Learn ENGLISH (almost) EVERY DAY #4 - LIVE from England / WED 6th APRIL 2022

I hope you're having a lovely day.

Umarım güzel bir gün geçiriyorsundur.

Wherever you are in the world.

Dünyanın neresinde olursanız olun.

It's a windy one today.

Bugün hava rüzgarlı.

We have a lot of wind.

Rüzgarımız çok.

And I'm not talking about my colon.

Ve kolonumdan bahsetmiyorum. Hava

It's breezy.

esintili.

We have some blue sky.

Biraz mavi gökyüzümüz var.

We have some sunshine.

Biraz güneş ışığımız var.

We had rain here.

Burada yağmur yağdı.

In fact, we're having everything today.

Aslında, bugün her şeye sahibiz.

I think we are getting every single season that exists.

Bence var olan her mevsimi alıyoruz.

Here we go, then. Yes, we are back.

İşte başlıyoruz o zaman. Evet, geri döndük.

And we are live from the birthplace of the English language.

Ve biz İngilizcenin doğduğu yerden canlı yayındayız .

Yes, it's myself, Mr.

Evet, benim Bay

Duncan, and hopefully you as well.

Duncan ve umarım siz de öylesinizdir.

Two at a time.

Bir seferde iki tane.

Hi, everybody.

Selam millet.

This is Mr. Duncan in England.

Ben İngiltere'den Bay Duncan.

How are you today? Are you okay? I hope so.

Bugün nasılsın? İyi misin? Umarım. Mutlu

Are you happy?

musun?

Are you as happy as my little lamb?

Kuzum kadar mutlu musun?

Hello, little lamb.

Merhaba küçük kuzu.

This is one of the new lambs that has been born recently.

Bu, yakın zamanda dünyaya gelen yeni kuzulardan biridir.

And I've decided to keep you every time.

Ve her seferinde seni tutmaya karar verdim.

Yes, I have.

Evet bende var.

Because you are so cute.

Çünkü çok tatlısın.

I hope you're feeling good today.

Umarım bugün iyi hissediyorsundur.

Yes. My name is Duncan, and I talk about the English language.

Evet. Benim adım Duncan ve İngilizce hakkında konuşuyorum.

You might say that I am an English addict.

Benim bir İngiliz bağımlısı olduğumu söyleyebilirsiniz.

I'm quite keen.

Ben oldukça istekliyim.

If you are keen on something, it means you like it very much.

Bir şeye meraklıysanız, onu çok seviyorsunuz demektir.

So you might say that I am keen on

Yani

not only English, but also talking about the English language,

sadece İngilizceye değil, aynı zamanda İngilizce hakkında konuşmaya,

sharing my love of the English language,

İngilizceye olan sevgimi paylaşmaya meraklı olduğumu söyleyebilirsiniz, tıpkı

just like I'm sharing my love with my little lamb.

küçük kuzumla sevgimi paylaştığım gibi.

Lots of lambs are now popping out

Şu anda

of their mothers

in the fields around the area in which I live.

yaşadığım bölgenin çevresindeki tarlalarda annelerinden çok sayıda kuzu çıkıyor.

And that's another reason why I love this time of year.

Yılın bu zamanını sevmemin bir başka nedeni de bu. Pek

One of many reasons, but I think one of the biggest reasons

çok nedenden biri, ama bence baharı sevmemin en büyük nedenlerinden biri,

why I love spring is because at this time of year

yılın bu zamanında

you will see many lambs.

çok sayıda kuzu görmenizdir.

Oh, I can't resist showing some newborn lambs.

Ah, yeni doğmuş kuzuları göstermeden duramıyorum.

So there is one of them. Isn't that lovely?

Yani onlardan biri var. Bu çok hoş değil mi? Çok

They are so cute when they are

küçükken çok tatlılar

so young.

.

And you can see that one there.

Ve onu orada görebilirsin.

That one is not very old

O çok yaşlı değil

because it still has its umbilical cord

çünkü hala göbek bağı var

The umbilical cord

Göbek bağı

is the thing that connects the baby to the mother.

bebeği anneye bağlayan şeydir.

And you can see that that particular, particular lamb

Ve o özel kuzunun

still has its umbilical cord.

hala göbek bağı olduğunu görebilirsiniz.

And if you look at its tail, you might notice as well,

Kuyruğuna bakarsanız, siz de fark edebilirsiniz,

if you look closely at the tail, you can see there is something wrapped

kuyruğa yakından bakarsanız, kuzunun kuyruğuna bir şey sarıldığını

around the lamb's tail

and that is to make the end of the tail drop off.

ve bu da kuyruğun ucunu düşürmek için olduğunu görebilirsiniz.

It is a way of shortening the tail.

Kuyruğu kısaltmanın bir yoludur. Buna

It is called docking.

yanaşma denir.

So when you dock something, you make something less

Yani bir şeyi kenetlediğinizde, bir şeyi daha az yaparsınız

or maybe you make something shorter.

veya belki daha kısa yaparsınız. Aman

Oh, my goodness. Look at that.

tanrım. Şuna bak. Dürüst olmak gerekirse,

Look at all those lovely little lambs I'm

şu sevimli küçük kuzulara bakın,

not sure if I want to hug them or eat them, to be honest.

onlara sarılmak mı yoksa yemek mi istediğimden emin değilim . Bu

So I'm getting

yüzden,

a mixture of emotions as at the moment I'm getting them

şu anda onlara

the emotion of love, but also the emotion of wanting

aşk duygusu alıyorum, ama aynı zamanda

to have something to eat with some mint sauce.

biraz nane sosu ile bir şeyler yemek isteme duygusu alıyorum.

So there they are, the little lambs.

İşte oradalar, küçük kuzular.

They they are all over the place at the moment as spring continues

Bahar devam ederken

and lots of lambs are now coming out.

ve şimdi bir sürü kuzu çıkarken onlar her yerdeler. Çok

Aren't they lovely?

sevimli değiller mi?

Oh, I could sit all day watching them,

Bütün gün oturup onları izleyebilirim

but I'm not going to because we have other things to do.

ama yapmayacağım çünkü yapacak başka işlerimiz var.

We do.

We have lots of things to do today.

Yaparız.

Bugün yapacak çok şeyimiz var.

We are talking all about passports today.

Bugün pasaportlardan bahsediyoruz. Bu

This is my passport, by the way, not yours.

arada bu benim pasaportum, senin değil.

This is mine.

Bu benim.

And I remember one time in the past,

Ve geçmişte bir kez hatırlıyorum,

the British passport was the most sort.

İngiliz pasaportu en sıra dışı olanıydı.

It was the most desired passport.

En çok istenen pasaporttu.

In the world. Not anymore.

Dünyada. Artık değil.

Apparently there are passports

Görünüşe göre

that are more popular than the British passport.

İngiliz pasaportundan daha popüler olan pasaportlar var.

And we will be looking at that a little bit later on.

Ve buna biraz sonra bakacağız.

Also, we will be discussing ways of using the word passport as well.

Ayrıca pasaport kelimesinin kullanım şekillerini de tartışacağız.

And there are many ways of using the word passport,

Pasaport kelimesini kullanmanın pek çok yolu var,

especially when we are talking about opportunity,

özellikle fırsattan,

things that you might be able to get And I suppose that's one of the reasons

elde edebileceğiniz şeylerden bahsederken

why not only the word passport,

but also a passport itself.

.

Can be very useful from time to time.

Zaman zaman çok faydalı olabilir.

Yes, we have made it all the way to the middle of the week.

Evet, hafta ortasına kadar geldik.

Don't forget, I am with you almost every day during the month of April,

Unutma, nisan ayı boyunca hemen hemen her gün seninleyim

because today, yes, it is Wednesday

çünkü bugün evet çarşamba

Beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep, beep.

Bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip, bip.

You believe video, you edit it.

Videoya inanırsın, düzenlersin.

If you do it is doo doo.

Eğer yaparsan, doo doo'dur.

How do you do today?

Bugün nasılsın?

Here we go.

İşte başlıyoruz.

I hope you are feeling happy.

Umarım mutlu hissediyorsundur.

I hope you are feeling good today.

Umarım bugün iyi hissediyorsundur.

Definitely.

Kesinlikle.

I really do.

Gerçekten yaptım.

So, 25 days I will be with you during the month of April.

Yani nisan ayı boyunca 25 gün sizlerle olacağım.

Something special to celebrate the arrival of spring time

Baharın gelişini kutlamak için özel bir şey

because everyone becomes quite excited.

çünkü herkes oldukça heyecanlanıyor.

In fact, can I tell you a story?

Aslında, sana bir hikaye anlatabilir miyim?

Last weekend, Mr.

Geçen hafta sonu Bay

Steve and myself went into town and we were walking around and everyone.

Steve ve ben kasabaya gittik ve etrafta dolaşıyorduk ve herkes.

Everyone seemed

Herkes

happy.

mutlu görünüyordu.

Not just happy, but very happy.

Sadece mutlu değil, çok mutlu.

In fact, a lot of people stopped to chat to us.

Aslında, birçok insan bizimle sohbet etmek için durdu.

They said, hello, One, one person

Merhaba dediler, Bir, hatta bir kişi

even shouted, Hey, hey there.

Hey, hey orada diye bağırdı.

And we turned around, and it was

Arkamızı döndük ve bu,

it was the the man who runs the local farmer's market.

yerel çiftçi pazarını işleten adamdı.

And he said, Hi, guys.

Ve merhaba arkadaşlar dedi.

I thought you'd moved away.

Taşındığını sanıyordum.

I thought you'd gone away.

Gittiğini sanmıştım. Gittin

We thought you had left.

sanmıştık.

And we said, No, no, we're still here.

Ve hayır, hayır, biz hala buradayız dedik.

We're not going anywhere.

Hiçbir yere gitmiyoruz.

But a lot of people were very friendly, even a cyclist.

Ama pek çok insan çok cana yakındı, bir bisikletçi bile.

We were sitting down having our afternoon coffee on Saturday,

Cumartesi günü ikindi kahvemizi içiyorduk

and a cyclist came,

ve bir bisikletçi geldi,

sat down next to us and started chatting away.

yanımıza oturdu ve sohbet etmeye başladı.

Started chatting to us for no reason.

