Annoying Habits of Neighbours / English Addict ep-222/ LIVE chat / Sunday13th November 2022

Oh, hello there.

Merhaba.

Here we are again with another live stream.

Yine bir canlı yayınla karşınızdayız.

And yes, we are with you

Ve evet,

today, as live as live can be,

except for this moment where I'm in the garden talking to you now.

bugün bahçede seninle konuşurken olduğum bu an hariç, olabildiğince canlı olarak seninleyiz.

So all of this is pre-recorded.

Yani bunların hepsi önceden kaydedilmiştir.

Isn't it strange?

Bu garip değil mi? Gezegenin dört bir

World leaders from around

yanından dünya liderleri

the planet have been meeting together to talk about the environment.

çevre hakkında konuşmak için bir araya geliyor.

And here I am in the garden in mid November

Ve işte kasım ortasında

in my T-shirt.

tişörtümle bahçedeyim.

It's incredible.

İnanılmaz.

I'm standing out here.

Burada duruyorum.

I'm wearing no coat, no warm clothing.

Palto giymiyorum, kalın giysiler giymiyorum. Benim

I have my T-shirt.

tişörtüm var.

And today the temperature is quite high.

Ve bugün sıcaklık oldukça yüksek.

In fact, it's around 17 degrees.

Aslında, 17 derece civarında.

Can you believe it?

Buna inanabiliyor musun?

So we are just a few weeks away from Christmas,

Yani Noel'e sadece birkaç hafta kaldı

and here I am, standing in the garden

ve ben burada bahçede

wearing just one layer of clothing.

sadece bir kat kıyafetle duruyorum.

Today we are looking at many subjects.

Bugün birçok konuya bakıyoruz. Bir

We also have the game that we started last week.

de geçen hafta başladığımız oyun var.

Fill in the blanks.

Boşlukları doldurun.

We will be playing that again.

Bunu tekrar oynayacağız.

So stick around.

Bu yüzden etrafta kalın.

Please don't go away.

Lütfen gitme.

Do not click off because you might miss something interesting.

İlginç bir şeyi kaçırabileceğiniz için tıklamayın.

This is English addict.

Bu İngiliz bağımlısı.

Coming to you live from the birthplace of English, which just happens to be

Size İngilizcenin doğum yeri olan İngiltere'den canlı olarak geliyor

England.

.

Okay.

Tamam aşkım.

I am.

Ben.

And. Mm

Ve.

hmm. Oh, there you are.

Hmm. İşte buradasın.

Nice to see you today.

Bugün seni görmek güzel.

Welcome back.

Tekrar hoşgeldiniz.

And it's nice to see you right here, right now live.

Ve seni burada, şu anda canlı canlı görmek güzel.

Yes. Hi, everybody.

Evet. Selam millet.

This is Mr. Duncan in England. How are you today?

Ben İngiltere'den Bay Duncan. Bugün nasılsın? İyi misin

Are you okay? I hope so. Are you feeling happy?

? Umarım. Mutlu hissediyor musun?

I hope you are.

Umarım öylesindir.

You have a smile.

Bir gülümsemen var.

I want to see those smiles today because I'm.

Bugün o gülümsemeleri görmek istiyorum çünkü öyleyim.

I'm feeling a little bit miserable.

Biraz mutsuz hissediyorum.

I will explain what that is all about a little bit later on.

Bunun neyle ilgili olduğunu biraz sonra açıklayacağım.

But first of all, can I say hi there. Welcome.

Ama her şeyden önce merhaba diyebilir miyim? Hoş geldin.

Yes, this is life as life can be.

Evet, bu hayat olabileceği kadar hayattır.

You can see just just up there, if you look, you can see the time.

Hemen yukarıyı görebilirsin, bakarsan zamanı görebilirsin.

It's 2:06 o'clock on the sun.

Güneşte saat 2:06.

And my name is Mr. Duncan.

Ve benim adım Bay Duncan.

I am one of those up there.

Ben oradakilerden biriyim.

That little thing spinning around.

Dönen o küçük şey.

I am an English addict. And I have a feeling

Ben bir İngiliz bağımlısıyım. Ve içimde

that you might be one of those as well.

senin de onlardan biri olabileceğine dair bir his var.

I talk about the English language.

İngilizce dilinden bahsediyorum.

I love English so much.

İngilizceyi çok seviyorum.

I like all of the words from A to Z.

A'dan Z'ye tüm kelimeleri seviyorum.

And I know what you're going to say, Mr.

Ve ne söyleyeceğinizi biliyorum Bay

Duncan and Mr.

Duncan ve Bay

Duncan, you don't pronounce

Duncan,

the last letter of the alphabet like that.

alfabenin son harfini böyle telaffuz etmiyorsunuz.

It's Z, Mr.

Z

Duncan, not Z.

değil Bay Duncan Z.

Well, can I just say you are wrong, because in American English they say Z.

Pekala, yanıldığınızı söyleyebilir miyim, çünkü Amerikan İngilizcesinde Z derler.

In British English we say Z

İngiliz İngilizcesinde

for the last letter of the alphabet.

alfabenin son harfi için Z deriz.

So already we are only just a few seconds into today's live stream already.

Bugünün canlı yayınına sadece birkaç saniye kaldı .

You are learning things because that's what it's all about.

Bir şeyler öğreniyorsun çünkü her şey bundan ibaret.

You see, it's all about learning about the English language

Görüyorsunuz, her şey İngilizce öğrenmek

and enjoying this beautiful language as well.

ve bu güzel dilin tadını çıkarmakla ilgili.

Sir, my name is Duncan.

Efendim, benim adım Duncan.

I love English very much and I have a feeling maybe.

İngilizceyi çok seviyorum ve içimde belki de bir his var.

Perhaps you are one of those as well.

Belki siz de onlardan birisiniz.

Here to join is life.

Burada katılmak hayattır.

We have lots of things to talk about today,

Bugün konuşacak çok şeyimiz var,

many things to do, including

yapacak çok şeyimiz var, bunlara

our new

yeni

contest, our little competition that we are running during the live stream.

yarışmamız, canlı yayın sırasında yürüttüğümüz küçük yarışmamız da dahil.

Fill in the blank.

Boşluğu doldur.

So I will give you some sentences later on.

Bu yüzden size daha sonra bazı cümleler vereceğim.

And all you have to do is make your own choice of words to put in the sentence,

Ve tek yapman gereken,

to complete the actual sentence itself.

asıl cümleyi tamamlamak için cümleye koyacağın kelimeleri kendin seçmek.

It sounds easy, but can I just say it's not is easy

Kulağa kolay geliyor ama göründüğü kadar kolay olmadığını söyleyebilir miyim?

as it seems.

Nice to see you all here today.

Bugün hepinizi burada görmek güzel.

Yes, we have made it all the way to the end of another weekend and another week.

Evet, bir hafta sonunun ve bir haftanın daha sonuna geldik.

And and as I mentioned a few moments ago, we are also approaching mid November,

Ve birkaç dakika önce bahsettiğim gibi, Kasım ortasına da yaklaşıyoruz,

even though outside it seems like late spring,

dışarısı baharın sonları gibi görünse de,

to be honest, it's very warm outside.

dürüst olmak gerekirse dışarısı çok sıcak.

Yesterday was lovely and warm today, not so warm, but it is still rather mild.

Dün güzel ve sıcaktı bugün, o kadar sıcak değil ama yine de oldukça ılık.

It is a sunny, warm,

Güneşli, sıcak,

sunny day.

güneşli bir gün.

Beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, gimme, gimme, gimme, gimme, gimme, gimme, gimme,

Bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, ver, ver, ver, ver, ver, ver, ver, ver, ver, ver, ver,

gimme, gimme, gimme do we are back together again It's so nice to see you here.

ver, tekrar birlikteyiz seni burada görmek çok güzel. Çok

It is lovely because without you there would be none of this.

güzel çünkü sensiz bunların hiçbiri olmayacaktı. Bugünkü canlı yayın için

Can I just remind you once again to give me

bana %100 süper harika bir beğeni vermenizi bir kez daha hatırlatabilir miyim

a super duper wonderful 100%

like for today's livestream?

? Bu

So please click that like button as often as you want.

yüzden lütfen beğen düğmesine istediğiniz sıklıkta tıklayın.

Although please only click it once because you can only really give me one.

Yine de lütfen sadece bir kez tıklayın çünkü bana gerçekten sadece bir tane verebilirsiniz.

Like I'm afraid each person is only allowed

Korkarım herkesin yalnızca

to give one like so show your appreciation right now and

bir beğeni yapmasına izin veriliyor, bu yüzden takdirinizi hemen gösterin ve

give me a lovely thumbs up on YouTube.

YouTube'da bana güzel bir başparmak verin.

Because without those things you see,

Çünkü o gördüğün şeyler olmasaydı,

I would find it really hard to survive.

hayatta kalmam gerçekten zor olurdu.

I don't know what's going on today.

Bugün neler olduğunu bilmiyorum.

I have a very dry mouth.

Çok kuru bir ağzım var.

My mouth is dry and there is a reason for that.

Ağzım kurudu ve bunun bir nedeni var.

I will be telling you all about what happened yesterday

Dün

to put me in such a bad, sulky misery.

beni böylesine kötü, asık suratlı bir ıstıraba sokan olayı size anlatacağım.

Purple mood this morning.

Mor ruh hali bu sabah.

I will tell you later on we went out last night, Mr.

Dün gece dışarı çıktığımızı size daha sonra anlatacağım, Bay

Steve and myself.

Steve ve ben.

We were going to see a show.

Bir gösteri izleyecektik.

We went also to an Indian restaurant.

Ayrıca bir Hint restoranına gittik.

Before that, however,

Ancak bundan önce

things did not go as planned for various reasons.

işler çeşitli nedenlerle planlandığı gibi gitmedi.

We will be talking all about that and also showing you the evidence as well.

Tüm bunlardan bahsedeceğiz ve ayrıca size kanıtları da göstereceğiz.

There will be photographs

of the event also coming up later on.

Olayın fotoğrafları da daha sonra gelecek.

So please don't go away.

O yüzden lütfen gitme.

You might actually enjoy it, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse, bundan gerçekten zevk alabilirsin.

We also have the live chat.

Canlı sohbetimiz de var.

Without you, there would be none of this.

Sen olmasaydın bunların hiçbiri olmazdı.

So basically, technically, it's your fault

Yani temelde, teknik olarak,

this exists because of you.

bunun senin yüzünden var olması senin suçun.

It's your fault I blame you.

Seni suçluyor olmam senin suçun.

It's all down to you, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse her şey sana bağlı.

Hello. Live chat.

Merhaba. Canlı sohbet.

Who was first?

İlk kimdi?

Oh, very interesting situation taking place here on the live chat.

Oh, canlı sohbette çok ilginç bir durum yaşanıyor.

Very interesting.

Çok ilginç.

We have Lewis Mendez or should I say

Lewis Mendez'imiz var ya da

Lewis Mendez is here today.

Lewis Mendez bugün burada mı demeliyim.

You are first on today's live chat.

Bugünkü canlı sohbette birincisiniz.

Congratulations to you.

Tebrikler.

Well done, Lewis. You are first on today's live chat.

Aferin Lewis. Bugünkü canlı sohbette birincisiniz.

We also have Paolo.

Paolo'muz da var.

We have Beatrice.

Beatrice'imiz var.

We have Claudia. Hello, Claudia.

Claudia'mız var. Merhaba Claudia.

I wonder and you know what I'm going to ask?

Merak ediyorum ve ne soracağım biliyor musun? Bugün tencerenizde

I wonder what

ne

you have

boiling, simmering

kaynatıyor, ne kaynatıyor, ne

or roasting in your pot today.

kızartıyorsunuz merak ediyorum.

What's cooking?

Ne pişiriyor?

Claudia, what have you got in the pot?

Claudia, tencerede ne var?

What's cooking, Claudia?

Ne pişiriyorsun, Claudia?

Is it something spicy and hot?

Baharatlı ve sıcak bir şey mi?

Is it something salty or not?

Tuzlu bir şey mi, değil mi?

Or Claudia

Veya Claudia

What is in the pot?

Tencerede ne var?

What do you have in your part today?

Bugün senin bölümünde ne var?

Please let us know, Claudia Because to be honest with you, I'm always interested

Lütfen bize haber ver Claudia Çünkü sana karşı dürüst olmak gerekirse,

to find out what you have cooking in your pots.

tencerelerinde ne pişirdiğini öğrenmek her zaman ilgimi çekmiştir.

We also have Mr.

Steve coming later on.

Daha sonra Bay Steve de gelecek.

Don't forget Steve is here.

Steve'in burada olduğunu unutma.

I have had some lovely messages saying, Mr.

Bay

Duncan, I can't begin to tell you how happy I am to see Mr.

Duncan, çarşamba günleri Bay Steve'i sizinle görmekten ne kadar mutlu olduğumu size anlatamam diyen bazı güzel mesajlar aldım

Steve with you on Wednesdays.

.

Yes, Steve is now joining me

Evet, Steve şimdi hem

on Wednesday as well as Sunday.

Çarşamba hem de Pazar günü bana katılıyor.

Of course, it isn't as long as Sunday,

Tabii ki Pazar kadar uzun değil

but he will make an appearance on Wednesdays as well as Sunday.

ama Pazar günleri olduğu gibi Çarşamba günleri de boy gösterecek.

So don't forget if you miss my Wednesday live stream.

Çarşamba canlı yayınımı kaçırırsanız unutmayın.

Well, you are missing Mr. Steve.

Bay Steve'i kaçırıyorsunuz.

That's all I can say.

Tüm söyleyebileceğim bu.

Hello also to Mohsin.

Muhsin'e de selamlar.

Hello, my roots.

Merhaba köklerim.

Hello, my roots.

Merhaba köklerim.

Sroka, I haven't seen you for a while.

Sroka, seni bir süredir görmedim.

Where have you been? It's nice to see you back.

Nerelerdeydin? Seni tekrar görmek güzel. Bir

We also have the School of the Future.

de Geleceğin Okulu var.

Hello, School of the Future?

Merhaba, Geleceğin Okulu?

Yes, I can read French.

Evet, Fransızca okuyabilirim.

You might be surprised to find that out too. Mr. Duncan.

Bunu öğrendiğinize de şaşırabilirsiniz. Bay Duncan.

We also have Tran Van.

Bir de Tran Van'ımız var.

Hello, Tran of Van watching in

Merhaba, Tran of Van Vietnam'da izliyor

Vietnam.

.

A big hello to you.

Sana kocaman bir merhaba.

Can I say hello to Vietnam, Mama?

Vietnam'a merhaba diyebilir miyim anne?

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

And everyone watching their rhubarb.

Ve herkes raventini izliyor.

My jet is here. Hello, Mr. Duncan.

Jetim burada. Merhaba, Bay Duncan.

I hope you have a wonderful day.

Umarım harika bir gün geçirirsin.

I am curious about today's topic.

Bugünün konusunu merak ediyorum.

Well, today's topic is neighbours.

Bugünün konusu komşular.

We all have them.

Hepimiz onlara sahibiz.

It doesn't matter if you live in a large apartment block

Büyük bir apartmanda yaşıyor olmanız

or maybe you have a country mansion somewhere

ya da yakınlarda bir kır malikaneniz olması fark etmez,

nearby, there will be a neighbour.

bir komşu olacaktır.

It doesn't matter where you live, how much money you have,

Nerede yaşadığın, ne kadar paran olduğu önemli değil,

somewhere nearby there will be a neighbour somewhere near.

yakınlarda bir yerde bir komşu olacak.

And sometimes you know what I'm going to say?

Ve bazen ne söyleyeceğimi biliyor musun?

You know where I'm coming from.

Nereden geldiğimi biliyorsun.

Neighbours can be rather

Komşular

annoying to say the least.

en azını söylemek oldukça can sıkıcı olabilir.

Neighbours can be annoying, they can get on your nerves.

Komşular sinir bozucu olabilir, sinirinizi bozabilirler.

Of course there is always two sides to every argument.

Elbette her tartışmanın her zaman iki tarafı vardır.

Sometimes neighbours can be very useful as well.

Bazen komşular da çok yararlı olabilir.

They can help you out when you need something.

Bir şeye ihtiyacın olduğunda sana yardım edebilirler.

They might be there.

Orada olabilirler.

They might one day save your life.

Bir gün hayatınızı kurtarabilirler.

It's happened as well.

Bu da oldu.

There have been many situations even around here where I live, where one neighbour

Yaşadığım yerde bile, bir komşunun

has heard another neighbour

başka bir komşunun

having problems or maybe they've fallen over or they've had an accident in the garden

sorun yaşadığını duyduğu veya belki düştüğü veya bahçede bir kaza geçirdiği

and then that neighbour, the neighbour has come to their rescue.

ve sonra o komşunun, komşunun imdadına yetiştiği birçok durum oldu. .

So neighbours are not always annoying.

Yani komşular her zaman can sıkıcı değildir.

They can be nice sometimes.

Bazen hoş olabilirler.

So today

Bu yüzden bugün,

to set a rather negative tone to today's live stream.

bugünün canlı yayınına oldukça olumsuz bir hava katmak için.

Annoying things that neighbours can do

Komşuların yapabileceği can sıkıcı şeyler

because there are many things neighbours, we all have them.

çünkü komşuların pek çok şeyi var, hepimizde var.

Sometimes we can avoid them and sometimes

Bazen onlardan kaçınabiliriz ve bazen

we find it very hard not to, so that is today's main topic.

bunu yapmamak bizim için çok zordur, bu yüzden bugünün ana konusu bu.

As I mentioned.

Bahsettiğim gibi.

Also we have the super new feature film in the Blank.

Ayrıca Blank'da süper yeni uzun metrajlı filmimiz var.

It's very popular last week and I know some of

Geçen hafta çok popüler ve

you think that I don't listen to your suggestions, but I do.

bazılarınızın önerilerinizi dinlemediğimi düşündüğünü biliyorum ama dinliyorum.

I do.

Evet.

I read them, I read them all,

Hepsini okudum, hepsini okudum

and sometimes I even take notice of them

ve hatta bazen dikkatimi çekiyor

and I will follow your suggestions.

ve önerilerinize uyacağım.

So yes, today.

Yani evet, bugün.

Today we have it again.

Bugün yine elimizde.

The wonderful super fill in the blanks.

Harika süper boşlukları doldurun.

We also have Zika. Hello to you.

Bizde de Zika var. Merhaba sana.

Hello to Roo Ball.

Roo Ball'a merhaba. Eve giderken

I am watching on the bus

otobüste izliyorum

on my way home whilst I am watching your live stream, I'm always interested

canlı yayınınızı izliyorum, her zaman

to find out where you are, where you are watching and what you are doing.

nerede olduğunuzu, nerede izlediğinizi ve ne yaptığınızı öğrenmekle ilgileniyorum. Bulunduğunuz yerde ne yaptığınızı öğrenmek için

It is always interesting for me being the person presenting at this end

bu uçta sunum yapan kişi olmak benim için her zaman ilginçtir

to find out what you are doing at that end where you are.

.

So it's always interesting.

Bu yüzden her zaman ilginçtir.

You see, I always like to know what you are up to

Bak, bugün ne yaptığını bilmek her zaman hoşuma gitmiştir

today, by the way,

, bu arada,

I don't want to forget this because I might get into trouble.

bunu unutmak istemiyorum çünkü başım belaya girebilir.

Today is Remembrance Sunday,

Bugün Anma Pazarı

and this is where people gather and they remember those who died.

ve burası insanların toplanıp ölenleri andıkları yer.

Well, normally it's for the First World War.

Normalde Birinci Dünya Savaşı içindir.

So the ending of the First World War.

Yani Birinci Dünya Savaşı'nın sonu.

But to be honest, these days we often use

Ama dürüst olmak gerekirse, bu günlerde geçmiş ve sanırım şimdiki savaşlarda hayatını kaybedenleri anmanın bir yolu olarak bu günlerde

Remembrance Day or Remembrance Sunday

Anma Günü'nü veya Pazar Anma Günü'nü sık sık kullanıyoruz

as a way of remembering all those

who lost their lives during wars past

and I suppose present as well.

.

And I noticed the other day we were walking the other day, Mr.

Ve geçen gün Bay

Steve and myself, and we noticed that some of the students from the nearby school

Steve ve ben yürüdüğümüzü fark ettim ve burada, Much Wenlock'taki yakındaki okuldan bazı öğrencilerin

here in Much Wenlock had made a lovely tribute

as a way of marking Remembrance Day.

Anma Günü'nü kutlamanın bir yolu olarak güzel bir saygı duruşunda bulunduklarını fark ettik.

Would you like to see it?

Görmek istermisin?

Okay.

Tamam aşkım.

The amazing thing is they are not actually flowers.

Şaşırtıcı olan şey, aslında çiçek olmamaları. Geri

They are poppies that have been made out of recycled plastic.

dönüştürülmüş plastikten yapılmış gelinciklerdir .

It's amazing, but it is also true as well.

Bu harika, ama aynı zamanda doğru.

So I thought that was a lovely gesture

Ben de bunun, Much Wenlock'taki yerel okulun çocukları tarafından yapılan hoş bir jest olduğunu düşündüm

by the children of the local school here in Much Wenlock,

and they did it as a tribute, as a way

ve bunu bir haraç olarak, Pazar gününü anmanın bir yolu olarak yaptılar

of commemorating remembrance Sunday.

.

Normally we have a ceremony on the 11th of November,

Normalde 11 Kasım'da bir törenimiz var

but also we have a special ceremony

ama aynı zamanda

in London and many places across the UK where people will lay wreaths

Londra'da ve Birleşik Krallık'ın birçok yerinde insanların

to remember those who lost their lives during the war.

savaşta hayatını kaybedenleri anmak için çelenk bırakacağı özel bir törenimiz var.

And, well, I suppose over the years there have been many wars

Ve sanırım yıllar boyunca pek çok savaş oldu

and some of them are still going on today.

ve bazıları bugün hala devam ediyor.

So I thought that was a lovely gesture.

Bu yüzden bunun hoş bir jest olduğunu düşündüm. Şu

Talking of lovely things outside at the moment.

anda dışarıda güzel şeylerden bahsediyoruz. Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

I really have to share this with you.

Bunu gerçekten seninle paylaşmalıyım.

We are having the most amazing thing, Autumn.

En muhteşem şeyi yaşıyoruz, Sonbahar. Şu

We are heading towards winter at the moment.

an kışa doğru gidiyoruz.

In fact, some people say that we have already arrived at winter.

Hatta bazıları kışa çoktan geldiğimizi söylüyor.

But look at that.

Ama şuna bak.

That is the view outside.

Dışarıdan manzara budur.

And it is 16 Celsius

Ve şu

at the moment in mid-November.

anda Kasım ayı ortasında 16 Santigrat.

It's crazy.

Bu delilik.

I can't believe it. How how can this be real?

inanamıyorum Bu nasıl gerçek olabilir?

So we are having some amazing weather at the moment.

Yani şu anda harika bir hava yaşıyoruz.

Here's another view.

İşte başka bir görünüm.

So that is the more familiar view from my studio window.

Bu benim stüdyo penceremden daha tanıdık bir görüntü .

And you can see everything is looking lovely today.

Ve bugün her şeyin güzel göründüğünü görebilirsiniz.

Mr. Steve, by the way, has been outside.

Bu arada Bay Steve dışarıdaydı.

He will be showing us what he's been up to as well, because he's been very busy

Bize neler yaptığını da gösterecek çünkü

over the past couple of days planting his new trees in the garden,

son birkaç gündür bahçeye yeni ağaç dikmekle çok meşgul

and he's feeling rather pleased with himself,

ve en hafif tabirle kendinden oldukça memnun hissediyor

to say the least.

.

This is English addict.

Bu İngiliz bağımlısı.

Every Sunday we are here, together, live.

Her Pazar burada, birlikte canlı yayındayız.

I'm here. You're here.

Buradayım. Sen buradasın.

Mr. Steve will be with us.

Bay Steve bizimle olacak.

We also might have the sheep as well. It may be the cows.

Koyunlarımız da olabilir . İnekler olabilir.

In fact,

Hatta

something very funny happened in the garden yesterday.

dün bahçede çok komik bir şey oldu.

Mr. Steve was was busy planting his trees

Bay Steve ağaçlarını dikmekle meşguldü

and he was also putting some, some new soil on top of the ground as well.

ve aynı zamanda yerin üstüne biraz yeni toprak da koyuyordu.

And he had the soil in large plastic bags.

Ve toprağı büyük plastik torbalara koydu.

But the strange thing was, every time Steve

Ama garip olan şey, Steve

moved the bags, the sound that was made

poşetleri her hareket ettirdiğinde,

by the material moving around inside the plastic,

plastiğin içinde hareket eden malzemenin çıkardığı ses,

it made the sheep go crazy

because they thought the farmer was nearby

çiftçinin yakınlarda olduğunu

and maybe he was about to give them some food.

ve belki de onlara biraz yiyecek vermek üzere olduğunu düşündükleri için koyunları çıldırtıyordu. .

So the sheep all came over to to the fence where Mr.

Böylece koyunların hepsi Bay

Steve was working. And it was hilarious. It was so funny.

Steve'in çalıştığı çite geldi. Ve çok komikti. Çok komikti.

So suddenly there there were about 30,

Aniden evin arkasındaki çitin yanında yaklaşık 30,

maybe 35 sheep all by the fence at the back of the house.

belki 35 koyun vardı .

Sadly, I did not capture that moment on video, but it was hilarious and I'm sure Mr.

Ne yazık ki, o anı videoya kaydetmedim ama çok komikti ve eminim ki Bay

Steve will be talking more about that a little bit later on.

Steve bundan biraz sonra daha fazla bahsedecek .

Yes, we are here and we are talking all about English today.

Evet, buradayız ve bugün tamamen İngilizce hakkında konuşuyoruz.

We have lots of things to talk about.

Konuşacak çok şeyimiz var.

