'FEELING FRUITY' / fruit + vegetable idioms / English Addict - 215 - LIVE chat - Sun 25th Sept 2022

Oh, did you miss me during the week?

Oh, hafta boyunca beni özledin mi?

Well, don't worry, because I am back right now.

Pekala, merak etme, çünkü şu anda geri döndüm.

Here we go again.

Yine başlıyoruz.

Another live English stream.

Başka bir canlı İngilizce akışı.

This, in fact, is something called English addict.

Bu aslında İngiliz bağımlısı denen bir şeydir.

Coming to you live from the birthplace of the English language,

Size İngilizcenin doğum yeri olan

which just happens to be England.

İngiltere'den canlı olarak geliyor.

Oh, we beep, beep,

Oh, bip, bip, bip

beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep.

, bip, bip, bip, bip, bip, bip.

Oh. Oh.

Ah. Ah.

Hmm. What?

Hmm. Ne?

Hi, everybody. This is Mr. Duncan in England.

Selam millet. Ben İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today? Are you okay? I hope so.

Bugün nasılsın? İyi misin? Umarım. Mutlu hissediyor musun

Are you feeling happy?

?

I hope you are feeling happy today.

Umarım bugün kendini mutlu hissediyorsundur.

We are back together.

Tekrar beraberiz.

I want to see those smiles.

O gülümsemeleri görmek istiyorum.

Some people might say, Mr.

Bazıları, Bay

Duncan, there is not much to smile about these days.

Duncan, bu günlerde gülümseyecek pek bir şey yok diyebilir.

Well, I always say that if you look carefully,

Her zaman derim ki, dikkatli bakarsan, ruhunun

go as deep

derinliklerine inersen

as you can into your soul, you will find a smile somewhere.

, bir yerlerde bir gülümseme bulursun.

Something to be happy about.

Mutlu olunacak bir şey.

Hi, everybody.

Selam millet.

Yes, we are back together again.

Evet, yeniden birlikteyiz.

And yes, we are alive.

Ve evet, yaşıyoruz.

Did you miss me during the week?

Hafta boyunca beni özledin mi?

I'm ever so sorry for not being here during the week.

Hafta boyunca burada olamadığım için çok üzgünüm.

Lots of things going on.

Pek çok şey oluyor.

I'm sure you don't need me to tell you what is happening at the moment.

Eminim şu anda neler olduğunu anlatmama ihtiyacın yoktur.

Lots of things going on here in England and also in my personal life

Burada, İngiltere'de ve ayrıca benim özel hayatımda

and Steve's personal life.

ve Steve'in özel hayatında pek çok şey oluyor.

We might talk about that today. We might not.

Bugün bunun hakkında konuşabiliriz. olmayabiliriz. Duruma

It depends.

We will see what happens right here live.

göre değişir.

Canlı yayında burada neler olacağını göreceğiz.

Yes, we are here live right now.

Evet, şu anda canlı yayındayız.

It is live.

canlı.

I'm just checking to make sure we are live.

Sadece canlı olup olmadığımızı kontrol ediyorum.

Oh, yes.

Oh evet.

Can you believe it?

Buna inanabiliyor musun? 25 Eylül Pazar günü saat

We are actually live at 2:08 o'clock

2:08'de aslında canlı yayındayız,

on Sunday, September the 25th,

25th October is coming.

25 Ekim geliyor.

And I have to say, I always get excited when October approaches,

Ve söylemeliyim ki, Ekim yaklaştığında hep heyecanlanırım

because October means only one thing.

çünkü Ekim'in tek bir anlamı var.

We are once again celebrating the anniversary of this,

Bunun yıl dönümünü bir kez daha kutluyoruz, şu anda

this everything that you're watching now, all of this started

izlediğiniz her şey , tüm bunlar 2006'da başladı.

way back in 2006.

There are some people who were not born

at the start of my life, English lessons

Hayatımın, İngilizce derslerimin

and also my recorded English lessons.

ve aynı zamanda kayıtlı İngilizcemin başlangıcında doğmamış bazı insanlar var. dersler.

And I suppose the birth of my YouTube channel

Ve sanırım YouTube kanalımın doğumu

so long ago, 2006.

çok uzun zaman önce, 2006.

When people talk about the early 2000s,

İnsanlar 2000'lerin başından bahsettiğinde, çok

it seems such a long time ago now, doesn't it?

uzun zaman önceymiş gibi geliyor, değil mi?

A few days ago we were talking about September 11th,

Birkaç gün önce 11 Eylül'den bahsediyorduk

and it is amazing to think it was so long

ve bunun çok uzun zaman

ago, 20, 21 years.

önce, 20, 21 yıl önce olduğunu düşünmek şaşırtıcı.

It doesn't seem possible, is it?

Mümkün görünmüyor, değil mi?

21 years ago,

21 yıl önce,

once again, proving that time really does fly.

zamanın gerçekten uçup gittiğini bir kez daha kanıtladı.

It is actually going by faster than you realise.

Aslında sandığınızdan daha hızlı geçiyor.

So my name is Duncan. I talk about English.

Benim adım Duncan. İngilizce hakkında konuşuyorum.

I like English.

İngilizceyi severim.

You might say that I am one of those up there.

Oradakilerden biri olduğumu söyleyebilirsin.

I am an English addict and I have a feeling

Ben bir İngiliz bağımlısıyım ve

you might be one of those as well.

senin de onlardan biri olabileceğine dair bir his var içimde.

So here we are.

We are back together again.

İşte buradayız.

Tekrar birlikteyiz.

Yes, we've made it all the way to the end of another week,

Evet,

a very exhausting few days.

çok yorucu bir haftayı daha geride bıraktık.

I will be honest with you.

sana karşı dürüst olacağım

Yes, it's Sunday.

Evet, bugün Pazar.

Beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep,

Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip, Bip,

beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, you.

Bip, bip, bip, bip, sen.

We are back together again everybody.

Herkesle yeniden beraberiz. Bilgisayar ekranımda

It's lovely to see you here with all of your lovely faces

tüm o güzel yüzlerin bana bakarken seni burada görmek çok güzel

staring back at me on my computer screen.

.

It's ever so nice to have your company.

Şirketinize sahip olmak çok güzel.

I hope you will stay with us. Lots of things coming up.

Umarım bizimle kalırsın. Pek çok şey geliyor. Hayatımızda her gün gördüğümüz şeylerle bağlantılı

We are looking at idioms,

deyimlere,

expressions, words, phrases

ifadelere, kelimelere, deyimlere bakıyoruz

connected to things that we see everyday in our lives.

.

Fruit

Meyve

and vegetables

ve sebzeler,

is what we are looking at today besides many other things.

diğer birçok şeyin yanı sıra bugün baktığımız şeydir.

Maybe there is something that you want to mention, maybe something from your own

Belki bahsetmek istediğin bir şey vardır, belki de

experience of the past few days.

son birkaç gündeki kendi deneyimlerinden bir şey.

Of course, I suppose I should also mention what's been happening here.

Tabii burada olup bitenlerden de bahsetmem gerekiyor sanırım .

Well, last weekend, of course, a lot of people were building up

Pekala, geçen hafta sonu, ne yazık ki

to the funeral of Queen Elizabeth,

the second the queen of England, who sadly passed away.

vefat eden İngiltere'nin ikinci kraliçesi Kraliçe Elizabeth'in cenazesine pek çok insan katıldı.

And a lot of people were watching, apparently,

Ve pek çok insan izliyordu, görünüşe göre,

I don't know if this is official,

bunun resmi olup olmadığını bilmiyorum

but apparently over 5 billion people

ama görünüşe göre 5 milyardan fazla insan

were watching the funeral

of the Queen of England last week.

geçen hafta İngiltere Kraliçesi'nin cenazesini izliyordu.

Can you believe it?

Buna inanabiliyor musun?

5 billion.

5 milyar.

So that is around maybe 60.

Yani bu yaklaşık 60.

61% of the world's population

Dünya nüfusunun %61'i

were watching the Queen's funeral.

Kraliçe'nin cenazesini izliyordu.

That doesn't seem possible.

Bu mümkün görünmüyor.

Visit.

Ziyaret etmek.

So it just shows how many people these days are

Yani bu, bugünlerde kaç kişinin

watching their TVs or maybe their computers or their mobile devices

TV'lerini veya belki bilgisayarlarını veya mobil cihazlarını izlediğini gösteriyor

because that is the thing that allows us all

çünkü bu, hepimizin

to keep in touch and to watch things

iletişim halinde kalmasını ve

that in the past might have been almost impossible to do.

geçmişte yapılması neredeyse imkansız olabilecek şeyleri izlemesini sağlayan şey.

So that is another wonderful thing about technology.

Teknolojiyle ilgili başka bir harika şey de bu.

A lot of people criticise technology.

Birçok insan teknolojiyi eleştiriyor.

They say it is evil and wicked,

Kötü ve kötü olduğunu söylüyorlar

but it isn't because you can also experience

ama bunun nedeni

nice things as well on the Internet.

internette de güzel şeyler deneyimleyebilmeniz değil. Geçen hafta dediğimde

So I think a lot of people

sanırım birçok insan

were watching last week

geçen hafta izliyordu

when I say last week, it was only last Monday, although it seems

, daha geçen pazartesiydi, her ne kadar

it seems a very long time ago now, do you think?

şimdi çok uzun zaman önce gibi görünse de, sence?

Well, I think so.

Bence de öyle.

Anyway, here we are together again and we have the live chat as well.

Her neyse, işte yine beraberiz ve canlı sohbetimiz de var.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Also, who was first today?

Ayrıca bugün kim birinci oldu?

Oh, very interesting.

Çok ilginç.

We have a new champion. Mhm.

Yeni bir şampiyonumuz var. Mhm.

Hello to Lewis

Lewis

Min Dennis.

Min Dennis'e merhaba.

That didn't sound right

Bu kulağa doğru gelmiyordu

did it.

.

Did that.

I did. I'll try that again.

Bunu yaptın mı?

Yaptım. Bunu tekrar deneyeceğim.

Hello to Lewis Mendez

Lewis Mendez'e merhaba

is here today

bugün burada

and also you are first on today's live chat.

ve ayrıca bugünün canlı sohbetinde ilk sizsiniz.

Congratulations to you.

Tebrikler.

Well done Lewis.

Aferin Lewis.

You are here first today.

Bugün ilk sen geldin.

I hope you are having a very nice time.

Umarım çok güzel vakit geçiriyorsundur.

Are you still in Brittany?

Hala Brittany'de misin?

Are you still there or have you gone back?

Hala orada mısın yoksa geri mi döndün?

I have to say, my family on my father's side,

Söylemeliyim ki, ailem baba tarafından,

my family

ailem

originated in Brittany in France.

Fransa'da Brittany kökenli.

So, yes, I do have a little bit of French blood,

Yani, evet, bende biraz Fransız kanı var,

a little bit of my ancestry

biraz da soyum

is French and my family came from Brittany.

Fransız ve ailem Brittany'den geldi.

On my father's side, we have a French name.

Babamın tarafında bir Fransız ismimiz var.

Oh, I bet you didn't know that.

Oh, bahse girerim bunu bilmiyordun.

Yes, my family name is actually French.

Evet, soyadım aslında Fransız.

Oh, interesting.

Oh ilginç.

Anyway, Louis, it is nice to see you back here where you belong.

Her neyse, Louis, seni burada, ait olduğun yerde görmek güzel.

Also, we have Claudia.

Bir de Claudia'mız var.

I suppose I should ask the very important question,

Sanırım çok önemli soruyu sormalıyım

and we all know what that question is.

ve hepimiz bu sorunun ne olduğunu biliyoruz.

That way, of course we do.

Bu şekilde, elbette yaparız.

We know what that question is.

Bu sorunun ne olduğunu biliyoruz.

And the question is, what's cooking?

Ve soru şu ki, ne pişiriyor?

Claudia What have you got in the past?

Claudia Geçmişte neyin var?

What's cooking?

Ne pişiriyor?

Claudia Is it something spicy and hot?

Claudia Baharatlı ve sıcak bir şey mi?

Is it something salty or not? Or.

Tuzlu bir şey mi, değil mi? Veya.

Claudia What

Claudia

is in the

pot? What

Tencerede ne var? Ne

Claudia what do you have in your pot today?

Claudia bugün tencerende ne var?

Or maybe anyone, if you are cooking something delicious

Veya belki herhangi biri,

for your breakfast or maybe your lunch or maybe your evening meal, please let me know.

kahvaltınız veya belki öğle yemeğiniz veya belki akşam yemeğiniz için lezzetli bir şeyler pişiriyorsanız, lütfen bana bildirin.

Claudia, what have you got in your pot today?

Claudia, bugün tencerende ne var?

Florence is also here. We have Vitesse.

Floransa da burada. Vitesse'miz var.

Hello. Vitesse.

Merhaba. Vitesse.

Sadly, you weren't first today.

Ne yazık ki, bugün birinci değildin.

Unfortunately, Mohsen is here.

Maalesef Mohsen burada.

Nice to see so many regular viewers with us today.

Bugün bu kadar çok düzenli izleyiciyi aramızda görmek güzel.

And of course, we will have some new people as well.

Ve tabii ki yeni arkadaşlarımız da olacak.

If you see anyone new in the live chat,

Canlı sohbette yeni birini görürseniz, ben fark etmem ihtimaline karşı

please say hello to them just in case I don't notice them.

lütfen onlara merhaba deyin .

And then you can make them feel welcome.

Ve sonra onları hoş karşılanmış hissetmelerini sağlayabilirsiniz.

And they will come back again and again and hello also Paolo.

Ve tekrar tekrar gelecekler ve ayrıca Paolo'ya merhaba diyecekler.

Hello, Paolo. Nice to see you back.

Merhaba Paolo. Seni tekrar görmek güzel.

Maria martinez hello is hello is hello is

Maria martinez merhaba merhaba merhaba iyi

am I okay?

miyim?

I'm not sure Gazi is here as well.

Gazi'nin de burada olduğundan emin değilim.

Benjamin Perez, nice to see you back as well.

Benjamin Perez, seni tekrar görmek güzel.

Where you belong right here on the live chat.

Canlı sohbette ait olduğunuz yer.

Inaki We also have beaches.

Inaki Plajlarımız da var.

Florence

Floransa

We also have Tan Huang.

Tan Huang'ımız da var.

I believe you are watching in Vietnam.

Vietnam'da izlediğine inanıyorum.

If I'm not mistaken, lots of people are here.

Yanılmıyorsam burada bir sürü insan var.

Willian is here as well.

Willian da burada.

Nice to see so many people.

Bu kadar çok insanı görmek güzel.

If I'm not reading your name out,

İsmini okumuyorsam,

it is not because I'm ignoring you honestly.

bu seni dürüstçe görmezden geldiğim için değil.

It's just because I didn't notice you on the live chat because it moves so fast.

Canlı sohbette çok hızlı hareket ettiği için seni fark edemediğim için.

Hello.

Also, Jemmy, nice to see you here as well.

Merhaba.

Ayrıca Jemmy, seni de burada görmek güzel.

You apparently Jemmy is munching

Görünüşe göre Jemmy,

cocoa grapes, which is a type of Japanese fruit.

bir tür Japon meyvesi olan kakao üzümlerini kemiriyor.

Apparently, no.

Görünüşe göre hayır.

And he's eating them whilst watching me. Well, of course,

Ve beni izlerken onları yiyor. Eh, tabi her

whatever it is, if

ne ise,

it makes you feel relaxed whilst watching this, enjoy yourself.

bunu izlerken sizi rahatlatıyorsa, keyfinize bakın.

I know what I had last night.

Dün gece ne yaşadığımı biliyorum.

I had something very nice.

çok güzel bir şey yaşadım

I had some ice cream.

Biraz dondurma yedim.

It isn't very often that I have ice cream.

Çok sık dondurma yemem. Eskiden

I used to like eating ice cream all the time,

her zaman dondurma yemeyi severdim

but these days I don't have it very often.

ama bu günlerde çok sık yemiyorum.

But last night I had some delicious hot.

Ama dün gece lezzetli bir sıcak yedim.

Well, when I say hot, it's melted fudge.

Sıcak dediğimde erimiş şekerleme.

It was melted fudge.

Eritilmiş şekerlemeydi.

Ice cream and caramel salted caramel.

Dondurma ve karamel tuzlu karamel.

Absolutely delicious.

Kesinlikle lezzetli.

So that's what I had last night.

Demek dün gece yaşadığım şey buydu.

And I wish I could have some more.

Ve keşke biraz daha sahip olabilseydim.

So how about however you are relaxing today whilst watching me?

Peki bugün beni izlerken nasıl rahatlıyorsanız?

Don't worry

if it makes you happy, do it.

Seni mutlu edecekse merak etme, yap.

That's what I say.

Ben de öyle söylüyorum.

As long as it's legal,

Yasal olduğu sürece

please don't do anything illegal whilst watching my live stream.

lütfen canlı yayınımı izlerken yasa dışı bir şey yapmayın. Başımı

I don't want to get into trouble.

belaya sokmak istemiyorum.

Don't just sit here. Hello, Duchess.

Burada öylece oturma. Merhaba Düşes.

I suppose I should salute you.

Sanırım sana selam vermeliyim.

Or maybe I should give you a little bow as well.

Ya da belki sana biraz selam vermeliyim.

Christina.

Christina.

Hello, Christina.

Merhaba Christina.

Lina is here.

Lina burada.

Hello, everyone. Happy to see and hear you again.

Herkese merhaba. Sizi tekrar gördüğüme ve duyduğuma sevindim. Bugünden

I'm going to join every other Sunday

since or from today.

itibaren veya bugünden itibaren her Pazar günü katılacağım.

Oh, nice to see you back. Thank you very much.

Ah, seni tekrar görmek güzel. Çok teşekkür ederim.

Very nice.

Çok güzel.

We also have Marwan.

Mervan'ımız da var.

Marwan.

Mervan.

It's nice to see you back as well.

Seni tekrar görmek de güzel.

Thank you very much.

Çok teşekkür ederim.

Also to Christina.

Ayrıca Christina'ya. Bir

We also have book lover.

de kitap severimiz var.

Oh, I don't recognise your name.

Ah, adını tanımıyorum.

Is it your first time here?

Burada ilk kez mi bulunuyorsun?

Very nice also.

Ayrıca çok güzel.

So here we are then. It's been a very strange few days

İşte o zaman buradayız. Buradaki herkes için çok tuhaf birkaç gün oldu

for everyone here, but especially us.

, ama özellikle bizim için.

And when I say us, I mean Mr. Steve and myself.

Biz derken, Bay Steve'i ve kendimi kastediyorum.

As you know, we have a little bit of a drama, sadness, news.

Bildiğiniz gibi biraz dram, hüzün, haberimiz var.

But what we are trying to do,

Ama yapmaya çalıştığımız şey

and I know I'm probably not expressing myself very well

ve muhtemelen kendimi çok iyi ifade edemediğimi biliyorum

because we are still in a little bit of shock

çünkü

at the moment because of the sad passing of Mr.

şu anda Bay Steve'in annesinin üzücü ölümü nedeniyle biraz şok içindeyiz

Steve's mother.

.

But we are trying to deal with it.

Ama bununla baş etmeye çalışıyoruz.

I have to say, and I'm going to be honest with you,

Söylemeliyim ve size karşı dürüst olacağım,

neither of us

ikimiz de

were expecting to be affected

so much by that particular event.

o özel olaydan bu kadar etkilenmeyi beklemiyorduk. Bu

So I have to say, we are still finding it very hard to deal with, to cope with.

yüzden söylemeliyim ki, hala başa çıkmakta, başa çıkmakta çok zorlanıyoruz.

If I was honest with you, we have moments

Size karşı dürüst olmam gerekirse,

where I suppose we suddenly realise what is actually happened.

gerçekte ne olduğunu birdenbire anladığımızı sandığım anlar oluyor.

The feeling becomes very strong

Duygu çok güçlü hale gelir

and it's very hard to keep your emotions locked away.

ve duygularınızı kilitli tutmak çok zordur.

I will be honest with you.

sana karşı dürüst olacağım

Hello. Two.

Merhaba. İki.

Oh, hello, Max Po.

Merhaba, Max Po.

I can't believe it.

inanamıyorum

It seems like a very long time since we saw you here.

Seni burada görmeyeli çok uzun zaman olmuş gibi.

Hello to Max.

Max'e merhaba.

Max Po.

Maks.

It's nice to see you back once again.

Seni bir kez daha görmek güzel.

Very nice.

Çok güzel.

We have some big elections coming up.

Önümüzde büyük seçimler var.

Yes, Italy is voting for a new government.

Evet, İtalya yeni bir hükümet için oy kullanıyor.

Apparently they are going to go right.

Görünüşe göre doğru gidecekler.

It's funny how the word right can be used in different way.

Doğru kelimesinin farklı şekillerde kullanılması komik.

So if you are going right, it means you are turning in a certain direction.

Yani sağa gidiyorsanız belli bir yöne dönüyorsunuz demektir.

For example, I my right

Mesela ben sağım

will be this way, but of course on the screen

bu şekilde olacak ama ekranda tabi ki

it will be your left.

solunuz olacak.

But of course, when we are talking about political views or opinions,

Ama tabii ki siyasi görüşlerden veya görüşlerden bahsederken

we often see a right as a direction

çoğu zaman bir hakkı bir

of thought or opinion.

düşünce veya görüş yönü olarak görüyoruz.

So it would appear that in Italy

Dolayısıyla, İtalya'da

they are about to go right

with their political leaders

siyasi liderleri

and the way in which the country is run.

ve ülkenin yönetilme şekli ile doğru gitmek üzereler gibi görünüyor.

And of course, let's not forget also we have Brazil as well.

Ve tabii unutmayalım ki bir de Brezilya'mız var.

They are entering towards their main elections as well.

Ana seçimlerine de giriyorlar. Orada da

Some very interesting things happening there as well and very interesting.

çok ilginç şeyler oluyor ve çok ilginç.

Hello to Jade.

Jade'e merhaba.

Hello, Jade.

Merhaba Jade.

Jade, Jade is here.

Yeşim, Yeşim burada.

Hello to you.

Nice to see you back as well.

Merhaba sana.

Seni de görmek güzel.

A lot of people joining in.

Birçok insan katılıyor.

Thank you.

It's always nice to see you here today.

Teşekkürler.

Bugün seni burada görmek her zaman güzel.

Anything you want to talk about?

Konuşmak istediğin bir şey var mı?

Did you watch the queen's funeral?

Kraliçenin cenazesini izledin mi?

Did you see it?

Bunu gördün mü?

Mr. Steve wanted to watch all of it

Bay Steve hepsini izlemek istedi

and it did go on for a very long time.

ve çok uzun bir süre devam etti. Bu

So Steve was was very insistent.

yüzden Steve çok ısrarcıydı.

He really did want to watch all of it.

Gerçekten hepsini izlemek istiyordu. Bu

So we sat for over 7 hours

yüzden 7 saatten fazla oturup

watching the Queen's funeral because, of course, there were

Kraliçe'nin cenazesini izledik çünkü tabii ki

there were two parts of the actual ceremony and service.

asıl tören ve ayin iki bölümden oluşuyordu.

So you had one part of it which was in London,

Yani bir kısmı Londra'daydı

and then they went off to another part called Windsor,

ve sonra Windsor adlı başka bir yere gittiler,

where another service was held as well.

burada başka bir ayin de yapıldı. Bu

So it did take a very long time

yüzden gerçekleşmesi çok uzun zaman aldı

for it to take place, and a lot of people were watching.

ve pek çok insan izliyordu.

I still can't believe 5 billion people.

Hala 5 milyar insana inanamıyorum. Görünüşe

Apparently it was the most watched, the most viewed thing ever

göre canlı yayınım dışında tarihteki en çok izlenen, en çok izlenen şeydi

in the history of everything

besides my live stream, of course.

elbette.

I like to think that the whole world is watching this.

Tüm dünyanın bunu izlediğini düşünmeyi seviyorum.

Even though my YouTube analytics

YouTube analizlerim

say otherwise, no, it doesn't look like

aksini söylese de, hayır,

everyone in the world is watching me, unfortunately.

ne yazık ki dünyadaki herkes beni izliyor gibi görünmüyor.

Mr. Steve will be here very soon.

Bay Steve çok yakında burada olacak.

Today we are looking at words and phrases

Bugün

connected to vegetables and fruit.

sebze ve meyvelerle bağlantılı kelimelere ve deyimlere bakıyoruz.

Very interesting subject.

Çok ilginç bir konu.

I'm sure you will agree.

Eminim kabul edeceksiniz.

Stefano. Hello, Stefano.

Stefano. Merhaba Stefano.

Hello. From Italy.

Merhaba. İtalya'dan.

I have already cast

my vote in the Italian election.

