'Clowning Around' + Acting the fool - words / English Addict EXTRA 🚨LIVE CHAT🚨 - Wed 18th Jan 2023

Whoo!

Vay canına!

Happy New Year, everyone.

Herkese mutlu yıllar. Bu

Is it. Is it.

mu. Bu mu.

Is it too late?

Çok mu geç?

Is it too late to say Happy New Year?

Yeni Yılınız Kutlu Olsun demek için çok mu geç?

Because I can't meet everyone on the planet, can I?

Çünkü gezegendeki herkesle tanışamam, değil mi?

It's impossible.

Bu imkansız.

So happy New Year.

Yeni Yılınız Kutlu Olsun. Şimdiye kadar

Just in case I haven't said Happy New Year to you so far.

sana Mutlu Yıllar demedim diye . Yine

Here we are again.

buradayız.

English addict is back.

İngiliz bağımlısı geri döndü.

From the birthplace of the English language.

İngiliz dilinin doğum yerinden.

You know where that is?

Nerede olduğunu biliyor musun?

Of course it is England.

Tabii ki İngiltere'dir.

Hello, my name is Duncan.

Merhaba, benim adım Duncan.

Hello.

Merhaba.

Wonderful viewers from across the globe.

Dünyanın dört bir yanından harika izleyiciler. Yine

Here we are again.

buradayız.

And it's a good point you made, Mr.

Ve Yeni Yılınız Kutlu Olsun konusunda iyi bir noktaya değindiniz Bay

Duncan, about Happy New Year.

Duncan.

And when do you stop saying it to people?

Ve bunu insanlara söylemeyi ne zaman bırakacaksın?

I know?

Biliyorum?

Is it when you first see them in the new year?

Onları yeni yılda ilk gördüğünüzde mi?

Is it maybe after the first week of January?

Ocak ayının ilk haftasından sonra olabilir mi?

Yeah, because I phoned a friend today.

Evet, çünkü bugün bir arkadaşımı aradım.

Oh, I hadn't spoken to since probably the beginning of December.

Oh, muhtemelen Aralık ayının başından beri konuşmamıştım.

I wished her happy New Year

in a voice message that I sent to her.

Kendisine gönderdiğim sesli mesajla yeni yılını kutladım.

So yeah, I think you probably still can.

Yani evet, bence muhtemelen hala yapabilirsin.

It's probably if you were at work, it probably would be a bit of a laboured point to make.

Muhtemelen işte olsaydınız, muhtemelen biraz zahmetli bir nokta olurdu.

Well, if you've already seen that person. Yes.

Peki, o kişiyi daha önce gördüyseniz. Evet.

So maybe you saw them on the second or 3rd of January.

Belki de onları Ocak ayının ikinci veya 3'ünde gördünüz.

So if you go to work and you've said happy to, happy New Year

Yani işe giderseniz ve oradaki insanların çoğuna mutlu yıllar, mutlu yıllar dediyseniz

to most of the people there, then there's no point.

, o zaman hiçbir anlamı yoktur.

But when is it too late?

Ama ne zaman çok geç?

When is it too late to say, Happy New Year?

Yeni Yılınız Kutlu Olsun demek için ne zaman çok geç?

So I know today it's the 18th of January.

Bu yüzden bugünün 18 Ocak olduğunu biliyorum.

Is that too late or does it just apply to people you haven't seen yet?

Bu çok mu geç yoksa henüz görmediğiniz insanlar için mi geçerli?

So what if you don't see them until July?

Peki ya onları Temmuz'a kadar görmezseniz?

Do you say Happy New Year?

Yeni Yılınız Kutlu Olsun mu diyorsunuz?

I think you can.

Bence yapabilirsin.

I think after the first week it gets a bit silly after the

Bence ilk haftadan sonra biraz saçma geliyor,

maybe the first week of January, but you can say it in a sort of a jokey way.

belki Ocak ayının ilk haftasından sonra, ama bunu şaka gibi söyleyebilirsin.

So you can see somebody say today and

Yani bugün birisinin ve

maybe a neighbour or well, not any of these neighbours.

belki bir komşunun ya da kuyunun, bu komşulardan herhangi birinin değil dediğini görebilirsiniz.

We wouldn't wish them happy New Year.

Onlara mutlu yıllar dilemezdik.

But if it was a friend for example, and you met them for example, I'm seeing a friend of mine tomorrow

Ama örneğin bu bir arkadaşsa ve siz onlarla tanışmışsanız, örneğin yarın bir arkadaşımla görüşüyorum

and you can just say it in a joking email, Happy New Year

ve bunu şaka amaçlı bir e-postayla, Yeni Yılınız Kutlu Olsun diyebilir

and then laugh about it because you've just seen each other.

ve sonra az önce gördüğünüz için buna gülebilirsiniz. birbirine göre.

It's still January, but it's a bit of a joke.

Hala Ocak ayı ama biraz şaka gibi.

You can say it in a jokey while.

Şaka gibi bir zamanda söyleyebilirsin.

It's almost it's almost as if you're you're recognising the fact that it's too late to say it.

Sanki bunu söylemek için çok geç olduğu gerçeğini fark ediyormuşsun gibi.

Yeah, exactly that that is sort of saying it in a joke

Evet, tam olarak bunu şaka gibi söylüyor

because you recognising that it's too late and you probably should have messaged them

çünkü çok geç olduğunu fark ettin ve muhtemelen onlara

on the 1st of January and said Happy New Year, but you didn't anyway.

1 Ocak'ta mesaj atıp Yeni Yılınız Kutlu Olsun demeniz gerekiyordu ama yine de söylemediniz.

Hi everybody, this is Mr. Duncan and also Mr. Steve.

Herkese merhaba, ben Bay Duncan ve ayrıca Bay Steve. İşte

There he is.

burada. Şu

He's wearing now this looks like one of your dad's shirts.

anda üzerinde babanın gömleklerinden birine benzeyen bir şey var.

No, it's not Mr. Duncan.

Hayır, Bay Duncan değil.

It isn't one of your dad's.

Babanın değil.

My dad's shirts wouldn't fit me.

Babamın gömlekleri bana uymuyordu.

This looks like a shirt that a man would wear in the 1970s

Bu, 1970'lerde bir erkeğin giyeceği bir gömleğe benziyor

because the colour of it looks like the same colour as the walls

çünkü rengi, babanın ofisindeki duvarlarla aynı renge benziyor

in your father's office because he used to smoke a lot less.

çünkü eskiden çok daha az sigara içiyordu.

Mr. Duncan is a very market.

Bay Duncan tam bir pazardır.

So you look at the colour, look at the cuffs on this,

Yani rengine bak, manşetlerine bak,

even the buttons.

hatta düğmelerine.

Yeah. This is I've had this shirt for years. In fact, Mr.

Evet. Bu gömleği yıllardır giyiyorum. Aslında, Bay

Duncan spanking button.

Duncan şaplak düğmesi.

The fact that I think it's from

Nereden olduğunu düşündüğüm gerçeği, nereden olduğunu

can't remember where it's from and I've had it for years and in fact if you'd been observe it, Mr.

hatırlayamıyorum ve yıllardır bendeydi ve aslında gözlemleseydiniz, Bay

Duncan, you would have noticed it's the same jacket I wore on Sunday.

Duncan, Pazar günü giydiğim ceketin aynısı olduğunu fark ederdiniz .

It's not a jacket.

Bu bir ceket değil.

It's the same shirt I wore on Sunday.

Pazar günü giydiğim gömleğin aynısı. Al işte ozaman,

So there you go. Yes, I've had it for years.

buyur. Evet, yıllarca yaşadım.

I hardly wear it.

Ben pek giymem.

So, you know, there's no moths.

Yani, bilirsiniz, güve yoktur.

No moths.

I really thought it was something your dad used to wear it.

Güve yok.

Bunu gerçekten babanın giydiği bir şey sanmıştım .

Slim fit for my slim figure.

İnce figürüm için dar kesim.

Mr. Duncan, I guess what's coming back into fashion?

Bay Duncan, sanırım modaya geri dönen ne? Görünüşe

Apparently, you remember years ago, lots of people were wearing those big coats

göre, yıllar önce hatırlarsınız, birçok insan

that looked as if they'd been inflated with air.

havayla şişirilmiş gibi görünen o büyük paltoları giyiyordu.

Well, apparently, the puffer coat is coming back.

Görünüşe göre, kirpi mont geri geliyor.

It's the big thing for 2023.

2023 için en önemli şey bu.

Could be out in the fashion area.

Moda alanında olabilir.

The perfect coat.

Mükemmel ceket.

So that's the coat that looks almost as if it's been inflated with air.

Demek havayla şişirilmiş gibi görünen ceket bu .

Right.

And apparently that's the hit, the hippest, coolest

Sağ.

Ve görünüşe göre bu, bizde olmamasına rağmen

and trendiest thing you can wear this year, even though we don't have one.

bu yıl giyebileceğiniz en hit, en havalı, en havalı ve en moda şey .

So if you want if you're that type of person that always likes to keep up with the fashions,

Bu nedenle, her zaman modayı takip etmeyi seven biriyseniz,

go out and buy is or go into your wardrobe

dışarı çıkıp bir şeyler satın alın veya gardırobunuza gidin

and look out the look up the puffy jacket that you kept from when it was last in fashion.

ve son geldiğinde sakladığınız kabarık ceketin görünümüne bakın. moda.

It's not puffy, it's puffer puffer.

Kabarık değil, kirpi kirpi.

P You double a all those polo

P Bütün o poloları ikiye katlarsın,

s y know how it's right.

nasıl doğru olduğunu bilirsin.

Okay.

Tamam aşkım.

Some people see Jackie, some people might say it looks very puffy, but it isn't.

Bazı insanlar Jackie'yi görüyor, bazıları çok kabarık göründüğünü söyleyebilir ama öyle değil.

But apparently, yes, yes, they're back in fashion, so they sleeveless.

Ama görünüşe göre, evet, evet, modaya geri döndüler, bu yüzden kolsuzlar.

It is interesting how clothing comes back in fashion, though.

Yine de kıyafetlerin modaya nasıl geri döndüğü ilginç.

I think now there is one type of fashion

Bence artık bir daha moda olmayan bir moda türü var

that has not become fashionable again.

.

And that is, of course, the large wide flats,

Ve bu, elbette, geniş düz ayakkabılar,

trousers that go really wide at the bottom.

alt kısmı gerçekten genişleyen pantolonlar.

Now, the last time we saw flares was in the late 1970s

Şimdi, işaret fişeklerini en son 1970'lerin sonlarında gördük

and then they slowly went out of fashion during the 1980s.

ve ardından 1980'lerde yavaş yavaş modası geçti .

So flash earlier than that.

Yani bundan daha erken flaş.

Mr. Flash made jeans.

Bay Flash kot pantolon yaptı.

So they're they're narrow at the top,

Yani üstte darlar

but at the bottom they go out really wide.

ama altta gerçekten genişliyorlar.

So flared trousers, they become very wide,

Yani kloş pantolonlar çok geniş oluyorlar,

sometimes 20, 25 inches at the bottom.

altları bazen 20, 25 inç oluyor.

And I used to have a pair of flares as well.

Ve benim de bir çift işaret fişeğim vardı.

I remember I went with my father

Hatırlıyorum, babamla

on a ferry across to France

bir feribotla Fransa'nın karşısına geçtik

and I was wearing my flares on that day and it was so windy on the boat.

ve o gün işaret fişeklerimi takıyordum ve teknede hava çok rüzgarlıydı.

It was so windy.

Çok rüzgarlıydı. İşaret

My flares were flapping like flags.

fişeklerim bayrak gibi dalgalanıyordu.

Were you helping to push the boat along Where.

Tekneyi Nereye doğru itmeye yardım ediyor muydunuz?

Yeah, they were making the same sound as the flags.

Evet, bayraklarla aynı sesi çıkarıyorlardı.

They were very impractical. I hated them.

Çok pratik değillerdi. Onlardan nefret ettim.

I think they might have come in in the mid seventies because I remember having some

Sanırım yetmişli yılların ortalarında gelmiş olabilirler çünkü ben

when I was an early teenager. Oh,

erken bir gençken biraz içtiğimi hatırlıyorum. Oh,

and I didn't like them at all.

ve ben onlardan hiç hoşlanmadım.

They were, as you say, they flapped around and if they got wet,

Dediğiniz gibi kanat çırparlardı ve ıslanırlarsa

they were horrible when they got wet because of course in those days

ıslanırlarsa korkunçtu çünkü tabi o günlerde

you sort of went out in all weathers.

her türlü hava koşulunda dışarı çıkarsınız.

You didn't have your mum and dad to take you in the car to very many places.

Seni arabayla çok yere götüren annen ve baban yoktu.

So they used to get wet.

Böylece ıslanırlardı.

They were horrible. I hated them. I never liked them.

Onlar korkunçtu. Onlardan nefret ettim. Onları hiç sevmedim. Öne

I didn't I didn't like standing out because I felt as though

çıkmayı sevmedim çünkü

people were looking at me with these flares and I didn't like it.

insanlar bana bu işaret fişekleriyle bakıyormuş gibi hissettim ve bu hoşuma gitmedi.

So what I think I think that will be the next big fashion

Bence bu, geçmişteki fişeklerden geri gelecek bir sonraki büyük moda çılgınlığı olacak

craze to come back from the past

flares, big, wide bottomed.

, büyük, geniş dipli.

So I think they used to call them bellbottoms as well.

Sanırım onlara bellbottoms da diyorlardı.

Bellbottom jeans or bell bellbottom trousers,

very narrow at the top and then wide at the bottom.

Üst kısmı çok dar ve ardından alt kısmı geniş olan çan tabanlı kot pantolon veya çan paçalı pantolon.

And I think one day they will be back in fashion anyway.

Ve bir gün yine moda olacaklarını düşünüyorum .

Can I say hello to everyone out there?

Oradaki herkese merhaba diyebilir miyim?

Happy New Year.

Mutlu yıllar.

Just in case we haven't said Happy New Year to you so far.

Şimdiye kadar size Mutlu Yıllar demedik diye.

So maybe you haven't seen it until today.

Yani belki bugüne kadar görmediniz. Belki de

Maybe your new onto this channel.

bu kanalda yenisin.

So how is your year?

Peki senin yılın nasıl?

Well, first time this year on the channel, how is 2023?

Peki kanalda bu sene ilk defa 2023 nasıl geçiyor?

How is it going for you?

Senin için nasıl gidiyor?

I always think now if you want to write a good science

Şimdi her zaman iyi bir bilim

fiction movie or a screenplay or a novel,

kurgu filmi, senaryo ya da roman yazmak istiyorsanız, hikayenizi

I think one of the best years is to set

kurmak için en iyi yıllardan birinin 2023 olduğunu düşünüyorum

your story in is 2023,

because I think it sounds really futuristic.

çünkü bence kulağa gerçekten fütüristik geliyor.

So you might say the year is 2023.

Yani yıl 2023 diyebilirsiniz.

Man has left the Earth.

İnsan Dünya'yı terk etti.

The only people living now

Şu anda yaşayan insanlar,

are those who have been rejected by mankind,

insanlık tarafından reddedilmiş

and they've all gone to other planets.

ve hepsi başka gezegenlere gitmiş olanlardır.

The only problem is it's now 2023 is

Tek sorun, şimdi 2023 olması,

the obvious flaw in your little plan there.

oradaki küçük planınızdaki bariz kusur. İşte

Well, that's it.

bu kadar.

But I think I always think the best year, if you want to make it sound futuristic, is 2023.

Ama bence her zaman, kulağa fütüristik gelmek istiyorsanız, en iyi yılın 2023 olduğunu düşünüyorum.

Well, it was in the 1980s, I'd said, but now we can't do it because to say it has to be something else.

Şey, 1980'lerdeydi demiştim ama şimdi yapamayız çünkü öyle olması gerektiğini söyleyebiliriz. başka bir şey.

So maybe 30, 23 or 20, 50, 2050.

Yani belki 30, 23 veya 20, 50, 2050.

No, that doesn't sound futuristic.

Hayır, bu kulağa fütüristik gelmiyor.

I don't know why 2050 doesn't sound right.

2050'nin kulağa neden doğru gelmediğini bilmiyorum.

So maybe the year is 2053.

Yani belki yıl 2053.

I don't know why it has to have more than two syllables or three syllables.

Neden iki heceden veya üç heceden fazla olması gerektiğini bilmiyorum.

But don't forget 20, 23, 2053 when it was the night we were in a different century.