Sebepsiz yere bizimle sohbet etmeye başladı.

So it would appear spring time does bring out

Öyle görünüyor ki bahar zamanı

the happiness and joy in people.

insanlarda mutluluk ve neşe uyandırıyor.

I suppose when you see colour like this,

Sanırım böyle bir renk görünce

I suppose it is very easy to become excited. Yes.

heyecanlanmak çok kolay oluyor. Evet.

Some of the daffodils are still alive.

Nergislerin bir kısmı hala yaşıyor.

Many of them have withered away, but there are some

Birçoğu yok oldu, ancak

that are still surviving.

hala hayatta kalanlar var.

Some of the daffodils are still alive

Nergislerden bazıları,

for the next few days before they all shrivel away and disappear.

hepsi buruşup kaybolmadan önce önümüzdeki birkaç gün boyunca hala hayatta. Birleşik

Can you believe there is one town here in the

Krallık'ta nergisleri yasaklayan bir kasaba olduğuna inanabiliyor musunuz

UK that has banned daffodils?

?

It was in the news yesterday.

Dün haberlerde çıktı.

Apparently a local authority has banned daffodils.

Görünüşe göre yerel bir otorite nergisleri yasaklamış.

They've gone around the whole town

Bütün kasabayı dolaştılar

and they've cut them all

ve hepsini kestiler

They've removed all of the flowers

Bütün çiçekleri kopardılar

because they are worried that people

çünkü insanların

will try eating them.

onları yemeye çalışacağından endişe ediyorlar.

Are people that crazy?

İnsanlar bu kadar deli mi?

Have you ever eaten a daffodil?

Hiç nergis yedin mi?

Have you ever felt the desire to eat a daffodil

Hiç nergis yeme isteği duydun mu

What is that all about?

? Hiçbir

I have no idea.

fikrim yok.

But that's what happens sometimes in this crazy world.

Ama bu çılgın dünyada bazen olan budur.

People do find very strange things.

İnsanlar çok garip şeyler buluyor.

Sometimes it makes absolutely

Bazen kesinlikle

no sense whatsoever.

hiçbir anlam ifade etmez.

Apparently, they were worried that children

Görünüşe göre, çocukların

were going to try and eat the daffodils.

nergisleri yemeye çalışacaklarından endişeleniyorlardı.

I don't think that happens.

Bunun olacağını sanmıyorum.

I don't think children go around eating everything that exists.

Çocukların etrafta dolaşıp var olan her şeyi yediklerini düşünmüyorum.

To be honest, I don't think it happens.

Dürüst olmak gerekirse, bunun olacağını sanmıyorum.

Hello to the live chat.

Canlı sohbete merhaba.

Hello to you.

Merhaba sana.

Live chat.

Canlı sohbet.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

Great to see you here. In fact.

Seni burada görmek harika. Aslında.

Who was first on today's live chat?

Bugünün canlı sohbetinde ilk kim vardı?

Oh, yes. We have

Oh evet. Vitesse'miz var

Vitesse.

.

Vitesse, you our first.

Vitesse, sen bizim ilkimizsin.

But also we had Luis Mendes.

Ama aynı zamanda Luis Mendes'imiz de vardı.

You were also first today.

Bugün de birinci oldun.

You all arrived at exactly 2:00.

Hepiniz tam olarak 2:00'de geldiniz.

And also Paolo as well.

Ayrıca Paolo'yu da.

Hello, Paolo.

Merhaba Paolo.

Paolo.

Paolo.

Paolo.

Paolo.

You were also first today.

Bugün de birinci oldun.

So congratulations to all three of you.

Bu yüzden üçünüzü de tebrik ederim.

You were first on today's live chat

Bugünün canlı sohbetinde ilk sen vardın

Are you enjoying my dimples?

Gamzelerimden hoşlanıyor musun?

Do you like my dimples today?

Bugün gamzelerimi beğendin mi?

I don't know why my dimples

Gamzelerim neden

are really standing out I don't know why

gerçekten öne çıkıyor bilmiyorum Neden bilmiyorum

Maybe I'm losing weight.

Belki de kilo veriyorum. Görünüşe

Apparently, that's what I've noticed in the past.

göre, geçmişte fark ettiğim şey buydu.

When I start to lose weight quite often, you can see

Çok sık kilo vermeye başladığımda

my dimples much easier.

gamzelerimi çok daha rahat görebilirsin.

Oh, so I'm.

Ben de öyleyim.

I'm intrigued to find out what happens next.

Bundan sonra ne olacağını merak ediyorum.

Maybe I am.

Belki ben.

I haven't weighed myself for a long time.

Uzun zamandır tartılmadım.

It's been a long time since I've stood on the weighing scales

Tartının üzerine çıkmayalı uzun zaman oldu

because I was a little afraid that I may have put on some more weight,

çünkü biraz daha kilo almış olabileceğimden korktum

but I can see my dimples, which means perhaps

ama gamzelerimi görebiliyorum, bu da belki

I am losing a little bit more weight.

biraz daha kilo verdiğim anlamına geliyor.

Hello, also to Sandra Gonzalez.

Sandra Gonzalez'e de merhaba.

Nice to see you here on Wednesday.

Çarşamba günü seni burada görmek güzel.

Don't forget, I'm here tomorrow as well.

Unutma yarın ben de buradayım.

Tomorrow and Friday.

Yarın ve Cuma.

And then I have Saturday off for my rest.

Ve sonra dinlenmem için cumartesi iznim var.

And then we are back on Sunday with Mr.

Sonra Pazar günü Bay Steve ile birlikteyiz

Steve.

.

25 days of live English, so not every day.

25 gün canlı İngilizce, yani her gün değil.

All almost every day.

Hepsi neredeyse her gün.

Hello. Also to Sash.

Merhaba. Ayrıca Sash'a.

Hello.

Also to New Win Teen.

Merhaba.

Ayrıca New Win Teen'e.

Nice to see you here as well.

Seni burada görmek de güzel.

We also have galu

Bir de galu

vitoria sud seeker wife, faye.

vitoria sud arayan eşimiz var, Faye.

Nice to see you here as well. Again.

Seni burada görmek de güzel. Tekrar. Bir

We also have a morale.

de moralimiz var.

Morale

morale

with an echo.

Bir yankı ile moral moral.

I hope you enjoyed that.

Umarım bundan zevk almışsındır.

Richard is here.

Richard burada.

We also have an a we also have.

Ayrıca bizde de bir a var.

Hello, Mick.

Merhaba Mick.

Hello, Mick.

Merhaba Mick.

Yes, hello to you as well.

Evet, sana da merhaba.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Beatriz we also have Louie Perez,

Beatriz, görünüşe göre Ekvador'da izleyen Louie Perez'e de sahibiz

who apparently is watching in Ecuador.

.

Nice to see you here.

Seni burada görmek güzel.

Yes, we do have quite a few people watching in your part of the world, actually.

Evet, aslında dünyanın sizin tarafınızda izleyen epeyce insanımız var.

Claudia, hello, Claudia.

Claudia, merhaba, Claudia.

Nice to see you. Back as well.

Sizi görmek güzel. Geri de.

I hope you are having a good day.

Umarım iyi bir gün geçiriyorsundur.

Is it a busy day?

Yoğun bir gün mü?

Because I know where you are.

Çünkü nerede olduğunu biliyorum.

It is still morning.

Hala sabah.

So some people do share their breakfast with me in the morning

Bu yüzden sabahları

when I start my live stream.

canlı yayınıma başladığımda bazı insanlar benimle kahvaltılarını paylaşıyorlar.

For some people, it's very early.

Bazı insanlar için çok erken.

For some it's very late.

Bazıları için çok geç.

So maybe some of you are preparing to go to bed,

Belki bazılarınız yatmaya hazırlanıyordur,

but some of you right now

ama bazılarınız şu anda

probably preparing your breakfast early in the morning.

muhtemelen sabahın erken saatlerinde kahvaltınızı hazırlıyorsunuz.

What are you having?

Ne alıyorsun?

Are you having something nice?

Güzel bir şeyler mi içiyorsun?

What do you normally have for breakfast?

Normalde kahvaltıda ne yersin?

Do you eat something lovely?

Güzel bir şey yer misin?

Do you eat something nice?

Güzel bir şeyler yer misin?

Something healthy?

Sağlıklı bir şey mi?

Last week, I did something very strange.

Geçen hafta çok garip bir şey yaptım.

I actually had cheese last week for breakfast.

Aslında geçen hafta kahvaltıda peynir yedim.

I had cheese on a toasted bun.

Kızarmış çörek üzerinde peynir yedim.

So I put two halves of a bun into the toaster

Bu yüzden ekmek kızartma makinesine iki yarım çörek koydum

and then I put some cheese on it.

ve üzerine biraz peynir koydum.

But I had that for breakfast.

Ama bunu kahvaltıda yedim.

So you might say that that was a continental breakfast.

Yani bunun bir kontinental kahvaltı olduğunu söyleyebilirsin.

Continental breakfasts to us

Kıta kahvaltıları bizim için

is something like bread meat, maybe even cheese.

ekmek et, hatta peynir gibi bir şey.

But of

course, a lot of people these days are thinking of their health.

Ama

elbette, bugünlerde pek çok insan sağlığını düşünüyor. Bu

So quite often people will have maybe porridge for their breakfast

yüzden çoğu zaman insanlar kahvaltılarında yulaf lapası

or maybe some yoghurt or something.

veya belki biraz yoğurt veya başka bir şey yerler.

Something healthy cereal,

Sağlıklı bir tahıl gevreği,

something with lots of wheat or bran.

bol miktarda buğday veya kepek içeren bir şey.

I'm not sure about that.

Bunun hakkında emin değilim.

I did for a while

Bir süre

have porridge for my breakfast, but then then suddenly I went off it.

kahvaltıda yulaf lapası yedim ama sonra aniden bıraktım.

I didn't want to eat it anymore.

Artık onu yemek istemiyordum.

So last week, I did have cheese for my breakfast.

Geçen hafta kahvaltımda peynir yedim. Kahvaltında yemek yemenin

I know it is a very strange thing to have for your breakfast, but I did.

çok garip olduğunu biliyorum ama yaptım.

That's what I did. I did.

Ben de öyle yaptım. Yaptım.

I did that.

Ben bunu yaptım.

