım bir Amerikan içeceği, değil mi?

Oh they do drink it in America I think.

Oh, sanırım Amerika'da içiyorlar.

I think it is something like that. Yeah.

Bence böyle bir şey. Evet.

I think it's non-alcoholic because I do remember from an episode of Colombo,

Alkolsüz olduğunu düşünüyorum çünkü Colombo'nun bir bölümünden hatırlıyorum,

uh, Ransom for a Dead man at the end of the scene in the airport.

Ölü bir adam için Ransom, havaalanındaki sahnenin sonunda.

The lady that is the killer

Katil olan bayan

asks Colombo what he would like to drink.

Colombo'ya ne içmek istediğini sorar.

She has a sherry or something like that alcoholic drink,

O bir şeri ya da o alkollü içecek gibi bir şey içiyor

and he just has a root beer.

ve o sadece bir kök birası içiyor.

I think I'm correct. What an observation.

Sanırım haklıyım. Ne bir gözlem.

What a sharp ki mind for someone who's been driving

250 miles and didn't get to bed to 2:00 in the morning. Yes.

250 mil yol yapmış ve sabah 2:00'ye kadar yatmamış biri için ne kadar keskin bir ki zihin. Evet.

And it was all Steve's mum's fault

Ve hepsi

because she he did not want to leave the disco.

diskodan ayrılmak istemeyen Steve'in annesinin suçuydu.

She didn't want to leave. It was incredible.

Ayrılmak istemedi. İnanılmazdı.

There's a movie called The Hangover.

The Hangover diye bir film var.

I didn't know that there were three movies called The Hangover.

Akşamdan Kalma adında üç film olduğunu bilmiyordum.

The Hangover one, The Hangover two.

Akşamdan Kalma bir, Akşamdan Kalma iki.

And you might be surprised to hear that, Steve, the Hangover Part three.

Ve bunu duyduğuna şaşırabilirsin Steve, Akşamdan Kalma Üçüncü Bölüm.

But is it The Hangover or is it just hangover?

Ama akşamdan kalma mı yoksa sadece akşamdan kalma mı?

The Hangover.

Felekten Bir Gece.

Oh, right.

Ah, doğru.

It's a very funny movie.

Bu çok komik bir film.

The first one is funny. The second one is funny.

İlki komik. İkincisi komik.

And the third one, um, maybe we're just doing this too often,

Ve üçüncüsü, um, belki bunu çok sık yapıyoruz,

but it is very funny.

ama çok komik.

It's funny how with film, sometimes the sequel

Filmde bazen devam filminin

is better than the original, and sometimes it's worse. Yes.

orijinalinden daha iyi olması ve bazen daha kötü olması komik. Evet.

So with alien examples of the funny and with.

Yani komik ve yabancı örneklerle.

With Star Wars, of course. Star Wars.

Tabii ki Star Wars ile. Yıldız Savaşları.

Well well, that had three sequels.

Pekala, bunun üç devam filmi vardı.

Two sequels.

İki devam filmi.

The second one was at least as good as the first one, if not better.

İkincisi, daha iyi değilse de en az birincisi kadar iyiydi .

Well, the second sequel, The Empire Strikes Back, is seen as the best of all of them.

İkinci devam filmi olan The Empire Strikes Back, hepsinin en iyisi olarak görülüyor.

Yes, anyway. And aliens was better than aliens

Evet, her neyse. Ve uzaylılar bu günlerde uzaylılardan daha iyiydi

one of these days.

.

I'm going to get to the end of my point before Steve interrupts me.

Steve sözümü kesmeden önce anlatmak istediğimin sonuna geleceğim.

So we have a hangover.

Yani akşamdan kalmayız.

We've been on this subject for so long now.

Uzun zamandır bu konunun üzerinde duruyoruz.

You might wake up the next morning worse for wear, worse from

Ertesi sabah yıpranmış olarak uyanabilirsiniz, bundan daha kötüsü, kendinizi iyi hissetmenize neden olan

it means that you've done something that has made you feel unwell.

bir şey yaptığınız anlamına gelir .

You feel worse for wear something you've done

Yaptığın ve kendini iyi hissetmene neden olan bir şeyi giydiğin için daha kötü hissediyorsun ve

that is making you feel not very good

and stays put that in front of the screen again so I can't see it. Yes.

onu tekrar ekranın önüne koyduğun için göremiyorum. Evet.

You go to a party, have too much to drink, you shout Yo,

Bir partiye gidiyorsun, çok içiyorsun, bağırıyorsun Yo,

you stay up late and the next day you feel worse for wear

geç kalıyorsun ve ertesi gün yorulduğun için kendini daha kötü hissediyorsun

you shout Yes.

Evet diye bağırıyorsun.

But so the suggestion is that you've been wearing yourself out,

Ama öneri, kendinizi yıprattığınızdır,

not as in wearing clothes, but wear

kıyafet giyer gibi değil,

as in becoming tired and exhaust it.

yorulur ve tüketir gibi giyinirsiniz. Bir şeyi yapmak için

Because you've been putting in a lot of effort doing something,

çok çaba sarf ettiğiniz için ,

the word wear can be used to mean use something.

aşınma kelimesi bir şeyi kullanmak anlamında kullanılabilir.

So if you have overuse your body in some way, yes.

Yani, vücudunuzu bir şekilde aşırı kullandıysanız, evet.

Wear it out.

Giy onu. Kendini

You're feeling up.

iyi hissediyorsun. Kendini

You are feeling up.

iyi hissediyorsun.

Wow, that was a Freudian slip up there.

Vay canına, oradaki bir Freudyen sürçmesiydi.

You wake up worse for wear because you've done lots of things.

Pek çok şey yaptığın için yorgun uyanırsın.

Here's another one, Steve.

İşte bir tane daha, Steve.

We might also describe a hangover as party flu.

Akşamdan kalmayı parti gribi olarak da tanımlayabiliriz.

I like that.

Bunu sevdim.

I never heard that one. What?

Bunu hiç duymadım. Ne?

How long have you been in this world?

Ne kadar zamandır bu dünyadasın?

Never heard the expression party flu.

Parti gribi ifadesini hiç duymadım.

But if Mr. Duncan says it exists, party fluid does it?

Ama Bay Duncan var olduğunu söylüyorsa, parti sıvısı öyle mi?

It is the code. You see, it's.

Bu koddur. Görüyorsun, öyle.

It's a slang word for hangover.

Akşamdan kalma için argo bir kelime.

So instead of saying hangover, you say you've got party flu.

Akşamdan kalma demek yerine parti gribiniz olduğunu söylüyorsunuz.

Or sometimes they say office flu.

Ya da bazen ofis gribi derler.

If you've had an office party, it was actually used in Seinfeld

Bir ofis partiniz varsa, aslında Seinfeld

Oh with your comedy programmes you see, and things like that.

Oh'da gördüğünüz komedi programlarınız ve bunun gibi şeylerle kullanıldı.

Party flu.

Parti gribi.

Party flu is another word for hangover.

Parti gribi, akşamdan kalma için başka bir kelimedir.

You might go to a wild party.

Çılgın bir partiye gidebilirsin.

Oh, right, yes.

Doğru, evet.

Have you ever been to a wild party

Hiç her şeyin olduğu çılgın bir partiye gittin mi

where everything happens?

?

That's it.

So there are lots of moments when you think when everyone is.

Bu kadar.

Yani herkesin öyle olduğunu düşündüğün birçok an vardır .

Yeah.

So people do things that they don't normally do, it's wild.

Evet.

Yani insanlar normalde yapmadıkları şeyleri yapıyorlar, bu çılgınca.

So people might be shouting and screaming.

Yani insanlar bağırıyor ve çığlık atıyor olabilir.

They might be objects broken.

Kırılmış nesneler olabilirler.

Okay?

Tamam aşkım? Bir

There might be people kissing in the corner

köşede öpüşen insanlar olabilir

or worse or more than one person after what?

ya da daha kötüsü ya da birden fazla kişi olabilir.

More than one person kissing. And the girl might be wild.

Birden fazla kişinin öpüşmesi. Ve kız vahşi olabilir.

That could be high.

Bu yüksek olabilir.

It was a wild party.

Vahşi bir partiydi.

You know what a lot of parties have now?

Artık birçok partinin nesi var biliyor musun?

They have a hot tub.

Spa küveti var.

Hot tub should be banned.

Jakuzi yasaklanmalı.

Hot tubs,

Jakuziler,

besides being environmentally unfriendly,

çevre dostu olmalarının yanı sıra

are also the most disgusting things that exist.

var olan en iğrenç şeylerdir.

When you get me in one.

Beni bir tanesine aldığında.

When you think about it, a hot tub, you go round to someone's house

Jakuzili düşündüğünüzde, birinin evine gidersiniz

and there is a party taking place and quite often they will have a hot tub.

ve orada bir parti verilir ve çoğu zaman onlar jakuzili havuza girerler.

And then people were stripped down, sometimes to their underwear, sometimes to nothing,

Ve sonra insanlar soyuldu, bazen iç çamaşırlarına, bazen sıfıra kadar

and they will all climb in together.

ve hep birlikte tırmanacaklar.