Ama unutmayın 20, 23, 2053, farklı bir yüzyılda olduğumuz geceydi. Bir şeyin

When I say it sounded more when you were going into to something, Do you love 1904?

içine girerken kulağa daha çok geliyordu derken , 1904'ü sever misin?

It's just the rhythm of the word. I don't know why.

Bu sadece kelimenin ritmi. Neden bilmiyorum.

So it's not the year itself, it's just the rhythm that that that year has.

Yani bu yılın kendisi değil, sadece o yılın sahip olduğu ritim.

Anything of the year 2000 sounded futuristic

2000 yılına ait herhangi bir şey kulağa fütüristik geliyordu

in that, you know, in the 1980s or 1970s. Yes.

, bilirsiniz, 1980'lerde veya 1970'lerde. Evet.

So so I remember in the 1970s, a lot of people were trying to guess

1970'lerde hatırlıyorum, birçok insan 2020'de dünyanın nasıl bir yer olacağını tahmin etmeye çalışıyordu.

what the world would be like in 2020.

And they all got it wrong because they predicted

Ve hepsi yanlış anladılar çünkü her şeyden

that, well, first of all, no one would be working.

önce kimsenin çalışmayacağını tahmin ettiler.

Well, actually, they almost got that right.

Aslında, neredeyse doğru anladılar.

And because during 2020 and 2021,

Ve 2020 ve 2021'de

most people weren't working, so they could have got that one right.

çoğu insan çalışmıyordu, bu yüzden bunu doğru yapabilirlerdi.

But also they said that computers would be doing everything for us.

Ama bilgisayarların bizim için her şeyi yapacağını da söylediler.

Not quite.

Pek değil.

We still have a long way to go.

Hala gitmemiz gereken uzun bir yol var.

Flying cars.

Uçan arabalar.

No flying cars.

Uçan araba yok.

I'm afraid we can just about get cars

Korkarım ki, arabaları

to drive on the road.

yolda sürmek üzere bulabiliriz.

Yes, electric cars are starting.

Evet, elektrikli arabalar başlıyor.

People are beginning to see the flaws in them now.

İnsanlar artık onlardaki kusurları görmeye başlıyor.

Anyway, we won't go into that. But yes.

Her neyse, buna girmeyeceğiz. Ama evet.

Are you having to mention that I've checked yet?

Henüz kontrol ettiğimi söylemek zorunda mısın?

Can I say hello to the live chat?

Canlı sohbete merhaba diyebilir miyim?

Can I also say hello to our new champion, Beatrice?

Yeni şampiyonumuz Beatrice'e de merhaba diyebilir miyim?

Congratulations, Beatrice.

Tebrikler, Beatrice.

Once again, you are first on today's live chat.

Bir kez daha, bugünün canlı sohbetinde birincisiniz.

Congratulations to Beatrice.

Beatrice'i tebrik ederim. İnsanların yazdığı mesaj sayısı

You are first to date in terms of the number of messages

açısından ilk sen çıkıyorsun

that people are writing, I think Lewis comes out top.

, bence Lewis zirvede.

Oh, like Lewis has written more messages

Oh, sanki Lewis

on the live chat than anybody else so far today.

canlı sohbette bugüne kadar herkesten daha fazla mesaj yazmış gibi.

Of course, we are talking.

Tabii ki konuşuyoruz.

That's another another plus point we are talking about.

Bahsettiğimiz başka bir artı nokta da bu.

Lewis Mendez

Lewis Mendez

is here today.

bugün burada.

Beatrice, as we look lovely, by the way, matching colours.

Beatrice, bu arada ne güzel görünüyoruz, uyumlu renkler.

Yes, I got that.

Evet, anladım.

I've got a new T-shirt.

Yeni bir tişörtüm var.

So because I'm wearing the other one many, many times, I don't want to wear it out.

Bu yüzden diğerini birçok kez giydiğim için onu eskitmek istemiyorum.

So I thought I would have a change now and again.

Bu yüzden ara sıra bir değişiklik yapacağımı düşündüm. Bu

So I might wear the black T-shirt sometimes,

yüzden bazen siyah tişört giyebilirim,

and other times I will wear the white t shirt.

bazen de beyaz tişört giyeceğim.

So I've got two now, and later this year

Şimdi iki tane var ve bu yıl daha sonra

you might have a chance to buy your own

kendi

t shirt, your own English addict t shirt,

tişörtünüzü, kendi İngiliz bağımlısı tişörtünüzü,

something on the front, something nice.

ön tarafı güzel bir şey alma şansınız olabilir.

And you can walk around and you can tell everyone that you are an English addict.

Etrafta dolaşabilirsin ve herkese bir İngiliz bağımlısı olduğunu söyleyebilirsin.

In fact, you will be able to prove it to people.

Aslında, bunu insanlara kanıtlayabileceksiniz.

People Few people are asking.

İnsanlar Çok az insan soruyor.

Mohsin asks, Where is V?

Mohsin soruyor, V nerede?

We referencing V test today?

Bugünkü V testinden mi bahsediyoruz? Şu

Well, we know he's not too well at the moment.

anda pek iyi olmadığını biliyoruz.

We have this all right.

Her şey yolunda.

He'd be on if he could be.

Olabilseydi devam ederdi.

I'm sure he was talking of going back to the puffy jackets.

Eminim kabarık ceketlere geri dönmekten bahsediyordu .

Mr. Duncan.

I can't say that they would be.

Bay Duncan.

olacaklarını söyleyemem. Öyle

They would look very good on you if you were.

olsaydın, sana çok iyi bakarlardı.

Let's just say you were

Diyelim ki

not the tallest person in the world, okay?

dünyadaki en uzun insan değilsin, tamam mı?

And maybe you'd put on a bit of weight over Christmas.

Ve belki Noel'de biraz kilo alırsın.

Let's just say if you were sort of under average

Diyelim ki, ortalamanın biraz altında

height and over average weight, I don't know what you're saying.

ve ortalamanın üzerindeyseniz, ne dediğinizi bilmiyorum.

I'm saying if you look fat.

Şişman görünüyorsan diyorum.

Yeah, puffy jacket's not going to look good on you. If you.

Evet, kabarık ceket sana pek yakışmayacak. Eğer sen.

If you're short and fat, maybe. Yes.

Kısa boylu ve şişmansan belki. Evet.

So. Yes, well, certain fashion, certain fashions

Bu yüzden. Evet, bazı modalar, bazı modalar

do suit certain people stripes.

bazı insanlara yakışıyor.

So people have stripes and sometimes they use stripes to make themselves

Yani insanların çizgileri vardır ve bazen çizgileri kendilerini

look maybe more more broader

daha geniş

or more slimmer.

veya daha ince göstermek için kullanırlar.

So I can't remember which way it is.

Bu yüzden hangi yol olduğunu hatırlayamıyorum.

I think vertical stripes, vertical stripes make you look taller and slimmer.

Bence dikey çizgiler, dikey çizgiler sizi daha uzun ve daha ince gösteriyor.

Horizontal stripes make you look wider.

Yatay çizgiler sizi olduğundan daha geniş gösterir.

And I think that's that's the general rule in fashion.

Ve bence modadaki genel kural bu.

I think so, yeah.

Sanırım, evet.

So this is making me look especially slim,

Bu beni özellikle ince gösteriyor,

I think, because the stripes are going down.

sanırım çünkü çizgiler aşağı iniyor.

But then if you are already tall and slim

Ama yine de zaten uzun ve zayıfsanız

anyway, maybe you want to make yourself look a bit broader.

, belki kendinizi biraz daha geniş göstermek istersiniz.

So you have some stripes going across, you know, because you don't have to

Yani bazı çizgileriniz var, bilirsiniz, çünkü

you know, you don't have to show off the fact that you're already tall and slim.

bilmek zorunda değilsiniz, zaten uzun ve zayıf olduğunuzu göstermek zorunda değilsiniz.

You might want to commit broad.

Geniş taahhütte bulunmak isteyebilirsiniz.

You don't want to look have been no, you don't look too thin.

Hayır olmuş gibi görünmek istemiyorsun, çok zayıf görünmüyorsun.

So you've missed it.

Demek onu kaçırdın. Zaten

You can I don't think you should wear stripes going down if you're already tall and slim.

uzun ve inceysen aşağı inen çizgili giymen gerektiğini düşünmüyorum.

So would make you look, you know, out of proportion.

Yani seni orantısız gösterirdi.

I wish I was slim. I am getting there, though.

Keşke zayıf olsaydım. Oraya geliyorum ama.

My new health regime is now in place

Yeni sağlık rejimim artık yerinde

and I think already I am starting to lose a little bit of weight.

ve sanırım şimdiden biraz kilo vermeye başladım.

I think already I'm looking slimmer, especially my face.

Sanırım şimdiden daha ince görünüyorum, özellikle de yüzüm.

So I'm quite happy to be honest.

Bu yüzden dürüst olduğum için oldukça mutluyum.

Pound Mayer is waiting for a special event. Oh.

Pound Mayer'ı özel bir etkinlik bekliyor. Ah.

Um. I wonder what that is.

Um. Bunun ne olduğunu merak ediyorum.

I don't know.

Bilmiyorum.

I'm freezing outside waiting for a special event says Pound me.

Pound beni dışarıda özel bir olay beklerken donuyorum diyor.

So what are you waiting for?

Peki ne bekliyorsun?

Yes, please tell us.

Evet, lütfen bize bildirin.

And you know you're outside of freezing, and you still watching us, which I think is amazing.

Ve donma noktasına geldiğini biliyorsun ve hala bizi izliyorsun ki bu bence harika.

You must be on a mobile device.

Bir mobil cihazda olmalısınız.

Well, I think so, yes.

Sanırım, evet.

Unless she's looking through someone's window and watching them, watching us on their mobile device.

Birinin penceresinden bakıp onları, bizi mobil cihazlarında izlemiyorsa tabii.

Could be. Yes.

Olabilir. Evet.

And Claudia is cooking eggplant

Claudia ise

with mozzarella cheese, tomato sauce and lots of garlic.

mozzarella peyniri, domates sosu ve bol sarımsaklı patlıcan pişiriyor.

I was wondering what was cooking in Claudia's pots.

Claudia'nın tencerelerinde ne piştiğini merak ediyordum.

It's very nice to see you here.

Seni burada görmek çok güzel.

And that sounds incredible.

Ve bu kulağa inanılmaz geliyor. Kulağa

That really does sound very nice with chicken as well.

tavukla da çok hoş geliyor.

Very nice fried chicken on the side.

Yanında çok güzel kızarmış tavuk.

Oh, that's real home cooking, that is.

Oh, bu gerçek ev yemekleri, yani.

I think so.

Bence de.

You know, it is to warm the cockles of your heart

Bilirsiniz, kalbinizin buruklarını ısıtmak içindir,

if you're if your cockles need warming, that is the perfect meal.

eğer midyelerinizin ısınmaya ihtiyacı varsa, bu mükemmel bir yemektir.

Talking of warm praise, should we explain it? Not really.

Sıcak övgüden bahsetmişken, bunu açıklamalı mıyız? Tam olarak değil.

Just look it up.

Sadece bak.

Well, the cockles of your heart is just inside. Inside.

Pekala, kalbinin kırlangıçları içeride. İçeri.

It warms you inside. Anyway, I.

İçini ısıtır. Neyse, ben.

Yeah, I've got loads of things to talk about.

Evet, konuşacak bir sürü şeyim var.

Yesterday you said, are we only on for an hour?

Dün dedin ki, sadece bir saatliğine mi yayındayız?

And I said, well, if you let me actually do the things I'm planning to do, yes we will do.

Ben de, yapmayı planladığım şeyleri gerçekten yapmama izin verirseniz , evet yaparız dedim.

So I say one thing,

Tek bir şey söylüyorum,

slash, Slash is here as Lewis correctly

eğik çizgi, Lewis'in

addressed them as double slash double sausage is what we're saying from now on as well.

onlara doğru bir şekilde çift eğik çizgi çift sosis olarak hitap etmesi nedeniyle Slash burada, bundan sonra da söylediğimiz şey bu.

That's it.

Bu kadar.

Yeah, that's it. That's it.

Evet işte bu. Bu kadar.

Because we talked about this on Sunday, didn't we?

Pazar günü bunu konuştuğumuz için değil mi?

You stole the whole flow of my livestream for that.

Bunun için canlı yayınımın tüm akışını çaldın. Eğik çizgiye

We've given slash slash the nickname Double slash. Yes.

Çift eğik çizgi takma adını verdik. Evet.

It's easier to say, okay, well I would imagine that people have worked that one out anyway.

Tamam, demek daha kolay, insanların bunu zaten çözdüğünü hayal ediyorum.

Steve feel like that? I'm not.

Steve böyle mi hissediyor? Değilim.

I'm just want to get on with you. Go. Well, then get on with it.

Ben sadece seninle iyi geçinmek istiyorum. Gitmek. Peki, o zaman devam et.

We had some snow last night.

Dün gece biraz kar gördük.

And look, there it is, the snow.

Ve bak, işte kar.

So this is what I filmed this morning.

Yani bu sabah çektiğim şey bu. Kar yağdığı için

Even though most of the snow has now gone because it's been raining.

karın çoğu gitmiş olsa da .

But this morning we woke up and there was some snow on the ground.

Ama bu sabah uyandık ve yerde biraz kar vardı.

I did get excited.

Heyecanlandım.

As you know, I am a big fan of snow and I decided to do some filming

Bildiğiniz gibi, ben büyük bir kar hayranıyım ve sadece birkaç kısa klip çekmek için biraz çekim yapmaya karar verdim

just just some short clips.

.

You can see there is the Blackbird in the Garden.

Bahçede Karatavuk olduğunu görebilirsiniz. İşte

So there it is.

orada.

I got rather excited because the weather forecast did

Biraz heyecanlandım çünkü hava tahmini

say that there was going to be some snow, but we didn't have that much here.

biraz kar yağacağını söylüyordu ama burada o kadar kar yoktu.

Just what you would describe as a dusting,

Tıpkı bir tozlama olarak tanımlayacağınız şey,

a dusting of snow, a bit

karın tozlanması, biraz

like if you were putting some icing on the top of a cake using a sieve,

bir elek kullanarak bir pastanın üzerine biraz krema koyuyorsanız,

you would just sort of you

would see that light icing dusting on the cake.

pastanın üzerine o hafif krema tozunu görürsünüz.

And so we have had a dusting of snow.

Ve böylece bir kar tozu aldık.

So just light snow just very not very much just covering the ground.

Yani sadece hafif kar sadece çok fazla değil sadece yeri kaplıyor.

You know, we're not going to go out and make snowmen, but unfortunately,

Biliyorsunuz, dışarı çıkıp kardan adam yapmayacağız ama maalesef yağmur yağdığı

most of it has now gone because it's been raining.

için çoğu gitti.

So just to prove that we've had some snow, I just couldn't resist pointing the camera outside

Biraz kar yağdığını kanıtlamak için, kamerayı dışarıya

and the garden.

ve bahçeye çevirmeden edemedim.

There is still some snow in the garden, but most of it has now gone.

Bahçede hala biraz kar var, ama şimdi çoğu gitti.

Tell me about the way it's near her granddaughter's school waiting for a concert

Bana torununun okulunun yakınında bir

to start a concert, she's no doubt in.

konserin başlamasını beklediğini anlat, hiç şüphesi yok.

So. Yes.

Evet.

Well, you can't go and watch it.

Gidip izleyemezsin.

I'm sorry.

Üzgünüm.

Tell me, because you got to stay and watch instead of going watch, pretend you're watching it

Söylesene, çünkü gidip seyretmek yerine kalıp izlemelisin,

sit at the back and then you can carry on watching us as well.

arkada oturarak izliyormuş gibi yap ve sonra bizi de izlemeye devam edebilirsin.

Yes, I'm sure you can.

Evet, eminim yapabilirsin. Her

You can do both things at the same time.

iki şeyi aynı anda yapabilirsiniz.

I think you can use headphones, headphones, Please don't leave us.

Bence kulaklık kullanabilirsiniz, lütfen bizi bırakmayın.

So that's another thing I want to update you on is Mr.

Sizi güncellemek istediğim başka bir konu da Bay

Steve's crazy plant.

Steve'in çılgın bitkisi.

If you remember a few days ago, I showed you the plant

Hatırlarsanız birkaç gün önce size

that was given to Steve for Christmas, and it's gone even more crazy now.

Steve'e Noel'de verilen bitkiyi göstermiştim ve şimdi daha da çılgınlaştı.

Would you like to have a look? Here it is.

Bir göz atmak ister misin? İşte burada.