Honestly, I'm not joking.

Dürüst olmak gerekirse, şaka yapmıyorum.

I really did have cheese for my breakfast last week.

Geçen hafta kahvaltımda gerçekten peynir yedim.

Hello.

Also to Beatrice Moniz.

Merhaba.

Ayrıca Beatrice Moniz'e.

She is here as well.

O da burada.

Nice to see you. We have sunshine.

Sizi görmek güzel. Güneş ışığımız var.

This is breaking news.

Bu son dakika haberi.

We have sunshine. Nine.

Güneş ışığımız var. Dokuz.

The sun has now come out. You can see behind me.

Güneş şimdi çıktı. Arkamı görebilirsin.

So that behind me is the garden right now.

Yani şu anda bahçe arkamda.

It is windy, but we are having some brief moments

Rüzgarlı ama kısa süreli

of sunlight as well, which is nice.

güneş ışığı da alıyoruz ki bu güzel.

Or Agenda.

Veya Gündem.

Hello, agenda or Rajendra Singh says,

Merhaba, ajanda veya Rajendra Singh,

Dear teacher, I am listening to you whilst walking.

Sevgili öğretmenim, yürürken sizi dinliyorum diyor.

So you are maybe listening to me on your ear buds.

Yani belki de kulak tıkacıyla beni dinliyorsundur.

Can I say hello to Rajendra

Rajendra'ya merhaba diyebilir miyim

My voice is now getting very close to the microphone.

Sesim artık mikrofona çok yaklaşıyor.

I hope you are enjoying today's

Umarım bugünün

high stream

yüksek akışını beğenmişsinizdir

Hello. Also to Amrita.

Merhaba. Ayrıca Amrita'ya.

Oh, apparently

Oh, görünüşe göre

apparently Florence

Florence'ın

has a new member of her family

ailesinin yeni bir üyesi

a grandson.

bir torunu var.

So congratulations to Florence on your new grandson.

Yeni torununuz için Florence'ı tebrik ederim.

A new arrival in your family.

Ailenize yeni gelen.

And of course, it is always an exciting time

Ve tabii ki,

when a new little bundle of joy appears.

yeni bir neşe demeti ortaya çıktığında her zaman heyecan verici bir zamandır.

So we were talking about lambs a few moments ago.

Birkaç dakika önce kuzulardan bahsediyorduk.

But, of course,

Ancak, elbette,

there are lots of new

types of life popping into the world.

dünyaya fırlayan birçok yeni yaşam türü var.

Not just lambs, but also people as well.

Sadece kuzular değil, insanlar da.

Little people popping into the world.

Dünyaya fırlayan küçük insanlar.

So congratulate Asians as well.

Asyalıları da tebrik ederim.

On behalf of everyone here,

Buradaki herkes adına,

an English addict.

bir İngiliz bağımlısı.

Thank you very much for joining.

Katıldığınız için çok teşekkür ederim.

Even though I'm sure you have a lot of other things you could be doing, you could be holding your baby,

Yapabileceğin bir sürü başka şey olduğundan eminim , bebeğini,

your new grandson in your arms,

yeni torununu kucağına alıyor olabilirsin

but instead you are here watching me.

ama onun yerine burada beni izliyorsun.

Some people might say another big baby.

Bazı insanlar başka bir büyük bebek diyebilir.

Yeah.

Evet.

Hello, also to Monisha, nice to see you here as well.

Monisha'ya da merhaba, sizi de burada görmek güzel.

Thank you very much for joining me today.

Bugün bana katıldığınız için çok teşekkür ederim.

It's good to see you all here.

Hepinizi burada görmek güzel.

Thank you for sticking with me.

Benimle birlikte olduğun için teşekkür ederim.

Because I am here almost every day and I know I will keep mentioning it,

Çünkü neredeyse her gün buradayım ve bundan bahsetmeye devam edeceğimi biliyorum

but it is important for those who don't realise

ama beni her gün burada bulabileceğinizin henüz farkında olmayanlar için önemli

yet you can actually find me here

every day.

.

During April, from Sunday to Friday, 2 p.m.

Nisan boyunca, pazardan cumaya, 14:00.

UK time.

İngiltere saati. Beraber

We will spend time together

vakit geçireceğiz Bu arada

By the way, I mentioned a couple of days ago

birkaç gün önce bahsetmiştim

that of course we have Easter

tabii ki

coming up on Sunday, the 17th of April

17 Nisan Pazar günü Paskalya var

and I think we will be with you on Easter Sunday.

ve sanırım Paskalya Pazarında sizlerle birlikte olacağız.

So both Mr.

Yani hem Bay

Steve and myself, we will both be with you on Easter Sunday.

Steve hem de ben, ikimiz de Paskalya Pazarında sizinle birlikte olacağız.

Spending a little bit of time with you.

Seninle biraz zaman geçirmek.

And for many people, it is an important day.

Ve birçok insan için önemli bir gün.

And also for me,

Ayrıca benim için

it's a special day because I get to eat

özel bir gün çünkü

lots and lots of chocolate.

bol bol çikolata yiyorum.

As you know.

Bildiğiniz gibi.

I enjoy chocolate very much.

Çikolatayı çok severim.

So, yes, we will be with you on Easter Sunday.

Yani evet, Paskalya Pazarında sizlerle birlikte olacağız.

As well, a public holiday

Ayrıca resmi tatil

and also over the weekend of Easter.

ve ayrıca Paskalya hafta sonu boyunca.

Quite often it is a long public holiday, so lots of people will be off work.

Genellikle uzun bir resmi tatildir, bu nedenle pek çok insan işsiz olacaktır.

Hello also to our Beau Fawzi.

Beau Fawzi'mize de merhaba.

Hello, Abu Fozzie.

Merhaba Abu Fozzie.

I don't recognise your name.

Adını tanımıyorum.

Is it your first time here?

Burada ilk kez mi bulunuyorsun?

If it is, well, can I say welcome.

Eğer öyleyse, hoş geldiniz diyebilir miyim?

And I hope you enjoy everything that happens

Ve umarım başına gelen her şeyden zevk alırsın.

Have you ever met a famous person?

Hiç ünlü biriyle tanıştın mı?

And this is for everyone.

Ve bu herkes için.

So this is a question for all of you.

Yani bu hepinize bir soru.

Have you ever met a famous person?

Sen hiç ünlü biriyle karşılaştınmı?

In a few moments we are looking at a very strange moment of time

Birkaç dakika içinde,

that occurred last week when some people were walking around their local supermarket.

geçen hafta bazı insanların yerel süpermarkette dolaşırken meydana gelen çok garip bir ana bakıyoruz.

All of that coming up a little bit later on.

Bunların hepsi biraz sonra ortaya çıkıyor.

We will have a little break and then I'm back.

Biraz ara vereceğiz ve sonra geri döneceğim.

We are talking about

passport for today.

Bugünlük pasaporttan bahsediyoruz.

This used to be the most powerful passport in the world.

Bu, dünyanın en güçlü pasaportuydu .

However, these days it is not

Ancak bugünlerde

there are many more powerful

passports than the British passport.

İngiliz pasaportundan daha güçlü pasaportlar yok.

And we will be looking that a little bit later on.

Ve buna biraz sonra bakacağız.

But now it's time to take a look at one of my full English lessons.

Ama şimdi tam İngilizce derslerimden birine göz atmanın zamanı geldi.

And this is full English. 33.

Ve bu tam İngilizce. 33.

Here are some excerpts Just to give you an idea,

İşte bazı alıntılar Sadece size bir fikir vermek için, tam burada YouTube'da ne

to give you a clue to what I do

yaptığım hakkında size bir ipucu vermek için

right here on YouTube,

,

What's it all about?

Tüm bunlar ne hakkında?

As I lie here in solitude, on this giant wall

Burada,

hurtling through space on such a beautiful day,

böylesine güzel bir günde uzayda savrulan bu dev duvarda yapayalnız yatarken,

as I look up at that glowing ball of gas that keeps us all alive

and well on this little blue pebble, I can't help

bu küçük mavi çakıl taşının üzerinde hepimizi hayatta ve iyi durumda tutan o parlayan gaz topuna bakarken, yardım edemem

but wonder what is it all about?

ama merak ediyorum. tüm bunlar ne hakkında?

Why are we here?

Neden buradayız?

These existential thoughts rattle in my head again and again.

Bu varoluşsal düşünceler kafamda tekrar tekrar çınlıyor.

Keeping me from my nocturnal slumber as one by one.

Beni gece uykularımdan birer birer uzaklaştırıyor. Gördüğüm pencerelerle

My brain cells glow white hot with the windows that I behold

beyin hücrelerim bembeyaz parlıyor

Anyway, enough of that.

Neyse, bu kadar yeter.

Hi, everybody, and welcome to another full English video lesson.

Herkese merhaba, başka bir tam İngilizce video dersine hoş geldiniz.

Here we are at lesson number three,

İşte

which also happens to be my imaginary age.

benim hayali yaşım olan üçüncü dersteyiz.

Yes, for today only I am 33

Evet, sadece bugün için 33 yaşındayım. Her neyse

Anyway,

,

I can't lie here all day whispering about nothing,

bütün gün burada boş yere fısıldayarak yatamam,

as we have a very busy, full English lesson to get on with,

çünkü halletmemiz gereken çok yoğun, dolu dolu bir İngilizce dersimiz var ve

which will start around about now.

bu da hemen hemen başlayacak.

I love talking about British traditions and customs.

İngiliz gelenek ve görenekleri hakkında konuşmayı seviyorum. Bu

So today I would like to tell you about one that has been very popular for many years.

yüzden bugün size yıllardır çok popüler olan birinden bahsetmek istiyorum.

Over time, we often buy things that seem useful at the time,

Zamanla, genellikle o sırada yararlı görünen şeyleri satın alırız,

but eventually they become unused and unwanted.

ancak sonunda kullanılmaz ve istenmeyen hale gelirler.

However, there is a way of selling your old items in person,

Ancak, eski eşyalarınızı şahsen satmanın bir yolu vardır

and sometimes you might make a little bit of money as well.

ve bazen biraz para da kazanabilirsiniz.

You can sell your second hand items to someone who needs them.

2. el eşyalarınızı ihtiyacı olan birine satabilirsiniz.