We have the subject of neighbours,

Komşular,

good neighbours, but neighbours.

iyi komşular, ama komşular konusuna sahibiz.

So I don't want to make this too depressing to be honest,

Bu yüzden bunu dürüst olmak gerekirse çok iç karartıcı hale getirmek istemiyorum

but I think it's

ama

very fair to talk about the annoying things

that neighbours sometimes do and they can be annoying.

komşuların bazen yaptığı ve can sıkıcı olabilen can sıkıcı şeylerden bahsetmenin çok adil olduğunu düşünüyorum.

It's true

Bu doğru

and I think Mr.

Steve will definitely have something to say about that.

ve bence Bay

Steve'in kesinlikle bu konuda söyleyecek bir şeyleri olacak.

I think he will.

Bence yapacak.

So last night we went out.

Dün gece dışarı çıktık.

We will talk more about this in a moment.

Birazdan bunun hakkında daha fazla konuşacağız.

But last night we went out for a meal

Ama dün gece yemeğe çıktık

and we were going to see a show as well.

ve bir gösteri de izleyecektik.

We actually went to the show,

Aslında gösteriye gittik

but unfortunately, Natalie, the meal

ama ne yazık ki Natalie, yemek

did not go as planned.

planlandığı gibi gitmedi. En

There were, to say the least, some slight problems

hafif tabirle, bundan birkaç dakika sonra inceleyeceğimiz bazı küçük sorunlar vardı

which we will be taking a look at in a few moments from now.

.

And, of course, Mr.

Ve tabii ki Bay

Steve will be here as well.

Steve de burada olacak.

I was trying to find some sheep, but I couldn't.

Birkaç koyun bulmaya çalışıyordum ama bulamadım.

And fortunately, where were the sheep?

Neyse ki koyunlar neredeydi?

Mr. Duncan, you don't have any sheep videos

Bay Duncan, bugünkü programın koyun videosu yok ki

the show is today, which is a shame, really.

bu gerçekten çok yazık.

But there you go.

Ama işte gidiyorsun.

You can't have everything in this life.

Bu hayatta her şeye sahip olamazsın. Komşumuz Claudia ile ilgili bugünkü konuyla ilgili

We are getting some really funny messages coming up

çok komik mesajlar alıyoruz

concerning today's subject about neighbours

Claudia.

.

Claudia says my neighbour used to have the annoying habit

Claudia, komşumun sigaralarını atmak gibi can sıkıcı bir huyu olduğunu söylüyor,

of throwing their cigarettes so they would smoke their cigarettes

böylece sigaralarını içiyor

and then they would throw them out of their window.

ve sonra pencerelerinden dışarı atıyorlar.

And sometimes, of course, they would land on Claudia's balcony

Ve bazen, elbette, Claudia'nın balkonuna inerler

or even worse, go into her window.

veya daha da kötüsü, penceresine girerlerdi.

We can't have that.

Buna sahip olamayız.

That is not very neighbourly.

Bu çok komşu değil.

That's not very nice behaviour.

Bu pek hoş bir davranış değil.

And then Claudia says, But they don't do it anymore because they are

Sonra Claudia, Ama öldükleri için artık yapmıyorlar, diyor

dead.

.

Well, I suppose that's one way of stopping it

Sanırım bu her şeyi durdurmanın bir yolu

all. All I'm worried about now

. Şu an tek endişelendiğim,

is that maybe Claudia is the person who is responsible for it.

belki de bundan sorumlu olan kişi Claudia'dır.

You didn't push him out of his window, did you?

Onu penceresinden dışarı itmedin, değil mi?

Because I'm getting a bit worried now.

Çünkü artık biraz endişeleniyorum.

I'm getting concerned.

Endişeleniyorum. Claudia, pencerenin dışında yanıp

So if you see any blue flashing lights outside your window, Claudia,

sönen mavi ışıklar görürsen tek

all I can say is run.

söyleyebileceğim koş.

Run like crazy.

Deli gibi koş.

Hello? Lemon tree.

Merhaba? Limon Ağacı.

Lemon tree. I seem to remember your name.

Limon Ağacı. Adını hatırlıyor gibiyim.

Have you been watching me in the past and have you decided to return, I wonder?

Beni daha önce izledin mi ve geri dönmeye karar verdin mi acaba?

It's interesting that.

Bu ilginç.

Hello, Lemon Tree.

Merhaba, Limon Ağacı.

I'm sure I recognise your name.

Adını tanıdığıma eminim.

Hello. Also fun junky.

Merhaba. Ayrıca eğlenceli abur cubur.

Hello fun junkie.

Merhaba eğlence bağımlısı. Benimkine biraz benzeyen

It's a very interesting title you have there that's a little bit similar to mine.

çok ilginç bir başlığınız var .

English addict.

İngiliz bağımlısı.

So you are addicted to having fun.

Yani eğlenmeye bağımlısın.

I I'm addicted to the English language

Ben İngiliz dilinin bağımlısıyım

and I have a feeling you might be as well because that's the reason

ve senin de öyle olabileceğine dair bir his var çünkü

why you are here.

burada olma sebebin bu.

Palmira is also here.

Palmira da burada. Seni

Nice to see you back where you belong.

ait olduğun yerde görmek güzel.

Lewis Mendez is talking to Pal, asking

Lewis Mendez, Pal ile konuşuyor,

about some of the chapels and

bazı şapelleri soruyor ve

talking about the Ottoman Empire.

Osmanlı İmparatorluğu hakkında konuşuyor.

Of course, the Ottoman Empire was a very large empire

Tabii ki Osmanlı İmparatorluğu, sanırım 20. yüzyılın başlarına kadar dünyayı yöneten çok büyük bir imparatorluktu, ondan

that ruled the world right up until,

I think it was the early 20th century,

before I think it was the First World War that disrupted their rule.

önce sanırım Birinci Dünya Savaşı onların egemenliğini bozdu.

But yes, the Ottoman Empire spread across from Turkey

Ama evet, Osmanlı İmparatorluğu Türkiye'den

and quite a lot of Europe as well,

ve Avrupa'nın oldukça fazlasına

and also the Middle East.

ve ayrıca Ortadoğu'ya yayıldı.

Hello to Magdalena.

Magdalena'ya merhaba.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Very nice to see you here.

seni burada görmek çok güzel

We have Mr. Steve coming up in a few moments.

Birazdan Bay Steve geliyor. Biraz sonra komşuların yaptığı

We are looking at annoying things

can sıkıcı şeylere bakacağız

that neighbours do a little bit later on

and of course we will be playing our new game

ve tabii ki yeni oyunumuz

called Fill in the Blanks.

Fill in the Boşlukları oynayacağız.

All of that coming soon.

Bunların hepsi yakında.

Don't go away.

Gitme.

I'm a big boy now.

Ben artık büyük bir çocuğum.

You certainly are, Mr. Duncan. You certainly are.

Kesinlikle öylesiniz, Bay Duncan. Kesinlikle öylesin.

Here we are.

Buradayız.

Then we are back together again.

Sonra tekrar birlikteyiz.

And yes, this is English addict.

Ve evet, bu bir İngiliz bağımlısı.

And you know what is coming next?

Ve sonra ne geliyor biliyor musun?

You know who is coming that to. Me

Bunun kime geldiğini biliyorsun. Ben

and am in the room.

ve odadayım.

He we go and here he is.

O gidiyoruz ve işte burada.

Hello, Mr. Duncan.

Merhaba, Bay Duncan. Az

Who I've just got here by the skin of my teeth. Why?

önce burada dişlerimin ucuyla yakaladığım kişi. Neden?

Because I've been busy.

Çünkü meşguldüm.

If you say you've got here by the skin of your teeth, it means you just got there in time.

Buraya can kulağıyla geldiğimi söylersen, bu tam zamanında oraya vardığın anlamına gelir.

Right?

But you should know that you.

Sağ?

Ama sen olduğunu bilmelisin.

Your wanted here.

Burada aranıyorsun.

Yes, but, Mr.

Evet, ama Bay

Duncan, I am wanted outside. I'm wanted in the kitchen.

Duncan, dışarıda aranıyorum. Mutfakta aranıyorum.

I wanted everywhere.

Her yerde istedim.

That's two places.

Bu iki yer.

Yes. Well, driving, you name it.

Evet. Peki, araba kullanmak, adını siz koyun. Ben

I'm wanted, Mr. Duncan. I'm in demand.

aranıyorum, Bay Duncan. Ben talepteyim.

And I've literally just got here because I just remembered

Ve kelimenin tam anlamıyla buraya yeni geldim çünkü az önce

I've been putting I've just driven to get the me on.

üzerime binmek için araba kullandığımı hatırladım.

Just not wave that penny my.

Sadece o kuruşumu sallama.

To get the me around.

Etrafımda dolaşmak için.

Mr. Duncan I've been doing that.

Bay Duncan, bunu yapıyorum.

Took me 10 minutes to throw everything into the slow cooker.

Her şeyi yavaş pişiriciye atmak 10 dakikamı aldı. Her

As usual, Steve has decided to do two things,

zamanki gibi, Steve canlı yayında olması gerektiğini neredeyse unutarak iki şey yapmaya karar verdi

almost forgetting that he's supposed to be here on a live stream.

.

How could you forget this?

Bunu nasıl unutabilirsin?

Hello. Hello.

Merhaba. Merhaba.

Welcome. By the way, that smell is the cooking.

Hoş geldin. Bu arada, yemek kokusu o koku.

It's what's in the pot, Mr.

Tencerenin içindekiler, Bay

Steve. Only I can smell that.

Steve. Bunun kokusunu sadece ben alabilirim.

And it smells delicious.

Ve lezzetli kokuyor. Soğan kokusu

I can smell onions.

alıyorum.

Onions, minced beef.

Soğan, dana kıyma.

So we are having chilli con carne. We are.

Chili con carne yiyoruz. Biz.

Oh and it's on, they're on the slow cooker because if I had waited

Oh ve başladı, yavaş pişiricideler çünkü

until after this live stream we would not have had enough time for it to cook.

bu canlı yayın bitene kadar bekleseydim, pişirmesi için yeterli zamanımız olmayacaktı.

No, we would have had raw food.

Hayır, çiğ yiyecek yerdik.

Which we've never, ever had before.

Ki daha önce hiç sahip olmadık.

But it's lovely to be here. And

Ama burada olmak çok güzel. Ve

yes, and it's lovely to be outside in this gorgeous

evet, Kasım ayında bu muhteşem sonbahar havasında dışarıda olmak çok güzel,

autumn weather in November

where it's so warm, it must be 16 degrees out there today.

çok sıcak, bugün orada hava 16 derece olmalı.

It doesn't feel like winter is approaching.

Kış yaklaşıyormuş gibi hissettirmiyor.

It feels like summer is approaching.

Yaz yaklaşıyor gibi hissettiriyor.

It's bizarre. Well, last night we went out.

Bu tuhaf. Şey, dün gece dışarı çıktık.

Mr. Duncan?

Bay Duncan?

Yes. Mr.

Evet. Bay

Duncan was only wearing a t shirt.

Duncan sadece bir tişört giyiyordu.

A t shirt top?

Tişört üstü mü?

Yes. No sleeves, just a t shirt on

Evet. Kol yok, sadece bir tişört

because it was so warm in November.

çünkü kasım ayında hava çok sıcaktı.

Yes. Freakish, I suppose we should talk about

Evet. Tuhaf, sanırım

what happened

last night.

dün gece olanlar hakkında konuşmalıyız.

Last night to say that last night was a disaster, an adventure.

Dün gecenin bir felaket, bir macera olduğunu söylemek için dün gece .

Well, I choose the word disaster.

Ben felaket kelimesini seçiyorum.

Negative, positive.

Negatif pozitif.

Mr. Steve is choosing adventure.

Bay Steve macerayı seçiyor.

Adventure?

Macera?

We decided to go and see a show last night.

Dün gece gidip bir gösteri izlemeye karar verdik. Her şeyden

First of all, I thought I was going to see Aladdin

önce, Aladdin'i göreceğimi düşündüm

because that is what is

çünkü

on at the theatre in Wolverhampton.

Wolverhampton'daki tiyatroda olan buydu. Ne

Unfortunately it wasn't.

yazık ki değildi.

It was Peter Pan instead.

Onun yerine Peter Pan'dı.

I knew it was Peter Pan. I didn't, I didn't.

Peter Pan olduğunu biliyordum. Yapmadım, yapmadım.

I did not know.

Bilmiyordum.

Of course she did. Yes, of course she did.

Tabii ki yaptı. Evet, elbette yaptı.

He's joking. I'm not joking.

Şaka yapıyor. Şaka yapmıyorum. Dün

I didn't know what you as I asked you yesterday afternoon, what is it we're going to see?

öğleden sonra sorduğumda ne olduğunu bilmiyordum, ne göreceğiz?

Because I couldn't remember.

Çünkü hatırlayamadım.

And you said Peter Pan and I thought I was going to see Aladdin.

Peter Pan dedin ve Aladdin'i göreceğimi sandım.

You see Aladdin professional.

Aladdin profesyonelini görüyorsun.

Peter Pan amateur.

Peter Pan amatör.

Well, you knew we were going to see an amateur show, Mr. Duncan.

Amatör bir gösteri izleyeceğimizi biliyordunuz Bay Duncan.

I bought the ticket, so you shouldn't complain.

Bileti ben aldım, şikayet etmemelisin.

I bought the ticket for you.

Bileti senin için aldım.

You did?

25, £25.

Yaptın?

25, 25 sterlin.

Eat £25. 50.

25 sterlin ye. 50.

That's crazy.

Bu çılgınca.

For just expensive, but just. Amateur.

Sadece pahalı, ama sadece. Amatör.

I that's that's like the same price that you'd pay to go and see cats.

Bence bu, gidip kedileri görmek için ödeyeceğin bedelle aynı.

When it was on at a professional theatre.

Profesyonel bir tiyatrodayken.

So you have, there's a lot of costs involved.

Yani var, ilgili birçok maliyet var.

I mean, you know, they were using wires to fly in Peter Pan.

Yani, bilirsin, Peter Pan'da uçmak için kablo kullanıyorlardı.

Yeah. And the children.

Evet. Ve çocuklar.

So that's expense.

Yani bu masraf.

So I the only thing I found amusing because a lot of a lot of it was, was on wire.

Bu yüzden eğlenceli bulduğum tek şey bendim çünkü çoğu kablolu yayındaydı.

So, so people were on wires, but I was waiting for one of them,

Yani, insanlar tellerin üzerindeydi, ama onlardan birinin,

hopefully of the kids to actually first just fall

umarım çocuklardan önce

from the wire and go splat on the stage.

telden düşüp sahneye sıçramasını bekliyordum.

I think that would have been interesting.

Bence bu ilginç olurdu.

That would have made everything a little bit more interesting.

Bu, her şeyi biraz daha ilginç hale getirebilirdi.

However, I'm jumping ahead.

Ancak, ileriye atlıyorum.

I'm because before then

Çünkü ondan önce

we were going for an Indian meal.

bir Hint yemeğine gidiyorduk.

As you know, we all love food Mr.

Bildiğiniz gibi hepimiz yemeği severiz Bay

Steve loves food.

Steve yemeği sever.

I like food.

Yemeği severim.

We like Indian food with our friend Martin.

Arkadaşımız Martin ile Hint yemeklerini seviyoruz.

Who said he's going to be on today.

Bugün çıkacağını kim söyledi.

I haven't seen him yet.

Onu henüz görmedim.

We might well see him. Yes, but.

Onu iyi görebiliriz. Evet ama.

Yes. So I just to set the scene I booked this week

Evet. Bu yüzden, bu hafta önce rezerve ettiğim sahneyi ayarlamak için

ago, 6:00 show starts at 730.

, 6:00 şov 730'da başlıyor.

We bought a carrier for six plenty of time.

Altı saatliğine bir taşıyıcı satın aldık.

What could possibly go wrong?

Ne ters gidebilir ki?

Well, the first thing that went wrong

Yanlış giden ilk şey,

was that Steve forgot or didn't realise everything. You.

Steve'in her şeyi unutması ya da anlamamasıydı. Sen. Wolverhampton'da

That there was a football match taking place in Wolverhampton.

bir futbol maçı oynandığını.

Wolves were playing at home.

Kurtlar evde oynuyordu.

They were playing Arsenal.

Arsenal oynuyorlardı.

And of course you book these shows a long time in advance, weeks in advance,

Ve tabii ki bu şovları çok önceden, haftalar öncesinden rezerve ediyorsunuz

and we could only go Saturday, Saturday night because that was the only night

ve sadece Cumartesi, Cumartesi gecesi gidebiliyorduk çünkü o,

that our friend Martin could actually go.

arkadaşımız Martin'in gerçekten gidebildiği tek geceydi.

So we could only go Saturday night.

Yani sadece cumartesi gecesi gidebildik.

Then we found out there was a match on my immediate

Sonra bir eşleşme olduğunu öğrendik, hemen

thought was the traffic will be a nightmare,

düşündüm, trafik kabus olacak,

but the traffic was the least of our.

ama trafik bizim için en azdı.

Worries because we, we arrived in Wolverhampton and it was crowded full of people,

Endişeleniyoruz çünkü Wolverhampton'a vardık ve orası insanlarla doluydu, ille de ayık olan

not necessarily people who were

insanlar değildi

sober.

.

Let's just say a lot of people when they go to see a football match

Diyelim ki birçok insan bir futbol maçı izlemeye gittiğinde,

because it was an evening match, so the match hadn't even started.

çünkü bu bir akşam maçıydı, yani maç başlamamıştı bile.

When we arrived in town, but

Kasabaya vardığımızda, ama

a lot of people were already drunk in the streets.

bir sürü insan zaten sokaklarda sarhoştu.

So we went to the lovely Indian restaurant.

Bu yüzden güzel Hint restoranına gittik.

We went in there and then realised quite quickly that it was going to be very busy in there.

Oraya gittik ve çok hızlı bir şekilde orada çok meşgul olacağını anladık.

Yes, we had booked, don't forget.

Evet, rezervasyon yaptırmıştık, unutma.

Well yes we had booked, but there were

Evet, rezervasyon yaptırmıştık ama

thousands of people wandering the streets of Wolverhampton

Wolverhampton sokaklarında

looking for a place to eat and some of them came in to where we were sitting.

yiyecek bir yer arayan binlerce insan vardı ve bazıları bizim oturduğumuz yere geldi.

Oh, the most drunkest, loudest

Oh, en sarhoş, en gürültülü

football British fans you could imagine

futbol İngiliz taraftarları, gösteriden önce

descending upon this lovely Indian restaurant

that we had planned to have a lovely relaxing meal with before the show.

güzel bir rahatlatıcı yemek yemeyi planladığımız bu güzel Hint restoranına indiğini hayal edebilirsiniz .

Let's just say,

well, well, it didn't go very well.

Pekala, pek iyi gitmedi diyelim.

When you really say let's just say that there has to be something afterwards.

Gerçekten dediğin zaman, sonrasında bir şeyler olması gerektiğini söyleyelim.

I was hoping you'd say something.

Bir şey söyleyeceğini umuyordum. Her şeyden önce

Well, it was a bit of a disaster, first of all, that we sat down at the table eventually,

biraz felaketti , sonunda masaya oturduk,

then realised to our horror, that there was no food actually being served.

sonra gerçekten yemek servisi yapılmadığını dehşet içinde fark ettik.

You could give your order,

Sipariş verebilirsin

but there was no, no, no food being served for one hour an hour.

ama saatte bir saat yemek yok, yok yok yoktu .

They told us an. Hour, which was no good.

Bize bir dediler. Saat, ki bu iyi değildi.

So we found out after spending three quarters of an hour in there that the food wouldn't

Böylece, orada bir saatin dörtte üçünü geçirdikten sonra yemeğin bir

come for another hour, which would have meant we'd have missed the start of the show.

saat daha gelmeyeceğini öğrendik, bu da gösterinin başlangıcını kaçırmış olacağımız anlamına gelirdi.

And to make things worse, I've got to move on.

Ve işleri daha da kötüleştirmek için yoluma devam etmeliyim.

Steve Yes, that's fine.

Steve Evet, sorun değil.

To make things worse. But

İşleri daha da kötüleştirmek için. Ama

they, they brought over a trolley

onlar,

with no food on the trolley.

üzerinde yiyecek olmayan bir araba getirdiler.

And I don't know why they it, but we have a photograph to prove it as well.

Ve neden öyle olduklarını bilmiyorum ama bunu kanıtlayacak bir fotoğrafımız da var. İşte

There it is. There.

burada. Orada.

I am wondering why there is no food.

Neden yemek yok merak ediyorum.

They brought the trolley, but they didn't bring any food. Why?

Tramvayı getirdiler ama yiyecek getirmediler. Neden?

Everyone was very distressed, but they basically let too many people in

Herkes çok sıkıntılıydı ama temelde çok fazla insanı içeri aldılar

and they hadn't got enough staff to serve everybody.

ve herkese hizmet edecek yeterli personeli yoktu.

So walked out and basically.

Yani dışarı çıktı ve temelde.

Sat behind me, but I thought that was so funny.

Arkama oturdu, ama bunun çok komik olduğunu düşündüm.

They brought the trolley over and normally that should have lots of food on it.

Arabayı getirdiler ve normalde üzerinde çok fazla yiyecek olması gerekirdi.

And lots of drunk football fans all abusing the staff.

Ve bir sürü sarhoş futbol taraftarı, hepsi de personeli suistimal ediyor.

It was disgraceful actually.

Aslında utanç vericiydi.

Disgraceful behaviour.

Utanç verici davranış.

Who would have thought football fans would be so horrible?

Futbol taraftarlarının bu kadar korkunç olacağı kimin aklına gelirdi?

Who would have thought it? It was disgusting.

Kimin aklına gelirdi? İğrençti.

The language, foul mouthed.

Dil, ağzı bozuk.

Disgusting. Yes.

İğrenç. Evet.

And they were trying to demand tables and things like that.

Ve masa ve bunun gibi şeyler talep etmeye çalışıyorlardı.

And anyway, we left and we had to eat. We have got to.

Her neyse, ayrıldık ve yemek zorunda kaldık. Mecburuz.

We've got to stay.

Kalmak zorundayız.

There's a story.

Bir hikaye var.

I've got something else to show.

Gösterecek başka bir şeyim var.

Steady, show. Away.

Sabit, göster. Uzak.

Do not do not do not spill the beans too quickly.

Fasulyeleri çok çabuk dökmeyin.

Well, we want to pull people with our story.

Hikayemizle insanları çekmek istiyoruz.

I want to keep the viewers here by teasing them.

İzleyicileri dalga geçerek burada tutmak istiyorum.

Well, we went out last night with Martin and Mr.

Dün gece Martin, Bay

Steve and myself.

Steve ve ben ile dışarı çıktık. Köri

We couldn't have a curry.

yiyemedik.

So instead we went to the local corner shop

Bunun yerine bir sandviç aldığımız yerel köşe dükkanına gittik

where we got

a sandwich.

. Her

We had a sandwich eat each.

birimiz birer sandviç yedik.

Would you like to see the photograph of Mr.

Bay

Steve, myself and our lovely friend Martin?

Steve, benim ve sevgili arkadaşımız Martin'in fotoğrafını görmek ister misiniz?

Now, if your mother was here now,

Şimdi, annen şimdi burada olsaydı,

she would ask if Martin is married.

Martin'in evli olup olmadığını sorardı.

She always asked that about any of our friends.

Bunu her zaman herhangi bir arkadaşımız hakkında sorardı.

If we have a male friend that we're seeing or going out with, she would always ask,

Görüştüğümüz veya çıktığımız bir erkek arkadaşımız varsa , her zaman

Is he married?

Evli mi diye sorardı.

No, I'm not going to that.

Hayır, buna gitmiyorum.

No, mother, he is not gay. No.

Hayır anne, o eşcinsel değil. Hayır.

Because that was your mum's way of asking.

Çünkü bu annenin sorma şekliydi.

Yes, he is.

Evet o öyle. o

He is. He is eu.

. O AB'dir.

Anyway is it. Yeah, right.

Her neyse öyle. Evet, doğru.

Yeah. So here it is.

Evet. İşte burada.

Here's the photograph of us standing on the street

İşte

in Wolverhampton on a busy Saturday night

yoğun bir Cumartesi gecesi Wolverhampton'da sokakta,

with thousands of drunk football fans all around us.

etrafımızda binlerce sarhoş futbol taraftarıyla birlikte dururken çekilmiş fotoğrafımız.

And here's the photograph right now, I think.

Ve işte şu anki fotoğraf sanırım.

I think that's brilliant.

Bence bu harika.

There we are eating on the streets.

Orada sokaklarda yemek yiyoruz.

We were, we were.

Öyleydik, öyleydik.

And people were avoiding as they were scared of us because we were eating on the streets,

Ve insanlar bizden korktukları için kaçıyorlardı çünkü biz sokaklarda yemek yiyorduk,

because if you eat on the streets, people think you're a bit scary.

çünkü sokakta yemek yerseniz, insanlar sizin biraz korkutucu olduğunuzu düşünürler.

So there we go.

İşte başlıyoruz.

Isn't that brilliant?

Bu harika değil mi?

Yes. So there we were last night and the young the young, handsome guy with the glasses.

Evet. İşte dün gece oradaydık ve genç, genç, yakışıklı, gözlüklü adam.

That's me.

O benim.

And then there's Steve in the middle.

Ve ortada Steve var.

And then on the end, on the left, it's Martin.

Ve sonda, solda, Martin.

And we were all eating sandwiches.

Ve hepimiz sandviç yiyorduk.

We had to have sandwiches.

Sandviç yemek zorunda kaldık.

We couldn't have our curry.

Körimizi yiyemedik.

And you can't see the rest of the scene

Ve sahnenin geri kalanını göremiyorsunuz

because there were hundreds and hundreds of drunk people all around us.

çünkü etrafımızda yüzlerce sarhoş insan vardı.

So that's what happened last night.

Demek dün gece olan buydu.

It didn't go very well.