I think that is not a very healthy thing to do.

Bence bu çok sağlıklı bir şey değil.

I think all of the dirt and the filth in the

Saçtaki tüm kir ve pisliği

in the hair as well.

de düşünüyorum.

The thing with with hot tubs and these are often,

Jakuzilerle ilgili olan şey ve bunlar genellikle,

you know, if you might rent a house for the weekend or something like that.

bilirsiniz, hafta sonu için bir ev kiralarsanız ya da onun gibi bir şey.

Okay. Hot tubs are renowned for people having

Tamam aşkım. Jakuziler, içinde bulunan insanlarla ünlüdür

in them.

.

Okay, then. Yes. Yeah.

Tamam o zaman. Evet. Evet.

So, you know, are you going to go in a hot tub at some of his house?

Yani, bilirsin, onun evinin bir kısmında jakuziye mi gireceksin?

Yes, I would always worry what sort of fluids are in that water.

Evet, o suda ne tür sıvılar olduğunu hep merak ederdim.

Thank you.

Teşekkür ederim.

We'll always be worried that maybe a person has had a wee wee

Her zaman bir kişinin

in worse or worse or better or worse.

daha kötü ya da daha kötü ya da daha iyi ya da daha kötü bir çiş yapmış olabileceğinden endişe edeceğiz.

People have. You know, people do all sorts of things.

İnsanlar var. Bilirsiniz, insanlar her türlü şeyi yapar.

You So you actually think that people are taking poops in hot tubs to people?

Yani gerçekten insanların jakuzilerde insanlara kaka yaptığını mı düşünüyorsunuz ?

People have relations.

İnsanların ilişkileri var.

Oh, okay. All right.

Tamam. Elbette.

So you don't have relations going that far.

Yani o kadar ileri giden bir ilişkiniz yok.

Well, they do. Okay.

Eh, yaparlar. Tamam aşkım.

They're renowned for these people.

Bu insanlar için ünlüler.

Buy hot tubs because they specifically does.

Jakuzileri özellikle yaptıkları için satın alın.

Okay, Steve.

Tamam, Steve.

No, no, no, no, no. Please, please take this.

Hayır hayır Hayır Hayır Hayır. Lütfen, lütfen bunu al.

We know, you know, we don't are very environmentally unfriendly

Biliyoruz, çevre dostu değiliz

and they should be banned and their health hazards ban them.

ve yasaklanmaları gerekiyor ve sağlık tehlikeleri onları yasaklıyor.

Everyone climbs out and the next day they've all got monkeypox.

Herkes dışarı çıkar ve ertesi gün hepsi maymun çiçeği olur.

Nobody needs yes, nobody needs a hot tub.

Kimsenin evet'e ihtiyacı yok, kimsenin jakuziye ihtiyacı yok.

Go to a spa or something like that.

Bir kaplıcaya ya da onun gibi bir yere gidin.

But I mean, imagine that apparently they have one of the most

Ama demek istediğim, görünüşe göre

purchased pieces of equipment for gardens.

bahçeler için en çok satın alınan ekipmanlardan birine sahip olduklarını hayal edin.

Yes. Well, I've just had that said. Yes.

Evet. Ben de bunu söyledim. Evet.

And he go yes.

Ve evet gitti.

Any party, if you go to a party, there's normally a hot tub.

Herhangi bir parti, eğer bir partiye giderseniz, normalde bir jakuzi bulunur. Beni

You won't get me in a hot tub. No, never.

jakuziye sokamazsın. Hayır asla.

I don't want to, you know, have to end up at the G clinic.

Biliyorsun, G kliniğine gitmek zorunda kalmak istemiyorum.

Okay, Steve, why do you keep going back to that?

Tamam, Steve, neden buna dönüp duruyorsun?

You're giving too much away there more than you realise.

Orada sandığından çok daha fazlasını açığa vuruyorsun .

What I've heard is what I've heard.

Duyduklarım duyduklarımdır.

Okay. We might describe just the opposite.

Tamam aşkım. Tam tersini tarif edebiliriz.

The opposite of a wild party

Vahşi bir partinin tersi

motions getting upset

with upset most, and now know what you've done.

en çok üzülmekle hareket eder ve şimdi ne yaptığınızı bilin. Bu da

What the heck?

ne?

Yes, is shocked by what you've been saying is true.

Evet, söylediklerinin doğru olması karşısında şok oldu.

A dull or boring can be described as flat,

Bir donuk veya sıkıcı, düz,

flat, lifeless.

düz, cansız olarak tanımlanabilir.

The party was so flat or lifeless that's a good one.

Parti o kadar düz ya da cansızdı ki bu iyi bir parti.

A lifeless, flat party. Yes.

Cansız, düz bir parti. Evet.

That's not

that does not describe what we experienced last night. No.

Dün gece yaşadıklarımızı tarif etmeyen bu değil. Hayýr.

What am I just say there was no hot tub last night.

Ne demek dün gece jakuzi yoktu.

No, there was no hot tub.

Hayır, jakuzi yoktu.

Mr. Steve's mother did not climb into a hot tub with 20 strangers.

Bay Steve'in annesi, 20 yabancıyla jakuziye girmedi.

Can I just make that clear now?

Bunu şimdi açıklığa kavuşturabilir miyim?

We have to make sure of that in case some of the newspapers

Bazı gazetelerin

get hold of it and they make this stuff up.

eline geçmesi ve bunları uydurmaları ihtimaline karşı bundan emin olmalıyız. Biz gittikten sonra

So I don't know what happened

ne oldu bilmiyorum

after we left, but I wouldn't describe last night's party as wild.

ama dün geceki partiyi çılgınca olarak tanımlamazdım.

I would describe it as and it wasn't certainly wasn't dull or boring flat.

Bunu şöyle tanımlardım ve kesinlikle sıkıcı ya da sıkıcı değildi.

I would describe it as lively. Lively.

Bunu canlı olarak tanımlardım. Canlı.

It was definitely lively. Lively, yes.

Kesinlikle canlıydı. Canlı, evet.

Uh, here's a good one.

İşte iyi bir tane.

Yes. Are you on to the next yet?

Evet. Bir sonrakine geçtin mi?

Socialising with food, games and entertainment

Yemek, oyun ve eğlence

and quite often lots of booze.

ve çoğu zaman bolca içki ile sosyalleşmek. Bu ne

What's this?

? Ertesi

The morning after? The night before again? Well, no.

sabah? Önceki gece yine mi? Hayır.

This is what happens at a party.

Bir partide böyle olur.

A wild party. Right. Okay.

Vahşi bir parti. Sağ. Tamam aşkım.

So when we think of a party, the activities, socialising,

Yani bir partiyi düşündüğümüzde, aktiviteler, sosyalleşme,

the food, games, sometimes it depends what type of games they're playing.

yemek, oyunlar, bazen ne tür oyunlar oynadıklarına bağlıdır.

Of course, entertainment and quite often lots of do.

Tabii ki, eğlence ve çoğu zaman yapılacak çok şey var.

And it doesn't have to be booze if it's a children's of like Steve

Ve Steve gibi bir çocuklara aitse içki olması gerekmez.

Of course we're not talking about children's parties.

Tabii ki çocuk partilerinden bahsetmiyoruz.

Sorry that they don't have hot tubs.

Sıcak küvetleri olmadığı için üzgünüm.

Not to the same junctions, but you're defining party. Yes.

Aynı kavşaklara değil ama partiyi tanımlıyorsunuz. Evet.

Well, generally, because we're talking to an adult audience, we're not talking to five year olds.

Genel olarak, yetişkin bir izleyici kitlesiyle konuştuğumuz için beş yaşındaki çocuklarla konuşmuyoruz. Bu

So just make sure they're just some cake and jelly

yüzden onların sadece biraz kek, jöle

and ice cream and hot tubs.

, dondurma ve jakuzi olduğundan emin ol.

It's socialising with food, games, entertainment, booze.

Yemekle, oyunla, eğlenceyle, içkiyle sosyalleşmektir. İçki

The reason why I've put booze is,

koymamın nedeni,

well, that's what I'm trying to do.

yapmaya çalıştığım şey bu.

Something here.

Burada bir şey var. İşte

There it is.

burada.

That's it.

That's all. Trying to booze at the end.

Bu kadar.

Bu kadar. Sonunda içmeye çalışıyorum.

You mean alcohol?

alkol derken?

So, yes.

Alcohol, beer, spirits, wine, anything.

Yani evet.

Alkol, bira, alkollü içkiler, şarap, her şey.

Really. Anything that you drink that will and it will.

Gerçekten mi. İçtiğin her şey olacak ve olacak.

It will cause you to become drink booze.

İçki alem olmanıza neden olur.

So in British we often describe alcohol,

Bu yüzden İngilizlerde genellikle alkolü,

alcoholic drinks as booze. Yes.

alkollü içecekleri alem olarak tanımlarız. Evet.