If something is second hand, it means that it has been used.

Bir şey ikinci el ise kullanılmış demektir.

It is pre owned.

Önceden sahip olunmuştur.

It is not new.

Yeni değil.

You can sell your unwanted items at a car boot sale.

İstenmeyen eşyalarınızı bir araba bagaj satışında satabilirsiniz.

This is a place where people turn up and sell

Burası insanların gelip

items from the boots of their cars.

arabalarının bagajından çıkan ürünleri sattığı bir yer. Birleşik Krallık'ta burada gerçekleşen

There are many car boot sales that take place here in the UK.

birçok araba bagajı satışı var .

They often happen at the weekend

Genellikle hafta sonu oluyorlar.

Then there is a jumble sale.

Sonra bir karma satış var.

Things that are unwanted or second hand

İstenmeyen veya ikinci el şeyler

are sold at a jumble sale

karma satışta satılır,

a jumble sale is often held to raise money for charity.

karma satış genellikle hayır kurumlarına para toplamak için yapılır.

The word jumble means old and unwanted,

Karmakarışık kelimesi, eski ve istenmeyen,

as well as mixed up and messy.

aynı zamanda karışık ve dağınık anlamına gelir.

Old unwanted items can be

İstenmeyen eski öğeler

described as knickknacks, odds and ends.

biblolar, olasılıklar ve sonlar olarak tanımlanabilir.

BRIC a brac jumble and even junk.

BRIC bir brac karmaşası ve hatta önemsiz.

There are shops that specialise in second hand items.

İkinci el eşya konusunda uzmanlaşmış dükkanlar var.

You might buy a second hand car.

İkinci el bir araba satın alabilirsiniz.

A car that has been pre-owned and not new

İkinci el ve yeni olmayan bir araba

is second hand

ikinci eldir.

It's now time for another buzz word.

Şimdi başka bir vızıltı sözü zamanı.

A buzz word is a word or phrase that is used

Bir vızıltı kelime,

during a certain period of time or is generally popular.

belirli bir süre boyunca kullanılan veya genellikle popüler olan bir kelime veya kelime öbeğidir.

Today's buzz word is

Bugünün vızıltı kelimesi

shaming.

utanç verici.

This particular word is not new, but it is

Bu özel kelime yeni değil, ancak

often used in phrases that have become prominent.

sıklıkla öne çıkan ifadelerde kullanılıyor.

The word shame means to feel upset or distraught

Utanç kelimesi,

over some negative aspect of your life, or because of the way you feel about yourself.

hayatınızın bazı olumsuz yönlerinden ya da kendiniz hakkında hissettiklerinizden dolayı üzülmek ya da üzülmek anlamına gelir.

You feel self-conscious about something.

Bir şey hakkında kendinden emin hissediyorsun.

We often use shaming with the state of being a certain way.

Utandırmayı genellikle belli bir şekilde olma hali ile kullanırız.

One group of people might accuse another of shaming them

Bir grup insan, diğerini

by the things they say or do overweight

söyledikleri ya da yaptıkları şeylerle onları utandırmakla suçlayabilir

people might feel fat shamed because of their size.

.

They are made to feel uncomfortable about being fat

Şişman oldukları için kendilerini rahatsız hissetmeleri sağlanır.

So fat shaming is the action of ridiculing

Bu yüzden şişman utandırma,

or placing guilt on the overweight.

fazla kiloluyla alay etme veya suçluluk duyma eylemidir. Bir

Another one is poverty shaming, which is the action of ridiculing

diğeri,

or using a person's poverty for entertainment or exploitation.

bir kişinin yoksulluğunu alay etme veya eğlence veya sömürü için kullanma eylemi olan yoksulluk utandırmasıdır.

A poor person might be berated or shamed for being poor.

Fakir bir kişi, fakir olduğu için azarlanabilir veya utandırılabilir.

This form of shaming is seen by some

Bu tür bir utandırma, bazıları tarafından

as embarrassing and exploitative.

utanç verici ve sömürücü olarak görülüyor.

The suffix shaming can be added to any state

Utandırma eki,

that is held up as a way not to live.

yaşamamak için öne sürülen her duruma eklenebilir.

Poverty shaming, fat shaming, body shaming,

Yoksullukla alay etme, şişmanlıkla alay etme, vücudu utandırma,

parental shaming or Internet shaming are all seen as types

ebeveyni utandırma veya İnternette utandırma, getirdikleri

of social humiliation by those affected by the negative attention

olumsuz ilgiden etkilenenler tarafından sosyal aşağılama türleri olarak görülür.

they bring

Here are two English words

İşte hem

that both have positive meanings and can shape a person's life forever.

olumlu anlamlara sahip hem de bir kişinin hayatını sonsuza kadar şekillendirebilecek iki İngilizce kelime.

The words are inspire and aspire.

Sözler ilham vermek ve istemektir.

Firstly, the word inspire means to fill someone with the urge or ability to do something.

İlk olarak, ilham kelimesi, birini bir şeyler yapma dürtüsü veya yeteneği ile doldurmak anlamına gelir.

Quite often the thing in question is creative.

Çoğu zaman söz konusu olan şey yaratıcıdır.

Something you see or hear inspires you to do something yourself.

Gördüğünüz veya duyduğunuz bir şey, size kendiniz bir şeyler yapmanız için ilham veriyor .

You feel inspired by the thing you saw

Gördüğün şeyden ilham alıyorsun.

You feel the urge to do something similar or to go off on your own course

Benzer bir şey yapma ya da kendi rotana çıkıp

and create something unique and individual.

benzersiz ve bireysel bir şey yaratma dürtüsü hissediyorsun.

The action of another person might inspire you to do the same thing

Başka bir kişinin eylemi,

you feel and bold and move.

hissettiğiniz şeyi cesurca yapmanız ve hareket etmeniz için size ilham verebilir.

I like that word.

Bu kelime hoşuma gitti.

To embolden is to give confidence and encouragement through action.

Cesaretlendirmek, eylem yoluyla güven ve cesaret vermektir .

You might describe inspiration as a type of enlightenment

İlhamı,

you feel inspired, which encourages you to take action.

ilham aldığınızı hissettiğiniz ve sizi harekete geçmeye teşvik eden bir tür aydınlanma olarak tanımlayabilirsiniz.

I attended a business seminar last weekend

Geçen hafta sonu bir iş seminerine katıldım

and now I feel inspired to start my own company.

ve şimdi kendi şirketimi kurmak için ilham alıyorum.

That beautiful sunset has inspired me to start painting again.

O güzel gün batımı, yeniden resim yapmaya başlamam için bana ilham verdi.

Then there is the word

Sonra

inspire which describes the feeling of bettering yourself.

kendinizi iyileştirme hissini tanımlayan ilham kelimesi var.

You see a place where you would like to be in the future

Gelecekte

with a better job, a better house, or perhaps a more comfortable lifestyle.

daha iyi bir iş, daha iyi bir ev veya belki de daha rahat bir yaşam tarzı ile olmak isteyeceğiniz bir yer görüyorsunuz.

These are the things a person might aspire to.

Bunlar bir insanın isteyebileceği şeylerdir.

You might say that the urge which comes from feeling aspiration

Özlem hissetmekten gelen dürtünün

is what pushes us forward to better ourselves.

bizi kendimizi daha iyi hale getirmeye iten şey olduğunu söyleyebilirsiniz.

You aspire towards a goal

Bir hedefe

or an objective ambition, and hope

veya nesnel bir hırsa doğru can atıyorsunuz ve umut,

can be the driving forces that help you realise your dreams for the future.

gelecek için hayallerinizi gerçekleştirmenize yardımcı olan itici güçler olabilir.

You can be inspired to aspire.

Özlemek için ilham alabilirsiniz.

I saw a lovely village on TV last night,

Dün gece televizyonda çok güzel bir köy gördüm,

which is the place I'd like to live one day.

orası bir gün yaşamak istediğim yer.

To dream and aspire is what we all do.

Hayal etmek ve arzulamak hepimizin yaptığı şeydir.

Sometimes those hopes and dreams are big and appear out of reach.

Bazen bu umutlar ve hayaller büyüktür ve ulaşılmaz görünür.

But if you can imagine something, then there is no reason why it can't be achieved.

Ama bir şeyi hayal edebiliyorsanız, o zaman başarılmaması için hiçbir sebep yoktur.

It all depends on you.

Her şey sana bağlı.

To inspire is to give someone a spark of creativity.

İlham vermek, birine yaratıcılık kıvılcımı vermektir.

To aspire is to think positive, dream big,

Özlemek, olumlu düşünmek, büyük hayaller kurmak

and most importantly of all, never give up

ve hepsinden önemlisi asla pes etmektir

There was one of my many,

many English lessons that are available on my YouTube channel.

YouTube kanalımda bulabileceğiniz birçok İngilizce dersimden biri vardı.

They are all there for you to watch.

Hepsi izlemeniz için oradalar.

Hmm. Here I am once again.

Hmm. İşte bir kez daha buradayım.

And there you are as well.

Ve sen de oradasın.

Here we go again. Yes, we are back once more.

Yine başlıyoruz. Evet, bir kez daha geri döndük.

Live as live can be on Wednesday.

Çarşamba günü olabildiğince canlı yaşayın.

25 days of live streams coming up during this month.

Bu ay boyunca 25 günlük canlı yayın geliyor.

And I hope you will try to join me for as many as you can.

Ve umarım olabildiğince çok kişi için bana katılmaya çalışırsın.

It would be lovely to have you here.

Burada olman çok güzel olurdu.

It's a windy day here in the UK.

İngiltere'de rüzgarlı bir gün.

Very windy, in fact.

Aslında çok rüzgarlı.

But the good news is we also have sunshine as well.

Ama iyi haber şu ki bizde de güneş var.

Windy, but lots and lots of lovely sunshine.

Rüzgarlı, ama bol bol güzel güneş ışığı.

Oh, and also, it's not very warm.

Oh, ve ayrıca, çok sıcak değil.

Mr. Steve went out for a run about 20 minutes ago.

Bay Steve yaklaşık 20 dakika önce koşuya çıktı.

He came back and he said, it's freezing outside.

Geri geldi ve dışarısı buz gibi dedi.

So it is a cold day.

Bu yüzden soğuk bir gün.