Pek iyi gitmedi.

It went even worse for Martin later because his car broke down on the way home.

Daha sonra Martin için daha da kötü oldu çünkü eve giderken arabası bozuldu. Gece

So we were stuck until gone midnight with a broken down car, having spent

yarısına kadar arızalı bir araba ile mahsur kaldık, tüm futbol taraftarları yüzünden

probably an hour trying to get off the car park because of all the football fans,

muhtemelen bir saat otoparktan inmeye çalıştıktan sonra ,

we just you know, let's just say it was a bit

sadece bilirsiniz, her

different from our usual lives around this area.

zamanki hayatımızdan biraz farklı diyelim. bu alan.

Somebody asked Wolverhampton is about 25 miles from here.

Birisi Wolverhampton'ın buradan 25 mil uzakta olduğunu sordu.

20, 25 miles. Yeah. Probably about

20, 25 mil. Evet. Muhtemelen yaklaşık

30 kilometres.

30 km.

35 kilometres or something.

35 kilometre falan.

So it takes about 40 minutes if you travel from here, travel from here

Yani buradan seyahat ederseniz yaklaşık 40 dakika sürer , buradan Wolverhampton'a seyahat edin

to Wolverhampton, it's about 40 minutes.

, yaklaşık 40 dakika sürer. Eskiden

That's where we used to live.

yaşadığımız yer orasıydı.

Yes, well I lived there for 30 years.

Evet, orada 30 yıl yaşadım.

I live there anymore because basically not to put too fine

Artık orada yaşıyorum çünkü çok ince

a point on it, it's not the nicest place in the world to.

bir noktaya değinmemek gerekirse, burası dünyanın yaşanacak en güzel yeri değil.

Live last night.

But anyway, congratulations to Bilson Operatic,

Dün gece canlı.

Ama yine de,

who put on quite a fantastic show.

oldukça fantastik bir gösteri sergileyen Bilson Operatic'i tebrik ederim.

I mean, it's not necessarily a show that we would like normally go to see Peter Pan,

Yani, normalde Peter Pan'ı izlemek isteyeceğimiz bir dizi değil

but we were supporting them and I thought they made a fabulous effort full of kids.

ama onları destekliyorduk ve çocuklarla dolu harika bir çaba gösterdiklerini düşündüm.

They always do.

Her zaman yaparlar.

Kids certain contractually.

Çocuklar belli sözleşmeli.

I don't know why we went to see this, because to.

Neden bunu görmeye gittiğimizi bilmiyorum, çünkü için.

Support. Them, we could have just bought the tickets and not gone.

Destek. Onlar, biletleri alıp gitmeyebilirdik.

But we'd have we'd have had a less exciting night and just.

Ama daha az heyecan verici bir gece geçirebilirdik ve sadece.

Trying to make a point, though, it's the kids with three grown

Yine de bir noktaya değinmeye çalışıyorum, üç yetişkin

adult men with surrounded by screaming children as well.

yetişkin erkeğin ve etrafı çığlık atan çocuklarla çevrili çocuklar.

Well, that's what you do.

Yaptığın şey bu.

What happens in amateur theatre just. Didn't seem right.

Sadece amatör tiyatroda ne olur. Doğru görünmüyordu. Amatör

What happens in amateur theatre is that people are all members

tiyatroda olan şey, insanların hepsi

of different societies and you all go to see each other's shows.

farklı toplulukların üyeleridir ve hepiniz birbirinizin gösterilerini izlemeye gidersiniz.

You sell tickets to friends in other societies and they then they come to see you.

Diğer topluluklardaki arkadaşlarınıza bilet satarsınız ve onlar da sizi görmeye gelirler.

And that's how it all works.

Ve her şey böyle çalışır.

That's how it all works. Well, you can.

Her şey böyle çalışır. Yapabilirsin.

You can buy the tickets and just not go. Yeah, but.

Biletleri alabilir ve gitmeyebilirsiniz. Evet ama.

Because you are still supporting them.

Çünkü hala onları destekliyorsunuz.

But yeah, I must admit when pressed.

Ama evet, basıldığında itiraf etmeliyim.

25 quid.

25 sterlin.

Each anyway.

Her neyse.

Yes it's going up and up and up Mr. Duncan.

Evet, yükseliyor, yükseliyor Bay Duncan.

Yeah. Like Peter Pan. Was he right? Yes.

Evet. Peter Pan gibi. Haklı mıydı? Evet.

Well, yeah, yes.

Evet, evet.

But I thought, I thought we were going to see Aladdin you see.

Ama düşündüm ki, Aladdin'i göreceğimizi düşündüm.

I thought Aladdin.

Aladdin'i düşündüm.

I like Aladdin.

Aladdin'i severim.

I like having being rude. I'm not being rude.

Kaba olmayı seviyorum. Kaba davranmıyorum.

So there it was.

İşte oradaydı.

That was all.

Hepsi buydu.

That was a wonderful adventure last night

Dün gece Wolverhampton metropolünde harika bir maceraydı

in the metropolis of Wolverhampton

and to me it was fun to make things worse.

ve benim için işleri daha da kötüleştirmek eğlenceliydi.

Wolves, Wolverhampton, Wanderers lost.

Kurtlar, Wolverhampton, Wanderers kaybetti.

They did.

They were, as they say, thrashed two nil, I believe.

Onlar yaptı.

Dedikleri gibi, iki sıfır atıldılar, inanıyorum.

Well, fortunately we weren't.

Neyse ki değildik.

If you were thrashed, if a football team thrashes another team

Ezildiysen, bir futbol takımı başka bir takımı ezerse

or it just means that they beat them

ya da bu, onları

quite substantially.

oldukça önemli ölçüde yendikleri anlamına gelir.

Yes. And very obviously, it was you know,

Evet. Ve çok açık bir şekilde,

they they really do beat them. Yes.

onları gerçekten yendiklerini siz bilirsiniz. Evet.

So I'm surprised there wasn't substantial violence.

Bu yüzden ciddi bir şiddet olmamasına şaşırdım.

And when we came out. It may have been we may have missed. It.

Ve dışarı çıktığımızda. Belki gözden kaçırmış olabiliriz. BT. Dışarı

When we came out, they were all coming out of the football match, but luckily we got home alright.

çıktığımızda hepsi futbol maçından çıkıyorlardı ama neyse ki sağ salim eve geldik. Her

So anyway, that's our boring story. And it's not boring.

neyse, bu bizim sıkıcı hikayemiz. Ve sıkıcı değil.

Why not? Well, it was exciting.

Neden? Heyecan vericiydi.

Different stories. Well, I wouldn't.

Farklı hikayeler. Yapmazdım.

I wouldn't even call it exciting.

Ben buna heyecan verici bile demezdim.

I just thought walking through the streets was surrounded

Sadece sokaklarda yürürken,

by thousands of people who were not

were not high up on the scale

of being nice and social.

iyi ve sosyal olma skalasında yüksek olmayan binlerce insanla çevrili olduğunu düşündüm.

That's all I'm saying.

Tüm söylediğim bu.

I can't wait until the World Cup starts.

Dünya Kupası başlayana kadar sabırsızlanıyorum.

Can I just say if you're watching in Qatar at the moment,

Şu anda Katar'da izliyorsanız, neye

you you have no idea what you have.

sahip olduğunuz hakkında hiçbir fikriniz olmadığını söyleyebilir miyim? Kesinlikle hiçbir fikriniz yoksa

Let yourself in for British English

call on what you want football fans

futbol taraftarlarının ne istediğini İngiliz İngilizcesine bırakın

if you you have absolutely no idea.

.

What the thing is they won't they'll find it difficult to get hold of alcohol.

Ne var ki alkol bulmakta zorlanmayacaklar.

Well.

Kuyu.

But the thing is, they will because there are bars that will be open, especially for the fans.

Ama olay şu ki, açacaklar çünkü özellikle hayranlar için açık olacak barlar var.

Maybe they won't be able to consume such a large quantities as they do.

Belki de bu kadar büyük miktarlarda tüketemeyecekler.

They might ration the beer they might only give so much beer to each fan.

Her hayrana ancak şu kadar bira verebilecekleri birayı paylaştırabilirler.

Do we eat pork?

Domuz eti mi yiyoruz?

Says Pedro. Hello, Pedro.

Pedro diyor. Merhaba Pedro.

We do, yes.

Yapıyoruz, evet.

Sometimes I must admit, we don't eat pork that often, you know, for no reason.

Bazen itiraf etmeliyim ki, sebepsiz yere o kadar sık ​​domuz eti yemiyoruz.

It's not it's not religious or moral.

Dini veya ahlaki değil.

It's just that we don't eat it very often.

Sadece onu çok sık yemiyoruz.

We do like. It.

Biz severiz. BT.

We do like beef.

Biz sığır eti severiz. Çok

I've got a friend that cooks a lovely pork dish.

güzel bir domuz eti yemeği yapan bir arkadaşım var.

It's like a curried pork with rice and beans.

Pirinç ve fasulyeli körili domuz eti gibi.

It's delicious.

Lezzetli.

It lives in Birmingham.

Birmingham'da yaşıyor.

In fact, I'm going to go and see him to get that.

Aslında, bunu almak için gidip onu göreceğim.

He said, Next time I cook, the next time I go to visit, and he will specifically cook this meal for me.

Bir dahaki sefere yemek pişirdiğimde, bir dahaki sefere ziyarete gittiğimde, bu yemeği benim için özel olarak yapacak dedi.

So sorry.

Çok üzgünüm.

Any Muslim watching us.

Bizi izleyen herhangi bir Müslüman.

So. We know you think you can't eat pork but.

Bu yüzden. Domuz eti yiyemeyeceğinizi düşündüğünüzü biliyoruz ama.

And Jews they forget the Jews.

Ve Yahudiler, Yahudileri unuturlar.

Jews also don't eat pork.

Yahudiler de domuz eti yemezler.

I didn't know that. Yes, of course not.

Bunu bilmiyordum. Evet, elbette hayır.

It's not kosher.

Koşer değil.

No, it's all fish or fish.

Hayır, hepsi balık ya da balık.

Shellfish as well.

Kabuklu deniz ürünleri de.

Slash, to be honest with you, I don't like shellfish either.

Slash, sana karşı dürüst olmak gerekirse ben de kabuklu deniz hayvanlarını sevmem.

Yes, yes.

Evet evet.

It's thrash not slash thrash.

slash thrash değil thrash.

Michael H.

Michael

A S.H. The.

H.A.S.H. .

Slashing is what happens after the match.

Slashing, maçtan sonra olan şeydir.

If you thrash if he thrash somebody.

Eğer birini döversen.

Yes, it means a heavy defeat.

Evet, ağır bir yenilgi demektir.

Yes, it means that they lose badly. Yes.

Evet, kötü bir şekilde kaybettikleri anlamına gelir. Evet.

And it's quite embarrassing.

Ve oldukça utanç verici.

The word thrash just to hit or beat violently.

Çarpma kelimesi sadece şiddetli bir şekilde vurmak veya dövmek içindir.

But we can use it also figuratively

Ama aynı zamanda mecazi olarak

to say defeat someone, defeat

birini yenmek,

someone like last night Arsenal

dün gece Arsenal'in

thrashed Wolverhampton Wanderers two nil.

Wolverhampton Wanderers'ı iki sıfır attığı gibi birini yenmek için de kullanabiliriz. Basının

That's what that that is what the press are saying,

söylediği bu,

that is what commentators have said that it was a a very easy victory and.

yorumcuların söylediği bu, çok kolay bir zaferdi ve.

Yeah.

Evet.

So that's it that that's not us saying, that that's the,

Yani bunu biz söylemiyoruz,

the opinion of people that went to watch the match match.

maç izlemeye gidenlerin görüşü bu.

They said that wolves were thrashed because they should have at least scored something.

Kurtların en azından bir şeyler atmaları gerektiği için dövüldüklerini söylediler.

They're not having a good time to be honest.

Dürüst olmak gerekirse iyi vakit geçirmiyorlar.

Well, because they've just sacked well have sacked most of that, most of their senior staff.

Pekala, çünkü az önce işten çıkardılar, onların çoğunu, üst düzey personelinin çoğunu işten çıkardılar.

So that's never a good sign when that happens.

Yani bu olduğunda bu asla iyi bir işaret değildir.

It's never good.

Asla iyi değil.

It's never good when that happens.

Bu olduğunda asla iyi olmaz.

You don't want to start sacking your staff if you are running a football team.

Bir futbol takımı yönetiyorsanız personelinizi işten çıkarmaya başlamak istemezsiniz.

Oh, Big Jemmy.

Oh, Koca Jemmy.

Jimmy's an Arsenal fan.

Jimmy bir Arsenal hayranı.

Okay. In an Arsenal fan for 20 years.

Tamam aşkım. 20 yıllık bir Arsenal taraftarında.

So Jemmy, please, my mum, God rest her soul, will also be pleased

Bu yüzden Jemmy, lütfen, annem, ruhu şad olsun,

she was an Arsenal fan as well, so she would be very pleased.

onun da bir Arsenal taraftarı olmasından memnun olacak, yani çok memnun olacak.

I'm sure she was watching the match. Probably.

Maçı izlediğine eminim. Muhtemelen.

She probably influenced it in some way.

Muhtemelen bir şekilde etkilemiştir.

I'm just just I was just completely taken

Tanrım,

by surprise you saying, God, God rest her soul.

Tanrı onun ruhunu korusun, demene tamamen şaşırdım.

It just seems like a very strange thing.

Bu çok garip bir şey gibi görünüyor.

She was a believer, so I guess. I'm not saying she wasn't.

O bir inanandı, yani sanırım. O değildi demiyorum. Kulağa

She's just you saying it just sounds funny.

komik geldiğini söyleyen sensin.

I've got very religious since my mother has passed

Annem öldüğünden beri çok dindarım

because you you know, you start to think about what could be afterwards.

çünkü bilirsiniz, sonrasında ne olabilir diye düşünmeye başlıyorsunuz.

St Steve is Steve is determined to be with her forever

Aziz Steve, Steve sonsuza dek onunla birlikte olmaya kararlı

and ever in eternity, which of course sounds good.

, ki bu elbette kulağa hoş geliyor.

It's brilliant.

Bu dahice.

So Arsenal Arsenal would and Jemmy

Yani Arsenal Arsenal yapardı ve Jemmy, Arsenal hakkında söyledikleri gibi

is a big fan of the Arsenal, as they say up the Arsenal.

, Arsenal'in büyük bir hayranıdır .

I hope you celebrated last night.

Umarım dün gece kutlamışsınızdır.

I wonder if you were able to watch the match.

Maçı izleyip izlemediğinizi merak ediyorum.

No, no, I doubt it.

Hayır, hayır, bundan şüpheliyim.

The 8 hours ahead are probably 8 hours ahead in Hong Kong.

8 saat ilerisi muhtemelen Hong Kong'da 8 saat ileridir .

Around you, at least? Probably.

En azından senin çevrende? Muhtemelen.

I would think so.

Ben öyle düşünürdüm.

No, it would have been yeah.

Hayır, evet olurdu.

You might have been able to get up early and watch it I guess.

Erken kalkıp izleyebilirdin sanırım.

But anyway, I wondered if you did watch it, whether you would be watching it

Ama her neyse, izleyip izlemediğinizi,

on television recorded later.

daha sonra kaydedilen televizyonda izleyip izlemeyeceğinizi merak ettim.

Big news by the way, from the United States.

Bu arada, Amerika Birleşik Devletleri'nden büyük haberler.

Yes, yes.

Evet evet.

The Democrats have taken the Senate.

Demokratlar Senato'yu ele geçirdi.

So we weren't sure.

Yani emin değildik.

Well, they weren't sure over there.

Orada emin değillerdi.

Well, to be honest, we don't really care here because it's another country.

Dürüst olmak gerekirse, burayı pek umursamıyoruz çünkü orası başka bir ülke.

But since they've taken it

Ama aldıkları için

so a lot of people were saying it was not going to be taken.

pek çok insan alınmayacağını söylüyordu.

They were saying that the Republicans would steal it at the last moment, but they didn't.

Cumhuriyetçilerin son anda çalacağını söylüyorlardı ama çalmadılar.

So Joe Biden is really happy at the moment.

Yani Joe Biden şu anda gerçekten mutlu.

He's he's dancing around, having fun thinking,

Etrafta dans ediyor,

yes, yes, we've done it.

evet, evet, başardık diye düşünerek eğleniyor.

And still it's going to be gridlock, though,

Ve yine de tıkanıklık olacak,

because they haven't got the other one, the other house, something.

çünkü diğer eve, diğer eve falan sahip değiller.

Oh, yeah.

Ah evet.

House of Representatives. So that they're not in control of that one.

Temsilciler Meclisi. Bu yüzden kontrol onların elinde değil.

So it doesn't look.

Well, I don't think that one's fully decided yet.

Yani görünmüyor.

Henüz tam olarak karar verildiğini sanmıyorum.

But if that one goes Republican, then it means gridlock.

Ama bu Cumhuriyetçi olursa, o zaman tıkanıklık demektir.

Gridlock

in trying to set

policies and things like that because one one side will vote for it and the other side won't.

Politikalar ve bunun gibi şeyler belirlemeye çalışırken tıkanıklık çünkü bir taraf buna oy verecek ve diğer taraf vermeyecek.

And yet they and they often this often happens in these midterms.

Yine de onlar ve onlar genellikle bu ara sınavlarda olur.

Apparently, you get gridlock.

Görünüşe göre tıkanıklık yaşıyorsun.

So, you know, one no party, the party in power

Yani, bilirsiniz, tek parti değil, iktidar partisi

can't make any decisions

hiçbir karar veremez

and can't put any policies through properly

ve hiçbir politikayı doğru dürüst

gridlock.

çıkmaza sokamaz.

That means like it like cars being in gridlock, it means you can just move.

Bu, arabaların tıkanıklık içinde olması gibi, sadece hareket edebileceğiniz anlamına gelir.

You can't do. Anything.

yapamazsın Herhangi bir şey.

Everything is just locked in one place.

Her şey tek bir yerde kilitli.

Nothing move.

Hiçbir şey hareket etmiyor.

There is no way that anything can can move forward

Herhangi bir şeyin ileriye veya geriye doğru hareket etmesinin hiçbir yolu yoktur ki

or even backwards, which might be a good thing when you think about it.

bu, düşündüğünüzde iyi bir şey olabilir.

It might be a good thing after all.

Sonuçta iyi bir şey olabilir.

Well, let's hope they all start working together and and,

Pekala, umalım ki hepsi birlikte çalışmaya başlar ve

you know, democracy will survive.

bilirsiniz, demokrasi hayatta kalır.

Hopefully, this is a good sign that democracy is

Umarım bu, demokrasinin

still at least partially alive and well.

en azından kısmen hala canlı ve iyi durumda olduğuna dair iyi bir işarettir. Yine de

There's one person who's very unhappy, though, isn't it, Donald Trump.

çok mutsuz olan bir kişi var, değil mi, Donald Trump.

He's very, very unhappy already calling for re-elections and fraud and all that nonsense.

O şimdiden çok, çok mutsuz, yeniden seçimler, dolandırıcılık ve tüm bu saçmalıkları istiyor.

So let's hope

Öyleyse umalım ki

it all goes away and order is restored.

her şey ortadan kalksın ve düzen yeniden sağlansın.

I think it's safe to say that.

Bence bunu söylemek güvenli.

He's democracy in the world, and.

O dünyada demokrasi ve.

I think it's safe to say that he is now a spent force.

Sanırım onun artık tükenmiş bir güç olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Let's hope so. Yes.

Umalım ki öyle olsun. Evet.

Because we don't want that kind of. Well, I think it is.

Çünkü biz böyle bir şey istemiyoruz. Bence öyle.

I think that's literally what everyone's saying today is that it's over.

Bence bugün kelimenin tam anlamıyla herkesin söylediği şey, her şeyin bittiği.

He just comes across now as a miserable old man.

Şimdi sefil bir yaşlı adam olarak karşımıza çıkıyor.

You have young blood coming up.

Genç kanın geliyor.

Whether that's a good thing or a bad thing, only time will tell.

Bunun iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi olduğunu sadece zaman gösterecek.

So to your

in the garden, Mr.

Bahçenizdesiniz, Bay

Steve. Steve has been a busy day.

Steve. Steve yoğun bir gündü.

It'll be out in the garden yesterday and also all of last week.

Dün ve ayrıca geçen hafta boyunca bahçede olacak.

Steve has been planting his trees in the garden.

Steve bahçeye ağaç dikiyor.

How is it going? It's finished.

Nasıl gidiyor? Bitti.

I've put the last three in today

Son üçünü bugün koydum

and backbreaking work.

ve yıpratıcı bir iş.

I'm covered in mud.

çamura bulandım

That's probably the smell.

Muhtemelen koku budur.

I'm covered in Manurewa, covered in mud,

Manurewa ile kaplandım, çamur,

sand, dirt and dust.

kum, kir ve tozla kaplandım.

I've enjoyed it because I love doing anything like that. Mr.

Zevk aldım çünkü böyle bir şey yapmayı seviyorum. Bay

Duncan You know, I like going out in the garden there I am watering them.

Duncan Bilirsiniz, bahçeye çıkmayı severim orada onları sularım. Ben

I've been doing it.

yapıyorum.

I've were hoping that these will shoot up a metre a year

Bunların yılda bir metre yükseleceğini umuyordum

and we will have

ve

shelter, I say, or privacy from, from the neighbours.

diyorum ki, komşulardan sığınacak yerimiz olacak ya da mahremiyetimiz olacak.

So yes you'll have to, you have to do a shot of the finished look there.

Yani evet, yapmanız gerekecek, oradaki bitmiş görünümün bir fotoğrafını çekmelisiniz.

The old stumps, the old trees.

Eski kütükler, yaşlı ağaçlar.

You can see that in the middle there.

Bunu ortada görebilirsiniz.

I have to say the new trees look rather healthy.

Yeni ağaçların oldukça sağlıklı göründüğünü söylemeliyim.

They are a type of through the golden through. Yeah.

Altından geçen bir türdürler. Evet.

So they'll be nice and bright and light and they can I turn and I sort of

Böylece güzel, parlak ve hafif olacaklar ve

orange colour golden in colour in the winter so they'll look different.

kışın turuncu rengi altın rengine dönebilirler, böylece farklı görünürler.

I love conifers, they're my favourite plants people.

Kozalaklıları severim, onlar benim en sevdiğim bitkilerdir.

People always criticise conifers and say they're boring.

İnsanlar her zaman kozalaklıları eleştirir ve sıkıcı olduklarını söyler.

I love conifers.

Kozalaklıları severim.

I just like I just love them.

Sadece onları sevdiğimi seviyorum.

I always have done since a child.

Çocukluğumdan beri hep yapardım.

So you can see them all there.

Böylece hepsini orada görebilirsiniz.

How many in total?

Toplam kaç tane?

18. 18.

18. 18.

So you've been busy this week and you planted the last ones this morning.

Demek bu hafta meşguldünüz ve sonuncuları bu sabah diktiniz.

Planted the last three this morning.

Son üç tanesini bu sabah diktim.

Now all I've got to do is level the ground out

Şimdi tek yapmam gereken zemini düzleştirmek

and I will then at a distance I will grass the remaining area

ve sonra uzaktan kalan alanı çimlendireceğim

and then we'll just sit back and wait.

ve sonra arkamıza yaslanıp bekleyeceğiz.

For them to grow. From the ground.

Büyümeleri için. Yerden. Dün koyunların başına

Something very interesting happened to the sheep yesterday.

çok ilginç bir şey geldi.

Yes, I mentioned this early, a brief briefly.

Evet, bundan erken bahsettim, kısaca kısaca.

I mentioned it when you were emptying the bag with some of the soil inside

Torbayı biraz kompostla toprakla boşaltırken bundan bahsetmiştim

some of the compost, and the sheep went crazy.

ve koyunlar çıldırmıştı.

They thought you were the farmer bringing the food.

Yiyecekleri getiren çiftçinin sen olduğunu düşündüler.

And suddenly the.

Ve aniden.

The sheep all came running to the fence, didn't they?

Koyunların hepsi koşarak çite geldi, değil mi?

Yeah, because I was mixing soil to put, to put the plants in the bed.

Evet, çünkü bitkileri yatağa koymak için toprağı karıştırıyordum.

The soil is improving.

Toprak iyileşiyor.

You have to have to empty these packets.

Bu paketleri boşaltmanız gerekiyor.

A little grit.

Biraz kum.

I wanted to mix grit with the soil so that it's good for drainage.

Drenaj için iyi olsun diye kumu toprakla karıştırmak istedim.

Every time I shook this packet grit, the sheep

Bu kum paketini her salladığımda koyunlar

were getting very excited.

çok heyecanlanıyordu.

They all came over and.

Hepsi geldi ve.

Herded over towards the fence because they thought

That's the same sound they hear when the farmer gives them whatever type of feed,

Çiftçi onlara hangi tür yem verirse versin aynı sesin bu olduğunu düşündükleri için çite doğru sürülürler,

they sometimes go out and shake packets of feed onto the ground.

bazen dışarı çıkıp yem paketlerini yere sallarlar.

Yeah, whatever it is, the cattle love.

Evet, her ne ise, sığır sevgisi.

It, especially this time of year because there is very little grass left.

Özellikle yılın bu zamanında çok az ot kaldığı için.

So the farmers now coming regularly to bring them food.

Böylece çiftçiler artık onlara yiyecek getirmek için düzenli olarak geliyor.

And I think they thought Mr.

Sanırım

Steve yesterday was the farmer,

dün Bay Steve'in çiftçi olduğunu düşündüler,

but he wasn't, he was just planting his trees.

ama değildi, sadece ağaçlarını dikiyordu.

But it was so funny seeing and also hearing them.

Ama onları görmek ve duymak da çok komikti.

They were going. Mad every time.

Gidiyorlardı. Her seferinde deli.

But I mean, they they disappeared completely from the field.

Ama yani sahadan tamamen kayboldular.

