Eat Lunch With Us: Advanced English Conversation

Vanessa: Hi.

Vanessa: Merhaba. Ben

I'm Vanessa from SpeakEnglishWithVanessa.com.

SpeakEnglishWithVanessa.com'dan Vanessa. Aç

Are you hungry?

mısın?

Want to come over?

Gelmek ister misin?

Let's have lunch.

Beraber öğle yemeği yiyelim. Öğle

Want to come over to my house for lunch?

yemeği için evime gelmek ister misin?

We're not having anything fancy.

Süslü bir şey yaşamıyoruz.

I'm just going to make some quesadillas Vanessa style.

Vanessa usulü quesadillas yapacağım .

Usually we have leftovers for lunch, but today I thought we'd make quesadillas because I

Genellikle öğle yemeği için yemek artıkları yeriz ama bugün quesadilla yapalım dedim çünkü

have a lot of cheese here, so I hope that you enjoy it.

burada çok peynir var, umarım beğenirsiniz.

I'm going to cook some food first, and then you're going to join me at lunch with my husband

Önce biraz yemek pişireceğim, sonra sen öğle yemeğinde kocam ve yürümeye başlayan çocuğum Theo ile bana katılacaksın

and my toddler Theo.

.

I hope that you'll enjoy it.

Umarım beğenirsin.

Let's talk about some of the ingredients that I'm going to use.

Biraz da kullanacağım malzemelerden bahsedelim .

Of course, we need a tortilla.

Tabii ki, bir tortillaya ihtiyacımız var.

I'm going to make three of these.

Bunlardan üç tane yapacağım.

This is just one tortilla.

Bu sadece bir tortilla.

I'm going to use some butter in the pan.

Tavada biraz tereyağı kullanacağım.

You can use whatever you want, olive oil, I don't know.

Ne istersen kullanabilirsin, zeytinyağı, bilmiyorum.

This is just what I usually use with a quesadilla.

Bu genellikle bir quesadilla ile kullandığım şey.

I have some mozzarella cheese, and I have some kimchi for a very traditional quesadilla.

Biraz mozzarella peynirim var ve çok geleneksel bir quesadilla için biraz kimchim var. Şaka yapıyorum

Just kidding.

.

This is not traditional at all.

Bu hiç geleneksel değil.

Usually whenever I make a quesadilla, I just throw in whatever I have in the fridge.

Genellikle ne zaman bir quesadilla yapsam, buzdolabında ne varsa içine atarım. Bu

So I already sauteed some kale that you can see in here and I'm just going to kind of

yüzden burada görebileceğiniz bazı lahanaları çoktan soteledim ve

push it into the quesadilla.

onu quesadilla'ya biraz iteceğim.

So first thing's first, got to turn on the burner, and we'll kind of let that warm up

İlk olarak, brülörü açmamız gerekiyor ve biraz ısınmasına izin vereceğiz

a little bit and put my little piece of butter into the pan.

ve küçük parça tereyağımı tavaya koyacağız.

Stir it up a little bit.

Biraz karıştırın. Geleneksel yemeğinizin quesadilla olduğu

I'm sorry if you come from a country where quesadillas are your traditional food, this

bir ülkeden geliyorsanız üzgünüm, bu

is nothing like that.

öyle bir şey değil.

This is purely Vanessa style.

Bu tamamen Vanessa tarzı.

All right, because I already sauteed the kale, the pan's a little bit hot, so I'm just going

Pekala, çünkü zaten lahanayı soteledim, tava biraz sıcak, o yüzden

to put the tortilla into the pan and mush it around a little bit.

tortillayı tavaya koyup biraz ezeceğim.

Now comes the fun part, grating the cheese.

Şimdi eğlenceli kısım geliyor, peyniri rendeleyin.

So this is a grater and we use the verb, which is almost the same thing as the item.

Yani bu bir rende ve fiil ile öğenin neredeyse aynısı olan fiili kullanıyoruz.

I'm going to grate the cheese with a grater, so I'm just going to do this, and that looks

Peyniri rende ile rendeleyeceğim, bu yüzden bunu yapacağım ve bu

pretty good.

oldukça iyi görünüyor.

And I'll probably just push it around the pan a little bit because it will evenly melt.

Ve muhtemelen tavayı biraz iteceğim çünkü eşit şekilde eriyecek.

If you weren't watching, I would probably use my hands, but because you're watching

İzlemiyor olsaydın, muhtemelen ellerimi kullanırdım, ama izlediğin için ve

and this is going to be on the internet, we'll do it a little bit more of a sanitary way.

bu internette olacağı için, bunu biraz daha sağlıklı bir şekilde yapacağız.

During lunch today I plan on playing a game called ... Or, not really a game, just using

Bugün öğle yemeğinde ... adlı bir oyun oynamayı planlıyorum

this item called Table Topics.

. İçinde

It's this little box that has a bunch of questions in it, and Dan and I often use these questions

bir sürü soru olan bu küçük kutu ve Dan'le ben bu soruları genellikle

just to talk about stuff during a meal because sometimes you don't want to think about your

yemek sırasında bir şeyler hakkında konuşmak için kullanırız çünkü bazen gününüzü düşünmek istemezsiniz

day or you don't want to just talk about the same things you usually talk about, so we're

veya sadece konuşmak istemezsiniz. hakkında konuştuğunuz şeyler hakkında, bu yüzden

going to be using these Table Topic questions.

bu Tablo Konusu sorularını kullanacağız.

If you think it's a good idea, if you like it yourself, you're welcome to use the link.

Bunun iyi bir fikir olduğunu düşünüyorsanız, kendiniz beğendiyseniz, bağlantıyı kullanabilirsiniz.

There's a link in the description where you can buy it yourself.

Açıklamada kendiniz satın alabileceğiniz bir bağlantı var .

I just think it's a cool item because it's got lots of questions in English.

Bence harika bir konu çünkü İngilizce'de bir sürü soru var.

All right, the next thing is to push this kale into the quesadilla.

Pekala, sıradaki şey bu lahanayı quesadillaya itmek.

Okay, and next I'm going to put some kimchi on this.

Tamam, şimdi bunun üzerine biraz kimchi koyacağım .

I don't know if you've ever had kimchi, but whenever I eat it, I feel so refreshed.

Hiç kimchi yedin mi bilmiyorum ama ne zaman onu yesem kendimi çok tazelenmiş hissediyorum.

Like there's something about it that just makes me feel cleansed inside.

Sanki içimde temizlenmiş hissetmemi sağlayan bir şey var.

And we have a lot of kimchi in our fridge.

Ve buzdolabımızda bir sürü kimchi var.

Maybe a little too much.

Belki biraz fazla.

Sometimes I go a little kimchi crazy.

Bazen biraz kimchi delisi oluyorum.