İtalya seçimlerinde oyumu çoktan kullandım.

So when you cast your vote, you put forward your vote.

Yani oyunuzu kullandığınızda oyunuzu öne sürmüş olursunuz.

You put your vote maybe in a box.

Oyunuzu belki bir kutuya koyarsınız.

Maybe you will cast your vote electronically.

Belki de oyunuzu elektronik ortamda kullanacaksınız.

Because nowadays we have so much technology around,

Çünkü günümüzde etrafımızda o kadar çok teknoloji var ki, teknolojiyi kullanarak hemen

you can do almost everything and anything using technology.

hemen her şeyi ve her şeyi yapabilirsiniz.

So a lot of people can also vote by just using electronic devices as well.

Yani pek çok kişi sadece elektronik cihazları kullanarak da oy kullanabiliyor.

Very interesting.

Çok ilginç.

Yes, it was a very strange week.

Evet, çok garip bir haftaydı.

We did sit for a long time.

Uzun süre oturduk.

Florence says, Mr.

Florence, Bay

Duncan, that was too long.

Duncan, bunun çok uzun olduğunu söylüyor.

How could you sit watching the Queen

Nasıl 7 saat Kraliçe'yi izleyerek oturabilirsin

for 7 hours?

?

Well, well, well. We didn't watch the Queen.

İyi iyi iyi. Kraliçeyi izlemedik.

We watched the actual service and of course, now we have a king.

Gerçek ayini izledik ve tabii ki artık bir kralımız var.

It doesn't feel any different.

Farklı hissettirmiyor.

A lot of people have asked me through the messages and the comments, Mr.

Mesajlar ve yorumlar aracılığıyla birçok kişi bana sordu Bay

Duncan, what do you think about the king?

Duncan, kral hakkında ne düşünüyorsunuz?

Well, I have to be honest with you.

Pekala, sana karşı dürüst olmalıyım.

Nothing feels different.

Hiçbir şey farklı hissettirmiyor.

Everything feels the same.

Her şey aynı hissettiriyor.

If I was honest with you, everything seems exactly the way it was before.

Sana karşı dürüst olursam, her şey eskisi gibi görünüyor. Demek

So that is what is happening. Yes.

olan bu. Evet.

I had to cast my vote.

Oyumu vermek zorunda kaldım.

When you make your choice

during an election, you make a choice somehow.

Bir seçimde seçiminizi yaptığınızda, bir şekilde seçim yapmış olursunuz.

Maybe you are choosing a new political party to run your country.

Belki de ülkenizi yönetmesi için yeni bir siyasi parti seçiyorsunuz .

You make your choice depending on what your political views are.

Siyasi görüşünüz ne ise ona göre seçim yaparsınız.

So you normally choose a government or a person.

Yani normalde bir hükümet veya bir kişi seçersiniz.

If you are electing one person, then you choose the person

Bir kişiyi seçiyorsanız,

whose opinions or ideals match yours.

fikirleri veya idealleri sizinle eşleşen kişiyi seçersiniz.

To cast your vote.

Oyunuzu kullanmak için.

Beatriz says, I understand.

Beatriz, anlıyorum diyor.

Oh, I think this is actually a message for Cristina.

Oh, bence bu aslında Cristina için bir mesaj.

I understand you.

Seni anlıyorum. Yıllar önce vefat etmiş olmalarına

I continue missing my parents in spite of the fact that they passed away many years ago.

rağmen ailemi özlemeye devam ediyorum .

But they are everyday present in my life and in my heart.

Ama hayatımda ve kalbimde her gün varlar .

I think so.

Bence de.

Well, this is one of the things about losing someone.

Bu birini kaybetmenin yanlarından biri.

I think one of the hardest parts in life

Bence hayattaki en zor

for one of the hardest things in life is losing someone close to you.

şeylerden biri için hayatın en zor kısımlarından biri, sana yakın birini kaybetmek.

And I suppose most people would agree that your parents

Ve sanırım çoğu insan,

are the closest thing you have.

sahip olduğunuz en yakın şeyin anne babanız olduğu konusunda hemfikirdir.

So losing them is is a big thing.

Yani onları kaybetmek büyük bir şey.

I think so.

Bence de.

And I think that's what we're feeling here.

Ve bence burada hissettiğimiz şey bu.

So Mr. Steve and myself, because Mr.

Bay Steve ve ben, çünkü Bay

Steve's mother sadly died a few days ago,

Steve'in annesi ne yazık ki birkaç gün önce öldü

and I think we are still recovering from the shock.

ve sanırım hala şoku atlatıyoruz.

To be honest, it is very hard to deal with.

Dürüst olmak gerekirse, başa çıkmak çok zor.

I will be honest with you.

sana karşı dürüst olacağım

I've never experienced anything like this in my life.

Hayatımda hiç böyle bir şey yaşamadım. Bay Steve'e girmeden önce

Would you like to see a little bit of nature before we lead into Mr.

biraz doğa görmek ister misiniz

Steve?

?

Here is something that cheered me up a few days ago.

İşte birkaç gün önce beni neşelendiren bir şey.

And let's be honest.

Ve dürüst olalım.

Not only myself, but all of us.

Sadece ben değil, hepimiz.

I think we all need a little bit of cheering up for various reasons.

Sanırım hepimizin çeşitli nedenlerle biraz neşelenmeye ihtiyacı var.

So here is something that I saw

İşte

out of my bathroom window the other day.

geçen gün banyomun penceresinden gördüğüm bir şey.

Isn't it amazing the sorts of things you see?

Gördüğün türden şeyler inanılmaz değil mi?

Look at that.

Şuna bak.

So outside my window

Yani penceremin dışında

and I don't know how I didn't notice this before,

ve bunu daha önce nasıl fark etmedim bilmiyorum

but there is actually a nest of pigeons.

ama aslında bir güvercin yuvası var.

And if you look closely, you can see there is an adult pigeon.

Ve yakından bakarsanız yetişkin bir güvercin olduğunu görebilirsiniz.

But also there are two chicks as well.

Ama aynı zamanda iki civciv de var.

Two baby pigeons.

İki yavru güvercin.

And they are all sitting in a nest,

Ve hepsi

which is outside my bathroom window.

banyo penceremin dışındaki bir yuvada oturuyorlar.

So I was there cleaning my teeth

Orada dişlerimi temizliyordum

and I suddenly noticed that there was a nest with birds.

ve birden kuşların olduğu bir yuva olduğunu fark ettim.

And I've never seen a pigeon nest before.

Ve daha önce hiç güvercin yuvası görmemiştim. Bu

So I felt quite lucky that I was able to actually see this,

yüzden,

this natural event taking place right outside my window.

penceremin hemen dışında meydana gelen bu doğal olayı gerçekten görebildiğim için kendimi çok şanslı hissettim.

Very strange.

Çok ilginç.

Very strange feeling, actually seeing it happen.

Çok garip bir duygu, gerçekten olduğunu görmek.

And then about two days ago,

Sonra yaklaşık iki gün önce

the pigeons suddenly disappeared.

güvercinler aniden ortadan kayboldu.

So I would imagine that the babies left the nest,

O yüzden yavruların

even though they don't look big enough.

yeterince büyük görünmeseler de yuvadan çıktıklarını düşünürdüm.

But apparently they can grow very quickly.

Ama görünüşe göre çok hızlı büyüyebiliyorlar.

So that's one of the reasons why you never see

baby pigeons or chicks

Yavru güvercinleri veya civcivleri

flying around because, well,

ortalıkta uçuşarken görmemenizin nedenlerinden biri de budur, çünkü

they normally wait in the nest until they are fully grown.

normalde tamamen büyüyene kadar yuvada beklerler. İşte

So that's the reason why. Isn't that amazing?

nedeni bu. Bu harika değil mi?

And you can see the mother is cleaning,

Ve annenin civcivi temizlediğini,

preening, the chick.

düzelttiğini görebilirsiniz.

Isn't that amazing?

Bu harika değil mi?

I've never seen that before ever in my life.

Bunu hayatımda daha önce hiç görmedim.

So it is a rather strange experience

Bu nedenle,

to see an actual nest with young

yavru

pigeons being looked after by their mother.

güvercinlerin anneleri tarafından bakıldığı gerçek bir yuva görmek oldukça garip bir deneyim.

Isn't that great?

Bu harika değil mi?

I love that

English addict on a Sunday.

Pazar günü o İngiliz bağımlısına bayılıyorum.

We are looking at a couple of subjects today.

Bugün birkaç konuya bakıyoruz.

We also have a little wildlife to look at in a few moments.

Ayrıca birkaç dakika sonra bakacağımız küçük bir yaban hayatı var .

And of course, Mr.

Ve tabii ki, Bay

Steve will be here in a few moments time as well.

Steve de birkaç dakika içinde burada olacak.

So don't go away.

O yüzden gitme.

Please stay tuned.

Lütfen bizi izlemeye devam edin.

Keep your mouse

Farenizi

away from your hand.

elinizden uzak tutun.

Please don't click away.

Lütfen tıklamayın.

Stick around.

Etrafta dolanmak.

You never know.

Asla bilemezsin.

You might actually like it.

Aslında hoşunuza gidebilir.

Monday we were on the beach

Pazartesi sahildeydik

and we are hoping to actually get away

ve

and travel somewhere over the next maybe two or three weeks.

önümüzdeki belki iki veya üç hafta boyunca gerçekten uzaklaşıp bir yerlere seyahat etmeyi umuyoruz.

We will see what happens because between you and me, we really do

Ne olacağını göreceğiz çünkü aramızda kalsın, gerçekten

need a holiday.

bir tatile ihtiyacımız var.

Here we go. He's here.

İşte başlıyoruz. O burada.

Prepare yourself.

Kendini hazırla.

Hello.

Merhaba.

Hello, everyone.

Herkese merhaba.

From across the realms,

Diyarlardan,

the world.

dünyadan.

And of course, hello to Mr. Duncan. Hello, Mr. Steed.

Ve tabii ki Bay Duncan'a merhaba. Merhaba, Bay Steed.

I've already said hello to today.

Bugüne merhaba dedim bile.

Several times in my own special way.

Birkaç kez kendi özel yöntemimle.

Yes, and.

Evet ve.

But now I'm here with you and with you.

Ama şimdi seninle ve seninle buradayım.

So here we are.

İşte buradayız.

And we are.

Ve biz.

As I mentioned a few moments ago.

Biraz önce bahsettiğim gibi.

We really do need.

Gerçekten ihtiyacımız var.

We need.

İhtiyacımız var.

And I can't express this enough.

Ve bunu yeterince ifade edemiyorum.

We really do need need

Gerçekten

a holiday.

tatile ihtiyacımız var.

We've got to have one, Steve.

Bir tane almalıyız, Steve.

We keep telling ourselves this.

Kendimize şunu söyleyip duruyoruz.

And I think one of the reasons why we don't have a holiday

Ve bence tatil yapmamamızın nedenlerinden biri de

is because sometimes I think we're just too lazy to do it.

bazen bunu yapmak için çok tembel olduğumuzu düşünmem.

However, we have been, we have been busy over

Ancak

the last few days to various reasons.

son birkaç gündür çeşitli sebeplerden dolayı yoğunuz.

We are going

to have a holiday.

Bir tatil geçireceğiz.

We've got we've got to get in the car.

Arabaya binmemiz gerekiyor.

We've got to get somewhere.

Bir yere varmalıyız.

We've got to be somewhere else

Başka bir yerde olmalıyız

and maybe go to the beach

ve belki sahile gidip biraz

and build some sand castles like we did in that video that you just watched.

önce izlediğiniz videoda yaptığımız gibi kumdan kaleler yapmalıyız.

So we've got to have we?

Yani bize sahip olmak zorunda mıyız?

Absolutely, we will, because we're still thinking about planning our big

Kesinlikle yapacağız, çünkü hâlâ

meet up in Paris at some point.

bir noktada Paris'teki büyük buluşmamızı planlamayı düşünüyoruz.

But that's next year. That's probably next year.

Ama bu gelecek yıl. Bu muhtemelen gelecek yıl.

But yes, we haven't actually

Ama evet, aslında

been away on a proper holiday for.

doğru düzgün bir tatile çıkmadık.

We've been away for sort of a days and. Yes, like that.

Birkaç gündür uzaktayız ve. Evet, böyle.

But an actual holiday where you're going away somewhere different and you are actually relaxing.

Ama farklı bir yere gittiğiniz ve aslında dinlendiğiniz gerçek bir tatil.

You're having you're having time to to just

relax everything, your body and your mind.

Her şeyi, bedeninizi ve zihninizi gevşetmek için zamanınız oluyor.

The last time we went away was I think it was June 2009, 18.

En son gittiğimizde sanırım 18 Haziran 2009'du.

So even that wasn't really a holiday.

Yani o bile tatil sayılmazdı.

That's it.

Bu kadar.

It was a work event.

Bu bir iş etkinliğiydi.

So we need to take a break.

Bu yüzden ara vermemiz gerekiyor. En son tatile gitmeden

We've got to we're not sure ten years before

on yıl önce emin değiliz,

we went to last go away on holiday that we booked

just for ourselves on holiday, say abroad somewhere a long time ago.

sadece kendimiz için tatil için rezervasyon yaptırdık, diyelim ki yurt dışında bir yere uzun zaman önce.

It's got to be ten years.

On yıl olmalı.

I'm not sure if it's ten years. Many of us go to Turkey.

On yıl olup olmadığından emin değilim. Birçoğumuz Türkiye'ye gidiyoruz.

That was the last proper holiday we had.

Bu geçirdiğimiz son düzgün tatildi.

That must have been, I think that was 2012 or 2011 ago.

Bu olmalı, sanırım 2012 veya 2011 öncesiydi.

Ten years? Yes.

On yıl? Evet.

I mean, we've had sort of two or three night breaks in the UK.

Demek istediğim, Birleşik Krallık'ta iki veya üç gece mola verdik.

Yes, everyone has a short break, but

Evet, herkesin kısa bir molası vardır, ama

there is nothing better

than actually having a proper break away from everything.

aslında her şeyden uzakta uygun bir mola vermekten daha iyi bir şey yoktur.

Not that we hate where we are,

Olduğumuz yerden nefret ettiğimizden değil

but I think you do need to have a change of scenery.

ama bence ortamı değiştirmeniz gerekiyor.

So when you go away on holiday, we often describe it

Bu nedenle, tatile gittiğinizde, bunu genellikle

as having a change of scenery.

manzara değişikliği olarak tanımlarız.

You're looking at something different.

Farklı bir şeye bakıyorsun. Birkaç gündür

You are experiencing a different environment for a few days.

farklı bir ortam yaşıyorsunuz .

So we're thinking of maybe going to the coast.

Bu yüzden belki sahile gitmeyi düşünüyoruz.

We'll see what the weather's like because of course taking a holiday in the UK

Hava nasıl olacak göreceğiz çünkü Ekim ayına yaklaşırken İngiltere'de tatil yapmak elbette

as we're approaching October

is going to be a big risk. Yes.

büyük bir risk olacak. Evet.

I mean, if we do get, say, a week of forecasted

Demek istediğim, diyelim ki bir haftalık

good weather, then we could we could good.

iyi bir hava tahmini alırsak, o zaman iyi olabiliriz.

We could look at going to the south coast.

Güney sahiline gitmeyi düşünebiliriz.

I'd like to go to Devon and Cornwall.

Devon ve Cornwall'a gitmek istiyorum.

Yeah, I think we've probably missed that opportunity.

Evet, sanırım muhtemelen bu fırsatı kaçırdık.

I think going south is also better because you're still near the warmer

Bence güneye gitmek de daha iyi çünkü hala daha

the warmer weather or the heat is further south

sıcak havalardasın ya da sıcaklık daha güneyde

because next week, apparently next week, Steve,

çünkü gelecek hafta, görünüşe göre gelecek hafta, Steve, görünüşe

it looks as if it's going to get pretty.

göre güzelleşecek.

Here it is. So, yeah.

İşte burada. Yani evet.

And we need to get some some oil because our heating here

Biraz da yağ almamız gerekiyor çünkü buradaki ısıtmamız

is powered by oil, not gas.

gazla değil, petrolle sağlanıyor.

How much is it now?

Şimdi ne kadar?

Well, I you see, I've been monitoring the price of oil very carefully,

Görüyorsun, petrol fiyatını çok dikkatli bir şekilde izliyorum,

very carefully in time, perfectly to get the lowest price.

çok dikkatli bir şekilde zamanında, mükemmel bir şekilde en düşük fiyatı elde etmek için.

As we know, gas has been going up tremendously in price.

Bildiğimiz gibi, gaz fiyatları muazzam bir şekilde artıyor.

Yes, but we don't have gas here because we're not on the gas main.

Evet, ama burada gazımız yok çünkü ana gaz hattında değiliz.

We're in the countryside.

Kırsal kesimdeyiz.

So it's oil for us now.

Yani artık bizim için petrol.

As we know, the price of oil has gone up, but it's come down

Bildiğimiz gibi, petrol fiyatı yükseldi, ancak

quite a lot over the last few months.

son birkaç ayda oldukça düştü.

And that's it's not it's still more expensive than last year,

Ve bu, hala geçen yıldan daha pahalı değil,

but not anywhere near as expensive as gas.

ancak benzin kadar pahalı değil.

So we need to buy some oil needs, buy because we're very low in the tank.

Yani bir miktar yağ ihtiyacımızı almalıyız, satın almalıyız çünkü depomuz çok azaldı.

And if we get a spell of cold weather, it's probably going to be weeks,

Ve eğer bir soğuk hava büyüsü yaşarsak, zaten teslim edebilmeleri muhtemelen haftalar,

ten days before they can deliver anyway. So it's coming.

on gün sürecek. Yani geliyor.

The price is coming down.

Fiyat düşüyor.

So I'm you know, I'm reluctant to buy it yet until it's really at a price.

Biliyorsunuz ki, gerçekten uygun bir fiyata gelene kadar onu satın almak konusunda isteksizim.

I feel as though I can buy it at and be,

Sanki onu satın alabilirim ve

you know, you don't want to buy it this week and then in two weeks time, it's gone down a lot.

bilirsiniz, bu hafta satın almak istemezsiniz ve sonra iki hafta içinde çok düştü.

Well, moving on the other hand, if you happen to be freezing cold, either. No.

Öte yandan, eğer sen de donuyorsan hareket et. Hayır.

And also you don't want to wait another 24 hours.

Ayrıca 24 saat daha beklemek istemezsiniz.

And it certainly goes up because you know how volatile things are at the moment.

Ve kesinlikle artıyor çünkü şu anda işlerin ne kadar değişken olduğunu biliyorsunuz.

Look at the pound, volatile.

Pound'a bakın, değişken.

There's a good word.

Yes, look at the pound. Look at the pound.

Güzel bir söz var.

Evet, sterline bakın. Pound'a bak.

The pound used to be worth more

Pound eskiden daha değerliydi

and now it's worth very little.

ve şimdi çok az değerinde.

It's almost equal to the dollar, the American dollar.

Neredeyse dolara, Amerikan dolarına eşit.

That hasn't happened.

Bu olmadı.

Well well, I.

Pekala, ben.

I don't remember it ever happened.

Bunun olduğunu hiç hatırlamıyorum.

Apparently, it's never happened.

Görünüşe göre hiç olmamış.

Yes. And it's losing value compared to the euro as well.

Evet. Ve euro karşısında da değer kaybediyor.

And our chancellor of the exchequer,

Ve adını hâlâ telaffuz edemediğim maliye bakanımız,

the man in charge of all the finances, whose name I still can't pronounce, we can't pronounce it

tüm mali işlerden sorumlu adam, onu

classy.

klas telaffuz edemiyoruz.

Something

Birileri ekonomiyi canlandırmak için Birleşik Krallık'ta

has announced all these tax cuts

tüm bu vergi indirimlerini duyurdu

in the UK to try and boost the economy,

,

but it has made the markets very nervous because they don't believe it's going to work.

ancak bunun işe yarayacağına inanmadıkları için piyasaları çok tedirgin etti.

So the pound he announced all these tax cuts on Friday and the pound dropped even further.

Böylece sterlin tüm bu vergi indirimlerini Cuma günü açıkladı ve sterlin daha da düştü.

So confidence in the UK economy is very low.

Yani İngiltere ekonomisine güven çok düşük.

Yes, I know everything is a bit crap right now and we've noticed also

Evet, şu anda her şeyin biraz boktan olduğunun farkındayım ve

that the prices are starting to go up.

fiyatların yükselmeye başladığını da fark ettik.

Bread, it's amazing.

Ekmek, harika.

Bread has gone up by a few pence. So already.

Ekmek birkaç kuruş arttı. Yani zaten.

So everything is slowly becoming more and more expensive.

Yani her şey yavaş yavaş daha pahalı hale geliyor.

But our pound, the British pound,

Ama bizim sterlinimiz, İngiliz sterlini,

it used to be one of the strongest currencies in the world.

eskiden dünyanın en güçlü para birimlerinden biriydi .

You could travel anywhere and live like a king.

Her yere seyahat edebilir ve bir kral gibi yaşayabilirsin.

But. But now not.

Ancak. Ama şimdi değil.

It's not quite as easy as that, is it?

O kadar kolay değil, değil mi?

No, I don't know what that's going to mean when we. Yes.

Hayır, birlikte olduğumuzda bunun ne anlama geleceğini bilmiyorum . Evet.

When we go on holiday abroad, it's going mean that we get less money. Yes.

Yurtdışına tatile gittiğimizde, daha az para kazandığımız anlamına geliyor. Evet.

For whatever the local currency is. Yes.

Yerel para birimi ne olursa olsun. Evet.

We used to have a lovely accent.

Eskiden hoş bir aksanımız vardı.

Well, the euro, if you think the pound is bad,

Euro, poundun kötü olduğunu düşünüyorsanız,

the euro is just sinking.

euro sadece batıyor.

But yes, but the pound is sinking compared to the euro.

Ama evet, ama pound euroya kıyasla düşüyor.

So that shows how bad the pound is. Yes.

Bu da liranın ne kadar kötü olduğunu gösteriyor. Evet.

So you can see the money, the British money

Yani parayı görebilirsiniz, İngiliz parası

is is becoming quite,

oldukça, demek

I want to say, worthless, a token of living.

istiyorum ki, değersiz, bir yaşam belirtisi.

Talking of living like a king. Yes.

Bir kral gibi yaşamaktan bahsetmişken. Evet.

Somebody made a comment about the queen's funeral.

Birisi kraliçenin cenazesi hakkında yorum yapmış.

Oh, okay. Yes.

Tamam. Evet.

Yes, we did.

Evet yaptık.

I heard you saying, Mr. Duncan, I was actually listening.

Bay Duncan, dediğinizi duydum, gerçekten dinliyordum. Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

I came on today instead of rushing into the garden and quietly coming down here.

Bahçeye koşup sessizce buraya gelmek yerine bugün geldim.

Good that

İyi ki

we did fact watch.

gerçekleri izlemişiz.

I did watch seven and a half hours of it.

Yedi buçuk saat izledim.

And I was transfixed.

Ve donakaldım.

Yes, transfixed at the spectacle.

Evet, gösteri karşısında donakaldım.

Transfixed.

It means you can't take your eyes off something.

Transfixed.

Gözlerini bir şeyden alamıyorsun demektir.

It's so incredible to look at.

Bakmak çok inanılmaz.

I found it quite incredible.

Oldukça inanılmaz buldum.

It was a bit long, but it was a bit long.

Biraz uzun oldu ama biraz uzun oldu.

In fact, a lot of people have commented how long it was.

Aslında, birçok insan ne kadar uzun olduğu hakkında yorum yaptı.

In fact, it's rumoured that the king knew

Aslında, söylentiye göre kral,

King is going to, you know,

King'in

change all that in the future

gelecekte her şeyi değiştireceğini biliyordu,

so that when he dies, it won't be anywhere near as long.

yani öldüğünde bu süre o kadar uzun sürmeyecek.

Well, the thing here the thing about here is

Pekala, buradaki mesele şu ki,

we were also having the many, many days of people

going through Westminster Hall as well,

aynı zamanda Westminster Hall'dan da günlerce geçen insanlar yaşıyorduk,

which itself has become a little bit controversial.

bu da başlı başına biraz tartışmalı hale geldi.

There are two people very well known here.

Burada çok iyi bilinen iki kişi var.

I'm going to say that you've never heard of them,

Adlarını hiç duymadığınızı söyleyeceğim

but they are big celebrities here.

ama onlar burada büyük ünlüler.

And apparently they jumped into the queue.

Ve görünüşe göre kuyruğa atladılar.

They jumped ahead of all those common

people like like us who had to queue.

Bizim gibi sıraya girmek zorunda kalan sıradan insanların önüne atladılar. Bu

We weren't there, by the way.

arada orada değildik.