So here's the plant and you can see or you will see that

İşte bitki burada ve

it has grown quite a lot is another thing.

onun oldukça büyümüş olduğunu görebiliyorsunuz ya da göreceksiniz o başka bir şey.

This is incredible, Steve.

Bu inanılmaz, Steve.

Three leaves now at the bottom, the some new ones coming along as well.

Şimdi altta üç yaprak var, yenileri de geliyor.

And we still got that giant ladybird as well, which is,

Ve yine de o dev uğur böceğine sahibiz, yani,

you know, it was pointed out by somebody, one of our our lovely viewers

bilirsiniz, biri tarafından, bizim de sevimli izleyicilerimizden biri tarafından işaret edildi

as well.

.

Yes. It keeps flopping over because it's it needs watering. Yes.

Evet. Sulanmaya ihtiyacı olduğu için sürekli sallanıyor . Evet.

So when you showed it the other week, I can't remember what it looked like.

Yani geçen hafta gösterdiğinde, neye benzediğini hatırlayamıyorum.

Well, it was much smaller than that. Smaller than that.

Şey, bundan çok daha küçüktü. Bundan daha küçük.

So imagine that. Much smaller.

Yani bunu hayal edin. Çok daha küçük.

This is the Amaryllis, isn't it? The Amaryllis.

Bu Amaryllis, değil mi? Amaryllis. Bana

Show me the way to mow. Really?

biçmenin yolunu göster. Gerçekten mi?

It's nearly

Neredeyse

so. Mr.

öyle. Bay

Steve's plant is coming on very nicely.

Steve'in bitkisi çok iyi gidiyor.

We will give you regular updates, of course, on what is happening with it,

Tabii ki, bununla ilgili neler olduğu hakkında size düzenli güncellemeler vereceğiz,

because I know a lot of people will be interested

çünkü birçok insanın bir yerlerde ilgileneceğini biliyorum

somewhere.

.

I think we don't know what kind of flower it will have.

Sanırım ne tür bir çiçeğe sahip olacağını bilmiyoruz.

I'm hoping it's red blue.

Umarım kırmızı mavidir.

If it's white or cream, it'll be boring.

Beyaz veya krem ​​ise sıkıcı olur.

Okay, so I'm hoping it'll be a bright red colour.

Tamam, umarım parlak kırmızı bir renk olur.

So Mr..

Yani Bay..

Mr.. Steve will take his anger out on the plant.

Bay.. Steve öfkesini bitkiden çıkaracak.

If it's white or cream, he will just chop it to pieces.

Beyaz veya krem ​​ise, onu parçalara ayırır.

But if it's red, he will keep it.

Ama eğer kırmızıysa, onu koruyacaktır.

So you've been warned, Plant. You've been warned

Yani uyarıldın, Plant.

it is going

to carry on with the chat when she's inside today.

Bugün o içeri girdiğinde sohbete devam edeceği konusunda uyarıldınız.

We have a lot of things to talk about.

Konuşacak çok şeyimiz var.

We are looking at cloning around clones.

Klonların etrafında klonlamaya bakıyoruz.

Some people are afraid of clowns

Bazı insanlar palyaçolardan korkar

and I have to be honest, as a child I did not like clowns.

ve ben çocukken palyaçolardan hoşlanmazdım.

They did scare me a little bit because, well, they are weird and slightly creepy

Beni biraz korkuttular çünkü tuhaf ve biraz ürkütücüler

and some clowns are quite scary, to be honest.

ve dürüst olmak gerekirse bazı palyaçolar oldukça korkutucu.

But it doesn't help that there have been several films depicting clowns as murderers.

Ancak palyaçoları katil olarak tasvir eden birkaç filmin olması yardımcı olmuyor.

It doesn't help it. That doesn't help, does it?

Yardımcı olmuyor. Bu yardımcı olmuyor, değil mi?

But apparently it's very interesting how it came about.

Ama görünüşe göre bunun nasıl ortaya çıktığı çok ilginç.

So from that, from the foolish person or the person who is playing the fool,

Yani bundan, aptal kişiden veya aptalı oynayan kişiden

or maybe a person who is maybe idiotic

veya belki aptal olan bir kişiden

even, or a peasant.

veya bir köylüden.

So the word clown does derive from that type of sense

Yani palyaço kelimesi,

in the sense of a person who is foolish, maybe not very clever,

aptal, belki çok zeki olmayan,

maybe a person who is boorish.

belki kaba bir insan anlamında bu tür bir anlamdan türemiştir.

Maybe they are not very refined in their character.

Belki de karakterlerinde çok rafine değiller.

So that's where the word clown comes from.

Palyaço kelimesi buradan geliyor.

I think it's from Denmark, Norwegian, and also

Sanırım Danimarka'dan, Norveççe ve aynı zamanda

I think it's Norse as well.

İskandinav olduğunu da düşünüyorum.

So it's very interesting.

Bu yüzden çok ilginç.

We are talking about clowning around and of course

Etrafta palyaçoluk yapmaktan bahsediyoruz ve tabii ki bizim gibi

I can't think of a better

pair of people to talk about that than two clowns

iki palyaçodan daha iyi konuşacak bir çift insan düşünemiyorum

like us.

.

Would you say you haven't got a red nose, Mr.

Kırmızı burnunuz olmadığını söyleyebilir misiniz, Bay

Duncan I haven't got a red nose.

Duncan benim kırmızı burnum yok.

And we could have dressed up like clowns, except we haven't got any clown outfits.

Palyaço gibi giyinebilirdik ama palyaço kıyafetimiz yoktu.

That's the problem

that children love clowns because clowns act in a childish way.

Çocukların palyaçoları sevmesinin sorunu budur çünkü palyaçolar çocukça davranırlar.

They're adults acting like children.

Onlar çocuk gibi davranan yetişkinler.

I don't think they do.

Sanmıyorum.

I don't think kids like clown.

Çocukların palyaço sevmediğini düşünüyorum.

They scared me when I was a child because they would act in a slightly crazy

Çocukken beni biraz çılgınca davranacakları için korkuttular

way, hence the word clown.

, bu yüzden palyaço kelimesi.

So if you are acting in an unruly, maybe in a very

Dolayısıyla, asi bir şekilde hareket ediyorsanız, belki çok

unsavoury way, maybe you are causing a commotion or noise,

tatsız bir şekilde hareket ediyorsanız, belki bir kargaşaya veya gürültüye neden oluyorsanız,

we will be looking at that laser anti clown.

o lazer anti palyaçoya bakıyor olacağız.

Mr. Duncan. I am not anti clown.

Bay Duncan. Ben palyaço karşıtı değilim.

I am all for the clowns.

Ben palyaçolar için varım.

If there are any clowns watching at the moment, I am not against you.

Şu anda izleyen palyaçolar varsa, sana karşı değilim.

You have to be careful nowadays.

Bugünlerde dikkatli olmalısınız.

So I am all inclusive clowns,

Yani ben her şeyi kapsayan palyaçolar,

jesters for all of them.

hepsi için şakacıyım.

They're okay.

Onlar iyi.

Okay by me.

tamam bana göre

Just don't come to my front door at night because I might push you down the steps.

Sadece geceleri ön kapıma gelme çünkü seni merdivenlerden aşağı itebilirim.

Unfortunately, you don't normally see clowns.

Ne yazık ki, normalde palyaço görmezsiniz.

Really? Unless. Unless you at a circus, do you?

Gerçekten mi? Meğer ki. Sirkte değilsen, değil mi?

Sometimes you might hire a clown for a child's birthday,

Bazen bir çocuğun doğum günü için bir palyaço kiralayabilirsiniz,

but yes.

ama evet.

I mean, you were scared.

Yani, korktun.

I don't remember being scared of clowns.

Palyaçolardan korktuğumu hatırlamıyorum.

Maybe you were.

Belki öyleydin.

Maybe you could tell us if you were scared of clowns.

Belki bize palyaçolardan korkup korkmadığını söyleyebilirsin.

But I only used to see them at the circus, and then they'd be sort of doing silly things.

Ama onları sadece sirkte görürdüm ve sonra aptalca şeyler yapmaya başlarlardı.

Well, as we will find out later that there are many other uses of the word clown

Pekala, daha sonra öğreneceğimiz gibi, palyaço kelimesinin başka birçok kullanımı

and things that are being said

ve

in a contemporary sense as well.

çağdaş anlamda söylenen şeyler de var.

So we will look at that later on.

Bu yüzden buna daha sonra bakacağız.

As you know, Steve, I love the English language, you might say.

Bildiğin gibi Steve, İngilizceyi seviyorum diyebilirsin.

I like it very much.

çok beğendim

By the way, don't forget to give us a lovely line on the live chat.

Bu arada, canlı sohbette bize güzel bir söz vermeyi unutmayın.

Yes, it really helps.

Evet, gerçekten yardımcı oluyor.

And as you know, I love the English language and there are some words

Ve bildiğiniz gibi, İngilizceyi seviyorum ve

and phrases that are interesting to look at.

bakması ilginç olan bazı kelimeler ve deyimler var.

Certainly when we are talking about words,

Elbette kelimelerden bahsederken, vücudun belirli bir bölgesiyle bağlantılı

I thought it would be fun to look at some idioms connected to a certain part of the body.

bazı deyimlere bakmanın eğlenceli olacağını düşündüm .

Oh, yes.

Oh evet.

And of course, there are many there are many parts of the body that you could talk about

Ve tabii ki, vücudun hakkında konuşabileceğiniz

and use in phrases.

ve cümlelerde kullanabileceğiniz pek çok parçası var.

Today we are looking at phrases

Bugün

connected to your neck, neck idiom

boyun, boyun deyiminizle bağlantılı ifadelere bakıyoruz

and you might be surprised to find out how many idioms there are connected to your neck.

ve boynunuzla bağlantılı kaç tane deyim olduğunu öğrenince şaşırabilirsiniz .

The neck is the thing in between your shoulders and your head.

Boyun, omuzlarınız ve başınız arasındaki şeydir.

Some people I've noticed, some people have very slim and long necks.

Bazı insanlar dikkatimi çekti, bazı insanlar çok ince ve uzun boyunlu.

So I think I think my neck is quite long and yours is quite long as well.

Bu yüzden sanırım benim boynum oldukça uzun ve seninki de oldukça uzun.

Yes. Especially when you do that, you look like a tortoise coming out of his shell.

Evet. Hele böyle yapınca kabuğundan çıkmış kaplumbağa gibi oluyorsunuz.

Yeah, It's everyone's anatomy is different.

Evet herkesin anatomisi farklıdır.

Some people have sort of short necks,

Bazı insanların boyunları kısadır,

others have long necks.

bazılarının ise uzun boyunları vardır.

And yeah, the next quite a sensual area of

Ve evet, vücudun bir sonraki oldukça şehvetli bölgesi

the body is as well can be if you kiss someone on their neck.

de birini boynundan öpmeniz olabilir.

Can be.

Olabilir.

They might get very excited.

Çok heyecanlanabilirler.

Yes they might. Groans are very sensitive.

Evet olabilirler. İnlemeler çok hassastır.

Yeah it's

Evet,

yeah it's an interesting part of the body.

evet, vücudun ilginç bir parçası. Boyun

The neck

ekleri,

adds can add inches to your height or take inches off,

boyunuza inç ekleyebilir veya inç çıkarabilir,

but it's also very vulnerable to damage. Yes.

ancak aynı zamanda hasara karşı çok savunmasızdır. Evet.

And of course, if you want to chop someone's head off, it's a good place to it's a good place.

Ve tabii ki, birinin kafasını uçurmak istiyorsan, orası iyi bir yerdir.

Yeah. Well, let's start.

Evet. Pekala, başlayalım. Birinin kafasını kesmek isteyeceğin

Isn't this not the only place that's the only place you want to decapitate someone?

tek yer burası değil mi ?

Where else are you going to do it?

Başka nerede yapacaksın?

I know. I'm not going to do it on the shoulder, are you?

Biliyorum. Omuzda yapmayacağım, değil mi?

You're going to do it right here.

Tam burada yapacaksın. Direk karşıdan karşıya

Straight across in one, one chop as you think.

, düşündüğünüz gibi doğrayın.

There. I don't know why we've really got necks.

Orada. Neden gerçekten boyun eğdiğimizi bilmiyorum.

I suppose because we need to be able to move our heads around. Yeah,

Sanırım başımızı hareket ettirebilmemiz gerektiğinden. Evet,

but it does make make you a bit vulnerable.

ama bu seni biraz savunmasız yapıyor.

I was thinking neck. Yes.

Boyun düşünüyordum. Evet.

And some people have very wide necks.

Ve bazı insanların çok geniş boyunları vardır.

Yeah, their necks.

Evet, boyunları.

Sometimes a wider than their heads.

Bazen kafalarından daha geniş.

Renault, Rinaldo, Cristiano Ronaldo.

Renault, Rinaldo, Cristiano Ronaldo.

It's very strange whenever you see him.

Onu ne zaman görsen çok garip.

His neck is wider than his head. Yes.

Boynu kafasından daha geniştir. Evet.

And I don't know how that's possible.

Ve bunun nasıl mümkün olduğunu bilmiyorum.

Exactly.

Kesinlikle.

I mean, not that it detracts at all from his loveliness, but

Yani, bu onun güzelliğini hiç azaltmıyor ama

let's face it, he is probably a very eligible man.

kabul edelim, muhtemelen çok uygun bir adam.

But he has a very wide net. He does? Yes.

Ama çok geniş bir ağı var. O yapıyor? Evet.

If you look at his neck is wider than his head, but then his shoulders are very wide.

Bakarsanız boynu kafasından daha geniş ama omuzları da çok geniş.

Yeah.

So that makes up for it.

Evet.

Yani bu onu telafi ediyor.

But it makes his head look like a peanut.

Ama kafasını fıstık gibi gösteriyor.

Yes. Well, of course, if you're a Formula One driver,

Evet. Elbette, eğer bir Formula 1 pilotuysanız,

you often have a very big thick neck because you need strong

genellikle çok büyük ve kalın bir boynunuz olur çünkü

neck muscles to withstand the forces of going round those cold.

bu soğukta dönmenin güçlerine dayanmak için güçlü boyun kaslarına ihtiyacınız vardır.

You know, he's a you know, he's a footballer, don't you?

Biliyorsunuz, o bir futbolcu, değil mi? O

I know he is, yes.

olduğunu biliyorum, evet.

But I just said I know he's a footballer, Mr.

Ama az önce onun bir futbolcu olduğunu bildiğimi söyledim, Bay

Duncan, I'm talking about Formula One drivers who have to, you know,

Duncan,

they have to be able to resist the cornering forces

viraj alma güçlerine karşı koyabilmeleri gereken

and they have very big, thick, powerful necks.

ve çok büyük, kalın, güçlü boyunları olan Formula 1 sürücülerinden bahsediyorum.

I think it's also people who do a lot of weight training as well because they develop their muscles.

Bence aynı zamanda kaslarını geliştirdikleri için çok fazla ağırlık çalışması yapan insanlar .

And I think what happens eventually is their neck muscles also develop

Ve bence sonunda boyun kasları da gelişiyor

and their neck becomes much wider than their head.

ve boyunları başlarından çok daha geniş oluyor.

Mm hmm.

Hmm.

Yes, I might do that.

Evet, bunu yapabilirim.

I wonder if you could do weight training on your head, sort of balance

Acaba kafanızda ağırlık çalışması yapabilir misiniz,

some weights on your head, and then and then sort of do training like that?

kafanızda bazı ağırlıkları dengeleyebilir misiniz ve sonra ve sonra böyle bir eğitim yapabilir misiniz?

Well, I think you could actually do sit ups like this.

Bence bunun gibi mekikler yapabilirsin.

Oh, this is what it is to do this.

Oh, bunu yapmak budur. Bir aşağı bir yukarı

You sit up and down and it puts it puts a lot of strain on it

oturuyorsunuz ve bu onu çok fazla zorluyor

because of course, your skin on the hair starts to sag as you get older.

çünkü tabii ki yaşlandıkça saç deriniz sarkmaya başlıyor.

So you need to do that.

Yani bunu yapmalısın.

Just keep that all firm.

Sadece sağlam tut.

I know that. Well, that's the worst part.

Biliyorum ki. En kötü yanı da bu.

And again, the worst.

Ve yine, en kötüsü.

But the one thing I'm noticing as I'm getting older is my neck.

Ama yaşlandıkça fark ettiğim tek şey boynum.

My neck is getting a little

Boynum biraz

loose.

gevşiyor.

So I'm hoping by losing weight, it will set everything back in.