Whenever I see kimchi at an Asian supermarket, or here in Asheville we have a Korean food

Ne zaman bir Asya süpermarkette veya burada Asheville'de bir Kore yemek

truck, it's like a Korean fusion food truck, but there's a Korean family who run it and

kamyonumuz olsa kimchi görsem, bu bir Kore füzyon yemek kamyonu gibi ama orayı işleten Koreli bir aile var ve

they sell kimchi.

kimchi satıyorlar.

This is their kimchi.

Bu onların kimchi'si. Bu

So whenever we go there, we always buy more jars of kimchi because we go through it pretty

yüzden ne zaman oraya gitsek, her zaman daha fazla kimchi kavanozu alırız çünkü içinden oldukça

fast.

hızlı geçiyoruz.

All right, I'm going to let that sit there for a second, because usually I like the bottom

Pekala, bir saniyeliğine orada durmasına izin vereceğim , çünkü genellikle

of the quesadilla to get, or the bottom of the tortilla to get a little bit crispy or

quesadilla'nın tabanının veya tortilla'nın tabanının biraz çıtır veya

hard a little bit, so that the inside is nice and melted and the outside's a little bit

biraz sert olmasını severim, böylece iç güzel ve erimiş ve dışı biraz

crispy.

çıtır.

If I had any leftover chicken, I would put that in here.

Tavuk artığı olsaydı, onu buraya koyardım.

Maybe fish, put it in there.

Belki balık, oraya koy.

Whatever we have.

Neye sahipsek.

Broccoli, put it in there.

Brokoli, şuraya koy.

It's a very simple way to make a nice lunch, because I work from home as your English teacher,

Güzel bir öğle yemeği hazırlamanın çok basit bir yolu, çünkü İngilizce öğretmeniniz olarak evden çalışıyorum, öğle

I can eat lunch at home, so it's convenient to cook things like this.

yemeğini evde yiyebilirim, bu yüzden böyle şeyler pişirmek uygun.

But I know a lot of people eat lunch at the office or you're not at home when you're eating,

Ama birçok insanın öğle yemeğini ofiste yediğini veya yemek yerken evde bulunmadığını biliyorum, bu

so of course you could make something like this for dinner if you wanted.

yüzden tabii ki istersen akşam yemeği için böyle bir şey yapabilirsin. Etrafta oturan lahana veya sadece kimchi gibi yemek

It's a fun way to use your leftovers like kale or just kimchi that you have sitting

artıklarınızı kullanmanın eğlenceli bir yolu

around.

.

All right, let's check the bottom of this.

Tamam, bunun altını kontrol edelim.

It looks like it could probably be turned up a little bit.

Muhtemelen biraz açılabilir gibi görünüyor .

I'm going to do that.

Bunu yapacağım.

I don't want to burn the bottom.

Altını yakmak istemiyorum.

I have done that before, one too many times, but if you kind of carefully turn up the burner,

Bunu daha önce birçok kez yaptım, ama ocağı dikkatli bir şekilde açarsanız,

it's not a big deal.

bu büyük bir sorun değil.

Okay.

Tamam aşkım.

It looks like our patience has paid off.

Sabrımızın karşılığını almış gibi görünüyor.

You can see I put the ingredients only on half of it because now comes the important

Ben malzemeyi yarısının üzerine koydum görüyorsunuz çünkü en önemli

part, we need to fold it in half.

kısma geldik, ortadan ikiye katlamamız gerekiyor.

I'm going to use my fingers a little bit.

Biraz parmaklarımı kullanacağım.

Fold it in half so it becomes a nice little shape like that, and I'll just put it right

İkiye katlayın ki böyle güzel bir şekil olsun, ben de onu doğrudan

on the plate.

tabağa koyacağım.

All right, that's one.

Pekala, bu bir.

You want to see what we made?

Ne yaptığımızı görmek ister misin?

Nothing super fancy, just simple lunch.

Süper bir şey yok, sadece basit bir öğle yemeği.

Now I'm going to make two more, and then I'll tell Dan and Theo they can come back inside,

Şimdi iki tane daha yapacağım ve sonra Dan ve Theo'ya tekrar içeri gelebileceklerini söyleyeceğim,

because Theo is always really loud whenever he plays, so they always go outside whenever

çünkü Theo ne zaman çalsa çok gürültülü oluyor , bu yüzden ne zaman

I film a video.

video çeksem dışarı çıkıyorlar.

So, I'll tell them to come back inside and we can have some lunch together.

O yüzden onlara içeri gelmelerini söyleyeceğim ve birlikte öğle yemeği yiyebiliriz.

Vanessa: Well, welcome to lunch.

Vanessa: Pekala, öğle yemeğine hoş geldiniz.

I'm glad you could join us.

Bize katılabildiğine sevindim. Az

We're eating the quesadilla that I just made.

önce yaptığım quesadillayı yiyoruz.

Dan: Yes we are.

Dan: Evet öyleyiz.

Vanessa: How is it?

Vanessa: Nasıl?

Dan: It's very good.

Dan: Çok iyi.

It as kimchi in it.

İçinde kimchi olarak.

Vanessa: Yup.

Vanessa: Evet.

Dan: A kimchi quesadilla.

Dan: Bir kimchi quesadilla.

Vanessa: Yeah, fusion.

Vanessa: Evet, füzyon.

Dan: That's special.

Dan: Bu özel.

Vanessa: Theo, what do you think about the quesadilla?

Vanessa: Theo, quesadilla hakkında ne düşünüyorsun ?

Is it good?

İyi mi?

Theo: Yeah.

Teo: Evet.

Vanessa: Good.

Vanessa: Güzel.

What do you like about it?

Bunun nesinden hoşlanıyorsun?

Theo: Cheese.

Theo: Peynir.

Vanessa: Cheese?

Vanessa: Peynir mi?

Dan: He said cheese.

Dan: Peynir dedi.

He loves cheese.

Peyniri sever.

Vanessa: Good.

Vanessa: Güzel.

Well today, Theo, I have something special.

Bugün Theo, özel bir şeyim var.

We're going to be talking about some questions.

Bazı sorular hakkında konuşacağız.

Do you want to talk about some questions with us?

Bizimle bazı sorular hakkında konuşmak ister misiniz ?

Theo: Mm-hmm (affirmative).

Theo: Mm-hmm (olumlu).

Vanessa: Okay.

Vanessa: Peki.

This is Table Topics.

Bu Tablo Konuları.

It's like a question conversation starter box.

Bir soru sohbeti başlangıç kutusu gibi.

Dan: Theo wants to ask a question.

Dan: Theo bir soru sormak istiyor.

Vanessa: Theo, you want to choose a question?

Vanessa: Theo, bir soru seçmek ister misin?

All right.

Elbette.

What's it say?

Ne diyor?

Dan: Can you read it?

Dan: Okuyabiliyor musun?

Vanessa: Can you read it?

Vanessa: Okuyabiliyor musun?