We didn't go down to London, but many people did.

Londra'ya biz gitmedik ama birçok insan gitti.

And they had to wait for many, many hours to to view the queen lying in state.

Ve kraliçeyi öylece yatarken görmek için saatlerce beklemek zorunda kaldılar .

But apparently a couple of celebrities, they jumped the queue, they pushed ahead.

Ama görünüşe göre birkaç ünlü sırayı atlamış, öne geçmişler.

And now it's it's a huge thing.

Ve şimdi bu çok büyük bir şey.

In fact, it's the only thing that people are talking about now in relation to the queen,

Aslında, insanların şu anda kraliçeyle,

to television presenters who supposedly jump the queue.

sırayı atladığı varsayılan televizyon sunucularıyla ilgili olarak bahsettiği tek şey bu.

Yes. Whereas some people like David Beckham apparently stood in the queue for 12 hours.

Evet. Oysa David Beckham gibi bazı insanlar görünüşte 12 saat kuyrukta bekledi.

He did not, which I actually don't believe.

Yapmadı, ki aslında inanmıyorum.

We don't believe it now.

Şimdi inanmıyoruz.

We're very sceptical of these stories because I don't believe for a second

Bu hikayelere çok şüpheyle yaklaşıyoruz çünkü insanların olduğuna bir an bile inanmıyorum

that there were people, just average people queuing.

, sadece sıraya giren sıradan insanlar var.

And in the middle of all those average people was David Beckham.

Ve tüm bu ortalama insanların ortasında David Beckham vardı.

I don't believe it's. Yes, for 12 hours.

olduğuna inanmıyorum. Evet, 12 saat boyunca.

I don't believe that.

Buna inanmıyorum.

I don't think that happened. I'm sorry.

Bunun olduğunu sanmıyorum. Üzgünüm.

I don't believe it says in 2008, the pound was the same value as the euro.

2008'de poundun euro ile aynı değerde olduğunu söylediğine inanmıyorum.

And Lewis remembers because he went to London that year.

Ve Lewis, o yıl Londra'ya gittiği için hatırlıyor.

So, yes, it has happened before, but not it's never been equal with the dollar.

Yani evet, daha önce de oldu ama asla dolar ile eşit olmadı.

No, but the dollar's very, very strong at the moment.

Hayır, ama şu anda dolar çok çok güçlü.

It's been very it's been getting stronger and stronger all year. Yes.

Tüm yıl boyunca güçlendi ve güçlendi. Evet.

Because they're putting interest rates up.

Çünkü faiz oranlarını yükseltiyorlar.

So what is now happening is if we travel abroad,

Yani şu anda olan şey, eğer yurt dışına seyahat edersek,

the our pound doesn't get much of anything.

poundumuz pek bir şey almıyor.

It's in fact, in some cases, it gets very little.

Aslında, bazı durumlarda çok az alır.

We're going to have to go to somewhere like Turkey where who's whose

Türkiye gibi

the value of their currency has dropped dramatically.

parasının değeri çok düşmüş olan bir yere gitmemiz gerekecek.

If we're going to get, you know, a lot of money to spend.

Eğer alacaksak, bilirsin, harcayacak çok paramız var.

Yeah.

Evet.

Somebody asked an interesting question or made an interesting comment earlier.

Birisi daha önce ilginç bir soru sordu veya ilginç bir yorum yaptı.

William Williams said,

William Williams,

talking of

kraliçeden bahsederken,

the queen thought that the queen was

kraliçenin

only only reigned in the UK,

yalnızca Birleşik Krallık'ta hüküm sürdüğünü,

was only the Queen in the UK.

yalnızca Birleşik Krallık'ta Kraliçe olduğunu düşündüğünü söyledi.

But well just you know, if people don't know this, some people might not know

Ama siz bilirsiniz, eğer insanlar bunu bilmiyorsa, bazı insanlar

the Queen and now of course

Kraliçe'yi tanımayabilir ve tabii ki şimdi

the king is head of state in not just the UK but the whole of the Commonwealth countries

kral sadece Birleşik Krallık'ta değil,

of which there are around 56 oh

yaklaşık 56 oh olan İngiliz Milletler Topluluğu ülkelerinin tamamında devlet başkanıdır.

colonies.

koloniler.

But what other x colonies were when,

Ama İngiltere'nin bir imparatorluğu olduğunda, diğer x kolonileri neydi

you know, Britain had an empire, a lot of them decided to stay in

, birçoğu

what's this commonwealth of countries which are 56 and to

56 ve

about and a half billion people.

yaklaşık bir buçuk milyar insandan oluşan bu ülkeler topluluğunda kalmaya karar verdi.

So it's a sort of a loose sort of connexion of countries

Yani bu, ülkeler arasında bir tür gevşek bağ

and the head of state in those countries is still the queen.

ve bu ülkelerdeki devlet başkanı hala kraliçe.

So the queen and now the king is not the head of just state in the UK,

Yani kraliçe ve şimdi kral, Birleşik Krallık'ta sadece devletin değil,

but also of the whole 56 Commonwealth countries,

aynı zamanda

including Australia, Australia at the moment they want to kick

the English or British monarchy out, India as well.

İngiliz veya İngiliz monarşisini, Hindistan'ı da atmak istedikleri anda Avustralya, Avustralya da dahil olmak üzere tüm 56 İngiliz Milletler Topluluğu ülkesinin başıdır.

India, well, India have already done that.

Hindistan, Hindistan bunu zaten yaptı.

Well, I know that they're still part of the Commonwealth.

Hâlâ İngiliz Milletler Topluluğu'nun bir parçası olduklarını biliyorum.

Part of the Commonwealth, yes.

Commonwealth'in bir parçası, evet.

Yeah.

Evet.

See, that one's always a bit confusing for me because we were kicked out of India, but we are still

Bakın, bu benim için her zaman biraz kafa karıştırıcı olmuştur çünkü Hindistan'dan atıldık, ama biz

they are still part of the Commonwealth, which I find quite interesting.

hala İngiliz Milletler Topluluğu'nun bir parçasıyız ki bunu oldukça ilginç buluyorum.

But you have countries like there is another one, isn't it, one of the Caribbean countries

Ama sizin gibi başka bir ülke daha var değil mi Karayip ülkelerinden biri

I want to say I'm sure you think a lot

demek istiyorum ki

are still I think Jamaica is still in the Commonwealth

eminim ki hala bir çok Jamaika çıkmayı düşünen Commonwealth diye düşünüyorum hala

that thinking of coming out, which of course a lot of countries now

Tabii ki şimdi birçok ülke

are talking

about now the queen is gone because maybe they didn't want to come out of the Commonwealth

şimdi kraliçenin gittiğinden bahsediyor çünkü belki de

of countries because of out of respect for the Queen.

Kraliçe'ye saygı duydukları için İngiliz Milletler Topluluğu'ndan çıkmak istemediler.

But now they might come out because we've got a king.

Ama şimdi ortaya çıkabilirler çünkü bir kralımız var.

So they're seeing an opportunity.

Yani bir fırsat görüyorlar.

Yeah.

Evet. Kraliçe ile kral arasında

Whilst there is this strange transition

bu garip geçiş varken,

between the Queen and king

that then I think a lot of people are now taking their chances

bence pek çok insan artık şansını deniyor

and finding the opportunity to maybe make a few changes.

ve belki birkaç değişiklik yapma fırsatı buluyor.

Yes, here and there.

Evet, burada ve orada.

But interestingly enough, the king,

Ama ilginçtir ki,

our new king, is supposedly going to make radical changes to the monarchy.

yeni kralımız olan kral, güya monarşide köklü değişiklikler yapacak.

He's very keen on downsizing everything. Yes.

Her şeyi küçültmeye çok hevesli. Evet.

And apparently where the queen used to we used to live in Balmoral in Scotland.

Ve görünüşe göre kraliçenin eskiden yaşadığı yerde, İskoçya'da Balmoral'da yaşıyorduk.

Apparently, he's going to sell the offer something and turn into a public.

Görünüşe göre, teklifi bir şey satacak ve halka dönüşecek.

Apparently, I

Görünüşe göre

find that very hard to believe.

buna inanması çok zor.

Apparently that anyway.

Görünüşe göre öyle.

And we won't go into that.

Ve biz buna girmeyeceğiz.

But actually there are places, a lot of royal palaces you can visit.

Ama aslında ziyaret edebileceğiniz yerler, çok sayıda kraliyet sarayı var .

Anyway, I'm always amazed that you can actually visit Windsor Castle.

Her neyse, Windsor Kalesi'ni gerçekten ziyaret edebildiğine her zaman şaşırmışımdır.

Yes. So they open it to the public and quite often

Evet. Bu yüzden onu halka açarlar ve sık sık

or when she was alive, the Queen would often stay there.

ya da o hayattayken, Kraliçe sık sık orada kalırdı.

She she always saw that as a proper home.

Orayı her zaman uygun bir ev olarak gördü.

And it's the most amazing place.

Ve en muhteşem yer.

I've never been to Windsor Castle, but having seen it

Windsor Kalesi'ne hiç gitmedim, ancak

last week during the service, where where all of the

geçen hafta ayin sırasında tüm

the the horses and the guards were marching

atların ve muhafızların

towards Windsor Castle.

Windsor Kalesi'ne doğru yürüdüğü yeri görmüştüm.

It was amazing.

Muhteşemdi.

I was I was actually awestruck by by the appearance of that building.

O binanın görünüşü beni gerçekten etkilemişti.

And that was on television.

Ve bu televizyondaydı.

So imagine what it must be like being there, actually being there in person.

Öyleyse orada olmanın nasıl bir şey olduğunu hayal edin, aslında orada şahsen olmak.

And you can visit Windsor Castle.

Ve Windsor Kalesi'ni ziyaret edebilirsiniz.

You can actually go inside and walk around.

Aslında içeri girip dolaşabilirsiniz.

I went there as a boy.

Oraya bir çocuk olarak gittim.

Christine says.

I would Christine.

Christine diyor.

Christine'i yapardım.

It says, I was struck by the sound of bagpipes at the end of the season.

Diyor ki, sezon sonunda gayda sesine vuruldum.

It was the low was very touching. The lone piper.

Düşük çok dokunaklıydı. Yalnız kavalcı.

Yeah.

Because because every night the queen would, would have the lone piper

Evet.

Çünkü kraliçe her gece yalnız kavalcıya sahip olacaktı

and he would play at the end of every day that she was there.

ve kraliçe onun orada olduğu her günün sonunda çalacaktı .

Yeah.

Evet.

So at the end of the day it's the sunset.

Yani günün sonunda gün batımı.

And then the night began to fall.

Ve sonra gece çökmeye başladı.

He would play that same lament at night, the lone piper.

Geceleri aynı ağıtı çalardı, yalnız kavalcı.

And that's the reason why it was such a big part of the funeral.

Cenazenin bu kadar büyük bir parçası olmasının nedeni de buydu.

At the end of the service, the piper started playing and he walked away

Servisin sonunda kavalcı çalmaya başladı ve uzaklaştı

and you could hear here the piper fading into the distance.

ve burada kavalcının uzaklaştığını duyabiliyordunuz.

And that was an incredibly even I found the thing very moving, very poignant.

Ve bu inanılmaz bir şeydi, ben bile olayı çok dokunaklı, çok dokunaklı buldum.

It's something very moving.

Bu çok hareketli bir şey. Duygusal ve normal olarak

It means it touches you in your heart

kalbinize dokunduğu anlamına gelir

emotionally and normally.

.

I'll be honest, I can't stand the sound of bagpipes.

Dürüst olacağım, gayda sesine dayanamıyorum.

I think it has to be it has to be the worst

Bence bu, şimdiye

sound ever produced by anything.

kadar herhangi bir şey tarafından üretilen en kötü ses olmalı.

You're not a fan.

Hayran değilsin.

But I found the lone piper,

Ama yalnız kavalcıyı,

the lone bagpipe player to be very moving.

yalnız gaydacıyı çok hareketli buldum.

The sound of it as it faded away was really quite it struck me, I have to say,

Kaybolurken çıkan sesi gerçekten beni çok etkilemişti, söylemeliyim ki

even though I'm not a fan of the bagpipe types,

gayda türlerini pek sevmesem de

they're all steel drums as well.

hepsi çelik varil.

So those are the two instruments

Yani bunlar

that I don't like, bagpipes normally.

benim sevmediğim iki enstrüman, normalde gayda.

And steel drums.

Ve çelik variller.

Those drums, the la la la la la la la la la la la la la la la la la la la la la.

O davullar, la la la la la la la la la la la la la la la la la la.

I'm not a fan of steel drums, but yes, bagpipes are strange sound.

Çelik davul hayranı değilim ama evet, gayda garip bir ses.

It's just a very odd looking instrument.

Bu sadece çok tuhaf görünen bir alet.

You can't quite understand how it works.

Nasıl çalıştığını tam olarak anlayamazsınız.

It just looks very, very odd.

Sadece çok, çok tuhaf görünüyor.

Someone's wearing this with all these pipes and this sort of bag

Birisi bunu tüm bu borularla ve

where all the name comes from.

tüm adın geldiği bu tür çantalarla giyiyor.

Yes, well, that's where the sound comes from.

Evet, ses oradan geliyor.

And of course, when they first start playing

Ve tabii ki ilk oynamaya başladıklarında

it, they have to do that.

bunu yapmak zorundalar.

What don't

they have to get the air into the bag?

Torbanın içine hava almak için neye ihtiyaçları yok?

It makes that noise very annoying, Mr. Duncan.

Bu gürültüyü çok rahatsız ediyor, Bay Duncan.

I know.

Biliyorum.

Just like the bagpipes. Yes.

Tıpkı gayda gibi. Evet.

Palmira says Hello, Palmira

Palmira Merhaba diyor, Palmira

says that there are going to apparently in November,

görünüşe göre Kasım ayında

the population of the world is going to tip over into 8 billion people.

dünya nüfusunun 8 milyara ulaşacağını söylüyor.

I'm sorry.

Üzgünüm.

I remember when it was six, it was when I was growing up.

Altı yaşımdayken hatırlıyorum, benim büyüdüğüm zamandı.

It was I think it was less than that when I was at school.

Okuldayken bundan daha az olduğunu sanıyordum.

I think when I was at school, it's about 20.

Sanırım ben okuldayken 20 civarındaydı.

There were just 20 people in the whole world.

Tüm dünyada sadece 20 kişi vardı.

I can't.

Yapamam.

But yes, maybe somebody could look that up.

Ama evet, belki birisi buna bakabilir.

World population in 1970.

1970'de dünya nüfusu.

That's when I was, you know, nine, I'm sure it was.

İşte o zaman, bilirsiniz, dokuz yaşındaydım, eminim öyleydi.

I remember I remember them talking about it and saying that,

Bunun hakkında konuştuklarını ve

you know, it's going to get to nine or ten.

dokuza ya da ona geleceğini söylediğimi hatırlıyorum.

It actually has the.

Aslında vardır.

Exactly what do you mean it's going to get to nine or ten when?

Tam olarak ne zaman dokuz ya da ona ulaşacağını kastediyorsun?

I think by the time I can't remember what they said, oh, the public

Sanırım ne dediklerini hatırlayamadığım zaman, ah, halk

the actual increase is actually slowing down.

gerçek artış aslında yavaşlıyor.

It's not going up exponentially anymore, but it's going up.

Artık katlanarak yükselmiyor, ama artıyor.

It's going up.

Yükseliyor.

But apparently the rate of growth is slowing.

Ama görünüşe göre büyüme hızı yavaşlıyor.

It was only six a couple of years ago.

Birkaç yıl önce sadece altıydı.

It wasn't where they were, not a couple of years ago.

Birkaç yıl önce oldukları yerde değildi. O

There were those 2 billion people come from.

2 milyar insanın geldiği yer vardı.

And certain countries are,

Ve bazı ülkeler,

you know, including China being one of them, aren't

bilirsiniz, Çin de dahil olmak üzere, onların yerini alacak

having enough young people being born

kadar genç doğmazlar,

to replace it can't be people.

insan olamazlar.

You can't have old people being born.

Yaşlıların doğmasına izin veremezsiniz.

Yes. But apparently the birth rate has dropped a bit to low in a lot of countries.

Evet. Ancak görünüşe göre doğum oranı birçok ülkede biraz düştü.

Well, that's why they relax the laws you see on the single child policy in China,

İşte bu yüzden, Çin'de tek çocuk politikasıyla ilgili gördüğünüz yasaları gevşetiyorlar,

they suddenly realised, look, can all Chinese people, you know what

aniden fark ettiler, bakın, tüm Çinliler,

we told you a few years ago about not having more than one kid?

size birkaç yıl önce birden fazla çocuğa sahip olmama konusunda ne söylediğimizi biliyor musunuz?

Could you please just

Lütfen

spend a few

birkaç

hours, get to try and make some more babies?

saatinizi ayırıp biraz daha bebek yapmayı deneyebilir misiniz?

That's amazing, isn't it, when your government is telling you you've got to procreate,

Bu inanılmaz, değil mi, hükümetiniz size üremeniz gerektiğini söylediğinde,

that's incredible.

bu inanılmaz.

Yeah.

Evet.

And Nystrom makes an interesting observation, in my opinion.

Ve Nystrom bence ilginç bir gözlemde bulunuyor .

One of the reasons why the Queen was so adored is she had effectively no power.

Kraliçe'nin bu kadar sevilmesinin nedenlerinden biri, fiilen hiçbir gücünün olmamasıydı.

Well, that's correct.

Bu doğru.

She's head of state, but she doesn't have any power yet to change the laws.

Devlet başkanı ama henüz kanunları değiştirecek gücü yok.

And that's what the monarchy in the UK is.

Ve Birleşik Krallık'taki monarşi budur.

Well, certainly the Queen is very well known for never getting involved in politics,

Pekala, Kraliçe kesinlikle siyasete karışmamasıyla çok iyi tanınır ,

but there is a word to describe that she does have

ancak

what people describe as or the monarchy does have

insanların tanımladığı şeye sahip olduğunu veya monarşinin

what's described as soft power. Yes.

yumuşak güç olarak tanımlanan şeye sahip olduğunu açıklayan bir kelime var. Evet.

So by just visiting countries

Yani sadece ülkeleri ziyaret ederek

and being there, going to foreign countries and talking,

ve orada bulunarak, yabancı ülkelere giderek ve konuşarak,

there is a kind of power and they call it a soft power,

bir tür güç var ve buna yumuşak güç diyorlar,

which is like an influencing effect.

bu da etkileme etkisi gibi.

So if the queen comes to visit your country, then often

Yani kraliçe ülkenizi ziyarete gelirse,

what happens is that trade deals may follow later.

ticaret anlaşmaları daha sonra gelebilir.

Not that the Queen would have been discussing that in any shape or form.

Kraliçe bunu herhangi bir şekilde tartışmış olmazdı.

No, but the fact that the Queen came to visit your country has an influence

Hayır, ancak Kraliçe'nin ülkenizi ziyarete gelmesi,

on what that particular country might decide to do in terms

o ülkenin Birleşik

of relations with the UK.

Krallık ile ilişkiler açısından ne yapmaya karar verebileceği konusunda bir etkiye sahiptir.

And they describe that as soft power. Yes.

Bunu da yumuşak güç olarak tanımlıyorlar. Evet.

So it's kind of because you'll connected somehow with British royalty,

Yani bu bir nevi İngiliz kraliyet ailesiyle bir şekilde bağlantı kuracağınız için,

it almost gives your your own nation

sanırım bu kendi ulusunuza

a little bit of kudos, I suppose.

biraz övgü veriyor.

But but of course, we have a whole new kettle of fish

Ama tabii ki, Charles King Charles ile yepyeni bir balık kazanımız var

with with

Charles King Charles, because he is quite outspoken.

, çünkü o oldukça açık sözlü.

And in the past he's got very much involved

Ve geçmişte, özellikle çevreyle ilgili, yapılacak pek çok siyasi tartışmaya çok fazla dahil oldu

with a lot of political arguments

to do, mainly with the environment,

,

but he is someone who often will voice his opinion or voice

ancak fikrini sık sık dile getiren veya

his opinion through a third party, which of course, now he can't do.

üçüncü bir taraf aracılığıyla fikrini dile getiren biri, ki bunu elbette artık yapabilir. yapma.

It's almost as if a giant hand has gone over his his mouth.

Sanki dev bir el ağzını kapatmış gibi.

He can't make any opinions about anything.

Hiçbir konuda fikir beyan edemez.

So destroy the independence you have at Lewis, that is.

Öyleyse Lewis'te sahip olduğunuz bağımsızlığı yok edin, yani.

I did.

Yaptım. Demek

That is what indeed what I meant, that China's population

istediğim gerçekten buydu, Çin'in nüfusu

maybe China's population is suffering

belki de Çin'in nüfusu,

because it's not having enough

yeterince

new people being born. Hmm.

yeni insan doğmadığı için acı çekiyor. Hmm.

Maybe I didn't make myself clear.

Belki kendimi anlatamadım.

Yes, it's that losing population.

Evet, bu nüfus kaybı.

Yeah, but India is still growing.

Evet, ama Hindistan hala büyüyor.

Yeah, in fact, they are.

Evet, aslında öyleler.

They think.

Onlar düşünür.

They think that the population of India will now overtake that of China.

Hindistan nüfusunun artık Çin'i geçeceğini düşünüyorlar.

So we need to stay friends with India.

Bu yüzden Hindistan ile dost kalmalıyız.

And I think it's also a point of view of the number of genders as well so you have maybe more male

Ve bence bu aynı zamanda cinsiyetlerin sayısıyla ilgili bir bakış açısı, bu yüzden belki daha fazla erkek

subjects or

özneniz veya

a part of the population, so more men or more males and females.

nüfusun bir kısmı var, yani daha fazla erkek veya daha fazla erkek ve kadın var.

I think that actually happened in Japan.

Bunun aslında Japonya'da olduğunu düşünüyorum.

I think there is actually a genuine shortage

Bence Japonya'da gerçek bir

of of women or females in Japan.

kadın veya kadın kıtlığı var.

So there are many more males to females.

Yani dişilere karşı çok daha fazla erkek var.

And that's also caused a problem as well because there are lots of lonely men

Ve bu da bir soruna neden oldu çünkü güzel bir eş için pek çok yalnız erkek var

for a beautiful wife,

,

although I think sometimes they have those robots as well.

gerçi bazen onlarda da o robotların olduğunu düşünüyorum.

Don't know those robot they are.

O robotları tanımıyorum.

Maybe they're going to become very.

Belki çok olacaklar.

Yes, they're certainly popular here.

Evet, burada kesinlikle popülerler.

So I've heard a lot from my own experience.

Bu yüzden kendi deneyimlerimden çok şey duydum. Hiçbir

Use them for I've no idea.

fikrim olmadığı için onları kullan.

But I know I can't believe that.

Ama buna inanamayacağımı biliyorum.

I wonder if it's the same thing, the same.

Acaba aynı şey mi, aynı şey mi?

The notion of robots are going to go up, the population of humans will come down.

Robot kavramı artacak, insan nüfusu azalacak.

Love robots.

Robotları sevin.

See, I think that's going to happen in the future because whenever you think of technology that anything,

Bak, bunun gelecekte olacağını düşünüyorum çünkü teknolojiyi ne zaman düşünsen,

anything to do with technology, Steve,

teknolojiyle ilgili herhangi bir şey Steve,

there is always one question that people ask, can I have sex with it?

insanların her zaman sorduğu bir soru var, onunla seks yapabilir miyim?

Yes, it is anything.

Evet, herhangi bir şey.

That's what the Internet is.

İnternet budur.

Let's face it, I said anything that comes along, anything.

Kabul edelim, aklıma gelen her şeyi söyledim, her şeyi.

That's the first question most people ask, especially men.

Çoğu insanın, özellikle de erkeklerin sorduğu ilk soru budur.

I read a book, science fiction because I like science fiction.

Bir bilim kurgu kitabı okurum çünkü bilim kurgu severim.

I always use that's the only type of fiction I ever used to read with science fiction.

Her zaman bilim kurgu ile okuduğum tek kurgu türünü kullanırım.

And there is

Ve

one particular book I can't remember who it was by what it was cold

belirli bir kitap var, ne soğuk

and whatever, you know, I can't remember

ve her neyse, kim olduğunu hatırlayamıyorum, bilirsiniz,

if I'm talking 40, 50 years ago, it wasn't Carl Sagan, was it?

40, 50 yıl öncesinden bahsediyorsam hatırlayamıyorum, o Carl Sagan değildi, değil mi? ?

No, because you know Carl Sagan.

Hayır, çünkü Carl Sagan'ı tanıyorsunuz.

I love Carl Sagan. Yes. But anyway. Yeah.