Hopefully things will get warmer over the next few days

Umarım bahar yolculuğuna devam ederken önümüzdeki birkaç gün içinde ortamlar daha da ısınır

as spring continues on its on its journey.

.

It would be very nice to see some good weather.

Güzel bir hava görmek çok güzel olurdu.

I mentioned a few moments ago a moment of time.

Birkaç dakika önce bir andan bahsetmiştim.

Have you ever met someone famous?

Hiç ünlü biriyle tanıştın mı?

Have you ever bumped into someone

Hiç

bumping into someone famous?

ünlü biriyle çarpışan biriyle karşılaştınız mı?

If you bump into someone, it means you collide with them.

Birine çarparsanız, bu onunla çarpıştığınız anlamına gelir.

So we can use this phrase maybe

Yani bu tabiri belki

in more than one way to bump into someone is to collide.

birden fazla şekilde kullanabiliriz birine çarpmak, çarpışmak demektir.

But also we can use it as a way of expressing.

Ama bunu bir ifade biçimi olarak da kullanabiliriz.

Meeting someone so you might bump into an old friend.

Eski bir arkadaşa rastlamak için biriyle tanışmak.

You might meet someone you haven't seen for a long time.

Uzun zamandır görmediğiniz biriyle tanışabilirsiniz.

Maybe a friend, maybe a relative, or maybe a famous person.

Belki bir arkadaş, belki bir akraba, belki de ünlü biri.

And this happened a few days ago when a group of people

Ve bu birkaç gün önce bir grup insan

were walking around their local supermarket and they met

yerel süpermarketlerinde dolaşırken sizin gibi

John Travolta

John Travolta ile karşılaştıklarında oldu.

as you do

Yes, it can happen.

Evet, bu olabilir. Norfolk'ta

You might be walking around your local supermarket

yerel süpermarkette dolaşırken

in Norfolk

and suddenly

aniden

buy the baked beans.

pişmiş fasulye satın alabilirsiniz.

You see John Travolta from Hollywood

Hollywood'dan John Travolta'yı

doing his shopping.

alışveriş yaparken görüyorsunuz.

And that's what happened a few days ago.

Ve birkaç gün önce olan buydu.

Lots of very eager people, very excited.

Bir sürü çok istekli insan, çok heyecanlı.

So they wanted to have their photographs taken.

Bu yüzden fotoğraflarını çektirmek istediler.

In fact, I think these days

Hatta bence günümüzde

people prefer to have a photograph with a famous person

insanlar imza yerine ünlü biriyle fotoğraf çektirmeyi tercih ediyor

instead of their autograph.

.

So in the past, you would often ask

Geçmişte,

a famous person to write their name

ünlü bir kişiden adını

on a piece of paper or maybe on something else.

bir kağıda veya belki başka bir şeye yazmasını isterdiniz.

Maybe on your T-shirt, you ask the person

Belki tişörtünüzde, kişiden

to sign something for you.

sizin için bir şeyler imzalamasını istersiniz.

But these days, I think when someone meets a famous

Ama bu günlerde, sanırım birileri ünlü biriyle tanıştığında

person, I think quite often

, sanırım çoğu zaman

they want

a photograph because we all have our mobile phones in our hands.

bir fotoğraf istiyorlar çünkü hepimizin elinde cep telefonu var.

So it's much easier these days to do that.

Yani bugünlerde bunu yapmak çok daha kolay.

It's much easier to say, oh, hello, John Travolta.

Ah, merhaba John Travolta demek çok daha kolay.

Is it okay if I take a photograph with you?

Seninle fotoğraf çektirmemin bir sakıncası var mı?

And apparently he was more than willing to spend time

Ve görünüşe göre süpermarkette insanlarla zaman geçirmeye

with people in the supermarket

and have lots and lots of pictures

ve

taken with many different people, which I think is fantastic.

birçok farklı insanla çok ama çok sayıda fotoğraf çektirmeye fazlasıyla istekliydi ki bence bu harika. Bu

It is.

.

So we often think of celebrities as being distant.

Bu yüzden ünlüleri genellikle mesafeli olarak düşünürüz.

They quite often don't want to communicate

Genellikle halkla iletişim kurmak istemezler

with the general public.

.

Like me and you.

Ben ve sen gibi.

But apparently everyone was saying John Travolta was so nice.

Ama görünüşe göre herkes John Travolta'nın çok iyi olduğunu söylüyordu.

He spent so much time talking to us and he didn't mind.

Bizimle konuşmak için çok zaman harcadı ve umursamadı. Onlarla fotoğrafı çekilen

He stood with many people having his photograph taken with them.

birçok insanın yanında durdu .

And it was no trouble whatsoever.

Ve hiçbir şekilde sorun olmadı.

So I get the feeling that John Travolta

Bu yüzden John Travolta'nın

is one of those nice celebrities.

o güzel ünlülerden biri olduğu hissine kapılıyorum.

Of course, we often hear of stories of people

Tabii ki, pek hoş olmadığı ortaya çıkan ünlülerle tanışan insanların hikayelerini sık sık duyuyoruz

meeting celebrities who turn out

to be not very nice.

.

Maybe they don't want to talk to the general public.

Belki halkla konuşmak istemiyorlardır.

Maybe they don't want to have their photograph taken with anyone.

Belki kimseyle fotoğraf çektirmek istemiyorlardır.

Maybe they just walk away.

Belki sadece uzaklaşırlar.

Maybe they shout abuse

Belki de halka küfürler yağdırıyorlar

at the public.

.

It can happen sometimes.

Bazen olabilir.

So, yes, if you are lucky, you might meet someone famous and they might be lovely.

Yani, evet, eğer şanslıysanız ünlü biriyle tanışabilirsiniz ve o çok sevimli olabilir.

They might actually be very nice in real life.

Gerçek hayatta çok güzel olabilirler.

I have met some famous people.

Bazı ünlü insanlarla tanıştım.

I remember a few years ago,

Birkaç yıl öncesini hatırlıyorum,

I was in London many years ago.

yıllar önce Londra'daydım.

And the premiere of a film called

Ve 12 Maymun adlı bir filmin galası

12 Monkeys was taking place.

yapılıyordu.

And I was outside the cinema And lots of famous people

Ve ben sinemanın dışındaydım ve

were arriving for the premiere of the movie.

filmin galası için birçok ünlü insan geliyordu.

And one of those people was Bruce Willis.

Ve o insanlardan biri de Bruce Willis'ti. Bu

So I actually managed to say hello to Bruce Willis.

yüzden aslında Bruce Willis'e merhaba demeyi başardım.

He stood right in front of me, and I said, Hello, Bruce.

Tam önümde durdu ve ben de Merhaba Bruce dedim.

And then he was gone.

Ve sonra gitmişti.

It was a very fleeting moment of time.

Çok kısa bir an oldu.

But yes, I have met famous people.

Ama evet, ünlü insanlarla tanıştım.

I suppose the most famous person must be Bruce Willis.

Sanırım en ünlü kişi Bruce Willis olmalı.

I think so.

Bence de.

I've met other famous people.

Başka ünlü insanlarla tanıştım.

But maybe people that you haven't heard of.

Ama belki de adını duymadığınız insanlar.

We actually have a famous person

Aslında Wenlock'ta burada yaşayan ünlü bir kişi var

living here in much Wenlock.

. Burada yaşayan

We have a very famous TV celebrity

çok ünlü bir televizyon ünlümüz var

living here and much Wenlock

ve Wenlock

I might talk more about that tomorrow.

hakkında yarın daha fazla konuşabilirim.

Hello. Live chat.

Merhaba. Canlı sohbet.

Don't worry, I haven't forgotten about you.

Merak etme seni unutmadım.

Hello.

Also to Vittoria. Very nice.

Merhaba.

Ayrıca Vittoria'ya. Çok güzel.

Oh, apparently Victoria has met

Oh, görünüşe göre Victoria,

Rudolph New. Yes,

Rudolph New ile tanışmış. Evet,

very famous.

çok ünlü.

Ballet dancer. Sadly, no longer with us.

Bale dansçısı. Ne yazık ki artık aramızda değil.

Very good.

Çok güzel.

So, have you ever met anyone famous as a famous person?

Peki, hiç ünlü biri olarak ünlü biriyle tanıştınız mı?

Have you ever walked down the road and suddenly

Hiç yolda yürüdünüz ve aniden

you meet a famous person?

ünlü biriyle tanıştınız mı?

You weren't expecting to see you them.

Onları görmeyi beklemiyordun.

But there they are in front of you.

Ama işte karşınızdalar.

I admire somebody,

Birine hayranım

and it is nice to have the occasion to meet them.

ve onlarla tanışma fırsatına sahip olmak güzel.

Palmira met the famous footballer, Renaldo.

Palmira, ünlü futbolcu Renaldo ile tanıştı.

Yes. Well, as you know,

Evet. Bildiğiniz gibi,

a couple of years ago, I was actually staying in Portugal with Mr.

birkaç yıl önce Portekiz'de Bay Steve ile kalıyordum

Steve because he he won a holiday.

çünkü o bir tatil kazandı.

And the place we were staying at was also

Ve kaldığımız yer aynı zamanda

where a wedding reception was being held, a wedding party.

bir düğün resepsiyonunun , bir düğün partisinin düzenlendiği yerdi.

And one of the guests was Ronaldo

Ve konuklardan biri Ronaldo'ydu

It's true.

Doğru.

So Ronaldo was having a party.

Yani Ronaldo bir parti veriyordu. Uyumaya çalıştığım yerden

He was having a disco

just a few metres away from where I was trying to sleep,

sadece birkaç metre ötede bir disko yapıyordu

because unfortunately that party was happening at night

çünkü maalesef o parti gece

in the very early hours of the morning,

sabahın erken saatlerinde yapılıyordu.

So can I say thank you very much, Ronaldo,

O yüzden çok teşekkür ederim Ronaldo

for disturbing my sleep one night with your loud party

uykumu böldüğün için gürültülü partinizle bir gece Görünüşe

Apparently all of the Portuguese players were there.

göre tüm Portekizli oyuncular oradaydı.

All of Portugal's famous football stars

Portekiz'in tüm ünlü futbol yıldızlarının

were all attending this party and I was sleeping

hepsi bu partiye katılıyordu ve ben

not very far away

çok uzakta olmayan bir yerde uyuyordum

or at least I was trying to sleep.

ya da en azından uyumaya çalışıyordum.