Dan: What's it say?

Dan: Ne diyor?

Theo: More!

Teo: Daha fazla!

Vanessa: You want me to read it?

Vanessa: Okumamı ister misin?

Okay.

Tamam aşkım. En

It says, what's your favorite ... Theo, we'll read some more after we've finished this one.

sevdiğin ne diyor... Theo, bunu bitirdikten sonra biraz daha okuyacağız.

Why don't you eat your quesadilla?

Neden quesadillanı yemiyorsun?

Dan: Yeah, let's do one at a time.

Dan: Evet, teker teker yapalım.

Vanessa: What's your favorite song to play in the car?

Vanessa: Arabada çalmayı en sevdiğin şarkı hangisi ?

Theo: Rock you!

Theo: Salla seni!

Dan: Look up- Vanessa: What did you say?

Dan: Yukarı bak- Vanessa: Ne dedin?

Theo: Rock you!

Theo: Salla seni!

Vanessa: Rock You?

Vanessa: Sallamak mı?

Dan: Oh, Theo has a song.

Dan: Ah, Theo'nun bir şarkısı var.

Number one for Theo is We Will Rock You by Queen.

Theo için bir numara Queen'den We Will Rock You .

For me, I like the song I Belong In Your arms by-

Benim için, Vanessa'nın Kollarına Ait Olduğum şarkısını seviyorum

Vanessa: Chairlift.

: Telesiyej.

Dan: By Chairlift.

Dan: Telesiyej ile.

And two- Theo: Barbara Ann

Ve iki- Theo: Barbara Ann

Dan: He likes Barbara Ann too, by the Beach Boys.

Dan: Beach Boys'tan Barbara Ann'i de seviyor .

You like Barbara Ann?

Barbara Ann'i seviyor musun?

Can you sing it?

Şarkı söyleyebilir misin?

Theo: Bicycle!

Theo: Bisiklet!

Vanessa: Oh, and the bicycle?

Vanessa: Ah, ya bisiklet?

Dan: Oh, the bicycle song.

Dan: Oh, bisiklet şarkısı.

Vanessa: There's like a little kid's song about a bicycle.

Vanessa: Bisiklet hakkında küçük bir çocuk şarkısı gibi .

Dan: And my second song I like to listen to in the car is by Kero Kero Bonito and it's

Dan: Ve arabada dinlemeyi sevdiğim ikinci şarkım Kero Kero Bonito'ya ait ve

called Break.

adı Break.

Look up the video, it's cute.

Videoya bak, çok tatlı.

I like cute music sometimes.

Bazen sevimli müzikleri severim.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet. Arabada dinleyeceğim

I feel like I don't really have a favorite song to listen to in the car, but we listen

favori bir şarkım yokmuş gibi hissediyorum ama

to We Will Rock You a lot, because Theo always requests it.

We Will Rock You'yu çok dinliyoruz çünkü Theo hep istiyor.

He sits in the back seat and says ... What do you say in the back seat?

Arka koltuğa oturur ve der ki... Arka koltuğa ne diyorsun?

Do you remember?

Hatırlıyor musun?

Dan: Can you sing it, Theo?

Dan: Şarkıyı söyleyebilir misin Theo?

Theo: Rock you!

Theo: Salla seni!

Vanessa: We will, we will rock you.

Vanessa: Yapacağız, seni sallayacağız.

Yeah, he loves that song a lot.

Evet, o şarkıyı çok seviyor.

Vanessa: All right, should we go to the next question?

Vanessa: Pekala, bir sonraki soruya geçelim mi ?

Dan: Sure.

Dan: Elbette.

Let's see if we can make it through all of them.

Bakalım hepsini geçebilecek miyiz?

Vanessa: All of them?

Vanessa: Hepsi mi?

Dan: Well, before Theo wants to get up.

Dan: Pekala, Theo kalkmak istemeden önce.

Vanessa: You want to read it?

Vanessa: Okumak ister misin?

Theo: Yeah.

Teo: Evet.

Vanessa: All right.

Vanessa: Pekala.

Dan: All right, what's it say?

Dan: Pekala, ne diyor?

Theo: No!

Teo: Hayır!

Vanessa: Oh, you don't know how to read yet.

Vanessa: Ah, daha okumayı bilmiyorsun.

It's okay.

Sorun değil.

Theo: New one.

Teo: Yenisi.

Vanessa: Let's take a new one after we finish this one.

Vanessa: Bunu bitirdikten sonra yenisini alalım .

Dan: Look at this one.

Dan: Şuna bak.

Vanessa: It is ... Excuse me.

Vanessa: Öyle... Affedersiniz.

Dan: Bless you.

Dan: Çok yaşa.

Vanessa: Which piece of land would you preserve forever?

Vanessa: Hangi toprak parçasını sonsuza kadar korumak isterdin?

Theo: Ever!

Teo: Hiç!

Vanessa: Excuse me.

Vanessa: Özür dilerim.

Vanessa: Yeah, we'll put that back when we finish it.

Vanessa: Evet, bitirdiğimizde onu geri koyacağız .

We can maybe make a little pile here.

Belki burada küçük bir yığın yapabiliriz.

Dan: Which piece of land would I preserve forever?

Dan: Hangi toprak parçasını sonsuza kadar korurdum?

Theo: Barbara Ann.

Teo: Barbara Ann.

Dan: I'm going to go with- Vanessa: Barbara Ann.

Dan: Ben... Vanessa: Barbara Ann ile gideceğim.

Dan: I'm going to go with Cinque Terre.

Dan: Cinque Terre ile gideceğim.

Vanessa: Ah, okay.

Vanessa: Ah, tamam.

Dan: Just keep it the same as it is right now.

Dan: Sadece şu an olduğu gibi kalsın .

So it's in Italy, on the coast in the Mediterranean, and there's five cities.

İtalya'da, Akdeniz kıyısında ve beş şehir var.

Is it five?

Beş mi?

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Cinque, five.

Cinque, beş.

Dan: Oh, yeah.

Dan: Ah, evet.

Vanessa: Cinque Terre.

Vanessa: Cinque Terre.

Dan: Maybe it's recency bias, because we went and saw it, but it was so pretty.

Dan: Belki de yeni bir önyargı, çünkü gittik ve gördük, ama çok güzeldi.

I just want to keep it how it is, and I love the Mediterranean.

Sadece olduğu gibi kalmasını istiyorum ve Akdeniz'i seviyorum.

Vanessa: I think I would ... My initial reaction is to say the rain forest, but we just watched

Vanessa: Sanırım... İlk tepkim yağmur ormanı demek oldu ama az önce

this documentary about the water, like coastal waters, and it said that kelp forests are

kıyı suları gibi suyla ilgili bu belgeseli izledik ve yosun ormanlarının ağaçlı ormanlar

just as valuable as forests with trees, and how a lot of the coastal waters are being

kadar değerli olduğunu ve nasıl kıyı sularının çoğu

over fished.

aşırı avlanıyor.