Carl Sagan'ı seviyorum. Evet. Ama yine de. Evet.

So I think he could have been the same guy

Bu yüzden bence

that wrote science fiction, the stainless steel rat. Huh?

bilim kurgu yazan adam, paslanmaz çelik fare olabilirdi. Ha?

There was a whole series of books by him.

Kendisine ait bir dizi kitap vardı.

I can't remember his name.

Adını hatırlayamıyorum.

Any one's a science fiction fan.

Herhangi biri bir bilim kurgu hayranıdır.

The stainless steel wrapped stainless steel rats revenge.

Paslanmaz çelik sarılmış paslanmaz çelik farelerin intikamı.

A series of books by I can't remember his name.

Adını hatırlayamadığım bir kitap serisi.

Maybe somebody will.

Belki birisi yapar.

I remember when we first met, I was going through some of your book collection and I found that one book

İlk tanıştığımızda, kitap koleksiyonunuzun bazılarını karıştırıyordum ve o kitabı buldum

and I asked you, this is a very strange title for a book, and you said it was science fiction.

ve size sordum, bu bir kitap için çok garip bir isim ve siz bunun bilim kurgu olduğunu söylediniz.

So I remember you telling me about that Philip K Dick as well.

Bana o Philip K Dick'ten de bahsettiğini hatırlıyorum.

He's a famous.

O bir ünlü.

But anyway, just going back, can I just what I was going to say,

Ama her neyse, sadece geri dönersek, tam olarak söyleyeceğim şeyi yapabilir miyim, o

he wrote a book and it was

bir kitap yazdı ve bu kitap

and it was about these

aliens that would come to earth.

dünyaya gelecek olan bu uzaylılarla ilgiliydi.

And they had this ability

Ve bu yeteneğe sahiplerdi,

they could read your mind and they would morph.

zihninizi okuyabiliyorlardı ve dönüşebiliyorlardı.

They didn't look human, but they could read your mind and they would morph into

İnsana benzemiyorlardı ama zihninizi okuyabiliyorlardı ve

what was the ideal partner for you.

sizin için ideal olan eşe dönüşüyorlardı.

Oh, I like the sound of that.

Ah, bunun sesini beğendim.

I know. I used to think, wouldn't that be wonderful? Yes.

Biliyorum. Bu harika olmaz mıydı diye düşünürdüm. Evet.

You know, this alien comes down, that a blob.

Biliyorsunuz, bu uzaylı aşağı iniyor, bu bir damla.

Okay.

And I read your mind and then suddenly

Tamam aşkım.

Aklını okudum ve sonra aniden

this perfect Adonis,

bu mükemmel Adonis'i

I think,

düşünüyorum

and that is physically and mentally the perfect partner for you,

ve bu fiziksel ve zihinsel olarak senin için mükemmel bir eş

because they read your mind, they know what's right for you.

çünkü onlar senin aklını okuyorlar, senin için neyin doğru olduğunu biliyorlar.

That's in that I am imagine a world like that.

İşte böyle bir dünya hayal ettiğim için.

Yeah, everybody had that perfect part.

Evet, herkeste o mükemmel kısım vardı.

So whatever your dream partner

Yani hayalinizdeki partner

or husband or wife, girlfriend, boyfriend,

ya da karı koca, kız arkadaş, erkek arkadaş her

whatever they would be in your mind, you could actually have it.

ne olursa olsun, aklınızdan geçen her ne ise, gerçekten ona sahip olabilirsiniz.

You could actually have your your perfect partner, your perfect other half.

Aslında mükemmel partnerinize, mükemmel diğer yarınıza sahip olabilirsiniz.

Harry Harrison.

Harry Harrison.

There we go. Oh, okay.

Oraya gidiyoruz. Tamam.

Mr. Trump, thank you for that.

Bay Trump, bunun için teşekkürler.

Harry Harrison is the name.

Adı Harry Harrison'dı.

He's probably not alive anymore, but he wrote a series of science

Muhtemelen artık hayatta değil ama

fiction books called The Stainless Steel Rat.

Paslanmaz Çelik Sıçan adlı bir dizi bilim kurgu kitabı yazdı.

And they were just

Ve onlar

I just liked them.

sadece ben onları sevdim.

They're very good, very, very inventive.

Çok iyiler, çok, çok yaratıcılar. Her zaman söyledikleri gibi

Well, never turned them into a film, as they always say.

onları asla bir filme dönüştürmedim .

If you can imagine it, you can actually create it.

Hayal edebiliyorsanız, gerçekten yaratabilirsiniz.

It can be realities up here. Yeah.

Burada gerçekler olabilir. Evet.

And we can have that. Yeah.

Ve buna sahip olabiliriz. Evet.

So a lot of things that you see or you saw in science fiction

Yani birkaç yıl önce bilimkurguda gördüğünüz ya da gördüğünüz pek çok şey,

a few years ago have not really become reality the way we communicate with each other.

birbirimizle iletişim kurma şeklimizde gerçekten gerçeğe dönüşmedi.

So you might say that we are now living in an age

Dolayısıyla, şu anda

where certain types of science fiction have actually become reality.

belirli bilim kurgu türlerinin gerçeğe dönüştüğü bir çağda yaşadığımızı söyleyebilirsiniz.

You think of mobile phones, you are now carrying a computer

Cep telefonlarını düşünüyorsunuz, artık elinizde bir bilgisayar taşıyorsunuz

in your hand, a very powerful piece of equipment in your hand.

, elinizde çok güçlü bir alet. Sevdiğim

Another

bir başka

series of science fiction books, which I loved was by Asimov.

bilim kurgu kitabı serisi de Asimov'a aitti.

Yes. Foundation.

Evet. Temel.

Yes. Now, that's very deep,

Evet. Şimdi, bu çok derin,

very deep writing, very complex writing.

çok derin bir yazı, çok karmaşık bir yazı.

And there's a series of books in that.

Ve içinde bir dizi kitap var.

And it's

Ve

actually it reminds me a bit of Star Wars.

aslında bana biraz Star Wars'u hatırlatıyor.

But anyway, Robert

Ama her neyse, Robert

is in Tenerife now.

şu anda Tenerife'de.

Robert, talking of holidays, there is a place,

Robert, tatilden bahsetmişken, Tenerife'de bir yer var,

Robert Diaz in Tenerife because Tenerife is a great place

Robert Diaz çünkü Tenerife İngilizler için harika bir yer

for Britons, Brits to go on holiday in winter.

, İngilizler kışın tatile gidiyor.

Yes, because it's very warm there in the winter

Evet, çünkü orası kışın çok sıcak

because it's quite far south and

çünkü oldukça güneyde ve

I have been there.

ben orada bulundum.

You haven't.

But it's one of the holiday destinations which I have said to Mr.

Yapmadın.

Ama Bay

Duncan that we may well visit if we are going to go on a winter holiday

Duncan'a, eğer kış tatiline gideceksek ziyaret edebileceğimizi söylediğim tatil yerlerinden biri

because obviously I have to get my mum funeral out of the way first. Yes.

çünkü tabii ki önce annemin cenazesini kaldırmam gerekiyor . Evet.

Which is two weeks tomorrow. No, week tomorrow.

Yarın iki hafta var. Hayır, yarın hafta.

That's one of the things that's hanging over our heads.

Başımıza takılan şeylerden biri de bu.

And I don't mean that in a horrible or bad way.

Ve bunu korkunç ya da kötü bir anlamda söylemiyorum.

I just mean there are things that you're waiting to, to I don't know.

Demek istediğim, bilmediğim için beklediğin şeyler var .

I suppose the word is closure.

Sanırım kelime kapanış.

So because we are now waiting for for Mr.

Bu yüzden artık Bay

Steve's mother's funeral to take place and we have to wait

Steve'in annesinin cenazesinin gerçekleşmesini bekliyoruz ve sanırım

until I think it's next, not next Monday, it's next Monday.

önümüzdeki Pazartesi değil, gelecek Pazartesi olana kadar beklememiz gerekiyor.

Next Monday, third of 3rd of October.

Gelecek Pazartesi, 3 Ekim'in 3'ü.

3rd of October.

3 Ekim.

And obviously that's very going to be very emotional.

Ve belli ki bu çok çok duygusal olacak.

I'm currently

Şu anda

writing a eulogy for my mother, a eulogy.

annem için bir methiye yazıyorum, bir methiye.

So I've been planning with my sister and the vicar of the church where my mum

Bu yüzden kız kardeşim ve kilisenin papazıyla annemin nereye

is to to go.

gideceğini planlıyoruz.

I'm thinking of a word that she used to.

Eskiden kullandığı bir kelimeyi düşünüyorum.

Yeah, she's together every week and so we view as a parish.

Evet, her hafta birlikte ve biz de cemaat olarak görüyoruz.

A parish, a service. Yes, she was a parishioner.

Bir cemaat, bir hizmet. Evet, o bir cemaat mensubuydu.

That's it.

Bu kadar. Ayini

We've been planning the service for my mother

annem için planlıyorduk

and that includes, as you know, if you have a funeral service,

ve buna bildiğiniz gibi bir cenaze töreniniz varsa,

there are certain follows a certain template. Hmm.

belirli bir şablonu takip eden belirli şeyler var. Hmm. İçeri girdiğinizde

There are going to be some hymns, some music when you go in,

biraz ilahiler, biraz müzik,

some hymns and Bible readings.

biraz ilahiler ve İncil okumaları olacak.

And there's all at least here in the UK, I don't know about other countries

Ve en azından burada Birleşik Krallık'ta hepsi var, zaten diğer ülkeleri bilmiyorum, kısa bir konuşmadan bahsettiğiniz

anyway where there is a eulogy where you talk about a short

bir methiye var

we sort of did all this last week, didn't we didn't talk about that it's only ten things

, bunların hepsini geçen hafta yaptık, bunun hakkında konuşmadık mı? sadece on şey

why you talk about the life of that person

neden o kişinin hayatı hakkında konuşuyorsunuz

and try and sum it up in about 5 minutes and I'm going to be doing that.

ve yaklaşık 5 dakika içinde özetlemeye çalışıyorsunuz ve ben bunu yapacağım. Şu

I'm currently writing that.

anda bunu yazıyorum. Peki ama ama

So but but after that but the point to go and have a holiday

ondan sonra ama asıl mesele gidip tatil yapmak

this is the point we were trying to get to after after Mr.

Bay

Steve's mum's funeral.

Steve'in annesinin cenazesinden sonra varmaya çalıştığımız nokta buydu. Her şeye

We are we are going to try and just take a break

bir ara vermeye çalışacağız

from everything, because it has been a weird one.

, çünkü bu çok tuhaftı.

When September started,

Eylül başladığında,

neither of us had any idea that the month

ikimizin de ayın olduğu gibi olacağı hakkında hiçbir fikrimiz yoktu

was going to be the month that it turned out to be.

.

And very difficult. Very difficult.

Ve çok zor. Çok zor.

Not easy.

Kolay değil. Sana

I have to let you know, Roberto, if we go to if we go to Tenerife.

haber vermeliyim Roberto, eğer gidersek Tenerife'ye gidersek.

Oh, yes.

Oh evet.

It's it's although sadly our pound will not go very far.

Ne yazık ki kilomuz çok ileri gitmeyecek.

It probably won't

Muhtemelen

now because I would imagine if it's, if it's a Spanish territory, it's probably the euro.

şimdi olmayacak çünkü bir İspanyol bölgesi ise, muhtemelen euro olduğunu hayal ediyorum.

Is it the euro there?

Oradaki euro mu?

But you've got the euro. Yes.

Ama sende euro var. Evet.

And a new government.

Ve yeni bir hükümet.

So Spain. Yes. Of that.

Yani İspanya. Evet. Bundan.

Oh, no, no, not Spain. Sorry, sorry.

Oh, hayır, hayır, İspanya değil. Pardon pardon.

For a moment, I was going I was going to Italy then you see I was in Italy.

Bir an İtalya'ya gidiyordum bir bakıyorsunuz İtalya'daydım.

You were Spain. I was in Italy.

Sen İspanya'ydın. İtalya'daydım.

They're going right wing, apparently.

Görünüşe göre sağ kanattan gidiyorlar.

Yeah. Yeah, quite possibly. Yes.

Evet. Evet, muhtemelen. Evet.

All right.

Bye bye, Lina. See you.

Elbette.

Güle güle Lina. Görüşürüz.

See you next time.

Bir dahaki sefere görüşürüz.

Oh, I see the off.

Oh, kapalı görüyorum.

Um, but, yes, there's a very large volcano in Tenerife.

Ama evet, Tenerife'de çok büyük bir volkan var.

Christina says, where I trekked years ago.

Christina, yıllar önce nerede yürüyüş yaptığımı söylüyor.

Yes, I went there. It is fascinating.

Evet, oraya gittim. Bu büyüleyici.

You are actually.

aslında öylesin

It's so high.

Çok yüksek.

You look down and there's clouds are below you.

Aşağıya bakıyorsun ve altında bulutlar var.

You're looking down on top of the clouds and there's a big

Bulutların tepesine bakıyorsunuz ve tam

there's a big cable car that goes right at the top.

tepeden giden büyük bir teleferik var.

So so the volcano is is inactive.

Yani volkan aktif değil.

It's inactive for now.

Şimdilik pasif durumda.

Uh, where do we go to on holiday?

Ah, tatilde nereye gidiyoruz?

That lovely island where we, you know,

Biliyorsunuz, volkanik olan o güzel ada

which is volcanic.

.

And then they've got the sleds that go down many Madeira.

Ve sonra birçok Madeira'dan aşağı inen kızakları var .

Madeira, that's it.

Madeira, işte bu.

But if Madeira Madeira is a lovely, lovely island as well.

Ama Madeira Madeira da sevimli, sevimli bir ada ise.

Is that was that is that Portuguese or is Madeira Spanish?

Portekizce mi yoksa Madeira İspanyolcası mı?

Yeah, Mindanao.

Evet, Mindanao.

Yes, it is.

Evet öyle.

It's Portuguese, right? I thought so.

Portekizce, değil mi? Ben de öyle düşünmüştüm.

That's part of Portugal.

Orası Portekiz'in bir parçası.

So we're going to pick one of those two. Mm.

Yani bu ikisinden birini seçeceğiz. mm.

But just some somewhere when you are there there will be nothing to remind you

Ama sadece bir yerlerde, oradayken size yaşadığımız

of, of,

of the, the rather solemn, unhappy and depressing moments that we've had.

oldukça ciddi, mutsuz ve iç karartıcı anları hatırlatacak hiçbir şey olmayacak.

So, so some of it just, just completely takes us away from everything.

Yani, bazıları bizi her şeyden tamamen uzaklaştırıyor.

So it might be in this country, it might be abroad.

Yani bu ülkede olabilir, yurt dışında olabilir.

We will see what happens.

Ne olacağını göreceğiz.

We began to take a holiday anyway.

Nasılsa tatil yapmaya başladık.

Yes, just because of the end of my work, because I finished

Evet, işimin bitmesi nedeniyle, çünkü

finished working for the company I've worked for for the last 26 years. Yes.

son 26 yıldır çalıştığım şirkette çalışmayı bitirdim. Evet.

That's come to an end.

Bu sona erdi.

So I'm at the moment I'm not employed.

Yani şu anda çalışmıyorum.

So we were going to take a nice holiday

Yani her şeyi sıfırlamak için güzel bir tatile çıkacaktık

to reset everything but then about what to do in the future.

ama sonrasında gelecekte ne yapacağımıza değindik.

But then life got in the way, got in the way of reality.

Ama sonra hayat araya girdi, gerçeğin önüne geçti.

Got in the way. Yes,

Engel oldum. Evet

sir. Mr.

efendim. Bay

Duncan, I always ask this every Sunday around the week.

Duncan, bunu hep hafta boyunca her Pazar sorarım.

I mean, it's it's hard to begin to talk about today.

Demek istediğim, bugün hakkında konuşmaya başlamak zor.

Mr. DUNCAN Because I began to talk about it today. Mr. DUNCAN.

Sayın DUNCAN Çünkü bugün konuşmaya başladım. Bay DUNCAN.

Well, I still I still can't believe there's 8 billion people there are going to be 8 billion.

Hala 8 milyar insan olduğuna inanamıyorum, 8 milyar olacak.

Have you ever thought of that?

Bunu hiç düşündün mü?

In any walk you walk into town or you walk into an area where there are people

Herhangi bir yürüyüşte kasabaya ya da insanların olduğu bir bölgeye yürürsünüz

and you never really think of how many people there are around you.

ve etrafınızda ne kadar insan olduğunu asla düşünmezsiniz.

Like, for example, much.

Örneğin, çok gibi.

Wenlock is a small place and I think sometimes it is easy just to forget

Wenlock küçük bir yer ve bence bazen

how many people there are just scurrying and running around like ants

on this giant blue pebble in space.

uzaydaki bu dev mavi çakıl taşının üzerinde karıncalar gibi koşuşturup koşturan kaç kişi olduğunu unutmak kolay.

It's very strange.

Çok garip.

8 billion. That's right. It's a lot of people.

8 milyar. Bu doğru. Bir sürü insan var.

But apparently five

Ama görünüşe göre kraliçenin

5000 people were born during that two weeks morning of the queen.

o iki haftalık sabahında beş 5000 kişi doğmuş .

5000, apparently, he's not what we had on

5000, görünüşe göre, o bizim izlemeyi sevdiğimiz programda olan biri değil

on the programme that we like to watch

and yeah.

ve evet.

So just in that two weeks of 5000 more people,

Yani sadece iki haftada 5000 kişi daha,

so it must be that two 3000 people a week are born in the world.

yani dünyada haftada iki 3000 kişi doğuyor olmalı.

And imagine there's a person born every every second.

Ve her saniye bir kişinin doğduğunu hayal edin.

Yes. Wonder how many people are born every second.

Evet. Her saniye kaç kişinin doğduğunu merak ediyorum.

So between between the beginning and the end of the sentence.

Yani cümlenin başı ile sonu arasında.

Well, they used to say one person dies every second or every minute, didn't they?

Her saniye, her dakika bir kişinin öldüğünü söylerlerdi , değil mi?

Okay. So I don't know if that's so.

Tamam aşkım. Yani öyle mi bilmiyorum. Nüfus artıyorsa,

There must be more people being born every minute if the population's going up.

her dakika daha fazla insan doğmalı .

Yeah, they used to say somebody dies every minute or every second.

Evet, her dakika ya da her saniye birinin öldüğünü söylerlerdi.

Can't remember that.

Bunu hatırlayamıyorum.

That's a lot of people anyway.

Zaten çok insan var.

Patricia

Patricia

or a.k.a. Claudia.

veya namı diğer Claudia.

Hello, Claudia. What's cooking, by the way?

Merhaba Claudia. Bu arada ne pişiyor?

What's in your pot?

Tencerenizde ne var?

I didn't see it. She's going to the beach.

görmedim Sahile gidiyor.

Oh, uh, today,

Oh, uh, bugün,

which I will point out, because they're an English.

işaret edeceğim, çünkü onlar bir İngiliz.

English teaching channel is b e a

İngilizce öğretim kanalı be a

beach is a type of food.

beach bir yemek türüdür.

Have you don't mind?

Sakıncası yok mu?

I have to point B, so it's B double e,

B noktasını bulmalıyım, yani bu B çift e,

c h is a type of tree and b e

ch bir ağaç türüdür ve

a c h is the place where you go to be by the C.

kumsal C'nin yanında olacağınız yerdir.

Well, I'm glad to hear that you're doing that.

Bunu yaptığınızı duyduğuma sevindim.

Oh, maybe Pelosi is going.

Oh, belki de Pelosi gidiyordur.

That's her break is to go to to to sit near a Beach Tree.

Bu onun molası, gidip bir Sahil Ağacının yanına oturmak.

Yes, maybe. Maybe that is your break. Yes.

Evet belki. Belki de bu senin molandır. Evet. Pek çok canlı yayına yaptığınız

Uh, so write that we love all your contributions

tüm katkıları beğendiğimizi

to the live stream, which are many, and we want to know what you're cooking today.

ve bugün ne pişirdiğinizi bilmek istediğimizi yazın.

That's what's in the pot.

Tencerede olan budur.

Because Mr.

Çünkü Bay

Duncan wants to sing you that lovely little song.

Duncan size o sevimli küçük şarkıyı söylemek istiyor.

Yes, I did it at the start of today's live stream because I just wanted to cheer myself up.

Evet, bunu bugünkü canlı yayının başında yaptım çünkü sadece kendimi neşelendirmek istiyordum.

I wanted to get into it because I wasn't with you on Wednesday.

Çarşamba günü yanınızda olmadığım için konuya girmek istedim.

Oh, we've got.

Ah, bulduk.

It's eggplant.

Bu patlıcan.

Oh, Mr. Duncan.

Bay Duncan.

Favourite eggplant with, you know.

En sevdiği patlıcan, bilirsin.

Yes, eggplant with onions, carrots and tomato sauce.

Evet, soğanlı patlıcan, havuç ve domates sosu.

Oh, that sounds I like the sound of that.

Ah, kulağa hoş geliyor.

I have to be honest with you.

Sana karşı dürüst olmalıyım.

I do like the sound of eggplant.

Patlıcanın sesini severim.

You know, I like eggplant.

Bilirsin, patlıcanı severim.

It's also known as.

olarak da bilinir. Bay

I can't thank Mr. Duncan.

Duncan'a teşekkür edemem.

It's not it's not cucumber, is it?

Salatalık değil, değil mi?

No, it's like cucumber.

Hayır, salatalık gibi.

Then go on then. It's the.

O zaman devam et. Bu.

Well I was, I guess I was getting mixed up you see with the other one.

Öyleydim, sanırım diğeriyle karıştırıyordum.

So there's eggplant and there's the zucchini.

Yani patlıcan var ve kabak var.

But that's not the same thing is it. Eggplant?

Ama bu aynı şey değil. Patlıcan?

Other name is why you were asking me, but I thought, you know,

Diğer adı, bana neden sorduğundu, ama düşündüm ki, bilirsin,

I was just saying, well, that was leading me on to saying that

sadece şunu söylüyordum, bu beni,

I always get confused between us because zucchini is another type of.

kabak başka bir tür olduğu için her zaman aramızda kafam karıştığını söylemeye yöneltiyordu.

It looks the same, doesn't it?

Aynı görünüyor, değil mi?

It looks like something you can plant.

Dikebileceğin bir şeye benziyor.

Is that that purple of purple isn't it.

Bu morun moru mu, değil mi?

Yeah, purple.

Evet, mor.

It's a fruit. It's long vegetable.

Bu bir meyve. Uzun bir sebzedir.

It's often used as a tool. Is it.

Genellikle bir araç olarak kullanılır. Bu mu.

Yes, it's often used as a rude emoji, but please tell us

Evet, genellikle kaba bir emoji olarak kullanılır, ama lütfen bize

what is also known as eggplant

patlıcan olarak da bilinen şeyin ne olduğunu söyleyin

or I can't think them, but there's cheese with it as well. Mr.

yoksa onları düşünemiyorum ama yanında peynir de var. Bay

Duncan. Hmm.

Duncan. Hmm.

Eggplant.

Patlıcan.

Onions, carrots, tomato sauce.

Soğan, havuç, domates sosu. Kulağa hoş geliyor

Oh, that sounds.

.

Ooh, I bet you're doing that in a pot in the oven.

Ooh, bahse girerim bunu fırında bir tencerede yapıyorsundur.

Certainly all nice and crispy around the outside.

Kesinlikle dışarıdaki her şey güzel ve çıtır çıtır.

And I think you have to have some some maybe some olive oil or some sort of oil on top as it's baking.

Ve bence pişerken üzerine biraz zeytinyağı veya bir çeşit yağ sürmelisiniz.

Absolutely delicious.

Kesinlikle lezzetli.

Nids-Cram has estimated the number of people in the world

Nids-Cram, şu anda dünyada seks yapan insan sayısını tahmin etti

who are currently having sex, so it's no wonder everything is moving.

, bu yüzden her şeyin hareket etmesine şaşmamalı.

That might be the reason why we keep having those earthquakes.

Bu depremleri yaşamamızın nedeni bu olabilir.

I could be so many people.

Çok fazla insan olabilirim.

Aubergine Thank you, Beatrice.

Patlıcan Teşekkürler, Beatrice.

Since aubergines Yes, that is right.

Patlıcan beri Evet, bu doğru.

It's purple isn't it?

Mor değil mi? Bu

It is.

.

It can be very potent, very purple as well.

Çok güçlü, çok mor da olabilir.

Yeah.

Evet.

So yeah, these are estimates of 1.55.

Yani evet, bunlar 1.55 tahmini.

3 million people are currently having sex.

Şu anda 3 milyon kişi seks yapıyor.

They're making love around the world and making love.