Bu yüzden, kilo vererek her şeyi eski haline getireceğini umuyorum.

It will

pull it all back in.

Her şeyi geri çekeceğini umuyorum.

I hope that's a good exercise.

Umarım bu iyi bir egzersizdir.

Going back and then doing that, you can feel

Geri dönüp bunu yaptığınızda,

all your muscles tightening and the hair and making you, you know,

tüm kaslarınızın gerildiğini ve saçınızın sizi

taut and muscular again, keeping everything everything nice and firm.

tekrar gergin ve kaslı hale getirdiğini, her şeyin güzel ve sıkı olduğunu hissedebilirsiniz.

And here anyway, it is now 2:30 on a Wednesday.

Ve her neyse, şimdi Çarşamba günü saat 2:30.

We are looking at some neck idioms first and then we are going to look

Önce bazı boyun deyimlerine bakacağız ve ardından

at clowning around with Mr.

Bay

Steve and Mr. Duncan.

Steve ve Bay Duncan ile palyaçoluk yapmaya bakacağız.

So first of all, we can save someone neck.

Yani her şeyden önce, birinin boynunu kurtarabiliriz.

You can save a person's neck.

Bir kişinin boynunu kurtarabilirsiniz.

If you save someone's neck, you are getting someone out of a bad situation.

Birinin boynunu kurtarırsanız, birini kötü bir durumdan kurtarmış olursunuz.

You are saving them from some sort of misfortune.

Onları bir tür talihsizlikten kurtarıyorsun.

Could you think of an example?

Bir örnek düşünebilir misin?

Yeah, maybe.

Evet belki.

Maybe you're having to give a presentation at work.

Belki de iş yerinde bir sunum yapmak zorundasın.

Is it Bill now?

Şimdi Bill mi?

And maybe you're giving a presentation at work and you.

Ve belki de işte bir sunum yapıyorsunuz ve siz.

Well, you get mixed up in your in your presentation

Pekala, sunumunuza karışırsınız

or you forget your words and then somebody comes in, helps you

veya kelimelerinizi unutursunuz ve sonra birisi gelir,

in a subtle way.

ince bir şekilde size yardımcı olur.

You could say afterwards, Oh, thanks for saving my neck.

Daha sonra diyebilirsin, Oh, boynumu kurtardığın için teşekkürler.

Because the, the,

Çünkü buradaki

the idea is that you were in a situation

fikir şu ki, gerçekten performans göstermen gereken bir durumdaydın

that you really had to perform in

and thus if you didn't, you would have looked stupid.

ve bu yüzden yapmasaydın, aptal gibi görünürdün.

And that's, you know, so if you're giving a talk or a speech,

Ve bu, bilirsiniz, yani bir konuşma ya da konuşma yapıyorsanız,

obviously you if it goes wrong, you're going to look bad on it.

açıkça ters giderse kötü görüneceksiniz.

So somebody helps you out with that.

Yani birisi sana bu konuda yardım ediyor.

Well, maybe the boss asks you for a report

Pekala, belki patron sizden

that needs to be in there by a certain time and you haven't got time to do it

belirli bir zamana kadar orada olması gereken bir rapor istiyor ve bunu yapacak vaktiniz yok ve ona

and you give it to him and if you ask a friend or can you do this for me, I haven't got time to do it.

veriyorsunuz ve bir arkadaşınıza sorarsanız veya bunu benim için yapabilir misiniz? Onu yapacak zamanım yok.

My boss needs it.

Patronumun buna ihtiyacı var.

Then afterwards you say, Well, oh, thanks for doing that.

Sonra, " Bunu yaptığın için teşekkürler," dersin.

You really saved my neck.

Gerçekten boynumu kurtardın.

So it it's got to be a situation that is quite,

Yani bu oldukça,

you know, you've got to be performing it

bilirsiniz, onu yapıyor olmanız gereken bir durum olmalı

and it's got to be a situation that has some peril if you don't complete the task.

ve görevi tamamlamazsanız bazı tehlikeleri olan bir durum olmalı.

Of course, it derives from the battlefield where

Tabii ki,

in the early days of battle and the early days of

savaşın ilk günlerinde ve sanırım ilk günlerinde

I suppose you would have wars, battles

savaşların, muharebelerin

taking place, quite often people would use large,

olduğu, insanların sıklıkla

sharp things such as axes and swords, and they would swing them around.

balta ve kılıç gibi büyük, keskin şeyler kullandığı ve sallandıkları savaş alanından geliyor. onlar etrafında.

And quite often you would either get stabbed by the sword or they would chop your head off.

Ve çoğu zaman ya kılıçla bıçaklanırsın ya da kafanı keserlerdi.

Quite often you would lose your head.

Çoğu zaman kafanı kaybedersin.

So if your friend in the battle helps you,

Yani, savaştaki arkadaşınız size yardım ederse, kelimenin

they will literally save your neck,

tam anlamıyla boynunuzu kurtaracaklar,

because that's the probably in battle that's going to be a very vulnerable.

çünkü bu muhtemelen savaşta çok savunmasız olacak.

If you want to kill somebody, go for the neck.

Birini öldürmek istiyorsan boynuna vur.

I would say so if you yeah, you probably

Öyle derdim ki evet, muhtemelen kelimenin

literally saved their life, save their neck.

tam anlamıyla hayatlarını kurtardın, boyunlarını kurtardın.

So and using this in a situation like I described it, work, then

Yani ve bunu tarif ettiğim gibi bir durumda kullanmak, çalışmak, o zaman bu raporu yapmasaydınız

it's a situation where you could have lost your job if you hadn't done this report.

işinizi kaybedebileceğiniz bir durum .

Yes. So it's normally a very serious outcome that that person is being saved from.

Evet. Yani normalde o kişinin kurtarıldığı çok ciddi bir sonuçtur .

Yes, that's good.

Evet bu iyi.

So we'll get some more of the definitions.

Böylece daha fazla tanım elde edeceğiz.

You might stick your neck out

to stick one's neck out for someone.

Birinin boynunu uzatmak için kendini dışarı atabilirsin.

So again, very similar, but the other way round.

Yani yine, çok benzer, ama tam tersi.

So instead of you saving someone else,

Yani başka birini kurtarmak yerine,

you are actually doing the thing.

aslında o şeyi yapıyorsun.

It's the action that you are doing that is saving someone else

Yaptığınız eylem, başka birini kurtarmaktır,

so you can have your neck saved or you can stick your neck out for someone else.

böylece kendi kıçınızı kurtarabilir ya da başka biri için canınızı ortaya çıkarabilirsiniz.

So you risk yourself. Yeah.

Yani kendini riske atıyorsun. Evet. Çok benzer olan

For another person,

başka bir kişi için,

which is very similar, you are doing something

maybe courageous, maybe in battle.

belki cesurca, belki savaşta bir şeyler yapıyorsunuz.

Once again, I think this derives from the battlefield.

Bir kez daha, bunun savaş alanından kaynaklandığını düşünüyorum.

So if you stick your neck out, you are getting in the way of another person.

Yani, kendinizi dışarı çıkarırsanız, başka birinin yoluna girmiş olursunuz.

You are defending someone, you are risking

Birini savunuyorsun, bir

your self for another person.

başkası için kendini riske atıyorsun.

And an example could be and this I've heard this used in this situation

Ve bir örnek olabilir ve bunun bu durumda kullanıldığını duydum,

that people will say that,

insanlar

for example, at work you've got some meeting going on.

örneğin işte bazı toplantılarınız olduğunu söyleyecekler.

There's always a meeting. Always a meeting. Yes.

Her zaman bir toplantı vardır. Her zaman bir toplantı. Evet.

And or it could be sports.

Ya da spor olabilir.

And they want volunteers for something

Ve bir şeyler yapmak için gönüllüler istiyorlar,

to do something because somebody volunteer

çünkü birisi

to give a talk on something right now

şu anda bir şey hakkında konuşmak için gönüllü oluyor, beş dakikalık bir konuşmada

will you give a talk on on English

İngilizce hakkında bir konuşma yapar mısınız

in five minute talk?

?

We need somebody to do that.

Bunu yapacak birine ihtiyacımız var.

In half an hour's time there's a meeting and the things need to be done.

Yarım saat sonra toplantı var ve yapılması gerekenler var.

And do you volunteer?

Ve gönüllü müsünüz?

Do you stick your neck out to do that,

Bunu yapmak için kendini ortaya mı koyuyorsun,

or are you the person that won't, you know, don't dare do anything that you do?

yoksa yaptığın hiçbir şeyi yapmaya cesaret edemeyen kişi misin ?

Frightened.

Korkmuş.

So in that sense, it's that person doing a brave thing?

Yani bu anlamda, o kişi cesurca bir şey mi yapıyor?

Yes, doing a brave thing.

Evet, cesurca bir şey yapmak.

And you will often hear people say, oh, you know, if you're trying to this happened to us.

Ve sık sık insanların şöyle dediğini duyacaksınız, ah, bilirsiniz, eğer denerseniz bu bizim başımıza geldi.

This happened to us a lot at work, we'd have to

Bu iş yerinde çok başımıza gelirdi, mecbur kalırdık

we'd have to present back a group of would be in groups and you'd be

bir grup grup olurdu ve siz

undertaking some task about how to increase your sales.

satışlarınızı nasıl artıracağınızla ilgili bazı görevler üstlenirdiniz.

Okay.

Tamam aşkım.

And you were in groups of, say, five, several groups of five, but one person from each group

Ve diyelim ki beş kişilik gruplar halindeydiniz, birkaç beşli gruplar halindeydiniz, ancak daha sonra her gruptan bir kişinin keşfettikleri şey hakkında

then has to feed back to everybody else about what they've discovered.

diğer herkese geri bildirimde bulunması gerekiyor .

And you know it.

Ve bunu biliyorsun.

There's always somebody that never will volunteer for this.

Her zaman bunun için asla gönüllü olmayacak biri vardır.

And you might then say, Oh, Dave, how he never sticks his neck out for anyone.

Ve sonra diyebilirsiniz ki, Dave, nasıl da hiç kimse için canını ortaya koymaz.

So you can use that to say a particular person will never do that.

Yani belirli bir kişinin bunu asla yapmayacağını söylemek için bunu kullanabilirsiniz.

But you might say, All right, I'll it, I'll stick my neck out. Yes.

Ama diyebilirsiniz ki, Tamam, yapacağım, boynumu dışarı çıkaracağım. Evet.

So you're you're making yourself vulnerable, aren't you. Yes.

Yani kendini savunmasız bırakıyorsun, değil mi? Evet.

So you stick your neck out for someone.

Yani birisi için kendini ortaya koyuyorsun.

You risk yourself for another person. Here's another one.

Başka biri için kendini riske atıyorsun. İşte burada bir başkası.

Maybe there is a race taking place to be neck and neck,

Belki baş başa olmak için yapılan bir yarış vardır,

maybe a contest, a competition

belki

to be in equal position in a race.

bir yarışta eşit konumda olmak için bir yarışma, bir yarışma vardır.

So two people might be running.

Yani iki kişi koşuyor olabilir.

Maybe two horses are in a race

Belki iki at yarış halindedir

and two of the horses at the front are exactly in the same position.

ve öndeki atlardan ikisi tam olarak aynı pozisyondadır.

You might say that they are neck and neck

Boyun ve boyun olduklarını söyleyebilirsiniz

and that means that they are at the same position, they are level.

ve bu aynı pozisyonda oldukları anlamına gelir, aynı seviyededirler.

And I suppose you could say also if you were scoring something.

Ve sanırım bir şey atıyor olsaydınız da diyebilirdiniz.

So maybe if two people are on the same amount of points,

Yani belki iki kişi aynı puandaysa,

you can say that those two people are now neck and neck.

o iki kişinin artık kafa kafaya olduğunu söyleyebilirsin.

Yes. It doesn't have to be a race.

Evet. Bunun bir yarış olması gerekmiyor.

I think that's where that comes from because obviously you have to cross the line.

Bence bunun geldiği yer burası çünkü bariz bir şekilde çizgiyi geçmek zorundasın.

And if P and it's the head, the head that goes over the line

Ve eğer P ve kafa ise, çizgiyi ilk geçen kafa

first, isn't it, that wins nobody normally with a horse or a runner.

ise, normal olarak bir at veya koşucu ile kimseyi kazanmaz mı?

But if they're neck and neck, then that implies that they're very close

Ama eğer baş başalarsa, o zaman bu çok yakın oldukları anlamına gelir

and you won't be able to tell until, you know, maybe you done a photo finish or something. But.

ve belki bir fotoğraf finişi falan yapana kadar söyleyemezsin. Ancak.

Yeah.

Evet.

Yes. What were you saying just for that, Mr. Duncan?

Evet. Bunun için ne diyordunuz, Bay Duncan?

Yes. It doesn't have to be literally a race.

Evet. Kelimenin tam anlamıyla bir yarış olmak zorunda değil.

It could be

points in something

in a competition, as you say, any anything, maybe in your workplace.

Sizin de dediğiniz gibi bir yarışmada, herhangi bir şeyde, belki iş yerinizde puanlar olabilir.

Maybe you have to have your sales figures have to be at a certain level,

Belki satış rakamlarınızın belli bir seviyede olması gerekiyor,

or maybe you have to be at the top of your group.

belki de grubunuzun zirvesinde olmanız gerekiyor.

And maybe two people have the same sales.

Ve belki iki kişi aynı satışa sahiptir.

Maybe they've both achieved exactly the same amount of sales.

Belki de ikisi de tamamen aynı miktarda satış elde etmiştir.

So you could say that they are neck and neck moving on.

Yani boyun ve boyun hareket ettiklerini söyleyebilirsin.

You might put your neck on the block.

Boynunu bloğa koyabilirsin.

Very similar to what we talked about a few moments ago to stick your neck out for someone.

Biraz önce konuştuğumuz biri için canını ortaya koyan şeye çok benziyor.

But in this situation, I think you are putting yourself

Ama bu durumda, bence kendini

in actual danger.

gerçekten tehlikeye atıyorsun.

You put your neck on the block, you are doing something.

Boynunu bloğa koyuyorsun, bir şeyler yapıyorsun.

But it might cause in fact,

Ama aslında neden olabilir,

it might well cause danger harm.

pekâlâ tehlike zarar verebilir.

Or maybe a bad situation of some sort.

Ya da belki bir tür kötü durum.

So you literally put your neck on the block.

Yani kelimenin tam anlamıyla boynunuzu bloğa koyuyorsunuz.

You are doing something that quite likely will cause some sort of harm.

Büyük olasılıkla bir tür zarara neden olacak bir şey yapıyorsun.

Or it might be you might be again, you might just risky job, it might be put your neck on the block.

Ya da yine olabilirsin, sadece riskli bir iş olabilirsin, boynunu bloke edebilirsin.

It is similar to put your neck on the line

Bu,

in that you will stick your neck out for someone or sticking neck out for somebody of.

birileri için ya da birileri için kendini ortaya koymanla kendini tehlikeye atmaya benzer.

Yeah because you could you could risk looking stupid

Evet, çünkü işler ters giderse aptal gibi görünmeyi,

or losing a job or something like that if it goes wrong.

işini kaybetmeyi veya buna benzer bir şeyi riske atabilirsin .

I mean, we're not suggesting that you could get your head chopped off.

Demek istediğim, kafanın kesilebileceğini önermiyoruz.

No. Well, it's not, it's not literal, but obviously whether that's it idiom, that's it.

Hayýr. Eh, bu deđil, gerçek deđil, ama belli ki bu deyim olsun, bu kadar.

This will

Bu

come to that in a minute.

bir dakika içinde buna gelecek. Lewis,

They're all idiomatic of Liverpool and Arsenal, says Lewis.

hepsinin Liverpool ve Arsenal'in deyimleri olduğunu söylüyor.

They are neck and neck I presume in the championship league.

Sanırım şampiyonluk liginde baş başalar.

Yeah. Sacked in Arsenal win the other day.

Evet. Geçen gün Arsenal galibiyetiyle kovuldu.

I don't want you to ask me.

Bana sormanı istemiyorum.

I think they actually won the other day.

Bence geçen gün gerçekten kazandılar.

I know nothing about football but this is my mother's, my mother's favourite team.

Futbol hakkında hiçbir şey bilmiyorum ama bu annemin, annemin favori takımı.

Here's another one, Steve to break one's neck you break your neck.

İşte bir tane daha, Steve birinin boynunu kırarsan boynunu kırarsın.