I couldn't see them yesterday at one point and I though I never want to mix this sorry now.

Dün onları bir noktada göremedim ve şimdi bunu asla karıştırmak istemeyeceğimi sandım.

And I just shook the back and they, I came running down from some land.

Ve sadece sırtımı salladım ve onlar, bir yerden koşarak aşağı geldim.

It was amazing. It was amazing. Yes.

Muhteşemdi. Muhteşemdi. Evet.

And but they soon got bored and went off when they realised I hadn't got anything for them.

Ama çok geçmeden sıkıldılar ve onlar için hiçbir şeyim olmadığını anlayınca çekip gittiler.

Didn't they come this morning. Yes.

Bu sabah gelmediler mi? Evet.

Yes. They came over this morning. Yes.

Evet. Bu sabah geldiler. Evet.

They didn't seem quite as excited.

Pek heyecanlı görünmüyorlardı.

I think they've realised now that they have no reason to get excited.

Sanırım artık heyecanlanmak için bir sebepleri olmadığını anladılar.

I'm crying wolf.

ağlıyorum kurt.

They must be saying he's crying wolf, which is the last thing they want to see is a wolf.

Kurt ağladığını söylüyor olmalılar ki bu onların bir kurt olduğunu görmek isteyecekleri en son şeydir.

Here is something exciting, Steve, because we have our new contest, our new game.

İşte heyecan verici bir şey Steve çünkü yeni yarışmamız, yeni oyunumuz var.

Oh, fill in the blanks coming up a little bit later on.

Oh, biraz sonra gelen boşlukları doldurun.

But first of all, we are going to talk about a subject that I know is very close

Ama her şeyden önce kalbinize çok yakın olduğunu bildiğim bir konudan

to your heart, conifers and valley.

, kozalaklılardan ve vadiden bahsedeceğiz.

Passing.

Geçen.

Ford Mustangs.

Ford Mustang'ler.

Very close to my heart.

kalbime çok yakın.

But also sometimes

Ama aynı zamanda bazen

it makes you a little annoyed and angry.

sizi biraz sinirlendiriyor ve kızdırıyor.

We are talking about neighbours today.

Bugün komşulardan bahsediyoruz.

Oh, neighbours.

Ey komşular.

I think I mentioned this to yesterday.

Sanırım dün bundan bahsetmiştim.

We will talk about things that neighbours do that can be annoying.

Komşuların yaptığı can sıkıcı şeylerden bahsedeceğiz.

Mentioning no names.

Hiçbir isimden bahsetmemek.

Claudia said earlier that one of heaven I wish I could speak.

Claudia daha önce keşke konuşabilseydim demişti.

One of her neighbours used to throw cigarettes

Bir komşusu sigarasını

that they finished so they would smoke their cigarette and they would throw it out the window

içsin diye bitirdiği sigaraları pencereden dışarı atardı

and sometimes it would land on her balcony or go into a window.

ve bazen onun balkonuna düşerdi ya da pencereye girerdi.

And she said he doesn't do it anymore because now he's dead.

Ve artık yapmadığını çünkü artık öldüğünü söyledi.

From the smoking probably.

Muhtemelen sigaradan.

Well, I was worried at first.

Şey, ilk başta endişelendim.

I thought maybe Claudia had gone up and done.

Claudia'nın yukarı çıkıp işini bitirdiğini düşündüm.

Done. Charles Bronson.

Tamamlamak. Charles Bronson.

Sandra.

Yes. Says that.

Sandra.

Evet. Diyor ki.

Haven't the plants too close together?

Bitkiler birbirine çok yakın değil mi?

Well, I'm forming a hedge.

Pekala, bir çit oluşturuyorum.

No, they're not.

Hayır değiller.

Because depending on

Çünkü

how high you want, it sets, determines the distance you put them apart.

ne kadar yükseğe istediğinize bağlı olarak ayarlar, ayırdığınız mesafeyi belirler .

So I've sent them 60 centimetres apart

Bu yüzden onları 60 santimetre arayla gönderdim

because I want them to be just over brown, three metres tall.

çünkü boylarının üç metreden biraz fazla kahverengi olmasını istiyorum .

And that is the correct distance for that.

Ve bu, bunun için doğru mesafedir.

If they were going to grow, you know, like ten metres then yes they would have been wider apart.

On metre gibi büyüyecek olsalardı, o zaman evet, birbirlerinden daha geniş olacaklardı.

But I need a lowish hedge.

Ama alçak bir çite ihtiyacım var.

So you have to put plants closer together for that to form a nice neat hedge.

Bu nedenle, güzel ve temiz bir çit oluşturmak için bitkileri birbirine yaklaştırmalısınız.

It should look nice.

Güzel görünmeli.

According to everything I've read.

Okuduğum her şeye göre.

That's what I've. Done.

Ben de öyle. Tamamlamak.

It should look very nice in around 2030. Yes.

2030 civarında çok güzel görünmeli. Evet.

So join us.

Öyleyse bize katılın.

Join us in 2038 years from now.

2038 yıl sonra bize katılın.

And we will have

Ve

the most amazing trees, a lovely bush,

en muhteşem ağaçlara, sevimli bir çalıya,

a lovely row of trees

hiding all of those horrible, stinky neighbours.

tüm o korkunç, kokuşmuş komşuları saklayan güzel bir ağaç sırasına sahip olacağız.

Back lead and says, Where did I get the sofa from?

Geri kurşun ve diyor ki, Kanepeyi nereden aldım?

I bought it from a local

Yerel bir

garden centre.

bahçe merkezinden aldım.

So obviously you dig out the soil to put the pot in from the hole.

Açıkça görülüyor ki, saksıyı delikten yerleştirmek için toprağı kazıyorsunuz.

You use that and then I mix it with some mulch

Bunu kullanıyorsunuz ve sonra onu bazı malç

Pete type

Pete tipi

stuff, Rotterdam vegetation, but also some grit as well to help with drainage.

şeyler, Rotterdam bitki örtüsü ve ayrıca drenaja yardımcı olması için biraz kumla karıştırıyorum.

And I've got that over from the local garden centre.

Ve bunu yerel bahçe merkezinden aldım.

Talking of neighbours and talking of growing trees to block the neighbours out.

Komşulardan bahsetmek ve komşuları engellemek için büyüyen ağaçlardan bahsetmek.

We like blocking the neighbours out.

Komşuları engellemeyi seviyoruz.

Because sometimes let's face it, sometimes neighbours can be annoying

Çünkü bazen kabul edelim, bazen komşular sinir bozucu olabilir

and that's what we're talking about now, annoying things neighbours do.

ve şimdi bundan bahsediyoruz, komşuların yaptığı sinir bozucu şeyler.

And let's

face it, Steve, the list is quite.

Kabul edelim Steve, liste oldukça dolu.

Long isn't it.

Uzun değil mi?

Everything isn't everything your neighbour does annoying automatically

Her şey, komşunuzun yaptığı her şey otomatik olarak sinir bozucu değildir

because you don't really want to have neighbours really do you.

çünkü gerçekten komşularınızın sizi gerçekten yapmasını istemezsiniz.

Most people I don't know. Maybe people love neighbours.

Tanımadığım çoğu insan. Belki insanlar komşuları sever.

Maybe it's just us and people.

Belki de sadece biz ve insanlar.

I think sometimes people do like being the other people, but maybe not all the time.

Bence bazen insanlar diğer insanlar olmayı seviyor, ama belki her zaman değil.

And I think that that is the line, isn't it?

Bence çizgi bu, değil mi?

There is a line that you draw.

Çizdiğin bir çizgi var.

I like people, but I wouldn't like to be with lots of people all the time.

İnsanları severim ama her zaman bir sürü insanla birlikte olmak istemem.

However, if you live near people,

Ancak, insanların yakınında yaşıyorsanız,

sometimes they can be annoying and that's what we're looking at.

bazen can sıkıcı olabilirler ve biz de buna bakıyoruz.

Annoying things that neighbours do.

Komşuların yaptığı can sıkıcı şeyler.

We test witnesses waded in already with something annoying.

Zaten sinir bozucu bir şeyle içeri giren tanıkları test ediyoruz.

Well, well, you haven't said it's annoying, but I'm guessing it is my neighbour.

Can sıkıcı olduğunu söylemedin ama sanırım komşum.

Or is it or is it a joke? I think it's a joke.

Yoksa bu mu yoksa şaka mı? Bence bu bir şaka.

Right.

Sağ.

Well, the joke basically is my neighbour just got arrested for growing weed

Şaka temelde, komşum ot yetiştirdiği için tutuklandı

and I guess

ve sanırım

that my property line isn't where I thought it was.

mülküm düşündüğüm yerde değil.

Of course the inference or the suggestion is

Elbette çıkarım veya öneri,

that Vitus himself was the one growing the weed.

otu yetiştirenin Vitus'un kendisi olduğu yönündedir.

Oh that's, that's what I think.

Ah işte, ben de öyle düşünüyorum.

So the joke is the police got the wrong person.

Yani şaka, polisin yanlış kişiyi yakalaması.

Well, there is one.

Bir tane var. Komşular

Something that's often contested between

arasında sıklıkla tartışılan bir konu da

neighbours is the property line.

mülkiyet hakkıdır.

The boundary.

Sınır.

The boundary or the property line.

Sınır veya özellik çizgisi.

And there have been in this area where we live

Ve bu bölgede,

problems with neighbours pinching or you know allegedly

komşuların çimdiklemesiyle ilgili sorunlar yaşadığımız veya

stealing a few inches of ground to put fences in.

çitler koymak için birkaç santimlik bir alanı çaldığı iddia edilen bir durum var. Görünüşe

Apparently farmers often do this.

göre çiftçiler bunu sık sık yapıyor.

Farmers often do this. Apparently.

Çiftçiler bunu sıklıkla yapar. Görünüşe göre.

Allegedly. You know.

İddiaya göre. Bilirsin.

I don't want to upset the farmers because they all own gardens.

Çiftçileri üzmek istemiyorum çünkü hepsinin bahçesi var.

Somebody puts a new fence in and what they do is they

Birisi yeni bir çit koyar ve yaptığı şey,

they move it a few inches or a foot

onu komşu mülkün üzerine birkaç inç veya bir fit

further onto the neighbours property. Yes.

öteye taşımaktır. Evet.

And then arguments can can start

Ve sonra argümanlar,

because of boundary.

sınır nedeniyle başlayabilir.

Disputes.

Boundary disputes, property line. Deaths.

Anlaşmazlıklar

Sınır anlaşmazlıkları, mülkiyet çizgisi. Ölümler.

So it can happen.

Yani olabilir.

And I never argue with anyone who, who has a licence for a firearm.

Ve ateşli silah ruhsatı olan hiç kimseyle asla tartışmam.

I've always found that a good thing in life.

Bunu hayatta her zaman iyi bir şey olarak bulmuşumdur.

Never upset anyone.

Asla kimseyi üzmeyin.

Sue Katz here.

Sue Katz burada.

Hello, Sue Katz. Nice to see you here.

Merhaba Sue Katz. Seni burada görmek güzel.

How is your lovely garden going?

Güzel bahçeniz nasıl gidiyor?

Well, this is what Sue Katz is saying.

Sue Katz'ın söylediği bu.

Oh, I love not having neighbours near to my house.

Oh, evime yakın komşu olmamasını seviyorum.

Well, you see, this is my dream, Mr. Duncan.

Görüyorsunuz, bu benim hayalim Bay Duncan.

I know it's nice here you are lucky.

Buranın güzel olduğunu biliyorum, şanslısın.

I know it's nice here, Mr. Good.

Buranın güzel olduğunu biliyorum, Bay İyi.

It's my dream to one day, you know, from the profits, obviously,

Bir gün, bilirsin,

from your YouTube channel, to invest it in a property

YouTube kanalından elde ettiğim kârdan,

with at least ten acres of ground around us.

çevremizde en az on dönümlük bir araziye yatırım yapmak benim hayalim.

So I don't want to be able to see, smell

Yani burada kimseyi görmek, koklamak

here, smell anybody.

, koklamak istemiyorum.

What are you saying? Are you saying our neighbours are very smelly.

Sen ne diyorsun? Komşularımızın çok pis koktuğunu mu söylüyorsunuz?

And also plant conifers of all different varieties everywhere. And

Ayrıca her yere farklı çeşitlerde kozalaklı ağaçlar dikin. Ve

yeah, that, that is my, that is my plan

evet, bu benim, bu benim planım

down the line.

But of course not being not working at the moment that's going to,

.

Ama tabii ki şu anda çalışmıyor olmak ,

is not going to help my plans to

to fund our lifestyle

yaşam tarzımızı

out of the country surrounded by acres of land with no neighbours.

komşusuz dönümlerce araziyle çevrili ülke dışında finanse etme planlarıma yardımcı olmayacak.

So we'll just go move in with Sue Cat instead. Yeah.

Onun yerine Sue Cat'in yanına taşınacağız. Evet.

We'll just, we'll just go move in.

Sadece, sadece taşınacağız.

Maybe you can build a tree house at the bottom of your garden and we can live in that.

Belki bahçenizin dibine bir ağaç ev yaparsınız ve biz de onun içinde yaşarız.

That sounds like fun to me. I can do that. No problem.

Bu bana eğlenceli geliyor. Bunu yapabilirim. Sorun değil.

But having said that, I would rather be here

Ama bunu söylemişken,

than where we were last night in Wolverhampton.

dün gece Wolverhampton'da olduğumuz yerde olmaktansa burada olmayı tercih ederim.

I'd forgotten how awful it is, having

lots of people around you, busy place, noisy, lots of pollution.

Etrafta bir sürü insan, işlek bir yer, gürültülü, çok fazla kirlilik olmasının ne kadar korkunç olduğunu unutmuşum.

And then suddenly we arrived back here last night

Ve sonra aniden dün gece buraya geri döndük

and we had a lovely fresh Shropshire

ve yine güzel, taze bir Shropshire yedik

again.

Except I didn't this morning.

.

Ama bu sabah yapmadım. Çok

It was lovely because somebody had decided what I was outside.

güzeldi çünkü biri dışarıda ne olduğuma karar vermişti.

I know what you're going to say.

Ne söyleyeceğini biliyorum.

They had decided to light a fire.

Ateş yakmaya karar vermişlerdi.

This is this is on our list, by the way, on fire.

Bu bizim listemizde, bu arada, yanıyor.

Well, we are actually starting out.

Aslında başlıyoruz.

Should we do the list? Well, we can do.

Listeyi yapalım mı? Yapabiliriz.

Yes, I'm lucky, says Lewis.

Evet, şanslıyım, diyor Lewis.

My neighbours are, good and pleasant.

Komşularım, iyi ve hoş. İşte

Well, that's it.

bu kadar.

You see, if you get nice neighbours then it doesn't matter where you live.

Görüyorsunuz, iyi komşularınız varsa, o zaman nerede yaşadığınızın bir önemi yok.

It's such. It's so wonderful.

böyle. Çok harika.

If you've got neighbours, you get on with and they, you know, they respect you, you respect them,

Komşularınız varsa, iyi geçinirsiniz ve onlar, bilirsiniz, size saygı duyarlar, siz onlara saygı duyarlar,

they respect your space, your air, everything

alanınıza, havanıza, her şeye saygı duyarlar ve

and that that's nice and you can talk to them

bu güzeldir ve onlarla konuşabilirsiniz

and you know. Yes.

ve bilirsiniz. Evet.

So I'm glad that you've got good neighbours.

Bu yüzden iyi komşuların olduğu için memnunum.

Lewis So here we go.

Lewis İşte başlıyoruz.

Let's have a look at our list, shall we do lots of things?

Listemize bir göz atalım, çok şey yapalım mı?

Maybe you would like to add your own thoughts and comments to the list.

Belki kendi düşüncelerinizi ve yorumlarınızı listeye eklemek istersiniz.

Here is the first one.

İşte birincisi.

Steve, you're going to love this straight away.

Steve, buna hemen bayılacaksın.

Straightaway I can see Mr.

Hemen Bay

Steve, his face is going to change.

Steve'i görüyorum, yüzü değişecek.

Loud music. Yes, I have music.

Yüksek sesli müzik. Evet, müziğim var.

Not something that we suffer from.

Acı çektiğimiz bir şey değil.

Here, not here.

Burada, burada değil.

But in the past we have.

Ama geçmişte bizde var.

It is apparently one of

Görünüşe göre

if not the number one cause of neighbourhood

mahalle anlaşmazlıklarının bir numaralı olmasa da nedenlerinden biri

disputes, people phoning up the council complaining about their neighbours.

, insanların belediyeyi arayıp komşuları hakkında şikayette bulunmaları.

This is, I think, top of the list.

Bu, bence, listenin başında. Sabahın

People playing loud music into the wee

erken saatlerine kadar yüksek sesle müzik çalan insanlar

hours of the night of the morning.

.

The wee hours into the early morning.

Sabahın erken saatlerine kadar olan saatler.

You say the wee hours, it means 1 to 3:00.

Çiş saatleri diyorsunuz, bu 1'den 3'e kadar demek.

4:00 rock. We mean small.

4:00 taş. Küçük demek istiyoruz.

So the wee hours, I think it's probably Scottish.

Yani erken saatlerde, muhtemelen İskoç olduğunu düşünüyorum.

I don't know

bilmiyorum

but yes.

ama evet

Yes we, we just mean small in in Scottish terms.

Evet biz, İskoç terimleriyle sadece küçük demek istiyoruz.

That's it.

Bu kadar.

So the wee hours means early

Yani erken saatler,

hours of the morning, the ones that use the 3:00.

sabahın erken saatleri, 3:00'ü kullananlar anlamına gelir.

Falls, five, six, 7:00, 8:00 Rock, nine, ten, 11:00, 12:00.

Falls, beş, altı, 7:00, 8:00 Rock, dokuz, on, 11:00, 12:00.

We're going to rock around the clock tonight.

Bu gece 24 saat rock yapacağız.

I think there's I don't think there can be anyone

who who has not had a neighbour that has annoyed them by playing loud music.

Yüksek sesle müzik çalarak kendisini rahatsız eden bir komşusu olmayan kimse olduğunu sanmıyorum. Hayatının

I would say that

at some

point in your life you're going to live near a neighbour

bir

noktasında,

that plays loud music or has lots of parties or parties you can excuse.

yüksek sesli müzik çalan ya da bahane edebileceğin bir sürü parti ya da parti veren bir komşunun yanında yaşayacaksın diyebilirim .

You see, this is the thing.

Görüyorsun, olay bu.

Well, as long as it's not every weekend have.

Her hafta sonu olmadığı sürece.

You got part, have you got that as a specific thing.

Parçanız var, bunu belirli bir şey olarak aldınız mı?

Well play loud music is sort of in there.

Pekala, yüksek sesle müzik çalmak bir nevi orada.

Yeah.

So people have parties, obviously, people have birthdays,

Evet.

Yani insanların partileri oluyor, belli ki insanların doğum günleri oluyor,

people get married, they want to celebrate certain things.

insanlar evleniyor, belli şeyleri kutlamak istiyorlar.

As long as, you know, if if the neighbour comes round, knocks on your door

Yeter ki, eğer komşunuz gelip kapınızı çalarsa

or puts a note through the door and says, or just to let you know,

veya kapıya bir not koyarsa ve size haber vermek için,

we're having a party, you know, on

bilirsin, cumartesi günü parti veriyoruz

Saturday, apologise in advance.

, özür dile. ilerlemek.

There's going to be some loud music, but you know, we'll make sure that by midnight it's finished.

Biraz yüksek sesli müzik olacak ama gece yarısına kadar bitmesini sağlayacağız.

So that's showing respect.

Demek bu saygı gösteriyor.

You and you understand people want to have a party.

Sen ve sen insanların bir parti vermek istediğini anlıyorsunuz.

People want to do things now to be a killjoy and stop people having fun.

İnsanlar artık oyun oynamak ve insanların eğlenmesini engellemek için bir şeyler yapmak istiyor .

Just if they people come to you and just, you know, tell you what they're going to do,

Sadece insanlar sana gelip ne yapacaklarını söyleseler,

that you know, that, you know, bother them because you can make other plans.

bu onları rahatsız edebilir çünkü sen başka planlar yapabilirsin.

You can say, well, the neighbours are have or they might even invite you to the.

Komşuların var diyebilirsin ya da seni davet edebilirler.

Party and say that well that's, that's the way of making everything go right,

Parti yap ve iyi olduğunu söyle, her şeyin yolunda gitmesinin yolu bu,

that's the way you say we're having a party tomorrow night.

yarın gece bir parti verdiğimizi böyle söylüyorsun.

There'll be lots of wine and beer and food.

Bir sürü şarap, bira ve yiyecek olacak.

You can come in, pop in if you like, and then it makes it nicer.

İçeri girebilirsin, istersen içeri girebilirsin ve sonra daha güzel olur.

It makes it a little bit more

Biraz daha

friendly.

samimi hale getiriyor.

But even if they don't want you there, at least they've told you

Ama seni orada istemeseler bile, en azından sana söylediler

and you can make other plans if you don't want to be involved by having that party.

ve o partiye katılarak dahil olmak istemiyorsan başka planlar yapabilirsin.

It's the same if people decide they want to have building.

İnsanlar bina sahibi olmak istediklerine karar verirlerse aynı şey olur.

Work anyway again. Right. Okay.

Yine de çalış. Sağ. Tamam aşkım.

I don't know how Steve does this, but I've spent all morning preparing this.

Steve bunu nasıl yapıyor bilmiyorum ama bütün sabah bunu hazırlamakla geçirdim.

Look, we have the live chat.

Bak, canlı sohbetimiz var.

I play the saxophone and the electric bass, but my neighbours do not complain.

Saksafon ve elektrik bas çalıyorum ama komşularım şikayet etmiyor.

Well, maybe they're just in their houses, all with their fingers, their ears going, Oh.

Belki de sadece evlerindedirler, hepsinin parmakları, kulakları, Oh.

Maybe they're plotting revenge.

Belki de intikam planları yapıyorlardır.

I wish they would stop playing saxophone and bloody music

Keşke saksafon çalmayı bıraksalar ve kanlı müzik

all the time were like that.

hep böyle olsa.

Maybe they're plotting revenge.

Belki de intikam planları yapıyorlardır.

Because what happens is, even then, even if the neighbours are not saying anything,

Çünkü olan şu ki, o zaman bile, komşular bir şey söylemeseler bile,

they could be seething, it could be all boiling away, they could be getting more and more angry.

köpürüyor olabilirler, her şey kaynıyor olabilir, gitgide daha fazla sinirlenebilirler.

And then one day they'll do something.

Ve sonra bir gün bir şeyler yapacaklar.

Maybe they just enjoy the sound of your instrument.

Belki de enstrümanınızın sesinden zevk alıyorlardır.

Maybe you have a lot of sex appeal. Oh

Belki de çok fazla cinsel çekiciliğin var. Ah

yeah.

evet.

You see, it has.

Gördün mü, oldu.

I can do jokes as well.

Şaka da yapabilirim.

Yes, but anyway.

Evet, ama her neyse.

Yes, but you don't want to be a killjoy.

Evet, ama oyunbozan olmak istemezsin.

Everybody has a party from time to time.

Herkesin zaman zaman bir partisi vardır.

Everybody does thing you know, they have to do certain things that might cause a disturbance.

Herkes bildiğin bir şeyi yapıyor, rahatsızlığa neden olabilecek bazı şeyler yapmak zorundalar.

But as long as you are told yes, then it's not a problem for me.

Ama sana evet dediğin sürece benim için sorun değil.

I think that's a good expression as well.

Bence bu da güzel bir ifade.

If someone is a killjoy, it means they are a person who always likes to spoil

Birisi oyunbozansa, her zaman

or ruin other people's fun and enjoyment.

başkalarının eğlencesini ve zevkini bozmayı veya mahvetmeyi seven bir kişidir.

He is another one. Steve Oh dear.

O başka biri. Steve Ah canım.

I know.

Biliyorum.

I definitely know that

you are going to enjoy this one.

Bundan zevk alacağınızı kesinlikle biliyorum. Bir

The next one is No.

sonraki Hayır.

No, no, no, no.

Hayır, hayır, hayır, hayır.

I think I think barking dogs

Sanırım köpeklerin havlaması

annoys you more than me, right? Yes.

benden çok seni rahatsız ediyor, değil mi? Evet.

Yeah.

Evet.

Go. Mm.

Gitmek. mm.

Yeah, yeah.

Evet evet.

That's it.

Bu kadar.

And of course in England everybody's got a dog since it seems.

Ve tabi ki İngiltere'de öyle görünüyor ki herkesin bir köpeği var.

Well here.

Peki burada.

Definitely it seems everyone now every person,

Kesinlikle öyle görünüyor ki artık herkesin,

every member of the population of England

İngiltere nüfusunun her üyesinin

has at least two dogs on average.

ortalama olarak en az iki köpeği var.

We are very unusual and strange.

Biz çok sıradışı ve tuhafız.

We are people think we are strange.

Biz garip olduğumuzu düşünen insanlarız. Köpeğimiz olmadığı için

They think we are very weird because we do not have a dog.

çok garip olduğumuzu düşünüyorlar .

We don't.

We go out and we walk and we don't have to worry about a dog or dogs

yapmıyoruz. Dışarı

çıkıyoruz ve yürüyoruz ve bir köpeğin ya da köpeklerin

chasing other people or jumping up on them

diğer insanları kovalaması ya da üzerlerine atlayıp

and getting mowed all over their lovely, nice clothes.

güzel, güzel kıyafetlerinin her yerinin biçilmesi konusunda endişelenmemize gerek yok.

So dogs or killing you by biting your throat out?

Yani köpekler mi yoksa boğazını ısırarak seni öldürmek mi?

Yeah, which happens several times a year. Yes. To people.

Evet, bu yılda birkaç kez olur. Evet. İnsanlara.