Dünyanın her yerinde sevişiyorlar ve sevişiyorlar.

But think how many animals are also doing that at the same time?

Ama aynı anda kaç hayvanın bunu yaptığını bir düşünün.

I'm not thinking of that.

Bunu düşünmüyorum.

Why are you thinking of that?

Bunu neden düşünüyorsun?

Well, I'm just saying, how many organisms

Pekala, sadece söylüyorum,

are currently copulate eating,

şu anda dünya çapında

which is the sort of scientific word for having sex

seks yapmak için bilimsel bir kelime olan kaç tane organizma çiftleşiyor

around the world?

I don't think I didn't that we were going to go on to that subject.

?

O konuya devam edeceğimizi düşünmediğimi sanmıyorum.

No. Well, I only mentioned it because of the populations

Hayır. Bundan sadece

around the world that have too many men there are just too many men.

dünya çapında çok fazla erkeğe sahip olan popülasyonlar nedeniyle bahsettim, sadece çok fazla erkek var.

But you need to make more ladies.

Ama daha fazla hanımefendi yapmalısın.

More girls, apparently,

Görünüşe göre daha fazla kız,

right?

değil mi?

Yes. So

Evet.

well, maybe somebody watching could make it

Pekala, belki izleyen biri

1.5, five, three and a bit many.

1.5, beş, üç ve biraz daha fazla yapabilir.

Yes, please.

Evet lütfen.

I want to know what you're doing when you're watching.

İzlerken ne yaptığınızı bilmek istiyorum.

Encourage people to continue to encourage people to do that.

İnsanları, insanları bunu yapmaya teşvik etmeye devam etmeye teşvik edin.

Because I want them to watch us. Yeah.

Çünkü bizi izlemelerini istiyorum. Evet.

And then give them something else to do.

Ve sonra onlara yapacak başka bir şey verin.

No, don't you keep your clothes on and don't do it.

Hayır, kıyafetlerini giyme ve yapma.

You can at least wait until we're finished here before you start.

Başlamadan önce en azından burada işimiz bitene kadar bekleyebilirsin.

Okay.

Tamam aşkım.

Good idea.

İyi bir fikir.

I think so.

So we're talking about Mr. Duncan, the subject of today.

Bence de. Bugünün konusu olan

Bay Duncan'dan bahsediyoruz .

Well, it's interesting, because we are talking about words, phrases and idioms

İlginç, çünkü meyve, meyve ve sebzelerle ilgili kelimelerden, deyimlerden ve deyimlerden bahsediyoruz

connected to fruit,

fruit and vegetables.

.

Isn't that straight?

Bu düz değil mi?

Fruits and vegetables?

Meyve ve sebzeler?

So were just talking about

Claudia's giant purple eggplant.

Claudia'nın dev mor patlıcanından bahsediyorduk.

And now we are talking about fruit and veg.

Ve şimdi meyve ve sebze hakkında konuşuyoruz.

There are lots of ways of using those words in words connected to those.

Bu kelimeleri bunlarla bağlantılı kelimelerde kullanmanın birçok yolu vardır .

But particular things you see, Valerie's here is alive.

Ama özellikle gördüğünüz şeyler, Valerie burada yaşıyor. Babama

Claudia, the lady who's looking after

bakan Claudia

my father is vegetarian. Oh.

vejeteryan. Ah.

So I am cooking a vegetarian dish.

Bu yüzden bir vejeteryan yemeği pişiriyorum.

Obviously They're not vegan.

Belli ki vegan değiller.

Otherwise you wouldn't be putting cheese on it.

Yoksa üzerine peynir koymazdın.

But they're vegetarian.

Ama onlar vejeteryan.

So that sounds.

Kulağa hoş geliyor.

And of course you can.

Ve elbette yapabilirsin.

Somebody pointed out that you can you can stuff aubergines with meat. Yes.

Biri patlıcanları etle doldurabileceğinizi söyledi. Evet.

Which makes a very good dish.

Bu çok iyi bir yemek yapar.

I can't remember who said that.

Bunu kimin söylediğini hatırlayamıyorum.

And I think it was William.

Ve sanırım William'dı.

I like to stiff my aubergine and.

Patlıcanımı sertleştirmeyi severim ve.

No, Inaki said that.

Hayır, bunu Inaki söyledi.

Okay.

Tamam aşkım.

Yes, that sounds delicious.

Evet, kulağa lezzetli geliyor.

Have you got time to fly over?

Uçmak için zamanın var mı?

I wish you could always send some to us.

Keşke bize her zaman biraz gönderebilseydin.

Please do.

Lütfen yap.

I know you taunting us with your recipes? Yes.

Tariflerinle bizimle alay ettiğini biliyorum. Evet.

Eggplant. Eggplant.

Patlıcan. Patlıcan.

Well, we found a new place to eat, by the way, here in much Wenlock a few months ago.

Bu arada, birkaç ay önce Wenlock'ta yemek yemek için yeni bir yer bulduk .

A new cafe.

Yeni bir kafe.

But it's it's actually no ordinary cafe because it's also a wine bar as well.

Ama aslında sıradan bir kafe değil çünkü aynı zamanda bir şarap barı.

It's quite, dare I say, sophisticated.

Oldukça sofistike olduğunu söyleyebilirim.

So that's part of the reason why we didn't go there, because we're not very sophisticated.

Oraya gitmememizin bir nedeni de bu, çünkü çok sofistike değiliz.

But last week we went

Ama geçen hafta gittik

and they have of the most amazing food, some beautiful

ve en harika yiyeceklere sahipler, güzel

cakes, beautiful quiches, quiche.

pastalar, güzel kişler, kişler.

It is a crusty pie made egg.

Yumurtadan yapılmış çıtır çıtır bir turtadır.

And you can put anything inside.

Ve içine her şeyi koyabilirsiniz.

Oh, and very, very nice place.

Oh, ve çok, çok güzel bir yer.

Rather sophisticated.

Oldukça sofistike.

Yeah, it's a bit more up market. Something is up-market.

Evet, biraz daha yüksek pazar. Piyasada bir şeyler var.

It means it's probably a bit more expensive, a bit posher,

Bu, muhtemelen biraz daha pahalı, biraz daha gösterişli,

nicer class of people probably go there. Mhm.

daha iyi sınıftaki insanların muhtemelen oraya gittiği anlamına gelir. Mhm.

Which is why they're probably farmers out. Yes.

Bu yüzden muhtemelen çiftçilik yapıyorlar. Evet.

Well they seem, they seem to like us anyway.

Görünüşe göre, bizi zaten seviyor gibi görünüyorlar.

Fetus's.

Fetüs'ün.

Just made a joke

Az

which is one we've heard before.

önce daha önce duyduğumuz bir şaka yaptı.

But it's very funny.

Ama bu çok komik.

I'm on a strict seafood diet.

Sıkı bir deniz ürünleri diyeti uyguluyorum.

Oh, I see. Food and I eat it.

Ah anlıyorum. Yemek ve ben yerim.

Yeah.

So that I think that deserves a little ripple of applause.

Evet.

Bu yüzden biraz alkışı hak ettiğini düşünüyorum .

I think.

So that's one of your best, better ones or laughter, because of course,

Bence.

Yani bu senin en iyilerinden biri, daha iyileri ya da kahkaha, çünkü tabii ki, o şakayı

to explain that joke, for those who you don't see

görmeyenler için bu şakayı açıklamak için,

that joke, seafood as in

the way that the testers put that down.

deneycilerin bunu yere koyduğu şekilde deniz ürünleri.

Seafood is fish. Yeah, prawns, that sort of thing.

Deniz ürünü balıktır. Evet, karides, o tür şeyler.

Anything that comes out of the sea you describe as seafood.

Deniz ürünü olarak tanımladığınız denizden çıkan her şey.

But of course, if you split that word up

Ama tabii ki, bu kelimeyi bölerseniz

and instead of saying SCA four seas,

ve SCA dört deniz demek yerine

effectively seeing you and eat it.

etkili bir şekilde sizi görür ve yerseniz.

So that's a funny joke.

Yani bu komik bir şaka.

So that's a play on word the visual stimulation of seeing something

Yani bu, yengeç gibi denizde yakalanan hayvan türüyle karşılaştırıldığında bir şeyi görmenin görsel uyarımı kelime oyunudur

compared with the type of animal that's caught in

the sea such as crabs.

.

I've caught crabs performing the cool crab I have.

Sahip olduğum havalı yengeci sergileyen yengeçler yakaladım.

Yes, many times I've gone to the beach and I've come away and I've got crabs.

Evet, birçok kez sahile gittim ve geldim ve yengeçlerim oldu.

Yeah, well I've told you to your close on. Yes.

Evet, yakınına kadar anlattım. Evet.

Christine is going by Christine to see you next week and the next time.

Christine gelecek hafta ve bir dahaki sefere seni görmek için Christine'in yanından geçecek .

Well strangely enough we're having quite a we eat a lot of vegetarian food at home.

Garip bir şekilde, evde bir sürü vejetaryen yemek yiyoruz.

We in fact, we twice this week we've had lentils because Ameera

Aslında biz bu hafta iki kez mercimek yedik çünkü Ameera

says rice, vegetables.

pirinç, sebze diyor.

But we have we've been having a very sort of Indian dish,

Ama çok çeşitli bir Hint yemeği yiyoruz,

a very common Indian dish, which is rice

çok yaygın bir Hint yemeği, mercimekli pilav,

with lentils it's very nice lentils with rice.

çok güzel mercimekli pilav.

And so cooking the lentils, green and red lentils with cooking,

Ve böylece mercimekleri pişirmek, yeşil ve kırmızı mercimekleri birlikte pişirmek,

mixing them up with vegetables, nice spices, tomatoes, all that in there.

onları sebzelerle karıştırmak, güzel baharatlar, domatesler, hepsi orada.

And then we're having it with rice.

Ve sonra pirinçle yiyoruz.

That's a very traditional Indian dish, but

Bu çok geleneksel bir Hint yemeği, ama

we are not vegetarian or vegan, for that matter.

bu konuda biz vejeteryan veya vegan değiliz.

I know we we mentioned this subject so often on this livestream, but no, we're not.

Bu canlı yayında bu konuya çok sık değindiğimizi biliyorum ama hayır, değiliz.

We do like our meat. There is nothing I enjoy more than

Biz etimizi seviyoruz. Aşktan daha çok keyif aldığım bir şey yok

love.

.

I'm not saying that. I'm not going to say that.

Bunu söylemiyorum. Bunu söylemeyeceğim.

But there's nothing I enjoy more than having a nice, big, juicy

Ama güzelce pişirilmiş güzel, büyük, sulu bir et parçası yemekten daha çok keyif aldığım bir şey yok,

piece of meat

nicely cooked, right, Mr.

değil mi Bay

Duncan? Right. Mr.

Duncan? Sağ. Bay

Steve is it?

Steve değil mi?

How long have we got? 40 minutes.

Ne kadar zamanımız var? 40 dakika.

Oh, no, we about the time is always worried about the time because I get hungry.

Oh, hayır, biz zaman konusunda hep endişeleniyoruz çünkü acıkıyorum.

That's what your mother used to do. Your mother used to always go.

Annen böyle yapardı. Annen hep giderdi.

And about what time is it?

Ve saat kaç?

How be in my eulogy?

Methiyemde nasıl olunur?

How long have we got?

Ne kadar zamanımız var?

How? What time?

Nasıl? Ne zaman?

How long are we late?

Ne kadar geciktik?

Your mother would often worry.

Annen sık sık endişelenirdi.

About what time it was, but I would say

Saatin kaç olduğu hakkında, ama

we don't have to worry today about it.

bugün bunun için endişelenmemize gerek olmadığını söyleyebilirim.

But I'm going at 4:00

Ama 4:00'te gidiyorum

because my stomach is rumbling.

çünkü midem gurulduyor.

I've been in the garden working hard.

Bahçede çok çalıştım.

Okay, this has got to do it.

Tamam, bu işe yaramalı.

And strange, strange.

Ve garip, garip.

Attack, attack.

Saldırın, saldırın.

Well, attack.

You attacking me.

Saldırın.

Bana saldırıyorsun. Sana

I didn't attack you. You're attacking me.

saldırmadım. Bana saldırıyorsun.

I take that personally.

Bunu kişisel olarak alıyorum.

Attacking me in front of my lovely viewers.

Sevgili izleyicilerimin önünde bana saldırıyor.

I'm not a gardener.

Ben bahçıvan değilim.

That's all I can say.

Tüm söyleyebileceğim bu. İsterseniz

Talking of things that you might grow in the garden if you like.

bahçede yetiştirebileceğiniz şeylerden bahsetmek .

That nicely said. Grade Mr.

Bu güzel söyledi. Bay

Duncan, that you see, we went from one thing there to another thing

Duncan, gördüğünüz gibi, orada bir şeyden başka bir şeye gittik

and you almost didn't notice.

ve neredeyse farketmediniz.

In fact, it is only me now I'm telling you that

Aslında, şimdi sadece ben söylüyorum,

it has spoilt the whole thing.

her şeyi mahvetti.

But yes, we are looking at fruit and vegetables

Ama evet, meyve ve sebzelere

or more to the point,

veya daha doğrusu

words and phrases connected to fruit and vegetables.

meyve ve sebzelerle bağlantılı kelime ve deyimlere bakıyoruz.

So first of all, I suppose we can use the word,

Her şeyden önce, sanırım kelimeyi kullanabiliriz,

but if you have fruit first, so fruit.

ama önce meyveniz varsa, yani meyve. Her şeyden

Well, first of all, as an insult, a person might be called a fruit.

önce, bir kişiye hakaret olarak meyve denilebilir.

It is a very.

Bu çok.

If you're a fruit cake.

Eğer bir meyveli kek iseniz.

Oh, no, I'm just just let me just do the bit.

Oh, hayır, sadece biraz yapmama izin verdim.

I'm doing that a fruit is a very derogatory

Bir meyvenin eşcinsel olan biri için çok aşağılayıcı ve

a very bad word

çok kötü bir kelime olduğunu söylüyorum,

for for a person who is gay, is it? Yes.

değil mi? Evet. Senin

I didn't that you didn't know.

bilmediğini ben yapmadım.

Okay.

So it's not a very nice word, but you can also feel

Tamam aşkım.

Yani bu çok hoş bir kelime değil ama meyvemsi hissedebilir

or appear fruity.

veya meyvemsi görünebilirsin.

And this one is quite ooh, you know something that's fruity.

Ve bu oldukça iyi, meyvemsi bir şey biliyorsun .

Maybe a person has a mellow voice, mellow

Belki bir insanın yumuşak bir sesi vardır, yumuşak

and comforting a mellow voice.

ve rahatlatıcı bir yumuşak sesi vardır.

They have a fruity voice.

Meyvemsi bir sesleri var.

Some people say that my voice is quite fruity.

Bazı insanlar sesimin oldukça meyvemsi olduğunu söylüyor.

Do that. Yeah.

Yap bunu. Evet.

I don't ever recall hearing that. Mr. Duncan.

Bunu duyduğumu hiç hatırlamıyorum. Bay Duncan.

Also something that is erotically stimulating.

Ayrıca erotik olarak uyarıcı bir şey.

It might be fruity.

Meyveli olabilir.

Ooh. Something that makes you feel a little excited, fruity.

Ah. Seni biraz heyecanlandıran, meyvemsi bir şey. O meyveli kıza bakan

Something you can describe of those fruity candy that look at that fruity girl. Hmm.

meyveli şekerlerden tarif edebileceğiniz bir şey . Hmm.

And it just means that she looks sort of ripe and appealing

Ve bu sadece

and sweet, like fruit.

meyve gibi olgun, çekici ve tatlı göründüğü anlamına geliyor.

So fruit is something that people like to eat,

Yani meyve, insanların yemekten hoşlandığı bir şey, ona karşı

that he's got a certain feeling to it sweet,

belli bir hissiyatı var; tatlı,

juicy, round edges, nice and juicy, you know.

sulu, yuvarlak kenarlı, hoş ve sulu, bilirsiniz.

And if you describe somebody as fruity,

Ve birini meyvalı olarak tanımlarsanız,

it means they're very attractive in a sexual way.

bu onların cinsel yönden çok çekici oldukları anlamına gelir.

You are you are very much attracted to them.

Sen onlardan çok etkileniyorsun.

They are quite fruity, aren't you fruity.

Onlar oldukça meyvemsi, sen meyvemsi değil misin?

Ooh la la. Yes.

Ooh La La. Evet.

You look very fruity in that dress.

O elbisenin içinde çok meyvemsi görünüyorsun.

Very fruity.

Çok meyveli.

Yes. So, you know, don't say it's your sister.

Evet. Yani, bilirsin, onun kız kardeşin olduğunu söyleme.

Yeah. It's no. Or to your mother,

Evet. Hayır. Ya da annene,

but say it to you. No.

ama sana söyle.

Well, maybe somebody that you would like to get to know a little better, but.

Hayýr. Belki biraz daha tanýmak istediđin biri olabilir , ama.

Okay. Okay, let's move on. Okay.

Tamam aşkım. Tamam, devam edelim. Tamam aşkım.

To be a fruit cake.

Meyveli kek olmak.

This is something we are often described as.

Bu, sıklıkla tanımladığımız bir şeydir.

People often say you to Mr.

İnsanlar sık ​​sık Bay

Steve and Mr.

Denton, you are a couple of fruit cakes

Steve ve Bay

Denton'a,

to appear crazy or slightly mad.

deli ya da biraz deli görünmek için bir çift meyveli kek olduğunuzu söylerler.

That's it.

Bu kadar.

If you say of your fruit cake, it's a sort of

Meyveli kekinizden bahsederseniz, bu

it's not a particularly nasty phrase.

pek de kötü bir ifade değil.

I think it's a sort of mild way of saying you're a nutter. Yes.

Bence bu senin bir kaçık olduğunu söylemenin hafif bir yolu. Evet.

I think I think it can be used as an insult.

Bence hakaret olarak kullanılabilir.

Yeah, it is definitely an insult to say to him, don't talk to him is a fruit cake.

Evet, ona konuşma onunla meyveli kek demek kesinlikle hakarettir.

Yes. So it's quite insulting as well.

Evet. Bu yüzden de oldukça aşağılayıcı.

It just means that they behave oddly.

Bu sadece tuhaf davrandıkları anlamına gelir.

It doesn't mean that you are literally mad.

Kelimenin tam anlamıyla deli olduğun anlamına gelmez.

It just means that you might have strange ideas or strange

Bu sadece, garip fikirlerin veya garip

customs or appearance or you might be

adetlerin veya görünüşün olabileceği veya davranışlarının

somebody who is unpredictable in the way that you behave.

öngörülemeyen biri olabileceği anlamına gelir .

Maybe you are one of those conspiracy theorists.

Belki de o komplo teorisyenlerinden birisin.

Yeah, I just think that the world is is a big organisation and everything is planned

Evet, bence dünya büyük bir organizasyon ve her şey planlanmış

and they might say don't know him, he's, he's a bit of a fruitcake.

ve onu tanımıyorum diyebilirler , o, biraz meyveli kek.

It just means that you've got some, maybe some slightly warped ideas of how the world is

Bu sadece, dünyanın nasıl olduğuna dair bazı, belki biraz çarpık fikirleriniz olduğu anlamına gelir

or yeah,

veya evet,

he might be a bit paranoid about things.

o bazı şeyler hakkında biraz paranoyak olabilir.

Yeah. To fruitcake, you haven't taken notice of him.

Evet. Meyveli kek için, onu fark etmedin.

He's a fruitcake. That's it.

O bir meyveli kek. Bu kadar.

Or her, of course.

Ya da tabii ki onu.

Or her or them.

Ya da o ya da onlar.

Or they them to cherry pick.

Ya da kiraz toplamaya giderler.

So now we are looking at things.

Yani şimdi olaylara bakıyoruz.

Now we are looking at fruit.

Şimdi meyve bakıyoruz.

I never sometimes it just shows how my brain works.

Asla bazen sadece beynimin nasıl çalıştığını gösteriyor.

Sometimes I can't remember if a cherry is a fruit or vegetable.

Bazen kirazın meyve mi sebze mi olduğunu hatırlayamıyorum.

Is that my brain doing that?

Bunu yapan benim beynim mi?

But sometimes I see I see cherries and I think

Ama bazen kiraz görüyorum ve

fruit or vegetable for a moment.

bir an meyve ya da sebze düşünüyorum.

But then I remember you say, well, they are fruit.

Ama sonra, onlar meyve, dediğinizi hatırlıyorum.

It is, yeah.

Öyle, evet.

There are certain things which is difficult to categorise as fruit or vegetables.

Meyve veya sebze olarak kategorize edilmesi zor olan bazı şeyler vardır.

I mean, tomatoes. There's but there's one.

Yani, domates. Var ama bir tane var.

Is it a fruit or vegetable?

Bir meyve mi yoksa sebze mi?

I mean, we think it's a vegetable, but is it, you know, technically, is it

Demek istediğim, bunun bir sebze olduğunu düşünüyoruz, ama bu, yani teknik olarak,

I don't know what makes a fruit or vegetables are not going into that.

bir meyveyi veya sebzeyi yapan şeyin ne olduğunu bilmiyorum, buna girmiyor.

But you can quite have some things that are obvious, like carrots.

Ama havuç gibi bariz olan bazı şeylere oldukça sahip olabilirsiniz .

Yeah, potatoes and clearly a vegetable because it grows on the ground.

Evet, patates ve açıkça bir sebze çünkü yerde yetişiyor.

Yes, that's it.

Evet, bu o.

So that's why I always assume fruit.

Bu yüzden hep meyveyi varsayıyorum.

Fruit grows on trees,

Meyveler ağaçta,

vegetables grow on the land or underground.

sebzeler toprakta veya yer altında yetişir.

So you often think of fruit trees as trees, but you don't have tomato trees.

Yani siz sık sık meyve ağaçlarını ağaç olarak düşünürsünüz ama domates ağaçlarınız yoktur.

Tomato plants, yes.

Domates bitkileri, evet.

So they think so.

Yani öyle düşünüyorlar.

I always still even now, even though people keep telling me they are not

Şimdi bile, insanlar bana onların sebze olmadığını söyleyip durduklarına rağmen

vegetables, I still think that tomatoes are vegetables.

, ben hala domatesin sebze olduğunu düşünüyorum.

Yes. Chocolate, according to Vitesse, chocolate is a bean,

Evet. Vitesse'ye göre çikolata bir çekirdektir ve ağaçta yetişen

obviously comes from the cocoa bean, which grows on a tree.

kakao çekirdeğinden geldiği açıktır .

And so every test sees that as chocolate.

Ve böylece her test bunu çikolata olarak görür.

Or is he telling a joke? I'm not sure. I don't know.

Yoksa şaka mı yapıyor? Emin değilim. Bilmiyorum.

But I don't know if chocolate of fruit trees.

Ama çikolatanın meyve ağacı olup olmadığını bilmiyorum.

A vegetable.

Bir sebze.

Yes, we don't know.

Evet, bilmiyoruz.

Maybe somebody could look it up and tell us. So here we go.

Belki birisi bakıp bize söyleyebilir. İşte başlıyoruz.

We have a phrase used to cherry pick something.

Bir şeyi seçmek için kullanılan bir deyimimiz var. Bu

So quite often if you have to gather certain

nedenle, sıklıkla belirli

types of fruit, you have to do it very carefully.

meyve türlerini toplamanız gerekiyorsa, bunu çok dikkatli yapmanız gerekir.

And in this particular situation, if you are picking

Ve bu özel durumda, eğer

cherries, you have to do it very carefully.

kiraz topluyorsanız, bunu çok dikkatli yapmalısınız.

You have to select the right ones.

Doğru olanları seçmelisiniz. Bu

So as an actual expression to cherry pick means to select

nedenle, kiraz toplamanın gerçek bir ifadesi olarak,

things carefully with purpose.

şeyleri amaca göre dikkatlice seçmek anlamına gelir.

So quite often a person will try to make an argument, won't they?

Çoğu zaman bir kişi tartışmaya çalışır, değil mi?

And they will choose certain things

Ve

that make their argument strong.

argümanlarını güçlü kılan bazı şeyleri seçecekler.

But then the other person might disagree and say, Oh, well, you are just cherry picking.

Ama sonra diğer kişi aynı fikirde olmayabilir ve " Ah, sen sadece kiraz topluyorsun" diyebilir. Tartışmayı kazanmak istediğiniz için

You are choosing those points very carefully

bu noktaları çok dikkatli seçiyorsunuz

because you want to win the argument.

.

But maybe there are many other things you could say in in response

Ama belki de yanıt olarak söyleyebileceğiniz,

that would completely undo that are thoughts and ideas quite.

düşüncelerinizi ve fikirlerinizi tamamen ortadan kaldıracak başka birçok şey vardır.