So maybe if you over worry or maybe if you stress

Yani belki aşırı endişelenirseniz veya bir

or strain yourself whilst doing something, you are breaking your or maybe a person

şey yaparken kendinizi strese sokar veya zorlarsanız, kendinizi veya sizden bir şey yapmanızı isteyen bir kişiyi kırmış olursunuz

who asks you to do something and but you don't want them

ve

to worry too much about it at the moment.

şu anda bu konuda çok fazla endişelenmelerini istemezsiniz.

You can do it next week.

Gelecek hafta yapabilirsin.

There's no need to break your neck so you don't have to rush out and do that thing straight away.

Boynunu kırmana gerek yok, bu yüzden hemen dışarı çıkıp o şeyi yapmak zorunda değilsin.

You can do it next week. It's okay.

Gelecek hafta yapabilirsin. Sorun değil.

Don't worry. Yeah, don't break your neck.

Merak etme. Evet, boynunu kırma.

But also you can say that you've been working hard or you've been straining yourself.

Ama aynı zamanda çok çalıştığınızı veya kendinizi zorladığınızı da söyleyebilirsiniz.

You've been working so hard.

Çok çalıştın.

Oh, I broke my neck over this.

Ah, bunun yüzünden boynumu kırdım.

I broke my neck over it. You are.

Boynumu kırdım. Sen.

You put so much effort and strain into it.

Bunun için çok çaba ve çaba harcıyorsunuz.

Yeah, exactly. That's a good one. I like that one.

Evet kesinlikle. Bu iyi bir tanesi. Bunu beğendim.

That's a good one.

Bu iyi bir tanesi.

Here's another one, Steve.

İşte bir tane daha, Steve.

Oh, I think you can do this one, Steve.

Bence bunu yapabilirsin, Steve.

A pain in the neck.

This one's been mentioned. Francesca mentioned this one.

Boyunda ağrı.

Bundan bahsedildi. Francesca bundan bahsetmişti.

Yes. It's. It's.

Evet. Onun. Onun.

It's an annoying thing or an annoying person.

Can sıkıcı bir şey veya can sıkıcı bir insan.

So not to take this literally, We don't literally mean you've got to pay a pain

Yani bunu harfi harfine anlamamak için,

if you do get a literal pain in your neck,

as Lewis has described when you're driving, you're driving along, you come to a junction, you do that.

Lewis'in araba sürerken tarif ettiği gibi, boynunuzda gerçek bir ağrı olursa, gerçekten acı çekmeniz gerektiğini kastetmiyoruz. bir kavşağa, bunu yaparsın.

Oh, and your neck is pain.

Oh, ve boynun ağrıyor. Can

It's annoying.

sıkıcı.

But in this instance, this is we're not literally meaning a pain in the neck.

Ancak bu örnekte, kelimenin tam anlamıyla boyun ağrısından bahsetmiyoruz. Kelimenin

We're literally saying that some annoying thing that's happened

tam anlamıyla can sıkıcı bir şeyin

or a person has annoyed you.

ya da bir kişinin sizi rahatsız ettiğini söylüyoruz.

It's like you've got a pain in the neck.

Sanki boynunda bir ağrı var.

It's equivalent to that. Yeah.

Buna eşdeğer. Evet.

And it's something annoying.

Ve bu can sıkıcı bir şey.

So it's also something that's prolonged as well so that pain doesn't go away.

Yani aynı zamanda uzayan bir şey, böylece acı geçmez.

So a person can you think if one person at the moment

Yani şu anda

for you personally from your life, from your lovely,

sizin için kişisel olarak hayatınızdan, sevimli,

lovely, lovely, lovely life, who is a pain in the neck.

sevimli, sevimli, sevimli hayatınızdan baş belası olan bir kişi düşünebilir misiniz?

Yes, but I'm not going to mention them live on air because it's there forever.

Evet ama canlı yayında onlardan bahsetmeyeceğim çünkü sonsuza kadar oradalar.

Okay.

But we all know these people that we people

Tamam aşkım.

Ama bu insanları hepimiz biliyoruz ki biz insanlar,

badger you all the time for something annoying people.

insanları rahatsız eden bir şey için sizi her zaman rahatsız ediyoruz.

Yes, annoying people. They're always funny. What?

Evet, sinir bozucu insanlar. Her zaman komiktirler. Ne?

Can you just help me out with this?

Bana bu konuda yardım edebilir misin? Bir

I've lost my something and they don't just do it once.

şeyimi kaybettim ve bunu bir kez yapmıyorlar.

They're doing it all the time.

Bunu her zaman yapıyorlar.

You know, several times in one day you might say, Oh, that person that right pain in the neck.

Bilirsiniz, bir gün içinde birkaç kez, Ah, o sağ boyun ağrısı olan kişi diyebilirsiniz.

Or maybe they keep coming over and talking to you all the time

Ya da belki gelip seninle sürekli

about rubbish and I wish they'd just go away.

saçma sapan şeyler hakkında konuşuyorlar ve keşke gitseler diyorum.

They're such a pain in the neck.

Baş belası onlar.

Maybe your neighbour's dog keeps barking all the time.

Belki de komşunuzun köpeği sürekli havlıyor.

Oh, that dog. It's insane.

Ah, o köpek. Bu delilik.

And then that such a pain.

Ve sonra böyle bir acı.

But you could have a project at work.

Ama işte bir projeniz olabilir.

It was a project. It was okay.

Bu bir projeydi. Sorun yoktu.

Your boss could be a pain in

Patronunuz tam bir baş belası olabilir

the neck because he's always or she's always asking you for for some more work for something

çünkü o her zaman sizden bir şey için biraz daha çalışmanızı istiyor

or they're not happy with your work and I ask you to do it again.

veya işinizden memnun değiller ve ben sizden bunu tekrar yapmanızı istiyorum.

Oh God, that boss is a pain in the neck.

Aman Tanrım, bu patron tam bir baş belası.

He's never satisfied with what I do.

Yaptığım işten asla tatmin olmuyor.

To be honest, most bosses, most managers are a pain in the neck.

Dürüst olmak gerekirse, çoğu patron, çoğu yönetici baş belasıdır.

It's some point to be honest. That's it.

Dürüst olmanın bir anlamı var. Bu kadar.

That's a good one.

Bu iyi bir tanesi.

We're looking at neck idioms and then we are going to clown around

Boyun deyimlerine bakıyoruz ve sonra

to breathe down.

nefes almak için etrafta palyaço yapacağız.

Someone's.

birinin.

So maybe imagine a person who is very near to you

Belki de size çok yakın olan bir insanı hayal edin

and you're uncomfortable with it

ve bundan rahatsızsınız

because you can literally feel their breath

çünkü nefesinin "

is, Oh, yeah, that's it. Yes.

Oh, evet, işte bu" olduğunu tam anlamıyla hissedebiliyorsunuz. Evet.

Yeah, exactly.

Evet kesinlikle.

So you feel you maybe you're feeling the pressure of a certain situation

Yani, belki de belirli bir durumun baskısını hissediyorsunuz

or somebody is yet to close to you.

ya da birisi henüz size yakın değil.

Well, it's a person who is overbearing or maybe they're always nearby watching you.

Eh, zorba bir insan ya da belki de her zaman yakınınızda sizi izliyorlar.

Or maybe that person again at work.

Ya da belki o kişi yine iş başındadır.

Maybe your manager is always standing behind you or always watching you whilst you're working.

Belki yöneticiniz siz çalışırken her zaman arkanızda duruyor ya da sizi izliyor.

You might say, Oh, my manager, he's always breathing down my neck.

Oh, menajerim, her zaman ensemde nefes alıyor diyebilirsiniz.

Yeah, not literally.

Evet, kelimenin tam anlamıyla değil.

Again, this is figurative.

Yine, bu mecazi.

So in the figurative sense that person is overbearing.

Yani mecazi anlamda o kişi zorbadır.

They're too close to you.

Sana çok yakınlar.

They they always want to talk to you or they're watching you as you work.

Her zaman sizinle konuşmak isterler veya siz çalışırken sizi izlerler.

Or maybe in a relationship. You're feeling pressure.

Ya da belki bir ilişki içinde. Baskı hissediyorsun. İşte

You're feeling pressure from somebody who could be at work.

olabilecek birinin baskısını hissediyorsun.

It could be in a relationship.

Bir ilişkide olabilir.

But you're feeling pressure.

Ama baskı hissediyorsun.

I mean, there might be threat.

Yani tehdit olabilir.

Your boss might be phoning you up and saying, you know, how are you getting over that project?

Patronun sana telefon edip, bilirsin, bu projeyi nasıl atlatıyorsun?

And then they phone up the next day.

Ve ertesi gün telefon ediyorlar.

How you know, when are you going to have it finished?

Nereden biliyorsun, ne zaman bitireceksin?

You know, this is simple. And you say

Biliyorsun, bu çok basit. Ve diyorsun ki

when you stop breathing my neck.

nefes almayı bıraktığında boynum.

Hmm. Literally, it feels like they're pressurising you,

Hmm. Kelimenin tam anlamıyla, sanki sana baskı yapıyorlar,

that they're that close to you, that annoying you.

sana bu kadar yakınlar, seni sinirlendiriyorlar.

So a person may be in a relationship.

Yani bir kişi bir ilişki içinde olabilir.

We've all been in relationships where that other person that we're with

Hepimiz, birlikte olduğumuz diğer kişinin

is constantly thinking about what we're doing.

sürekli olarak ne yaptığımızı düşündüğü ilişkiler içindeyiz.

Or maybe they're watching us.

Ya da belki bizi izliyorlardır.

So maybe they're looking at a phone or something like that,

Yani belki bir telefona veya onun gibi bir şeye bakıyorlar

and they're always breathing down your neck.

ve her zaman ensenizden nefes alıyorlar.

They they're to the to needy.

Onlar muhtaç durumdalar.

They always wanting your attention or they're worried you might be seeing other people.

Her zaman ilginizi çekmek isterler veya başka insanlarla görüşüyor olabileceğinizden endişelenirler.

Oh, and they might be keeping an eye on, you know, watching your family

Oh, ve göz kulak olabilirler, bilirsiniz, ailenizin

have usually it's used in a way it's often used in a work situation.

genellikle bir iş durumunda kullanıldığı şekilde kullanıldığını izliyor olabilirler.

Yeah.

Evet.

To describe your boss or manager or somebody like that.

Patronunuzu veya yöneticinizi veya onun gibi birini tanımlamak için.

So breathing down my neck, someone let me get on with my work.

Yani ensemde nefes alan biri işime devam etmeme izin verdi.

Someone is always nearby watching what you are doing.

Birisi her zaman yakınınızda ne yaptığınızı izliyor.

Oh, here we go.

İşte başlıyoruz.

Mr. Steve will like this one.

Bay Steve bundan hoşlanacak.

Oh, this is another one just for you.

Oh, bu sadece senin için bir tane daha.

Maybe Mr.

Steve is coming home at night on the motorway and there are no cars around.

Belki Bay

Steve otoyolda gece eve geliyor ve etrafta hiç araba yok.

He will then get his first.

Daha sonra ilkini alacak.

He will put it right down to the floor and he will speed as fast as he can along the motorway.

Onu yere indirecek ve otoyolda elinden geldiği kadar hızlı gidecek.

And that, Your Honour, is my case for the defence.

Ve bu, Sayın Yargıç, savunma için benim durumum.

So you're travelling at breakneck speed? Yes.

Yani yüksek hızda mı seyahat ediyorsunuz? Evet.

You can travel if you are travelling very fast, you can say you're going at breakneck speed.

Çok hızlı seyahat ediyorsanız seyahat edebilirsiniz, çok hızlı gittiğinizi söyleyebilirsiniz.

I don't know where that comes from.

Bunun nereden geldiğini bilmiyorum.

It's almost.

Well, I would imagine.

Neredeyse.

Tahmin ederdim.

I would imagine it's almost you're going so fast that your neck breaks.

Neredeyse o kadar hızlı gidiyorsun ki boynun kırılıyor sanıyordum.

Yes, it could be.

Evet, olabilir.

It could be if.

Olabilir.

Yeah, but again, it doesn't have to be literally going fast.

Evet, ama yine de, kelimenin tam anlamıyla hızlı olması gerekmiyor.

It could be you could be back to the project at work.

İş yerinde projeye geri dönebilirsin.

You could finish this project at breakneck speed.

Bu projeyi çok hızlı bir şekilde bitirebilirsin.

You could you might get it done ahead of schedule. Yes.

Planlanandan önce bitirebilirsin. Evet.

And you're very efficient and you do it very fast.

Ve sen çok verimlisin ve bunu çok hızlı yapıyorsun.

It just means you're either travelling very fast or you're doing something

Bu sadece ya çok hızlı seyahat ettiğiniz ya da tanımların altında çok hızlı bir şey yaptığınız

very quickly underneath the definitions or swift fast hurriedly.

ya da aceleyle hızlı hızlı yaptığınız anlamına gelir.

So you're doing something swiftly,

Yani hızlı bir şekilde bir şey yapıyorsun, bir

you're doing something, it's speed

şey yapıyorsun, bu hız

or you're doing something hurriedly, quickly, fast.

ya da bir şeyi aceleyle, hızlı, hızlı yapıyorsun.

You are going at breakneck speed.

Son sürat gidiyorsun.

I like that one. Yes.

Bunu beğendim. Evet.

I thought you would appreciate that one.

Bunu takdir edeceğini düşündüm.

We all know a person who is self-assured and confident, maybe too confident,

Hepimiz kendine güvenen ve kendine güvenen, belki fazla kendine güvenen birini tanıyoruz,

Maybe they are very bold and they have lots of nerve

Belki çok cesurlar ve çok fazla cüretleri var

and they will say what they think at any time.

ve düşündüklerini her an söyleyecekler.

We might see that that person has a brass neck.

O kişinin pirinç bir boynu olduğunu görebiliriz.

Their neck is almost made of metal

Boyunları neredeyse metalden yapılmıştır

because they don't mind sticking their neck out

çünkü boyunlarını dışarı çıkarmaktan çekinmezler

and they know it won't be damaged because it's made of breath.

ve nefesten yapıldığı için zarar görmeyeceğini bilirler.

It's tough. It's a great expression, actually.

Bu zor. Aslında harika bir ifade. Bu

So we often talk about a person who is very self-assured

yüzden sık sık kendine çok güvenen

and almost too confident, and they don't mind what they say.

ve neredeyse fazla kendine güvenen ve söylediklerini umursamayan bir kişiden bahsederiz.

Perhaps you think your boss at work, Steve,

Belki de işteki patronun Steve'in, adına proje

the one that you're doing, the project for, is not paying you enough money

yaptığın kişinin sana yeterince para ödemediğini düşünüyorsun

and you

go into the office one day and you say, Hey boss,

ve

bir gün ofise gidiyorsun ve Hey patron,

you're not paying me enough money.

bana yeterince para ödemiyorsun diyorsun. para.

I want more pay, raise my salary.

Daha fazla ücret istiyorum, maaşımı artırın.

And he says, Oh my gosh, you you've got a brass neck.

Ve diyor ki, Aman Tanrım, pirinç bir boynun var.

It means you've done something very daring

Bu, çok cüretkar bir şey yaptığınız

and you have shown a lot of confidence

ve çok fazla güven gösterdiğiniz

and you are very self-assured of the thing you are pursuing

ve peşinde olduğunuz şey konusunda kendinize çok güvendiğiniz ve

and might say you've got a brass neck, but I'm not going to give you a pay rise.

pirinç bir enseniz olduğunu söyleyebilirsiniz, ancak size vermeyeceğim anlamına gelir. Bir ücret artışı.

You're fired.

Kovuldun.

And then you might say, well, he's got an even tougher brass neck than me, and

Ve sonra diyebilirsiniz ki , benden bile daha sert bir pirinç boynu var ve

you can use that very much.

bunu çok kullanabilirsiniz.

But you do use it. Yeah.

Ama kullanıyorsun. Evet.

We all know someone like this

Hepimiz hayatımızda böyle birini tanıyoruz

in our lives, a person who is dead from the neck up.

, boynundan yukarısı ölmüş bir insan.

There are many,

Pek

many politicians perhaps might be described as this.

çok politikacı var, belki de bu şekilde tanımlanabilir.

A person who is dead from the neck up is brainless.

Boyundan yukarısı ölen insan beyinsizdir.

They are an idiot or a fool.

Onlar aptal ya da aptal.

They're not very intelligent or they do things that are seen as foolish.

Çok zeki değiller ya da aptalca görülen şeyler yapıyorlar.

So you might say that that person is dead from the neck up.

Yani o kişinin boyundan yukarısı ölü diyebilirsiniz.

They are not very intelligent.

Çok zeki değiller.