Only recently, somebody in the UK because somebody had a dog that wasn't on the lead

Daha yeni, Birleşik Krallık'ta birisi, çünkü birinin liderliğinde olmayan bir köpeği vardı

and is attacked, man, it was just walking through the park and killed him.

ve saldırıya uğradı, adamım, köpek sadece parkta yürüyordu ve onu öldürdü.

Yes. Did and didn't it. To his throat.

Evet. Yaptı ve yapmadı. Boğazına.

Yes. Every year this happens, somebody, somebody's dog is loose and said I would say

Evet. Her yıl bu oluyor, birileri, birileri köpeğini serbest bırakıyor ve ben

to at least two or three people and get killed by other people's dogs that are not being controlled.

en az iki üç kişiye söylüyorum ve kontrol edilmeyen diğer insanların köpekleri tarafından öldürülüyorum.

And you know what they say?

Ve ne derler biliyor musun?

They always say, oh, he's never done that before.

Her zaman, ah, bunu daha önce hiç yapmamıştı derler.

He's never he's never ripped anyone's throat out before.

Daha önce hiç kimsenin boğazını koparmamıştı.

It's very unusual. He doesn't normally do that.

Bu çok sıradışı. Normalde bunu yapmaz.

Yeah, but they're animals

Evet ama onlar hayvan

so they can react as any time.

yani her an tepki verebilirler.

So yeah,

Yani evet,

dogs are fine, they're under control.

köpekler iyi, kontrol altındalar.

And yeah, it's, it's just,

Ve evet, bu, sadece,

I think it's all about respect should all come down to respect.

bence her şey saygıyla ilgili, saygıya inmeli.

If you're living next door to somebody else,

Eğer başka birinin yanında yaşıyorsan, sana

you should do unto others as you would wish to be done to you.

yapılmasını istediğin gibi başkalarına da yapmalısın.

My goodness. Are misquoting the Bible. No.

Tanrım. İncil'den yanlış alıntı yapıyorlar. Hayır.

Is that from the Bible?

Bu İncil'den mi? Bu

It is. It is from the Bible. Yeah. Well, that's it.

. İncil'den. Evet. İşte bu kadar.

And then everybody gets on with everybody else and you know respect.

Ve sonra herkes herkesle iyi geçinir ve saygıyı bilirsiniz.

Respect is due, respect is shown and then everyone has a lovely, happy life.

Saygı gerekir, saygı gösterilir ve sonra herkesin güzel, mutlu bir hayatı olur.

They just need a bit of respect.

Sadece biraz saygıya ihtiyaçları var.

I speak t find out what it means to me then.

O zaman benim için ne anlama geldiğini öğrenmek için konuşuyorum.

But unfortunately you often get neighbours who think that they've got to try and assert themselves

Ama ne yazık ki sık sık, olmak istedikleri için kendilerini savunmaları gerektiğini düşünen,

because they want to be, see they want to dominate an area that they're in

içinde bulundukları bir alana hakim olmak istediklerini gören

and they just think that their way to do it is to intimidate and annoy people

ve bunu yapmanın yollarının gözdağı vermek olduğunu düşünen komşularınız oluyor. insanları kızdırıyorlar

because they think if we let our dog bark, if we have parties and don't tell anyone,

çünkü köpeğimizin havlamasına izin verirsek, partiler verirsek ve kimseye söylemezsek, bilirsiniz,

you know, that you know, we're going to push ourselves out like that and they'll just

bilirsiniz, kendimizi bu şekilde dışarı atacağımızı ve

they'll just have to put up with it.

onlar da öylece yapacaklarını düşünüyorlar. buna katlanmak.

There are some neighbours who just enjoy being a pain in the arse.

Baş belası olmaktan zevk alan bazı komşular var.

Let's face it, there are some neighbours who just enjoy it.

Kabul edelim, bundan zevk alan bazı komşular var.

They just like annoying people.

Sinir bozucu insanlardan hoşlanırlar.

So barking dogs.

Yani havlayan köpekler.

Sue Cat says I'm annoyed when people walk their dog

Sue Cat, insanlar köpeklerini

without having any lead.

hiçbir ipucu olmadan gezdirdiklerinde sinirlendiğimi söylüyor.

Yes, can you believe it?

Evet, inanabiliyor musun?

We have sheep and cattle in the back of our house

Evimizin arka tarafında koyunlarımız ve sığırlarımız var

and there are still people, the occasional idiot

ve hala insanlar var, ara sıra

that walks with their dog and they don't even have it on a leash.

köpekleriyle yürüyen aptallar ve köpeklerine tasma bile takmıyorlar.

Despite the fact there are signs everywhere and everyone around here would know that the

Her yerde işaretler olmasına ve buradaki herkesin

the country code is dogs must be on a lead.

ülke kodunun köpekler olduğunu bilmesine rağmen, bir ipucu olması gerekir.

It's the most basic rule.

En temel kuraldır.

Particularly walking through a farmer's field.

Özellikle bir çiftçinin tarlasında yürümek.

Somebody else is field that they are allowed to walk through.

Başka biri, içinden geçmesine izin verilen alandır.

The farm has allowed them to walk through that actually.

Çiftlik, aslında onların içinden geçmelerine izin verdi.

Yeah.

And they don't even respect the farmer's

Evet.

Ve

land by keeping their dogs on a leash

köpeklerine tasma takarak

or sticking to the footpath.

ya da kaldırıma yapışarak çiftçinin toprağına bile saygı duymuyorlar.

But we have had situations in the past, we've had two sheep

Ama geçmişte durumlarımız oldu,

in the killed by someone's dog.

birinin köpeği tarafından öldürülen iki koyunumuz oldu.

So it has happened right here at the back of our house.

Yani tam burada, evimizin arkasında oldu.

It has happened in the past. Yes.

Geçmişte oldu. Evet.

And it's always some some idiot who says, oh, it's okay, our dog.

Ve her zaman ah, sorun değil, köpeğimiz diyen bir aptal çıkar .

It never, never attacks sheep.

Asla ama asla koyunlara saldırmaz.

But as I always say, there is a first time for everything.

Ama her zaman dediğim gibi her şeyin bir ilki vardır.

Barking dogs.

Havlayan köpekler.

There we go. Yes, people have said that.

Oraya gidiyoruz. Evet, insanlar bunu söyledi.

Yes, that's a good one.

Evet, bu iyi bir şey.

Here's another one. Steve, this is just for you.

İşte burada bir başkası. Steve, bu sadece senin için.

Oh, Steve. Magdalene has mentioned a good one, but yes.

Ah, Steve. Magdalene iyi birinden bahsetti, ama evet.

Well, I will mention that Magdalena has said, I bet this is one you haven't got on your list.

Pekala, Magdalena'nın söylediğinden bahsedeceğim, bahse girerim bu listenizde olmayan bir şey.

What she's referring to

Bahsettiği şey,

is the fact that she has.

sahip olduğu gerçeğidir.

Oh, how do you make electricity with the sun?

Oh, güneşle nasıl elektrik yapıyorsun?

Oh, I can't think.

Düşünemiyorum.

Well, they called me solar panels.

Bana güneş panelleri dediler.

Solar panels? That said, photovoltaic cells.

Solar paneller? Bununla birlikte, fotovoltaik hücreler.

Solar panels is what we would commonly call those.

Güneş panelleri, genellikle bunlara diyeceğimiz şeydir.

And the neighbour's tree

Ve komşunun ağacı

casts a shadow over them.

üzerlerine gölge düşürür.

So therefore, obviously it's not they're not making as much electricity as they used to.

Dolayısıyla eskisi kadar elektrik üretmiyorlar.

So yes, the neighbours should be cutting down trees that are too tall,

Yani evet, komşular çok uzun ağaçları kesiyor olmalı ki

which is probably another thing to mention thing for neighbours who grow trees.

bu muhtemelen ağaç yetiştiren komşular için söylenmesi gereken başka bir şey.

Is that on your list? I'm getting confused.

Bu senin listende var mı? Kafam karıştı.

What's the annoying thing though?

Yine de sinir bozucu olan ne?

The annoying thing is that Magdalena can't make as much electricity from. Her.

Can sıkıcı olan şey, Magdalena'nın ondan çok fazla elektrik üretememesi. O.

Solar panels because the neighbour has let the tree grow very tall.

Güneş panelleri çünkü komşu ağacın çok uzun olmasına izin verdi.

Couldn't you put them on your roof?

Onları çatınıza koyamaz mıydınız?

Well, it must be a very tall. Well, it must be very tall.

Pekala, çok uzun olmalı. Pekala, çok uzun olmalı.

They knew that.

Bunu biliyorlardı.

That tall.

O kadar uzun.

Well, we couldn't put them on our roof because.

Eh, onları çatımıza koyamadık çünkü.

The neighbour has a very, very tall tree which is twice as tall as the house.

Komşunun çok, çok uzun bir ağacı var ve evin iki katı uzunluğunda.

But we have also we've got Wenlock Edge,

Ama Wenlock Edge'imiz de var,

we could ask Shropshire Council if they can take Wenlock Edge away,

Shropshire Belediyesi'ne Wenlock Edge'i alıp alamayacaklarını sorabiliriz,

but they won't.

ama alamayacaklar.

I'm pretty sure they won't. Yes.

Yapmayacaklarına eminim. Evet.

And of course it makes them less efficient.

Ve tabii ki onları daha az verimli hale getiriyor.

So you spent all that money? It's annoying. Yes.

Yani o kadar parayı harcadın mı? Can sıkıcı. Evet.

You can kill the tree.

Ağacı öldürebilirsin.

I know somebody who goes around killing trees for neighbours.

Komşuları için ağaçları öldüren birini tanıyorum.

Okay.

They inject

Tamam aşkım.

poison into the bark or something and it kills the tree.

Kabuğa zehir falan enjekte ederler ve ağacı öldürür.

That's something you could think about back then. It was.

Bu, o zamanlar düşünebileceğiniz bir şeydi . Oldu.

It was that.

They're not going to say who it is obviously now,

Öyleydi.

Belli ki şimdi kim olduğunu söylemeyecekler,

I know that my sister knows somebody as well who kill the neighbours.

ablamın da komşuları öldüren birini tanıdığını biliyorum.

Trees went out at night and injected into the box employees and.

Ağaçlar gece dışarı çıktı ve çalışanlar ve kasaya enjekte edildi.

There are people.

İnsanlar var.

You know what?

Biliyor musun? İnsan davranışlarına

I always like to think that I'm never surprised by human behaviour.

asla şaşırmadığımı düşünmeyi her zaman sevmişimdir .

There are people that go around you pay people to murder trees.

Çevrenizde dolaşan insanlar var, ağaçları öldürmek için insanlara para ödüyorsunuz.

Yes, apparently.

Evet, görünüşe göre.

Tree assassin.

Ağaç katili.

The only trouble is, of course, if the tree dies, they don't have it removed.

Tek sorun, tabii ki ağaç ölürse kaldırtmıyorlar.

There's the risk that in a storm it might blow down

Bir fırtınada havaya uçup

and demolish a house.

bir evi yıkma riski var.

I just think that's so funny.

Bence bu çok komik.

Yeah. A hit man for trees.

Evet. Ağaçlar için kiralık katil.

Anyway, another one.

Her neyse, bir tane daha.

Steve, this is nice that you'll like this one.

Steve, bunu beğenmen çok güzel.

Lightning round. Yes.

Yıldırım yuvarlak. Evet.

So it's autumn at the moment

Yani şu anda sonbahar

and the leaves are falling off the deciduous trees.

ve yaprak döken ağaçlardan yapraklar dökülüyor.

People rake them up.

İnsanlar onları tırmıklıyor.

And then what should you do with leaves?

Ve sonra yapraklarla ne yapmalısın?

Well, really, you should compost them.

Şey, gerçekten, onları gübrelemelisin.

Yeah. Leaves of make fabulous composition.

Evet. Yaprakları muhteşem bir kompozisyon oluşturur.

Sort of lay them on your sort of flowerbeds

Onları bir çeşit çiçek tarhına koyun

and let the worms do what they do.

ve solucanların yaptıklarını yapmasına izin verin.

Coming up, pulling the leaves and but around here,

Yukarı çıkıyor, yaprakları çekiyor ama buralarda

a lot of people like to burn the leaves, which creates vast plumes of smoke.

birçok insan yaprakları yakmayı seviyor, bu da geniş bir duman bulutu oluşturuyor.

Because the leaves normally a damp and damp.

Çünkü yapraklar normalde nemli ve rutubetlidir.

Yes. You know, if you burn anything that's damp, it produces twice as much smoke.

Evet. Nemli bir şeyi yakarsan, iki kat daha fazla duman çıkarır.

It's why why do you burn leaves come out.

Bu yüzden neden yanarsın yaprak çıkar.

Can someone can someone give me a good reason

Birisi bana yaprakları yakmaya karar vermen için iyi bir sebep verebilir mi

why you would decide to burn leaves?

?

It's not as if they're radioactive it's not as if they will kill all of your garden.

Sanki radyoaktif değiller, tüm bahçenizi öldürecek gibi değiller.

In fact, in many, many cases, Steve, I think I think leaves would be good for the garden.

Aslında pek çok durumda Steve, bence yapraklar bahçe için iyi olur.

Leaves are brilliant for the garden.

Yapraklar bahçe için mükemmeldir.

You don't want them on the lawn because out there rot the grass

Onları çimenlerin üzerinde istemiyorsunuz çünkü oradaki çimenler çürüyor

but break them up just like I did that last year

ama onları kırın, tıpkı benim geçen sene yaptığım gibi,

because we get a lot of leaves blowing over from the neighbour's tree.

çünkü komşunun ağacından bir sürü yaprak uçuşuyor.

Oh, dear.

Ah hayatım.

And a lot piles of them.

Ve onlardan bir sürü yığın. Geçen yıl onlardan

I got about four great big green ben

yaklaşık dört büyük yeşil ben

folds of them last year, but I don't mind because I can put them on my garden.

kıvrımım var, ama umursamıyorum çünkü onları bahçeme koyabilirim.

And then after six months or so, they vanished into the soil.

Ve sonra altı ay kadar sonra, toprağa karıştılar.

The worms have done their business.

Solucanlar işlerini yaptı.

Come up and pull them all in and it feeds all the plants and it stops the weeds growing as well.

Yukarı çıkıp hepsini içeri çekin ve tüm bitkileri besler ve yabani otların büyümesini de durdurur.

It's, it's it's the most natural thing that could happen.

Bu, olabilecek en doğal şey.

And yet there seem to be

Yine de

some people around here

buralarda

and maybe where you live who, who take all of the leaves.

ve belki de yaşadığınız yerde tüm yaprakları alan bazı insanlar var gibi görünüyor.

And for some reason, they decide to to have long,

Ve nedense, uzun,

slow bonfires.

yavaş şenlik ateşleri yakmaya karar verirler.

Some people just like burning things. Yes.

Bazı insanlar bir şeyleri yakmayı sever. Evet.

Some people just love burning things, which is fine.

Bazı insanlar bir şeyleri yakmayı sever, bunda bir sorun yoktur.

But then if you're outside, use it.

Ama sonra dışarıdaysanız, kullanın.

You're having to breathe in all that smoke.

Bütün o dumanı solumak zorundasın.

It's all the time.

Her zaman.

The last three or four days people have been doing it.

Son üç dört gündür insanlar bunu yapıyor.

I never actually got to my chest a bit this morning.

Bu sabah hiç göğsüme gelmedim.

I was outside and there was a a neighbour a few doors down, had a billowing fire and

Dışarıdaydım ve birkaç kapı aşağıda bir komşu vardı, alev alev yanıyordu ve

I could feel it.

The smoke on my chest, which is not very good, particularly

bunu hissedebiliyordum.

Göğsümdeki duman pek iyi değil, özellikle

if you've got asthma and things like that, there's no need to burn it anyway because we have that.

astımınız varsa ve bunun gibi şeyler varsa, zaten yakmanıza gerek yok çünkü bizde o var.

We the the refuse collectors, we have a green bin

Çöp toplayıcıları olarak, tüm bahçe atıklarınızı koyabileceğiniz yeşil bir çöp kutumuz var

you can put all your garden waste into and they'll come and collect it for you.

ve gelip sizin için toplayacaklar.

But leaves are brilliant.

Ama yapraklar harika.

They just just make make a little pile of leaves and leave them.

Sadece küçük bir yaprak yığını yaparlar ve bırakırlar.

And then suddenly you've got lovely,

Ve sonra aniden çok

lovely mulch or compost.

güzel bir malç veya kompost elde edersiniz.

Net tree leaves.

Net ağaç yaprakları.

I mean, what tree is that?

Yani, bu hangi ağaç?

Magdalena Not good for compost.

Magdalena Kompost için iyi değil.

Maybe all all of them.

Belki de hepsi.

But then all.

Ama sonra hepsi.

Don't most trees produce nuts?

Çoğu ağaç fındık vermez mi?

Yeah.

Evet.

Well, you know, read some, you know. Yes.

Şey, bilirsin, biraz oku, bilirsin. Evet.

What kind of a nut it.

Bu nasıl bir ceviz.

Madeleine, we would like to know. I'm always interested.

Madeleine, bilmek isteriz. Ben her zaman ilgilenirim.

You've got a couple of nuts here.

Burada birkaç tane fındık var.

Yeah, here's another one, Steve.

Evet, işte bir tane daha, Steve.

Okay, home improved months. Oh, right.

Tamam, evde geliştirilmiş aylar. Ah, doğru.

Everyone's had this.

Herkes bunu yaşadı.

A neighbour who decides to do some building work in their house

Evinde bazı inşaat işleri yapmaya karar veren bir komşu

and they decide that they're going to do it from

ve bunu

very early in the morning until very late at night.

sabahın erken saatlerinden gece geç saatlere kadar yapmaya karar verirler.

And there you are, trying to sleep,

Ve işte buradasın, uyumaya,

trying to relax and someone is banging

rahatlamaya çalışıyorsun ve birisi vuruyor

or soaring

, süzülüyor

or using some electric drill. You

ya da elektrikli matkap kullanıyor.

do need the sound effects, Mr.

Ses efektlerine ihtiyacınız var mı, Bay

Duncan?

Well, yes, I've been practising them all morning.

Duncan?

Evet, sabahtan beri onları uyguluyorum.

I thought my saw was very good. Well, again.

Testeremin çok iyi olduğunu düşündüm. Tekrar.

You don't mind.

Aldırmazsın.

Long as you know, in advance or in advance

Bildiğiniz gibi, önceden veya önceden

the neighbour is going to do that and then you can plan to be out or you can say, well that's fine.

komşu bunu yapacak ve sonra dışarıda olmayı planlayabilir veya, peki, sorun değil diyebilirsiniz.

The neighbours told me that.

Bunu bana komşular söyledi.

So it diffuses the situation.

Böylece durumu dağıtır.

But most neighbours don't.

Ama çoğu komşu öyle değil.

They don't bother, they're just not going to do it.

Zahmet etmiyorlar, sadece yapmayacaklar.

I'm just going to bang bang away until early hours of the morning.

Sabahın erken saatlerine kadar güm güm gümbür gümbür gideceğim.

Bang, bang, bang, bang, bang.

Bang, bang, bang, bang, bang.

Dick has said I said, I think this is a joke.

Dick dedi ki, bence bu bir şaka.

Last holiday a dog bit me.

Geçen tatil bir köpek beni ısırdı.

Fortunately, it's not caught any sickness.

Neyse ki herhangi bir hastalığa yakalanmadı.

I'm hoping that's a joke.

Bunun bir şaka olduğunu umuyorum.

And I'm

Ve

hoping you didn't get bitten by a dog when you were on.

umarım sen varken bir köpek tarafından ısırılmamışsındır. Bir köpek tarafından ısırılırsanız

What's the first thing you think of if you get bitten by a dog on.

aklınıza gelen ilk şey nedir?

Holiday, I turn into a werewolf. Close.

Tatil, bir kurt adama dönüştüm. Kapalı.

Oh, rabies. Oh, yes.

Ah, kuduz. Oh evet.

Do we still have rabies?

Hala kuduz var mı?

We do indeed.

Gerçekten yapıyoruz.

We never hear of it.

Hiç duymuyoruz.

You hunt.

Avlanıyorsun.

Tens of thousands of people die every year for babies.

Her yıl on binlerce insan bebekler için ölüyor.

During the 1970s, it seemed like everyone everyone who came back

1970'lerde tatilden dönen herkesin

from holiday was foaming at the mouth

because they all had rabies.

kuduz olduğu için ağzı köpürüyor gibiydi.

But you never hear of it anymore anyway.

Ama nasılsa artık adını hiç duymuyorsun.

But that's not something to do with neighbourly disputes.

Ama bu komşuluk anlaşmazlıklarıyla ilgili bir şey değil .

Really catching rabies off your neighbour.

Komşunuzdan gerçekten kuduz kapmak.

No, no.

Hayır hayır.

Unless your neighbour bites you.

Tabii komşunuz sizi ısırmazsa.

And is foaming at the mouth at the same time.

Ve aynı zamanda ağızdan köpürüyor.

Home improvements can be annoying, especially

Ev iyileştirmeleri can sıkıcı olabilir, özellikle

when someone changes their house in a big way.

birisi evini büyük ölçüde değiştirdiğinde.

And I think this is a common dispute

Ve bence bu, günümüzde yaygın bir tartışma konusu

nowadays, Steve, because lots of people, especially those

Steve, çünkü pek çok insan, özellikle de

who want to make their house look different from all the rest,

evlerinin diğerlerinden farklı görünmesini isteyenler,

they want to have lots of extravagant building work

to change the shape or the size of their house.

evlerinin şeklini veya boyutunu değiştirmek için bir sürü abartılı inşaat işi yapmak istiyorlar. ev.

So quite often that does cause dispute.

Çoğu zaman bu tartışmaya neden olur.

Lemon Tree says, there we go. You see, because you could have

Limon Ağacı, işte başlıyoruz der. Görüyorsun, çünkü

some your windows could be open.

biraz alabilirsin, pencerelerin açık olabilir.

You could have washing, hanging out.

Yıkanabilir, takılabilirsiniz.

And you know, your washing you'll have to redo washing.

Ve biliyorsun, çamaşır yıkarken yeniden yıkaman gerekecek.

The smell come in the house.

Koku eve gelir.

It's not good for your chest if you've got, you know, chest problems.

Göğüs problemleriniz varsa, göğsünüz için iyi değildir.

But there you go.

Ama işte gidiyorsun.

Yes It's I feel as they were moaning today, Mrs..

Evet Bugün inliyormuş gibi hissediyorum Bayan..

Francesca says, I wonder why when my neighbour begins their home

Francesca diyor ki, acaba komşum

improvements in the morning at 8:00

sabah 8:00'de ev tadilatına başlayıp ben

and they finish as soon as I wake up.

uyanır uyanmaz bitiriyor diye merak ediyorum.

Well, that can also be annoying.

Bu da sinir bozucu olabilir. Pekala

Well, maybe.

belki.

Maybe you can sleep later when they're not doing.

Belki onlar yapmadığında daha sonra uyuyabilirsin.

But I know what you mean.

Ama ne demek istediğini biliyorum.

These things can be annoying, especially when they are using

Bu şeyler, özellikle

noisy machines.

gürültülü makineler kullanırken can sıkıcı olabilir.

Here's another one, Steve.

İşte bir tane daha, Steve.

Maybe something that we've all done from time to time.

Belki de hepimizin zaman zaman yaptığı bir şey.

I think we've done it as well and maybe, maybe we have been annoying the neighbours

Bunu da yaptığımızı düşünüyorum ve belki de

without even realising arrive home late at night. Yes.

gece geç saatlerde eve geldiğimizi fark etmeden komşuları rahatsız ettik. Evet.

Maybe you come home in your car.

Belki eve arabanla gelirsin.

Rev up the engine. So you make noise.

Motoru çalıştırın. Yani gürültü yapıyorsun.

Maybe You have to open the garage door and it makes a lot of noise as you're opening it.

Belki de garaj kapısını açmanız gerekiyor ve siz kapıyı açarken çok fazla ses çıkarıyor.

Or maybe you get out in the car with some of your friends

Ya da belki bazı arkadaşlarınızla arabaya biniyorsunuz

and they're all drunk and you're all shouting loudly.

ve hepsi sarhoş ve hepiniz yüksek sesle bağırıyorsunuz.

You could have a neighbour that works nights

Geceleri çalışan

and comes back late at night out

ve gece geç saatlerde gelen, vardiyasından sonra

comes back, say in the early hours of the morning after their shift.

örneğin sabahın erken saatlerinde dönen bir komşunuz olabilir . Sabah

You're fast asleep 4 a.m.

4'te derin uykudasın

and the neighbour comes back from their night shift

ve komşu gece vardiyasından dönüyor

and wakes you up with their car.

ve seni arabasıyla uyandırıyor.

Annoying to bike.

Bisiklete binmek can sıkıcı.

Very annoying. Yeah, that's right.

Çok sinir bozucu. Evet bu doğru. Demek

I mean, you know, that's happened.

istediğim, bu oldu.

People around around here have complaining about that.

Çevredekiler bundan şikayetçi.

Can I say hello to y guy?

Adama merhaba diyebilir miyim?

Hello, y guy.

Merhaba dostum.

Mr. Duncan, please say my name.

Bay Duncan, lütfen adımı söyleyin.

Please call my name.

Lütfen adımı söyle.

Hello, y.

Merhaba Y.

So then I write more notes.

O zaman daha fazla not yazarım.

O Magdalene of Walnut. Seem to you.

Ey Cevizli Mecdelli. sana öyle geliyor

Have fancy having a tree

Bir ağaca sahip olduğunuzu hayal edin, ağaçtan

do you get free nuts off the tree is what I want to know.

bedava fındık alıyor musunuz, bilmek istediğim şey bu.

Walnuts are very good for your palm if your cholesterol.

Ceviz kolesterolünüz varsa avuç içinize çok iyi gelir .

Uh, they give me indigestion, and so I don't eat walnuts.

Bana hazımsızlık veriyorlar ve ben de ceviz yemiyorum.