I always think of religious people.

Aklıma hep dindarlar geliyor.

Yes. Religious people will always cherry pick from.

Evet. Dindar insanlar her zaman aralarından seçim yapacaklardır.

I suppose I would use the Bible as a good example.

Sanırım İncil'i iyi bir örnek olarak kullanırdım.

They always cherry pick.

Her zaman kiraz toplarlar.

Pick out the bits that support their argument. Yes.

Argümanlarını destekleyen parçaları seçin. Evet.

Whereas leaving out the things which are there

Oysa orada olan ve

which won't support that argument. Yes.

bu argümanı desteklemeyen şeyleri dışarıda bırakmak. Evet.

So they will say oh God said that you shouldn't do this.

Yani, aman Tanrım bunu yapmaman gerektiğini söyledi diyecekler.

But then elsewhere in the book it says the opposite thing

Ama sonra kitabın başka bir yerinde tam tersi bir şey söylüyor

or it doesn't seem to actually mind if you do it.

ya da bunu yapmanız gerçekten umursamıyor gibi görünüyor.

So all they or that specifically there might point out

Yani hepsi veya özellikle orada bulunanlar

bits from the Bible, for example, that seem to show that

, örneğin,

their sexuality wrong

cinselliklerinin yanlış olduğunu

and therefore the rule is it's wrong,

ve bu nedenle kuralın yanlış olduğunu gösteriyor gibi görünen İncil'den bazı parçalara işaret edebilir,

but then they will miss out and forget about the other bits of the Bible

ancak o zaman İncil'in diğer parçalarını atlayacak ve unutacaklar.

that they say that, for example, the treatment of women.

örneğin kadınların tedavisi olduğunu söylüyorlar.

Oh, I say, which we don't.

Oh, diyorum, ki yapmıyoruz.

So you're going to tell me that there's a part of the Bible.

Yani bana İncil'den bir bölüm olduğunu söyleyeceksin.

It says, Look, just be gay being gay, you know, I was just saying that,

Diyor ki, Bak, sadece gey olarak gey ol, biliyorsun, ben de tam bunu söylüyordum,

you know, in support of you know, it's got to be careful what we say here.

bilirsin, seni desteklemek için burada ne söylediğimize dikkat etmeliyiz.

But that is the sort of thing.

Ama bu tür bir şey.

So you there might be a subject area

Yani bir konu alanı

or a book or something, but you've got an argument you want to make

veya bir kitap veya başka bir şey olabilir, ancak yapmak istediğiniz bir argümanınız var

and you only pick out the bits from there that support your argument.

ve oradan sadece argümanınızı destekleyen parçaları seçiyorsunuz.

You cherry pick, you pick out the best bits. Yeah.

Sen kiraz topla, en iyi parçaları seç. Evet.

It's like picking the best cherries off the tree.

Ağaçtan en iyi kirazları toplamak gibi.

That's it. But you conveniently leave out

Bu kadar. Ama

things that don't support your argument.

argümanınızı desteklemeyen şeyleri rahatça dışarıda bırakıyorsunuz.

That's climate science. There's another one.

Bu iklim bilimi. Bir tane daha var.

Oh, well, any debate? Any debate.

Herhangi bir tartışma var mı? Herhangi bir tartışma.

So there's a lot of

Yani

research out there about climate change.

iklim değişikliği hakkında çok fazla araştırma var.

Some of it will be showing that climate change is happening and it's manmade.

Bazıları iklim değişikliğinin olduğunu ve bunun insan yapımı olduğunu gösterecek.

Other research will be showing that it isn't.

Diğer araştırmalar öyle olmadığını gösterecek.

But then when you

Ama sonra

give a talk on it, you will only pick out the bits that support you.

onun hakkında bir konuşma yaptığınızda, sadece sizi destekleyen kısımları seçeceksiniz. İnsanların neden olduğu

If you're in favour of climate change being caused by humans,

iklim değişikliğinden yanaysanız ,

you will only pick out the research bits that support that

yalnızca bunu destekleyen araştırma parçalarını seçecek

and you'll conveniently forget about the ones that don't support it.

ve onu desteklemeyenleri kolayca unutacaksınız.

I'm not making any, any judgement on climate change being manmade.

İklim değişikliğinin insan yapımı olduğuna dair herhangi bir yargıda bulunmuyorum .

I'm just using that as an example.

Bunu sadece örnek olarak kullanıyorum.

Yes. To say that yes, I'm nothing.

Evet. Evet demek için, ben bir hiçim.

Nobody thinks that's your view.

Kimse bunun senin görüşün olduğunu düşünmüyor.

No. Yeah, I think.

Hayýr. Evet, sanýrým. Bu

Why isn't there a gay religion, by the way?

arada neden eşcinsel bir din yok?

You know, just just have literally everything about it.

Bilirsin, sadece kelimenin tam anlamıyla onunla ilgili her şeye sahip ol.

You can write your own book and it's all just.

Kendi kitabınızı yazabilirsiniz ve hepsi sadece.

Just incredibly gay.

Sadece inanılmaz derecede eşcinsel.

So I did like that, though.

Bu yüzden hoşuma gitti ama.

I actually thought you were going to tell me that there's a bit of the Bible.

Aslında bana İncil'den bir parça olduğunu söyleyeceğini düşünmüştüm.

It's just that it's just it's not even in the Ten Commandments

Sadece gerçeklerin On Emir'inde bile yok

of facts.

It was the anyway, they were getting into it.

. Her

neyse, içine giriyorlardı.

But I'm just saying I'm just saying.

Ama sadece söylüyorum, sadece söylüyorum.

But, you know, there's lots of things in the Ten Commandments which people do do.

Ama On Emir'de insanların yaptığı pek çok şey var.

If it's messy, it's not bad.

Dağınıksa, fena değil.

Guys don't look at you they next door neighbours new car because that is one of the sins in the ten

Erkekler komşunun yeni arabasına bakmazlar, çünkü

commandments looking at your neighbour's new car,

komşunun yeni arabasına bakmak,

coveting your neighbours as possessions or something.

komşularına mal gibi göz dikmek on emirdeki günahlardan biridir.

You covet their house.

Evlerine göz dikiyorsun.

I never don't remember that one.

Bunu hiç hatırlamıyorum.

Yeah that is.

Evet bu.

No, we're not going to get into a religious argument.

Hayır, dini bir tartışmaya girmeyeceğiz.

I just have.

sadece var

No, I'm not I'm not arguing about anything.

Hayır, hiçbir şey hakkında tartışmıyorum.

Whatever you sort of put it out there.

Ortaya ne koyarsan koy.

I just I just said the being being gay isn't in the Ten Commandments.

Sadece eşcinsel olmanın On Emir'de olmadığını söyledim.

You'd think it would be.

Öyle olacağını sanırsın.

And they wouldn't, you know.

Ve yapmazlardı, biliyorsun.

So I guess number four or five,

Yani sanırım dört ya da beş numara,

is it before or after thou shalt not kill?

önce mi sonra mı öldürmeyeceksin?

Isn't it just interesting anyway?

Zaten ilginç değil mi?

Yeah, that wasn't. Yeah.

Evet, bu değildi. Evet.

So cherry pick means to pick out

Yani kiraz toplama, alanları seçmek anlamına gelir

areas.

.

You've got an argument to make and you've got a point to make which you believe in.

Savunacak bir argümanınız var ve inandığınız bir nokta var.

There's that and you pick out the bits from all the wealth of information about that subject

İşte bu ve o konuyla ilgili tüm bilgi zenginliğinden

which support your ideas and conveniently

fikirlerinizi destekleyen parçaları seçip uygun bir şekilde

leave out the bits that don't support your ideas.

parçaları dışarıda bırakıyorsunuz. fikirlerinizi desteklemeyin.

And that's what cherry picking is it?

Ve kiraz toplama da bu mu?

That's it.

Bu kadar.

So like for example, saying, oh, in the Bible it says Don't be gay,

Örneğin, ah, İncil'de eşcinsel olma diyor

but it also says you can kill your kids if they are insolent, but we don't do that.

ama aynı zamanda küstahlarsa çocuklarınızı öldürebileceğinizi söylüyor ama biz bunu yapmıyoruz.

But no one ever mentions that one anyway.

Ama zaten kimse bundan bahsetmiyor.

Yeah, but climate change will be born.

Evet, ama iklim değişikliği doğacak.

You might be talking about a particular person that you

Belirli bir kişiden bahsediyor olabilirsiniz, siz

somebody that maybe there's somebody at work, somebody in your family.

birilerinden, belki işte birilerinden, ailenizden birilerinden.

People are talking about them and you're say, in support of that person.

İnsanlar onlar hakkında konuşuyor ve sen, o kişiyi desteklemek için söylüyorsun.

People are criticising this particular person a lot and they're saying, Oh, but they're so kind.

İnsanlar bu kişiyi çokça eleştiriyor ve "Oh, ama çok nazikler" diyorlar.

I remember when they did this for me or I remember when they did that,

Bunu benim için yaptıkları zamanı hatırlıyorum ya da bunu yaptıkları zamanı hatırlıyorum

and then someone else might say, Well, you're cherry picking all the good bits.

ve sonra bir başkası, " Pekala, tüm iyi parçaları titizlikle seçiyorsun" diyebilir.

I remember when he kicked me or when he stole something from me.

Beni tekmelediğini ya da benden bir şey çaldığını hatırlıyorum.

So you just pick out the bits to support your argument

Yani,

to be in favour of something on or not to be in favour of something.

bir şeyin lehine olmak ya da olmamak için argümanınızı destekleyecek parçaları seçersiniz.

I hope we've explained that.

Umarım bunu açıklamışızdır.

Yeah, I think we've, we've almost over explained it

Evet, sanırım, neredeyse gereğinden fazla açıkladık,

well I think the live chat might have frozen.

canlı sohbet donmuş olabilir.

I'm not sure. No.

Emin değilim.

Right.

Just I think everyone's just stunned.

Doğru değil.

Sadece herkesin şaşkına döndüğünü düşünüyorum.

Everyone is just going.

Herkes gidiyor.

Everyone's talking about eggplants, to be honest.

Dürüst olmak gerekirse herkes patlıcandan bahsediyor.

Yes. Well, why not eggplants as a brilliant.

Evet. Peki, neden bir parlak olarak patlıcan olmasın.

I love eggplants.

Patlıcanı severim.

We should have eggplant today where everyone around the world eats eggplant and nothing else.

Dünyadaki herkesin patlıcan yediği ve başka hiçbir şey yemediği bugün patlıcan olmalı.

But think of all the

Ama

Inaki says the sewers will be overflowing next day.

Inaki'nin lağımların ertesi gün taşacağını söylediklerini bir düşünün.

Nigerian women are fruity.

Nijeryalı kadınlar meyvelidir.

Yeah, there you go.

Evet, buyurun.

What about Nigerian men?

Peki ya Nijeryalı erkekler?

How about their fruity? Okay,

Meyveli olmalarına ne dersiniz? Tamam,

maybe that's for another another time.

belki bu başka bir zaman içindir.

Here's another one.

İşte burada bir başkası.

Steve Blow, a raspberry.

Steve Blow, bir ahududu.

Oh, it's a very rude sound, mainly to one's mouth and tongue.

Oh, çok kaba bir ses, özellikle kişinin ağzına ve diline.

So what you do is you put your you can't I can't speak while I do it, by the way.

Yani senin yaptığın şey, yapamayacaklarını koymak, ben bunu yaparken konuşamam bu arada.

So I do it then.

No, my skills would be very wet.

O zaman yaparım.

Hayır, becerilerim çok ıslak olurdu.

I know that, isn't it? That's a raspberry.

Bunu biliyorum, değil mi? Bu bir ahududu.

That is not a raspberry.

Bu bir ahududu değil.

If this is a raspberry.

Bu bir ahududu ise.

Oh Oh, you need to wipe down your equipment

Oh Oh, ekipmanını silmen gerekiyor

and then

ve

I think I think I do a better raspberry than you do.

sanırım ben senden daha iyi ahududu yapıyorum.

And yes, raspberry.

Ve evet, ahududu.

If you blow a raspberry, that's what you are doing.

Bir ahududu üflerseniz, yaptığınız şey budur.

You are making a rude sound with your your mouth and your tongue.

Ağzınla ve dilinle kaba bir ses çıkarıyorsun.

Why would you make that sound, Mr.

Neden o sesi çıkardınız, Bay

Duncan?

Duncan?

Well, maybe if you disagree with someone or maybe if you want to insult another person,

Pekala, belki birisiyle aynı fikirde değilseniz veya belki başka birini aşağılamak istiyorsanız,

maybe they are talking about something and you disagree with it.

belki onlar bir şeyden bahsediyordur ve siz buna katılmıyorsunuz.

You might go,

Gidebilirsin,

yes, because you don't agree with them.

evet, çünkü onlarla aynı fikirde değilsin.

Well, maybe you've you've just discovered

Belki de

that you can't win the argument.

tartışmayı kazanamayacağınızı yeni keşfettiniz.

That's your response, because you have no argument to make.

Cevabınız bu, çünkü yapacak bir tartışmanız yok.

So you have to just make a rude sound instead.

Yani bunun yerine kaba bir ses çıkarmalısın.

Yes, maybe.

Evet belki.

Yes, yes.

Evet evet.

Often used to

Genellikle

silence somebody if they're making an argument

birileri tartışıyorsa susturmak için kullanılır

and you maybe losing children do it.

ve belki çocuklarınızı kaybedersiniz.

Children do it.

Yes. Children do it quite often to each other.

Çocuklar yapar.

Evet. Çocuklar bunu birbirlerine oldukça sık yaparlar.

Yes, it means shut up basically, doesn't it?

Evet, temelde sus demek değil mi?

It also it also sounds like a fart.

Aynı zamanda osuruk gibi geliyor.

It means shut up, doesn't it really?

Bu sus demek, gerçekten değil mi?

Maybe maybe someone who's had too many aubergines

Belki çok fazla patlıcan yemiş biri

and they eat and then the next day they are sitting on the toilet

yemek yiyor ve ertesi gün klozete oturup

making a very.

çok patlıcan yapıyor olabilir.

Yes, I think that's the idea.

Evet, bence fikir bu.

It's a rude sound. It sounds like,

Bu kaba bir ses. Kulağa,

you know, something coming from your rear end

bilirsin, arka ucundan bir şey geliyor gibi geliyor

and it's designed to try and shut somebody out. Yes.

ve birisini dışarıda bırakmak için tasarlanmış. Evet.

Because if you don't like them or they're saying something you don't like or they're

Çünkü onlardan hoşlanmıyorsanız veya hoşunuza gitmeyen bir şey söylüyorlarsa veya

winning an argument or something, there's a very famous scene in

bir tartışmayı falan kazanıyorlarsa, Blazing Saddles adlı bir filmde çok ünlü bir sahne vardır

a film called Blazing Saddles.

.

It's all about cowboys in the Wild West.

Her şey Vahşi Batı'daki kovboylarla ilgili.

And there's a great scene where all of the cowboys are sitting around the campfire

Ve tüm kovboyların kamp ateşinin etrafında oturduğu

and they're all eating baked beans, which supposedly this is what we are

ve kuru fasulye yedikleri harika bir sahne var, güya biz buna inandırıldık

led to believe, that cowboys eat a lot of baked beans, which I think they did.

, kovboyların çok fazla kuru fasulye yediklerine inanıyorum, bence yediler.

You don't know whether they did or not.

Yaptıklarını ya da yapmadıklarını bilmiyorsun.

They didn't have McDonald's beans is is what's in the common

McDonald's fasulyeleri yoktu, kovboyların ortak anlayışında olan şey,

sort of understanding of of cowboys is that they ate a lot of beans.

çok fazla fasulye yedikleridir.

So there is a sentence I didn't think we would be saying today, but yes, cowboys anyway,

Yani bugün söyleyeceğimizi düşünmediğim bir cümle var ama evet, kovboylar her neyse,

that the cowboys are sitting around the campfire and suddenly they all start farting.

kovboylar kamp ateşinin etrafında oturuyorlar ve birdenbire hepsi gaz çıkarmaya başlıyor.

But you can tell that it's not they're not real farts.

Ama onların gerçek osurmadıklarını söyleyebilirsin.

It's just somebody going, oh, right.

Sadece biri gidiyor, oh, doğru.

I think we've heard enough of that.

Sanırım bunu yeterince duyduk.

Yes. So

Evet. Yani

if you don't like what somebody is saying, you make that sound

birinin söylediklerinden hoşlanmıyorsan, o sesi çıkar

and then we go.

ve sonra gideriz.

So, yes, they make that sound, says Beatrice, where they are.

Beatrice, bulundukları yerde, evet, o sesi çıkarıyorlar, diyor.

You don't have a name for it.

Bunun için bir adınız yok.

Off menu thing.

Menü dışı şey.

Yes. Blowing up.

Evet. Patlamak.

You have raspberry tart blowing a fart, says Mr., which is a nice little rhyme.

Frambuazlı turtanız osuruk üflüyor, diyor Bay, bu da güzel bir kafiye.

Actually, I like that raspberry raspberry tart blowing a fart.

Aslında, ahududulu frambuazlı tartın osurmasını seviyorum.

I like that said that could be a cockney rhyming slang couldn't.

Kafiyeli bir argo olamayacağını söylemesi hoşuma gitti .

Goodness.

We've got we've got one of those coming next.

iyilik

Sıradakilerden birine sahibiz.

Really. Yes.

Gerçekten mi. Evet.

Can you believe it.

Buna inanabiliyor musun.

If you that apples and pears, a country rhyming slang.

Eğer o elmalar ve armutlar, bir ülke kafiyeli argo.

You mention that and then we have one look rhyming slang, they're apples and pears.

Bundan bahsediyorsun ve sonra argo kafiyeli bir bakışımız var, onlar elma ve armut.

So when we say I'm up the apples

Yani elma ve armuttan yukarı çıktım dediğimizde

and pears, I'm going up the stairs.

, merdivenlerden yukarı çıkıyorum.

Not that you would say that, but

Bunu söyleyeceğinden değil, ama

somebody might for it's sort of a joke.

şaka gibi olduğu için birisi söyleyebilir.

You might be a cockney living in London.

Londra'da yaşayan bir Cockney olabilirsiniz.

Alright, all right.

Tamam tamam.

But the only reason that is a rhyming slang that it right

Ama kafiyeli bir argo olmasının tek nedeni,

that phrase is used is that it does rhyme

bu cümlenin doğru kullanılmasının tek nedeni, tıpkı benim gibi kafiyeli olmasıdır

just like

I was.

I, uh, lost it.

.

Onu kaybettim.

Now it's gone.

Şimdi gitti.

Who made that? Oh, right.

Bunu kim yaptı? Ah, doğru.

What is it?

Nedir?

Yes, raspberry tart.

Evet, frambuazlı tart.

Blowing a fart is a is a is a rhyme.

Osurmak bir kafiyedir.

It has to be foetus and no it's not actually change it.

Fetüs olmalı ve hayır, aslında onu değiştirmiyor.

This trumpet chime.

Bu trompet sesi.

Yes, but that is apples and pears is something

Evet, ama bu elmalar ve armutlar, Birleşik

that you would not use in any other country apart the UK.

Krallık dışında başka hiçbir ülkede kullanmayacağınız bir şey.

And we don't really use it here, but it's just words and phrases

Ve burada gerçekten kullanmıyoruz, ama bu sadece

connected to fruit and vegetables in this case to fruits or to

meyve ve sebzelerle, bu durumda meyvelerle veya

yeah, to fruits.

evet, meyvelerle bağlantılı kelimeler ve ifadeler.

Not about us.

Bizimle ilgili değil. Bu

By the way, when I said to fruits, I don't mean this.

arada meyveler derken bunu kastetmiyorum.

So apples and pears, rhyming slang for going, oh,

Yani elmalar ve armutlar, gitmek için kafiyeli argo, oh,

this stand, they're blowing a raspberry.

bu stand, bir ahududu üflüyorlar.

It's just to reiterate, that is just the sound you make when you don't agree with somebody.

Tekrarlamak gerekirse, bu sadece biriyle aynı fikirde olmadığınızda çıkardığınız ses.

There's no sort of rhyme or anything or or connexion to being a cut me in that it's just a sound people make.

İnsanların çıkardıkları bir sesten başka bir şey değil.

Yeah, children make it be yours.

Evet, çocuklar sizin olsun.

Mainly because the sound is called rasp

Esas olarak sese törpü

or a s p.

veya a s p denildiği için.

So the actual sound, the proper definition of that sound is rasp.

Yani asıl ses, o sesin doğru tanımı törpü.

So I think that's the reason why they say raspberry.

Sanırım ahududu demelerinin sebebi bu.

Could be. Could be.

Olabilir. Olabilir.

Yeah, yeah, yeah. Okay.

Evet evet evet. Tamam aşkım.

Mm hmm.

Hmm.

It's very nice.

Bu çok hoş.

Here's another to be rotten to the core.

İşte özüne kadar çürümüş bir tane daha.

Oh, a thoroughly bad person.

Oh, tamamen kötü bir insan.

You might describe an evil, wicked person.

Kötü, kötü bir insanı tanımlayabilirsiniz.

Maybe. I don't know. Maybe Hitler.

Belki. Bilmiyorum. Belki Hitler'dir.

You might say that Hitler was rotten to the core. Yes.

Hitler'in özüne kadar çürümüş olduğunu söyleyebilirsin. Evet.

So like an apple. Maybe an apple.

Yani bir elma gibi. Belki bir elma.

If an apple.

If you cut into a fruit and it looks all right on the outside and you cut into it, sometimes you do that.

Eğer bir elma.

Bir meyveyi keserseniz ve dışarıdan güzel görünürse ve onu keserseniz, bazen bunu yaparsınız.

It's horrible when you do that.

Bunu yaptığında korkunç.

Like A potato or sometimes a sweet potato or maybe even an aubergine,

Bir patates ya da bazen bir tatlı patates ya da belki bir patlıcan gibi,

it looks alright on the outside and an apple does

dışarıdan iyi görünüyor ve bir elma

you cut it but it's, it's rotten. Mhm.

kesiyor ama çürümüş. Mhm.

Right the way to the centre. The core is the centre

Tam merkeze giden yol. Çekirdek,

like the core of the

dünyanın çekirdeği gibi merkezdir

earth, the right that the centre of the earth.

, sağ da dünyanın merkezidir.

And the implication is that that is bad.

Ve ima edilen şey, bunun kötü olduğu.

Obviously if an apple is rotten to the core it's bad and it has to be thrown out.

Açıkçası, bir elma özüne kadar çürümüşse, kötüdür ve dışarı atılması gerekir.

So it's rotten all the way through.

Yani baştan sona çürümüş.

So a person can also be rotten all the way through.

Yani bir insan baştan sona çürümüş de olabilir.

If they have a bad character, bad character, the nasty, evil people.

Kötü bir karaktere sahiplerse, kötü karakter, pis, kötü insanlar.

But you might not be able to tell from the outside.

Ama dışarıdan söylemek mümkün olmayabilir.

So it's you know, they might look all right on the outside, but it's,

Yani, bilirsiniz, dışarıdan iyi görünebilirler, ama bilirsiniz,

you know, they're rotten, you know, that a horrible person, they're not literally rotten.

onlar berbattır, bilirsiniz, o korkunç insan, kelimenin tam anlamıyla çürümüş değildir.

It's a it's a what?

Bu bir ne?

It's a it's a it's a phrase. An idiom.

Bu bir deyimdir. Deyim.

Yeah, that's right.

Evet bu doğru.

So you're saying that person is rotten to the core because they are they are bad and say something bad.

Yani o kişinin özüne kadar çürümüş olduğunu söylüyorsunuz çünkü onlar kötüler ve kötü bir şeyler söylüyorlar.

You can also say an organisation or an organisation.

Bir organizasyon veya organizasyon da diyebilirsiniz.

A certain organisation can also be rotten to the core

if there is a lot of corruption, a lot

Çok fazla yolsuzluk, çok

a lot of bribery and corruption.

fazla rüşvet ve yolsuzluk varsa, belirli bir kuruluş da özüne kadar çürümüş olabilir.

Yes, a government might be rotten to the core

Evet, bir hükümet özüne kadar çürümüş olabilir

because there's a lot of corruption going on.

çünkü çok fazla yolsuzluk oluyor. Az önce

We've just got rid of one those we've just got rid we've just kicked out

bir tanesinden kurtulduk, yeni kurtulduklarımız

a government that we saw is rotten to the core.

özüne kadar çürümüş olduğunu gördüğümüz bir hükümeti az önce kovduk.

There was a big giant worm inside the apple

Elmanın içinde dev bir solucan vardı

and we all know who that was.

ve hepimiz onun kim olduğunu biliyoruz.

Yeah. So there we go.