So, I kind of feel like I would want to preserve some coastal waters.

Bu yüzden, bazı kıyı sularını korumak istiyormuşum gibi hissediyorum .

It's not really land.

Gerçekten arazi değil.

It says land, but I think that's what I would choose.

Arazi diyor ama sanırım ben bunu seçerdim.

Dan: The land goes down into the water.

Dan: Kara suya iner.

Vanessa: Yeah, it's all good.

Vanessa: Evet, her şey yolunda.

Dan: Yeah, something coastal.

Dan: Evet, kıyıya yakın bir şey.

I agree.

Kabul ediyorum.

I'm changing my answer, because the ocean can be in trouble if you fish too much, and

Cevabımı değiştiriyorum, çünkü çok fazla balık tutarsan okyanusun başı belaya girebilir ve

many people do.

birçok insan bunu yapar.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Theo, what piece of land would you preserve forever?

Theo, hangi toprak parçasını sonsuza kadar korumak isterdin?

Theo: *Dinosaur noise* Vanessa: Oh, that.

Theo: *Dinozor sesi* Vanessa: Ah, bu.

Really?

Gerçekten mi?

Okay.

Tamam aşkım.

Dan: He makes a good point.

Dan: İyi bir noktaya değiniyor.

Vanessa: A good point.

Vanessa: İyi bir nokta.

Vanessa: All right, let's go to the next one.

Vanessa: Pekala, bir sonrakine geçelim.

Theo, I want to know who taught you how to ride a bike.

Theo, sana bisiklet sürmeyi kimin öğrettiğini bilmek istiyorum .

Theo: Opa.

Theo: Baba.

Vanessa: Opa.

Vanessa: Baba.

That's Dan's dad- Dan: My dad taught him how to ride a bike.

Bu Dan'in babası- Dan: Babam ona bisiklet sürmeyi öğretti.

Vanessa: He doesn't know how to ride a bike yet.

Vanessa: Henüz bisiklet sürmeyi bilmiyor .

Dan: But he might.

Dan: Ama olabilir.

Vanessa: He sits on the back seat of the bike with Dan's dad, who we call Opa.

Vanessa: Opa dediğimiz Dan'in babasıyla birlikte bisikletin arka koltuğunda oturuyor.

So- Dan: Theo, do you like riding on the bike?

So- Dan: Theo, bisiklete binmeyi sever misin?

Theo: Yeah.

Teo: Evet.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Dan: He says yeah.

Dan: Evet diyor.

Theo: High five!

Theo: Çak bir beşlik!

Dan: What?

Dan: Neyi?

Vanessa: Yay.

Vanessa: Yaşasın.

It's lots of fun.

Bu çok eğlenceli.

Theo: High five.

Theo: Çak bir beşlik.

Vanessa: High five?

Vanessa: Çak bir beşlik mi?

Dan: You like to high five on the bike?

Dan: Bisiklette beşlik çakmayı sever misin?

Yeah.

Evet.

Vanessa: All right.

Vanessa: Pekala.

Oh yeah, one time when he was riding, Dan high fived him while he was on the bike.

Oh evet, bir keresinde ata binerken, o bisikletin üzerindeyken Dan ona beşlik çaktı. Senden ne haber

What about you?

? Sana

Who taught you how to ride a bike?

bisiklet sürmeyi kim öğretti?

Dan: I mean, I don't remember.

Dan: Yani, hatırlamıyorum.

It's probably my dad.

Muhtemelen babamdır.

Vanessa: Yeah, probably.

Vanessa: Evet, muhtemelen.

Dan: Probably my dad, yeah.

Dan: Muhtemelen babam, evet.

I was young.

Gençtim.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Dan: I remember having training wheels.

Dan: Eğitim tekerlekleri olduğunu hatırlıyorum.

Vanessa: Oh yeah.

Vanessa: Ah evet.

Dan: With the little wheels on the side, and my bike was green.

Dan: Yan taraftaki küçük tekerleklerle ve bisikletim yeşildi.

It was leopard print, but it was green.

Leopar desenliydi ama yeşildi.

Vanessa: You remember your bike?

Vanessa: Bisikletini hatırlıyor musun?

Dan: Yeah, I loved my bike.

Dan: Evet, bisikletimi seviyordum.

Vanessa: But you don't remember who taught you how to ride it?

Vanessa: Ama ona binmeyi sana kimin öğrettiğini hatırlamıyor musun ?

Dan: No, I don't remember who taught me.

Dan: Hayır, bana kimin öğrettiğini hatırlamıyorum.

I was a little boy.

Ben küçük bir çocuktum.

I cared more about the bike itself.

Bisikletin kendisini daha çok önemsiyordum.

My parents, who's teaching me?

Ailem, bana kim öğretiyor?

I don't know.

Bilmiyorum.

Vanessa: Theo, who's going to teach you how to ride a bike?

Vanessa: Theo, sana bisiklet sürmeyi kim öğretecek ?

Theo: Nana.

Theo: Nana.

Vanessa: Dan's mom.

Vanessa: Dan'in annesi.

Dan: His Nana.

Dan: Büyükannesi.

Vanessa: Oh, I know that definitely my dad taught me to ride a bike, because I saw a

Vanessa: Oh, kesinlikle babamın bana bisiklete binmeyi öğrettiğini biliyorum çünkü bir

picture.

resim gördüm.

I don't really have a memory of it, but apparently I ran into my parent's bedroom and said, "Today's

Bununla ilgili pek bir anım yok ama görünüşe göre annemlerin yatak odasına koştum ve "Bugün

the day I'm going to ride my bike."

bisiklete bineceğim gün" dedim.

And they were like, "Okay."

Ve "Tamam" gibiydiler.

And we went to like tennis court I think, or a basketball court, and there's a picture

Ve sanırım bir tenis kortuna ya da bir basketbol sahasına gittik ve

of my dad helping me to ride a bike.

babamın bisiklete binmeme yardım ederken çekilmiş bir resmi var.

So yeah.

Yani evet.

Dan: Cool.

Harika.

We're all sneezing today.

Bugün hepimiz hapşırıyoruz.

Vanessa: I don't know why.

Vanessa: Nedenini bilmiyorum.

Maybe it's pollen.

Belki polendir.

Dan: You get the real life.

Dan: Gerçek hayatı alıyorsun.

Vanessa: Theo, I have a very important question for you.

Vanessa: Theo, sana çok önemli bir sorum var .

Dan: You listening, son?

Dan: Dinliyor musun oğlum?

Vanessa: Are you ready?

Vanessa: Hazır mısın? Taşınmış

What would you miss most about your home if you moved?

olsaydınız evinizde en çok neyi özlerdiniz ?

Theo: Oh, more!