Thomas retracted it now

Thomas şimdi geri çekti

and he used the phrase Walk of shame.

ve Utanç Yürüyüşü ifadesini kullandı.

Okay, walk of shame. Yes.

Tamam, utanç yürüyüşü. Evet.

So if you are at a for example, a works

Yani örneğin

like a conference office, party, office party

bir konferans ofisi, parti, ofis partisi gibi bir işteyseniz

and, you come in late for work

ve

the next day, for example, and everyone

örneğin ertesi gün işe geç gelirseniz ve herkes

remembers how you were

doing inappropriate things at the party.

partide nasıl uygunsuz şeyler yaptığınızı hatırlar.

Maybe you were snogging somebody's wife or husband.

Belki de birinin karısını ya da kocasını öpüyordun.

Maybe you got drunk and you stripped your clothes off.

Belki sarhoş oldun ve kıyafetlerini çıkardın.

Maybe you vomited everywhere and everyone thought that was appalling behaviour.

Belki her yere kustun ve herkes bunun korkunç bir davranış olduğunu düşündü.

Okay.

And then you have to walk into work the next day and everybody sees

Tamam aşkım.

Ve sonra ertesi gün işe gitmen gerekiyor ve herkes

you walking in and everybody goes quiet and you feel ashamed.

seni içeri girerken görüyor ve herkes sessizleşiyor ve sen utanıyorsun.

Oh, the walk of shame.

Ah, utanç yürüyüşü.

After you've done something that lots of people have seen you do.

Birçok insanın yaptığını gördüğü bir şeyi yaptıktan sonra.

So what you're saying is you you did something that humiliated you and made you feel embarrassed. Yes.

Yani diyorsun ki, seni küçük düşüren ve utandıran bir şey yaptın. Evet.

And so the next day you have to go back to work and you have to face all of your work colleagues.

Ve böylece ertesi gün işe geri dönmeniz ve tüm iş arkadaşlarınızla yüzleşmeniz gerekiyor.

That's right.

But now they know what you did at the party.

Bu doğru.

Ama artık partide ne yaptığını biliyorlar.

Maybe you were so drunk you can't remember.

Belki de o kadar sarhoştun ki hatırlamıyorsun.

I like that.

But, you know, something happened that you weren't happy about.

Bunu sevdim.

Ama, bilirsin, mutlu olmadığın bir şey oldu.

You can't remember it all may maybe a walk of shame.

Hepsini hatırlayamazsın, belki bir utanç yürüyüşü olabilir.

And that often is the case if you say, we have a sales conference and and then the next day

Bir satış konferansımız var ve ertesi gün saat

at 9:00, you have to be in the hall because there's going to be all these speeches and talks.

9:00'da salonda olmanız gerekiyor çünkü tüm bu konuşmalar ve konuşmalar olacak.

But you're late in your late and you've got to be there on time for 9:00.

Ama geç kaldın ve saat 9:00'da orada olmalısın.

Okay, because you're drunk and hangover.

Tamam, çünkü sarhoşsun ve akşamdan kalmışsın.

You walk in late and you there's only seat at the front.

Geç giriyorsunuz ve ön tarafta sadece koltuk var.

There isn't any.

Hiç yok.

You're trying to sneak in and hopefully there's a seat at the back.

İçeri sızmaya çalışıyorsun ve umarım arkada bir koltuk vardır.

I don't know what you're telling me. Well, I'm getting to it, okay?

Bana ne söylediğini bilmiyorum. Başlıyorum, tamam mı?

And you have to walk right to the front and everybody sees you.

Ön tarafa doğru yürümek zorundasın ve herkes seni görüyor.

It's like a walk of shame.

Utanç yürüyüşü gibi.

Oh, okay.

Because you're late for a meeting because you were drunk the night before.

Tamam.

Çünkü önceki gece sarhoş olduğun için bir toplantıya geç kaldın. Kelimenin

The thing I just literally describe. But it's.

tam anlamıyla tarif ettiğim şey. Ama o.

Yeah, but it's slightly different.

Evet, ama biraz farklı.

Okay, here's the one where.

Tamam, işte burada.

Oh, wait there, Steve, please. Please watch.

Oh, orada bekle Steve, lütfen. İzle Lütfen.

These people are giving such wonderful suggestions on here is, here is,

Bu insanlar burada harika önerilerde bulunuyorlar, işte,

uh, the sentence that I was asked about earlier.

uh, daha önce bana sorulan cümle.

Party till you drop.

Düşene kadar parti.

So this just means you go to a party and you just have a great time,

Yani bu sadece bir partiye gittiğiniz ve harika vakit geçirdiğiniz anlamına gelir,

so you don't literally drop to the floor.

böylece kelimenin tam anlamıyla yere düşmezsiniz.

But what you're saying is you are going there and you

Ama sen oraya gidiyorsun ve

you are going to have a good time or you have a good time.

iyi vakit geçireceksin ya da iyi vakit geçireceksin diyorsun.

I am going to party till I drop.

Düşene kadar partiye gideceğim. Kendimi yorana kadar

It means I'm going to have a good time until I tire myself out.

iyi vakit geçireceğim anlamına geliyor .

That's it.

I'm going to have a great time tonight.

Bu kadar.

Bu gece harika zaman geçireceğim.

You've danced so much. You've talked so much.

Çok dans ettin. Çok konuştun.

You've socially so much. You are literally so tired.

Sosyal olarak çok şey yaşadın. Kelimenin tam anlamıyla çok yorgunsun.

No, you drop.

Hayır, bırak.

Yes, but you don't really.

Evet, ama gerçekten yapmıyorsun.

But sometimes you might.

Ama bazen yapabilirsin.

You might fall on the floor and up the next day surrounded by strangers.

Yere düşebilir ve ertesi gün etrafınız yabancılarla çevrili olabilir.

Has that ever happened to you, I wonder?

Bu hiç başınıza geldi mi, merak ediyorum?

So, yeah.

A person who does not drink alcohol.

Yani evet.

Alkol kullanmayan kimse. Bu

So there are a lot of people for various reasons, maybe because they've had a problem in the past

nedenle, çeşitli nedenlerle birçok insan var, belki geçmişte

with consuming too much alcohol and now they've decided not to drink anymore.

çok fazla alkol tüketme sorunu yaşadıkları ve artık içmemeye karar verdikleri için.

They're driving.

Araba kullanıyorlar.

Oh, okay.

Tamam.

I and there's a bit more to that sentence, by the way.

Ben ve bu arada, bu cümlenin biraz daha fazlası var.

I've lost I don't know where it's gone then.

Kaybettim o zaman nereye gittiğini bilmiyorum.

It's gone, though.

Now, you were giving reasons as to why people might not drink. Yes.

Yine de gitti.

Şimdi, insanların neden içki içemeyeceğine dair sebepler veriyordun. Evet.

You were suggesting that perhaps people were alcoholics

İnsanların

in their past life and are now trying to avoid it? Yes.

geçmiş yaşamlarında alkolik olduklarını ve şimdi bundan kaçınmaya çalıştıklarını mı söylüyorsunuz? Evet.

So someone who used to have a problem, they drunk too much or they got drunk too often.

Yani eskiden bir sorunu olan biri, çok içti ya da çok sık sarhoş oldu.

Yeah. Or that could be other reasons.

Evet. Ya da başka sebepler olabilir.

Yes, maybe religion. Yes.

Evet, belki din. Evet.

Your religion, your religious beliefs,

Dininiz, dini inançlarınız,

they it does not allow alcohol.

onlar alkole izin vermiyor.

I know in Christianity you can drink alcohol because they give it to you every Sunday.

Hristiyanlıkta alkol içilebileceğini biliyorum çünkü sana her Pazar veriyorlar.

If you go to church, they will actually give you wine.

Kiliseye gidersen, aslında sana şarap verecekler.

And if you go up a few times, you can actually get a bit drunk.

Ve birkaç kez yukarı çıkarsan, gerçekten biraz sarhoş olabilirsin.

You can go round and round and round again and take the wine.

Dönüp dolaşıp tekrar dönebilir ve şarabı alabilirsiniz.

And then by the by the time that the service is finished, you are completely drunk.

Ve sonra ayin bittiğinde tamamen sarhoş olursun.

The only trouble with that is you have to drink out of the same cup as everybody else.

Bununla ilgili tek sorun, herkesle aynı bardaktan içmek zorunda olmanız.

It's not like that.

Öyle değil.

I know. Yeah. Yes.

Biliyorum. Evet. Evet.

I don't like the thought of it's as bad as the hot tub.

Bunun jakuzi kadar kötü olduğu düşüncesinden hoşlanmıyorum.

But yes, it's the same problem you see with the hot tub you take in the communion

Ama evet, komünyon şarabında içtiğiniz jakuzide gördüğünüz sorunun aynısı

wine and everyone's lips have been on there.

ve herkesin ağzı orada.

So you see another way of getting monkeypox.

Yani maymun çiçeği almanın başka bir yolunu görüyorsunuz.

But Giovanni Giovanni brings up a very interesting point here.

Ancak Giovanni Giovanni burada çok ilginç bir noktaya değiniyor.