But finally, they're very good.

Ama sonunda, çok iyiler.

Somebody around, he's got to warn that tree. Hi.

Etrafta biri, o ağacı uyarmalı. MERHABA.

Yes, I think they took it down and it annoyed the neighbours because it was on a public footpath

Evet, sanırım onu ​​indirdiler ve komşuları rahatsız etti çünkü halka açık bir patikadaydı

and they used to go and collect the walnuts for Christmas.

ve Noel için ceviz toplamaya giderlerdi .

But apparently they've destroyed it.

Ama görünüşe göre onu yok etmişler.

I've never seen a walnut.

Hiç ceviz görmedim.

True? No, I Don't know what it looks like.

Doğru? Hayır, neye benzediğini bilmiyorum.

I mean, I can I can imagine I can imagine the tree,

Yani, ağacı hayal edebiliyorum

but I've never seen walnuts actually growing on the tree.

ama ağaçta gerçekten büyüyen ceviz görmedim.

I don't like walnuts.

Ceviz sevmiyorum.

It's like eating bark.

Kabuğu yemek gibi.

It's like eating the outer surface of a tree.

Bir ağacın dış yüzeyini yemek gibi.

So here's another one. Steve, you mentioned this,

İşte bir tane daha. Steve, bundan bahsetmiştin,

having a noisy

gürültülü bir

car, motorcycle and this kind of happen again.

araba, motosiklet ve bunun gibi şeyler tekrar oluyor.

You mentioned night shifts.

Gece vardiyasından bahsetmişsiniz.

Maybe a person who has to leave the house very late at night and come back in the early morning

Belki gece geç saatlerde evden çıkıp sabahın erken saatlerinde geri dönen

and they have a noisy car or a motorcycle.

ve gürültülü bir arabası ya da motosikleti olan bir kişi olabilir.

Motorbikes do tend to be noisy.

Motosikletler gürültülü olma eğilimindedir.

And if even if it is just a low powered motorcycle

Ve motor dışarıda olduğu için sadece düşük güçlü bir motosiklet olsa bile

because the engine is on the outside, there's nothing hiding the sound of the engine.

, motorun sesini gizleyen hiçbir şey yoktur.

So motorcycles do do quite often

Yani motosikletler sıklıkla

cause a lot of disturbance?

çok fazla rahatsızlığa neden oluyor mu?

I think. So.

Bence. Bu yüzden.

He's one for people that maybe live in flats.

Dairelerde yaşayan insanlar için bir tane.

Mm hmm.

Hmm.

Maybe live in a block of flats.

Belki bir apartman dairesinde yaşıyordur.

Somebody above you with apartment.

Üstünüzde dairesi olan biri.

An apartment that somebody particularly

Birisinin

if they've got, say, hard floors

, özellikle halıları değil de sert zeminleri varsa

and not carpets, could be walking around in high heels

, yüksek topuklu ayakkabılarla dolaşabileceği

or they could have a dog or something like that.

veya bir köpeği veya onun gibi bir şeyi olabileceği bir apartman dairesi.

Then, you know, you can the sound coming through the ceiling, a.

Sonra, bilirsiniz, tavandan gelen ses, a.

Dog wearing high heels. Well,

Yüksek topuklu giyen köpek.

it's very kinky.

Bu çok garip.

Very kinky. You know, it's.

Çok garip. Biliyorsun, öyle.

Yeah. So yeah, that can be annoying.

Evet. Yani evet, bu can sıkıcı olabilir.

We've had that on holiday. Yes.

Bunu tatilde yaşadık. Evet.

When somebody was clearly doing exercises

Birisi açıkça

in the in the in the apartment us.

apartman dairesinde egzersizler yaptığında, biz.

But we, we assumed it was exercise.

Ama biz, bunun egzersiz olduğunu varsaydık.

Always.

At the same time it's something like 6:00 in the morning.

Her zaman.

Aynı zamanda sabah 6:00 gibi bir şey.

The boom, boom, boom, boom, boom, boom, boom, boom, boom, boom, boom, boom, boom, boom, boom, boom.

Bum, bum, bum, bum, bum, bum, bum, bum, bum, bum, bum, bum, bum, bum , bum, bum.

And it would get faster and faster and then suddenly would stop.

Ve gittikçe hızlanacak ve sonra aniden duracaktı.

Like a skipping rope or something, something like. That.

İp atlama gibi bir şey ya da onun gibi bir şey. O.

And the person doing the exercise must must've been really relieved to finish their exercise

Ve egzersizi yapan kişi, egzersizini bitirdiği için gerçekten rahatlamış olmalı

because they would let out a loud moan.

çünkü yüksek sesle inliyorlardı.

I assume. Again.

Sanırım. Tekrar.

I assume they were exercising.

Sanırım spor yapıyorlardı.

Fights,

Kavgalar,

neighbours, having fights, rowing.

komşular, kavgalar, kürek çekme.

Maybe you maybe again you live in a flat or an apartment

Belki yine bir apartman dairesinde ya da bir apartman dairesinde yaşıyorsunuz

and you

ve

can hear the neighbours rattling through the walls.

komşuların duvarlardan takırdamalarını duyabiliyorsunuz.

Yeah.

We once heard our neighbours arguing next door

Evet. Bir

keresinde yan komşumuzun tartıştığını duyduk,

we went round and we said

etrafta dolaştık ve

could you please

lütfen

shout a bit louder because we can't hear you.

biraz daha yüksek sesle bağırır mısınız çünkü sizi duyamıyoruz dedik.

We're trying to listen at the wall, but we can't quite hear you.

Duvardan dinlemeye çalışıyoruz ama sizi tam olarak duyamıyoruz.

So could you, could you please shout at each other a little louder so we can hear you?

O yüzden, sizi duyabilmemiz için lütfen birbirinize biraz daha yüksek sesle bağırır mısınız?

Because we used to.

Çünkü eskiden yapardık.

We used to have neighbours and the husband this I'm not making fun of this.

Eskiden komşularımız ve kocamız vardı, bununla dalga geçmiyorum.

But he was quite, quite nasty.

Ama oldukça, oldukça kötü biriydi.

He was always shouting and screaming at his wife and calling all sorts of names.

Her zaman karısına bağırıyor, bağırıyor ve her türlü ismi çağırıyordu.

And we used to all get but listen, by the wall, you could get a glass if you get a glass.

Ve hepimiz alırdık ama dinle, duvarın yanında, bir bardak alırsan bir bardak alabilirsin. Bu

Is that. Work?

mu. İş?

Yes, it does.

He put it on wall and you can actually hear what they're saying.

Evet öyle.

Duvara astı ve aslında ne dediklerini duyabiliyorsunuz.

And some of it was fairly nasty.

Ve bir kısmı oldukça kötüydü.

He wasn't he wasn't actually a very nice person.

Aslında çok iyi bir insan değildi.

He's dead now.

O şimdi öldü. Bir tane

Another one, Steve, that's a very sort of here's another one.

daha, Steve, bu çok hoş, işte bir tane daha.

Steve Oh. Have we got a section on

Steve O. Komşuların yaptığı güzel şeylerle ilgili bir bölümümüz var mı?

lovely things that neighbours do.

Not really. Okay.

Tam olarak değil. Tamam aşkım.

Well it's annoying things especially things like that

Pekala, can sıkıcı şeyler, özellikle de bunun gibi şeyleri

that I spent ages making that look like the roof of a house.

bir evin çatısı gibi göstermek için yıllarımı harcadım.

So I don't know if anyone's noticed, that's what I've done, but that's actually a roof of a house.

Yani kimse fark etti mi bilmiyorum, ben öyle yaptım ama bu aslında bir evin çatısı.

And also there that is also the of a house.

Ve ayrıca orada da bir evin yeri var.

So I would like to say that I spent a very long time getting all of those letters

Bu yüzden, yaklaşık 35 dakikalık bu güzel etkiyi yaratmak için tüm bu harfleri farklı bir boyutta elde etmek için çok uzun zaman harcadığımı söylemek isterim

at a different size to create that

lovely effect about 35 minutes.

.

Well done. But what a waste of time, Mr. Duncan.

Tebrikler. Ama ne büyük zaman kaybı, Bay Duncan.

That's not a waste of time now, because everyone knows that.

Bu artık zaman kaybı değil, çünkü bunu herkes biliyor.

Look at all the effort I put in to that.

Bunun için harcadığım onca çabaya bak.

You see, here's another one.

İşte bir tane daha.

Oh, you'll like this one, Steve.

Oh, bunu seveceksin, Steve.

Your mother used to have problems with this particular thing.

Annenin eskiden bu özel şeyle sorunları vardı.

Nosy, intrusive,

Meraklı, müdahaleci,

busybody.

meşgul biri.

Could be add gossips to that.

Buna dedikodular da eklenebilir.

Somebody mentioned gossiping neighbours.

Birisi dedikodu yapan komşulardan bahsetti.

Yes, I suppose so. But These.

Evet, sanırsam. Ama bunlar.

These are people who are always watching you.

Bunlar sizi her zaman izleyen insanlar.

They're watching what you're doing.

Ne yaptığınızı izliyorlar.

And your mum used to have that problem

Ve annenin de bu sorunu vardı,

didn't she, with one of her neighbours and that she would meet her neighbour,

değil mi, komşularından biriyle ve komşusuyla tanışacağını,

your mum would meet her neighbour and she, the neighbour would tell your mum what your mum does.

annen komşusuyla buluşacağını ve o, komşu, annenin ne yaptığını annene anlatacaktı.

Oh I noticed that.

Ah bunu fark ettim.

Your curtains. Yes. On the back, the curtain.

Perdelerin. Evet. Arkada perde.

So you tend to, you tend to close, you close your curtains early don't you.

Demek ki meylediyorsun, kapanma eğilimindesin, perdelerini erken kapatıyorsun değil mi?

He used to say to my mother or oh she would to tell she could you know,

Anneme derdi ki ya da o söylerdi ki bilebilirsin,

see into the windows and say oh what do you have, do you always have breakfast at that time.

pencerelerden içeri bak ve ah senin neyin var, hep o saatte mi kahvaltı yaparsın.

When we visit.

ziyaret ettiğimizde

Oh there were people there the other day.

Ah geçen gün orada insanlar vardı.

Did you have visitors the other day.

Geçen gün ziyaretçin oldu mu?

With a with are they, is that your son

Onlar, oğlunuz

and his very attractive lover.

ve onun çok çekici sevgilisidir.

Staring neighbours.

Bakışan komşular.

I mean people always you, you always have a little sneaky look at what the neighbours are doing.

Yani insanlar hep sen, komşuların ne yaptığına hep biraz sinsi bakarsın.

Yes, but you don't necessarily tell them.

Evet, ama onlara söylemeniz gerekmez.

But these are people who take it to another level.

Ama bunlar onu başka bir seviyeye taşıyan insanlar.

People you don't actually let on to your neighbour that you have been looking

Aslında yaptığımız şeyler hakkında konuşarak baktığınız komşunuza gerçekten izin vermediğiniz insanlar

by actually talking about the very things that we did.

.

Oh you had some, some people came around the other day.

Oh, biraz içtin, geçen gün birileri geldi.

Is it, is that family. Is it.

O mu, o aile mi? Bu mu.

I noticed you had some new furniture.

Yeni mobilyaların olduğunu fark ettim.

Yeah.

Delivered a new, a new sofa is what happened to the other one.

Evet.

Yeni bir kanepe teslim edildi, diğeri yeni bir kanepeye ne oldu.

Was it was it worn. Did you stain it.

Giyilmiş miydi. leke mi yaptın

Did you have an accident in the night?

Gece bir kaza mı geçirdiniz?

So nosy, intrusive busybodies that was watching.

İzleyen çok meraklı, müdahaleci meşguller.

They've got binoculars, some of them.

Dürbünleri var, bazılarının.

I've got their binoculars and they're watching.

Dürbünleri bende ve izliyorlar.

Unbelievable. Imagine doing. That.

Inanılmaz. yaptığını hayal et. O.

Imagine doing that.

Bunu yaptığınızı hayal edin.

If your your house is higher up than other neighbours, you've got that advantage.

Eviniz diğer komşulardan daha yüksekse, bu avantaja sahipsiniz.

That would be disgraceful thing to do.

Bu utanç verici bir şey olurdu.

It would be disgraceful if you lived in a place,

I don't know, say as high as our house,

Ne bileyim bizim evimiz kadar yüksek bir yerde yaşasaydın ayıp olurdu

because our house is above everyone else.

çünkü bizim evimiz herkesten üstündür.

And imagine if we did that.

Ve bunu yaptığımızı hayal edin.

Imagine if I used to stand or I would stand.

Ayakta durduğumu veya ayakta durduğumu hayal edin.

I imagine it.

hayal ediyorum.

Well, but you often looking at the birds people, if they saw you, would misinterpret that. Yes.

Ama sık sık kuşlara baktığınızda insanlar sizi görseler bunu yanlış anlarlar. Evet.

And you're often looking at birds

Ve sık sık

and other people's trees in their gardens because you can see something interesting.

bahçelerindeki kuşlara ve diğer insanların ağaçlarına bakıyorsunuz çünkü ilginç bir şey görebiliyorsunuz.

But if they were to see it, they might think you were looking at them.

Ama görseler, sizin onlara baktığınızı düşünebilirler.

Yeah.

And they interpret it and then send their husband man to shanty.

Evet.

Onlar da yorumlayıp koca adamı gecekonduya gönderiyorlar.

Well certainly in early spring.

Kesinlikle erken ilkbaharda.

Early spring one of my neighbours came round and say, we saw you looking through the binoculars.

İlkbaharın başlarında komşularımdan biri geldi ve dürbünle baktığını gördük dedi.

And I was saying I was just admiring the tits. Yeah.

Ben de sadece memelere hayran olduğumu söylüyordum. Evet.

And he punched me.

Ve bana yumruk attı.

That's a joke for for Vitesse,

Bu elbette Vitesse için bir şaka

of course.

You were referring to the blue tits or any other type of tit, certain bird.

.

Mavi memelerden ya da herhangi bir tür baştankaradan bahsediyordunuz, belirli bir kuş.

I was not.

Değildim.

I was told about his wife in the shower. Here we go.

Bana duşta karısından bahsedildi. İşte başlıyoruz.

It's another one. Steve, would you like another one?

Bu başka bir tane. Steve, bir tane daha ister misin?

So we've had intrusive neighbours.

Yani müdahaleci komşularımız oldu. Cümle değil oyunu

Who mean before we play the the the the the not the sentence game. No.

oynamadan önce kim demek istiyor? Hayır.

Is that what was called.

Adı bu muydu?

I haven't seen.

We will be playing. Not that that's not the sentence.

görmedim

oynuyor olacağız. Cümlenin bu olmadığından değil.

You tell me today.

bugün sen söyle

Maybe he's coming on at the end because he knows that's when we play the play the is it the word game.

Belki de oyunun sonunda kelime oyunu mu oynadığımızı bildiği için geliyordur.

What are you calling it now.

Şimdi buna ne diyorsun?

Fill in the blank. Fill in the blanks.

Boşluğu doldur. Boşlukları doldurun.

Send ends. Game.

Gönderme biter. Oyun.

No, it's.

Morning on time.

Hayır, öyle.

Zamanında sabah.

Fill in the blanks sentence game.

Boşlukları doldurma cümle oyunu.

Let's see if we can get Tom to.

Bakalım Tom'a ulaşabilecek miyiz.

Come on.

Hadi.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

Neighbours that are ignorant and selfish.

Cahil ve bencil komşular.

So this is a short one. This is a quick one.

Yani bu kısa bir tane. Bu hızlı bir tane.

People who I think a lot of neighbours do not want to talk

Çok komşu olduğunu düşündüğüm insanlar yan komşularıyla konuşmak istemezler

to their next door neighbours and they often pretend not to see them.

ve çoğu zaman onları görmemiş gibi davranırlar.

It's happened to us.

Bize oldu.

Well, I know it has.

Öyle olduğunu biliyorum.

We've had neighbours who've seen us and that they, they run into the house

Bizi gören komşularımız oldu, onlar, onlar, onlar, onlar, onlar, onlar, onlar, onlar, eve koşuyorlar

or they hide somewhere so, so they can't see us.

ya da bizi göremesinler diye bir yere saklanıyorlar. Demek

I mean I would imagine, can you imagine living near us.

istediğim, hayal ederdim, bize yakın yaşamayı hayal edebiliyor musun?

You would want to see us every day.

Bizi her gün görmek isterdin.

We are lovely. Neighbours. We are the best neighbours.

Biz sevimliyiz. komşular Biz en iyi komşularız.

Make any noise.

Herhangi bir gürültü yapın.

We don't make any sense. We don't like fires.

Hiçbir anlam ifade etmiyoruz. Biz yangınları sevmeyiz.

We are ideal neighbours.

Biz ideal komşularız.

We have. No.

Dogs. You have dogs? No, no.

Sahibiz. Hayır.

Köpekler. Köpeklerin var mı? Hayır hayır.

No children.

Evlat yok.

No children.

Evlat yok.

Nobody ever comes to visitors.

Hiç kimse ziyaretçilere gelmez.

We don't have parties. Ever, Steve.

Partimiz yok. Hiç, Steve.

Suddenly we sound quite sad.

Aniden oldukça üzgün bir ses çıkardık.

We are ideal.

Biz idealiz.

We are. We are ideal neighbours. Yes.

Biz. Biz ideal komşularız. Evet.

And you know, we should be lucky that they've got us.

Ve bize sahip oldukları için şanslı olmalıyız.

Because what happens if we sound up one day and sells it to a large family?

Çünkü bir gün ses çıkarsak ve geniş bir aileye satarsak ne olur?

They've got six dogs. Yes.

Altı köpekleri var. Evet.

Cats.

Kediler

They were always having parties.

Sürekli parti veriyorlardı.

And they like burning things all the time.

Ve her zaman bir şeyleri yakmayı severler.

We want respect. Respect.

Saygı istiyoruz. Saygı.

Yes, give us respect.

Evet, bize saygı göster.

But can you imagine being our neighbour?

Ama komşumuz olmayı hayal edebiliyor musun?

I would imagine a lot of people would pay anything just to say that.

Pek çok insanın sadece bunu söylemek için her şeyi ödeyeceğini hayal ediyorum .

They live next door to us.

Yanımızda yaşıyorlar.

But I think sometimes if you don't make any noise and you don't make any disturbance,

Ama bence bazen gürültü yapmazsanız ve rahatsız etmezseniz,

you don't have parties, you don't play music, you don't have a loud car, you have dogs.

parti vermezseniz, müzik çalmazsanız, gürültülü bir arabanız yoksa, köpekleriniz olmaz.

I think sometimes neighbours think that you're a bit, Oh, we can do anything to them.

Bence bazen komşular senin biraz, Oh, onlara her şeyi yapabileceğimizi düşünüyorlar.

They're not going to complain.

Şikayet etmeyecekler.

They're very good at spotting weakness.

Zayıflıkları fark etmede çok iyidirler.

Yes, I think, they think that you weak and then you won't react.

Evet, bence zayıf olduğunu düşünüyorlar ve sonra tepki vermiyorsun.

So they think they can get away with doing even more.

Böylece daha fazlasını yaparak paçayı sıyırabileceklerini düşünüyorlar.

But you.

Ama sen.

I can only be pushed so far Mr.

Bay

Duncan and I. Yes, they Mr. Steve becomes quite violent.

Duncan ve ben ancak bir yere kadar zorlanabilirim. Evet, onlar Bay Steve oldukça şiddetli oluyorlar.

He will give you a nasty slap across your face.

Yüzüne pis bir tokat atacak.

Snake neighbours.

Yılan komşular.

Naked.

Çıplak.

See, now that is something I probably wouldn't mind.

Bak, bu muhtemelen umursamayacağım bir şey.

It depends

on the neighbour.

Komşuya bağlıdır.

So maybe it maybe you would like to see what evil are neighbours in the garden

O yüzden belki bahçede

having having a little sunbathe

biraz güneşlenip

a natural.

doğal olarak komşuların ne kadar kötü olduğunu görmek istersiniz.

It depends of what they look like.

Nasıl göründüklerine bağlı.

Of course. Yeah.

Elbette. Evet.

You know, they have a good idea what they look like naked.

Çıplakken nasıl göründüklerine dair iyi bir fikirleri var.

If you see someone, you don't have to really undress them to know what they look like naked.

Birini görürseniz, nasıl çıplak göründüğünü anlamak için onu gerçekten soymanız gerekmez.

You normally have a pretty good idea whether that everything underneath those clothes.

Normalde her şeyin o kıyafetlerin altında olup olmadığı konusunda oldukça iyi bir fikriniz vardır.

Most men wouldn't.

Çoğu erkek yapmazdı.

Is something you might enjoy.

Hoşunuza gidebilecek bir şey.

Wouldn't complain if the if the you know, the wife attractive wife next to him

Yanındaki çekici karısı

was to be sunbathing topless in the garden or on their flat roof. Hmm.

bahçede ya da düz damlarında üstsüz güneşleniyor olsaydı şikayet etmezdim. Hmm.

I think most men would be quite happy with that.

Bence çoğu erkek bundan oldukça memnun olur.

They would.

Yaparlardı.

I wouldn't

say it would be, you know, us, it would be.

Olacağını söylemezdim, bilirsin, biz olurduk.

The handsome mechanic.

Yakışıklı tamirci.

Might make us sick. But.

Bizi hasta edebilir. Ancak.

Yes, exactly. So, you know.

Evet kesinlikle. Sen bilirsin.

But that's.

Ama bu.

Okay.

Tamam aşkım.

Here's another my says I've got a gorilla.

İşte başka bir benim bir gorilim var diyor.

Yes, I can. Really.

Evet yapabilirim. Gerçekten mi.

Is that true or are you joking with us, Michael?

Bu doğru mu yoksa bizimle dalga mı geçiyorsun, Michael?

Well, you can't own a gorilla.

Bir gorile sahip olamazsın.

That's impossible.

Bu imkansız.

It's first of all I think you'll find. It's illegal.

Her şeyden önce bulacağınızı düşünüyorum. Yasadışı.

I don't know where Michael is.

Michael'ın nerede olduğunu bilmiyorum. Senin

You don't own gorillas, Steve.

gorillerin yok, Steve.

Do you live in a mountain rainforest or something like that?

Bir dağ yağmur ormanında mı yoksa onun gibi bir yerde mi yaşıyorsunuz?

Yeah. I'm pretty sure you don't own a gorilla.

Evet. Senin bir gorilin olmadığına eminim.

I need proof.

I need a picture of you with your gorilla

Kanıta ihtiyacım var.

Gorilinizle bir resminize

and also a copy of today's newspaper

ve

to prove that you actually own a gorilla.

gerçekten bir gorile sahip olduğunuzu kanıtlamak için bugünkü gazetenin bir kopyasına ihtiyacım var.

Otherwise, I'm not going to believe you.

Aksi takdirde, sana inanmayacağım. bence

I think you are lying.

yalan söylüyorsun

Jemmy Ricardo says My neighbours are the best.

Jemmy Ricardo, Komşularımın en iyisi olduğunu söylüyor.

I live next to a cemetery.

Bir mezarlığın yanında yaşıyorum.

Said that would be an ideal place to live, wouldn't it?

Bunun yaşamak için ideal bir yer olacağını söylemişti, değil mi?

As long as you weren't scared of

Mezarlıklardan korkmadığın sürece

cemeteries or.

ya da.

Yeah.

Evet.

Connotations with dead people and.

Ölü insanlarla çağrışımlar ve.

What's going to happen, do. They.

Ne olacak, yap. Onlar.

But it depends on how far.

Ama ne kadar uzak olduğuna bağlı.

But that would be ideal wouldn't it.

Ama bu ideal olurdu değil mi?

Yes, I think it's perfect.

Evet, bence mükemmel. Sahip

All you've got is people quietly coming to visit their long lost dead relatives.

olduğunuz tek şey, uzun süredir kayıp olan akrabalarını sessizce ziyarete gelen insanlar.

So they're not going to have parties. Yes.

Yani parti vermeyecekler. Evet.

No, that's not what.

Hayır, bu değil.

That's it, Mr. Jenkins. Okay.

İşte bu, Bay Jenkins. Tamam aşkım.

Thank you very much. Well, if we could just buy a church.

Çok teşekkür ederim. Keşke bir kilise satın alabilseydik.

Ricardo, we're going to live next to a cemetery.

Ricardo, bir mezarlığın yanında yaşayacağız.

Because no one else, no one goes to church anymore.

Çünkü artık kimse, kimse kiliseye gitmiyor.

All these empty churches all around the country, you can buy one and you could have your own.

Ülkenin dört bir yanındaki tüm bu boş kiliselerden birini satın alabilir ve kendi kilisesine sahip olabilirsiniz.

Well, you just keep the bodies in the cemetery, and that seat is perfect.

Pekala, cesetleri mezarlıkta tut ve o koltuk mükemmel.

In fact, we have a saying quite often.

Aslında çok sık duyduğumuz bir söz vardır. Sanki

It's like it's like it's a graveyard in here.

burası mezarlık gibi.

If somewhere is really quiet, you might say

Bir yer gerçekten sessizse,

it's like a graveyard in here.

burası mezarlık gibi diyebilirsiniz.

Well, imagine if you actually did live

Gerçekten

in a graveyard, how quiet it would be.

bir mezarlıkta yaşasaydın, ne kadar sessiz olurdu hayal et.

It would be completely dead.

Tamamen ölmüş olurdu.

Do you really live next

Gerçekten

door to a cemetery, Ricardo, or is that a

bir mezarlığın bitişiğinde mi yaşıyorsun Ricardo yoksa bu

a Vitesse style joke? Hmm.

Vitesse tarzı bir şaka mı? Hmm.

I think you're being serious because there's no emoji afterwards

Bence ciddisin çünkü sonrasında

to suggest that it was a joke talking about us.

bizim hakkımızda konuşmanın şaka olduğunu düşündürecek bir emoji yok.

Help, please.