Theo: Ah, daha fazla!

Vanessa: More questions?

Vanessa: Daha fazla soru?

We'll ask more questions when we finish with this one.

Bununla bitirdiğimizde daha fazla soru soracağız .

Dan: Theo, what's your favorite room in the house?

Dan: Theo, evdeki en sevdiğin oda hangisi ?

Theo: We rock you.

Theo: Seni sallıyoruz.

Vanessa: He's on the “we will” train.

Vanessa: "Yapacağız" treninde.

All right.

Elbette.

Dan: He said, "We rock you."

Dan: "Seni sallıyoruz" dedi.

Vanessa: Are you kissing that card?

Vanessa: O kartı öpüyor musun?

Dan: I don't hear him because he doesn't have a microphone.

Dan: Mikrofonu olmadığı için onu duymuyorum .

Vanessa: Theo, I don't want you to eat this card though, because it's not tasty.

Vanessa: Theo, bu kartı yemeni istemiyorum çünkü lezzetli değil.

Dan: He's reading.

Dan: Okuyor.

He says he's reading.

okuduğunu söylüyor.

Vanessa: Oh, you're reading it?

Vanessa: Ah, okuyor musun?

Dan: Are you reading it?

Dan: Okuyor musun?

Vanessa: Okay.

Vanessa: Peki.

Eat it and read it sound very similar.

Yiyin ve okuyun kulağa çok benziyor.

Dan: What does it say?

Dan: Ne diyor?

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet. Senden ne haber

What about you?

? Taşınmış

What would you miss most about your home if you moved?

olsaydınız evinizde en çok neyi özlerdiniz ?

Dan: Ironically, we probably are moving soon, so-

Dan: İronik bir şekilde, muhtemelen yakında taşınıyoruz, yani-

Vanessa: We definitely are moving soon.

Vanessa: Kesinlikle yakında taşınıyoruz.

Dan: We're definitely moving soon.

Dan: Kesinlikle yakında taşınıyoruz.

Vanessa: So what would you miss most about this home when we move?

Vanessa: Taşındığımızda bu evde en çok neyi özlersin ?

Dan: I think everything in the new home is better.

Dan: Bence yeni evdeki her şey daha iyi.

On the inside, everything is better.

İçeride her şey daha iyi.

I'll miss this home's location, because we live right next to three grocery stores and

Bu evin konumunu özleyeceğim çünkü üç bakkalın hemen yanında yaşıyoruz ve

we live in a very walkable neighborhood.

çok yürünebilir bir mahallede yaşıyoruz. Her

Although the new neighborhood we're moving to is also walkable.

ne kadar yeni taşınacağımız mahalle de yürünebilir olsa da.

It's just different, because we're used to living in cities and this is kind of like

Sadece farklı, çünkü şehirlerde yaşamaya alıştık ve bu

living in a city right now, but we're going to be living more suburban.

şu anda şehirde yaşamak gibi bir şey ama daha çok banliyöde yaşayacağız.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Dan: But we're going to be living more suburban, which is a little bit sad.

Dan: Ama daha çok banliyöde yaşayacağız ki bu biraz üzücü.

Vanessa: All right.

Vanessa: Pekala.

We'll get another one in just a second.

Bir saniye içinde bir tane daha alacağız.

I need to answer that question first.

Önce bu soruyu cevaplamam gerekiyor.

Dan: But the house is much better.

Dan: Ama ev çok daha iyi.

Vanessa: Do you want to choose the next one for us?

Vanessa: Bir sonrakini bizim için seçmek ister misin ?

Theo: Yeah.

Teo: Evet.

Vanessa: Okay.

Vanessa: Peki.

Can you choose this card right here?

Bu kartı buradan seçebilir misiniz?

There you go.

İşte gidiyorsun.

Dan: Well what about you?

Dan: Peki ya sen?

Vanessa: I think Theo is ready for the next question.

Vanessa: Sanırım Theo bir sonraki soru için hazır .

I think- Dan: Don't eat it.

Bence... Dan: Onu yeme.

Vanessa: Theo, I don't want you to eat it.

Vanessa: Theo, onu yemeni istemiyorum.

Yeah, let's put it back.

Evet, geri koyalım.

It's not food.

Bu yemek değil.

Theo: There.

Teo: Orada.

Dan: Yeah, put it there.

Dan: Evet, oraya koy.

Vanessa: Oh, you want us to put this here?

Vanessa: Oh, bunu buraya koymamızı mı istiyorsun?

Theo: Yeah.

Teo: Evet.

Open it.

Aç onu.

Vanessa: Let's save that card so we can read it the next time.

Vanessa: Bir dahaki sefere okuyabilmek için o kartı saklayalım .

Dan: He said open it.

Dan: Aç dedi.

Vanessa: Oh, you want to open it and put that card there.

Vanessa: Oh, onu açıp o kartı oraya koymak istiyorsun.

Theo: Over there.

Teo: Orada.

Vanessa: Or there?

Vanessa: Yoksa orada mı?

Okay, that's a good spot.

Tamam, bu iyi bir nokta.

Dan: I hope people can't hear me chewing.

Dan: Umarım insanlar çiğnerken beni duymazlar.

Vanessa: That's the worst sound.

Vanessa: Bu en kötü ses.

You want to put it there?

Oraya koymak ister misin?

Okay.

Tamam aşkım.

Vanessa: Oh, I think what I'm going to miss most about this place, I would say the routines

Vanessa: Oh, sanırım bu yer hakkında en çok özleyeceğim şey,

that we've had in the last four years.

son dört yılda yaşadığımız rutinler diyebilirim.

Like going to the same park, walking into the grocery store.

Aynı parka gitmek, markete girmek gibi.

We walk to the grocery store a lot, maybe too much.

Markete çok, belki çok fazla yürüyoruz.

Dan: The location is very, very good.

Dan: Konumu çok çok iyi.

Vanessa: Yeah, we know this neighborhood.

Vanessa: Evet, bu mahalleyi biliyoruz.

We know our neighbors.

Komşularımızı biliyoruz.

Dan: It's also kind of fun to live in an apartment, even though you don't get much privacy.

Dan: Çok fazla mahremiyetin olmasa da bir apartman dairesinde yaşamak da eğlenceli .

The flip side is you get to see a lot of people.

Kapak tarafı, birçok insanı görmenizdir.

Vanessa: All right, we got a little situation on my hands over here.

Vanessa: Pekala, burada elimde küçük bir durum var .

Dan: And we have neighbors who can help watch our cats and stuff.

Dan: Ve kedilerimize filan göz kulak olabilecek komşularımız var .

Vanessa: Theo, we're going to choose one.

Vanessa: Theo, birini seçeceğiz.

Let's just choose one.

Sadece birini seçelim.

Vanessa: Do you want to read this one?

Vanessa: Bunu okumak ister misin?

That one's a good one for you, Theo.