If somebody is teetotal.

Birisi teetotal ise.

Yes, well, that was the word.

Evet, kelime buydu.

I was getting to it. Yes, yes.

Ben ona geliyordum. Evet evet.

Come on. Do you want to put that up next then? I haven't. I haven't.

Hadi. Sıradakini koymak ister misin? bende yok bende yok

Oh, right.

Okay, I haven't got the word but I just remembered it.

Ah, doğru.

Tamam, kelimeyi bilmiyorum ama şimdi hatırladım.

If you are teetotal, it means you don't consume any alcohol at all.

Eğer teetotal iseniz, hiç alkol tüketmiyorsunuz demektir.

That's it.

But you might go to a party and you might

Bu kadar.

Ama bir partiye gidebilirsin ve herhangi bir nedenle

just not want to drink at that party for whatever reason.

o partide içki içmek istemeyebilirsin .

You just might not want to. Yes.

Sadece istemeyebilirsin. Evet.

And maybe you are driving a car and driving or you just don't feel like it that night.

Ve belki araba kullanıyorsunuz ve araba kullanıyorsunuz ya da o gece canınız istemiyor.

Yes, maybe you are driving car and you have to be the responsible person.

Evet, belki de araba kullanıyorsunuz ve sorumlu kişi olmalısınız.

But Giovanni on it talks about a very interesting point about the pressure

Ancak Giovanni, bir partide alkol alma baskısı hakkında çok ilginç bir noktadan bahsediyor

to drink alcohol at a party.

.

And if you if people know you are somebody and I know that I've had that pressure myself.

Ve eğer insanlar senin birisi olduğunu biliyorsa ve ben de bu baskıyı bende yaşadığımı biliyorum.

Okay.

And you are surrounded by people getting drunk and drinking a lot of alcohol.

Tamam aşkım.

Ve etrafınız sarhoş olan ve çok fazla alkol alan insanlarla çevrilidir.

If you are not drinking, there is often a lot of pressure

İçmiyorsanız,

put on you from the people that are drinking to try and get you to drink.

içen insanlar sizi içmeye zorlamak için genellikle üzerinizde çok fazla baskı görürler.

Oh, why aren't you? Oh, have a drink.

Ah, neden değilsin? Ah, bir içki iç.

Oh, you're boring. Oh, go on that chap. One

Çok sıkıcısın. Devam et. Bir

Quite often this will happen.

Oldukça sık bu olur.

I felt this pressure.

Bu baskıyı hissettim.

Giovanni And sometimes you only want one drink.

Giovanni Ve bazen sadece bir içki istersiniz.

You don't want lots and they've all Come on, what's wrong with you?

Çok şey istemiyorsun ve hepsi var Hadi, senin sorunun ne? Bir

Have another drink and you just don't want to, you know, you're

içki daha içersin ve içmek istemezsin,

throwing it into plant pots, all sorts of things to try.

onu bitki saksılarına atıyorsun, denenecek bir sürü şey.

And let's have you develop all sorts of tricks

Ve size her türlü numarayı geliştirmenizi sağlayalım,

in order to the easiest thing to do actually is just to

böylece yapılacak en kolay şey,

if people want to keep buying you drinks, you just let them buy them say, no, I don't want one.

eğer insanlar size içki ısmarlamaya devam etmek isterse, siz de onların ısmarlamalarına izin verin, hayır, istemiyorum desinler.

It's you just said, Oh, yes, please.

Ah, evet, lütfen dedin.

And then they're so drunk they don't notice that you haven't.

Ve sonra o kadar sarhoşlar ki senin fark etmediğini fark etmiyorlar.

Oh, you can tip it away or something like that, but put it into a plant pot.

Oh, onu devirebilirsin ya da onun gibi bir şey, ama onu bir saksıya koy.

They soon go on, move on to another bar and they don't even notice.

Çok geçmeden devam ederler, başka bir bara geçerler ve farkına bile varmazlar.

You haven't drunk it.

I've discovered that's the easiest way to avoid drinking alcohol.

Onu içmedin.

Alkol almaktan kaçınmanın en kolay yolunun bu olduğunu keşfettim.

Yeah, well, I've got.

Evet, anladım.

Okay, Steve.

Tamam, Steve.

Yeah, that's.

That's a great essay. You just read out that.

Evet, bu.

Bu harika bir makale. Sadece bunu okudun.

Yes, that's it's a Giovanni he is talking about this pressure that people often feel.

Evet, insanların sıklıkla hissettiği bu baskıdan söz eden bir Giovanni.

Well, I have the same problem when I was in China.

Çin'deyken aynı sorunu yaşadım.

It was terrible.

Berbattı.

I know what you're going to say.

Ne söyleyeceğini biliyorum.

Oh, no, Mr. Duncan's about when he was in China again.

Oh, hayır, Bay Duncan tekrar Çin'deyken geldi.

Oh, why does he keep talking about it for

Ah, neden bundan bahsetmeye devam ediyor, çünkü

when I was in China,

ben Çin'deyken, ne

whenever I went to a social event or whenever

zaman bir sosyal etkinliğe gitsem ya da

the school took me somewhere to meet

okul beni

the principal or the headmaster or headmistress of another school, they would always go

başka bir okulun müdürüyle, müdürüyle ya da müdiresiyle buluşmaya götürdüğünde, hep

go to parties, lots of food, and they would always make me.

partilere giderlerdi. , bir sürü yiyecek ve beni her zaman yaparlardı.

Can I just say they made me drink very strong alcohol.

Bana çok sert alkol içirdiklerini söyleyebilir miyim?

It's like vodka, but it's about 90% alcohol.

Votka gibi ama yaklaşık %90 alkol.

And you get drunk.

Ve sarhoş olursun.

Well, instantly.

Anında.

And it was they called Baijiu.

Ve ona Baijiu diyorlardı.

Baijiu, which I think is white.

Beyaz olduğunu düşündüğüm Baijiu.

I think it means white liquid.

Sanırım beyaz sıvı anlamına geliyor.

I think so.

Bence de.

White spirit something like that.

Beyaz ruh böyle bir şey.

So it's clear it looks like water, but it isn't.

Yani su gibi göründüğü açık ama değil.

And they would always force me to

Ve beni her zaman

to drink this stuff out of a tiny little cup.

bu şeyi küçücük bir bardaktan içmem için zorlarlardı.

And if you don't drink it, they take it as an offence.

Ve eğer içmezsen, bunu suç olarak algılarlar.

They are offended by it.

Bundan rahatsızlar.

And I remember one night, my, my school took me out

Ve hatırlıyorum, bir gece okulum beni dışarı çıkardı

and they took me to this little party

ve beni bu küçük partiye götürdüler

and we had lots of drink and I was completely drunk.

ve çok içki içtik ve tamamen sarhoştum.

My head was spinning and I didn't want to drink, but they made me do it

Başım dönüyordu ve içmek istemiyordum ama bana zorla yaptırdılar

or else I would be a horrible person.

yoksa berbat bir insan olurdum.

And then they said, Oh, by the way,

Sonra dediler ki, Bu arada,

we've got some parents waiting in one of the classrooms.

sınıflardan birinde bekleyen bazı veliler var.

We want you to go and give them a speech, a talk

Gidip onlara

about learning English and how how important it is.

İngilizce öğrenmenin ne kadar önemli olduğu hakkında bir konuşma yapmanı istiyoruz.

And they hadn't told me that they were expecting me to do that.

Ve benden bunu yapmamı beklediklerini söylememişlerdi. Bu

So I had to stagger into this room and talk

yüzden sendeleyerek bu odaya girip

about learning English and teaching English.

İngilizce öğrenmek ve İngilizce öğretmek hakkında konuşmak zorunda kaldım.

And I don't remember any of it.

Ve hiçbirini hatırlamıyorum.

I only remember that it happened because someone else told me it happened,

Bunun sadece bir başkası bana olduğunu söylediği için olduğunu hatırlıyorum

but I don't remember any of it, and I still don't remember what I actually said

ama hiçbirini hatırlamıyorum ve o sırada gerçekte ne söylediğimi hala hatırlamıyorum

at the time.

.

That is having a wild life.

Bu vahşi bir hayat yaşamaktır.

By the way, if anyone from yesterday's wedding is watching that,

Bu arada, dünkü düğünden biri bunu izliyorsa,

that is a wild life that is having a crazy life.

bu çılgın bir hayat yaşamaktır. Sence

Do you think? Definitely. Mr. Nixon. Yes, yes.

? Kesinlikle. Bay Nixon. Evet evet.

A lot of people making comments about this pressure to drink

Pek çok insan, insanların sıklıkla hissettiği bu içme baskısı hakkında yorum yapıyor

that people often feel.

.

Sometimes you just don't want to.

Bazen sadece istemezsin.

I mean, I don't the reason I mean, I don't I'll have one or two drinks. Yes.

Yani, sebebi ben değilim, bir iki içki içerim. Evet.

And by the way, we don't drink beer every day.

Bu arada, her gün bira içmiyoruz.

No, Jamila.