Evet. İşte başlıyoruz.

That's often used to describe a bad person.

Bu genellikle kötü bir insanı tanımlamak için kullanılır.

A bad person that might be that they're always cheating

Her zaman kocalarını veya hayatlarını aldatıyor olabilecekleri kötü bir insan

on their husbands or lives.

.

Could be somebody at work, like, as you say, could Hitler

İş yerinde biri olabilir, dediğin gibi, Hitler

at work? Yeah.

iş başında olabilir mi? Evet.

My God.

Tanrım.

They used work with Hitler.

Hitler ile çalışmayı kullandılar.

There are other world leaders that you you might have to describe in a similar fashion.

Benzer bir şekilde tanımlamanız gerekebilecek başka dünya liderleri de var.

That must have been a long 9 to 5. That's all I can say.

9'dan 5'e uzun bir zaman geçmiş olmalı. Tüm söyleyebileceğim bu.

Yes, it is paving.

Evet asfaltlanıyor.

When you cut an apple in half and you've got this lovely, juicy apple that you want to eat

Bir elmayı ikiye böldüğünüzde ve yemek istediğiniz bu güzel, sulu elmaya sahip olduğunuzda

and there's only one left and I'm going to have that apple tonight.

ve geriye sadece bir tane kaldığında ve bu akşam o elmayı yiyeceğim.

You cut it into the knife and it's rotten all the way through.

Bıçağa saplarsın ve baştan sona çürür.

Yeah. And you have to throw it in the bin.

Evet. Ve onu çöp kutusuna atmalısın.

Talking of apples and how healthy fruit is, Mr.

Elmalardan ve meyvelerin ne kadar sağlıklı olduğundan bahsetmişken, Bay

Duncan is a new word.

Duncan yeni bir kelime.

I've learnt this week. I learnt a new word.

Bu hafta öğrendim. Yeni bir kelime öğrendim.

A new word connected with apples and fruit with the skins.

Elma ve meyve ile kabuğu ile bağlantılı yeni bir kelime.

The skins on. Oh, oh, is it?

Deriler üzerinde. Öyle mi? Dün

This is what you were telling me last night because you said from now on we have to eat potatoes

gece bana bunu söylüyordun çünkü şu andan itibaren patatesleri

with the skin still off and apples, which sounds disgusting

kabuğu soyulmuş olarak ve elmaları yememiz gerektiğini söylemiştin ki bu kulağa iğrenç geliyor

because they're full of flavonoids or flavonoids.

çünkü flavonoidler veya flavonoidlerle dolular. Görünüşe göre

Flavonoids, which apparently are very healthy,

çok sağlıklı olan flavonoidler,

uh, molecules or chemicals contained within

uh,

the skins of particularly apples, berries and

özellikle elma, çilek ve

potatoes, the skin.

patates kabuklarında bulunan moleküller veya kimyasallar, kabuk.

So, I mean, we do know you should be eating the skins.

Demek istediğim, derileri yemen gerektiğini biliyoruz.

Fruits.

They're very good for you as long as they're not covered in pesticides.

meyveler

Pestisitlerle kaplı olmadıkları sürece sizin için çok iyidirler.

Yeah, but yes.

Evet, ama evet.

So I don't know how I got onto that, Mr.

O yüzden buna nasıl ulaştığımı bilmiyorum Bay

Duncan, because it's a new word you said.

Duncan, çünkü bu söylediğiniz yeni bir kelime.

You've got a great word.

Harika bir sözün var.

That's a good word. That flavonoids.

Bu iyi bir kelime. O flavonoidler.

Okay.

If you're thinking of a healthy life, healthy guts, avoiding

Tamam aşkım.

Sağlıklı bir yaşam, sağlıklı bağırsaklar,

having to go and see the doctor,

gidip doktora gitmek zorunda kalmamak gibi bir düşünceniz varsa, görünüşe göre

an apple a day apparently really does keep the doctor away,

günde bir elma gerçekten doktoru uzak tutuyor, ki bu,

which is a you know, unless, of course,

tabii ki

that is covered in bird poop, in which case it won't.

kuşla kaplı değilse, bunu bilirsiniz. kaka, bu durumda olmaz.

Yeah.

Evet.

You will be going to the nearest hospital to wash your fruit and vegetables before you eat.

Yemeden önce meyve ve sebzelerinizi yıkamak için en yakın hastaneye gideceksiniz.

We can't.

We can't stress this enough.

Yapamayız.

Bunu yeterince vurgulayamayız.

Please don't forget, please, if you are going to eat fruit and vegetables

Lütfen unutmayın, lütfen meyve ve sebze

or potatoes, of course, because they are covered in dirt.

veya patates yiyecekseniz, tabii ki kirle kaplı oldukları için.

Oh, here's a good one from Nystrom

Oh, işte Nystrom'dan

connected with

fruit falling off the tree, a win for it.

ağaçtan düşen meyveyle ilgili iyi bir haber, onun için bir galibiyet.

So it's on the screen.

Yani ekranda. İki

It's been on the screen for a fortnight and is.

haftadır ekranda ve öyle.

Yes, yeah. Experience a windfall yeah.

Evet evet. Beklenmedik bir deneyim yaşayın evet.

So to be

Yani

paying attention Mr..

dikkat çekmek için Sn.

AS Pay attention to this this is, this is it.

AS Şuna dikkat edin, budur, budur.

You see where this is where we are. We're inside this box.

Nerede olduğumuzu görüyorsunuz. Bu kutunun içindeyiz.

So I'm so fixated on the live stream.

Bu yüzden canlı yayına çok takıldım.

So when we mentioned windfall, it's very interesting

Düşüşten bahsettiğimizde, bu çok ilginç

because it's fruit, something that's fallen from the tree.

çünkü o bir meyve, ağaçtan düşen bir şey. Elde

It's very easy to get or something that's easy defined.

etmesi çok kolay ya da kolay tanımlanmış bir şey.

So it's often used as a positive phrase.

Bu yüzden genellikle olumlu bir ifade olarak kullanılır.

You have a windfall, an unexpected

Beklenmedik bir

surprise is something that benefits you.

sürpriz, size fayda sağlayan bir şeydir.

And it's almost as if it falls from the tree. Yes.

Ve neredeyse ağaçtan düşüyormuş gibi. Evet.

So no effort to experience a windfall.

Bu yüzden beklenmedik bir şey yaşamak için hiçbir çaba yok.

The fruit that falls from a tree is generally described

Bir ağaçtan düşen meyve genellikle

as windfall, and it's easy to pick up some of that.

beklenmedik bir meyve olarak tanımlanır ve bunun bir kısmını almak kolaydır.

You can get very easily or as an idiom,

Çok kolay elde edebilirsiniz veya bir deyim olarak,

you can use it as good fortune,

talih, talih

something fortunate, something good, nice that happened.

, iyi, güzel bir şey olmuş anlamında kullanabilirsiniz. Senin

It came your way.

yoluna geldi.

And already someone has mentioned,

Ve zaten birisi bahsetmişti,

I think it was Nick Tram mentioned windfall tax.

sanırım beklenmedik vergiden bahseden Nick Tram'dı.

So maybe something that is returned to you

Yani belki size iade edilen bir şey

or maybe something that comes back or maybe a discount that is given. Yes.

veya belki geri dönen bir şey veya belki verilen bir indirim. Evet.

Windfall tax.

Beklenmedik vergi.

Yes, we're getting that in the UK right now with changes to taxation.

Evet, bunu şu anda Birleşik Krallık'ta vergilendirmede yapılan değişikliklerle birlikte alıyoruz.

Some of us are a sudden announcement that maybe the rate of tax is being.

Bazılarımız ani bir duyuruyla belki de vergi oranı oluyor.

I'm not getting any ascribed as a windfall tax.

Beklenmedik bir vergi olarak atfedilen herhangi bir şey almıyorum.

I'm not getting anything.

Hiçbir şey alamıyorum.

It's something you didn't expect.

Bu beklemediğin bir şey.

Almost free, no effort required.

Neredeyse ücretsiz, çaba gerektirmez.

Give me anything.

Bana bir şey ver.

If somebody if you suddenly came into money, somebody gave you some money,

Eğer biri aniden para kazandıysa, birisi sana biraz para verdiyse,

you could say that was a windfall.

bunun beklenmedik bir şey olduğunu söyleyebilirsin.

You weren't expecting it.

Bunu beklemiyordun.

No effort required to. Get it?

için çaba gerekmez. Anla?

It just came your way. Yes.

Sadece senin yoluna geldi. Evet.

Something easily obtained or something.

Kolayca elde edilen bir şey ya da bir şey.

It comes by surprise, but something positive.

Şaşırtıcı bir şekilde geliyor, ama olumlu bir şey.

Waitresses eating an apple, right?

Garsonlar elma yiyor değil mi?

How about that?

Peki ya bu?

We're talking about apples and somebody is eating.

Elmalardan bahsediyoruz ve biri yemek yiyor.

Well, I hope you're eating the skin, Beatrice, because apparently

Umarım deriyi yiyorsundur, Beatrice, çünkü görünüşe göre

that's what you've got to do to get the maximum health benefit.

sağlığından maksimum faydayı elde etmek için yapman gereken şey bu.

You've got to eat the skin, but make sure you wash the apple first.

Kabuğu yemelisin ama önce elmayı yıkadığından emin ol.

We can't stress that enough.

Bunu yeterince vurgulayamayız.

We'll buy organic ones.

Organik olanları alacağız.

Yes, but grow them yourself, even wash those just in case that the farmer

Evet, ama onları kendin yetiştir, hatta çiftçi

might might have sneezed on the apple.

elmanın üzerine hapşırmış olabilir diye onları yıka.

So to squeeze every last breath

Yani bir şeyin her son damlasını sıkmak

to squeeze every last drop from something.

için her son nefesi sıkmak.

You squeeze.

sıkarsın

Not humans.

İnsanlar değil.

No, but it's a figure of speech.

Hayır, ama bu bir mecaz.

Yes. To squeeze every last drop from something.

Evet. Bir şeyin son damlasını sıkmak.

So imagine if you're crushing a grape or a plum, some fruit.

Yani bir üzüm ya da erik, biraz meyve ezdiğinizi hayal edin .

You're trying to get orange juice and you want to get every last drop.

Portakal suyunu almaya çalışıyorsun ve son damlasına kadar almak istiyorsun.

You squeeze it very tightly

until every last drop of juice

Suyun her son damlasına kadar çok sıkı sıkın,

takes a lot of effort, a lot of time to do that.

bunu yapmak için çok çaba ve çok zaman harcayın.

But we can also use it figuratively to show that you will work.

Ama çalışacağınızı göstermek için mecazi olarak da kullanabiliriz.

Maybe if you are the boss of a company

Belki bir şirketin patronuysanız

and you are making your workers work extra hours

ve çalışanlarınızı fazladan çalıştırıyorsanız

and you are trying to get all of the work out of them as much as you can.

ve elinizden geldiğince tüm işi onlardan almaya çalışıyorsanız . Enerjinin

You might say that you are squeezing every last drop

son damlasına kadar sıktığınızı söyleyebilirsiniz

of the energy.

.

Energy or effort. Yes. Good one.

Enerji veya çaba. Evet. İyi bir.

Yes. To take or get as much as you can

Evet. Bir

from people on something or people.

şey veya insanlar üzerinde insanlardan alabildiğin kadar çok şey almak veya almak.

Yes, squeeze. Squeeze.

Evet, sıkın. Sıkmak.

You could say that you watching us squeezing every last drop out of Mr.

Bay

Duncan by making him on for 2 hours.

Duncan'ı 2 saat çalıştırarak onu son damlasına kadar sıkıştırmamızı izlediğinizi söyleyebilirsiniz. Dürüst olmak gerekirse,

I'm only

joking if I didn't have much juice to start with, to be honest.

başlangıçta fazla meyve suyum yoksa şaka yapıyorum .

Censoring as eating some black grapes.

Kara üzüm yemek gibi sansür.

I mean.

Yes, again, I hope with the skins on. Yes.

Demek istediğim.

Evet, yine, umarım dış görünümler üzerindedir. Evet.

Apple pie, Palmira is has has

Elmalı turta, Palmira'nın

had an apple pie made for myself.

kendime yaptığı elmalı turta var.

Apple pie and custard. It sounds good.

Elmalı turta ve muhallebi. Kulağa hoş geliyor. Kulağa

That sounds lovely.

hoş geliyor.

Do you put cloves?

karanfil koyar mısın

Cloves in your apple pie?

Elmalı turtada karanfil var mı?

My mother always used to cloves in the apple pie.

Annem elmalı turtaya hep karanfil koyardı.

So clothes that are kind of that spice

Bu yüzden,

with a very pale look, like pungent sailor,

çok solgun görünen, keskin denizci gibi,

like sticks and like little black sticks.

çubuklar gibi ve küçük siyah çubuklar gibi o baharat gibi giysiler.

And you put those in your apple pie and it gives it a certain flavour and aroma.

Bunları elmalı turtanıza koyarsınız ve bu ona belli bir tat ve aroma verir.

And the oil from cloves is often used to,

Ve karanfilden elde edilen yağ, sanki

as if to distil here, is often used for toothache.

burada damıtılacakmış gibi, genellikle diş ağrısı için kullanılır.

Oh, clove oil, put that on.

Karanfil yağı, sür şunu.

It's supposed to get rid of toothache interest and think I'm right in that,

Diş ağrısı faizinden kurtulması ve bunda haklı olduğumu düşünmesi gerekiyor,

if you will correct me if I'm wrong.

yanlışsam düzeltirseniz.

The traditional remedy for toothache.

Diş ağrısı için geleneksel çare.

Interestingly.

İlginçtir.

So here we go. We've had we've had fruit.

İşte başlıyoruz. Meyve yedik.

Would you like some this?

Bundan biraz ister misin?

Oh, sorry.

Inaki says I squeeze every last drop out of the live streams.

Ah özür dilerim.

Inaki, canlı yayınların her damlasını sıktığımı söylüyor .

I watch them more once. Yes.

Onları bir kez daha izliyorum. Evet.

So you getting every bit of learning out of it that you possibly could.

Böylece ondan öğrenebileceğin her şeyi öğreniyorsun .

So you can watch like Mr.

Böylece Bay

Duncan's lessons, one of his lessons of, one of his live streams.

Duncan'ın derslerini, derslerinden birini, canlı yayınlarından birini beğenerek izleyebilirsiniz.

You could just watch it once and you'll learn a few things.

Sadece bir kez izleyebilir ve birkaç şey öğreneceksiniz.

But then if you watch it twice or three times, you'll get more

Ama sonra iki ya da üç kez izlerseniz, giderek daha

and more information and more and more learning out of it.

fazla bilgi edinir ve bundan giderek daha fazla şey öğrenirsiniz.

So you're squeezing every last drop out of that,

Yani ondan,

that one lesson.

o tek dersten her damlayı sıkıştırıyorsun.

Thank you for that. That's a very good

Bunun için teşekkür ederim. Bu,

way of expressing that particular phrase.

belirli bir ifadeyi ifade etmenin çok iyi bir yolu.

A good analogy, fruit and vegetables, words and phrases.

Güzel bir benzetme, meyve ve sebzeler, kelimeler ve deyimler.

We have some vegetables now.

Şimdi biraz sebzemiz var.

Oh, Mr.

Oh, Bay

Steve, this is something that you are definitely not

Steve, bu kesinlikle olmadığınız bir şey ki

that you thought there was a compliment coming then,

o sırada bir iltifat geleceğini sanmıştınız

but there wasn't.

ama iltifat edilmemişti.

It was a classic case of misdirection.

Klasik bir yanlış yönlendirme vakasıydı.

Cool a cucumber to be relaxed and calm.

Rahatlamak ve sakinleşmek için bir salatalığı soğutun.

Maybe a person who is laid back, chilled.

Belki de rahatlamış, soğukkanlı bir insan.

They are a person who rarely becomes angry or flustered by anything.

Nadiren sinirlenen veya herhangi bir şeye kızan kişilerdir.

They are cool as a cucumber, confident,

Bir salatalık kadar havalı, kendinden emin,

self-assured.

kendinden emin.

They are as cool as a cucumber because a cucumber has that reputation.

Bir salatalık kadar soğukturlar çünkü bir salatalığın bu itibarı vardır.

If you catch it up, you put it on your skin, it cools the skin,

Yakalarsanız cildinize sürersiniz, cildi serinletir,

cucumber juice is supposed to be cooling, isn't it?

salatalık suyunun serinletmesi gerekiyor değil mi?

You put cucumber slices on your eyes

to cool your eyes and reduce the bags under your eyes.

Gözlerinizi serinletmek ve göz altı torbalarını azaltmak için gözünüze salatalık dilimleri koyuyorsunuz.

So cucumber that reputation, of course,

Yani hıyarın itibarı, elbette, havalı

cool as a cucumber has a nice

bir hıyarı varken hoş bir

feels nice when you're saying it, doesn't it.

his uyandırıyor, öyle değil mi?

Cool as a cucumber it sort of

Bir salatalık kadar havalı,

scans

almost rhymes.

neredeyse tekerlemeleri tarar.

But it does mean if you say somebody is relaxed,

Ama bu, birinin rahat,

unruffled, cool as a cucumber

telaşsız, ne olursa olsun bir salatalık kadar soğuk olduğunu söylerseniz,

as a matter what's happening, you could be driving along in the car

arabada gidiyor olabilirsiniz

and people could be cutting you up and knowing you but you just

ve insanlar sizi kesiyor ve sizi tanıyor olabilir ama siz

don't react. That's cool as a cucumber.

tepki vermiyorsunuz. Bu bir salatalık kadar havalı.

You might also describe it, I suppose, as a simile as well.

Bunu bir benzetme olarak da tanımlayabilirsiniz sanırım.

Simile?

Benzetme?

Yes, it'd be something is a hot potato.

Evet, sıcak patates gibi bir şey olabilir.

There are many hot potatoes at the moment, especially when we talk about

Şu anda, özellikle

current affairs, opinions, political points of view.

güncel olaylar, görüşler, siyasi bakış açıları hakkında konuştuğumuzda çok fazla sıcak patates var.

There are many hot potatoes, a controversial topic

Pek çok sıcak patates, tartışmalı bir konu

or issue, something that is not easy to talk about or express.

veya mesele var, hakkında konuşması veya ifade etmesi kolay olmayan bir şey.

Maybe a controversial point of view

Belki tartışmalı bir bakış açısı

might be described as a hot potato, or maybe a topic

sıcak patates olarak tanımlanabilir, belki de

that is not easy to talk about without arguing.

tartışmadan konuşulması kolay olmayan bir konu.

It is a hot potato, a controversial topic or issue.

Bu sıcak bir patates, tartışmalı bir konu veya sorun.

Let's think of an example.

Bir örnek düşünelim.

Let's talk about the monarchy, for example.

Örneğin monarşiden bahsedelim.

Yes, it's a bit of a hot potato.

Evet, biraz sıcak patates.

It would do well to discuss the role of the monarchy in future.

Gelecekte monarşinin rolünü tartışmak iyi olur.

Life is a hot.

Hayat sıcak. Kraliçe için

Would have been a hot potato during the two week period of mourning for the Queen

iki haftalık yas döneminde sıcak patates olurdu

because it would have seemed inappropriate to talk about

çünkü

something.

bir şey hakkında konuşmak uygunsuz görünürdü.

Yes, a controversial subject that well,

Evet, o kadar tartışmalı bir konu ki,

in the United in the United States, there is abortion.

Amerika'da Amerika'da kürtaj var.

Yes, that is very hot potato.

Evet, bu çok sıcak bir patates.

And also, I suppose, gender. Gender rights.

Ve ayrıca, sanırım, cinsiyet. Cinsiyet hakları.

Yes. For women, men and all of those in between.

Evet. Kadınlar, erkekler ve aradaki herkes için.

So that is a bit of a hot potato.

Yani bu biraz sıcak bir patates.

The implication is people get some people get very upset.

Bunun anlamı, insanların bazılarının çok üzülmesine neden olmasıdır.

Talking about religion. Talking about religion.

Din hakkında konuşmak. Din hakkında konuşmak.

Yeah.

If you're with friends or family, I would say never talk about politics or religion

Evet.

Arkadaşlarınız veya ailenizle birlikteyseniz, asla siyaset veya din hakkında konuşmayın derim

because they are hot potato subjects that areas

çünkü bunlar

which could create a lot of argument and discourse and upsets.

çok fazla tartışma, söylem ve üzüntü yaratabilecek sıcak patates konularıdır.

But quite often it's the current thing that rightfully

Ancak çoğu zaman, şu anda haklı olarak geçerli olan şey

so at the moment, a hot potato in this country is immigration.

, bu ülkedeki bir sıcak patates göçtür.

Yes, I'm sure in many countries it is a thing that lots of people are talking about.

Evet, eminim birçok ülkede pek çok insanın bahsettiği bir konudur.

But in this country, immigration is racism, a hot potato, a hot potato.

Ama bu ülkede göç ırkçılıktır, sıcak patates, sıcak patates.

It is very current.

Çok güncel.

Controversial and controversial. Yes.

Tartışmalı ve tartışmalı. Evet.

In Inaki says in Spanish, you say as a leftist.

Inaki İspanyolca diyor ki, sen bir solcu olarak söylüyorsun.

Oh, dear, I like that one. Cool is Alexis.

Ah canım, bunu beğendim. Harika Alexis.

Yeah.

Lettuces are normally wet and sort of cool. Yes.

Evet.

Marullar normalde ıslak ve bir nevi soğuktur. Evet.

Crisp and cool.

Gevrek ve serin.

Palmeiras says they've got an old saying Cool

Palmeiras, Cool'un Belçikalı olduğunu söyleyen eski bir söz olduğunu söylüyor

is a Belgian.

.

Interesting. Do you mean the chocolate?

İlginç. Çikolatayı mı kastediyorsun?

Belgian chocolate or do you mean the Belgian people?

Belçika çikolatası mı yoksa Belçikalıları mı kastediyorsunuz?

I didn't know Belgian people got a reputation for being cool,

Belçikalıların soğukkanlı ve sakin olmakla ünlü olduklarını bilmiyordum

unruffled.

.

Often people say about British people can seem a bit

Çoğu zaman insanlar İngilizler hakkında biraz havalı görünebilir derler,

cool, a bit, you know, don't react to things.

bilirsiniz, bazı şeylere tepki vermeyin.

Yeah, I'm not sure about that.

Evet, bundan emin değilim.

Uh hmm.

Hmm.

Thank you. Yes.

Teşekkür ederim. Evet.

Hot potato.

Apparently, hot potato.

Sıcak patates.

Görünüşe göre, sıcak patates.

Butch Cassidy is portrayed by a black actor.

Butch Cassidy, siyahi bir oyuncu tarafından canlandırılıyor.

Oh, yes, of course.

Evet, elbette.

Racism and also the way that people are represented in in storytelling.

Irkçılık ve ayrıca hikaye anlatımında insanların temsil edilme şekli.

So maybe traditionally, if a character was of a certain ethnic group

Yani belki geleneksel olarak, bir karakter belirli bir etnik gruptansa

and then decides to make a new version

ve sonra yeni bir versiyon yapmaya karar verirse

and then they have someone from a different ethnicity, I suppose, for example,

ve sonra farklı bir etnik kökenden biri varsa, örneğin, herkesin bahsettiği şu anda

a good one would be Little Mermaid

iyi bir karakter Küçük Deniz Kızı olur.

at the moment everyone's talking about like, oh, they yeah, it's

gibi, oh, onlar evet,

everyone, literally every person on the planet at the moment.

şu anda gezegendeki herkes, kelimenin tam anlamıyla her insan.

I haven't heard about that.

Bunu duymadım.

He's talking about the Little Mermaid because the new version, she is black.

Küçük Deniz Kızı'ndan bahsediyor çünkü yeni versiyon siyah.

But everyone's saying, oh, she's not.

Ama herkes diyor ki, o değil.

They're all saying they will agree it was white and she didn't have.

Hepsi onun beyaz olduğu ve onun olmadığı konusunda hemfikir olacaklarını söylüyor.

So to me that doesn't matter.

Yani benim için önemli değil.

For my point of view, it doesn't really matter as long as the the film is good.

Benim açımdan, film iyi olduğu sürece pek bir önemi yok.

But but it's a hot potato because it causes controversy. Yes.

Ama tartışmaya neden olduğu için sıcak patates. Evet.

And sometimes, of course, it's done on purpose.

Ve bazen, elbette, bilerek yapılır.

Sometimes these things are done because they want

Bazen tepki almak istedikleri için böyle şeyler yapılır

to get a reaction, because then more people will be talking about it.

, çünkü o zaman daha çok insan bunun hakkında konuşur olur.

It's like us.

Bizim gibi.