Bu senin için iyi, Theo.

Oh, but I don't want you to eat it.

Oh, ama onu yemeni istemiyorum.

Dan: I think he's confused about the purpose of the cards.

Dan: Sanırım kartların amacı konusunda kafası karışık .

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Theo, are you done with your lunch?

Theo, yemeğin bitti mi?

Theo: Yeah.

Teo: Evet.

More.

Daha fazla.

Vanessa: You're going to eat more?

Vanessa: Daha fazla mı yiyeceksin?

Okay, that's a good idea.

Tamam, bu iyi bir fikir.

Vanessa: All right, next question.

Vanessa: Pekala, sıradaki soru.

Dan: Distract him with food.

Dan: Yiyeceklerle dikkatini dağıt.

Vanessa: Next question.

Vanessa: Sıradaki soru.

What did you get into trouble for when you were young?

Gençken ne için başını belaya soktun ?

Theo?

Teo?

Dan: Theo, what do you get in trouble for?

Dan: Theo, başın neden belaya girdi?

Vanessa: Eating paper.

Vanessa: Kağıt yemek. Başın

Do you get in trouble?

belaya girer mi?

Dan: Do you get in trouble?

Dan: Başın belaya mı girdi?

Theo: *Noises* Dan: He doesn't know what trouble is yet.

Theo: *Gürültü* Dan: Henüz belanın ne olduğunu bilmiyor.

Vanessa: What did you get in trouble for it?

Vanessa: Ne için başını belaya soktun?

Dan: When I was young?

Dan: Ben gençken mi?

Vanessa: Mm-hmm (affirmative).

Vanessa: Mm-hmm (olumlu).

Dan: I don't know.

Bilmiyorum.

Probably just fighting with my siblings.

Muhtemelen sadece kardeşlerimle kavga ediyordum. Kız

I used to tease my sister a lot.

kardeşimi çok kızdırırdım.

Vanessa: Yeah?

Vanessa: Öyle mi?

Dan: Yeah, that's probably the main thing.

Dan: Evet, muhtemelen asıl mesele bu.

Fighting with my brother or teasing my sister, because my brother was older and he was bigger,

Ağabeyimle kavga etmek ya da kız kardeşimle dalga geçmek, çünkü erkek kardeşim daha büyüktü ve o daha büyüktü

but sometimes I would come up to him, and okay, I teased both of them.

ama bazen yanına gelirdim ve tamam, ikisiyle de dalga geçerdim.

I'd tease my brother too, and try to make him a little angry.

Ben de kardeşimle dalga geçer, onu biraz kızdırmaya çalışırdım.

And sometimes I would take my sister's dolls, and I would take the dolls and I would say,

Bazen kız kardeşimin oyuncak bebeklerini alırdım ve oyuncak bebekleri alırdım ve

"I'm going to take it to the bathroom and give it a swirly."

"Banyoya götürüp karıştıracağım" derdim.

Vanessa: Which is putting it in the toilet.

Vanessa: Bu da onu tuvalete koyuyor.

So mean.

Çok çirkin.

Dan: Putting the head of the doll in the toilet.

Dan: Bebeğin kafasını tuvalete sokmak.

I didn't really do it, I just threatened.

Gerçekten yapmadım, sadece tehdit ettim.

Vanessa: Oh, that's so bad.

Vanessa: Ah, bu çok kötü.

I think that is the same for me.

Sanırım bu benim için de geçerli.

Dan: I was a little bit naughty, I guess.

Dan: Sanırım biraz yaramazdım.

Yeah.

Evet.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

You think that daddy was naughty when he was little?

Babamın küçükken yaramaz olduğunu mu düşünüyorsun ?

Dan: Good news for my son.

Dan: Oğlum için iyi haber.

Vanessa: I know.

Vanessa: Biliyorum.

I remember distinctly there was one Mother's Day or for my mom's birthday, some kind of

Bir Anneler Günü olduğunu ya da annemin doğum günü için,

holiday like that, and we asked her, what do you want us to give you?

buna benzer bir tatil olduğunu çok iyi hatırlıyorum ve ona, sana ne vermemizi istersin diye sorduk.

I think I was like six years old, so my sister was like three or four.

Sanırım altı yaşındaydım, bu yüzden kız kardeşim üç ya da dört gibiydi.

And she said, "All I want is one day when you girls don't fight."

O da, "Tek istediğim siz kızların kavga etmeyeceğiniz bir gün" dedi.

Dan: Wow.

Vay canına.

I guess everybody fights with their siblings.

Sanırım herkes kardeşleriyle kavga ediyor.

Vanessa: That's so bad though.

Vanessa: Bu çok kötü ama.

That means that she must've been so annoyed every day with us fighting.

Bu, her gün kavga etmemize çok sinirlenmiş olması gerektiği anlamına geliyor .

Yeah.

Evet.

Dan: I can't really imagine you and your sister fighting.

Dan: Senin ve kardeşinin kavga ettiğini gerçekten hayal edemiyorum .

Although her sister can be tough sometimes.

Ablası bazen sert olabilse de.

Vanessa was a perfect angel, let me tell you.

Vanessa mükemmel bir melekti, sana söyleyeyim.

Vanessa: I don't know about that.

Vanessa: Bunu bilmiyorum.

Theo has something important to tell us.

Theo'nun bize söyleyeceği önemli bir şey var.

Dan: You know the truth.

Dan: Gerçeği biliyorsun.

Vanessa: He wants to tell us about Barbara Ann.

Vanessa: Bize Barbara Ann'den bahsetmek istiyor .

Dan: Oh, you want to sing the song?

Dan: Ah, şarkıyı söylemek ister misin?

Vanessa: Ready?

Vanessa: Hazır mısın?

Okay.

Tamam aşkım.

Now he's not going to sing it.

Şimdi şarkı söylemeyecek.

Dan: He just likes to hear it.

Dan: Sadece duymaktan hoşlanıyor.

Theo: Bicycle Vanessa: Ready, set, go?

Theo: Bisiklet Vanessa: Hazır mısın, hazır mısın?

Theo: No, he said bicycle.

Theo: Hayır, bisiklet dedi.

Vanessa: Oh, bicycle.

Vanessa: Ah, bisiklet.

Okay.

Tamam aşkım.

Well, Theo took out a bunch of these cards, so I'll just choose one.

Theo bu kartlardan bir demet çıkardı, ben de birini seçeceğim.

All right, let's do this one.

Tamam, hadi bunu yapalım.

Which historical time period would you most like to visit?

En çok hangi tarihi zaman dilimini ziyaret etmek isterdiniz?

Dan: I think you answered this one recently.

Dan: Sanırım bunu yakın zamanda cevapladın.

Vanessa: Oh yeah?

Vanessa: Öyle mi?

Maybe we already did this card.

Belki de bu kartı zaten yaptık.