Hayır, Cemile.

Well, when we're not drinkers that we will have

maybe one beer a month and then we'll have only have half a bottle each and.

Ayda belki bir bira içeceğiz ve sonra her birimiz sadece yarım şişe içeceğiz.

We think we've done that too much so we don't drink very much.

Bunu çok fazla yaptığımızı düşünüyoruz, bu yüzden çok fazla içmiyoruz.

I could I could give up alcohol altogether.

Alkolü tamamen bırakabilirdim.

A beer would be difficult with a beer with a curry I would find that difficult to get out.

Körili bir birayla bir bira zor olurdu, çıkması o kadar zor olurdu.

Okay. I'm just but that but that said isn't it so.

Tamam aşkım. Ben sadece ama öyleyim ama bu öyle değil mi dedi.

So we are what you would call occasional social drinkers.

Yani biz ara sıra sosyal içiciler diyeceğiniz şeyleriz.

Yes. Which means that if we have a party or something or go to a party, we might have a drink.

Evet. Bu da demek oluyor ki, bir parti falan verirsek ya da bir partiye gidersek, bir şeyler içebiliriz.

But last night, because because the celebration was so big

Ama dün gece, çünkü kutlama çok büyüktü

and so many people were having a good time, you kind of join in.

ve pek çok insan iyi vakit geçiriyordu, sen de bir şekilde

You join in with it.

katılıyorsun.

You got into the spirit of the of the event,

Olayın ruhuna,

into the spirit.

ruhuna girdiniz.

You get into the spirit of, the party.

Parti ruhuna giriyorsun.

It means that you are you are joining in that you are you are with everybody else.

Bu, sen olduğun, katıldığın, diğer herkesle birlikte olduğun anlamına gelir.

And that's the phone going which yeah, I'll check that afterwards because we're going in the village anyway.

Ve bu telefon gidiyor ki evet, bunu daha sonra kontrol edeceğim çünkü zaten köye gidiyoruz.

Yes, we are going soon.

Evet, yakında gidiyoruz.

We are supposed to be playing the sentence game as well.

Cümle oyununu da oynamamız gerekiyor.

Really. Yeah.

Gerçekten mi. Evet.

Well I said you did actually.

Aslında yaptın dedim.

I said yes.

Evet dedim.

You can see how much attention Steve keeps.

Steve'in ne kadar dikkatini çektiğini görebilirsiniz.

And we've had a lovely comment from Petra.

Ve Petra'dan çok güzel bir yorum aldık.

Okay.

Tamam aşkım.

Saying that they've been looking for a channel like this

Böyle bir kanal aradıklarını

and they're finding it very interesting today.

ve bugün çok ilginç bulduklarını söyleyen Dr.

So thank you very much for that.

Bunun için çok teşekkür ederim.

Yes, we are every week we are different.

Evet, her hafta farklıyız.

We are different

in one or two ways from other English teachers.

Diğer İngilizce öğretmenlerinden bir veya iki yönden farklıyız.

First of all, we talk about various subjects.

Öncelikle çeşitli konulardan bahsediyoruz.

But the biggest thing is we do this live and everything you see is spontaneous.

Ama en önemlisi, bunu canlı yapıyoruz ve gördüğünüz her şey spontane oluyor.

So today everything has been just spontaneous.

Yani bugün her şey kendiliğinden oldu.

No rehearsals.

Prova yok.

We don't go back and edit and make it look good.

Geri dönüp düzenleme yapmıyoruz ve iyi görünmesini sağlamıyoruz.

What you see is what you get.

Ne görüyorsan onu alıyorsun.

Not like other English teachers, they they put their videos on.

Diğer İngilizce öğretmenleri gibi değil, videolarını koyuyorlar.

They rehearse and read scripts.

Senaryoları prova eder ve okurlar.

This is live 100% live life line.

Bu canlı %100 canlı yaşam çizgisidir.

Yes. Yes.

Evet. Evet.

So they go.

Böylece giderler.

So you have picked a very good place to to learn English and listen to English.

Demek İngilizce öğrenmek ve İngilizce dinlemek için çok iyi bir yer seçtiniz.

Also, this is the most friendly,

Ayrıca burası internetteki en cana yakın, en cana

the friendliest place with a live chat on the Internet.

yakın sohbet yeridir.

There is nowhere more friendly than this.

Bundan daha samimi bir yer yok.

Trust me,

İnan bana,

that suit, I think actually we've come to the end of those words.

o takım elbise, sanırım aslında bu sözlerin sonuna geldik.

Shall we just play a couple of games of the sentence?

Cümlenin birkaç oyununu oynayalım mı? Hadi

Come on, then.

öyleyse.

I think we owe it to you.

Bence bunu sana borçluyuz.

We should do it really? Because we were late, you see.

Gerçekten yapmalıyız? Çünkü geç kaldık, görüyorsun.

We were late.

geç kaldık

We were a little bit late today because I.

Bugün biraz geç kaldık çünkü ben

I was suffering a little bit.

biraz acı çekiyordum.

Maybe

Belki de

I had a hangover.

akşamdan kalmaydım.

I'm not sure.

Emin değilim.

I don't think so.

Öyle düşünmüyorum.

Why don't you just tell me you're tired, but you didn't drink very much.

Neden bana sadece yorgun olduğunu söylemiyorsun ama çok içmedin.

We didn't get we didn't get to sleep until after 2:00 this morning.

Bu sabah saat 2:00'ye kadar uyuyamadık.

And I was soon tired. Right.

Ve kısa sürede yoruldum. Sağ.

A couple of quick ones, Mr.

Birkaç hızlı, Bay

Duncan. Hey, we haven't done this for a long time.

Duncan. Hey, bunu uzun zamandır yapmadık.

I don't even know where the button is. I haven't.

Düğmenin nerede olduğunu bile bilmiyorum. bende yok

We haven't done this for a long time.

Bunu uzun zamandır yapmadık.

Let me just try to find the button.

Düğmeyi bulmaya çalışayım.

First of all, where are we?

Her şeyden önce, biz neredeyiz?

Oh, yes, there it is.

Ah, evet, işte orada.

Ladies and gentlemen, boys and girls,

Bayanlar ve baylar, erkekler ve kızlar,

after a long break

uzun bir ara

and absence, we are now going to play

ve yokluğun ardından, şimdi A'dan B'ye, B'den B'ye

a couple of rounds of the sentence game

cümle oyununun birkaç turunu oynayacağız

A to B to B to B, do the sentence game.

, cümle oyunu yapacağız.

Everyone, it's been a long time.

Millet, uzun zaman oldu. Tek

All you have to do is look at some sentences and spot the missing words.

yapmanız gereken bazı cümlelere bakmak ve eksik kelimeleri bulmak. Tek

All you have to do is spot the missing words.

yapmanız gereken eksik kelimeleri bulmak. Size

We give you a sentence. You spot the missing words.

bir ceza veriyoruz. Eksik kelimeleri bulursunuz. Size o kelimenin

We give you a clue to the number of letters that that word might be. Yes.

kaç harf olabileceğine dair bir ipucu veriyoruz . Evet.

And the person that comes up with the answer first gets the case yes.

Ve cevabı ilk bulan kişi evet davasını alır.

They get a kiss and maybe

Bir öpücük alırlar ve belki

half an hour in the hot tub with Mr.

Bay

Steve and myself, maybe begin

Steve ve benimle jakuzide yarım saat geçirirler, belki

today's sentence game.

bugünkü cümle oyununa başlarlar.

We haven't done this for such a long time.

Bunu çok uzun zamandır yapmamıştık.

I think this might be the first time we've done it this year.

Sanırım bunu bu sene ilk defa yapıyoruz .

The sentence game. Parting words.

cümle oyunu. Ayrılık sözleri.

Here we go.

İşte başlıyoruz. Tek yapman

All you have to do, look at the sentence and work out what the missing words are.

gereken cümleye bakmak ve eksik kelimelerin ne olduğunu bulmak.

Oh, he wants to something.

Bir şey istiyor.

Here's something. This is rude, Mr. Duncan.

İşte bir şey. Bu çok kaba Bay Duncan.

It is not rude.

Bu kaba değil.

That is your dirty mind. You're disgusting.

Bu senin kirli zihnin. İğrençsin.

If your mother knew that you were having impure thoughts

Annen şu an saf olmayan düşüncelerin olduğunu bilseydi

now, she would come around here

, buraya gelir

and she would smack your bum.

ve kıçına bir şaplak atardı.

She would.

Yapardı.

He won't let me go.

Gitmeme izin vermeyecek. Kelimeler için

He wants to go for with a big one, Mr.

büyük bir tanesine gitmek istiyor, Bay

Duncan, for words.

Duncan.

If you're going to start off, you always start off with a big one.

Başlayacaksanız, her zaman büyük bir tanesiyle başlarsınız.

He wants to something his something and something something.

Bir şeyi, bir şeyi ve bir şeyi bir şey yapmak istiyor.

We have four letters,

Dört harfimiz,

four letters,

dört harfimiz,

three letters and two letters.