Yardım lütfen.

Neighbour who tested positive for COVID please

COVID testi pozitif çıkan komşu lütfen

keeps knocking on my door I am avoiding him like the plague.

kapımı çalmaya devam ediyor Ondan vebalı gibi kaçıyorum.

Oh, tense.

Ah, gergin.

I think you're trying to break all records

Bence

today with the most number of jokes that you can put on in one live stream.

bugün bir canlı yayında yapabileceğiniz en fazla şakayla tüm rekorları kırmaya çalışıyorsunuz.

I'm not quite sure if if is a good thing for a joke, but yes, we understand.

Şaka için iyi bir şey olup olmadığından tam olarak emin değilim, ama evet, anlıyoruz.

I mean. Children Yeah, right.

Demek istediğim. Çocuklar Evet, doğru.

Children Oh, you've got that.

Çocuklar Oh, anladınız.

That's the next one. I'm not to mention. There it. Is.

Sıradaki bu. bahsetmeyeceğim. Orada. Dır-dir.

Yes. Children.

Evet. Çocuklar.

Possibly the worst thing ever to happen to humanity

Muhtemelen insanlığın başına gelen en kötü şey,

ever was when Adam and Eve,

not Duncan and Steve, Adam and Eve.

Duncan ve Steve, Adem ve Havva değil, Adem ve Havva zamanıydı.

They picked that apple off the tree.

O elmayı ağaçtan kopardılar.

The snake was going, Ooh, try the snake, try it, try the apple.

Yılan gidiyordu, Ooh, yılanı dene, dene, elmayı dene.

Clever said nice.

Zeki güzel dedi.

And they did.

Ve yaptılar.

And now we have kids all the time and they can be annoying,

Artık sürekli çocuklarımız oluyor ve can sıkıcı olabiliyorlar,

especially when they're playing outside your house with the ball.

özellikle de evinizin dışında topla oynarken.

And the ball keeps in your garden and you have to keep rubbing it back.

Ve top bahçenizde kalıyor ve siz de onu geri ovuşturmaya devam etmelisiniz.

Or maybe they are screaming and shouting.

Ya da belki çığlık atıyorlar ve bağırıyorlar.

I knew somebody, in fact, was my mother.

Aslında birinin annem olduğunu biliyordum. Buz hokeyi oynayan

She had somebody that was a neighbour

bir komşusu vardı

that played ice hockey and they used to practise in their garden

ve onlar bahçelerinde

with the hockey stick and the pucks, they call them pucks.

hokey sopası ve disklerle çalışırlardı, onlara disk derler.

Then they're sort of round, hard sort of rubber

O zaman onlar bir çeşit yuvarlak, sert lastik

pucks they that they.

disklerdir.

Use like this.

Bu şekilde kullanın.

Disks and they used to practise in their back garden and uh,

Diskler ve onlar arka bahçelerinde pratik yaparlardı,

but they, they would keep coming over, they'd miss the nets

ama onlar, onlar gelmeye devam ederlerdi, ağları ıskalarlar

and they would fly over and hit against the wall of the house.

ve uçup evin duvarına çarparlardı.

And it to, you know, my mother didn't like that.

Ve biliyorsun, annem bundan hoşlanmadı.

And she, some mum went out once into the garden to put something into the bin.

Ve o, annenin biri çöp kutusuna bir şey koymak için bahçeye çıktı.

And one of these pucks flew right past her head.

Ve bu disklerden biri tam kafasının yanından uçtu.

She knew she got hit by them, so

Onlar tarafından vurulduğunu biliyordu, bu yüzden

she had to complain about that and they sort of stopped for a while.

bundan şikayet etmek zorunda kaldı ve bir süre durdular.

This is what happens, isn't it, when you complain to a neighbour

Olan bu, değil mi, komşuya şikayet ettiğinizde,

they sort of initially a bit shocked and they stopped doing it.

önce biraz şok oldular ve yapmayı bıraktılar.

Yeah.

But then they start doing it again later because they,

Evet.

Ama daha sonra tekrar yapmaya başlıyorlar çünkü onlar

they get emboldened, they think well I can do what I like. Yes.

cesaretleniyorlar, ne istersem yapabileceğimi düşünüyorlar. Evet.

Why should I stop doing that thing.

O şeyi yapmayı neden bırakayım?

That's annoying my neighbour.

Bu komşumu rahatsız ediyor.

You have to be careful when you start these things as well.

Bu işlere başlarken de dikkatli olmalısınız.

When you complain to a neighbour you have to make sure that first of all you have to make sure

Bir komşuya şikayet ettiğinizde, öncelikle

the person will not beat you up or attack you.

o kişinin sizi dövmeyeceğinden veya size saldırmayacağından emin olmalısınız.

So always pick on someone very frail or overweight

Bu yüzden her zaman çok zayıf veya kilolu birini seçin

and they can't chase you down the road, something like that.

ve sizi yolda kovalayamazlar, bunun gibi bir şey.

But kids can be very annoying. What's more important?

Ancak çocuklar çok sinir bozucu olabilir. Daha önemli olan nedir?

Sorry,

Üzgünüm, oyun oynayan çocuklardan

what's more annoying

daha sinir bozucu olan,

than children playing is adults who are with their children.

çocuklarıyla birlikte olan yetişkinlerdir.

And the adults are just as noisy as the kids.

Ve yetişkinler de çocuklar kadar gürültülü.

Oh, come.

Ah, gel.

Oh, get on the swing, get on the swing.

Salıncağa bin, salıncağa bin.

Go, go on stream as loud as you can.

Yayına mümkün olduğu kadar yüksek sesle devam edin.

I think sometimes that I mean, when we were growing up,

Bazen düşünüyorum, demek istediğim, biz büyürken,

children were certainly when my parents were growing up, children were seen and not heard.

çocuklar kesinlikle ebeveynlerim büyürken, çocuklar görülüyor ve duyulmuyordu.

It is true.

Bu doğru.

That it was very seen as very a bad thing to do,

to let your children scream and chant in public,

Çocuklarınızın toplum içinde çığlık atmasına ve ilahiler söylemesine izin vermek çok kötü bir şey olarak görülüyordu,

but not anymore.

ama artık değil.

Know how they do anything.

Her şeyi nasıl yaptıklarını bilin.

Now it's yeah, that's right.

Şimdi evet, bu doğru.

And I mean, probably it was too austere

Ve demek istediğim, muhtemelen

back in the days when my parents were growing up because, you know,

ailemin büyüdüğü günlerde çok sertti çünkü bilirsiniz,

children were very much sort of too downtrodden, I think.

çocuklar çok fazla ezilmişti, bence.

Yeah, but but but when we grew up, we were always

Evet, ama ama ama biz büyüdüğümüzde, bize hep

told, you know, not to play too loudly, not to annoy the neighbours.

yüksek sesle oynamamamız, komşuları rahatsız etmememiz söylendi.

My mum and dad would come out and say, you know, be quiet, you know, if you were making too much noise.

Annem ve babam dışarı çıkıp, bilirsin, sessiz ol, bilirsin, çok gürültü yapıyorsan derlerdi.

But I don't think they often bother now.

Ama şimdi sık sık rahatsız olduklarını sanmıyorum.

No, I have to be honest.

Hayır, dürüst olmalıyım.

Like if might, you know, see how much noise we can get my children to make.

Mesela, bilirsin, çocuklarımın ne kadar gürültü çıkarabileceğini görebiliriz.

Yeah, it's almost like an aggressive sort of move.

Evet, neredeyse agresif bir hareket gibi.

Well, they're just so proud that. Their.

Bununla o kadar gurur duyuyorlar ki. Onların.

Their son or daughter was able to put a long thing into a hole, and that's it.

Oğulları veya kızları uzun bir şeyi bir deliğe sokmayı başardı, o kadar.

How crude, Mr. Duncan? But crude.

Ne kadar kaba Bay Duncan? Ama kaba.

But they seem proud of them.

Ama onlarla gurur duyuyor gibiler.

And it's it's a very basic thing.

Ve bu çok temel bir şey.

There you go. That is true.

İşte gidiyorsun. Bu doğru.

It is another thing.

Bu başka bir şey.

There are 8 billion of us now.

Şu anda 8 milyar kişiyiz.

We mentioned that last year. Yes.

Geçen sene de belirtmiştik. Evet.

And apparently by 2030 there will be 10 billion people on the planet.

Ve görünüşe göre 2030'da gezegende 10 milyar insan olacak.

Is it 2050? 2030?

2050 mi? 2030?

Was it nothing to say in 2013 at all right. Yes.

2013'te söylenecek bir şey yok muydu? Evet.

Everyone keeps having babies, not returning a borrowed item.

Ödünç alınan bir eşyayı iade etmeyen herkes bebek sahibi olmaya devam ediyor.

We all know this.

Bunu hepimiz biliyoruz.

Oh, that's a good one, Mr. Duncan.

Oh, bu çok iyi, Bay Duncan.

We have seen that only right out.

Bunu sadece doğrudan gördük.

Straight out onto the field.

Doğruca sahaya.

Or returning it. But it's damaged.

Ya da iade etmek. Ama hasarlı.

Yes, it can happen.

Evet, olabilir.

But I think more commonly

Ama sanırım daha çok

a neighbour will come round and they will borrow something from you.

bir komşu gelip sizden bir şeyler ödünç alacak.

Like a lawnmower.

Çim biçme makinesi gibi.

A lawnmower, or maybe a garden tool,

Bir çim biçme makinesi veya belki bir bahçe aleti,

maybe a spade or a pair of shears for cutting the hedge.

belki bir kürek veya çitleri kesmek için bir çift makas.

And then they don't bring them back to you.

Ve sonra onları size geri getirmiyorlar.

They keep them in their garage.

Onları garajlarında tutuyorlar.

And then maybe one or two years later,

Ve sonra belki bir veya iki yıl sonra,

you're still expecting that neighbour to, to return it.

hala o komşunun onu iade etmesini bekliyorsun.

But they don't, they, it's almost as if they are keeping it.

Ama yapmıyorlar, sanki tutuyorlar gibi.

They now think it belongs to them or that. Yes.

Artık kendilerine mi ait olduğunu zannediyorlar. Evet.

Yeah exactly. So that is.

Evet kesinlikle. Bu yüzden.

And friends do that sometimes don't they.

Ve arkadaşlar bazen bunu yaparlar değil mi?

They, they borrow.

Onlar, ödünç alıyorlar.

Well in the old days they used to gone overseas and told.

Hani eskilerde yurt dışına gidip anlatırlardı.

Those.

You know about ten and 20 years ago you would lend

Onlar.

Hani 10, 20 yıl önce

a seed to somebody and then the weeks would go by and they wouldn't return it.

birine bir tohum ödünç verirdin, sonra haftalar geçerdi ve onu geri vermezlerdi.

And then after a while you've forgotten who you lend to in the first place.

Ve bir süre sonra, en başta kime borç verdiğinizi unutuyorsunuz.

That is the good thing about having employees.

Çalışanlara sahip olmanın iyi yanı da bu.

Yes, you can't lend to someone.

Evet, birine borç veremezsiniz.

You can just send it to them in an email.

Onlara bir e-posta ile gönderebilirsiniz.

I mean, you know, it's you've got to be tolerant of people.

Yani, bilirsin, insanlara karşı hoşgörülü olmalısın.

Everyone's got to live their life.

Herkes hayatını yaşamak zorunda.

But as I said before, it's all about showing respect.

Ama daha önce de söylediğim gibi, her şey saygı göstermekle ilgili.

I think there won't be neighbour problems if you just show a bit of respect

Biraz saygı gösterirsen

and you think, well, what I want, that being what I want that being done to me,

ve benim istediğimi, benim istediğim şeyin bana yapılmasını istediğini düşünürsen, komşu sorunu olmayacağını düşünüyorum

and if the answer is no, then maybe you shouldn't be doing it.

ve eğer cevap hayır ise, o zaman belki de yapmamalısın. yapmıyorum.

It's more like your quote from the Bible.

Daha çok İncil'den alıntı gibi.

That's it.

In the beginning there was darkness.

Bu kadar.

Başlangıçta karanlık vardı.

I didn't remember saying that.

Bunu söylediğimi hatırlamıyordum.

And then, well, haven't finished, that's why.

Ve sonra, şey, bitirmedim, bu yüzden.

And then suddenly your neighbour.

Ve sonra aniden komşunuz.

That's a nice new lights for the front of the house.

Bu evin önü için güzel bir yeni ışık.

And then there was like this.

Ve sonra bunun gibi oldu.

It took him seven days to put the lights in, so not returning a borrowed item.

Işıkları yakması yedi gününü aldı , bu yüzden ödünç aldığı bir eşyayı geri vermiyor.

We are coming towards the end of this. Yes.

Bunun sonuna doğru geliyoruz. Evet.

Neighbours could also be annoying when they are breaking.

Komşular da kırıldıklarında can sıkıcı olabilir.

Oh right.

Ah doğru.

Yeah. Flexing rides. This is.

Evet. Esneme sürmek. Bu.

There's always this thing fixing neighbours always try to outdo each other.

Her zaman komşuları tamir eden bir şey vardır, her zaman birbirlerini geçmeye çalışırlar.

If one person has a car, the other neighbour will try get a bigger car.

Bir kişinin arabası varsa, diğer komşu daha büyük bir araba almaya çalışacaktır.

If one person has an extension built on the house,

Bir kişi evin üzerine ek bina yaptırmışsa,

the other neighbour will try to have a larger extent upmanship.

diğer komşu daha geniş bir döşemeye sahip olmaya çalışacaktır .

Yes, one. Upmanship. We often call it.

Evet bir tane. Ustalık. Sık sık diyoruz.

We call it keeping it with the Joneses.

Biz buna Joneses ile tutmak diyoruz.

Keeping up with the Joneses. Yeah, it's one upmanship.

Jones'lara ayak uydurmak. Evet, bu bir ustalık.

Trying to compete with your neighbour with a better car,

Daha iyi bir araba, daha

a nicer, neater garden.

güzel, daha düzenli bir bahçe ile komşunuzla rekabet etmeye çalışmak.

You got a new driver, you have a block paved.

Yeni bir sürücünüz var, asfaltlanmış bir bloğunuz var. Dediğin gibi,

You do something to try and keep up with the Joneses, as you say.

Jones'lara ayak uydurmak için bir şeyler yapıyorsun .

Yeah.

And that's that's how advertisers

Evet.

İşte reklamverenler

get us to buy things by trying to induce that kind of envy in you.

sizde bu tür bir kıskançlık uyandırmaya çalışarak bizi bir şeyler satın almaya bu şekilde ikna ediyor.

That's part of the sort of

one of the downsides of capitalism is that companies will use these psychological tricks

Kapitalizmin olumsuz yönlerinden biri de bu, şirketlerin bu psikolojik kıskançlık hilelerini kullanarak

of envy to to try and get you to buy things so that, you know, you can

sizi bir şeyler satın almaya zorlaması, böylece, bilirsiniz,

you can have something that's slightly better than your neighbours sense.

komşularınızın algıladığından biraz daha iyi bir şeye sahip olabilirsiniz. .

But but the part I'm leading to is then they have to tell you about it,

Ama değinmek istediğim kısım şu ki, o zaman bunu size anlatmaları gerekiyor, söylemeleri gerektiğini söylemeleri gerekiyor,

they have to tell you they have to, if they've been on holiday

eğer

to a far off place, they will have to bring it up in conversation.

uzak bir yere tatile gittiyseler, bunu sohbette gündeme getirmeleri gerekecek. .

Yes immediately.

Evet hemen.

Or maybe one of their sons or daughters have gone away to university,

Ya da belki oğullarından ya da kızlarından biri üniversiteye gitti

and maybe it's Oxford or Cambridge

ve belki de Oxford ya da Cambridge

or somewhere London and they have to mention it there.

ya da Londra'da bir yer ve orada bundan bahsetmeleri gerekiyor.

So my daughter's just gone.

Yani kızım gitti.

She's just gone to London to study.

Sadece okumak için Londra'ya gitti.

They like to say London a lot.

Londra demeyi çok seviyorlar.

Yeah, that seems to be the thing to say.

Evet, söylenecek şey bu gibi görünüyor.

If you want to impress your neighbour is that

Komşunuzu etkilemek istiyorsanız,

either

yourself or your husband or one of your children is work.

ya

kendinizin ya kocanızın ya da çocuklarınızdan birinin çalışmasıdır.

Or studying in London? Yes, it is.

Ya da Londra'da okumak? Evet öyle.

It sounds like that you you know, if you're going to London, you must be

Biliyorsun gibi geliyor, eğer Londra'ya gidiyorsan

better than everybody else by default.

varsayılan olarak herkesten daha iyi olmalısın.

Yes, you must be that as the implication when you say

Evet, bunu söylerken ima ettiğin bu olmalı

so, maybe if you live in, I don't know, somewhere in France.

, belki de Fransa'da bir yerde yaşıyorsan, bilmiyorum.

Do they say that in France?

Bunu Fransa'da mı söylüyorlar?

Do they say, oh, my, my son's going to to work in Paris

Vay canına, oğlum Paris'te çalışacak

or similar?

falan mı diyorlar? Acaba

I wonder if they do that in other countries, whether the capital city is seen

başka ülkelerde de yapılıyor mu, başkent

as the almost the ultimate place to live and work.

neredeyse yaşanacak ve çalışılacak en ideal yer olarak görülüyor mu?

If you're there, you've made it.

Eğer oradaysan, başardın.

You must be successful, you must be earning loads of money.

Başarılı olmalısın, çok para kazanıyor olmalısın.

And therefore that is a put down to you

Ve bu nedenle, bu sizin için bir aşağılamadır

because you can't come back and say, well, oh, well, you know, I just didn't move.

çünkü geri dönüp, şey, oh, şey, bilirsiniz, ben sadece hareket etmedim diyemezsiniz.

I just work in Wolverhampton. London.

Sadece Wolverhampton'da çalışıyorum. Londra.

Oh dear.

Like Steve London.

Ah hayatım.

Steve London gibi.

London is possibly one of the worst places to visit.

Londra muhtemelen ziyaret edilecek en kötü yerlerden biri.

Well, I wouldn't say that

Öyle olduğumu söylemezdim

I was.

Again, there's a little bit more to the sentence, unless,

.

Yine, cümlede biraz daha fazlası var,

of course, you only stay there for a short time.

elbette orada sadece kısa bir süre kalmadığınız sürece.

If you're going to stay there for a very short time and see other places, then by all means, visit London.

Orada çok kısa bir süre kalacaksanız ve başka yerler görecekseniz, o zaman kesinlikle Londra'yı ziyaret edin.

But generally speaking, it's not the nicest place in the world if you're going to live there

Ama genel olarak konuşursak, orada yaşayacaksanız

or try to have a life there because everything is so expensive.

veya orada bir yaşam sürmeye çalışacaksanız, dünyanın en güzel yeri değil çünkü her şey çok pahalı.

You can't just buy a house or rent a house in London.

Londra'da öylece bir ev satın alamaz veya ev kiralayamazsınız.

It's thousands and thousands of pounds a month.

Ayda binlerce ve binlerce pound.

I think.

I think if you if you're young and you want an exciting life,

Bence.

Bence eğer gençsen ve heyecan verici bir hayat istiyorsan

you know, you ought to be able to go out to theatres, pubs,

tiyatrolara, barlara,

clubs, bars, have a great social life.

kulüplere, barlara gidebilmeli, harika bir sosyal hayatın olmalı.

And, you know, London would be great. Would be fantastic.

Ve biliyorsun, Londra harika olurdu. Harika olurdu.

But I think people tend to, you know,

Ama bence insanlar, bilirsiniz,

it's a very fast paced way of life

bu çok hızlı bir yaşam tarzı

and lots of pollution, lots of people.

ve bir sürü kirlilik, bir sürü insan.

And then maybe you can I mean, we wouldn't do it at our age,

Ve sonra belki yapabilirsin Yani , bizim yaşımızda bunu yapmazdık

but maybe when I was in my twenties or thirties, I could have done it,

ama belki ben yirmili ya da otuzlu yaşlarımdayken yapabilirdim

but I wouldn't do it now because people tend to move out of cities quite often when they get older

ama şimdi yapmazdım çünkü insanlar taşınma eğiliminde. şehirler genellikle yaşlandıklarında

because they want to get away from that unless it's Paris, of course,

bundan uzaklaşmak isterler çünkü Paris

which is beautiful and doesn't have lots of high rise block flats in the centre.

güzeldir ve merkezinde çok katlı apartmanlar yoktur.

I have to be honest, I wouldn't compare Paris to London.

Dürüst olmam gerekirse, Paris'i Londra ile karşılaştırmazdım.

It's weird, isn't it?

Bu garip, değil mi?

Having seen both cities, because Paris has been built

Her iki şehri de gördükten sonra, Paris

with with lots of space,

çok fazla alanla inşa edilmiş,

even the streets and the boulevards and the areas where you can walk around.

hatta sokaklar, bulvarlar ve dolaşabileceğiniz alanlar.

There is lots of space.

Çok fazla alan var.

Where is London?

Londra nerede?

Everything is cramped.

Her şey sıkışık.

Well, they've let all the skyscrapers can be built.

Pekala, tüm gökdelenlerin inşa edilebilmesine izin verdiler.

Can't they write anywhere in London?

Londra'da herhangi bir yere yazamazlar mı?

But they can't build big, tall skyscrapers. That's it.

Ama büyük, yüksek gökdelenler inşa edemezler. Bu kadar.

I'm on about the streets as well, because London

Ben de sokaklardan bahsediyorum, çünkü Londra

basically is how it was when it was first created.

temelde ilk yaratıldığı zamanki gibiydi.

And they didn't they didn't plan ahead with cars and buses.

Arabalar ve otobüslerle önceden plan yapmadılar.

And unfortunately.

Ve malesef.

Says London's fantastic.

Londra'nın harika olduğunu söylüyor.

I think it depends depends what you want and what you want.

Bence ne istediğine ve ne istediğine bağlı. Duruma

It depends.

göre değişir.

Sometimes I think living here out in the country can be a bit boring.

Bazen burada taşrada yaşamanın biraz sıkıcı olabileceğini düşünüyorum.

So, yes, sometimes you want a

Yani, evet, bazen

bit of excitement in your life,

hayatında biraz heyecan istersin,

but definitely, yeah.

ama kesinlikle, evet.

So if you want to be.

Yani olmak istersen.

Jessica prefers London to Paris.

Jessica, Londra'yı Paris'e tercih ediyor.

Oh, you see, that's it.

Oh, görüyorsun, hepsi bu.

You know, we're saying these things that other people have other opinions. Yes.

Biliyorsunuz, başka insanların başka fikirleri var diye bunları söylüyoruz. Evet. İnsanların düşünmesi gereken

Well, I'm not saying that this is the only way people should think.

tek yolun bu olduğunu söylemiyorum .

It's just our opinion.

Bu sadece bizim görüşümüz.

Yeah. So your opinion. You've got to pay the.

Evet. Yani senin fikrin. ödemek zorundasın.

Yes in a second.

Evet bir saniyede

Just give me a second.

Bana bir saniye ver.

I'm hungry. Well, we haven't finished yet.

Açım. Henüz bitirmedik.

Here's one more.

Getting a new neighbour.

İşte bir tane daha.

Yeni bir komşu edinmek.

Oh, oh, this is our worst fear.

Oh, oh, bu bizim en büyük korkumuz.

Oh, it. Worries you, doesn't it, when you get a new neighbour doesn't it.

Oh, bu. Yeni bir komşunuz olduğunda sizi endişelendiriyor değil mi?

You think. Oh oh yeah I hate it.

Sence. Ah evet nefret ediyorum.

I hate seeing a for sale sign outside a neighbour's house

Bir komşunun evinin önünde satılık tabelası görmekten nefret ediyorum

and then

ve sonra

you worry yourself at night you think, oh who is going to buy that house?

geceleri kendi kendine, ah bu evi kim alacak diye düşünüyorsun.

Would it be horrible people.

Korkunç insanlar olur mu?

Will they will they make lots of noise?

Çok ses çıkaracaklar mı?

Will they have kids?

Çocukları olacak mı?

Dogs don't start

Köpekler başlamaz,

is parties extensions.

taraf uzantılarıdır.

Yeah it does worry you sometimes just if you particularly

Evet, özellikle

if you had a good neighbour and then they they move out.

iyi bir komşunuz varsa ve sonra onlar taşınırsa, bazen sizi endişelendiriyor.

Yeah.

Evet.

You may be, I mean maybe it was only a person,

Olabilirsin, yani belki sadece bir insandı,

single person living on their own, then they move out and in moves a big family.

tek başına yaşayan bir insan, sonra taşınıyorlar ve büyük bir aileye taşınıyorlar.

And you've been used to years of peace and quiet and suddenly you've got to adjust. Yes.

Yıllarca süren huzur ve sessizliğe alıştınız ve birdenbire uyum sağlamanız gerekiyor. Evet.

You know what you're doing and maybe change what you're doing.

Ne yaptığınızı biliyorsunuz ve belki de yaptığınız şeyi değiştiriyorsunuz.

So, yes, that's a good one. Mr. Duncan.

Yani, evet, bu iyi bir şey. Bay Duncan.

Getting a new neighbour and you try to befriend, befriend them.

Yeni bir komşu ediniyorsun ve arkadaş olmaya çalışıyorsun, onlarla arkadaş ol.

Don't you become friends with them in the hope that they will like you

Seni sevsinler,

and then respect you and not do things that are no use?

sonra sana saygı duysunlar ve faydasız şeyleri yapmasınlar diye onlarla arkadaş olmuyor musun?

That doesn't always out.

Bu her zaman çıkmaz.

That is always our intention until they meet us and then they immediately dislike us completely.

Bizimle tanışana kadar her zaman niyetimiz budur ve sonra hemen bizden tamamen hoşlanmazlar.

So getting a new neighbour can be a worrying thing.

Yani yeni bir komşu edinmek endişe verici bir şey olabilir. İşte

That's it, Steve.

bu, Steve.