Dan: Yeah.

Evet.

It's a good question though.

Yine de iyi bir soru.

I think I would say pre-history.

Sanırım tarih öncesi diyebilirim.

Vanessa: Okay.

Vanessa: Peki.

Dan: I want to say like cavemen, and like when they discovered fire.

Dan: Mağara adamları gibi ve ateşi keşfettikleri zamanki gibi demek istiyorum.

And how stupid were they or how smart were they?

Ve ne kadar aptaldılar ya da ne kadar akıllılardı?

I don't know.

Bilmiyorum.

Were they like, "Ugg, make fire," or were they like, "I believe I have created fire

"Ugg, ateş yak" mı, yoksa "Bugün ateşi yarattığıma inanıyorum

today."

" mu dediler?

Vanessa: I was going to say something similar.

Vanessa: Ben de benzer bir şey söyleyecektim. Geri

I was going to say, I want to go back to see one of my ancestors who was a hunter gather.

dönüp avcı olan atalarımdan birinin toplanmasını görmek istiyorum diyecektim.

Maybe they sounded like Theo sounds right now, and just to see what was their daily

Belki de şu anda Theo gibi konuşuyorlardı ve sadece günlük hayatlarının nasıl olduğunu görmek için

life like.

.

What was hunting like and gathering like?

Avlanmak ve toplanmak nasıldı?

And they had to live outside all the time, and they had to fight wild animals and live

Ve her zaman dışarıda yaşamak zorundaydılar ve vahşi hayvanlarla savaşmak, gök gürültülü

through thunderstorms and all of that type of stuff.

fırtınalar ve bu tür şeylerle yaşamak zorunda kaldılar.

Dan: We really want to go back far.

Dan: Gerçekten çok geriye gitmek istiyoruz.

Vanessa: Who did I descend from and what were our lives like?

Vanessa: Ben kimin soyundan geldim ve hayatlarımız nasıldı?

That wasn't that long ago.

Bu çok uzun zaman önce değildi.

15,000 years ago.

15.000 yıl önce.

Like what was- Dan: That's just yesterday.

Ne gibi- Dan: O daha dün.

Vanessa: I think agriculture was 10,000 years ago.

Vanessa: Bence tarım 10.000 yıl önceydi.

Something like that.

Bunun gibi bir şey.

Dan: Something like that.

Dan: Onun gibi bir şey.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Theo, what about you?

Theo, ya sen?

What time period do you want to go back?

Hangi zaman dilimine geri dönmek istiyorsunuz?

Theo: Bowl.

Theo: Kase.

Vanessa: Bowl?

Vanessa: Kase mi?

Dan: Bowl.

Dan: Kase.

Vanessa: Okay.

Vanessa: Peki.

You want to go back and see when bowls were created?

Geri dönüp kaselerin ne zaman yaratıldığını görmek ister misin ?

Theo: Mm-hmm (affirmative) Vanessa: Okay.

Theo: Mm-hmm (olumlu) Vanessa: Tamam.

Dan: He wants to see the creation of the first quesadilla.

Dan: İlk quesadilla'nın yaratılışını görmek istiyor .

Vanessa: Oh really?

Vanessa: Gerçekten mi?

Dan: He wants to see the invention of cheese.

Dan: Peynirin icadını görmek istiyor.

Vanessa: I would not doubt that.

Vanessa: Bundan hiç şüphem yok.

Dan: Theo loves cheese.

Dan: Theo peyniri sever.

Do you love cheese?

Peyniri sever misin?

Theo: Yeah.

Teo: Evet.

Dan: He said, "Yeah."

Dan: "Evet" dedi.

Vanessa: All right.

Vanessa: Pekala.

I'm surprised that he has been patient sitting through all of this so far.

Şimdiye kadar tüm bunlara sabretmesine şaşırdım.

Vanessa: All right.

Vanessa: Pekala.

Let's do a shallow, simple question.

Sığ, basit bir soru yapalım.

Maybe simple.

Belki basit.

If you knew you wouldn't get hurt, would you rather sky dive or view sharks from an underwater

Yaralanmayacağınızı bilseydiniz, hava dalışını mı yoksa su altı kafesinden köpek balıklarını izlemeyi mi tercih ederdiniz

cage?

?

Theo: All done!

Teo: Her şey bitti!

Vanessa: Oh, I spoke too soon.

Vanessa: Ah, çok erken konuştum.

Theo, are you all done?

Theo, işin bitti mi?

Theo: Meat.

Teo: Et.

Vanessa: You want to eat some meat?

Vanessa: Biraz et yemek ister misin?

All right, meat.

Pekala, et.

If you're all done, let's go into the other room and you can wash your hands, and then

İşiniz bittiyse, diğer odaya geçelim ve ellerinizi yıkayıp

take a nap.

biraz kestirebilirsiniz.

Dan: I don't believe I would get- Theo: Nana.

Dan: Alabileceğime inanmıyorum- Theo: Nana.

Vanessa: Do you want to go see Nana?

Vanessa: Gidip Nana'yı görmek ister misin?

Theo: Yeah.

Teo: Evet.

Vanessa: Oh, Nana's coming after you take a nap.

Vanessa: Ah, sen biraz kestirdikten sonra Nana geliyor .

That's right.

Bu doğru.

All right, well let's take a little pause, and I'm going to help him take a nap.

Pekala, biraz ara verelim, ben de kestirmesine yardım edeceğim.

Or maybe we'll just let him play in the other room for a second.

Ya da belki bir saniyeliğine diğer odada oynamasına izin veririz . Bir

Do you want to go play in the other room for a sec’?

saniyeliğine diğer odada oynamak ister misin ?

Dan: Yeah, let's let them go to the other room and wrap it up.

Dan: Evet, diğer odaya gitmelerine ve toparlamalarına izin verelim.

Wrap it up.

Sarın şunu.

Wrap it up.

Sarın şunu.

Anybody remember that?

Bunu hatırlayan var mı?

Theo: Bye.

Theo: Görüşürüz.

Dan: Wait.

Bekle.

You want to see ... Come here.

Görmek istiyorsun... Gel buraya.

Vanessa: Do you want to sit on daddy's lap?

Vanessa: Babanın kucağına oturmak ister misin?

Dan: Theo, come here.

Dan: Theo, buraya gel.

They can't see you.

Seni göremezler.

Come right here.

Hemen buraya gel.

You have to be lifted up.

Yukarı kaldırılmalısın.

Let me pick you up.

Seni alayım.

Vanessa: Oh yeah, so if you wouldn't get hurt, would you like to skydive or see sharks underwater?

Vanessa: Ah evet, yani incinmeyeceksen hava dalışı yapmak mı yoksa su altında köpekbalıkları görmek mi istersin?

Dan: I feel like seeing sharks under water isn't even that dangerous.

Dan: Su altında köpekbalıkları görmek o kadar da tehlikeli değilmiş gibi hissediyorum.