üç harfimiz ve iki harfimiz var.

H c e i Is this to do with parties, Mr.

Bunun partilerle bir ilgisi var mı Bay

Duncan It is, yes. This is connected to parties.

Duncan Evet. Bu taraflara bağlıdır.

It is, honestly.

Dürüst olmak gerekirse.

Oh, look at that.

Şuna bak.

What I'm looking.

Ne arıyorum.

Myra has been hiding away,

Myra saklanıyor,

I said silently throughout this whole livestream, as

dedim tüm bu canlı yayın boyunca sessizce,

suddenly she's sprung to life. Yes.

birdenbire canlandı. Evet.

So congratulations, Ma Moray.

Bu yüzden tebrikler, Ma Moray.

Right. Look at that.

Sağ. Şuna bak.

Staying silent stealthily in the background,

Arka planda gizlice sessiz kalmak,

waiting to pounce

with her answers on the livestream.

canlı yayında cevaplarıyla saldırmayı beklemek.

Tomek, have a look quick before he deletes.

Tomek, silmeden önce bir göz at.

Don't, don't read it please don't read it.

Sakın okumayın lütfen okumayın.

And I thank you Tomek for that.

Ve bunun için Tomek'e teşekkür ederim.

That's very sweet that you could have just have

you know that tells me a lot about you actually.

Aslında bana senin hakkında çok şey anlattığını bilmeni istemen çok hoş.

That tells me a lot about you.

Bu bana senin hakkında çok şey anlatıyor.

Well, just you don't need the word healer.

Sadece şifacı kelimesine ihtiyacın yok.

Now, you could just still have the have. Yes,

Şimdi, hala sahip olabilirsin. Evet

yes. That's not okay.

evet. Bu doğru değil.

Yes, actually, that's very funny, Steve.

Evet, aslında bu çok komik Steve.

Yeah, it's very good.

Evet, çok iyi.

Don't say anything else.

Başka bir şey söyleme.

I'm surprised you didn't think of that. Right.

Bunu düşünmemiş olmana şaşırdım. Sağ.

I want to keep I want to keep my YouTube channel.

YouTube kanalımı korumak istiyorum.

Yes. A bit longer.

Evet. Biraz daha uzun.

Already retracted it.

Zaten geri çekti.

I'm not so well done. Well, the Moura.

Ben o kadar iyi değilim. Peki, Moura.

Moura and also

Moura ve ayrıca

I think we can say we can give

we can give a special commendation to Tomek for his

Tomek'e, diğer öneriler gibi ne yaparsak yapalım O önerisini komik yorumu için özel bir övgüde bulunabileceğimizi söyleyebiliriz

his funny

interpretation of the O suggestion

for whatever we do like other suggestions by the way.

.

You don't, you know even if you can think of the real one, please feel free

Bilmiyorsun, gerçek olanı düşünebilsen bile, lütfen

to keep going and give us some, maybe some.

devam etmekten çekinme ve bize biraz, belki biraz ver.

You get special points if you come up with a humorous answer to the question.

Soruya esprili bir cevap verirseniz özel puanlar alırsınız.

But please not filthy,

Ama lütfen pis,

not dirty, please say anything that might get us taken off.

pis değil, lütfen bizi uçuracak bir şey söyleme.

So I think we've got the answer.

Bu yüzden cevabı aldığımızı düşünüyorum.

We've had the answer.

Cevabı aldık.

No one else is guessing.

Başka kimse tahmin etmiyor.

So I'm shall we give the answer?

Öyleyse cevabı verelim mi?

Go on.

Devam et.

This is our you know, this is something we haven't done for a long time.

Bu bizim malum uzun zamandır yapmadığımız bir şeydi.

This is actually connected to what Thomas said as well, which is obviously referring to eating chicken.

Bu aslında Thomas'ın söylediği şeyle de bağlantılı, ki bu açıkça tavuk yemekten bahsediyor.

That's it. Yes. The male chicken. Yes.

Bu kadar. Evet. Erkek tavuk. Evet.

You want to you want to heal

or your male chicken is what Tomic said.

Tomic'in dediği gibi, iyileşmek mi istiyorsun yoksa erkek tavuğun mu?

If you gather, time's up.

Eğer toplarsan, süre doldu.

That's what he was referring to, of course.

Demek istediği buydu elbette.

Okay. That particular.

Tamam aşkım. Bu özel.

Okay, Steve.

Tamam, Steve.

So no, I don't worry.

Yani hayır, endişelenmiyorum.

I'm not going to give you a bit of advice and.

Sana biraz tavsiye vermeyeceğim ve.

Mr. DUNCAN Okay, good.

Bay DUNCAN Tamam, güzel.

But that was very clever and funny.

Ama bu çok zekice ve komikti.

So thank you for that. Very funny. Very funny. Then we get

Bunun için teşekkür ederim. Çok komik. Çok komik. Sonra

well, the answer being,

iyileşiriz, cevap,

yes, he wants to have his cake

evet, pastasını alıp

and eat it.

yemek istiyor.

So the word cake relates to parties because we went to a wedding party

Yani pasta kelimesi partilerle ilgili çünkü bir düğüne gittik

and there was a wedding cake.

ve orada bir düğün pastası vardı.

So quite often as a party you might have cake of some sort.

Çoğu zaman bir parti olarak bir çeşit pastanız olabilir.

So yesterday we had a wedding cake at the party.

Dün partide bir düğün pastamız vardı. İşte

So there it is.

He wants to have his cake and eat it.

orada.

Pastasını alıp yemek istiyor.

That means you want to have more than you are entitled to

Bu, hakkınız olandan daha fazlasına sahip olmak istediğiniz

or you want to have everything your way.

veya her şeye istediğiniz gibi sahip olmak istediğiniz anlamına gelir.

So you want to have that and also that, but unfortunately, you can

Yani buna ve aynı zamanda buna sahip olmak istiyorsun, ama ne yazık ki,

you can only have one or the other thing.

sadece birine ya da diğerine sahip olabilirsin.

You can't have both.

İkisine de sahip olamazsın.

But he wants to have both of them.

Ama ikisine de sahip olmak istiyor.

He wants to have everything.

Her şeye sahip olmak istiyor.

He wants to have his cake and eat it.

Pastasını alıp yemek istiyor.

It's not referring to cake at all.

Pastadan hiç bahsetmiyor.

No expression does not referring to cake.

Pastadan bahsetmeyen bir ifade yok. O

It is or eating it is figurative.

ya da onu yemek mecazidir.

It's figurative.

Bu mecazi.

Yes, that's right.

So can we think of an example of that?

Evet bu doğru.

Peki buna bir örnek düşünebilir miyiz?

So maybe a man who is married to a lovely lady

Yani belki de hoş bir bayanla evli olan

and then he starts looking for another woman to have an affair with.

ve sonra ilişki yaşamak için başka bir kadın aramaya başlayan bir adam . O

He want he wants

to give the example. Yes.

örneği vermek istiyor. Evet.

Here was

Burada

a man who is who is married to a beautiful woman.

güzel bir kadınla evli olan bir adam vardı.

And then he starts looking for another woman to have an affair with.

Ve sonra ilişki yaşamak için başka bir kadın aramaya başlar .

So he wants to have his cake and eat it. Yes.

Bu yüzden pastasını alıp yemek istiyor. Evet.

He used to have sexual relations

with his wife and also with. Yes.

Karısıyla ve onunla da cinsel ilişkiye girerdi. Evet.

So you need to say, really,

Yani gerçekten

he wants to have his cake and he wants to eat his cake.

pastasını yemek istiyor ve pastasını yemek istiyor demelisiniz.

He wants all of the good things. Yes.

Bütün iyi şeyleri istiyor. Evet.

And he wants everything, not just one thing he wants.

Ve istediği tek bir şeyi değil, her şeyi istiyor.

It's figurative.

Bu mecazi.

It's not actually figurative.

Aslında mecazi değil.

It's not real cake because women also have affairs.

Gerçek pasta değil çünkü kadınların da ilişkisi var.

So we ought to balance balance out and say it could be a woman having an affair.

Bu yüzden dengeyi sağlamalı ve bir kadının bir ilişkisi olabileceğini söylemeliyiz.

Yeah, another man.

It happens a lot.

Evet, başka bir adam.

Bu çok olur.

The woman might run away with her gym instructor because he's a big, hunky man.

Kadın, iri, yakışıklı bir adam olduğu için jimnastik hocasıyla kaçabilir.

I know someone where that did happen.

Bunun olduğu birini tanıyorum.

Yes. You might be might be in your in your job

Evet. İşinizde olabilirsiniz

and you might ask for you might be given a promotion

ve size bir terfi verilmesini isteyebilirsiniz ve

and you're promoted to manager

müdürlüğe terfi ettirilebilirsiniz

and you say to your boss, okay, so you've promoted me.

ve patronunuza tamam diyebilirsiniz, yani beni terfi ettirdiniz. Ben

Do I get a wage rise as well?

de maaş zammı alır mıyım?

Okay, I say, well, you can't have your cake and eat it.