They don't really think things through.

Olayları tam olarak düşünmüyorlar.

Maybe, maybe someone who is a bit unemotional as well.

Belki, belki de biraz duygusuz biri.

You can describe them as dead from the neck up, you know, you

Onları boyundan yukarısı ölü olarak tanımlayabilirsiniz, bilirsiniz,

trying to get a laugh out of somebody maybe, and they don't respond.

belki birini güldürmeye çalışıyorsunuz ve cevap vermiyorlar.

Yeah, they just mean somebody that's a bit

Evet, sadece biraz tepkisiz birini kastediyorlar

unresponsive. Yes.

. Evet.

They're brainless. Yeah.

Beyinsizler. Evet.

They appear to have no brain. They are foolish.

Beyinleri yok gibi görünüyor. Onlar aptal.

They are an idiot.

Onlar bir aptal.

And of course, the this part of you, this is this is all you is this is your character.

Ve tabii ki, senin bu parçan, hepsi bu, bu senin karakterin.

Exactly the thing. This is it.

Tam olarak şey. Budur.

So you are in here.

Demek buradasın.

Everything.

Her şey.

Everything that you know, everything you've lived, everything that you remember.

Bildiğin, yaşadığın, hatırladığın her şey.

It's all in this little, little shell. Yes, it's people.

Hepsi bu küçük, küçük kabuğun içinde. Evet, insanlar.

The deputy respond in an emotional way to anything.

Milletvekili her şeye duygusal bir şekilde cevap veriyor.

Finally, before we have a little break, finally

Son olarak, küçük bir mola vermeden önce, nihayet

to be up to your neck,

boynunuza kadar,

you are up to your neck

to be deeply involved in something,

bir şeye derinden dalmak,

to be in a serious situation that is probably very difficult to get out of.

içinden çıkılması muhtemelen çok zor olan ciddi bir duruma girmek için boynunuza kadar varsınız.

You are up to your neck.

Boynuna kadarsın.

You are involved in something that you now regret.

Şimdi pişman olduğun bir şeye karıştın.

Maybe you have a lot of debt.

Belki çok borcun vardır.

So you owe money to lots of people and someone you might say, oh, can you lend me some money?

Yani birçok kişiye borcunuz var ve biri diyebilirsiniz ki, ah, bana biraz borç verebilir misin?

I'm up to my neck in debt.

Gırtlağıma kadar borcum var.

So. Yo, yo, yo, yo, yo, yo.

Bu yüzden. Yo, yo, yo, yo, yo, yo.

Deeply mired in debt.

Derinden borç batağına saplanmış.

Yeah.

Evet.

It's like, you know, if you were being buried in sand or mud,

Sanki, bilirsiniz, kuma veya çamura gömülüyorsanız,

obviously it's getting quite serious as if it's up to your neck

görünüşe göre oldukça ciddileşiyor, sanki boynunuza kadar

because it's not far before you're going to be drowning in whatever it is.

çünkü her ne ise içinde boğulmanız çok uzak değil.

And it's also hard to escape from.

Ve ondan kaçmak da zor.

Hard to escape from. Yeah, I'm up to my neck in debt

Kurtulmak zor. Evet, ben gırtlağa kadar borçluyum

or they're up to the net and up to their neck in crime.

ya da onlar ağa ve gırtlaklarına kadar suç içindeler.

Yeah. Or something.

Evet. Ya da başka birşey.

If they've got involved in some crime gang

Bir suç çetesine bulaşmışlarsa

and now they can't get out of it, they might say, Oh, I'm up to my neck now.

ve şimdi oradan çıkamıyorlarsa, Ah, şimdi gırtlağıma kadar geldim diyebilirler.

I can't move away, I can't go away,

Uzaklaşamam, gidemem,

or else they'll send a hit man out relationship to you.

yoksa senin akrabandan bir kiralık katil gönderirler.

Find me and

Beni bul ve

put me down.

indir.

Yeah.

Evet.

What's that?

You're involved with people that you shouldn't be involved with.

Bu da ne? İlişkiye

girmemeniz gereken insanlarla birliktesiniz.

You're up to your neck in it.

Boğazına kadar içindesin.

Usually debt is a common one That.

Genellikle borç ortak olandır.

Yeah, that phrase is used, especially these days.

Evet, bu ifade özellikle bu günlerde kullanılıyor.

Especially difficult to get out of a relationship.

Bir ilişkiden çıkmak özellikle zordur.

You can say, Oh, I want to break up with this person, but it's so difficult cos if they do,

Ah, bu kişiden ayrılmak istiyorum diyebilirsiniz, ama bu çok zor çünkü ayrılırlarsa

they're going to cry, they're going to sob, It's

ağlayacaklar, hıçkıra hıçkıra ağlayacaklar,

going to take me weeks of having to console that person.

O kişiyi teselli etmem haftalar alacak .

Some your friend might say, Yeah, you're up to your neck in it.

Bazıları, " Evet, gırtlağına kadar işin içindesin" diyebilir.

This sounds like an experience.

Bu bir deneyim gibi geliyor.

If you had this experience, the suggestion is you

Bu deneyimi yaşadıysanız, öneri,

probably let it go, go on for too long before you've done something about it.

muhtemelen bu konuda bir şey yapmadan önce çok uzun süre devam etmesine izin vermenizdir.

And that's the same with that.

Ve bu onunla aynı.

You've let it build up to a point where it's now very difficult to get out of it.

Artık ondan kurtulmanın çok zor olduğu bir noktaya gelmesine izin verdiniz.

It seems the relationship you may be should have done something earlier.

Görünüşe göre, olabileceğiniz ilişki daha önce bir şeyler yapmalıydı.

So it's a good

phrase that you are deeply involved to my neck in it.

Yani iyi bir

tabir ki, içine iliklerime kadar girmişsin.

You are too deeply involved.

Çok derinden ilgilisin.

You can't get out of it.

İçinden çıkamazsın.

You are in a serious situation.

Ciddi bir durumdasın.

And there they are on neck idioms.

Ve orada boyun deyimleri var.

Mr. Steve, we're going to have a little break and then we'll be back.

Bay Steve, biraz ara vereceğiz ve sonra geri döneceğiz.

We are clowning around today, which I think is quite suitable when you think about it.

Bugün palyaçoluk yapıyoruz ki, düşündüğünüzde oldukça uygun olduğunu düşünüyorum.

I don't think we have been clowning around. I think we've been very serious.

Soytarılık yaptığımızı düşünmüyorum. Bence çok ciddiydik.

I think we've done a very good one.

Bence çok iyi bir iş çıkardık.

This might be one of our best ones ever.

Bu şimdiye kadarki en iyilerimizden biri olabilir.

Perhaps.

Belki.

Please, like, please do a nice big like I forget, Chris, this gets Mr.

Lütfen, lütfen, lütfen unuttuğum gibi büyük bir iyilik yap , Chris, bu Bay

Duncan.

Duncan'ı alır.

This is very important for YouTube algorithms

Bu, YouTube algoritmaları için çok önemlidir

because with the likes, it means that Mr.

çünkü beğeniler sayesinde Mr.

Duncan will be more people will know about it.

Duncan'ın daha çok kişi tarafından bilineceği anlamına gelir. Bu

So I never say it every time, but please do it if you don't.

yüzden asla her seferinde söylemiyorum ama lütfen yapmazsan yap.

If you've forgotten, we are having a quick break and then we are back.

Unuttuysanız kısa bir mola veriyoruz ve ardından geri dönüyoruz.

We will be clowning around.

Etrafta palyaço olacağız.

Words and phrases connected to being a clown. One

Palyaço olmakla ilgili kelimeler ve deyimler. En

that is one of our favourite clips.

sevdiğimiz kliplerden biri.

I have to be honest.

Dürüst olmak zorundayım.

Hopefully this year we might be having a little holiday.

Umarım bu yıl biraz tatil yapıyor olabiliriz.

Who knows?

Kim bilir?

We might even be bumping into you.

Hatta seninle karşılaşabiliriz.

We might be meeting up.

Buluşuyor olabiliriz.

Who knows?

Kim bilir?

I am in the room and

Odadayım ve

anything is possible.

her şey mümkün.

Anything.

Herhangi bir şey.

We could go back to Turkey, couldn't we?

Türkiye'ye geri dönebiliriz, değil mi?

We could.

Yapabiliriz.

We could.

And talking of Turkey, do you like the way I.

Yapabiliriz.

Bir de Türkiye'den bahsetmişken, şu halimi beğendiniz mi?

I sidled into that Mr.

Bay Segway'in arasına daldım

Segway segue right Zeki A0 or Zeki A0 is watching us from Turkey.

sağdan Zeki A0 mı yoksa Zeki A0 mı Türkiye'den bizi izliyor.

Hello.

Merhaba.

Where abouts in Turkey are you?

Türkiye'nin neresindesiniz?

We've been to Turkey twice.

Türkiye'ye iki kez gittik. Nakit

We've been to cash, which sounds like many, but it isn't.

paraya gittik, kulağa pek çok şey gibi geliyor ama öyle değil.

It's spelt differently.

Farklı yazılmış.

And also we've been to a place called Fisher.

Ayrıca Fisher adında bir yere gittik.

Fisher.

Balıkçı.

So one of the beautiful scenic areas by the sea as well.

Yani deniz kenarında da güzel manzaralı alanlardan biri.

So we've been to Turkey twice.

Yani iki kez Türkiye'ye gittik.

Bodrum I think we've been to Bodrum as well.

Bodrum Sanırım Bodrum'a da gittik.

Very nice.

Çok güzel.

But yes, we do miss going there, the lovely food

Ama evet, oraya gitmeyi, güzel yemekleri,

and the sun and and the sea.

güneşi ve denizi özlüyoruz.

But who knows, we might be going

Ama kim bilir, belki de

this year to, I don't know, maybe Paris.

bu yıl, bilmiyorum, belki de Paris'e gidiyoruz.

Oh, maybe we could meet up.

Ah, belki buluşabiliriz.

Would you like to meet us in person?

Bizimle yüz yüze tanışmak ister misiniz?

Is it a good idea? I'm wondering.

Bu iyi bir fikir mi? Merak ediyorum.

So we have been thinking about this over the past couple of days, haven't we?

Son birkaç gündür bunu düşünüyoruz, değil mi?

And yes, I was looking at some hotels paddy

Ve evet, bugün gelmeden önce bazı otel çeltiklerine bakıyordum

before we came on today.

.

And I know you've looked at some as well, Mr.

Bazılarına baktığınızı da biliyorum, Bay

Davis, so I have noticed that they are rather expensive,

Davis, bu yüzden oldukça pahalı olduklarını fark ettim,

but there are some hotels that are quite good value if you stay for more than one night.

ancak bir geceden fazla kalırsanız oldukça iyi değere sahip bazı oteller var .

So that is something we are looking at.

Yani bu, baktığımız bir şey.

It might happen, it might not.

Olabilir, olmayabilir.

Maybe at the moment we are thinking around and I think it's only fair

Belki şu anda bunu düşünüyoruz ve

to say this around June.

bunu Haziran ayı civarında söylemenin adil olduğunu düşünüyorum.

So that is what we've got at the moment and it may beginning of June.

Yani şu anda sahip olduğumuz şey bu ve Haziran başı olabilir.

That's all we have.

Elimizdekiler bu kadar.

So there's nothing definite, there are no dates,

Yani kesin bir şey yok, tarih yok,

we haven't booked anything,

bir şey ayırtmadık

but at the moment we would like to do that.

ama şu anda bunu yapmak istiyoruz.

And if you would like to meet up with us in France

Ve bizimle Fransa'da

more accurately in Paris,

daha doğru bir şekilde Paris'te buluşmak isterseniz,

then we will see what happens.

o zaman ne olacağını göreceğiz.

We've got to go when the children are still at school

Çocuklar hala okuldayken

and probably over a weekend, because that's when if anyone's working there be able to get a break.

ve muhtemelen bir hafta sonundan sonra gitmemiz gerekiyor, çünkü orada çalışan biri varsa o zaman ara verebilir.

No public holidays, no public holidays, no children.

Resmi tatil yok, resmi tatil yok, çocuk yok.

While of course, the children will be off the weekend, but at least

Tabii ki, çocuklar hafta sonu izinli olacak, ama en azından bu, Paris'e giden

it means that there won't be lots of holiday makers going to Paris.

pek çok tatilci olmayacağı anlamına geliyor .

So at the moment, all we have is maybe early June,

Yani şu anda, elimizdeki tek şey belki Haziran başı,

mid-June and later quite likely it will be Paris.

Haziran ortası ve sonra büyük olasılıkla Paris olacak.

I think So that's it.

Bence bu kadar.

So that's all details we have at the moment.

Yani şu anda sahip olduğumuz tüm detaylar bu kadar.

And we don't have any other details except for those details.

Ve bu detaylar dışında başka bir detayımız yok .

And maybe Louis can let us know what is the most expensive hotel in Paris and we'll stay there.

Ve belki Louis bize Paris'teki en pahalı otelin hangisi olduğunu söyler ve orada kalırız.

There are some hotels that are

two and a half thousand pounds a night.

Geceliği iki buçuk bin sterlin olan bazı oteller var.

Is that all?

We won't be staying in those hotels unless, of course, we get sponsored.

Hepsi bu?

Tabii ki sponsor olmadıkça o otellerde kalmayacağız .

We can always sleep on the streets because there are a lot of people now sleeping on the streets in Paris.

Her zaman sokaklarda uyuyabiliriz çünkü artık Paris'te sokaklarda uyuyan çok sayıda insan var.

We Saw that last time we were there a number of years ago.

Bunu en son birkaç yıl önce oradayken gördük.

So maybe we can just take a tent. Take a tent.

Yani belki sadece bir çadır alabiliriz. Bir çadır al.

We can put our tent up.

Çadırımızı kurabiliriz.

Yeah. Under the Arc de

Evet. Arc de'nin altında

I don't think I think they'd move you on from there.

seni oradan taşıyacaklarını sanmıyorum. Bence

I think they would, but yes, that's what we're talking about.

yaparlar, ama evet, bundan bahsediyoruz.

So when you get a minute, Louis, maybe you can tell us

O yüzden bir dakikan olduğunda, Louis, belki bize

when the barrel of you is going by the children's holiday.

çocukların tatiline ne zaman gideceğini söyleyebilirsin.

What's happened is it's still here.

Ne oldu, hala burada.

We know we're still here.

Hala burada olduğumuzu biliyoruz.

But what's happening is there's something happening today that we don't know about.

Ama olan şu ki, bugün bizim bilmediğimiz bir şeyler oluyor.

Maybe there's a big football match or something.

Belki büyük bir futbol maçı falan vardır.

Something's happening.

Bir şeyler oluyor.

Or has anyone been, as everyone just ran outside to look at the sun,

Ya da herkes güneşe bakmak için dışarı koştuğu gibi,

thought of meeting us in Paris is as frighten people off.

bizimle Paris'te buluşmayı düşünen birileri korkuttu mu?

You need to stick your neck out and come and see us.

Boynunu uzatıp gelip bizi görmen gerekiyor.

I think so. Be brave.

Bence de. Cesur ol.

Don't be afraid.

korkma

It's only us. It's only the Internet.

Sadece biziz. Sadece internet.

So we are now looking at words and phrases

Şimdi, bugünün konusuyla bağlantılı kelimelere ve deyimlere bakıyoruz

connected to today's subject.

.

De de de de de de de de de de de de de de de

De de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de

de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de de

de de de de de de de de de de etc..

de de vb.

Clowning around, acting the fool.

Soytarılık yapmak, aptal rolü yapmak.

I suppose we are all capable sometimes of doing this.

Sanırım hepimiz bazen bunu yapabiliyoruz.

We are all capable of not again, acting

Hepimiz bir daha yapmama,

silly, acting in a crazy way,

aptalca davranma, çılgınca davranma,

playing the fool, being foolish.

aptalı oynama, aptal olma yeteneğine sahibiz.

Or maybe if we are trying to do something serious

Ya da belki bir şeyi ciddi

or in a serious way, but we don't do it very well,

ya da ciddi bir şekilde yapmaya çalışıyorsak ama bunu pek iyi yapamıyorsak,

which is what a lot of people use nowadays as well.

ki bugünlerde pek çok insan da bunu kullanıyor.

So let's have a quick look.

Öyleyse hızlıca bir göz atalım.

So we have about another 10 minutes and then we will be going.

Yani yaklaşık 10 dakikamız daha var ve sonra gideceğiz.

So let's have a look at the word clown.

Öyleyse palyaço kelimesine bir göz atalım.