That's it.

Enough of the neighbours.

Bu kadar.

Komşular yeter.

Enough of the annoying things.

Yeter can sıkıcı şeyler.

Would you like to have some fun?

Biraz eğlenmek ister misin?

Yes. Oh.

Evet. Ah.

This is always up for some fun, Mr.

Bu her zaman biraz eğlence içindir, Bay

Duncan. Mr. Steve.

Duncan. Bay Steve.

Want some fun?

Biraz eğlence ister misin?

Banner, this is Dog Barks. Elephant night.

Banner, ben Dog Barks. Fil gecesi.

Claudia. Your dog.

Claudia. Senin köpeğin.

Your dog barks.

Köpeğin havlıyor.

There is a way of solving that, by the way.

Bu arada bunu çözmenin bir yolu var.

You can put a muzzle on them, but stops them from barking.

Onlara bir ağızlık takabilirsiniz, ancak havlamalarını engeller.

Oh, of course. If it's a male dog,

Oh elbette. Erkek köpekse

you can cut his testicles off.

testislerini kesebilirsin.

I don't.

Does that stop it barking?

Yapmıyorum.

Bu onun havlamasını durdurur mu?

Apparently it. Does.

Görünüşe göre. Yapmak.

It stops them from being all wild and crazy.

Onların tamamen vahşi ve çılgın olmalarını engeller.

I don't know what you do to female dogs.

Dişi köpeklere ne yaparsın bilmiyorum.

Probably get them.

Muhtemelen onları alır.

Bring in a lover for them, maybe a male dog to keep them occupied.

Onlara bir sevgili getirin, belki onları meşgul edecek bir erkek köpek.

But then he would need his testicles, you see.

Ama o zaman testislerine ihtiyacı olur, anlıyor musun?

So Claudia must have access to

Yani Claudia'nın

things that can put you

to sleep, uh, you know, from her dentistry.

diş hekimliğindeki seni uyutabilecek şeylere erişimi olmalı.

So maybe.

Yani belki.

Maybe you could put your doctor sleep at night with an injection.

Belki bir enjeksiyonla doktorunuzu geceleri uyutabilirsiniz .

You could pull all the.

Hepsini çekebilirsin.

Anaesthetics. You could take all the dog's teeth out.

anestezikler Köpeğin bütün dişlerini sökebilirsin.

Uh, well, as long as it doesn't

annoy the neighbours, then I can't see that being a problem.

Komşuları rahatsız etmediği sürece, bunun bir sorun olduğunu göremiyorum.

That's that. You are worried about it.

Bu budur. Bunun için endişeleniyorsun. İşte

So there you are, Claudia. Totally about your neighbour.

buradasın, Claudia. Tamamen komşunuz hakkında.

He used to throw his cigarettes out the window and there you are

Sigaralarını pencereden dışarı atardı ve sen

with your barking dog to keep the neighbours awake at night.

havlayan köpeğinle gece komşuları uyutmamak için oradasın.

See I used to have, I used to have a friend in,

Eskiden bir arkadaşım vardı, eskiden

I used to know somebody and my cousin says I'm from Paris,

birini tanıyordum ve kuzenim Paris'ten olduğumu söylüyor

but I've got a friend in London and I can go in London.

ama Londra'da bir arkadaşım var ve ben Londra'ya gidebilirim.

Go to London to visit.

Ziyaret etmek için Londra'ya gidin.

Yeah.

Isn't that great?

Evet.

Bu harika değil mi?

You want a friend in. In London?

İçeride bir arkadaş ister misin? Londra'da mı?

A friend in Paris?

Paris'te bir arkadaş mı?

Well, we have a friend in Paris, actually, don't we?

Aslında Paris'te bir arkadaşımız var, değil mi?

Actually, I think it's, it's his dream to do that.

Aslında bence bunu yapmak onun hayali.

Wouldn't that be nice?

Bu güzel olmaz mıydı?

You know, you could go visit each other in these wonderful

Biliyorsunuz, bu harika başkentlerde birbirinizi ziyaret edebilir

capital cities and enjoy the best of both.

ve her ikisinin de en iyisinin tadını çıkarabilirsiniz.

What these cities have to offer, which is a lot.

Bu şehirlerin sunduğu çok şey var.

Sounds good. Anyway, Steve, it's time to play our game.

Kulağa iyi geliyor. Her neyse Steve, oyunumuzu oynama zamanı.

Yes, we've only got 5 minutes.

Evet, sadece 5 dakikamız var.

Well, we can overrun slightly. You can. I'm hungry.

Pekala, biraz aşabiliriz. Yapabilirsiniz. Açım.

You know, I've been working hard in the garden.

Biliyor musun, bahçede çok çalışıyorum.

Yes, I get it. Steve.

Evet anladım. Steve.

All right.

Elbette.

Yeah. Carry on.

Evet. Sürdürmek.

Here we go.

Are you ready to play the new game? What's it called?

İşte başlıyoruz.

Yeni oyunu oynamaya hazır mısın? Ne deniyordu?

Sentence game.

Cümle oyunu.

Mark to know the word game. No.

Kelime oyununu bilmek için işaretleyin. Hayır.

Fill in the blank. Fill in the blanks

Boşluğu doldurun. Boşlukları doldurun,

with we are back

everyone English addicts on a Sunday.

bir Pazar günü tüm İngiliz bağımlılarına geri döndük.

I hope you are enjoying this livestream today.

Umarım bugün bu canlı yayından keyif alıyorsundur.

We are now going to play our new game that we started last week.

Şimdi geçen hafta başladığımız yeni oyunumuzu oynayacağız. Buna

It is called

Fill in the Blanks.

Boşlukları Doldur denir.

I don't have any music for this yet.

Bunun için henüz müziğim yok.

We might next week, so I'm going to show you a sentence.

Gelecek hafta yapabiliriz, bu yüzden size bir cümle göstereceğim. Tek

All you have to do is add your own words to it.

yapmanız gereken ona kendi kelimelerinizi eklemek.

There are no rules.

Kural yok.

You can add your words as long as the sentence is grammatically correct.

Cümle dilbilgisi açısından doğru olduğu sürece kelimelerinizi ekleyebilirsiniz.

Oh, Mr. Duncan, he was so strict.

Bay Duncan, çok katıydı. Bana

Who gave me. Grammar?

kim verdi? Dilbilgisi? Bununla

That's the important thing with this. Yes.

ilgili önemli olan şey bu. Evet. Bu

So we don't normally do grammar and this is the nearest that we will ever

yüzden normalde dilbilgisi çalışmıyoruz ve bu, yapmaya en yakın olacağımız şey

to doing it.

.

Here it is.

Then straight away, straight off the bat, as they say,

İşte burada.

Sonra hemen, hemen, dedikleri gibi,

don't something to something off or something.

bir şey yapma ya da bir şey yapma.

Oh, so I'm not sure if this is hard or easy,

Oh, yani bunun zor mu kolay mı olduğundan emin değilim,

so there is no actual real answer.

bu yüzden gerçek bir cevap yok.

Although I will give you my suggestion in a few moments.

Yine de size birkaç dakika içinde önerimi vereceğim.

Don't.

yapma

So this is sort of I would say this is maybe a warning

Yani bu bir nevi, bunun belki bir uyarı olduğunu söyleyebilirim

or maybe you are asking someone

ya da belki birilerine

as a way of reminding, reminding them.

hatırlatmanın, onlara hatırlatmanın bir yolu olarak soruyorsunuz.

I think my sandwich from last night just came up.

Sanırım dün geceki sandviçim az önce geldi.

My sandwich is birthday today, by the way.

Bu arada sandviçimin bugün doğum günü. Bu mu

Is it? Yes.

? Evet.

Victoria, can I just say happy birthday, Victoria.

Victoria, doğum günün kutlu olsun, Victoria diyebilir miyim?

It's your birthday.

Bu senin doğumgünün.

Yes, it means have a super duper do

Evet, bu, bir süper kandırıcıya sahip olmanın

could do produce a birthday.

bir doğum günü üretebileceği anlamına gelir.

Well it must be a super duper birthday because Victoria is here.

Süper bir doğum günü olmalı çünkü Victoria burada.

Yes. On the live stream.

Evet. Canlı yayında.

It's amazing that you are here on your birthday.

Doğum gününde burada olman harika.

It Obviously wasn't going very well and then you came on the live stream and now it's going very well. Yes.

Belli ki pek iyi gitmiyordu ve sonra canlı yayına geldiniz ve şimdi çok iyi gidiyor. Evet. Doğum

You thought it's my birthday.

günüm olduğunu düşündün.

I'm going to cheer myself up and watch Mr.

Kendimi neşelendirip Bay

Duncan and Mr. Stevens.

Duncan ve Bay Stevens'ı izleyeceğim.

Complaining about neighbours.

Komşulardan şikayetçi.

That's right. Yeah.

Bu doğru. Evet.

Uh hmm.

Hmm.

So Any suggestions yet?

Peki herhangi bir öneriniz var mı?

Francisca, don't go to the Office of the Records

Francisca, Kayıtlar Gramer Ofisine gitme

Grammar.

.

Think of grammar. The first part is good.

Gramer düşünün. İlk kısım iyi.

Don't go to.

gitme

But there isn't the you say don't go to.

Ama gitme dediğin yok.

So maybe something else.

Yani belki başka bir şey.

Maybe you are asking a person to remember something

Belki bir kişiden hatırlamasını istediğiniz bir şeyi hatırlamasını istiyorsunuz

you are asking them to remember.

.

So what do you normally say?

Peki normalde ne diyorsun?

If you ask someone to remember

Birinden bir şeyi hatırlamasını istersen

something, you say don't want don't.

, isteme, isteme, dersin.

Yeah.

Evet.

What could they. Yes.

Ne yapabilirler. Evet.

To go to the house of babies.

Bebeklerin evine gitmek için.

That's interesting.

İlginç.

Grammar. Think of grammar.

Dilbilgisi. Gramer düşünün.

It's got to be grammatically correct. Yes.

Dilbilgisi açısından doğru olmalı. Evet.

And also to work also, if you think if something that's rude,

Ve ayrıca çalışmak için kaba bir şey olduğunu düşünüyorsanız,

please, please put it on.

lütfen, lütfen onu takın.

We need to spice things up.

İşleri renklendirmemiz gerekiyor.

We are the cherry on the cake.

Biz pastadaki kirazız.

Victoria was having a wonderful day.

Victoria harika bir gün geçiriyordu.

Oh, we are the cherry on the cake or the icing on the cake.

Oh, biz pastanın üzerindeki kiraz veya pastanın üzerindeki kremayız.

Well, thank you.

Teşekkür ederim.

What a lovely thing to say. Isn't that lovely?

Söylemek ne güzel bir şey. Bu çok hoş değil mi?

Maybe you could send us a piece of your birthday cake.

Belki bize doğum günü pastandan bir parça gönderirsin.

That would be very nice indeed.

Bu gerçekten çok güzel olurdu.

Don't forget to play off the records.

Rekorları çalmayı unutmayın.

Well, yeah,

Evet,

don't forget.

unutma.

Oh, that's quite.

Bu oldukça iyi.

Don't forget to take off the food.

Yiyecekleri çıkarmayı unutmayın.

So that could be right.

Yani bu doğru olabilir.

If you are asking a person not to overcook something,

Birinden bir şeyi fazla pişirmemesini isterseniz

will you take off the food?

yemeği çıkarır mısınız?

So maybe you take it off the oven or off the stove?

Yani belki fırından veya ocaktan çıkarırsın?

Yes, that's that's quite good.

Evet, bu oldukça iyi.

Yes. You can take something off.

Evet. Bir şey çıkarabilirsiniz.

To take it off means to remove it, maybe to avoid damage.

Çıkarmak, belki de zarar vermemek için çıkarmak demektir.

Yes. Flour says don't forget

Evet. Un kapatmayı unutmayın diyor

to turn off.

. Oraya koyabileceğiniz

Turn off what could be turn off the lights you could put in there.

ışıkları kapatabilecek şeyleri kapatın .

Yes. Don't forget, you could turn off lots of things to that.

Evet. Unutma, buna birçok şeyi kapatabilirsin.

Don't forget to turn off that works and then you can put anything at the end.

Bu işi kapatmayı unutmayın ve sonra sonuna bir şey koyabilirsiniz.

We actually have to answer that answer now.

Aslında bu cevaba artık cevap vermemiz gerekiyor.

Sue Ali.

Su Ali.

Hello to Sue Ali.

Sue Ali'ye merhaba.

Don't forget to turn off the lights.

Işıkları kapatmayı unutmayın.

That's a good one.

Bu iyi bir tanesi.

So that gets them, Mr. Duncan, thumbs up.

Bu onları alır, Bay Duncan, yaşasın.

Oh, right.

Ah, doğru.

Well, teacher says you can put. Don't.

Peki hocam koyabilirsiniz diyor. yapma

Oh Oh, no, don't know.

Ah, hayır, bilmiyorum.

That doesn't work.

Bu işe yaramaz. sen

Don't you don't go to.

gitme

That's not grammatically correct.

Bu gramer olarak doğru değil.

Um, but you could have said don't forget

Um, ama

to show off the business.

işi göstermeyi unutma diyebilirdin.

Uh, indicating

Uh,

that you want to tell people about your business. Hmm.

insanlara işinizden bahsetmek istediğinizi belirtmek için. Hmm.

Um, don't forget to cut

off the grass, lemon tree.

Çimleri kesmeyi unutma, limon ağacı.

Don't forget to turn off.

kapatmayı unutmayın.

To turn off the computer. Yes.

Bilgisayarı kapatmak için. Evet.

Although these days, people say that you should never turn your computer off.

Her ne kadar bu günlerde insanlar bilgisayarınızı asla kapatmamanız gerektiğini söylüyor.

Have you heard that? That's the latest thing, apparently.

Bunu duydun mu? Görünüşe göre en son şey bu .

Apparently, if you have a home, computer or desktop, you should never, ever turn it off.

Görünüşe göre, bir eviniz, bilgisayarınız veya masaüstünüz varsa, onu asla ama asla kapatmamalısınız.

You shouldn't have it running all the time.

Sürekli çalıştırmamalısın.

Then forget to turn off the stove, says Claudia.

O zaman ocağı kapatmayı unut, diyor Claudia.

Don't forget to use the computer.

Bilgisayar kullanmayı unutmayın.

Don't forget. To.

unutma İle.

Michael has a good one, Michael Victorian.

Michael'ın iyi bir tane var, Michael Victorian.

Don't forget to switch off.

Kapatmayı unutmayın.

Don't forget to switch off the light.

Işığı kapatmayı unutma.

Yes, switch off.

Evet, kapatın.

You can also use. Some accent that as well.

Ayrıca kullanabilirsin. Bazıları da bunu vurgular.

Hello Tomic. We thought you would

Merhaba Tomic.

surface towards the end.

Sonlara doğru yüzeye çıkacağını düşündük.

You can say switch off or turn off.

Kapat veya kapat diyebilirsiniz.

Have you been here all? Yes.

Hepiniz burada mıydınız? Evet.

So you can switch off the light.

Böylece ışığı kapatabilirsiniz.

That means you are turning the light off.

Bu, ışığı kapattığınız anlamına gelir.

Switch off, turn off

Kapatın, bunun üzerindeki

your disconnecting the light from the power supply

ışığı güç kaynağından ayırarak kapatın

on this one. Don't lemon tree.

. Limon ağacı yapmayın.

Don't forget that.

Bunu unutma.

Sorry, Victoria,

Üzgünüm Victoria,

don't try to get off the tracks.

yoldan çıkmaya çalışma.

Maybe there's a train coming, but.

Belki bir tren geliyordur ama.

Yeah, but it works.

Evet ama işe yarıyor.

Don't try to

will fit in there.

Oraya sığmaya çalışma.

You don't have to put forget don't try to

Unutmak zorunda değilsin beğenmeye çalışma

like you would try to get off the tracks by the way but

bu arada raydan çıkmaya çalışırsın ama

no don't try to get off the tracks.

hayır raydan çıkmaya çalışma.

You tend to be rude, sort of make it sort of makes grammatical woes grammatically.

Kaba olma eğilimindesin, bir nevi dilbilgisi açısından dilbilgisi sıkıntılarına neden oluyorsun.

But yeah, maybe, maybe. Don't forget

Ama evet, belki, belki.

to get off the tracks before the train comes.

Tren gelmeden raylardan inmeyi unutmayın.

Nick Tram says don't forget to switch off the pole and

Nick Tram, direği kapatmayı unutma diyor ve

we've all been there.

hepimiz oradaydık.

I'm so.

Angry.

Ben de öyle.

Sinirli.

Don't forget to shut off the lights.

Işıkları kapatmayı unutmayın.

Yes, you can turn off the lights.

Evet, ışıkları kapatabilirsiniz.

Shut off the lights the light switch off Switch.

Işıkları kapatın, ışık şalterini kapatın.

Yes, shut off.

Evet, kapat.

I have my own suggestions Mine are

Benim kendi önerilerim var Benimki

forget switch over

değiştirmeyi unutun

Don't forget to switch off the oven

Dışarı çıkacaksanız fırını sık sık kapatmayı unutmayın, kapatmak için

quite often if you are going out to switch off

something is to disconnect from the power supply, from the electricity.

bir şey güç kaynağından, elektrikten ayırmaktır.

Don't forget to switch off the button so some very good suggestions there.

Düğmeyi kapatmayı unutmayın, bu yüzden bazı çok iyi öneriler var.

I thought that was quite, quite good.

Bunun oldukça iyi olduğunu düşündüm.

Don't forget to turn off.

kapatmayı unutmayın.

Don't forget to

pull off the lights.

Işıkları kapatmayı unutma.

Plug says very tense. Don't forget to pull off

Fiş çok gergin diyor. Listeden çıkarmayı unutmayın

the list.

.

Please don't finish a sentence.

Lütfen bir cümleyi tamamlamayın. Paltonu

Don't forget to take off

çıkarmayı unutma Palto derdin Paltoyu

your coat You would say an overcoat Don't forget to take off the What could you say?

çıkarmayı unutma Ne diyebilirsin? Paketi

Don't forget to take off the There's a lot of people but don't forget to take off

çıkarmayı unutmayın çok insan var ama paketi çıkarmayı unutmayın

the wrapping.

.

Wrapping.

Sarma.

Maybe if you bought some food and it's inside some paper

Belki biraz yiyecek aldıysanız ve içinde kağıt

or maybe some plastic, you have to take off the wrapping or the plastic first.

veya plastik varsa, önce ambalajı veya plastiği çıkarmanız gerekir.

A lot of people do that.

Birçok insan bunu yapar.

They put their food in the oven and they forget to remove part of the package.

Yiyeceklerini fırına koyuyorlar ve paketin bir kısmını çıkarmayı unutuyorlar.

And that will say that'll be instructions on the ready meal.

Ve bu, hazır yemekle ilgili talimatlar olacağını söyleyecektir .

Don't forget to take off the wrapping. Hmm.

Ambalajı çıkarmayı unutmayın. Hmm.

Uh. Yeah.

Ah. Evet.

That one. Works good.

Şu. İyi çalışıyor.

I think, Mr.

Sanırım Bay

Steve, it is time.

Steve, zamanı geldi.

To forget to pull off the stunt.

Dublörü çekmeyi unutmak için.

Yeah, you're right.

Evet, haklısın.

It is time to go.

Gitme zamanı.

I think, because you had another one.

Sanırım, çünkü sende bir tane daha vardı.

Well, I'm getting very mixed messages.

Çok karışık mesajlar alıyorum.

First of all, it's late. It's five, four, four.

Her şeyden önce, geç oldu. Beş, dört, dört.

It's also getting dark.

Ayrıca hava kararıyor.

It's getting dark.

Karanlık oluyor.

And I need to just go tidy up outside.

Ve dışarıyı toplamam gerek.

Steve has a little bit more work to do outside, so we are going to call it a day.

Steve'in dışarıda yapacak biraz daha işi var, bu yüzden onu bir gün arayacağız.

How about one more now?

Şimdi bir tane daha ne dersin?

Well, it uh oh, oh, oh.

Şey, uh oh, oh, oh.

We'll be back on Wednesday.

Çarşamba günü döneceğiz.

We could do it on Wednesday. All right, then. We'll do it on Wednesday.

Çarşamba günü yapabiliriz. Tamam o zaman. Çarşamba günü yapacağız.

We'll be back on Wednesday. Don't forget from 2 p.m.

Çarşamba günü döneceğiz. Saat 14:00'ten itibaren unutmayın.

UK time, we are back on Wednesday and Mr.

İngiltere saati, Çarşamba günü geri dönüyoruz ve Bay

Steve will also be with us on Wednesday as well.

Steve de Çarşamba günü bizimle olacak.

I'm going somewhere on Wednesday. I'm sure.

Çarşamba günü bir yere gidiyorum. Eminim. Ben

I'll you I'm sure I'm going somewhere on Wednesday. Yes.

çarşamba günü bir yere gideceğime eminim. Evet.

Okay.

Tamam aşkım.

So we won't be doing it on Wednesday cause Steve won't be here.

Yani Çarşamba günü yapmayacağız çünkü Steve burada olmayacak.

So I might be back.

Yani geri gelebilirim.

I might be back. Oh.

geri dönmüş olabilirim Ah.

I'm definitely going somewhere on Wednesday.

Çarşamba günü kesinlikle bir yere gideceğim.

I can't think where, but I'm definitely going somewhere.

Nereye bilmiyorum ama kesinlikle bir yere gidiyorum.

Okay.

Steve is going places on Wednesday,

Tamam aşkım.

Steve çarşamba günü bir yerlere gidiyor

but I will be here anyway, whatever happens.

ama ne olursa olsun ben yine de burada olacağım.

Lovely, lovely, lovely to be here, Mr. Duncan.

Burada olmak çok güzel, çok güzel, çok güzel Bay Duncan.

Thank you all. Have a wonderful week.

Hepinize teşekkür ederim. Senin için güzel bir hafta olsun.

And you have learnt something today and you will hopefully learn something on Tuesday.

Ve bugün bir şey öğrendiniz ve umarım Salı günü de bir şeyler öğreneceksiniz.

I haven't seen Martin on today. No.

Bugün Martin'i görmedim. Hayır

Maybe. Maybe he decided not to watch.

belki. Belki de izlememeye karar verdi.

Maybe he's decided that the memory of last night is not one he wants to relive.

Belki de dün gecenin hatırasını yeniden yaşamak istemediğine karar vermiştir.

He had to sort out his car probably.

Muhtemelen arabasını halletmek zorunda kaldı.

But anyway. Yes. Lovely to be here.

Ama yine de. Evet. Burada olmak çok güzel.

See you.

Görüşürüz. Zamanında dönersem

I'll try and be here on Wednesday if I'm back in time, Mr.

Çarşamba günü burada olmaya çalışacağım , Bay

Duncan.

But I probably won't be because I'm leaving at 11, okay.

Duncan.

Ama muhtemelen olmayacağım çünkü 11'de ayrılıyorum, tamam mı?

And I probably won't be back to after to just to let you know.

Ve muhtemelen haber vermek için sonrasına dönmeyeceğim.

You didn't know that until I just told you, did you?

Ben söyleyene kadar bunu bilmiyordun, değil mi?

It's all news to me.

Hepsi benim için haber.

It's all news to you by everyone.

Herkesten sana haber var.

Mr. Steve will not

Bay Steve

be here on Wednesday.

Çarşamba günü burada olmayacak.

I thought he might be, but it's not so.

O olabileceğini düşündüm ama öyle değil.

Instead, it'll just be me. I'm sorry about that.

Bunun yerine, sadece ben olacağım. Bunun için üzgünüm.

It will just be me on Wednesday.

Çarşamba günü sadece ben olacağım.

I'm ever sorry.

Hiç üzgünüm.

I hope you can stand it.

Umarım dayanabilirsin.

I hope you can put up with me on my own on Wednesday.

Umarım çarşamba günü bana tek başıma katlanabilirsin.

See you on Wednesday.

Çarşamba görüşürüz.

I'm back with you on Wednesday.

Çarşamba günü tekrar sizlerleyim.

Just in case you didn't hear me say that.

Bunu söylediğimi duymamış olma ihtimaline karşı.

I will be with you from 2 p.m.

14:00'dan itibaren yanınızdayım.

UK time on Wednesday. Thanks for your company.

Çarşamba günü İngiltere saati. Şirketiniz için teşekkürler.

Thanks for joining me today as the darkness falls

Karanlığın arkamda çöktüğü bugün bana katıldığınız için teşekkürler

across the land behind me, this is Mr.

, ben

Duncan in the birthplace of English, saying, thanks for watching.

İngilizcenin doğum yerindeki Bay Duncan, izlediğiniz için teşekkürler, diyor.

See you soon.

Yakında görüşürüz.

I want to share the picture.

resmini paylaşmak istiyorum.

Shall I share the photograph from the other night?

Geçen geceki fotoğrafı paylaşayım mı?

Again Okay, let me see if I can find it.

Tekrar Tamam, bulabilecek miyim bir bakayım.

Of course, there was a gun once was.

Elbette bir zamanlar bir silah vardı.

Where was it?

Neredeydi?

Where?

Nerede?

Where?

Nerede? İşte

There it is.

burada.

This is what happened last night.

Dün gece olan buydu.

Thank you very much for your company today

Bugün şirketiniz için çok teşekkür ederim

and I will see you on Wednesday.

ve Çarşamba günü görüşürüz.

Take care of yourselves.

Kendine iyi bak.

Please stay safe.

Lütfen güvende kalın.

Stay happy and I will see you very soon.

Mutlu kalın ve çok yakında görüşürüz.

And of course, until the next time we meet here.

Ve tabii ki, bir dahaki sefere burada buluşana kadar.

You know what's coming next?

Sırada ne var biliyor musun?

Yes, you do.

Evet yaparsın.

Oh, dear...

Ah canım...

ta ta for now.

şimdilik ta ta.