Tamam, diyorum ki, pastanı alıp yiyemezsin.

Yeah.

So you can't have the, the promotion

Evet.

Dolayısıyla, terfiden bir miktar

and the pay rise, although you would expect a bit of a pay rise of the promotion.

ücret artışı beklemenize rağmen, terfi ve maaş artışına sahip olamazsınız.

But not always. No, but you might ask for it.

Ama her zaman değil. Hayır, ama isteyebilirsin.

You've got a promotion.

Bir terfi aldın.

I don't. Giving you a 1% pay rise.

Yapmıyorum. Sana %1 maaş zammı veriyor. Sorun

That's okay.

yok.

That's not I want 10%.

%10 istediğim bu değil.

But you can't have your cake and eat it.

Ama pastanı alıp yiyemezsin.

Okay, Steve, that's a good.

Tamam, Steve, bu iyi.

Now we need to explain because that's quite interesting.

Şimdi açıklamamız gerekiyor çünkü bu oldukça ilginç.

You explained it and then you explained it again.

Anlattın ve sonra tekrar açıkladın.

Well, because, you know, the more different ways you can explain

Çünkü bilirsin, bunu ne kadar farklı şekillerde açıklayabilirsen

it helps to cement the meaning.

anlamı sağlamlaştırmaya yardımcı olur.

I wanted to have

all the meat and all the veg and the beer yesterday.

Dün bütün eti, bütün sebzeyi ve birayı almak istedim. Kelimenin tam

I literally I literally wanted my cake

anlamıyla pastamı istedim

and I wanted to eat it.

ve onu yemek istedim.

In fact, I did here's another one. Here's the last one.

Aslında, burada bir tane daha yaptım. İşte sonuncusu.

We will be going soon. Steve, don't worry.

Yakında gideceğiz. Merak etme.

I know you are becoming fatigued.

Yorulmaya başladığını biliyorum.

I'm getting I'm getting faint through low sugar level.

Şeker seviyem düştüğü için bayılıyorum.

I only had 4 hours sleep last night.

Dün gece sadece 4 saat uyudum. Sende

You had more than that.

bundan daha fazlası vardı.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

He something at the

O bir

something without being something?

şey olmadan bir şeyde bir şey mi?

He's something at the something without being something.

O bir şey olmadan bir şeyde bir şeydir.

We will give this a little bit longer because I realise that there is a long

Bunu biraz daha uzatacağız çünkü bunu söylememiz arasında uzun bir gecikme olduğunu fark ettim

delay between us saying it and then the reply is coming back.

ve sonra cevap geliyor.

So I will give you a little extra time here.

Bu yüzden size burada biraz fazladan zaman vereceğim.

So don't worry, I will give you a little bit more time. Mm.

Bu yüzden merak etme, sana biraz daha zaman vereceğim. mm.

Now, Petra's hungry now because we've been talking about cake.

Petra artık acıktı çünkü pastadan bahsediyorduk.

Yes. Any food?

Evet. Yemek varmı?

I know it's make my stomach rumbling.

Midemi bulandırdığını biliyorum.

I can hear Mr.

Steve Simmons rumbling at the thought of having some cake.

Bay

Steve Simmons'ın pasta yeme düşüncesiyle homurdandığını duyabiliyorum.

Are you really hungry?

Gerçekten aç mısın?

I'm hungry, Mr.

Acıktım, Bay

Duncan. It's very strange. I never hear.

Duncan. Çok garip. asla duymam

I don't normally hear your stomach make a noise.

Normalde midenden ses çıkarmam.

I know it doesn't normally.

Normalde olmadığını biliyorum.

My stomach never makes a noise. No.

Midem hiç ses çıkarmıyor. Hayır.

And yet this morning, when I was having my porridge, it was making that same sound.

Yine de bu sabah yulaf lapamı yerken aynı sesi çıkarıyordu.

Yeah, it's expecting lots of food, because after yesterday, we were eating all day

Evet, çok fazla yemek bekliyor, çünkü dünden sonra,

a lot at the wedding ceremony party.

düğün partisinde bütün gün çok fazla yemek yedik.

And so.

Ve bu yüzden.

Oh, right.

Okay.

Ah, doğru.

Tamam aşkım.

Valentine. Mm.

Sevgili. mm.

Valentine And already. Giovanni.

Sevgililer Ve zaten. Giovanni.

Yeah.

Evet.

Mm mm.

mm mm.

Oh, right, right.

Ah, doğru, doğru.

Well we've certainly got some.

Kesinlikle biraz var.

Right. Okay.

Sağ. Tamam aşkım.

Mm. Victoria Mm, yes.

mm. Victoria Mm, evet.

Alessandra.

Alessandra.

Beatrice. Valentine.

Beatrice. Sevgili.

Yes. Interesting.

Evet. İlginç.

Mm. The answer is coming up in a moment.

mm. Cevap birazdan geliyor.

Before before Mr.

Bay

Steve collapses from exhaustion,

Steve yorgunluktan bayılmadan önce,

low blood sugar, he needs something to eat.

kan şekeri düşük, bir şeyler yemesi gerekiyor. Mumu

They've just thought of another expression we could have used,

referring to parties burning the candle at both ends.

her iki uçta da yakan taraflara atıfta bulunarak kullanabileceğimiz başka bir ifade düşündüler.

Oh, yes.

Oh evet.

Do you burn the candle at both ends?

Mumu iki ucundan mı yakıyorsunuz?

That means that you party at night and then you work hard

Bu, geceleri parti yaptığınız ve ardından

at work during the day.

gün boyunca işte çok çalıştığınız anlamına gelir.

So the party just has no effect on your performance during the day.

Yani partinin gün içindeki performansınız üzerinde hiçbir etkisi yoktur .

And if you do that a lot,

Ve bunu çok sık yaparsanız,

the suggestion is that you become exhausted.

öneri, bitkin düşmenizdir.

You can't keep on staying out.

Dışarıda kalmaya devam edemezsin.

The suggestion is you're staying out late all night

Öneri, bütün gece geç saatlere kadar dışarıda kalıyorsun

and then you go into work the next day or what have you doing that.

ve sonra ertesi gün işe gidiyorsun ya da bunu ne yapıyorsun?

So you're doing two things which are consuming a lot of your energy,

Yani enerjinizin çoğunu tüketen iki şey yapıyorsunuz

and if you carry on doing it, someone will say

ve bunu yapmaya devam ederseniz, biri

you can't burn the candle at both ends.

mumun iki ucunu da yakamayacağınızı söyleyecektir.

You will be exhausted by the end of the week. Yes.

Hafta sonuna kadar yorulacaksınız. Evet.

So you can't go out Friday night. Saturday night.

Yani cuma gecesi dışarı çıkamazsın. Cumartesi gecesi.

It's a very good expression.

Bu çok iyi bir ifade.

Yes You can imagine a candle that is burning down at both ends, and then eventually

Evet Her iki ucundan da yanan bir mum hayal edebilirsiniz ve sonunda

there'll be nothing, no candle left.

hiçbir şey kalmayacak, mum kalmayacak.

The candle that burns twice as bright lasts half as long.

İki kat daha parlak yanan mum, yarı yarıya daha uzun süre dayanır.

You are going to get that right one day, something like that.

Bir gün bunu doğru anlayacaksın, bunun gibi bir şey.

He That is a reference from one of my favourite films.

He That, en sevdiğim filmlerden birinden bir referans.

Okay, Steve and Steve one dose of energy.

Tamam, Steve ve Steve bir doz enerji.

It's all about energy that is he something at the

Her şey enerjiyle ilgili, o bir şey, bir şey,

something with that being something a lot of answers.

bu bir şey olmanın birçok yanıtı var.

Hello Azhar.

Merhaba Ezher.

Hello also Alessandra.

Alessandra'ya da merhaba.

Petra also Alba.

Petra ayrıca Alba'dır.

We have Beatriz Bruno.

Beatriz Bruno'muz var.

We also have Alessandra.

Alessandra'mız da var.

A lot of people joining here today with their answers.

Bugün buraya cevaplarıyla katılan birçok insan var.

Okay, time's up.

Tamam, süre doldu. Bu

It almost is, by the way.

arada, neredeyse öyle.

It almost is. Time's up.

Neredeyse öyle. Süre doldu.

So clever timing said on that last one because he knows at

Sonuncusunda çok akıllıca bir zamanlama söyledi çünkü o anda

that that that male chicken's going to appear.

o erkek tavuğun ortaya çıkacağını biliyor.

Yes, right. Yes, I see.

Evet doğru. Evet görüyorum.

Yeah, very.

Evet, çok.

Yeah. You always think.

Evet. Hep düşünüyorsun.

Yeah, he was being rude at all.

Evet, hiç kaba değildi. Senin

He was referring to your male chicken.

erkek tavuğundan bahsediyordu. O

I just told the joke then.

zaman espriyi anlattım.

He's always thinking of head.

Hep kafasını düşünüyor.

I'm sorry I had

he something at the party without being something.

Partide bir şey olmadan ona bir şey yaşattığım için üzgünüm.

What is the answer?