First of all, and the sense that we are using it in today.

Her şeyden önce ve bugün kullandığımız anlamda.

Now, I know it can be used as a noun to describe

Şimdi,

that person, the person that looks like this, for example.

o kişiyi, örneğin buna benzeyen kişiyi tarif etmek için bir isim olarak kullanılabileceğini biliyorum.

So there is Mr.

Steve dressed as a clown, blowing his big horn, and there is me over there

Palyaço kılığında büyük borusunu üfleyen Bay Steve var ve orada

also acting like a clown.

da palyaço gibi davranan ben varım.

But you can also use it as a verb as well.

Ama aynı zamanda bir fiil olarak da kullanabilirsiniz.

You clown, you are playing the fool.

Seni soytarı, aptalı oynuyorsun.

You are doing something in a foolish way so you might clown around.

Aptalca bir şey yapıyorsun, böylece etrafta palyaço olabilirsin.

We can say that that person is being very silly, very foolish,

O kişinin çok aptalca, çok aptalca davrandığını söyleyebiliriz

you clown around, which also is a verb.

, bu da bir fiildir.

So the things that they are doing, they are doing it in a foolish way.

Yani yaptıkları şeyleri aptalca bir şekilde yapıyorlar.

A silly way.

Aptalca bir yol.

Yeah. Maybe you're a work and somebody is.

Evet. Belki sen bir işsin ve birisi öyle.

Yeah.

Moving things around on your desk all the time or,

Evet.

Her zaman masanızın üzerinde bir şeyler taşımak

or taking things away and hiding them

veya bir şeyleri alıp saklamak

or, you know, spilling your drink or something.

veya, bilirsiniz, içkinizi falan dökmek.

Just acting like a fool.

Aptal gibi davranıyorum.

You might say, Oh, stop clowning around.

Oh, etrafta palyaço yapmayı bırak diyebilirsiniz.

Or they poking you or doing something

Ya da sizi dürttükleri ya da böyle bir şey yaptıkları

like that can happen at work.

iş yerinde olabilir.

You can say, Stop clowning around.

Etrafta soytarılık yapmayı bırak diyebilirsin.

It means you stop acting The fool. Yes.

Aptal gibi davranmayı bıraktığın anlamına geliyor. Evet.

So to clown around is to play games

Yani etrafta palyaçoluk yapmak,

in a boisterous, disruptive way.

gürültülü, yıkıcı bir şekilde oyun oynamaktır.

A person is doing something and maybe they're doing it

Bir insan bir şey yapıyor ve belki de

just to make you happy or to to have fun.

sadece seni mutlu etmek ya da eğlenmek için yapıyordur.

But it can also be quite annoying when someone decides to clown around.

Ancak birisinin etrafta palyaço yapmaya karar vermesi de oldukça sinir bozucu olabilir .

They play games in a boisterous, disruptive way.

Oyunları gürültülü, yıkıcı bir şekilde oynuyorlar.

Oh, will you stop clowning around?

Ah, etrafta palyaçoluk yapmayı keser misin?

I'm trying to get this work done.

Bu işi halletmeye çalışıyorum.

Yes, it's it's never used in a positive sense.

Evet, hiçbir zaman olumlu anlamda kullanılmamıştır.

It's used in a negative sense.

Olumsuz anlamda kullanılır.

An engineer aim, I think, is something you as an engineer.

Bir mühendis amacı, bence, bir mühendis olarak sizin için bir şeydir.

I think engineer aim has been done before.

Mühendis amacının daha önce yapıldığını düşünüyorum.

Oh, really?

Gerçekten mi?

Oh, that's right. Okay.

Evet bu doğru. Tamam aşkım.

I recognise your name. Welcome. Welcome.

Adını tanıyorum. Hoş geldin. Hoş geldin.

So you're clowning around?

Yani soytarılık mı yapıyorsun?

You're being very silly.

çok saçmalıyorsun

Now, when I was at school, this is something that I tried to be

Şimdi, ben okuldayken, bu olmaya çalıştığım bir şeydi

because people didn't like me at school.

çünkü okulda insanlar beni sevmiyordu.

Isn't that strange? Some of them.

Bu garip değil mi? Bazıları.

Some of the teachers hated me.

Bazı öğretmenler benden nefret ediyordu.

They really hated me so much. I don't know why.

Benden gerçekten çok nefret ettiler. Neden bilmiyorum.

And I think some of the teachers thought I was a bit thick as well.

Ve sanırım bazı öğretmenler de benim biraz kalın olduğumu düşündüler .

A bit bit of an idiot.

Biraz aptal.

But I used to like sometimes

Ama bazen

being the class clown, especially when I was at junior school.

sınıfın palyaçosu olmayı severdim, özellikle de ortaokuldayken.

I always used to like playing around and being the class clown

Etrafta oynamayı ve sınıfın palyaçosu olmayı her zaman sevmişimdir

because then everyone would laugh and they would like you.

çünkü o zaman herkes güler ve senden hoşlanırdı. Bu

So quite often you use humour

yüzden, sıklıkla kendinizi savunmanın bir yolu olarak mizahı

or just the fact that you want to be silly and play around

ya da sadece aptal olmak ve

like a clown as a way of defending yourself.

bir palyaço gibi oynamak istediğiniz gerçeğini kullanırsınız.

So you might be described as the class clown.

Yani sınıfın palyaçosu olarak tanımlanabilirsin.

So what sort of things did you used to do? Mister?

Peki eskiden ne tür şeyler yapardın? bayım? Masaya

I used to climb on the table and I used to jump off, jump off the table.

tırmanırdım ve masadan atlardım, masadan atlardım.

I used to put the chairs on top of each other, stack them up, and then I would climb

Sandalyeleri üst üste koyardım, üst üste dizerdim, sonra da çıkıp

up and sit on top.

üstüne otururdum.

And I remember one of my teachers getting rather upset and said, Mr.

Ve öğretmenlerimden birinin oldukça üzüldüğünü hatırlıyorum ve Bay

Duncan, Well, they didn't say Mr. Duncan.

Duncan, Bay Duncan demediler.

They just said Duncan.

Sadece Duncan dediler.

In those days, it was before I became a mr.

O günlerde, ben bay olmadan önceydi.

I wasn't a mr. then I was just Duncan.

bey değildim o zaman sadece Duncan'dım.

And he say, Duncan, get off those chairs.

Ve Duncan, o sandalyelerden in dedi.

You will fall and you will hurt yourself.

Düşeceksin ve kendine zarar vereceksin. Bu

I never did, by the way, but I used to make some of the other

arada hiç yapmadım ama sınıftaki diğer bazı

students in the class I used to make them laugh.

öğrencileri güldürürdüm.

And I was only around maybe eight, eight or nine years old.

Ve ben sadece belki sekiz, sekiz veya dokuz yaşlarındaydım.

But I used to love messing around.

Ama ben ortalığı karıştırmayı severdim.

I used to go up to one of my teachers in the playground

Oyun bahçesinde bir öğretmenimin yanına giderdim

and I would always tell jokes to her to make her laugh.

ve onu güldürmek için hep şakalar yapardım.

And so I did like that.

Ve bu hoşuma gitti.

I like I, I suppose I like the reaction

Ben, sanırım insanları

from people when you make them laugh.

güldürdüğünüzde insanların tepkisini seviyorum.

It's a very personal thing to make another person laugh.

Başka birini güldürmek çok kişisel bir şey . Gülmek,

I'm you know, what it's like to laugh and laugh

gülmek,

and laugh and not be able to stop, don't you? Yes.

gülmek ve duramamak nasıl bir şey bilirsin, değil mi? Evet.

Yes, I do.

Evet ediyorum.

You can see this is a face that always likes to have fun.

Bunun her zaman eğlenmeyi seven bir yüz olduğunu görebilirsiniz.

It always likes to laugh so much.

Gülmeyi her zaman çok sever. Şu anda

You can see the joy, the joy on Mr.

Bay C'nin yüzündeki neşeyi, sevinci görebilirsiniz

C's face right now.

.

Look at that.

Şuna bak.

Now there is a happy man

Şimdi bazen mutlu bir adam var

sometimes.

.

So the class clown is a person who is quite outgoing.

Yani sınıf palyaçosu oldukça dışa dönük bir kişidir. Bahse

I bet you were a pain in the neck. Really?

girerim tam bir baş belasıydın. Gerçekten mi?

For your teachers, Mr. Duncan.

Öğretmenleriniz için, Bay Duncan. Bahse

I bet they'd go back to the staff room and say that that that Duncan is a pain in the neck.

girerim personel odasına geri dönerler ve Duncan'ın tam bir baş belası olduğunu söylerler.

STUDENT

ÖĞRENCİ

What a pain in the neck.

Ne boyun ağrısı. Eskiden

That boy I used to get told off quite often by the teachers.

öğretmenler tarafından sık sık azarlandığım o çocuk.

Normally for not paying attention in class.

Normalde derse dikkat etmemek için.

Here we go.

So an adjective use of clown.

İşte başlıyoruz.

Yani palyaçonun bir sıfat kullanımı.

A person might appear clownish, so maybe childish, maybe foolish.

Bir insan palyaço görünebilir, bu yüzden belki çocukça, belki aptalca.

Maybe you are being impolite in your behaviour.

Belki de davranışlarınla ​​kaba davranıyorsun.

So a person also who can be disruptive

Dolayısıyla, rahatsız edici ve sinir bozucu olabilen bir kişi de

and annoying might be acting in a clownish way.

palyaço gibi davranıyor olabilir.

They are behaving like a clown.

Palyaço gibi davranıyorlar.

They are being very silly

when they should be being serious.

Ciddi olmaları gerekirken çok saçmalıyorlar.

So that can happen can't it?

Yani bu olabilir değil mi?

That Are famous clowns aren't there?

Orada ünlü palyaçolar yok mu?

There are.

Var.

There was one that we saw in the 1970s.

1970'lerde gördüğümüz bir tane vardı.

I think it was a French.

Sanırım bir Fransızdı.

Maybe you can remember his name.

Belki adını hatırlarsın.

I can't.

Yapamam.

Uh, no, there are certainly we used to do it was a mime

Uh, hayır, kesinlikle bunu bir pandomim sanatı olarak yapardık

sort of art and used to make lots of loud noises and things like that.

ve çok yüksek sesler ve buna benzer şeyler yapardık.

But yeah, there's a certain famous French clown.

Ama evet, ünlü bir Fransız palyaçosu var.

There was Coco, there was Coco. The was American.

Coco vardı, Coco vardı. Amerikalıydı.

I think he was an American clown.

Sanırım o bir Amerikan palyaçosuydu.

Coco the clown? Yes. And then there's Krusty.

Palyaço Coco mu? Evet. Ve sonra Krusty var.

Krusty the Clown.

Palyaço Krusty.

Krusty the clown from The Simpsons. Simpsons. Yes.

The Simpsons'taki palyaço Krusty. Simpsonlar. Evet.

And then there was there was also I think it was Beppo.

Ve sonra orada da vardı, sanırım Beppo'ydu.

Beppo, Beppo. Yes.

Beppo, Beppo. Evet.

Seppo, the clown.

Palyaço Seppo.

I've noticed that clowns quite often have

Palyaçoların

quite amusing names.

oldukça eğlenceli isimleri olduğunu fark ettim.

You never see clowns called Robert.

Robert adında palyaçoları asla görmezsin.

Hello, Good boys and girls. Here he comes.

Merhaba, İyi erkekler ve kızlar. İşte geliyor.

It's Robert the Clown, the famous French artist.

Ünlü Fransız ressam Palyaço Robert.

Yes, clown that used to do a lot of my mime work.

Evet, pandomim işlerimin çoğunu yapan palyaço.

But perhaps Sir Louis Wood would remember who that was.

Ama belki Sir Louis Wood onun kim olduğunu hatırlardı.

Well, of course, that sort of performance is very popular in France.

Elbette, bu tür performanslar Fransa'da çok popüler.

You had Marcel Marceau, who would always do those.

Bunları her zaman yapan Marcel Marceau'nuz vardı.

Those he's trapped inside a box.

Bir kutunun içine hapsolmuş olanlar.

Or maybe he's he's trying to escape something or he's

Ya da belki bir şeyden kaçmaya çalışıyor ya da

holding something very heavy in his hands.

elinde çok ağır bir şey tutuyor.

He's just pretending.

Sadece rol yapıyor.

So, yes, he could be described, I suppose, as a type of clown as well.

Yani evet, sanırım bir tür palyaço olarak da tanımlanabilir.

Moving on. Clowns only use their first name, don't they?

Hareketli. Palyaçolar sadece ilk isimlerini kullanırlar, değil mi?

They do.

They don't.

Onlar yapar.

Onlar değil.

They don't have surnames, Mr. Beppo.

Soyadları yok Bay Beppo.

Hello, Mr.

Merhaba Bay

Beppo.

Beppo.

Beppo The clown. Coco the clown.

Palyaço Beppo. Palyaço Coco.

And so on and so forth.

Ve benzeri ve benzeri.

Clowning around, we might say a person is clowning around.

Etrafta palyaçoluk yaparken, bir kişinin etrafta palyaçoluk yaptığını söyleyebiliriz.

They are being a prat.

Aptal oluyorlar.

I think that's a great word.

Bence bu harika bir kelime. Bu

By the way, my mother used to say that I'm a prat quite often.

arada, annem sık sık benim bir salak olduğumu söylerdi.

You right?

Haklısın?

Yeah.

Somebody that acts in a stupid, foolish way or says foolish things

Evet.

Aptalca, aptalca davranan veya aptalca şeyler söyleyen biri

or you could upset somebody.

yoksa birini üzebilirsin.

You also, you prat.

Sen de boşver.

Uh, you know.

Bilirsin.

Yeah. It's just acting in a clown like foolish way.

Evet. Aptal gibi bir palyaço gibi davranıyor.

It is a very British expression used commonly in British English.

İngiliz İngilizcesinde yaygın olarak kullanılan çok İngiliz bir ifadedir.

A person is acting foolish.

Bir kişi aptalca davranıyor.

They are acting like a prat.

Aptal gibi davranıyorlar.

They are playing the fool, they are acting in a foolish

Aptalı oynuyorlar,

when sometimes it can be endearing.

bazen sevimli olabildiğinde aptalca davranıyorlar. Bazı

Some people in

insanlardaki bazı insanlar

some people might find that funny and they like somebody that's like that.

bunu komik bulabilir ve böyle olan birinden hoşlanırlar.

If somebody is endearing to you, it means that that

Birisi size sevimli geliyorsa, bu

they're attractive in a certain way.

onların belirli bir şekilde çekici oldukları anlamına gelir.

You you feel a sort of emotional warmth towards them

Onlara karşı bir tür duygusal sıcaklık hissediyorsunuz

and you like that person.

ve o kişiyi seviyorsunuz. Cana

They're endearing, they're likeable.

yakınlar, cana yakınlar.

And sometimes people say sometimes people that behave in a clownish way.

Ve bazen insanlar bazen palyaço gibi davranan insanlar derler.

Yes, could be.

Evet olabilir.

But normally it's a negative phrase. Yes.

Ama normalde olumsuz bir ifadedir. Evet.

Quite often it's used negatively.

Çoğu zaman olumsuz olarak kullanılır.

A person who is clowning or behaves like a clown is idiotic,

Palyaço yapan veya palyaço gibi davranan bir kişi aynı zamanda aptal,

foolish, daft, and boorish as well.

aptal, aptal ve kabadır.

So rude.

Çok kaba. Çok önemsiz bir şekilde

A rude person who acts in a

davranan kaba bir kişi,

in a very trivial way might be described as a clown.

palyaço olarak tanımlanabilir.

A person that behaves foolishly or impolitely

Aptalca veya kabaca davranan bir kişi

might also be described as a clown.

de palyaço olarak tanımlanabilir.

I don't like. I look like a

sevmiyorum Sıçan gibi görünüyorum

rat. My hat is like

. Şapkam

a camp clown and I've got my hand on my waist.

bir kamp palyaçosu gibi ve elim belimde.

I look quite calm. Yes,

Oldukça sakin görünüyorum. Evet,

I think that's a very gay clown.

bence çok eşcinsel bir palyaço.

Yes, very camp. Very camp. Yes, I think so.

Evet, çok kamp. Çok kamp. Evet bencede.

So another one we will be going in around about 5 minutes.

Yani bir tane daha yaklaşık 5 dakika içinde gideceğiz.

So we've just had that one.

Yani biz sadece onu yaşadık.

And we can use the word clown.

Palyaço kelimesini de kullanabiliriz.