Let's just say

hello to Vitoria.

Vitoria'ya merhaba diyelim.

Hello. Also, can I say hello to Alessandra?

Merhaba. Ayrıca Alessandra'ya merhaba diyebilir miyim?

Hello, Alessandra.

Merhaba Alessandra.

Nice to meet you here as well.

Sizinle burada da tanıştığıma memnun oldum.

Have you ever met any of your student or viewers?

Hiç öğrenciniz veya izleyicilerinizle tanıştınız mı?

Well, I haven't met anyone accidentally, but of course,

Kimseyle tesadüfen tanışmadım ama tabii ki

there was a time

when some people thought

bazı insanların

that I was famous, and that was when I was living in China.

benim ünlü olduğumu düşündüğü bir zaman vardı ve o zamanlar Çin'de yaşıyordum.

So when I was working and living in China,

Çin'de çalışırken ve yaşarken

I don't know how it happened,

nasıl oldu bilmiyorum

but I did appear quite a few times on television.

ama birkaç kez televizyona çıktım.

And then a lot of people

Sonra sokaklarda dolaşırken birçok insan

started to recognise me when I was walking around the streets.

beni tanımaya başladı .

It was

a little embarrassing at times, but yes, for a short time

Bazen biraz utanç vericiydi ama evet, kısa bir süre için Çin'de

I was almost famous

neredeyse ünlüydüm

in China, and that's it, really.

ve hepsi bu, gerçekten.

I would not describe myself as famous anymore.

Artık kendimi ünlü olarak tanımlamazdım.

Definitely not.

Kesinlikle hayır.

So have you ever met anyone famous?

Peki hiç ünlü biriyle tanıştın mı?

Please let me know.

Lütfen bana bildirin.

We will continue that conversation if you wish.

Dilerseniz bu sohbete devam edeceğiz.

By the way, I have some junk mail has come through my door.

Bu arada, kapımdan bazı gereksiz postalar geldi.

Some more junk mail.

Biraz daha önemsiz posta.

They are trying to sell some furniture.

Bazı mobilyaları satmaya çalışıyorlar.

Would I like to buy some lovely furniture?

Güzel mobilyalar almak ister miyim?

Let's have a look, shall we?

Bir bakalım, olur mu?

Do I need a new bed?

Yeni bir yatağa ihtiyacım var mı?

Do I need a new chair?

Yeni bir sandalyeye ihtiyacım var mı?

Oh, look at that. That chair looks very comfortable.

Şuna bak. O koltuk çok rahat görünüyor.

I do like the look of that chair.

O sandalyenin görünüşünü seviyorum.

It looks like a chair. You can really relax in

Bir sandalyeye benziyor. Gerçekten rahatlayabilirsin,

I think I have enough chairs at the moment.

sanırım şu anda yeterince sandalyem var.

What do we have here?

Burada neyimiz var?

Oh, this is a company that will come

Oh, bu gelip

and take care of your garden

bahçenize

and also your grass as well.

ve ayrıca çimlerinize bakacak bir şirket. Bu

So I think this is quite nice.

yüzden bence bu oldukça güzel.

I might keep this because sometimes when Mr.

Bunu saklayabilirim çünkü bazen Bay

Steve is taking care of the grass, sometimes it starts to die.

Steve çimlerle ilgilenirken bazen ot ölmeye başlar.

So we might need this.

Yani buna ihtiyacımız olabilir. Bu

So I'm going to keep this somewhere safe just in case.

yüzden her ihtimale karşı bunu güvenli bir yerde saklayacağım.

And finally, what do we have here?

Ve son olarak, burada elimizde ne var?

Some more junk mail that's come through my door.

Kapımdan gelen bir kaç gereksiz posta daha.

Oh, this is interesting.

Bu ilginç. Düşersem ve ayağa kalkamazsam diye

Would I like to have a personal alarm

kişisel bir alarmım olsun ister miydim?

just in case I fall over and I'm unable

to get back up

I'm starting to worry about living around here.

Buralarda yaşama konusunda endişelenmeye başlıyorum.

Everyone seems to assume that I am

Herkes benim

about 95 years old, but I'm not.

95 yaşında olduğumu sanıyor ama değilim.

So this is another thing that I've received through my letterbox.

Bu, posta kutumdan aldığım başka bir şey.

Would I like a personal alarm?

Kişisel bir alarm ister miyim?

So actually, as you get older, this.

Yani aslında, yaşlandıkça, bu.

This could actually be useful.

Bu aslında yararlı olabilir.

My mother used to have one when she lived at home

Annem bakıma girmeden önce evde yaşarken bir tane vardı

before she went into care.

. Boynuna takacağı

She used to have a little alarm that she would wear around her neck.

küçük bir alarmı vardı .

And if she fell over or had any difficulty, she would press

Ve eğer düşerse ya da herhangi bir zorluk yaşarsa, düğmeye basar

the button and then someone would actually call the house

ve birisi gerçekten evi arar ve yardıma

and if she needed help,

ihtiyacı olursa

they would come round and help her.

gelip ona yardım ederdi.

So my mum was very stubborn when she was still living at home.

Yani annem daha evde yaşarken çok inatçıydı.

She was very stubborn.

Çok inatçıydı.

She used to say, I am never leaving this house.

Ben bu evden hiç çıkmam diyordu.

So even though she had difficulty walking

Bu yüzden yürümekte ve hareket etmekte zorluk çekmesine rağmen

and moving around, she still wanted to live at home.

yine de evinde yaşamak istiyordu.

So she had one of these little personal alarms.

Yani bu küçük kişisel alarmlardan birine sahipti.

But as far as I'm concerned, I don't think I need one.

Ama endişelendiğim kadarıyla, birine ihtiyacım olduğunu düşünmüyorum.

Just yet, but maybe in the future.

Henüz, ama belki gelecekte. Bu

So I might keep this somewhere safe just in case.

yüzden her ihtimale karşı bunu güvenli bir yerde saklayabilirim.

Maybe in the future I will need one of those as well.

Belki gelecekte bunlardan birine benim de ihtiyacım olacak.

We are looking at passports today.

Bugün pasaportlara bakıyoruz.

This is my passport.

Bu benim pasaportum.

It is

Would you like to see my passport?

Pasaportumu görmek ister misiniz?

Photograph

Fotoğraf

oh, dear.

ah canım.

I'm trying not to reveal my details, but there it is.

Ayrıntılarımı açıklamamaya çalışıyorum ama işte burada.

There is my

Pasaportum orada

passport. Oh, dear.

. Ah hayatım.

I look dreadful.

Korkunç görünüyorum.

I don't like my passport photograph on here.

Pasaport fotoğrafımı burada sevmiyorum.

It looks awful.

Berbat görünüyor.

Passports can be very useful things.

Pasaportlar çok yararlı şeyler olabilir.

Almost every country has its own passport.

Hemen hemen her ülkenin kendi pasaportu vardır.

That it will issue.

Vereceğini.

And apparently, around the world,

Ve görünüşe göre, dünya çapında

each passport has a different power.

her pasaportun farklı bir gücü var.

I know it sounds strange, but apparently powerful passports.

Kulağa garip geldiğini biliyorum ama görünüşe göre güçlü pasaportlar.

So the more powerful your passport is the more countries

Yani pasaportunuz ne kadar güçlüyse,

you can visit without needing any other documents.

başka bir belgeye ihtiyaç duymadan o kadar çok ülkeyi ziyaret edebilirsiniz. Bu

So I thought it'd be interesting to have a quick look at the top ten.

yüzden ilk ona hızlıca bir göz atmanın ilginç olacağını düşündüm .

The groups of countries that have

the most powerful passports.

En güçlü pasaportlara sahip ülke grupları.

Am I going to do that right

Bunu şimdi yapacak mıyım

now? Global passport power rank.

? Küresel pasaport güç sıralaması.

20, 22.

20, 22.

So this has just been announced.

Yani bu daha yeni duyuruldu.

In fact, it's just been announced.

Aslında, daha yeni açıklandı.

Which countries have the most powerful passports?

En güçlü pasaportlara sahip ülkeler hangileri?

So we're going to go through a number ten all the way to number one.

Yani on numaradan bir numaraya kadar gideceğiz.

You might be surprised to find out which one is the most powerful.

Hangisinin en güçlü olduğunu öğrenince şaşırabilirsiniz.

Which passport in the world is the most powerful,

Dünyadaki hangi pasaport en güçlü, başka hiçbir belgeye

the one that you can use without needing

ihtiyaç duymadan kullanabileceğiniz pasaporttur

any other documents.

.

Here we go.

İşte başlıyoruz.

At number ten,

On numarada,

it is

Monaco.

Monaco.

Monaco is number ten

Monaco on numara

and number nine.

ve dokuz numara.

Bulgaria

Bulgaristan

at number eight.

sekiz numarada.

Oh, we have a few countries here all sharing the same position.

Ah, burada hepsi aynı pozisyonu paylaşan birkaç ülke var.

Cyprus, Croatia, Liechtenstein

Kıbrıs, Hırvatistan, Lihtenştayn

and also Romania as well.

ve ayrıca Romanya.

At number eight.

Sekiz numarada.

At number seven,

Yedi numarada,

just one Iceland.

sadece bir İzlanda.

Apparently, if you have an Iceland passport,

Görünüşe göre, İzlanda pasaportunuz varsa,

there are many, many countries that you can visit without needing a visa.

vizeye ihtiyaç duymadan ziyaret edebileceğiniz birçok ülke var.

Estonia, Latvia and Slovenia.

Estonya, Letonya ve Slovenya.

Oh, yes, I've heard of all of those countries.

Oh, evet, bu ülkelerin hepsini duydum.

And they are number six.

Ve onlar altı numara.

At number five.

Beş numarada.

You might recognise is one of these countries

Bu ülkelerden birisini tanıyabilirsiniz.

We have Singapore, Greece,

Singapur, Yunanistan,

Lithuania, the United Kingdom,

Litvanya, Birleşik Krallık

and also

ve

Slovakia and Canada as well.

ayrıca Slovakya ve Kanada da var.