Cevap nedir?

The answer is coming up right now.

Cevap hemen geliyor.

And then we are going I'm going back to bed

Ve sonra gidiyoruz, ben de

being Vittoria was.

Vittoria'nın eskisi gibi yatağa dönüyorum.

Correct.

Doğru. O

Well then Vittoria, he arrived at the party without being invited.

halde Vittoria, partiye davet edilmeden geldi. Gatecrash Gatecrash olduğunuzu

There is a word that describes that you gatecrash gatecrash.

açıklayan bir kelime var .

If you gatecrash a party, it means you go there,

Eğer bir partiyi hacklerseniz, oraya gidiyorsunuz demektir,

you arrive at the party, but no one invited, you you go there

partiye varırsınız ama kimse davetli değildir, siz oraya

uninvited, you gatecrash

davetsiz gidersiniz, siz gatecrash

a few people have have put the word appeared instead of arrived too many letters.

birkaç kişi yerine çok fazla mektup gelmiş kelimesini koymuşsunuzdur.

It's too many letters, but it of course it does fit

Çok fazla harf var, ama tabii ki uyuyor, bu

so you can you could use he appeared at the party

yüzden kullanabilirsiniz, davet edilmeden partide göründü işe yarar,

without being

invited would work it doesn't fit here because you wanted a seven letter word.

buraya sığmaz çünkü yedi harfli bir kelime istediniz.

That's it.

Bu kadar.

The word could be used in that same context.

Kelime aynı bağlamda kullanılabilir.

Anyway, he turned up at the party without being invited.

Her neyse, davet edilmeden partiye geldi.

Okay.

Tamam aşkım.

Steve does want to use two words there and used the word turned up,

Steve orada iki kelime kullanmak istiyor ve ortaya çıktı kelimesini kullandı,

which is probably the way you would most likely use that expression.

muhtemelen bu ifadeyi büyük ihtimalle bu şekilde kullanırdınız .

Yes, we're going now.

Evet, şimdi gidiyoruz. Kelimenin

I've I've literally used up all of my energy.

tam anlamıyla tüm enerjimi tükettim. Hiç

I have no energy left.

enerjim kalmadı. Hiç

I don't I don't have any energy left.

enerjim kalmadı.

I am completely pooped

Tamamen kaka yaptım

because you are burning you you have burnt the candle at both ends. Mr.

çünkü sen yakıyorsun mumun iki ucunu da yaktın. Bay

Duncan, you've been to a late night party and you've done a livestream.

Duncan, gece geç saatlerde bir partiye gittiniz ve canlı yayın yaptınız.

I can't believe I've done this, but the reason why I was so angry

Bunu yaptığıma inanamıyorum ama

at the start of today's livestream is because a lot of people said that.

bugünkü canlı yayının başında bu kadar sinirlenmemin nedeni birçok kişinin bunu söylemesiydi.

They said Mr.

Bay

Duncan won't be here on Sunday because he's going to a party

Duncan'ın Pazar günü burada olmayacağını çünkü bir partiye gideceğini

and maybe he will drink too much alcohol and maybe he will get drunk.

ve belki çok fazla alkol alacağını ve belki de sarhoş olacağını söylediler.

How dare you say that?

Bunu söylemeye nasıl cüret edersin?

Okay, maybe got I had a little bit

Tamam, belki

too much to drink, but we did get home very late.

içkiyi biraz fazla kaçırdım ama eve çok geç döndük.

It was nearly 2:00 in the morning.

Sabah neredeyse 2:00 idi.

And this morning I felt so tired.

Ve bu sabah kendimi çok yorgun hissettim.

But I still made it.

Ama yine de başardım.

I still got him. He just wants a lots of sympathy.

Onu hala yakaladım. Sadece çok fazla sempati istiyor.

Doesn't don't want sympathy.

Sempati istemiyor.

I don't want sympathy.

Sempati istemiyorum.

I'm just showing much effort.

Sadece çok çaba gösteriyorum.

I put well into this system.

Ben bu sisteme çok iyi girdim.

Can we all know that?

Bunu hepimiz bilebilir miyiz?

Yeah. Well,

Evet. Pekala,

goodbye to all of you.

hepinize hoşçakalın.

And hopefully see you all again next week.

Ve umarım haftaya tekrar görüşürüz.

I don't think I'm doing anything next Sunday that might prevent me from appearing good or preclude me.

Gelecek Pazar iyi görünmemi engelleyebilecek veya beni engelleyebilecek bir şey yapacağımı sanmıyorum.

We have appearing.

Göründük.

We have no parties next week.

Gelecek hafta partimiz yok.

We're attending no parties.

Hiçbir partiye katılmıyoruz.

We could have one anyway.

Yine de bir tane alabilirdik.

We could just invite all the neighbours round.

Bütün komşuları davet edebiliriz.

Well, that's never going to happen right?

Peki, bu asla olmayacak değil mi?

Have a lovely week and look forward to seeing you all again next week.

Güzel bir hafta geçirin ve gelecek hafta tekrar görüşmek dileğiyle.

Thank you, Mr.

Steve.

Teşekkürler, Bay

Steve.

That was my stomach rumbling.

Bu midemin guruldamasıydı. Hassas mikrofonunuza

Was that your stomach saying goodbye to your sensitive microphone?

veda eden mideniz miydi ?

Pick that up. I don't know

Al şunu.

how you're going to find me out professionally.

Profesyonel olarak beni nasıl bulacağını bilmiyorum.

I'm waiting for that.

Bunu bekliyorum.

We're going to relive a special moment from last night.

Dün geceden özel bir anı yeniden yaşayacağız.

Oh, I can't believe I've been doing

Ah,

these livestreams for six years

altı yıldır bu canlı yayınları yaptığıma

and Steve

ve Steve'in

still has no idea where to go in the studio.

hala stüdyoda nereye gideceğini bilmediğine inanamıyorum.

Mike, I think you've got my cut, Mr.

Mike, sanırım payımı aldınız Bay

Steve, I teacup.

Steve, ben çay fincanı.

He was looking around the studio trying to find my cup, you see, and he walked in front of the camera.

Fincanımı bulmak için stüdyoda etrafa bakınıyordu ve kameranın önüne geçti.

But fortunately the camera was not working at the time.

Ama neyse ki kamera o sırada çalışmıyordu.

Anyway, it's time to go. I am so tired.

Her neyse, gitme zamanı. Çok yorgunum. Şu

I can't begin to tell you how tired I am at the moment.

an ne kadar yorgun olduğumu size anlatamam.

I actually want to go to bed.

Aslında yatmak istiyorum.

I might not, though. I might stay up.

Yine de olmayabilirim. Ayakta kalabilirim.

I might wait until I feel really tired.

Gerçekten yorgun hissedene kadar bekleyebilirim.

And then I will go to bed.

Ve sonra yatağa gideceğim.

Thank you for your company today.

Bugün şirketiniz için teşekkür ederiz.

I hope you've enjoyed this. It's been unusual.

Umarım bundan zevk almışsındır. Olağandışı oldu.

I'm sorry once again for being late, but at least we still had a nice

Geciktiğim için bir kez daha özür dilerim ama en azından yine de

long live stream together.

birlikte güzel, uzun bir canlı yayınımız oldu.

I'm back on Wednesday. I hope

Çarşamba günü dönüyorum. Umarım

it will.

olur.

Of course be the 3rd of August.

Elbette 3 Ağustos olacak.

On Wednesday, August is just around the corner.

Çarşamba günü, Ağustos hemen köşede.

Oh, and I'm excited because my birthday is on its way.

Oh, ve heyecanlıyım çünkü doğum günüm yaklaşıyor.

I am on my way

over there because it's time to say goodbye.

Oraya gidiyorum çünkü veda zamanı.

I hope you've enjoyed today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenmişsinizdir.

You can watch it again with captions

Altyazılı olarak tekrar izleyebilir

and of course you can watch all of my videos on my YouTube channel.

ve tabi ki YouTube kanalımda tüm videolarımı izleyebilirsiniz .

Go on, subscribe, click, subscribe lib,

Haydi, abone olun, tıklayın, abone olun lib,

make sure you activate the notifications.

bildirimleri etkinleştirdiğinizden emin olun.

And also, most importantly of all,

Ve ayrıca, en önemlisi,

please give me a lovely light as well.

lütfen bana da güzel bir ışık ver.

That would be ever so nice.

Bu çok güzel olurdu.

This is Mr.

Duncan in the birthplace of English, saying, Thanks for watching.

Bu,

İngilizcenin doğum yerindeki Bay Duncan, " İzlediğiniz için teşekkürler" diyor.

See you soon.

Yakında görüşürüz.

Take care and I will see you on Wednesday from 2 p.m.

Kendinize iyi bakın, çarşamba günü saat 14:00'te görüşürüz.

UK time. And of course you know what's coming next.

İngiltere saati. Ve tabii ki sırada ne olduğunu biliyorsun.

You know what's coming next as you do. Oh

Sırada ne olacağını biliyorsun. Oh

ta ta for now

ta ta şimdilik