And I'm sure a lot of people aware of this nowadays contemporary.

Ve eminim ki günümüzde birçok insan bunun farkındadır .

So in its contemporary use,

Bu nedenle, çağdaş kullanımında,

you might say that a person is a public fool

bir kişinin herkesin önünde aptal olduğunu

or maybe an incompetent person in authority.

veya belki de otoritede yetersiz bir kişi olduğunu söyleyebilirsiniz.

Yes, I have heard people say or describe

Evet, insanların

certain world leaders as clowns.

bazı dünya liderlerini palyaço olarak tanımladığını veya söylediğini duydum.

You mean certain world leaders quite close to home?

Eve oldukça yakın bazı dünya liderlerini mi kastediyorsunuz?

No. Like Boris Johnson, for example.

Hayır. Örneğin Boris Johnson gibi. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki evine

He's I was talking about someone not so close

pek yakın olmayan birinden bahsediyordum

to home in the United States.

.

Yeah.

Evet.

So there is a certain person who has been described as a clown

Yani aslında palyaço olarak tanımlanan belli bir kişi var

in fact, many world leaders at some point

, birçok dünya lideri muhtemelen bir noktada

are probably going to be described as a clown.

palyaço olarak tanımlanacak.

So this is something that's very contemporary now, even

Yani bu artık çok çağdaş bir şey, Twitter'da

I think there's even a site

bir site

or a channel on Twitter,

veya kanal olduğunu düşünsem bile,

someone has their own profile on Twitter and they're called Clown World,

birisinin Twitter'da kendi profili var ve ona Palyaço Dünyası deniyor

and they often highlight all the stupidity of human behaviour.

ve genellikle insan davranışının tüm aptallığını vurguluyorlar.

So a person who is a clown described as a clown

Yani günümüzde palyaço olarak tanımlanan palyaço olan bir kişi, çok

nowadays might be a person who has a lot of authority

fazla yetkisi olan

or a very important job, but they don't do it very well.

veya çok önemli bir işi olan bir kişi olabilir ama bunu pek iyi yapamaz.

Well, Boris Johnson was often described as a clown,

Pekala, Boris Johnson genellikle bir palyaço olarak tanımlandı

and so was.

ve öyleydi.

So was Trump, of course.

Elbette Trump da öyleydi.

Yes, but I mean, yeah, the archetypal

Evet, ama demek istediğim, evet, son zamanların arketipsel

authoritarian figure

otoriter figürü

of recent times, I think you would describe Boris

, bence Boris

Johnson would fit into that quite whether you agree with what he did or not.

Johnson'ın yaptıklarına katılsanız da katılmasanız da buna tam olarak uyacağını tanımlarsınız.

But he did use to act a bit like a fool in public.

Ama toplum içinde biraz aptal gibi davranırdı.

Yeah, I think I think his his was a kind of defence mechanism again,

Evet, sanırım onunki yine

to to to ease the criticism of himself.

kendine yönelik eleştirileri hafifletmek için bir tür savunma mekanizmasıydı.

I think he used it as a sort of shield almost.

Sanırım onu ​​neredeyse bir tür kalkan olarak kullandı.

So a person who is a clown in in modern terms

Dolayısıyla, modern anlamda palyaço olan bir kişi,

might be a person who is just not very good at their job.

işinde pek iyi olmayan bir kişi olabilir.

You might act like a clown again.

Yine bir palyaço gibi davranabilirsin.

You behave foolishly without any self-awareness,

Kendinin farkında olmadan aptalca davranıyorsun,

so you never even think about what you're doing.

bu yüzden ne yaptığını hiç düşünmüyorsun.

You just do it without any thought.

Hiç düşünmeden yaparsın.

So you don't even have any self awareness of what are actually doing.

Yani gerçekte ne yaptığınıza dair herhangi bir öz farkındalığınız bile yok .

And I suppose finally,

Ve sanırım son olarak

the word clown.

palyaço kelimesi.

Where does it come from? Mr.

Nereden geliyor? Bay

Duncan It's a very interesting word.

Duncan Bu çok ilginç bir kelime.

The word clown from nose, full bore,

Palyaço kelimesi burundan, dolu,

again, an impolite, rude person,

yine terbiyesiz, terbiyesiz bir insandır

and they can be quite annoying as well.

ve oldukça can sıkıcı da olabilirler.

So when you think of clowns and the way they behave,

Yani palyaçoları ve davranışlarını düşündüğünüzde,

they are they are quite annoying.

oldukça sinir bozucular.

I think that's why so many people hate them, particularly.

Bence bu yüzden birçok insan özellikle onlardan nefret ediyor.

It's all right if you go to watch, go to the circus

Seyretmek, sirke gitmek

and watch a clown show or clown act, you know what?

ve bir palyaço şovu veya palyaço gösterisi izlemek için gidersen sorun olmaz, biliyor musun?

You're going to see.

göreceksin

But if somebody starts behaving like that

Ama birisi

unexpectedly, like in the workplace,

beklenmedik bir şekilde, örneğin işyerinde böyle davranmaya başlarsa,

then it is unruly.

o zaman bu asi bir davranıştır.

So North, is this Norseman?

Kuzey, bu İskandinav mı?

Is this Norway?

Burası Norveç mi?

Yes. Yes, it is.

Evet. Evet öyle.

It's so you might also I think it's also

Bu yüzden

the other places as well as as well in Europe.

Avrupa'nın yanı sıra diğer yerlerde de olduğunu düşünüyorum.

I think I think that word has been used in various different ways

Bence bu kelime çeşitli şekillerde kullanıldı

and until it became associated with

ve

with the clown that we all know and love,

hepimizin bildiği ve sevdiği palyaço ile ilişkilendirilene kadar,

well some of us

bazılarımız

live so we're not we're not criticising anyone from Norway.

yaşıyor, bu yüzden Norveç'ten kimseyi eleştirmiyoruz.

If watching.

Eğer izliyorsanız.

No. Well, no, we're just saying that we're not saying that people from Norway are clowns.

Hayır. Şey, hayır, sadece Norveçlilerin palyaço olduğunu söylemediğimizi söylüyoruz.

We are not saying that.

Bunu söylemiyoruz.

So Norwegian is is one of the places that used that word.

Yani Norveççe bu kelimeyi kullanan yerlerden biridir.

And then over time it was adapted to mean a circus performer.

Ve zamanla sirk sanatçısı anlamına gelecek şekilde uyarlandı.

And almost like the Vikings, you know, very boorish.

Ve neredeyse Vikingler gibi, bilirsiniz, çok kaba.

They be, you know, very loud and very disruptive in what they were doing.

Biliyorsunuz, yaptıkları işte çok gürültülü ve çok rahatsız edici oluyorlar.

So apologies to any Vikings watching.

İzleyen tüm Vikinglerden özür dileriz.

Please don't Invaders again.

Lütfen bir daha İstilacı olmasın.

Yes. And that that is it, Mr. Stevens.

Evet. İşte bu kadar, Bay Stevens.

Take the time to go by, then I'm off.

Geçmek için zaman ayırın, sonra gidiyorum.

Oh, okay.

Tamam.

So some. Mr.

Bu yüzden bazıları. Bay

Duncan. I'm actually quite hungry.

Duncan. Aslında oldukça açım.

I've got some bread out

for defrosted some bread from the freezer, so we should be alright for something to eat later.

Dondurucudan biraz ekmek çözdürmek için biraz ekmek aldım, bu yüzden daha sonra bir şeyler yemek için iyi olmalıyız.

We are having, we are having chilli con carne tonight

Yiyoruz, bu gece acı biberli karne yiyeceğiz

and I hope this time it does not nearly kill me.

ve umarım bu sefer beni neredeyse öldürmez.

Well, it's hate, it's power

Pekala, bu nefret, gücü

will have dissipated slightly now.

şimdi biraz dağılmış olacak.

I never, I never eat for a few days.

Asla, asla birkaç gün yemek yemem.

I never did tell you the story about Mr.

Steve's chilli con carne the other night.

Geçen gece Bay Steve'in kırmızı biberli con carne'sinin hikayesini sana hiç anlatmadım.

He gave it to me.

Bana verdi. Kazaya

He put too much chilli powder in the accident, in the chilli con carne.

çok fazla biber tozu koydu , biber konmasına.

Well, by accident, yes, but it was still there.

Şey, tesadüfen, evet, ama yine de oradaydı.

I stuck my neck out, Mr.

Boynumu dışarı çıkardım, Bay

Duncan, and, well, I had to stick my neck out because I was choking to death.

Duncan ve, şey, boynumu dışarı çıkarmak zorunda kaldım çünkü boğularak ölüyordum.

So Steve gave me this. I ate it.

Steve bana bunu verdi. Onu yedim.

And then about half an hour later, I had this terrible indigestion because Mr.

Ve yaklaşık yarım saat sonra, Bay

Steve had put too much spice.

Steve çok fazla baharat koyduğu için korkunç bir hazımsızlık yaşadım.

And it went to my throat and my throat closed up

Ve boğazıma gitti ve boğazım kapandı

and my airway closed up and I couldn't breathe.

ve hava yolum kapandı ve nefes alamıyordum.

And I was there choking, writhing around, trying to get air into my lungs.

Ve ben orada boğuluyor, kıvranıyor, ciğerlerime hava doldurmaya çalışıyordum.

And it was quite distressing.

Ve oldukça üzücüydü.

I have to be honest.

Dürüst olmak zorundayım.

It was very distressing.

Çok üzücüydü.

He's very delicate and it was it was all Steve's foil.

O çok narin ve bu tamamen Steve'in yaptığı bir şeydi.

It wasn't that strong.

O kadar güçlü değildi.

So you're cooking?

Yani yemek mi yapıyorsun?

It wasn't that strong at all.

Hiç de o kadar güçlü değildi.

I know some people make jokes about

Bazı insanların

a person's cooking, killing them.

bir insanın yemek yapması ve onu öldürmesi hakkında şakalar yaptığını biliyorum.

Well, we've got a new jar of chilli powder.

Pekala, yeni bir kavanoz biber tozumuz var.

Yeah, okay.

Evet tamam.

And I didn't know how strong it was because you don't know from one brand to the next.

Ve ne kadar güçlü olduğunu bilmiyordum çünkü bir markadan diğerine geçemezsiniz.

Okay, So I just put one teaspoon in, which isn't very much, but it turned out it was

Tamam, ben sadece bir çay kaşığı koydum, ki bu çok fazla değil, ama normalden daha güçlü olduğu ortaya çıktı

stronger than normal, but not that strong.

, ama o kadar da güçlü değil.

It wasn't like in the dress, but it was hot.

Elbisedeki gibi değildi ama sıcaktı.

It was hot enough to hot.

Sıcak olacak kadar sıcaktı.

But it it.

Ama o.

Mr. Duncan So delicate.

Bay Duncan Çok hassas.

The fact that you warned me.

Beni uyardığın gerçeği. Servis

Well, I warned you before you served it.

yapmadan önce seni uyardım.

But I tried it.

Ama denedim.

I ate it because I didn't want to upset Steve.

Yedim çünkü Steve'i üzmek istemedim.

So answers.

Yani cevaplar.

And then half an hour later, I had the most violent indigestion.

Ve yarım saat sonra, en şiddetli hazımsızlığı yaşadım.

Close to my airway.

Hava yoluma yakın.

I was choking. I had it.

boğuluyordum. Ona sahiptim. Ciğerlerime

It took a while for me to start getting air into my lungs, but I'm still alive to tell the tale.

hava dolmaya başlamam biraz zaman aldı ama hikayeyi anlatmak için hâlâ hayattayım.

However, we are having it again tonight because Mr.

Ancak bu gece yine yiyeceğiz çünkü Bay

Steve puts them in the fridge.

Steve onları buzdolabına koyuyor.

So if I'm not here on Sunday, you'll know.

Pazar günü burada olmazsam, bileceksin.

Finally that Mr.

Sonunda, Bay

Steve's cooking has finally finished me off.

Steve'in yemek pişirmesi sonunda benim işimi bitirdi.

Well, you know what happens with with Chilli?

Peki, Chilli'ye ne olur biliyor musun?

It once you've cooked it and I left it in the fridge for a couple of days and reheat

Pişirdikten ve birkaç gün buzdolabında bırakıp tekrar ısıttıktan sonra

it it's the power of the chilli gets reduced.

biberin gücü azalır.

So you'll be fine, we hope.

Yani iyi olacaksın, umarız.

But I would always advise you to take an antacid before we eat.

Ama her zaman yemek yemeden önce bir antasit almanızı tavsiye ederim .

I think I'm taking something.

Sanırım bir şey alıyorum.

Maybe. Maybe a gallon of water.

Belki. Belki bir galon su.

Now I have something like proton pump inhibitor.

Şimdi proton pompası inhibitörü gibi bir şeyim var.

I would suggest a map result.

Bir harita sonucu öneririm.

Okay. Beforehand.

Tamam aşkım. Önceden.

That said, how is this useful to anyone?

Bununla birlikte, bu herhangi biri için nasıl faydalıdır?

Well, yeah, because they're quite useful things to take before

Şey, evet, çünkü bir öğünde aşırıya kaçacağınızı biliyorsanız, farkına varmadan almanız için oldukça faydalı şeyler

you know, if you know you're going to overindulge in a meal anyway.

.

Right. Or be poisoned by your partner.

Sağ. Ya da partneriniz tarafından zehirlenebilirsiniz.

So much exaggeration.

Çok fazla abartma.

We will see you on Sunday, Mr. Steve.

Pazar günü görüşürüz, Bay Steve.

I stick my neck out.

Boynumu uzatıyorum.

I use that phrase. Bye bye.

Ben o cümleyi kullanıyorum. Güle güle.

Just trying a little bit of the chilli.

Sadece biraz acı biber deniyorum.

I stuck my neck out and I not but one or two foot one in.

Boynumu dışarı çıkardım ve sadece bir veya iki fit bir inç değil.

But it was. Yeah.

Ama öyleydi. Evet.

And obviously I've got my neck chopped off because Mr.

Ve belli ki Bay

Mr. Duncan.

Bay Duncan yüzünden boynum kesildi.

Right. See you all on Sunday.

Sağ. Pazar günü görüşmek üzere.

Have a nice rest of your week.

Haftanın geri kalanı güzel geçsin.

Thank you Mr. Steve.

Teşekkürler Bay Steve.

He will be back on Sunday from 2 p.m.

Pazar günü saat 14:00'ten sonra geri dönecek.

UK time.

İngiltere saati.

Mr. Steve Everyone loves Mr.

Bay Steve Herkes Bay

Steve.

Steve'i sever.

He is the nicest person in the world.

O dünyanın en güzel insanıdır. o

He is.

.

He's ever so lovely.

O çok sevimli.

I'm back with you on Sunday.

Pazar günü tekrar sizlerleyim.

Thanks for joining me today.

Bugün bana katıldığın için teşekkürler.

You can watch this all over again, by the way.

Bu arada baştan tekrar izleyebilirsiniz.

You can watch all of this every.

Bunların hepsini her gün izleyebilirsiniz.

Second of this can be watched again.

Bunun ikincisi tekrar izlenebilir.

And yes, there will be captions underneath

Ve evet,

so you can follow everything I'm saying as well.

söylediğim her şeyi takip edebilmeniz için alt yazılar olacak.

See you on Sunday.

Pazar görüşürüz.

Take care of yourself.

Kendine dikkat et.

Enjoy the rest of your day, by the way.

Bu arada, günün geri kalanının tadını çıkar.

Have a lovely day.

İyi günler.

I hope it goes well.

Umarım iyi gider.

Whether you are enjoying the sunshine or maybe if you are trying

İster güneşin tadını çıkarıyor olun, ister

to keep yourself warm in the cold weather.

soğuk havalarda kendinizi sıcak tutmaya çalışıyor olun.

I will see you on Sunday from 2 p.m.

Pazar günü saat 2'den itibaren görüşürüz.

UK Time is when I'm back with you.

İngiltere Saati, seninle geri döndüğüm zamandır.

And of course

Ve tabii ki bir

you know what's

coming next until the next time we meet here on YouTube.

dahaki sefere YouTube'da buluşana kadar sırada ne olacağını biliyorsunuz.

This is Mr.

Bu,

Duncan in the birthplace of English, saying Thanks for watching.

İngilizcenin doğum yerindeki Bay Duncan, izlediğiniz için teşekkürler diyor.

And of course, you know what's coming next.

Ve tabii ki, sırada ne olduğunu biliyorsun.

Yes, you do...

Evet,

ta ta for now.

şimdilik... ta ta yapıyorsun.