Vanessa: Oh yeah?

Vanessa: Öyle mi?

Dan: Yeah.

Evet.

Vanessa: Theo, if you want them to see your truck book, you've got to come over here and

Vanessa: Theo, kamyon defterini görmelerini istiyorsan buraya gelip

sit on daddy's lap.

babanın kucağına oturmalısın.

Dan: I have to show them.

Dan: Onlara göstermeliyim.

All right, ready?

Pekala, hazır mısın?

Vanessa: Yeah, they can't see you over there.

Vanessa: Evet, seni orada göremezler.

Dan: You want to show them your truck book?

Dan: Onlara kamyon defterini göstermek ister misin?

Vanessa: This is Theo's favorite book.

Vanessa: Bu, Theo'nun en sevdiği kitap.

Dan: You going to show them the truck?

Dan: Onlara kamyonu gösterecek misin?

You see the camera up there?

Yukarıdaki kamerayı görüyor musun?

Show them the truck book.

Onlara kamyon kitabını göster.

Vanessa: You like that truck?

Vanessa: O kamyonu beğendin mi?

Dan: You like trucks?

Dan: Kamyonları sever misin?

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Dan: He does love trucks.

Dan: Kamyonları seviyor.

Vanessa: You can read that book if you'd like.

Vanessa: İstersen o kitabı okuyabilirsin.

Dan: You want to sit here for a minute and look at the trucks?

Dan: Bir dakika burada oturup kamyonlara bakmak ister misin?

Theo: *Noises* Vanessa: Okay, that's a good idea.

Theo: *Gürültüler* Vanessa: Tamam, bu iyi bir fikir.

Dan: Wow.

Vay canına.

So I guess I would ... Well skydiving would scare me even if I knew I was going to survive,

Yani sanırım yapardım... Hayatta kalacağımı bilsem bile paraşütle atlama beni korkutur,

so- Vanessa: You know what?

yani- Vanessa: Biliyor musun?

When I first saw this question a couple seconds ago, my instinct was sharks.

Birkaç saniye önce bu soruyu ilk gördüğümde içgüdüm köpekbalıklarıydı.

Dan: Really?

Gerçekten mi?

Vanessa: Yeah, because I feel like I would be ... It's not often that you can go deep

Vanessa: Evet, çünkü öyle olacakmış gibi hissediyorum ...

under the water and see cool things.

Suyun derinlerine inip harika şeyler görmen pek sık olmuyor.

Theo: Woooow!

Theo: Vay canına!

Vanessa: You like that book?

Vanessa: O kitabı beğendin mi?

Dan: He wants me to point at all the trucks.

Dan: Bütün kamyonları işaret etmemi istiyor.

Vanessa: This is what happens when you have dinner or try to have a conversation with

Vanessa: Yeni yürümeye başlayan bir çocukla akşam yemeği yerken veya sohbet etmeye çalıştığınızda olan budur

a toddler.

.

Dan: Yeah, we're probably going to have to cut this conversation short.

Dan: Evet, muhtemelen bu konuşmayı kısa kesmek zorunda kalacağız.

Vanessa: Yeah.

Vanessa: Evet.

Well I think that's a good question to end on.

Bence bu bitirmek için iyi bir soru .

Dan: Yeah.

Evet.

Let's ask Theo.

Theo'ya soralım.

Theo, would you rather skydive or see sharks?

Theo, paraşütle atlamayı mı yoksa köpek balıklarını görmeyi mi tercih edersin?

Theo: Yeah!

Teo: Evet!

Dan: Skydive.

Dan: Hava dalışı.

Theo: No.

Theo: Hayır.

No.

Hayır.

Vanessa: You want to get back here?

Vanessa: Buraya geri dönmek istiyor musun?

Dan: He wants to come back.

Dan: Geri gelmek istiyor.

Vanessa: Well, thank you so much for joining us for this lunch.

Vanessa: Bu öğle yemeğinde bize katıldığınız için çok teşekkür ederim .

I hope it was an eye opening experience.

Umarım göz açıcı bir deneyim olmuştur.

If you have had kids, you know exactly what this is like.

Çocuklarınız varsa, bunun nasıl bir şey olduğunu tam olarak bilirsiniz.

If you have never had kids, it is a joyful experience.

Hiç çocuğunuz olmadıysa, bu eğlenceli bir deneyimdir.

Vanessa: Do you want to wave goodbye?

Vanessa: El sallamak ister misin?

Dan: Look at the camera and say bye bye.

Dan: Kameraya bak ve güle güle de.

Vanessa: Bye.

Vanessa: Görüşürüz.

See you later.

Sonra görüşürüz.

Dan: Want to Say bye bye into this?

Dan: Buna güle güle demek ister misin?

Say bye bye.

Güle güle de.

Theo: Bye bye.

Theo: Güle güle.

Dan: Bye bye.

Dan: Güle güle.

Vanessa: Bye.

Vanessa: Görüşürüz.

Vanessa: Did you have a good lunch?

Vanessa: İyi bir öğle yemeği yedin mi?

How was your quesadilla?

Quesadilla'nız nasıldı?

I hope you enjoyed our little bit silly conversation and learned something new about English and

Umarım biraz aptalca sohbetimizden keyif almışsınızdır ve İngilizce hakkında,

just about life and the world around you.

yaşam ve etrafınızdaki dünya hakkında yeni bir şeyler öğrenmişsinizdir.

Vanessa: Let me know in the comments.

Vanessa: Yorumlarda bana bildirin.

What do you usually eat for lunch?

Öğle yemeğinde genellikle ne yersin? Bana

Let me know.

bildirin. Dünyanın her yerindeki

It'll be interesting to see what people eat for lunch around the world.

insanların öğle yemeğinde ne yediklerini görmek ilginç olacak .

Vanessa: Thanks so much for learning English with me and I'll see you again next Friday

Vanessa: Benimle İngilizce öğrendiğin için çok teşekkürler ve önümüzdeki Cuma

for a new lesson here on my YouTube channel.

YouTube kanalımda yeni bir ders için tekrar görüşürüz.

Bye.

Hoşçakal.

Vanessa: The next step is to download my free eBook, Five Steps to Becoming a Confident

Vanessa: Bir sonraki adım, ücretsiz e-Kitabım olan Kendine Güvenen Bir İngilizce Konuşmacısı Olmak İçin Beş Adım'ı indirmek

English Speaker.

.

You'll learn what you need to do to speak confidently and fluently.

Kendinden emin ve akıcı bir şekilde konuşmak için ne yapman gerektiğini öğreneceksin.

Don't forget to subscribe to my YouTube channel for more free lessons.

Daha fazla ücretsiz ders için YouTube kanalıma abone olmayı unutmayın.

Thanks so much.

Çok teşekkürler.

Bye.

Hoşçakal.