Number five and number four

Beş numara ve dört numara

Norway, Malta, the Czech Republic,

Norveç, Malta, Çek Cumhuriyeti,

Switzerland, Hungary, Ireland

İsviçre, Macaristan, İrlanda

and the United States of America.

ve Amerika Birleşik Devletleri.

So I would imagine that many people might be surprised

Bu yüzden pek çok insanın

to find that the USA is not number one.

ABD'nin bir numara olmadığını görünce şaşıracağını tahmin ediyorum.

So the United States of America does not have

Yani Amerika Birleşik Devletleri

the most powerful passport.

en güçlü pasaporta sahip değil.

There are

countries much higher up.

Çok daha yukarıda ülkeler var.

I can't even read that.

Bunu okuyamıyorum bile.

The writing is so small

Yazı o kadar küçük ki

you have to just trust me.

bana güvenmelisin.

Denmark, Spain, France, Netherlands,

Danimarka, İspanya, Fransa, Hollanda,

Belgium, Portugal,

Belçika, Portekiz,

Japan,

Japonya,

Finland, New Zealand and Australia

Finlandiya, Yeni Zelanda ve Avustralya

are all at number three.

üçüncü sırada.

At number

two, there are quite a few countries that number two, including Germany,

İki numarada, Almanya,

Sweden, Finland, Italy,

İsveç, Finlandiya, İtalya,

Austria, Luxembourg and South Korea.

Avusturya, Lüksemburg ve Güney Kore dahil olmak üzere iki numarada olan epeyce ülke var.

You might be surprised to see South Korea that, but yes, number two,

Güney Kore'yi görünce şaşırabilirsiniz, ama evet,

sharing the list with many other countries

listeyi diğer birçok ülkeyle paylaşan iki numara

and a number one, the most powerful passport in the world,

ve bir numara, dünyanın en güçlü pasaportu,

the one that will get you into almost

sizi neredeyse

every country in the world without needing a visa. Is

dünyanın her ülkesine girmeden girmenizi sağlayacak olan. vizeye ihtiyaç duymak.

wait for it.

onu beklemek mi

The United Arab Emirates, the most powerful passport.

Birleşik Arap Emirlikleri, en güçlü pasaport.

It will get you into more countries around the world

Sizi dünyadaki diğer tüm pasaportlardan daha fazla ülkeye götürecektir

than any other passport.

.

So I hope you enjoyed that.

Umarım bundan zevk almışsındır.

Something a little different.

Biraz farklı bir şey.

So if you are watching in the United Arab Emirates, guess what?

Birleşik Arap Emirlikleri'nde izliyorsanız, tahmin edin ne oldu?

You have the most powerful passport in the world.

Dünyanın en güçlü pasaportuna sahipsiniz. Hemen

You can get into almost any country.

hemen her ülkeye girebilirsiniz.

Talking of

passports, we have some words coming up now connected to passport.

Pasaportlardan bahsetmişken

, şimdi pasaportla bağlantılı bazı kelimeler geliyor .

Quite often we use the word passport

Pasaport kelimesini sıklıkla

as a way of describing opportunity.

fırsatı tanımlamanın bir yolu olarak kullanırız.

So maybe one thing can lead to something else,

Yani belki bir şey başka bir şeye yol açabilir,

something you desire, something you want,

arzuladığınız bir şey, istediğiniz bir şey,

something you've always wanted to have

her zaman pasaportunuzda olmasını istediğiniz bir şey

your passport.

.

Can be anything.

Herşey olabilir.

Something you do, something you learn,

Yaptığın bir şey, öğrendiğin bir şey,

something you study.

çalıştığın bir şey.

They can all be described as your passport,

Hepsi pasaportunuz, özgürlüğe giden pasaportunuz olarak tanımlanabilir

your passport to

freedom.

.

So learning something new, maybe having a good education,

Yani yeni bir şeyler öğrenmek, belki iyi bir eğitim almak,

maybe an opportunity that comes your way

belki önünüze çıkan bir fırsat,

can be your passport to freedom.

sizin özgürlüğe giden pasaportunuz olabilir.

And we often think of this when we look for work,

Ve iş ararken bunu sık sık düşünürüz,

a certain type of job, maybe

belirli bir iş türü, belki

a certain job can be your passport

belirli bir iş sizin özgürlüğe giden pasaportunuz olabilir

to freedom, especially if the salary is very good.

, özellikle de maaş çok iyiyse.

So we can say that something can be your passport

Yani

if it is something that is useful in your life.

hayatınızda işinize yarayacak bir şey varsa pasaportunuz olabilir diyebiliriz.

Your passport to opportunity

Fırsat pasaportunuz

So again, when you think about things

Yani yine,

that might give you a chance to do something,

size bir şeyler yapma şansı verebilecek şeyleri düşündüğünüzde,

we can describe it as your passport

pasaportunuz olarak tanımlayabiliriz.

How about your passport to employment?

Peki ya çalışma pasaportunuz?

You might think of education qualification

Eğitim yeterliliğini

as being your passport to employment.

istihdam pasaportunuz olarak düşünebilirsiniz.

So if you have a certain qualification or a certain ability, something you can do

Yani belli bir vasfınız ya da belli bir yeteneğiniz varsa, yapabileceğiniz bir şey.

We might describe those things as your passport to employment.

Bunları çalışma pasaportunuz olarak tanımlayabiliriz. Hayatınızda ilerlemenizi

Those are the things that are allowing you

sağlayan şeyler bunlar

to move forward with your life.

.

And that is why we use the word passport

İşte bu yüzden pasaport kelimesini kullanıyoruz.

You might also say fortune.

Talih de diyebilirsiniz.

Oh, so this particular word can be used in many ways the word fortune.

Oh, yani bu özel kelime birçok yönden servet kelimesi olarak kullanılabilir.

Soon can be your luck, your good luck,

Yakında şansınız, iyi şansınız,

your opportunities as

far as having a good job or maybe a career or maybe money.

iyi bir işe veya belki bir kariyere veya belki de paraya sahip olma fırsatlarınız olabilir.

So your passport to fortune

Yani servet pasaportunuz,

can be anything that leads you towards good luck

sizi iyi talihe götüren herhangi bir şey olabilir

to having good fortune.

.

And then, of course, I suppose another one we can look at is

Ve sonra, elbette, bakabileceğimiz bir diğerinin de

quite obvious

oldukça bariz

health.

sağlık olduğunu düşünüyorum.

Your passport to help.

Yardım için pasaportunuz. Yardım etmek için

Can you think of anything that might be your passport to help?

pasaportunuz olabilecek herhangi bir şey düşünebiliyor musunuz ?

Well, maybe having a good lifestyle,

Belki iyi bir yaşam tarzına sahip olmak,

maybe staying healthy and fit, maybe having a good diet.

belki sağlıklı ve formda kalmak, belki de iyi bir diyet yapmak.

We might describe those things as being your passport to health.

Bunları sağlık pasaportunuz olarak tanımlayabiliriz.

So if you follow those rules,

Dolayısıyla, bu kurallara uyarsanız,

then they can lead you to having good health.

o zaman sizi sağlıklı olmaya yönlendirebilirler.

So the passport in this case is your opportunity

Yani bu durumda pasaport,

to have a healthy life.

sağlıklı bir yaşam sürmeniz için bir fırsattır.

Talking of which,

Hangisinden bahsetmişken, hayata

you can have your passport

pasaportunuzu alabilirsiniz

to life.

.

To having a good life, to enjoying your life again.

İyi bir hayata sahip olmak için, hayattan tekrar zevk almak için.

It can refer to your career.

Kariyerinize atıfta bulunabilir.

Many your status in society.

Toplumdaki durumunuzun çoğu.

In fact, many, many things.

Aslında çok ama çok şey.

Your passport to life, the opportunities that might come

Hayat pasaportunuz,

your way, that will allow you to live.

önünüze çıkabilecek, yaşamanızı sağlayacak fırsatlar.

And finally, on our list,

Ve son olarak, listemizde yer alan

you can have your passport to education

eğitim pasaportunuz ile

So as you go through your school

okul

life from your early years

hayatınızın ilk yıllarından başlayarak,

and right up to the point where you go to university city

üniversiteye gittiğiniz noktaya kadar ilerlerken, şehir

education can also give you many opportunities.

eğitimi de size birçok fırsat sunabilir.

Education can be your passport to a good career.

Eğitim, iyi bir kariyer için pasaportunuz olabilir.

Or a good life.

Ya da iyi bir hayat.

Your education can decide what your destiny will be.

Eğitiminiz, kaderinizin ne olacağına karar verebilir.

So that's the reason why we often use the word passport

Pasaport kelimesini

as a general term

for anything that can bring you opportunity

size fırsat verebilecek herhangi bir şey için genel bir terim olarak kullanmamızın nedeni budur.

But of course,

Ancak

when we talk about an actual passport like this,

bunun gibi gerçek bir pasaporttan bahsettiğimizde,

this is my passport

bu benim pasaportumdur.

It's not the most powerful passport in the world.

Dünyanın en güçlü pasaportu değildir.

And fortunately, it's it number five

Ve neyse ki, o

not number one.

bir numara değil, beş numara.

Are you surprised by that?

Buna şaşırdın mı?

Maybe not.

Belki değil.

So when we talk about passports,

Bu yüzden pasaportlardan bahsettiğimizde

we often talk about the ease of entry.

genellikle giriş kolaylığından bahsederiz. Bir yere

How easy is it to get in

girmek ne kadar kolay

to a place your passport So when we talk about your passport,

pasaportunuz Pasaport dediğimiz zaman

it is the document that allows you entry.

giriş yapmanızı sağlayan belgedir. Size

It gives you ease of entry.

giriş kolaylığı sağlar.

It is allowing you to go into a certain place

Belirli bir yere

or into a certain country.

veya belirli bir ülkeye gitmenize izin veriyor.

You might also describe a passport

Pasaportu

as the requirement for entry.

giriş şartı olarak da tanımlayabilirsiniz.

And of course, quite often you need more than a passport.

Ve tabii ki çoğu zaman bir pasaporttan daha fazlasına ihtiyaç duyarsınız.

So sometimes you will need a passport, but

Yani bazen bir pasaporta ihtiyacınız olacak ama

also you will need something else as well.

aynı zamanda başka bir şeye de ihtiyacınız olacak.