I always say to Steve we must do something really controversial

Steve'e her zaman canlı yayınlarımızdan birinde gerçekten tartışmalı bir şey yapmamız gerektiğini söylüyorum

during one of our live streams and then everyone will talk about it.

ve sonra herkes bunun hakkında konuşacak.

And then then the following week everyone will come

Ve ertesi hafta herkes gelip

and watch us to find out

what the fuss was all about.

yaygaranın ne hakkında olduğunu öğrenmek için bizi izleyecek.

And then suddenly we'll have millions of people watching.

Ve sonra aniden milyonlarca insan izliyor olacak.

So maybe one day, I don't know.

Yani belki bir gün, bilmiyorum.

Maybe we appear and we're in blackface with giant weeks.

Belki de ortaya çıkıyoruz ve dev haftalarla yüz karasıyız.

You say so.

Öyle mi dersin.

That's terrible. That's an awful thing to do, anyone.

Bu korkunç. Bu yapılacak korkunç bir şey, herhangi biri.

But we'd never do that.

Ama bunu asla yapmazdık.

We're not going to do that.

Bunu yapmayacağız.

We're not going to do it.

Bunu yapmayacağız.

Imagine if we did.

Yapmış olduğumuzu hayal edin.

That's what we said this morning.

Bu sabah öyle dedik.

I'm not saying we're going to do it and I don't agree with it.

Yapacağız demiyorum ve buna katılmıyorum. Aman

Oh, my goodness.

tanrım.

Maybe I've got to I've got to now explain all of this

Belki de şimdi tüm bunları açıklamalıyım

and apologise for everything that I didn't mean.

ve kastetmediğim her şey için özür dilemeliyim.

But that's what I'm just saying.

Ama ben sadece bunu söylüyorum.

I would say, well, maybe Mr.

Şey, belki Bay

Steve says, I don't know. Mr.

Steve, bilmiyorum, derdim. Bay

Steve says the the monarchy, England must be abolished.

Steve, İngiltere'deki monarşinin kaldırılması gerektiğini söylüyor.

He doesn't think that.

Bunu düşünmüyor.

But that's just an example of something you could say to do with Belgian horses.

Ama bu, Belçika atlarıyla yapmak diyebileceğiniz bir şeye sadece bir örnek.

Oh okay.

Tamam.

The were very calm. Oh

Çok sakindi. Oh

Lithuania appeared.

Litvanya ortaya çıktı.

Yeah.

They're not Palomino.

Evet.

Palomino değiller.

Whose Palomino was Palomino.

Palomino kimin Palomino'suydu.

I love Paladino's.

Paladino'ları seviyorum.

They must be the most the most beautiful horse that exists at the Palomino.

Palomino'da var olan en güzel atlar olmalılar.

Have you ever seen the beautiful horses?

Hiç güzel atları gördünüz mü?

People are really talking about eating apples.

İnsanlar gerçekten elma yemekten bahsediyor.

Uh, Santa Reno eats a lot of them in the winter.

Uh, Santa Reno kışın çok yer.

They are a sort of.

Onlar bir nevi. Size

I agree with you.

katılıyorum.

Their apples are a sort of a winter fruit because you can store apples,

Onların elması bir nevi kış meyvesidir çünkü elmayı saklarsınız,

grow in the summer, but you can store them.

yazın yetiştirirsiniz ama saklarsınız.

My father used to do that.

Bunu babam yapardı.

We used to have apple trees when I grew up

Büyüdüğümde elma ağaçlarımız vardı

and my father used to store them.

ve babam onları saklardı.

You could put them in, sort of wrap them in paper, put them in a box

Onları koyabilir, bir çeşit kağıda sarabilir, bir kutuya koyabilir

and put them in a cold place.

ve soğuk bir yere koyabilirsiniz.

And they would keep all winter apples keep in the fridge.

Ve bütün kış elmalarını buzdolabında saklarlardı.

Like if you buy apples, they'll keep for like a month

Mesela elma alırsan,

in the fridge way beyond their sell by date.

son kullanma tarihinin çok ötesinde bir ay kadar buzdolabında saklanırlar.

That's the one thing if you keep them

cold apples will keep them for weeks and weeks, months, in some cases, years,

Elmaları soğuk tutarsanız haftalarca, haftalarca, aylarca, bazı durumlarda yıllarca saklayacakları tek şey bu, bu

which is why they're seen as a fruit to do eat in the winter, because you pick them in the summer

yüzden kışın yenecek bir meyve olarak görülüyorlar , çünkü onları yazın toplarsınız.

and then in the winter you don't have any fruit because it's not growing.

ve sonra kışın hiç meyveniz olmaz çünkü büyümez.

But the apples will store.

Ama elmalar saklayacak.

Well, and you can keep on eating them.

Peki, ve onları yemeye devam edebilirsin.

That's great.

Bu harika.

So, yes. So here's another one.

Yani evet. İşte bir tane daha.

We've got a vegetable carrot.

Bir sebze havuçumuz var.

Of course, we

Tabii ki,

like carrots to be led by a carrot and stick.

havuç ve sopa liderliğindeki havuçları severiz.

So quite often to encourage a person to do something, quite often

Çoğu zaman bir kişiyi bir şey yapmaya teşvik etmek için , çoğu zaman

you will give them some sort of incentive or reason to do something.

onlara bir şey yapmaları için bir tür teşvik veya sebep verirsiniz .

Quite often it will be money

Çoğu zaman para

promotion.

promosyonu olacaktır.

Maybe they the the

Belki bir

you might be promised a promotion if you do something,

şey yaparsan sana terfi sözü verilir,

but if you do something, we will increase

ama bir şey yaparsan

your pay by a certain amount. Hmm.

maaşını belli bir miktar artırırız. Hmm.

Yes. And it's like the donkey, isn't it? Right.

Evet. Ve eşek gibi, değil mi? Sağ.

You put the carrot in front of the donkey

Eşeğin önüne havucu koyarsınız

and the donkey moves forward because it's trying to get the carrot. Yes.

ve eşek havucu almaya çalıştığı için ileri doğru hareket eder. Evet.

So you are encouraging the donkey to walk forward,

Yani eşeği ilerlemeye teşvik ediyorsun,

getting something or somebody to do something? Yes.

bir şey ya da birine bir şey yaptırıyorsun? Evet.

So quite often they would put a carrot on a piece of string

Sık sık bir ip parçasına bir havuç koyarlar

and then hold the string on on the piece, a piece of wood or a stick.

ve ardından ipi parçanın, bir tahta parçasının veya bir çubuğun üzerinde tutarlardı.

And then they would put the carrot in front.

Sonra havucu öne koyarlardı.

And so the donkey would always try to take the carrot.

Ve böylece eşek her zaman havucu almaya çalışırdı.

It means to get somebody to do something by giving them

Bu,

something to do

something nice to go for an incentive, a

as it says here on the screen, to lure or persuade

ekranda yazdığı gibi,

using a pleasant reward, something nice.

hoş bir ödül, güzel bir şey kullanarak cezbetmek veya ikna etmek için bir teşvik için güzel bir şey yapmaları için bir şeyler vererek birine bir şeyler yaptırmak anlamına gelir.

Quite often we think of money, but the stick is the is the opposite of that is that if you

Çoğu zaman parayı düşünürüz, ancak sopa bunun tam tersidir, eğer

if you're leading by a stick, it means that you're cajoling somebody.

bir sopayla liderlik ediyorsanız, bu birisini kandırdığınız anlamına gelir.

You are trying to bully them into doing something.

Onları bir şeyler yapmaya zorlamaya çalışıyorsun.

So instead of saying to them

Bu yüzden onlara

that by giving them a carrot,

bir havuç vererek

the reward, if you do something, you get something, you get a pay rise or you get a promotion.

ödülün, bir şey yaparsanız, bir şey alacağınızı, maaş zammı alacağınızı veya terfi alacağınızı söylemek yerine.

You're saying that you do the opposite.

Tam tersini yaptığınızı söylüyorsunuz.

You say to your employee, you do this or you will get the sack or I will demote you.

Çalışanına diyorsun, bunu yap yoksa kovulursun yoksa rütbeni düşürürüm.

So the stick means it's like hitting somebody

Yani sopa, vurmayarak cezalandırmak için birine vurmak gibi bir şey

to punish by by not.

.

That's two ways of trying to get somebody to do something for you.

Bu, birinin sizin için bir şey yapmasını sağlamanın iki yolu.

You either give them something that they would like as reward or you punish them.

Ya onlara ödül olarak isteyecekleri bir şey verirsin ya da onları cezalandırırsın.

Yet you use force force so you treat them to something nice or you beat them.

Yine de güç kullanarak onlara güzel bir şey ısmarlarsın veya onları yenersin.

The carrot and the stick.

Havuç ve sopa.

So the two

Dolayısıyla,

ways of motivating people to do something,

insanları bir şey yapmaya motive etmenin iki yolu,

particularly at work anyway,

özellikle işte zaten,

they're got to move on

devam etmeleri gerekiyor

because we are running out of time and I'm getting hungry to be like two peas in a pod.

çünkü zamanımız azalıyor ve ben bir bakladaki iki bezelye gibi olmak için acıkıyorum.

A lot of people say that we are we are just like two peas

Pek çok insan,

in a pod to be well suited

or similar in appearance or behaviour.

görünüş veya davranış olarak çok uygun veya benzer olmak için bir bakladaki iki bezelye gibi olduğumuzu söylüyor.

So I think we are, we are definitely like two peas in a pod.

Bence öyleyiz, kesinlikle bir bakladaki iki bezelye gibiyiz.

Oh we

Oh biz

yes two peas.

evet iki bezelye.

About two, two things if you could imagine a pea pod

Yaklaşık iki, iki şey, içinde tüm bezelyelerin olduğu bir bezelye kabuğunu hayal edebiliyorsanız

with all the peas in there, very similar. Mm.

, çok benzer. mm.

Very similar.

Çok benzer.

Comfortable together like two peas number it means yes

İki bezelye gibi birlikte rahat, bu, evet

two people are well suited or they even look the same

iki kişinin çok uygun olduğu veya hatta

in appearance or behaviour.

görünüş veya davranış olarak aynı göründükleri anlamına gelir.

Those two are like two peas in a pod.

Bu ikisi bir bakladaki iki bezelye gibidir.

It means that they are very well suited.

Demek ki çok uygunlar.

They behave in a similar way, maybe they even dress the same.

Benzer şekilde davranıyorlar, hatta belki aynı şekilde giyiniyorlar.

The implication is that you look like look the same.

Bunun anlamı, aynı göründüğünüzdür.

Yes, it very suited.

Evet çok uygun.

Well-suited to in a pod.

Bir bölmede çok uygun.

Finally we have those two get on together.

Sonunda ikisini bir araya getirdik.

That's the other thing you can say

to people can get on well together like two peas in a pod.

Bir bakladaki iki bezelye gibi birlikte iyi geçinebilen insanlara söyleyebileceğiniz diğer şey de budur.

It is peas in a pod.

Bir bakladaki bezelye.

They're together. They have to be two.

Birlikteler. İki olmalılar.

There is no conflict.

Çatışma yok.

No conflict.

Çatışma yok.

It implies there's no conflict going on between those people.

Bu, bu insanlar arasında devam eden bir çatışma olmadığı anlamına gelir.

Spill the beans, right?

Fasulyeleri dök, değil mi?

You spill the beans

to reveal a secret or a hidden plan.

Bir sırrı veya gizli bir planı ortaya çıkarmak için fasulyeleri döküyorsunuz.

Maybe you spill the beans.

Belki fasulyeleri dökersin.

Maybe you have something planned.

Belki planladığın bir şey vardır.

But you don't want to tell anyone just yet.

Ama henüz kimseye söylemek istemiyorsun.

You do not want to spill the beans.

Fasulyeleri dökmek istemezsin.

And then the opposite is to spill

Ve sonra tam tersi

the beans is to reveal the secret.

sırları açığa çıkarmaktır.

So you keep it hidden or you reveal it.

Yani ya gizli tutarsın ya da açığa vurursun.

You do not want to spill the beans.

Fasulyeleri dökmek istemezsin.

You do spill the beans.

Fasulyeleri döküyorsun.

You decide to tell everyone your secrets

Herkese sırlarınızı anlatmaya karar veriyorsunuz

or your hidden plan is part of the same is husk.

ya da gizli planınız aynı kabuğun bir parçası.

The same is part.

Aynı kısımdır.

I suppose it's very similar.

Sanırım çok benzer.

Something hard, a protective surrounding of a type of maybe pea or nut.

Sert bir şey, belki bezelye ya da ceviz türünden koruyucu bir çevre.

Technically, we are not the same.

Teknik olarak aynı değiliz.

You don't say a pea husk, you say a pod.

Bezelye kabuğu demezsin, bakla dersin.

A husk is something hard on the outside

Kabuk,

of something like the husk of a fruit.

meyve kabuğu gibi bir şeyin dışında sert bir şeydir.

Uh, maybe.

Belki.

Maybe like a nut looking like a nut might have a husk

Belki ceviz gibi görünen bir cevizin kabuğu olabilir

or a or I'm thinking of something like what am I thinking of a

ya da ben ne düşünüyorum gibi bir şey düşünüyorum a

One of those things, it falls in the tree.

Bunlardan biri, ağaca düşüyor.

You get milk inside the coconut.

Hindistan cevizinin içine süt alıyorsunuz.

A coconut has a husk on it.

Hindistan cevizinin üzerinde bir kabuk vardır.

It's a dry, hard, outer coating.

Kuru, sert bir dış kaplamadır.

Its husk is no recently it's dry and hard,

Kabuğu yakın zamanda kuru ve serttir,

whereas a pod is normally

oysa bir bakla normalde

something like a pea pot is normally soft and sort of fleshy.

bezelye kabı gibi bir şeydir, normalde yumuşak ve biraz etli.

Yes, but quite often the outer coating or protective

Evet, ama çoğu zaman bir şeyin dış kaplaması veya koruyucu

covering of a thing coughed and as you

kaplaması öksürür ve sizin de

said, a nut or maybe a seed or something.

dediğiniz gibi, bir ceviz veya belki bir tohum veya başka bir şey.

Husk. Yeah, is dry and hard. A husk is dry and hard.

Kabuk. Evet, kuru ve sert. Kabuk kuru ve serttir.

The pot is normally more sort of

Tencere normalde daha çok

sort of fleshy.

etlidir. Sanki

I feel as if I am a husk of my former self.

eski benliğimin bir kabuğuymuşum gibi hissediyorum.

What I what I used to be like in the past, I am now

Eskiden neysem, şimdi öyleyim,

I am no longer I am a husk,

artık değilim, bir kabuğum,

a dried shell, yes, of a man.

kurumuş bir kabuğum, evet, bir insanın.

Nothing inside is empty.

İçerideki hiçbir şey boş değil.

That's the feeling.

Duygu bu.

Anyway, Steve, it's time to say goodbye.

Her neyse Steve, elveda deme zamanı.

At last, I mean.

Sonunda, demek istiyorum.

Oh, what a shame.

Ne yazık.

Good. That's.

İyi. bu

That's good.

Bu iyi.

That's nice, Mr. Steve. I'm glad. I'm joking.

Bu çok hoş, Bay Steve. Memnun oldum. Şaka yapıyorum.

I'm glad you're thinking.

Düşündüğüne sevindim.

Yes, I know we know you're joking, Mr. Steve.

Evet, şaka yaptığınızı bildiğimizi biliyorum, Bay Steve.

It would you would actually say that, would you?

Bunu gerçekten söyler miydin, değil mi?

You wouldn't actually be pleased that.

Aslında bundan memnun olmazsın.

Anyway, it's time for us to go, Mr.

Neyse, gitme vaktimiz geldi, Bay

is going to make a delicious tea because I am thirsty and I'm hungry.

susadım ve açım diye nefis bir çay yapacak.

So I'm going to have a little snack and I'm going to have an apple.

Bu yüzden biraz atıştıracağım ve bir elma yiyeceğim.

I think I'm going to have an apple because I bought some apples

Sanırım bir elma yiyeceğim çünkü biraz elma aldım

because I've read the whole thing and I forgot that's not a posh glass.

çünkü hepsini okudum ve bunun lüks bir bardak olmadığını unuttum.

You're drinking water out of Mr.

and Mrs. my new baby.

Yeni bebeğim Bay ve Bayan'dan su içiyorsunuz.

That from I don't know I don't remember his having posh glasses

Bilmiyorum, onun gibi lüks bardaklara sahip olduğunu hatırlamıyorum, oraya koyduğunuzda

like that wasn't a drink when you put in there wouldn't be wine wouldn't

bir içecek değildi, şarap olmazdı, size

you get very good to give you it's actually a bit glass is it for a woman?

vermek çok iyi olmaz mıydı, aslında biraz bardak değil mi? bir kadın için?

I would say because for a woman,

Bir kadın için,

because

men's B glasses are more sort of, you know, tougher looking.

çünkü

erkeklerin B gözlükleri daha çok, bilirsin, daha sert göründüğü için diyebilirim.

Yes. Okay.

Evet. Tamam aşkım.

Right. Lovely to be here, everyone I've enjoyed today.

Sağ. Burada olmak çok güzel, bugün herkesten keyif aldım.

I hope you have too and I hope you've learnt something and more importantly that you have learnt something.

Umarım siz de öğrenmişsinizdir ve umarım bir şeyler öğrenmişsinizdir ve daha da önemlisi bir şeyler öğrenmişsinizdir.

What we've learnt today, we've learnt that you must, you must eat your apples

Bugün öğrendiklerimiz, elmalarınızı

with the skin burnt and I can't express this enough.

kabukları yanmış olarak yemeniz gerektiğini öğrendik ve bunu ne kadar ifade etsem azdır.

You must clean the skin, you must wash the apple before you eat it.

Kabuğu temizlemelisin, yemeden önce elmayı yıkamalısın.

Please, please, please, please, please.

Lütfen, lütfen, lütfen, lütfen, lütfen.

I beg you, I beg you.

Yalvarırım sana yalvarırım.

It's because, you know, little insects might have peeled all over it.

Çünkü, bilirsin, küçük böcekler her tarafını soymuş olabilir.

I had a friend that never used to wash any fruit.

Hiç meyve yıkamayan bir arkadaşım vardı.

It didn't matter what she brought.

Ne getirdiği önemli değildi.

Strawberries, anything she said.

Çilek, ne derse desin.

I never wash my fruit.

Meyvelerimi asla yıkamam.

Oh, I thought that was going to be a moral.

Oh, bunun ahlaki olacağını düşünmüştüm.

I thought it was interesting that because I always tell you on the package

İlginç olduğunu düşündüm çünkü meyvelerin ne olduğunu bilmediğiniz için her zaman paketlerin üzerinde

packages to wash the fruit because you don't know what's.

meyveleri yıkamanızı söylüyorum .

Been crawling over that fruit do you.

O meyvenin üzerinde sürünüyor musun?

Anyway, enough of that.

Her neyse, bu kadar yeter.

So what happened to the friend?

Peki arkadaşa ne oldu?

Oh, she's all right. And no bad consequences.

Oh, o iyi. Ve kötü sonuçlar yok.

I have it.

Bende var.

So the moral of the story, you probably don't need to tonight

Hikayeden çıkarılacak ders, muhtemelen bu geceden sonra buna ihtiyacın olmayacak

after.

.

After all of those warnings.

Bunca uyarıdan sonra. Herkese

Have a good week, everyone, and see you will be here next week.

iyi haftalar ve haftaya burada olacağınızı görün.

Even though it's the eve of my mother's funeral.

Annemin cenazesinin arifesi olmasına rağmen.

Yes, but we'll see what happens.

Evet, ama ne olacağını göreceğiz.

We'll be everything we're doing at the moment.

Şu anda yaptığımız her şey olacağız.

We are just taking it one day at a time.

Her seferinde sadece bir gün alıyoruz.

There was a song by Lena martell,

Lena Martell'in bir şarkısı vardı, her

one day at a time, Sweet Steve love.

seferinde bir gün, Tatlı Steve aşkı.

That's all that we can do.

Tüm yapabileceğimiz bu.

We take every day as each one arrives.

Her biri geldiğinde her günü alıyoruz.

Well done. I hate.

Tebrikler. nefret ediyorum

I haven't finished yet. Is finished.

Henüz bitirmedim. Bitti.

Finished yet? Let me finish this song.

Bitti mi? Bu şarkıyı bitirmeme izin ver.

Well, wait, wait. I've got to go.

Bekle, bekle. Gitmeliyim.

You have to wait one day at a time.

Her seferinde bir gün beklemek zorundasın.

We. Pedro's here.

Biz. Pedro burada.

But we're going.

Ama gidiyoruz.

Okay?

We're going to like Pedro, but nice to see you anyway.

Tamam aşkım?

Pedro'yu seveceğiz ama yine de seni görmek güzel.

Hello, Pedro.

Merhaba Pedro.

Hello, Mr. Jenkins. Mr. Cesar Pedro

Merhaba Bay Jenkins. Bay Cesar Pedro

seven

Comfort says beyond the break, is that something you're going to drink?

yedi

Comfort molanın ötesinde, bu içecek bir şey mi diyor?

Do you actually want to go? Yes, I do, actually.

Gerçekten gitmek istiyor musun? Evet, aslında istiyorum.

Yeah. Okay.

Oh, look at that.

Evet. Tamam aşkım.

Şuna bak.

Beyond The wake has given us a load of nice.

Beyond The Wake bize çok şey kattı.

Are those emojis?

Bunlar emoji mi?

Are they lots of fruit? Yeah,

Onlar çok meyve mi? Evet,

not emojis, but me to call things you can you can describe them as emojis.

emoji değil, ama ben bazı şeylere emoji diyebilirsin, onları emoji olarak tanımlayabilirsin.

Yes. That's okay.

Evet. Sorun yok.

Have a lovely week, everyone, and see you this time next week.

Herkese iyi haftalar, haftaya bu zamanlar görüşmek üzere .

This time next week. We will be 2 hours earlier than this.

Gelecek hafta bu kez. Bundan 2 saat önce orada olacağız.

Next week we will be saying exactly the same thing this time next week as we are now, which is.

Önümüzdeki hafta, bu sefer şu an ne söylüyorsak aynı şeyi söylüyor olacağız .

Thank you, Mr. Steve.

Teşekkürler, Bay Steve.

See you next week. Oh,

Haftaya görüşürüz. Oh,

you know, sometimes I'm surprised that anyone

bilirsin, bazen

watches us anymore.

artık birinin bizi izlemesine şaşırıyorum.

It just

Asla

never fails to.

başarısız olmaz.

To cheer me up, knowing that someone out

Dışarıda birinin bizi izlemek istediğini bilmek beni neşelendirmek için

there wants to watch us.

.

Thank you for your company today.

Bugün şirketiniz için teşekkür ederiz.

We've enjoyed it.

Biz bundan zevk aldık.

I hope you've enjoyed it. It's nice to be back with you.

Umarım eğlenmişsindir. Seninle tekrar birlikte olmak güzel.

I know things are not great at the moment.

Şu anda her şeyin harika olmadığını biliyorum.

Everything is weird.

Her şey garip.

If there is ever a word

to describe 2022, I think weird

2022'yi tarif edecek bir kelime varsa, bence garip

might be a suitable word to use.

kullanmak için uygun bir kelime olabilir.

Time to go see when?

Gitme zamanı, ne zaman?

Wednesday.

Çarşamba.

I'm back on Wednesday.

Çarşamba günü dönüyorum.

So you don't have very long to wait before I'm back with you.

Bu yüzden, ben sizinle birlikte olmadan önce beklemeniz için fazla zamanınız yok .

So I will see you on Wednesday from 2 p.m.

Çarşamba günü saat 2'den itibaren görüşürüz.

UK time.

İngiltere saati.

Unless of course

Tabii

something else happens.

başka bir şey olmazsa.

Another event occurs.

Başka bir olay meydana gelir.

We will see what happens.

Ne olacağını göreceğiz.

So I will see you then.

Öyleyse seni o zaman göreceğim.

Take care of yourself. Enjoy the rest of your weekend.

Kendine dikkat et. Hafta sonunun geri kalanının tadını çıkar.

Enjoy the start of the week and I will see you on Wednesday.

Hafta başlangıcının tadını çıkarın, Çarşamba günü görüşürüz.

This is Mr.

Bu,

Duncan in the birthplace of English, saying, thanks for watching.

İngilizcenin doğum yerindeki Bay Duncan, izlediğiniz için teşekkürler diyor.

See you soon.

Yakında görüşürüz.

And of course, you know what's coming next.

Ve tabii ki, sırada ne olduğunu biliyorsun.

Yes, you do.

Evet yaparsın. Bu mu

Is that it?

?

Okay...

Tamam...

ta ta for now

şimdilik ta ta