You might find

that you also need a visa as well.

Ayrıca bir vizeye ihtiyacınız olduğunu da görebilirsiniz.

So if you have to have a visa, that is something that you have to have

Yani bir vizeniz olması gerekiyorsa, bu pasaportunuzun yanı sıra sahip olmanız gereken bir şeydir

as well as your passport.

.

So many countries do require

Pek çok ülke

not only your passport, but also another document as well.

sadece pasaportunuzu değil, aynı zamanda başka bir belgeyi de istiyor.

Visa.

Vize. Steve Bey

I remember when I went to Turkey with Mr.

ile Türkiye'ye gittiğim zamanı hatırlıyorum

Steve, and they have a very interesting rule

ve Türkiye'de çok ilginç bir kuralları var

in Turkey If you ever go to Turkey

and if you are travelling from the UK,

apparently there is an agreement between the U.K.

and Turkey.

.

You have to have a visa.

Vizeniz olması gerekiyor.

However,

Ancak

you can pay for the visa when you get to Turkey

vize ücretini Türkiye'ye vardığınızda ödeyebilirsiniz

and it costs £20.

ve ücreti 20 Sterlin'dir.

So there is a small arrangement

Yani

that has been agreed on

between the United Kingdom and Turkey.

İngiltere ile Türkiye arasında üzerinde anlaşmaya varılan küçük bir düzenleme var. Bu

So quite often if you travel to Turkey, you will need to have your visa already.

nedenle, sıklıkla Türkiye'ye seyahat ediyorsanız, vizenizi önceden almanız gerekir.

But if you come from the UK, you don't.

Ama Birleşik Krallık'tan geliyorsanız, yapmazsınız. Tek yapman

All you have to do is give them £20

gereken onlara 20 sterlin vermek

and then they will give you a visa.

ve sonra sana vize verecekler.

Isn't that strange?

Bu garip değil mi?

But apparently it's well known

Ama görünüşe göre iyi biliniyor

It's true.

I'm not joking.

Bu doğru.

Şaka yapmıyorum.

Another thing you might need, of course, is your proof of identity.

İhtiyacınız olabilecek başka bir şey de elbette kimlik belgenizdir.

Yes. Well, you might say that this is your proof of identity,

Evet. Pekala, bunun sizin kimlik kanıtınız olduğunu söyleyebilirsiniz,

but nowadays, of course, you might find that this is not enough.

ancak günümüzde, elbette, bunun yeterli olmadığını görebilirsiniz.

You might have to have perhaps a driving licence

Belki bir sürücü ehliyetine

or maybe some other way of proving

veya belki de söylediğin kişi olduğunu kanıtlamanın başka bir yoluna sahip olman gerekebilir

that you are who you say you are.

.

So I would imagine that a passport for most countries will be enough.

Bu yüzden çoğu ülke için bir pasaportun yeterli olacağını düşünürdüm.

You will be able to use just your passport.

Sadece pasaportunuzu kullanabileceksiniz.

However, you might also need a visa,

Bununla birlikte, bir vizeye

and you might also need some other proof of identity.

ve başka bir kimlik belgesine de ihtiyacınız olabilir. İlave

As well.

olarak. Bir

And there are some countries that have their own identity card.

de kendi kimlik kartı olan ülkeler var.

A few years ago here in the U.K., people were trying to

Birkaç yıl önce burada Birleşik Krallık'ta insanlar

to get identity cards here in the U.K.

burada Birleşik Krallık'ta kimlik kartları almaya çalışıyorlardı

But so far it hasn't happened.

ama şimdiye kadar olmadı.

But we do have our passport, and some people do say that

Ama pasaportumuz var ve bazı insanlar

your passport is

pasaportunuzun

very similar to an identity card.

bir kimlik kartına çok benzediğini söylüyor. Söylediğiniz kişi

It is a very good way of proving that you are

olduğunuzu kanıtlamanın çok iyi bir yolu

who you say you are.

.

So it will be very easy for me to prove that I am Mr.

Bu yüzden Bay Duncan olduğumu kanıtlamam benim için çok kolay olacak

Duncan because I have my passport,

çünkü

even though my passport photograph is not very good

vesikalık fotoğrafım çok iyi olmasa da pasaportum var. Size karşı dürüst olmak gerekirse

It is a horrible passport photograph,

korkunç bir vesikalık fotoğraf

to be honest with you.

.

So what about you?

Peki ya sen?

Do you have a passport?

Pasaportun var mı?

Do you have your own passport?

Kendi pasaportun var mı?

Is it easy to get a passport?

Pasaport almak kolay mı?

I know from my time living in China,

Çin'de yaşadığım zamandan biliyorum, Çin vatandaşıysanız

it is not easy to get a passport if you are a Chinese citizen.

pasaport almanın kolay olmadığını .

It's very difficult.

Bu çok zor.

It's not easy.

Kolay değil.

You have to do lots of certain special things.

Pek çok özel şey yapmanız gerekiyor.

Sometimes you have to bribe people to get a passport.

Bazen pasaport almak için insanlara rüşvet vermen gerekir.

So I know from my experience in China

Çin'deki deneyimlerimden,

for people who are actually Chinese citizens, it is incredibly difficult,

aslında Çin vatandaşı olan insanlar için biliyorum,

very hard to get a passport if you live in China,

Çin'de yaşıyorsanız pasaport almanın inanılmaz derecede zor, çok zor,

Hello.

Oh, hello, Tomic.

Merhaba.

Merhaba Tomic.

I didn't see you there. Hello, Tomic.

Seni orada görmedim. Merhaba Tomic.

Thank you for joining me.

Bana katıldığın için teşekkür ederim.

I will be going in a few moments.

Birkaç dakika sonra gideceğim.

It is almost time to say goodbye for today.

Bugün için vedalaşma vakti neredeyse geldi.

But don't worry because I am with you again tomorrow.

Ama merak etme, yarın yine seninleyim.

I will be back with you tomorrow.

yarın seninle döneceğim.

And we will do this again.

Ve bunu tekrar yapacağız.

But it won't be this.

Ama bu olmayacak.

It will be different.

Farklı olacak.

The subject will be different tomorrow.

Konu yarın farklı olacak.

We'll be talking about something else.

Başka bir şeyden bahsediyor olacağız.

I hope you enjoy today's live stream.

Umarım bugünkü canlı yayını beğenirsiniz.

I hope you've had a nice time

Umarım iyi vakit geçirmişsinizdir

Do the citizens of the EU

AB vatandaşlarının

not need a Turkish passport anymore?

artık Türk pasaportuna ihtiyacı yok mu?

Well, I suppose I should explain briefly

Pekala, sanırım

that since Brexit, the United Kingdom is now separate

Brexit'ten bu yana Birleşik Krallık'ın artık

from everywhere else, so the rules might be different.

her yerden ayrı olduğunu, dolayısıyla kuralların farklı olabileceğini kısaca açıklamalıyım.

But I do know that if you travel from the UK

Ama biliyorum ki Birleşik Krallık'tan

and I suppose also maybe the United,

ve sanırım Birleşik Krallık'tan,

the European Union, it's very confusing,

Avrupa Birliği'nden seyahat ediyorsanız, bu çok kafa karıştırıcı olabilir,

then maybe you don't need a visa as well.

o zaman vizeye de ihtiyacınız olmayabilir.

But yes, it has been

Ama evet,

an agreement

that apparently has been around for many years and we were quite surprised

görünüşe göre uzun yıllardır var olan bir anlaşma ve biz oldukça şaşırdık

because most countries are very strict

çünkü çoğu ülke

when it comes to visas.

vize konusunda çok katı.

They require that you must have

the visa with your passport.

Pasaportunuzla birlikte vizeye sahip olmanızı şart koşuyorlar.

But it would appear that Turkey

Ancak görünen o ki, Türkiye

has come to some arrangement

where you can just pay for your visa when you arrive.

vize ücretini geldiğinizde ödeyebileceğiniz bir anlaşmaya varmış durumda.

It seems like a bit of a risk to me, but there you go.

Bana biraz riskli gibi geldi ama olsun.

Thank you very much for your company today.

Bugün şirketiniz için çok teşekkür ederim. Görünüşe

Apparently in Lithuania,

göre Litvanya'da,

the immigration officials are very busy

göçmenlik yetkilileri çok meşgul

because there are many people from Ukraine coming in.

çünkü Ukrayna'dan gelen çok sayıda insan var.

Yes, I would imagine if you are living in one of the countries

near to Ukraine, I would imagine that there are many people now

going into your countries and looking for

ülkeler ve

some sort of shelter.

bir çeşit sığınak arıyorlar.

I think so.

Bence de.

And of course,

Ve tabii ki,

there are many other countries now taking in people who are looking for

artık Ukrayna'dan sığınma arayan insanları alan başka birçok ülke

refuge from Ukraine as well.

de var.

Florence.

Floransa.

Thanks, Mr.

Bay

Duncan, for this live stream and see you all soon.

Duncan, bu canlı yayın için teşekkürler ve yakında görüşürüz.

Yes, I am with you tomorrow.

Evet, yarın seninleyim.

I am back tomorrow.

yarın geri döndüm

I hope you will join me then for Thursday.

Umarım perşembe günü bana katılırsın.

Thursday.

Perşembe.

Another live stream coming your way.

Bir canlı yayın daha geliyor.

This is Mr.

Duncan, in the birthplace of English, saying, thanks for joining me.

Bu,

İngilizcenin doğduğu yer olan Bay Duncan, bana katıldığınız için teşekkürler.

See you tomorrow from 2 p.m.

Yarın 2'den itibaren görüşmek üzere.

UK time.

İngiltere saati.

And we will do this all over again.

Ve bunu tekrar tekrar yapacağız.

And of course, until the next time we meet here.

Ve tabii ki, bir dahaki sefere burada buluşana kadar.

You know what's coming next?

Sırada ne var biliyor musun?

Yes, you do.

Evet yaparsın.

Stay happy.

Mutlu kal.

Stay safe.

Güvende kal. İnsan ırkının arasında yürürken

Keep that smile upon your face as you walk amongst the human race.

o gülümsemeyi yüzünüzden eksik etmeyin .

And of course,

Ve tabii ki

ta ta. For now.

ta ta. Şimdilik.